YÖNETİM KURULUNDAN
İrmet Hospital Adına İmtiyaz Sahibi Jin.Op. Dr. Ahmet TÜRKER Jin.Op. Dr. İrfan TOMBALAK Yayın Adı İrmet Aktüel Yayın Türü Süreli Yayın/4 Aylık Periyot Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Alper ATASOY Yayın Kurulu Dr. H. Burç BAYKARAN Leyla ALKAN Tasarım ve Uygulama Hüseyin Güner Yönetim Yeri G.O.P. Mah. Namık Kemal Bulv. No:17/21 Çerkezköy/TEKİRDAĞ İrmet Aktüel Dergi’sinde yer alan yazılardaki görüşler sadece yazarına aittir. Kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir.
SAĞLIK TURİZMİNDE ÖNCÜYÜZ Çerkezköy’de ilk devlet hastanesi 1995 yılında açıldı. Bu tarihten sonra uzman doktorlar yavaş yavaş gelmeye başladı. Bizler de Çerkezköy’ün ilk uzman doktorlarındanız. Daha önceleri bölgemizdeki hastalar, uzman doktora tedavi olmak için Çorlu yada İstanbul’a gidiyordu. Bir gün Çerkezköy’de büyük ve donanımlı bir özel hastane yapılacağı, o tarihte kimsenin aklının ucundan bile geçmiyordu. Çerkezköy’ün ilk özel hastanesi de aynı tarihte hizmete girdi. 2003 yılında tarafımızdan satın alınan o hastanede de pek çok hasta şifa buldu. 2014 yılı Haziran ayında yeni binamıza taşınmamızdan sonra bölgede özel sağlık sektörü hızlı bir büyüme gösterdi. Hastanemizin birçok kliniğinde akademik kariyer sahibi doktorlar ( profesör, doçent, yardımcı doçent ) çalışmaya başladı. Yenidoğan yoğun bakım sorumlusu olarak bir yeni doğan uzmanı çalışan ilk ve tek özel hastanenin İrmet Hospital olması, bizim için bir başarıdır. Trakya’nın ve hatta Marmara bölgesinin pek çok yerinden hastanemizin erişkin ve yenidoğan yoğun bakım ünitelerine, kardiyoloji ve kalp damar cerrahisi servisine, beyin cerrahisi, genel cerrahi ve ortopedi kliniklerine hasta sevkleri almaya başladık. Son yıllarda, Sağlık Bakanlığının da destekleriyle ülkemizde sağlık turizmi yaygınlaşmaya başladı. Biz de son iki yıldır bu konuda çalışmalarımızı yoğunlaştırdık. Şu anda ABD, İspanya, İngiltere, Bulgaristan, Nijerya, Somali, Kanada, İsveç, Romanya ve Irak gibi dünyanın pek çok ülkesinden hastalar, tedavi olmak için Çerkezköy’e geliyorlar. Bunlar daha çok obesite cerrahisi, diş tedavisi, saç ekimi, bel-boyun fıtığı ve ortopedik ameliyatlar için bizi tercih ediyorlar. Biz burada onlara modern tıp hizmeti vermenin yanında, seyahatlerinde ve konaklamalarında her türlü desteği sağlayarak ülkemizden mutlu bir şekilde ayrılmalarına yardımcı oluyoruz. Bizde tedavi olup ülkesine dönen her hasta, ülkelerinde bizim için bir turizm ve sağlık elçisi oluyor ve bize yeni hastalar gönderiyor. Yaptığımız bu iş, bir çeşit sağlık ihracıdır ve İRMET HOSPITAL Trakya’da sağlık turizmine öncülük etmektedir.Biz, bölgemize verdiğimiz hizmetin yanında yabancı hastaları da tedavi ederek manevi bakımdan tatmin yaşıyor ve ülkemize döviz kazandırdığımız için de ayrı bir mutluluk duyuyoruz. Geldiğimiz bu nokta Çerkezköy için bir gurur kaynağıdır. Emeği geçen bütün İrmet ailesine buradan bir kez daha teşekkür ederiz. Yönetim Kurulu
Jin. Op. Dr. Ahmet TÜRKER
Yönetim Kurulu
Jin. Op. Dr. İrfan TOMBALAK
İçindekiler Mayıs - Haziran - Temmuz - Ağustos 2017
10- Çocuklarda Kasık Fıtığı 12- Çalışan Kalpte By-Pass Ameliyatları 14- Ritm Bozuklukları Tedavisi 16- Sosyal Medya Hastalığı FOMO 17- Karpal Tünel Nedir ? 18- Ameliyatsız Plastik Cerrahi Girişimleri 20- Bel Fıtığı Tedavisi 22- Hava Kirliliğinin Sağlık Üzerine Etkileri 24- Yenidoğan Yoğun Bakımda Hangi Bebekler Yatar ve Tedavi Amacı Nedir? 26- Yaz Aylarında Sağlıklı Beslenme 28- Ozon Tedavisi Nedir ? 4
32- Kısırlık 34- Obezite Cerrahisi 36- Gürültüye Bağlı İşitme Kayıpları 37- Yenidoğan İşitme Taraması Programlarında Abr/Bera’nin Önemi 38- Osteoporoz 40- Sağlık Turizminde Öncüyüz 44- Vajinismus 46- İmplant Tedavisi 48- Fue Yöntemi ile Saç Ekimi 50- Bilgisayar ve Klima Göz Kuruluğu Yapıyor 52- Güneş Yanığı Nedir ? Korunma Yöntemleri Nelerdir ? 54- Prostat 56- Misafir Mektupları 58- Özel Sigortalar - Tamalayıcı Sigortalar Anlaşmalı Bankalar www.irmethospital.com
Tıbbi Kadromuz Sizlerle daha güçlüyüz...
Dr. H. Burç BAYKARAN Başhekim
Jin. Op. Dr. İlke T. AYDIN
Jin. Op. Dr. Ahmet TÜRKER Kadın Hastalıkları ve Doğum
Jin. Op. Dr. İrfan TOMBALAK Jin. Op. Dr. Nurdan TOMBALAK Kadın Hastalıkları ve Doğum
Kadın Hastalıkları ve Doğum
Jin. Op. Dr. Salih DURAL
Kadın Hastalıkları ve Doğum
Kadın Hastalıkları ve Doğum
Kadın Hastalıkları ve Doğum
Jin. Op. Dr. Sezer ARDA
Prof. Dr. İlhan MAVİOĞLU
Prof. Dr. M. Hakan DİNÇKAL Uzm. Dr. Abdullatif İLBEY
Op. Dr. Onur KESLER
Op. Dr. Rahmi KAYA
Uzm. Dr. Haluk ESMERAY
Uzm. Dr. Yalçın HANDEMİR
Genel Cerrahi
6
Genel Cerrahi
Kalp ve Damar Cerrahisi
Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları
Kardiyoloji
Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları
Kardiyoloji
Uzm. Dr. Ecem AÇIKGÖZ Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları
Tıbbi Kadromuz
Uzm. Dr. Hülya HALİS Yenidoğan Uzmanı
Doç. Dr. Süleyman AYVAZ Çocuk Cerrahisi
Yrd. Doç. Dr. Fevzullah AKYÜZ Beyin ve Sinir Cerrahisi
Op. Dr. Abdurrahman TOKMAK Op. Dr. Ö. Suha VARDARELİ Op. Dr. Ahmet KÖRMUTLU Kulak Burun Boğaz
Kulak Burun Boğaz
Uzm. Dr. Münevver İNCE
Uzm. Dr. İbrahim BİLEN
Dahiliye ( İç Hastalıkları )
Uzm. Dr. Yasin ESEN
Anesteziyoloji ve Reanimasyon
Dahiliye ( İç Hastalıkları )
Uzm. Dr. Dilek KÖSE
Anesteziyoloji ve Reanimasyon
Estetik, Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi
Yrd. Doç. Dr. Mehmet EROĞLU
Ortopedi ve Travmatoloji
Uzm. Dr. Melike ASLAN
Uzm. Dr. Serpil Y. ERDOĞAN
Dermatoloji ( Cildiye )
Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon
Uzm. Dr. Burcu ÖZDEMİRLİ Uzm. Dr. Erdal Olcay ERCAN Nöroloji
Nöroloji
Uzm. Dr. Halil İ. GÜRPINAR
Uzm. Dr. Ahmet POLAT
Anesteziyoloji ve Reanimasyon
Op. Dr. Murat KAYA
Ortopedi ve Travmatoloji
Radyodiagnostik
Op. Dr. Hüseyin KORUCU Üroloji
Uzm. Dr. Ersin ŞEGÜL Radyoloji
www.irmethospital.com
Tıbbi Kadromuz
Op. Dr. Ayhan SANDAL Göz Hastalıkları
Op. Dr. Ayşe TÖR AYVAZ Göz Hastalıkları
Uzm. Dr. Bahar Ö. HANDEMİR Uzm. Dr. İsmet KAYGISIZ
Biyokimya
Dt. Esra OLGAÇ
Dt. Sıdıka Merve ORMAN
Dt. Çiğdem Ç. KOÇYİĞİT
Dr. Fuat TAKAK
Dr. Ali Ulvi DURUKAN
Dr. Osman GÖÇER
Dr. Rıza Ertan ÇAY
Dr. Uğur KARADAĞ
Dr. Muhammet CEYLAN
8
Uzm. Dr. Olcay AKAD
Biyokimya
Dyt. Burcu AKCA
Dt. Aylin ÖZGÜR
Ağız ve Diş Sağlığı
Acil Hekimi
Psk. Meltem KESER
Uzm. Dr. Oğuz CAYMAZ
Beslenme ve Diyetetik
Psikiyatri
Acil Hekimi
Enfeksiyon Hast. ve Klinik Mikrobiyolojisi
Psikolog
Göğüs Hastalıkları
Ağız ve Diş Sağlığı
Uzm. Dr. Ersan HALLAÇ
Ağız ve Diş Sağlığı
Acil Hekimi
Acil Hekimi
Acil Hekimi
Ağız ve Diş Sağlığı
Acil Hekimi
KADROMUZU GÜÇLENDİRİYORUZ
Prof. Dr. M. Hakan DİNÇKAL Kardiyoloji
Doç. Dr. Süleyman AYVAZ Çocuk Cerrahisi
Yrd. Doç. Dr. Mehmet EROĞLU Ortopedi ve Travmatoloji
Op. Dr. Ayşe TÖR AYVAZ Göz Sağlığı ve Hastalıkları
Aramıza katılan yeni doktorlarımız ile sizlere daha kapsamlı sağlık hizmetleri sunuyoruz. Hekimlerimize görev hayatında başarılar dileriz.
ÇOCUKLARDA
KASIK FITIĞI Çocuk Cerrahisi Doç. Dr. Süleyman AYVAZ
F
ıtık, karın içindeki (bağırsaklar gibi) bir organın, karın duvarından dışarı çıkmasıdır. Fıtığın bulunduğu yerde yumuşak bir kitle ele gelir. Kasık bölgesinde ortaya çıkan fıtığa kasık fıtığı denir. Anne rahmindeyken bebeklerin yumurtalıkları (erkekte testis, kızda over) karın içinde böbreklere yakın yerleşmektedir. Bebek gelişimiyle birlikte yu-
10
Zamanında müdahale edilmediğinde ölüme dahi neden olabilen bebeklerdeki kasık fıtığı rahatsızlığı, doğru teşhis ve tedaviyle tamamen ortadan kalkabiliyor. murtalıklar kasık bölgesine doğru iner. Erkek yumurtalığı torbaya (skrotum) inerken beraberinde periton denilen karın içini kaplayan zardan bir keseyi kasık kanalına doğru sürükler. Kanal bu şekilde kapanamaz ve içinde bulunan kese fıtık oluşumuna yol açar. Kızlarda ise aynı kanaldan rahim bağları geçer.
Benzer mekanizmayla kasık kanalında zardan bir kese oluşur. Sonuçta; doğumda var olan bu kese çok ince olduğundan farkedilmeyebilir. Ancak içine bağırsaklar gibi bir organ girdiğinde aile ve doktor tarafından farkedilir. Bazen bu kese içine sadece su girer, bu duruma “Fıtık Benzeri Su Toplaması” (hidrosel) adı verilir.
Erkek Çocuklarda Görülme Oranı Çok Daha Yüksek
Her 100 çocuktan ortalama ikisinde kasık fıtığı görünmektedir.Kasık fıtığına %80-90 gibi bir oranda erkek çocuklarında rastlanmaktadır. Kasık fıtığı tek sağ ya da tek sol tarafta olabileceği gibi %10 gibi bir oranda her iki tarafta da saptanabilmektedir. Prematüre bebeklerde görülme sıklığı normal kilolu bebeklere göre üç kat daha fazladır. Bu rahatsızlıkların üçte birinin tanısı ilk 6 ay içerisinde konulmaktadır. Ancak tanının sonraki yaşlarda da konulması mümkündür. Çocuklarda görülen kasık fıtığının erişkinlerdeki gibi kendini zorlamayla ilgisi yoktur, genetik faktörler rol oynamaktadır. Kasık fıtığı, kasıkta ya da torbada çocuk ağlayıp kendini zorladığı sırada bir şişlikle kendini gösterir. Çocuklar sırt üstü yattığında bazen fıtık kesesi küçülüp kaybolur ve görünmez. Fakat aslında fıtık kesesi yine vardır. Ancak gözle tanı konulması mümkün değildir. Fıtık zaman zaman çocukta sıkışmaya bağlı ağrı yapabilmektedir.
Boğulmuş Fıtık
Yumuşak bir baskıyla karın içine gönderilemeyen fıtığa boğulmuş fıtık denir. Bu durumda çocukta huzursuzluk, ağrı ve kusma ortaya çıkabilir. Bu haliyle devam ederse iştah kaybı, dışkı yapamama ve karın şişliği ortaya çıkabilir. Uzun süren fıtık boğulması nedeniyle bağırsakları besleyen damarlar sıkışıp bağırsak çürümesi (strangülasyon) denilen ve acil cerrahi gerektiren hayatı tehdit eden durumlar ortaya çıkabilir.
En Kısa Sürede Ameliyat Şart
Kasık fıtığı, karın içi organlarının sıkışarak boğulması riskini engellemek için, mümkün olan en kısa sürede ameliyat ile onarılmalıdır. Prematüre bebeklerde anestezinin risk taşıma olasılığı nedeniyle bir iki ay beklenebilir. Ameliyat genel anestezi altında yapılır. Kasık bölgesinde çok
küçük bir kesi yapılır, fıtık kesesi onarıldıktan sonra cilt kesisi eriyen dikişlerle kapatılır. Kesinin üstü küçük bir pansumanla kapatılır. İşlem sırasında ameliyat bölgesine uzun etkili uyuşturucular kullanıldığı için ameliyat sonrası ağrı kontrol altındadır.
Ameliyattan Sonra İzlem Gerekli
Prematüre ve yenidoğan bebekler dışında ameliyattan kısa süre sonra çocuklara sulu gıda başlanır ve evlerine gönderilir. Genellikle aktivite kısıtlamasına gerek yoktur. Daha büyük çocuklarda ağır spor aktivitelerinden kaçınma önerilir. Ameliyat bölgesinde ve torbada işleme bağlı şişlikler olabilir, normalde bu şişlikler 1-2 ay içinde yavaşça kaybolur. Uzun süreli takipte fıtığın tekrarlaması çok nadirdir.
Ancak bazı bağ dokusu gibi hastalık gruplarında ve prematürelerde tekrarlama görülebilir. Tek taraflı kasık fıtığında karşı tarafta sonradan fıtık çıkabilir. Özellikle sol tarafta kasık fıtığı varsa sağ tarafta çok yüksek oranda fıtık ortaya çıkabilir. Bu durumda yeniden ameliyat zorunludur. Uzun süre izlemde hem görsel hem de işlevsel olarak herhangi bir sorun ortaya çıkmamaktadır.
Bebeklerdeki kasık fıtığı rahatsızlığı, doğru teşhis ve tedaviyle tamamen ortadan kalkabiliyor. www.irmethospital.com
Kalp ve Damar Cerrahisi Prof. Dr. İlhan MAVİOĞLU
ÇALIŞAN KALPTE BY-PASS AMELİYATLARI
“Çalışan Kalpte By-Pass Cerrahisi” ilk yapılan Koroner By-Pass ameliyatıdır. İlk olarak, 1960’da SSCB’de Dr. Kolessov tarafından göğüs atardamarının en önemli koroner arterine yapılmıştır. 1960’lı yılların ikinci yarısında kalp ameliyatlarının kalp-akciğer makinesiyle yapılması rutin hale gelince, “Çalışan Kalpte ByPass” tekniği hemen hemen terkedilmiştir.
K
albin durdurulması ve hareketsiz bir ortamda zaman kısıtlaması olmadan, kalp-akciğer makinesinin yardımıyla kan dolaşımında aksama yaratmadan Koroner By-Pass yapılması elbette önemli bir teknik avantaj getirmekteydi. Özenli bir şekilde, bizzat cerrah tarafından net görülerek yapılan bir ameliyatın, elbette, hareket halindeki kıpır kıpır bir organda yapılan ameliyata göre daha yüksek konforu vardı. Ancak bu konforu sağlayan kalp ve akciğer makinesi, pek de masum sayılmayabilir. Vücut kanının hem oksijenlendirilip hem de vücuda Kalp-Akciğer makinesi tarafından pompalanması fizyolojik olmayan bir dola-
12
şım yaratır. Bu durum hem kalpte hem de beyin, akciğer, böbrek gibi organlarda önemli sayılabilecek fonksiyon bozuklukları yaratabilir. Bu fonksiyon kayıpları, sağlam bir hastada önem taşımasa da, özellikle kalp, akciğer, böbrek fonksiyonları ameliyat öncesinde de iyi durumda olmayan hastalarda, önemli ve hayati tehdit yaratan komplikasyonlar oluşturabilmektedir. 1990’lı yılların başında, özellikle organ fonksiyonları önemli ölçüde bozulmuş hastalarda tekrar gündeme taşınan “Çalışan Kalpte By-Pass” ameliyatı, yüz güldürücü sonuçlarıyla tekrar popülaritesini artırmaya başladı. Gelişmiş olan teknolojinin de
yardımıyla, kalbin By-Pass yapılacak bölgesini hareketsiz hale getiren stabilizatörler ve koroner kan dolaşımını By-Pass esnasında devam ettirecek shuntlar geliştikçe, “Çalışan Kalpte By-Pass Ameliyatı”nın toplam kalp ameliyatlarındaki oranı da önemli ölçüde arttı. Yöntemin avantajları Kalp fonksiyonlarının daha iyi korunması, Ölüm oranlarında azalma, Hastanede kalış süresinin kısalması, Yoğun bakımda kalış ve solunum cihazına bağlı kalma süresinin azalması, İyileşme süresinin daha hızlı olması, operasyon sonrası halsizlik, iştahsızlık gibi yakınmaların daha az olması, Akciğer yetersizliği, diyaliz gerektiren böbrek ve karaciğer yetersizliğinin daha az görülme ihtimali, Sinirsel-bilinçsel bozuklukları, davranış bozuklukları, zihinsel fonksiyonlarda azalma veya en ağır haliyle felç şeklinde ortaya çıkan beyin hasarı riskinin azalması, Kan transfüzyon ihtiyacının oldukça azalması veya hiç olmaması, Göğüs insizyonlarında infeksiyonların daha az görülmesi
www.irmethospital.com
Kardiyoloji Prof. Dr. M. Hakan DİNÇKAL
RİTM BOZUKLUKLARI TEDAVİSİ
Çarpıntı, kalp atışlarının kişi tarafından normalden farklı olarak hissedilmesi durumudur. Çarpıntı hissi kalbin hızlanması (taşikardi), yavaşlaması (bradikardi) ya da düzensizleşmesi nedeniyle alınabilir. Kalp çarpıntısı, heyecan, stres, efor sarfetme ya da aşırı çay, kahve, ve diğer kafeinli içecekler tüketiminin bir sonucu olarak NORMALDE de olabildiği gibi kalp ritm bozukluğu (aritmi) belirtisi de olabilir. Kalp çarpıntısının hangi durumda tehlikeli olduğu ise kardiyologlar tarafından belirlenmelidir. Kalp ritm bozukluğunda (aritmi) kalbin her zamanki elektriksel ritminde bir farklılık vardır. Vücutta kalp kaslarının kasılmasını sağlamak için emir veren doğal bir elektrik sistemi vardır. Bu sistemin uyarılarıyla kalp çalışır ve kanın kalbe ve kalpten de vücuda akışını sağlar. Normalde elektrik uyarı kalp boyunca belli bir yolu takip eder. Ancak elektriğin akışında veya uyarı çıkmasında bir problem ortaya çıkarsa kalp ritmi çok yavaşlayabilir, çok hızlanabilir ya da düzensizleşebilir. Kalp ritm bozukluğunun en yaygın nedenleri arasında koroner arter hastalığı, geçirilmiş kalp krizi, kalp yetmezliği, kalp kapak fonksiyon bozukluğu, guatr, yüksek kan basıncı, diyabet, sigara ve alkol
14
tüketimi, uyuşturucular, stres ve kullanılan bazı ilaçlar bulunur. Aritmiler her yaşta ortaya çıkabilir ve çoğu kez ciddi sorunlara yol açmazken daha az oranda olmak üzere hayatı tehdit edici de olabilir. Sayısal olarak genel nüfusun %2’sinde görülürken 80 yaş ve üzeri nüfusun %10’unda görülebilmektedir. Kalp çarpıntısının niteliğinin tespitinde, çarpıntı sırasında çekilen 12 derivasyon elektrokardiyografi (EKG) kaydının önemi büyüktür. Ayrıca 24 saatlik Ritm Holter kaydı da bazı aritmileri yakalamak için gerekli olur. Altta yatan kalp hastalıklarını tespit etmek için diğer kalp tetkikleri de (EKO, Efor testi, koroner anjiyografi vs) gerekebilir. Kalp ritm bozukluğu (aritmik taşikardi) tespit edildiğinde antiaritmik olarak adlandırılan ilaçlar kalpteki düzensiz ritmleri kontrol altına almak için kullanılabilmektedir. Kanın pıhtılaşmasını engelleyici ilaçlar da ritm bozukluklarının tedavisinde kullanılmaktadır.
İleri tedavi için kalbin elektriksel aktivitelerinin kontrol edildiği kasıktan girilerek yapılan elektrofizyolojik çalışmanın (EFÇ, EPS) yapılması gerekebilir. Bu işlemde söz konusu kalp çarpıntısı (aritmik taşikardi) laboratuvar ortamında oluşturulur ve nereden kaynaklandığı, nasıl bir etkiyle ortaya çıktığı anlaşılır. Aynı işlemin devamında aritmi odağı bulunursa odağın radyofrekans enerji ile ısıtılarak yok edilmesi de uygulanabilir. İleri tedaviler arasında kalp ritmini destekleyici kalp pili (pacemaker) ve hayatı tehdit eden ritm bozukluklarını izleyen ve gereğinde şoklayarak tedavi eden şoklayıcı cihaz (defibrilatör; ICD) tedavisi de yaygın olarak kullanılmaktadır.
Uygulanacak tedavi; ritm bozukluğunun çeşidine ve ciddiyetine bağlı olarak belirlenmektedir. Tedavinin ilk aşamasını, rahatsızlığın nedenini tespit etmek ve ortadan kaldırmak oluşturmaktadır. Nedeni tespit edilemiyor veya ortadan kaldırılamıyorsa tedavi yöntemlerinden en uygun olanı seçilerek uygulanmalıdır.
www.irmethospital.com
Psikolog Meltem KESER
Sosyal medya hastalığı
FOMO
Sürekli sosyal medyayı kontrol ediyor, Facebook’tan çıkıp Twitter’a, oradan çıkıp Instagram’a mı giriyorsunuz? O zaman sizde de FOMO olabilir.
F
OMO, uzun ve orjinal haliyle Fear of Missing Out, kısaca “gelişmeleri kaçırma korkusu” olarak tanımlanabiliyor. Hastalığa yakalanan insanlar çevrelerinde olan biten gelişmeleri yakından takip etmeye çalışıyor ve ilerleyen olayları kaçırma korkusuyla stresleri artıyor. Elbette bu da hayatlarını olumsuz etkiliyor.
Araştırmalara göre sosyal medya kullanıcısı gençlerde FOMO görülme sıklığı %75’e kadar çıkabiliyor.
16
FOMO ve Sosyal Medya Uyanır uyanmaz telefonunuza sarılıyor ve Facebook’ta olup bitenlere bakıyor, tweetleri kontrol ediyorsanız FOMO ile sosyal medya arasındaki bağı da görebiliyorsunuz demektir. FOMO sosyal medya ile ilgili bir hastalıktır. Ruhsal Problemler Ortaya Çıkıyor Psikolog Meltem KESER, sosyal medyaya artık neredeyse bağımlı hale gelmiş kişilerin bazı ruhsal problemlerin ortaya çıkabildiğine dikkat çekerek şunları söylüyor: “Sosyal medyaya
aşırı ilgi duyan kişilerin beyni, herhangi bir uyuşturucu madde almadığı halde, sanki almış gibi haz duyar ve bazı hormonlar salgılar. Biz buna ‘sanal uyuşturucu’ diyoruz. FOMO belirtileri gösteren bu kişiler, ödüllendirilme ihtiyacı hissediyor ve bazı kaygılar taşıyor. Bu kişiler, sanal ortamda yer almadığı zamanlarda kendisini kötü hissediyor”. Tedavi Gerekebilir Kimi psikologlar FOMO’dan kurtulmak için tedavi gerektiği kanısında. Eğer siz de FOMO hastası olduğunuzu düşünüyorsanız doktorunuza başvurabilirsiniz.
KARPAL TÜNEL (EL- BİLEK KANALI HASTALIĞI) NEDİR ? Ortopedi ve Travmatoloji Op. Dr. Murat KAYA Bilgisayar başında çok zaman geçirirseniz veya ellerinizle çok çalışırsanız bilek ve parmaklarınızda uyuşma ve sızlamayı gözden kaçırıyor olabilirsiniz. Ama bunu yapmamalısınız, çünkü parmak içlerinizde sık görülen yanma, sızı veya kaşıntı ilerleyebilir ve zamanla daha ağrılı hale gelebilir. Bileğinizdeki ana sinirlerden biri sıkıştırıldığı için bunun suçlusu karpal tünel sendromudur. Median sinir el bileğinin iç kısmında parmakları hareket ettiren 9 adet tendon ile beraber karpal tünel denen dar bir boşluk içinden geçer. Görevi başparmak, işaret parmağı ve orta parmağın iç yüzünün tamamı ile yüzük parmağının iç yüzünün dış yarısının hissetmesini sağlamaktır. Ayrıca parmakların ince bir takım hareketleri yapmasını sağlayan kasların çalışmasında da rol alır. Sinirin karpal tünel içinde bir şekilde uzun süreli basınca maruz kalması karpal tünel sendromuna neden olur. Karpal Tünel Sendromu Belirtileri: Bilekte uyuşma, ağrı ve elde halsizlik gibi reaksiyonlara neden olabilmektedir. Avuç içinde ve parmaklarda herhangi bir cismi hissedemez hale gelir ve nesneleri tutamaz hale gelinebilir. Ağrı omuz bölgesine ve kollara yayılarak, şiddeti git gide artabilmektedir. Kişi iş yapamaz hale gelir ve çoğu zaman geceleri
uykudan ağrılar ile uyanır. Bu aşama ciddi bir aşamadır. Ellerde elektrik çarpma hissi uyandırır ve kuvvet kaybına neden olur. Kişi çok hafif maddeleri bile kaldıramaz, elinden düşürür ya da cismin elinde olduğunu fark edemez. Güçsüzlük, karıncalanma ve çabuk yorulma belirtileri de görülmektedir. Elde yanma, batma, şişkinlik gibi şikayetlerde yaşanmaktadır. Hasta, sıcak, soğuk gibi duyu hislerini ayırt edemez ve bu tehlikeli kazalara davetiye çıkarabilir. Hastaların tipik yakınması elde gece uykudan uyandıran ağrı ve uyuşmadır. Hasta gece uyanıp ellerini sallama ihtiyacı hisseder. Daha ileri evrelerde bu şikayetler gündüz de olmaya başlar. Sinir harabiyetinin süreklilik kazanması durumunda elin başparmağın bulunduğu yarısında uyuşma ve his kaybı olur. Sinirdeki hasarın devam etmesi halinde elde güç kaybı ve ince işleri yapmada (düğme ilikleme, kalem tutma gibi) güçlükler olmaya başlar. Sinirdeki ezilmenin ortadan kalkmaması durumunda oluşan nörolojik kayıp kalıcı olabilir ve el kaslarında erime de gözlenebilir.
Karpal Tünel Sendromu nasıl tedavi edilir? Öncelikle diyabet veya artrit gibi altta yatan nedenler varsa tedavi edilmelidir. Fiziksel aktiviteler şikayetleri artırdığı için hafif vakalarda etkilenen el en az 2 hafta süre ile dinlendirilmeli, gerekirse el - bilek atelleri kullanılmalıdır. Non-steroid anti-inflamatuar ağrı kesiciler ile ağrılar azaltılabilir. Kortizon ağızdan alınarak veya bileğe enjekte edilerek şişmeyi azaltıp şikayetler hafifletebilir. B6 ve diüretik tedavisi ile bazı hastalarda iyi sonuçlar alınmıştır. Fizyoterapist gözetiminde yapılan germe ve çekme egzersizleri tedavisi yararlı olabilir. Tamamlayıcı tıp yöntemlerinin etkisi kesin değildir. 6 aydan fazla süren ve başka herhangi bir tedaviye yanıt vermeyen durumlarda cerrahi müdahaleye başvurmak gerekir. Lokal anestezi ile bilek etrafını saran bağ dokusu gevşetilerek karpal tünel genişletilir ve bu şekilde Median sinir üzerindeki baskı azaltılır. Operasyon açık veya endoskopik olmak üzere iki şekilde uygulanabilir. Operasyon sonrası özellikle ağrı gibi şikayetler kısa sürede düzelse de tam iyileşme aylar sürebilir. www.irmethospital.com
Estetik, Plastik ve Rekonsrüktif Cerrahi Op. Dr. Ahmet KÖRMUTLU
AMELİYATSIZ PLASTİK CERRAHİ GİRİŞİMLERİ Bu girişimler günübirlik girişimler olup hastalar uygulama sonrası günlük işlerine dönebilirler.
C
Dolgu
Botox Nedir?
ilt altı doku eksikliği düşünülen alanlarda kullanılır. Sıklıkla ve yasal olarak kullanılan madde hyaluronik asittir. Uygulaması pratiktir fakat kalıcılığı 6 ay - 1yıl arasında değişmektedir. Ayrıca bazı kişilerde alerjik reaksiyonlar gösterip uygulandığı alanlarda kitle etkisi gösterirler.
B
Yapay dolgu maddelerine alternatif yağ enjeksiyonu uygulamasıdır. Avantajı insanların kendi dokusu (otogreft) olduğu için reaksiyon vermemesi ve kalıcı olmasıdır .Dezavantajı ise işlemin lokal anestezi ile yapılamaması ve yapılan yağ dokunun bir miktarının erimesidir.
Etki mekanizması yüz çizgilerini oluşturan yüz kaslarının etkinliğini yok ederek çizgileri ortadan kaldırmak şeklindedir. Bu şekliyle dolgudan ayrılmaktadır. Etkisi 6 aya kadar devam etmektedir. Uygulama sonrası etkinliği tam olarak 2 haftada ortaya çıkar.
18
otulinum toxininin kısaltılmış hali aynı zamanda ürünün ticari ismidir. Botulinum Toksini, Clostridium Botilinum denilen bakteriden elde edilir. Bu bakterinin toksininin 7 farklı serolojik tipi vardır. Tip A, daha çok kozmetik amaçlı kullanılır.
Kaş arası çizgisi, göz çevresi çizgilenmeler ( kaz ayağı çizgileri) ve alın çizgilerine oldukça etkilidir. Uygulama sonrası göz kapağı düşüklüğü ve çift görme gibi yan etkiler görülebilir fakat uygun dozlarda dikkatli yapılan uygulamalarda bu etkiler minimumdur. Oluştuğu taktirde Botox etkisi gibi bu etkiler de geçicidir. Botox estetik uygulamalar dışında migren tedavisi, aşırı terleme (hiperhidrozis) ve kas hastalıkları tedavilerinde de etkili olarak kullanılmaktadır.
Lazer Uygulamaları Lazer uygulamaları yakın zamanda başlayan uygulamalar olmasına rağmen gelişen teknolojiler sonucu cilt ile ilgili pek çok alanda kullanımı artmıştır. Lazer epilasyon, damarsal cilt lezyonlarının cilt lekelerinin tedavisi, dövme çıkarma, cilt sıkılaştırma gibi uygulamalar farklı lazer teknolojileri ile mümkün olmuştur.
PRP Uygulamaları PRP Türkçe açılımı trombositen zengin plazmadır. Hastanın kendi kanından bir miktar alındıktan sonra özel bir işlem uygulanarak trombosit hücreleri yoğunlaştırılır. Bizler de bu trombosit hücrelerinin içinde mevcut olan
bol miktarda büyüme faktörleri gibi cildin yenilenmesini sağlayan maddelerin etkisinden faydalanmaktayız. Lokal uygulamalarda cilt yenilenmesini arttırdığı, cilt çatlakları ve yara izlerini azalttığı gösterilmiştir. Saçlara mezoterapi şeklinde uygulamalarda saç dökülmelerine olumlu etkileri olduğu görülmektedir.
İple Yüz Askılama Yüz germe yöntemlerine alternatif olarak kullanıma sunulmuştur. Özel üretilmiş dikiş ip sistemleri ile cilt dokusu 2 taraflı asılarak cildin gerginliği sağlanmaktadır. Ticari reklam kaygısıyla ‘örümcek ağı yöntemi’ gibi yeni isimler verilse de bütün sistemlerin uygulama mantığı aynıdır.
www.irmethospital.com
Beyin ve Sinir Cerrahisi Yrd. Doç. Dr. Fevzullah AKYÜZ
BEL FITIĞI B
el fıtığı, bel bölgemizde bulunan omurgaların arasındaki kıkırdak yapının yırtılarak, omurilikten çıkan sinirleri sıkıştırmasıdır.Önce şiddetli bel ağrısı, daha sonra da ayağa yayılan ağrıyla ortaya çıkar.
b) Bel Fıtığı İlerlerse: İstirahata ve kas gevşetici ilaçlara rağmen hastanın şikayetleri devam ediyorsa fizik tedavi uygulanabilir. Fizik tedavi mutlaka bir uzmanın denetiminde olmalıdır. Fizik tedavi sırasında ilk bir kaç gün ağrılarda artma olabilir, ama hasta fizik tedavi uzmanının önerdiği sürece tedaviye devam etmelidir.
Yaş, şişmanlık, ailesel yatkınlık, genetik özellikler, omurga yapısı bel fıtığı oluşumunda ve belirtilerinin görülmesinde önemlidir. c) Ameliyat Gerektiren Durumlar: Fizik tedaviye rağmen hastanın ağrıları devam ediyorsa BEL FITIĞININ TEDAVİSİ veya geriletilmeyen bir güç kaybı, a)Başlangıç Safhası: Bel fıtığın bacakta incelme, idrar tutamama tedavisi fıtıklaşmanın, yani disk de- varsa, dayanılmaz ağrılar mevcutsa diğimiz elastiki maddenin bacağa veya MR filmlerinde diskten bir pargiden sinirlere yaptığı basının dere- ça koptuğu tespit edilirse çözüm cesine bağlıdır. Eğer sadece bel ve cerrahi müdahaledir. Ameliyatla omurilikten çıkan sinirbacak ağrısı mevcut, herhangi bir uyuşukluk, güç kaybı, hareket kısıt- lere olan mekanik bası giderilmelidir. lılığı yoksa bel fıtığı başlangıç saf- Eğer cerrahi müdahale yapılmaz ve hasında demektir. Bu halde hasta- sinire bası devam ederse hastada ya kas gevşetici ilaçların verilmesi, idrarını tutamama, seksüel gücün yatak istirahati ve belini zorlayacak kaybı, ayaklarda kuvvetsizlik gibi sorunlar gelişebilir. hareketlerden kaçınması önerilir.
20
Bel fıtığı ameliyatlarından sonra %5 oranında nüks yani fıtığın tekrarlaması görülebilir. Bu riski daha da azaltmak için kilolu hastaların kilo vermesi, operasyondan bir ay sonra doktorunuzun önereceği egzersizleri yapmaya başlamanızı ve postürünüze özen göstermenizi öneririm. BEL FITIĞININ BELİRTİLERİ Bel ağrısı Bacaklara vuran ağrı Ayağa vuran uyuşma, güçsüzlük, yanma ve iğnelenme İdrar yapamama ya da idrar kaçırmadır.
Hayatın tüm güzellikleri sağlıkla gelir.
CHECK-UP
Sağlık durumunuzu gösterir Her sağlıklı bireyin yılda bir kez check-up yaptırması son derece önemlidir. Check-Up Paketlerimiz
40 Yaş Altı Check-Up 40 Yaş Üstü Check-Up
Kardiyak Check-Up Kapsamlı Check-Up
HAVA KİRLİLİĞİNİN Göğüs Hastalıkları Uzm. Dr. Bahar ÖZÇELİK HANDEMİR
SAĞLIK ÜZERİNE ETKİLERİ
H
ava kirliliği, yeryüzünde yaşayan bütün canlıların sağlıklarını tehdit eden ve olumsuz yönde etkileyen, maddi ve manevi zararlar meydana getiren havadaki yabancı maddelerin çoğalması veya normalin üzerine çıkması yoğunlaşmaya ulaşmasına hava kirliliği denmektedir. Kısaca hava kirliliği katı, sıvı ve gaz yolları ile yabancı maddelerin başta insan sağlığı olmak üzere, bütün canlılara zarar vermesidir. Genellikle havada fazlasıyla karbondioksit, karbonmonoksit ve kükürt gibi zararlı atıkların bulunması önemli bir rol oynamaktadır. İnsanların sağlığını önemli ölçüde etkileyen bu kirlilikler kullanılan kalitesiz yakıtlar, araçlardan gelen egsoz yakıtları, yerleşim yerlerine yakın kurulan sanayi vb. atıkları, soba ve kaloriferlerin uygun şekilde kullanılması gibi nedenler etkilemektedir.
Hava Kirliliği ve Risk Grupları Bebekler ve gelişme çağındaki çocuklar Gebe ve emzikli kadınlar Yaşlılar Kronik solunum ve dolaşım sistemi hastalığı olanlar Endüstriyel işletmelerde çalışanlar Sigara kullananlar Düşük sosyoekonomik grup içinde yer alanlar
22
HAVA KİRLİLİĞINİN İNSAN SAĞLIĞINA ETKİLERİ Hava kirliliğinin etkileri zaman içerisinde; zehirlenme, kansere neden olma, doğum bozuklukları, gözlerin tahriş olması, solunum sistemi rahatsızlıkları, bronşit ve virüs enfeksiyonlarına hassasiyetin artması, kalp hastalıklarına zemin hazırlaması, kronik astımın şiddetlenmesi şeklinde görülebilir. Kirleticilerin çoğunun sinerjitik etkileri vardır.
Örn: sülfat ve nitratlar havadaki küçük partiküllerin üzerine tutunur, böylece akciğerlere tek başına verdikleri zarardan daha büyüğünü verdikleri görülür. Atmosferdeki kirleticilerin omurgalılar üzerindeki etkileri solunum sistemi bozuklukları, gözler, dişler ve kemiklere olan zararları, pestisitlere hassasiyetin artması yiyecek kaynakların azalması şeklinde görülür. Otomobil eksozlarından çıkan peroksiasetil nitrat gözlerde kanlanmaya, yanmaya ve solunum güçlüklerine neden olmaktadır. Akciğer amfizemleri özellikle atmosfer kirliliğinin yoğun olduğu şehirlerde görülen bir solunum rahatsızlığıdır. Bu hastalık, akciğerlerde solunum parankimasının elastikiyetinin kaybetmesine ve çeperlerde incelme sonucu akciğerlerde ki alveollerin açılmasına ve sonuçta akciğer kanamalarına neden olur. Şehir atmosferinde benzantren, floranten, benzopiren, gibi kanserojen polisiklik hidrokarbonların bulunması, kanserin yayılmasında önemli bir rol oynamaktadır.
Genel olarak havadaki kirleticilerin sağlığa etkileri şöyle toparlanabilir; Solunum fonksiyonlarında bozulma Solunum sistemi hastalıklarında artış Kronik solunum sistemi hastalığı olan kişilerin hastalıklarının alevlenmesinde artış Kronik kalp hastalığı olan kişilerin hastalıklarının alevlenmesinde artış Kanser görülme sıklığında artış Erken ölümlerde artış
HAVA KİRLİLİĞİNE ALINABİLECEK ÖNLEMLER Sanayi tesislerinin baca gazı sınır değerlerine uymaları sağlanmalı, Isınmada yüksek kalorili kömürler kullanılmalı, her yıl bacalar ve soba boruları temizlenmeli ve binalarda ısı yalıtımına önem verilmeli, Kullanılan sobalar ve kalorifer kazanları kriterlere uygun olmalı,
Doğalgaz kullanımı yaygınlaştırılarak özendirilmeli, Kalorifer ve doğalgaz kazanlarının periyodik olarak bakımı yapılmalı, Yeni yerleşim yerlerinde bölgesel ısıtma sistemleri kullanılmalı, Kent içi ulaşımda uygun meyilli alanlarda bisiklet yolları, park yerleri, kiralama sistemi oluşturulmalı, kamuoyu bilgilendirmesi de sağlayarak bisiklet kullanımı yaygınlaştırılmalı, Isınma ve geri kazanım için atık yakmanın önüne geçilmesi amacıyla, atıklar geri kazanılarak değerlendirilmeli veya uygun atık yakma tesislerinde yakılarak bertaraf edilmeli, Yerleşim alanları dışında ve hakim rüzgar yönü dikkate alınarak sanayi tesislerinin yer seçimi yapılmalı, imar planlarında bu alanların çevresinde yapılaşmalar önlenmeli, Toplu taşıma araçları yaygınlaştırılmalı, Araçların egzoz emisyon ölçümleri periyodik olarak yapılmalı.
www.irmethospital.com
Yenidoğan Uzmanı Uzm. Dr. Hülya HALİS
YENİDOĞAN YOĞUN BAKIMDA HANGİ BEBEKLER YATAR VE TEDAVİ AMACI NEDİR ? Eğer bebeğinizin erken doğma riski varsa her şeyden önce kadın doğum uzmanınız, doğumunuzu koşulları uygun, yani neonatoloji uzmanının olduğu yenidoğan yoğun bakım ünitesi olan bir hastanede gerçekleştirmelidir. Eğer yoğun bakım ünitesi olan bir hastanede doğum gerçekleştirilmişse zaten bir sorun olmayacak ve ihtiyaç halinde bebeğiniz hemen bu bölüme alınabilecektir.
Y
enidoğan Yoğun Bakım Ünitesi, 24’üncü gebelik haftasından itibaren erken doğum, çoğul gebelik, şeker hastası annelerin bebeği, iri bebek, anne karnında mekonyum (kakasını) yutmuş bebek, zor doğum sonucu oluşan beyin ve diğer organ hasarı gibi yüksek risk taşıyan bebeklere gelişmiş düzeyde bakım sağlamaktadır. Erken doğan bebekler çok küçük olmasalar bile, bir kısmının erken veya geç dönemde hafif ya da ağır derecede sağlık problemleriyle karşı karşıya olabilecekleri akılda tutulmalıdır. Bebek ne kadar ufak ve az gelişmişse o kadar ciddi problemler yaşama olasılığı artacaktır. Bu sebeple 26-29. haftalarda doğan bebeklerin hayatta kalma ihti-
24
mali daha düşük, yaşadıkları takdirde hafif ya da ağır derecede sağlık problemleriyle karşılaşma olasılıkları daha yüksek olacaktır. 30-33. haftalarda doğan bebeklerin durumu genellikle daha iyi olacak ve yaşama ihtimali daha yüksek olacaktır. 34 haftadan sonra bebekler genellikle hafif derecede az gelişmiş ve genellikle de iyi durumdadırlar. 30-32 haftanın altındaki bebeklerin çoğu normal şekilde solunum yapmalarına yardımcı olacak bir solunum cihazına ihtiyaç duymaktadır. Buna ek olarak, yeni doğmuş bebeğinizin, az gelişmiş akciğerlerinden dolayı hayatının ilk birkaç gününde karşılaşabileceği problemlerden birisi de Solunum Güçlüğü Sendromu (RDS) dur.
RDS’ ye yakalanmış bebekler genellikle solunum cihazına bağlıdır ve akciğerlerine yardımcı olması için sıvı yüzey basıncını düşüren sürfaktan türü ilaç tedavisine ihtiyaç duyabilirler. Ayrıca erken doğum tehdidi önceden biliniyorsa kadın doğum hekiminiz doğum öncesinde belirli periyotlarda size iğne şeklinde başka bir tedavi de uygulayabilir.
ler.Yoğun bakım hizmeti genellikle devlet ve üniversite hastanelerinde yapılıyor.Çok az sayıda nitelikli özel hastane aynı koşullara sahipler.Bu yüzden anne babalar bilgi sahibi olmalıdır.Mutlaka doğum yapılacak hastanenin yenidoğan yoğun bakım ünitesi olup olmadığına bakmalılar. Ayrıca burada çalışan uzmanın
gerçekten yenidoğan uzmanı olup olmadığını sormalılar. Unutmamalıyız ki, tüm prematüre bebekler yenidoğan yoğunbakım uzmanının elinde doğmalıdır. 17 Kasım Dünya Prematüre gününde Türk Neonatoloji Derneği bu sloganı ile çeşitli etkinlikler yapmaktadır.
Böylece daha anne karnında iken bebeğinizin akciğer gelişiminin hızlanması kısmen de olsa mümkün olacaktır. Kuvöz, yeni doğan yoğun bakım ünitelerinin temel unsuru sayılıyor. Yeni doğan bebekler bu kuvözlerde bakım altına alınıyor. Kuvöz, anne rahmine benzer bir ortam oluşturuyor. Kuvöz içinde bebekler anne rahmindeki gibi ısıtılıyor, enfeksiyonlardan korunuyor. Solunumu yetersiz olan bebeklerin solunumuna yardım eden, gelişmiş teknoloji ürünleri olan ventilatörler sayesinde akciğerleri olgunlaşmadan doğan bebeklerin yaşama şansı artıyor. Kuvözlerdeki bebeklerin solunum, kalp atışları ve vücut ısıları gibi yaşamsal fonksiyonları 24 saat takip ediliyor. Riskli doğum yapan anneler, Yeni Doğan Yoğun Bakım Ünitesi’nde bakım altına alınan bebeklerini uygun giysilerle sık sık ziyaret edebiliyor, beslenmesine yardımcı olabiliyorlar. Anneler yoğun bakım odasına uygun giysilerle alınıyorlar. Yoğun bakım sürecinde anne desteği bebeklerin gelişimini olumlu etkiliyor. Ebeveynler yenidoğan yoğun bakım koşullarına dikkat etmeliwww.irmethospital.com
Beslenme ve Diyetetik Diyetisyen Burcu AKÇA
YAZ AYLARINDA SAĞLIKLI BESLENME Y
az mevsiminin etkisini iyice göstermeye başladığı şu günlerde hava sıcaklığının artmasıyla birlikte bol sıvı alınması yönündeki öneriler sıklıkla gündeme gelmektedir. Vücuttan fazla miktarda su kaybedilmesi sonucu; bayılma hissi, bulantı, baş dönmesi gibi sağlık problemleri görülebilir. Sıvı ihtiyacını karşılamak için süt, ayran, soda, taze sıkılmış meyve suları, bitki ve meyve çayları tercih edilebilir. Öte yandan en iyi çözücü, saf, doğal ve katkısız olan içecek sudur. Dünya Sağlık Örgütü kadınların günde 10, erkeklerin 14 bardak su içmesi gerektiğini belirtmektedir. Bebek ve çocuklar sıvı kayıplarını ifade edemeyecekleri için, ebeveynlerin bu konuda daha dikkatli olmaları gerekmektedir. Havaların ısınması ile birlikte ev dışında daha uzun süre kalınmaktadır. Özellikle hipertansiyon, diyabet, kalp - damar hastalığı gibi kronik rahatsızlığı olan bireylerin güneş ışınlarının çok dik geldiği 11:00 - 17:00
26
saatleri arasında gerekmedikçe dışarı çıkmamaları gerekmektedir. Özellikle bu tür rahatsızlığı olan bireylerin öğün atlamamaları, 3 ana öğünün yanı sıra 3 küçük ara öğün almaları önerilmektedir. Böylelikle bir sonraki öğünde hem yavaş hem de az yemek yenilmesi söz konusu olmaktadır. Yaz mevsiminde günlerin uzun olması nedeniyle daha çok yemek yenilmekte, özellikle geç saatlere kadar süren akşam yemeği sırasında alkol alınması, yağlı ve ağır yemekler yenmesi vücut dengesini zorlayabilmektedir. Katı yağların kalp krizi riskini artırdığını artık herkes biliyor. Kalp krizi yaz döneminde daha fazla görülmektedir. Bu nedenle yemeklerde sıvı yağlar tercih edilmelidir. Et, süt, yoğurt, peynir, yumurta ve yağlı tohumların içerisinde de yağ bulunmaktadır. Burada dikkat edilmesi gereken nokta; ekmeğe yağ sürmemek, zeytinyağı bile olsa aşırı miktarda kullanmamaktır. Kızartma ve kavurma işlemlerinden kaçınmalı; haşlama, ızgara, buğulama veya fırında pişirme yöntemleri tercih edilmelidir. Sonuçta 1 gram yağ 9 kkal. enerji vermektedir.
Şeker açısından durumu değerlendirirsek; bazı şekerler besinlerde doğal olarak bulunurlar (meyvelerdeki fruktoz, sütteki laktoz, tahıllardaki nişasta gibi). Bazıları ise sonradan ilave edilirler (çay şekeri ve şeker içeren besinler). Dengeli beslenme çerçevesinde şeker ihtiyacı besinlerden doğal olarak karşılanmaktadır. O halde tatlı tüketiminden kaçınmak, yenildiği taktirde tüketim sıklığına ve miktarına dikkat etmek, lokma ve tulumba gibi ağır tatlılar yerine; sütlü ve meyveli tatlıları tercih etmek daha sağlıklı olacaktır (örnek: Dondurma, puding, sütlaç, komposto, meyve jölesi).
3 kere tüketilmesi önerilmektedir. Kepekli tahılların (esmer ekmek, bulgur, kepekli makarna / pirinç / erişte / un) ve sebze - meyvelerin tüketimine ağırlık verilmelidir. Yaz aylarında artan sebze ve meyve çeşitlerinden yararlanmak gerekir. Sebze ve meyve tüketimi ile kalp - damar hastalıkları, bazı kanser türleri, inme, diyabet, Alzheimer hastalığı, katarakt ve yaşla ilintili fonksiyonel kayıp riskinin azalması arasında kuvvetli bir ilişki vardır. Bu etkilerin sebze ve meyvelerin içerdiği diyet posası, folat, potasyum ve Beta - karoten, C vitamini, E vitamini gibi antioksidan etkinlik gösteren biyoaktif fitokimyasal bileşenlerden kaynaklandığı vurgulanmaktadır. Bu nedenle Dünya Sağlık Örgütü günde 5 - 9 porsiyon sebze ve meyve tüketilmesini önermektedir.
Hızla ve tamamen kana karışan, rafine şeker içeren besinler kan şekerinde ani bir dalgalanmaya neden olur, böylelikle tekrar tatlı yeme isteği doğurarak bir kısır döngüye yol açarlar. Şeker tadından vazgeçemeyen, iştahını baskılayamayan, formuna önem veren bireyler ve aileleri için çok iyi bir alternatif olan yapay tatlandırıcıların şeker yerine kullanılması daha uygun görülmektedir. Tatlıların yapımında güvenle ve rahatlıkla kullanılabilecek olan bu yapay tatlandırıcıların enerji değeri yok veya göz ardı edilecek kadar düşüktür. Kan şekeri üzerinde
de olumsuz etki yaratmamaları nedeniyle rafine şeker yerine tercih edilmeleri daha sağlıklı olmaktadır. Yazın öğünlerin sadece meyve ile geçiştirilmesi oldukça yanlıştır. Meyvenin ana yemek yerine, yemekten sonra yenmesi gerekir. Mesela sadece karpuz ile öğün geçiştirmek yanlıştır, fazla meyve de kilo artışına neden olmaktadır.
Tüm bu ilkelere ilave olarak mutlaka egzersiz yapılmalıdır. Dünya Sağlık Örgütü en çok tempolu yürümeyi önermektedir. Bunun dışında; jogging, bisiklete binme, yüzme, tenis, dans, aerobik, jimnastik tarzı kalbi çalıştıran sporlar da uygun görülmektedir. Haftanın 4 - 5 günü 40 - 50 dakika kadar egzersiz yapılması yeterli olacaktır. Amaç; metabolizma hızını düşürmemek, ve en önemlisi sağlıklı yaşama adım atmaktır.
Şeker, kolesterol ve kan basıncı üzerine olumlu etkileri, kabızlığı önlemesi ve tok tutma özelliğinden ötürü lifli (posalı) besinlere önem vermek gerekmektedir. Bu bağlamda kış mevsiminin vazgeçilmez yiyeceklerinden kuru baklagillerin yazın da haftada 2 www.irmethospital.com
O
Anesteziyoloji ve Reanimasyon Uzm. Dr. Yasin ESEN
S
ağlığımızı neden kaybediyoruz, organlarımızı normal sağlıklı fonksiyonlarından uzaklaştıran sebepler nelerdir gibi sorular hepimizin merak ettiği konulardır. Bazı nedenlerden dolayı vücudumuzdaki hücrelerde değişiklikler başlar. Bu nedenlerin başında ailevi yatkınlık, çevresel etkenler ve kişisel stresler gelir. Günümüze kadar insanın en önemli stres kaynağı acıkma, susama, soğuk, sıcak ve bakteri kaynaklı hastalıklar gibi basit nedenlerdi. Yeni yüzyılda çevremizle birlikte pek çok şey değişti. Günümüzde yeni toksinlerle mücadele etmek durumundayız. Endüstriyel gelişim ile birlikte, binlerce kimyasal bileşen doğaya atılmaya başlandı. Aldığımız ilaçlar, yediğimiz gıdalar, içtiğimiz su ve aldığımız her nefes vücudumuza yeni toksinleri taşımaktadır. Toksinler ciddi sağlık riski yaratabilecek olup, haklarında çok az şey bilinmektedir. Üstelik
3 OZON TEDAVİSİ NEDİR ? de, iki veya daha fazla toksin bir araya geldiğinde daha güçlü bir etkiye sahip olup sağlığımızı etkilemektedir. Dişlerimizdeki cİvalı dolgular, kök kanallarında anaerobik bakteri, antibiyotik kullanımına bağlı bağırsaklarda anormal bakteriyel flora, kurşunlu benzin kullanıldığı dönemde kemiklerimizde birikmiş olan kurşun, kanımızda dolaşarak karaciğer metabolizmasını bozan ilaçlar her geçen gün artmaktadır. Toksin kaynakların hızla çoğalmasından dolayı vücudumuzu hızla toksinlerden arındırmamamız (detox) gerekmektedir. Hücrelerimize zarar veren toksinler gözle görülemez ve vücuda girdiklerinde hücre düzeyinde parçalanırlar. Bu olay yavaş yavaş sinsice senelerce sürmekte ve gerçek hastalık ortaya çıkana kadar bizim bu olaydan haberimiz olmamaktadır. Toksisiteden kaynaklanan hastalıklar kimyasalların kan ile vücuda
yayılması ile meydana gelir ve sonuç olarak hücreler ve organlar kirli (kontamine) bir ortamda yüzer hale gelirler. Detoxifikasyon, kanı temizleyen, toksinleri vücuttan uzaklaştıran bir tedavi rejimidir. Hücrelerimizin detoxifikasyon enzim sistemi, biz toksinlere maruz kaldıkça hücrelerimizi korumaya çalışmaktadır. Bu enzimler toksinlerin non-toksik hale çevrilmesini sağlarlar. Biz vücudumuzda meydana gelen bu mucizenin farkında bile olmayız. Detox yeni bir iyileşme yöntemi ya da hafta sonu uygulanacak 2 günlük bir program değildir. Aslında hücrelerimizin pekte yabancı olmadığı bir prosesdir ve detox vücudun kendi kendini onarmasına yardımcı bir yöntemdir. Nasıl ki antibiyotikler vücuttaki bakterileri öldürmeye yarıyorsa, detox da hücrelerin normal çalışmalarına engel olan toksinlerin vücuttan atılmasını sağlayan bir sistemdir. Aynı zamanda hücreler aktivitelerini maksimize edecek beslenme desteğini de alırlar. Böylece vücudun kendi kendini tedavi etme mekanizması çalışabilir. Eğer insanın detoxifikasyon mekanizması zayıf ise daha hızlı yaşlanma eğilimindedir ve kalp hastalıkları, kanser ve kronik dejeneratif hastalıklara yakalanma şansınız daha fazla demektir.
28
Detoxifikasyon sinir sistemi, kardiovasküler sistem ve bağışıklık sistemini korumaktadır. Detoxifikasyonu öğrendikten sonra daha uzun seneler sağlıklı ve genç kalabileceksiniz. Hangi hastalığınız olursa olsun detoxifikasyon size yardımcı olabilmektedir. Çünkü detox sayesinde önemli organların ve organ gruplarının örneğin beyin, böbrek, karaciğer, kardiyovasküler sistem ve bağışıklık sistemi fonksiyonlarının full kapasite ile çalışması ve performanslarının artırılması sağlanır. Verilmiş olan zararın düzelmesi için vücudun kendi iç ekolojisinin sağlanması gerekmektedir. OZON TERAPİ ve ANTI AGING Kim uzun yıllar gençliğini
korumak, sağlıklı ve fit kalmak istemez ki! Uzun yıllar boyunca bilim adamları gençliği korumanın sırrını keşfetmek için yoğun araştırmalar yaptı ve sonuç olarak yeni bir yöntem ortaya çıktı: Anti-Aging. Anti-Aging filozofisine göre, önemli olan ne kadar uzun yaşadığınız değil, bu süre içerisinde ne kadar kaliteli yaşadığımız! Artık biliyoruz ki gençliği uzatıp yaşlanmayı geciktirmek mümkün. İnsan ömrü 125 yaş sınırlarını zorlayacak yakında. Hem de ileri yaşlarda, orta yaşlıların dinçliği ve zindeliğiyle! Yaşlanmaya karşı yapılacak çok şey var elbette. Fakat bunların en önemlilerinden biri ozon terapidir. Yaşlı kişiler ozon tedavisine oldukça iyi yanıt verirler. Bu
yöntemin hedefi uzun yıllar gençlik enerjisini korumak, dinç kalmak ve hastalıklara karşı direnç oluşturmaktır… Yaşlanmanın pek çok sebebi var, ama en önemli 3 faktörü büyük ölçüde kontrol edebiliriz: Serbest radikaller, hormonların azalması ve sağlıksız yaşam. Siz de bu faktörlere savaş açarak, uzun yıllar gençliğinizi koruyabilirsiniz.
“
“
Ozon terapi sayesinde oksijenin dokular tarafından daha iyi kullanımı sağlanır, hücre yenilenmesi artar, bağışıklık sistemi ve vücutta yaşlanmayı sağlayan serbest radikallere karşı, vücudun antioksidan sistemi harekete geçirilir.
Ozon Tedavisi ve
Kronik Yorgunluk Çağımızın güncel sorunu yorgunluk, son yıllarda giderek artan yoğun ve stresli çalışma hayatı, modern yaşamın yüksek temposu gibi çok sebepten dolayı kronikleşmekte ve birçok kişiyi etkilemektedir. Araştırmalar göstermiştir ki kronik yorgunluk sendromu yaklaşık % 70 oranında özellikle 30-50 yaş grubundaki kadınları etkiliyor.
www.irmethospital.com
Gene özellikle eğitimli, gelir seviyesi yüksek, çalışan kesimde ve beyaz yakalı insanlarda daha sık görülmektedir. En az 6 ay veya daha uzun bir süre devam eden, dinlenmekle hafiflemeyen ve mevcut iş, eğitim, sosyal ve özel yaşam aktivitelerinde belirgin azalmaya yol açan bir yorgunluğunuz var ise bu durum Kronik yorgunluk sendromu olarak tanımlanabilir. Bu genel belirtiler dışında kronik yorgunluk sendromu olan kişilerde aşağıdaki belirtilerde sıklıkla görülür. Hafıza ve konsantrasyonda kısa süreli bozulma veya azalma Kas ağrıları Eklemlerde belirgin kızarıklık veya şişlik olmamasına rağmen ağrı olması Yeni oluşan, şekil değiştiren veya ciddileşen baş ağrısı Sabah uyanınca kendine gelememe (uykulu olma halinin devam etmesi) Cinsel istek ve performans da azalma
Kronik Hastalıklar Şeker hastaları (Diabetes Mellitus) ozondan en çok yararlanan hastalardandır. Ozon glikozun, yani kan şekerinin, vücut doku ve hücrelerine girişini arttırmak yoluyla kan şekerini düşürmektedir. İnsulinden beklenen görevleri ozonun yerine getirmesi sayesinde şeker hastaları ozon tedavisinden sonra ilaçlarının azaltılması gerekebilmektedir. Diabet hastalarının uzun dönemde gözlerinde katarakt, mikroanjiopati ve nöropati oluşumunun önüne geçer, eklem sorunlarına neden olan glikozaminoglikanların oluşumuna engel olarak yararlı olmaktadır. Diğer yandan diabet hastalarında kolaylıkla gelişen enfeksiyonlara karşı, bağışıklık (immun) sistemini güçlendirerek, oluşan enfeksiyonların etkenlerini gidermek yoluyla etkili olmaktadır. Ozonun antienflamatuar ve antienfektif etkileri kronik böbrek hastalıklarında yarar sağlamaktadır. Hastalarda tedavinin hemen başlangıcından itibaren yorgunluk, halsizlik hissi azalmakta, zamanla bu şikâyetler kaybolmaktadır.
Kronik yorgunluk sendromu birçok sebepten olabilmekle beraber, en kabul gören nedenler, yoğun stres, aşırı çalışma temposu ve günlük yaşamın yarattığı diğer baskılardır.
Ayrıca kronik böbrek hastalıklarının uzun dönemdeki yıpratıcı etkileri, ozon terapi ile minimuma indirilebilmektedir. Böbrekte taş oluşumunda taş kırma tedavisi öncesinde ve sonrasında uygulanan ozon tedavisi yararlı olmaktadır.
Hayatın bir parçası olan stres, kontrol edilemezse başka hastalıklara yol açabildiği gibi, kronik yorgunluk sendromunun da en önemli nedenini teşkil eder.
Sistit ve prostatit tedavisinde ozon çok kolaylıkla ve başarı ile uygulanabilmektedir. İlk tedaviden sonra şikâyetlerde büyük ölçüde azalma meydana
30
gelirken üçüncü dozdan sonra tamamen iyileşme sağlanabilmektedir. Bu özellikle kronik vakalarda, antibiyotiğe dirençli vakalarda büyük yarar sağlamaktadır. Rektal ozon uygulaması barsak duvarından ozonun hızla emilimi sayesinde asidik ve hipoksik ortamı ortadan kaldırır, vücudun kendine zarar veren, inflamasyon yanıtını azaltırken, barsak hücrelerinin yenilenmesini sağlar. Bu özelliği Kolit hastalığının tedavisinde büyük yarar sağlar. Kanamanın durması ve barsak çalışmasının normale dönmesi sayesinde hastalar kendilerini rahatlamış hissederler. Barsaklardan verilen ozon kısa sürede kana geçerken sindirim sistemi kan damarlarının yüksek oksijen alımı sağlanır. Bu özellikleri nedeniyle Crohn Hastalığı, fistüller ve sindirim sistemi ülserlerinde tedavi olanağı sağlar. Mide ülserlerinin oluşumunda önemli bir etken olan H. Pylori isimli bakteri, ozonun mikroorganizmalara olan etkisi sayesinde ortadan kaldırılabilir. Diğer yandan hücrelerin yenilenmesi ve dolaşımın artması ile var olan ülseratif yaralar kolaylıkla iyileşmektedir. Romatizmal Hastalıklar ozondan yarar gören bir diğer hastalık grubudur. Antienflamatuar etki ve sitokinlerin artışı bu hastalarda ağrının azalmasına ve hareket yeteneğinin artışına yol açmaktadır. Kemik, eklem ve bağ dokularının hastalıkları genellikle enflamasyon ve enfeksiyona bağlıdır. Ozonun bu sorunlar üzerine olan yararlı etkisi, çok çeşitli ortopedik hastalıklarda ozondan yararlanmayı mümkün kılmaktadır.
REFLÜ CERRAHİSİ
Hastanemizde laparoskopik (kapalı) yöntemle reflü tedavisi yapılmaktadır.
Reflü, mide içeriğinin yemek borusuna geri kaçması olarak tanımlanır. Mide ve yemek borusunda yanma, ekşime, ağza acı su gelmesi, boğazda bir takılma hissi, astıma benzer nefes darlığı, öksürük, ses kısıklığı ve ağız kokusu gibi yakınmalar reflünün en belirgin belirtileri arasında yer alıyor.
Detaylı bilgi ve randevu için bizi arayabilirsiniz. 0282
725 44 44
Kadın Hastalıkları ve Doğum Jin. Op. Dr. Sezer ARDA
K I L R I S I
K
Evli çiftlerin hiçbir doğum kontrol yoluna başvurmadan ve düzenli bir şekilde bir yıl boyunca cinsel birlikteliğe rağmen gebeliğin sağlanamaması kısırlık olarak adlandırılmaktadır. Kısırlık birçok faktöre bağlı olarak gelişebilmektedir. Bu faktörler, kadına ait faktörler, erkeğe ait faktörler ve çiftlerin her ikisine ait faktörler olarak sıralanabilmektedir. Kısırlık sorunu yaşayan çiftlerde %35 sorun kadında % 35 erkekte olurken % 15’lik bir oranda da hem kadına hem erkeğe ait nedenler bulunmaktadır. Geriye kalan % 15’lik bir oranda kısırlığın sebebi bulunamamaktadır.
Kısırlık tetkikleri genelde 2 ile 5 günlük yapılan cinsel perhizin sonrasın da erkek mastürbasyon sonrasında sperm örneği vererek laboratuvarda değerlendirilmesi yapılmaktadır. Daha sonra verilen spermin sayıları, canlılık oranları, şekilleri ve hareketlilikleri incelenir. Kısırlık tanısı konurken spermlerde herhangi bir iltihap durumunun olup olmadığı ya da tıbbi bir tedavinin gerekliliği olup olmadığı araştırılmalıdır. Normal olarak sperm tahlilinde 20 milyon sperm olmalıdır. Ancak bu spermlerin en azından yarısının canlı olması, ya da ileriye doğru hareket etmiş olan sperm oranlarının ise bütün spermler de en azından %25 olmalı ve normal şekilli spermlerin sayılarının da en azından %14 oranın da olması gerekmektedir. Ayrıca şunu unutmamak gerekir; sadece anormal çıkan bir tek “spermiyogramın “ erkek
32
için kısırlık tanısının konulması uygun olmaz. Erkeğin spermi sonucunun dalgalanma göstermesinden dolayı anormallik durumunun en az 4 ile 6 hafta arasında iki kez tekrarlanması daha uygun olur. Kısırlık nedeniyle başvuran çift birlikte değerlendirmeye alınır. Cinsel hayatları, beraberlik sıklıkları sorgulanır. 1. Male faktör (erkeğe bağlı kısırlık nedenleri) :Öncelikle erkekte meni tahlili (spermiogram) istenir. Üç günlük cinsel perhizden sonra yapılan meni tahlili değerlendirilir. Miktarı 2 ml den fazla, hücre sayısı (sperm) ml. de 20 milyondan fazla, hücrelerin hareketlilik oranı % 50’ den fazla, normal hücre oranı % 30’dan fazla olmalıdır. Meni tahlilinde anormallik tespit edilen kişiden bir süre sonra ikinci bir tahlil istenir ve değerlendirilmek üzere bir üroloji uzmanına gönderilir.
2.Kadındaki kısırlık nedenleri 4 başlık altında incelenebilir. a. Yumurtlama bozuklukları: Kadındaki kısırlık nedenlerinin %3040 kadarını oluşturur. Kadının adet düzeni normal, adet döngüsü 25-35 günler arasında ise ( bir adetin ilk gününden diğer adetin ilk gününe kadar geçen süre) genellikle yumurtlama problemi gözlenmez. Kadında yumurtlamayı tespit edebilmek için vücut ısısı takibi, adetin 21-23. günlerinde progesteron hormonu bakılması, beklenen adet kanamasından 3-4 gün önce rahim içerisinden örnekleme (endometriyal biyopsi) yapılması, ultrasonografi ile yumurtlama hücresinin takibinin yapılması gibi yöntemler kullanılabilir. Ayrıca FSH, TSH ve prolaktin hormonlarının bakılması gerekmektedir.
b. Yumurtalık kanalları (tuba uterina) ve karın iç zarına (periton) ait nedenler: Kadın kısırlığındaki nedenlerin % 30-40 kadarını oluşturur. Kanallardaki başlıca problemler, daha önce geçirilmiş iltihabi hastalıklar, endometriozis veya geçirilmiş ameliyatlara bağlı gelişen yapışıklıklar ve tıkanma nedeniyle oluşur. Yumurtalık ve kanal çevresinde gelişmiş yoğun yapışıklıklar. Karın iç zarında (periton) endometriozise bağlı odaklar ve yapışıklıklar da gebeliği olumsuz etkiler. Rahim arkasında, yumurtalık ve kanalların etrafında endometriozise bağlı yapışıklıklar. Kanalların değerlendirilmesi ve endometriozis teşhisi için rahimin ilaçlı filmi (histerosalpingografi-HSG) ve laparaskopi yapılmalıdır. c. Rahimden kaynaklanan faktörler: Belli sayı ve büyüklükteki myomlar, polipler, rahim içi yapışıklıklar (kürtajlardan sonra gelişebilir) ve rahimdeki doğumsal anomaliler kısırlığa sebep olabilir. Rahimden kaynaklanan faktörlerin teşhisi için rahimin ilaçlı filmi (HSG), ultrasonografi bazen de MRI kullanılabilir.
Kısırlığın tedavisi nasıl yapılır? 1-Erkeğin tedavisi ürologlar tarafında düzenlenir.
d. Rahim ağzından kaynaklanan sebepler (servikal faktör): Olguların %5 kadarından sorumludur. Bu bölgedeki bazı olumsuz faktörlerin erkek hücresinin (sperm) geçişini olumsuz etkilemesi nedeniyle oluşur. Cinsel birleşme sonrası yapılan bazı testlerle değerlendirilir. 3.Nedeni belirlenemeyen olgular: Bütün bu incelemelere rağmen bir problem tespit edilemeyen kısırlık vakaları da mevcuttur. Bunlara “açıklanamayan kısırlık” vakaları denir. %10’luk bir orana sahiptir.
2- Kadındaki yumurtlama bozuklukları ilaçlarla tedavi edilir. a. Kanallar tamamen tıkalı, kadın genç ve birden fazla çocuk istiyorsa, ameliyatla kanalların açılması denenebilir. Bu yöntem uygun değilse yardımcı üreme teknikleri (tüp bebek) önerilir. Endometriozise bağlı çikolata kistleri, yapışıklıklar ve diğer lezyonlar laparaskopi ile tedavi edilebilir. b. Rahimdeki myom, polip, yapışıklık ve doğumsal anomaliler değişik ameliyat teknikleri ile tedavi edilebilir. c.Rahim ağzından kaynaklanan problemlerde aşılama önerilir. d.Sebebi bilinmeyen kısırlık vakalarında da aşılama veya tüp bebek tedavileri önerilir. Tedavi yönteminin belirlenmesinde kadının yaşı, kısırlık süresi, tedavi sürecine tahammül edebilme gibi faktörler rol oynar. Sebebi bilinmeyen uzun süren kısırlık vakalarında çiftlerin üzerinde çok yoğun bir psikolojik baskı vardır. Bu da tedavi sürecini olumsuz etkiler. Psikolojik baskının en güzel örneğini, bu çiftlerin çocuk beklentisi kalmadıktan birkaç yıl sonra kendiliğinden çocuk sahibi olabilmeleri göstermektedir. Gerçekten yıllar boyu tedavi görüp, umutlarını kaybeden çiftler, bir süre sonra kendiliğinden çocuk sahibi olabilmektedirler. www.irmethospital.com
OBEZİTE CERRAHİSİ Genel Cerrahi Op. Dr. Onur KESLER
G
ünlük alınan enerjinin harcanan enerjiden fazla olması durumunda, kullanılmayan enerji vücutta yağ olarak depolanmaktadır ve obezite oluşmaktadır. Ne yazık ki günümüzde yaşam koşulları bizi daha kısıtlı, kapalı ortamlarda daha az hareket yaptığımız bir duruma getirdi ve bu da enerji harcamamamıza sebep oldu. Doğal olarak da obezite çağımızın en büyük sağlık sorunlarından birine dönüştü.
34
En kolay ifade ile fazla kilolu olmaktır. Yetişkin erkelerde toplam vücut ağırlığının %25, kadınlarda ise %30 ‘undan fazlasının yağ olması durumuna obezite denir. Türkiye Sağlık Bakanlığı 2010 verilerine göre:
Hangi hastalara obezite cerrahisi operasyonları önerilir?
Türkiye’de obezite sıklığı Erkeklerde %20,5 Kadınlarda %41,0 Toplamda %30,3 Toplamda fazla kilolu olanlar %34,6, fazla kilolu ve şişman olanlar %64,9, çok şişman olanlar ise %2,9 olarak bulunmuştur.
2001 Obesity Surgery Toplantısında hangi hastaya hangi operasyonun uygulanacağı ve ameliyatın teknik basamakları standartize edilmeye çalışılmıştır ve halen daha birçok çalışma ve toplantılar ile bu çaba devam etmektedir.
Genel olarak baktığımızda hangi hastaların opere edilmesi gerektiğini şu şekilde özetleyebiliriz: Beden kitle endeksi(bmı) 40 ve üzerinde ise, diyetle kilo veremiyor ise cerrahi uygundur. Beden kitle endeksi 35 üzerinde ve obeziteye bağlı bozukluklardan bir ya da daha fazlasını taşıyorsa (diyabet, tansiyon, vasküler hastalıklar, eklem rahatsızlıkları,vs...) obezite cerrahisi uygundur. Obezite tedavisinde, Amerika Sağlık Birliği’nin 2005 yılında yayınladığı fikir birliği belgesine göre cerrahi tedavi, kalıcı kilo kaybı için önerilen tek yöntemdir. Hastalar operasyona karar verdiğinde nelere dikkat etmelidir? Ameliyatı yapan cerrah ve hastane bu operasyon için gerekli altyapıyı ve deneyimi muhakkak sağlamalıdır. Hasta operasyon sonrası herzaman doktoruna ve diyetisyenine ulaşılabilmelidir. Unutmayalım ki bu operasyonlardan sonra yaşanan ciddi sıkıntılar genellikle sorun henüz erken dönemde iken hastanın doktoruna ulaşamayıp problemin ileri seviyeye geçmesinden kaynaklanmaktadır. Ayrıca operasyon sonrası kilo verme programında hasta diyetisyenine de herzaman ulaşabilmeli ve diyetisyen de hastasını belli aralıklarla kontrol etmelidir. Sonuçta obezite cerrahisi ve sonrası, bir ekip işidir.
Obezite cerrahisinde kaç çeşit operasyon vardır?
Bir çok operasyon tekniği bulunmakla birlikte bilimsel olarak kabul görenler içinde 2 tür ön plana çıkmaktadır. Bunlar ‘’ laparoskopik sleve gastrektomi (kapalı tüp mide operasyonu)’’ ve ‘’laparoskopik mini gastrik bypass’’ dır. Ancak tabiki bunların dışında da birçok teknik bulunduğunu da belirtmek gerekir. Tüp mide operasyonu nedir? Bu operasyon, obezite cerrahisi içinde en çok uygulanan yöntemdir. Midenin yemeklerle en çok büyüyen kısmının çıkarılması ile midenin küçültülmesi işlemidir. Operasyon sonrası mide tüp şeklini aldığından bu ismi almıştır. Midenin geri kalan kısmı çok esnek olmadığından küçük bir porsiyon ile mide dolar ve tokluk hissi oluşur. Ayrıca çıkarılan midenin içinde kalmış olan fundus kısmı, bizim acıkmamıza sebep olan GRELİN hormonunu yapan hücrelerin en çok olduğu kısımdır. Fundusun çıkması da acıkma hissinin çok azalmasına sebep olur. Tüm bunların neticesinde, AŞIRI YEMEK YEMEYİ ENGELLER.
Sadece mideyi küçülterek yemek yemeyi engelleyen bir prosedürdür. Emilimi bozmadığından vitamin, mineral, protein eksikliği oluşturma ihtimali, oranı diğer prosedürlerden çok azdır.
Süper obez hastalarda birinci basamak operasyon olarak da uygulanır. Tüp mide operasyonunun avantajları nelerdir? Gıda emilimini bozmaz. Sadece gıda alım miktarını azaltır. Buna bağlı olarak kilo verdirirken ciddi vitamin, mineral eksikliğine sebep olmaz. 1 yıllık sürede fazla kiloların %70 kadarını verdirir. 2 yıllık sürede yandaş hastalıkların (diyabet, hipertansiyon, eklem rahatsızlıkları) %60-80 oranında kaybolmasını sağlar. Operasyon kapalı olarak yapılır ve ciddi bir kozmetik cilt sorunu yaratmaz. Hastanede kalış süresi ortalama 3 gündür ve genellikle 7-10 gün içinde normal işine dönebilir. Karın içi yabancı cisim yoktur (mide bandı gibi) ve bunlara bağlı sorunlarda doğal olarak yoktur. Diğer prosedürlere göre nispeten daha basit ve operasyon süresi daha kısa bir operasyondur. Buna bağlı olarak anestezi süresi daha kısadır ve anestezi komplikasyonları daha azdır. Tüm bu sebeplerden dolayı sleeve gastrektomi dünyada ve Türkiye’de en çok yapılan obezite operasyonudur.
www.irmethospital.com
GÜRÜLTÜYE BAĞLI
İŞİTME KAYIPLARI Odym. Samet İLHAMİ
G
ürültü, istenmeyen, bir anlam ifade etmeyen ses vaya ses kirliliği olarak tamımlanabilir. Bir sesin gürültü sayılabilmesi için belirli şiddet seviyesine ulaşması gerekli değildir. Örneğin; iki kişi arasında geçen bir diyaloğu, konuşmaya dahil olmayan üçüncü bir kişi ‘gürültü’ olarak algılayabilir. Tüm bunlar gibi gürültü terimi için birden fazla tanımlama yapabilmek de mümkündür. Arka plan gürültüsünün insan sağlığı üzerinde olumsuz etkileri vardır. Bunlardan bir tanesi de geçici veya kalıcı işitme kaybı gibi fiziksel bir etkidir. Gürültü; Frekansa ve Temporal özelliklerine göre ikiye ayrılabilir burada da sabit, dalgalı, aralıklı ve darbeli gürültüden söz edilebilir. Örnek verecek olursak; sanayi bölgelerindeki makine gürültüsü sabit gürültüye, kaynak aletleri veya sondaj makineleri aralıklı gürültüye, patlamalarda oluşan ses ise darbeli gürültüye örnektir. Gürültü sağlık açısından mesleki veya çevresel bir tehlikedir. Yüksek şiddette gürültüye maruz kalmak kalıcı Sensörinöral işitme kaybına sebep olmaktadır. Gürültüye bağlı işitme kaybı/ kayıplarının yine farklı özellikleri mevcuttur. Bunlarda işitme kaybının konfigürasyonu dediğimiz, yani
36
Yaklaşık olarak tüm işitme kayıplarının üçte biri gürültüye maruz kalma sonucunda oluşmaktadır ve gürültülü ortamlarda uzun süreli çalışmaya bağlı oluşan mesleki işitme kaybı da gürültüye bağlı işitme kaybının en sık görülen halidir. (National Institutes of Health, 1990). işitme kaybının hangi frekansı/ frekansları etkilediği önemlidir. Gürültüye bağlı işitme kaybı/ kayıpları; Dış Kulak Yolu fonksiyonu, Orta Kulak fonksiyonu ve İç Kulak fonksiyonları üzerinde de etkili olmaktadır. Tüm bunlardan korunmak, önlem almak son derece önemlidir. Bunun için, gürültü ölçümleri, gürültü kontrolleri yapılmalı ve kulak koruyucuları da mutlaka önemsenmelidir. Yine Odyometrik Takip dediğimiz ölçümlerde; gürültü seviyesi güvenilir sınırlar içinde ise, işçileri
işitme kaybı bakımından takibe alma zorunluluğu bulunmazken, 85 dBA şiddet seviyesi ve üzerinde gürültülü ortamlarda çalışan işçiler için işitme koruma programları oluşturulmalı ve periyodik işitme ölçümleri yapılmalıdır. Özetle şunu söylemek gerekir; gürültüye bağlı işitme kaybı/ kayıplarının medikal yöntemlerle tedavisi mümkün olmasa da, gürültüden korunma yaklaşımları ile gürültüye bağlı işitme kaybı/ kayıpları önlenebilir bir sağlık problemidir.
YENİDOĞAN İŞİTME TARAMASI PROGRAMLARINDA ABR/BERA’NIN ÖNEMİ
beğe mutlaka uygulanması gereken testlerdir. Burada da iki çeşit ABR/BERA testi vardır. Bunlar Tarama(Otomatik ABR) ve Diagnostik(Klinik ABR) testleridir. Yine bu testlerden de hangisinin bebeğinize yapılacağı uzman tarafından belirlenir. Otoakustik Emisyon testlerinde sadece iç kulaktaki dış tüy hücreleri hakkında bilgi alınır. İşitme siniri ya da işitme yollarını değerlendirmeye yardımcı olmaz. Bu değerlendirmeyi yapan test ABR/BERA testidir.
?
Y
enidoğan İşitme Taraması Programı kapsamında kullanmakta olduğumuz Otoakustik Emisyon testlerimize, güvenirliliği ve gerekliliği dünyaca kabul görülmüş olan Auditory Brainstem Response (ABR) ya da diğer adıyla Brainstem Evoked Response Audiometry (BERA) testlerini de Interacoustics Titan cihazımızla eklemiş olduk. Bu kapsamda artık tüm yenidoğanlarda Otoakustik Emisyon + ABR testlerini; emisyon testlerini yeni bir boyutta ABR testlerini ise yüksek frekans timpanometri ile birlikte kullanıyoruz. Böylelikle olası işitme kaybı/kayıplarının erken tanısı için odak merkez olacağız. Erken tanının ve mümkün oldukça erken tedavinin bebek/çocuk/lar üzerindeki avantajları dünyaca bilinen bir gerçektir. ‘Erken dönemde tanısı konulup uygun işitme cihazı ile amplifikasyon uygulanan ve özel eğitim verilen bebekler tüm gelişim alanlarında ve akademik başarıda yaşıtlarına yakın performans gösterirler.’
Tarama programlarında amaç, hedeflenmiş bir popülâsyonda belli bir bozukluğun bulgu vermeden önce tespit edilmesidir. Burada amaç, hasta olanla olmayanı ayırmak
ve erken tedavisini sağlamaktır. Bu sebeple tarama programlarının yenidoğan dönemde uygulanması oldukça önem taşır. Programda sonuç; geçti/kaldı(şüpheli) diye tanımlanır. Kaldı(şüpheli) durumlarında diğer tetkikler yapılmalıdır. Yenidoğan İşitme Taraması’nda ise, işitme kaybı şüphesi olan ve tanı için ileri odyolojik testlere gereksinim olan bebeklerin belirlenmesi esastır. Bu program kapsamında kullanılan iki farklı test bataryası mevcuttur. Bunlar; Otoakustik Emisyon ve ABR/ BERA testleridir. Bu testlerden hangisinin bebeğinize yapılacağı uzman tarafından belirlenir. Bu testlerin uygulanma protokolleri ve yöntemleri bazı noktalarda benzerlik gösterseler de farklılıkları söz konusudur. Mesela, Otoakustik Emisyon testleri yenidoğan ve risk faktörleri taşımayan her bebeğe doğumdan en erken on iki (12) saat sonra bebeğin uyku halinde ya da sakin olduğu durumlarda uygulanabilen, bebeğin katılımını gerektirmeyen, ağrısız ve oldukça kolay uygulanan bir testtir. ABR/BERA testi ise, Otoakustik Emisyon testlerinden geçmeyen veya risk faktörleri taşıyan her be-
Peki, nedir ABR/BERA testi? ABR verilen bir işitsel uyarana karşı beyinsapındaki oluşan elektriksel cevabın kaydedilmesi esasına dayanır. Bu teknikte uyaran(ses) dış kulak yolundan verilmekte, işitme sisteminin beyinsapına kadar normal çalıştığının işareti olan beşinci (5.) dalga aktivitesiyle kafatasına yerleştirilen elektrotlar yoluyla ölçülmektedir. Ayrıca 5. dalganın saptanması, sadece iç kulağın değil, beyinsapındaki işitsel merkezin de işlevsel olduğunu göstermektedir. Bu nedenle işitsel nöropati gibi işitme siniri senkronizasyon bozuklukları ya da beyinsapını tutan rahatsızlıklarda da t-ABR ile gerçek bir pozitif cevap elde etmek mümkündür. ABR/BERA testini yaptırmayı gerektiren risk faktörleri/durumlar •Bebeğin yoğun bakımda kalmış olması •Herhangi bir sendrom bulgusu ya da tanısı •Ailede işitme kaybı hikâyesi •Önceki emisyon testlerinden geçmemek •Hamilelik sırasında annenin ateşli herhangi bir hastalık geçirmesi •Doğumdan sonra geçirilen enfeksiyonlar •Yenidoğan sarılık değerlerinin yüksek olması •Kafa travması •Kulak kepçesi veya kulak kanalının yapısal bozuklukları •Orta kulak hastalıkları için risk faktörü olan bulgular
www.irmethospital.com
OSTEOPOROZ Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Uzm. Dr. Serpil YILMAZ ERDOĞAN
E
n sık görülen metabolik kemik hastalığı olan osteoporoz düşük kemik kütlesi ve kemik mikro yapısının bozulması sonucu kemik kırılganlığının ve kırık olasılığının artması ile karakterize bir iskelet sistemi sorunudur.50 yaş üzerinde her 3 kadından birinde (meme kanserinden fazla ) 50 yaş üzeri her 5 erkekten birinde ( prostat kanserinden fazla ) görünmektedir. Osteoporoz tanısı kemik yoğunluğu ölçümü (DEXA ) ile konur. Dexa dünyada en yaygın kullanılan
38
Osteoporoz bir toplum sağlığı sorunudur. Çünkü hastalık sonucunda görülen kırık, ağrı, kamburluk ve hareket kısıtlılığı kişide günlük yaşam aktivitelerinde sınırlılık, yaşam kalitesinde azalma ve psikolojik olarak kişinin kendine güveninin azalması ile sonuçlanır.
ve Dünya Sağlık Örgütü tarafından altın standart olarak önerilen tekniktir. Kemik yoğunluğu ölçümü kısa süren ve kolay bir ölçümdür. Osteoporozda kemiklerin hem yoğunluğu azalmış, hem de kalitesi bozulmuştur. Osteoporozda kırıklar en sık omurga, el bileği, kalça ve üst kol kemiğinde omuza yakın bölgede görülmektedir. Osteoporozda ortaya çıkan boy kısalması hastalığın tanımlanmasında önemli bir ipucu olarak orta-
ya çıkar. Bunun nedeni omurlardaki çökme kırıklarıdır ve şiddetli sırt ağrılarına yol açabilir. Sonrasında kamburluklarla sonuçlanabilir. Osteoporozun oluşumunda genetik yatkınlık önemli olup, hormonal etkenler ,kemik sağlığı açısından uygun olmayan beslenme tarzı, olumsuz yaşam koşulları fiziksel aktivite ve egzersiz eksikliği, kemik sağlığını olumsuz etkileyen çeşitli hastalıklar ile kullanılan ilaçlar gibi etkenler hastalığın ortaya çıkmasında önem taşımaktadır.
OSTEOPOROZ OLUŞUMU İLE İLİŞKİLİ BELLİ BAŞLI RİSK FAKTÖRLERİ; Yaş ilerledikçe osteoporoz riski artmaktadır. Özellikle kadınlarda 65 yaş üzerinde ve erkeklerde 70 yaş üzerinde risk artmaktadır. Kadınlarda düşük östrojen, erkeklerde düşük testesteron düzeyleri. Kadınlarda menapoz sonrası ilk 1-2 yıl kemik yıkımı çok artmaktadır. 40 yaşından sonra travma olmaksızın ve çok ufak travma ile geçirilmiş kırık öyküsü.
OSTEOPOROZDAN
KORUNMA VE BESLENME Osteoporozun önlenmesi çocukluk, ergenlik ve gençlik dönemlerinde optimal kemik gelişimi ile başlar. 20’li yaşlarda kemik dokusu maximum güce ulaşır.Bu yüzden çocukluk ve ergenlik döneminden itibaren yeterli kalsiyum ve D vitamini almak, düzenli fiziki aktivite çok önemlidir. Günlük diyetimizde kalsiyumdan zengin gıdalara yer vermeliyiz. Bunlar süt ve süt ürünleri ,yeşil yapraklı sebzeler,badem,susam ve pekmez gibi gıdalardır.D vitamini
açısından güneşin dik geldiği saatlerde günde 15-20 dakika direk güneş ışınına maruz kalarak günlük ihtiyacımızı karşılayabiliriz. Hareketlilik ve egzersizde kemiklerimizi güçlendirir. Osteoporoz için en faydalı egzersizler kendi vücut ağırlığıyla ve yer çekimine karşı karşı yapılan egzersizlerdir. Yürüyüş,kasları güçlendirmeye yönelik ağırlıkla yapılan egzersizler, duruş ve denge egzersizleri osteoporozda önemli yeri olan egzersizlerdir.
Kadın ve erkeklerde düşük vücut ağırlığı Sigara ve alkol kullanımı 1.derece yakınlarında osteoporoz ve kırık öyküsü KOAH, hiperparatroidi, hipertroidi, RA,çölyak hastalığı, inflamatuar barsak hastalığı gibi hastalıklar Kortizon, epilepsi ilaçları, proton pompa inhibitörleri, meme kanserinde kullanılan bazı ilaçlar, lityum, antiasitler
www.irmethospital.com
SAĞLIK
TURİZMİNDE ÖNCÜYÜZ uldular
yı b CİDDE’n şifa
hrinden n’ın Cidde şe ta is b ra A i d luna, fazla Suu len anne ve oğ ge ı e iz em n ta has Genel Cerrah rtulmaları için ku n n da n da rı n la fı kilo R tara r. Onur KESLE Uzmanı Op. D ı. ld eliyatı yapı tüp mide am
TÜP MİDE AMELİYATI
Nijerya’dan Joseph’e sleeve gastrectomy (tüp mide) ameliyatları yaptık.
Dünyanın nerdeyse dan, diğer ucun an Amerika’d ezite gelerek ob in cerrahisi iç ih rc İrmet’i te mıza eden hasta r. teşekkürle
40
Uganda’dan gelen Lucy hastamemizde şifa buldu.
Saç ekimi hastamız bu kez İngiltere’den geldi. Tercihi için teşekkür ederiz
İspanya’dan gelen hastamıza bizi tercih ettiği için teşekkür ederiz. Sağlık ihraç ediyoruz...
www.irmethospital.com
K I L SAĞ
TURİZMİNDE ÖNCÜYÜZ 42
“
Son yıllarda, Sağlık Bakanlığının da destekleriyle ülkemizde sağlık turizmi yaygınlaşmaya başladı. Biz de son iki yıldır bu konuda çalışmalarımızı yoğunlaştırdık. Şu anda ABD, İspanya, İngiltere, Bulgaristan, Nijerya, Somali, Kanada, İsveç, Romanya ve Irak gibi dünyanın pek çok ülkesinden hastalar, tedavi olmak için Çerkezköy’e geliyorlar. Bunlar daha çok obesite cerrahisi, diş tedavisi, saç ekimi, bel-boyun fıtığı ve ortopedik ameliyatlar için bizi tercih ediyorlar. Biz burada onlara modern tıp hizmeti vermenin yanında, seyahatlerinde ve konaklamalarında her türlü desteği sağlayarak ülkemizden mutlu bir şekilde ayrılmalarına yardımcı oluyoruz. Bizde tedavi olup ülkesine dönen her hasta, ülkelerinde bizim için bir turizm ve sağlık elçisi oluyor ve bize yeni hastalar gönderiyor. Yaptığımız bu iş, bir çeşit sağlık ihracıdır ve İRMET HOSPITAL Trakya’da sağlık turizmine öncülük etmektedir.Biz, bölgemize verdiğimiz hizmetin yanında yabancı hastaları da tedavi ederek manevi bakımdan tatmin yaşıyor ve ülkemize döviz kazandırdığımız için de ayrı bir mutluluk duyuyoruz. Geldiğimiz bu nokta Çerkezköy için bir gurur kaynağıdır. Emeği geçen bütün İrmet ailesine buradan bir kez daha teşekkür ederiz.
“
www.irmethospital.com
. .ISMUS N I J A V Bu sayımızda, kadınların klinik pratikte cinsel sorunlarda başvuru nedeni olarak ilk sıralarda rastladığımız bir rahatsızlıktan bahsedeceğiz. Psikiyatri Kliniği Uzm. Dr. İsmet KAYGISIZ
B
unun yanısıra, bedenin çeşitli bölgelerinde, hatta tüm bedende kasılmalar, bacakların kapanması, titreme, çarpıntı, terleme, bulantı, kusma, fenalık hissi ve ağlama eşlik edebilir. Vajinadaki kasılma çoğu kadında cinsel birleşmeye izin vermez. Daha az sayıda olguda ise zorlamayla giriş olabilir ancak birleşmeler ağrılı ve acılı olarak sürer. Çoğu zaman cinsel birleşmeyi olanaksız kılan bu kasılmayı kadın kendi isteği ile yapmadığı gibi, bunu isteyerek de geçiremez.
44
Vajinismus; vajinaya giriş denendiğinde, vajinanın dış kısmını çevreleyen kaslarda yineleyici ve sürekli biçimde istemsiz kasılmaların olması ve bu kasılmalara, girişe ilişkin ağrı korkusu ve kaygıların eşlik etmesidir. Vajinismus, genellikle ilk cinsel birleşme denemesinde ortaya çıkmaktadır. Vajinismusun yaygınlığı ile ilgili Bu kadınların % 17’sinin halen çelişkili veriler varsa da, ülkemizde birleşemediği ya da birleşmede ve diğer geleneksel kültürlerde sorunlar tanımladığı tespit edilmiştir. batılı ülkelere göre daha yaygın olduğu bilinmektedir. Türkiye’de cinsel tedavi merkezlerine Türkiye’de cinsel sorunları vajinismus nedeniyle başvuran saptamak amacıyla yapılan hastaların oranı ise % 62.2-75.9 toplumsal bir taramada, %54 arasındadır. Batılı ülkelerde ise kadının ilk birleşme denemesinde vajinismusun görülme sıklığı % korku, acı hissi ve kaçınma 1-6’dır. davranışı tanımladıkları ve cinsel birleşmenin gerçekleşmediği saptanmıştır.
Cinsel eğitimin uygun verildiği, cinselliğin konuşulabildiği, çocukluk yaşlarından itibaren cinselliğin bir haz alma davranışı olarak kurgulanabildiği, kadının cinselliğine de değer verildiği toplumlarda vajinismusa daha az rastlanmaktadır. Cinsellikle ilgili yanlış inanışlar ve tabular vajinismus gelişiminde önemli rol oynamaktadır. Vajinismusu olan kadınların çoğu, kendi cinsel organlarının çok küçük ve anormal olduğunu, vajinanın ya da kızlık zarının bir duvar oluşturduğunu, erkek cinsel organının çok büyük olduğunu, çok acıtacağını, çok zarar vereceği şeklinde yanlış inanışlara sahiptirler. Tanımlamaları değiştirmek bile öğrenmede ve tedavide etkin olabilmektedir Vajinismusu olan kadınlar yaş, eğitim, sosyoekonomik ve sosyokültürel durum, kırsal veya kentli olma açısından belirli bir farklılık göstermezler. Bunun nedeni, cinsel eğitimin ve bilgilenmenin bireyin genel eğitim seviyesine
göre değil, toplumun ve kültürün diretmeleriyle şekillenmesidir. Vajinismusun bugün için bilimsel olarak başarısı kanıtlanmış tek tedavi yolu cinsel terapidir. Vajinismus cinsel tedaviye en iyi ve en kısa sürede yanıt veren cinsel işlev bozukluğudur. Uygun cinsel terapiyle yüzde yüze yakın düzelme olur. Cinsel terapi çoğunlukla çift görüşmesi şeklinde sürdürülür. Vajinismusu, çiftin sorunu olarak ele almak ve partneri de buna ikna ederek tedaviye aktif katılımını sağlamak çok önemlidir. Erkekler vajinismusu bir hastalık olarak kabullenmedikleri, belki de doğru bilgiye ulaşamadıkları için durumu istenmeme ve reddedilme olarak algılayıp, kırgınlık ya da öfke duyabilirler. Bazen durumun kendi yetersizlikleriyle ilgili olabileceğini düşünüp, kaygıyla zaman içinde cinsel isteksizlik ve sertleşme sorunları gelişebilir. Bu nedenle önce kapsamlı cinsel yaşam öyküsü alınır. Çiftin zorlukları değerlendirilir, kaygıları araştırılır. İlk seanslarda
yapılan gecikmiş bir cinsel eğitimdir. Çiftin cinsel sağlıkla ilgili bilgilendirilmesi, yanlış inanışların düzeltilmesi, cinsel organlar ve cinsel fizyolojiyle ilgili doğruların aktarılması hedeflenir. Sonrasında egzersizlerle kademeli olarak kasılmanın ve girişle ilgili korkuların üzerine gidilir. Ancak cinsel işlev bozukluklarında yanlış uygulamalara tanıklığımız gün geçtikçe artmaktadır. Özellikle vajinismusta yanlış ve etik olmayan tedavi uygulamalarına çok sık rastlanmaktadır.Vajinal girişteki kasılma, jel kullanımıyla, alkol alımıyla, sıcak su banyolarıyla, ilaç kullanımıyla, uykuda, hamile kalmakla, lokal anestezik uygulamalarla ortadan kalkmaz. Kızlık zarıyla ilgisi olmadığı için kızlık zarına yapılan müdahalelerle de düzelmez. Ayrıca bu işlem kadına ek bir travma oluşturur. Vajinaya botoks uygulanması, pelvik taban egzersizleri, laboratuvar ortamında tüplerle duyarsızlaştırma tek başına çözüm sunmaz. Bazı hekimler kadına genel anestezi vererek cinsel birleşmede bulunmayı önerirler. Bu durumda tüm vücut kaslarındaki dolayısıyla vajinadaki kasılma ortadan kalkacağı için bir kereliğine cinsel birleşme olabilir. Sonra ilişki denendiğinde yine giriş olmaz, yani bir kez cinsel birleşme olması vajinismusu ortadan kaldırmaz. Vajinismus tedavisinde amaç, bir şekilde penisin vajene girişini sağlamak değil, kadının kasılma, acı, kaçınma, korku gibi olumsuzluklar yaşamadığı, çiftin haz aldığı, doyumlu bir cinsel yaşama ulaşmasını sağlamaktır. Kaynak: Cetad (Cinsel Eğitim Tedavi ve Araştırma Derneği) Notları www.irmethospital.com
Ağız ve Diş Sağlığı Kliniği Dt. Esra OLGAÇ
Her hastaya implant uygulanabilir mi? İmplant vidaları belirli kalınlığı ve genişliği olan yapılardır. Bu nedenle implant konulması öngörülen bölgede, çene kemiğinin, bu implant vidasını kabul edecek yükseklik ve genişliğe sahip olması gerekmektedir. Varolan kemiğin kalitesi de implant başarısını etkileyen faktörlerden birisidir.
İmplant yerleştirilirken acı duyar mıyım? Uygun anestezi yöntemlerinin uygulanması durumunda hayır. Operasyon sırasında hasta tercihine göre genel ya da lokal anestezi kullanılabilir. Genellikle implant’ın yerleştirildiği akşam duyulabilecek ağrı basit ağrı kesiciler ile giderilebilir. Bir çok hasta bu ağrının normal diş çekiminden sonra duyulan ağrıdan farklı olmadığını belirtmektedir. Tedavinin problemsiz tamamlandığı vak’alar da implantların varlığını bile hissetmeyecek kadar rahat olursunuz.
46
İMPLANT TEDAVİSİ İmplant günümüzde doğal dişlere en yakın alternatiftir, İmplant yapılan diş, geleneksel köprü ve protezlere göre daha iyi konuşma ve çiğneme fonksiyonu sağlar. İmplant yöntemi yüzünüzde doğal bir görünümü de beraberinde getirir. İmplant, eksik olan dişlerin fonksiyon ve estetiğini tekrar sağlamak amacıyla çene kemiğine yerleştirilen ve uygun malzemeden yapılan yapay diş köküdür. İmplant Tedavisi Hangi Vakalarda Ne Avantajlar Sunar? a) Alt çenede tamamen dişlerini kaybedip protez taşıyan hastalar: Bu hastalar protezin hareketine bağlı olarak sürekli ağrıdan (vuruk) ve iyi çiğneyememekten şikayetçidirler. Bu şikayet zaman içinde proteze destek olan kemik dokunun erimesi ile daha da artar hale gelir. Bu tip hastalarda implant tedavisi yukarıdaki tüm şikayetleri ortadan kaldırdığı gibi kemiğin erimesini de durdurmaktadır. b) Üst çenede tamamen dişlerini kaybedip protez taşıyan hastalar: Üst protezler alt çene protezlerine oranla daha stabil olsalar da protezin damağı kapatan tasarımı tat alma duygusunu azaltıp mide bulantısına neden olabilmektedir. c) Alt ya da üst çenede dişlerinin bir kısmını kaybetmiş hastalar: Bu hastaların şikayeti kancalarla tutunan protezin çirkin görüntüsü, ya da köprü yapılabilmesi için sağlam dişlerini kestirme zorunluluğu olarak sayılabilir.
d) Tek dişini kaybetmiş hastalar: Bu hastalar tek bir dişin restorasyonu için en az komşu iki dişi feda etmek zorunda olan hastalardır. Tek bir implant’ın yerleştirilmesi komşu dişleri kurtardığı gibi daha fonksiyonel sonuçların ortaya çıkmasına da neden olur.
Sağlıklı gülümsemek, herkesin hakkı
AĞIZ VE DİŞ SAĞLIĞI KLİNİĞİ Konservatif Tedavi Çürük tedavileri ve estetik dolgular Endodontik Tedavi Kanal tedavileri Estetik Diş Hekimliği Diş beyazlatma, ağız ve diş estetiği, yüzünüze yakışan gülümseme dizaynı Protetik Diş Tedavisi Kuron ve köprü protezleri, total (tam) ve iskelet protezler, hassas tutuculu protezler, implant üstü protezler Ortodonti Diş ve çene bozukluklarının, çapraşık dişlerin düzeltilmesi
Periodontoloji Diş eti hastalıkları ve tedavisi İmplantoloji Çene kemiğine vidalı diş yerleştirilmesi Ağız-Çene Cerrahisi Gömülü dişler, ağız-çene kist ve tümör cerrahisi, çene kırıkları, çene-eklem hastalıkları cerrahi uygulamaları Pedodonti ve Koruyucu Diş Hekimliği Çocuk dişleri tedavisi, çürükten korunma programı Panoramik Digital Röntgen Ağız ve Çene Tomografisi
0282
725 44 44
G.O.P. Mh. Namık Kemal Bulvarı No:17/21 Çerkezköy / TEKİRDAĞ
FUE YÖNTEMİ İLE SAÇ EKİMİ FUE metodu ile saç ekimi, genel anlamı ile ense bölgesinden ya da vücudun başka bölgelerinden (göğüs veya sırt) alınan saç köklerinin (graft) saçsız alana ekilme işlemidir. Bu işlem yapılırken donör (köklerin alındığı verici alan) alanda ne neşter kullanılır ne de dikiş atılır ne de işlem sonrası gözü rahatsız eden yara izi kalır. Saç kökleri (foliküler ünite) kafa derisinin arka ve yan bölümlerinden bir mikro motor yardımı ile dikkatlice çıkartılır. FUE saç ekiminin en önemli özelliği kullanılan mikro motorun ucunda 0,70 ila 0,90 mm çapında saç köklerine zarar vermeden yerinden çıkarmaya (ekstraksiyon) yarayan punch (panç) bulunması. Saç kökleri mikro motor ile çıkarılırken eksiksiz ve tam çıkarıldığından emin olmak için aşamalı adımlar ile uygulama gerçekleşir. FUE saç ekimin avantajları nelerdir? Saç kökleri kişin sadece ense bölgesinden değil, aynı zamanda kulakların üstünde bulunan bölgeden de alınır. Mikro motor kullanımı sayesinde saç derisi daha hızlı iyileşir ve daha kısa bir sürede daha çok saç kökü çıkarılır. Yüksek miktarlarda çıkarılan saç köklerinden dolayı yüksek miktarlarda ekim gerçekleşir. Bir seansta 3000-5000 saç teli ekilebilir.
48
Saç köklerinin alındığı bölgede herhangi dikiş izi bulunmaz, gözle görülen bir yara izi kalmaz. FUE saç ekiminde hastayı memnun edecek saç sıklığı nedir? Saç ekimi için uygun olan bir kişinin verici alanı hesap edildiğinde bir santimetre karede 80-100 saç teli bulunmaktadır. Bu ortalama söylenen bir rakam olmasına rağmen kişiden kişiye farklılık gösterir. Saç sıklığı yoğun olan bir kişide bir santimetre karede 30 saç kökü yeterli iken saç sıklığı düşük olan kişide 30’dan fazla kök ekilmesi gerekir. FUE saç ekim yöntemi ile aynı sayıda saç kökü ekilse de neden sonuçlar farklıdır? İki kişiye aynı alan büyüklüğüne aynı miktar saç kökü ekildiğini varsayacak olursak, ikisinin de sonucu aynı olmayabilir. Buradaki en büyük etken saç köklerinde bulunan saç tellerinin sıklığıdır. Eğer “A” kişide 4 saç telli kökler çoğunlukta ise sık bir görüntü oluşur, ancak “B” kişide 2 saç telli kökler çoğunlukta ise, “A” kişisine göre daha zayıf görünecektir.
Estetik, Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi Op. Dr. Ahmet KÖRMUTLU FUE saç ekim yöntemi ağrılı mıdır? Saç ekim işlemleri günümüzde konforlu geçen ameliyat kategorisinde bulunmaktadır. Ağrı sadece ilk aşamada uygulanan lokal anestezi sırasında oluşmaktadır. Ağrı eşiği yüksek olan kişiler bu süreyi pek hissetmezler.
SAÇ EKİMİ ÜNİTEMİZLE DOĞAL GÖRÜNÜMLÜ SAÇLARA KAVUŞUN
Saç Ekimi PRP ile Saç Ekimi Sakal - Bıyık Ekimi
Kaş Ekimi Yara İzleri Yerine Saç Ekimi Saç Dökülmesi Tedavileri
Göz Hastalıkları Op. Dr. Ayhan SANDAL
BİLGİSAYAR VE KLİMA GÖZ KURULUĞU YAPIYOR özyaşı, gözün sağlıklı kalmasını ve göz kırpma hareketini yaparken rahat hissetmemizi sağlar. Bazı insanlarda gözyaşı üretimi azalır veya üretilen gözyaşı kalitesinde bozulma meydana gelir. Bu durumda ortaya çıkan rahatsızlık kuru göz olarak bilinir. Yaygın olmasına karşın göz kuruluğu çok sayıda insanı etkileyen fakat en az bilinen göz rahatsızlıkları arasındadır. Birçok kişi, göz kuruluğu belirtilerini yanlış olarak alerjilerle, iklim koşullarıyla ya da basitçe göz zorlanmasıyla açıklar. Bunların hepsi göz kuruluğu belirtilerini şiddetlendirebilmekle birlikte, asıl neden bunlar değildir.
50
Göz kuruluğu belirtileri nelerdir? Göz kuruluğu belirtileri değişkenlik gösterir. Farklı hastalar yaşadıkları göz kuruluğu belirtilerini farklı şekillerde anlatırlar: kaşınma, tahriş, ışığa duyarlılık, bulanık görme, hatta aşırı gözyaşı üretimi bildirebilirler. Bu belirtilerin herhangi birisiyle ya da bazılarıyla başa çıkmak, milyonlarca kişinin sorunudur.
“
Bundan muzdarip olanların birçoğu, bunun “birlikte yaşamayı öğrenmekten” başka çareleri bulunmayan bir durum olduğuna inanmasına karşın, aslında tedavi edilmeyen göz kuruluğu daha ciddi görme problemlerine yol açabilir.
Erken evrede hastada hafif yanma, batma, kızarıklık, gözde ağırlık hissi, karıncalanma, gözde yabancı cisim hissi gibi şikâyetler olur.
“
G
Bu şikâyetler kişiden kişiye değişmekle birlikte genellikle hastanın günlük yaşantısını olumsuz yönde etkiler. Hastalık orta ve şiddetli evrede ise bu şikâyetler daha şiddetli ve sürekli olabilir.
Göz kuruluğundan en çok kimler etkilenir? Ofis çalışanları: Yönetici asistanları, müşteri ilişkileri yetkilisi, muhasebeci, bilgisayar mühendisi, kısaca kapalı mekanda, bilgisayar karşısında çalışanlar. İnşaat / üretim sektörü çalışanları: İşçiler, kaynakçılar gibi işleri gereği toz gibi göze zararlı maddelere maruz kalan çalışanlar. Sağlık sektörü çalışanları: Nöbetleri dolayısıyla uzun saatler çalışan doktor ve hemşireler, havalandırmanın sürekli olarak çalıştığı laboratuarlarda görev yapan teknisyenler. Eğitim sektörü çalışanları: Üniversitede ders veren profesörler, araştırma görevlileri, kütüphane görevlileri, ilkokul öğretmenleri. Perakende ve satış sektörü çalışanları: Satış görevlileri, kasa görevlileri. Kamu hizmeti/sosyal hizmetler sektörü çalışanları: Sosyal yardım uzmanları, itfaiyeciler, polisler. Ulaştırma/lojistik sektörü çalışanları: Şoförler, hostesler, pilotlar. Tarım/peyzaj sektörü çalışanları: Toprak ile uğraşan çalışanlar, peyzaj mimarları, balıkçılar.
Gıda sektöründe çalışanlar: Aşçılar, garsonlar vb.
Merkezi ısıtma sistemi olan odalarda hava nemlendirici kullanın. Sigara içilen ortamlarda bulunmamaya dikkat edin. Kuruluk, bulanık görüş, yanma, batma ve ışığa duyarlılık gibi şikayetleriniz varsa göz doktorunuza başvurun. Size tavsiye edeceği suni gözyaşı gözlerinizi rahatlatacaktır.
Numaralı lens kullanıyorsanız, zaman zaman gözlük takarak gözlerinizi dinlendirin.
Göz kuruluğu nasıl tedavi edilir?
“
Eksik olan gözyaşı suni gözyaşları tarafından tamamlanabilmektedir. Bunun yeterli olmadığı bazı durumlarda gözyaşı kanalları da tıkanabilmektedir Bunlarla birlikte bulunduğunuz ortam nemli tutulmalı, sıcak ortamlardan kaçınmalı, sigara dumanından uzak durulmalıdır.
Göz kırpmayı unutmayın, özellikle bilgisayar kullanırken ya da okurken
Gözlerinizi ovuşturmaktan kaçının.
Bakım işlerinde çalışanlar: Kahyalar ya da bina görevlileri.
“
Göz kuruluğunu önlemek için ne yapılmalı?
www.irmethospital.com
Dermatoloji (Cildiye) Uzm. Dr. Melike ASLAN
I Ğ I N A Y Ş E GÜN ? R İ D E N
Güneş yanığı, vücudunuzun, güneşten yayılan UV (ultraviyole) ışınlarının altında kalmasından dolayı oluşan, kızarıklık, kaşıntı, yara ve bazen su toplamalarının meydana gelmesidir. Güneş yanığı semptomları ; kızarıklık , sıcaklık hissi , dokunmayla hissedilen acı , bazen su toplayan yaralardır. Güneş yanığı ile ilgili bir sorun da, yanık oluştuktan sonraki birkaç saatte hiçbir semptom belirmeyebilmesidir. Güneş yanığı semptomları genellikle yanık sonrası ilk 24 ila 48 saat sonrası daha fazlalaşacaktır. İleriki günlerde ise kademeli olarak azalacaktır. Güneş yanığı deriye uzun süreli bir zarar vermektedir. Sadece kızarıklık, birinci derece yanıktır. Kızarıklık ile beraber, su kabarcığı da oluşursa bu ikinci derece yanıktır. Bu iki derece yanıkta cilt için çok zararlıdır ve zaman ilerledikçe cilt kanseri riskini arttırmaktadır. Kabarıklık oluşturan yanıklar, yayılabilir cilt kanseri riskini arttırır Bu özellikle, eğer gençliğinizde 3 veya daha fazla sayıda güneş yanığı yaşadıysanız daha büyük olasılıktır. Güneş yanığı oluşmasa bile, çok fazla güneş altında kalmak cildi çabuk yaşlandırır. Ciltte kırışıklar, sarkmalar ve kahverengi güneş lekeleri erken yaşta oluşabilir.
52
GÜNEŞ YANIKLARI
Güneş altında, giysili halde veya güneş koruyucu kremler olmadan çok fazla kaldığınızda, Güneşin çok şiddetli olduğu saatler olan 10:00 ile 16:00 arasında güneş altında kaldığınızda,
Cildinizi güneşe karşı hassaslaştıracak ilaçlar kullandığınızda,
Güneşin çok şiddetli hissedildiği tropikal bölgelerde, yüksek rakımlarda, tatil veya yolculuk yaptığınızda, veya güneş ışığının su veya kardan yansımasına maruz kaldığınızda oluşur.
GÜNEŞTEN KORUNMA Güneş yanığı olduğunda ne yapmak gerekir?
Çocukluk dönemi başta olmak üzere yaşamın bütün dönemlerinde güneşten bilinçli bir şekilde korunmak gerekmektedir.
Özellikle sabah saat 11.00 ile öğleden sonra 15.00 saatleri arasında mümkün olduğu kadar güneş ışınlarından uzak durulması gerekir. Gün içerisinde dışarı çıkarken, vücudu örten pamuklu bol ve açık renkli kıyafetler tercih edilmeli. Güneşe çok maruz kalan yerler, geniş kenarlı şapka kullanarak korunmalı. Yaz aylarında, koruma faktörü en az 15 olan ürünler kullanılmalı, açık tenli olan kişiler ise bu faktörün 30 veya daha üzeri olmasına dikkat edilmeli. Güneş kremi güneşe çıkmadan yarım saat önce uygulanmalı ve 3-4 saatte bir tekrarlanmalıdır. 3 yaşından küçük çocuklar kesinlikle güneşe bırakılmamalıdır. Güneş yanığı oluştuğu zaman bol sıvı alınmalıdır. Güneş yanıkları Ciddi yanıklarda ise en kısa zamanda bir sağlık kuruluşuna başvurulmalıdır. sonrasında, yanık oluşan Ağrı ve sıcaklık hissi, yaklaşık 48 saat sürer, basit ağrı kesiciler 2 gün süre ile kullanılırsa rahatsızlığı büyük ölçüde azaltır. Önemli olan cildi yumuşak tutmak, gerilim ve acıyı azaltabilmektir.
!
bölgelere yoğurt, diş macunu gibi maddelerin sürülmesi yanlıştır.
Güneş yanığı oluştuğu hallerde ilk olarak yapılması gerekenler soğuk duş ve yanık yerlere soğuk suyla ıslatılmış havlularla kompres uygulanmasıdır. Nemlendirici bir losyonun uygulanması gerginliği azaltarak rahatlatıcı olabilir. Vazelin ve benzeri yağlı pomatların kullanılması cildin hava alması engellediği için yanığın etkilerini arttırır ve iyileşmeyi geciktirir. Uzman bir hekime danışarak neler yapılabilir veya neler yapılmamalıdır konusunda bilgi alınması gerekir.
www.irmethospital.com
Üroloji Op. Dr. Hüseyin KORUCU Prostat, erkekte idrar kesesinin altında bulunan küçük bir salgı bezine verilen isimdir. Sadece erkeklerde bulunur. Görevi meniyi oluşturan sıvının çoğunluğunu salgılamaktır. Genç erkeklerde prostat bir ceviz büyüklüğündedir, ancak 40 yaşlarının sonunda ve 50 yaşlarının başında prostat büyümeye başlayabilir. Erkeklerde ergenlik dönemi sonrası faaliyete geçen prostatın en önemli görevi meninin sulandırılması ve meni içindeki spermlerin vücut dışında belli bir süre sağlıklı yaşayabilmesini sağlamaktır. Böylece spermlerin kadınların yumurtasını döllemeleri için gerekli ortam sağlanmış olur.
54
PROSTAT Prostattaki iltihap, yaşlılığa bağlı olarak büyüme veya kansere bağlı olarak çıkan şikayetler aynıdır.
Prostatta iltihap, büyüme ve kanser olmak üzere üç türlü sorun olabilir. Bahsedilen şikayetlere bağlı olarak bu sorunların saptanmasında yapılması gerekli olan bazı tetkik ve muayeneler vardır.
Genelde bunlar; sık idrara çıkma, idrar yaparken yanma, idrarı tam yapamama hissi, idrar yapamama gibi şikayetlerdir.
Öncelikle hastaların makattan prostat muayenesi istenir. Bu muayene parmak yardımı ile makattan yapılan bir muayenedir ve prostattaki büyümenin özellikleri tespit edilir. Ardından tam idrar tahlili ve PSA (Prostat Spesifik Antijen) adı verilen kan tahlili istenir. PSA kan tahlili kanser
şüphesi için önemli bir ön testtir. Ultrasonografi yöntemi ile prostatın büyüklüğü, mesanenin kalınlığı, varsa böbreklerdeki tıkanıklıklar tespit edilir. İşeme sonrasında mesanede idrar kalıp kalmadığına bakılır. Hastaların işeme hızı, bilgisayarlı ölçüm sistemi ile (üroflowmetri) ölçülerek prostata bağlı tıkanıklık konusunda bilgi alınır. Ancak tüm bu yöntemler bize hastalığın tipi konusunda bilgi vermezler. Prostata bağlı tıkanıklık ve prostat muayenesi için gelen hastalarda muayenede bir özellik bulunmaz ve PSA değerleri de normal değerlerde çıkarsa bu hastada normal prostat büyümesi vardır denilebilir. Ancak bu hasta elli yaşından küçükse daha detaylı tetkiklerin yapılması istenebilir. Muayenesinde, PSA değerinde veya her ikisinde birden sorun olan hastalarda hangi tip büyümenin olduğunu anlayabilmek için, prostattan özel aletlerle biyopsi alınarak patolojik olarak incelenmesi gerekir.
Prostattan korunma yolları Prostat kanserini önlemek için sebzeler, likopen içeren besinler, deniz ürünleri, tahıllar, E vitamini kabuklu kuruyemişler, soya fasulyesi, tatlı patates ve avokado, yeşil çay, soya ve nar suyu tüketilmelidir. Prostat hastaları gündüzleri bol su tüketmeli ancak akşam yatmadan önce sulu gıdalar almamalıdır. Çünkü sulu gıdalar, hastada idrar yapma ihtiyacını ortaya çıkarır. Bu sebeple prostat hastaları gündüzleri 4-5 kez, geceleri ise 1-2 defa idrar yapmalıdır.
Günlük yaşamda ise prostattan korunmak için düzenli ve kaliteli uykuya, düzenli et tüketimine, sebze ve meyve ağırlıklı beslenmeye, yoğurt yemeye ihtiyaç vardır. Fazla kiloyu vererek, kabızlık şikayetini tedavi ettirerek, katı yağ, şeker ve tuzdan uzak durarak prostattan korunmak mümkündür.
www.irmethospital.com
56
www.irmethospital.com
ANLAŞMALI KURUMLAR ÖZEL SİGORTALAR Allianz Sigorta A. Ş. Acıbadem Sağlık ve Hayat Sigorta A.Ş. Anadolu Sigorta A. Ş. Ankara Anonim Türk Sigorta AIG Sigorta Axa Hayat Sigorta A. Ş. Cgm (Compu Group Medical) Demir Hayat Sigorta Ergo Sigorta Eureko Sigorta Ethica Sigorta Groupama Sigorta & Emeklilik A. Ş. Güneş Sigorta Halk Sigorta İmece Destek Danışmanlık Sigorta Inter Partner Assistance Mapfre Genel Yaşam Sigorta A. Ş. Türk Nippon Sigorta Unico Sigorta Sompo Japan Sigorta Ray Sigorta Sompo Japan Sigorta Zurich Sigorta Ziraat Sigorta
BANKALAR Yapı ve Kredi Bankası Ziraat Bankası İş Bankası Türkiye Halk Bankası Şekerbank
TAMAMLAYICI SİGORTALAR Allianz Sigorta A. Ş. Acıbadem Sağlık ve Hayat Sigorta A.Ş. Anadolu Sigorta A. Ş. Ankara Anonim Türk Sigorta Axa Hayat Sigorta A. Ş. Demir Hayat Sigorta Doğa Sigorta Eureko Sigorta Ergo Sigorta Ethica Sigorta Fortis Sigorta Groupama Sigorta & Emeklilik A. Ş. Güneş Sigorta Halk Sigorta Mapfre Genel Yaşam Sigorta A. Ş. Türk Nippon Sigorta Ray Sigorta Unico Sigorta Sompo Japan Sigorta Ziraat Sigorta