TEMMUZ 2014
58.sayý
Tasavvuf Kültürü Dergisi
Ke n â n R i fâ î h z .
EDÝTÖRDEN... Sevgili Her Nefes dostlarý, Bu çok özel ve güzel sayýmýzda konumuz da bir o kadar özel ve güzel. Bu sayýmýzý Temmuz ayýnda Hakk a yürüyüþünün 64. senesini idrak etmeye çalýþacaðýmýz, gönüller sultanýna, büyük ve gerçek bir öðretmene, bir insan-ý kâmil e ayýrdýk. Bu sayýmýzda yazýlý eserleri, hayatý, hâdiseleri karþýlayýþý ve elbette yetiþtirdiði eþsiz öðrencileri ile hepimizin gönüllerinde en önemli ve en kýymetli yere sahip muhteþem bir Allah sevgilisini, Hazreti Ken ân Rifâî yi anlatmaya çalýþacaðýz. Bu kadar özel sultanlarý anlatmaya çalýþtýðýmýzda kelimeler yetersiz kalýyor. Kalemlerimiz tutuluyor. Bu nedenle eksik olsa da, kendi kýsýtlý kabýmýz ölçüsünde, elimizden geldiðince, dilimizin döndüðünce O nu hatýrlamaya ve kendimizce anlatmaya çalýþacaðýz. Anlatýmlarýmýzýn yetersizliði için bizleri hoþ görmenizi diliyoruz. Mâlûm-u âliniz, söz konusu bu kadar büyük ve kýymetli bir Hazreti Peygamber âþýðý olunca, kelimelerimizin kýsýtlý ve yetersiz kalmasýna þaþýrmayýn lütfen. Bu durum karþýsýnda biz yine o muhteþem sultanýn hoþgörüsüne sýðýnarak, karýnca misâli Ýnþaallah yolundayýz diyeceðiz. Bizi yolundan, izinden, öðrencilerinden, sözünden ve özünden ayýrmamasý için duâ edeceðiz. Hoþgeldiniz, sefâlar getirdiniz. Yosun Mater
SOHBETLER
Namazýn Hakk'a yöneliþ olduðundan, huzur ve gönül zevki ile kýlýnmasý gerektiðinden konuþulurken Hocamýz þu vak'ayý anlattý:
- "Bir gün Harem-i Þerif te namaz kýlýyorduk. Yanýmda, Ali Efendi isminde ulemâdan bir zat vardý. Onun yanýnda da gayet acayip hareketler yaparak rükûa ve secdeye varan bir kimse namaz kýlýyordu. Selâmdan sonra Ali Efendi, bu ne biçim adam, namazým fâsid oldu, dedi. Kendisine, onun hareketlerinden sana ne? Namaz kýlarken etrafýmýzý görmeyecek kadar huzur içinde olmamýz lâzým deðil mi? dedim." (Ken'an Rifâî, Sohbetler, Kubbealtý Neþriyâtý, Ýstanbul, 2000, s. 8)
*** Efendim, insanýn bazen gönlünden iki türlü ses geliyor. Biri, yalnýz sevmekle iktifâ et... yeter, diyor. Diðeri de yalnýz sevmek kâfi midir, sevilmek de lâzým! diye sesleniyor. Acaba ikinci ses, nefsin sesi midir? -
"Nefisle ruh arasýnda bir perdenin, yâni ruhtan ziyâde nefse yakýþan bir mânânýn sesidir." -Þu halde bu ikinci sedâya verilecek cevap nedir Efendim?
"Çok!.. Bir kere, Sen sevdiðinden gayrý mýsýn ki ayrýca sevilmeye talip oluyorsun? dersin. Bana þirkten bahsetme, sus! dersin. Sevmeyi, yâni aþký sana veren kim, a budala? dersin, dersin, dersin!" (Ken'an Rifâî, Sohbetler, Kubbealtý Neþriyâtý, Ýstanbul, 2000, s. 9)
****
Deniliyor ki: Âlem bir aynadýr. Mânevî arzular orada görünür. Sen de kendi arzularýný o âlem aynasýnda seyret ve vuslat þarabýný þu görünen dudaklarýnla deðil, his dudaklarýnla içmeye alýþ! Burada ayna ve his dudaklarýndan maksat nedir? -"Kesreti, yâni çokluðu vahdette gördüðün gibi, vahdeti, yâni birliði de kesrette gör. Hiç bu iki tecellî birbirinden ayrýlýr mý? His dudaklarýndan maksat da tecellîyi sýrf mürþidinin varlýðýnda deðil, bütün cihanda seyret, demektir." (Ken'an Rifâî, Sohbetler, Kubbealtý Neþriyâtý, Ýstanbul, 2000, s. 10) ****** - "Nasýl küçük bir edep Hakk'a hoþ gelirse, küçük bir edepsizlik de bütün iyilikleri yýkýp alt üst etmek için kâfidir. Burada edepsizlikten maksat, vefâ ve sadâkati zedeleyen, yâni esâsa dokunan harekettir." (Ken'an Rifâî, Sohbetler, Kubbealtý Neþriyâtý, Ýstanbul, 2000, s. 6)
Ken an Rifâî Hazretleri nde, Hakîkat-i Muhammedî yi Tamamiyle Seyretmek Mümkündür
cemâlnur sargut ile söyleþi
Cemâlnur Sargut ile Açýk Deniz e Yolculuk , çok yakýnda okurlarla buluþacak olan bir kitap Cemâlnur Sargut Hocamýzýn Sâdýk Yalsýzuçanlar ile birlikte yaptýklarý televizyon programýndan yola çýkýlarak hazýrlanan bu kitaptan, hocamýzýn Ken an Rifâî Hazretleri ne dair sohbetlerinin bulunduðu bazý kýsýmlarý sizinle paylaþýyoruz. Efendim Ken an Rifâî Hazretleri, Batý eðitimi almýþlar. Galatasaray Sultanîsi ni bitiriyorlar. Daha hukuk fakültesine devam ederlerken yurt içinde çeþitli þehirlerde Milli Eðitim müdürlüðü görevine atanýyorlar. Yani 19-20 yaþýnda Milli Eðitim Müdürü oluyorlar. Görülüyor ki üst seviyede bir zekâya sahip. ( ) Galatasaray Lisesi ndeki eðitimi süresince, anneciði kendisini Hz. Edhem in ellerine sevk edene kadar dinle çok alâkalý olmadýðýný, maddî bir hayat yaþadýðýný anlatýyorlar. Din adýna gördüðüm en güzel þey, anacýðýmýn hafta sonlarý eve geldiðimde seccadedeki mübârek baþýydý buyuruyorlar. Sonra ( ) Hatice Cenân Sultan onu þeyhinin ellerine teslim ediyor ve Hz. Edhem ile tanýþtýðý anda hayatý deðiþiyor. ( ) Bu bilgi ezelî bir bilgidir. Sonradan eklenmez.
Hz. Mýsrî Niyâzi, velî ve nebîlerde bu bilginin iki þekilde ortaya çýktýðýný, bu ortaya çýkýþýn iki hadisle açýklandýðýný anlatýyorlar. Birincisi Eðer bildiðinle amel edersen bilmediðini Allah gönlüne aksettirir. Ýkincisi, Kýrk sabah fisebilullah ibâdet edersen o zaman gönlünden diline hikmet pýnarlarý fýþkýrýr. Allah ýn sözlerinden bahsediyor Peygamber Efendimiz. Bu iki özelliði insân-ý kâmilde çok net yaþýyorsunuz. Onlara dokunulduðu anda ezelî bilgileri âþikâr oluyor. Hz. Edhem dokunmuþ. Dokunurken de edebi öðretmiþ. Çünkü insân-ý kâmillerin en büyük özellikleri baþtan aþaðý edep oluþlarýdýr. Bu edebin en belirgin hâli, Hz. Peygamber de tecellî eden, mîraca yaklaþýrken en yakýn noktada edebi muhafaza etmek. Yani Allah a en yakýn olduðu anda þýmarmamasý, onun gözünün aþmayýp þaþmayýþý, sadece
sevdiði ile meþgul oluþu. Ýþte bu özellik onlarýn edepte ne kadar üst seviyede olduklarýný gösteriyor. ( )
çekilmiþ. Ayrýca felç olduklarý zaman da yattýklarý yerde namaz kýlarlarmýþ. Anneme gözlerini kýrparak baktýklarýnda annem yastýðý getirip alnýna dayar ve bu þekilde daim secdede olurlarmýþ.
Beni seviyorsan benim sevdiðim her þeyi Hiç kimseyi kendi ahlâk seveceksin anlayýþýma göre Hz. Edhem in, Efendim de, Hocam da o yargýlamam
cemâlnur sargut ile söyleþi
edebi ortaya çýkarttýðýný görüyorsunuz. O muazzam edepte, her yaratýlmýþa hürmet var. Burada Hocam ýn çok önemli bir özelliðinden bahsedeyim. Türkiye nin ilk kadýn felsefecilerinden Semiha Cemâl Hanýmefendi, Hocam ýn öðrencisidir. Hocam a, Sizi çok seviyorum. diyorlar. Hocam ýn cevabý muazzam... Diyorlar ki: Beni seviyorsan benim sevdiðim her þeyi seveceksin; benim de sevmediðim yok. Demek ki insân-ý kâmili anlamanýn ve sevmenin yolu, yaratýlmýþý sevmekten ve ona hürmet etmekten geçiyor. ( ) Tasavvufun hakîkatini anlatmýþlar ve yaþamýþlar. Hiçbir þekle baðlý olmadýðýný, tekkeler kapatýlsa da tasavvuf yaþantýsýnýn daima devam edeceðini, gönlün tekke olduðunu, semânýn gönül etrafýnda yapýldýðýný anlatmýþlar. Bu çok ümit verici bir þey. Yani Allah ile iliþki mekân ve zamana baðlý deðil. Bu çok önemli. O zaman takýlýp kalmýyorsunuz. Ýslâm ýn en güzel özelliði bence -âcizâne edepsizliðimi hoþ görsünler- her an her yerde ibâdet edebilme zevki. ( ) Hocam ýn bir resmi þerifleri var, topraðýn üzerinde namaz kýlýyorlar. Zannederim barajlarda
Hocam ýn en büyük özelliði insan yetiþtirmeleri... Yetiþtirdiði insanlarý kendi gibi yetiþtiriyor. Meselâ þöyle buyuruyorlar: Hiç kimseyi kendi ahlâk anlayýþýma göre yargýlamam. Aman Yarabbi! Yargýlamayý kaldýrmýþlar. Herkese olduðu yerden hitap edip olduðu yerden hürmet etmeyi, tam merkezî hareketi öðretiyorlar. Ýkincisi hiçbir sebebe dayalý olmayan Allah aþkýný ve yaratýlmýþa sevgiyi öðretiyorlar. Demin buyurdunuz çok etkileyiciydi, Yegâne silah, Allah aþký. diyor. Her yerde aþký ön plana almýþ. Çünkü mîrâca götüren tek kuvveti kudret aþk. ( ) Son derece mütevâzi ama o hiçliðin içinde tam tecellî var. Onun için heybeti de çok muazzam. Annem hep anlatýr: Ýçeri girdikleri zaman tanýyan tanýmayan herkes birden ayaða kalkardý der. Öyle bir heybet Ama bir taraftan þiirlerine bakýyorsunuz, Ben bu kapkara yüzle huzuruna nasýl çýkacaðým? diye þiir yazýyorlar. Ýnanýlýr gibi deðil. Bu birleþtirmeyi, bu muazzam bütünlüðü gösteriyorlar. Ken an Rifâî Hazretleri nde, hakikaten Hakîkat-i Muhammedî yi seyretmek
mümkün. Yani Peygamber in hakîkatinin onda zuhur ettiðini âþikâr görüyorsunuz. Çünkü Peygamber ahlâkýný bütünüyle yaþadýðýný görüyorsunuz. Bu, insaný çok etkiliyor. Bir de kutup makamýndaki bazý sultanlarda bekâ, fenâdan önce geliyor. Yani onlar, Allah ýn mânâsý içinde yok olmadan önce Allah la hizmet etmenin zevkini yaþýyorlar. Týpký cuma namazý gibi; cuma namazý bu tür sultanlarý anlatýr. Böylesine bir hoca görüyoruz ki daha ilk günden beri halka hizmeti, Hakk a hizmet saymýþ. Burada onu yetiþtiren mürþidi, annesi Hatice Cenân Sultan ýn çok büyük rolü vardýr. Zîra ilk öðrettiði þeyler, Halký o kadar seveceksin ki, ölümleriyle eksilip, doðumlarýyla çoðalacak kadar çok seveceksin. Onlarla bir ve beraber olacaksýn diye öðüt veren bir anne. Onlarla birleþmenin yolu yalnýzca aþktýr. Aþk yolunu gösteren bir anne ve ezelî nasipli bir öðrenci Efendimiz. Dolayýsýyla, alýcý ve verici muazzam çalýþýnca, aslýnda ortada alýcý ve verici de kalmýyor galiba. Âþýk-mâþuk da kalmýyor; her þey aþk kesiliyor. Hocamýz da bunu âþikâr görebiliyoruz. ** Ken an Rifâî Hazretleri yle ilgili beni en etkileyen þey; Ýbn-i Arabî Hazretleri ni uzun uzun çalýþtýktan sonra, Hocam ýn sohbetlerini bir daha okurken, Ýbn-i Arabî nin özetini Hocam da bulmuþ olmam. Abdülkerîm Cîlî Hazretleri ni çalýþtým uzun süre. Hocam ý tekrar okurken, ayný özeti buldum. Üç sayfada anlatýlan konuyu, bir cümlede veriyorlar. Çünkü Allah ýn hakîkati olan Kur ân ýn iç mânâsýný her öðretmen kendi devrine
cemâlnur sargut ile söyleþi
göre açýklar ama bir öncekini tekrarlamaz. Mânâ aynýdýr fakat yorum yeni asrýn ilminin yorumudur. Hocam da sanki bu büyük mutasavvýflarýn aynadaki akisleri gibiydi. Fakat bu ayna da çok kaliteli bir aynaydý. Dolayýsýyla siz, bütün mutasavvýflarý hocanýzýn aynasýndan seyrettiðiniz zaman anlayýp idrak etmeye baþlýyorsunuz ve görüyorsunuz ki hepsi hakîkat-i Muhammedî nin farklý aynalardaki tecellîsi. Ýþte bunu anladýðýnýz zaman Mevlânâ yý, Þems i, Mýsrî Niyâzî yi, Cîlî yi, Ýbnü l-Arabî yi, Ahmed er-Rifâî yi, Abdülkâdir Geylânî yi bir bilip bir görüyorsunuz.
Ken an Rifâî benim aþkýmdýr Hocam, vahdet-i vücûdu her yerde yaþýyorlar. Yani kâtilde, cânide, kedide, köpekte bile, eser halinde tecellî eden Allah ýn gücü ve kuvveti. O halde yaratýlmýþýn hepsinde o mânâ var. Ben hayatýmda Ýbn-i Arabî kadar Allah ý teþbih etmekten korkan bir sultan görmedim. Tam tersi iddia edildiði halde o, -þu sözü beni çok etkiler- Mesela sonsuz kelimesini Allah için kullanmayýn, o bile kýsýtlamaktýr buyuruyorlar. Bu kadar tenzih eden bir sultan, bir yandan da, yaratýlmýþta seyretmenin zevkini yaþayan bir sultan o. Bunu Hocamýz da çok net görüyorsunuz. Kýzmak yok, sinirlenmek yok. Bir gün üst kattakiler çok gürültü yapmýþlar. Hocam a þikâyet edince de, Niye kýzýyorsunuz? Ne güzel zevk alýyorlar,
her zevkte Allah a gidiþ vardýr. Ben de onlarýn zevkleriyle zevkleniyorum. buyuruyorlar. Benim aþkýmdý Ken an Rifâî. Sâmiha Anne nin Batmayan Gün adlý kitabýyla, ben Efendim i iyice tanýdým. Oradaki, Kerim Bey di. O kadar âþýk oldum ki Kerim Bey e, oðlumun adýný Kerim koydum çok þükür. Sâmiha Anne de gördüðüm her güzelliðin, Kerim Bey e, Ken an Rifâî ye ait olduðunu görmenin zevkini yaþadým; o bakýmdan çok þanslýyým. Bir de bizler, ayný ipte iki cambaz gördük. Sâmiha Anne yle, Nazlý Anne ayný devirde yaþadýlar. Ýkisi de mürþitlik vasfý taþýyordu. Nazlý Anne mürþitliðini arkaya atmýþ, aþkýyla ve hiçliðiyle yaþayan bir sultandý. Sâmiha Anne nin mürþitliði ise her haliyle ortadaydý. Biz onlar arasýnda zevkle büyüdük. Ýkisi de Efendi nin farklý tecellîleri diye, onlarý seyretmenin zevkiyle yaþadýk.
Aþk çok baþka bir þey Aþk çok baþka bir þey, çünkü Allah a lâyýk oluncaya kadar çeþitli þeylere âþýk oluyorsunuz. Týpký Hz. Ýbrâhim gibi. Hani önce yýldýzlara tapmýþ; biz de önce arkadaþlarýmýza âþýk oluyoruz. Sonra Ay a tapmýþ; biz de evlatlarýmýza âþýk oluyoruz. En son Güneþ e tapmýþ; bizim kendimize âþýk olduðumuz gibi. Fakat bakýyoruz ki bunlarýn hepsi yok olmaya mahkûm. Ýþte o zaman, hayýr, hiçbiri deðilmiþ diyoruz.
Burada Hocam ýn söylediði bir söz aklýma geldi. Ken an Rifâî Hazretleri, Safiye Erol a, Ben, sadece beni tanýdýðýn devrede senin hocan olmadým; doðduðun günden, öleceðin güne kadar ve öbür âlemde de hocan olmaya devam edeceðim. demiþ. Safiye Erol, Bu laf, bütün ömrümce vefâsýz sevgililerin vefâsýzlýðýna karþý bir diyet gibi gönlümün içine yerleþti. diyor. Ýþte mürþitte bunu yaþýyorsunuz.
asuman sargut kulaksýz
þükürler olsun Hamd olsun Ken an ilinde doðmuþum, Bunca yýldýr O'nun nuru ile dolmuþum, Sevgisiyle, bilgisiyle, irþâdýyla yoðrulmuþum, Baþka ne istenir ki, þükür elhamdülillah. Þimdi artýk âþýk gibi sevebilsem, Her vücutta artýk seni bulabilsem, Her olandaki hayrý görebilsem, Baþka ne istenir ki, þükür elhamdülillah. Ah! Edep edip de insan olunca, Üftâde olup yükselmeye fýrsat bulunca, Ýrâdeyi o Sultan'a tam baðlayýnca, Baþka ne istenir ki, þükür elhamdülillah. Efendim! Sende gördüm bütün doðrularý, Sende buldum diðer bütün evliyalarý, Senle sevdim Allah'ýmý, Habibullah'ý, Ayýrmazsan beni senden, þükür elhamdülillah. Efendim! Kalbimin sahibi sensin, Sen iste ki ruh nefsi yensin, Himmet et, Asuman yakîne gelsin, Vuslata erince, þükür elhamdülillah.
istedim , hedefim sensin dedim gibi sözler ve düþünüþlerle sen ve ben diye iki ayrý varlýk düþünüyor, bu ikilikten kurtulamýyorsun, hâlâ kendi vücûdunu varlýk vehmedenlerdensin, böyle vahim bir ikilikten kurtulmadan, nasýl benim gönlümü ister, nasýl benim dîdârýmý görmek diler, nasýl kendinden geçip bende yok olma netîcesine erersin?
bir aþk mektubu: HASRET-i KEN ÂN Her þey aslýna dönecek. Aslým, burhâným, cân ým Biri, biriyle ilk kez buluþacaktý. O buluþma vaktini beklerken, çok heyecanlýlardý. Onlarýn heyecânýný paylaþabilmek için kendimi yerlerine koymaya çalýþtým, bizi düþündüm Ya ben Seninle ilk kez yüz yüze, göz göze buluþacak olsaydým? Ýçim titredi Sâhi, bir gün karþýlayacaksýn beni deðil mi?
elif hilâl doðan
Âh, sanki þimdi ayrý mýyýz? Ama iþte bu vücut perdesi ortadan kalkmadýkça, bütün yakýnlýklar ancak hasretin þiddetini arttýrýyormuþ. Ayrý olup olmamaktansa, ayný olup olmamak deðil midir ki derdin büyüðü? Tam da yeri geldi sanýrým. Hani o sevgilinin hikâyesini anlatmýþtý ya, Mesnevî de þöyle diyordu Hz. Pîr: Ben onun gönlünü istedim. O, nazlandý ve yukarýdan baktý. Benim iki cihanda dileðim ve hedefim sensin diye söyleyecek oldum, buna da inanmadý, git bana böyle masal okuma, dedi. Çâresizlik içinde bunalma yolundaydým. Ben senin ne düþündüðünü, hele ne yanlýþ düþündüðünü bilmez miyim, diye seslendi, sen hâlâ onun gönlünü
Ey kaba ruhlu. Sen aþk yolunda can ve baþ fedâ etmekten uzaksýn. Bu, sevgilini çok ucuza aldýðýný sanmaktandýr. Bir þeyi çok ucuza alan, onun kadrini bilmez. (*) Bilemedim, kýymetini hiç anlayamadým. Yine bir gün, bendeki seni hiç tanýmadan, uzaklarda aranýrken, nihâyet dersimi alacaktým. Bu sefer, öðrencisine ayný problemi defâlarca çözüp gösteren; fakat idrâki kýt, görüþü bulanýk, aklý bin yerde daðýnýk o tembel öðrencinin, artýk bir an evvel dikkatini toplayýp söyleneni anlamasý için sesinin þiddetini yükselten öðretmen gibi azarladý Allâh ým beni. O azarlayýþ, hasreti getiren bir hâdiseden ibâretti. Bunu çoktan hak etmiþtim. Yoksa senin kýymetini, ne lûtfun içinde olduðumu nasýl anlayacaktým? O nasýl bir hikmet, nasýl bir azarlamaydý ki, þiddetinde daha bir þefkat sardý yüzümü, gözlerimi. Daha büyük dalgalarla vurdu nûrun gönlüme. Ama yetmedi, iyice terbiyeye gelmem için hasret faslý eriþti. Mümkün olmayan þekilde, gizleniverdin benden. Sandým ki yollarýmýz ayrýldý, -sanki önceden görebiliyormuþum gibi- artýk seni göremeyecek olmanýn hüznü yüklendi.
O hasret müddetince, inanamadýðým bir hâlde kendimi senden sökülüp baþka ellere atýlmýþ, uzakta býrakýlmýþ zannedip mânîsi elde olmayan sitemlerle boyun bükerken, belki de ilk defâ kýymetini anlamaya yaklaþýyordum. Kimi gece yarýlarýnda, Vardýr yine gönlümde benim hasret-i Ken ân mýsralarýyla içim sýzým sýzým sýzlarken hissediyordum iþte. Ben sendendim, senin bir parçandým. Sen bendeydin, sâfî lûtuftun, lûtfun hakîkatiydin. Bulmuþtum seni. Sen mümkün olmayan þekilde gizlenince tamâmen âþikâr oldu ki, senmiþsin iþte her þeyim. Kime baksam, neyi görsem, gözümde bir tek senin gözlüðün var. Gönlümün semâsýný senin dolunaylarýnýn ýþýðý doldurmuþ. Seninle görüyorum, seninle duyuyorum, seninle anlýyorum, seninle seviyorum. Sensizlik
diye bir þey yokmuþ elhamdülillah. Allâh ým gösterdi ki; Muhammedî hakîkatinden baþkasý, senden baþkasý da yokmuþ. Âh, hepsi de senmiþsin zâten, ne varsa Sen Teslîm oluyorum, kabûl Gaflette, vehimlere dolanmýþ olsam da, ben de Sen im o zaman!.. Aslým, Burhâným, Cân ým Her þey aslýna dönecek müjdem Lûtfun hakîkati, Hakîkat in lûtfu, Câným Efendim Bu þehâdet âleminde ne kadar birlikteysem, dâima misliyle size hasretim Her an, doymadan, mâsivâdan arýndýran tenezzülünüzü, himmet-i aþkýnýzý dilenir; benlik vehminden tamamen kurtulup, aslýma dönmeyi gözlerim. Meded yâ Rifâî, meded Hazret-i Pîr im!.. *Þerhli Mesnevî-i Þerif, Ken an Rifâî, Kubbealtý, 2010, s.245-247,
bir nokta idim Bir nokta idim kýldý benî kaamet-i Tûbâ Giydirdi eliften beni tâ yâ'ye o Mevlâ Âyanda iken gizlice bir gevher-i yektâ Rabbim beni kýldý ulu bir Kâ'be-i Ulyâ Ýdrâk-i me'ânî ile rûh ufkunu geçtim Ol sikke-i kevneynin özü cevheri bendim Cismim görerek sen beni gördün mü sanýrsýn Gölgem bu benim yoksa sen aslým mý sanýrsýn Eylerse eðer kendin ayân sen yok olursun Bu perde-i sûretle beni ben mi sanýrsýn Yârab seni hiç bilmeye kaadir mi olur ben Bilse bilir ancak seni sen, bensiz olan ben Ben kendimi kaybettiðim anda seni buldum Devr eylediðim âlemleri yok vâr olarak ben Yâ Rab þükr etmeðe insanda ne vardýr Eltâfýna, ihsânýna itaat mý, ne vardýr
Kulluk mu sanýrsýn a sefil gaflet-ü cürmü Yokla hele gör kendini kim sende ne vardýr Yâ Rab Senin eltâfýný ta'dâda mecal yok Ýfâ-yý þükür eyleyecek kimsede kaal yok Her ne var ise bende benim cümle senindir Vermezsen eðer þükrü de þükr etmeðe hâl yok Geldim geleli âleme ettin bana ihsan Her arzumu verdin burada kalmadý noksan Ben pâk olarak saf nice geldimse vatandan Öyle dilerim avredi verme bana hicran Firkat oduna dûzaha Allah beni atma Sevdiklerinin bâþý için cânýmý yakma Ken'an kulunun çoksa da isyân ü günâhý Dûr etme cemâlinden onu cehline bakma Hz. Ken an Rifâî
dilek güldütuna
irfan seviyesi ve dünyaya bakýþ
Ken an Rifâî Hazretleri, erkegin irfan ve kemâli arttýgý ölçüde, kadýna verdigi degerin ve muhabbetinin de arttýgýný ifâde eder; ona göre erkegin kadýna bu muhabbeti, onlarýn vücutlarý aynasýnda Hakk ý müþâhede edebildikleri içindir ve bu olgun görüþ Ýslâmiyet ile kemâlini bulmuþtur. Kadýnlýk eski ihtiþam ve kudretini kaybetmedi mi Efendim? diye soran bir talebesine, Kadýnlýk deme kadýnlar de! .... Kadýnlýk ne büyük bir mazhariyete nâil olmuþtur....aþka mazhar olmuþtur dedikten sonra dünya ile kadýnýn benzerligine deginerek þöyle devam eder: Kadýn dünya gibidir. Nasýl ki dünyada bir cihet gündüz oldugu vakit bir cihet mutlak gecedir. Kadýnlýgýn da bir tarafý nur bir tarafý zulmettir. Kur ân-ý Kerim de bu karanlýk ve aydýnlýk olmak üzere iki tarafý olan dünyayý, ilk bakýþta birbirine zýt gibi görünen ifâdelerle anlatmaktadýr; pek çok âyette dünya bir taraftan bir aldanýþ ve dünya hayatý sadece bir oyun ve oyalanmadan ibâret iken, diðer yandan Allah göklerde, yerde ve bu ikisi arasýnda bulunan her þeyi ancak hak ile yarattýgýný söyleyerek, Habîb ine hitâben Bak, hilkatimde abes birþey görebilir misin? diye seslenmektedir. Ken an Rifâî Hazretleri, sohbetlerinde bazen dünyayý iþvebaz, gönül kapýcý, kimseye karýlýk-kocalýk hakkýný îfâ etmemiþ fettan bir kadýn olarak teþbih eder: O, kiminle alýþveriþ etmiþ de sonunda silkip atmamýþtýr? Hangi sevinci
vermiþ de sonunu âh ü feryat takip etmemiþtir? Dünya seni de aldatýyor. O kavs gibi olan kaþlarýný, ok gibi olan gamzelerini sana da saplýyor, kendine râmediyor. Halbuki ümit gösterir, ama ümidini vermez. Zira dünya, varlýk gösterici bir yokluktur.... menfaat, yalan ve kýskançlýk üstüne bina edilmiþtir diye seslenir. Baþka bir vesile ile de dünya hayatýnýn en büyük nimet oluþundan bahseder. Bir talebesinin sýkýntýlý bir hâl ile "Hayat bir iþkence" diyerek þikâyet etmesi üzerine, "Ne için? Bilâkis hayat pek güzel þeydir, insanlara verilmiþ en büyük nimettir" der. Bunun üzerine fikrinde ýsrar eden talebe, "Fakat herkes hayâtýndan müþteki (þikayetçi)" deyince ise þöyle cevap verir: "Allah'la olmayanlar için bu doðrudur. Fakat kalbinde o zevki taþýyanlar için hayattan güzel hiçbir þey yoktur. Dünyaya iliþkin bu farklý görüþlerin/ hallerin sebebi nedir diye sorarsak insanýn kendi nefsidir, kendi varlýgýdýr diye cevap vermektedir: Hýrsýn tepelenince saadet yüz gösterir ve hýrs kalkarsa, dünya didiþmeleri nihayet bulur. Derviþlerin bir hýrka, bir lokma dedikleri, rýzâ ve teslimiyettir. Yoksa aç kalmak, çýplak gezmek demek deðildir. Ken an Rifâî Hazretleri bütün kâinatý "Ben gizli bir hazîne idim, istedim ki bilineyim" arzusunun bir neticesi olarak Allah ýn zuhûra geliþi olarak gördüðünü ve dünyâya gelmekten maksadýn insanlýk
ve edep tahsili oldugunu, ne kazanýrsak, bir irfan mektebi olan bu dünyada kazanacaðýmýzý söyleyerek söyle buyurmaktadýr: ...bu dünya, hikmetle ve mânâ ile dolu bir kitaptýr. Bir kitab-ý mukaddestir. Bunun mânâ ve hikmetini burada görenler için bu dünya cennettir, fakat bunu görmekten mahrum olan kimselerin kalpleri için bir belâ zindaný ve mihnet-i gam mahallidir. Dünyânýn geçici zevklerine, servet, debdebe ve câhýna aldananlar için bu dünya bir mihnet diyarýdýr. Fakat bunlardan -zâhiren mecbûrî olarak geçilmese bile- kalben geçenler için bir nimet âlemidir. Her yerde Allah'ýn azamet ve heybetini görüp emrin, kudret ve kuvvetin O nun olduðunu ve insanýn ancak bir âcizden ibaret olduðunu bilip O na rabt-ý kalp edenler için bir saadet diyarýdýr. Her yerde olan ve biteni ibret ve bilgi nazarýyla görenler için de bir hikmet diyarýdýr. Ne mutlu o göze ki, bu mütezat (zýt) olan eþyanýn mânâsýna nüfuz etmiþ ve bu suretle birliðin azamet ve þânýný hayretle temâþaya dalmýþtýr..."
alivefa büyükaksoy HÝÇ
Sevgiyle baþlýyor her þey; ilk olarak anne ve baba, âile ve sýnýf arkadaþlarý... Zamanla içeride büyüyor ve okuldaki karþý cinslerine karþý aþk patlamalarýyla çoðul aþklara yöneliyor. Zamanla aþkýn beþer üzerinde nefrete ne kadar yakýn olduðunu anlýyorsun. Tâ ki hepsinin birer zuhûrat olduðunu idrak edene kadar! Sonrasýnda o perdenin üstündeki gölgeler, perdenin kaldýrýlmasý ile birlikte kayboluyor.
Artýk bedenine bakmana da gerek kalmýyor, çünkü ortada ne beden kalýyor ne de can Sadece kalbinin nûrundaki canan. Ýþte þimdi o önceki aþk patlamalarýnýn zerrecikler olduðunu, hatta aþkýn yanýndan bile geçemediðini anlýyorsun. Tek korkun, o vahdetten uzak kalmak. O yüzden o aþk ve korku, bir bütünün içinde bütünleþiyor. Bu haz inanýn, dünya hazlarýyla mukayese edilemeyecek bir keyif tepesi ki, Everest yanýnda kum tanesi kalýr.
O an tam bir gül bahçesinin içine dalmýþ oluyorsun; aynen pervânenin ateþe dalmasý gibi, cemâl ve celâlin ortasýndaki o ince ipten köprünün üzerinden çýplak ayaklarla yavaþ yavaþ ilerliyorsun. O güzel kokular karýþýyor burnuna gelen korkunun kokusuna. Aðýzýnda garip bir kuruluk ve haykýrýyorsun muazzam bir coþku ile Allah diye! O an bütün düþünceler bitiyor ve teslim oluyorsun, teslim olduðun için de teslim alýnýyorsun! Teslim alýndýktan sonra ortada ne sen kalýyor ne de ben! O güzel rabbinin tekliðinden veya o güzel vahdetten baþka.
Sonunda o haz da birikiyor ve zamanla birlikte etkisini durgunluða býrakýyor. Bu öyle bir huþû ki âhenklerin içinde büyük dalgalarda coþarken kendini dinginliðe yani huzura býrakýyor. Unutma ki huzur sadece Allah ýn huzurunda olmaktýr. O dingin okyanusun içine yatýyorsun ve o okyanustaki bir damla iken bir anda hem okyanus hem de HÝÇ oluyorsun.
banu büyükçýngýl
YOLUMUN EFENDÝSÝ Mürþit ile dünya hayatýnda karþýlaþmak bir lûtufdur derler büyüklerimiz. Herkesin mürþidi kendine göre en güzeli, en büyüðüdür. Âcizâne bizim mürþidimiz Ken an Rifâî Hazretleri de bizim güzelimiz, bizim kutbumuz ve bizim Allah a giden aþk yolculuðunda yol göstericimizdir. Ben kim, o büyük sultan hakkýnda yazmak kim... Efendim in izniyle küçücük aklýmýn algýladýðý kadar yazabilirim ancak.
Doðduðumdan beri hayat yolunda düþe ka l ka y ü r ü yo rd u m . S ý n av l a r, mücâdeleler, yenilgiler ve zaferlerle karmakarýþýk bir yolda, nefsimin liderliðinde ilerliyordum. Artýk içimde bir kuraklýk baþlamýþtý. Tatminsiz ve mutsuzdum. Hayatýn rutin gidiþine uyuþmuþ gözlerle bakýyordum. Bir çýkýþ yolu olmalý diye düþünüyordum. Bir þey eksik hayatýmda, ama ne? Aþktý kuþkusuz, ama kime meyletsem tokat yemiþtim. Artýk o kibirli bakýþlarým inmiþ, boynum bükülmüþ, bir yardým umarak yolumda yürüyordum. Bu uyuþturulmuþ hâlim ya hep sürsün ya da artýk bitsin diye söylenirken birinin karþýmda durduðunu hissettim. Kafamý hafifçe kaldýrmýþtým ki gözyaþlarým sel olup akmaya baþladý. Aðladýkça ruhumun üzerindeki katranlaþmýþ tortu temizleniyordu sanki. Ruhum koþup O na sarýldý. Ezeldendi tanýþýklýklarý. Ben hâlâ aðlýyordum, ama sevinçliydim. Annesini bulmuþ bir çocuk gibi mutluydum.
Efendim Ken an Rifâî Hazretleri ile seferime kaldýðým yerden devam etmeye baþladým. Seferimin amacý da deðiþmiþti artýk. Yolculuk, ilâhî aþka yolculuða dönüþtü. Bu yolda þartlar deðiþmemiþti; fýrtýna, kar, sýcak, kurak ya da sel, ne varsa oluyordu yine. Ama artýk benim tutunacak koca bir Efendim vardý. Þartlar ne olursa olsun, ben ne kadar savrulursam savrulayým, O hep yanýmdaydý. Meðer O zaten hep yanýmdaymýþ, dünyaya yollandýðýmdan beri. Fakat bu farkýndalýk, kurumuþ dünyama can suyu etkisi yarattý. Meðer ben hep mürþidime muhtaçmýþým. Bu kocaman dertli dünyada, Allah yolunu tek baþýma nasýl bulabilirdim? Efendim, sana teþekkür ederim, beni yalnýz býrakmadýðýn için... Her düþtüðümde kaldýrdýðýn için. Gözyaþlarýmý silip yola devam etmek için beni cesaretlendirdiðin için teþekkür ederim. Aþamayacaðým engellerde sýrtýna aldýðýn ve yoldan çýktýðýmda güzellikle tekrar yanýna çektiðin için sana minnettarým. Senin hakkýný nasýl öderim, bunca hatâ ve bunca günahla. Öðrettiðin ahlâký, edebi ve aþký hayatýma geçirme gayretindeyim. Çabalýyorum Anlattýklarýnýn kýrýntýsýný hâl edeyim inþaallah. Beni senden ayýrma. Âmin.
hüseyin gökhan
CÂBÝR ÝBN HAYYAN
Câbir Ýbn Hayyan (MS 721 815): Kimya ilminin kurucusu, kâmil bir bilim adamý Bir kimya mühendisi olmama raðmen ne yazýk ki ismini ilk kez geçenlerde Fuat Sezgin in Bilim Tarihi Üzerine Sohbetler kitabýnda duydum. Fuat Hoca nýn görüþüne göre dünyanýn gördüðü en önemli bilim adamlarýndan biri Metodolojisi ve yaklaþýmýyla hem yeni çýðýrlar açmýþ, hem de þu an uygulamada olan modern bilimsel metodun temellerini atmýþ. Ýbn Hayyan bir müslüman. Bu ayrýntýyý söylemiþ olmak için söylemiyorum. Hem bilim insanlarýnýn, hem müslümanlarýn, hem de genel anlamda tüm insanlarýn derin derin tefekkür etmesi gereken bir yönü onun müslümanlýðý Sebebini açýklamaya çalýþayým. Bilim insanlarý bunun üzerinde durmalý. Bilindiði gibi özellikle batý âleminde din ve bilim pek ayný cümlede anýlacak kavramlar deðillerdir. Bu düþünceye göre din mâneviyatý, bilim ise maddiyatý temsil eder ve bu ikisini ayrý ayrý baðlamlarda düþünmek gerekir. Bilim yapýlýrken mâneviyat, laboratuvarýn kapýsýnda bekler, Tanrý ile münasebetlerde de akýl kilisenin kapýsýnda býrakýlýr. Bunun sonucu olarak da bilim ancak ve ancak hayatý kolaylaþtýrmak , doða üzerinde tahakküm kurabilmek , ya da daha ucuza daha çok üretebilmek gibi pragmatik amaçlara hizmet eden bir müessese olur. Ayný düþünceyle din de dünya hayatýnýn dýþýnda, gündelik hayatla ancak dolaylý baðlarý olan bir pratiktir.
Ýbn Hayyan a göre ise eðer Allah yarattýysa, her þeyin O nun ilmi dâhilinde olmasý þarttýr. Hislerin dahî bir hesaba dayanmasý gerekir. Eðer yapabiliyorsa insan, canlý bir hayvaný dahi teþekkül ettirebilir. Bu Allah ýn yaratmasý ile ayný deðildir ve Ýslâm a muhalefet etmez. Yine Fuat Sezgin in kitabýnda bunun en çarpýcý ifadesini, yahudi bir bilim tarihçisi olan Franz Rosenthal dan öðreniyoruz. Diyor ki, Eðer Ýslâm, bilimi bilim olarak teþvik etmeyip de, bilimin insan hayatýna menfaati bakýmýndan veya baþka bakýmlardan teþvik etmiþ olsaydý bu, bilimlerin Ýslâm dünyasýnda bu kadar geliþmiþ olmasýna kâfi gelmezdi. Bilimin altýn çaðýndaki müslüman âlimlerin en büyük özelliði, ilmi bir tefekkür, bir zikir, bir hizmet vâsýtasý telâkki etmeleri. Bunun üzerinde tüm insanlar da durmalý. Sadettin Ökten in farklý medeniyet tasavvurlarýný tartýþtýðý yeni kitabýnda Ýslâm ýn en önemli özelliði böyle anlatýlýyor. Ýslâm, hayatýn bir kenarýnda, bir köþesinde kendisine zaman zaman rücû edilen bir eylem deðil, hayatýn içinde mündemiç, hayatýn ta kendisi olan bir dindir. Ýslâm her yerde Allah ý zikretmek, O nunla beraber olmaktýr. Sadettin Hoca ya göre bu, dünyadaki tüm pragmatik tezlerin anti-tezidir. Ýnsanýn ne için ürettiðinin, ne için çalýþtýðýnýn, ne için yaþadýðýnýn ve yaþattýðýnýn doðrudan cevabýdýr. Câbir Ýbn Hayyan gibi kimyasal bir fenomeni gözlemleyip orada gördüðü cemâlullah ile mânen tatmin olmak, sonra da oradan öðrendiðini maddî dünyada hizmet için vesile kýlmaktýr Ýslâm.
Bunun üzerinde özellikle müslümanlar durmalý. Müslüman olmak için belki Ýbn Hayyan kadar büyük hizmetlere vâsýta olmuþ olmak gerekmiyor. Fakat her müslümanýn hayat istikâmetinin en az bu büyük âlim kadar Allah a odaklanmýþ olmasý þart. Elhamdülillah müslümaným diyebildikten sonra derin derin düþünmek lâzým gelir. Bizim istikâmetimiz nereye? Sabah kalktýktan sonra akþam yatana dek ne için çabalýyoruz? 1924 kanunu çýktýðýnda Ýstanbul da en mûteber tekkelerden birinin þeyhi olan, bu itibarla bu kanundan en kötü þekilde etkilenmesi beklenilecek zat olan Efendimiz Ken an Rifâî Hazretleri, bu hâli tefekkürü arttýrmak için bir vesile olarak görmüþtür. Belki o zamanlar câmiyi ya da tekkeleri Ýslâm ýn pratik sahasý olarak görmeye baþlayan insanlara buyurun! demiþtir bir anlamda, Yapan, yaptýran Allah deðil midir? Öyleyse buyurun bu hâli zikrinizi hayatýn tüm zamanýna, tüm mekânlarýna yaymak için bir vesile edinin! Onun doksan yýl önce söyledikleri, bugün hâlâ zamanýmýzýn çok ilerisinde bir tasavvurdur. Bu tasavvur, Hicret in ilk asrýnda ve sonrasýnda Câbir Ýbn Hayyan ve onun gibi binlerce müslüman tarafýndan yaþanmýþ olmakla beraber, bugünümüzün hâlâ çok ilerisindedir.
Bir þâh-ý felek-mertebedir Hazret-i Ken'ân Dünyâyý tutar velvele-i devlet-i Ken'ân Bâlâsýna "Hayy" ismi celî hatla yazýlmýþ Hak burcuna merkûz ezelen râyet-i Ken'ân Mehdî dese az, mürþid-i kâmil dese nâkýs Ta'rîfine sýðmaz kalemin hâlet-i Ken'ân Hayru'l-halef-i emced-i sultân-ý Rifâî Itlâký olur lâyýk-ý kutbiyyet-i Ken'ân Bilsin bunu burhan arayan yerde semâda Münkirleri ilzâma yeter hüccet-i Ken'ân Altýnda safâ tahtý, vefâ tâcý baþýnda Bir saltanat-ý bahîredir kudret-i Ken'ân Bî-hadd ü tenâhî kerem-i mahz-i ilâhî A'yânda kemâhî görünür satvet-i Ken'ân Bin kerre yener Sâm'ý da bir abd-i zaîfi Te'yîd edecek olsa eðer kuvvet-i Ken'ân Ýsbât-ý kemâlâtýna þâhid þu ki bi'l-fevr Ýhvâný muhabbetle bürür heybet-i Ken'ân Tefsîr-i hakîmânesidir sûre-i Nûr'un Aþk u nazar erbâbý için sîret-i Ken'ân Pür-þevk ilâhîleri var cana safâ-bahþ Hepsinde ayandýr nükte-i hikmet-i Ken'ân Kemâl Edîb Kürkçüoðlu
emine ebru
BABAM
Zaman yine gerilere doðru akýyor. Beþ altý yaþlarýnda bir kýz çocuðu var sahnede. Gökyüzünde vaatkâr ama aldatýcý bir güneþ, dallarda erguvanlar. Bahar geliyor besbelli. O cumartesi gününü hiç unutmaz kýz çocuðu. O gün -aslýnda evlerine çok da uzak olmayanGöztepe Parký na gitme telâþýnda. Göztepe Parký o zamanlar baharý boðazýna kadar taþan lâlelerle karþýlamaktan henüz çok uzak. Ýki tel salýncak ve azýcýk güneþ görse iyice kora dönen parlak demiri ile kayarken bacaklarýnýzý yakmaya meyyal bir yüksek kaydýraktan daha fazlasý deðil. Gerisi kocaman arazi. Kýz çocuðu o gün kaydýraktan daha fazlasýna tâlip. Park istisnâî dönemlerinden birini yaþýyor; bir sirki aðýrlýyor. Babasý söz vermiþ, sirke götürecek bu kýzý. Sabýrsýz meþrebiyle annesine günü dar etmiþ; akþama kadar dakikalarý bir bir sayarak babasýnýn dönüþünü beklemiþ. Sonunda vakit geliyor; kendisine o yaþýnda bir devden bile daha büyük gelen baba elini tutarak sirk çadýrýnýn içine süzülüyor. Heyecaný çabuk geçiyor küçüðün. Sirk tam bir hayal kýrýklýðý oluyor ona. Bir çeliþkiler yumaðý Komik olmaya çalýþtýklarý ölçüde kendisine hüzünlü ve ürkütücü gelen palyaçolarý görüyor. Zorla tutulduðu belli olan hayvanlarýn çilesine ortak oluyor. Aslýnda havada sallanan genç kýz ve erkeklerin cesaretini seviyor ama onlar da parlak ve vücuda yapýþýk kýyafetleri ile en az uzaylýlar kadar
yabancý ve uzak geliyorlar ona. Çadýr büyük bir dünya ve içindekiler yabancý. Ürküyor. Evinin güvenini arýyor. Neyse ki babasý yanýnda. Bir þey olursa kurtarýr onu. Ayrýlmaz yanýndan. Öyle de oluyor. O geceden en çok sirke gitmeden önceki heyecaný ve eve döndükten sonraki mutluluðu hatýrlýyor. O küçük kýz büyüdü artýk. Çocukluðunun en akýlda kalan hâtýralarýndaki sirkten çok geniþ ama daha yabancý bir dünyanýn içine daldý. Bu dünyanýn da aslýnda sirke benzediðini farkedeli çok oldu. Renkli ve dýþarýdan câzibeli olduðu ölçüde güvenilmez ve tehlikeli. Babasýndan dürüst olmayý, gayretlli olmayý, karþýlýksýz hizmet etmenin zevkini, helâl lokma yemeyi öðrendi. Babasý helâl lokma ile besledi onu. Bunun için hep müteþekkir ona . Ömrünce de olacak. Kýz bir gün bir babasý daha olduðunu öðrendi. Bezm-i elestte kendisini sahiplenmiþ, yaþam sirkinde aradýðý güveni gönlüne zerk eden mânevî babasýný buldu. Ya da daha doðru tâbirle ezeldeki babasý zamaný gelince kendini âþikâr etti. O ki nûr-u Muhammedî nin bu devirde yanan kandili, devrin sahibi. Evlâtlarýnýn acýsýný toptan ve peþinen çekmiþ baba. O ki, ne kadar âlem varsa evlâdýnýn elini bir lâhza býrakmayacak olan Henüz ilk adýmlarýný atmaya çalýþýrken, parmak uçlarýnda acemice koþan ve düz yolda sürekli sapan bebeðini þefkatle yola döndüren... Hatâ yaptýðýnda bildiren,
uyaran, bazen terbiyesi için cezâlandýran ama vazgeçmeyen, sevmeyi býrakmayan. Güven duygusunun kaynaðý. Babasýnýn da babasý . Güzel efendim Ken an Rifâî... Bu sayfalar isminize ayrýldýðýnda merak ediyorumdiðer arkadaþlarým da yazýlarýný yazarken benim kadar zorlanýyorlar mý? Aslýnda temasý ne olursa olsun bu sayfalarda yazdýðýmýz her satýr sizi anlatma çabamýzýn bir parçasý deðil mi zaten? Yaþarken sizin ruhunuzun bir ismi sýfatýyla baþaramasak da- rýzanýza uymaya çalýþma gayretimiz de hayatýmýzýn satýrlarý deðil mi? Siz sultaným ve sultaným da siz deðil misiniz? Ve benim en büyük korkum sizin muhabbetinizi yitirmek olduðu ölçüde en büyük ümidim de bir kere tuttuðunuz eli býrakmayan yâr-i vefâdar oluþunuzun verdiði güven deðil mi?
Ken an Rifâî Hazretleri nin þerhi ile Mesnevî-i Þerif in III. Cildinden bir kýsým... Suyu görmüyor musun? Evvelâ su nereden geliyor? Bâlâdan alçaða gidiyor. Sonra alçaktan yine yukarý gidiyor. Buðday da öyle deðil mi? Buðday da evvelâ ekicinin elinden veyâhud anbardan aþaðý atýlýyor. Ne güzel baþaklar þeklinde yükseliyor. Ve insana gýdâ oluyor. Ýnsana karýþýp insan sýfatýný kazanýyor. Yaðmur da evvelâ buluttan alçaða tenezzül ediyor, sonra terslikten bulut olup yine semâya gidiyor. Bunlardan da anlaþýlýyor ki, her kim ki tevâzu eylerse, Cenâb-ý Hak onun mertebesini refi ve menzilesini þerîf eder. Tekebbür edeni alçaltýr. Tevâzu ediniz ki, Allah Zülcelâl sizi yüceltsin.
aðlamakla tayyedersin Bismillahirrahmanirrahim De ki: Rabbimin kelimelerini anlatmak için denizler mürekkep olsa ve bir o kadar daha ilâve edilse Rabbimin kelimeleri tükenmeden önce denizler tükenirdi. (Kehf,109)
sezin özdemir
Kur'ân-ý Kerîm'in hakîkati olan, varlýðý ve yokluðuyla her nefes O mânâyý nakþ eden Ýnsân-ý Kâmil ummânlarýný idrâk etmek, küçücük aklý ve gönlüyle bir katreye düþmemiþti. "O" kelimeyi anlatacak olan O'nun kelimelerinden baþkasý olamazdý. Katreye düþen ise, katreliðini hatýrlayýp, ummâna karýþmaya çalýþmak ve sonra ummânýn muazzam aþký ve güzelliði ile ona tenezzülünü niyâz etmekti... Tû megû mârâ bedân þeh bâr nîst Bâ kerîman kârha düþvâr nîst
"Benim o yüksekliklere çýkmaya gücüm yok deme, Kerîm olanýn eteðine yapýþ, seni çýkaracaktýr." Saçýnýn her teli Dost kesildiði halde, aczini kendine hatýrlatan Kalem'le baþladý yol;
"Dilerim ki kalem, aczini bilsin, öðrendiklerini yanlýþ aksettirmekten,yolunda, izinde sürçüp düþmekten, verilen emeklerin nankörü olmaktan korksun. Bu kalem, hiç deðilse, onun yonttuðu gibi kalsýn, "Belî" denen ezel ahdi sadâkati üzre durup edebi taþýrmasýn. O kadar ki, Dost'a hoþnutsuzluk verecek bir çift söz dahi edecekse, râzýdýr, þimdiden kýrýlýp bir köþeye atýlsýn." Kalem, bu edebin umutsuzluða kapýlmayý nasýl yasakladýðýný da þöyle anlatýyordu: "Küçük kýz! Mektebe baþladýðýn gün hocan ilk iþ sana harfleri öðretmiþti. Az sonra bu öðrendiðin harfleri birbirine çatma temrinleri yaptýn ve böylece kelimeler meydana çýktý. Sonra bunlarý sýraladýn ibâre oldu. Böylece de okumayý söktün. Artýk büyüdün; mektep bitti. Þimdi yeni bir dershâneden içeri giriyorsun. Ben de sana ilk iþ, bu kitapsýz kalemsiz kazanýlan ilmin baþ harflerini öðreteyim: Gülümseme ve utanma. Ýþte yavrum bunlar aþk kitabýnýn ilk harfleridir. Ammâ harflerin kelime, kelimelerin ibâre, ibârelerin sâhife olmasý için, daha birçoklarýný bilmen gerektir. Sana burada onlarý teker teker öðretmeye kalkarsam dâvâ uzun düþer. Yalnýz, ýztýrap denen bir harf vardýr ki bunu hepsinden evvel öðrenmeye çalýþ; zîra onu ihtivâ etmeden mânâ kazanmýþ hiçbir kelime, hiçbir cümle yoktur. Eðer ýzdýrâba yer vermemiþ bir ibâreye rastlarsan korkma: "Bunun aþk kitabýnda yeri yok" diye haykýr.
Neydi bu ýzdýrap? Acaba Ney in dinle dediði yakýcý sýrla, bahsettiði kanlý yolla bir ilgisi olabilir miydi? "Ýþit neyden nasýl hikâye ediyor, ayrýlýklardan þikâyet ediyor. Nâyistan'dan beni kestiler, benim nefîrimden kadýn ve erkek inlerler Ben öyle bir sîne isterim ki firâktan þerha þerha olmuþ olsun, tâ ki derd-i iþtiyâkýn þevkini ona söyleyeyim." "Allah aþkýyla dökülen gözyaþý ve yürek yanýðý þehidin kaný gibidir," diyen Dost ise ayný mânâyý þöyle anlatýyordu: Aðlamakla tayyedersin menzil-i maksûdunu , Göz yaþýndan abdest al da gözle gör mâbûdunu! Benliðin dâvâsýný terkeyle, gafletten çekil, Âþýk ol Ken'ân dilersen görmeðe mâþûkunu! Aþk bir nevi acý çekmekten zevk alma sanatýydý belki de... Ýþte Mesnevî de bunu söylüyordu: "Bahçeler nasýl güneþ ve yaðmurla, yâni ateþ ve su ile þenleniyorsa, sen de gönül bahçeni, aþk güneþi ile ve istiðfar yaþlarýnýn yaðmurlariyle þenlendir. Böyle candan aðlamaktaki derin zevki tat! Zîra gözlerden akan yaþýn zevkini ekmek ve dünya âþýklarý bilmez, Hak âþýðý bilir. " "Ne mutlu o göze ki onun için aðlayýcýdýr, o ne mübârek gönüldür ki, onun ateþiyle
yanýcýdýr. Her gözyaþýnýn sonu tebessümdür, âkýbet görücü kimse ne mübârek bir kuldur. Nerede ki bir akar su ola, orada yeþillik vardýr, nerede ki bir gözyaþý aka, orada rahmet peydâ olur. Bostan dolabý gibi gözü yaþlý ve inleyici ol, tâ ki canýn baðrýnda yeþillikler bitsin. Gözyaþý istiyorsan, gözü yaþlý olanlara merhamet et, zayýflara rahmeyle ki rahmet bulasýn." Ruhunun doðurduðu evlât ise þöyle anlattý: Bir gün Konak'ta, salonda bir levhada yazýlý olan yazýlarýn mânâsýný sordum. Salon ihvanla doluydu. Kendileri anlatmaya baþladýlar: "Hazreti Ahmed er-Rifâî, hacca gittiklerinde Medine'ye varýp Peygamber Efendimiz'e þöyle hitapta bulunuyor: 'Her zaman ruhumla gelir sizi tavaf ederdim. Bu kez nöbet vücûdumda, uzatýn mübârek elinizi de o eli öpmekle dudaklarým þerefyâb olsun.' Bunun üzerine bütün hacýlarýn gözü önünde Türbe-yi Saadet'ten el uzanýyor ve Hazreti Ahmed er- Rifâî o mübârek eli öpüyor ve sonra sonsuz tevâzu ile "Allah'ýný seven bana bassýn da geçsin" diyor. Fakir bunlarý duyunca öyle aðladým ki sanki gözlerimden seller aktý. Sultâným yerlerinden kalktýlar, fakirin önüne geldiler, "Al bu mendili, o gözyaþlarýný sil; çünkü Allah için dökülen gözyaþlarýnýn kýymetini ancak biz biliriz" buyurdular.
sezin özdemir
Nasýl bir sýrdý bu? Farklý duygularla dökülen gözyaþlarýnýn, mikroskop altýnda incelendiðinde farklý þekil ve formlar aldýklarýný okumuþtu katre... "Belki de," dedi. Onlarý anlatmakla insan þifâ buluyordu muhakkak ama sözü kýsa kesmek lazýmdý vesselâm.. Ve yolun sonu da yine Kalem'in sözleri oldu: Cennet neresi? dediler. Senin olduðun yerdir... dedim. Cehennem neresi dediler. Senin olmadýðýn yerdir... diyecektim, ama diyemedim. Senin olmadýðýn yer yok ki... Âh, vallah da yok, billâh da yok Allah'ým... Katre, tüm hatalarýn kendine ait olduðunu itiraf etti, tüm güzellikler ise onu ummânýna kavuþturan Nûr'a aitti.. Ýzinden, gözünden, sözünden özünden Allah ayýrmasýn. Ey Hakk'ý bildiren, ona götüren, perdeyi kaldýrýp onu gösteren... Hakk'ýn var olduðunu, varlýðýn Hak olduðunu, görünenin gösteren, gösterenin görülen olduðunu bildiren! Bu dünyâda, o dünyâda, Allah senden ayýrmasýn...
umut alihan dikel GÖNÜLLERARASI
"O bana misafirdir. Ben onu evime gelen bir misafir gibi hoþlarým." Ken an Rifâî Hazretleri
Eve misafir gelecek. Yaþarken uyunan, üstünde çatýsý olan dört duvarlý bir ev var. Bu duvarlardan dýþarý þikâyetin naðmesi çýkmaz çünkü içeride þikâyetin kendisinden eser yoktur. Memnuniyetten ve þükürden baþka birþey bulunmaz. Nihâle, mutfak sehpasýnýn üstünde memnuniyetle durur. Tencereler, yýkanýp rafýna konulmuþ bir hâlde yemek piþirilmesine bulunduklarý katký için þükretmekte. Masa, üstüne yerleþtirilmiþ lâmbanýn loþ ýþýðýndan çok memnun. Piþmiþ yemeklerin güzel kokusu da tertemiz koridorlarda oda oda gezip selâm etmekte. Aþk ile örülmüþ duvarlar arasýnda bir temizlik rüzgârý her dâim esmelidir ki güzel kokular evi kuþatsýn. Burada belirtilmeli ki temizlik, imandandýr. Ýmanýn da kanýmca yaþý yoktur. Her nefesimizde içinde olduðumuz evi nasýl daha temiz hâle getiririz ve bu temizliði koruruz diye gayret edilse ne hoþ olur Eve misafir gelecek. Heyecanla harekete geçeriz. Onu tertemiz etmek isteriz ki ev gözlere güzel görünsün. Gözlerin güzel gördüðü ev de güzelleþir. Evin
güzelliði, gönlün güzelliði olur. Gönlü güzel olanlarýn evlerinin de güzel olacaðý kanaatine varmak bu hâlde çok kolay... Eve gelen, sonsuz görünüþlerle her yönden gelir ve adýna da misafir derler. Aslýnda O sahiptir de bize misafirliðe gelmektedir. Bize emânet edilmiþ bu evlere sahip çýkýyor muyuz? Gayretimizi bu evi güzelleþtirmek için gösteriyor muyuz? Bir kere yapýp durmaktansa bunu dâimî hale getiriyor muyuz? Evimizin her köþesini O'nun için tertipliyor muyuz? Evin varlýk sebebi, misafire açýlacak kapý ihtiyacýndan fazlasý deðil, çünkü misafir için var. Evin barýnaný da hizmet etmek ister. Sevgisinden yerinde duramaz. Aþkýndan bir saniye bile boþ vakit geçirmek istemez. Devamlý ya temizliktedir ya da piþirmekte. Yeter ki geleni ve gideni olsun. Gelen gitsin. Giden de gelsin. Takýlýp kalmaz. Gözü her dâim misafir görür. Bilir ki her gelen gidecektir. Giden olursa gelen de olacaktýr. Geleni edeple aðýrlamak gideni rýzâyla uðurlamak ister. Gönüller her dâim misafirliðe hazýr olur inþaallah.
sesil pir
aĂžk, edep ve irfan
Bir küçük kýz, ayaklarý çýplak Ayakkabýlarýný evde unutmuþ, Hiddetten kor olmuþ gözleri, çakmak çakmak Koca bir tel kapýya yaslanmakta, topacýk elleri ürkek Kapýnýn kenarýna iliþiyor sessizce, huzurla uykuya dalýyor. . Aradan tam tamýna on altý sene geçiyor. Ýnsanlar göçüyor, kýtalar deðiþiyor, okullar bitiyor. Genç kýz, bir anne ile tanýþýyor. Aþk buluyor, kendini görmeye, hakikati yaþamaya baþlýyor. Bir gün o anne hadi yarýn sen de gel Fatih e diyor. Genç kýz o sabah kendini bir zamanlar kapýsýnda uyuyakaldýðý konaðýn önünde buluyor. Ürperiyor, korkuyor önce, bu nasýl iþtir? diye düþünüyor, anlayamýyor. Sonra dinlediði hikâyeyi anýmsýyor: Getiren ve götürenin bir olduðunu. Her yanýmýzýn ilim, her anýmýzýn ipuçlarýyla, iþaretlerle dolu olduðuna imân ediyor. . Bugünlerde soruyorlar kadýna tanýdýklarý, "Kimdir Ken an Rifâî Hazretleri" diye? O an kalemin ucu kýrýlýyor. Biz aþk, edep ve irfan ikliminde buluþtuk diyebiliyor kadýn. Öyle de deðil mi zaten? O kâmil insan bize mârifetin mânâ âlemine yükselebilmek olduðunu anlatmýyor mu? Ve bu âleme yükselebilmek için maddî âleme baðlayan baðlardan kurtulmasý gerektiðini O vakit söylenecek söz yoktur dilde. Zira bize düþen görev, kendisinin mirâsýna sahip çýkýp yollarýndan tevhide ulaþmaktýr, nasipse Allah bizleri o hikmetli yola revân etsin inþaallah
yavuz celep
RAMAZAN FARKINDALIKLARI
Ýftar anýnda orucu suyla açarken bardaðýn doluluk oranýna dikkat ederim. Yarýsýna kadar doldurulmuþsa tamamýný doldurup sonra içerim suyu. Yarýsý dolu bir bardaðýn boþ kýsmýna takýlmayýp dolu kýsmýyla meþgul olmak bana hep zor gelmiþtir. Bardaðýn dolu tarafýyla yetinmeye çalýþmaktansa tamamýný etkin hale getirmek için çaba sarfetmeyi tercih ederim. Mücadele etmeyi sevdiðimden sanýrým... Ya da buna açgözlülük de diyebiliriz. Ama açgözlülük biraz kolaycý bir taným olabilir. Zira pasif bir hal yaratmanýn en güçlü yöntemidir suçlamak. Ve suçlamak en kolayýdýr. Bunu sýkça yaparým aslýnda. Ne zaman bir þeyi yapabilecek gücü kendimde bulamasam, o noktada kendimi yetersiz ve eksik ifade eden suçlayýcý bir tanýmýn arkasýna saklayýp durumdan kurtulmaya çalýþýrým. Böylece içinden çýkamadýðý bir durumdan kaçmaya çalýþan korkak bir yürek deðil de, kendi eksiðinin farkýna varabilen ve eksiklerini çekinmeden kabul edebilen erdemli bir ruh taþýdýðým hissiyle, ulvî bir varlýk olarak, bulunduðum makamdan bir üst makama yükselmiþ olmanýn gizli gururu ile tatlý bir zevk içine düþerim. Sonuç? Ýki yüzlü soðuk bir buzdaðý; görünen yüzü tevâzu ve sükûnet karýþýmý erdemli bir hâl, görünmeyen yüzü korkak ve þiþkin bir ego... Sanýrým tevâzu ve hiçlik konularýndaki fikirlerim radikal bir deðiþim içinde.
Mütevâzi olmak, mevcut olan her þeyin Hakk a ait olduðunu idrak etmek ile yokluðun ve fakirliðin kutsallaþtýrýldýðý pasif ve âciz bir hayat yaþamak arasýnda ciddi bir uçurum var. Hiç olmaya çalýþma gayreti büyük bir kibri de beraberinde getirebiliyor. Okuyup öðrendikçe daha mânevileþmiþ , mânevileþtikçe daha hiç olmuþ ve hiçleþtikçe mübârekleþmiþ bir algýnýn esiri olmak Tabiî, silsile aynen böyle ilerler. Sonra etrafýmýzda, mânevî bilgiden yoksun olduðuna ve bu sebeple de hayat boyu problemler yumaðý içinde yaþayacaðýna inandýðýmýz bir sürü zavallý oluþur. Zavallýdýrlar çünkü bizim bakýþ açýmýza sahip deðildirler ve bizim yaþadýðýmýz zevkten mahrumdurlar! Ramazan ayýnýn, tefekkürü ve farkýndalýðý körükleyen yönüne hayranlýðým her sene artar...
dekorasyon
duygu tükek aydýn
EVDE HUZUR
! n i r i t e g e z i n i v e ý n ý s a v a h z i den Evinizde denizin ferahlýðýný ve serinliðini hissetmek için küçük dekorasyonlar hazýrlayabilirsiniz. Bir tepsi içerisine deniz temalý aksesuarlar ve mumlar yerleþtirerek eviniz için þýk bir dekorasyon yapabilirsiniz.
Kavanozlarýn içerisine biraz deniz kumu ve topladýðýnýz deniz kabuklarýndan yerleþtirerek eviniz için sevimli aksesuarlar hazýrlayabilirsiniz.
Eski sandalyelerinize doðal renklerde kýlýflar hazýrlayabilir, kýlýflarýn üzerine deniz yýldýzý, deniz kabuðu gibi motifler çizebilirsiniz.
Deniz kabuklarýný içiçe yapýþtýrarak þýk bir mumluk yapabilirsiniz. Deniz kabuklarýnýn kenarlarýný evinizin dekorasyonuna uygun reklerde boyayabilirsiniz. Bu ayný zamanda çocuklarýnýzla da yapabileceðiniz eðlenceli bir aktivite de olabilir.
SELÂMÝÇEÞMELÝYÂKUBÝ BABA
nefes alan tarifler
ý l a m r hu kek
Hurmalý Kek Malzemeler: 380 gr. kýyýlmýþ hurma 1/4 tatlý kaþýðý karbonat 90 gr. yumuþamýþ tereyaðý 1 çay fincaný kahverengi þeker 3 yumurta 225 gr. un 1/4 tatlý kaþýðý tarçýn 1/2 çay kaþýðý dövülmüþ karanfil 1/2 çay kaþýðý toz zencefil Servis için krema veya dondurma
Hazýrlanýþý: Fýrýný önceden 180 derecede ýsýtýn. 24 cm lik kek kalýbýnýzý yaðlayýn. Küçük bir sos tavasýnýn içinde hurmalarý 300 ml su ile kaynatýn. Kaynar kaynamaz hemen ateþten indirin ve karbonatla karýþtýrýn. Daha sonra 5 dakika dinlenmeye býrakýn. Daha sonra mikser ile karýþýmý akýcý bir kývama gelinceye kadar karýþtýrýn. Daha sonra yumuþamýþ tereyaðýný, þekeri ve yumurtalarý ekleyerek mikserle çýrpýn. Un ve baharatlarýn üzerine yavaþca tereyaðý ve hurma karýþýmýný ekleyerek ayný kapta birleþtirdikten sonra karýþtýrýn ve önceden hazýrladýðýnýz kek kalýbýna boþatýp 50 dakika fýrýnda piþirin. Piþen kekinizi fýrýndan çýkartýp 10 dakika dinlendirdikten sonra ters çevirip kalýbýndan çýkartýn. Dondurma veya krema ile servis yapabilirsiniz. Âfiyet olsun.
görüþmek üzere...
w w w . n e f e s y a y i n e v i . c o m h e r n e f e s d e r g i s i @ n e f e s y a y i n e v i . c o m facebook.com/HerNefesDergisi twitter.com/HerNefesDergisi