EYLÜL 2013
48.sayý
Tasavvuf Kültürü Dergisi
umre ziyareti
EDÝTÖRDEN Merhaba dostlar,
Bu ay son derece aþk dolu bir konumuz var: UMRE ZÝYARETÝ. Ev sahibi çaðýrmadan gidilemeyen, aþktan yanmadan çaðrýlamadýðýnýz ve çaðrýlýp gittikten sonra ancak AÞK BUDUR! diyebildiðiniz bir garip, bir efsunlu seyahat Ýlk defa gidenlerin korku ile karýþýk merak duyduðu, daha önce gitmiþ olanlarýn hasret bitiyor hissi ile dolduðu bir mübârek ziyâret Oralarda, o muhteþem þehirlere, aþkýn gülü Medine ye, aþkýn gücü, heybeti, haþyeti Mekke ye ziyârete mi gidilir? Yoksa ziyârete mi gelinir? Bilemedim! Ziyârete izin verilirse, ev sahibi çaðýrýrsa, ziyârete gidilebilir. Aslýnda misafiri çaðýran da, tenezzül edip aðýrlayan da ev sahibidir. Velhâsýl, aslýnda bir bakýma ziyârete giden de, ziyâret edilen de ayný mübârektir. Misafir, sadece bu þâhitliðin lûtfunu hisseder., Hz. Peygamber in sonsuz tevâzuunda yýkanýp temizlenir. Hz. Allah ýn beytinde O nun heybetinden sarsýlýr ve mülk âleminin tozlarýndan kurtulur. O mübârekler bizi huzurlarýna çaðýrýrlar ve onlarý ziyâreti lûtfederler. Evet, Her Nefes ekibinin bir kýsmýna umre ziyâreti nasip oldu. Gelenler ve cismen deðilse de bizimle olan tüm dostlar ile gittik oralara... O mübârek topraklara Kusura bakmayýn, geldik diyemiyorum. Sanýrým gönlüm oralarda kaldý. Onun için benim geldik kelimesini kullanmama izin vermiyor. Ne diyeyim? Dilerim, siz gönül dostlarýmýzdan isteyen herkese nasip olsun bu âlemler ötesi buluþma Yine dolu dolu, çok özel ve çok güzel bir Her Nefes sayýsý oldu Eylül sayýsý Elbette herkes gönlünden kalemine düþeni, elinden geldiðince yazdý. Bu sayýda, seyahatimize katýlan dostlarýmýzdan da yazýlar var. Biz yazdýklarýndan etkilendik ve sizlerle paylaþalým istedik. Burada yazýlanlar, emin olun dile getirebildiðimiz zerrelerdir. Dolayýsýyla her zerre gibi bütünü temsil etse de eksiktir, kusurludur, âcizdir Kusur görmeyen siz dostlarýmýza güvenerek sergiledik hâlimizi Hoþgörün ve buyrun efendim Hoþgeldiniz, safâlar getirdiniz.
Yosun Mater
SOHBETLER
Medine'nin hoþ bir edebi ve terbiyesi vardýr. Orada Nât-ý Nebevî'den baþka bir þey söylenmez. Halbuki Mekke'de sazý da, þarkýsý, raksý da hep tamamdýr. Medine'nin edebi, zâta mazhariyetinden dolayýdýr. Mekke ise esmâ ve sýfata mazhardýr. (Ken an Rifâî, Sohbetler, Kubbealtý Yayýnevi, Ýstanbul 2000, s. 39)
***
Þam'da bir kadýn vardý. Otuz küsur defa Þam'dan Mekke'ye yaya olarak hacca gitmiþti. Çocuk oyuncaðý deðil... Þam'dan Mekke'ye kadar güneþ altýnda yaya gitmek. Þam ile Mekke arasý, deve ile otuz üç gün tutar. Üstelik yollarda ne hastalýklar, ne eþkiyâlar da vardýr. Bu kadar zahmete, meþakkate, yorgunluklara susuzluklara katlanarak otuz þu kadar defa hacca gitmek; þaka deðil bu. Ama keþke yalnýz farz ile iktifâ edip bir kere gitseydi de kuvvetini kudretini lâzým olana harcasaydý... Eðer aþk ateþinde piþmedinse, o irfaný bulamadýnsa, bu cünun senden alýnýp da maksadý elde edemeden kalakaldýnsa, bu defa sana riyâzat verirler. Yâni riyâzattan maksat, mahrûmiyettir. Nefsinin zevk aldýðý her þeyden seni men ederler. Fakat cemâl içinde o terbiyeyi almayýp da celâle müstahak olmak yazýk deðil mi?" (Ken an Rifâî, Sohbetler, Kubbealtý Yayýnevi, Ýstanbul 2000, s. 158)
*** Mekke ahâlîsi develere binmiþ olarak Medine'ye gelirlerken içlerinden biri Ey ehl-i Medine! Size bizden selâm olsun der. Sonra bütün kafile bir aðýzdan Salli yâ Rabbî alâ Muhammed rahmeten li'l-âlemîn derler. Yâni âlemlere rahmet olan o Resûl-i Kibriya'ya salât eyle yâ Rabbî! diyerek gelir ve Bâbü's-selâm'ýn karþýsýnda da yine ayný salâtý okurlar. Bu mukaddes þehre ziyâret vazîfesini yerine getirmek için gidiþ baþka, aþk ile gidiþ baþka... Aþk ile giden, orada her þeyi kendine zevk edecek, akrebini, yýlanýný, her þeyini sevecektir. Amma bu hal kendinden gelmeli... Ýllâ da yapayým, demekle olmaz. (Ken an Rifâî, Sohbetler, Kubbealtý Yayýnevi, Ýstanbul 2000, s. 500)
Hâsýlý, Medine pek acayip bir yerdir. Orada her þey dakikasý dakikasýna meydana çýkar. Ben oraya aþk ile gittim. Gözüm baþka þey görmüyordu. Ýstanbul'da vazîfem çok parlaktý. Bu vazifeyi terkederek oraya gideceðim için Maârif ten Orasý çöldür, buradaki güzel iþini býrakýp da nasýl gidiyorsun, deli misin, sen? diyorlardý. Halbuki oraya deðil müdürlük, mubassýrlýk veya hademelikle gönderseler yine gidecektim. Talebeyi toplayýp, Harem-i Þerifte, Hazret-i Peygamber'in huzurunda bir aðýzdan salât u selâm getirmek, benim için en büyük dünya saadetlerinin üstünde idi. Seyyitlerin reîsi, nakîbü'l-eþraf, Alevî Bâ-Fakîh isminde mübârek bir zat vardý. Hâzâ Resûlullah nesli olduðu yüzünden okunurdu. Ýstanbul'a geleceðim zaman gittim, vedâ ediyordum. Bu mazhariyet sizden baþka kimseye olmamýþtýr. Sizi, bilen seviyor, bilmeyen seviyor. Buna hayret ediyorum. Bu da Resûlullah Efendimiz'in size karþý teveccühüdür, sizi tebrik ederim demiþti. Medine'ye ikinci defa gidiþimde, geleceðimi kimseye haber vermemiþtim. Fakat istasyona mýzýka çýkmýþ. Pek çok kimselerin ellerinde hurma, bâzýlarýnýn ellerinde berâdiye dedikleri su testileri hep istasyona gelmiþlerdi. Daha neler ve neler... Cilve-i Resûlullah bunlar. Bu gibi þeyler akýl ve muhakemenin dýþýndadýr. (Ken an Rifâî, Sohbetler, Kubbealtý Yayýnevi, Ýstanbul 2000, s. 501)
Allah la irtibatý artýrmanýn en güzel yollarýndan biri Mekke ve Medine de olmaktýr Allah ýn büyük lûtfu olarak gene Kâbe deyiz. Siz þimdi diyeceksiniz ki, siz çok geldiniz, ayný heyecaný duyuyor musunuz? diye Ýnanýn, her seferinde daha heyecanlý geliyorum ben. Hiçbir seferde ayný olmuyor. Göreceksiniz çok çok gelenler de ayný þeyi söyleyecekler. Bu büyük bir lûtuf çünkü biz buraya kendimiz gelemeyiz, Allah ýn dâveti bu, bunu kesinli kle bi lmek lâzým.
cemâlnur sargut
Zaten hayattaki her hâdise bir mîraçtan ibârettir. Mîrâcýn iki özelliði vardýr: Bizim gayretimiz ve Allah ýn bize tenezzülü. Kâbe hâdisesi de böyle. Bizim tavaf ederkenki hareketimiz ve gayretimiz Bunun karþýlýðýnda da hareketimizin samimiyeti ölçüsünde Allah bize, her hareketimize tenezzül ederek cevap verir. Yani, eðer samimi ve ciddiysek, her bir dönüþümüzde bir mânâ kazanýrýz. Meselâ tavaf yedi tanedir ve yedi tavafýn çok büyük özelliði vardýr. Fâtiha nýn yedi âyeti gibidir yedi tavaf. Yedi çok önemli bir sayýdýr çünkü Allah ýn özel isimleridir bu yedi isim.
Allah ýn bize tenezzülü, bizi dirilterek olur
Ýlk isim Hayy ismidir. Bismillahirrahmanirrahim diyerek, Peygamber den izin alarak baþladýðýmýz tavafta,
-o, Hacerü l Esved den izin, Peygamber den izin demektir-, Allah ýn bize tenezzülü, bizi dirilterek olur. Yani, ölü geldiðimiz Kâbe de diriliyoruz. Bunu nasýl yaþýyoruz? Kimimiz çok enerjik oluyoruz, kimimiz kötü þeyleri görmemeye baþlýyoruz, kimimizde Allah aþkýmýzý artýyor, kimimizde heyecanýmýz artýyor, kimimiz çok gülüyoruz, çok neþeliyiz, kimimiz çok aðlýyoruz. Herkeste bir deðiþik tezâhür oluyor. Bu, diriliþ demektir; ölüyken dirilmek demektir. Eðer ciddi þekilde dirilmekte devamlýy-sak, ikinci hâlde yaþam baþlýyor. Yaþam nasýl baþlýyor? Ýlim ismiyle baþlýyor, Ýlim ne demektir? Allah ýn bir isminin bizde tecelli etmesi ilimdir, yani Allah ýn isimleri ilimdir. Bende o isim tecelli ederse ben Allah ýn ismiyle ortaya çýktým demektir. Yani bende samimiyet veya bende aþk veyahut bende insanlýk, bende sevgi hisleri varsa, bunlar bilin ki hepsi Allah a ait isimlerdir. Kýskançlýk da olabilir, bu da Allah a ait isimdir fakat Allah ta Cemâl, Celâl i örttüðü için, Allah ýn kýskançlýðý ancak kendi mânâsýný anlamayanlardan kendi ilmini örtmekle olur. Bizim kýskançlýðýmýz ise, baþkalarýna zarar vermekle olur. Bizimki zararlýdýr, tekâmül edersek gýptaya döner. Dolayýsýyla iþte o ismimiz de burada
tekâmül eder, gýpta etmeye baþlarýz. Bu isimle ortaya çýktýk, dirildik. Üçüncü tavafta Allah ýn Kudret ismine sahip oluyoruz, yani kudreti bizde tecelli etmeye baþlýyor. Hacerü l Esved e giriyoruz, yani kuvvetimiz artýyor, kendimiz de þaþýrýyoruz. Hanýmefendiler geliyorlar bizim yaþýmýzda, en önde biz yürüyoruz; þakýr þakýr yürüyerek yapýyoruz. Bunlarýn hepsi Allah ýn kudret isminin bizde tecelli ettiðini gösteriyor. Bütün bunlarýn sonucunda biz Allah tan niyaz ediyoruz, Ýrâde isminle de bizde tecelli eder misin? Yani, benim kötü huylarýmý bende irâde etmeye yardým eder misin? Ben artýk buradan döndüðümde kýskanç olmayayým, ben artýk buradan döndüðümde kimse hakkýnda kötü düþünmeyeyim, buradan döndüðümde insan olma mesâbesine yükseleyim diye... Bunun adýna irâde diyoruz. Vücudumuzu irâde etmek, kontrol altýna almak... Mürid kelimesi buradan geliyor. Mürid, mürþide baðlý olan demek deðildir. Mürid, mürþidi sâyesinde kendi vücudundaki kirli ve kötü huylarý zapt-ý rapt altýna alan, kendi vücudunun hâkimi olan kiþiye denir. Allah ýn Mürid ismi var. Allah diyor ki Ben Cemâlimle Celâlimi zapt-ý rapt altýna aldým. Allah ýn mürid ismini idrak etmeye mürid olma deniyor. Onun için mürid olmak çok zor, mürþid olmak çok kolaydýr. O bir vazifedir; albay, yarbay, komutan gibi bir vazife... Ömrün bitince o vazife geri alýnacak. Ama müridlik kalýyorsa altýnda, insan olma kalýyorsa, o çok çok güzel, çok kýymetli bir vazife.
Tabiî ki Hacerü l Esved bir taþ deðil. Taþ diye gidersen, taþ öptürmez kendini. Yani taþý öpemezsin. Ama onun Peygamber in eliyle konulmuþ bir þey olduðunu ve eli olduðunu düþünerek gitmek lâzým. Peygamber Efendimiz in mânâsý gibi düþünüyorum ben; çok güzel bir taþ, Allah O ndan ayýrmasýn bizi. Ben doðrusunu isterseniz, Kudüs teki o meþhur taþtan da son derece etkilenmiþtim, Allah oradan da bizi ayýrmasýn. Onlarýn buluþacaðý söyleniyor kýyâmet gününde. Hacerü l Esved ile nikâhlý olduklarý ve tek vücut olduklarý söyleniyor.
Vücudu ve Nefsi Zorlayan Her Tür Ýbâdet Nâfile Ýbâdettir
cemâlnur sargut
Sonra yavaþ yavaþ Allah ýn diliyle konuþmaya baþlýyoruz, Kelâm sýfatý bizde tecelli ediyor, yani benden konuþan Allah oluyor. Bir Hadis-i Kudsî de Peygamber in anlattýðý gibi; Sen o kadar benimle ol, nâfile ibâdetlerle bana o kadar yanaþ ki, ben senden konuþayým, ben senden göreyim. Peki nâfile boþ demek; boþ ibâdet mi yapýyoruz? Hayýr! Boþ olan nefsimizin zorlandýðý ibâdete, nâfile ibadet denir. Yani, ben meselâ þu anda yatmak istiyorum ama Allah için kalkýyorum, bu nâfile ibâdettir. Meselâ para vereceðim bir fakire, öf, boþver diyorum. Sonra düþünüyorum, diyorum k i : Ay þ i m d i ve re y i m , va k t i kaçýrmayayým. Bu, nâfile ibâdettir. Yü z ü m s u rat ý m a s ý k geze r ke n hatýrlýyorum: Müslüman ýn suratý asýk olmaz. Gülerek gezmeye baþlýyorum, bu nâfile ibâdettir. Yani vücudumun ve nefsimin zorlandýðý her tür ibâdet nâfile i b â d e tt i r. B e n o n u n l a A l l a h a yaklaþýrsam, O benden görüyor, benden dinliyor, benden konuþuyor. Burasý Allah ýn bu yedi ismini giyinmemiz için bir fýrsattýr. Buradan çýkarken bu isimleri giyinmiþ olarak çýkmayý Allah nasip etsin. Sonra namaz kýlýyoruz. Namaz secdedir. Biliyorsunuz namazda iki secde vardýr. Âdem e secde emrinin hatýrlatýlmasýdýr her namaz. Âdem e secde emrine uyuyoruz çünkü ruhlar ve melekler üç gruba ayrýlmýþlardýr. Âdem e secde emri gelince, -tekrar tekrar söylüyorum-,
oradaki secde, emre secdedir; kiþiye secde deðil, kula secde deðildir. Allah Âdem e secde edin emrini verdi, biz de o emre secde ettik, Allah ýn emrine secde ettik. Ama akýlla bakanlar ben adama secde etmem dediler, onlar hiç secde etmediler. Bir grup önce secde etti, ikinci secdeyi yapmadý. Bunlar þeriat ehlidir; ibâdet ederler ama nûr-u ilâhî yi göremezler. Nasýl bir gruptur bu grup? Þeriatsýz hiçbir þey olmaz ama bu grup þöyle bir gruptur: Ýllâ Kâbe de namaz kýlayým da, bilmem kaç miktar sevap alayým; illâ þunu yapayým da, sevaba gireyim der. Halbuki gerçek sevabýn insaný memnun etmek olduðunu, bir kalp kýrarsa Kâbe yi yýkmakla eþit derecede Allah ý üzeceðini düþünemeyiz çoðu zaman. Eðer birinci secdeyi hiç yapmamýþsa, emre uymamýþsa ama olur ya, Allah ýn lûtfuyla, Âdem in alnýnda nûru görüp ikinci secdeyi yapmýþsa, onlar yalnýz ikinci secdeyi yapan meczuplardýr, onlar da çok makbul deðildir Allah ýn indinde. Gel gör ki birinci secdeyi yaptýktan sonra, baþýný kaldýrýp Âdem de Allah ýn nûrunu gördü ve secde ettiðinin Allah olduðunu idrak ederek ikinci secdeyi yaptýysa, bu hâdise hakiki evliyâullahýn yaptýðý hâdisedir, Allah bizi onlardan kýlsýn. Burada yaptýðýmýz, bu iki secdenin devamlý tekrarlanýþýdýr.
Her Þeyden Ýnsaný Allah la Ýrtibat Kurduran Kiþi Mürþiddir
Hz. Mevlânâ önde birisi vardý birinci secdeyi yaptý, nûru görmedi, ben de onu ittim düþürdüm diyor. Demek ki, evliyâullah nûru görmediðimiz zaman
arkadan iterek bize ikinci secdeyi yaptýrýrlar; onun için dünyanýn en büyük lûtfu gerçek bir mürþid sahibi olmaktýr. Hacý Bayrâm-ý Veli Hazretleri ne soruyorlar Mürþid kimdir? diye. Diyor ki Kula Allah ý, Allah a da kulu sevdiren kiþidir. Çünkü mürþidde bir özellik vardýr: Siz þimdi malâyânî, yani normal konuþurken, þu elbiseyi kaça aldýn, bu elbiseyi kaça aldýn derken, mürþit der ki, elbisenin üstündeki siyahý gördün mü? Ýþte o siyah yokluk ve hiçlik demektir ve o yokluk ve hiçlik olmadan Allah a varýlmaz. Ne yaptý? Ben
elbiseyle meþgulken, kafamý bir anda Allah a döndürdü. Ýþte gerçek mürþid budur. Her düþünceden, her sözden, her hareketten insaný Allah la irtibat kurduran kiþi mürþid-i kâmildir. Kâbe de bir mürþidle tavaf etmek ve bir öðretmenle beraber ibâdet etmek dünyanýn en büyük lûtfudur; Allah bizleri ayýrmasýn. Biz biraz üveysîyiz þu anda, hocamýz vefât etmiþ ama iman edin ki önümüzden dönüyor. O dönmese biz de bu zevki alamayýz mutlaka.
Medine de Cemâl var; bekâ demektir bu. Allah ta yok olduktan sonra tekrar dünyaya insanlara hizmet etmek için dönmek demektir bekâ. Bu, bütün güzelliklerin yalnýz Allah ta olduðunu hissettiðin, kimsenin önemli olmadýðýný anladýðýn anda, herkese önem vermeye baþlayabilmek demektir. Bu hali Peygamber Efendimiz de görüyoruz ve buna bekâ deniyor. O Medine dir. Çok cemâlli, çok güzel. ... Mekke de ise dipdiriyiz, burada Celâl var. Celâl Allah ta çok güzel bir vasýf, yaratýlýþ kudreti demektir. Allah ýn yaratma gücüne Celâl diyoruz. Ama biz Celâl deyince, hep negatif bir þeyler algýlarýz. Neden? Güneþ, çöplüðe vurursa çöplük kokusu duyarýz, gülistana vurursa gül kokusu duyarýz. Bizim topraðýmýzda çöplük varsa, bizden çöplük celâli ortaya çýkýyor, gülistan varsa güllük celâli ortaya çýkýyor. Ýþte bizim alýndýðýmýz, üzüldüðümüz o çöplük celâlleri Onlara takýlmayalým, bu Celâlin kýymetini bilelim, buranýn güzelliðini ve buradaki diriliðimizi hiç unutmayalým.
Burasý bir deðiþik âlem; burasý, biraz derin bakarsanýz, dünya deðil, burasý Arabistan da deðil. Yani burada Araplara para vermiyoruz biz. Burada Allah ýn emrini yerine getirmekle kalmýyoruz, öbür âlemi bir mânâda seyrediyoruz. Yani biraz artýk bu âlemden öbür âleme geçiyoruz burada. Samimi ve doðru ibâdet edersek, Allah bize bu lûtufta bulunuyor, yani artýk gideceðimiz âlemi tanýyoruz ve korkmuyoruz. Ben biliyorum ki, çok eminim ki, ölülerimizin hepsi þu anda burada, hepsi... Bizi seyrediyorlar ve bize þunu sesleniyorlar: Yavrularým bilin ki, bizim âlemdesiniz, bunu tanýyýn çünkü korkacak bir þey yok, geleceðiniz yer burasý. Ben buna çok iman ediyorum ve bunu çok özlüyorum. Bizi burada tutan çok bir þey yok, ancak dünyada faydalý olma mecbûriyeti olduðu için buradayýz. Bilin ki, öbür âlemin zevkiyle bu âlemin zevki kýyas dahî edilmez.
cemâlnur sargut
Yaþamaktan Diri Yaþamaya Geçmenin Tek Yolu Allah la Ýrtibatý Artýrmaktýr
Siz þimdi diyeceksiniz ki, aa biz yeni evlendik, çoluðumuz çocuðumuz olacak, hayatta iþimiz var. Bunlarýn hepsi olsun inþaallah ama hiçbirine takýlýp kalmayýn. Bunlarý bir durak olarak kabul edin, asýl gaye hakikaten öbür âlemdir. Burasý bir dakikalýk, öbür âlem sonsuz... Buranýn zevki için sonsuz fedâ edilmez, sonsuzu ön plana almak lâzým. O nu düþünmek, O nu hatýrlamak ve O nu sevmek lâzým... Gerçek âlemden bahsediyorum; ezelî
ve ebedî diri olan âlemden... Bakýn, Peygamber in bir hadisi var: Sadaka verenin ömrü uzar. Ben bu hadisi çok inceledim. Çünkü biliyorum ki kaderde ömür bellidir; ne zaman öleceðimiz, ne þekilde öleceðimiz Allah ýn Levh-i Mahfuzunda yazýlý satýr satýr. Peki Peygamber bunu bildiði halde sadaka verenin ömrü uzar hadisini niye söylemiþ? Çünkü ölü yaþýyoruz. Sadaka verince, baþkasý için bir fedakârlýk yapýnca diriliyoruz. Þimdi ölüyken yaþamýyoruz fakat dirilince yaþamaya baþlýyoruz. Ne oldu ömür? Diri geçmeye baþladý, yokken ömrümüz bir ömür geçmeye baþladý. Ne oldu? Diri olduk. Ömür uzadý mý? Hakikaten uzadý. Dolayýsýyla, ölü yaþamaktan diri yaþamaya geçmenin tek yolu Allah la irtibatý artýrmaktýr. Bunun çok yollarý var ama bence en güzellerinden biri hakikaten Mekke ve Medine de olmak. Bir kere çok yüksek bir enerji alýyor-sunuz; bir sene sizi götürüyor. Beni bir sene götürmüyor, yarým sene götürüyor. Yarým sene sonra gene geliyoruz çok þükür. Allah buradan ayýrmasýn, buranýn mânâsýndan ayýrmasýn. Þekline takýlýp kalýrsak kusur görürüz, ama mânâsýný görürsek hiç kusur kalmaz. Ne büyük bir zevkin içinde olduðumuzu ve kaç kiþiye nasip olurken, bizim de burada olduðumuzu hisseder ve idrak ederiz... (Yukarýdaki metin, Cemâlnur Sargut Hocamýzýn 5-13 Aðustos 2013 tarihleri arasýndaki umre ziyâreti esnâsýnda Mekke de yaptýðý sohbetten alýnmýþtýr).
KEN AN RÝFÂÎ hz.
ÎFÂ-YI HAC Kâbetü l-uþþâk için ben yollara düþtüm bugün Hem bevâdî-i hevâ-yý nefsi hep geçtim bugün Gýll ü gýþ, benlik libâsýndan çýkýp oldum revân Tâat ihrâmiyle irfân-ý Arafât a bugün Taþlayýp Minâ-yý aþkta nefs ü þeytan varlýðým Beyt-i rûy-i yâri tavf etmek bana oldu nasîb Hâl-i ruhsârý Hacerü l-esved e sürdüm yüzüm Sa y ile oldum safâ-yý vahdete el-hak karîb Vech-i yâr kýblemdir, ondan Kabe kavseyn âþikâr Gözleriyle kaþlarý mihrâb-ý Ev ednâ m benim Bi r-i Zemzemdir bilâ-þek çâh-ý zenahdân-ý yâr Kamet-i Tûbâ dýr hüsnü, ravzasý cennetlerim Ref olup nefs zulmeti, gördüm nikapsýz âþikâr Mushaf-ý vechinde Mâ kâne Muhammed den niþân Eyle Bismil-gâh-ý aþkta nefsini kurbân-ý yâr Bulmak istersen eðer Ken ân hayât-ý câvidân
KÂBE DE CUMA HUTBESÝ Allah a (c.c.) sonsuz hamd ve sena, O nun beþer içinde en hayýrlý kulu ve elçisi Hz. Muhammed e (s.a.v.) salât ve selâm ile Yaratan ve yarattýklarýný yaþatan ve yöneten ancak Hüküm sâhibi olan Allah týr. O ndan geldik ve dönüþümüz yine O nadýr. Salât ve selâm, Allah ýn Resûlüne (s.a.v.), O nun ehli beytine, ashâbýna ve Ramazan ý ve ömrünü namaz, tesbihat, oruç, hacc gibi ibâdetler ve sâlih amellerle geçiren takvâ sâhiplerinin üzerine olsun. Bize Ramazan ý ve bu aydaki bütün feyiz ve bereketleri ikram eden ve yaþatan Rabbimize sonsuz hamd ve sena ediyoruz. Allah ýn kullarý için koyduðu deðiþmez kanunlarýndan birisi de: Kim azamî gayret göstererek Allah ýn emirlerine uyarsa Allah o nu dünya ve âhirette mükâfatlandýrýr. Kim de nefsine uyup tembellik ederse ilâhî mükâfattan ve ikramlardan mahrum kalýr. Sabrederek Allah a teslim olanlar kurtuluþa erenlerdir.
Ey Müslümanlar! Fýrsatlarý deðerlendirelim. Çünkü hepimiz dünyada bir yarýþ içerisindeyiz. Hayýrlý þeylere ulaþmak zahmetlidir. Þerli þeylere ulaþmak ise kolaydýr. Onun için nefislerimize hâkim olmalýyýz. Allah, Kur an da Size ölüm gelinceye kadar Allah a itaat ve ibâdet etmeye devam edin. buyuruyor. Baþlangýcý olan her þeyin bir nihayeti olduðu gibi Ramazan da sona erdi. Kazanan kazandý. Kaybeden kaybetti. Ýbâdet edenler kazandý. Etmeyenler kaybetti. Elbette ibâdetler her zaman yapýlmalýdýr. Ama Ramazan daki ibâdetlerin ve sadakalarýn dereceleri daha yüksektir. Ramazan dan sonra da ibâdetlerine ve güzel amellerine devam ederek güzelliklerine güzellik katan kullarýndan Allah râzý olsun, maddî ve mânevî rahmeti ve bereketi daima onlarýn üzerine olsun. Rabbimiz Allah týr diyerek dosdoðru olan kullara kesinlikle bir korku yoktur ve onlar mahzun da olmayacaklardýr buyuruyor Mevlâmýz: Ey tevbe edenler! Hakk a teslim olalým, tembelliðe düþmeyelim. Ýtaat ve ibâdetlerimize gayretle devam edelim. Kur an ve sünnete göre hayatýný düzenleyenlere Allah rahmeti ile muamele eylesin. Rabbimizin bütün nimetlerine hamd ve þükrediyoruz. Allah bize bayramý nasip etti. Kullar
tesbih, sabýr ve ibâdet ayýndan sevinç günleri olan bayrama kavuþtu. Ancak bayram sevinçlerimizin ölçüsünü kaçýrmamalýyýz. Aþýrýlýktan kaçýnmalýyýz. Üzülerek ifade ediyorum ki bayrama hüzünlü giren kardeþlerimiz de oldu. Rabbimiz onlara da yardým eylesin ve bir an önce kurtuluþa ermelerini nasip eylesin. Yeni girdiðimiz Þevval Ayý nda Peygamber Efendimiz altý gün oruç tutmamýzý tavsiye ediyor. Buyuruyor ki: Kim Ramazan orucunu tutar, sonra da altý gün daha Þevval Ayý nda oruç tutarsa bütün senenin tamamýný oruçlu geçirmiþ gibidir. Ey îman edenler! Allah ýn Resûlüne salât ve selâm ediniz. (Daha sonra uzunca duâ edildi.)
NOT: Yukarýdaki metin, 9 Aðustos 2013 tarihinde Kâbe imamý Suud Eþþûreym tarafýndan Cuma hutbesi olarak irad edilmiþtir.
KENDÝME MEKTUP
Süleyman Çelebi Hazretleri nin gönüllere nakþolan mevlidine baþlarken dediði gibi Allah âdýn zikredelim evvelâ, vâcip oldur cümle iþte her kula...
emine ebru
Maksadýn, en kutsal yolculuða dâir birkaç kelâm etmek ise Allah adýný zikrederek baþla. Zikret ve niyaz et ki buna kalkýþmakla edepsizlik etmiþ olmayasýn. Zirâ senin anlatmaya çalýþacaðýn yolculuk, þeklî hiçbir tasvirin içine sýðmayacaktýr. Þartlarýný anlatmaksa vazifen, bil ki cevizin kabuðudur anlatacaðýn. Kabuðun içiyse, özünün özüyse, yani gerçek lezzetiyse yazmayý istediðin, o zaman da haddini aþmýþ olmayasýn. Zirâ umrenin hakikatini, mânâsýný sen ne bilesin Ama Þeyhü l Ekber in buyurduðu gibi Gayret himmeti yetkinleþtirirmiþ mâdem, sen de gayretini koy ortaya, koy ki eksiðini tamamlasýn, hatâlarýný setretsin Yaradan. Yaþamýný kuþatan tüm yargý ve kalýplardan sýyrýlarak hakikatine yapacaðýn yolculuktur, umre... Ayak bastýðýn topraklarý Suudi Arabistan topraðý olarak görmemekle baþla. Allah ýn misafiri olarak basabildiðin o toprak, bir ýrkýn, belli bir zümrenin malý
olamayacak kadar deðerlidir. Suud, o topraklarýn bekçisi olmakla þereflendirilmiþtir ancak. Bekçinin yüzü asýk bile olsa hazinenin deðeri düþer mi hiç? Sebebe þükretmeyen, Allah a þükretmiþ olmazmýþ. Sen de bu bekçiliði yapabildiði için Suud a þükret. Kendi deðer yargýlarýnla, ahlâk anlaþýyýþýnla yargýlama onlarý. Bu kutsal vazifeye sahip olduklarý için sev. En titiz hâline raðmen yerlerde her taraflarýný yaða bulayarak yemek yiyen insanlarý pis bilmeden, yargýlamadan, sevgiyle kabullen. Hafif pasaklý evlâdýný sever gibi Kadýnlarý tamamen örtme çabalarýna raðmen eþlerinin elinden tutmuþ, kýz çocuklarýný omuzlarýna almýþ halde tavaf yapýþlarýný sev. Ayný aþkla Kâbe nin etrafýnda dönerken gözyaþýný silmen için uzattýðý mendil, fark býrakýr mý hiç onunla aranda? Lebbeyk Allahümme lebbeyk Buyur Allahým, buyur! Huzurundayým diye seslenirken gönlünden taþa taþa, bil ki senin irâden deðildir, seni o topraklara kavuþturan, orayý sevdiren. O nun sana tenezzülüdür. Dâvetidir. Nasiplendirdiði rýzýktýr. Yere yapýþ ve þükret. Yalnýzca þükret. Ama bu dâvet ediliþ o büyüklük içinde kendine dâir bir varlýk, bir fevkalâdelik aramana neden olmasýn. Kendine bir özellik isnat etmeye çalýþma. Hz. Mûsâ nýn Allah a Allahým seni benden
daha çok seven var mýdýr? diye soruþuna cevâben Allah ýn, Bak ya Mûsâ! deyiþi ve tüm Tur Daðý nýn yüzbinlerce Mûsâ kesiliþi gelsin aklýna Etrafýnda aþkla dönen binlere bak. Ýddianý býrak. Küllün zerresi olduðunu bilmekle rahim tecellisine mazhar olduðunu idrak etmeye çalýþ. Kâbe ye yaklaþ. Yüzünü sür mis kokulu örtüsüne, içine çeksin seni, onun siyahý içinde yok olmaya çalýþ. Kuvveti, kudreti hisset. O Kâbe ki insân-ý kâmilin hakikatidir. Býrak içindeki putlarý, teker teker kýrsýn... Hacerü l Esved in önündeki kargaþa seni korkutmasýn. Yanýndaki insana zarar verme kastý yoktur o debdebede. O, Hz. Peygamber in elini öpme telâþýnýn verdiði sabýrsýz heyecandýr. Muhabbetle coþan gönülleri taþýyan vücutlarýn istemsiz hareketidir. Çok sevdikleri bir oyuncaðý kapmak için itiþen çocuklarýn mâsûmiyeti vardýr o itiþmede. Öpmeyi baþaramasan da yolunda ol yeter. Aslî amacýn Allah ýn varlýðý içinde yok olmak da olsa, birliðe olan gidiþteki ikiliðin tadýný çýkar. Seven olmanýn tadýný çýkar. Aczini yaþa. Niyaz et. Fuzûlî nin deyiþiyle Aþk imiþ her ne var âlemde;?Ýlim bir kýyl u kâl imiþ ancak. Sen de yalnýzca niyaz et: Aþkýný ver Allah ým Aþkýný ver Allah ým
BENÝ BÝR DE SENDEN DÝNLESELER Döndüðüm bu yerde neredeydim, þimdi neredeyim? Hattâ ben kimdim, þimdi kimim? Bunlarýn cevabýný veremeyecek kadar hâlâ sendeyim! Secdeye sensiz ilk defa yüz sürdüðüm gün, abdestimi alýp huzuruna vardýðýmda olacaklardan habersizdim: Allahuekber dediðim an, gözyaþlarým hasretle dökülmeye baþladý Senden uzak olmak, iþte o an, hiç kapanmayacak bir yara gibi oturdu yüreðime
gülnar mýzrak
Ýnsanlar benim duygularýmý ve düþüncelerimi merak edip Yaz! diyorlar ama içimdeki bu hasretle nasýl baþa çýkacaðýmý bilemezken neler karalayabilirim ki? Hangi kelimelerden bir cümle kurup da seni anlatabilirim? Gözümü kapasam her yer sen, gözümü açsam her yerde sen! Ne söylesem sadece benim gözümden, benim âciz ve sýradan kelimelerimden... Ýsterdim ki beni bir de senden dinleseler, görseler...
Aþk Þehri Medine Özgürlüðüme düþkünken þimdi baþka bir hayat istemiyordum. Buraya aittim ve bu sevdanýn tek bir sebebi vardý. Her yer, herkes Hakîkat-i Muhammedî ydi. O nun tecellî etmediði tek bir zerre yoktu. Peygamber Efendimiz in huzuruna varýp yaþadýðý yerde nefes almak, yürümek, taþýna topraðýna dokunmak, O na o kadar yakýn namaz kýlmak, orada Ramazan ý idrak etmek Bunlardan sonra, baþka bir þey dilemeye edep ediyor ve geçmiþte dilediklerinden de vazgeçiyorsun. Çünkü bu hayatý sadece O na ulaþmak için yaþadýðýný idrak ediyorsun. Üstelik aslýnda oraya gelmediðini, O nun tarafýndan çaðýrýldýðýný düþündüðün zaman nereye yüz süreceðini þaþýrýp aklýný kaybediyorsun, gözyaþlarýný durduramýyorsun. O, öyle bir sevgili ki senin bütün günahlarýna raðmen yine de huzuruna kabul edip Evimle minberim arasý, Cennet bahçelerinden bir bahçedir. dediði yerde, sana en ön safta iki rekât namaz kýlmayý lutfediyor. Vedâ âný geldiðinde yolculuk Kâbe yedir fakat ayrýlamazsýn oradan Gözlerin Býrakýn, kalayým! diye haykýrýrken seni duymadýklarýný, anlamadýklarýný zannedersin ama Uhud, Mescid-i Nebevî, Cennetü l-Bakî, vardýðýn secdeler, bütün Medine seni teselli eder ve Mekke ye uðurlar.
Kâbe nin Gamzesi Kâbe, Mekke nin kalbiydi. Belki de kâinâtýn kalbiydi ve Hira Maðarasý, Sevr Daðý, Arafat, her þey yine Hakîkat-i Muhammedî ydi Mescid-i Haram a vardýðýmýzda Kâbe yi ilk defa göreceðim için baþým önümdeydi. Gülnar, aç gözlerini! dediklerinde bir an bakamadým. Tekrar Hadi aç! dediklerinde gözlerim onunla buluþtu. Karþýmda siyah bir maket vardý sanki. Ama uzaktan çok da büyük görünmeyen, biz yanýna yaklaþtýkça bütün kudretiyle büyüyen bir maket... Onu idrak edemiyordum ve bu yüzden kendimi bir zavallý gibi hissediyordum. Kâbe yi solumuza alarak ilk tavafýmýza baþladýk. Yeniden dirilmiþ gibi, uyandýðým yeri tanýmaya, oranýn mânâsýný anlamaya çalýþýyordum. Etrafýnda döndükçe en küçük hücreme kadar yenilendiðimi hissediyor ve onun aslýnda ne kadar canlý olduðunu fark ediyordum: Benimle konuþuyordu, gülümsüyordu fakat dilini anlayamýyordum. Sonra o güzel gamzesini, Hacerü l-Esved i öptürdü ve karþýlaþtýðýmýz ilk andan beri anlatmaya çalýþtýðý hakîkati iliklerime kadar yaþattý. Ona her yüz sürüþümde bütün canlýlýðýyla Hoþ geldin. diyordu ve bana o aþký tekrar tekrar yaþatýyordu. Artýk Medine ve Mekke, bu fakirin gözünde tek vücuttu Allah, bizi Peygamber Efendimiz in yolundan ayýrmasýn ve bu güzellikleri unutturmasýn inþallah.
AÞKA YOLCULUK, AÞKLA YOLCULUK Bir kez daha anladým ki bu aslýnda Aþka Yolculuk ama Aþkla Yolculuk Bu yolculuða çýkarken yanýnýzda olmasý gereken en önemli þey AÞK ve onu size öðreten ÖÐRETMEN. Bunlar eðer yanýnýzdaysa, yaþananlar, yaþanacaklar, hissedilenler o kadar dolu dolu oluyor ki insan çok uzun süre geri gelemiyor. Birbirinden ayýramayacaðýmýz iki güzellik: Medine ve Mekke
sibel inci
Uçaktan indiðinde seni ilk karþýlayan, o sýcak esinti ve içini tamamen dolduran heyecan... Bu güzel þehirde ilk durak Mescid-i Nebevî Oraya gittiðinde mescidin bahçesinde yüzlerce, belki de binlerce insan ayný anda iftar yapýyor ve az sonra yine ayný kalabalýk grup hep beraber namaza duruyor. Öðreniyorsun ki bu kalabalýk grubun büyük bir kýsmý bütün Ramazan ayýný orada geçiriyor. Þaþkýnlýðýn bir kat daha artýyor. Bu nasýl bir þehir ki bu kadar insaný yedirip, içirip, barýndýrýp, baðrýna basýp kucaklýyor? Bunlarý düþününce insan iþte o zaman hocasýnýn neden Orasý sanki dünya deðil; orada konuþulan dil Arapça deðil, Allahça! dediðini bir nebze olsun idrak edebiliyor. Hem Miraçta bile ÜMMETÝM! diyen bir Peygamber nasýl kucaklamaz ki ümmetini? Sohbetlerde
duyduklarýn, dinlediklerin, olaylarla karþýna gelince onlarýn yaþanabilir olduðunu görüyorsun. Ýftarý yaptýktan sonra o güzel sesli imamlarýn aðlayarak kýldýrdýklarý namaz, Kadir gecesinde yapýlan duâlar hiç unutamayacaðýn birer tecrübe oluyor. Ama Cennet Bahçesi nde kýlacaðýn iki rekât namaz için yaþadýklarýn, iþte o akýlla anlayamayacaðýn bir þey Ve orasý sadece aþk ile varabileceðin bir yer. O kokuyu içine çekerken kýldýðýn namaz, iliklerine kadar dolduðunu hissettiðin muazzam enerji, çok da tarif edilebilecek þeyler deðil aslýnda. Bir de Uhud var ki orada insan þahâdetin ne anlama geldiðini öðreniyor. Bütün bunlarý yoðun bir þekilde yaþadýktan sonra bayram sabahýnda bayramýn Medine de bayram olduðunu görüyorsun. Süslü süslü çocuklar, birbirlerine gülerek þeker ikram eden insanlar Konuþmadan dahî anlaþarak bayramlaþmak Ýþte bunlar sadece orada yaþanabilecek þeyler sanýrým. Sonra için biraz burularak vedâ ediyorsun bu güzel þehre, bambaþka bir heyecanla dolarak: Ýstikamet Mekke ve Mekke de KÂBE Ýlk gidenler için Önüne gelene kadar gözlerinizi açmayýn derler. Sonra önüne gelince kafaný kaldýrýp bakarsýn ki Kâbe karþýnda Gelmiþsin, dokunacaksýn, inanýlýr gibi deðil. Ýþte o zaman içinden haykýrmak gelir: Allah ým þükürler olsun, iyi ki Müslümaným ve iyi ki seni bana anlatan bir öðretmenim var! Sonra hayatýna bazý kavramlar girer: Umre yapmak, tavaf yapmak, Hacerü l-Esved,
Rükn-i Yemânî (Mürþid Köþesi), Hz. Ýbrâhim Makamý nda namaz kýlmak, Nur Daðý, Hira Maðarasý, Arafat, Mina Bunlarýn ne demek olduðunu bir bir öðrenirsin ama herhalde insan hiçbir zaman Hacerü lEsved i öpmenin verdiði duyguyu tam olarak idrak edemeyecek. O, öyle bir duygu ki ne anlamak ne de anlatmak mümkün Hacerü l-Esved den izin alarak yapmaya baþladýðýn tavâfýnda Rükn-i Yemânî ye yaklaþýrken havadaki esinti, içine dolan ferahlýk nedir acaba diye düþününce bunun, insanýn öðretmeninin olmasýnýn ona verdiði huzurun bir göstergesi olduðuna kanaat getirirsin ve bir kez daha þükredersin. Hoþ, ne kadar þükretsen az da, biz elimizden geldiði kadar þükredelim inþaallah. Ne kadar ibâdet edersen et ve ne kadar bakarsan bak, doyamadýðýn bir mânâ denizindesin Ve yüz yüzebildiðin kadar Yorgunluk, uykusuzluk, kýrýklar, darbeler, sana hiçbir þey etki etmiyor orada. Allah seni görünmeyen bir kalkanla koruyor sanki ve bunu dönünce çok daha iyi anlýyorsun. Heyecanlarýna bir yenisi daha ekleniyor ve Nur Daðý na çýkmaya baþlýyorsun. Hira Maðarasý na doðru, o þimdiye kadar hiç deðiþmemiþ, deðiþtirilmemiþ, hâlâ Peygamber in kokusunu taþlarýnda saklayan ama bizlerle de paylaþan o mübârek maðaraya çýkýp o kokuyu koklamak, o taþlarýn üzerinde namaz kýlmak, iþte kocaman bir þükür sebebi
daha Bizler ne kadar þanslýyýz ki bu hâdiselerin hepsini yaþýyoruz. Aslýnda yaþatýyorlar Hocamýzýn her zaman dediði gibi, Onlar bizi sevmeseler, biz onlarý nasýl sevebiliriz ki? , O yüksekliklere çýkamam deme, tutun Allah sevgilisinin eteðine, o seni çýkarýr. Duyduklarýný bir kez daha yaþýyorsun ve sana bir Hoca verdiði için Allah a bir kez daha þükrediyorsun. Sonra vedâ vakti gelip çatýyor, seni karþýlayan o sýcak esinti bu sefer içine yangýn olarak doluyor ve daha ayrýlmadan için hasret ile kaplanýyor. Duâya baþlýyorsun: Allah ým inþaallah en kýsa zamanda bir daha dâvet edersin Dâvet edilmek Aslýnda unuttuðumuz bir þey var ki oraya giden herkes Allah ýn ve Peygamber in misafiri. Biz sanýrým bunu idrak edemiyoruz. Bizim için nasip olan þey, oradaki diðer insanlar için de nasip, oradaki herkes dâvetli bizim gibi; nereli olursa olsun hepsi oraya Allah ýn kulu olarak gelen insanlar Meseleye bu þekilde bakarsak kim kime nasýl kýzabilir, insanlar birbirlerini nasýl eleþtirebilir ki? Allah ým en kýsa zamanda tekrar gitmeyi nasip etsin inþallah Âmin...
yavuz celep
NEREDE MUHAMMED, ORADA ZARÂFET 2009 yýlýnýn Ramazan ayýnda nasib olan umreden geldikten sonra hep þunu istemiþtim: Keþke Mescid-i Nebevî nin bir köþesinde hayatýmý sürdürsem Evim, kazancým olmasa da olurdu. Mescidde yatardým nasýl olsa; orada aç kalmak da mümkün deðil. Mutlaka yemek daðýtan, yoksullarý doyuran birileri de var. Ekmek elden, su gölden mutlu ve huzurlu yaþayýp giderdim. Fakat zaman içinde þunu farkettim: Eðer böyle bir hayat sürseydim mutlaka orada da takýlacak, kendimi huzursuz edecek bir þeyler bulur, memnuniyetsiz tavýr takýnacak bir þeyler icad ederdim. Bilmiyorum herkes böyle mi yoksa sadece ben mi böyleyim, ama cennete girsem orada bile huzursuzluk üretebilirim... Bu ara -neden bilmem- estetik kelimesiyle enteresan bir ünsiyet içindeyim. Gayriihtiyârî olarak zihnimde de þu cümle dönüyor: Estetiði seviyorum Geçen gün internette bir arama yaparken þöyle bir hadise rastlamýþtým: Her kim kibarlýktan yoksun ise, güzellikten yoksundur. Hadis sahih mi deðil mi bilmiyorum fakat Hz. Muhammed muhabbetinin insaný zarif, kibar ve ince ruhlu bir estetik âbidesi hâline getirdiði muhakkak.
Umre sýrasýnda dikkatimi çeken þeylerden biri, özellikle Doðu ülkelerinden umreye gelen müslüman erkeklerin þýk kýyafetleriydi. Modern zamanýn giyim üstadlarýnýn -özellikle Batý âleminin- þýklýk adý altýnda bizi içine sýkýþtýrdýklarý takým elbiselerin, pantolonlarýn aksine Doðu ülkelerinin erkeklerinin kýyafetleri þýklýkla birlikte rahatlýk, doðallýk ve estetik içeriyordu. Bedeni sýkmayan uzun ve geniþ kesimli rengârenk gömlekler, boyunlaraomuzlara sarýlýp doðallýk ve rahatlýkla sarkýtýlan þallar, desenli ya da kendinden iþlemeli kumaþlardan oluþan uzun elbiseler, yine renkli ve iþlemeli kumaþlardan yapýlan sarýklar ve baþlýklar, ibâdet aracý olmasýnýn yanýnda sanki aksesuar olarak da kullanýlan, boyunlara, kollara dolanmýþ tesbihler vs Müslüman erkekler bu bambaþka podyumda esen bambaþka moda rüzgârýnýn zarif temsilcileriydiler. Hiç unutmuyorum, Mescid-i Nebevî nin bahçesine yere oturmuþ muhabbet eden, bu giyim tarzýna sahip 8-10 kiþilik bir grup görmüþtüm. Zannediyorum 2530 yaþ arasý bir gruptu. Ne kadar þýk göründüklerini anlatmam mümkün deðil. Çok yakýnlarýna oturup uzun süre onlarý izledim. Seslerini duymama raðmen ne konuþtuklarýný anlayamadým. Fakat giyim tarzlarýndaki þýklýk aslýnda ruhlarýndaki þýklýðýn bir yansýmasý olmalý ki halleri, tavýrlarý, ses tonlarý, birbirlerine yaklaþým þekilleri muazzam bir incelik yansýtýyordu. Sanki dünyanýn en samimi, en ahlâklý, en eðitimli, en entelektüel insanlarý bir araya gelmiþ, dünya sanatý,
kültürü, edebiyatý üzerine fikir alýþveriþi yapýyor ve insanlýða fayda saðlayacak eserler üzerine kafa yoruyorlar gibiydi. Belki bu insanlar ki kendim için kesinlikle bunu düþünüyorum- Mekke ve Medine dýþýnda olduklarýnda giyim tarzlarýnda ya da hal ve hareketlerinde bu kadar zarif ve þýk görünmüyorlardýr. Tüm mesele Peygamberin mânâsý ile alâkalý. Mekke ve Medine de ya da Tokyo ve Sidney de, nerede olursa olsun, kendisini onun yanýnda hisseden, onunla yaþadýðýný düþünen kiþi için zarif ve lâtif bir ruh hâlinden, þýk ve estetik bir yaþam tarzýndan baþka bir hâl sergilemek neredeyse mümkün olmuyor. Zirâ Allah, yarattýklarýna bakýlýrsa son derece zarif, ince ve þýk. O nun bütün zarifliði ile kendisine süzüldüðü Hz. Muhammed in ahlâký ve yaþam þekli de ayný inceliklerle dolu. Dolayýsýyla onun mânâsýyla yapýlan muhabbetten de elbette zarâfetten baþka bir þey sudûr etmiyor.
banu büyükçýngýl
Lûtuflarýn Lûtfu Umre Ziyareti
Hani eski filmlerde olurdu, sevgilin bir gemiye biner ve gider sen de ardýndan bakakalýrsýn... Geleceði günü iple çekersin ve keþke ben de onun yanýnda olsam, ben de onun gördüðü yerleri onunla görsem dersin. Biraz acý, biraz hüzün, biraz da hasretle bakakalýrsýn. Bu Ramazan, arkadaþlarým ve hocam umreye gittiler. Ben gidemeyenlerdendim. Kýsmet deðimiþ, baþka bir sefere inþaallah tesellileri arasýnda, biraz hüzün, biraz özlem duygularýyla bakakaldým ben de. Bu ilk deðildi tabiî ki. Her umreye gidenin ardýndan benzer duygularla bakarým. Her isteyen umreye gidemiyor ne yazýk ki... Umreye gitmen için dâvet edilmen lâzým. Peygamber dâvet ederse gidebilirsin derler. Âcizâne dâvet edenin, misafirine dönmeden once diþ kirasý verip yolladýðný düþünüyorum. Osmanlý zamanýnda, ramazan ayýnda evinde oruç açtýðýn kiþi, sana hediye verirmiþ. Yemek yedin, diþlerin yoruldu diye... Verilen bu hediyeye de diþ kirasý derlermiþ. Bence Peygamber de geleni boþ göndermiyor. Ve giden ayný dönmüyor. Belki anlamýyoruz, belki de küçük bir hediye bizimkisi. Hediyemiz de kabýmýz kadar. Yine de her gidiþ bir arýnma, bir temizlenme fýrsatý... Dâvet eden O, temizleyen O. Bize tenezzül ediyor ve bizim O na yaklaþmamýz için bir vesile yaratýyor. Bu lûtuf karþýsýnda ne kadar þükretsek azdýr. Herkesin hayatýnda unutamadýðý bir an vardýr. Benim hayatýmda unutamadýðým an ise Hacerü l Esved i ilk defa öptüðüm
andý. Hacerü l Esved e ulaþmak için cihat yapmak lazýmdý. Bu ilâhî aþkýn cihadýydý. Allah aþkýný kuþanýp Peygamber Efendimizin elini öpmek için yaptýðýn bir savaþtý. Âcizâne ben bunu, ruhun nefis ile olan savaþýna benzetiyorum. O kalabalýðýn içinde girip ezilmeyi göze alýyorsun. Gözün Hacerü l Esved de, hedefin Peygamber in elini öpmek. Nefsinin bütün þikâyetlerine raðmen orada kalýp ezilerek sýkýþmaya dayanabiliyorsan, Allah ýn izniyle, ilk denemede olmasa bile, öpebiliyorsun. Bir ramazan umresinde ben de Allah aþkýný yarým yamalak kuþanýp çýktým cihat yapmaya. Hacerü l Esved in önü çok kalabalýktý. Bir iki arkadaþ girdik kalabalýðýn içine. Bu ilk denemem deðildi ama daha öncesinde öpememiþtim mübâreði. Birilerinin yardýmýyla öne geldim ve öptüm. Sanki tatlý bir ölüm ânýydý. Bir þeb-i arus provasý gibiydi. Ruhum bedenimden ayrýlýp tanýdýk huzurlu bir yere çekildi bir an. Geri geldiðimde hocamýn dizine baþýmý koyup aðlamýþtým uzun uzun. Allah nice umre seyahatleri nasip etsin ve ruhumuz hep orada olsun inþaallah. Bir dahaki umreye Efendimizin bizi de dâvet etmesi niyâzýyla...
Âmin!
GÖRÜNTÜLER..
Þem'-i Vechin Dâimâ Ken'ân Hakîr Pervânesi Vâlidemiz, vâlidemiz, ey Hatîce Annemiz! Efendim,
vasfi emre ömürlü
Sevgili Hakan Alvan ýn, gönülleri yuyan, Hazret-i Ken ân Rifâî nin Hz. Hatice Annemize ithâfen buyurduklarý methiye üzerine Sûznâk bestesi, nasýl bir tevâfuk (!) ise aslen þiirde olmayan, fakat bestekârýn eklediði Vâlidemiz, vâlidemiz, ey Hatîce Annemiz! tekrarýyla devâm etmektedir. Âdetâ, Hazret-i Ken ân ýn aslen Hazret-i Hatîce Annemize ithâf ettikleri bu þiiri, yine âþýkâne sevdikleri, vâlideleri, Hatice Cenân Vâlide Sultân Hazretleri ne de medhiye kýlmaktadýr Hatice Cenân Sultân hakkýnda, Hz. Ken ân ýn sohbetlerinde iþâret olunanlardan baþka, mahdumlarý, Hâfýz Kâzým Büyükaksoy dan duyduklarýmýz da pek yazýlý olarak yayýnlanmadýðýndan, burada iþâret edilmek gereði duyuldu: Hâfýz Mevlidhan Kâzým Büyükaksoy, anneleri Fatma Mâhire Haným kendisine iki aylýk hâmile iken, Hz. Ken ân ýn
vazifeli olduðu Medîne den Ýstanbul a doðru yola çýktýklarýný, kendisinin Ramazan ayýnda doðduðunu, Hz. Ken ân ýn bu sebeple, ismini Ramazan koymak istediklerini, fakat Vâlide Sultan Hazretleri nin, Kâzým ismini arzu etmelerini tâkiben, oðullarýnýn yanýnda Kur ân dan rastgele bir sayfa açarak, b. Ellezine yünfikune fi s-serrai ve ddarrai ve l-kâzýminel ðayza, ve l-afina ani n-nas*, vallahu yuhibbû l-muhsinin ( Onlar, bollukta ve darlýkta Allah yolunda harcayanlar, öfkelerini yenenler, insanlarý affedenlerdir. Allah iyilik edenleri sever ) âyetinin zuhûru ile isimlerinin Vâlide Sultan Hazretleri tarafýndan mühürlendiðini buyurmuþlardýr. Fuzûlî ve Niyâzî-i Mýsrî dîvanlarýný kâlen ve hâlen ezber etmiþ olan Vâlide Sultan Hazretleri nin, yine mürþidi Filibeli Edhem Þâh ile Niyâzî dîvâný üzerinden sorulu cevaplý haberleþtikleri, Vâlide Sultân Hazretleri nin efendisine, dîvândan bir þiirin yanýna iþâret koyarak sorduðu sorusuna, Edhem Þâh ýn yine dîvânda iþâret koyarak cevap verdikleri ve Ben sizin, yâni senin ve oðlun, için bu dünyaya geldim ve sâdece sizin terbiyenizle meþgûlüm dedikleri ve baþka evlâtlarý olmadýðý gibi, görevli olduðu Sirkeci Telgraf Nezâretinde maddî ve mânevî kendisinden zuhur eden râyiha sebebiyle sende bir baþkalýk var, bizi de irþâd et diyenleri dahî geri çevirdikleri, Hâfýz Kâzým Büyükaksoy tarafýndan nakledilenlerdendir. Mürþidlerinin, Ýstanbul dan Filibe ye dönüþleri ve cemâle kavuþmalarýnýn,
mânevî olarak, Vâlide Sultan Hazretleri ne âþikâr olmasýnýn ardýndan, zâten 15 yaþlarýna kadar Vâlide Sultan Hazretleri nin yanýnda yatýp büyüyen, yetiþen Hâfýz Kâzým Büyükaksoy, sabah namazlarýnda mübârek babaannelerinin gözyaþlarý içinde sabah namazý edâsýna ve Efendim, hasretinize dayanamýyorum niyâzýyla yakarýþlarýna ve muhabbetlerinden sýrýlsýklam olmuþ seccadelerine þâhid olmuþlardýr. Gece baþýmý baþlarýna yaslar öyle uyurdum ve o mübârek baþýn içinden tevhid nidâlarý gelirdi buyururlardý. Vaktâki, bu niyâzlarýn bir süre devamýnýn ardýndan, mânâda, Vâlide Sultân Hazretleri, Þâh Edhem Sultan la mülâkî olarak, kendisine, mürþidinin makamýnýn artýk dergâhýn giriþine karþýdan bakarken soldaki set olduðu bildirilir ve orasý Þâh Edhem Sultân'ýn makam türbesi olarak tahsis edilir. Vâlide Sultan Hazretleri nin 1919 senesinde cemâle yürümeleri ardýndan, Kendileri de yine bu makâma, mürþidlerinin mânevî sînelerine defnolacaklardýr. Hocam Kâzým Büyükaksoy, seneler seneler sonra, Vâlide Sultan Hazretleri nin, kendisine mânâda tecellî ettiklerini ve Merkez Efendi ye, oðullarý Ken ân Rifâî Hazretleri nin yanýna nakilleri için gerekli iþlemlerin yapýlmasýnýn ardýndan, Sâmiha Annemizin, kabre inerek nakil iþini bizzat yapmalarýný emir buyurduklarýný söylemiþlerdir. Kâzým Hocam ise, böyle ciddî bir meselede ihvâna bu mevzûyu nasýl aktaracaðýný düþünürken, ikinci gece de ayný emirle karþýlaþtýðýný ve yine üçüncü gece ise,
artýk Vâlide Sultan Hazretleri nin celâlle, Eðer, sen söyler de, itiraz eden olursa, Konaðý yakarým! tazyikiyle ihvâna konuyu açtýðýný ve iþlemlerin baþladýðýný belirtmiþlerdir. Ýþ, fizikî nakil safhasýna gelince ise, emirleri gereðince, Sâmiha Annemizin, dergâhýn önündeki makamdaki kabre indiklerini ve o esnâda bir sayha aþkettiklerini, zirâ Vâlide Sultan Hazretleri nin mübârek vücutlarýnýn hiç bozulmamýþ olduðunu gördüklerini Kâzým Hocam nakletmiþlerdir. Vâlide Sultan Hazretleri nin 4 Cemaziyü lâhir deki Hicrî sene-yi devriyelerinde, Ken an Rifâî Hazretleri nin Hocam Kâzým Büyükaksoy a mevlid okuttuklarý ve Oðlum! Hak geçiyor, o sebeble gittiðin duâlarýn karþýlýðýný alacaksýn buyruklarý gereðince, kendi babaanneleri için okuduklarý mevlid için bile önüne konan Kur ân-ý Kerîm arasýna iliþtirilmiþ zarf içindeki niyâzýn verildiðini hocam anlatmýþlardý. Tâ ki, bir sene, Büyüðüm, babaannem için okuduðum mevlid için nasýl bunu alabilirim? diye içinden geçirmelerinin ardýndan, Ken ân Rifâî Hazretleri nin kendisine Artýk babaannenin mevlidi için de para mý alacaksýn? diyerek þaka yollu dokundurmalarýna kadar Allah sýrlarýna vâkýf eylesin
hüseyin gökhan
ER MEYDANI Allah Allah! Ýllallah! Muhammed Resûlullah! Buyur er meydanýna! Sev! Aþýný sev, iþini sev, eþini sev! Ama yalaný dolaný sevme! Al! Araba al, ev al, arsa al! Ama mazlumdan ah alma! Oyna! Horon oyna, çiftetelli oyna, zeybek oyna! Ama kimsenin ekmeðiyle, nâmusuyla oynama! Cazgýrýn bu sözlerinden sonra pehlivanlar dizlerine vurarak tüm heybetleriyle er meydaný nda boy gösteriyor. Kuvvetli vücutlar zeytinyaðýna bulanmýþ, güçlü ayaklar bilek boyuna gelen çimleri eziyor. Muhteþem bir görüntü. Çok geçmeden güreþler baþlýyor. Önce davullarýn aðýr ritmine uygun olarak müsâbakalar temkinli gidiyor. Davullarýn hýzlanmasýyla güreþçiler de çabalarýnýarttýrýyor, üzerinden yaðla karýþýk ter akan aðýr vücutlarýn ayaklarý yerden kesiliyor, kimi zaman koca meydan dar geliyor da neredeyse seyircilerin üzerine çýkýyor pehlivanlar. Tezâhüratlarýn verdiði galeyanla yorgunluklarýný unutan güreþçiler birbirlerine galip gelmeye gayret ediyorlar. Vakit ilerledikçe dayanma gücü kalmayan sýrtlar birer birer yere kavuþuyor. Sporun her türlüsünden zevk almama raðmen yüzlerce yýllýk geleneðimiz olan
yaðlý güreþi ilk kez ailemle seyretme fýrsatý buldum. Bir yandan çok eðlendik, bir yandan da ne kadar güzel bir gelenek olduðunu düþündük. Hakemler galiplerin bileklerini havaya kaldýrýyor. Galipler de maðluplarýn sýrtlarýný sývazlýyor, onlarý teskin ediyorlar. Er meydanýnda galip olmak güzel, ama maðlup olmak da mûteber. Tâ ki âdâbýnla güreþ tut; rakibine, seyircine saygýn olsun. Allah adýyla baþlayýp, gülümseten lafýzýnýn altýnda mâneviyat kokan mânîlerle devam eden bu müsâbaka, bir eðlenceden ibâret deðil. Güreþ zemini er meydaný olarak adlandýrýlmýþ, bu da bir rastlantý deðil. Bunlarýn hepsi bir medeniyetin ve o medeniyetin temelinde yatan deðerlerin bir tezâhürü. Mâneviyâtý hayatýn her noktasýnda bilfiil yaþatan bir geleneðin vârisleri olduðumuzu anlatýyor yaðlý güreþ. Bizlere bu mirasý ulaþtýranlara, kara kýspetlerle meydana çýkmýþ bu erlerin ecdâdýna, bir zamanlar kara donlu Kâbe nin anahtarlarý da teslim edilmiþ ve onlar Beytullah ýn hizmetkârlýðýna lâyýk görülmüþlerdi. Sonra yorgun sýrtlarý yere kavuþmuþ, asýrlarca hâkimi olduklarý topraklarla beraber Kâbe-i Muazzama nýn hizmetkârlýðýný da kaybetmiþlerdi. Buna ilk bakýþta belki de üzülmek geliyor içimizden. Halbuki kimi zaman maðlup olmayý bilmek lazým. Önemli olan meydanda er olabilmek, hayatýn her noktasýnda mutlak amaç olarak bu düsturu tutabilmek. Önünde sonunda mutlak galip yalnýz Allah, biz
de O na seve seve maðlup olmayý isteyenlerin evlatlarýyýz. Þimdilerde gençlerimize aþýlanmaya çalýþýlan spor kültüründe ise tek amaç galip gelmek. Maðlup olacaðýna hile yapmak belki daha iyi bir çýkýþ yolu diye düþünüyor insanlarýmýz. Hal böyle olursa etrafta er de kalmýyor, maðlup da galip de gelsen bir kýymeti kalmayan meydan da... Her iþinin önüne Bismillahirrahmanirrahim i, mânâyý koyan bir halktan sâdýr olmuþ bir kýymeti gördüm ben bugün yaðlý güreþte. O erleri her meydanda göresim geliyor. Altta kaldým diye yerinme! Üste çýktým diye sevinme! Pehlivaaan! Allah Allah! Ýllallah!
NE HABER? Cemâlnur Sargut, Burhaniye ve Edremit teydi Mutassavýf-yazar Cemâlnur Sargut, 31 Aðustos 2013 tarihinde Burhaniye de ve 1 Eylül 2013 tarihinde de Edremit te konferans verdi.
ümit gülbüz ceylan
Tanzanya Büyükelçimiz Ali Davutoðlu nun eþi Yeþim Davutoðlu tarafýndan tertiplenen Burhaniye Ahmet Akýn Kültür Merkezi ndeki halka açýk konferansa 1000 e yakýn dinleyici katýldý. Edremit Þükrü Tunar Kültür Merkezi nde de halka açýk verilen konferansa da ilgi yoðundu. Cemâlnur Sargut her iki konuþmasýnda da tasavvuf üzerine en çok sorulan ve merak edilen konulardan biri olan Hz. Peygamber in mîraca çýkýþýný anlattý. Kudüs ün anlamý üzerinde geniþleyen konuþma Hz. Peygamber in mîraca çýkmak için üstüne bastýðý taþýn derin mânâsý üzerine devam etti. Cemâlnur Sargut, Kâbe, namaz, ölüm gibi herkesin merak ettiði konularý tasavvufî bakýþ açýsýyla anlattý ve sorulan sorularý cevapladý. Seçkin bir izleyiciye hitâben konuþan Cemalnur Sargut, konferans sonrasý Nefes Yayýnevi nden çýkan en son kitabý Ayet ül Kürsî yi imzaladý.
dekorasyon
duygu tükek aydýn
EVDE YAZ DEKORASYONU
Evinize Yaz Dekorasyonu
Yazýn güzel havasýný evinizde estirecek harika bir dekorasyon fikrini sizlerle paylaþmak istiyorum. Ýlk olarak kullanmadýðýnýz eski çerçevelerinizi renkli boyayýn, daha sonra küçük kavanoz, çay bardaðý, kandil gibi içerisine çiçek koyabileceðiniz cam objeleri duvara asmak için ince bir telle baðlayýn. Bu küçük vazolarý ve çerçeveleri duvara asýn. Ýþte bu resimde gördüðünüz hârika dekorasyon hazýr bile. Gerekirse çerçevelerin arkasýna farklý kâðýt veya kumaþlardan bir fon da hazýrlayabilirsiniz.
Konserve Kutusundan Vazo
Herkesin kolayca uygulayabileceði bir dekorasyon fikri daha: Kullanýlmýþ konserve kutularýndan vazolar hazýrlayabilir, þýk çiçek sunumlarý yapabilirsiniz. Boþalmýþ ve temizlenmiþ konserve kutularýný boyayabilir veya renkli kaðýtlarla kaplayabilirsiniz. Evinizde bulunan kurdele, kumaþ, dantel parçalarýndan da süsler yaparak vazolarýnýzý daha da þýklaþtýrabilirsiniz.
SELÂMÝÇEÞMELÝYÂKUBÝ BABA
nefes alan tarifler
ton balýklý lavaþ dürüm
Malzemeler: 1 Kutu Suda Ton Balýðý Konservesi 1-2 Avuç Semizotu 4 Çorba Kaþýðý Light Labne Peyniri 1 Tatlý Kaþýðý Sarýmsak Tozu Tuz Karabiber 2 Adet Lavaþ
Hazýrlanýþý: Tonbalýðý konservesini açtýktan sonra suyunu süzün ve geniþ bir kap içinde ton balýðýný, labne peynirini, sarýmsak tozunu, tuz ve karabiberi tahta kaþýkla iyice karýþtýrýn. Tavada ýsýttýðýnýz lavaþlarýn üzerine karýþýmý yaydýktan sonra üzerine semizotu yapraklarýný koyarak dürüm yapýn. Âfiyet olsun.
görüþmek üzere...
yorum ve önerileriniz için i l e t i þ i m @ h e r n e f e s . c o m