Her Nefes - Eylül 2014 / Tasavvuf ve Eğitim

Page 1

EYLÜL 2014

60.sayý

Tasavvuf Kültürü Dergisi

tasavvuf ve eðitim


EDÝTÖRDEN...

Merhaba Her Nefes dostlarýmýz,

Eylül 2014 sayýmýza hoþgeldiniz. Bu sayýmýzý okuduðunuzda sizler de farkedeceksiniz ki, kýymetli ve vazgeçilmez bir konuyu, kendimize göre deðerlendirmeye çalýþtýk. Konumuz aslýnda Tasavvuf ve Eðitim. Bu baþlýk altýnda çok farklý sorular ve cevaplarý irdelemek mümkün. Buna göre Tasavvuf ilmi ne kadar hayata uygulanabilir? , Tasavvuf ilmi nasýl öðrenilir? , Bu ilmi öðreten bir yer, bir okul var mý? gibi sorularý sorabiliriz. Artýk bu sorulara tek ve kolay bir cevabýmýz var: Evet! Bu cevaba 10-15 senelik fikirler, emekler ve hizmetler ile ulaþtýk. Kiþisel olarak bir tasavvuf âlimi deðilim, üniversite eðitimimi de bu konuda almadým. Bununla beraber bir tasavvuf ilmi âþýðý olarak, tasavvuf ilminin tarihçesini okuduðumda, yol gösteren öðretmenler, mürþitler ve þeyhler vesilesiyle dergâhlarda, medreselerde öðretilmiþ olduðunu öðrendim. Bu eðitimleri alan öðrencilere, derviþlere bakýldýðýnda her çeþit meslekten ve kesimden insanlarýn olduðunu, eðitime tâlip olanlarýn, bu eðitimi hayatlarý boyunca seve seve aldýklarýný ve bu yola baþ koyduklarýný öðrendim. Bu eðitimin sonucunda çok daha hürmetkâr, sabýrlý, huzurlu, hoþgörülü ve mutlu insanlar hâline dönüþtüklerini gördüm. Günümüze geldiðimizde durum biraz daha farklý görünüyor. Öðrenciler tasavvuf eðitimi ni genellikle üniversitelerin Ýlâhiyat fakültelerinde ve çoðunlukla dört yýllýk eðitimin son 1-2 senesine sýkýþtýrýlmýþ seçmeli dersler olarak alýyorlar. Dolayýsýyla bu eðitimi günümüzde alan öðrencilerin tek derdi bu dersi geçmek oluyor. Kiþisel geliþimlerine ne faydasý olduðunu ise hiç bilemiyorum. Dolayýsýyla bana göre burada en önemli nokta tasavvuf eðitimi almanýn özünde yatýyor. Biz bu ilimle kendimizi ve insanlýðýmýzý dönüþtürmeye, en önemlisi egolarýmýzý aþmaya, deðiþtirmeye çalýþmalýyýz.


Bu sayýmýzda Türk Kadýnlarý Kültür Derneði nin (TÜRKKAD) öncülüðü ile biri Amerika Birleþik Devletleri - North Carolina Üniversitesi nde ve diðeri Çin Pekin Üniversitesi nde kurulmuþ olan iki Ken an Rifâî Ýslâm Araþtýrmalarý kürsüsünden ve Kerim Vakfý ile Üsküdar Üniversitesi nýn kuruluþunu ortaklaþa gerçekleþtirdikleri ve kuruluþu Temmuz ayýnda resmîleþmiþ olan Üsküdar Üniversitesi bünyesindeki Tasavvuf Araþtýrmalarý Enstitüsü nden bahsetmek istiyoruz. Ýnþaallah bu geliþmelerle birlikte artýk, her meslek ve kesimden, kendini geliþtirmek isteyen ya da bu ilme âþýk herkes tasavvuf ilmi ile hemhâl olabilecek. Belki böylece herkes birbirine ve kendine daha fazla hoþgörü göstermeyi öðrenebilir ümidi içerisindeyiz. Ýþte biz de sizlerle bu ümidimizi paylaþmak istedik. Biz bu sayýmýzý çok beðendik. Dileriz sizler de beðenirsiniz. Kusurlarý bize, taltifleri herþeyin sahibine ait olarak, Eylül 2014 sayýsýna tekrar hoþgeldiniz, safâlar getirdiniz.

Yosun Mater


SOHBETLER

Dünyâya gelmekten maksat, rûhu kemâle erdirmek, kâmil insaný bulmaktýr. Ýlmi burada bulamadýnsa Çin'e kadar gideceksin. Bu hususta mâzeret makbul deðildir. Çünkü dünyâya gelmekten maksat budur. Benim evlâdým, âilem var, onlar ile meþgul olmam, onlar için çalýþmam lâzýmdýr, da desen yine mâzeretin makbul olamaz. Evlâdýn ve âilen olduðu için yemek yemiyor musun? Þu halde rûhunun gýdâsý için de çalýþman, onu aç býrakmaman lâzým.

Taþý topraðý arayacaðýna insaný ara... Ýlmullâhý, kâmil insaný ara... Seyâhatler edip hacca gidiyorsun. Git. Fakat yalnýz taþý topraðý ziyârette kalma... Ýnsaný bulup onu tavaf et!" (Ken'an Rifâî, Sohbetler, Kubbealtý Neþriyâtý, Ýstanbul, 2000, s. 549)

*** "Hazret-i Ali buyuruyor ki: Kalbin hayâtý ilimledir, elde ediniz; ölümü ise cehil iledir, kaçýnýnýz." Nazlý Hanýmefendi: - Ýlimden maksat kâmili bulmak deðil midir? - "Evet asýl ilim odur. Fakat halký uyandýrmaya, irþada memur olanlar için yalnýz manevî ilim kâfî deðildir. Zâhir ilmi de lâzýmdýr. Hazret-i Ali'nin, zâhir ilmi cihetiyle de üstüne çýkacak kimse yoktu. Bir mürþidin, behemehal zâhirî bilgilere de sahip olmasý þarttýr. Seni inandýrmasý için, seni kazanmasý, senin fikrî ve hissî sermâyenle karþýna çýkabilmesi için mutlaka sende olan mâlûmata sahip bulunmasý îcap eder. Faraza ben mûsýkî bilirim, dediðin vakit, o da, ben senden iyi bilirim , lisan bilirim dediðin vakit, ben senden fazlasýna âþinâyým diyebilmeli ki, onu görüp sen de Bu da bendenmiþ! diyebilesin."


Semîha Haným: - Avcýnýn, ormanda kuþlarý avlamak için kuþ taklidi yapmasý gibi... Kuþu tutabilmek için onun lisânýndan anlamak lâzým geliyor... - "Evet ama her kuþun lisâný da baþka baþkadýr ve mürþit olanýn, bunlarýn hepsine âþinâ olmasý lâzýmdýr. Tâ ki mürîdini terbiye ve muhabbeti halkasýna aldýktan sonra, mürit, kendi bildiklerinin, Hakk'ýn ilmi yanýnda ne kadar basit olduðunu görüp anlasýn. Fakat bunu idrâk edebilmesi için halkaya dâhil olmasý lâzýmdýr."

(Ken'an Rifâî, Sohbetler, Kubbealtý Neþriyâtý, Ýstanbul, 2000, s. 241) *** - "Bugün Güzîde Haným Vâlideniz ile bir hadîs-i þeriften bahsediyorduk. Resûlullâh'a sormuþlar. Bize, bizi Allâh'a yaklaþtýracak amellerden bahset, demiþler. Efendimiz de Ýlmullah, yâni Allah ilmi... cevâbýnda bulunmuþ. Ashap, Yâ Resûlallah, biz amel dedik, sen ilim diyorsun... diye itiraz edince Ýlimsiz amel iþe yaramaz. Bin rekât namaz kýlmaktan, bir dem kâmil insanla sohbet hayýrlýdýr cevâbýný vermiþ. Ashap yine Kur'an okumaktan da mý hayýrlýdýr? diye sorunca Evet, çünkü Kur'ân'ý da size tefsir edecek ilimdir, buyurmuþ." (Ken'an Rifâî, Sohbetler, Kubbealtý Neþriyâtý, Ýstanbul, 2000, s. 414)


Dileðimiz, her üniversitede bir tasavvuf enstitüsünün açýlmasý

cemâlnur sargut ile söyleþi

Türk Kadýnlarý Kültür Derneði Ýstanbul Þubesi (TÜRKKAD Ýstanbul), Cemâlnur Sargut Hocamýzýn önderliðinde son yýllarda tasavvuf ve eðitim alanýnda ciddi faaliyetler yürütüyor, önemli giriþimlerde bulunuyor. Bu sayýmýzda Cemâlnur Hocamýzla bu geliþmelere dâir sohbet ettik.

Müge Doðan: Hocam, bu sayýmýzda kurmuþ olduðunuz tasavvuf ve Ýslâm kürsülerinden bahsetmek istiyoruz. Bu düþünce ilk ne zaman ve nasýl þekillendi? Cemâlnur Sargut: 2006 senesinde, Amerika da North Carolina da öðrencim Cangüzel in evinde otururken bir anda Sâmiha Anne nin kendi üniversitemizi kuralým sözü ve Efendim Ken an Rifâî Hazretleri nin tasavvuf, bir gün akademilerde okutulacaktýr sözü birleþti kafamýn içinde. Ben tabiî akademisyen olmadýðým için o güne kadar hiçbir þekilde bunlara yeltenmiyordum ama bu iki mânâ içimde bir istek oluþturdu ve Cangüzel ile konuþtum. Cangüzel o sýrada North Carolina da üniversitede ders veriyordu. Ben de Kur an derslerine ve Mesnevi

derslerine giriyordum. Dolayýsýyla Cangüzel, rektörle görüþmemizi ve yaptýðýmýz iþleri ona anlatmamýzý teklif etti. Çok hasta olduðum bir gündü, hiç unutmuyorum. Üniversitede o gün sunum yapýyorken tam Peygamber in adý geçince iki saat elektrikler söndü. Bu beni çok etkilemiþti. Üniversite de sunumdan çok etkilendi. Yapýlan iþlere þaþýrýp þaþýrýp kaldýlar. Rektörle konuþmaya gittim. Rektör bana üniversitede bir kürsü açabileceðimi ve bunun North Carolina Üniversitesi için çok büyük bir lûtuf olduðunu, çünkü bunun o üniversite içindeki üçüncü Ýslâm kürsüsü olacaðýný ve o zaman da bu üniversitenin Ýslâm konusunda Amerika nýn en iyi üniversitesi olacaðýný söyledi. Rektör çok heyecanlýydý. Aslýnda yapý olarak da çok heyecanlý bir adam olmamasýna raðmen çok heyecanlýydý ve bunun için ciddi olarak bir an önce karar verilmesi gerektiðini söyledi. Ben ise sadece parayý sormak için gitmiþtim ve böyle bir þey olabilir mi ve bizi kabul ederler mi diye... Çünkü duyuyordum, birçok kuruluþ gidip müracaat ediyor fakat kabul görmüyordu.



Tasavvufî bir Ýslâm kürsüsü kurulmasý, Amerika için Vahabiliði önlemek açýsýndan da çok büyük bir geliþim

cemâlnur sargut ile söyleþi

Sonunda ben oradan çýkmak üzereyken Carl Ernst ün, Omid Safi nin ve rektörün konuþmalarýndan o kadar etkilenmiþtim ki kendimi 667 bin dolarýn altýna imza atarken buldum ve bu þekilde kürsünün ilk adýmlarý atýlmýþ oldu. Orada tasavvufî bir Ýslâm kürsüsü kurulmasýnýn Amerika için Vahabiliði önlemek açýsýndan da çok büyük bir geliþim olacaðýný düþünerek paranýn altýna imzayý attým. Enteresan olan, beþ kuruþumuz yoktu. Daha sonra Amerika daki zengin bir öðrencim bana yaptýðým iþin çok büyük bir iþ olduðunu, bunu kesinlikle Amerika daki iþ adamlarýnýn destekleyeceklerini söyledi. Ben de bu inançla Türkiye ye döndüm. Elham-dülillah, ilk parayý o öðrencimin vermesine raðmen biz 6 ay içinde 300 bin küsur dolarý toparladýk. Beþ senelik bir vaktimiz vardý parayý ödemek için, fakat biz 6 ayda parayý toparladýk. Herkes kendi cebinden üç beþ kuruþ katarak toparladý. Kalan parayý da çok zengin bir öðrencim yaptýðý büyük bir iþin zekâtý olarak ödedi. Dolayýsýyla da biz bir sene dolmadan 667 bin dolarý tamamlayýp oraya teslim ettik. Bu, Amerika da o kadar þaþkýnlýk yarattý ki, onlara gidip biz hazýrýz, ne yapacaðýz? dediðimizde ama biz hazýr deðiliz, sizin beþ seneden önce bitirebileceðinizi düþünmüyorduk

dediler. Sonra önüme anlaþmalarý koydular. Buraya bir kiþinin hoca olarak tayin olmasý için vermesi gereken eser sayýsý, çalýþmalarý bakýmýndan çok aðýr bir anlaþma istiyorlardý. Benim ise istediklerim vardý tabiî. Meselâ mutlaka tasavvufu yaþayan bir âile olacak, Müslüman olacak, kadýn olmasý tercih sebebidir gibi þartlar koyduk ve sonunda kürsü açýldý. Yani paranýn tamamlanýþýndan iki sene sonra Juliane Hammer kürsünün baþýna geçti. Bu büyük bir lûtuftur bizim için, çünkü kendisi gerçekten bütün aradýðýmýz özelliklere sahip. Gerek yaþantý itibâriyle, gerek ahlâk itibâriyle, aile yapýsý, çocuklarýna anneliði, sýký bir Müslüman oluþu ve verdiði çok sayýda eserle kabul gördü North Carolina Üniversitesi nden. Güzel olan tarafý da Türk olan eþi de Harvard dan mezun. Türk olan eþi de tarih profesörü olarak ayný üniversiteye girdi. Birlikte göreve baþladýlar ve göreve baþladýðý günden beri Juliane Hammer Ýslamofobi ile mücadele ediyor ve Ýslâm ýn kadýna verdiði deðer üzerine uzun uzun çalýþmalar yapýyor. Enteresan olan, doktoradan mezun olan ilk öðrencimiz de Amerika nýn meþhur Müslüman yazarlarýndan birisi oldu. Yani çok meþhur birini de bizim üniversitenin, bizim bölümü mezun etmiþ oldu doktoradan. Ben gözlemlediðim, derslerine girmeye gittiðim zamanda þu andaki çalýþmalarýn çok verimli olduðu. Bunu Prof. Carl Ernst, Prof. Omid Safi, Prof. Bruce Lawrence da tekrar tekrar bize hatýrlatýyorlar.


MD: Biraz açýlýþý anlatýr mýsýnýz hocam? CS: Açýlýþa annem 85 yaþýnda gitti ve ilk konuþmayý yaptý. Çok güzel bir açýlýþ oldu. Rektör, rektör yardýmcýsý, dekan ne kadar memnun olduklarýný anlattýlar. Çok þükür de o günden bugüne çok güzel çalýþýyor. Ýnþaallah sonsuza kadar bu çalýþma devam eder. MD: Peki diðer kürsü fikri nasýl oluþtu? CS: Çok enteresan þekilde orada açýlýþta yaptýðým konuþmada hayalimin bundan sonra Çin de bir kürsü açmak olduðunu s ö y l e d i m . Ke n a n R i fâ î a d ý y l a söylemiþtim. Tabiî ki bu birazcýk þaþýrttý insanlarý, çünkü kimse Çin de, deðil üniversitede bir bölüm açmak, ilkokul bile açamýyordu. Dolayýsýyla çok þaþýrdý insanlar ve bana güldüler. Komünist idare devam ediyordu Çin de hâlâ. Dolayýsýyla da meselâ bir yuva açamaya kalkan bir Türk grup, haklarýnda soruþturma açýlarak yurtlarý da kapatýlmýþtý. Bunlarý bilmeme raðmen ben iki sebepten Çin de kürsü açmayý düþündüm. Bir tanesi Peygamber Efendimiz e dayandýðý, hadisi olduðu söylenen, Ýlmi Çin de bile olsa ara. Ýkincisi, Ýbn-i Arabî Hazretleri nin Fusûsu l Hikem inin Þit bölümünün son cümlelerinde geçen son insân-ý kâmil Çin den gelecektir sözü... Bu ikisine uyarak düþünüyordum.

Bir gün dünyanýn en iyi Konfiçyüs uzmanlarýndan birinden bir mektup aldým.


cemâlnur sargut ile söyleþi

Sonra New York a gitmek nasip oldu. New York ta kilisedeki Ýbn-i Arabî Sempozyumu nda Sachiko Murata ya açtým derdimi ve o çok heyecanlandý. Kendisi Japon olduðu için çok heyecanlandý ve hemen eþi William Chittick i çaðýrdý. Bu iki profesörü okurlarýmýz tanýrlar; bizim sempozyumlarýmýza da katýlan, dünyanýn en iyi iki Ýslâm tasavvuf profesörü olarak deðerlendiriliyorlar, Seyyid Hüseyin Nasr dan sonra... Dolayýsýyla Chittick çok heyecanlandý ve bana memleketime dönmemi ve kendilerinin bana yardým edeceklerini söylediler. Hakikaten de bir ay sonra bana Harvard Üniversitesi nden bir mektup geldi. Prof. Tu Weiming den geliyordu mektup Bir tevâfuk olarak o hafta Harvard Üniversitesi nden Pekin Üniversitesi nin sosyal bilimler bölümünün baþýna getiri ldiðini, oraya geçeceðini, Chittick lerin çok yakýn dostu olduðunu ve kendisinin dünyanýn en iyi Konfiçyüs uzmanlarýndan biri olduðu yazýlýydý. Çok uzun süre beraber Ýslâm çalýþtýklarýný ve dolayýsýyla Çin e bir din gelirse bunun yalnýz Ýslâm olabileceðini bana uzun uzun anlatan bir mektuptu bu. Ve de kürsüyü açmaya hazýr olduðunu, kendi inisiyatifini kullanacaðýný yazmýþtý. Ben de cevaben, henüz paramýzýn olmadýðýný a n c a k A m e r i k a d a k i k ü r s ü y ü destekleyebildiðimizi söyleyince, Çin de para ikinci plandadýr, gelin konuþalým dedi. Hakikaten ilk konuþma için gittiðimde, bir öðrencimin çok büyük ç a b a l a r ý y l a v e o ra d a k i g e n i þ

araþtýrmalarýyla 1,5 milyon dolardan 500 bin dolara indirdiler kürsüyü. Ve o öðrencimin de maddî durumu çok iyi olduðu için senede 100 bin dolar göndererek bu kürsünün tamamýný ödemeyi kabullendi. Dolayýsýyla biz cebimizden çok az bir parayla -yani herkes beþ yüz ya da bin lira çýkararakbu parayý toparladýk. Böylelikle ikinci kürsüyü de kurmuþ olduk. Bir sene sonra tamamlanan kürsü, bir bayram günü Ken an Rifai Ýslam Araþtýrmalarý adý ile Kasým 2011 de açýldý. Ne kadar enteresandýr ki, kendilerinden randevu almanýn bile çok zor olduðu Chittick ve Sachiko Murata, kürsünün ilk senesinde orada eðitim vermek için Çin e geçtiler, açýlýþý yaptýlar ve eðitime devam ettiler. Tabiî ki bizim için çok büyük bir lûtuf olduðu gibi, ayný zamanda Uygur Türklerinden de asýl bayramýmýz bugün oldu bizim diye bir haber geldi.

Ýslâm ve Çin Medeniyeti konulu bir sempozyum düzenleyeceðiz. MD: Þu anda kim var hocam kürsünün baþýnda? CS: Þu anda baþýnda Profesör Avani var. Kendisi Ýranlý. Ayný zamanda Tahran Üniversitesi Felsefe Bölümü nde öðretim üyeliði görevini sürdürüyor. Ýran ýn önde gelen hocalarýndan eðitim almýþ. Avânî, Toshihiko Ýzutsu ve Henry Corbin ile o r ta k ça l ý þ m a l a rd a b u l u n m u þ . Önümüzdeki sene Çin de çok önemli bir þey yapmaya hazýrlanýyoruz. Ýlk defa bir


Ýslâm ve Çin Medeniyeti konulu bir sempozyumu düzenleyeceðiz. Ýlk defa Ýslâm adý göklere yazýlacak ama burada hocam Ken an Rifâî nin adý Pekin Üniversitesi nin üstüne yazýlmýþ durumda. MD: Peki Türkiye de ne yapmak istiyorsunuz hocam? CS: Þimdi bütün gayem, aslýnda Türkiye de bir tasavvuf üniversitesi ya da enstitüsü kurmaktý. Tabiî o zamanlar anlayýþ çok farklý olduðu için Türkiye de bunun lâfý bile edilmiyordu. Tasavvuf müziðinin bile yeni yeni kabul gördüðü bir ülkede yaþýyorduk. Fakat sonra Türkiye de anlayýþ daha deðiþmeye baþlayýp dinî inançlar daha kuvvetlenince bu enstitü için harekete geçtik. Bu arada Oxford dan bize 4 sayfa bir mektup geldi. Ben Ýbn-i Arabî Sempozyumu için Oxford a gitmiþtim. Orada uzun konuþmalar olmuþtu. Bizden istedikleri, orada bir enstitü kurmamýzdý. Hatta bu kürsü üstü yani doktora üstü bir özel çalýþma enstitüsü olacaktý. Oxford kaldýðý sürece devam edecek bir enstitü kurmamýzý istiyorlardý. 1.5 milyon dolar istediler. Bu da Vahabiliðe karþý kurulacak bir yapýlanmaydý. Ýþte o sýrada biz Oxford u düþünürken, acaba Türkiye de olur mu diye düþünmeye baþladýk ve Türkiye de harekete geçtik. Bir program hazýrladýk kendimize. Yer istedik fakat yer alamadýk. Çok þükür devlete çok destek olduk maddî konularda, ama devletten hiçbir maddî destek görmedik -sempoz-

yumlarda belediyelerin yaptýðý yardýmlar hariç. Bundan dolayý da içim çok rahat çünkü kendi yaðýmýzla kavrulmayý çok güzel öðrendik. Dolayýsýyla Oxford için toplanan paralarý da Türkiye ye aktararak - Allah razý olsun, Nevzat Tarhan Bey in yardýmýyla- Üsküdar Üniversitesi içinde doktora ve master seviyesinde bir enstitü kuruldu. MD: Bu Türkiye de bir ilk mi? CS: Bu enstitü, bir devrim niteliðinde. Türkiye de ilk defa bütün branþlardan mezun olanlar gelip burada tasavvuf okuyabilecekler. MD: Yani hekim de gelip master yapabilir. CS: Doktor, mühendis, mimar, sosyolog, psikolog, herkes master ve doktora yapabilir. Þimdiki dileðimiz, bunun sadece bir tek üniversite içinde kalmamasý, bunun geliþtirilerek Anadolu ya da yayýlmasý. H e r ü n i ve rs i te d e b i r ta s av v u f bölümünün, bir enstitüsünün açýlmasý ve dolayýsýyla bu enstitülerin çalýþmasýyla da ahlâkî deðerlerin Türkiye ye daha geniþ çapta yerleþmesi. MD: Ýnþaallah. Anladýðým kadarýyla bir ilk olan bu Enstitünün yapýlanmasýna yönelik çalýþmalarýnýz devam ediyor. Önümüzdeki günlerde bizleri bu konuda d a h a fa z l a b i l g i l e n d i re c e ð i n i z i düþünüyoruz. Çok teþekkür ediyoruz efendim.


North Carolina Üniversitesi Ken an Rifâî Ýslâm Araþtýrmalarý Kürsüsü nün Çalýþmalarý Prof. Carl Ernst Yýl 2009

tasavvuf kürsüsü çalýþmalarý

Amerika Birleþik Devletleri nde North Carolina Üniversitesi bünyesinde Ken an Rifâî Ýslâm Araþtýrmalarý Kürsüsü kuruluyor Yýl 2011 Çin de Pekin Üniversitesi çatýsý altýnda Ken an Rifâî Ýslâm Araþtýrmalarý Kürsüsü nün açýlýþý yapýlýyor Türk Kadýnlarý Kültür Derneði Ýstanbul Þubesi nin giriþimleri ile Cemâlnur Sargut Hocamýzýn önderliðinde kurulan her iki kürsü de hâlen çalýþmalarýný hýzla sürdürüyor ve insanlýk için ortak, kuþatýcý ve birleþtirici bir dil oluþturan tasavvufu, kaynaðý olduðu Ýslâm ýn güler yüzü ile birlikte akademi bünyesi içerisinde öðretiyor. Aþaðýda North Carolina Üniversitesi ile Pekin Üniversitesi ndeki bu giriþimlere dair, üç yetkili ismin kaleme aldýðý deðerlendirmeler bulunuyor. Doðu dan ve Batý dan yükselen bu sesler, ümit veriyor, þükrettiriyor, gayrete getiriyor. Carl Ernst, Omid Safi ve Weiming Tu nun bu kürsülere dair deðerlendirmeleri ile sizleri baþbaþa býrakýyoruz.

Ken an Rifâî kürsüsü North Carolina Üniversitesi nde Dinî Çalýþmalar Bölümü nün Ýslâmî Çalýþmalar programý bünyesinde kurulmuþtur. Doç. Dr. Juliane Hammer kürsüde üç yýldýr hizmet vermektedir. Hammer þimdiye kadar Ýslâmî konularda bazý genel dersler, ayrýca Amerika da Ýslâm, Ýslâm ve Kadýn, Ýslâm ve Irk gibi özel konulu dersler vermiþtir. Programa bu sene açýlmak üzere Tasavvuf dersi konulmuþtur. Hammer ayný zamanda lisansüstü master ve doktora öðrencilerinin danýþmanlýðýný yapmaktadýr. Kürsüde yürütülmekte olan tüm bu çalýþmalar, derslerin mahiyeti ve çeþitliliði sebebiyle programa önemli katkýlar saðlamaktadýr. Bunlara ek olarak, ilgili konularda kitaplar yayýnlamaktadýr. Hammer Ýslâmî Çalýþmalarda ulusal ve uluslararasý sahada önemi gittikçe artan ve tanýnan bir bilim insanýdýr. Ken an Rifâî Kürsüsü Üniversitemizdeki Ýslâmî Çalýþmalar programýna çok önemli bir güç ve geniþleme getirmiþtir. *** North Carolina Üniversitesi nin uluslararasý baðlantýlar kurmak konusunda güçlü bir taahhüdü var ve Türkiye öncelikle iliþki içinde bulunmak istediðimiz önemli ülkelerden biri. Bu


iþbirliði sürecinde Ýslâmî Çalýþmalar alaný en önemli yeri almaktadýr. Ýþbirliði yapmak istediðimiz konular arasýnda beþerî ve sosyal bilimler, týp ve fen bilimleri gibi dallar da var. Ken an Rifâî Kürsüsü nün kuruluþu, gayretlerimize güç ve kuvvet katmýþtýr ve bizim Türkiye deki farklý üniversitelerle görüþmelerimizde muhtemel baðlantýlar için de önemli bir çekicilik getirmektedir. Ben son yýllarda Türkiye yi sýkça ziyaret ettim, Juliane Hammer ve Omid Safi de ayný þekilde çok ziyaret ediyorlar. Kanýmca iki ülke arasýnda daha üst düzeyde bir anlayýþýn geliþmesinde bizler kesinlikle etkili olacaðýz ve Ken an Rifai Kürsüsü bu sürece çok önemli bir katký saðlamaktadýr. Ken an Rifâî Kürsülerinin, Amerika da North Carolina Üniversitesi nde, Çin de Pekin Üniversitesi nde ve ileride baþka üniversitelerde de kurulmasý, uzak görüþlü hayýrseverlik, eðitim sorumluluðu, eðitime destek taahhüdü ve kültürler arasýnda baðlar oluþturmanýn fevkalâde örnekleridir. Bu kürsülerin kuruluþ tarihçesini ve Türk Kadýnlarý Kültür Derneði ile Cemâlnur Sargut un bundaki rollerini ne zaman anlatsam, dinleyenler, bu kadar uzaklardaki insanlarýn geleceðe kalacak böylesine güçlü entellektüel bir miras oluþturmak üzere bir araya gelebilmesine çok þaþýrmakta ve hayran olmaktadýrlar. Dolayýsýyla ben bunun mâneviyat ile eðitim felsefesini bir araya getiren ve uluslararasý bir etki yaratacak çok önemli bir vizyon örneði olduðuna inanýyorum.


North Carolina Üniversitesi Ken an Rifâî Ýslâm Araþtýrmalarý Kürsüsü nün Çalýþmalarý Prof. Omid Safi

tasavvuf kürsüsü çalýþmalarý

Cemâlnur Sargut tarafýndan dünyanýn çeþitli yerlerinde ve burada North Carolina da kurulan Ken an Rifâî kürsülerinin önemine ait gözlemlerimi paylaþma fýrsatý bulduðum için çok memnunum. North Carolina Üniversitesi ndeki Ken an Rifâî Kürsüsü nün saðladýðý imkânlarla bizler burada Ýslâm ve Ýslâm Tasavvufunu tanýtma imkânýna sahip olduk. Yüzlerce öðrenciyi Ýslâm ýn hakiki yüzü ile tanýþtýrmak, onlarý Ýslâm mâneviyâtýnýn ve edebiyatýnýn derinliðine daldýrmak bizi son derece memnun etmektedir. Benim ve bizim burada ümidimiz odur ki, 1900 lü yýllarda Tasavvuf bir gün akademilerde öðretilecektir demiþ olan Ken an Rifâî nin baþlattýðý misyonunun bir parçasý olmaya devam edebilelim. Bu misyon, insanlýða, hakiki insan olmayý öðretmenin yerinin artýk tekkelerden üniversiteye taþýnmasý gerekliliðini anlatmaktýr. Üniversite, gerçek insanýn, insân-ý kâmilin öðretileceði ve eðitileceði yerdir. Bütün yapmaya çalýþtýðýmýz budur. Doðu ile Batý yý birleþtiren bu güzel giriþimler, Pekin den Ýstanbul a, Oxford a, North Carolina ya bu baðlarýn

kurulmasý, bana Kur ân-ý Kerîm deki Yüzünüzü nereye çevirirseniz çevirin, doðuya ve batýya, Allah ýn vechi ordadýr âyetini hatýrlatýyor. Ümid ederim ki, Ken an Rifâî kürsülerinden istifade edilen her yerde bu kürsü, insanlýðý bir araya getiren, bizi birleþtiren ve bir anlayýþ noktasýna doðru ilerleten bir vasýta olarak hizmet eder. Uluslararasý Ken an Rifâî Ýslâm Araþtýrmalarý programlarýna küçük de olsa bir hizmette bulunabilme fýrsatýna sahip olmaktan dolayý derin þükranlarýmý sunuyorum. Minnet duygularýyla teþekkür ediyorum.


gibi birçok manevi geleneði içine alacak þekilde mânevî ilgiyi geniþletmesi açýsýndan üniversite için bir ilham kaynaðýdýr. Ayrýca Çin in önde gelen diðer üniversitelerinin benzer þeyleri yapmasý için de bir ilham kaynaðýdýr. Türk Kadýnlarý Kültür Derneði, bu kürsü ile çok çok önemli bir alan açmýþ ve gerçekten anlamlý ve kayda deðer bir uluslararasý ortak giriþimi baþlatmýþ bulunmaktadýr.

Türk Kadýnlarý Kültür Derneði nin yüce gönüllülüðü, fedakârlýðý sayesinde Pekin Üniversitesi nde kurulan Ken an Rifâî Kürsüsü, Pekin Üniversitesi tarihinde ilk defa tasavvuf aðýrlýklý bir Ýslâm Felsefesi dersi tesis edilmesine olanak saðlamýþtýr ve bunun fark edilmesi çok önemlidir.

*** Üç sene önce kürsünün kuruluþundan itibaren, William Chittick ve Sachiko Murata hem Pekin Üniversitesi nde hem de Milliyetler Merkezi Üniversitesi nde bir seri ders verdiler. Bu sene de Ýran Felsefe Enstitüsü Profesörü Ghulem Reza Aavani, Ýslâm Felsefesi konusunda önemli dersler vermekle kalmayýp, bir seri genel derse ilâveten Ýran kaynaklarý üzerinde durulan Ýran Çalýþmalarý seminerlerini sunmuþtur. Yapýlan bütün bu çalýþmalar Pekin Üniversitesi camiasýnýn kültürel ve özellikle de ahlâki deðerlerinin dönüþümüne sebep olmuþtur. Dolayýsýyla katký, sadece dersler sunma kabiliyeti deðil, Çin in halihazýrdaki kendi içine bakma ve kendini anlamasýna yönelik Ýslâm ýn ahlâkî bakýþýný ve dinî sorularý ortaya çýkarma kabiliyetidir. Benim hissiyatým þudur ki, Pekin Üniversitesi nin akademik ve mânevî manzarasýnda, sunulan derslerin çok derin etkileri olmaktadýr.

Ken an Rifâî Kürsüsü, hem benzer kürsüler açmak açýsýndan hem de Yahudilik, Budizm, Hristiyanlýk, Hinduizm

*** Türkiye sadece yükselen bir ekonomi deðil, ayný zamanda 21. yüzyýlda çok

Pekin Üniversitesi Ken an Rifâî Ýslâm Araþtýrmalarý Kürsüsü nün Çalýþmalarý Prof. Weiming Tu


tasavvuf kürsüsü çalýþmalarý

canlý, entellüktüel bir devdir. Çin, hepimizin bildiði gibi ekonomik alanda çok baþarýlý olmuþtur. Fakat Çin, kültürel bir kimlik oluþturabilmek için kültürel kaynaklarýný yeniden canlandýrmakla ciddi bir þekilde meþguldür. Ümit ederim ki bunun sonucunda açýk, çoðulcu ve özeleþtiri yapabilen bir kültürel kimlik oluþacaktýr. Dolayýsýyla, Türk Kadýnlarý Kültür Derneði ve Pekin Üniversitesi nin Ýslâmî Çalýþmalar bölümünde kürsü kurma konusunda yaptýðý iþbirliði sadece Pekin Üniversitesi için deðil, Çin Halk Cumhuriyeti nin deðerler sistemi ve özellikle de Çin kültürü için de geniþ kapsamlý etkileri vardýr. Bunu üç alanda görüyorum: Birincisi; Bugün Çin, ciddi bir þekilde ekonomik geliþme, politik geliþme ve sosyal geliþmeye ilâveten kültürel geliþme ve ekolojik geliþmeye de ihtiyacý olduðunu düþünmektedir. Bir baþka ifâdeyle, Çin bugün, bütün milletlerin uygarlýklarýnýn mânevî deðerlerini anlamaya çok hazýrdýr. Ýkinci olarak; Çin in bilhassa ekonomik anlamda tanýmlanan Çin modernleþmesini anlamaya yönelik derin çalýþmalarý bulunmaktadýr. Ve þimdi Çin, modernleþme dürtülerine farklý alternatif arayýþlarý içindedir. Çin e referans olabilecek ülkeler arasýnda ABD ve Batý ülkeleri olduðu gibi, Ýslâm dünyasý, Hindistan ve hatta Afrika da vardýr. Ve böylece bu çok geniþ evrensel baðlam içerisinde, Pekin Üniversitesi nde yapýlan bu giriþim, Musevilik, Hristiyanlýk ve Hinduizm gibi alanlarda da program geliþtirme ile ilgili bize ilham kaynaðý olmuþtur.

Son olarak da bu hâdisenin en can alýcý noktasý Ýslâmiyet in Çin kültürünün ayrýlmaz bir parçasý olmasýnýn yaný sýra Hui-Konfüçyüs diyalogu diye adlandýrdýðýmýz muhteþem bir Çin geleneðinin de Çin tarafýndan anlaþýlýyor olmasýdýr. Burada Çinli Müslümanlar, meselâ Uygurlar vardýr ve bunun ötesinde geniþ bir Ýslâm dünyasý bulunmaktadýr. Geleceðe baktýðýmýzda ise Çin, entellektüel ve mânevî hassasiyetini Ýslâm dünyasýna kanalize edecektir. Türk Kadýnlarý Kültür Derneði ne çok minnettarýz fakat özellikle de Cemâlnur Sargut a... Þunun da çok ciddi olarak farkýndayýz ki daimi bir kürsü kurabilmek için sadece entellektüel olarak deðil ayný zamanda eðitim ve müfredat konularýnda da uzun vadeli çalýþmalar gerçekleþtirmek gerekir. Umuyoruz ki 23 yýl içinde Ýslâm Araþtýrmalarý alanýnda dâimi bir kürsü tesis edilir. Ve Cemalnur Sargut un Pekin Üniversitesi nde kurduðu kürsü, nesiller boyu Çin öðrencilerinin tasavvuf aðýrlýklý Ýslâmî Araþtýrmalar dalýnda çalýþmalarda bulunmasýný saðlayacaktýr. Burada sadece Cemâlnur Sargut a deðil bu deðerler oryantasyonundaki ahlâkî düþünce eðitiminde onu takip eden öðrencilerine de müteþekkirim. Ýslâm mâneviyatýnýn yayýlmasýyla Çin âlimlerine nesiller boyu ilham kaynaðý olacaklar.



kendini bilme okulu BAYRAM özünü bildi / Bileni anda buldu / Bulan ol kendi oldu / Sen seni bil, sen seni Hacý Bayrâm-ý Velî

elif hilâl doðan

Özgüven sizce nedir? Özgüvenimizi baþkalarýna olan üstünlük derecemize göre mi hesaplýyoruz acaba? Ýyi bir eðitim görmek, zengin olmak, akýllý olmak gibi þeyler; özgüven sebebi midir? Kendimize güvenimiz, aslýnda sâhip olduðumuz imkân ve þartlara olan güvenimize baðlý bir hâlde. Bu imkân ve þartlar deðiþtiði zaman, herhangi bir þeyimize deðil, sâdece kendimize güvenebiliyor muyuz? Bence önemli olan soru bu. Baþkalarýyla kýyaslamaksýzýn, bir insan, kendine neden ve nasýl güvenebilir? Ýnsanýn kendine güvenebilmesi için, kendisini bilmesi , tanýmasý gerekir. En üstün okullarda, en iyi eðitimleri almak; en üstün performansla en iyi mevkîlere gelmek dahî, ne yazýk ki kendini bilmek ve tanýmak için geçer akçe vermiyor. Sen bunu baþarýrsýn, sen herkesi geçersin, en yukarýda olmalýsýn, sen en iyisisin! diye baþý göðe erdirilmek üzere yetiþtirilen, özgüvenli o muhteþem insan, en ufak derecede aczini idrâk edecek olsa, egosuna bir çizik gelecek olsa, bir anda kendini cehennemlerin

içinde buluveriyor. Bu þekilde hayâtýný maddî dünyâya ve menfaatlerine adayarak hebâ eden insanlarýn oluþturduðu manzaralar artýk geride kalmalý, bu çaðda, önce asýl bu bakýþ açýlarý deðiþmelidir. Sâmiha Ayverdi, Batmayan Gün romanýndaki þu cümlelerle, þimdi bize Ken ân Rîfâî Hazretleri nin sesini ne de güzel duyurmaktadýr: Münevver geçinen kimseler içinde, zaaflarýna söz geçirecek tam irâdeli bir kimse bulmak hemen muhâldir. Ýhtirâsýnýn, keþfinin, eserlerinin, hâsýlý bin türlü ihtirâsýn esiri olan bu bilgili câhillerin hâli ne hazindir. Her þeyi bilip öðrenmiþ olan kimsenin kendini öðrenememesi ne kadar acýklýdýr. Ýlim odur ki insana kendini öðretir, tanýtýr Kendini bilmek, insana özgüvenemniyet kazandýracak yegâne temeldir. Esâsýna bakarsanýz, insan kendini tanýdýkça görür, bilir ki, aslýnda insan kendine güvenemez, yalnýz kendindeki Hakk a güvenip dayanabilir. Çünkü kendinde bir güç yoktur, kudret yalnýzca Allâh ýndýr. Böylece insanýn kendine güveninin ve duruþunun saðlamlýðý, Allah ý tanýdýðý, güvendiði ve O na teslim olduðu kadardýr. Baþýna gelen hâdiselerde ne kadar güçlü olacaðý, Hakk için gösterdiði gayret ve Allah tan râzý oluþu ölçüsünce þekillenir. Çaðýmýzýn eðitimli insaný, öz de her þeyin bir olduðunu, vâroluþa sebebin Hakk ý bilmek olduðunu görerek, bu dünyâyý stresle deðil, o sebep uðruna


zevkle yaþayabilmelidir. Mânevî eðitim ile bu bakýþ açýsýný kazanan insan, maddî açýdan iþ hayâtýnda, âile ve sosyal hayâtýnda, her yerde ve her þeyde muamele ettiðinin Hakk olduðunu idrâk edecektir. Mânâ ilmiyle maddî ilmi birleyerek hâl edebilen kiþi, hayâtýn güzelliðinin keyfini ve keþfini sürmeye baþlayabilir. Tek kanatlý kuþun uçamayacaðýný bilenler, yalnýz baþýna ne maddî yükseliþleri baþarý sayarlar, ne de mânevî yükseliþleri Hz. Muhammed in (sav) bize -yaþayarak- gösterdiði gibi, sâdece madde ve mânâ dengesini saðlayýp ikisini bir yaþayan insan baþarý elde edebilir. En ileri eðitim, maddî ve mânevî eðitimi birleyerek, kiþinin kendisini bilmesi ve Peygamber ahlâkýyla ahlâklanabilmesidir. Okullarýmýzaki maddî eðitim sisteminin veremediði bu kendini bilmek bilgisi, ancak ve ancak tasavvufî terbiye açýsýndan, mânevî eðitim ile kazandýrýlabilir. Ama bu tasavvufî terbiyenin de yine okullarýmýzda ve kendi hâl eðitim sistemi içerisinde verilmesi gerekmektedir. Ken ân Rifâî Hazretleri nin Tasavvuf, bir gün akademilerde okutulacaktýr deyiþinin, Cemâlnur Sargut Hocamýz ýn vesîlesiyle vücût bulduðu günlere -elhamdülillaheriþtirildik. Onlarýn her yerden ve her þeyden öðrettikleri ni, þimdi akademilerde, daha geniþ kitleler hâlinde, daha rahat þekilde inceleyip idrâk edebileceðimiz için Allah a hamd ve þükürler olsun.

Ken ân Rifâî Ýslâm Araþtýrmalarý Kürsüleri cihanda maddî-mânevî eðitimi birleyecek bir Rahmânî vizyondur. Peygamber ahlâkýnýn inþallah hâl edilebileceði bu akademik ocaklar, bütün dünyâ insanlarýna ve gelecek nesillere uzanan Rahmânî bir eldir. Allâh-û âzîmü þ-þân kendini bu yolda tasadduk eden bütün hizmet erleriyle birlikte Cemâlnur Annemizden râzý olsun; onlarýn gücünü, kuvvetini arttýrsýn. Bize de kendini bilenlerden olmak nasip olsun inþaallah Allah, Kerîm dir.


hüseyin gökhan

DÝN TEBLÝÐÝ

Rabbin yoluna hikmet ve güzel öðütle çaðýr ve onlarla en güzel þekilde mücâdele et. Çünkü Rabbin, kendi yolundan sapanlarý en iyi bilendir ve O, hidâyete erenleri de en iyi bilendir. (Nahl Sûresi, 125) Ýslâm dini Hz. Peygamber imize teblið edildi ve bundan sonra da yeni bir þeriatýn yolu kapandý. Peygamber Efendimiz in yolunu ve þeriatýný takip eden müslümanlar büyük medeniyetler kurdular, yeni çýðýrlar açtýlar ve dünyada eþi benzeri görülmemiþ bir devrimi baþarýyla tatbik ettiler. Endülüs ten Hindistan a kadar geniþ bir coðrafyada Ýslâm hep medeniyeti, bilimde geliþmeyi, güzel sanatlarý, güzel ahlâký, sosyal adaleti ve dini ne olursa olsun herkesin güveneceði bir çatýyý temsil etti. Fatih Sultan Mehmed Han ýn devrinde Osmanlý topraklarýnda müslümandan çok gayri müslim yaþamasýna raðmen organize bir isyan hareketinden bahsetmek mümkün deðildi. Fakat yakýn çaða doðru Osmanlý Ýmparatorluðu nun parçalanmasý, hatta ondan da önce diðer bazý köklü deðiþiklerle Ýslâm ýn yaþandýðý coðrafyalarda insanlar hem maddî, hem de mânevî kayýplara uðradýlar. Bilimsel geliþme Batý toplumlarýnýn tahakkümüne geçti, müslümanlar sanattaki önderliklerini kaybettiler, ahlâkî olmasa da sosyal adâlet konusunda gerilemeler yaþandý ve tüm bu menfî geliþmelerin belki de bir sonucu olarak maddî zenginlikler de yavaþ yavaþ müslümanlarýn elinden çýkmaya baþladý.


Bunun sebebini aslýnda hepimiz biliyoruz. Müslüman kabul edilen birçok ülke, kâmil mürþidlerin, yani Hz. Peygamber in sünnetinin, Kur an ýn yolundan ayrý düþtü. Toplumun, hattâ devlet adamlarýnýn dahî büyük bir çoðunluðunun tasavvuf terbiyesiyle yetiþtiði topraklarda ilim devri yerini kesif bir cehâlete býraktý. Bu cehâlet, hem o topraklarýn insanýna felâket getirdi, hem de Ýslâm ý tanýmak isteyenleri yanlýþ yollara sürükledi. Ýslâm ý günümüzde farz ibâdetler ve baþörtüsünden ibâret sayanlar çoðunluktadýr desek haksýzlýk mý etmiþ oluruz? Nerede tevhid? Nerede komþusu açken tok uyumamak? Nerede ilmi Çin de dahî olsa peþine düþmek? Nerede en hayýrlý olanýmýzýn âilesine iyi davrananýn olduðu toplum? Nerede âlimlerin dizinden ayrýlmayan devlet adamlarý? Nerede sokaklarýn temizliðinin tevhidin en alt derecesi olarak kabul edildiði þehirler? Tüm bunlar yetmezmiþ gibi bir de müslümanlarýn mezhep ayrýlýklarýný kavgalara, hatta savaþlara dönüþtürdüðü bir manzara ile karþý karþýyayýz. Câhillerin Ýslâm tasavvuru, hakîkatin yerini almaya baþlamýþtýr. Artýk hakîkatin ortaya çýkmasý þart olmuþtur. Kâmil mürþidlerin yolu hem müslümanlara hem de diðer tüm insanlýða anlatýlabilmelidir. Bunun üniversitelerde, araþtýrma enstitülerinde sosyal bilimler metodu, titizliði ve kaynaklarý ile yapýlmasýnda çok büyük

fayda vardýr. Tarih, sosyoloji, psikoloji ve daha birçok farklý disiplinin tasavvufla birlikte etüd edilmesi, tüm dünyaya yayýlmýþ eksik ve hatâlý Ýslâm algýsýný deðiþtirmede büyük rol oynayacaktýr. Üniversitelerde farklý bölümlerden ilgili öðrencilere seçmeli dersler olarak bu konularýn okutulmasý da büyük bir hizmet olacaktýr. Ýslâm hakkýnda müþterek cehâletin, çok yakýn bir gelecekte akademik araþtýrmalar ve üniversite seviyesinde yapýlan dersler sâyesinde yerini hakîkate býrakabileceðini çok kolay görebiliyorum. Tasavvuf þüphesiz bir hâl ilmidir. Bununla beraber zâhirî olarak incelenecek kocaman bir deniz olduðunu da kabul etmeliyiz. Bu konuda çalýþacak araþtýrmacýlarýn sahillere kucak dolusu inci mercanla dönmelerini diliyorum.


sesil pir

siz hiç dininizin gasp edildiðini hissettiniz mi?

Birkaç ay evvel þehrin göbeðinde bir grup genç kýzýn bir stand arkasýnda broþür daðýttýðýna þâhit oldum. Masanýn üzerinde Gelin, dinimi tanýyýn; gelin, bizi tanýyýn diyen bir dâvet reklâmý gözüme iliþti. Ýçimden neler oluyor acaba? diye geçirdim Ýsviçre deböylebirmanzaraile daha evvel hiç karþýlaþmamýþtým. Öðle yemeði vakti, genel rutinimde olmasa da, bir sandviç almak üzere þehir merkezine yürüdüm. Maksadým, hava alýrken bir yandan da genç kýzlarýn kurmuþ olduðu standa uðrayýp ne yaptýklarýný öðrenmekti. Almanca yý akýcý þekilde konuþamadýðým için gruba yaklaþýp aranýzda Ýngilizce veya Fransýzca bile var mý? diye sordum. Hepsi her iki dili de biliyorlardý. Biri öne doðru adým atýp size nasýl yardýmcý olabilirim? diye sorunca, anladýðým kadarý ile Müslümansýnýz, ben de öyleyim, ne yaptýðýnýzý merak ettim dedim. Genç arkadaþým önce nereli olduðumu sordu. Cevabý alýr almaz da anlayacaðýnýzý tahmin ediyorum, þöyle sorayým: Siz hiç dininiz çalýnmýþ gibi hissediyor musunuz? Biz epeydir böyle hissediyoruz dedi. Ayaküstü biraz sohbet ettik. Doðru anladýysam standlarýna uðrayan kimselere Ýslâm hakkýnda bilgi, müslümanlarýn ortak deðerleri hakkýnda örnekler içeren bir broþür veriyor, dünyada yaþanan olaylara karþý hissettiklerini, þahsî görüþlerini paylaþýyorlardý. Ýnandýklarý dini ve kendi kültürlerini tanýtmak adýna çok güzel, naif bir giriþimdi bu. Veyâhut ben böyle deðerlendirdim, cesaretleri hoþuma gitti.


Ne var ki o kýzýn sorduðu soru benim peþimi býrakmadý. Akþam yemeði esnasýnda eþim ile konuþarak ve gece uykumda ayný soruyu düþündüm. Ne kadar anlam dolu bir sualdi bu böyle. Ben hiç dinimin çalýndýðýný düþünmemiþtim ama soruyu deðerlendirdikten sonra bu bakýþ açýsý bana bir açý kazandýrmýþtý. Hakikaten de dünyada olan birtakým olaylarý deðerlendirirken insan dininin çalýndýðýný hissedebiliyordu. Benim dinim, hoþgörü ve sevgi diniydi. Oysa son zamanlarda Ýslâm ülkelerinde yaþanan çeþitli olaylar öfke ve nefret püskürüyordu. Bu konuþtuðum genç arkadaþlar ve belki onlar gibi binlerce insan, kendi ülkelerinden uzakta yaþarken, dinlerini, dillerini, örf ve âdetlerini en iyi þekilde bu yabancý ülkelerin insanlarýna tanýtmaya ve dahî bu yabancý olduklarý kültürler içinde bir uyum yakalayýp tutunmaya çalýþýrken, þeklen kendilerine benzeyen baþka birileri, bu ülkeden kilometrelerce uzakta bir yerlerde yaptýklarý hareketler, þiddet yönlü eylemler ile bu güzelliklerin karalanmasýna sebep oluyorlardý. Kulaða tuhaf geliyor ama deðil... Hangi özgürlükçü ve insan haklarýnýn geliþmiþ olduðu ülke söz konusu olursa olsun, insanlar tanýmadýklarý ve dahî zarar gördüklerine inandýklarý her þeyden korkuyorlardý. Korku ise pozitif bilincin, hoþgörü ve anlayýþýn en büyük düþmanýydý. Korkan insan, öðrenmeyi durduruyor, hoþgörülü olma yeteneði ve

algýsý kýsýtlanýyordu. Bu yüzden korktuðu þeylerden uzak durmaya çalýþýyor, kimseler ile ortaklýk kurmak istemiyordu. Nitekim her þeyin baþý eðitim deðil mi? Bizlere öðretilen en önemli görev, insanlýða hizmet edebilmek deðil mi? Sokakta insanlara felsefelerini ve niyetlerini açýk etmeye çalýþan arkadaþlarýn da yapmaya çalýþtýklarý barýþ amaçlý deðil miydi? Ýçimden keþke bu cesareti daha fazla insan gösterebilse diye düþünürken... Bir anda mânevî okullarýn ve mânevî enstitülerin var olduðunu hatýrladým. Mâneviyat üzerine kurulan eðitim merkezleri, sadece bir din hakkýnda insanlara bilgi vermekle, tevhid inancýný yaymakla kalmamakta, birlik ve beraberliðin önemini anlatýrken, ayný zamanda ülkeler, kültürler arasýnda köprüler kurulmasýna aracý olmaktadýr. Ve belki de hepsinden en önemlisi, insanlarý kendileri ve bu dünya ile barýþýk olmaya dâvet etmektedir. Bu sebeple âcizâne ben Cemâlnur Sargut öðretmenimin ve dostlarýmýn bütün yaptýklarý arasýnda sadece kürsü ve vakýflar ile cennetin yolunu açtýklarýna iman ediyorum. Rabbim bu yolda çalýþan herkesin yolunu açýk etsin inþaallah.


efendim Ken an Rifâî ismini ilk duyduðumda 29 yaþýnda idim. Günlük hayatýn içinde pek çoðumuzun takip ettiði eðitim silsilesini tamamlamýþ, yaþamýmý idâme ettirmek için çalýþmaya baþlamýþ, iþ, ev, aile, arkadaþlar, yýllýk tatiller arasýnda geçen bir hayat sürmekteydim. Hayatýmdaki önceliðim iþ hayatým, sonra da kendi rahatým idi. Belli ahlâk kurallarý çerçevesinde yaþamaya çalýþýrken her gece uyumadan önce kelime-i þehâdet getirmek dýþýnda pek de dinî aktivitesi olmayan biriydim. Dinî kaidelere uygun yaþam, benim için daha çok toplumdan uzaklaþmak ve bulunduðum çevreden çok farklý bir hayat tarzý içine girmek anlamýna geliyordu. Din, doðrusunu söylemek gerekirse, pek de üstünde durmadýðým, biraz da bana uzak olduðunu düþündüðüm bir konu idi.

yeþim

Sonra bir gün Kendilerinin ismini duydum, O nu seven insanlarla tanýþtým. Bana ve kýlmadýðým namaza, bilmediðim dinî konulara hiç deðinmeyen bu insanlarýn arasýnda konuþmalarý dinlemeye baþladým. Ken an Rifâî Hazretleri nin yaþamýna ait kýssalarý huþû içinde dinlerken, O nun ve çevresinin resimlerini hayranlýkla incelerdim. Ne kadar þýk giyindiðini, ne güzel ve özenle hazýrlanmýþ sofralarda yemekler yediðini, O nu kuþatan çevrenin ne kadar aydýnlýk, ne kadar nezih olduðunu uzun uzun

inceler ve sergiledikleri sükûnetli duruþu düþünürdüm. Ken an Rifâî Hazretleri, zihnimde oluþmuþ dindar insan imgesinden çok farklý bir görüntü sergiliyordu. Zannederim O nun görüntüsü idi beni ilk önce O na çeken, söylediklerini aktaranlarý can kulaðý ile dinlememe ön ayak olan ve kendimi yakýn hissetmemi saðlayan... Temiz, þýk, çaðýn getirdikleri ile uyumlu. Bu çekiliþ döneminde kendimi alamadýðým baþka bir konu ise bakýþlarý idi. Bir resmini görmüþtüm; gözlerinde heybet, yumuþaklýk, bir yandan çok tanýdýk bir ifâde, bir yandan ise hiç eriþemeyeceðim birinin vakarý vardý. Bu resmin önüne geçip gözlerinin içine bakardým. Ne olduðunu anlayamadýðým bir çekim yaþardým bu vesikalýk resme bakarken. Bir de baþka bir resmi vardý, üzerinde takým elbisesi, yeþillik bir alanda seccâde yaptýðý pardesüsü üzerinde namazýný bitirmiþ, duâsýný ederken çekilmiþ. Zannederim, din hakkýndaki önyargýlarýmý neyin yýktýðýný sorsanýz bu resim derdim. Namaz, hayatýn içinden bir sahne idi, gayet olaðan olan. Çok defalar kendimi o piknik alanýnda O nun yanýnda hayal etmiþimdir. Ne gariptir, bir insanýn bir fotoðrafa kendini bu kadar yakýn hissetmesi demiþtim kendime pek çok kez. Benim için rasyonel dünya içinde alýþýlmamýþ hislerdi bunlar... Bu anlattýðým günlerin üzerinden þimdi yýllar geçmiþ durumda. Bunca yýl sonra, bana Kendisini anlatmamý isteseniz:


Çok ama çok affedicidir, derim. Bir baba müþfikliði ile bize defalarca iyiyi ve doðruyu anlatan, hatâ yaptýðýmýz zaman hatâmýzla bizi yüzleþtirmeyecek kadar asil, yüce gönüllü. Ayný hatâyý tekrar iþlemememiz için yol gösterici, bizim dâimâ iyiliðimizi isteyen, kendi istek ve arzusu olmayan Allah ýn Kur an daki âyetlerini günlük olaylar içinde þerh eden, zoru kolaylayan, uzaðý yakýnlaþtýran, bilinmeyeni âþinâ eden... Durmaksýzýn Allah tan, Allah aþkýndan dem vuran, Allah ý sevmenin kulu sevmek olduðunu, halka hizmet olmadan Hakk a hizmetin olamayacaðýný söyleyen, önce kendimi sonra baþkalarýný sevmemi, pek sevemediklerime de hürmet etmem gerektiðini öðreten Bana Ken an Rifâî Hazretleri ni sorsanýz: Mavi kocaman bir deniz gibi olduðunu söylerim size. Ýçinde nice âlemler barýndýran, oysa dýþarýdan sâkin ve olaðan görünen... Sonra O nun topraða benzediðini söylerim. Hakkýnda ne derseniz deyin, toprak gibi sükûnetli, muhkem, emin ve kucaklayýcý. Toprak ya da deniz yetmez, gökyüzü olduðunu söylerim. Ne olursa olsun bizi kuþatan, kuþatmaktan ve sarýp sarmalamaktan vazgeçmeyen Bana O nu sorsanýz, bakýþlarýný bir kez

hissedenin bir daha unutamayacaðýný söylerim. Vefâtýndan yýllar sonra bile nice gönüllerde aþk ateþi yakmaya devam eden, Allah diyen, Allah dedirten vücudunu o güzel Yaradan ýn aþkýnda yakmýþ, yok olmuþ bir sultan olduðunu söylerim size... Bana Allah ý öðreten, Ýslâm ý anlatan, içime huzur, aklýma sükûnet, hayatýma düzen getiren Dinî vecibeleri görev duygu ile deðil de coþku ile yapmamý temin eden. Bana O nu sorarsanýz, bir an durup gülümserim. Size dilim döndüðünce O nu anlatýrým, ve bilirim ki benim âciz kelimelerim kuru, O nun kelimeleri diri. Öylesine diri ki bugün bile pek çoklarýnýn kalbine Allah aþkýný nakþeden, kalpleri Allah aþký, iman ve zevkle dolduran Varlýðý için þükrettiren...


umut alihan dikel


gayret okulu Bugün, çalýþmakta olan dününe ve yarýnýna sahip çýkmaktadýr. Þu anda çalýþmayan, dün çalýþmýþ ve yarýn çalýþacak sayýlamaz. Ýnsanýn her dâim gayretini sürdürmesi, okyanus içinde vücud teknesi ile gönül dümenini O'nun istikametine doðru çevirip kulaç atarak süzülmesi gibidir. Sabah uyandýðý ilk andan itibâren her nefeste kulaç atmak durumundadýr. Aksi takdirde verdiði o nefesin ziyan olmasý olaðandýr. Yüzdükçe güneþ ýþýðýnýn aydýnlýðýna da yaklaþýr. Güneþin okyanusa vuran nurlu yansýmalarý arasýnda yol alýr. Akþama doðru evinde hissedeceði yorgunluk onu huzura ulaþtýrýr. Gün içerisinde lûtfedilen her bir nefese lâyýk olup ziyân etmeyen, gece gözünü kapattýðý an uykusuna dalýverir. O uyku da ona ertesi günün diriliðini armaðan eder. O gün gözünü açanýn da kulaçlarýný O'nun için atmaya niyetlenmesi ne güzeldir. O da dilerse o kulaçlarý kendisine çeker. Yeter ki bizler iyilikler ve güzellikler için gayret edelim. Her nefesimizde okuyalým ve okutalým. Dinleyelim ve dinletelim. Öðrenelim ve öðretelim. Yaþayalým ve yaþatalým. Âmin.


banu büyükçýngýl

TEKKELERDEN ÜNÝVERSÝTELERE


Eskiden tasavvuf tekkelerde öðretilirmiþ. Tekkeler kapatýldýktan sonra, sohbet meclisleri çeþitli yerlerde sürdürülmüþ. Mürþid, her olaný Allah dan bilen kiþidir. Buna istinâden kâmiller, tekkelerin kapatýlmasýný da Allah'dan bilip irþada sohbet ve kitaplarý ile devam etmiþler. Bu mürþidlerden biri de, Ken an Rifâî Hazretleri dir. *** Allah her an yeni bir þanla dirilir ve bize düþen de deðiþen koþullara ayak uydurmaktýr. Bugün iyi dediðimiz ve çok güvendiðimiz kiþi bile bir anda deðiþip hiç ummadýðýmýz kötülükleri yapabilir. Ya da tam tersi, bugün kötü dediðimiz biri bize çok büyük bir iyilik yapabilir. Bu tarz olaylarý hayatlarýmýzýn çeþitli dönemlerinde hepimiz yaþamýþýzdýr. Bizim kâmil insandan farkýmýz, biz takýlýrýz, üzülürüz, bu benim baþýma gelmemeliydi gibi serzeniþlerle hayatýmýzý cehenneme çeviririz. Oysa mürþid üzülür belki, ama acýnýn içinde Allah la beraber olmanýn zevkini yaþar ve yoluna devam eder. Týpký tekkelerin kapatýlmasýndan sonra yollarýna kitap ve konferanslarla devam eden büyükler gibi... Tasavvuf, dün tekkelerde, bugün ise Ken an Rifâî Hazretleri nin de söylediði gibi akademilerde öðretilecek inþaallah. Bu geliþmenin ilk tohumlarýný 2009 yýlýnda North Carolina Üniversitesi nde, 2011 yýlýnda da Pekin Üniversitesi nde açýlan Ken an Rifâî Ýslâm Araþtýrmalarý kürsüleri attý. Bu yýl ise Üsküdar Üniversitesi bünyesinde Tasavvuf Araþtýrmalarý Enstitüsü açýlýyor.

Peki bu kurumlar ne katacak hayatýmýza? Bunlar tekkelerde olduðu gibi musýkî, edep ve Peygamber ahlâkýný görüp öðrenebileceðimiz yerler olacaklar. Bu akademiler, hayatýmýzý edep üzerine tekrar inþâ etmemize yardýmcý olacaklar. Tasavvuf dinin yaþayan hâlidir der büyüklerimiz. Biz bu hâli mürþidimize bakarak hâl etmeye gayret ederiz. Bu kurumlar bunu daha da derinleþtirip týp, mühendislik, mimarlýk, öðretmenlik gibi her meslek dalýndan kiþilerin tasavvuf konusunda araþtýrma yapacaðý, araþtýrýrken de kendilerinin de öðrenip deðiþeceði bir platform olmuþ olacaklar. Neyle uðraþýrsak biz de ona benzeriz sözünden yola çýkarak þunu söyleyebiliriz ki, ilim ve ilâhî aþkla uðraþanýn içinde de güzellik ve aþk çoðalýr. Ýçi güzel olan insan, çevresine de örnek olur ve etrafýný etkiler. Týpký bir mumun diðer mumlarý da tek tek yakmasý gibi, ilim ve aþk artýk akademilerden gönüllerimize akmaya baþlýyor. Geçmiþe ve nedenlere takýlýp ah vah etmeyelim. Allah'ýn yeni bir þanla dirilmesini seyredelim.


BÝR TOHUM Bu ülke insaný inanarak, isteyerek ve çalýþarak neler yapmýþ, yapabilir yaþayarak gördüm, görüyorum. Çok þükür. Ýþte tam da bu nokta Biz bir þey yapamayýz algýsýnýn yýkýldýðý nokta. Eðer biz gönülden inanýrsak, istersek ve çalýþýrsak istediðimiz her þeyi diðer ülkelerden çok daha da güzel yaparýz. Ecdâdýmýz yapmýþ, tarihimiz bunlarý gösteren, inanýlmasý güç örneklerle dolu. Sadece dünyaya karþý verilen Kurtuluþ savaþý bile örnek olmaya yeter.

yosun mater

Size kendi bilim dalýmdan mütevâzý bir örneði anlatmak istiyorum. Biz bilimciler çok þey yapýyoruz ama sanýrým bunlarý yeteri kadar anlatamýyoruz. Ülkemizde artýk 20 yýllýk, 50 yýllýk bilim politikalarýndan bahsediyoruz. Bunlar arasýnda en vazgeçilmez konulardan olan, saðlýðýmýz ve yaþamýmýz var. Yaþamak için -kaba tâbirle- ekmek ve suya ihtiyacýmýz var. Suyumuz, doðanýn bize bir lûtfu olarak þimdilik var çok þükür. Elbette var olan suyumuzu ve su kaynaklarýmýzý çocuklarýmýza kalsýn istiyorsak dikkatli kullanmalýyýz. Ekmeðe, yani yemeðe, yiyecek kaynaklarýna gelince, orada da karþýmýza günümüzde sýk karþýlaþýlan Genetiði Deðiþtirilmiþ Organizmalar (GDO) çýkýyor. Burada da GDO lu tohum yine tanýdýk, güncel bir kelime yer alýyor. Korktuðumuz, her þeyin genetiði deðiþtiriliyor diye

düþündüðümüz noktada, ülkemizde gerçekleþen önemli bir geliþmeden bahsetmek istiyorum. Ýþte sizin dikkatinizi çekmek ve paylaþmak istediðim konu Tohum Gen Bankasý . Böyle bir banka ne iþ yapar? . Ýþi genel olarak ülkemizin tohum kaynaklarýný koruyup güvence altýna almak. Mart 2010 da devrin Baþbakaný tarafýndan açýlan bu banka, 250 bin tohum örneði saklamayý hedef alan dünyanýn Amerika ve Çin den sonra en büyük 3. tohum bankasýdýr. Ankara da kuruldu. Ýzmir de 1974 te kurulan ve yetersiz kalan küçük tohum saklama merkezinin çok ötesinde, dünya standartlarýnda organize edilmiþ bir kurum. Tarým Bakanlýðý na baðlý ve 10 bin tohum örneði ile hayatýna baþladý (1 -3). Önemine gelince, var olan bitki kaynaklarýmýzý koruyup patentlendirmesi, sertifikalandýrmasý ve en önemlisi geleceðe koruyarak taþýmaya çalýþmasýdýr. Burada bir diðer önemli nokta da endemik bitkilerin korunmasý. Endemik nedir derseniz? Endemik, bulunduðu bölgenin ekolojik þartlarý yüzünden yalnýzca belirli bölgede yaþayan/ yetiþen, dünyanýn baþka yerinde yaþama/yetiþme ihtimali olmayan, yöreye özgü hayvan/bitki türüdür (4). Sayýsal verilere göre dünyadaki yaklaþýk 11000 endemik türden, yaklaþýk 4000 tanesinin Anadolu topraklarýnda yer aldýðýný biliyoruz (2,3). 2012 yýlýna gelindiðinde hem bu gen bankasýnýn sakladýðý tohum sayýsý 30 bini geçti, hem


de tohum saklama kapasitesi 300 bin tohumu koruyacak þekilde geliþtirildi (3). Pek çok yabancý, çok uluslu kuruluþ, örneðin Milenyum Tohum bankasý sorumlusu, Kanada ve Zambiya gibi ülkelerin temsilcileri bu bankayý görmeye ve incelemeye geldi (2). Þimdi sýký durun! 2014 yýlýna gelindiðinde burada saklanan ve koruma altýna alýnan tohum sayýmýz 107 bini buldu (1). Böylece tohum bankasýnýn varlýðý, hem yabancý tohum ithalini azaltmaya çalýþýrken, çeþitli yerli bitki tohumlarýnýn binden fazlasýnýn canlandýrýlmasýna ve belgelendirilmesine destek oldu. Ülkemiz hububat ve bakliyatta %100 yerli ve sertifikalý tohuma geçti. Devletin tohumla ilgili etkili bir uygulamasý var. Buna göre tohumlarýn geliþtirilmesi için TÜBÝTAK ve üniversitelerden destek alýyor, geliþtirilen ürünlerin patenti devlette, kullaným hakký çiftçide oluyor. Ayrýca devlet sertifikalý yerli tohum kullanan çiftçiye mâlî destek de veriyor. Bu sayede yerli tohum kullanýmýný da arttýrmaya çalýþmýþ (1-3). Rakamsal verilere göre bu epey de iþe yaramýþ. Buna göre tarým ve ziraatte 2002 de 145 bin ton yerli tohum üretimi varken ve kullanýlýrken, 2014 te 650 bin ton sertifikalý yerli tohum kullanýlýyormuþ (1). Bunlar ziraat mühendisi, biyolog, kimyager ve botanikçilerden oluþan 15 kiþilik bir ekiple çalýþan ve 4 yýllýk bir tohum bankasý için oldukça iyi sonuçlar. Belki önümüzdeki senelerde yerli tohum kullanýmýnýn artmasý, bizim ve

çocuklarýmýzýn hayatýnda daha doðal (organik demek istemiyorum), saðlýklý ve en önemlisi bize ait, genetiði deðiþtirilmemiþ ürünlere ulaþmamýzý saðlar. Bu da inanmak, istemek ve çalýþmak ve hizmetle oluyor. Bu durum bize, ülkemize maddî ve mânevî pek çok þey kazandýrýyor, kazandýracaktýr. Bir arkadaþým Tüketmek zorundayýz demiþti. Doðru; tüketiciyiz, yine onun dediði gibi Eðer üretemezsek, baþkasýnýn ürettiðini tüketmemiz gerekiyor. O zaman KENDÝMÝZ ÜRETELÝM, ÜRETTÝÐÝMÝZÝ TÜKETELÝM. Hem saðlýklý olsun, hem para ülkemizde kalsýn ve yeni geliþmelere, bilimsel çalýþmalara vesile olsun. Dünyanýn Amerika ve Çin den sonra 3. büyük tohum bankasýna sahip olan ülkesi olarak, maddî ve mânevî bereketimiz için tohumlar atýlýyor. Bize de bu tohumlarý koruyup gözetmek kalýyor. Ne dersiniz inanmaya, istemeye, çalýþmaya ve hizmete deðmez mi? 1.http://www.hurriyet.com.tr/ekonomi/2582373 1.asp 18.02.2014 2.http://www.tarim.gov.tr/ 3.http://www.tmo.gov.tr/Main.aspx?ID=602 4.http://tr.wikipedia.org/wiki/Endemik_(biyoloji) 5.http://www.zaman.com.tr/ekonomi_dunyaninen-buyuk-3-tohum-gen-bankasiacildi_957260.html 6.http://www.milliyet.com.tr/tohum-genbankasiacildi/ekonomi/ekonomidetay/02.03.201 0/1206058/default.htm


NE HABER? açýk denize yolculuk Tasavvuf bir deryâdýr. Kullarýn o deryadan alabilecekleri, kendi kaplarý kadardýr. Herkes o deryaya ulaþacaktýr; ancak, ismi kadar Ama Allah ýn cemâlini görme ve bütün isimlerini idrak etme zevkine ancak mürþitle ulaþýlýr. Mutasavvýf yazar Cemâlnur Sargut un Allah ýma Sefere Çýktým, Kur an ile Var Olmak isimli kitaplarýnýn ardýndan serinin üçüncü kitabý olan Açýk Denize Yolculuk, Temmuz ayýnda raflardaki yerini aldý. Kitap, 2009, 2011 ve 2012 yýllarýnda Sadýk Yalsýzuçanlar ýn Cemâlnur Sargut ile Açýk Deniz programýndaki konuþmalarýndan oluþuyor ve Cemâlnur Sargut yalýn, sohbet havasýndaki üslûbuyla bizi tasavvuf denizine doðru bir yolculuða çýkarýyor. Bu yolculukta, Yüksüðünü benim deryama boþalt, bana katýl. Sen de derya

ol diyen Muhammedî hakîkatin yüzyýlýmýzdaki büyük temsilcisi Ken an Rifâî Hazretleri ni ve O nun irfan sofrasýndan beslenerek nicelerini besleyen Sâmiha Ayverdi yi, Meþkûre Sargut u, sohbet halkasýndaki diðer münevverleri tanýma imkâný buluyoruz. Cemâlnur Sargut un rehberliðindeki bu yolculuðumuz bununla da bitmiyor ve baþta Peygamber Efendimiz (s.a.s) olmak üzere, Hz. Mevlânâ dan Muhyiddin Ýbni Arabî ye, Niyâzî-i Mýsrî den Harakânî Hazretleri ne, Þâbân-ý Velî den Ehli Beyt e aþkla devam ediyor. 17 bölümden oluþan eserde Tasavvuf bir gün akademilerde öðretilecektir buyuran Ken an Rifâî nin bu vizyonunun hayata geçirilmesi yolunda atýlan adýmlar, yani Ýslâm Araþtýrmalarý Kürsüleri ve bu gaye ile yazýlan kitaplar anlatýlýrken Kur ân-ý Kerîm, tasavvuf, insân-ý kâmil, aþk, þükür, miraç gibi pek çok konu da bu sayfalarda yer alýyor.



ZULÜMLE MÜCADELE Oruç tutalým tutmayalým, bal kavanozuna batmýþcasýna bir neþe ile geçirdik Ramazan ý. Yýlýn en sýcak aylarýna denk gelen bu uzun günlerde özellikle susuzluðumuzu ayrý bir zevkle yaþadýk. Akþam üzerlerine doðru donuklaþan bakýþlarýmýzý ve ofisteki toplantýlarda tutuklaþmalarýmýzý bile neþeyle kabul ettik. Çocukça bir muziplikle -normalde yemek yemediðimiz saatlerde yaptýðýmýz - iftar sonrasý karpuzlu, dondurmalý kaçamaklarý da çok sevdik. Tüm mahalleli toplanýp Fenerbahçe sahilinde yaptýðýmýz piknik iftarlarý da... Az uyuduk, az yedik. Kýsaca Ramazan da tüm alýþkanlýklarýmýzý terk ettik, etmeyi de sevdik. Orucun lûtfunu idrak ettik; Allah ýn bize seni seviyorum kulum hitabý gibi aldýk kabul ettik bu lûtfu. Þükrü ile erdik bayrama.

emine ebru

Çocukca neþenin yaldýzlý kaðýdýný sýyýrsam bu mübârek aydan, bana gerçekten geriye kalanlar nelerdir bilemem elbet. Yeteri kadar tefekkür edememiþ, duâ ve niyâza yeterli vakti ayýrmamýþ olmak, Allah la daha fazla râbýta kurmak için çok fýrsatý kullanamadýðýmý bilmek, neþemi bir anda kaçýrýverirdi muhakkak. Ama bu satýrlarý yazdýðým bayram hafifliði içinde erteleyiveriyorum yine tefekkürü bir daha Sarmal oldu, kaçýyor benim tefekkür fýrsatlarý

Bütün ay boyunca sokaklarda sanki Ramazan diye bir gerçek yokmuþcasýna nispet yaparak yiyip içmeye devam eden, hatta kamusal alanda yasak olmasýna raðmen sahilde biralarý deviren insanlara ne de içerlemiþtim oysa. Ýçerlediðim onlarýn inançlarý ve tecihleri deðil, tövbe; yalnýzca baþkasýnýn inancýna gösteremedikleri saygýya. Ne zaman kaybettik Budistin bile inancýna hürmet eden lâtif yanýmýzý? Neþeli bir yazý olsun istiyorum bu sefer ama belime sarýlmýþ lastiklerle baðlýyým karamsarlýða. Ne kadar uzanmaya çalýþsam da iyimserliðe doðru, ancak bir parça koparýp lastiðin esnekliði bittiðinde þak diye yapýþýveriyorum karamsarlýk duvarýna geri. Bak yine döndüm meþrebimin terkisine. Peygamber ahlâkýný hâl edemediðimiz için letâfet ve zarâfetten uzak, özür dileyemeyen, teþekkür edemeyen, kendinden farklý olana içten bir selâm dahî veremeyen, farklýlýklarý hoþ göremeyen ve bu nedenle günbegün ayrýþan bir toplumun çýrpýnýþlarý var benim duvarýmda. Bir tek kendi milletim mi? Bütün Peygamber ümmetinin çýrpýnýþlarý oynaþmýyor mu bu duvarda? Dünyanýn çeþitli yerlerinde zulüm altýnda ölen din kardeþlerimin aksi yansýyor bu duvara. Bir baþka tarafta mezhepçilik kavgasýnda birbirine kýrýldýðý için kendi yurdundan kopmuþ, sokaðýma kadar gelmiþ, yaþamak için


bana el açan ama hiçbir þey yapamadýðým sayýsýz masumun gözleri yansýyor. Hele bir diðerinde ise kendilerince Allah ý memnun etmek için þeriat devleti kurmaya çalýþan ama Allah ýn mânâsýný Peygamber de ve onun her devirdeki vârislerinde seyretme zevki ellerinden alýndýðý için, bulandýklarý cehâletin cesaretiyle mübârek insân-ý kâmillerin makamlarýný yerle bir edenlerin, insanlara eziyet edenlerin tozlarý yapýþýyor. Kalabalýk benim karamsarlýk duvarý Ben bu duvardaki akislere üzülüp aðzým dolu dolu zalimle uðraþadurayým. Lâ fâile illâ Allah ( Yapan yaptýran yalnýz Allah týr ) deyip zulümle mücâdele eden ama zâlime bile dünya sahnesindeki rolünü iyi oynadýðý için hürmete devam eden sultâným Cemâlnur Sargut çýkmýþ, dünyanýn her yerinde tasavvuf kürsüleri kuruyor. Orada her meslek erbabý gelip yüksek lisans ve doktora yapsýn da Peygamber ahlâkýný hâl etsin, sonra mesleðinde bu ahlâk üzere olsun diye. Ýnsan duygusundan daha iyi anlayan, daha anlayýþlý, daha sevecen daha çok doktorumuz olsun diye. Hakkýyla çalýþan, hizmet aþkýyla yüzümüze bakan daha çok memurumuz olsun diye. Yalan söylememeyi, farklýlýðý sevmeyi, insana, hayvana ve nebata sevgiyle yaklaþmayý çocuklarýmýza öðreten öðretmenlerimiz olsun diye. Üreticiden, çiftçiden alýp da boðazýmýza attýðýmýz lokmalara güvenebilelim diye. Bu dinin lânet dini deðil sevgi dini olduðunu herkes anlasýn

ve hâl etsin diye okullar kuruyor sultâným. Ahlâk-ý Muhammedî yi anlatýyor. Þekli kaybetmeden özün güzelliðini gösteriyor. Dini tek bir kurumun konusu yapmaktan herkesin konusu olmaya doðru götürüyor. Güzel ahlâkýn birleþtiriciliði etrafýnda topluyor insanlarý. Farklýlýktaki birliði anlatýyor. Ayrýþýp kendi deðerlerini dinin deðeri gibi gösteren ve bunun üzerinden insanlarý kýranlara inat çýrpýnýyor din güzel ahlâktýr diye. Ben karamsarlýk duvarýma yansýyanlara yalnýzca üzüledurayým; mücâdele için þimdi sultâným çýkmýþ bir devrim yaratýyor.


sezin özdemir

NOKTA-Ý ÞEMS-Ý HAKÎKAT


Ýleride biz onlara hem dýþ âlemde hem de kendi içlerinde delillerimizi öyle göstereceðiz ki sonunda onun gerçek olduðu kendilerine açýk seçik belli olacak. Rabbinin her þeye þâhit olmasý yeterli deðil mi? (Fussilet, 53)

çeþit görünüþlerle tezâhür eden birlik noktasýnýn ayrý ayrý vücutlar olduðunu zanneder. Hâlbuki bütün görülen çokluk, doðru görücü göz için mevhum ateþ dairesi gibidir. Gördüðünüz sûretler ise hakîkatte itîbârîdir, hayâlidir.

Parçanýn bütüne olan karþý konulmaz çekiliþi gibi, ilmin de kemâline ermesinin kaçýnýlmazlýðýnýn idrâkinde bir bilincin þehâdeti olan, Ken an Rifâî Hazretleri nin Bir gün gelecek, tasavvuf akademilerde okutulacak sözünün, Kuzey Carolina ve Pekin'den sonra þimdi de Ýstanbul'da bir tasavvuf enstitüsü olarak diriliþine tanýklýk ediyoruz.

Ayverdi, yine Batmayan Gün de aklî bilgi ile aþkî biliþin farklarýna þu þekilde deðinir:

Ýlmi, kendini ve Allah ý bilmek olarak tarif eden Ken an Rifâî Hazretleri, bütün ilimlerin gayesinin ise tevhid olduðunu belirterek bir kiþinin tüm dünyevî ilimleri bilse de ona insan denebilmesi için kendini ve Allah ý bilme ilmine vâkýf olmasý gerektiðini vurgular. Çokluk gibi görünen varlýktan murâd olan birliði, tüm þekillerin ve ilimlerin aslý olan noktayý müþâhede ve idrâk edebilen kiþiye insan denebileceðini belirten Sâmiha Ayverdi, bunu Batmayan Gün adlý eserinde þu muazzam örnekle anlatýr: Birlik bu dünya patýrdýsý içinde nasýl görülür, deme. Bir dalý alýp ucunu ateþle yaktýktan sonra süratle çevirirsen, onu yuvarlak görürsün. Çubuðun çabuk hareketinden, þeklin nokta olduðunu, göz fark edemeyerek aldanýr. Binaenaleyh biri iki gören þaþý da, yaratýlmýþ olan sûret dâiresinde çeþit

Feylesofun akýldan baþka meþ alesi yoktur. Hâlbuki akýl, kendinin fevkinde olan þeyler için kýymetsizdir, zîra ne olsa mahlûkiyet derecesini geçemez ve kendinden üst kademeleri sezemez. Hâlbuki bilgilerine aþk zevki katmýþ, yâhut bilgilerini aþktan almýþ kimselerin sözlerinde nihâyetsiz bir kemâl vardýr. Zira aþk, insaný aslî safvetine ulaþtýrýr. Hz. Mevlâna bu baðlamda Benim vücûdum kabýndan hakîkat denizine yol vardýr; benim o deryâ ile alýþ veriþim vardýr. Gerçi bir katreyim; fakat bende umman gizlidir. Bir zerreyim; fakat bende güneþler gizlidir" der. Ýþte maddî ve mânevî âlemleri birbirine baðlayan bu kâmil bilinç ve Allah aþkýyla farklý ilimleri Ýslâm kubbesi altýnda toplayacak olan bu enstitü ile umulur ki Fâtiha Sûresi'nin hakîkati Ýstanbul'da âþikar olur ve maddî olarak fethedilen Ýstanbul'un mânevî fethi de tez vakitte gerçekleþmiþ olur. Âmin.



HER NEFES dergisi de Kâtibim Dergi Günlerinde ...


dekorasyon

duygu tükek aydýn

EVDE HUZUR ý r a l n a l a a m þ ý l a ç evde Günümüzün yeni alýþkanlýklarýndan birisi de evden çalýþmak. Özellikle büyük þehirlerde zamandan ve mekândan tasarruf etmeyi saðlayan bu yöntem evde rahat ve þýk çalýþma mekânlarý ihtiyacýný da ortaya çýkarýyor.

Bilgisayar baþýnda neredeyse bütün iþlerimizi halledebildiðimiz bu çaðda evlerde çalýþma mekânlarý daha da önem kazanýyor.


Evde kendinize neþeli ve konforlu çalýþma mekânlarý hazýrlayabilirsiniz. Renkli duvarlar, eðlenceli kitap raflarý size bu konuda yardýmcý olabilir.

Çalýþmak için rahat bir koltuk tercih edebilirsiniz. Çalýþma motivasyonunuzu arttýrmak için çalýþma masanýzý dekoratif aksesuarlarla süsleyebilirsiniz..

Çalýþma notlarýnýzý asmak için kendinize neþeli panolar hazýrlayabilirsiniz. Çalýþma masanýzýn yanýna kitap raflarýnýn yaný sýra çekmeceli bir dolap yerleþtirmeyi de unutmayýn. Kendinize zevkle çalýþacaðýnýz þýk bir çalýþma mekâný hazýrlayýn.


SELÂMÝÇEÞMELÝYÂKUBÝ BABA

nefes alan tarifler

i l z e pekm ý l f a l u y r e l m i l i d ý l l a b


Malzemeler: 115gr un 1 tatlý kaþýðý karbonat 85 gr yulaf ezmesi 55 gr kuru üzüm 55 gr dilimlenmiþ kuru kayýsý 55 gr hindistan cevizi 140 gr tereyaðý 115 gr bal 2 çorba kaþýðý pekmez

Hazýrlanýþý Fýrýnýnýzý önceden 180 derecede ýsýtýn. 24-25 cm2 lik fýrýn tepsinizi yaðlayýn. Bal, pekmez, un, karbonat, yulaf, kuru üzüm, kayýsý kurusu ve hindistan cevizini bir kapta karýþtýrýn. Tereyaðýný bir sos tenceresinde kýsýk ateþte eritip karýþýma ekleyin ve karýþtýrýn. Karýþýmý fýrýn tepsinize eþit yükseklikte yayýn ve 15-20 dakika piþirin. Daha sonra tepsiyi fýrýndan çýkartýn ve hafifçe soðuduktan sonra 12 eþit parçaya bölün. Köþelerini gevþettikten sonra tepsiyi tamamen soðumaya býrakýn. Daha sonra dilimleri hava almayan saklama kabýnýzda saklayýp servis yapabilirsiniz. Âfiyet olsun.


görüþmek üzere...

w w w . n e f e s y a y i n e v i . c o m h e r n e f e s d e r g i s i @ n e f e s y a y i n e v i . c o m facebook.com/HerNefesDergisi twitter.com/HerNefesDergisi


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.