ARALIK 2013
51.say箪
Tasavvuf K端lt端r端 Dergisi
muharrem
EDÝTÖRDEN... Merhaba Sevgili Dostlar,
Aralýk sayýmýz nihâyet sizlere ulaþtý. Bu sayýda konumuz Muharrem Ayý . Bu ayda hemen her peygamberin yaþadýðý birçok olay var. Hz. Âdem in cennetten kovulmasý, Hz. Havva ile Arafat ta buluþmalarý, Hz. Nuh un yaþadýðý selin baþlamasý ve bulunduklarý geminin karaya oturmasý, ayrýca gemi karaya oturduktan sonra gemide kalanlarla hazýrlanan yiyecek -biz bunu mâlûmunuz Aþûre olarak biliyoruz. Yine bildiðiniz üzere Hz. Yunus, Hz. Yusuf ve hemen her peygamber bu ayda önemli bir þeyler yaþamýþ. Hatta bu nedenle Ýslâmiyetten önce de hürmet edilen özel bir ay Muharrem Ayý Elbette bizim için, yani tüm Ýslâm âlemi için çok çok daha önemli bir dizi hâdise yaþanmýþ bu ayýn ilk on günü içinde... Hz. Fatma ile Hz. Ali nin âlemlerde kutlanan evliliklerinin kýymetli hediyeleri Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin Efendilerimizden Hz. Hüseyin in, o Allah ýn sevgilisi olan sultanlarýn ve âilelerinin þehâdet þerbetini içtikleri ay, bu ay Kendini insan olarak kabul eden hiç kimsenin bu hâdiseyi gözyaþý dökmeden, ciðerleri yanmadan dinlemesi, anmasý mümkün olamaz diye düþüyorum Özetle, sözün bittiði yerdeyiz Biz kendi dilimizin döndüðünce, elimizden geldiðince ve gönlümüzün el verdiðince sizinle Muharrem Ayýný paylaþmaya çalýþtýk. Kusurlarý bizlere, güzellikleri isimleri geçen, âlemlere nimet tüm o güzellere aittir. Hürmetlerimizle efendim
Yosun MATER
SOHBETLER
Bir gün Hz. Hüseyin, evlâtlariyle yemek yerken, köle elindeki sýcak çorbayý Hazret'in üstüne döktü. Kaynar çorbadan vücûdu müteessir olmuþtu. Köleye bir þey söylemedi; fakat yüzüne sertçe baktý. Köle suçlu ise de hem ârif, hem de lûtuf ile muamele görmeye alýþýk olduðundan hemen 'Allah öfkesini yenenleri sever', âyetini okudu. Hz. Hüseyin derhal 'Gayzýmý yendim' buyurdu. Bundan cesaret alan köle, bu defa da 'Allah affedenleri sever' âyeti ile sözüne devam edince, Hz. Hüseyin yine tereddütsüz 'Seni affettim' cevâbýný verdi. Köle iyice yüz bulmuþtu 'Allah ihsan edenleri sever' âyetini de okuyunca Hz. Hüseyin büyük bir cömertlik ve anlayýþla 'Seni azat ettim yâ köle!' buyurdu. Ýþte Ehl-i Beyt'i sevmek, onlarýn yoluna gitmek demektir. Yoksa kuru kuruya muhabbet iddiasýnda bulunmanýn hiçbir faydasý olmaz. Düþünün ki kölelik müessesesinin hüküm sürdüðü bir devirde, hizmetkârýna karþý geniþ haklara sahip olan bir efendi, karþýsýnda o hizmetkâr, sevabý dolayýsiyle deðil, günâhý sebebiyle hem affa mazhar oluyor, hem de hürriyetine kavuþuyor. (Ken'an Rifâî, Sohbetler, Kubbealtý Neþriyâtý, 2000, s. 11)
*** "Hz. Hasan, bir gün Harem-i Þerif'te iken koþa koþa gelmiþ, Efendimizin kucaklarýna oturmuþ. Baþlamýþ mübârek saç ve sakallarýyle oynamaya... Resûlullah Efendimiz 'Allahým, ben bunu seviyorum. Seveni de severim!' buyurmuþ." (Ken'an Rifâî, Sohbetler, Kubbealtý Neþriyâtý, 2000, s. 382-383)
***
"Resûlullah buyuruyor: 'Ben ilmin þehriyim, Ali de kapýsýdýr.' Oraya eriþmek istiyorsan bu kapýyý seç. Ali, aþka mazhardýr. Ali'den aþk tecellî etmiþtir. Hakk'a giden baþka yollar da vardýr. Fakat aþk yolu bambaþkadýr. Onda mekânlar aþmak, merhaleler geçmek vardýr. Âbidin yüz yýllýk yolunu âþýk bir âhiyle geçer." (Ken'an Rifâî, Sohbetler, Kubbealtý Neþriyâtý, 2000, s. 561)
*** Fuzûlî'nin adý Mehmed imiþ, 900 târihinde Hille'de doðmuþ. 963 de Kerbelâ'da vefat etmiþ... Kitabýnda bir duâsý vardý, Yâ Rabbî, beni dünyâda da Ehli Beyt'in gölgesinden ayýrma! diye... Þimdi Kerbelâ'da, Ehli Beyt in Kubbe-i Saadetinin dýþarýsýna gömmüþler. Güneþ, Türbe-i Saadete vur¬dukça sabah ve akþam, gölgesi mezarýna düþer." (Ken'an Rifâî, Sohbetler, Kubbealtý Neþriyâtý, 2000, s. 165)
Kerbelâ Hâdisesi ve Ehli Beyt Ahlâký Üzerine
söyleþi: cemâlnur sargut
Ehli Beyt i sevmek, Peygamber i sevmek demektir. Peygamber i sevmek de Allah ý sevmek demek; Allah ýn sevdiðini sevmek demek, Ehli Beyt i sevmek demek. Dolayýsýyle Allah onlardan tecelli ediyorsa, biz Ehli Beyt e ve Hz. Peygamber e bakmakla vazifeliyiz. Hocam Ken an Rifâî Hazretleri þöyle buyuruyorlar: Allah yaptýklarýna, ettiklerine, lûtfettiklerine bu dünyada bize verdiði zevklere hiçbir ecir, karþýlýk istemiyor. Sadece Ehli Beyt e sevgi istiyor. Ve Allah ýn emri ile ehlibeyte sevgi farzdýr diyor. Yani Ehli Beyt i sevmeyi Allah mecbur kýlmýþtýr. Yani kendisini sevmekten daha mecbur kýlmýþtýr. Çünkü Allah ý sevmek kolaydýr. Kýskanýlmýyor ki, Allah elle tutulup gözle görülmüyor. Allah, sevgilimi sev ki beni sevmiþ olasýn diyor. Bu yüzden Ehli Beyt sevgisi çok önemli. *** Nefsimiz Yezid dir. Ruhumuz Hz. Hüseyindir. Biz dýþarýda Yezid e lânetler ediyoruz ama ruhumuza her eziyet ediþimizde, nefsimizin her istediðini verdiðimizde, o zaman Yezid i vücutta hâkim kýlýyoruz. Ýþte Yezid den vazgeçip Hüseyin e hizmet edebilirsek o zaman Allah hakikaten bizi sevecek demektir. ***
Hz. Musa için Harun ne ise, Hz. Muhammed için de Hz. Ali o makamý temsil ediyor. Dolayýsýyle Rabbiyet kapýsý... Allah a ulaþmak için öðrenme kapýsý... Hz. Peygamber de sonsuz bir af var. Nuru siyah ya, kara delik gibi! Bütün günahlarýmýzý içine çekiyor. Tevbe Sûresi nde Allah sana býraksaydým bütün günahlarý affederdin ya Muhammed diyor. O kadar rauf ve rahimsin! Þimdi Hz. Ali Hz. Peygamber e gelebilmek için, yani günahlarýmýzýn affolabilmesi için, Ali kýlýcýnýn bizim nefslerimizi kesmesi lâzým. Önce Ali nefsimizi kesecek ki Peygamber bizi kendisine çeksin. O halde önce Ali gibi olan ilimle öðreneceðiz ki sonra ruh bizi kendine çekip diri yapacak. *** Hz. Ýsa ve Hz. Hüseyin gibi çok acý çekerek ölenler, paratoner gibi acýyý üstlerine çekerek, o acýlar karþýsýnda nasýl yýkýlmadýklarýný, o acýlar karþýsýnda nasýl üzülmediklerini, insanlýða öðretirler ve biz de bunun karþýlýðýnda ah, öf dediðimiz hâdiselerin ne kadar basit ve küçük hâdiseler olduðunu görür ve kendimizden utanýrýz. ****
Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin iki makamý temsil ediyorlar. Bu iki makam da çok önemli! Bu iki makam birbirine zýt gibi görünse de... Birisi cemâl, diðeri celâl... Biri Allah ýn cemâl tecellisi, Hz. Hasan. Onda râzý olmak var. Onun ismi Rýzâ. O herseye râzý. Kim ne yaparsa yapsýn, ben Allah yolunun hizmetçisiyim diyor. Onun mânâsý rýzâ ve eþi tarafýndan zehirlenerek öldürülüyor. Ölüme de râzý, herþeye râzý... O memnun hayatýndan! Hz. Hüseyin e gelince onun makamý, yanlýþa, toplumun düzenini bozacak olana karþý hayýr deme cesaretini gösterme seviyesini gösteriyor. Orada Firavun da, Yezid de ve Muâviye de þer sýfatý tecelli ediyor. Bakýn Yezid in mektubu var, Hüseyin öldürülmeden ben ne bir damla içki içerim, ne bir damla yemek yerim diyor. Müslümanlýk adýna Hz. Hüseyin i öldürüyor. Bu ne? Bu, nefsimizin kýskançlýðý! Benden üstün olmayacak! Peygamber in torununu öldürüyor, düþünün. Korkusuzca öldürüyor. Çünkü öbür âlemi tanýmýyor, çünkü baþtan aþaðý nefs kesilmiþ. Acý çektirerek, bütün aileyi parçalayarak yok ediyor. O bakýmdan çok acý bir hâdise. Hz. Hüseyin i dâvet ettiði zaman Yezid, hiç silâhsýz gidiyorlar. Ve çok küçük bir grup... Üç bin kiþilik bir orduya karþý 50-100 kiþi gidiyorlar, silâhsýz. Karþýsýnda koskoca bir ordu var. Bu gidiþte, her þeyi bilerek gidiyor Hz. Hüseyin, ben bundan kat î eminim. Fuzûlî anlatýyor, Hz. Hüseyin biliyordu, bilerek gitti diyor. Annesinden izin aldý, anacýðým, sana doyamadým dediði annesinden... Beni þurada alýversen anacýðým demiþ. Onun üzerine, Hz. Peygamber in huzurunda uyuyakalýyor. Peygamberimiz diyor ki caným korkma, bana geleceksin ve susuzluktan sonra
söyleþi: cemâlnur sargut
kevser þarabýný benden içeceksin. Yani öyle bir müjdelenmiþ ki, öyle bir müjdelenmiþ ki, o müjde her þeye karþý bir dayanma gücü! Ve Þaban ayýnýn üçüncü günü hareket eder, ailesi ile Mekkeye gelir. Mekke den Irak a hareket eder. Muharrem ayýnýn ikinci günü gelir. Birinci günü yýlbaþýdýr Muharrem ayýnýn Ýkinci gün gelir muazzam bir topraktýr orasý, negatif enerjili bir topraktýr. Daha ayaðýný basar basmaz anlar. Buranýn adý ne? der. Kerbelâ derler. Belâ yeri, adý üstünde yani Tamam, burada olacak her þey der. On gün, özellikle dördüncü beþinci günden sonra susuz býrakýlýyor, sular zehirleniyor. Kucaðýnda bebeði aðlýyor. Çünkü annesinin memesinden süt gelmiyor, su içmemiþ ki anne Çocuk aðlayýnca çocuðu kýrbaçlýyorlar Siz bir baba düþünün: Hâdiseyi biliyorsunuz, ne olacaðýný biliyorsunuz: Ben olsam ne olur önce beni al Allahým derim, beni al, görmeyeyim. Ama o tek tek, hepsinin öldürülüþünü görerek, þehit oluþunu görerek vefat ediyor. Bu akýl alýr bir hâdise deðildir. Son dakikaya kadar da mürþidilik vazifesi yapmýþtýr. Karþý tarafý uyarmýþtýr, yapmayýn demiþtir. En son babasýnýn kýlýcý elinde, dedesinin atý altýnda, birkaç kiþiyi öldürünce Allah tan nidâ gelmiþ Ya Hüseyin, ben seni kahramanlýk yapasýn diye yollamadým, þehit olasýn diye yolladým diye. Böyle bir sultandan bahsediyoruz. Nehrin kýyýsýna gidiyor, herkes susuz, kadýnlar ve çocuklar ve bir tek Zeynel Âbidin Hazretleri kalmýþ orada, suyu alýyor ama içmiyor. Yetmiþ yerinden oklanýyor, mübârek kaný ile abdest alýyor. Onu öldürmeye gelen
adama sen benim kâtilim deðilsin diyor. Þimir adlý adam ona peygamberimiz tarafýndan rüyâsýnda gösterilmiþ. O gelene kadar, sen benim katilim deðilsin dediði adam orada Müslüman oluyor. Ben ne yapýyorum? diyor. Yani son âna kadar insanlarý Allah a dâvet ediyor. En sonunda Þimir baþýný kesiyor ve o baþ ile top oynuyorlar, top oynuyorlar! Ýnanýlýr bir felâket deðil. *** Peygamber veya peygamber âilesinin kaný yere dökülürse o kanýn döküldüðü toprakta huzur ve mutluluk olmaz. Irak! Küdüs! Kudüs hâlâ Hz. Ýsa nýn kanýný ödüyor, Hz. Hüseyin in kanýný da Irak hâlâ ödüyor. Böyle bir þey var. O mübârek baþý bir rahip görüyor. Rahip aðlayarak diyor ki Biz Hz. Ýsa nýn eþeðinin kemiðini saklýyoruz. Her gün önüne diz çöküyoruz peygamberimize ait bir þey diye. Siz nasýl peygamber torununu bu hâle getirebilirsiniz? Size bin dinar vereyim, bir gece o baþý bana verin. O baþý zemzemlerle yýkarken, Müslüman oluyor, aðlýyor. Onun verdiði bin dinara bakarlarken paralarýn üzerinde Allah zâlimlere cezâsýný verecektir âyetini okuyorlar. *** Bizim tekkelerde eskiden Fuzûlî nin Hadîkatü s Süedâ sý okunur, herkes aðlarmýþ bizim yaptýðýmýz gibi þimdi. Bir gün bir bey dýþarý çýkýyor, sigarasýný içmeye. Ýçeride bu eser okunuyor. O sýrada da dýþarýda simitçi geçiyormuþ, ukalâ bir tavýrla simitçiye demiþ ki: Oðlum, Muharrem ayýnýn onuncu gününde hâlâ simit mi satýyorsun? Bak,
içeride Hz. Hüseyin anlatýlýyor, herkes aðlýyor. Simitçi Hüseyin mi dedin? demiþ ve düþmüþ ölmüþ. Diyor ki hocam Ken an Rifâî, Sen ben Hüseyin için aðlýyorum deme, Hüseyin için nefsini fedâ et! Ancak o zaman bu olayýn hakikatini anlamýþ olacaksýn. O hâlde mesele, bu hâdiseden ibret almaktýr, ders almaktýr. Ben artýk öyle olmayayým, ben Yezid olmayayým diye hareket etmektir. O yüzden Allah sevgilileri Hüseyin dir. Onlara acý ve ýstýrap çektirmek Yezid olmak demektir. Onun için Allah bizi bundan korusun. *** Ehlibeytin, on iki imamýn hayatlarýna gelince, Zeynel Âbidin Hazretleri günde bin rekât namaz kýlar, o kadar þükrederler, o kadar çok secde
ederlermiþ ki O , düþünün, Kerbelâ yý gören yegâne insanken... Hiç kin duymayan, her dakika þükreden, kimseden nefret etmeyen... Diyor ki peygamberimiz, Ýslâmiyet yetmiþ üç fýrkadýr, yetmiþ ikisi bölünecek. bir tanesi bölünmeyecek, o bendendir. Fýrka-i nâciye Bir insana bakýn; birliyorsa, tevhid ediyorsa, farklýlýklarý hoþ görüyorsa, kin ve nefretten arýnmýþsa, yapanýn-yaptýranýn yalnýz Allah olduðunu biliyorsa, vahdet-i vücûdun, tek vücûdun Allah olduðunu idrak ediyorsa, baþka bir güç olmadýðýný kabul ediyorsa bu insan Peygamber in yolundadýr. Bölünmez, kavga etmez. Ama diðer bütün gruplar kavga eder. Burada Hallâc-ý Mansur un çok güzel bir anlatýmý var. Diyor ki öldürülmeye giderken, nasýl kýzayým, bunlar da seni memnun etmek için beni öldürüyorlar Allahým.
Peygamber veya peygamber âilesinin kaný yere dökülürse o kanýn döküldüðü toprakta huzur ve mutluluk olmaz. Irak! Küdüs! Kudüs hâlâ Hz. Ýsa nýn kanýný ödüyor, Hz. Hüseyin in kanýný da Irak hâlâ ödüyor. Böyle bir þey var. O mübârek baþý bir rahip görüyor. Rahip aðlayarak diyor ki Biz Hz. Ýsa nýn eþeðinin kemiðini saklýyoruz. Her gün önüne diz çöküyoruz peygamberimize ait bir þey diye. Siz nasýl peygamber torununu bu hâle getirebilirsiniz? Size bin dinar vereyim, bir gece o baþý bana verin.
söyleþi: cemâlnur sargut
Herkes Allah ý memnun etmek üzere hareket eder, yaradýlmýþ her varlýk... Ama farkýnda deðildir! Allah ýn takdirini uygular, farkýnda deðildir. O zaman orada hatâ ve abes aramak bizim eksikliðimiz. Her þey düzen içinde... Anlatabiliyor muyum? Birsey daha var: Hz. Hüseyin in Allah a hiç mi nazý geçmez? Peygamber in hiç mi nazý geçmez? Eðer Hz. Hüseyin durumdan maðdur olsaydý, bu kadar mý Allah indinde deðeri yok, bu kadar mý güçsüz, bu kadar mý üzerine âyet inmiþ bir sultanken gücü yok da hâdiseye râzý oluyor? Þu kadarcýk bir sözü kýyâmeti kopartýr, ben size o kadarýný söyleyeyim. Ama o râzý. Bakýn dünyadaki bütün düzen rýzâ üzerine kurulmuþtur. Çok önemli bir þey bu! Âmâk-ý Hayâl de peygamberlere sormuþlar mutluluk nedir? diye, yalnýz bizim peygamberimiz hâlinden memnun olmaktýr demiþ. Ýþte mutluluk budur... *** Oniki imamýn tamamý zehirlenerek ya da katledilerek öldürülmüþtür. Çoðu, ömürlerini hapislerde geçirmiþlerdir. Bir gün bir þikâyet görmüyorsunuz. Gelmeyene gideceksin, sevmeyeni seveceksin, sana kötü muâmele edenleri affedeceksin. Bütün oniki imamda ortak bu var! Sana yüz çevirene sen bakacaksýn, sen herkesi kucaklayacaksýn, sen herkesten memnun olacaksýn, yapanýn yaptýranýn Allah olduðunu bileceksin. Ve ilimde en üst seviyede, vericilikte en üst seviyede, râzý olmakta en üst seviyede olduklarýný görüyoruz. Onikinci imam Mehdi dir. Mehdi
kaybolmuþtur, çok küçükken mânâ alemine gitmiþtir. Bunun sebebi de, burada bitmedi, her devirde bu oniki imam tekrarlanacak, gelecek ve Peygamber in vârisi olacak mânâsýndadýr. Ýþte Mevlânâ gibi, Ahmeder Rifâî gibi, iþte Abdülkadir Geylânî gibi. Bu mânâyý onlardan seyredin, bu orada bitmedi mânâsýndadýr. Yoksa eðer o kaybolmasaydý, vücûden o âleme gitmeseydi, görünseydi, o zaman orada bitmiþ kabul edecekti insanlýk âlemi. Ama Kur an daki Hz. Ýsa nýn geleceðine dâir âyet de bu anlama gelir. Ýsa makamý, kemal noktasýnda en yüksek makamdýr. Peygamber, onun vücud giymiþ hâlidir. Dolayýsýyle o makama sahip peygamberin vârisleri, her zaman gelecektir demek istiyor. Ve Peygamberimizin bir hadisi var, benim bu gelecek olan kiþilere özlemim var, onlarý seviyorum diyor. Yani Peygamber in o kadar tam vârisi bu kiþiler. *** Ehli Beyt in bize öðrettiklerini, bir kere daha tekrarlayalým Gelmeyene gidelim, sevmeyeni sevelim, bize kötü muâmele edene iyi muâmele edelim. Herkese yardým edelim ayýrýmsýz, kim olursa olsun ayýrýmsýz yardým edelim. Mutlaka yardýmýmýz doðru yere gidecektir, öyle gözükmese de gidecektir. Affedelim, kucaklayalým Herkesi affedelim ki Allah a beni de affet Allahým diyebilelim.. Böyle bir gücümüz olsun... Yaradýlaný sevmeden Yaradan sevilemez. Ancak yaradýlaný severek Yaradana ulaþabiliriz. Bunlarý yaptýðýmýz
zaman Ehli Beyt ahlâkýna sahip oluruz. O zaman da, onlarý seviyoruz deme hakkýný elde ederiz. Çünkü sevmek yolunda gitmektir, sevmek onlar gibi olma gayretini göstermektir, sevmek nefsini vermektir, nefsini sevdiðin uðruna vermektir. Allah cümlemize nasip etsin. Not: Yukarýdaki metin, Cemâlnur Sargut la Aþka Yolculuk programýnýn 11 Mart 2012 tarihli bölümünün bir kýsmýnýn deþifre edilmiþ hâlidir.
Eðer Hz. Hüseyin durumdan maðdur olsaydý, bu kadar mý Allah indinde deðeri yok, bu kadar mý güçsüz, bu kadar mý üzerine âyet inmiþ bir sultanken gücü yok da hâdiseye râzý oluyor? Þu kadarcýk bir sözü kýyâmeti kopartýr, ben size o kadarýný söyleyeyim. Ama o râzý. Bakýn dünyadaki bütün düzen rýzâ üzerine kurulmuþtur. Çok önemli bir þey bu! Âmâký Hayâl de peygamberlere sormuþlar mutluluk nedir? diye, yalnýz bizim peygamberimiz hâlinden memnun olmaktýr demiþ. Ýþte mutluluk budur...
asuman sargut kulaksýz
FATMA ANAMIZA Ey eli þifâlý, kalbi duâlý, Ayaðýnýn altý cennet mekâný, Hasan'a, Hüseyin'e, Ali'ye sevdâlý, Ey sen: güzelden olma, güzelden doðma... Gencecik yüreðinde merhamet, sevgi, Körpecik dimaðýnda hakiki bilgi, Yaratandan dolayý yaratýlmýþa ilgi, Ey sen: güzelden olma, güzelden doðma.. Seninle sevdim kadýn olmayý, Mihnet âleminde sabýrla, aþkla durmayý, Her olanda bir hayýr, bir mânâ bulmayý, Ey sen: güzelden olma, güzelden doðma... Sevgin kaplamýþ her yeri, her zamaný, Elin korur asýrlardýr her Müslümaný, Senin hakkýn için ayýrmadan yârý, aðyârý, Derim ki: hepsi güzelden olma, güzelden doðma...
MUHARREM-Ý SERÎF HAKKINDA Muharrem ayý, eski hicrî veya kamerî dediðimiz ayýn hareketine göre hesap edilen aylardan ilkidir. Bu bakýmdan Muharrem ayýnýn birinci günü bizim yýlbaþý diye bildiðimiz hârika bir geleneðimiz teþekkül etmiþtir. Ama bu son 50-60 sene içinde unutulmuþtur.
sâmiha ayverdi
Muharrem'in birinde büyükler tarafýndan bereket parasý verilirdi. Bu, âile arasýnda olduðu gibi, derviþân arasýnda da olabilirdi. Bu, hem yeni bir senenin muhâsebesi, eski senenin yeni bir sene ile karþýlaþtýrýlmasý, hem de yeni senede kazanýlacak hayâtýn her yönden bereketli olmasýnýn ilk tembihi idi. Çünkü hayat çok kazançlý olabilir ama, bereketli olmayabilir. Hayat çok sýhhatli geçebilir ama, sýhhatinin bereketi olmayabilir. Çok mutlu, gülerek eðlenerek geçmiþ bir hayat olabilir ama, hiç ama hiç bereketi olmayabilir. Mühim olan maddî ve mânevî rýzkýn bir arada yürümesidir. Bereketin bizde ifâde ettiði mânâ : 1. Mutlaka hayýrlý olmasý, 2. Faydalý olmasý, 3. Allah'tan gelir olmasý.
Yâni Allah'tan geldiðinin idrak edilmesidir. Haram, iþe karýþmayacak. Bu rýzýktan hem faydalanýlacak, hem de faydalandýrýlacak. Ömür ve sýhhat için de bu böyle. Böylece bereketli olup hayýrlý iþlerde kullanýlacak. Aksi halde yaþanmýþ hayat, diðer canlýlarýn yaþadýðý hayattan farksýz hâle gelir. Burada þunu belirtmekte fayda var. Biz de yeni yýlý elbette kutlarýz. Ama bir hafta boyunca Noel i kutlamak þeklinde deðil. Öyle olursa týpký Kurban Bayramý'ný bir Hýristiyan ýn kutlamasý gibi abes olur. Gayet tabiî ki, buna karþý çýkýlýr. Ama kabul ettiðimiz takvim yýlýnýn ilk gününü kutlar, onun muhâsebesini yapabiliriz. Muharrem ayýnýn ikinci önemi, peygamberler târihi açýsýndan ortaya çýkar. Meselâ bu ayda Hz. Âdem'in cennetten çýktýktan sonraki tövbesi, ilk defa kabul olunmuþ, Hz. Yunus balýðýn karnýndan, Hz. Ýbrâhim ateþten kurtulmuþtur. Hz. Mûsa'nýn Mýsýr'dan çýkmasý ve Hz. Nuh'un tufandan kurtuluþu da sayýlabilir. Peygamber Efendimiz Medîne'yi teþrif ettikleri zaman Medîne'de Yahûdiler var ve onlar Muharrem'i çok iyi biliyorlar. Muharrem'in onuncu günü oruç tutuyorlar. Müslümanlar Peygamber Efendimiz'e Kur an-ý Kerîm'de Nuh ile ilgili âyetler olduðunu, Nuh Peygamber'le alâkalý olaylarýn anlatýldýðýný, bu sebeple Muharrem de oruç tutmak istediklerini söylüyorlar. Hz. Peygamber, Tutulabilir, fakat Yahûdilere benzememek þartý ile. Yâni ya 9-10 unda,
ya da 10-11 inci günlerde iki gün oruç tutabilirsiniz buyuruyorlar. ( ) Peygamber Efendimizin, Muharrem in 10. gününden sonra günlerinizi bereketlendirin, ailenizin rýzkýný arttýrýn þeklinde birçok hadisleri vardýr. Ama Ýslâm tarihi noktasýndan 10 Muharrem de özellikle Ehli Beyt in, Peygamber soyuna saygýsý olan insanlarýn çok acýklý bir hâdise ile karþýlaþtýklarýný görüyoruz. 10 Muharrem de Hz. Hüseyin Efendimizin þehâdeti var. Hz. Hüseyin Efendimizin, kâinat istese de kýlýna bile dokunulmazdý. Ama ilâhî takdir ile ortaya çýkmasý gerekli hâdiselerden biri. Ancak bizim bundan alacaðýmýz ve bütün nesillerin alacaðý dersler var. Onun için de Ýslâm târihi ile berâber Türk târihini çok iyi bilmek lâzým. Çünkü geleceðin anahtarý geçmiþte gizlidir. ( ) Ýslâm, târihi açýsýndan biliyorsunuz Peygamber Efendimiz Hz. Îsâ gibi bir peygamber deðildir. Hz. Îsâ zulüm altýnda sâdece zulme boyun eðmeyi öðretmiþtir. Baþka yapacak bir þeyi yoktu. Ýlk zamanlarda biri sana tokat atarsa öbür yanaðýný da çevir demek mecbûriyetinde idi. Çünkü insanlarý yakýyorlardý. En basit eðlenceleri, bugün arkeolojik kazýlarda bulunup medeniyet eserleri diye ortaya çýkarýlan arenalarda, zavallý köleleri günlerce aç býrakýlan vahþi hayvanlara parçalattýrmaktý. Bir insaný haç þeklindeki
aðacýn üzerine yatýrýyorlar, ellerinden, ayaklarýndan ve göðsünden çiviliyor sonra aðacý havaya dikiyorlardý. Bunu o kadar ustalýkla yapýyorlardý ki, damarlarý deliyorlar, insanlarý yavaþ yavaþ kan kaybettirerek öldürüyorlardý. Ama dünyâya sorarsanýz Grek, Roma ve sonra batý medeniyeti vardýr. Dünyânýn en vahþi kabilelerinde bile böyle zulüm yoktur. Peygamber Efendimiz, Asr-ý Saadette geldikleri zaman bütün peygamberlerin ana vasýflarýný üzerinde toplamýþ en büyük insan olarak geldi. Onun için de sâdece dînî yol gösterici deðil ayný zamanda devlet baþkaný idi. Devlet kurmuþtu, ilk anayasayý Peygamber Efendimiz yaptý ve uyguladý. Bu hukûkî bir anayasa idi. Yahûdi, müþrik ve Müslümanlar arasýnda üçlü bir þekilde tatbik edilmiþtir. Asr-ý Saadet, her þeyin vahiy ile halledildiði, her müþkülün Peygamber Efendimiz'e sorularak çözüldüðü, hiç kimsenin de itiraz etmediði huzur içinde yaþanan bir devirdi. Harp var, þehitler var, iþkenceler vardý. Ama Müslümanlar da mevcuttu. Çünkü ikilik ve nifak yoktu. Peygamber Efendimizin irtihallerinden hemen sonra, Hz. Ebu Bekir büyük þahsiyeti ile kargaþayý örtüyor. Arkadan Hz. Ömer devri, tam bir fütûhat devri. Çölde yaþamýþ insanlarýn eline altýn ve ülkeler yaðýyor. Hz. Ömer altý milyon kilometrekarenin tek hâkimi. Bütün Arap Yarýmadasý'na hükmediyor ve tek elbisesi var. Harp ganîmeti olarak gelen
elbise hakký ile oðluna elbise yaptýrýyor. Hz. Osman son derece iyi niyetlidir. Ama idâreci deðildir. Ýstismar edilir. Muâviye, vahiy kâtibi olacak kadar akýllý bir adam. Günde elli vakit namaz kýlýyor. Bunu Hz. Peygamber'e söylediklerinde "Beþ vakit kýlsýn, sonunda býkar" buyuruyorlar. Ýfrata varan her hâdise piþmanlýkla sonuçlanýr. Onun için derler ki, birine borç vereceðin zaman arkasýný aramayacaðýn kadar ver. Sonunda Hz. Osman þehit edilir. Hz. Osman'ý þehit edenler arasýnda sahâbe çocuklarý da vardýr. Hz. Osman'ý kapýda Hz. Hasan, Hz. Hüseyin Efendilerimiz korumaktadýrlar. Lâkin Hz. Osman'ý damdan girerek þehit ederler. Hz. Osman'ýn þehâdetinden sonra ortaya üçlü bir Ýslâm çýkar. Bugün maalesef otuz türlüsü var. Bugünü deðerlendiremezsek geçmiþi anlatmanýn hiç faydasý yok. Bu üçlü Ýslâm anlayýþýndan birincisi gerçekten saf Müslümanlar. Peygamber Efendimizin getirdiði Ýslâm'ý yaþayan Hz. Hüseyin'in etrâfýnda toplanan Mekke ve Medîneliler. Ýkincisi, Hâricîler, yâni Bedevîler, inanmýþ ama, îmânýný bildiði ile takviye edememiþ insanlar. Bunlar her þeyi sâdece ilk cümlesi ile anlayanlar. Namaz kýlmayan adam kâfirdir diyor ve Ýslâm adýna kafasýný kesiyor. Üçüncüsü, Muâviye nin etrâfýnda toplanan Ýslâm ýn ilk devirlerinde çok fedâkâr davranan, bunun nîmetlerinden biz de istifâde edelim, saltanat paraya tâbi olacak, bunu bileðimizle hak ettik diyen ve hýzla
maddeye yönelen bir grup. Bu iki grup arasýndaki mücâdele, Peygamber Efendimizin Hz. Ali hakkýnda söylediði bütün hadisler bilindiði, Allah'ýn aslaný olarak bütün Ýslâm tarihinde Hz. Ali'nin yeri belli olduðu halde Muâviye'yi büyük bir grup destekledi. Hz. Ali, Sýffin'de savaþý kazandýðý halde Kur an-ý Kerîm sahifelerini mýzraklarýnýn ucuna takýp, Kur an-ý Kerim için harp ediyoruz diyerek karþý tarafý tesir altýnda býraktýlar. Daha sonra Hz. Ali Efendimizi Hâriciler üç tâne katil tutarak þehit ederler. Hâricilerden biri Muâviye'yi biri Hz. Ali'yi, diðeri hakem olan Amr'ý öldürecekti. Muâviye sabah namazýna gitmediði için kurtulur. Hz. Ali namaza giderken, evdekilerle helâlleþir ve zehirli bir kýlýçla þehit edilir. ( ) Hz. Ali'den sonra Muâviye, Þam'da duruma tamâmen hâkim olmuþ, Hz. Hasan hilâfetten ferâgat ettiði halde iktidar hýrsý ile onu zehirlettirmiþtir. Geriye bir tek Hz. Hüseyin kalmýþtýr. Bütün Peygamber evlâdý da yetmiþ küsur kiþi. Hiç bir hilâfet iddiasý yok. Hatta kendisine halîfe olarak uymak isteyenleri kabul etmiyor. O zaman Muâviye ölmüþ yerine Yezid geçmiþtir. Yezid "Ne olursa olsun Peygamber çocuðudur, benden üstündür" diye Hz. Hüseyin'i öldürme karârý alýr. Hz. Hüseyin, yanýna hiç silâh ve asker almamak þartýyla yalnýz âile efrâdý ile, bugünkü Irak'ta bulunan Kûfe'ye doðru konuþup anlaþmak amacýyla yola çýkarlar. Hz. Hüseyin'e
Peygamber Efendimiz, Asr-ý Saadette geldikleri zaman bütün peygamberlerin ana vasýflarýný üzerinde toplamýþ en büyük insan olarak geldi. Onun için de sâdece dînî yol gösterici deðil ayný zamanda devlet baþkaný idi. Devlet kurmuþtu, ilk anayasayý Peygamber Efendimiz yaptý ve uyguladý. Bu hukûkî bir anayasa idi. Yahûdi, müþrik ve Müslümanlar arasýnda üçlü bir þekilde tatbik edilmiþtir.
"Yezid'in babasýna güvenilmezdi, Yezid'e hiç güvenilmez" derler. "Bilirim ama kaderimin îcâbýdýr, gitmemezlik edemem" der. Yetmiþ iki silâhsýz insan Irak topraklarýnda "belâ topraðý" denen yere geldiklerinde yirmi bin kiþi tarafýndan çevrilirler. Ýki taraf da Müslüman; ezan okuyor, namaz kýlýyorlar ve savaþýyorlar. Yetmiþ iki kiþi akla gelmez zulümlerle karþýlaþýyor. Bunlardan biri Ali Ekber, Hz. Hüseyin Efendimiz'in büyük oðlu. Ali Ekber atýna biner yirmi bin kiþiyi yarar, elindeki kýrbayý doldurur. Kýrbayý delmek için ok atarlar. Kýrbayý korumak için saðýna aldýðýnda teber denilen balta ile sað kolunu, sol koluna aldýðýnda sol kolunu keserler. Diþleri arasýna alýp geri dönmek istediðinde kýrbayý delerler ve kan revan içinde döner, bir damla su içmemiþtir. Hz. Hüseyin Efendimiz atýndan düþmüþ perîþan ve susuz bir halde. Âile efrâdý yok olma tehlikesi içinde feryat ediyorlar. O sýrada biri gelip Hz. Hüseyin Efendimiz'i vurup vaad edilen parayý almak ister. Hz. Hüseyin : -Elini günâha bulama der. Adam birden uyanýr. Bu halde bile benim iyiliðimi düþünen çok büyüktür Beni affet der, elini öper ve mücâdele etmek ister. Mücâdelede yirmi - otuz ok yarasý alýr. Hz. Hüseyin Allah yaptýðýný görür der ve þahadetini teslim eder.
Ýnsan son anda kurtulur mu kurtulur. Yeter ki, büyüðe hizmet etmeyi becerebilsin. Daha sonra diþleri öne fýrlamýþ týpký bir hayvaný andýran insan, Hz. Hüseyin Efendimiz'i þehit eder. Bütün erkekler yok edilir. Sâdece beþikteki Zeynel Âbidin kurtulur ve Ehli Beyt sülâlesi oradan devam eder. Bize göre bu bir takdîr. Îtiraz etmeyiz. Lânet etmekle de vakit geçirmeyiz. Önemli olan ibret alabilmektir. Bu devirde de Hz. Hüseyin ve Muâviye vardýr. Önemli olan sen hangi noktadasýn? Ýnsanýn nefsânî arzularý çalýþmasýna, vatanýna olan hizmetine mâni olacak noktada aðýr basýyor mu? Ýçimizdeki Hüseyin çalýþma, hizmet aþkýdýr. Her türlü güzellik, doðruluk Hz. Hüseyin'dir. Kendimize âit arzu ve isteklerimiz, kinimiz, gururumuz, Muâviye'yi temsil eder. Hangi yöndeyiz? Ýnsan senelerce Muâviye'ye küfredip onun ordusunda kalmýþ olabilir. Allah bizi bundan korusun. Fuzûlî'nin eseri olan "Saadete Ermiþlerin Bahçesi"nde þöyle anlatýlýr: Rivâyete göre Hz. Hüseyin doðduðu zaman Cenâb-ý Hak tarafýndan Cebrâil iki vazife ile Hz. Muhammed'e gönderilir. "Git resûlümü bu doðan çocuktan ötürü tebrik et ve sonra þehitlik için baþsaðlýðý dile! Cebrâil Hz. Muhammed'e önce tebriklerini sonra tâziyesini bildirir. Hz. Muhammed hayretle: -Ey Cebrâil kardeþim. Kutlamanýn
sebebini anladým ama hangi þehit için baþsaðlýðý diliyorsun? Cebrail cevap verir: -Bu mazlumu senden sonra Kerbelâ çöllerinde cefa kýlýcý ile þehit edecekler. Hz. Muhammed bu haberi alýnca aðlamaya baþlar. Yanýnda Allah aslaný Ali vardýr. Hemen ellerine kapanýp sorar: -Ey güzeller güzeli. Niçin mübârek gözlerinden yaþlar iniyor? Hz. Muhammed aldýðý haberi can kardeþi Ali'den saklamaz, olduðu gibi anlatýr ki þimdi Allah aslaný da aðlamaktadýr. Bu sefer kadýnlar sultaný Fâtýma sorar: -Ya Ali seni böyle sel sel aðlatan nedir? Hz. Ali, Resûl'dan dinlediðini Fâtýma anamýza olduðu gibi anlatýr. Hz. Fâtýma gözlerinden inen yaþlarla aziz babasýnýn önüne diz çöker. -Babam, babam! Ali'nin senden öðrenip bana anlattýklarý nedir? Hz. Muhammed boynunu büker: -Bana da Cebrâil anlattý!.. -Yâ Resul bu iþ ne vakit olur? Resul cevap verir: -Benden, senden, Ali'den ve Hasan'dan sonra. Hz. Fâtýma, iyi ama diye kendi kendine
sordu? Bu musîbet vukua geldiðinde benim mazlumum için kim tâziyette bulunsun? Rivayet ederler ki bu suale hatiften þöyle cevap gelir: -Ey kadýnlarýn en güzeli ve en azîzi! Âhir zaman ehlinden. Peygamber soyuna baðlý olanlar senin oðluna, kýyamete kadar aðlayacaklar. Evet, Müslümanlýkta mâtem yoktur. Ama Hz. Peygamber torununa ve hânedan soyuna yapýlan zulümlerden, çektikleri sýkýntýlardan dolayý, hürmeten 1 Muharrem den 10 Muharrem e kadar bol su harcanmaz, temizlik, çamaþýr, banyo gibi iþler yapýlmaz, yeni bir þey alýnmaz, hediyeleþilmez, düðün ve eðlence yapýlmaz.
MUHARREM Ý ANLAMAK
emine ebru
Ben bu ülkedeki pek çok Müslüman evlâdý gibi Muharrem nedir bilmeden büyüdüm. Muharrem yalnýzca Hz. Nuh a selâm olarak halvete sokulan fasulye, nohut ve buðdayýn baþka malzemeler de eklenerek oluþturduðu aþûre nefâsetiyle yer etti zihnimde. Evdeki en büyük tencerenin en yüksek dolabýn tepesinden indiriliþi, sayýsýz kâsenin yanyana diziliþi, aþûrenin üzerinin süsleniþi ve tepsilere konularak ýlýk hâliyle komþulara daðýtýlmasý... O daðýtma sorumluluðunu almýþ olmak, büyüdüm pasaportunu alarak komþulara duyurmakla eþti benim için. Açýlan her kapýnýn ardýndaki teyzeler hep ayný sözü mýrýldanýrlardý: Allah kabûl etsin. Sonra sýra komþulara gelirdi. Sýrayla bizim kapýmýz çalar ve çeþit çeþit kâseler içinde bizlere aþûreler gelirdi. Bu sefer Allah kabûl etsin sözü annemin dilinden dökülürdü. Aþûre, komþular arasýndaki ortak lisânýn tekrarý gibiydi ve her seferinde ayný söze baðlanýrdý: Allah kabûl etsin Sonra yýllar geçti. Yetiþkinliðimin vizesi, aðýr aþûre tepsisini daðýtmakla sýnýrlý kalmadý. Hayatý anlamaya, bilmeye çalýþan, etrafla ilgili meselesi olan bir genç olarak barýþ, kardeþlik, hümanizm sözleri dolandý dilime. Ama Muharrem
hâlâ yalnýzca aþûre demekti. Ve televizyonun karþýsýna geçerek o çok düþkünü olduðum tatlýyý kaþýklarken, meydanlara toplanýp açýk sýrtlarýný zincirle döven insanlarý seyrederdim. Ý n s a n l a r ý n ke n d i l e r i n e b i l e re k çektirdikleri bu acýlarýn, aðzýma sakýz ettiðim hümanizm sözleriyle hiç baðdaþmadýðýný düþündüðüm için bunlarý karalar, lânetler, aslýný bilmeden konuþur da konuþurdum. Ne bilirdim ki, o insanlar Allah sevgilileriyle yakýnlaþma niyazlarýnýn bir simgesi olarak döverlermiþ sýrtlarýný. Allah kabûl etsin diye Sonra ezelden beri beni sahiplendiðine emin olduðum mürþidimle karþýlaþtým. O büyük sultan Muharrem i anlattý bana. 72 Peygamber evlâdýnýn o belâ topraðýnda nasýl günlerce bir yudum suya muhtaç býrakýlarak paramparça edildiðini anlattý. Hz. Hüseyin Efendimiz kadar tasarrufu bol bir sultanýn istese bu zuhûru anýnda deðiþtirebilecekken yine de kaderinin icâbýna uyduðunu... Sonunu çok iyi bildiði o yolculuða çýkýþýndaki teslimiyeti Bir baba olarak tüm âilesinin paramparça ediliþine nasýl tanýklýk ettiðini Müslüman geçinen Yezid ve yandaþlarýnýn þehâdetinin ardýndan Efendimizin mübârek baþýyla nasýl oynadýklarýný O ilâhî mukadderâtýn gerçekleþmesinde hepimize ebede kadar ibret olacak ne dersler olduðunu Hocam, iþte bunun için yüzyýllardýr Hz. Peygamber ve onun Ehl-i Beytine yakýnlýk duyanlarýn Muharrem i daha farklý
geçirdiklerini anlattý. Dinlediðimde beynim uyuþtu, içim daraldý. Koþarak uzaklaþmak istedim, unutmak istedim. Sonra beni Allah sevgisiyle tanýþtýran ama Muharrem i bilmeden yetiþtiren deðerlime gittim: Muharrem dedim. Biz Alevî deðiliz ki dedi. Ýçimde bir bulantý hissettim. Tanýdýðým en saf müslümanlardan biriyken o deðerlim, 10 Muharrem i bir Alevî ritüeli olarak biliyordu yalnýzca. O na kýzamazdým, çünkü böyle öðretilmiþti. Yoluma devam ettim. Her yýl Muharrem i daha bir farklý karþýlamaya baþladým. Daha az su kullanmaya, yeni bir iþe baþlamamaya, hediyeleþmemeye, eðlence yapmamaya özen gösterir oldum. Muharrem adýnýn kökündeki haram ay ifadesine uygun olarak bu þekilleri haram olarak zihnime kaydettim. Daha az su içerek kendimce onlarýn susuzluðuna ortak olmaya baþladým. Sonra yine bir an durup farkettim ki Muharrem in mânâsýný anlamama bu haramlar da yetmez. Salt bu þekillere takýlarak özü kaçýrmaktan Allah a sýðýndým. Ehl-i Beyt e hürmet ve muhabbeti bunlarla sýnýrlý tutmaktan edep etmeye karar verdim. Kelime olarak ayný kökten gelen ihramda da haramlar var; saç kesilmez, koku sürülmez. Ama bu þeklî yasaklardan daha önemlisi, nefsimizin arzu ve isteklerini yok edebilmek, aradan çekilebilmek ve Yaradan la þirksiz þekilde bir ve beraber olabilmektir. O
zaman haram ay- olarak Muharrem in de, bu 72 mübârek insanýn yaþadýðý trajedinin de daha derinde baþka mânâlarý olmalý. Kerbelâ nýn Haram ayýnda gerçekleþmiþ olmasý tesâdüf olmamalý. Ahmed er-Rifâî Hazretleri nin buyurduðu gibi cevizin kabuðu var, bir de özü var. Özüne inince bir de ince deri var ki onu da sýyýrýnca hiç acýlýk kalmaz, süt gibi kalan özün özü meydana çýkar. Kerbelâ vakasýný anlamaya çalýþýrken de kabukta kalmamalý, özün özüne gidebilmeli. Hz. Hüseyin in rûhum ve Yezid in nefsim olduðunu, Kerbelâ nýn aslýnda her gün her an içimde ve çevremde defalarca yaþandýðýný ah bir anlayabilsem Hz. Kenan ýn dediði gibi nefsin Yezid ini içimde arasam Yüzlerce sene evvel gelen Yezid e lânet etmekle uðraþmasam Nefsimin Yezid ini tekâmül ettirebilsem Kendimi aradan çekebilsem . Ýþte o zaman Muharrem yasaklarýmýn gerçek mânâsý zuhûr edecek. O zaman Hz. Hüseyin Efendimizin cihadý bendeki anlamýný bulacak. Muharrem nefsimle cihadýmýn ayý olacak. Ehl-i Beyt le kuracaðým râbýta gerçek olacak. Hz. Hüseyin Efendimiz belki de benden râzý olabilecek Allah kabûl edecek
baþlýksýz "Mâh-ý Muharrem oldý meserret harâmdur Mâtem bugün þerî ate bir ihtirâmdur" ("Muharrem ayý geldi, sevinç haramdýr. Bugün yas tutmak þeriata saygýnýn bir ifadesidir") Hadîkatü-s Süedâ Fuzûlî
mehmet can taþçý
Kaynaklarda "muharrem" kelimesinin Arapça'da yasak mânâsýna gelen haram kelimesinden türetildiði belirtilmektedir. Ýslâm tarafýndan hicrî yýlbaþý olarak kabul edilmiþ, Câhiliye Devrinde dahî hürmetli olan bu ay, yasak ay olarak kabul gördüðü için savaþ, husûmet gibi mevzular bu aya saygýdan ötürü vukû bulmamýþ. Ne kadar ironik deðil mi?! Bu ay içinde neredeyse her peygamber Allah'ýn bir mûcizesine tanýk olmuþ, sayýsýz önemli olay cereyan etmiþ; lâkin sanki hiçbirisi ümmet-i Muhammed-i âli abânýn en küçüðü, "Ey Ehli Beyt! Allah sizden günahý gidermek ve sizi tertemiz kýlmak istiyor." (Ahzab, 33) âyetinin þerefli muhatabý, Kerbelâ'nýn galiptir, bu yolda maðlup lideri Hz. Hüseyin'in (r.a.) þehâdeti kadar etkili olmamýþtýr. Vukû bulduðu tarihten günümüze kadar etkisini Ýslâm coðrafyasýnda hissettirmiþ, üstüne sayýsýz kitap, þiir, aðýt, mersiye yazýlmýþ, bir ümmeti belki de kýyâmete kadar fikir olarak sonsuza kadar bölmüþ.
Kendi karýsýnýn verdiði zehirli tatlý yüzünden öldürülen abisi veya câmi avlusunda suikaste kurban giden babasý, kendisinin þehâdeti kadar tesir etmemiþ Ýslâm coðrafyasýna. Susuz kalan bebeler, birbirlerinin gözleri önünde can veren kardeþler, babalar, dostlar, Kûfe'de, Þam'da sanki bir zafer âbidesiymiþ gibi gezdirilen Hz. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz'in okþadýðý, öptüðü, sevdiði, Kerbelâ'nýn kýzgýn çöllerinde garip býrakýlmýþ o mübârek vücuddan esir alýnmýþ baþ, daha çok etkilemiþ vicdanlarý sanki. Etkilemiþ etkilemesine de müslümanlar sadece etkilenmiþlikleriyle kalakalmýþlar, týpký þanlý kitap Kur an'da anlatýlan târihî öykülerin sûretinde kalýp mânâlarýný anlamaya çalýþmadýklarý gibi, bu büyük olayýn da mânâsýndan bir ders çýkaramamýþlar, yüzyýllarca ve günümüzde de zâhirî kavgalarýna devam etmiþ, bâtýnî kavgalarýný unutmuþlar. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) inananlara büyük cihad ý, yani nefse karþý durmayý öðütlemiþ, bunun da herhangi bir zâhirî cenkden daha zor olduðunu, zamanla kor hâline geldiðini, bir müminin esas gayesinin nefsine karþý dik durarak ahlâkýný bütünlemesi, namaz, zekât, oruç gibi ibâdetlerin bu kutsal hedef için araç olduðunu bildirmiþtir. Bu böyle olmasaydý der miydi zaten Efendimiz (s.a.v.) "Ben güzel ahlâký tamamlamaya geldim" diye? Ken an Rifâî Hz. (k.s.) de þöyle buyurmuþlar: "Ehl-i Beyt'e muhabbet, onlarýn yolundan gitmekle olur". Hattâ örnek olarak "Sana Hz. Hüseyin (r.a.) için ölüm teklif etmek deðil, bir sigaraný
býrak, hattâ içtiðini yarýya indir desem yine yapamazsýn. Bir dumana esâretten kurtulamýyorsun, ötesini sen var kýyas et" demiþlerdir. Kerbelâ hâdisesini anlatan yazar Ahmet Turgut, kitabý Aþkýn Þehidi'nin önsözüne þu kýtayý nakþetmiþ: "Kerbelâ'yý uzaklarda arama. Bu hikâyenin Yezid'i sana her dem kötülükler emreden ve yeryüzünde nifak çýkartýp kan döken nefsindir. Zoru gördükçe dostlarýný yarý yolda koyan Kûfeliler, maslahat gözeten aklýndýr. Arýna paklana yücelen ve Allah'ýn yeryüzündeki halifesi olan Hüseyin, Allah katýndan sana üflenen ruhtur. Unutma! Seni yaratan Yezid'i de, Kûfelileri de, Ýmam Hüseyin i (r.a.) de var edendir." Bugün hâlen Suriye'de, Irak'ta, Kuzey Afrika'da, Müslüman coðrafyasýnýn çoðunda bir taraf öldürürken "Allahu ekber", diðer taraf ölürken "Allahu ekber" ve biz buna þâhit olup izlerken "Allahu ekber" diyorsak, Allahým bizi affet! Biz ne Sana, ne de bizim idrâkimizi açmak için o Kerbelâ çölüne þehâdete doðru yola çýkan kutlu Peygamber'in (s.a.v.) mübârek torununa lâyýk olamamýþýz. Lâyýk olabilmek için, durup düþünmek için, nefsimizi dizginlemek, mânâyý anlamak için sen bizim idrâkimizi aç Allahým. Âmin.
yaralý yüz Yaralý Yüz (Scarface) filminde en etkilendiðim sahnelerden biridir: Tony Montana gittiði lüks restoranda karýsýyla kavga edip rezâlet çýkardýktan sonra esefle bakan insanlara þöyle hitap eder: Sizin benim gibi insanlara ihtiyacýnýz var. O kahrolasý parmaklarýnýzý bana doðrultup Ýþte kötü adam diyebilmek için benim gibi insanlara ihtiyacýnýz var. Bu durumda siz ne olmuþ oluyorsunuz? Ýyi insanlar mý?
hüseyin gökhan
Küba dan bir tekneyle kaçak giriþ yaptýðý Florida da kýsa sürede en büyük uyuþturucu patronlarýndan biri hâline gelen Tony, sonunda kendisinin de rahatsýz olduðu bir hayatýn ortasýndan etrafýndakilere böyle baðýrmaktadýr. Etrafýndakiler kimdir? Ýþte söylemek istediklerim tam da burada baþlýyor Yezid in Hz. Hüseyin Efendimizi ve silâhsýz ailesini çok az insanýn muhayyilesine sýðabilecek bir mezâlimle katlettiði Aþûre gününü geride býraktýk. Bu olayýn acý hâtýrasý hepimizin üzerinde bir hüzün býraktý. Bu olayý tekrar düþündük. Yezid in nasýl da zâlim olduðunu, insanlýðýn en çok utanacaðý olayý gerçekleþtirdiðini düþündük. Ona lânet ettik, böyle bir hâinliði, hele de Hüseyin Efendimiz gibi bir cemâl sultânýna karþý nasýl da yapabildi diye
düþündük. Ama farkýnda olmadan Yezid bize huzur verdi: Biz onun kadar kötü deðildik. Týpký birkaç sene önce çokça konuþulan cinâyet davasýnda yargýlanan Cem Garipoðlu gibi. Nasýl da mâsum bir genç kýzý katletmiþ, cesedini parçalara ayýrmýþ ve çöp konteynerlerine atmýþtý? Þüphesiz biz onun kadar da kötü deðildik. Biz þüphesiz Hitler kadar da kötü deðiliz. Hatta biz, hapishaneleri dolduran kimseler kadar da kötü deðiliz. Ancak üzerinde durmaya bile deðmeyecek kusurlarýmýz var, onlarý da affedicilerin en affedicisi olan Allah (c.c.) affeder diye düþünüyoruz. Cem in annesinin bir gazeteye söylediði þu sözler üzerinde durulmaya deðer: Bir gün öncesinde aklýmýzýn ucundan bile geçmeyecek bir olayýn içinde bulduk kendimizi Ben Cem in de bu olaylar olmadan bir gün önce Yezid hakkýnda bizler gibi düþündüðüne inanýyorum. Ama mukadderat, onun içindeki Yezid nüvesini fiiliyâta geçirdi. Olay günü tam olarak neler olduðunu bilmiyoruz. Belki kendisine de sorsanýz, olanlarýn mantýklý bir açýklamasýný yapamayacaktýr. Ne olduysa oldu, sonunda o da iyi insanlara huzur verenler sýnýfýna dâhil oldu genç yaþýnda. Çok þükür, her an olmasa da bazý zamanlar Yezid den aþaðý kalmayan bir canavarýn içimde uyukladýðýnýn farkýna varýyorum. Efendim üzerimden elini bir an çekse, o sýrada kader çarklarý, mukadder olaný gerçekleþtirmek üzere
dönmeye baþlasa, ben de diðer insanlara huzur verenlerden biri olurum. Bunu engellemek için en küçük bir þansým yok. Bunun þu ana kadar gerçekleþmemiþ olmasý beni ne iyi ne de kötü olarak tanýmlamaya yetmez. Efendimizin þu sözleri belki de buna iþâret etmektedir: "Rahmân'ýn iki parmaðý arasýnda olmayan bir kalb yoktur. Allah dilerse onu doðru yola sevkeder, dilerse þaþýrtýr!" Þimdi söyleyin: Hangimiz Yezid den daha iyiyiz? Tony Montana nýn kime seslendiðini þimdi anlýyorum. Restoranýn orta yerindeki masasýndan öfkeyle bana bakýyor. Utanarak yemeðime devam ediyorum, ondan tarafa bakmamaya çalýþýyorum. Diðer müþteriler de benim gibi kendi iþine bakýyor. Ýçimizdeki Yezid den utanç duyuyoruz
yeþim
RIZANIN ZÝRVESÝ
Allah için sevdiðinden vermek, kadere râzý olmak, Allah deyip istikamet etmek, ne olursa olsun Allah ýn kurallarýna uymak nedir diye anlamak isteyen, Kerbelâ vak asýna bakmalý kanýmca.
rýzâya mý, yoksa böyle bir rýzâ ehlinin insanlar arasýnda beden giyerek dolaþmasýna mý? Bu soruya da cevap bulamayan zihnim tekrar düþünmeye baþlýyor...
Ailesinin ve kendisinin Baþ ýna gelecekleri bile bile yola çýkan ve Kerbelâ denen mevkide son nefesine veren Hz. Hüseyin, Allah için yok olmanýn, emre itaatin, ezelde söylenilen belî nin mânâsýnýn en güzel örneði benim için. Evlâtlarýnýn gözü önünde parçalanarak öldürüldüðüne þâhitlik eden bir baba, hanýmlarýnýn katlini seyretmiþ bir eþ ve kendi âkýbetini gayet net bilen bir kul olarak Hz. Hüseyin, þehâdet vakti geldiðinde namaza durmuþ. Kerbelâ vak asýnda beni en çok þaþýrtan þeydir bu. Tüm anlatýlanlarý kalbim kabul ederken, o anda kendi kanýndan abdest alýp namaza durmak beni hayrete düþürüyor. Teslimiyetin zirvesi, rýzânýn en üst mertebesi...
Hz. Hüseyin benim için yumuþaklýk ve hilim demek. Sükûnet ve huzur demek. Yine aklýmýn sýnýrlarýný zorlayan bu meþrepte birinin böyle bir olayý yaþarken gösterdiði tavýr Bu kadar yumuþak meþrepli birinin Kerbelâ da þâhit olduklarý karþýsýnda hâlâ bu sukûneti korumasý, imâný...
Biraz caný acýdýðýnda hiddetlenen, sevdiklerine en ufak dil uzandýðýnda þahin kesilen, yorgunum, hastayým, vaktim yok deyip ibâdetleri aksatan biri olarak Kerbelâ olayýnýn tüm anlarý ibret iken, namaza böylesi ihtimam gösterilmesi kalbimi delip geçiyor. Sonra düþünüyorum Allah sevdiðini böyle mi sýnar? Allah ýn sevdiði, kaderine böyle mi râzý olur? Bu nasýl bir sevgidir? Bu nasýl bir aþktýr? Ýçinde böyle bir Allah aþký olan kimse nasýl olur da bu dünyada bizler gibi yer, içer, oturur, güler? Hangi birine hayret edeceðimi bilmeden bu düþünceler geçiyor aklýmdan. Hangisine daha çok þaþýrmalý?: Böyle bir kadere
Yaþadýðýmýz olaylarýn bizim turnusol kâðýdýmýz olduðunu düþünürüm hep. Olaylar gelir, bize dokunur geçer ve biter. Bizim bu olaylar karþýsýnda verdiðimiz tepkiler kim olduðumuzu belirler. Tepkilerimizin rengi ve þekli, içimizde yaþadýðýmýz fýrtýnalar veyâ huzur bizi bize imzalatýr. Bu yüzden Kerbelâ olayýna baktýðýmda, kan kokan o nehir akarken gürül gürül Kerbelâ da ve Hz. Hüseyin i düþündüðümde içimden kuvvetle geçen tek istek, olduðu gibi olan, içinin rengi dýþýnda olan, hâli ile hakikati bir olan o sultânýn önünde acz, aþk ve hürmet ile eðilmek. Ellerini býrakýp ayaklarýna sarýlmak ve ona yalvarmak, hâlinizden bahþedin diye
umut alihan dikel
GEL Geliyorsun Hep yoldasýn Mümkün olan senin geliþin Celâl ve cemâl Ne olursan ol yine geliyorsun Geliyorsun gönüllere Gönül ile hiçliðin tadý Hiçlikle var olan Var olanla hiçliðe doðrulan gönül Hepsi bir Hep bir Balýðýn azabý denizden baþkasýymýþ Denizin kendisi ise balýða, rahim imiþ Sen varsýn, sen yarsýn Deniz, balýk hepsisin Ben, sen deðil biziz. Biz de seniz Sen ki kalemi oynatan Sen ki kalem olan Sen ki kalem Sen ki sen Aya bakýnca semâda görünen semazen Yolda gösterdi seni sendekine
banu büyükcýngýl NUH UN GEMÝSÝ
Muharrem ayýnda din tarihi bakýmýndan birçok önemli olay yaþanmýþtýr. Ýslâm tarihi açýsýndan kuþkusuz en acý olay, bu ay içinde olmuþ Kerbelâ vak asýdýr. Ýslamda mâtem yoktur. Þehâdet makamýna eriþmiþ biri Peygamber in elinden kevser þarabýný içmiþ ve Hz. Allah ýn cemâline mazhar olmuþtur. Müslümanlýkta nefret de yoktur. Herþey Yüce Allah tan gelir. Baþýmýza gelen hâdiselere göðüs germek ve râzý olmak Allah ýn isteðidir. Bu durumda Yezid e lânet okuyup, nefret etmek de yersiz ve gereksizdir. Biz Ehl-i Beyt i örnek alýp mücâdelemizi yapmalý, zâlimle deðil zulümle uðraþmalýyýz. Muharrem in ilk on günü içinde yaþanan bu hâdise bizim mâtem tutmamýz için deðil, Ehl-i Beyt i hatýrlamak, saygý duymak ve onlara duyulan aþkýn artmasý içindir. Bu hâdisede Yezid nefsimizi, Hz. Hüseyin de ruhumuzu temsil eder. Nefis ehli biz beþerler, hâdiseler karþýsýnda nefsimizin istediðini yaparsak Hz. Hüseyin in baþýný kesmiþ oluruz. Ruhumuzun istediðini yaparsak Yezid in baþýný kesmiþ oluruz. Ýçimizde Kerbelâ hâdisesi her gün tekrar tekrar oluyor. Nefsimizi ancak aþk ile adam edebiliriz. Biz ne kadar kirli isek Ehl-i Beyt o kadar temiz, biz ne kadar kibir, kýskançlýk ve nefret içindeysek onlar o kadar iyi ve kusurlardan arýnmýþtýr. Allah, Kur an-ý Kerim de ve Peygamberimiz birçok hadisinde Ehl-i Beyt ten bahsetmiþtir. Bir hadiste Size iki þey býrakýyorum, biri Kur an, öteki Ehl-i Beytim denmiþtir. Ehl-i Beyt, Kur an ýn yaþýyan hâlidir. Kur an ile
eþdeðer tutulan ev ehline muhabbetin, Kur an a duyulan muhabbetle eþit olduðunu söyler mutasavvýflar. Ehl-i Beyt sevgisi peygamber sevgisidir. Hz Ali yi sevmeden Peygamber i sevemeyiz. Peygamber i sevmeden Hz. Ali yi sevmek de mânâsýzdýr. Bir baþka hadiste ise Hz. Muhammed der ki Ehli Beytim Nuh un gemisi gibidir, ona binen kurtulur. Ehl-i Beyt aþký peygamber aþký ile aynýdýr. Ehl-i Beyt, Hz. Muhammed, Hz. Fatma, Hz. Ali, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin den oluþur. Peygamber in ailesinden evinin ehli olanlar, peygamber ahlâkýný giyinenler Ehl-i Beyt tir. Ahzab Sûresi nin 33. âyetinde Allah Teâlâ buyuruyor: Hakkýyla Allah irâde etmiþtir, siz Ehl-i Beyt den her türlü kötülük, kirlilik, kusur ve noksan beþerî zaaflarý kaldýrsýn ve sizleri tastamam, temiz, pâk kýlsýn. Allah ýn sevdiðini sevmek bizi O na yaklaþtýrýr. Nuh un gemisinde olanlar, Allah, peygamber aþkýný ve Ehl-i Beyt sevgisini bir gören insanlardýr. Allah bize de nasip etsin inþaallah. Âmin
NE HABER? Cemâlnur Sargut, Haydi Tut Elimi Derneði nin Kahvaltýsýndaydý
ümit gülbüz ceylan
Türkiye deki çocuk istismarýný ve ihmalini durdurmak, cinsel istismara ve þiddete maruz kalmýþ çocuklarý korumak, toplumu bu konuda bilinçlendirmek, maðdur çocuklarý hayata yeniden hazýrlamak ve topluma yararlý bireyler hâline getirmek için mücâdele eden bir sivil toplum kuruluþu olan Haydi Tut Elimi Derneði nin istiþâre kurulunda bulunan Cemâlnur Sargut, 6 Aralýk 2013 tarihinde düzenlenen kahvaltýda Þeb-i Arus haftasý dolayýsýyla bir konuþma yaptý. Derneðin baþkanlýðýný yürüten Prof. Dr. Nevzat Tarhan, derneðin kurucularýndan Ýstanbul Valisinin eþi Gül Mutlu, vali yardýmcýlarýn eþleri, kaymakam eþleri bu toplantýda hazýr bulundu. Açýlýþ konuþmasýný yapan tanýnmýþ psikiyatrist Nevzat Tarhan, eskiden mahallelerde bir dede, baba gibi çalýþan sufiler vardý. Âdetâ ahlâk evi gibi tekke vazifesini gören yerlerdi buralar Mahalleli derdini o kiþiye anlatýr, gençler o kiþinin nasihatlerini dikkate alýrdý.
Þimdi bu insanlar kalmadý. Psikolojik rahatsýzlýklar da arttý diyerek bugünün toplum psikolojisinde bir eksikliðin altýný çizerek önemli mesajlar verdi. Yaklaþýk 300 dâvetlinin katýldýðý etkinlikte konuþan Cemâlnur Sargut, Hz. Mevlânâ nýn vuslat haftasýnýn yaklaþ-týðýný ve bu nedenle de hepimizin çok duygusallaþtýðýný ifâde ederek bu güzel sultanýn öðretileri ile ilgili Mesnevî den hikâyeler anlattý. Etkinlikte Nefes Yayýnevi nin standýndan Cemâlnur Sargut un kitaplarýný alan dâvetliler imza için dakikalarca bekleyip kitaplarýný imzalatmanýn mutluluðunu yaþadýlar.
dekorasyon
duygu tükek aydýn
EVDE HUZUR
Eðlenceli Çiçek Sunumlarý
Evinizde çiçek düzenlemeleri yaparken çiçekleri bir vazonun içerisine basitçe yerleþtirmek yerine eðlenceli modeller hazýrlayýn. Örneðin bu fotoðrafta olduðu gibi bir kasenin içerisine çiçeklerin saplarýný kýsa keserek yerleþtirebilir ve bir salata kaþýðýyla evinize þýk bir çiçek salatasý hazýrlayabilirsiniz.
Kuþlarý özgür býrakýp kafeslere birbirinden güzel ve renkli çiçekleri yerleþtirebilirsiniz. Buna benzer olarak kafes yerine büyük fenerlerden de faydalanabilirsiniz.
Çiçeklerinizi çeþitli meyvelerle birleþtirerek eðlenceli düzenlemeler yapabilirsiniz. Kullandýðýnýz çiçeklerin rengine göre portakal, üzüm, ceviz, elma gibi meyveleri seçebilirsiniz. Meyveler çiçeklerle birlikte çok daha lezzetli görüneceklerdir.
SELÂMÝÇEÞMELÝYÂKUBÝ BABA
nefes alan tarifler
AÞÛRE
Malzemeler: 500 gr. aþûrelik buðday (3 su bardaðý), Yarým çay bardaðý pirinç, 1 su bardaðý nohut, su bardaðý kuru fasulye, 200 gr kuru kayýsý, 200 gr kuru üzüm, 1 su bardaðý fýndýk, 3 lt. su, 2 su bardaðý süt, 4 su bardaðý toz þeker, Çeyrek çay kaþýðý tuz, Çeyrek çay kaþýðý karabiber, Yarým çay bardaðý karanfil suyu (bir tatlý kaþýðý karanfili kaynatarak elde edebilirsiniz.) Süsleme için: 25 gr. fýndýk 25 gr. kuþ üzümü 100 gr. ceviz 1 adet nar Tarçýn Hazýrlanýþý: Nohut ve fasulyeyi ayrý ayrý haþlayýn. Buðdayý yýkayýp tencereye alýn. Üzerine kaynar su ekleyip 10 dk. kaynatýn. Çýkan sarý suyu süzün. Ayný iþlemi bir kez daha yapýn ve suyunu süzün. Daha sonra kaynar su ekleyip 50 dk. kadar buðdayý kaynatýn. (Dilerseniz akþamdan iki kez kaynatýp suyunu süzerek daha sonra sýcak suda sabaha kadar bekletebilirsiniz. Akþamdan ýslatýrsanýz 15 dk. kaynatmak yeterli olacaktýr). Yumuþayan buðdaya piþmiþ nohut, piþmiþ fasulye, küçük doðranmýþ kayýsý, kuru üzümü ve yýkanmýþ pirinci ekleyip 15 dk. kadar daha kaynatýn. Sýcak süt, þeker, tuz, karabiber, fýndýk, karanfil suyunu ekleyerek 15 dk. daha kaynatýn. Tek tek cam kâselere bölüþtürün. Aþûre, kâselerde soðumaya yüz tutunca, üzerini fýndýk, ceviz, fýstýk, kuþ üzümü, kuru üzüm ve nar taneleri ile süsleyebilirsiniz. Aþûre piþirirken toplamda 3 lt. kadar su kullanabilirsiniz. Yanýnýzda sürekli kaynar su bulundurun, bu gerektiðinde ilâve edebilmek için önemlidir. Aþûrenin kývamýna göre su ekleyebilirsiniz. Þeker miktarýný damak tadýnýza göre ayarlayabilirsiniz. Siz az þekerli seviyorsanýz, 3 bardak kadar ekleyip tadýný kontrol ettikten sonra gerekli gördüðünüz miktarda ilâve edebilirsiniz. Ya da aþûreniz soðumaya yakýn içine damak zevkinize göre bal veya pekmez ilâve ederek tatlandýrdýktan sonra kâselere koyabilirsiniz. Âfiyet olsun. .
görüþmek üzere...
yorum ve önerileriniz için i l e t i þ i m @ h e r n e f e s . c o m