Her Nefes - Mart 2014 / Sâmiha Ayverdi

Page 1

MART 2014

54.sayý

Tasavvuf Kültürü Dergisi

sâmiha ayverdi


EDÝTÖRDEN... Ýzinden, gözünden, sözünden, özünden Allah ayýrmasýn. Ey Hakk ý bildiren, ona götüren, perdeyi kaldýrýp onu gösteren Hakk ýn var olduðunu, varlýðýn Hak olduðunu, görünenin gösteren, gösterenin görülen olduðunu bildiren! Bu dünyâda, o dünyâda, Allah senden ayýrmasýn Sâmiha Ayverdi, Hancý Ýnþaallah çok beðeneceðiniz yeni sayýmýzla huzurunuzdayýz. Efendim, bu sayýmýzýn konusu, bir Osmanlý hanýmefendisi, son derece ileri görüþlü bir Türk kadýný, bir mütefekkir ve yazar. Yazýlarý ve kitaplarý ile yýllarý, çaðlarý etkileyen bir Allah sevgilisi Kýymetli hocasý Ken an Rifâî Hazretleri nin deðerli öðrencisi ve elbette çok müstesnâ öðrenciler yetiþtiren, hizmet ehli, çok özel bir öðretmen Samihâ Ayverdi, Samihâ Annemiz Ýtiraf etmeliyim ki bu giriþ yazýsýný yazmak son derece zor. Türkçeyi en iyi kullanan bu özel öðretmen karþýsýnda insanýn dili tutuluyor, kalemi kýrýlýyor. Onun için bu sayýnýn giriþi, O nun en çok sevdiðim þiir kitabýndan aldýðým þiirlerinden biriyle olsun istedim. Kendisinin sonsuz hoþgörüsüne ve mâneviyatýna sýðýnarak, hoþgeldiniz demek istiyorum. Bu kadar özel bir sayýda sürçü lisan ettiysek, lütfen hatýrlayýnýz: Tüm kusur ve eksiklikleri bizlere, tüm güzellikler derginin sahibine aittir. Ýnþaallah o güzel sultanlara lâyýk evlâtlar olabilmek niyazýyla Mart 2014 sayýmýza hoþgeldiniz efendim . Yosun MATER



SOHBETLER

Sâmiha Haným: -Görmek için aklýn bir yardýmý olmuyor. Belki aþk erbâbý için, her ne makama geldim ise aþk ile geldim! kaidesi hâkim... - "Evet ama, bu yolda faydalý olmayan akýl, dünya aklýdýr. Aslýnda akýl, büyük þeydir. Akýl mertebesi büyük mertebedir." Semîha Haným: -Cebrâil'in temsil ettiði akýl, akl-ý kül deðil midir?

- "Evet... fakat akýldan da büyük mertebe vardýr. Cebrâil'in temsil ettiði ilâhî akýl ise, akýlsýzlýðýn hududuna kadar geliyor ve Bir adým daha atarsam yanarým diyor. Fakat Rûh-i Muhammedî Ko, yanarsam ben yanayým! diyerek Cebrâil'i geride býrakýp Sidretü'l-müntehâdan ileri geçiyor." (Ken'an Rifâî, Sohbetler, Kubbealtý Neþriyâtý, 2000, s. 92)

********** Sâmiha Haným: - Bilmenin âlâ derecesi nedir? - "Bilmemektir. Bilmem diyen öðrenir. Bilirim diyene ne söylenir?" (Ken'an Rifâî, Sohbetler, Kubbealtý Neþriyâtý, 2000, s. 92)

********** Sâmiha Haným: -Herkese olan tecellî, kendi aynasýnýn cilâsý ölçüsünde midir? - "Ýþte, herkes bakar bir an görür, bu demektir. Herkes mâþuktan bir türlü zevk alýr ve onda görebildiðine hayran olur. Meselâ kimi karanlýkta filin hortumunu tutmuþ, Fil boru gibidir! diyor. Kimi kulaðýný yakalamýþ, fil yelpaze gibidir! diyor. Kimi bacaðýný yakalamýþ, Fil, sütun gibidir diyor. Halbuki güneþ doðup fil görünür olunca, hepsi de zan ve hükümlerinden dolayý hayrete düþüyorlar. Ama aslýna bakýlacak olursa, bunlarýn zanný da büsbütün yanlýþ deðildir. Çünkü onlar filde ne gördülerse ancak onu dile getirebildiler. Halbuki fil, yalnýz bu vasýflardan mý ibarettir?


Meselâ Azîz Efendi Mýsýr'a gitti. Ona, Mýsýr nasýl bir yerdir ve orada neler vardýr? diye soracak olsanýz, size, camilerinden, tekkelerinden, türbelerinden bahsedecektir. Halbuki dünyâya sâdece eðlence ve zevk gözlüðü ile bakan bir baþka kimseye sorsanýz, size, barlardan, pavyonlardan, kadýnlardan bahsedecektir. Münevver bir cemiyet adamýnýn nazarlarý ise, kütüphaneler, konferanslar ve toplantýlar üstünde dolaþacaktýr. Fakat bunlarýn hiçbiri, tamâmiyle Mýsýr'ý tanýmýyor demektir. Ancak memleketin yerlisi olan bir kimse, size, hem camilerinden hem tekkelerinden hem barlarýndan hem kültür faaliyetlerinden bahsedebilir. Ýþte bu küllî kavrayýþ, her ismi kendinde toplayýp birlemiþ olan kâmil insanýn hâli gibidir." (Ken'an Rifâî, Sohbetler, Kubbealtý Neþriyâtý, 2000, s. 96)

********** Sâmiha Haným: - Hazret-i Mevlânâ da tavýrlarý izah ederken, herkesin bir tavrý olduðunu, ancak insan-ý kâmilin bütün tavýrlara birden sahip bulunduðu anlatýr. - "Evet, kâmil insan demek, bütün âlem demektir. (Ken'an Rifâî, Sohbetler, Kubbealtý Neþriyâtý, 2000, s. 96)

********** Sâmiha Haným: - Hadîs-i þerifte Ýnsanlar arasýnda en þiddetli belâya dûçâr olanlar nebîlerdir. Sonra onlara yakýn olanlar sonra da bu yakýnlara yakýn olanlar gelir buyruluyor. Hamlarýn tahammülü olmadýðý için mi bu böyledir? - "Tabiî... pek çok kimse vardýr ki en küçük sýkýntý karþýsýnda þikâyet ve feryâda baþlar. Çünkü ýztýrâba tahammül edecek olgunluða sahip olmamýþtýr. Onun için en büyük belâ en üst derecede olanlara verilir." Sâmiha Haným: - Daðýna göre kýþ... - "Evet, daðýna göre kýþ. Bilmiyor musunuz, Resûlullah Efendimiz Hiçbir peygamber benim kadar ezâ çekmemiþtir! diyor." (Ken'an Rifâî, Sohbetler, Kubbealtý Neþriyâtý, 2000, s. 109)


Sâmiha Anne nin bize öðrettiði en güzel þey, tevhiddi Bu ay, mutasavvýf ve mütefekkir Sâmiha Ayverdi nin Hakk a yürüyüþünün 21. yýldönümünü idrak ediyoruz. Bu vesileyle kendisinin yetiþtirdiði en kýymetli talebelerden biri olan Cemâlnur Sargut ile onun edebî ve mânevî þahsiyeti üzerine sohbet ettik.

cemâlnur sargut la söyleþi

Müge Doðan: Sâmiha Ayverdi, farklý yönleriyle tanýnýyor. Osmanlý hanýmefendisi olarak, edebiyatçý, Türk dili uzmaný, tarihçi ve mutasavvýf olarak tanýnýyor. Onu bütün yönleriyle deðerlendirebilir misiniz? Cemâlnur Sargut: O, her þeyden önce mürþitti. Gerçek mürþid-i kâmiller dâhî olduklarý için, bütün söylediðin özellikleri üstlerinde taþýrlar. Yani kim ona baksa bu benim anladýðým branþta en üstün seviyeyi gösteriyor der. Sâmiha Anne de de bunu görmek mümkündü. Çünkü hakikaten çok iyi bir edebiyatçý, çok iyi bir Türk dil uzmaný, çok iyi bir tarihçi -ayný zamanda-, lisana hâkim, Arapçaya ve Farsçaya çok hâkim, mürþidiyle olan iliþkisinden dolayý müridlerini nasýl eðitmesi gerektiðini çok iyi bilen bir öðretmen, hâl ehli bir insân-ý kâmildi. Yani, ne ararsan onda vardý. Ama ona sorsan bunlarýn hepsinin sadece dünyaya gelmekteki birer vazifesi olduðunu ve Allah ýn ona vermiþ olduðu lûtuflarýn göstergesi olduðunu söyler ve kendini kuþ daða konmuþ, ne daðýn bunda bir tesiri olmuþ ya da daða bir eklenme olmuþ, ne de kuþa bir faydasý olmuþ diye anlatýrdý. Yani, ben âleme geldim, vazifemi yaptým

derdi her zaman. Methettiðin zaman da, hep Þeyh Galip in þiirini hatýrlatýrdý, þu dünyada zerrece itibârým varsa sendendir efendim diye O, efendisinin kalemi gibiydi. Bence efendisinin aynýsýydý. Hiç farký yoktu. Müge Doðan: Yol arkadaþlarý kimlerdi? Özellikle Meþkûre Anne ile olan iliþkisinden biraz bahsedebilir misiniz? Cemâlnur Sargut: Annemle inanýlmaz bir yakýnlýðý vardý. Çünkü annem ve Sâmiha Anne, Efendi nin dizi dibinde yetiþmiþ iki hanýmdýlar. Daha sonra Türkân Abla (Erkmen) buna eklenmiþ, bir süre de Nezihe Araz, efendimin yanýnda öðrencisi olmuþ. Bu hanýmlar, onun vasiyetinde geçen hanýmlardýr. Efendimin Semiha Cemâl Hanýmefendi ye olan düþkün-lüðünü, çünkü onun verdiði her þeyi kapan en kýymetli öðrencisi olduðunu biliyoruz. Nazlý Anne ye olan aþýrý düþkünlüðünü de biliyoruz. Çünkü Nazlý Anne, hakikaten efendimin ölmeden önce ölü görmek isteyen Nazlý ya baksýn dediði, sanki Peygamber in yanýndaki Hz. Ebûbekir makamý gibi bir makamý anlatýyordu.

Sâmiha Anne, vakýf ve dernekleri tekkeler gibi iþletti; insanlara ahlâk ve tasavvuf öðretti.


Bence Sâmiha Anne, Hz. Ömer gibi adâlet sahibi, Hz. Ali gibi ilim sahibi bir sultandý. Annem ise sanki Nazlý Annemin aksiydi, yansýmasýydý; Nazlý Annemin vefâtýndan sonra ben Nazlý Anne yi annemle yaþadým. Annem, gerçekten ölmeden önce ölü makamýydý. Ölmenin diriliðiyle yaþayan ile ezelden diri olan iki diri birleþince de ortaya bir þâheser çýkýyordu. Çünkü onlar, ikisi birlikte yaptýklarý her iþte çok baþarýlý oldular. Her yaptýklarý, insanlýk âlemine örnek oldu. Anneme Sâmiha Annem tarafýndan sohbet görevi verildiði için, annem efendimin vefâtýndan sonra hemen sohbete baþladý. Elli küsur senedir sohbet etmek nasip oldu bana diye anlatýrdý vefât etmeden önce. Sâmiha Anne, bu sohbetlerin çoðuna katýldý. Türkiye nin en problemli zamanlarýnda bile sohbeti kesmedi Sâmiha Anne Çünkü irþad, sohbetle olur derdi her zaman. Zikir kesildi. Belli ritüelleri kesti Sâmiha Anne. Tekkenin eski klasik gidiþâtýný deðiþtirdi. Vakýf ve dernekleri tekkeler gibi iþletti. Ýnsanlara ahlâk ve tasavvuf öðretti. Bütün bunlarý yaptý ama sohbetleri hiç kesmedi. Müge Doðan: Kendisi bizzat sohbet yapar mýydý? Cemâlnur Sargut: Kendisi bizzat sohbetlere gelirdi. Annemin sohbetlerine Annemi dinlerdi, ondan sonra hâtýralardan bir-iki þey anlatýr ya da araya bir-iki cümle eklerdi. Fakat annemin sözünü de hiçbir zaman kesmezdi. Ýnanýlmaz bir birlik ve beraberlik vardý aralarýnda. Birbirlerine sonsuz bir hürmet ve saygý vardý. Sâmiha Anne, anneme yazdýðý her mesajda, onda Allah ýn tecellisi olduðunu, onun ezelî sevgililerden olduðunu yazmýþtý. Bütün ihvana annemin önemini anlatmýþtýr.


Annem ise hayatý boyunca Sâmiha Annemin bayraðýný taþýdý ve her zaman Sâmiha Anne sevilmeden Efendi sevilmiþ olamaz diye anlattý. O, efendisini anlatan, efendisini öðreten ve efendisini yaþayana müteþekkirdi. Nasýl Efendi de Allah ý seyretmiþse, Sâmiha Anne de de Allah ý seyretti. Annem, gördüðünü bilen, tanýyan ikinci adamdý. Hz. Ebûbekir, Peygamber olmadan bir iþe yaramaz, Peygamber için de Ebûbekir in þahadeti ne kadar gerekliyse annemle Sâmiha Anne iliþkisi de aynen öyleydi.

cemâlnur sargut la söyleþi

Ülkemde birliðin nasýl korunacaðýný anlatmaya çalýþýyorum. Çünkü bu, efendimin yolu; bu, Sâmiha Annemin yolu; bu, annemin yolu Müge Doðan: Sâmiha Anne nin dâvâsý neydi hocam? Cemâlnur Sargut: Biz Sâmiha Anne den dâvâ adamý olmayý öðrendik. Ama bugün anlatýldýðý gibi bölünmeyi, bir taraf tutmayý filan öðrenmedik. Biz dâvâ adamý olup nasýl birleþtirmemiz gerektiðini öðrendik Sâmiha Anne den Bugün ben de ayný þeyi yapmaya çalýþýyorum. Bugün maalesef bölüm bölüm bölünen ülkemde birliðin nasýl korunacaðýný anlatmaya çalýþýyorum. Bu yüzden de eleþtiri alýyorum. Bu yüzden de öðrencilerimden dahî eleþtiri alsam da benim yolum bu, ben bundan vazgeçmeyeceðim. Çünkü bu, efendimin yolu; bu, Sâmiha Annemin yolu; bu, annemin yolu. Bu yolun içinde af var, sevgi var, kucaklamak var, birleþtirmek var. Ýki

taraf varsa iki tarafa da hürmet etmek var. Biz aralarýndaki meseleleri bilmiyoruz. Biz, bir taraf olamayýz. Biz, bîtarafýz. Bu þekilde ancak Allah a ulaþýrýz. Sâmiha Anne, bize bunu öðretti. Evet, o bir taraftý. Ama ayný zamanda bîtaraftý. O kalbiyle bir taraftý, ama vücuduyla bîtaraftý. Bize birlik, beraberlik, el ele vermeyi öðretti. Ben þimdi çok þükür- aile içi birliðimizin yavaþ yavaþ kurulduðunu da görüyorum ihvan içerisinde. Bunun Sâmiha Anne yi de çok memnun ettiðini düþünüyorum. Herkesin arasýnda problemler olabilir. Ama muazzam bir aileyiz. Ve güzel bir birliðiz. Biz, birliðimizi korumazsak cemaatler, dünya, hiçbir þey birliðini koruyamaz. Bu yüzden Sâmiha Anne nin bize öðrettiði en güzel þey, tevhiddi, her þeyi sevmekti, her þeye hürmet etmekti. Hiçbir þeye yan gözle bakmamak, önemsiz gibi kabul etmemekti. Sivrisineðin bile önemli olduðunu bize öðretti. Çocuða hürmetin önemli olduðunu, gençliðe çok emek vermek gerektiðini öðretti. Maalesef bugün problemlerin gençlikte olduðunu görünce, gençliðe ne kadar az deðer verdiðimizi, ne kadar az ahlâklý yetiþtirdiðimizi görüyorum. Bu ay kadýnlar günü kutlanýyor. Bu diþiler günü deðil, kadýnlar günüdür. Yani dâvâ sahibi olan, gerçek er kadýnlarýn günüdür. Eðer böyle bir kadýn günü mutlaka kutlanacaksa, hiç olmazsa er kadýnlar anýlsýn diye düþünüyorum. Onun için de Sâmiha Anne anýlmalý diye düþünüyorum.

Sâmiha Anne, bütün âlimleri kendi kaleminin içinde taþýyordu.


Müge Doðan: Hocam okuduðunuz ilk Sâmiha Ayverdi kitabý hangisiydi? Cemâlnur Sargut: Batmayan Gün beni yerden yere vurdu. Aklýmý baþýmdan aldý. Bu nasýl bir kitap! dedim. Ben, çok küçük yaþta okumaya baþladým. Üçüncü sýnýftan itibaren Türk klasiklerini gayet rahat okuyordum. Hattâ bazý kitaplarý yasaklamýþtý annem, çok aðlýyorum diye Onlarý gizlice yataðýn içinde okurdum. Orta 1 e geldiðimde de Batý klasiklerine baþlamýþtým. Dostoyevski nin Karamazov Kardeþler ini filan orta 1 de okudum. Defter tutar, þahýslarý yanýna iþaretler, -kim olduklarýný unutmayayým diye- öyle okurdum. Dolayýsýyla Sâmiha Anne yi okumaya baþladýðýmda lisede, hemen hemen bütün dünya klasiklerini okumuþtum. Günde bir kitap filan bitirirdim. Öyle okurdum Sâmiha Anne yi elime geçirdiðim an, artýk hiçbir þey okuyamayacaðýmý anladým. Çünkü o, bütün öðrendiklerimin, bildiklerimin, bütün felsefecilerin son noktasý gibiydi. O, bütün âlimleri kendi kaleminin içinde taþýyordu. Bilgeliðiyle bütün âlimlerin bilgeliðini, kalemiyle de bütün edebiyatçýlarýn kalemini taþýyordu. Bu yüzden o, son âlimdi. Yani son mühür gibi bir þeydi Sâmiha Anne. O bakýmdan da Batmayan Gün beni vurdu geçti. Nasýl bir kitaptý bu? Enteresan olaný, tasavvufî ve dinî eserler çoktu. Mesnevîler, Fususu l Hikemler, Fütuhat-ý Mekkiyeler Ama onlarýn hepsinin özetini roman gibi vermesi ve insanlara onlarý sevdirmenin yolunu romanýn hikâyeleri arasýnda anlatmasýydý.. Bu muazzam bir dehâ diye düþünmüþtüm o zaman. Hattâ Kerim Bey, efendimi temsil ediyordu orada. Oðlum olursa adýný Kerim koyacaðým diye karar verdim. Benim hayatým hep K harfi ile geçti.

Çok þükür Allah bana bir oðul verdi. Belki isminin yüzüsuyu hürmetine vermiþ olabilir yani. Müge Doðan: Peki, gençlere tavsiye edeceðiniz Sâmiha Ayverdi kitaplarý hangileridir? Cemâlnur Sargut: Gençlere tavsiye edeceðim çok kitabý var. Meselâ gençlerin hiç tarih bilgisi olmadýðý için Türk Tarihinde Osmanlý Asýrlarý ný çok tavsiye ediyorum. Osmanlý pâdiþahlarýný bu kadar doðru bir bakýþla, bu kadar objektif bir bakýþla tanýmalarý açýsýndan çok önemli bir eser. Maalesef insanlar kendi tarihlerini bilmiyorlar. Gene Sâmiha Anne þöyle derdi: Keþke bilsek Bilsek, kimse bizim önümüzde duramaz. Ama biz bilmiyoruz. Onun için de kendimizi savunamýyoruz. Onun için ben gençlere ilk önce Türk Tarihinde Osmanlý Asýrlarý ný tavsiye ediyorum. Sonra tabiî beni en etkileyen biraz gençlerin özelliklerine göre; eðer aþk taraflarý hâkimse, Yusufçuk , Dile Gelen Taþ , Hancý ve Mâbedde Bir Gece yi tavsiye ediyorum. Eðer tasavvufla ilgili bilgi edinmek istiyorlarsa Yaþayan Ölü , Batmayan Gün , Yolcu Nereye Gidiyorsun , Son Menzil ve Ateþ Aðacý gibi kitaplarýný tavsiye ediyorum. Ama Türkiye yi, ayný zamanda tasavvufu, ayný zamanda Türkiye nin devir devir ne hâller geçirdiðini görmek istiyorlarsa, Ýbrahim Efendi Konaðý gibi daha sonradan yazmýþ olduðu ve küçük hikâyeler içerisinde anlattýðý diðer kitaplarýný tavsiye diyorum. Ama benim için, hangisini okurlarsa okusunlar, hepsinin içinde hem tarih, hem ilim, hem tasavvuf, hepsini bulacaklardýr. Müge Doðan: Teþekkürler..


.

SÂMÝHA AYVERDÝ NÝN HANCI SINDAN...


Aðlasam, ah aðlayabilsem ama ne mümkün! Sanki bir muhârebe sonu, bir mütâreke günü yorgunluðu içindeyim. Fakat ben, iðreti barýþ deðil, mutlak sulh isterim. Hedef bu: Zafer ve barýþ. Yârabbî, imdad yolla. Beni maðlûb etme! Mâdem ki elime Tevhîd bayraðýný verdin, bunu yere düþürtüp nefsim düþmanýna çiðnetme!

Tundan tuna gitmeyi, renkten renge girmeyi, senden deðil derlerse, ya ben kimden öðrendim? Yetmiþ iki milletle, yetmiþ türlü mezheple, izzet zillet mihnetle, vahdet kesret hicretle, hasret hasret hasretle haþýr neþir olmayý, senden deðil derlerse, ya ben kimden öðrendim?

Çin deyim, Hind deyim, her yerdeyim ben. Ölenle ölürüm, kalanla kalýr. Aðlayana yüzüm yok, güzelnleyim ben. Daraðacýnda katilleyim. Mahkemede mücrimle. Kendim de þaþarým, kaç parçayým ben? Þahbaz gibi bulut deler, kötürümle sürünürüm. Bir âþýkýn göz yaþýnda, yanýndayým ben. Þebnem þebnem asýlýrým günlere gecelere Ýplik iplik dolanýrým seslere hecelere.. Zamân içre duraðým yok, mekânsýzým ben. Hod, müþkülüm. Kadîm denim, bilmeceyim ben. Melek, þeytan, âciz kalmýþ, bilememiþ, çözülmedik bilinmedik muammâyým ben


BEN SADE SANA YENÝLMEK ÝÇÝN GELDÝM

Söze seneler evvel diye baþlayacaktým ki bu ifadeyi çok eksik buldum anacýðým... Çoook çoook seneler evvel desem daha hakkaniyetli olacak sanýrým. Evet, iþte o kadar uzun zaman önce ben genç bir kýzken okumuþtum Yusufçuk taki derûnî halleþmeni... Hatta yazdýklarýnýn derin mânâlarýný anladýðýmý zannederek gözlerimden inen yaþlar da eþlik etmiþti her kelimesine! O zaman da yine bugünkü gibi kendimi O nunla söyleþirken bulmuþtum... Ey Güzel Allah ým! Seni çok sevmek istiyorum! Ne olur beni bekletme! Yalvarýrým vaktimi zâyi etme! Tez ver dileðimi! Tez ver murâdýmý...

bengü

Sanki isteyip istememek elimdeymiþ gibi yalvarýrdým... Daha çocuk denecek yaþta olmama raðmen bu dileðimin yerine gelmesi için bir diyet vermem gerektiðini biliyordum. Ama ilmen... Beni sevmenin diyeti candýr! O zaman týpký gazâya çýkmýþ cengâverler gibi atýma atlayýp, meydana çýkýp,

dörtnala koþturarak önüme çýkaný devireceðim, onun için savaþacaðým zannetmiþtim. O gün bugündür de bu savaþý vermeye uðraþtým. Çok kliþe bir söz olacak ama ben de herkes gibi kendime göre çok çok acýlar çektim. Hayatýmýn her anýnda kendimi cenkte zannettim. Sanki sonunda galip geleceðim, kazanacaðým! Sonra bir tek tebessümüne her nefeste binlerce kez canýmý vereceðim sevdiðim bana öðretti ki, kazanmak benim sandýðým gibi deðilmiþ! Anacýðým, artýk aþaðýda tekrar edeceðim sözlerini gerçekten anladýðýmý zannediyorum. Herkes bu meydana bir zafer için gelir; ben ise sade sana yenilmek için geldim. Bu dünyada herkesin bir iddiasý vardýr; benim ise senin fermanýndan baþka bir icâzetim yok. Amma bunu kimseye anlatamýyorum; kimsede bunu bilmeye istek yok. Düþüncenin eteði, gözle görülür kýymetlere baðlý kaldýkça, insanoðlu aþkýn kudret ve tasarrufu fezalarýnda olup bitenleri nasýl tecessüs edebilir? Desem ki: Ben ortada bir sebepten baþka þey deðilim. Buna kimi, nasýl inandýrabilirim? Yediðimiz bir lokma ekmeði, içtiðimiz bir yudum suyu kana çeviren uzviyet gibi, gönlüme gizlice yol bulan bir aþk lokmasýnýn da bu gönülde feryadlara, gözyaþlarýna, ýztýraplara, zevklere istihale ettiðini anlatabilir miyim?


Evet dostlarým, ziyaný yok, beni anlamayýn, iftira edin, vehminiz kalýbýna dökün, çekiþtirin, zanlarýnýz teknesinde yoðurun; hepsi de helâl olsun. Hatta izin verin, bu mezat olan, yaðmalanan varlýðýn her parçasý bir elde kalýrken, ona sizinle beraber ben de pey süreyim! Amma þuna inanýn, þunu bilin ki, herkesin bir zafer için geldiði bu meydana, ben sade ona yenilmek için gönderildim. (Sâmiha Ayverdi, Yusufçuk, s.13) Allah ým! Senin hükmün her hâl ve kârda ne güzel! Dünya plânýnda þer gibi görünen zuhurlarýn hakîkate âþinâ gözler için þeksiz þüphesiz hayýr olmasý ne devlet! Hatta bu hakîkatleri göremeyen kör gözlerin olmasý bile ne güzel! Herkes görseydi eðer, can ile cânân arasýnda yaþanan hâlvetin ne kýymeti kalýrdý? Ey güzel Allah ým! Ýyi ki doðmuþum! Ýyi ki seni sevmiþim! Ýyi ki her hükmünü yaþamýþým diyen bahtiyarlardan olmak ne güzel! Yalvarýrým bir anlýk bu idrâkimi bütün ömrüme hâkim kýl, gaflete düþürme! Vücûd iklimimde bir an belirip yok olan bir serap olma! Gel gönül tahtýna kurul ve oradan hiç çýkma... Beni benimle yalnýz býrakma...


RENGÝNÝZE BOYANDIK Sâmiha Anneciðim, Vuslat-ý Rahmân a ulaþmanýzýn 20. yýlý münâsebetiyle Ankara da düzenlediðimiz anma toplantýmýz mâlûmunuzdur. Sizi, edebiyattaki dehânýz, aktivist kimliðiniz, mürþidlik vazifeniz, ama en çok da gerçek bir mürid olmaktaki etkileyici hâlinizle bir kez daha müþâhade ettik.

emine ebru

Sözleriniz, sesiniz, bakýþlarýnýzdaki mânâ, zarifçe taranmýþ saçlarýnýz, özenle dikildiði ve zamanýnýn en gösteriþlilerinden deðil ama en þýklarýndan olduðu belli o kýyafetleriniz, her fotoðrafta edep ve zarâfetin birbiriyle kaynaþtýðý siluetiniz içimize doldu. Baþtan aþaðý zât-ý âlînizin rengine boyandýk. Tekrar hayran olduk, tekrar sevdik. Siz olmak, sizden olmak istedik. Henüz küçük bir çocukken bile Allah vergisi vakarýnýzýn ve ölçülü duruþunuzun verdiði -fotoðraflara yansýyan- o hafif ciddi yüz ifâdenizin, yâr-i vefâdar mürþidinizin dizi dibinde olmanýn coþkusuyla dýþarý nasýl taþtýðýný yüzünüzdeki mütebessim ifâdeden okuduk. Resim Heykel Müzesi nin içinde bulunan târihî Türk Ocaðý Salonu nda bize ders verdiniz o öðleden sonra. O salon ki

inþâsý 1930 a dayanan, genç Türk Cumhuriyeti nin en özenli ve ihtiþamlý mimârî örneði olarak yýllarca baþtâcý olmuþ, opera, bale, tiyatro temsillerinden, dönemin devlet büyüklerinin çocuklarýnýn düðünlerine ev sahipliði yapmýþ ama sahnesinde aðýrladýðý hiçbir muhterem sizin hülyalý bakýþlarýnýzdaki derin anlam kadar konuklarýnýn gönlünü delip geçmemiþtir. Sizin mânânýzý salt zarâfet ve güzellikte örnek bir öðretmenmiþcesine sýnýrlayarak tarif etmek, sizin sonsuz hazinenizin kýymetini eksiltmez; bu yalnýzca bu kalemin istidâdýndaki acziyete delildir. Zirâ o zarâfetin altýnda yatan, ahlâk-ý Muhammedî nin ta kendisidir besbelli. O öðleden sonra bize edebiyat dersi verdiniz: Dilini kaybetmiþ bir milletin bekâsýnýn mümkün olamayacaðýný bir kez daha dile getirdiniz. Sizin Türkçe yi bu ülkede bir örneði daha bulunamayacak derecede zengin, þahsiyetli ve duru kullandýðýnýza þâhit olduk. Siz, kalemiyle nesilleri irþad eden bir büyük sultan, ardýnda her biri bir hazine olan onlarca kitaptan oluþan bir külliyat býrakan velûd bir yazarsýnýz. Bize vakti boþa harcamama, her dâim üretken, her zaman hizmet için gayrette olma dersi verdiniz: Millî bilincin ve bunu oluþturan tarih bilincinin geleceðimiz için ne denli kritik olduðunu anlattýnýz bir kez daha. Geçmiþini bilmeyen, geçmiþine sahip çýkamayan bir neslin geleceðine de sahip


çýkamayacaðýný anlattýnýz. Þahsiyetli bir millet olabilmemiz için býkmadan usanmadan nasýl çaba gösterdiðinize þâhit olduk. Devletin önemli mevkilerinde bulunan kiþilerde bu bilinci uyandýrmak için her gün kaleme aldýðýnýz mektuplar, evlâtlarýnýzda bu bilincin yerleþmesi için yarattýðýnýz türlü vesileler Hangi birini sayalým ki? Hz. Mevlânâ dergâhýnýn ziyârete açýlmasýný saðlamanýz, semâ âyin-i þeriflerini yeniden baþlatmanýz Bu kadar bereketli bir ömürde ortaya konulan gayretler, anlatmakla bitmiyor ki... Bugün Fâtih in Fevzipaþa Caddesi ndeki aðaçlar için bile size müteþekkir olmamýz gerekiyor. Bize ahlâk-ý Muhammedî yi kuþanma dersi verdiniz. Aslýnda yazmanýn sizin

için bir amaç deðil yalnýzca bir vâsýta olduðunu gördük. Asýl amacýnýzýn Ýlâ-yý Kelimetullah ý anlatmak olduðunu farkettik. Tüm ömrünüzü hiçbir karþýlýk beklemeden yalnýzca Allah aþkýný ve imaný yaymak gayretiyle geçirdiðinize þâhit olduk. Tüm hizmetlerinize raðmen siz hiçbir iddia gözetmemiþsiniz Sâmiha Anneciðim. Gerçekte herþeyi yalnýzca Hakk ýn rýzasý için yapan bir derviþ olarak gördük sizi. Ýrþadý hâlâ devam eden kâmil mürþid yönünüzü ise târife zâten imkân yok. Tüm ömrünüzce yüzünü Allah a dönmüþ, aþmadan ve þaþmadan yalnýzca Allah aþký ve rýzâsý için hizmet etmiþ bir yaþayan Kur an imiþsiniz. O öðleden sonra biz zâtýnýzýn renklerinden kendimizce seçip boyandýk Sâmiha Anneciðim. Himmetinizi esirgemeyin; bu renk kalsýn üzerimizde. Âmin.


hüseyin gökhan

SÂMÝHA ANNE NÝN KELÝMELERÝ


Tehâvür, teressüm, mustatil, tenevvü, muvâzene, tahavvül, nümâyiþ, ehram, gümrah, pâyân, rikkât, bîkes, darbýmesel Akýl defterime yazýp anlamlarýný ezberlemeye gayret ettiðim kelimelerden birkaçýný aktardým yukarýda Büyük ihtimalle Sâmiha Anne nin bir kitabýndan bulup derlemiþimdir bunlarý... Ya Ýnsan ve Þeytan , ya Edebî ve Mânevî Dünyâsý içinde Fâtih , ya da baþka bir eseri Sâmiha Ayverdi nin 20. yüzyýl yazarlarý arasýnda alâmet-i fârikasý þüphesiz dil zenginliðidir. Nihad Sâmi Banarlý nýn deyimiyle ender imparatorluk lîsanlarýndan biri olan Türkçe yi hakkýyla kullanabilen belki de son hanýmefendilerden biriydi. Kitaplarýndaki anlam derinliðini kolay anlaþýlýr ve sâde bir anlatýmla aktarabilmesindeki en büyük sýr, onun zengin kelime hazînesidir. Çok kelime kullanýr, fakat hepsi yerli yerinde, anlam yüklü ve ses âhengini gözeten bir sýrada dizilmiþtir. Bu Ýstanbul hanýmefendisinin dillere destan zerâfetini, kâðýda döktüklerinde de müþâhade etmek mümkündür. Lâkin bu zerâfet içi boþ bir hoþluk nümâyiþi deðildir. Okuyaný bir mânâ denizine dâvet eder. Okuyucusu ancak o mânâ denizine girebilirse yazdýklarýnýn gerçek deðerini tasavvur etmeye baþlayabilir. Ona göre kullanýlan kelimeler yaþanýlan medeniyetin, deðerlerin bir yansýmasýdýr. Bunu en güzel þekilde hayatýný kaybetmek ve Hakk a yürümek deyimleri arasýndaki anlam farkýný anlatýrken hissettirmiþti fakire. Alt tarafý iki kelime denilebilecek bir ifâde aslýnda karanlýk ile ziyâ, boþluk ile mânâ arasýndaki tezatý yansýtýr. Bu minvalde baþka bir örnek, teþekkür edene bir þey deðil demek yerine estaðfurullah , yani bu

önemsiz bir þey deðildir, lâkin benden deðil, inâyet-i ilâhîdir demeyi tavsiye etmesidir. Gördüðü üst seviyedeki tasavvuf terbiyesi ve üstün mânevî idrâký, onun kelime seçimini üstün bir hassasiyetle icrâ etmesini gerektirmiþtir. Sâmihâ Anne kelimelerini çok sever. Herþeye, herkese gösterdiði vefâyý onlara da ziyâdesiyle göstermiþtir. Çaðdaþlarý lîsâný arýndýrmak adýna yüzyýllar içinde medeniyetle ve insanla yoðurularak olgunlaþmýþ köklü kelimelere, tâze uydurulmuþ kelimeleri tercih ededursun, o anacýðýndan duyduðu ninnideki, Efendi sinden duyduðu sohbetteki, meþklerde duyduðu ilâhideki kelimelere sâdýk kalmýþtýr. Çok sevdiði yoldaþý Ýlhan Ayverdi, bu topraklarýn belki de en büyük zenginliði olan kelimelerimizi korumak, onlarý gençlerin unutmayacaðý bir kayýt altýna almak adýna aðýr emeklerle dolu otuz senesini vererek derlediði Misalli Büyük Türkçe Sözlük ünün takdiminde özellikle Sâmihâ Anne nin adýný zikretmiþ, kendisine þükranlarýný sunmuþtur. Hakîki Türkçe yle lezzetlenmek isteyen herkese onun kitaplarýný tavsiye ederim. Hem sadece okumak için deðil, fakirin de yaptýðý gibi bilmediðimiz kelimelerin altýný çizmek, sözlüklerden mânâlarýný öðrenmek ve bu kelimeleri gündelik lisânýmýza dahil etmek için. Belki terbiyesi bizlere emânet edilmiþ gençlerimize bunlardan birkaçýný olsun telkîn edebilmek için. Sâmihâ Anne mizin Efendi yolunda yaptýðý hizmete biraz olsun lâyýk olabilmek için. Eðer yeryüzündeki aðaçlar kalem olsa, deniz de arkasýnda yedi deniz daha katýlarak yardýmcý olsa, Allah'ýn kelimeleri tükenmez. Allah Azîz'dir, Hakîm'dir. Lokmân, 27.


BATMAYAN GÜN DEN... Can çekiþmek nedir, bilir misin Ýrfan? Can çekiþmek, aþka kavuþamamaktýr. Aþka sâhib olan ölmez mi? dersen, ölen hayvandýr, aþk ölmez! Dünyâda tam mârifet, onu bilmektir. Mükevvenatta ve cihanda ne varsa, hepsi insanda toplanmýþ, bu sûretle insan, bütün varlýklarýn nüktesi ve mecmûasý ve küllün göstericisi olmuþtur. Ýþte Hâlik in gizli olan hüviyetini eþyâda ve zuhuratta gören kimse, asýl insandýr. Eðer sen de bu birlik güneþini görmeyi samimiyetle isteyici isen, güneþe delil gene güneþtir. Birlik güneþi kendini gene kendi ziyasý ile gösterir; fakat bu, kendini unutacak kadar hâlis ve temiz niyetli olduðun ve varlýðýný aþkla eritebildiðin vakit hâsýl olabilir. Lâkin göz, güneþe, þu hepimizin tanýdýðýmýz âteþîn küreye bile bakmaya muktedir deðildir. Bu sebeple ona isli bir camla bakarlar. Güneþin görünmesine mâni olan gene onun þiddetli ziyâsýdýr. Binaenaleyh birlik güneþine bakmak için de ya kâmil insan olmalýdýr, yâhut da islenmiþ cam gibi olan kâmil insanýn varlýðýný siper ederek bakmalýdýr. (Sâmiha Ayverdi, Batmayan Gün, Damla Yayýnevi, Ýstanbul, 1977, s. 91)



banu büyükçýngýl

YANAN AMA TÜTMEYEN SULTAN


Sâmiha Ayverdi Hanýmefendi yi ben hiç görmedim, ama onu göreni gördüm, çok þükür. Onu eserlerinde okudum ve küçücük aklýmla tanýmaya çalýþtým.

bulmak için geç. Kendilerinin yazdýklarý okuyanýn içini aþk ve huzurla dolduruyor. Ve yolunu þaþýrmýþlarý güzel ahlâka dâvet ediyor.

Sâmiha Anne, devrin sahibi Ken an Rifâî Hazretleri nin halifesiydi. Efendisinin kalemiydi. Yazdýðý eserlerde Muhammedî ahlâký, enfes bir dille anlatmýþtýr. Sâmiha Sultanýn eserleri bizimle konuþur ve bizi bize gösterir. Týpký Mesnevî gibi, yazdýklarý içimize dönüp bizi içimizde yolculuða çýkarýr. Eserlerinde nefis kaplanlarýný, yýlanlarýný ve ruhun deryalarýný ve derinliklerini bir arada ayný sahnede anlatýr. Nefsin kötülüklerini ruhun güzelliklerini seyrederiz.

Onun her kitabýnda ayrý bir feyiz vardýr. Her okuyuþta bizi bambaþka hâl içine sokar. Bizi etkileyen büyük sözler deðil, Sâmiha Ayverdi gibi büyük insanlarýn, hâl ehillerinin, söyledikleri sözlerdir. Allah idrakini nasip etsin.

Sâmiha Ayverdi, Allah aþkýyla dopdolu gönlü ile ney olmuþ bir insandý. Bunu Cemâlnur ve Meþkûre Annelerimin anlattýklarýndan biliyorum, yani onu görenlerin gözünden. Bir de yetiþtirdiði öðrencilerinin güzelliðinden Efendisi Sâmiha, yan ama tütme demiþler. Sâmiha Anne, yanmýþ yanmýþ ama tütmemiþ hocasýnýn isteði üzerine. O, Allah aþkýný eserlerine akýtmýþ. Bir eserinde Aþk, ruhun ýstýrabýný susturur diyor. Bizi ancak Allah aþkýnýn her türlü dertten kurtaracaðýný söylüyor. Bir baþka eserinde de benliðimizi bulmamýz için bize þöyle sesleniyor: Yol gönüldür, yolcu sensin. Bu yolu geçmek için nefis ferâgatýndan baþka ne çâre Geç, fakat cennete varmak için deðil, kopup geldiðin noktaya ulaþmak, asýl benliðini

Âmin.


NE HABER? Uzaktaki Yakîn ULUSLARARASI ÜFTÂDE HAZRETLERÝ SEMPOZYUMU

ümit gülbüz ceylan

Bursa Büyükþehir Belediyesi ile Türk Kadýnlarý Kültür Derneði ve Kerim Eðitim, Kültür ve Saðlýk Vakfý nýn ortaklaþa düzenledikleri Uzaktaki Yakîn Uluslararasý Üftâde Hazretleri Sempozumu, 18-19-20 Nisan 2014 tarihlerinde Bursa da gerçekleþtirilecek. Düþünce, ahlâk ve gönül dünyâmýzda asýrlar boyunca büyük iz býrakan, âriflerin sultâný Üftâde Hazretleri nin mânevî þahsiyetinin daha iyi anlaþýlmasý ve günümüz insanýyla buluþturulmasý amacýyla, Bursa Büyükþehir Belediyesi nin ev sâhipliðinde düzenlenecek olan sempozyum, yaklaþýk yirmi beþ yerli ve yabancý akademisyenin katýlacaðý oturumlarla Uludað Üniversitesi ile iþ birliði içinde yapýlacak. Üftâde Hazretleri nin tasavvufî, târihî ve edebî açýdan daha iyi anlaþýlmasýna yönelik bu uluslararasý sempozyum,

Üftâde Hazretleri nin ebedî istirahatgâhý olan Bursa da gerçekleþtirilecek. Sempozyumda, Kuzey Carolina Üniversitesi Dinî Etüdler Bölümü nden Prof. Carl Ernst, Ýstanbul Üniversitesi Ýlahiyat Fakültesi nden Doç. Dr. Ekrem Demirli, Boston Üniversitesi Teoloji Bölümü nden Prof. James Morris gibi önemli uzman bir araya geliyor. Uzaktaki Yakîn baþlýklý uluslararasý sempozyum, TÜRKKAD ve KERÝM Vakfý nýn Anadolu da Yaþamýþ Büyük Mutasavvýflar konulu sempozyumlar serisinin bir parçasý olarak gerçekleþtirilecek. Çok sayýda yerli ve yabancý araþtýrmacýnýn katýlýmýyla yapýlmýþ olan Hacý Bayram Velî Sempozyumu (2012), Sýrrýn Sýrrý Sultan Veled Uluslararasý Sempozyumu (2013), Kulun Niyâzý Mýsrî Niyâzi Sempozyumu (2010), Modern Çað ve Ýbn Arabî Uluslararasý Ýbn Arabî Sempozyumu (2008) gibi toplantýlar, daha önce bu doðrultuda yapýlan çalýþmalarýn yalnýzca bir kýsmýný oluþturuyor.


TÜRK KADINLARI KÜLTÜR DERNEÐÝ

w w w.t u r k ka d . o rg


NE HABER? Mutasavvýf-yazar Cemâlnur Sargut a Azerbaycan'dan Fahrî Doktora Unvaný

ümit gülbüz ceylan

Azerbaycan Milletvekili Ganire Paþayeva nýn dâvetiyle Azarbaycan a giden Cemâlnur Sargut a, 30 Ocak 2014 tarihinde düzenlenen bir törenle Bakü Asya Üniversitesi tarafýndan fahrî doktora unvaný verildi. Bakü Asya Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Celil Nageyev ile milletvekili Ganire Paþayeva nýn ve çok sayýda dâvetlinin de hazýr bulunduðu törenden önce bir konuþma yapan rektör Nagayev, Cemâlnur Sargut un tüm varlýðý ile Ýslâm tasavvufunu dünyaya anlatmak için yaptýðý çalýþmalarýn takdire þayan olduðunu belirtti. Cemâlnur Sargut ise, öncelikle kendisini vatanýnda hissettiðini söylerek Azerbaycan'da gösterilen konukseverlik

için þükranlarýný ifade etti. Sargut, verilen unvanýn kendisini çok mutlu ettiðini ve ömrünün sonuna kadar Ýslâm a hizmet edeceðini söyledi. Kültürlerarasý diyaloðun kurulmasý için çeþitli din temsilcilerine Ýslâm dininin özünün düzgün bir þekilde anlatýlmasýnýn önemini vurgulayan Sargut, bu amaçla dünyanýn çeþitli ülkelerinde temaslarda bulunduðunu bildirdi. Nefes Yayýnevi tarafýndan basýlan Dinle Azeri Türkçesinde... Reþid Behbudov Devlet Tiyatrosu nda düzenlenen bir konferans ile Azeri Türkçesine çevrilmiþ olan Sargut un Dinle isimli kitabýnýn tanýtýmý yapýldý Konferansýn açýlýþ konuþmasýný gerçekleþtiren, milletvekili Paþayeva, modern dünyada kültürler ve medeniyetler arasýndaki diyaloðun güncel olduðu ve Ýslâm'ý içten parçalayan zararlý akýmlarýn yaygýnlaþtýðý bu dönemde, Ýslâm dininin mahiyetinin doðru þekilde anlatýlmasý amacýyla düzenlenen bu tür organizasyonlarýn önemini vurguladý. Özellikle gençleri cehalete sürükleyen zararlý akýmlara karþý önlem almanýn gerekliliðini belirten Paþeyava,konuþmasýna þöyle devam etti: Ülkemiz Sovyet yönetiminin hüküm sürdüðü dönemde millî-dinî kimliðini korumak için zor dönemler geçirdi; fakat


baðýmsýzlýðýný kazandýktan sonra millî ve dinî kimliðine sahip çýktý. Ýslâm, Azerbaycan'ýn millî-mânevî deðerler sisteminin ayrýlmaz parçasýný teþkil etmektedir. Konferansýn ardýndan Sargut, katýlýmcýlarýn sorularýný cevapladý. Etkinlikte Sargut'un kitabý Dinle satýþa sunuldu. Kitaptan elde edilecek gelirin ise otizmli çocuklarýn eðitimi yararýna kullanýlacaðý bildirildi.


ilahe

BAKÜ DE DÝNLEME ZAMANI

Ben, damarlarýnda tasavvuf kaný akan, ama ayný zamanda Rusya nýn esâretinde kalarak tasavvuf bilincinden uzakta kalmýþ bir ülkede, Azerbaycan da büyüdüm. Her ne kadar bu bilinçten uzakta kalsak da kalbimizin derinliklerinde o duygu, aþk her zaman vardý. 2009 yýlýnda can sýkýntýsýyla televizyon kanallarýný karýþtýrýrken bir ses televizyonu pürdikkat izlememe sebep oldu ve her zerremi fethetti. O ses, Cemâlnur Hocam ýn sesiydi. Aþkýn sesiydi. Beni Ýstanbul a çaðýran sesti. Hemen iletiþim adreslerini internetten buldum ve e-mail yazdým. Ve çaðýrýlmýþtým! Ýstanbul daydým! Konuþmamýz esnâsýnda Dinle kitabýnýzý Azerbaycan diline çevirebilir miyim? diye aðzýmdan kaçýrmýþtým. Tabiî ki ben aðzýmdan kaçýrdýðýmý sanmýþtým, söyletenin onlar olduðundan habersiz Çok sevindi. Yanýndaki herkese anlattý. Þaþýrmýþtým Tabiî ki hocam iþin sonunu görmüþtü, ben ise ne teklif ettiðimin bile farkýnda deðildim. 2009 yýlýnda Dinle kitabýný tercüme etmeye baþladým. Bazen isteðimi kaybediyordum. Hocamý dinledikten sonra yine çeviriye devam ediyordum. Birkaç sene geçti ve kitap artýk bitmek üzereydi. Bu sefer Nefes Yayýnevi nden Erman Bey ile görüþtük ve Türk devletlerinde telif haklarý ile ilgili olan zorluklardan bahsetti. Ben tamamen karamsar olmaya baþladým. Nasýlsa olmayacak gözüyle baktým. 2013 yýlýnda


milletvekilimiz Ganire Paþayeva ile görüþtük ve kitabý ona anlattým. Hocamý çok sevdiðini, kitabý basmaktan çok büyük memnuniyet duyacaðýný, hattâ hocama imza günü ve söyleþi düzenleyebileceðini de anlattý. Ýþte o an ben durumun farkýna vardým. Dinle kitabý demek, vatanýmda tasavvufun yeniden doðuþ binasýna bir tuðla koymaktý. Dinle kitabý demek, vatanýma ve milletime azýcýk da olsa hizmet etmekti. Dinle kitabý demek, Hakk a hizmetti. Ülkemizin þu anki durumu tasavvufa çok ihtiyaç olduðunu gösteriyor. Hocamýn, dolayýsýyla Dinle nin bu ihtiyacý kapatmada bir adým olacaðýna inanýyorum.

Ve hiçbir þey, zamaný gelmeden vukû bulmaz. Ýþte 2009 yýlýndan beri bir türlü kitabýn basýlamamasý, aslýnda kitabýn zamanýný beklemesiydi. Beklenen gün geldi çattý. Yýl 2014 ve Dinle kitabý Azerbaycan da kitabevlerinde yerini buldu. Bunun sevinci tarif edilemez. Bu kitap bana dinle meyi öðretti. Dinle bana hizmet etmenin zevkini öðretti. Hocamýn okyanusunda bir damla olabilmenin mutluluðu tarif edilemez. Lûtfettiler, oldu. Ýþte huzur, iþte cennet... Dinle kitabýný çevirirken beni en çok etkileyen bir bölümle yazýmý bitirmek istiyorum:


emine ebru

Bir masanýn baþýnda, önümde bilgisayarým, ne yazacaðýmý düþünüyorum. Yazýmý son güne býrakmýþ olmanýn mahcubiyeti, ne yazacaðýný henüz bilememenin çâresizliðine karýþýyor. Evde ders saati Saðýmda heceleme çalýþmasý yapan bir küçük, ge-ze-gen... Üç hece deðil mi anne? diye soruyor. Solumdaki ise önündeki test kitabýnda çözmek zorunda olduðu ondalýk kesirlere dair sorular dýþýnda her þey ile ilgili: Kaleminin arka ucu, yeni kol saatinin tiktaklarý, benim hangi punto ile yazmaya baþladýðým Velhâsýl, þartlar yazmaya hiç de müsâit deðil. Oysa ne hayallerim vardý bu yazýyla ilgili: 29-31 Ocak tarihleri arasýnda yaptýðýmýz çok özel Bakü seyahatimizi anlatmakla görevliyim. Editörümüz tüm detaylarý içeren belgesel tadýnda bir yazý bekler bu âcizden. Gel gör ki, otuz saniyede bir Ne yazdýn anne? sorusuyla ekrana kafayý uzatan, arta kalan zamanlarda ise birbiriyle kalem dövüþtüren iki kafadar yoktu hesapta.

ÝÇÝNDEN BAKÜ GEÇEN BÝR YAZI...

Müthiþ bir iç hesaplaþma yaþýyorum. Geçtiðimiz birkaç haftayý ben ne ile geçirdim? Görev ve sorumluluklardan arta kalan zamanlarda ne yaptým? Bu kadar ruhu besleyen, lezzeti bol bir fýrsatý kenarda býrakýp zamanýmý nelere harcadým? Seyrettiðim dizide birbirine aþklarýný fýsýldayan Feride ile Kâmran ýn bakýþlarýna gidiyor aklým bir an. Baþka? Haydi itiraf edeyim: izlemekte olduðum tek dizi Çalýþkuþu deðil elbet. Sonra? Sonra komþularla akþam oturmalarý Mesâî aralarýnda yer bulan çarþý gezmeleri... Velhâsýl bahâne bol, ama


hiçbiri suçluluk duygumun önüne geçemiyor. Aslýnda tüm bu tefekkürüm, konunun mânâsýna da pek uygun Yirmidört yaþýnda mürþidinden aldýðý emirle öðretmenliðe baþlamýþ, ondan beri de hizmeti bir saniye býrakmamýþ Sultaným, kýymetlim, yýllardýr ben ve benim gibi kumaþlarý itinayla dikme gayretiyle dünyanýn her tarafýna koþuyor. Kimin nerede neye ihtiyacý varsa Oysa kendisine sorulsaydý, o hiçbir görev üstlenmeden derviþliðinin lezzetini yaþamayý isterdi eminim. Ama hizmette... Her dakika ve her saniye hizmette... Ken an Rifâî Hazretleri tarafýndan iþaret edilen Tasavvuf akademilerde öðretilmelidir vizyonuna ulaþma gayretinde. Yýllardýr uluslararasý akademik sempozyumlar düzenleyen, referans niteliðinde yayýnlar vücuda getiren, Amerika nýn en köklü üniversitelerinin birinde bir kürsü açmakla yetinmeyip her türlü dinî eðitimin külliyen yasak olduðu Çin in ortasýnda, Pekin Üniversitesi nde bir Ýslâm kürsüsü açan bir devrimci o... Yetmez diyerek bir yandan tasavvufun Türkiye de toplumsal olarak hâl haline geçebilmesi için ülkenin her karýþ topraðýndaki türlü konferans dâvetlerine icâbet eden, diðer yandan ülkemizde bir tasavvuf üniversitesinin temellerini atan bir mimar... Ulaþtýðý yüzbinlerin gönlündeki Allah aþkýný harlatan, ruhlara ayna olan bir hâl ehli o...

Allah ý ile her an bir ve beraber olduðu hâlde vuslata ereceði günü içi titreyerek bekleyen bir âþýk, diðer taraftan dünyayý her anýnda coþku ile yaþayan hayat ve hakikat Bu satýrlarla içimi bir sýcaklýk kaplýyor. Gönlümden mâsivayý atarak yalnýzca beni Allah a yakýnlaþtýracak iþlerle uðraþabilmem ne mümkün? Ya da dahasý gönülden mâsivayý atmanýn tüm bu dünyevî iþlerden el çekmek anlamýna geldiðini de nereden çýkarýyorum? Olacak elbet; uyanýk geçen anlarým kadar gafletle dolan zamanlarým da olacak. Hatâlara hep devam edeceðim, hep suçluluk duyacaðým ve her seferinde Allah ýn affediciliðine sýðýnýp yeniden baþlayacaðým. Sonuçlarýnýn ne olacaðýna hiç takýlmadan dünya için gayreti elden hiç býrakmayacaðým. Allahým çok þükür sana, sonsuz þükür... Hatâlarýmla barýþtýrdýðýn, doðruya gayrete yönelik cesaret verdiðin için þükür sana. Çocuklarýn gürültüsü arasýnda içimi bir sýcaklýk kaplýyor. Aklýma yeni izlediðim için henüz etkisinden çýkamadýðým Kâmran ile Feride geliyor yine. Bu sefer suçluluk hissetmeden gülümsüyorum. O hayâlî aþkta bulunan keyif bile aþk-ý ilâhînin soluk bir yansýmasýndan ibâret aslýnda. Bana ne gam! Ben bir kayýk misâli daha kýyýdaki dalgalara dayanmaya çalýþýrken, koskoca okyanusu geçmeye yeltenmem ne mümkün? Ýnsân-ý kâmil gemisine demir atýp onun beni götürmesine teslim olmaktan güzeli mi var? Mürþidine sabit kadem baðlý durmaktan iyi niyaz mý var? ***


Yine de kalemi burada býrakmak uygun olmaz; editörümün beklentisini hiçe saymadan Bakü üzerine birkaç kelâm etmeye gayret edeyim: Hocamýz, ilk Bakü ziyaretlerini 2012 senesinin Aðustos ayýnda Azerbaycan Milletvekili Ganire Paþayeva tarafýndan yapýlan resmî bir dâvet üzerine gerçekleþtirmiþlerdi. O zaman hem halk hem de devlet erkâný tarafýndan coþkulu bir sevgi ve muhabbetle karþýlanmýþ, televizyon programlarý, konferanslar ve topantýlarla dolu yoðun br programa dahil olmuþlardý. Gelin görün ki, bu birkaç gün -tüm bereketine raðmenAzerbaycan halkýnýn yýllara sýðmamýþ özlemini dindirmeye yetmemiþ, tam tersi daha da açýða çýkarmýþtý. Nitekim bir sonraki dâvet hiç gecikmeden gelmiþti. Bakü, geçtiðimiz Ocak ayýnýn sonunda hocamýzý bekliyordu! Bu seferki dâvet programýnda bir de çok özel tören saklý idi: Azerbaycan Avrasya Uluslararasý Araþtýrmalar Üniversitesi tarafýndan hocamýza fahrî doktora unvaný verilecekti.

emine ebru

Hocamýz, bir þehre gittiklerinde önce o þehrin mânevî sahiplerini ziyaret ederler. Bakü ye iner inmez -yine âdet olduðu üzere- Bakü nün mânevî sahibinin huzuruna gidildi: Seyyid Yahya Þirvânî Hazretleri. Halvetî yolunun Pîr-i Sânîsi Hz. Seyyid Yahya Þirvânî dünyayý þereflendirdiði 15. yüzyýlda, bulunduðu topraklarý mayalamýþ ve ömrünün son 40 yýlýný Bakü de tüm dünyaya Halvetîlik

tohumlarýný saçarak geçirmiþ bir ulu zattýr. Yetiþtirdiði evlâtlarýn sayýca çokluðu ile nam salmýþ, Halvetîliðin, müntesibi en fazla olan yollardan biri olarak yayýlmasýný saðlamýþtýr. O dönem Azerbaycan da hüküm süren Þirvânî ailesinin hükümdarý Halilullah Han, Hazret in mânevî feyzinden nasiplenmiþ ve kendisine hürmetle baðlanmýþ önemli bir þahsiyet olarak tarih sahnesindeki yerini almýþ. Gelin görün ki Azerbaycan da o dönemlerde hüküm süren mânevî iklim, ülkenin tarihsel geçmiþindeki talihsizliklerle sonradan önemli kopuþlar yaþamýþ ve son olarak Sovyet iþgalinin ortaya koyduðu dinsizlik anlayýþý ile iyice zora girmiþ. Hazret in mayaladýðý topraklardaki mirâsý koruma ve sahiplenme konusunda halk iyice zorlanmýþ. *** Artýk baðýmsýz bir Azerbaycan Cumhuriyeti var. Mânevî kimliðini bulma ve yayma özlemiyle dopdolu, dininin özünü anlama ve yaþama konusunda sabýrsýzca heyecanlý. Tüm bunlar, gittiði her noktada coþkulu kalabalýklarýn hocamýzý neden bu kadar heyecanla kucakladýklarýný öyle güzel açýklýyor ki Karþýlarýnda Allah a ve Ýslâm a hizmet yolunda gerçek bir nefer varken ve duyabilene buram buram gül kokusu geliyorken, aksi ne mümkün .




Annenin Okyanusu Umut Alihan Dikel

Denizlerde gemiler, fener arýyor. Zerre, hâlik arýyor. Çiçekler, açacak mevsim arýyor. Masalar, üzerlerine kurulacak sofralara hasret kalmýþ. Okyanus olmuþ gözlerin her bakýþta yaþ döküyor. Fillerin taþýdýðý kutularda bulunan o inci, gün ýþýðý ile buluþacaðý ilk parlaklýðýný saklýyor içinde. Nerelerde bir yunus sudan çýksa, seyir eyleyen küçük incinin yüreðinde bir çocuk uyanýr. O çocuk resim çizer, þarký söyler, dans eder, düþünür... Yüreklerinin resimlere, þarkýlara ve danslara yansýdýðý insanlar arasýnda kendini arar. Buralardan çok uzaktaki galaksilerden gelen kumlar, sahilde yunus ile çocuk arasýndaki mucizeye þâhit oluyorlar. Anneler, zerreye olduðu kadar okyanusa da anne oluyor. Bu kadar birliðin, birlikteliðin ve beraberliðin ayný anda her dâim yaþandýðý yaþama mürekkep yetiþmiyor. Gönül yetiþiyor. Çok þükür.


dekorasyon

duygu tükek aydýn

EVDE HUZUR

Takýlarýnýz için kullanmadýðýnýz eski çerçevelerden askýlar hazýrlayabilirsinz. Eski çerçeveleri yatak odanýzýn rengine uygun boyayýn. Çerçevenin içine kolye ve küpelerinizi asmak için ip veya telden sýralar hazýrlayýn ve çerçeveyi duvarýnýza asýn.


Evinizde tek kalmýþ eski fincanlarý tuvalet masanýzýn üstünde takýlarýnýzý koymak için deðerlendirebilirsiniz. Bu fincanlarý dekoratif ve þýk bir aksesuar olarak kullanabilirsiniz.

Eski çerçevelerin zemin kýsmýna dekorasyonunuza uygun bir fon hazýrlayýn. Çerçeveyi istediðiniz renkte boyayýn ve bu çerçeveyi bir tepsi gibi tuvalet masanýzýn üzerinde parfüm þiþelerinizi ve makyaj malzemelerinizi koymak için kullanýn.


SELÂMÝÇEÞMELÝYÂKUBÝ BABA

nefes alan tarifler

kremalý limonlu brüksel lahanasý


KREMALI LÝMONLU BRÜKSEL LAHANASI Malzemeler 2-4 kiþilik 500 gram Brüksel lahanasý 45 gram tereyaðý 1 limonun suyu 1/4 su bardaðý krema 1/2 su bardaðý tam yaðlý süt 1/4 su bardaðý sebze suyu (veya su) Tuz ve karabiber Yapýlýþý 1. Brüksel lahanalarýný yýkayýp lekeli veya sararmýþ birkaç dýþ yapraðýný koparýn, kökünden de birazcýk týraþladýktan sonra ortadan ikiye kesin ve temiz bir mutfak havlusuna yayýp kurumalarýný saðlayýn. 2. Kapaklý geniþ bir tavada veya tencerede tereyaðýný eritip Brüksel lahanalarýný ekleyin ve orta-yüksek ateþte lahanalarýn kesik taraflarý kahverengileþene kadar kavurun (2-3 dakika). Uzun süre kavurup yumuþamalarýna izin vermeyin. 3. Ardýndan ocaðý kýsýp krema, süt, sebze suyu, tuz ve karabiberi ekleyip kapaðýný kapatýn ve yaklaþýk 10 dakika sonra Brüksel lahanalarý birazcýk yumuþayýp karýþýmý içine çektiði anda ateþten alýn. 4. Brüksel lahanalarýný delikli bir kaþýkla servis tabaðýna alýn. Tavada kalan sosun üzerine bir limonun suyunu sýkýp (çok ekþi sevmeyenler yarým limonun suyuyla baþlayýp, tadýna baktýktan sonra ilerleyebilirler) tekrar ocaða alýn ve 2-3 dakika sosu koyulaþtýrýp tuzu ve karabiberi ayarladýktan sonra Brüksel lahanalarýnýn üzerine gezdirin. Âfiyet olsun.


görüþmek üzere...

i l e t i þ i m @ h e r n e f e s . c o m w w w . h e r n e f e s . c o m w w w . n e f e s y a y i n e v i . c o m facebook.com/HerNefesDergisi twitter.com/HerNefesDergisi


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.