Her Nefes - Kasım 2009

Page 1

KASIM 2009


editörden Merhabalar,

Dolu dolu bir ikinci sayý ile karþýnýzdayýz. Bu ayki konumuz öðretmen kavramý ve bu kavramýn bize çaðrýþtýrdýklarý... Þunu baþtan teslim etmek gerek ki, maneviyat yolunda bir dostla el ele yürümek nasibine ermiþ her bahtlý için öðretmen kelimesinin uyandýrdýðý ilk çaðrýþým, elbette ki kendi mürþididir. Bu sebeple dergiyi okumaya baþlamadan önce, Hernefes in bu sayýsýnda yer alan pek çok yazý, deneme, hikaye ve þiirin bir manevi öðretmene ithâfen kaleme alýndýðýný bilmenizi isterim. Bu kýsa giriþten sonra, Hernefes te bu ay kimler var, ne gibi yenilikler sizinle buluþmak için sabýrsýzlanýyor, müsadenizle onlarý takdim edeyim. Her ay olduðu gibi dergimizin konusu ile ilgili olarak Hocamýz Cemâlnur SARGUT la yaptýðýmýz söyleþinin notlarý dergimizin ilk sayfalarýnda yer alýyor. Kendisine yoðun çalýþma temposu ve yorgunluðuna raðmen lutfedip bize zaman ayýrdýðý için çok teþekkür ediyoruz. Sevgili Neþe Taþ, hayatýn öðretmenle yürünen bir yol olduðunu anlatýrken, Banu Yýlmaz konuya kendi uzmanlýk alanýndan yaklaþarak, geleneksel mimarimizin öðrettiklerine iþaret etmeyi tercih ediyor. Bence ayrýca, bu yazýnýn öðrettikleri ile ilgili de bir yazý yazýlmalýdýr, gerçekten çok hoþ ve faydalý olduðunu düþünüyorum. Kubilay Aktaþ, bir mürþidin ardý sýra maneviyatta yol alan öðrencilere/müridlere gelenekte yer alan yeme-içme adabý hakkýnda tavsiyeler verirken, Kubilay Yurdacan ýn Selâmiçeþme deki mutfaðýnda bu tavsiyelere uygun yemekler piþiyor. O yemeklerden atýþtýrýrken, kulaðýnýza DÜM-TEK, DÜM-TEK diye bir ritim sesi gelebilir. Hemen o sayfayý açýp dinlemenizi tavsiye ederim. Nim Sofyan Terennümler bu dergimizin sürprizi. Bu sayýda daha neler var? Aþýk gönüllerden þiirler, aþýk ressamlardan gönüle deðen çizgiler var. Vesileyle ikinci sayýmýzdan itibaren aramýza yalnýzca tasarýmý, kalemi ve fýrçasý ile deðil fakat tüm varlýðýyla katýlan ve yeni bir nefes getiren arkadaþým Hümanur Baðlý ya çok teþekkür ederim. Bundan sonraki sayýlarda ortaya çýkaracaðý harikalarý þimdiden görür gibiyim. Daha neler neler var.. daha çok anlatýrdým ama bir selam verecektim sözü uzattým biliyorum. Þimdi sizi dergimizin birbirinden deðerli ve sevgili kalemleriyle baþ baþa býrakýyorum ve... Hernefes , öðretmen diyorum. Arzu Eylül Yalçýnkaya


içindekiler Söyleþi: Cemâlnur Sargut, Müge Uçan Doðan Nur: Bilge Hay Olmak ya da Olmamak: Nazende Yýlmaz Yusufcuk tan bir bölüm: Sâmiha Ayverdi Oku: Hümanur Baðlý Yazý: Ýrem Can Süvarioðlu Esenkaya Maneviyat Ve Fiziksel Bedenin Uyumu: Kubilay Aktaþ Mürþit Ve Mürid: Gökhan Çalýþkan Tarihimizde Kasým Ayý: Ayþen Müderrisoðlu Gýdak Brokaha: Selamiçeþme li Yâkubi Baba Hayat Öðretmenle Yürünen bir Yol: Neþe Taþ Babamýn Hac Günlüðü 1 Nim Sofyan Terennümler 1 Bir Kitap Okudum ve...: Yeþim Geleneksel Mimarimizin Öðrettikleri: Banu Yýlmaz Nefes Yayýnevi Yeni Çýkan Yayýnlar


söyleþi

Müge Uçan DOÐAN: Hocam, hepimiz Kimya Mühendisi olduðunuzu biliyoruz ve yirmi yýldan fazla bir süre kimya öðretmenliði yaptýnýz. Þu an ise hali hazýrda manevi dersleriniz, sohbetleriniz devam ediyor. Sizin için öðretmenlik mesleðinin manasý ve önemi nedir?

Cemâlnur SARGUT: Ýnsan aslýnda sonradan öðretmen olmaz; öðretmen olarak doðar. Bu ezelî bir nasiptir. Eðer manevi açýdan insanýn idrâki açýksa, karþýlýklý sevmenin ve sevilmenin, aþýk ve maþuk hissinin en güzel yaþandýðý meslek öðretmenliktir. Hatta öðretmenin kendisinde, karþýlýk beklemeden sevme hâssasý vardýr. Ama öðrenci de, bu sonsuz veriþe karþý bîhaber kalamaz ve karþýlýklý bir alýþveriþ olur. Menfaatsiz bir sevgi vardýr öðretmenlikte. Gerçi öðrencinin baþlangýçtaki sevme tarzý nota dayalýdýr ama daha sonra öðrenci, öðretmeninde aradýðý þeyin ondaki bilgi ve hakikat olduðunu idrak edince, bu alýþveriþ çok daha kuvvetlenir Diðer yandan insan, öðretmenlik yaptýðý sürece devamlý öðrenir; zaten o, bu alemde devamlý öðrenmek için yaratýlmýþtýr. Ýdrakin artmasý için öðretmenlik yapmak çok iyi bir fýrsattýr. Eflatun un dediðine göre, Allah alemde bir meslek seçseydi, öðretmenliði seçerdi . Gerçekten de Allah ýn Peygamberleri, öðretmen olmak hasebiyle zaten mesleðin kutsiyetini ortaya koymuþlardýr. Öðretmen olunur, olmak kolaydýr ama hakiki öðretmen miyiz, onu düþünmek lazým. Ýþ odur ki, Peygamber gibi örnek öðretmen olmak lazým. Allah, sadece bilgisiyle, ilmiyle deðil, yaþantýsýyla da öðretmen olmayý nasip ederse, o zaman onun adýna zaten Hoca denir. Ýþte bu hocalýk vasfý insanda zuhur ettiði zaman, insanýn tesiri sýnýfýna, sýnýfýndan ötesine, hatta dünyaya kadar yayýlýr. Ama bunu kazanmanýn yani Hoca olabilmenin de tek yolu, öðretmen olmaktan geçer çünkü insaný adam eden tek þey, mesuliyet yüklenmesidir, tabi ezelî nasîbi varsa... Manevi öðretmenin yani Mürþidin, bir insanýn hayatýndaki anlamý ve yeri nedir? Ýnsanýn insan olma yolunda mutlaka önüne önderlik etmesi gereken kiþi, bu yolun bilicisidir. Bu yolun bilicisine de biz, manevi öðretmen diyoruz. Manevi öðretmen hem yol göstericidir, hem gidilen yoldur, hem varýlacak noktadýr. Dolayýsýyla bu öðretmen öyle bir kiþidir ki, ahlak-ý Muhammedî yi giymiþ ve ücret istemeyen olmalýdýr, yani karþýsýndaki öðrencisinden hiçbir beklentisi olmayan, söylediklerini mutlaka hâl etmesi için öðrencisini zorlamayan , sadece veren ve sonunda da Allah a, çok þükür ben sadece teblið ettim diyebilecek kabiliyette birisi olmalýdýr.


Öðretmensiz hiçbir düðüm çözülmez, hiçbir kapý açýlmaz. Yalnýz, kapýnýn kulpu iki tarafa sallandýrýlýr ama onun ne þekilde açýlacaðýný öðreten kiþi yine, öðretmendir. Bütün mana kapýlarýný o açar insana. Öðrencisine, Kur an ýn her bir ayetinin, içimizdeki bir hakîkate iþaret ettiðini göstererek, onun Kur an ile daha yakýn bir irtibat kurmasýný saðlar. Kur an daki insaný ve insanda gizli Kur an ý gösteren, yalnýz o manevî öðretmenlerdir. Kendi eksikliklerimizi, çirkin taraflarýmýzý ancak kâmil mürþidin aynasýnda seyrederek görebiliriz. Hiçliðimizi idrak etmek için, onun bizden ne kadar âlim, bilgili, ne kadar doðru bilen olduðunu görmemiz ve bilmemiz lazýmdýr. Dolayýsýyla, manevi bir öðretmen olmadan, Allah yolunda saðlam bir adým atabilmek mümkün deðildir. Peki hocam bu meyanda, öðrencide yani bir mürîdde bulunmasý gereken özellikler neler olmalýdýr? Teslimiyet, teslimiyet, teslimiyet... Öðrenci, öðretmenini kontrol eder, o öðretmenin ezelde onun hakikati olduðunu görür ve bilirse, kalbiyle ve aklýyla ona iman ederse, ondan sonra ona teslim olursa, o öðrenci kurtulur. Öðrencilikten talebeliðe geçer. Taleb edici olur. Ama bütün bunlarý bildiði ve gördüðü halde teslim olmazsa, o zaman iþi çok zordur, Allah kolaylýk versin. Sizi yetiþtiren manevi öðretmenlerinizden ve onlarýn eðitim tarzlarýndan kýsaca bahsedebilir misiniz?

fotoðraf: melike türkân baðlý

Öðretmen kendi haliyle, Peygamberi tam manasýyla aksettirebilmelidir. Öðretmen, aþýk, maþuk ve aþkýn kendisi olmalýdýr. Öðretmende Allah ýn hakîkatini görmek mümkün olmalýdýr ki insanlar onun peþinden gitsinler. Öðrenci, öðretmeninde aradýðý þeyin öðretmenin þahsý, vücûdu olmayýp ondaki hakîkât olduðunu bilmelidir. Hoþ aslýnda, bunu öðretecek olan da yine öðretmendir.


söyleþi Ben biraz üveysiyim çünkü ben, Kenan Rifaî Hazretlerinin evladýyým. Kendisini hiç görmedim ama göreni gördüm. Görende yaþadýðýný gördüm. Ben gördüm ki, Hocam ömrünü seksen yýl ile sýnýrlandýrmamýþ. Kýnýndan çýkmýþ bir kýlýç gibi, asýl ölümünden sonra açýlmýþ ve insanlýk alemine tesir etmiþ. Ezelî canlý bir öðretmen bulmak zevkiyle Kenan Rifaî Hazretlerine, daha kendimi bildiðim günden beri aþýk oldum. Ama tabiî onu öðrenmem; aþýk olduðumu görmem ve bilmem lazýmdý. Çok þükür ki Allah beni, onun yetiþtirdiði bir güzelin manevî irþadýna eriþtirdi. Aslýnda, onun yetiþtirdiði demek bile edepsizlik olur. Tamamen O olmuþ biriyle yetiþmek þerefine erdim. Ben, mürþidim Samiha Anne de (Samiha Ayverdi), Efendimin bütün özelliklerini yaþadým. Sadece isimlerini deðil, meþreplerini de yaþadým. Samiha Anne, Efendiyi giyinmiþti. Her þeyiyle, her haliyle Semiha Cemal Haným ýn, Kenan Rifaî Hazretlerinin meþreplerini anlatan kýsa yazýsýný okuduktan sonra, gördüðünüz kiþinin o olduðunu anlýyorsunuz. O zaman anlýyorsunuz ki; ister bir kadýndan, ister bir erkekten, ister bir siyah gözlüden, ister bir mavi gözlüden baksýn dünyaya, her halükarda sizin gönül dünyanýzý aydýnlatacaktýr. Fark yoktur. Onlar bana, Allah ýn bir lutfuydu. Beni alýp ben olmaktan çýkardýlar, beni huzura, mutluluða; Allah ile dâimî irtibata doðru yönlendirdiler. Bana vazife vererek mesuliyet sahibi yaptýlar ve nasýl olmam gerektiðini anlattýlar. Vazifelerle de mecbur kýldýlar. Ben, küçücük bir alemden sonsuz bir aleme doðru sürüklendim. Mutsuzluktan mutluluða, cehennemden cennete girdim. Böyle öðretmen bulana ne mutlu, bulan eteðinden ayrýlmaz inþallah. Son olarak, Kenan Rifaî Hazretlerinin, Müridlikten aldýðým zevki mürþidlikten almadým deyiþindeki manayý açabilir misiniz acaba? Ýnsan mürþidken, Allah la irtibatý arasýna halkla irtibatý da girer. Yani bir yüzü Hakk a, bir yüzü halka dönüktür. Ama Hakk ýn zevkinden, halkýn sýkýntýlarýna dönmek mecburiyetindedir daima. Ýnsan müridken, yüzü sadece Hakka dönük olduðu için irtibat, zevk irtibatýdýr. Onun için mürid olmak, yani kendini irade etmek, yani kendinde Hak tan baþka bir þey býrakmamak, zevklerin en güzelidir. Mevlana nýn dediði gibi yani, Þeyh isterlerse kapýcýyý yollarýz, derviþ isterlerse biz ikimiz, senle ben gideriz... Çünkü iþ, þeyh olmakta deðil, mürid olmaktadýr . Demek ki bu, mürid olmayanýn þeyh olmasýnýn, hiçbir zaman makbul olmadýðýný gösteriyor. Biliyoruz ki mürþidlik, nebîlik bunlarýn hepsi bu dünyaya ait makamlardýr, Allah ýn ismi deðildir. Ama velayet, müridlik, irade, velilik, iradenin içindeki ariflik, Allah ýn ismidir. Bir insan bu isme doðru yönlendiði zaman, zevkten zevke koþar, yoksa o ismi öðretmeye yönlendiði zaman, ayný zevki tadamaz.


Nur Ben güzeli sende gördüm Güzel senden beyan eder Kendileri kendiliklerini Her an gözde ayan eder Tüm âlemde bu halleri Her eþyaya nazar eder Nur ile nur oldun ise Cemâlini seyran eder Bilge Bir Þam seyahatinde..

desen: hümanur baðlý


her nefes sanat

HAY OLMAK YA DA OLMAMAK Allah ýn hayat veren ismi Hay , tasavvufta, Kâbe nin etrafýndaki tavafýn birinci þavtýný temsil eder. Allah, ilk dönüþte diriltir (Hay), ikincide ilim verir (Âlîm), üçüncüde irade ettirir (Mürid), dördüncüde kudret sahibi yaparken (Kâdir) artýk Allah ile iþitme (Semî), Allah ile görme (Basîr) ve Allah tan konuþma (Mütekellim) sýfatlarý giydirilir. Tavafýn yedi þavtý böylece tamam olur. Gönlü Kâbe olan mürþid de kendini tavaf eden müridi irade eden" hâle getirirken ayný silsileden geçirir. Nihayetinde müridin kelâmý, mürþidinin yani Allah ýn kelâmý olur. Böyle isimler tarihe Hay olarak geçerler. Hz. Ali, Hz. Mevlana, Muhyiddin-i Ýbn ül Arabî gibi her dem Hay olanlar.. Hocalarýndan yalnýz ilmi deðil, dirilmeyi talep eden bu talebeler , kendileri de asýrlarý aydýnlatan birer kandil olurlar. Bu deryâlar ile karþýlaþtýklarý halde dirilemeyen, ancak yine de tarihe ismini ibret olacak þekilde geçiren nasipsizler de yok deðildir. Mesnevî nin bir meselinde Hz.Ýsâ nýn ölüleri diriltme ilminin peþinde koþan cahil bir adamcaðýz vardýr. Ruhlarý dirilten Peygamberin önünde yok olmak ve mânâsýyla dirilmek dururken ilmini alýp bir makam elde edeceði zannýna kapýlýr. Gördüðü ilk kemik yýðýnýný dirilten zavallý, canlanan aslanýn pençeleri arasýnda yok olur. Kâmil Ýnsan ýn Kâbe sini tavaf edip dirilmek yerine kendi mecâzî varlýðýný var zannetmek insaný böylesi bir âkýbete götürmez de ne olur? Hz. Mevlana, Fih-i Mâfih inde Allah ile kul arasýndaki bu hakîkati þöyle anlatmaktadýr: O, o kadar lütufkârdýr ki imkân olmuþ olsaydý, senin için ölürdü. Fakat madem ki O nun ölümü imkânsýzýdýr, o halde bu ikiliðin yok olmasý ve O nun sana tecellî etmesi için sen öl. Rafaello nun Sistine Þapeli ndeki resminde antik çaðýn bütün mühim filozoflarý yer almaktadýr. Resmin tam orta yerindeki


kemerin altýnda Eflatun ile talebesi Aristo görülür. Sanatçý, aralarýndaki elîm farký çok güzel idrak etmiþ olmalý ki, Eflatun u eli yukarý doðru düþünce ve iman ufuklarýný yükseltirkenAristo yu ise tam tersi bir hareketle bu yükselmeyi sýnýrlý bir akýlla arza indirirken resmetmiþtir. Eflatun, çaðdaþlarýnýn aksine insana dikkati çeken hocasý Sokrat tan aldýðý feyz ile yeni ufuklar açmýþ, gayb âlemini insanlara tanýtmýþtýr. Oysa duyular, hayal, fikir gibi mesnetsiz bir aklýn sýð sularýnda gezinen talebesi Aristo, bu âlemlerden nasibini alamadýðý gibi, Batý düþünce dünyasýný da asýrlarca bu mecrâya hapsetme vazifesini üzerine almýþtýr. Aristo yu akýl hocasý olarak belleyen ve büyük bir idealin peþinde koþan Ýskender de hezimetle sonuçlanan, kalýcý olmayan bir zaferin sahibidir. Dünyanýn bir yüzü karanlýk iken, güneþe dönük diðer taraf daima aydýnlýk olur. Avrupa nýn karanlýk çaðýnda da aydýnlýk bir Ýslam Medeniyeti yükselmektedir. 12-13. asýrlarda bu parlaklýðý þiddetle artýran isim; Endülüs ten çýkan Muhyiddin-i Ýbn ül Arabî olmuþtur. Kendisi on sekiz yaþýnda iken, Fatýma Binti Müsennâ isminde, seksenli yaþlarýndaki bir güzel hocadan feyz alýrken, ayný yýllarda hayatýnýn son devresinde olan büyük âlim Ýbn-i Rüþd, Arabî nin yaþýný ve çaðýný aþan ilmi önünde eðilmekteydi.


Ýbn-i Rüþd ün yalnýz Doðu deðil Batý ilminde de kilit bir isim olmasýný saðlayan belki de yaþça küçük bu mânevî ilim sultanýnýn önündeki rükûu olmuþtur. Ýbn ül Arabî den kitaplarý vasýtasýyla beslenen pek çok isim vardýr tarihte. Nostradamus un kehanetlerinde, Leonardo Da Vinci nin icatlarýnda, belki de Michelangelo nun aþk ile yaptýðý eserlerde bu ýþýk kaynaðýnýn izlerini bulmak mümkündür. Bir isim daha vardýr ki bu ilmi mânâsýndan sýyýrarak aldýðý için kendisini aslanýn pençeleri arasýna teslim eden bir edebiyat ustasýdýr. Ýtalyan dilinin geliþiminde bir baþlangýç addedilen Dante Alighieri, Ýlahî Komedya sýný kaleme alýrken Ýbn ül Arabî nin diðer âlem tariflerini kullanmýþ, ancak Hay olamadýðýndan, mübarek Peygamber in aynasýnda kendi sûretini görerek, cehennemin alt katmanlarýna kendi kendisini hapseylemiþtir. Fethettiði þehre hocasýnýn ardýndan giren Fatih Sultan Mehmet, Nakkaþ Sinan ýn elinden çýkan minyatürde ne güzel resmedilmiþtir. Sol elinde tuttuðu mendil, hükmettiði dünya iken, sað elinde yüzüne yakýn tuttuðu gül ise Peygamberi dir. Bu eli O nu daima hayat veren, hayatta kalan bir isim yapmýþtýr. Kehf Sûresi nin yüz dokuzuncu âyetinde Aðaçlar kalem, deryâlar mürekkep olsa onu tavsif edemez buyuruluyor. Hay olanlarýn her birini hakkýyla anlatmak mümkün olamaz elbet. Gelelim bu yaþayanlar silsilesinden yakýn tarihli bir isme. Tasavvufu yirminci asrýn rengiyle anlatan bir baþka Hay Samiha Ayverdi dir. Onu diri kýlan hocasý Kenan Rifai, bir gün Samiha Ayverdi den yazdýðý kitabý kendisi için imzalamasýný ister. Bu güzeller güzeli kalem, kitabýný imzalarken hocasýna hitâben; Taþý dile getiren Devletlime.. derken, O nun kendisine tavafýn yedi mânâsýný veriþini ne de güzel özetler. Nazende Yýlmaz


Küçük kýz! Mektebe baþladýðýn gün hocan ilk iþ sana harfleri öðretmiþti. Az sonra bu öðrendiðin harfleri birbirine çatma temrinleri yaptýn ve böylece kelimeler meydana çýktý. Sonra bunlarý sýraladýn ibâre oldu. Böylece okumayý söktün. Artýk büyüdün; mektep bitti. Þimdi yeni bir dershâneden içeri giriyorsun. Ben sana ilk iþ, bu kitapsýz kalemsiz kazanýlan ilmin baþ harflerini öðreteyim: Gülümseme ve utanma. Ýþte yavrum, bunlar aþk kitabýnýn ilk harfleridir. Ammâ harflerin kelime, kelimelerin ibâre, ibârelerin sâhifeler olmasý için, daha birçoklarýný bilmen gerektir. Sana burada onlarý teker teker öðretmeye kalkarsam dâvâ uzun düþer. Yalnýz ýzdýrap denen bir harf vardýr ki bunu hepsinden evvel öðrenmeye çalýþ; zira onu ihtivâ etmeden mânâ kazanmýþ hiçbir kelime, hiçbir cümle yoktur. Eðer ýzdýraba yer vermemiþ bir ibareye rastlarsan korkma: Bunun aþk kitabýnda yeri yok diye haykýr. Sâmiha Ayverdi, Yusufcuk, s. 31



OKU Bir yarý þeffaf kaðýdýn üzerine elini koydun da Tüm sathýný okþadýn, Gergin kaðýt esnedi ve gerçeðe dokundu Büyük bir deprem oldu Keskin demir harfler battý göðsüme Belki kanlý bir kýlýçtýr bu Ya da çok uzak menzilli bir ok, OKUdur yay sahibinin. Kýrmýzý bir mürekkep sýzdý üstüne Bir yazý belirdi Bâtýndan zâhire Ýncecik bir berzahta OKUdum, Her nefesle taptaze ýslak bir yazýyý. Hümanur Baðlý


her nefes psikoloji

Ýnsanlarýn çoðu zaman deli doktoru olarak tabir etmekten hoþlandýklarý psikologlarýn aslýnda birer öðretmen olduklarýna inanýyorum. Psikologlar yaptýklarý terapilerle insanlara hayata alternatif bakýþ açýlarýndan bakmayý, farklý yollardan gitmeyi, bazen hayatta berbat olan þeyin aslýnda olaylar deðil de o olaylara bakarken taktýklarý gözlükler olduðunu öðretir. Çoðu zaman psikologlara anlattýklarýný yapýp yapmadýklarýný sorarlar. Bu benim de en sýk karþýlaþtýðým sorulardan biridir. Ben de þu hikaye ile cevap vermeye çalýþýrým. kadýnýn çocuðu sürekli bal yiyormuþ. Kadýn birçok hekime götürmüþ fakat hiç kimse bu derde bir çare bulamamýþ. Sonunda kadýn çocuðunu bir hocaya götürüp okutmaya karar vermiþ. Hocanýn yanýna gidince ise Kýzým 40 gün sonra gel. cevabýný almýþ. Kadýn 40 gün sonra hocaya gidince, hoca çocuða 3 kere Bal yeme demiþ ve çocuðun bal yemesi o günden sonra kesilmiþ. Kadýn, hocaya, Hocam madem bu kadar kolaydý bizi neden 40 gün beklettiniz? diye sorunca, hoca, Kýzým ben 40 gündür bal yemiyorum diye cevap vermiþ. Bana göre biz psikologlarýn durumu da aynen buna benzer. Ben yaklaþýk iki senedir uyuþturucu ve alkol baðýmlýlarý ile çalýþmaktayým. Onlara madde kullanmamanýn dýþýnda, bu yolda yardýmcý olmasý için ve ruh ve beden saðlýðýnýn bir bütün olduðuna inandýðýmdan düzenli beslenmeyi, belirli saatlerde yatýp kalkmayý ve spor yapmayý tavsiye ediyorum. Bunlarý söylediðim hemen hemen herkes bana benim alkol alýp almadýðýmý ve söylediklerimi yapýp yapmadýðýmý soruyor. Ben ise bunlarý elimden geldiðince yaptýðýmý ve bunlarsýz da hayatýn sürdürülebileceðini söylüyor ve kendi hayatýmdan örnekler vermeye gayret ediyorum. Bir kimya öðretmeni olan hocam Cemalnur Sargut da kendi öðretmenlik hayatýnýn ilk yýllarý hakkýnda benzer bir hikaye anlatmýþtý. Kendisi o zamanlar patlamýþ mýsýr yemeyi çok severmiþ ve sinemada avuç avuç patlamýþ mýsýr yermiþ. Bir gün yine sinemada aðzýna avuçla mýsýr atacakken öðretmenliðe


baþladýðýný ve çocuklarýna ders yanýnda hal de öðretmesi gerektiðini düþünüp, o günden sonra hiçbir zaman mýsýrý avuç avuç yememiþler. Bu hikayeyi dinledikten sonra kendimi hep sorumlu hissettim. Ben de bütün gün insanlara bir þeyler anlatmaya çalýþýyorum, ama ben ne kadar yapabiliyorum... Yapamadýðým bir þeyleri tavsiye ediyorsam bunlar birer ütopya olmaktan öteye geçebilir mi? Ayný konuyu ebevenylerin de düþünmesi gerektiðine inanýyorum. Sigara içme evladým! diyen bir baba sigara içiyorsa hem yapmadýðý bir þeyi tavsiye ederek yalan söylemiþ oluyor, hem de çocuðunun gözünde güvenilirliðini yitirmiyor mu? Þöyle bir düþünürsek biz de insanlarý gün içinde birçok konu hakkýnda uyarýyor ve kýzýyoruz, ama biz bu konularda neler yaptýk ya da yapýyoruz? Bazen bir anne-baba, bazen bir patron bazen bir aile büyüðü olarak aslýnda hepimiz birer öðretmen sayýlýrýz. Söylediklerimizi yapmak bize hem güvenilirlik kazandýracak hem de bizi yalancý konumuna düþmekten kurtaracaktýr. yazý vesilesi ile bana anlattýklarýný yaþayarak örnek olan hocama da þükranlarýmý sunar hayýrlý bir ay geçirmenizi dilerim. Ýrem Can Süvarioðlu Esenkaya

desen: hümanur baðlý


her nefes saðlýk

MANEVÝYAT VE FÝZÝKSEL BEDENÝN UYUMU Yiyiniz içiniz fakat israf etmeyiniz. Çünkü Allah israf edenleri sevmez. Ey peygamberler! Temiz olan þeylerden yiyin ve salih amel iþleyin. Hakikat ilminde madde ve mana ayrýmý yoktur. Ýslamiyet te ruh ve beden iç içedir. Ruhumuzun can bulmasý için bedene ihtiyaç vardýr. Ayný þekilde bedenimizin iþlevlerini yerine getirebilmesi için de ruh gereklidir. Beþer bilincinde kalmýþ olan insan, ne ile iþtigal ederse, neyi yerse onun halini almaya baþlar. Bu insanlýk mertebesine çýkmýþ olanlar için geçerli deðildir. O ne yerse onu manaya, ruha dönüþtürür. Onun nazarýnda haram kavramý, aðza giren deðil, aðýzdan çýkan olmuþtur. Büyüklerimiz, madde ve ruh, testi ve þarap iliþkisine çok dikkat çekmiþlerdir. Doðu öðretisinde; yemekle maneviyat arasýnda çok derin bir iliþki vardýr. Ne yersen onun maddesiyle benzeþirsin felsefesi söylenegelmektedir. Ýnsan bir de yediðine baksýn. âyeti büyük önem arz eder. Kadim öðretide; Önce yemek yemeyi öðren, sonra marifetten bahset derler. Eski hekimler, Hastalýk nedir? sorusuna, Yediðini sindirmeden ikinci bir yemek yemektir. demiþlerdir. Peygamber Efendimiz ve Allah ýn diðer resulleri çoðu zaman aç kalmýþlardýr. Hatta Hz. Muhammed bir hadis-i þeriflerinde; "Gece veya gündüz ikiþer defa yemek yemek illettir. Tokken yemek yemek hem hastalýk, hem de haramdýr." demiþtir. Dolayýsý ile Maneviyatýmýzý güçlendirmek için ne yemeliyiz? sorusu yerine bir süreliðine Maneviyatýmýzý güçlendirmek için ne yememeli? hatta Hangi orucu tutmalýyýz? sorusu daha önemli olmaktadýr. Haftada en azýndan bir veya iki gün oruç tutmak veya hicri 13., 14., 15. günlerini oruçlu geçirerek vücudumuza bir dinlenme fýrsatý sunmuþ oluruz. Bu süreçte vücudumuz kendini yenileme fýrsatýný kazanacaktýr, bu tür bir perhiz ruhun doygunluðunu da saðlayacaktýr. Hz. Ýsa, Nefisleriniz aç býrakýnýz ki kalpleriniz onunla Allah ý, O nun cemalini müþahede edebilsin. demektedir. Ebu Süleyman Darani hazretleri, Açlýk, Allah ýn hazinelerindendir. Allah, dilediði ve sevdiði


kimselere verir. demektedir. Yine Allah Resulü, Zemzemden baþka yiyeceðim olmadýðý halde Kabe yle örtüsü arasýnda 40 gün 40 gece kaldým. der. Genel saðlýk için ne yapmalýyýz? sorusuna Týbbi Nebevi de birçok tavsiye vardýr. Mesela; sabah, güneþin doðumundan bir saat önce kalkmanýn, hormon dengelenmesi ve yorgunluklarýn atýlmasý açýsýndan önemli olduðu söylenir. Yeþil sebzeyi çoðaltmak, roka, çið ýspanak, havuç, maydanoz, semizotu gibi her türlü yeþilliði tüketmeyi çoðaltmak, hayvansal gýdalarý azaltmak gibi yeme biçimleri ruhi geliþime katkýda bulunur. Peygamber Efendimiz bir hadis-i þeriflerinde; Sýðýr ve dana eti devamlý yenecek olursa; alaca (vitiligo), sedef (psoriazis), cüzzam (lepra), fil hastalýðý ve daha birçok hastalýða sebep olur. demektedir. Yine Peygamberimiz bir hadislerinde þöyle buyuruyorlar: Kuru üzüm çok önemlidir; zira o safrayý açar, balgamý keser, sinirleri yatýþtýrýr, yorgunluðu giderir, ahlaký güzelleþtirir, nefsi hoþ eder, kaygýyý uzaklaþtýrýr. Peygamberimiz hurma için de; Acve hurmasý cennettendir ve cinnete karþý þifadýr demektedir. Mevsimi dýþýnda yenen meyve ve sebzelerin hastalýk üretme olasýlýklarý vardýr. Birkaç farklý meyvenin bir arada yenmesinin de zararlý olabileceði söylenmektedir. Meyvelerin mutlaka yemek sonrasý veya öncesi yenmesinin faydalý olduðu belirtilir. Bal ise baþlý baþýna bir þifa kaynaðýdýr. Peygamber Efendimiz balla ilgili birçok bilgi vermiþtir: Bal yiyin, zira içinde bal bulunduðu için, meleklerin rahmet dilemediði hiçbir ev yoktur. Bal yiyenin midesine binbir deva girer ve milyonlarca günah uzaklaþýr. Bir kiþi ölür ve bedeninde bal bulunursa, bedenini cehennem ateþi yakmaz. Her sabah bal þerbeti içenler hasta olmaz. Benim nazarýmda, bal gibi þifa yoktur. der. Peygamberimiz, incir için, Eðer cennetten gelme bir meyveyi zikretmem gerekse idi, incir derdim. Çünkü cennetlik meyvelerin çekirdekleri yoktur. Hemeroid ve gut hastalýðý olanlar bu meyvelerden yesinler. Özellikle karaciðer, böbrek, mesane týkanýklýklarýný açar. Baðýrsaklarý çalýþtýrýr, yabancý mikroplarý atar, saðlýklý mikroplarý emer demiþtir. Kýna için ise Peygamber Efendimiz; Ýhtiyarlýðýnýzý kýna ile gideriniz, zira bu yüzleriniz için güzellik, aðýzlarýnýz için hoþluk, kadýnlarýnýz için kuvvettir. Kýna cennet kokularýnýn seyyididir ve kýna küfürle imaný ayýrýr. demektedir. Narýn da yine mevsiminde tüketilmesi faydalýdýr, Allah ýn nûru, nar yiyenlerin kalbindedir. denmektedir. Bunlarýn dýþýnda, Doðru beslenme nasýl olmalý, bilgeler nasýl beslenirdi? sorusuna genel bir cevap verebiliriz: Gün içinde tüketilen gýdanýn yüzde 40 ý piþmiþ, yüzde 60 ý ise çið yiyecek olmalýdýr. Ýki öðün arasý 6 ila 8 saat olmalýdýr. Yemekten önce su, çay veya meyve suyu içilmeli, yemekten sonra ise tatlý veya meyve yenmeli, sonra yemek ve salataya geçilmelidir. Kubilay Aktaþ


mürþid ve mürid

Mürþidimle tanýþana kadar Rab ile Allah, nebi ile resul, hatta mümin ile müslüman arasýnda bir fark olduðunu bilmiyordum. Kulluðun, makamlarýn en yücesi olduðunu da ilk ondan duydum; peygamberlikten de yüce... Çocuklarýnýzý Abdullah, Abdurrahman diye isimlendirin buyurmuþ Allah ýn sevgilisi. Abdullah, yani Allah ýn kulu... Bana ilk duyduðumda çok da özel gelmemiþti. Öyle ya, herkes Allah ýn kulu deðil mi? Ah keþke O na kul olabilsem, kendi heveslerime olduðumun yarýsý kadar... Kul... Köle... Allah ýn kölesi... Yap! dediðini yapar, Yapma! dediðinden uzak durur. Kalk! dedi mi kalkar; Otur! dedi mi oturur. Ne istersin? diye sorulduðunda Sen ne istersen... diye cevap verir, O nun divanýnda istememek dahi edebsizlikten sayýlýr. Ýsteðin isteðimdir. Aslýnda O nun isteðine karþý çýkacak da yoktur ama, Kul bu sýrra vakýf olmuþ ve isteyerek boyun eðmiþtir. Cumartesi akþamý bir arkadaþýmla sahilde yürüyüþe çýktýk. Havanýn çok güzel olmasýna karþýn etrafta fazla kimse yoktu. Onda çoktandýr merak uyandýran manevi yönüm hakkýnda sormak istediði sorular için uygun gördü bu tenhanlýðý arkadaþým. Az çok bir þeyler biliyordu hakkýmda; bir hocamýn olduðunu, dindar bir grupla ara sýra toplandýðýmýzý, sað serçe parmaðýmdan çýkarmadýðým sarýk þeklinde gümüþ yüzüðümü, ve kim bilir daha nicelerini... Ama mürþidin, ya da daha yaygýn olarak bilinen adýyla þeyhin ne demek olduðundan pek haberdar deðildi. Ben iyi bir örnek deðilim, ama öðretmenine baðlý bir derviþin nasýl bir lütuf içinde olduðunu, hocasý karþýsýnda adeta bir ölü olmasý gerektiðini de bilmiyordu. Yine de anlattýklarýmdan aþaðý yukarý ne demek istediðimi anladý ve herkesin ezberindeki o repliði tekrarladý: Ýyi de kul ile Allah arasýna kimse giremez diyorlar. Mürþid buna ters düþmüyor mu?


Gökhan ÇALIÞKAN

fotoðraf: banu yýlmaz

Önce itiraz edecektim, sonra söylediklerinde bir gerçek olduðunu düþündüm. Kul ile Allah arasýna Cebrail dahi giremezdi. O Kul ki Sidre-i Müntaha ya geldiðinde ona Cebrail Buradan sonra bir adým daha atarsam yanarým, bu menzile ancak sen varýrsýn ya Muhammed! demiþti. Daha sonra, belki de önce, belki de ayný anda, anlarýn birbirine girdiði bir zamanda belki de, Rabbi ona þöyle müjdeledi: Kulum bana nafile ibadetlerle durmadan yaklaþýr, nihayet ben onu severim. Kulumu sevince de onun iþiten kulaðý, gören gözü, tutan eli ve yürüyen ayaðý olurum. Benden her ne dilerse, onu mutlaka veririm; bana sýðýnýrsa onu korurum. Aman Ya Rabbi! Bundan güzel bir müjdeyi hiçbir kulak iþitmedi! Kul uyla Allah arasýna bir nefes dahi giremedi. Haklýsýn dostum. Söylediklerin tamamen doðru. Ben dilim döndüðünce sorunun ikinci kýsmýný cevaplayayým kendi tecrübemden dedim. Beþerle Rabb inin arasýna nefis girer, mürþid deðil. Beþer Allah ýn izniyle nefsi bir süreliðine Ben diye adlandýrýr. Ýþte bu Ben beþerle Rabb i arasýndaki tek engel olur. Çok da yaman bir engeldir bu. Kur an da koca daðlara benzetilir. Ancak üzerine Allah kelamý inince parçalanýr, yok olur. Beþerle Rabb i arasýna giren bu nefsi, ancak Allah ýn kelamý parçalayýp yok eder. Ýþte bu kelamýn vücududur Mürþid. Nefis parçalanýp hiç olduðunu idrak edince, beþeri Kul olduðu gerçeðiyle müjdelemek için hizmet eden ve bu hizmetinin karþýlýðýnda da Kur an da buyurulduðu üzere Hiçbir ücret beklemeyen kuldur Mürþid. Bunun için de eli, ayaðý, hatta ayaðýnýn altý öpülür, caizdir. Hatalar Ben den, affetmek merhametlilerin en Merhametlisi Rabb imden, vesselam...


tarih

TARÝHÝMÝZDE KASIM AYI Osmanlý Ýmparatorluðu altý asrý aþkýn bir süre hayatta kalmýþ, üç kýtaya hükmetmiþ bir cihan imparatorluðu iken son dönemlerinde Batý karþýsýnda, özellikle ekonomik ve siyasal alanda pozisyon kaybetmiþtir. Yirminci yüzyýlýn baþlarý Batý devletlerinin siyasal, ekonomik alanlardaki güç mücadelesinin en aðýr olduðu döneme tanýk olmuþtur. Osmanlý Ýmparatorluðu, hiç þüphesiz bu süreçten nasibini en aðýr þekilde almýþ ve I. Dünya Savaþý içine çekilmiþtir. Almanya ile ittifak kurmak zorunda kalan devlete karþý, 4 Kasým 1914 te Rusya, 5 Kasým 1914 te Fransa ve Ýngiltere savaþ ilan etmiþlerdir. Buna müteakip 11 Kasým da bütün Müslümanlarýn Halife nin yanýnda düþmana karþý cihada çaðrýlmasý anlamýna gelen Cihad-ý Ekber halka duyurulmuþtur. Dört yýl süren savaþ neticesinde Osmanlý Ýmparatorluðu birtakým kahramanlýklara imza atmýþ ise de büyük oranda insan ve toprak kaybý vermiþ, ekonomik ve siyasal alanda tam bir çöküntü içerisine itilmiþtir. Batý nýn müteakip aylarda fiili saldýrýlarý devam etmiþ, neticesinde Milli Mücadele baþlamýþtýr. Anadolu nun Ýtilaf devletlerince paylaþýlmasý ve iþgaller karþýsýnda Anadolu da baþlayan Milli Mücadele davasýnýn esaslarýnýn belirlendiði Milli Yemin anlamýna gelen Misak-ý Milli / Ahd-i Milli 29 Kasým 1919 da ilan edilmiþtir. Bu bildirgenin, Milli Mücadele nin siyaseten ve hukuken savunulmasýnda ve baþarýya ulaþmasýnda önemli bir yeri olmuþtur. Milli Meclis, Edirne Milletvekili Þeref Bey in meclis konuþmasý, dönemin halet-i ruhiyesini de ziyadesiyle yansýtmaktadýr: Ahd-i Milli nin bütün dünya parlamentolarýna ve memleket matbuatiyle cihan matbuatýna teblið edilmesini ve tercihan müzakeresini teklif ederim... Ýntihap dairelerimizden milletimiz bizlere, kendilerini temsil þerefini vererek buraya gönderdiði zaman, ilk vazife olarak, yaþama hakkýný ve haysiyetini tebellür ettiren en masum haklarýný ziman (teminat) altýna alan, mazisinin parlak günlerini istikbal içinde düþünmek hakký olduðunu gösteren ve bunun için de icabederse, bütün millet fertleri olarak ölmeyi göze alan þu Ahd-ý Milli yi ilan etmemizi istedi Biz, maddi, manevi varlýðýmýzýn bize temin ettiði hakk-ý sarihi, hakk-ý hayatý istiyoruz. Baþka bir þey istemiyoruz. Þimdi okuyacaðým peyman-ý millidir. Milletin yeminidir. Türk Milleti ya bu yeminin þartlarýný yerine getirecek, ya bu yolda tarihin huzurunda þerefle silinip gidecektir. Fakat esir olmayacaðýz efendiler. Ayþen Müderrisoðlu


fotoðraf: banu yýlmaz


selamiçeþmeli YÂKUBÝ BABA dan

fotoðraf: aygül okutan

nefes alan tarifler


GIDAK BROKAHA Malzemeler:

3 Tavuk göðsü ( kuþbaþý) 2 Kabak 2 Havuç 300 gr. Brokoli 1 Çorba kaþýðý soya sosu 2 Çorba kaþýðý buðday niþastasý 6 Diþ Sarýmsak 1 Soðan 1 Tatlý kaþýðý köri 1 Çay kaþýðý zerdeçal (türmerik) 1 Tatlý kaþýðý kýrmýzýbiber 1 Tatlý kaþýðý zencefil 1 Tatlý kaþýðý garam masala Karabiber Tuz Hazýrlanýþý: Tavuklarý cam bir kaba boþaltýn, üzerini ýslatacak kadar soya sosu dökün, üzerine biraz karabiber, biraz kýrmýzý biber, 3 diþ ince rendelenmiþ sarýmsaðý ve niþastayý ekleyin hepsini karýþtýrýn ve beklemeye alýn. Derin tavada (Wog) 3 çorba kaþýðý soya sosu içinde soðaný öldürün ve sonradan yanmasýn diye 3 diþ ince dilimlenmiþ sarýmsaðý ekleyin. 1 dakika sonra küp küp kesilmiþ sýrasýyla havuç, kabak ve brokoliyi ekleyin. Sebzelerin piþmesine yakýn tüm baharatlarý ekleyin ve 3 dakika daha karýþtýrmaya devam edin ve ayrý bir kaba alýn. Boþalan tavanýn içine iyice kýzdýktan sonra tavuklarý boþaltýn ve harlý ateþte kavurun. Tavuklar piþer piþmez üzerine piþmiþ sebzeyi boþaltýn ve 1-2 dakika katýþtýrýn. Dilerseniz yanýna yaðsýz olarak piþirilmiþ yasemin pirincinden pilav yapabilirsiniz.


hayat öðretmenle yürünen bir yol Hayata gözlerimizi açtýðýmýz anda ilk öðretmenimizle karþýlaþýrýz. Annemiz. Bizi sütüyle besler, tüm ihtiyaçlarýmýzý karþýlar ve bunu kendinden fedakârlýk yaparak yerine getirir. Sevmeyi ondan öðreniriz, tehlikelere karþý korunmayý yine onun yardýmýyla öðreniriz. Yürümek, yemek yemek, tuvalet terbiyesi gibi bedenimizle yaptýðýmýz faaliyetlerde yardýmcýmýzdýr. Bunlarý öðrenirken kendimize güvenmeyi, baþarmanýn sevincini hep onunla yaþarýz. Bizi, topluma, kendine yeten, özgüvenli bir birey olarak yetiþtirmek için elinden gelen gayreti göstermektedir. Daha sonra sosyalleþme süreci baþlar ve arkadaþlar devreye girer, paylaþmayý, bencilliði, kavga etmeyi, barýþmayý, rekabet ortamýný onlarla yaþamaya baþlarýz. Onlar da bizim geliþmemizde bir basamak teþkil ederler. Yuvadaki öðretmenlerimiz bu süreçte bizim en büyük yardýmcýlarýmýzdýr, ama evde yine en büyük desteði annemizden alýrýz. Hareketlerimizin iyi, güzel, çirkin veya hatalý olmasý onlarýn ya takdirlerini ya da uyarýlarýný almamýza neden olur. Kendimize çeki düzen vermeye çalýþýrýz. Sonra okul sýralarý gelir. Her ders için ayrý bir öðretmenle eðitim hayatýmýza devam ederiz. Matematik, fen, müzik, resim hepsi için ayrý bir hoca vardýr. Ýnsan, çevresi ile daha çok irtibat kurmaya baþlayýp, beden evi de büyümeye baþlayýnca ihtiyaçlarý ve bu eve gelen fikir misafirleri deðiþmeye baþlar. Daha önce oyun oynamak zevkli gelirken artýk çevresini tetkik etmeye, dünyayý seyretmeye, olaylarý tefekkür etmeye baþlar. Kafasýnýn içinde þu sorular dönüp durmaktadýr: Ben kimim? , Neden yaratýldým? , Vücudumun varlýðýnýn hikmeti nedir? Eðer þanslýysa, Allah ona bu sefer de kendi kitabýný okuyabilmesi için bir öðretmen lütfeder. Bu seyahat; içe, öze, sýrra doðru yapýlan bir yolculuktur. Öðretmen burada kiþiyi ilmiyle besler, kuvvet kazanmasýný saðlar. Zira yolculuk zorludur, düþman çetindir. Vücudunun azalarý ile ekip biçmeyi öðrenir. Eliyle verir, sever, gözü ile Hakký temaþa eder, diliyle Hakký söyler, ayaklarý ile Allah ýn hoþnut olacaðý iþleri yapmaya koþar, kalbindeki putlarý (kendisi, eþi, ailesi, evlatlarý, mal, mevki, para v.s.) birer birer ortadan kaldýrmaya baþlar. Bu yolda en büyük yardýmcýsý; Allah a duyduðu aþktýr. Ferhat ýn Þirin e ulaþmak için daðlarý delmesi gibi vücut ihtiraslarýndan


oluþan daðlarý aþk, edeb ve ilim kuvvetleriyle yerle bir etmek için mücadele eder. Kiþi artýk sadece kendi ihtiyaçlarýný giderme yolunda gayret sarf etmez, tüm insanlarý sanki tek bir vücutmuþ gibi algýlayarak amel etmeye baþlar. Cimri ise vermeyi; kindar ise affetmeyi, hoþ görmeyi; kibirli ise tevazuu; öfkeli ise hilmi ve yumuþaklýðý öðrenir. Cehennemin yedi kapýsý kapanýp, cennetin yedi kapýsý haline gelir. Kiþi; huzuru, mutluluðu, sükûneti, rahatý elde eder. Tevhid kalesinin içine girince bütün düþmanlardan emin ve azade olur. Bu hale gelen kiþiye öðretmen, kalb-i selim pasaportunu verir, damgasýný basar. Hayat; Adem i bulmak, önünde secde etmek ve rengine boyanmaktýr. Bu kiþiye ebedi hayatýn kapýlarýný açar. Artýk onun için ne korku ne de hüzün vardýr. Her yerde ve her þeyde Hakk ý temaþa etmenin zevkine gark olmuþtur. Geldiði noktaya geri dönmüþ, yaratýlma gayesini tamamlamýþtýr. Neþe TAÞ

Bir býçak, kendi sapýný, baþka bir býçak olmaksýzýn nasýl yontabilir? Sen git de yaralarýný bir gönül c e r r a h ý n a g ö s t e r. S e n o n l a r ý ke n d i n te d av i e d e m ezs i n . Hz. Mevlânâ

desen: hümanur baðlý


babamýn hac günlüðü


*** Sene 1989... Kýrklý yaþlarýnýn baþýnda; hayatýnýn olgunluk devrine eriþmiþ olmanýn manevi heyecaný içerisinde bulunan günlük sahibi, gönlünde duyduðu Ýlâhî çaðrýya cevap vererek Hac farizasýný yerine getirmek üzere Kutsal topraklara gitmeye niyetlenir. Heyecanla sevgili bu eþini de bu yolculuða davet eder. Fakat cebinde yalnýz bir kiþinin gitmesine yetecek kadar para vardýr ve bu gerçeði de yalnýz kendisi bilmektedir. Eðer eþi gelmek isterse, o yýl gidemeyecek; parayý denkleþtirip seneye birlikte gideceklerdir. Fakat takdîr-i Ýlâhi eþine Kutsal Topraklara gitmek için bir yýl daha süre vermiþ olacak ki, cevap olumsuzdur. Bunun üzerine hacca niyetlenmiþ olan günlük sahibi, hanýmýndan izin ve helallik alarak bu kutsal yolculuk için hazýrlýklara baþlar. Neredeyse kýrk güne yakýn sürecek olan Kutsal Hac yolculuðu için artýk vakit gelmiþtir. Geride býraktýðý eþini, 19 yaþýnda bir delikanlý olan büyük oðlunu, 12 yaþýndaki küçük oðlu ile o vakitler 10 yaþýnda bulunan ve þimdi bu kalemi elinde tutan kýzýný Allah a emanet ederek nihayet Ýstanbul Aksaray Vatan Caddesi nden kalkan yüzlerce otobüslük hac kafilelerinden birinde o da yerini alýr. Uðurlamaya gelen komþularýna, kardeþlerine ve anacýðýna veda eder; helallik alýp yola düþer... Dünya bir handýr, insan da bir yolcudur bu alemde; Günlük sahibi için ise bu defa farklýdýr: Kýrk yýllýk dünya yolculuðunda bu defa o, Hak ve aþk yolunun yolcusudur. Arzu Eylül Yalçýnkaya

desen: hümanur baðlý

*Mehmet Ali YALÇINKAYA

Ýþbu günlük adýndan da anlaþýlacaðý üzere kalemi elinde tutanýn sevgili babasýna ait olup büyük bir kütüphanenin hýncahýnç kitapla dolu bir rafýnda kaderine terk edilmiþ bir vaziyette bulunmuþtur. Üzerinde herhangi bir uyarý yazýsý görülmediðinden, okumakta bir mahzur görülmeyip bir solukta bitirilmiþtir. Ýçindeki samimi ifadelerin ümmet-i Muhammed in istifadesine sunulmasý gerektiðine inanýldýðýndan, sahib-i günlükten* bin bir rica ve temenna ile izin alýnarak, her sayýda bir bölüm halinde iþ bu derginin sahifelerine konmasýna karar verilmiþtir.


babamýn hac günlüðü 1 28 Haziran 1989 Cilvegözü kapýsýna yaklaþtýðýmýzda Suriye sýnýrýný belirleyen tel örgüler göründü. Sýnýr kapýsýna dört kilometre uzaklýkta arabalarýmýzý gece saat ikiye kadar bekleyeceðimiz bir yere park ettik. Hepsi Ýstanbul dan yola çýkan otobüslerin, bütün hacý adaylarý yavaþ yavaþ çevreye daðýldýk. Sýradan bir bekleme yeri deðil burasý, çünkü bütün yolcular hacý adayý. Tertemiz bir su ile abdestlerimizi tazeledik. Ýkindi namazýmýzý kýldýk. Akþam namazýna kadar çay kahve içerek hoþ vakit geçirdik. Tanýdýklara rastladým. Daha evden ayrýlalý üç gün olmasýna raðmen kendimizi gurbette hissetmenin verdiði yakýnlýkla selamlaþtýk; derken akþam namazý vakti geldi. Akþam namazý Açýk havada, berrak bir gök altýnda, hasat edilmiþ bir tarlada binlerce insan bir an önce cemaate yetiþmek için telaþ içinde koþuþuyor. Allah ýn mutlu bahtiyar kullarý arasýnda hissettim kendimi. Böyle hayýrlý bir yolculuðun binlerce mensûbundan biri olmak, tarifi olmayan bir sevince boðdu beni. Farz kameti okunmaya baþlarken kendimi tutamadým, hislendim .. bu manevi hazzýn bahtiyarlýðýna gözyaþlarým ve hýçkýrýklarýmda katýldý.. Yatsý namazýndan sonra el, ayak çekildi, herkes arabasýna oturup hareket vaktinin gelmesini beklerken ben uyumuþum. Gümrük alanýnda uyandým. Sabah namazýnýn telaþý ile arabalardan indik. Büyük bir meydaný hac kafilesi için hazýrlamýþlar. Bütün ihtiyaçlarýmýzý önceden düþünmüþler. O arada evi aradým, oðlumun sesini duydum, konuþamadan ses kesildi, bir daha da çýkaramadým. 29 Haziran 1989 Suriye gümrüðünden yaklaþýk onda ayrýldýk. Otuz beþer arabalýk kafilelerle yola çýktýk. Önümüzde polis var. Ýlk durak olarak Humus ta mola verdik. Saat bire yaklaþýyordu. Halid bin Velid Camiî nde öðle namazýmýzý kýldýk; güzel ferah bir cami içinde Halid bin Velid, oðlu ve Hz. Ömer in oðlu Abdullah bin Ömer in kabirleri var. Vücûdunda seksen dört savaþ yarasý taþýyýp da þehit olamadýðý için ölüm döþeðinde aðlayan o büyük zat için samimiyetle, tekrar tekrar dua ettik. Humus tan ayrýlýrken, bütün balkonlar bize el sallayan, sevgiyle gülümseyen insanlarla doluydu. Ardýmýzda dost gönüller býrakarak Þam a doðru yola çýktýk. Humus Þam arasý güzel bir yol. Ýsmini bilemediðimiz bir kaç nahiyeden geçtik. Hava sýcaklýðý boðucu deðil. Çöl bekliyorduk, fakat neredeyse bütün


ardan oluþuyordu. Bu arada yolculuk açl að ve lar ova il yeþ yem ýz hým gâ zer gü kaynaþtý. Yorgunluktan herkes uykuya sýrasýnda, hacýlarýmýz da iyice birbiriyle . e mutlu ve huzurlu bir ifade ile uyuyor yenik düþmüþ durumda.. Herkes, yüzünd em ama þu anda horlayanlar bile Hayret; normalde nasýl karþýlarým bilm gözüme hoþ görünüyor. üþlü bir þehir. Ezandan önce kýsa bir Ve Þam.. Þam büyük , modern görün ayan dost gönüller gibi, bizi ayný yürüyüþ yaptýk.. Humus ta bizi uðurl geçerek Hz. Ebû Bekir Camiî ne n da sýn ara i sel an ins yan þýla kar tle samimiye t asmýþlar. Üzerinde, Hoþgeldiniz kar pan bir ük büy ile ýsý yaz el a ýsýn Kap ulaþtýk. büyük mutluluk.. Böyle bir misafir Ne . rdu ýyo yaz ri irle saf mi ýn llah Beytu .. büyük bir nasîp Allah a hamdolsun ne ve zel gü ne ak olm si üye n nu bu gru e da bir yemek yiyelim dedik. Bir taksiy Akþam ezanýndan sonra . Bey ile Þam Ama sonra damak tadýmýza uygun bir binip Lokantalarý gezmeye baþladýk. bizden para almadý; yalnýz, si tak a und yol nüþ Dö . dük dön i ger yer bulamayýnca i. Bu da ne büyük incelik. hayýrlý haclar dileyip yoluna devam ett 3o Haziran 1989 yaklaþtýkça, heyecan artmaya e ler yer rek ba Mü . tik geç den ün üð Suud gümr u paylaþýyoruz. Tekbîr, telbiye, fon kro mi i ber en nd dü yle Be ftü Mü baþladý. hepsinden razý olsun, otobüsteki ah All r ele sûr n da ran Ku m, elâ s-s selâtü ci hepsi muhterem insanlar. Tabi gen lýsý Yaþ . þtýk na kay a arl aþl ad ark bütün h düþüp dengesini kaybedebiliyor. Ýnþalla ýf zay tan luk gun yor an ins i, hal uk cul yol döneriz. böyle tatlý tatlý gider, ayný þekilde de e klýkta bir yerde kýldýk ve sonra Medîne y Yatsý namazýný Medîne ye 160 km. uza a adaþlarýn bazýlarý uyuyakaldýlar; am doðru yola çýktýk. Yol yorgunluðu ark laþýrken, ümmeti için kendini yak efe hed o n ola alim Ýde . ým ad ben.. uyuyam þka hiçbir gayesi olmayan o Allah feda eden, bizim kurtuluþumuzdan ba ilirim? Onun adým adým gezdiði, yab uyu ýl nas n ýrke laþ yak ine des ben sevgilisinin iþtiren olaylarýn yaþandýðý dünya deð yý nya dü ý, týð yap r ala þm tla an savaþlar, ýldýðý, kök, budak saldýðý bir beldeye yay n m ý Ýslâ in, din bir ak rac du kça durdu az sonra sevgilisine kavuþacak, onun Bir ? im ilir yab uyu sýl na ben n ýrke laþ yak i eyi bekleyen, biraz sonra kefen misal rm gö fat ilti , eyi lm edi ul kab an nd afý tar sýl uyuyabilir? Uyuyamadým. ihrama gireceðini bilen bir kimse na rý aldým. Kuran sesi yavaþ yavaþ hacýla Hocadan Kuran okumak için müsaade m, saatinde giriyorduk. Hislendim, doldu uyandýrdý. Medine ye sabah namazý lerle doldurdun beni Allah ým. taþtým, eridim, aðladým.. Ne tatlý his Sana hamd ü senalar olsun. (devam edecek)


nim sofyan

*türk müziðinde 2/4 lük en basit usul. düm-tek biçiminde ilerler.


terennümler* DÜM: BAÞLATMAK, DEFTERÝ, YAZILMAK ÜZERE UZATMAK MI, ÝLK SATÝRLARI YAZMAK MI? TEK: ANLAMADIM?! DÜM: KEMANI SÖYLETEN YAY MIDIR? KEMÂNÝ MI? TEK: OKUN NEREYE SAPLANACAÐINI OKÇU BÝLÝR, YAY DEÐÝL... DÜM: AH O OKÇU, AH O OKÇU... TEK: DÜM DEMEDEN TEK LÝK DE OLMUYOR ÝÞTE. DÜM BEN DÝYE SESLENÝYOR BENDÝR DE, DEÐÝL MÝ? NEDEN? DÜM: ÇÜNKÜ BENDÝR, BEN DÝR. TEK: DÜM DE, TEK DE USÛLDENDÝR. DÜM: BÝTÝRDÝNÝZ BENI CÜMLENÝZLE... TEK: SEN DE BEN DE, USULÜNCE BÝRLEÞÝNCE O OLUYOR GALÝBA, HERHALDE O NDAN SUSTUK...


bir kitap okudum ve hayatým deðiþti

diye baþlar Orhan Pamuk un bir romaný. Yirmili yaþlarýn baþlarýnda bu kitabý okurken, ironik ve iddialý bulmuþtum bu cümleyi, nereden bilebilirdim yýllar sonra bir kitap okuyacaktým ve hayatým deðiþecekti!

Hayat, aðýr aðýr ilerlerken ve gittikçe dikleþtikçe hayat yokuþu diyen o þarkýdaki gibi günden güne dikleþirken, beni de halden hale sokuyordu. O kendinden çok emin genç mezun, yavaþ yavaþ þaþkýn, ne kadar küçük olduðunu farketmeye baþlamýþ genç bir kadýna dönüþüyordu. Tüm bunlar olurken; uzun zamandýr yaný baþýmda duran bir kitap okudum. Okudukça beni içine alan, saran ve deðiþtiren bir kitap. O kitabýn satýrlarý arasýnda yeni bir öðretmen ile tanýþtým, tüm ömrüm boyunca ihtiyacým olan. Neye ihtiyacým varsa, bana yol gösteriyordu. En üzgün, en sevinçli, en zor ve en kolay anlarýmda artýk O vardý yanýmda ve hayattaki renkler deðiþmeye baþlamýþtý benim için... Ben senin yanýndayým dedi defalarca. O güne kadar onlarca insandan duyduðum, anlamý büyük ama genelde içi boþ kalan bir cümleydi bu benim için ama bu defa farklýydý... Bu defa, o sözü verenin hep yanýmda olacaðýna emindim. Çünkü O, tüm hatalarýma, kusurlarýma, tekrar eden aþýrýlýklarýma raðmen hiç terketmedi beni, hep kucakladý. Kimi zaman uyaran, kimi zaman yüreklendiren sesi ve içimi titreten cümleleriyle hep oradaydý. Hep yanýmdaydý. Sonra gün geldi, elimden tuttu ve beni baþka bir öðretmene götürdü. Birkaç yýl önce, bir ramazan akþamý tanýþtýrýldýðým esmer, narin güzele. Dedi ki; Artýk senin öðretmenin O! Haliyle, tavrýyla, bilgisiyle ve görgüsüyle sana seni anlatacak. Öylesine anlatacak ki, sen bile anlamayacaksýn ilk baþta seni sana anlattýðýný . Sonra, O nu izlersen, dinlersen, yap dediklerini yapýp, yapma dediklerinden sakýnýrsan insan olursun dedi. Peki dedim telaþla, Ya Sen? Býrakýp beni gidiyor musun? Gülümsedi... Tüm hayatým boyunca kimsenin bana bakmadýðý gibi baktý ve gülümsedi.


Böylece yeni bir dönem baþladý. Neyin ne olduðunu anlamadýðým, sadece sonsuz huzur ve güven ile dolduðum, acýlarýn daha kolay, sevinçlerin daha ölçülü olduðu yeni bir dönem... Býkmadan, usanmadan anlatan, aktaran, öðreten, bunu yalnýzca cümlelerle deðil her an, her haliyle yapan yeni öðretmenim ile dolu bir dönem. Ne özel ve ne güzel olduðunu anlamadan geçen sabahlar, geceler, günler... Hani sanki, böyle bir öðretmene mazhar olmak benim en doðal hakkýmmýþ gibi, hoyratça savurduðum fýrsatlar. Bir gün O, elimden tuttu, Hadi dedi, Bir seyahate gidiyoruz! . Açýkçasý biraz ürktüm, biraz çekindim ama dedim ki sonra, O gel diyorsa gelirim . Böylece verdim pasaportumu ilgililere, yapýlmasý planlanan Kudüs seyahati için. O günün üzerinden bir yýlý aþkýn süre geçti ve henüz idrak etmeye baþlýyorum ki, o gün bana gelen davet yalnýz Kudüs için deðildi! O gün ben, aslýnda tam olarak idrak edemediðim baþka bir seyahate de davet edilmiþtim. Öyle bir yolculuk ki, baþlangýçta pýrýl pýrýl olduðunu zannettiðin ama ilerledikçe üstünün baþýnýn kir içinde olduðunu farkedip þaþýrdýðýn, afalladýðýn, kendine dair bildiklerini yýkan ve sonunda seni yeniden inþa eden bir yolculuk. Öyle bir yolculuk ki, var olarak baþladýðýn ama yok olarak çýkman gereken. Sadece O nun aþkýnýn önemli olduðu.

O güzel öðretmenin emeklerine, sevgisine raðmen, tozlarýmdan kurtulmak için ne kadar çaba harcýyorum diye. Düþünüyorum... Tüm dünya boþ, manasýz ve siyah uzanýrken önümde, tüm manasýný bize lütfeden O Sultan ý ve ne kadar þanslý olduðumu. Bilmiyorum; birgün bu yolun sonuna geldiðimde, ne kadar soyunmuþ olurum benliðimden, üstümdeki tozdan, topraktan; ama umarým Allah, O nu karþýma çýkardýðý için þükredebilmeyi hiç bir zaman almaz bu kulundan! Yeþim

fotoðraf: hümanur baðlý

Bugün burada bu yazýyý yazarken düþünüyorum, acaba ne kadar hakkýný veriyorum bu yolculuðun diye.



mimarýn nefesi

GELENEKSEL MÝMARÝMÝZÝN ÖÐRETTÝKLERÝ

Bir þehri nasýl tanýrýz? Herkesin insanlarýndan, yemeklerinden, havasýndan, suyundan gibi pek çok farklý cevaplar verdiðini duyar gibiyim. Ama bence bir þehri en çok yaþayarak; daracýk sokaklarýnda dolaþarak, meydandaki çeþmenin baþýnda soluklanarak, o muazzam güzellikteki binalarýný þaþkýnlýk içinde seyre dalarak yani ona asýl adýný, kimliðini veren mimarisini keþfederek tanýrýz. Çünkü mimari, içinde bulunduðu, ait olduðu zamanýn, yörenin ve toplumun dinini, sosyo-ekonomik ve politik durumunu, kültürünü yansýtýr ve bize kendisiyle ilgili bir çok þey fýsýldar. Her yörenin kendine has yaþam biçimi, yapý malzemeleri, topografik özellikleri, iklimi, aile ve kültür yapýsý birbirinden farklý ve özgün mimari karakterler oluþmasýna olanak saðlamýþtýr. Hayatý zengin kýlan bu farklýlýk ve çeþitlilikten ülkemiz de nasibini almýþ; güneydoðu Anadolu nun taþ konut mimarisi, Karadeniz bölgesinde görülen ahþap iskeletli ev mimarisi, Ege ve Akdeniz bölgesinin düz damlý taþ mimarisi, Orta Anadolu nun kerpiç mimarisi ortak paydada birleþerek Geleneksel Türk Evi adýný almýþtýr. Göçebe bir yaþam süren Türkler, Anadolu ya gelip yerleþik düzene geçince yanyana düzenledikleri çadýrlarýný bu konutlar içerisinde odalara dönüþtürmüþlerdir. Bu evlerin biçimlenmesinde iþi tesadüflere býrakmayýp daha önce bu yörelerde yaþayan kültürleri de yorumlamýþlar ve kendi kültürleriyle bir sentez yapmýþlardýr. Doðaya karþý ezici bir üstünlük taslamayarak, topraðýn verdiði imkanlar doðrultusunda binalarý yerleþtirerek, doðallýk içinde bir düzen geliþtirmiþlerdir. Komþusunun da hakkýný gözetecek kadar adil ve saygýlý bir tutumla tasarlanmýþ bu binalar, bir diðerinin manzarasýný, rüzgarýný ve güneþini kesmez. Doðal verileri deðerlendirerek, iklim koþullarýna ve çevreye uygun malzeme kullanmýþlar; ahþap ve taþý ustaca yorumlamýþlardýr. Bu yüzden aþýrý sýcak olan Güney Anadolu da ýsý yalýtým özelliði olan ahþap ve taþ, Orta Anadolu da ahþap ve taþ pek fazla bulunmadýðýndan kerpiç kullanýlmýþtýr. Ayný yapýnýn içinde küçük pencereli kýþlýk ve büyük pencereli yazlýk odalar düzenleyerek doðal klimatik ortamlar yaratmýþlardýr. Türk evinin biçimlenmesi toplum yapýsý ile de iliþki içindedir. Konuklarýn aðýrlandýðý baþ oda , bir geçiþ mekaný olan sofa , oturma, yatma ve yeme eylemlerinin gerçekleþtirildiði odalarýn yer aldýðý harem bölümü, yaþam biçimimiz ve geleneklerimiz ile örtüþmektedir.


Bir de bugüne göz atalým. Günümüz konut mimarisi, sahip olduðumuz ileri teknolojiye raðmen geleneksel mimarimizin sunduðu akýlcý çözümlerden uzak ve estetik zarafetten yoksun. Küreselleþen dünya ideolojisi ile kimliksiz, tektip kentlerin yaratýldýðý, kültürel baðlarýn koparýldýðý, aidiyet hissinin elimizden alýnýp bizi yabancýlaþtýrdýðý, tamamýyla ithal bir mimarlýk ortamý hakim maalesef. Genel tabirle residence adýný verdikleri bu 20-25 katlý gökdelen konutlarý yapanlar, sihirli bir dünyanýn kapýlarýný açýp rüya gibi bir yaþam ve çok özel komþular vaadediyorlar. Bu öyle bir dünya ki etrafýna ördüðü yüksek duvarla tüm kente sýrtýný dönüp kapýdaki güvenlik sayesinde de sizin gibi özel komþularýnýz dýþýnda kimseyi içeri almýyor. Japon bahçeleri ve feng-shui danýþmanlýðý ile uzakdoðunun büyüsü ve çekiciliðini sunanlar, California mimarisinden yola çýkarak Ýngiliz stili peyzaj tasarýmlarýyla projenin ruhunu tamamlayanlar, günümüz mimarisinin geleceðin mirasýný oluþturacaðý gerçeðini göz ardý edip hafifsiyorlar. Orhan Veli nin Ýstanbul u Dinliyorum Gözlerim Kapalý mýsrasýný slogan edinip, akýllý binalardan sonra duygusal zekasý yüksek mekanlar ürettiklerini iddia ediyorlar. Atalarýmýzýn hassas bir ruh ve vicdan muhasebesiyle þekillendirdikleri o eþsiz mimariyi, 22. kattaki evinizden seyrettirebilmekle o ruha ortak olmaya çalýþýyorlar. Sanýrým yakýnda bizler gözlerimiz kapalý Ýstanbul u dinleyeceðiz zira çok deðerli bir hazinenin ortasýnda kültürel yozlaþmanýn eserleri giderek yaygýnlýk kazanmakta. Fakat bu, sadece mimarlýðýn bir meselesi olarak görülmemeli. Kur'ân-ý Kerim, Allah'ýn yeryüzünü imar görevini insana yüklediðini beyan eder. Bir âyette "Sizi yeryüzünde yaratýp, orayý imar etmenizi dileyen Allah'týr." (Hud 11/61) buyrulmaktadýr. Bu emrini en güzel þekilde uygulamaya koyan Peygamberimiz, yaþadýklarý þehrin temiz tutulmasý yönünde emir ve tavsiyelerde bulunmuþ, bitki ve hayvanlarýn korunmasýna özen göstermiþ, aðaç dikmeyi teþvik etmiþ, Mescid'in temizlenip güzel koku ile kokulanmasýna, avlularýn temiz tutulmasýna, durgun sulara idrar yapýlmamasýna, içme sularýnýn yakýn çevresine çöp dökülmemesine dair emirleri ile çevreyi koruma ve temiz tutma hususunda bizlere örnek olmuþtur. Bu vesileyle þunu söylemek istiyorum ki, hepimiz, deðerlerimize sahip çýkmasýný bilmeli, etrafýmýza biraz daha dikkat ve sevgiyle bakýp mevcut kýymetlerimizin farkýna varmalý, geleneksel mimarimizin o tükenmez güzellik ve zenginliðinden dersler almalý, onlardan öðrenmeliyiz. Ýnsanýn insanla, doðayla, kültürüyle, gelenekleriyle iliþkisinin nasýl olmasý gerektiðine dair önemli ipuçlarý verdiðini unutmamalýyýz. Ancak böylesine bir toplumsal bilinç ve idrakle maddi ve manevi kirlerden arýnabilir, davranýþlarýmýzda ahlaki mükemmelliðe ulaþýp yaþanabilir çevreler oluþturabiliriz. Banu YILMAZ


yeni çýkanlar Bu kitap tasavvuf dünyasýnýn iki önemli yazarý olan Ýbnü l Arabi ve Abdülkerim Cîlî nin maddi ve manevi seferleri yorumladýklarý el-Ýsfâr isimli eserlerinin Türkçe tercümelerinden meydana geliyor. Ýbnü l Arabi ve Cîlî bu kitaplarda sefer kavramýný metafizik bir tarzda yorumluyor ve ilâhi isimlerin, Kur ân ýn, peygamberlerin ve namaz kýlan kimsenin seferlerini anlatýyorlar. Ýbnü l-Arabî seferler ve yolcular hakkýnda okuru bilgilendirdikten sonra sýrayla seferleri incelemeye baþlar. Hemen belirtilmelidir ki, Þeyh-i Ekber in bahsettiði bu seferler aslýnda temellerini Kur ân daki haberlerden alýrlar. Buna raðmen yapýlan iþ bir tefsir faaliyeti deðildir. Aksine bir tabir faaliyeti yani zahirden batýna lafýz üzerinden geçiþ yolculuðudur..Bu yüzden özellikle peygamberlerin seferleri anlatýlýrken konunun tarihi detaylarýndan ziyade yolcu açýsýndan taþýdýðý anlamlara iþaret edilmiþ ve o peygamberin yaptýðý seferle tahakkukun hangi sonuçlarý doðuracaðý üzerinde durulmuþtur. Tercümemize dâhil ettiðimiz Abdülkerîm Cîlî ye ait el-Ýsfâru l-Ðarîb isimli eser ise Ýbnü l-Arabî nin örtülü olarak deðindiði lâkin açýkça beyan etmediði mü minin mîrâcý olan namaz seferini anlatmak üzere kaleme alýnmýþtýr. Cîlî nin bu eseri, Ýbnü l-Arabî nin Ýsfâr ýna bir ek mahiyetindedir. Herkesin kendi iç dünyasýna yaptýðý yolculukta ayna olacak nitelikteki bu eser, Nefes Yayýnevinin Tasavvuf klasikleri serisinin ilk kitabýdýr. 7 TL karþýlýnda tüm kitapçýlardan temin edilebilir

Araþtýrmacý ve yazar Cemalnur Sargut un hocasý Samiha Ayverdi yi anlatan yeni kitabý Nefes Yayýnevi nden çýktý. Bu kitap, bir modern zamanlar bilgesinin hayatý, irfan dünyasý ve tefekkür yolculuðuna iliþkin yapýlmýþ konuþmalardan oluþuyor. Ayný bilgelik yolunun yolcularýndan Cemalnur Sargut la gerçekleþtirilen söyleþiyle, hem bir döneme tanýklýk etmek, hem de bu dönem içinde bilgelik göðümüzün parlak yýldýzlarýndan birinin, Sâmiha Ayverdi nin o engin dünyasýný biraz olsun yeni kuþaklara aktarabilmek istedik. Cemalnur Sargut un tasavvuf yolundaki irþadýnýn yol izlerini sürmek isteyenler için bir rehber. Cemalnur Sargut þöyle diyor; Bugün bir Cemalnur Sargut varsa ve ondan insanlara tesir eden bir tavýr varsa bunlarýn hepsi hocam Samiha Ayverdi ye ve onun da hocasý Kenan Rifai ye aittir. Ve þöyle devam ediyor; Ýnsan kendine ait hakikatlerin sahibini manevi zevkleri paylaþtýðý kiþilere tanýtmak ister. Bu zevk bir mecburiyettir. Neden sýrra yolculuk dediðimizde Cemalnur Sargut un dillinden bu cümleler dökülüyor. Aþka Yolculuk un devamý niteliðinde olan bu yeni kitap gönlünde tasavvuf lezzeti olanlara seslenerek, sýrra yolculuk yapmaya davet ediyor. Kitap 10 TL ye tüm kitapçýlardan temin edilebilir.


görüþmek üzere...


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.