Inovatif Kimya Dergisi Sayi 44

Page 1

Kimya Dergisi

İNOVATİF Kimya Dergisi YIL:5 SAYI:44 MART 2017

NANOFİBER ÜRETİM TEKNİĞİ

HAVAN İLAÇ ve KİMYA ŞİRKETİ GENEL MÜDÜRÜ M. TAMER GELEN BEY İLE RÖPORTAJ


KURALLARIMIZ

1. İnovatif Kimya Dergisi yazılarını herhangi bir makalenizde veya yazınızda kullanmak için yazısını aldığınız kişiye mail atarak haber vermek, kullanmış olduğunuz yazıların kaynağını ise dergi olarak belirtmek durumundasınız. 2. Dergide yazılan yazıların sorumluluğu birinci derece yazara aittir. Bu konu hakkında bir sorun yaşıyorsanız ilk olarak yazara ulaşmalısınız. 3. Dergide yer alan bilgileri kullanarak başınıza gelebilecek felaketlerden ya da işlerden dergi sorumlu değildir. 4. Dergide yazarların kullanmış olduğu resimlerde, yazılarda kesinlikle kaynak belirtilmek zorundadır. Aksi durum olduğu zaman bunu yazarın kendisine ulaşarak sormalısınız. Çünkü bize yazı gönderen yazarlarımızdan ricamız telif haklarına riayet ederek fotoğrafları dökümanlarına eklemeleri. Buradan çıkacak problemlerden doğrudan yazarlar sorumludur. Dergi sorumlu değildir. 5. Dergide benim de yazım olsun diyen yazarlarımız var ise yazılarınız için Yavuz Selim KART ile konuşabilirsiniz. Dergi ile iletişim kurmak için ise iletisim@inovatifkimyadergisi.com adresine mail atabilirsiniz.

SOSYAL MEDYA

6. Dergimizde yayınlanmasını istediğiniz yazıları info@inovatifkimyadergisi.com mail adresine göndermelisiniz. Bu mail adresine gönderdiğiniz yazılarda bir eksiklik var ise editör tarafından incelenecektir. Eksik kısımları var ise size geri dönüş yapılacaktır. Düzeltmeniz için tavsiyelerde bulunulacaktır. Lütfen geri dönüş yapılınca bunu

kendinizi küçümsemek olarak görmeyin. Amaç daha güzel bir yazı ve daha güzel bir dergi. 7. Tarafımıza çok yazı gelmediği takdirde her yazıyı yayımlamaya gayret edeceğiz lakin başkalarının yazılarını kendi yazmış gibi gönderenler, kaynaksız yazı gönderenler, çok kısa yazı göndenlerin yazılarını maalesef yayımlamayacağız. 8. Dergide dini ve siyasi içerikli yazılar yayımlanmaz. Herhangi bir dini grubu temsil eden ya da herhangi bir siyasi grubu temsil eden söz ve kelimeler yazınızda olursa dergi o kısımları değiştirmeniz konusunda sizi uyarır. Değiştirmezseniz dergi yayımlamama hakkını ya da yazının o kısmını değiştirme hakkını elinde tutar. Bu konuda son söz dergi yöneticisine aittir. 9. Bu dergide kimya ilmi üzerine okuyan, kimya ilmine meraklı, kimya ilmi ile ilgili araştırma yapmayı seven herkes yazabilir. 10. Dergi ekibimiz gönüllü kişilerden oluşmuştur. Bu dergi ilk kurulduğu zamandan beri böyledir. Dergi ekibinde olan herkes bu kuralı kabul etmiş sayılır. Gelen kişilere en başta bu kural söylenir. Görevini yapmayan, dergide anlaşmazlık çıkaran, huzur bozan, dergi yöneticisini dinlemeyen kişiler ekipten çıkarılır. 11. Dergi tasarım ve yönetiminden sorumlu kişi buraya ek maddeler koyup değiştirme yetkisine sahiptir. 12. Dergiyi okuyanlar ve dergi ekibi bu kuralları kabul etmiş sayılırlar.

http://www.inovatifkimyadergisi.com https://www.facebook.com/InovatifKimyaDergisi https://twitter.com/InovatifKimya https://instagram.com/inovatifkimyadergisi http://inovatifkimyadergisi-blog.blogspot.com.tr https://www.youtube.com/channel/UCmIkYbQtd8LtCP6GVL0tVGQ https://plus.google.com/+Inovatifkimyadergisi https://www.linkedin.com/profile/view?id=AAIAABHWzAYBk8n_O2Xp0LJgn9bB-aLM6w0-3pw


Ekibimiz YAVUZ SELİM KART KİMYA MÜHENDİSİ KURUCU-YÖNETİCİ PELİN TANTOĞLU KİMYAGER FACEBOOK EDİTÖRÜ EBRU APAYDIN KİMYA MÜHENDİSİ FACEBOOK EDİTÖRÜ TUĞBA NUR AKBABA KİMYAGER ÇEVİRİ EDİTÖRÜ GÜLŞAH TİRENG KİMYA TEKNİKERİ FACEBOOK EDİTÖRÜ PEMBE ÖZÇAKMAK KİMYA MÜHENDİSİ ÇEVİRİ EDİTÖRÜ ZEHRA ORUÇ KİMYA MÜHENDİSİ ÇEVİRİ EDİTÖRÜ BURÇİN AKSARAY KİMYAGER ÇEVİRİ EDİTÖRÜ DERYA İNCELİ KİMYAGER ÇEVİRİ EDİTÖRÜ TARIK BERCAN SARI KİMYA VE BİYOLOJİ MÜHENDİSİ ÇEVİRİ EDİTÖRÜ ÖZLEM ÖZDEN KİMYAGER ÇEVİRİ EDİTÖRÜ

HATİLE MOUMİNTSA KİMYA FACEBOOK EDİTÖRÜ GİZEM AYVERDİ KİMYAGER FACEBOOK EDİTÖRÜ ASLIHAN YILDIZ KİMYA TEKNİKERİ FACEBOOK EDİTÖRÜ BEGÜM MENEVŞE KİMYAGER INSTAGRAM EDİTÖRÜ CANAN KULA KİMYAGER ÇEVİRİ EDİTÖRÜ ELİF TUNA KİMYA MÜHENDİSİ ÇEVİRİ EDİTÖRÜ AYŞENUR YAPRAK KİMYA MÜHENDİSİ ÇEVİRİ EDİTÖRÜ DAMLA ÖZTÜRK KİMYAGER FACEBOOK EDİTÖRÜ DİLEK İNSEL KİMYA MÜHENDİSİ ÇEVİRİ EDİTÖRÜ NİLAY ÇABUK KİMYA MÜHENDİSİ ÇEVİRİ EDİTÖRÜ ÖZNUR ÇALIŞKAN KİMYA VE SÜREÇ MÜHENDİSİ ÇEVİRİ EDİTÖRÜ

SİZ DE EKİBİMİZE KATILIN


Ekibimiz AHMET ÜĞE KİMYAGER ÇEVİRİ EDİTÖRÜ CANAN AYVAT BİYOLOG FACEBOOK EDİTÖRÜ ECE ÖZTEN KİMYAGER FACEBOOK EDİTÖRÜ ESRA BARUT KİMYA MÜHENDİSİ ÇEVİRİ EDİTÖRÜ KARDEN KANIKLI KİMYA MÜHENDİSİ ÇEVİRİ EDİTÖRÜ MERVE ÇÖPLÜ KİMYA MÜHENDİSİ ÇEVİRİ EDİTÖRÜ RÜYA ATLIBATUR KİMYAGER ÇEVİRİ EDİTÖRÜ SÜREYYA HELİN AKTURAN KİMYA MÜHENDİSİ ÇEVİRİ EDİTÖRÜ

SİNAN YENER KİMYA MÜHENDİSİ ÇEVİRİ EDİTÖRÜ DAMLA TURA KİMYA MÜHENDİSİ FACEBOOK EDİTÖRÜ EFRAİM KAPLAN KİMYA MÜHENDİSİ ÇEVİRİ EDİTÖRÜ FATMA GÖKÇE AKİKOL KİMYAGER ÇEVİRİ EDİTÖRÜ KÜBRA KAYA KİMYA MÜHENDİSİ ÇEVİRİ EDİTÖRÜ ORHUN KARAKUŞ BİYOLOG ÇEVİRİ EDİTÖRÜ SILA SÖZMEN KİMYAGER ÇEVİRİ EDİTÖRÜ ORHUN SÜNER KİMYAGER FACEBOOK EDİTÖRÜ

ÖZGENUR GERİDÖNMEZ ECZACI FACEBOOK EDİTÖRÜ

SİZ DE EKİBİMİZE KATILIN


EDİTÖRDEN

44. Sayıdan Herkese Merhaba, Öncelikle bize olan ilgi ve alakanız için çok teşekkür ediyoruz. Bu ay e-dergimizde birbirinden ilginç konular yer almakta ayrıca Havan İlaç ve Kimya A.Ş. Genel Müdürü M. Tamer Gelen Beyle ilgi çekici bir röportaj gerçekleştirdik. Kendisine bu güzel röportaj için çok teşekkür ediyoruz. Bize her zaman kimya sektörü ya da kimya ile ilgili bir konuda yazıp gönderebilirsiniz. İyi okumalar dileriz

YAVUZ SELİM KART


REKLAM İÇİN iletisim@inovatifkimyadergisi.com

BİNLERCE KİŞİNİN OKUDUĞU DERGİMİZE ONBİNLERCE KİŞİNİN ZİYARET ETTİĞİ WEB SİTEMİZE REKLAM VERİN

BİNLERCE KİŞİYE ULAŞIN


İÇİNDEKİLER

FOSFORLU ÇUBUKLARIN 9 BİLİMİ SOYA YAĞINDAN KARBON 11 GRAFEN ÜRETİLDİ YERLİ İLAÇ SANAYİSİNDE 12 KAPASİTE YATIRIMI ORGANOMETALİK KİMYA 13 ENERJİ DEPOLAMA TEKNOLOJİSİNDEKİ BİR SONRAKİ 16 İLERLEME KARANLIKTA PARLAYAN BOYA OLABİLİR Mİ? YERLİ İLAÇ İÇİN HER ŞEY HAZIR! 18 PLASTİKLERİN NUMARALANDIRILMASI 20 ÇİN’İN ‘YAPAY GÜNEŞ’İ 102 SANİYE 22 BOYUNCA ISI YAYDI İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ, KİMYA 23 ALANINDA 2 YENİ PATENT ALDI ŞARJ EDİLEBİLEN BATARYALAR 24 (İKİNCİL BATARYALAR )’IN TARİHİ CANLI HÜCRELERİN İÇİ, YENİ BİR 26 ULTRASON TEKNİĞİ İLE İLK KEZ GÖRÜNTÜLENDİ İNÖNÜ ÜNİVERSİTESİ KİMYA BÖLÜMÜ BAŞKANI PROF. DR. 27 HÜSEYİN KARACA: DÜNYANIN YAKLAŞIK 45 YILLIK BİR PETROL REZERVİ KALDI NANOFİBER ÜRETİM TEKNİĞİ 29 ELECTROSPINNING DENİZ SUYUNDAKİ ATIKLAR KALKERLİ TORTU İÇİNDE TUTULACAK 32 BAKTERİLER HAVAMIZI 34 TEMİZLEYECEK AYIN RÖPORTAJI 35 GIDA KATKI MADDELERİ 40 (EMÜLGATÖRLER) DÜŞÜK OKSİJEN DÜZEYİ, DÜNYA’NIN EVRİMİNİ 2 MİLYAR YIL GECİKTİRDİ! 44


İÇİNDEKİLER

KİMYA SEKTÖRÜ 2017’YE HIZLI 45 BAŞLADI SAÇ ŞEKİLLENDİRMENİN KİMYASI 47 POLİMERİN PROTEİN İLACININ 49 STABİLİTESİNİ GELİŞTİRDİĞİ BELİRLENDİ LASTİK SEKTÖRÜNE 3. HAVALİMANI 51 DOPİNGİ RADİKAL- ANTİOKSİDAN İLİŞKİSİ 53 SIFIR ENERJİ KULLANARA 55 KOBJELERİ SERİN TUTAN MALZEME GELİŞTİRİLDİ ÇİMENTO İHRACATINDA İLK SIRADA 56 SURİYE VAR İLAÇ GELİŞTİRME İÇİN BİYOLOG VE 58 KİMYAGERLER MÜHENDİSLER BETON YAPILARIN GÜÇLENDİRİLMESİ İÇİN 60 FİBERLE GÜÇLENDİRİLMİŞ POLİMER KULLANACAK KİMYA SEKTÖRÜNÜN YOKSULLUKLA 62 MÜCADELESİ PROJESİ BİR KİMYAGERİN TEHLİKELİ MADDE GÜVENLİK DANIŞMANI (TMGD) 64 OLMASI İÇİN HAKLI SEBEPLERİ NELERDİR? GÜNEŞ ENERJİSİNİ KULLANARAK ÇOK YÜKSEK VERİMLE ÇALIŞAN 66 BİR SU ARITICISI GELİŞTİRDİLER! DOPAMİN DÜZEYİ ARTTIRILARAK 68 AŞKIN ÖMRÜ UZATILABİLİR İNSANLIK İÇİN BİR ÖLÜM TEHLİKESİ 70 DAHA ALÜMİNYUM BİLİM İNSANLARI, İLK KEZ “İMKANSIZ MOLEKÜL” OLARAK BİLİNEN 73 ‘TRIANGULENE MOLEKÜLÜNÜ’ LABORATUVARDA ÜRETTİ TÜRKİYE’DE KAYA GAZI ADI ALTINDA DÜNYADA NADİR BULUNAN 76 HELYUM-3 MÜ TOPLANIYOR?


ELÇİN SAYINSÖZ DOKTOR KİMYAGER BOĞAZİÇİ ÜNİVERSİTESİ ÇALIŞAN sayinsoz2580@gmail.com

FOSFORLU ÇUBUKLARIN BİLİMİ

Ç

oğu kişinin partilerde kullandığı bir parti favorisi: fosforlu çubuklar. Ya bir doğum günü partisinde, ya tatil toplantılarında ya da evlenme törenlerinde fosforlu çubuklar kolay bir eğlencedir! Buna ek olarak, fosforlu çubuklar doğal felaketler gibi acil durumlarda hayat kurtarmaya yardımcı olurlar. Ayrıca kampçılar ve dalgıçlar da bu çubukları sıklıkla kullanırlar. Ben de bu plastik tüplerin nasıl çalıştığını merak ettim ve konu hakkında küçük bir araştırma yaptıktan sonra bu

bilgileri sizlerle de paylaşmak istedim. Eğer siz de bu çubuklara ne oluyor da böyle ışıldıyorlar diye merak ediyorsanız buyurun… Fosforlu bir çubuğu büktüğünüzde exergonic bir reaksiyon meydana gelir. Exergonic basit olarak “enerji salan” anlamına gelir.

9


Plastik tüpün içinde iki farklı bölme ve bu bölmelerin içinde de farklı kimyasallar vardır. Fosforlu çubuklarda genel olarak çözeltilerden biri difenil okzalat bileşiğidir. Bu bileşik ile birlikte rengi belirleyen boya kullanılmaktadır. İstenilen renge gore farklı farklı boyalar kullanılabilir. Diğer bir çözelti de iç tarafta olan ve ikinci bölmeyi oluşturan cam silindirin içinde bulunan hidrogen peroksit çözeltisidir. Cam silindir iki çözeltinin birbirinden ayrı durmasını sağlar ve birbirleri ile raksiyona girmelerini engeller. Fosforlu çubuğa kırma işlemi uygulandığında, cam silindir kırılır ve hidrojen peroksit ve difenil okzalat çözeltileri reaksiyona girer. Bu iki çözelti birbirine karışır ve foforlu ışık yayılmasını sağlayan reaksiyon da gerçekleşmiş olur.

Bu reaksiyon sonucunda difenil okzalat bileşiği hidrogen peroksit tarafından yükseltgenir ve diğer ürünler ile birlikte kararsız olan1,2-diokzoetandion bileşiğini oluşturur. Çok fazla kararsız olan bu bileşik karbondioksit ve enerji açığa çıkarmak üzere bozunmaya hazırdır. Tam da bu noktada kullanılan boya molekülleri oyuna katılır ve reaksiyonda bizzat yer almasa da molekülde bulunan elektronlar 1,2-dioxetanedion un bozunmasıyla açığa çıkan enerjiyi absorblayıp bir üst enerji düzeyine geçerler. Elektronlar yeniden baslangıçta bulundukları enerji seviyelerine (temel enerji seviyesi) dönerlerken sahip oldukları fazla enerjilerini kaybederler ve bu enerji kaybı ışık (foton) yayılımı halinde ortaya çıkar. Bu sürecin adı “chemiluminescence” dır.

Açığa çıkan ışığın enerjisi boya molekülünün arasında oluşan reaksiyon sonucunda yan ürün yapısına bağlıdır ve yapıdaki farklılıklar değişik olarak küçük miktarda fenol açıga çıkmaktadır. Bu renklerin elde edilmesini sağlar. Reaksiyon süresince nedenle cilt ile temas ettiğinde iritasyon ve dermatit boya moleküllerinin miktarı sabit kalırken hidrojen gibi istenmeyen etkiler ortaya çıkabilir. peroksit ve difenil okzalat yavaş yavaş azalır. Bu iki Son birşey daha söylemek gerekirse, birçok kimyasal molekülden biri tükendiğinde de reaksiyon sona erer proses gibi fosforlu çubukta oluşan reaksiyonlar da ve artık çubuktan ışık yayılmaz. ısıdan etkilenebilirler. Düşük sıcaklık reaksiyonu Belki de farketmişsinizdir, fosforlu çubukların yavaşlatırken yüksek sıcaklık ise reaksiyon hızını paketleri üzerinde çubukların kesilerek içindeki arttıacaktır. Işığın daha uzun sürede tükenmesini kimyasalların açığa çıkarılmaması gerektiği yazar. istiyorsanız çubuğu dondurucuda tutabilirsiniz. Bunun kimyasal bir nedeni vardır. Cam silindir içinde bulunan hidrojen peroksitin zararlı olmasının Keyifli günler dilerim herkese… yanında, difenil okzalat ve hidrojen peroksit 10


Haber Yabancı

SOYA YAĞINDAN KARBON GRAFEN ÜRETİLDİ

Avustralyalı bilim adamları, yemeklik soya yağını karbon grafen malzemeye dönüştürmeyi başardı.

grafen, çelikten 200 kat daha güçlü ve elektriği bakırdan daha iyi iletebiliyor. Karbon grafen, yüzde 1 oranında plastiğe aktarıldığında malzemeyi iletken hale getiriyor.

Avustralyalı bilim adamları, yemeklik soya yağını karbon grafen malzemeye dönüştürmeyi başardı.

Grafen, 2004’te Manchester Üniversitesinde yapılan deneylerde icat edilmiş ve mucidi olan bilim adamlarına 2010 yılında fizik alanında Nobel Ödülü kazandırmıştı.

İngiliz Uluslar Topluluğu Bilimsel ve Endüstriyel Araştırma Örgütü (CSIRO) araştırmacıları, başta elektronik ve biyomedikal uygulamalar olmak üzere çok geniş bir sahada kullanım alanı olan tek atomlu bir karbon malzeme olan grafeni ucuz şekilde üretmenin bir yolunu buldu. Yeni yöntemde yemeklik soya yağını oda sıcaklığında temel karbon unsurlarına ayrışana kadar ısıtan bilim adamları, ayrıştırılan unsurları nikel folyo üzerinde ince bir film halinde soğutarak grafen bir zar üretti. Grafenin sanayide kullanılmasının önündeki en büyük engelin üretimindeki yüksek maliyeti olduğuna vurgu yapan araştırmanın başyazarı Dr Zhao Jun Han, bugüne dek grafenin patlayıcı gazların sıkıştırılması ve vakumlama gibi zahmetli süreçlerle üretilebildiği belirtti. Bunun 10 santimetre çapındaki grafen filmin birim maliyetini 750 dolara kadar çıkardığını kaydeden Dr. Han, yeni yönetim bunu belirgin şekilde düşüreceğinin altını çizdi. Araştırma, “Nature Communication” dergisinde yayımlandı. Esnek ve bükülebilir bir karbon malzeme olan

11


Yerli

Haber

YERLİ İLAÇ SANAYİSİNDE KAPASİTE YATIRIMI

Toksöz Grup bünyesindeki Arven İlaç, Türkiye’de Kırklareli’nde bulunan tesisinin üretim kapasitesini genişletti. Genişleyen üretim kapasitesi ile Arven, biyolojik ilaçları Türkiye ve çevresindeki pazarlara hızlı bir biçimde ihraç edecek. Arven, global kalite standartlarına ve düzenlemelere uyumluluk bakımından GE’nin FlexFactory çözümüyle Avrupa pazarlarına açılacak. Avrupa’nın yedinci büyük ilaç pazarı olan Türkiye, 2023’e kadar ilaçlarının yerel üretimini yüzde 60’a çıkararak, sağlık sektörünü daha da büyütmeyi ve dönüştürmeyi planlıyor. Arven İlaç, Türkiye’deki üretim kapasitesini, esnek ve verimli biyolojik üretimi mümkün kılan, entegre ve tek kullanımlık teknoloji tabanlı GE FlexFactory platformuyla genişletmeyi seçti. Verimlilik konusunda elde edilen iyileştirmeler, Arven biyobenzer ilaç portföyünü destekleyecek.

İrem Yenice anlaşma ile ilgili şu açıklamalarda bulundu: “Memeli hücrelerini baz alan biyolojik üretim için, tek kullanımlık sarf malzemelerinin kullanımına dayalı sistemleri devreye sokmaya karar vermeden önce, bir dizi farklı kriter üzerinden değerlendirmelerde bulunduk. Bunlar; sistemlerin esnekliğini, yerel organizasyon gücünü, teknik desteği, hızı ve işbirliğine dayanan çalışma yapısını kapsıyordu. GE Sağlık’ın standartları ve FlexFactory platformu bu anlamda ihtiyaçlarımızı karşıladı. Türkiye son dönemde biyoteknolojik ürünlerin hücreden bitmiş ürüne kadar tüm aşamaları ile yerel üretimine odaklanıyor. Bu nedenle, tek kullanımlık üretim teknolojilerinin devreye alınmasıyla birlikte sektörde benzer hedefleri olan şirketlerdeki iş fırsatlarının artacağına inanıyoruz.”

Arven İlaç Biyoteknoloji ve Ar-Ge Direktörü,

12


ENİS ÇOKO KİMYA MÜHENDİSİ İZMİR YÜKSEK TEKNOLOJİ ENSTİTÜSÜ MEZUN eniscoko@gmail.com

İ

ORGANOMETALİK KİMYA

lk olarak en az bir metal-karbon bağı içeren bileşiklerin kimyası olarak tanımlanan organometalik kimya daha sonra bu tanıma fosfinler(M-PR3),alkoksitler (M-OR) ve iminler (M-N=CR) de dahil edilerek son şeklini almıştır. Yirminci yüzyılın ikinci yarısında disiplinlerarası yeni bir bilim dalı olarak ortaya çıkmış ve yüzyılın sonuna doğru çok hızlı bir gelişme göstermiştir. Organometalik Kimya yeni bir alan olmasına karşın , bilinen ilk organometalik bileşik iki yüzyıl kadar önce sentezlenmiştir. 1760 yılında arsenat tuzlarından görünmeyen mürekkep geliştirmeye çalışan Fransız Kimyacısı L. C. Cadet, son derece kötü kokulu bir sıvı elde etti. Daha sonra bu sıvının (CH3)2As-As(CH3)2 formülündeki dikakodil (Eski Yunanca'da kötü kokulu anlamında) bileşiği olduğu anlaşıldı. Arsenik ile karbon atomu değerlik elektronlarını ortaklaşa kullanarak s bağı yapmaktadır. Benzer şekilde, element-karbon s bağı içeren çok sayıda alkilmetal bileşiği ondokuzuncu yüzyılın ikinci yarısında sentezlendi. Bunlar arasında Alman Kimyacısı E. Frankland tarafından 1849 yılında sentezlenen Zn(C2H5)2 bileşiğini, tarihsel sıralamada ikinci konumda bulunması nedeniyle belirtmek gerekir. İlerleyen yıllarda diğer metallerin de benzer bileşikleri sentezlendi ve bir yandan bu bileşiklerin yapıları aydınlatılmaya çalışılırken, diğer yandan da bunların kullanılması üzerinde yoğun arayışlara girildi. Araştırmalar sonucunda alkilmetal bileşiklerinin çok geniş kullanım alanları bulundu. Özellikle organik bileşiklerin sentezinde alkilmetaller geniş ölçüde kullanım alanı bulmuştur. Bugün dahi yaygın şekilde kullanılanlara örnek olarak, Grignard bileşikleri (alkilmagnezyum halojenürler, R-Mg-X) verilebilir. Grignard bileşikleri susuz ortamda alkil

13

halojenürün magnezyum ile tepkimesinden elde edilir. Bu bileşiklerin ilginç özelliklerinden biri, değişik maddelerle tepkimeye girerek yeni bileşikler oluşturmasıdır. Örneğin, su veya asitlerle tepkimeye girince alkan (doymuş hidrokarbon), havanın oksijeni ile alkol, aldehit ve ketonlar ile büyük alkoller oluşmaktadır. Organometalik kimya, 1970'lerin sonuna kadar hemen hemen yalnızca temel araştırmaların yapıldığı, her geçen yıl bilimsel makale sayısının hızla arttığı bir alandı. Daha çok yeni organometalik bileşik sentezleniyor ve bunların yapıları NMR (çekirdek manyetik rezonans) spektroskopisi ve X-ışınları kırınımı gibi yeni yöntemlerle aydınlatılmaya çalışılıyordu.


1970'lerin sonlarına doğru, organometalik bileşiklerin gerek organik sentezlerde ve gerekse olefinlerin hidrojenlenme, izomerleşme, polimerleşme gibi tepkimelerinde homojen katalizör olarak kullanılması yönündeki çalışmalar büyük bir ivme kazandı ve geliştirilen bazı katalizörler

endüstriyel ölçekte kullanılmaya başladı. Burada en son geliştirilen katalizörü anlatmak yerinde olacaktır. Karbon monoksit ve etilen moleküllerinin düzenli bir şekilde kopolimerleşerek özellikleri son derece uygun bir polimer oluşturdukları birkaç yıl önce bulundu.

Şekil 1. CO ve C2H4 polimerleşme reaksiyonu Organometalik bileşiklerin biyolojik sistemlerdeki tepkimelerde de katalizör olarak etki ettiğinin anlaşılmasından sonra organometalik kimya yeni bir boyut daha kazandı. Bugün birçok enzimin etkinliğinin geçiş metal atomları üzerinden yürüdüğü bilinmektedir. Bir yandan biyolojik sistemlerdeki katalitik olayların anlaşılması için çok geniş kapsamlı araştırmalar yürütülürken, diğer yandan da bu tür katalitik tepkimelerin model olarak kullanılarak endüstriyel çapta üretimin yapılabilirliği üzerinde yoğun çalışmalar sürmektedir. İlk bilinen

örnek, bitkiler tarafından havadaki azotun yararlı amin türevlerine (aminoasitler) normal koşullarda dönüştürülmesine karşılık, hidrojen ve azottan amonyak üretiminin çok zor koşullarda (yüksek sıcaklık ve yüksek basıç altında) gerçekleştirilebilir olmasıdır. Bilim adamları bitkilerde bulunan bazı geçiş metal komplekslerinin bu dönüşümü sağladığını bulunca, benzer kompleksleri kullanarak hücre dışında da azotu amonyağa dönüştürmeye çalışmaktadırlar.

Resim 1. Havaya duyarlı organometalik bileşiklerin ve reaktiflerin taşınması için vakum hattı.

14


1980'lerin sonuna doğru organometalik bileşikler kullanılarak çok değişik özelliklere sahip yeni malzemeler sentezlenmeye başlandı. Bugün yeni malzemeler geliştirilmesinde ve işlenmesinde organometalik kimya çok yaygın bir şekilde kullanılmaktadır. Organometalik kimya kullanılarak geliştirilen yeni malzemelere şu örnekler verilebilir: Yarı-iletken parçacıkların üretilmesi, anorganik membranların geliştirilmesi, metal karbür gibi seramik malzemelerin üretilmesi, nanoyapılar oluşturulması, ince film üretilmesi, silisyum bazlı malzemelerin geliştirilmesi, moleküler magnet üretilmesi gibi. Bunlar arasında biri, organometalik kimyadaki uzun yıllar boyu sağlanan bilgi birikiminden çok geniş ölçüde yararlanmaktadır. Bu, yarı-iletken parçacıkların üretilmesidir. Kristal tane büyüklüğünün bir, iki ve üç boyutta sınırlanması ile kuantum kuyuları, telleri ve noktaları denilen farklı optik ve elektronik özelliğe sahip yarı-iletken malzemelerin elde edilmesinde organometalik kimya bilgisinden geniş ölçüde yararlanılmaktadır. Örneğin, kuantum tellerinin veya noktalarının oluşturulması ancak organometalik bileşikler kullanılarak mümkün olabilmektedir. Yarıiletken malzemeyi oluşturan elementlerin uçucu organometalik bileşikleri, önceden hazırlanmış yuvalara konularak tepkimeye sokulur ve tepkime sonucunda yuvalarda yalnızca yarı-iletken malzeme kalır, diğer tepkime ürünleri gaz olarak uzaklaşır. Eğer bu yuvalar yeterince küçük yapılırsa, elde edilen yarı-iletken de o derece küçük boyutta olur. Bu amaçla kullanılan yuvaların küçük olduğu kadar, düzenli olması da gerekir. Bir yalıtkan malzemenin oluşturduğu küçük, fakat eş büyüklükteki düzenli yuvalarda üretilecek yarı-iletken parçacıklar

kuantum noktaları olarak düşünülebilir. Moleküler boyutlarda düzenli gözenekli yapıya sahip zeolitler içerisine yerleştirilen metal karboniller ve diğer organometalik bileşikler, ısı veya ışığın etkisinde yine zeolitin gözenekleri içerisinde hapsedilmiş metal veya metal oksit kümeciklerine dönüştürülebilmektedir. Kuantum noktaları olarak nitelendirilebilecek düzenli bir dağılıma sahip bu tanecikler, külçe halindeki malzemelerden çok farklı optik, elektronik ve katalitik özellik göstermektedir. Bu taneciklerin özellikleri, gerek zeolitin gözenekli yapısında ve gerekse kümeciğin hazırlanmasında bazı parametreler değiştirilerek ayarlanabilmektedir. Metal oksit taneciklerinin oksijen içeriği veya zeolitin katyonu değiştirilerek, örneğin yarı-iletken malzemenin enerji aralığı ayarlanabilmektedir. Organometalik kimya bugün iki alanda geniş uygulama alanı bulmaktadır. Bunlardan biri, organometalik bileşiklerin homojen katalizör olarak kullanılmasıdır ki, bu hem endüstriyel hem de biyo-organometalik kimyayı kapsamaktadır. İkincisi ise, ileri malzemelerin geliştirilmesidir. Organometalik kimyada uzun yıllar boyu sürdürülen temel düzeydeki araştırmalardan sağlanan bilgi ve veri birikiminden ileri malzemeler geliştirilmesinde geniş ölçüde yararlanılmaktadır. Burada özellikle vurgulanması gereken nokta şudur: Uygulama çalışmalarına hız verilmesi organometalik kimyadaki temel araştırmaları azaltmamış, tam tersine, sonuçların uygulamaya geçirilebilir olması temel araştırmaları daha da artırmıştır.

Kaynaklar : 1-www.abecem.net/bilim/organometalik-kimya.html 2-23. Ulusal Kimya Kongresi , Organometalik Bileşiklerin İmmobilizasyonu , Prof.Dr.Bekir Çetinkaya 3-acswebcontent.acs.org/prfar/2015/abimages/Paper_13441_abstract_29774_0.png 4-www.mn.uio.no/kjemi/english/research/projects/organometallic-chemistry-homogeneous-catalysis/ vacuum-line-organometallic-507.jpg

15


Haber Yabancı

ENERJİ DEPOLAMA TEKNOLOJİSİNDEKİ BİR SONRAKİ İLERLEME KARANLIKTA PARLAYAN BOYA OLABİLİR Mİ?

Enerji depolama teknolojisindeki bir sonraki ilerleme bağımlı hale geldiği için, sahip olduğumuz en büyük karanlıkta parlayan boya olabilir mi? sorulardan biri, “enerjiyi nasıl depolarız?”. Baş araştırmacı yard. Prof. Timothy Cook, gece güneş UB bilim adamları öyle düşünüyor. battığında veya rüzgar durduğunda ne olur? Dedi. Tüm bu enerji kaynakları kesiklidir ve bu yüzden Bir gün elektrikli otomobiller ve evler için şarj ortalama evi güçlendirmek için yeteri kadar enerji edilebilir, sıvı bazlı pillerde enerji depolamak için depolayabilen pillere ihtiyacımız var. ideal bir malzeme olarak BODIPY adında bir flüoresan boya belirlediler. Araştırma 16 Kasım’da ChemSusChem’de yayınlandı; kimya ile sürdürülebilirlik arasındaki bağlantıyı konu BODIPY – boron-dipirrometen’in kısaltılmış hali – alan bir akademik dergide yayınlandı. karanlıkta, karanlık bir ışık altında parlıyor. Ancak enerji depolamayı kolaylaştıran bu özellikler daha az görünürdür. Yeni araştırmalara göre, boya iki önemli görevde onu mükemmelleştiren alışılmadık kimyasal özelliklere sahiptir: elektronları depolamak ve elektron transferine katılmak. Piller enerjiyi korumak ve transfer etmek için bu fonksiyonları yerine getirmelidir, ve BODPY bu konularda çok iyi. Deneylerde, BODIPY bazlı test bataryası verimli ve uzun ömürlü çalıştı. Araştırmacılar 100 kez boşalttıktan ve şarj ettikten sonra iyi çalışıyordu. Dünya alternatif enerji kaynaklarına daha fazla

Geleceğin boya tabanlı bir pili

BODIPY, “redoks akışlı pil” adı verilen, sıvı bazlı bir pil için umut verici bir malzemedir. Bu sıvı doldurulmuş güç hücreleri, geleneksel malzemelerden yapılmışlara kıyasla birçok avantaj sunar. Örneğin, lityum iyon piller açık oldukları zaman alev alabilecekleri için risklidir, diyor Cook. Boya tabanlı pillerin bu sorunu olmaz; eper parçalanırlarsa, sadece sızdırırlardı diyor.

16


Redoks akışlı piller aynı zamanda daha fazla enerji depolamak için kolayca geliştirilebilir. Bir solar eve gece yeteri kadar güç sağlamak için ev sahibine olanak verir, örneğin, kamu hizmeti veren bir şirkete maksimum kullanım süresi için rüzgar enerjisi depolayabilmesine olanak sağlar. Bu önemlidir, çünkü ölçeklendirme diğer birçok pil teknolojisi için bir zorluk olmuştur.

Deneylere dayanarak, bilim adamları, BODIPY pillerinin topluma yararlı olabilmek için yeteri kadar güçlü olacağını ve yaklaşık 2,3 volt elektrik ürettiğini öngörüyor. Çalışma, PM 567 üzerine odaklandı BODIPY nin farklı çeşitleri aynı kimyasal özellikleri paylaşıyor diğer BOPIDY boyalarının da iyi enerji saklama adayları yapması muhtemel, diyor Cook.

BODIPY pillerde nasıl çalışır?

Araştırma ekibi, UB kimyası doktora öğrencisi olan ilk yazar Anjula M. Kosswattaarachchi’yi ve UB araştırma yardımcısı kimya profesörü Alan Friedman’ı içeriyordu. Çalışma UB, SUNY Araştırma Vakfı ve Ulusal Araştırma Enstitüleri’nin bir parçası olan Ulusal Araştırma Kaynakları tarafından finanse edildi.

Redoks akışlı piller, çeşitli bariyerlerle ayrılmış iki tanklı sıvıdan oluşur. Pil kullanıldığında, elektronlar bir tanktan toplanır ve diğerine taşınır, teoride 1 elektrik akımı üretmek el feneri kadar küçük veya bir ev kadar büyük aletleri güçlendirebilir.Pili yeniden şarj etmek için, elektronları orijinal tankına geri zorlamak için bir güneş, rüzgar veya başka bir enerji kaynağı kullanılırdı; ki burada işlerini yeniden yapmak için uygun olurdu. Bir redoks akışlı akünün verimliliği, her bir depodaki sıvıların kimyasal özelliklerine bağlıdır. Cook, “Redoks akışlı pillerde kullanılan moleküllerin kütüphanesi şu anda küçük ancak önümüzdeki yıllarda önemli ölüde büyümesi bekleniyor” dedi. “Araştırmamız, BODIPY boyasını umut verici bir aday olarak tanımlıyor.” Deneylerde Cook’un ekibi, bir redoks akışlı pilin her iki tankını aynı çözeltiyle doldurdu: PM 567 olarak bilinen güçlendirilmiş BODIPY boyası sıvı içerisinde çözüldü, sıvıda eritilen PM 567 toz haline getirilmiş bir BODIPY boya. Bu kokteylde, BODIPY bileşikleri kayda değer bir kalite gösterdi: Birçok kimyasalın yaptığı gibi, indirgenme olmadan elekronu bırakıyorlar ve alabiliyorlardı, vazgeçip alçaltılmadan bir elektron alabiliyorlardı. Bu özellik boyalaraın elektron depolamasını ve 100 kez tekrarlı olarak pillerin şarj edilip ve boşaltılması boyunca pillerin bitiş noktalarındaki elekyron transferini kolaylaştırdı. Bu özellik, boyanın elektronları depolamasını ve şarj ve boşaltmanın tekrarlanan döngüleri olan 100 saat boyunca pilin iki ucu arasındaki transferini kolaylaştırdı.

17


Yerli

Haber

YERLİ İLAÇ İÇİN HER ŞEY HAZIR!

İlaç sektöründe 4 milyar TL’lik ilacın kamu alım garantisiyle yerli üretimini hedefleniyor.

tıbbi donanıma yönelik olarak da yerli üretim için harekete geçildi.

Sağlıkta yerli üretimin artırılmasına yönelik projede, ilaçta yüksek teknolojili ürünler yanında, patent koruması kalkmış ancak yerli olarak üretilmeyip ithal edilen eşdeğer (jenerik) ilaçlar için de pazarlık yapıldığı açıklandı.

Sağlık Bakanı Recep Akdağ, ilaç firmalarına iki ayrı pakette eşdeğer üretime uygun ancak şu anda Türkiye’de üretilmeyip ithal edilen ürünlerin yerli üretimi için teklifte bulunulduğunu açıkladı. İki ayrı gruptaki bu teklifte; yıllık 700 milyon TL’lik tüketim yapılan ve ithal olan ilaçlar için yerli üretim çağrısı yapıldı. İki ay içinde 1,5 milyar TL’lik bir ilaç grubu için de çağrı yapılacak. Böylece toplam 2.2 milyar TL’lik ithal ilaç grubu için yerli üretim pazarlığı başlayacak. Edinilen bilgilere göre Sağlık Bakanlığı’nın toplam 4 milyar TL’lik eşdeğer ilaç üretimi için çağrı yapmayı planladığı kaydedildi.

Sağlık Bakanlığı 700 milyon TL’lik eşdeğer ilacın, kamu alım garantisiyle yerli üretimi için üreticilere çağrıda bulundu ve pazarlık yapılıyor. Yakın zamanda 1,5 milyar TL’lik bir grup için daha 2 ay içinde sektöre teklifte bulunulacak. Dünya’dan Mehmet Kaya’nın Sağlık Bakanlığı yetkililerinden aldığı bilgiye göre, toplam 4 milyar TL’lik ilacın kamu alım garantisiyle yerli üretimini hedefleniyor. İlaçta biyoteknoloji, donanımda ise görüntüleme teknolojileri gibi ileri teknolojili ürünlerin yerli üretiminin yanında, patent koruması olmayan ve şartları oluşturan herkesin üretebildiği ilaçlara ve

Alım Garantisi Verilecek Üretim çağrısının firmalarca olumlu karşılandığı öğrenildi. Sonuçta firmaların da karının garanti edildiği bir alım garantisi modeli uygulanacak. Sağlık Endüstrileri Yönlendirme Komitesi tarafından yürütülecek çalışmayla ilaçlara alım garantisi verilecek. Ana alıcı olan Sosyal Güvenlik Kurumu

18


yürütücü olacak. İlaçların patent koruması olmadığı ve üretimi serbest olduğu için firmalar açısından da karlı bir ortam doğacak. Buna karşılık ilaçların maliyetinin bir miktar yükselmesinin sözkonusu olabileceği ancak yerli üretim yapılması nedeniyle ödemeler dengesi ve toplam yükü açısından Türkiye’ye sonuçta daha olumlu bir ekonomik dönüşü olacağı kaydedildi. Alım garantisiyle de kamunun gelecek 7 yılda ilaç maliyet yükünü hesaplamasının daha kolay olacağı vurgulandı.

Düşük Teknolojili Tıbbi Cihazlar İçin Cazibe Merkezleri’nde Üretim

olarak bu program kapsamında üretilen ürünler için kamunun alım garantisi vermesi imkanı bulunuyor. Bakanlığın, çoğu tek kullanımlık düşük teknolojili tıbbi cihazları üretmek için 23 ilde yatırım yapmak isteyenlerle anlaşmaya hazır olduğu, özellikle Türkiye’de üretilmeyen ve ithal edilen cihazlara yönelik alım garantili anlaşmalar yapmak istediği belirtiliyor. Tıbbi cihaz tanımı, ileri teknolojili görüntüleme sistemlerinden, enjektörlere, hastane yataklarına kadar geniş bir alandaki ürünler için kullanılıyor. Sağlık alanında çok büyük bir kısmı düşük teknolojiyle üretilebilir 40 binden fazla tıbbi cihaz ve sarf malzemesi kullanılıyor.

Öte yandan, düşük teknolojili tıbbi cihazlarla ilgili Sağlık Bakanlığı’nın Cazibe Merkezleri programını kullanmak için girişim başlattığı kaydedildi. Yasal

19


NİHAL ERENSOY KİMYA MÜHENDİSİ BURSA TEKNİK ÜNİVERSİTESİ ÖĞRENCİ nerensoy1997@gmail.com

PLASTİKLERİN NUMARALANDIRILMASI

T

ükettiğimiz hazır gıdalarda (yiyecek-içecek) paketlerinde üçgen veya oklar içerisinde sayılar yazmaktadır. Peki bu sayılar ve oklar bize ne anlatmaktadır biliyor musunuz?

uygun veya uygun olmadığını göstermektedir. Peki bu numaralandırmalar neye göre yapılmaktadır?

Uzun yıllardan beri yapılan bu numaralandırmalar; 1988 yılında yapılan uluslararası bir düzenlemeyle suların, yiyecek ve içeceklerin konduğu plastik kaplar birden yediye (1-7) kadar numaralandırılmaktadır. [1] Bu rakamlar bize kullanılan plastiğin sağlığa

Plastiklerin numaralandırılması plastiğin türüne göre yapılmaktadır. Bu numaraların oklar içinde yazılmasının sebebi ise; plastiğin geri dönüşebildiği anlamına gelmektedir. Yiyecek - içecek alırken plastiğin üstündeki veya altındaki üçgendeki rakama bakmayı unutmayın! Eğer plastiğin üzerinde bu üçgen ve rakam yoksa almamaya dikkat ediniz!

20


Birden yediye kadar numaralandırılan plastikler şunlardır; • • • • • • •

1 numara –> PET veya PETE (polyethylene terephtalate) 2 numara –> HDPE (high density poly ethylene) 3 numara –> PVC (poly vinyl chloride) 4 numara –> LDPE (low density polyethylene) 5 numara –> PP (polypropolene) 6 numara –> PS (polystyrene) 7 numara –> Diğer (yukarıdaki sınıflamaya girmeyen diğer plastik türlerinin genel sınıflamasıdır)[1]

Resimde gördüğümüz rakamlar arasından 3 tane plastik türü sağlığımız için zararlıdır. Bu 3 türden plastiği tüketmemeye veya kullanmamaya dikkat etmeliyiz. Bu 3 tür şunlardır; 3, 6 ve 7 no’lu plastiklerden uzak durulmalı. Bunlar zararlıdır.[2]Kansere sebep olabilirler. Diğer plastik türleri de şunlardır; 1. PET veya PETE Polietilen: Genelde su, iki litrelik alkolsüz içecekler ve yağların konduğu pet şişelerde kullanılır. Cam gibi şeffaftır. Zararsızdır. 2. HDPE Yüksek yoğunluklu polietilen: Deterjan ambalajları ve pet süt şişesinde bulunur. Zararsızdır. 3. PVC Polivinil klorid: Streç folyo, dış mekanda kullanılan eşyalar, plastik pipo, zemin malzemesi, duş perdeleri, şeffaf ve kabartmalı plastik ambalajlarda kullanılır. Zararlıdır! 4. LDPE Az yoğunluklu polietilen: Kuru temizleme ve çöp torbaları, yemek saklama kaplarında bulunur. Zararsızdır. 5. PP Poliproplen: Şişe kapakları, içecek kamışları, biberon, yoğurt kaplarında vardır. Zararsızdır. 6. PS Polistiren: Yemiş paketleri, plastik bardaktabak, markette etin satıldığı köpük tabak, hazır

paket fast food ürünlerdedir. Zararlıdır. 7. DİĞER: Bunlar birden altıya kadar kullanılan plastiklerin dışında kalanlardır. Yemek saklama kapları ve bazı pet şişelerde bulunur. Zararlıdır.[2] Plastikte sağlık için en önemli tehlike Bisphenol A (diğer adıyla BPA) denen madde. Bu madde polikarbonatı çok sert ve cam gibi parlak hale getirmek için kullanılıyor. Bundan böyle plastik kaplardaki satın alacağınız yoğurttan, süte suya kadar pek çok ürününün altında yazan numaralara dikkat edin. Bu ufak ayrıntılar sizin daha sağlıklı ve hastalıklardan uzak bir yaşam sürmenize yardımcı olabilir.[3] Kaynaklar : • [1] http://www.hekim.org/index.php?a=8 • [2] http://serinletici.com/2015/06/30/plastik-kapsiseler-uzerindeki-ucgenler-rakamlar-ve-anlamlari/ • [3] https://www.enuygun.com/bilgi/plastikkaplarin-numaralarina-dikkat

21


Haber Yabancı

ÇİN’İN ‘YAPAY GÜNEŞ’İ 102 SANİYE BOYUNCA ISI YAYDI

Çin Fiziksel Bilimler Enstitüsü geçici olarak güneşin üç katı sıcaklığa ulaşabilen yapay bir güneş yarattıklarını ve 102 saniye ısı yaymasını sağladıklarını açıkladı.

sorusuna cevap arıyor.

Nükleer Füzyon Nedir?

Çin’de bulunan Fiziksel Bilimler Enstitüsü’nde görevli bilim insanları, geçici olarak güneşin üç katı sıcaklığa ulaşabilen yapay bir güneş yarattılar. Yapay güneş, nükleer füzyon haznesini 49.999 milyon derecelik ısısıyla eritmeden önce, 102 saniye ısı yaydı. Yapılan deneyde 102 saniye boyunca korunan 49.999 milyon derecelik ısı dünyanın çekirdek sıcaklığının 8600 güneşin çekirdek sıcaklığının ise üç katı.

Nükleer füzyonun çalışma prensibi, iki ayrı hidrojen gazını, döteryum ve tritium, yaklaşık 100 milyon derece ısıya çıkararak, işlem sonrası oluşan plazmadan enerji elde etmek üzerine olup, fosil yakıtlara göre çok daha fazla enerji üretmesi, karbon salınımı olmaması ve güvenlik riski oluşturmaması gibi avantajları vardır.

Güneşle Aynı Prensibi

Culham Füzyon Enerjisi Merkezi’nin açıklamasına göre nükleer füzyonla elde edilen bir kilogram yakıttan elde edilecek enerji, 100 milyon kilogram fosil yakıttan elde edilen enerjiye eşdeğer.

Deney, Deneysel İleri Derecede Süper İletken Nükleer Kaynaşım Halkası (EAST) olarak bilinen termonükleer reaktörde gerçekleştirildi. Güneşin enerji üretme prensiplerini kullanan reaktör, Jiangsu bölgesinde bulunan Çin Bilim Akademisi bünyesinde olan Plazma Fizik Enstitüsünde bulunuyor.

Günümüz teknolojisiyle bu kadar yüksek ısılara birkaç dakikadan uzun süre dayanabilecek çekirdekler üretilemediği için, bilim insanlarının önündeki sorun, Güneş’in sıcaklığının üç katına, bir güç kaynağı olarak kullanılabilmesine izin verecek kadar dayanabilecek bir çekirdek üretmek.

Bütçesi 37 milyon Amerikan Doları olan proje, Endüstriyel Devrimi’nden beri bilim insanlarının çözmeye çalıştığı, makinelerden, doğanın sağladığından daha fazla enerji elde edilebilir mi

22


Yerli

Haber

İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ, KİMYA ALANINDA 2 YENİ PATENT ALDI

İstanbul Üniversitesi (İÜ) Mühendislik Fakültesi Kimya ve Kimya Mühendisliği bölümlerinin öğretim üyelerinin çabalarıyla hayata geçirilen 2 buluşun daha patenti alındı. İÜ’den yapılan açıklamaya göre, İÜ öğretim üyelerinin, İÜ Bilimsel Araştırma Projesi Koordinasyon Birimi tarafından destekli çalışmaları sonucu, geçen aylarda 2 buluşun 20 yıl korumalı incelemeli patent tescilinin ardından, “Antibakteriyel Güneş Koruma Etkili Toksik Olmayan Nano Yapılı Katkı Maddesi” ve “Antibakteriyel Kitosan/FeSilika Nanobiyomalzemesi” isimli 2 yeni patent almaya daha hak kazandı. Patenti alınan 2 buluş, İÜ Mühendislik Fakültesi Kimya Bölümü Fiziksel Kimya Anabilim Dalı Öğretim Üyeleri Prof. Dr. Ayben Kilislioğlu, Doç. Dr. Tuba Şişmanoğlu ve Yrd. Doç. Dr. Selcan Karakuş’un yanı sıra doktora öğrencileri Ezgi Tan, Gizem Akdut ve Merve İlgar’ın da yer aldığı araştırma ekibince geliştirildi.

Çok sağlam bir yapı Açıklamada görüşlerine yer verilen Prof. Dr. Ayben Kilislioğlu, patenti alınan nano yapıların geliştirilmesinde, kuvvetlendirilmiş ses dalgalarının

kullanıldığını belirtti. Tescil edilen nano yapıların ticari ürüne dönüştürülebilmesi için çalışmalarının sürdüğünü aktaran Kilislioğlu, şunları kaydetti: “Elde edilen yeni malzemelerde, 300 mm civarında ZnO tanecikleri ile çinkonun bir mineraline rastladık. Rastladığımız bu mineral bizi çok heyecanlandırdı. Çünkü bu mineral, ancak çok yüksek basınç ve sıcaklıklarda çinko ile silikanın bir araya gelmesiyle ancak meydana geliyor. Bu minerale, elmasın oluştuğu yerlerde ya da meteorların çarptığı yerlerde rastlanabiliyor. Dolayısıyla çok sağlam bir yapı. Bunun laboratuvar koşullarında nasıl oluştuğuna yoğunlaştık ve bunu sağlayanın ses dalgaları olduğunu bulduk. Ses dalgaları, yüksek enerjili kimya ile çözeltilerde olağan dışı mekanizmalar oluşturabiliyor.” Yrd. Doç. Dr. Selcan Karakuş ise “Hastalık yapıcı bakterilere savaş açtık. Geliştirdiğimiz inovatif ürünlerle ülke ekonomisine katkı sağlayacağına inanıyoruz. Teknolojiyi üreten ve teknoloji pazarında yarışan bir ülke olmamız için çalışmalarımızı gece gündüz özveriyle sürdüreceğiz.” değerlendirmesinde bulundu.

23


BURAK TEKİN YÜKSEK KİMYA MÜHENDİSİ CUMHURİYET ÜNİVERSİTESİ DOKTORA ÖĞRENCİSİ (19 Mayıs Üniversitesi Araştırma Görevlisi) burak.tekin@omu.edu.tr

ŞARJ EDİLEBİLEN BATARYALAR (İKİNCİL BATARYALAR )’IN TARİHİ

İ

Şekil: Şarj edilebilen Lityum iyon batarya mekanizması

lk batarya,1836 Yılında İngiliz bir kimyacı olan John F. Daniell tarafından üretmiştir. Ancak Daniell’in üretmiş olduğu pil, tekrar şarj edilemediği için şarj edilemeyen veya primer batarya olarak anılmaktadır.1859 yılının ortalarına doğru Fransız fizikçi Gaston Plante kurşun asit isimli ilk şarj edilebilen bataryayı icat etmiştir. En eski araba aküsü olarakta bilinen kurşun asit bataryaların günümüzde hala kullanıldığını görmekteyiz.

İsviçreli bilim adamı Waldmar Jungner, 1899 yılında Fizikçi Gaston Plante’nin üretmiş olduğu kurşun asit bataryalara alternatif başka bir şarj edilebilen bir batarya türü geliştirdi. Waldmar Junger tarafından üretilen bu batarya’da; pozitif elektrot (katot) olarak nikel, negatif elektrot( anot) olarak ta kadmiyum kullanılmıştır. Ancak bu bataryada kullanılan elektrot malzemeleri kurşuna oranla pahalı olduğu için, bu batarya ticari anlamda fazla gelişememiştir. İki yıl sonra, Thomas Edison, Waldmar’ın üretmiş

24


olduğu pilden esinlenerek, kadmiyum yerine demir kullanıp, nikel-demir ismini verdiği yeni bir batarya türü geliştirir. Bu bataryanın’da, düşük spesifik enerji yoğunluğu, düşük sıcaklıklarda zayıf elektrokimyasal performans sergilemesi, nikel-demir bataryaların başarısını büyük oranda kısıtlamıştır. 1932 yılına Nikel-kadmiyum bataryanın elektrokimyasal performansını geliştirmek üzere pek çok bilim adamı tarafından çalışmalar yürütülmüş, yüksek akım yoğunluğu elde edilemesede, bu tarihte Schelecht ve Ackermann bilim adamları tarafından, sinterlenmiş kutup plakar geliştirerek, Nikel-kadmiyum bataryanın kullanım ömrünü büyük bir oranda artırmıştırlar. Uzun yıllar boyunca kadmiyum-nikel bataryalar, taşınabilir elektronik aletlerde tek şarj edilebilen batarya türü olarak kullanıldı. Ancak 1990 yılların başlarında Avrupa’daki bazı çevre bilimciler, NiCd (Nikel-kadmiyum) bataryaların dikkatsiz bir şekilde çevreye atılması durumunda maruz kaldıkları

zarardan endişelenmeye başladılar. Günümüzde değiştirilmesi mümkün olmayan özel endüstriyel kullanımlar haricinde, NiCd (Nikel-kadmiyum) bataryaların kullanımı Avrupa birliği tarafından satışı kısıtlanmıştır. Tabi bu yıllarda NiCd batarya yerine alternatif olabilecek NiMH ( Nikel metal hibrit) bataryalar önerilmiştir. Şarj edilebilen bataryalar için asıl dönüm noktası 1991 yılında Sony şirketi tarafından ortaya konulan ilk Lityum iyon bataryalar ile başlar. Bu tarihten sonra lityum üzerine derin yapılan derin araştırmalar yapılmış ve bu tarihten günümüze kadar çeşitli konfigrasyonlarda lityum iyon batarya türevleri türetilmiştir. Lityum iyon bataryalar, doğadaki elektrokimyasal olarak en aktif metal olması, molekül kütlesi en hafif metal olması, yüksek enerji yoğunluğuna sahip olması, çevre dostu olması ve uzun raf ömrüne sahip oldukları için günümüzde cep telefonu, tablet ve elektrik araçlar gibi pek çok alanda yüksek oranda kullanılmaktadır.

Kaynaklar : *http://batteryuniversity.com/learn/article *http://www.sony.net/SonyInfo/csr/SonyEnvironment/ChargeyourEmotion.html?s_tc=eco000059_CSR

25


Haber Yabancı

CANLI HÜCRELERİN İÇİ, YENİ BİR ULTRASON TEKNİĞİ İLE İLK KEZ GÖRÜNTÜLENDİ

Kök hücreler yağ hücreleri haline gelir. Ultrason tekniğini kullanılarak, yağ hücrelerinin neden yağ içerdiği ve hücrelerin diyet yapıp yapmadığı araştırılabilir.

Işık (foton) kullanan geleneksel optik mikroskopik incelemede görebileceğiniz en küçük cismin boyutu (veya çözünürlük) dalga boyuyla sınırlıdır.

Nottingham Üniversitesi’ndeki araştırmacılar, kök hücre nakillerinde ve kanser teşhisinde potansiyel bir uygulama olan canlı hücrelerin içini görmek için ışık yerine ses kullanan bir ara geçiş tekniği geliştirdiler. Yeni nano ölçekli ultrason tekniği, optik dalga boylarından daha kısa bir ses dalgası kullanıyor ve bu özelliği ile 2014’deki Nobel Kimya Ödülü’nü kazanan optik süper-çözünürlük tekniklerine rakip olabilir. Bu yeni alt optik fonon (ses) görüntüleme tekniği, daha önce elde edilememiş bir ölçekte canlı hücrelerin yapısı, mekanik özellikleri ve davranışları hakkında paha biçilemez bilgiler sağlıyor. Nottingham Üniversitesi Mühendislik Fakültesi’ndeki Optik ve Fotonik Grubu araştırmacıları bu bulguları ‘Alt optik dalga boyundaki fononlarla canlı hücrelerin yüksek çözünürlüklü 3B görüntülemesi’ adıyla Scientific Reports dergisinde yayınladılar. Araştırmaya katkıda bulunan Profesör Matt Clark; “İnsanlar vücudun içine bakmanın bir yolu olarak en basit ifadeyle, tek bir hücrenin içine bakabileceği bir nokta için ultrason tekniğiyle ilgileniyorlar. Nottingham şu anda bunu yapabilecek yeteneğe sahip olan dünyadaki tek üniversitedir.”

Biyolojik örnekler için, dalga boyu mavi ışığın dalga boyundan daha küçük olamaz çünkü ultraviyole ve daha kısa dalga boyları için ışığın fotonları üzerinde taşınan enerji o kadar yüksektir ki biyolojik molekülleri bir arada tutan bağları yok ederek hücrelere zarar verebilir. Ayrıca, optik süper çözünürlüklü görüntülemenin biyolojik araştırmalarda farklı sınırlamaları vardır. Kullanılan floresan boyaların genellikle toksik olması ve hücrelere zarar verecek bir görüntüyü elde etmek ve yeniden oluşturmak için büyük miktarda ışık ve zaman gerektirmesi nedeniyle ortaya çıkan zararlar bu sınırlamalara örnek olarak verilebilir. Işığın aksine, sesin yüksek enerjili bir yükü yoktur. Bu özellik, Nottingham araştırmacılarına daha küçük dalga boylarını kullanmalarını ve daha küçük şeyleri görmelerini ve hücre biyolojisine zarar vermeden daha yüksek çözünürlüklere ulaşmalarını sağladı. Profesör Clark; “Vücuttaki ultrason gibi, hücrelerdeki ultrasonun hasara neden olmaması ve çalışması için toksik kimyasallara ihtiyaç duyulmaması harika bir şeydir. Böylece, örneğin kök hücre nakli gibi hücrelerin vücuttaki bir hücre içine nakledilebileceği hücrelerin içinde ne olduğunu görebiliriz.”

26


Yerli

Haber

İNÖNÜ ÜNİVERSİTESİ KİMYA BÖLÜMÜ BAŞKANI PROF. DR. HÜSEYİN KARACA: DÜNYANIN YAKLAŞIK 45 YILLIK BİR PETROL REZERVİ KALDI

İnönü Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Kimya Bölümü Başkanı Prof. Dr. Hüseyin Karaca, ‘Dünyanın mevcut fosil yakıtlarına baktığımız zaman ekonomik ömürler açısından dünyanın yaklaşık 45 yıllık bir petrol rezervi kaldı. Tüketim hızla devam ederse dünyadaki petrol rezervleri 40 ya da 45 yıl sonra tükenmiş olacak’ dedi. Prof. Dr. Karaca, yaptığı açıklamada, petrol rezervlerinin 45 yıllık ömrü kaldığını söyleyerek, alternatif enerji kaynaklarına yönelinmesi gerektiği konusunda uyarılarda bulundu. Türkiye’nin şu an ortalama olarak yüzde seksen düzeyinde enerjisini fosil yakıtlardan sağladığını anımsatan Prof. Dr. Karaca, “Bunu yalnızca Türkiye için söylemiyorum. Dünyanın aslında bunu dikkate alması gerekiyor. Dünyanın mevcut fosil yakıtlarına baktığımız zaman ekonomik ömürler açısından dünyanın toplam 40 ya da 45 yıllık bir petrol rezervi kaldı. Yani bu tüketim hızla devam ederse dünya 40 ya da 45 yıl sonra mevcut petrol rezervlerini tüketmiş olacak” dedi.

Doğalgaz rezervi

Karaca doğal gaz rezervinin ise 65 yıllık ömrü kaldığını savunarak, “Peki bu durumda doğalgaz rezervi ne olacak? Doğalgaz rezervlerine baktığımız zaman 60 ya da 65 yıllık bir ömrü var. Doğalgaz etkin bir şekilde enerji üretiminde kullanılmakta. Peki biz bu doğalgazı nereden elde ediyoruz ve kullanıyoruz? Bakın biz bunu ithal etmek durumunda kalıyoruz. Yüzde 90 düzeyinde ithal ediyoruz” diyerek uyarılarını sürdürdü.

En uzun ömürlü rezerv kömür Karaca, şu anda alternatif enerji kaynaklarından rezervi en uzun olanın ise kömür olduğunu vurgulayarak, “Kömürlerde, dünya kömür rezervleri ortalama 200-255 yıl hatta bazı rakamlara göre 300-350 yılla kadar yeterli düzeyde kömür rezervler var. O zaman ne yapılması gerekiyor. Yapılması gereken şu, birinci öncelik bizim mutlaka mevcut kömür yataklarımızı, kömür rezervlerimizi etkin bir şekilde kullanmamız gerekiyor. Kömür rezervlerini de kullanırken yalnızca enerji üretimine yönelik olmamalı. Mevcut kömür rezervlerimizi alternatif yeni petrol rezervleri, yeni yakıtlar üretme üzerine

27


şekillendirmeliyiz” İfadelerine yer verdi.

Alternatif enerji kaynakları Karaca, Türkiye’nin enerji kaynakları bakımından çok zengin bir ülke olmadığını dile getirerek, enerjisinin yüzde seksen oranında dışarıdan ithal ettiğini kaydetti. Türkiye’nin güneş, rüzgar, jeotermal gibi diğer enerji kaynaklar ile biyoyakıtlara yönelmesi gerektiğini de kaydeden Karaca, “Türkiye aynı zamanda güneş enerjisi, rüzgar enerjisi, jeotermal enerji ve diğer enerji kaynakları öncelikle biyoyakıtları konusunda çok ciddi anlamda önemli rezervlere, potansiyellere sahip. Peki bunları etkin bir şekilde kullanabiliyor muyuz? Bu konuda oranlara baktığımız zaman maalesef bu konuda çok iç açıcı durumda değil” dedi.

Biyoyakıtlar kullanılmalı Prof. Dr. Karaca, Türkiye’nin mevcut enerji kaynaklarından çok etkin bir şekilde faydalanamadığına yineleyerek, enerji kaynaklardan daha fazla faydalanılması için çağrıda bulundu.

Karaca, alternatif kaynaklardan daha fazla yönelim için teknolojik olarak ülkenin alt yapısının da geliştirilmesi gerektiğine dikkat çekti. Türkiye’nin rüzgar enerjisi bakımından da önemli bir potansiyele sahip olduğunu anlatan Karaca, tarım ürünleri ile elde edilen biyoyakıtın da teşvik edilmesi gerektiğini vurguladı. Karaca, “Türkiye’nin gelirine baktığımız zaman öncelikle bir tarım ülkesi. Halen daha yüzde yüz tam sanayileşmiş bir ülke değil. Bu anlamda temel geçim kaynağına baktığımız zaman tarımın çok büyük bir etkinliği var. Tarımsal ürünlerinin mutlaka etkin bir şekilde biyoyakıt dediğimiz alternatif enerjide kullanılması gerekir. Yani rüzgar, güneş, jeotermal, su enerjisi dediğimiz enerji dışında biyoyakıtlarında mutlaka etkin bir şekilde kullanmalıyız. Çünkü bu gerçekten Türkiye’nin bir avantajıdır. Türkiye’nin bu mevcut fırsatı etkin bir şekilde ekonomiye kazandırması gerekiyor. Bu anlamda özellikle ülkenin doğu ve güneydoğusunda bu biyoyakıtları çok etkin bir şekilde Türkiye’ye etkin bir teşvik mekanizmasıyla yürürlüğe sokabilir. Hem çevre anlamında hem de Türkiye’nin enerji komplosu oluşturması açısından çok önemli katkı sağlar düşüncesindeyim” diye konuştu.

28


DİLZAR DURSUN KİMYAGER İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ ÖĞRENCİ d.dursun2@gmail.com

NANOFİBER ÜRETİM TEKNİĞİ ELECTROSPINNING

Y

ıllardır çok duyduğumuz ,adına seminerlerin,kongrelerin yapıldığı,bir çok araştırmacının ilgisini üzerine çeken ve son yirmi yılın en popüler çalışma alanı nanoteknolojidir. Atomik mikroskopların keşfedilmesi nanometre boyutlarında fiziğe ve kimyaya çok güçlü bir göz kazandırmıştır. Bu mikroskoplarla nanometre düzeyinde çeşitli süreçleri, etkileşimleri, kimyasal reaksiyonları gözlemek ve atomları teker teker kontrollü bir şekilde istenen yerlere taşıyıp yapay malzemeler oluşturmak mümkündür. Nano-ölçek seviyesindeki malzemelerin özellikleri makroskobik

ölçekten tamamen farklı olup, nano-boyutlara yaklaştıkça birçok yeni özellikler ortaya çıkmaktadır. Maddeyi nano boyutlarda işleyerek ve ortaya çıkan değişik özellikleri kullanarak, yeni teknolojik nano boyutta aygıtlar ve malzemeler yapmak mümkün olmuştur. Bilimde elde edilen gelişmeler ve varılan bu sonuç nanometre boyutlarında malzemelerin teknolojiye ne kadar büyük olanaklar kazandırabileceğini göstermiştir. Otomotiv ve benzeri imalat sanayilerinde kar marjlarının düşmüş olduğu

29


ABD’de iktisatçılar bu olanakları herkesten önce görüp Başkan Clinton’ı etkileyerek nanoteknolojiyi öncelikli alan olarak ilan ettirmiştirler. Bundan sonra, 1997’den itibaren konu bütün dünyada hızla gelişmiştir. Şimdi nanoteknoloji bilgisayar devrimini izleyen ve 21. yüzyıla damgasını vuracak bir teknoloji devrimi olarak değerlendirilmektedir [Çıracı, 2007] Yeni yüzyılda kritik bir teknoloji devrimi olarak görülen nanoteknoloji hala kuluçka dönemindedir. Bu kritik teknolojinin 2025 yılına kadar gelişmesini tamamlaması ve hayatın her alanına girmesi beklenmektedir [Bayındır, 2007] Son yıllarda da tek yönlü (One dimensional1D) nano-yapılar örneğin teller (wires),çubuklar (rods),tüpler (tubes) gösterdikleri özelliklerden dolayı çoğu araştırmacının dikkatini çekmektedir. Sahip oldukları bu özellikler bir çok uygulama alanında kullanılma imkanı sunmaktadır (elektronik, optoelektronik, elektrokimya gibi ).Yakın zamanlarda da çevre,sağlık,güvenlik gibi günlük yaşamın ihtiyaçları doğrultusunda nanoliflere (nanofiberlere) olan ilgi artmıştır.Nanofiberlerin

kullanım nedenlerinden bir kaçı; birim kütleden elde edilebilecek yüzey alanında artışa sahip olmaları,farklı çaplarda, çok katlı olabilen, çok kararlı yapılar, daha dayanıklı, daha hafif yapılar oluşturmaları, üretimlerinde daha az malzeme kullanımı, daha az enerji kullanımı,filtrelemede yüksek performans göstermeleri olarak sıralanabilir.Bir çok nanofiber üretim tekniği vardır ; Çekme yöntemi (Drawing) ,Kalıp sentez yöntemi (Template Sentezi) ,Faz ayrımı (Phase Separation) ,Kendiliğinden düzenlenme (SelfAssembly),Elektrospinning gibi. Bunlardan en çok kullanılan elektrospinning yöntemidir, Türkçeye elektro lif çekim yöntemi olarak geçmiştir. Bu yöntemin neden kullanıldığına dair birkaç özellik sıralanabilir; ucuz ve basit bir cihaz kullanımı, farklı çaplarda fiber üretimi, sentez sürecinin kolay olması gibi. Elektrospinning, William Gilbert ‘ ın 1600 ‘ lü yıllarda sıvının yüksek voltajla değişimini merak etmesiyle ilk adamını atmış daha sonra birçok bilim insanı tarafından geliştirilmiş bir yöntemdir.

Tipik bir elektrospin cihazı Resimde de görüldüğü üzere iğnenin ucundan çıkan polimer jeti karşıda sabitlenmiş olan alüminyum tabakaya ulaşacaktır. İğne ucu ile tabaka arasında ki mesafeye yüksek voltajda elektrik uygulanır. Bu sayede ince bir iplik görünümünü alan fiber arada ki mesafe boyunca kuruyarak tabakaya ulaşır, bir çok fiberin üst üste gelmesiyle pamuk görünümü elde edilir. Ortalama 15-18 kV elektrik voltajı uygulanır ki bu da evlerde kullanığımız voltajın (200 V) çok üzerindedir. Polimer solüsyonu fiberin kullanım amacına göre hazırlanır .Solüsyon için kolay uçucu bir solvent kullanılır çünkü iğne ucu ile tabaka

arasında solventin buharlaşması istenir. Burada ki temel mantık şöyledir; iğne ucunda elektriklenen polimer solüsyonunda ki atomlar artı ve eksi yükler ile depolanır.Birbirini itmeye başlayan atomlar uygulanan voltajın eşik değerine ulaşmasıyla harekete başlarlar.Bu hareket esnasında çözücü madde buharlaşır geriye kalan katı çözünen madde fiber halinde karşıya ulaşır. Elektrospinning yönteminde bir çok parametre mevcut olup bunlardan bazıları; Çözelti iletkenliği,

30


Yüzey gerilimi, Çözelti viskozitesi ,Molekül ağırlığı ,Voltaj ,Akış hızı, İğne-toplayıcı arası mesafe,Toplayıcı etkisi, Şırınga çapı. Çok fazla parametre olması bu yöntemin dezavantajı olarak görülebilir. Ancak bu, parametrelerin değiştirilmesi ile farklı özelliklerde malzeme sentezleme olanağı vermektedir. Uygulama alanları arasında filtrasyon sistemleri ve özellikle doku nakli gibi tıbbi protezler en yaygın

olanlarıdır. Hedeflenen diğer uygulamalar doku şablonu, elektromanyetik koruyucu, kompozit delaminasyon direnci ve sıvı kristal cihazını içerir. Genişletilmiş olarak uygulama alanları Şekil-2 ve 3’te verilmiştir . Bu uygulamaların çoğu endüstri seviyesine ulaşamamış, sadece bir laboratuar araştırma ve geliştirme aşamasındadır. Ancak, umut verici potansiyel ile tüm dünyada akademik ve sanayi yatırımlarının dikkatini çekeceğine inanılıyor.(1)

Kaynaklar : (1) Çakmakçı E. “Elektrospinning Yöntemiyle Yeni Polimerik Malzemelerin Sentezi ve Karakterizasyonu” , http://www.bilimkurgukulubu.com http://www.iwash.com.hr http://www.yenisafak.com

31


Haber Yabancı

DENİZ SUYUNDAKİ ATIKLAR KALKERLİ TORTU İÇİNDE TUTULACAK

Elektrokimyasal teknik metal bakımından zengin deniz suyunda sadece yedi gün içinde nikelin % ​​ 24’ünü yakalayabilir. Yeni Kaledonya’nın Güney Pasifik adasındaki yeni araştırmalara göre; çaydanlığın kireçtaşının su ısıtıcının iç kısmında birikmesine neden olan aynı işlem, deniz suyundaki nikel kirliliğini temizlemeye yardımcı olabilir. Nikel Madenciliği yeni Kollandiyada önemli bir endüstridir,küçük ada dünyanın en büyük metal üreticilerinden biridir.Fakat büyük açık ocaklar ve şiddetli yağışların kombinasyonu, önemli miktarda nikel demektir,kurşun ve diğer metaller ile birlikte adanın çevresindeki suları bitiriyor. Bu nikel kirlilik insan sağlığına zararlı olabilir, çünkü balık zinciri yukarıya doğru hareket ederken balık ve kabuklu deniz hayvanlarının bedenlerinde daha yoğunlaşır. Bu nikelin bir kısmını sudan çekmek için ; Fransa La Rochelle Üniversitesi’nden bir çevre mühendisi olan Marc Jeannin ve Noumea’daki Yeni Kaledonya Üniversitesi’ndeki meslektaşları katdik koruma yöntemini kullanıp kullanamayacaklarını merak etti. Bu yöntem, okyanustaki metalik yapılardaki korozyonu kontrol etmek için kullanılmaktadır. Deniz suyundaki bir metale zayıf bir elektrik akımı

uygulandığında, kalsiyum karbonata ve magnezyum dihidroksitin sudan çökelmesine ve metal yüzeyinde kalkerli bir kütle oluşturmasına neden olur. Süreç, nikel gibi metalik kirleticiler varlığında incelenmemişti ve araştırmacılar, nikel iyonlarının bir kısmının depoda sıkıştığını bilmek istiyorlardı. Ekip, CaCl2 tuzuyla kaplanmış yapay bir deniz suyunun bir küvetine bir galvanize çelik tel yerleştirdi ve yedi gün boyunca zayıf bir akım geçirmiştir. Kısa sürenin sonunda, başlangıçta bulunan nikelin% 24’ünün kireç tabakası deposunda sıkıştığını buldular. Jeannin, bu, nikel kirliliğini gidermek için ucuz ve basit bir yol olabilir.’Bütün kirliliği giderebilir,ancak bunun sınırı olabilir’diyor.

Şans Eseri Bulgular Kirliliği iyileştirme orjinal araştırma planının hedeflerinden biri olmadığından sonuçlar biraz şans eseriydi. Jeannine’nin ana araştırması kıyı erozyonuyla mücadele yolları geliştiriyor,deniz tabanına gömülmüş tel örgü üzerindeki kalkerli birikintileri, daykların altında sedimentlerin stabilize edilmesine yardımcı olmak için bir tür doğal çimento görevi görebileceklerini araştırıyor.

32


Jeannin, bölgedeki nikel kirliliğinin tarihinin incelenmesine yardımcı olması için örgünün yeterli metal kirletici maddeleri tutup tıkayamayacağını belirlemek için Yeni Kaledonya projesine başladı. Ancak, çok miktarda nikel yakalayabildiğimizi öğrendiğimizde olası endüstriyel uygulamalar hakkında düşünmeye başladık “diye hatırlıyor.

sıyırdıklarından endişe duymuyor. Deneyde, kalsiyumun sadece% 3’ü ve magnezyumun% 0.4’ü sudan çıkarıldı ve o okyanustaki demir miktarının önemli ölçüde etkilenmemesi için yeterince büyük olduğunu söylüyor. Jeannin, özellikle, Noumea limanı gibi, nikel sızıntısının yüksek olduğu yerlerde denize giren miktarın azaltılmasına yardımcı olması için böyle bir sistemin kurulabileceğini önermektedir. Az gözlem gerektirir ve güneş panelleri gibi yenilenebilir enerji kaynaklarına bağlanabilir. Kireçtaşı içine sıkışan nikel ve diğer kirleticiler geri kazanılabilir ve geri dönüştürülebilir.

Vancouver’daki British Columbia Üniversitesi’nde çevreci bir kimyager olan Kristin Orians, yöntemin sadece nikel değil aynı zamanda önemli miktarda diğer metalleri de kaldıracağını söyledi. ‘Birlikte çökeltme çok seçici değil,’ diye Chemistry World’a anlatıyor. ‘Zehirli metalden yeterli miktarda, demir gibi yararlı olabilecek metalleri de uzaklaştırmadan etkili bir şekilde kaldıracağını bilmiyorum.’ Bununla birlikte, Jeannin, sistemin, büyük ölçekte konuşlandırılmışsa, hayati mineralleri okyanuslardan

Jeannin, Fransa ve Yeni Kaledonya’daki şirketler ile birlikte çalışarak, sistemin endüstriyel ölçekte kurulup kurulamayacağının belirlenmesine yardımcı olacak bir pilot proje hazırladığını söyledi.

33


Yerli

Haber

BAKTERİLER HAVAMIZI TEMİZLEYECEK

Gebze Teknik Üniversitesinde geliştirilen proje tamamlanınca atık gazlar bakteriler tarafından arıtılacak. Bu sayede ekonomik ve basit işletilebilir bir sistem ile zararlı NOx gazlarının atmosfere salınımı engellenmiş olacak. Özellikle endüstriyel üretimin, nüfus ve trafik yoğunluğunun yüksek olduğu şehirler başta olmak üzere dünyada artan hava kirliliği insan sağlığı üzerindeki kaygıları da beraberinde gündeme getirdi. Ulusal ve uluslararası düzenlemelerle emisyonlara getirilen kısıtlamalar nedeniyle daha seçici ve ekonomik arıtım sistemlerinin geliştirilmesine ihtiyaç duyuluyor. Bu doğrultuda Gebze Teknik Üniversitesinde biyolojik atık gaz giderimi üzerine yürütülen çalışmalar hız verildi. Araştırmalar neticesinde alternatif bir arıtım yöntemi olarak geliştirilecek yeni sistem ile baca gazı emisyonlarında bulunan NOx gazları, membran biyofilm reaktör aracılığıyla havadaki azot gazına (N2) dönüştürecek bir proje geliştirildi. Projede tasarlanan seçici malzeme bakterilerin atık gaz ile temas süresini arttıracak. Bu sayede reaktör içerisinde uygun şartlar altında bakteriler atık gazı yüksek verimlerde tüketebilecek zararlı NOx gazlarının atmosfere salınımı engellenmiş olacak.

Doğal bir sistem

Gebze Teknik Üniversitesi Çevre Mühendisliği Bölümü Doktora Öğrencisi Faruk Can’a ‘3 Dakikada Doktora Tezi Yarışmasında’ ikincilik getiren doktora tezi ‘Demir Porfirin Modifiyeli Hollow Fiber Membran Biyofilm Reaktör Kullanılarak Biyolojik NOx Giderim Sistemi’ projesini şu ifadelerle açıkladı: “En önemli hava kirleticilerden birisi olarak karşımıza çıkan azot oksitler (NOx), çevre ve sağlık üzerindeki ciddi olumsuz etkilerinden dolayı azaltılması gereken emisyonlardır. TÜBİTAK tarafından maddi olarak desteklenen bu tez çalışmasında uygun bir reaktör içerisinde NOx seçici bir filtre malzemesi geliştirilerek biyolojik gaz arıtımında kullanılması amaçlanmıştır. Esasında doğada kendiliğinden gelişen biyolojik dönüşümün, geliştirilen biyomimetik malzemeyle uygun reaktör koşulları sağlandığında seçici ve hızlandırılmış bir arıtım yöntemi olarak kullanılabileceği görülmüştür. Hali hazırda kullanılan yöntemlere güçlü bir alternatif olarak karşımıza çıkacaktır. Laboratuvar ortamında yapılan çalışmalarda sistemin istenilen verimleri yakalaması halinde, ilk etapta çimento ve gübre üretim fabrikaları gibi sabit kaynaklardan yayılan azot oksit emisyonların arıtımında kullanılması hedeflenmektedir”.

34


AYIN RÖPORTAJI

• Merhaba, öncelikle röportaj için çok teşekkür ederiz. Sizi biraz tanıyabilir miyiz?

olan Takviye Edici Gıdaların üretimini yapmaktadır. Üretim Tesisimizde Tablet, Likit-Solüsyon, toz, şase, ve çiğnenebilir formlarda ürün üretimi yapmaktayız.

Merhaba; röportaj yapmak için firmamızı seçtiğiniz için biz teşekkür ederiz. Ben Mehmet Tamer Gelen 1969 doğumluyum. Eğitimimi 4 yıllık lisans eğitimi ile Biyolog olarak tamamladım. Eczacı bir babanın oğlu olmaktan gurur duyan ve eczacılık mesleğini ve camiasını çok seven biri olup evli ve 2 çocuk babasıyım.

•Havan İlaç’ın Türkiye ve Dünya ilaç pazarındaki konumu hakkında bilgi verir misiniz?

•Firmanızın kuruluş öyküsü var mı? Firmanızdan, üretim tesislerinizden ve ürünlerinizden biraz bahseder misiniz? Firmamız 70’li yılların sonun da şahıs firması olarak kurulmuş olup 93 yılında ltd. şti.olarak kurumsallaşmıştır. Kuruluş amacı Eczanelerin laboratuar sarf malzemeleri ve medikal malzemeler konusunda tedarikini ve dağıtımını yapmak idi. Uzun yıllar kuruluş amacına uygun olarak eczanelerin hizmetinde bulunduktan sonra 2007 yılında Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığın’dan onaylı kendi üretim tesislerini faaliyeti geçirerek yine aynı Bakanlık tarafından ruhsatlandırılmış

Havan ilaç Türkiye pazarında, özellikle, ülkemizde bir ilk olan çiğnenebilir formda gıda takviyelerinin ar-ge ve üretimini kendi bünyesinde geliştirmiş ve üretimine başlamış olmakla diğer takviye edici üretim yapan firmalardan farklı bir konuma sahip olmuştur. Dünyada birçok gelişmiş ülkede çocuklar için ayrıcalıklı ve tercih edilen bir form olarak ciddi bir pazar payına sahip olana çiğnenebilir jelly formundaki ürünlerin, ülkemizde de yavaş yavaş tanınan ve pazar payını yükselten bir form olduğunu göz önüne alırsak ve bu formun şu an Türkiye’deki tek üretici ve ruhsatlandırılmış ürün grubuna sahip firması olduğumuzu düşünürsek; gelecekte OTC pazarında oldukça büyük bir paya sahip bir firma olacağımızı umuyoruz.

35


•Firmanızı kısa ve öz tanımlayacak olsanız bu tanım ne olurdu?

•Yerli ilaç ya da Milli İlaç üretimi hakkındaki düşünceleriniz nelerdir?

İnsan sağlığına önem veren, bu konuda etik kurallara ve yasal düzenlemelere uygun olarak hareket eden, inovatif ürünlerle toplum sağlığına katkıda bulunmaya çalışan bir firmayız.

Türkiye’nin bulunduğu coğrafya ve insan nüfusunu göz önünde bulundurursak çok ciddi bir pazardır. Bu pazar içerisinde yurt dışı ilaç firmaları ile rekabet edebilmek için Ar ge çalışmalarına önem vermek gerekir. Ancak ciddi Ar ge yapabilmek yetişmiş nitelikli kişiler ile mümkündür. Bu anlamda sanayicilerin ve üniversitelerdeki yetişmiş insanlarımızın ortak hareket etmesi bunun da devlet politikası olarak kabul edilip desteklenmesi gerekmeklidir diye düşünüyorum.

•Arge faaliyetleri yürütüyor musunuz, bu konudaki çalışmalarınız hakkında bilgi verebilir misiniz? Arge faaliyetlerini kendi bünyemizde yürütmekle beraber dışardan da destek alıyoruz. Ar ge çalışmalarını tamamen kendi bünyemizde yaptığımız ve piyasaya sunduğumuz çiğnenebilir formda (halkın bildiği anlamda Jelibon) takviye edici ürünler dışında, Laktoz intoleransına karşı Laktaz enzimi içeren damla, tamamen bitkisel içerikli ağız içi aftlarda kullanılan aftavit isimli solüsyonumuz, içilebilir formda saf balık yağı gibi ürünlerimiz de bulunmaktadır. Şu an bu ürünlerin haricinde farklı takviyeler üzerine ar ge çalışmalarımız devam etmektedir ve çok kısa süre içerisinde çalışmaların tamamlanmasıyla bu ürünlerimizi de piyasaya sunmak hedefindeyiz.

•İlaç dışında üretimleriniz mevcut mudur? Varsa bu üretimler hakkında bilgi verebilir misiniz? Üretim yeri ve ürünlerimizi Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığına tabi yönetmelikler ve izinler çerçevesinde Gıda Takviyesi olarak üretmekteyiz. İlaç olarak değil. Ancak ürettiğimiz ürünler tamamen eczanelerde satışı gerçekleşen OTC ürün grubu olarak arz edilmektedir. Şu anda bunların dışında bir ürün grubu ve malzeme olarak üretimimiz bulunmamaktadır. Fakat kuruluş amacımıza uygun olarak mümessilliğini ve bayiliğini yapmış olduğumuz eczane laboratuvar ve sarf malzemeleri ile ilgili tedarik ve satış sistemimiz ecza depoları

36


aracılığı ile devam etmektedir. •OTC ürünleri üzerinde çalışıyorsunuz. Türkiye'deki OTC pazarı hakkında ne düşünüyorsunuz, OTC'nin geleceği sizce nasıl görünüyor? OTC ürünleri gelişmiş ülkelerde ve toplumlarda hastalık önleyici ürün gurubu olarak oldukça geniş ve etkin bir pazar ve tüketime sahiptir. Günümüz dünyasında olumsuz yaşam koşullarını göz önüne alırsak, hastalıkları önleyici ve sağlıklı bir yaşam amacıyla tüketilen OTC grubu ürünler ülkemiz için de dikkate alınması gereken önemli bir ürün gurubudur. Ancak bu ürün gurupların da pazar payının yavaş yavaş ciddi bir şekilde büyümeye başlaması ve daha da büyüyecek bir potansiyele sahip olması art niyetli kişi ve firmaların sağlıksız ve ruhsatsız ürünleri farklı reklam ve satış kanallarını kullanarak piyasaya sunmalarına sebep olmaktadır. Toplum sağlığı açısından büyük bir tehlike arz eden bu ürünler ve kişiler ile ilgili hem yönetmelikler,

hem denetim mekanizması, hem yasal çerçevede üretim yapan sanayiciler, hem de eczanelere dağıtım yapan depolar kanalı ile ciddi bir mücadele verilmesi gerekmektedir. Bu mücadelenin verilmemesi durumunda toplum sağlığını ciddi bir şekilde ilgilendiren OTC grubu ürünlerin güvenilirliğini yitirmesine ve gelişmeden ülkemizde bu ürün grubunun kısa zamanda kaybolasına sebep olur ki bu da ülkemiz toplum sağlığı açısından ciddi bir tehlikedir. •Gıda takviyelerini çiğnenebilir formda yumuşak jel haline getirecek üretim tesisini Türkiye’de kuran ilk firmasınız. Benzer şekilde, yeni iş geliştirme faaliyetleri yürütme gibi hedefleriniz var mı? Firmamız üstlendiği vizyon ve misyonun bir sorumluluğu olarak inovatif ürünler üretme hedefiyle çalışmalarını devam ettirmektedir. Bu anlamda yürüttüğümüz çalışmalar sonuçlandıkça sizler ve sektör paydaşlarımızla paylaşacağız.

37


•Çalışanlarınız Havan İlaç firmasını nasıl bir firma olarak görüyorlar? Firmanızı, çalışma ortamı ve kariyer planlaması fırsatları açısından değerlendirir misiniz?

iyi ifade edebilen ve hedefleri olan arkadaşlarla çalışmayı tercih ediyoruz.

Firmamızın sektör içerisindeki geçmişten gelen güvenilirliği ve geliştirmiş olduğu yenilikçi ürünler, çalışanlarımızı da olumlu anlamda motive etmektedir. Çalışanlarının gelecekteki kariyerleri firma açısından çok önemsenmektedir. Bu anlamda gelişime açık, yenilikçi ve kariyer planlamasında hep bir adım ötesini düşünen çalışanlarımızın bulunması ve onlarla bu yolda beraber yürümekten keyif aldığımızı söyleyebilirim. •İlaç sektöründe çalışan kadın istihdam modeli hakkındaki görüşlerinizi öğrenebilir miyiz? Şirketinizdeki durum nedir? Günümüz iş dünyasında, tabi bu sadece bizim değil tüm sektörler için geçerli olan bir durumdur ki, o da kadın ve erkek ayrımcılığının bulunduğu hiçbir firma veya kuruluşun büyümesi, kurumsallaşması ve markalaşması mümkün değildir. Medeni ve gelişmiş toplum ve kurum olmanın ilk adımı kadınların da artık üretime katılması ve erkeklerle her platformda eşit koşullarda bulunması ile mümkündür. •Şirketinizdeki kariyer basamakları hakkında bilgi alabilir miyiz? Firmamızın, her daim gelişmeyi ve büyümeyi kendine hedef edinmiş olmasından dolayı, bizimle aynı hedefi paylaşan ve mücadele veren her arkadaşımız için, büyüme grafiğimize paralel olarak, kariyer imkanı sunmak temel ilkelerimizdendir. Güncel büyüme hızımız ve gelecekte planladığımız büyümemiz göz önüne alınırsa ve bu amacı gerçekleştirebilirsek, her çalışanımızın hak ettiği her türlü kariyer aşamasını da sunan bir firma olmayı hedefliyoruz. •Firmanıza iş başvurusunda bulunan adayların hangi özelliklere sahip olmasına dikkat ediyorsunuz? İşe alım süreci şirketinizde nasıl uygulanıyor? Öncelikle bize başvuruların ulaşmasından sonra özgeçmişler titizlikle incelenir. Sonrasında, uygun bulunan adaylar ile mülakat görüşmelerimiz olmaktadır. Elbette profesyonel İK mülakatlarının detaylarının dışında temel olarak samimi, dürüst, özgüveni yüksek, sadakat duygusuna sahip, kendini

•İlaç sektöründe birçok pozisyon mevcut. Sektörden mezun olan arkadaşların birçoğu ilaç sektöründe görev almak istiyor. Kimya üzerine bölüm bitiren arkadaşlar hangi pozisyonlarda görev alabiliyor ve bu pozisyonlara alırken nelere dikkat ediyorsunuz? Öncelikle mezun olan tüm arkadaşlarımıza başarılar diliyorum. Önlerinde çok zor bir yol var. Kariyer planlamalarını yapabilmeleri ve uygun yaşam standartlarını yakalayabilmek adına, mesleklerine dair bir iş arama ve bulma süreci ülkemiz için oldukça sıkıntılı. Nacizane tavsiyem öncelikle sevdikleri iş ve sektörle ilgili iş arayışlarında bulunmaları esas olan yaptıkları işte mutlu olmalarıdır. Bu anlamda da kendilerini geliştirmeleri, farklı bakış açılarını yakalayabilmeleri ve yenilikleri takip edebilmeleri gerekmektedir. •İşe alım süreci sonrası şirketinizde eğitimler devam ediyor mu, takım çalışmasının şirketinizdeki önemi nedir? İşe alım sonrasında belirli periyodlarda eğitimlerimiz devam etmektedir. Yaptığımız iş bireysel olmadığı için takım çalışması ve çalışanlar arasındaki uyum en önemli konularımızdan biridir. •Şirketinizde staj yapmak isteyen öğrencilere tavsiyeleriniz nelerdir, staja kabul ederken nelere dikkat ediyorsunuz? Öğrenci arkadaşlar hangi konulara hakim olarak size gelmeliler, bu konudaki tavsiyeleriniz nelerdir? Firmamızın staj konusunda dönemsel olarak belli sayıda bir kabulü söz konusu. Bize gelecek olan arkadaşlarımızın öncelikle bulunduğumuz sektör ile ilgili bir ön araştırma yapması ve bizde bulunduğu süre içinde kendine neler katabileceğini bilerek gelmesi önemlidir. •Son olarak sektörün büyümesine ve gelişmesine katkıda bulunacağını düşündüğünüz tavsiye ve önerileriniz nelerdir? OTC ürün grubunda, sektörün büyüme ve gelişmesinin önündeki en büyük sorun toplum sağlığını düşünmeden sadece ticari kar olarak görülerek bilinçsiz ve duyarsız üretilen ürünlerdir. Bu ürünlerin üretilmesinin ve pazarlama mecralarının

38


denetim altına alınması en önemli katkı olacaktır. İllegal olarak üretilen ve denetimsiz reklamları yapılan ve satılan bu ürünlerle ilgili olarak gerekli otokontrol ve denetim mekanizmalarının kurulması ve mücadele edilmesi gerekmektedir.

Röportaj ve bilgilendirmeler için bana ve firmamıza bu fırsatı verdiğiniz için teşekkür ederim.

Röportaj için çok teşekkür ediyoruz.

Soruları Hazırlayanlar Yavuz Selim Kart Özgenur Geridönmez Rüya Atlıbatur

39


ONUR BAYRİ KİMYA MÜHENDİSİ ATATÜRK ÜNİVERSİTESİ MEZUN bayrionur19@gmail.com

Gıda Katkı Maddeleri (Emülgatörler)

A

ldığımız gıdaların üzerinde E100, E262 vb. ifadeler pek çoğumuzun dikkatini çekmiştir. Bu ifadeler gıda katkı maddeleridir ve aldığımız ürüne aroma katmak veya bozulmasını geciktirmek gibi amaçlar ile kullanılmaktadır. Bu maddeler içinde zararsız katkı maddeleri çoğunluktadır ancak şüpheli, kanserojen veya tehlikeli katkılar da vardır. Aldığınız ürünlerin sağlığınız açısından tehlike yaratmaması için bunları bilmek yararlı olacaktır. Besinlerdeki katkı maddelerin güvenli olup olmadığını anlamak için hayvanlar (fareler) kullanılmıştır; ancak hayvanlar insan değil ki onlara kendilerini nasıl hissettiklerini soralım. (Başınız ağrıyor mu?) Ayrıca insanlarla hayvanların biyokimyasal ve genetik yapıları farklı olduğu için varılan sonuçlar son derece yanıltıcı olabiliyor. Bir araştırmada insanlar; thalidomide ilacından, farelerden yüz kat, maymunlardansa yirmi kat daha duyarlı olup çok daha fazla etkilenmektedir. Diğer bir nokta da, bu katkı maddelerinin kokteyl etkisinin araştırılmamasıdır. İki madde üzerinde yapılan ender bir araştırma sonucunda, sodyum sülfit (E221) ile benzoik asidin (E210) birlikte kullanılmalarındaki etkileri ayrı ayrı kullanılmalarıyla karşılaştırıldıklarında, birlikte olarak tek başlarına verdikleri sonuçlardan çok daha ciddî sonuçların ortaya çıktığı görülmüştür

40


Şu hususa da dikkat! Gıdaların üzerinde “Hiçbir koruyucu madde içermez” yazısı “Hiçbir katkı maddesi yoktur” anlamına gelmiyor. Örneğin: “Hiçbir koruyucu madde içermez” diye etiketlenen hazır çorbalarda MSG adlı lezzet arttırıcı katkı maddesi bulunuyor. Her yıl binin üzerinde yeni kimyasal katkı maddesi gıda sektöründe, raflarda ve dolayısıyla bedenimizde yer alıyor. Hepimiz artık sanayi, şehir ve toprak kirliliği ile kimyasal bir çevre içinde yaşamaktayız. Vücudumuza giren zehir miktarını mümkün olduğunca azaltmak vücudumuzun ve bağışıklık sistemimizin daha güçlü

olmasını sağlayacaktır. Tâbii ki arada bir tüketilen birkaç katkı maddesi bizi öldürmeyecektir. Fakat bu durumun vücudumuza uzun sürede etki etmediği anlamına gelmiyor.

EMÜLGATÖR GERÇEĞİ: Emülgatör: Besinlere katılan ve onların kararlı emülsiyon haline gelmesini sağlayan katkı maddesidir. Emülgatörler: Bir gıda maddesinde, yağ ve su gibi iki veya daha fazla fazın homojen bir karışımını oluşturan veya sabit tutan maddelere verilen genel bir addır. Emülgatörler (emülsiyon yapıcılar) uçlarından birisi yağı seven (hidrophobic) diğeri suyu seven (hidrophilic) moleküllerdir. Yağın ve suyun iyi bir şekilde birbirine karışmasını (dispersion) sağlayarak kararlı, homojen ve topaksız bir emülsiyon meydana getirirler. İstenen ölçüde birbiri içinde dağılmayan sıvı ve hamur şeklinde bulunan maddelerin karışımını sağlayabilmek için Emülsiyon yapıcı katkı maddeleri kullanılır.

İki tip Emülsiyon vardır: Yağ içinde su Emülsiyonu: Tereyağı Su içinde yağ Emülsiyonu: Süt Öyle malzemeler vardır ki bunlar bir Emulsiyon’un oluşumunu kolaylaştırırlar veya karışımı önlerler. Emülsiyonlar istikrarsız yapılardır, bu sebeple kendiliğinden oluşmazlar. Bir emülsiyonu oluşturmak için gerekli enerji girişinin çalkalama, karıştırma, püskürtme ve homojenleştiriciler ile sağlanması gerekir. Emülgatörlerin Bazı Sektörlerdeki uygulamaları: Ekmek: Emülgatör olmadan da ekmeğin yapımı mümkündür. Fakat onsuz yapılan ekmek; kuru, hacmi düşük, ve kolay bayatlayan bir ekmek olacaktır. Hamura eklenen % 0.5 kadar az miktardaki emülgatör ekmekte hacmin artışını, yumuşak bir ekmek içi yapısının oluşumunu ve raf ömrünün uzamasını sağlamaya yeterlidir.

41


Çikolata: Bütün çikolata ürünleri, %0.5 oranında ‘E’ harfiyle besleniyoruz: lesitin (E 322) veya amonyum fosfat (E 442) içerir. Bu emülgatörler, çikolataya uygun bir kıvam sağlamak Yediğimiz, içtiğimiz hemen her şeyde katkı maddesi amacıyla eklenir. Böylece çikolatalar kalıplara daha vardır. En bilinen katkı maddeleri, emülgatörler, kolay yerleşebilir. boyalar, asitler, koyulaştırıcılar ve tatlandırıcılar. Bunlar, başında ‘E’ harfi bulunan numaralarla Eğer çikolata yüksek sıcaklıkta stoklanmışsa, gösteriliyor. yüzeyi donuk veya beyaz görünebilir. Bu durum, ürünü müşteriye karşı daha az çekici kılar ve Katkı maddeleri; Katkı maddeleri ürünün rengini, çiçek açma (beyazlanma) olarak isimlendirilir. yapısını, tadını, kimyasal ve mikrobiyolojik Sorbitan tristearate (E 492) çiçek açma oluşumunu dayanıklılığını, besleyici özelliklerini ayakta tutuyor geciktirebilir. ve sorunsuz bir üretim sürecini güvenceye alıyor. En Dondurma: Karşılaşılan en kompleks (karmaşık) ürünlerden birisi dondurmadır; hem köpük hem de emülsiyon, buz kristalleri ve donmamış sulu karışım içerir. Emülgatörler, dondurmanın daha akıcı bir yapıda olmasını sağlamak ve servis yapıldıktan sonra hızla erimemesini garantiye almak için donma işlemi esnasında ilave edilirler ve aynı zamanda donmaçözünme kararlığını düzenlerler. Yağ asitlerinin mono ve digliseritleri (E 471), lesitin (E 322) ve polisorbatlar (E 432, E 436) dondurma üretiminde yaygın olarak kullanılan emülgatörlerdir. Bahsi geçen bütün bu emülgatörlerin kullanımı, donmuş yoğurt gibi tatlılara da uygulanır. Margarin: Emülgatörler, margarine gerekli sağlamlık, yumuşaklık/sertlik ve tat sağlarlar. Su damlacıklarının, yağ fazı içerisinde iyi bir şekilde dağılmasını sağlamak için genellikle yağ asitlerinin mono ve digliseritleri (E 471) ve lesitin (E 322) kullanılır. Örneğin, kek pişirmede kullanılan iyi kalitede bir margarin için laktik asit ve poligliserol esterleri kullanılırken mono ve digliseritlerin sitrik asit esterleri, margarinden suyun ayrılmasını engellerler.

bilinen katkı maddeleri, antioksidanlar, emülgatörler, boyalar, dayanıklılığı artırıcılar, asitler, stabilizatörler, koyulaştırıcılar ve tatlandırıcılar. Bunlar başında ‘E’ harfi bulunan numaralarla gösteriliyor. Bunların da bir sistematiği var. Örneğin E100-199 arası boyalar, E200-299 arası dayanıklılığı artırıcılar, E300-321 antioksidanlar, E322-375 emülgatörler ve asitler, E400-419 koyulaştırıcı ve jölelendiriciler, E400 ve üzeri daha farklı katkı maddelerini gösteriyor. AB ülkeleri aralarında ortak bir gıda kodeksi oluşturmak için karmaşık kimyasal tanımlar yerine, her maddeye bir numara vermeyi kararlaştırmışlardır. ‘E’ harfi ile başlayan numaralar o katkı maddesinin sağlığımız için bir tehlike oluşturup oluşturmadığını anlamamıza yardımcı oluyor. Zararsız katkılar: E100, 103, 104, 105, 111, 121, 122, 126, 130, 132, 140, 151, 152, 160, 161, 162, 163, 170, 174, 175, 180, 181, 200, 201, 202, 203, 236, 237, 238, 260, 261, 262, 263, 270, 280, 281, 282, 290, 300, 301, 303, 304, 305, 306, 307, 308 309 322 325, 326, 327, 331, 332, 333, 334, 336, 337, 382, 400, 401, 402, 403, 404, 405, 406, 408, 410, 411, 420, 421, 422, 440, 471, 472, 473, 474, 475, 480,

İşlenmiş et: Sosisler, Avrupa işlenmiş et ürünleri endüstrisinde en önemli yeri tutarlar. Sosisler, et proteinleri ve sağlam bir emülsiyon içinde bağlanmış yağ ve su moleküllerinden meydana gelirler. Emülgatörler, bu emülsiyonu kararlı hale getirerek yağın ürün içerisinde iyice dağılmasını sağlar. Gıda katkı maddeleri yağ oranı düşük et ürünlerinde de, bu ürünlerin tam yağlı türleri kadar iyi olmalarını sağlamak amacıyla kullanılırlar. Gıda endüstrisinde, işlenmiş et ürünleri imalatında, yağ asitlerinin mono ve digliseritleri ve sitrik asit esterleri kullanılır.

Şüpheli katkılar: E125, 141, 150, 153, 171, 172, 173, 240, 241, 477, 605, E220, 221, 222, 223, 224, 338, 339, 340, 341, 460, 461, 466, 407, (mide ve bağırsak hastalıklarına yol açıyor) E200 (vücuttaki vitamini B12 yi yok ediyor) E250, 251, 320, 321, (Kalp hastalıkları Damar sertlikleri ve tıkanıklıklarına yol açıyor) Tehlikeli Katkılar: E102, 120, E311, 312, (Nörolojik hastalıklara yol açıyor)

42


Kanserojen maddeli Katkılar: E102, 110, 123, 124, 131, 142, 210, 211, 213, 214, 215, 216, 217, (örneğin E211-Sodyum Benzoat Ketçaplarda bulunmaktadır)

En Tehlikeli Kanserojen Katkı: E330 ( ne yazık ki birçok hazır gıdada kullanılmaktadır)

Kaynaklar : 1.http://www.food-info.net/tr/qa/qa-fi63.htm, 2.http://www.nedirnedemek.com/em%C3%BClgat%C3%B6r-nedir-ne-demek, 3.http://www.main-board.eu/bunlari-biliyormuydunuz/178907-emulgatorler-nedir.html, 4.http://www.okumas.net/showthread.php?446-Emulgat%F6r-nedir-neden-yap%FDl%FDr, 5.http://www.webhatti.com/saglik/173103-e-harfiyle-besleniyoruz.html,

43


Haber Yabancı

DÜŞÜK OKSİJEN DÜZEYİ, DÜNYA’NIN EVRİMİNİ 2 MİLYAR YIL GECİKTİRDİ!

Exeter Üniversitesi’nin verileri, Dünya’da yaşanan gelişmeleri ve karanlık bir gerçeği ortaya koyuyor.

vurgulanıyor. Büyük Oksidasyon’dan sonra atmosferde oksijenle reaksiyona girdi.

Dünyanın orta çağlarındaki düşük atmosferik oksijen seviyesi, gezegenimizdeki yaşamın kökeni hakkında yeni sorular yaratarak 2 milyar yıllık bir evrimi gölgede bıraktı.

Atmosferdeki oksijenin seviyesi çok olursa, bu organik materyal ile reaksiyona girerek oksijenin tortullar tarafından üretildiği ortaya çıkar. Söz konusu mekanizma, kara bitkilerinin yükselmesi ve bunun sonucu olarak küresel fotosentezin iki katına çıkmasıyla değişti. Atmosferdeki artan oksijen konsantrasyonu nihayetinde oksijen kontrolünü bastırdı ve oksijen değerleri, nihayet bugünkü seviyelere geldi. Buna, hayvanların işgal etmesi ve sonuçta insanlığın evrimi yardımcı oldu.

Exeter Üniversitesi tarafından yapılan yeni araştırmalar, oksijenin, önceki yıllara göre akılları baştan alacak düzeyde gerilediği gerçeğini ortaya seriyor. Exeter Coğrafya Bölümü’nden Profesör Tim Lenton ve Dr Stuart Daines, oksijenin halihazırda erken fotosentezle üretilmesine rağmen oksijenin düşük seviyelerde stabilize edildiğini ve yükselmediğini, araştırmalarla ortaya koydu. 2,4 milyar yıl önce atmosfere oksijen veren ‘büyük oksidasyon olayı’ maalesef oksijen düzeyine yardımcı olamıyor. Exeter Üniversitesi’nden bilim insanları, sedimenter organik karbonun oksidatif hava şartlandırmasındaki düşük Proterozoik (Kambriyen öncesi dönemde oluşan kayaç katmanlarının daha üstte yer alan bölümü) seviyesini ortaya çıkarıyor. Dünyanın basit tortul kayaçlarında biriken organik maddeni, basit yaşam biçimlerinin nasıl bir araya geldiği

Profesör Lenton şu ifadeleri kullandı: “Dünya tarihi kökten değişri. Bazı yaşam biçimlerin değiştirmek teoride mümkün değildi çünkü atmosferde yeterli oksijen yoktu ve karışık bitkilerden dolayı yeterli oksijen mevcut değildi. Sadece kara bitkileri geliştiğinde atmosferik oksijende belirgin bir artış gördük. Dünya’nın tarihine bakılırsa, gezegenimizin fiziksel ve kimyasal mekanizmaları arasında yakın bir ilişki var. Bence insanlar, var oluşlarının bir mucize olduğunu ve muhteşem bir gezegende yaşadıklarını kabul etmeli. Birkaç yüzyıl içinde tüm dengeler değişebilir. Yine de şunu vurgulamız şart: Oksijen düzeyinin yetersizliği, insanlığın gelişimini milyarlarca yıl geliştirdi.”

44


Yerli

Haber

KİMYA SEKTÖRÜ 2017’YE HIZLI BAŞLADI

Kimyadan 1 Milyar 237 Milyon Dolarlık İhracat Kimya sektörü 2017 yilina hem miktarda hem değerde ihracat artışıyla başladı. İstanbul Kimyevi Maddeler ve Mamülleri İhracatçıları Birliği (İKMİB) verilerine göre; Ocak ayı kimya ihracatı geçtiğimiz yılın aynı ayına göre miktarda yüzde 27,08 artışla 1 milyon 607 bin ton, değerde ise yüzde 23,62 yükselişle 1 milyar 237 milyon dolar olarak gerçekleşti. Artışta Rusya, İran ve Irak gibi önemli pazarlardaki toparlanma etkili oldu. Aynı dönemde Çin, Singapur ve Malta’ya yapılan ihracattaki artış dikkat çekti.

Ocak Ayında Yüzler Güldü

değerde ihracat artışı yakaladı. Ocak ayı kimya ihracatı geçen yılın aynı dönemine göre miktarda yüzde 27,08 artışla 1 milyon 607 bin ton, değerde ise yüzde 23,62 yükselişle 1 milyar 237 milyon dolara ulaştı.

İlk Sırada Birleşik Arap Emirlikleri Var Kimya sektörünün Ocak ayında en çok ihracat yaptığı ilk on ülke; Birleşik Arap Emirlikleri, Singapur, Almanya, Irak, İspanya, İtalya, İran, Malta, Hollanda ve Çin olarak sıralandı. Sektörün 2017 ve sonrasında ihracatta hedef ülkeler arasına aldığı ABD’ye gerçekleştirilen ihracatta miktarda yüzde 34,11; değerde ise yüzde 19,51 düşüş yaşandığı ve 18.’lige gerilediği görüldü.

Bu yıl 15,5 milyar dolarlık ihracat hedefi koyan kimya sektörü temsilcilerinin yüzü Ocak ayı ihracat rakamları ile güldü. Türkiye sanayinin en önemli aktörlerinden kimya, geçtiğimiz ay miktarda ve

45


En Çok İhraç Edilen Mineral Yağlar ve Ürünler

için büyük önem taşıyan Irak’a ihracatımız yüzde 33,43; İran’a ise yüzde 32,98 arttı. En çok ihracat gerçekleştirdiğimiz ülkeler arasında Çin, Singapur ve Malta’da yaşanan artışlar dikkat çekiciydi. Singapur’a ihracatımız yüzde 362,67 artışla bu ülkeyi ikinci en çok ihracat gerçekleştirilen ülke yaparken, Malta’ya ihracat yüzde 631,51; Çin’e ihracat yüzde 39,17 arttı” dedi.

Kimyanın alt sektörlerinin Ocak ayında gerçekleştirdiği ihracat rakamlarına bakıldığında mineral yağlar ve ürünlerin 386 milyon 719 bin dolarlık ihracatla uzun bir aradan sonra yeniden ilk sıraya yerleştiği dikkat çekti. Plastikler ve mamülleri 352 milyon 386 bin dolarlık ihracatla ikinci sırada yer alırken üçüncülüğü 95 milyon 546 bin dolarla kauçuk ve kauçuk eşyalar üstlendi.

İhracatta Süreklilik Önemli

Yüzümüz Gülüyor. Rusya İhracatımız %19 Artışta Ocak ayı ihracat rakamlarını değerlendiren İstanbul Kimyevi Maddeler ve Mamülleri İhracatçıları Birliği (İKMİB) Yönetim Kurulu Başkanı Murat Akyüz, “Dünya genelinde yaşanan tüm olumsuz gelişmelere rağmen Ocak ayında elde ettiğimiz ihracat rakamları sanayicimizin yüzünü güldürdü. Uçak krizi sonrası kayıp yaşadığımız Rusya pazarına ihracatımız yüzde 19’lik artış yakaladı. Önümüzdeki aylarda petrol fiyatlarındaki yükselişin ekonomisini olumlu etkilemesi beklenen Rusya pazarından alacağımız payın daha da artacağını düşünüyoruz. Yine sektörümüz

İhracattaki artışın sürekliliğinin önemli olduğunu belirten Murat Akyüz şunları söyledi; “Her zaman söylediğimiz gibi umutsuz olmamalıyız. Bunun yanında riskleri de düşünüp temkinli hareket etmek gerekiyor. Önümüzdeki aylarda da ihracatımızdaki artışın sürmesi için istikrarlı bir ortama ihtiyacımız var. Kurdaki ani dalgalanmalar ihracatçı firmalarımızın önlerini görmelerini zorlaştırıyor, bir an evvel makul seviyelere gelmesini bekliyoruz.”

46


ÖZGENUR GERİDÖNMEZ ECZACI HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ ÖĞRENCİ ozgenurgeridonmez@gmail.com

SAÇ ŞEKİLLENDİRMENİN KİMYASI

H

er birimizin saçlarının şekli farklıdır. Kimimizin düzken kimimizin dalgalı hatta kıvırcıktır. Peki bu çeşitliliğin sebebini hiç merak ettiniz mi? Aslında bu konuda en önemli faktör genlerimizdir. Lise hatta belki ilkokul bilgilerimizden

hatırladığımız Mendel genetiğine kadar uzanıyor bu çeşitlilik. Anne ve babamızdan aldığımız alleller saçımızın şeklini belirler. Fakat saç şeklimizi belirleyen tek şey genlerimiz değildir. Önemli bir diğer faktör de saçlarımızda bulunan keratindir.

47


Peki nedir keratin? Keratin, bazı ökaryotik hücrelerde bulunan, ipliksi bir yapısal proteindir. Keratin filamentleri yapısal olarak çok sağlamdırlar ve suda çözünmezler.

Saçlarımızın şeklinin nereden geldiğini öğrenmiş olduk. Fakat saçlarımız hep olduğu gibi kalmaz. Biz insanlar, değişikliği severiz. Hatta özellikle kadınlar, en ufak moral bozukluğunda direk saçlarında değişim yapmak isterler. Eski çağlardan beri de saçlarını değiştirmek için farklı yöntemlere başvururlar. Şimdilerde kalıcı bir saç dalgası elde etmek kolay bir işlemdir. Kuaförde veya evde çok rahat uygulanabilir. Fön çekmek, maşa yapmak, perma gibi bir çok yöntem var bunun için.

Keratin proteinin alfa ve beta olmak üzere 2 çeşidi vardır. Saçlarda α-keratin yoğunlukta bulunur. α-keratin de yapısında, kükürtlü aminoasit olan sistein’den bol miktarda bulundurur. Sistein aminoasitlerinin yan zincirlerinde bulundurdukları tiyol grupları okside olarak iki sistein arasında disülfit bağı oluşturabilir. Bu bağ, proteinleri oluşturan aminoasit zincirlerinin çapraz bağlanmasını sağlar. Bu nedenle sistein, keratin proteininin üç boyutlu yapısının oluşturulmasında belirleyici rol oynar. Nasıl mı? Sisteinler arası oluşan kovalent karakterdeki disülfit bağları (-SS-) saçın kıvırımlı hale gelmesini sağlar. Yani genelleme yapmak istersek disülfit bağları ne kadar çok ve yoğunsa saçlar da o kadar kıvrımlı olur.

Düz bir saçı kıvırcık hale getirmek, proteinin doğallığını bozma(denatürasyon) ve yeniden doğallaştırma(renatürasyon) işleminin pratik bir uygulamasıdır. Peki bunu yaparken nasıl bir kimyasal işlem uygulanıyor?

Önce düz saçtan başlanarak disülfit bağları sülfhidril gruplarına (-SH) indirgenir. Bu sırada uzun protein zincirleri arasındaki çapraz bağlar kırılır. İndirgenmiş hale gelen saç, artık şekillendiricilerle istenen şekle sokulabilir. Daha sonra indirgenmiş ve yeniden düzenlenmiş saç, yeniden disülfit bağları oluşturmak üzere bir yükseltgenle muamele edilir. Yeni disülfit bağları başlangıç konumundan farklı pozisyonda oluştuğu için verilen şekli korur ve yeni bir saç modeli elde edilmiş olur. Aynı şekilde kıvırcık saça da düz fön çekmeye çalıştığımızda, saça yoğun bir ısı uygulanır. Isıyla beraber keratin yapısındaki disülfit ve hidrojen bağları yıkılır. Disülfit bağları, renatüre proteinlerin farklı pozisyonlarında oluşmasına rağmen, saç

keratinlerinin herhangi bir özel işlevi olmadığından ortada biyolojik bir sonuç yoktur. “Kalıcı” kelimesi sadece indirgen ve yükseltgen maddelerle muamele edilen saç kısmı için geçerlidir. Dalgalı saçlar, yeni çıkan ve bu kimyasal maddelerle işlem görmemiş keratinlerin, eskilerinin yerini almasına kadar devam eder. Saça yapılan bu işlemlerin sık uygulanması ve saça çok fazla ısı uygulanması sonucu saçta kalıcı hasarlar oluşabilir, saç eski haline dönemeyebilir ve saç yapısı zarar görebilir. Kaynaklar : 1. Organik Kimya, Hart Craine Hart 2. Genel Kimya, Chang and Goldsby (Palme Yayıncılık, 2014) 3. https://tr.wikipedia.org

48


Haber Yabancı

POLİMERİN PROTEİN İLACININ STABİLİTESİNİ GELİŞTİRDİĞİ BELİRLENDİ

Trehaloz esaslı glikopolimer insülini ısı ve mekanik strese karşı korur, farede vücut içerisindeki proteinin ömrünü uzatır. Trehaloz yan zincirleri olan bir glikopolimer, farede insülinin vücut içerisindeki ömür süresini arttırır ve proteini depolama ve taşınım süresince oluşabilecek ısı ve mekanik stresten korur. (Bioconjugate Chem) Tedavi edici proteinlere polietilen glikol gibi canlı ile uyumlu polimerler ekleyerek kan dolaşımındaki ömürleri arttırılabilir. Fakat bu polimerlerin çoğu, protein ilaçlarını vücut dışında dengeleyemez. Protein ilaçları genellikle refrijenasyona, depolama ve taşınım süresince dikkatli kullanıma gereksinim duyar. Aksi takdirde, hastalar için hayati risk taşıyan sonuçlara sebep olarak inaktif olabilirler. Günümüzde, araştırmacılar enjeksiyon öncesi ve sonrasında protein ilaçlarını stabilize edebilen polimerleri geliştirmektedirler. Yan zinciri disakkarit trehaloz içeren glikopolimer insüline eklendiğinde, farelerdeki proteinin ömür süresi toksik etkisi olmaksızın uzatılmıştır. Bu aynı zamanda insülini, ambalajlama ve nakliye sırasında ısıl ve mekanik strese maruz kalındığında oluşacak yığılmadan önler. Los Angeles Kaliforniya Üniversitesi’nden Heather D. Maynord ve takım arkadaşları trehaloz glikopolimerin, lisozim ve diğer enzimleri ısı ve

dondurarak kurutmadan koruduğunu bulmuşlardır. Yeni çalışmalarında, glikopolimerin protein ilaçlarını vücut içinde ve dışında stabilize edebilirliğini test etmek istemişlerdir. Diyabetli hastaların kandaki glikoz seviyesini ayarlamak için yaygın olarak kullanılan insülin üzerine odaklanmışlardır. İnsülini ısıl, mekanik stresten ve yığılmadan -iki bileşen beher içerisinde kolaylıkla birleştiğinde dahi- koruyan glikopolimer bulunduktan sonra, proteine farklı bölgelerden 2 glikopolimer zincirini ekleyerek insülin-glikopolimer konjügatlarını çözümlemişlerdir. Bu bağlayıcının aynı ısıl ve yığılma testlerine maruz kaldığında insülin-glikopolimer karışımı ile aynı stabillikte olduğu ortaya çıkmıştır. Vücut içerisindeki insülinin ömür süresini arttırdığı bilinen insülin-PEG konjügatları ile insülinglikopolimer konjügatlarının sağladığı ömür süreleri yaklaşık olarak aynıdır. Bu insülin-glikopolimer konjügatları farede kan şekeri seviyesini düşürdü fakat tek başına insülinden beş kat daha fazla yüksek bir doz gerekti. Önceki çalışmalarda, muhtemelen polimerin insülinin reseptörüne bağlanmasını engellediği için, insülin-PEG sonuçları benzer çıkmıştır. Araştırmacılara göre, ileriki araştırmalarda insülin proteine konjuge olan glikopolimerin daha iyi bir reseptör bağlanmaya olanak sağlayacağı belirlenebilir.

49


Minnesota Üniversitesi’nden Theresa M. Reineke ‘ Bu, PEG (protein ilaçlarına konjuge edilmiş polimer) için umut verici bir alternatiftir’ diye belirtmiştir. Maynard, trehaloz glikopolimerin diğer terapötik proteinler ile testlerine başlamıştır. Bu ilaçların stabil edilmesi A.B.D ‘de önemli

fakat diğer bölgelerde sürekli refrijenasyon uygun değildir diye belirtmiştir. Yine de uzun süreli klinik öncesi çalışmalara ihtiyaç duyulmaktadır. ‘Ayrıca, sistemin bütünüyle anlaşılması için geniş kapsamlı mekanik çalışmalara gereksinim duyulmaktadır’ demiştir.

50


Yerli

Haber

LASTİK SEKTÖRÜNE 3. HAVALİMANI DOPİNGİ

Türkiye’de ticari lastik sektörü geçen yıla göre önemli ölçüde büyürken Goodyear Türkiye ticari lastik pazarının büyümesinin üç katı büyüme sağladı. Bu büyümede en önemli etken ise 3. Havalimani inşaatı oldu. 2016 yılında, ticari lastik sektöründe en ciddi büyüme karma servis olarak adlandırılan ve daha çok inşaat sektöründe kullanılan ürün grubunda yaşanırken, İstanbul’daki üçüncü havalimanı gibi büyük ölçekli projeler, bu ürün segmentinin büyümesine önemli ölçüde katkı sağladı.

sayesinde, Goodyear Şirketi 2016 yılında, Türkiye ticari lastik pazarının büyümesinin üç katı büyüme sağladı” diye konuştu.

EMEA bölgesinde lider

3. Havalimanı tedarikçisi

2016 yılında Goodyear Avrupa, Orta Doğu, Afrika (EMEA) bölgesinde yer alan pazarlardan, ticari lastik işindeki en başarılı performanslarından birini Goodyear Türkiye ekibinin göstermiş olmasından büyük gurur duyduklarını ifade eden Güngör, “Böylece; EMEA bölgesinin 2016 yılı ticari lastik iş sonuçlarına en büyük katkıyı sağlayan ülke, Türkiye oldu” dedi.

Bu verileri değerlendiren Goodyear Ticari Lastikler Direktörü Şaban Güngör konuyla ilgili olarak yaptığı açıklamada; “Goodyear olarak bu yıl en çok inşaat sektörünü kapsayan karma servis ürün grubunda büyüdük. Bu alanda en önemli projelerin başında gelen İstanbul’daki üçüncü havalimanın lastik tedarikçisiyiz. Böylesine büyük projelerde yer alarak, sektörün en güçlü bayilerini Goodyear ailesine katarak ve elbette müşterilerimiz

Ticari lastik pazarının 2017’de de geçtiğimiz yıllardaki kadar olmasa da, ekonominin genel seyrine paralel olarak büyümesini sürdüreceğini öngördüklerini ifade eden Güngör; “Goodyear, 2017’de ürün portföyüne kattığı yeni ürünlerle, satış sonrası hizmetleriyle büyüyecek. Goodyear’ın bütün stratejilerinin odağında müşterileri yer alıyor. Bu bağlamda Goodyear, servis standartlarının gelişmesini de sürdürecek” dedi.

51


2017’de çalışmalar hızlanacak Önümüzdeki dönemde filolaşmanın bir trend olarak daha da artacağını belirten Güngör; “Buna bağlı olarak, biz de Türkiye’de, Goodyear’ın Avrupa’da

halihazırda kullandığı filolara yönelik servis programlarının uyarlanması üzerine çalışıyoruz. 2017’de bu çalışmalarımızı daha da hızlandırarak, müşterilerimize çok daha gelişmiş bir hizmet sunacağız” diye konuştu.

52


ELİF ESRA ALTUNER YÜKSEK KİMYAGER SELÇUK ÜNİVERSİTESİ DOKTORA ÖĞRENCİSİ (Selçuk Üniversitesi) ee_altuner@hotmail.com

RADİKAL- ANTİOKSİDAN İLİŞKİSİ

D

oğada herşey çift yaratılmıştır. Evrendeki bütün varlıkların bir çifti vardır. İnsanoğlundan tutunda atomlara kadar bu gerçeklik yerini korumaktadır. Bildiğiniz üzere atomlara son yörüngelerini dublete yada oktede tamamlayıp kendini soygazlara benzetmek isterler. Yani son yörüngelerindeki tek elektronlarını çiftlemek isterler.

bulundurduğundan kararsız atomlardır. Çünkü çiftlenmemiştir. Bu kararsızlıkları sebebiyle çok kararsız olup enerji yüklüdür. Radikaller vücuda girdiğinde hücrelere, dokulara organlara saldırarak vücudumuza hasar verir. Hastalıklara sebebiyet verir. Bu radikaller güneş ışığında, sigara dumanında , stresli durumlarda ve bir çok olumsuz etmenlerde çıkmaktadır.

Son yörüngelerinde tek elektron atoma radikal adı verilir. Radikaller son orbitallerinde tek elektron

ŞEKİL 1: BİR RADİKAL TASLAĞI

Peki bu tek elektronlu radikallerin zararını nasıl ortadan kaldırırız? Tek elektron başka bir tek elektronu bulursa çiftleşir mantığı

Antioksidan adını verdiğimiz tek elektronlu atomlar, diğer tek elektronlu radikallerle çiftleşerek ortaya bir bileşik getirirler Ve bu bileşikler, kendini soygaza benzetip zararsızdır.

53


ŞEKİL2: ANTİOKSİDAN-RADİKAL İLİŞKİSİ Antioksidanlar; meyvelerde, kahve ve çikolatada, yumurtada , barbunya ve fasulyede, çaylarda ve bir çok doğal kaynaklarda bulunmaktadır. Belli başlı antioksidanlar: Kateşinler C vitamini B6 ve B12 vitamini Çinko Magnezyum Likopen

Lutein Selenyum Glutain Beta Karoten Katalaz Magnezyum vs gibi örneklerini artırabiliriz

Radikallerden uzak, stressiz ve bol antioksidanlı günler geçirmeniz dileğiyle ….

54


Haber Yabancı

SIFIR ENERJİ KULLANARAK OBJELERİ SERİN TUTAN MALZEME GELİŞTİRİLDİ

ABD’li mühendisler, doğada var olmayan sıra dışı özelliklere sahip, objeleri serin tutan bir malzeme geliştirdi.

spektral yansıtma amacıyla da altına ince gümüş kaplama eklediği belirtildi. Malzemenin ayrıca hem inşaat sektöründe hem de ticari amaçlı olarak kullanılabileceği ifade edildi.

Colorado Boulder Üniversitesi’nden bir grup mühendisin geliştirdiği malzemenin, doğrudan güneş ışığına maruz kalan nesneleri dahi sıfır enerji ve su tüketimiyle serin tutmayı başardığı, bir nevi iklimlendirme cihazı gibi hareket ettiği belirtildi. Keşifle ilgili detaylar Science dergisinde yayımlanırken, ölçeklenebilir metamalzeme filmin, bir yüzeye uygulandığında altındaki objeyi, güneş enerjisini etkili bir biçimde yansıtarak, aynı zamanda yüzeyin kendi ısısını kızıl ötesi termal ışınım formunda tutarak soğuttuğu kaydedildi. Mutfaklarda yaygın kullanılan alüminyum folyodan biraz daha kalın olan, sadece 50 mikrometrelik cam-polimer karışımı malzemenin, soğutma işlemi için büyük miktarda su ve elektriğe ihtiyaç duyan termo elektrik santrallerine çevre dostu bir seçenek sunabileceğine dikkat çekildi. Mühendislerin güneş ışınlarını atmosfere geri yansıtırken aynı zamanda kızıl ötesi ışınım için kaçış yolu sunması amacıyla polimer filmin içine kızılötesi radyant ısı mini kürecikleri serpiştirdiği, azami

55


Yerli

Haber

ÇİMENTO İHRACATINDA İLK SIRADA SURİYE VAR

Çimento üreticileri 2016 yılından memnun. Geçen yıl yaklaşık 80 ülkeye çimento ihracatı gerçekleştirilirken, ilk sırayı 1,7 milyon tonla Suriye aldı.

belirterek, yaklaşık 80 ülkeye ihracat yapıldığını, en fazla ihracat yapılan ülkelerin sırasıyla Suriye, Libya, Batı Afrika ülkeleri ve ABD olduğunu söyledi.

Türkiye Çimento Müstahsilleri Birliği (TÇMB) Başkanı Mustafa Şefik Tüzün, 2016’nın çimento sektörü açısından bir önceki yıla göre daha iyi geçtiğini ve 2015 yılına göre yaklaşık yüzde 5 satış artışı yaşandığını bildirdi. 2016 başında beklentilerinin daha yüksek olduğunu anlatan Tüzün, “İlk 3 ay içinde bir önceki yıla göre yüzde 20’lere varan artışları yakalamıştık satış olarak ama tabii sonra bu azalarak devam etti. Rakamlar tam olarak netleşmedi ama sanıyorum 2016’yı, iç satışta 69 milyon ton, çimento ve klinker toplam ihracatında da 11 milyon ton civarında bir rakamla kapatacağız” dedi.

80 Ülkeye İhracat Gerçekleştirildi Tüzün, iç satış büyüklüğünü 3 milyar dolar, ihracatı da 550 milyon dolar olarak tahmin ettiklerini

Lojistik maliyetlerin artmasına karşın dolar paritesinin ihracatı kolaylaştırdığını söyleyen Tüzün, “Avrupa’da bir kriz var, ayrıca İspanya, Portekiz gibi Akdeniz bandı üzerinde ihracat yapmaya çalışan ülkeler var. Lojistik anlamda bu ülkelere göre biraz daha dezavantajlı konumdayız. Ayrıca kullandığımız, kömür, fuel oil gibi yakıtların fiyatında artış var. Bu da doğal olarak üretim maliyetlerini etkiliyor. Dolar paritesinden dolayı ihracatta bir kolaylık da söz konusu. Bunların dengesine göre 2017’yi göreceğiz” değerlendirmesinde bulundu.

2017 Beklentileri Bu yılın da 2016 kadar iyi veya onun eşdeğeri olacağını ön gördüklerini söyleyen Tüzün, “Daha iyi bir yıl beklentimiz vardı, fakat önümüzde bir referandum süreci var. Ondan sonra yeni bir döneme girilecek. Bunların hiçbiri belli değil.

56


Ekonomide en kötü olan şey de belirsizlik. Bu nedenle yatırım planlarında piyasada genel olarak bir bekleme var. Devletin büyük projeleri, mega projeleri var. Bu çerçevede inşaat sektörünün mevcut durumunu devam ettireceğini, bunun eşdeğeri olarak da çimento sektörünün mevcut durumunu muhafaza edeceğini düşünüyoruz” dedi.

Tüzün ayrıca Türkiye’nin, çimento üretiminde Avrupa’da birinci, dünyada ise ilk 5 ülke içinde yer aldığını, ihracatta da ilk 3 ülke içinde bulunduğunu da söyledi.

57


AHMET KÜÇÜKÇALIK KİMYAGER İSTANBUL TEKNİK ÜNİVERSİTESİ YÜKSEK LİSANS ÖĞRENCİSİ kucukcalik@itu.edu.tr

İLAÇ GELİŞTİRME İÇİN BİYOLOG ve KİMYAGERLER

B

iyologlar doğadan özütleyip elde ettikleri ve ardından ayırdıkları malzemeleri biyolojik kataliz olarak önemli sentezleri gerçekleştirmek üzere hazırlarlar. Hepimizin bildiği gibi katalizler kimyasal reaksiyonlar için hız arttırıcı görev üstlenirler tıpkı enzimler gibi. Öyle ki enzimler de vücut içindeki reaksiyon hızını arttırıcı işlev görür. Buradan asimetrik sentez kavramına yolculuk yapacağız. Nedir bu asimetrik sentez, neden asimetrik denir? Asimetrik sentez biyolojik katalizler kullanılarak sentezlenmesi zor olan kiral ara ürünlerin kolayca elde edilmesi ile yüksek üretkenlik, verimlilik ve kararlılığa sahip enzimleri üretmeyi amaçlar. İşte tam burada biyologlar devreye giriyor; istenen

hızda kimyasal prosesler için uygun biyolojik katalizin üretilmesi. Kataliz teknolojileri o kadar ilerledi ki eskiden eldeki enzimlere göre sentezler planlanırdı, şimdi ise istenen sentezlere göre özel enzimler üretilmekte. Bunu da doğanın bize gösterdiği yoldan yapmak en hızlı, kolay ve akılcı yolu. Bitkilerden özütlenen enzimlerin biyolojik aktivitesi bazen tahminlerden çok daha iyi sonuç verebilir. Doğanın derdinden doğa anlar diyesim geliyor… Biyolojik aktiviteyi tanımlama ihtiyacı duydum, biyolojik aktivite bir molekülün insan vücuduna girdiğinde yaptığı etki ve işlev diyebiliriz. Aslında bu sadece insan da olmayabilir, herhangi bir canlı organizma içerisindeki aktiviteye ‘in vivo’, cansız bir doku veya hücre kültürü içerisindeki aktiviteye ise ‘in vitro’ ölçüm demekteyiz.

58


Peki kimyagerler bu işin neresinde duruyor? Öncelikle kimyagerlerin ilaç geliştirmede neler yapabileceği üzerinde duralım. Tabi burada sentetik organik kimya laboratuarına yolumuz düşüyor.

tesir edeceğini kestirebilir. • Belirli bir hastalığın tedavisi için etkili olabilecek yapıda moleküller tasarlayarak ilaç Araştırma Geliştirmede önemli roller alabilir.

• Bir kimyager bilinen bir yöntemden yola çıkarak bilinen bir molekülü sentezleyebilir.

• Bir kimyager ilacın vücutta emilimi, dağıtımı, parçalanması ve atılışı (farmakokinetik) süresince uğradığı kimyasal değişimleri ve ilacın dönüşeceği metabolitlerin neler olabileceğini kestirebilir. Kayıtlı ilaçların bilinen metabolitlerine drug bank uzantısından erişilebilir.

• Yeni bir metodoloji ve yöntem geliştirerek daha önceden yapılmamış sentezleri gerçekleştirebilir. • Doğal olan moleküllerden fazla miktarda gerektiğinde bunu bir kimyager organik sentez bilgisini kullanarak gerçekleştirebilir. • Doğal olmayan, doğada bulunmayan veya doğada henüz gözlemlenmemiş yeni molekül ve bileşikleri sentetik olarak laboratuarda sentezleyebilir. • Bir kimyager ilaç molekülünün yapısına göre ilacın hangi hedefe karşı aktivite göstereceği ve ne derecede

Bununla birlikte ülkemizde ilaç firmaları jenerik ilaç üreticileri olduğu için kimyagerlerin değeri bilinmemekte ve sektördeki ihtiyaçlarına binaen istihdamları oldukça problemli olmakta. Daha kapsamlı bilgiler için “Yeni İlaç Etken Madde Geliştirmek mi Yoksa Jenerik Üretim mi” başlıklı yazımı okumanızı tavsiye ederim.

Kaynaklar : * Detay için “İlaçların Yan Etkileri” yazımı inceleyebilirsiniz: http://web.itu.edu.tr/kucukcalik/ilaclarin_yan_ etkileri.pdf * https://www.drugbank.ca/ * http://web.itu.edu.tr/kucukcalik/jenerik_uretim.pdf

59


Haber Yabancı

MÜHENDİSLER BETON YAPILARIN GÜÇLENDİRİLMESİ İÇİN FİBERLE GÜÇLENDİRİLMİŞ POLİMER KULLANACAK

Geçen yıl depremler sırasında çok sayıda yapı harap oldu. Bu yapıların yeniden inşası devam ediyor. Altyapıları / yapıları korumak, onarmak ve yeniden inşa etmek için pahalı süreç, sahiplerine ve müteahhitlerine, Fiber Reinforced Polymer (FRP’ler) kullanarak soruna daha etkin çözümler aramalarını sağlamıştır. Hafiflik, korozyona karşı direnç, kurulum kolaylığı ve dayanıklılık, mühendislik profesyonelleri arasında popülaritesinin arkasındaki başlıca nedenlerdir. Ana fiberin bir takviye elemanı olarak işlev gören cam matris içine gömülü çelik teller gibi epoksi lif gibi epoksi reçine gibi polimer matrisi aralarında bir bağlayıcı görevi görür. Betonarme yapılarda hızla çelik üzerinde tercih edilen malzeme haline geliyorlar. FRP malzemesi imalat ajansında prefabrik olarak imal edilebilmekte olup, burada uygulama yerinde çubuklar, çubuklar ve levhaların güçlendirilmesi için kullanılabilecek çeşitli form ve ebatlara dönüştürülebilmektedir; yerinde ise cam veya karbondan kuru kumaş karıştırılarak hazırlanmaktadır Beton altlığı hazırlamak için epoksi

gibi reçinelerle bağlanır. Çok yönlü yapı ve köprüler, çok yönlülüğü ve daha iyi çalışma ortamı nedeniyle dünyanın son günlerinde FRP’yi kullanarak çok sayıda inşa ediliyor. Saha uygulaması, korozif ve soğuk iklim koşulları üzerinde çeşitli yapıları kapsar. Büyük rüzgar değirmenlerinin bıçağından ev kapılarına ve diğer ev yenileme elemanlarından, FRP çekiciliğini yayıyor. FRP kapılar son derece sağlam ve kırılması zor. Sertleştikten sonra, FRP yapısal bir sistemin ayrılmaz bir parçası olarak davranır. Genel olarak FRP’ler için kullanılan elyaf, karbon, cam ve aramittir. Nihai FRP ürününün özellikleri elyafın kalitesine, şekline, yönlendirilmesine, polimer matrisine yapışmasına ve üretim sürecine bağlıdır. En yaygın FRP sistemi karbon elyaf bazlıdır (CFRP). Matris sadece elyafları kaplamaz, çeşitli kazara mekanik aşınmalardan korur, aynı zamanda elyaflar arasındaki gerilimleri de aktarır. Termoset ve termoplastik, FRP kompozitler için yaygın olarak kullanılan iki polimer matris çeşididir. Termoset polimerleri termoplastiklerden daha fazla kullanılırIsıyla sertleşen polimerler, iyi bir lif çıkışı

60


elde etmek için sıvı halde işlenir. Bazıları polyester, vinil esterler ve epoksitlerdir. Prefabrike FRP elemanları, genellikle CFRP çubuğunun yönlendirme bakımından düz ve hafif kavisli yüzeylerle sınırlı olduğu için serttir. Öte yandan, herhangi bir geometriye kolayca sığabilen ve hemen hemen her profil türüne sarılabilen rulolar üzerinde FRP fiber mevcuttur. Köprü tasarımı bağlamında, FRP, daha fazla sismik direnç ile arttırılmış mukavemet ile birlikte azaltılmış toplam ağırlık ile daha uzun desteksiz yayların arzu edildiği durumlarda kullanılır. Öte yandan, FRP takviyeli yapı, kolonların ve temellerin maliyetini düşürebilir ve muhtemelen daha ağır trafik yüklerindeki artan taleplerle başa çıkabilir. Yapıların çeşitli türlerdeki sismik yenileme çalışmaları başarıyla uygulanmıştır. Kiriş-kolon derzlerinden, kiriş / kolonlarda makaslama başarısızlığı, boyuna çelik çubukların kolonlarda bükülmesi, betonarme yapıların enerji tüketim özellikleri ve çeşitli sıcaklıklar ve sismik niteliklere ilişkin toplam performansı için uygulanabilir. Güçlendirici çubuklar, güvenli ve sağlam güvenilir yapı tasarımı ve yapımı alanlarında büyük ilgi gören başka bir üründür. FRP çubuklarının yüzeyi, spiral, düz ve deforme olmuş gibi çeşitli seçenekler olabilir. Bu çubukların beton ile birleşmesi, çeliğin bağına eşit ya da daha iyidir. Korozyona dayanıklı özellik, hem iç hem de dış cephelerde hemen hemen tüm olumlu çevresel koşullarda uygulanabilir hale getirmiştir. Yüzey hazırlığı, FRP ile önceden var olan beton arasındaki doğru bağ için bir zorunluluktur. FRP sisteminin uygulanmasından önce betonda

mevcut bozulma ve korozyon giderilmelidir. Bunu gerçekleştirmedeki başarısızlık sonuçta betonun yapısının delaminasyonu nedeniyle FRP sistemini hasarlandıracaktır. Çelik betonarme betonda, çelik donatı korozyonunu önlemek için çatlak genişliğinin azaltılması şarttır. FRP betonarme maddeleri açısından FRP malzemelerinin korozyon direnci özelliği nedeniyle bu gerekli değildir. Bunu büyük ölçekte değerlendirirsek, uzun vadeli avantajlı davranışa sahip olur. Yapışkan, betona nüfuz etmek ve sistemin yapışmasını arttırmak için kullanılan bir astar da dahil olmak üzere FRP ile birlikte kullanılır. Epoksi gibi reçine, beton yapıdaki boşluğun doldurulmasında, FRP’nin kaplandığı bir yüzey elde etmek için kullanılır. Taşıma ve uygulama açısından, FRP çubukları geleneksel çelik çubuklara göre daha az emek ile yerlere aktarılabilir. FRP çubuğunun yapımı ve uygulaması geleneksel çelik takviye formatına benzer. FRP ağırlığının düşük olması nedeniyle, FRP kalıp dökümü, çelik takviyeden çok daha az zaman alır. Nepal’de kendi onarım ve güçlendirme yönergelerimize sahip olmadığımız için, FRP’nin uygulamaları ile ilgili çok az bilgi Hint Standart kodlarında listelenmiştir. Zarar gören yapılar teknik olarak düzenli ve doğru uygulanmaları ile denetlenirse, çok sayıda yapı ve altyapı daha iyi bir şekilde güçlendirilebilir.

61


Yerli

Haber

KİMYA SEKTÖRÜNÜN YOKSULLUKLA MÜCADELESİ PROJESİ

İstanbul Kimyevi Maddeler ve Mamülleri İhracatçıları Birliği (İKMİB), sosyoekonomik açıdan dezavantajlı bireylerin mesleki eğitimlerini tamamlayarak kimya sektöründe istihdam edilmelerini hedefleyen “Kimya Sektörünün Yoksullukla Mücadelesi” projesini hayata geçirdi.

Toplantının açılış konuşmasını yapan İKMİB Yönetim Kurulu Başkanı Murat Akyüz, “Kimya sanayicileri olarak elimizi taşın altına koyuyor ve sosyoekonomik açıdan dezavantajlı bireylerin sektörümüzde istihdam edilmelerini sağlamak üzere harekete geçiyoruz.” dedi.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Avrupa Birliği ve Mali Yardımlar Dairesi Başkanlığının yürüttüğü “Dezavantajlı Grupların Sosyal Entegrasyonu ve İstihdam Edilebilirliklerinin Geliştirilmesi Hibe Programı” kapsamında hayata geçirilen Kimya Sektörünün Yoksullukla Mücadelesi projesinin açılış toplantısına İKMİB Yönetim Kurulu Başkanı Murat Akyüz, İstanbul Vali Yardımcısı Ahmet Önal, Bağcılar Kaymakamı Orhan Çiftçi, Esenler Kaymakamı Hulusi Şahin ve Gaziosmanpaşa Belediye Başkan Yardımcısı Ahmet Berber katıldı.

Akyüz, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Avrupa Birliği ve Mali Yardımlar Dairesi Başkanlığı ve proje ortaklarının desteğiyle Kimya Sektörünün Yoksullukla Mücadelesi projesinin bu alanda örnek bir model haline geleceğine ve ilerleyen yıllarda etki alanını daha da genişleteceğine inandıklarını söyledi.

İKMİB, sosyoekonomik açıdan dezavantajlı bireylerin mesleki eğitimlerini tamamlayarak kimya sektöründe istihdam edilmelerini hedefleyen Kimya Sektörünün Yoksullukla Mücadelesi projesini hayata geçirdi.

Akyüz, toplam bütçesi 1 milyon 100 bin lira olan proje kapsamında yapılan çalışmalar hakkında şunları söyledi: “Hazırlık çalışmalarını tamamladığımız proje kapsamında sektör firmalarımızla görüşmeler gerçekleştireceğimiz İK İhtiyaç Analizine başladık. Analizden çıkacak veriler doğrultusunda sosyoekonomik bakımdan dezavantajlı 100 kişiye mesleki eğitim verilerek sertifika almaları sağlanacak. Ayrıca İnsan Kaynakları Portalı

62


oluşturularak iş gücü piyasasına girişleri kolaylaştırılacak. Güçlü bir Türkiye için kendi ayakları üstünde durabilen güçlü kadınlara ihtiyacımız var. Bu doğrultuda projemizden yararlanacak 100 kişiden en az 25’i kadın olacak. Proje ile dezavantajlı grupların yaşadığı zorluklar, sosyal dışlanma gibi konularda farkındalık yaratmaya yönelik çalışmalar da gerçekleştireceğiz. Kimya sektöründe faaliyet gösteren 100 firmamızı ziyaret ederek konu hakkında bilgiler vereceğiz.

Hazırlanacak kamu spotu ve farklı konularda yapılacak atölye çalışmaları ile kamuoyunda farkındalığın artırılmasını da hedefliyoruz.” İstanbul Vali Yardımcısı Ahmet Önal da projeyi ilk duyduğunda sevindiğini belirterek “Çünkü proje sadece Türkiye’de değil bir çok dünya ülkesinin en önemli sorunlarından biri olan işşizlik sorununa parmak basıyor.” diye konuştu.

63


KADİR EROL

BERAY EROL

KİMYAGER

KİMYAGER

BALIKESİR ÜNİVERSİTESİ

HİTİT ÜNİVERSİTESİ

HİTİT ÜNİVERSİTESİ (Yrd. Doç. Dr. )

YÜKSEK LİSANS ÖĞRENCİSİ

kadirerol86@gmail.com

bulter12beray@hotmail.com.tr

BİR KİMYAGERİN TEHLİKELİ MADDE GÜVENLİK DANIŞMANI (TMGD) OLMASI İÇİN HAKLI SEBEPLERİ NELERDİR? TMGD Nedir?

himayesinde, 30 Eylül 1957 tarihinde Cenevre’de hazırlanmış, bundan 11 yıl sonra yani 1968 yılında ise yürürlüğe girmiştir. Günümüz itibariyle, Türkiye’nin de içinde bulunduğu toplam 46 ülke tarafından uygulanmaktadır. ADR, yalnızca karayolu taşımacılığını ilgilendiren bir düzenleme olmayıp, tehlikeli maddenin bir noktadan diğer noktaya ulaşmasında rol alan tüm firmaları, yükümlülük altına alan bir uygulamadır.

30

Haziran 2015 tarihi itibariyle, yazılı ve görsel medyada sıklıkla telafuz edilen tehlikeli madde güvenlik danışmanlığı (TMGD) kavramının tarihi, yaklaşık 60 yıl öncesine dayanmaktadır. Tehlikeli Malların Karayolu ile Uluslararası Taşımacılığına İlişkin Avrupa Anlaşması (ADR), Birleşmiş Milletler Komisyonu

Ülkemiz ADR Anlaşmasını 2010 yılında imzalamıştır. ulusal mevzuat olarak anlaşma koşulları 01.01.2014 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Ayrıca yine ADR kapsamında hazırlanan, “Tehlikeli Madde Güvenlik Danışmanlığı Hakkında Tebliğ” 22.05.2014 tarihli ve 29007 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır. 1 Temmuz 2015 itibari ile de tehlikeli

madde ile çalışan ya da başka bir deyişle Tehlikeli Madde Taşımacılığı ile ilgili gönderen, paketleyen, dolduran, taşımacı vs. faaliyetleri gerçekleştiren işletmelerin tehlikeli madde güvenlik danışmanı (TMGD) istihdam etmesi veya tehlikeli madde güvenlik danışmanından hizmet alması zorunludur.

64


Yalnız piyasadaki TMGD sayısı az olduğu için akaryakıt ve LPG istasyonlarında TMGD bulundurma zorunluluğu, 2018 yılına ertelenmiştir.

2018 yılında Türkiye piyasasının TMGD ihtiyacının 18 bin kişi olacağı tahmin edilmektedir.

Nasıl Tehlikeli Madde Güvenlik Danışmanı Olunur?

TMGD eğitiminin içeriği incelendiğinde eğitimin en çok kimyagerlere hitap ettiği görülmektedir. Tehlikeli madde denildiğinde akla gelen şeyler patlayıcı, zehirli, radyoaktif vs. sınıfına giren maddelerdir. Kimya ile ilgili bireylerin bu sınıftaki maddeler hakkında bilgi sahibi olması doğal ve beklenen bir durumdur. Bu husus eğitimde anlatılanları daha iyi anlama ve dolayısıyla da sınavda başarılı olma ihtimalini kimya sektörü dışındaki adaylara göre arttırmakla beraber kimyagerler açısından yeni bir gelir kapısının açılmasını da beraberinde getirmektedir. Özellikle de TMGD sertifikasına sahip bir kişinin 5 farklı firmada görev yapabilecek olması kişi açısından önemli bir avantaj teşkil etmektedir. Tüm bu sebepler TMGD mesleğini kimyagerler açısından cazip kılmaktadır.

TMGD olmak isteyenlerin lisans mezunu olmaları ve Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı (UDHB) tarafından yetkilendirilen bir kurumdan 49 saatlik eğitim alarak sonrasında bakanlığın yapacağı sınavda başarılı olmaları gerekmektedir. Yapılacak sınavda 40 soru sorulmakta ve en az 70 puan alınması gerekmektedir. Yanlış cevap doğru cevabı götürmediği için adaylara 28 doğru cevap yeterli olmaktadır. Sınav süresi ise 210 dak.’dır.

Bir kimyager neden TMGD olmalı? Kaynaklar :

http://www.kimyasalgelismeler.com/kimya-kutuphanesi/kimya-meslekleri/tehlikeli-madde-guvenlikdanismanligi-tmgd.html

65


Haber Yabancı

GÜNEŞ ENERJİSİNİ KULLANARAK ÇOK YÜKSEK VERİMLE ÇALIŞAN BİR SU ARITICISI GELİŞTİRDİLER!

Bear Grylls’tan ilham alan akademisyenler, güneş enerjisini kullanarak çok yüksek verimle çalışan bir su arıtıcısı geliştirdiler! Bear Grylls’ın plastik ve güneş ışığının biraz daha fazlası ile kirli suyu içme suyuna dönüştürdüğünü görmüştük. Akademisyenler, tuzlu ve kirli suyun kişisel kullanım için içilebilir suya dönüştürülmesi amacıyla son derece verimli ve ucuz bir yol yaratmak için üçüncü bir eleman olarak karbona daldırılmış kağıdı sisteme eklediler. Sistem, özellikle doğal afetlerden etkilenen bölgeler ve gelişmekte olan bölgelerde küresel içme suyu sıkıntısını gidermeye yardımcı olabilir. Özellikle gelişmekte olan ve doğal afetlerden etkilenen bölgelerde küresel içme suyu sıkıntısına yardımcı olabilecek bu fikir, online olarak 30 Ocak 2017 günü Global Challenges dergisinde yayımlanan bir çalışmada açıklanmıştır. Araştırmaya önderlik eden Buffalo Üniversitesi

Mühendislik ve Uygulamalı Bilimler Fakültesi’nde elektrik mühendisliği olan Doçent Qiaoqiang Gan, PhD, “Son derece düşük maliyetli malzemeler kullanarak, buharlaşma sırasında güneş enerjisini neredeyse maksimum düzeyde kullanan bir sistem yaratmayı başardık. Aynı zamanda bu süreçte oluşan ısı kaybını da en aza indirdik” dedi. Araştırma ekibinin diğer üyeleri de; UB’nin Kimya Bölümü’nden, Çin’deki Fudan Üniversitesi, Wisconsin-Madison Üniversitesi ve UB’nin Malzeme Bilişiminde New York Eyalet Mükemmellik Merkezi ve UB’nin RENEW Enstitüsü(karmaşık çevre sorunlarını çözmeye adanmış disiplinler arası bir enstitü) üyesi Gan’ın laboratuvarı.

Güneş enerjili buhar jeneratörü Ekip, araştırmayı yürütmek için güneş enerjisi ile çalışan küçük ölçekli bir su damıtma cihazı yaptı. “Güneş Buhar Jeneratörü” olarak adlandırılan bu cihaz, güneş ışığından elde edilen ısıyı kullanarak

66


suyu temizler veya tuzundan arındırır. Burada işler şu şekilde yürümektedir: Güneş suyu buharlaştırır. Sıvı gaz haline geçerken bu işlem sırasında tuz, bakteri veya diğer istenmeyen maddeler geride kalır. Daha sonra su buharı soğur ve tekrar sıvı faza geçer, tuz veya kirleticiler olmaksızın ayrı bir kapta toplanır. UB’nin doktora adayı ve araştırmanın önde gelen yazarlarından Haomin Song, “içme suyu yetersizliği sıkıntısı çeken insanlar yıllardır güneş enerjili su damıtma cihazlarını kullandılar, ancak bu cihazlar oldukça verimsizdi.” diyor. “Örneğin, birçok cihaz buharlaşma işlemi sırasında sıvı yığınının ısıtılması nedeniyle değerli ısı enerjisini kaybetmektedir. Ayrıca güneş ışığını konsantre etme işlemi için aynalar ve mercekler gibi optik konsantratörleri içeren sistemler de pahalıdır.” şeklinde ekliyor. UB önderliğindeki araştırma ekibi, yaklaşık mini bir buzdolabı ebatlarında olan bir güneş enerjili su damıtma cihazı tasarlayarak mevcut sorunları ele aldılar. Bu cihaz, genleşmiş polistiren köpükten (ısı yalıtım malzemesi olarak kullanılan yaygın bir plastik ve gerekirse bir flotasyon cihazı) ve karbon siyahı ile kaplanmış gözenekli kağıttan imal edilmiştir. Bir peçete gibi kağıt suyu absorplar, karbon siyahı da güneş ışığını emer ve güneş enerjisini buharlaşma sırasında kullanılacak olan ısı enerjisine dönüştürür.

satın alınması durumunda düşebilir. (Aksine, optik konsantratörleri kullanan sistemler metrekare başına 200 $ ‘dan fazla perakende satış yapabilirler.) Ticarileştirildiğinde cihazın perakende fiyatı, Dünya Ekonomik Forumuna göre 2010 ve 2030 yılları arasındaki dünya çapında 26 trilyon dolar olarak öngörülen su alt yapı tesislerinin yenilenmesi için gerekli fon açığını da nihai olarak azaltabilir. UB’nin misafir öğretim üyesi, Fudan Üniversitesi’nde doktora adayı ve araştırmanın ortak yazarlarından biri olan Zhejun Liu “Geliştirmekte olduğumuz güneş enerjili su damıtma cihazı, küçük topluluklardaki insanlar için kendi evlerinin çatısındaki güneş panelleri vasıtasıyla ürettikleri enerji ile kendi içme sularını yaratmalarına izin verecek şekilde ideal olacaktır.” dedi. Araştırma kısmen ABD Ulusal Bilim Vakfı, Çin Ulusal Bilim Vakfı ve Çin Burs Konseyi tarafından finanse edildi.

Güneş enerjili su damıtma cihazı su yüzeyini kaplayarak çok verimli bir şekilde suyu buharlaştırır. Örneğin, buharlaşma işlemi sırasında mevcut enerjinin sadece yüzde 12’si kaybolmakta ve araştırma ekibi bu oranın daha önce görülmemiş bir oran olduğunu düşünmektedir. Cihazın 44 ˚C’de buharlaşan yalnızca yüzey suyunu dönüştürmesi nedeniyle bir dereceye kadar başarı sağlanması olası gözükmektedir.

Verimli ve ucuz Araştırmacılar, test sonuçlarına dayanarak günde 3-10 litre su üretebildiklerinden gün içinde 1-5 litre su üreten benzer boyuttaki ticari güneş enerjili su damıtma cihazlarına göre bu konu üzerinde bir gelişme olduğuna inanmaktadırlar. Yeni güneş enerjili su damıtma cihazının malzemeleri, metrekare başına kabaca 1.60 $’a mal olmaktadır ki bu rakam malzemelerin toplu olarak

67


Yerli

Haber

DOPAMİN DÜZEYİ ARTTIRILARAK AŞKIN ÖMRÜ UZATILABİLİR

Biyokimya Uz. Dr. Servet Külahçıoğlu, aşıkken salınan biyokimyasal maddelerin aşkın oluşumunda ve devamında etkili olduğunu belirterek, dopamin düzeyi arttırılarak aşkın ömrünün uzatılabileceğini kaydetti. Memorial Diyarbakır Hastanesi Biyokimya Bölümü’nden Uz. Dr. Servet Külahçıoğlu, 14 Şubat Sevgililer Günü nedeniyle aşkın kimyasal yönü ve hormonlara ilişkin açıklamalarda bulundu. Aşkın vücutta bir dizi biyokimyasal olayı harekete geçiren karmaşık bir duygu hali olduğunu belirten Külahçıoğlu, “Aşık iken salınan biyokimyasal maddeler aşkın oluşumunda ve devamında etkilidir. Aşk her daim çok sayıda bilimsel araştırmanın konusu olmuş ve aşk için çok sayıda bilim insanı çeşitli tanımlamalar yapmıştır. Freud aşkı yüceltilmiş cinsellik olarak tanımlamıştır. Amerikalı psikolog Doroty Tennov ise kadınca bir bakış açısı ile aşkı normal insanlarda bilişsel

etkinliği devre dışı bırakan sevilen kişiye yönelik bedenin verdiği duyarlı tepki olarak tanımlamıştır ve bana göre beynin vücuda bir oyunu olan aşkın en güzel tanımı budur. Evrimsel bakış açısıyla ise aşk insanların başarılı üremelerini sağlayan bir uyum mekanizması olarak tanımlanmıştır. Helen Fisher ise aşkın oluşumunu cinsel dürtü oluşumuna, cinsel dürtü oluşumunu ise bir erkeklik hormonu olan testosterona bağlamıştır. Tüm bu tanımlamaların birleşimi aşkın aşırı ilgi, aşırı sorumluluk ve bağlanma hali olduğudur” dedi. Aşk ile hormonlar arasındaki ilişkiye de değinen Külahçıoğlu, “Peki hormon nedir, hangileri aşk sırasında artar ve bizim zavallı vücudumuza nasıl hükmeder? Hormonlar vücudumuzda haberleşmeyi düzenleyen kimyasal maddelerdir. Bu maddelerin salınımı beyinde bulunan hipotalamus-hipofiz sistemi ile kontrol edilir.

68


Hormonlar vücudun dengesini, büyüyüp gelişmesini, üreme ile ilgili olayları, ruhsal durumumuzu düzenler. Dolayısı ile aşıkken bizi yöneten sistem beynimizde bulunan hipotalamohipofizer merkezdir. Aşık olmamıza ve aşkın sürdürülmesine ve sonrasında yerini sevgi ve bağlılığa bırakmasına, sadakat veya sadakatsizliğe salınan bu hormonlar etkilidir. Söz konusu hormonlar; dopamin, serotonin, oksitosin, melatonin, adrenalin, noradrenalin ,testosteron ve diğer cinsiyet hormonlarıdır. Dopamin, kendimizi iyi hissetmemizi, coşkulanmamızı sağlayan bir kimyasal maddedir. Dopamin ne kadar çok artarsa kişi o kadar ağır aşk belirtileri gösterir. Fazla salınan dopamin nedeniyle kişi daha hareketli, daha dağınık olur, konsantrasyonu bozulur. Dopamin düzeyi tutku ve sadakat ile de ilgilidir. Serotonin mutluluk hormonu olarak bilinir. Serotonin yükseldiğinde kişinin ruhsal durumu düzelir, enerjisi artar, keyifli olur. Bu etkilerinden ötürü depresyon ve başka diğer psikolojik hastalıkların tedavisinde kullanılan ilaçlar serotonin düzeyini yükselterek etki gösterirler. Yani aşık olmak bizi depresyondan korur. Adrenalin ve noradrenalin aşkın en yoğun olduğu dönemde fazla salınır” diye konuştu. Ayakların yerden kesilmesi duygusunu bu hormonların yaşattığına dikkat çeken Külahçıoğlu, şunları kaydetti. “Aşık olan kişide kalbin hızlı çarpmasına, ellerin terlemesine, kan basıncının yükselmesine, heyecanlı ruh haline sebep olurlar. Oksitosin ise şefkat hormonu olarak bilinir. Bu hormon kadın olmanın, anne olmanın temel maddesi gibidir. Kadının cinsellik sırasına zevk almasını, doğumun başlamasını, emzirme sırasında göğüslerden süt gelmesini bu hormon sağlar. Çocuk annesinin memesini emdikçe bu hormon artar ve anne ile bebeğin birbirine bağlanmasını

sağlar, sevgiyi arttırır. Aşık olunca da oksitosin salınımı artar ve benzer etki ile aşık olunan kişiye karşı şefkatli ve bağlı olunmasını sağlar. Aşkın en parlak döneminde salınımı artan adrenalin ve dopamin zaman içerisinde azalır, normal düzeye iner ve yerini oksitosine yani sevgi ve şefkat duygusu oluşturucusuna bırakır. Aşkın ömrü ile ilgili varsayımlar bu durum ile açıklanabilir. Testosteron, östrojen, progestoron ise seks hormonlarıdır. Testosteron kadınlarda az erkeklerde ise çok miktarda bulunur. Her iki cinste de testosteron düzeyinin artması kişilerin karşı cinse yönelmelerine neden olur. Testosteron hormonunun yüksek olması erkek cinsi davranış modeline ve çok eşliliğe sebep olur. Melatonin yine aşık insanların kanında artmış olduğu gösterilen başka bir maddedir. Bu madde karanlık odada uyurken salınımı artan bir hormondur ve kişinin bağışıklık sistemini güçlendirerek kişiyi hastalıklara karşı korur. Zaten bu özelliği nedeniyle kanser, stres, uykusuzluk gibi hastalıkların tedavisi için kullanılmaktadır. Aşıkken daha az hastalanmamızın aşk acısı çekerken devamlı hasta olmamızın sebebi bu olsa gerek. Aşık olmamıza ve bunun devamına yol açan bu maddeler ile ilgili çalışmalar arttıkça dışarıdan bu maddeleri vererek kişinin aşık olmasını sağlayabilir miyiz ya da aşk acısı bu hormonların düzeyini azaltan ilaçlar ile önlenebilir mi soruları kafaları kurcalar olmuş ve yeni çalışmalara yön vermiştir. Özellikle psikiyatristler tarafından aşık olma hali kimi hastalıklara benzetilmiş ve tedavi edilip edilmeyeceği araştırılır olmuştur. Belki dopamin düzeyini arttırarak aşkın ömrünü uzatabilir ya da oksitosin vererek kişinin bağlılığını arttırabiliriz.”

69


HATİLE MOUMİNTSA KİMYA YANYA ÜNİVERSİTESİ MEZUN hatile_m@hotmail.com

İNSANLIK İÇİN BİR ÖLÜM TEHLİKESİ DAHA ALÜMİNYUM

E

trafımız plastik ve değişime uğramış eşyalarla doludur. Sanki etrafımız sarılmış onlardan kaçamıyoruz. Çünkü onları öyle bir sunuyorlarki bizlere normalmiş gibi geliyor. Acaba düşünüp yavaş yavaş klasik cam ve paslanmaz eşyalara gerimi dönsek? Değerli okuyucularımız bu ay sizlere alüminyumdan bahsedeceğim. Alüminyum simgesi Al. Gümüş renkte sünek bir metaldir. Atom numarası 13 tür. Doğada genellikle boksit cevheri halinde bulunur ve oksidasyona karşı üstün direnci ile tanınır. Bu direncin temelinde pasivasyon özelliği yatar. Alüminyumdan üretilmiş yapısal bileşenler uzay ve havacılık sanayii için vazgeçilmezdir. Uçaklardan mutfak gereçlerine kadar birçok yerde kullanılan ve hafif bir metal olan alüminyum uzun zamandır hayatımızın bir parçası. Bu metalin faydaları milyonlarca kişinin hayatını kolaylaştırdı.

kadardır. Kolaylıkla dövülebilir, makinede işlenebilir ve dökülebilir. Her ne kadar hayatımızı kolaylaştırmış olsada kaplar ve kozmetikte kullanımı hakkında aynısı söyleyemem.

Alüminyum Kaplar ve Zararları Alüminyum malzemeden üretilen malzemeler piyasada çok fazla yer alıyor. Bu kaplar insan sağlığı açısından son derece tehlikelidir. İnsanlar evlerindeki alüminyum eşyaları kullanmamalıdır ve bu maddeden olabildiğince uzak kalmalıdır. Alüminyum maddesi adeta besinlerin yapısına işleyerek vücuda ve organlara ciddi derecede zarar verir. Alüminyum kapların zararları ısı gördükçe içerisindeki maddeler erime gösterince daha da tehlikeli bir hale geleceklerdir. Bu nedenle de kaplar sıcak yerlerde tutulmamalıdır.

Özellikleri Alüminyum,yumuşak ve hafif bir metal olup mat gümüşümsü renktedir. Bu renk, havaya maruz kaldığında üzerinde oluşan ince oksit tabakasından ileri gelir. Alüminyum, zehirleyici ve manyetik değildir. Kıvılcım çıkarmaz. Saf alüminyumun çekme dayanımı yaklaşık 49 megapascal (MPa) iken alaşımlandırıldığında bu değer 700 MPa'a çıkar. Yoğunluğu, çeliğin veya bakırın yaklaşık üçte biri

70


Alüminyum ve Yiyecekler Alüminyum ayrıca bazı yiyeceklerde bulunmaktadır. Bunlar E173, E523, E541 şeklinde yer almaktadır. Bunlardan bazıları: Un ve hazır keklerde Kabartma tozlarında Bazı çocuk mamalarında Ve sigarada bulunmaktadır.

Alüminyumda Sağlık ve Kozmetik Bazı güneş kremlerinde, ağız temizleyicilerinde ve deodorantlarda olduğunu tespit edilmiştir. Bilhassa deodorant kullanımının meme kanserine yol açtığını ve ne kadar zararlı olduğunu görmüşüzdür. Bulundugu bazı kozmetik ve sağlık alanları: Ruj Maskara Hemoroid aşıları Deodorantlar

71


Toparlayacak olursak alüminyum hayatımızın her alanında vardır. Kolaylaştırdığı kadar zararlarıda bulunmaktadır. Kısaca anlatacak olursak: 1. Alüminyum folyonun zararları: Alüminyum folyo içerisinde bekleyen besinler maddenin metal içeriklerini alır ve doğrudan insan vücuduna zarar verir. 2. Beyin fonksiyonlarını bile etkileyecek kadar kimyasallar içerir. Alzheimer hastalığına neden olan etkilerden birisidir. Direkt etki göstermediği için insanlar zararlarını gözle göremezler. 3. Vücut için çok gerekli olan vitamin, mineral, protein ve kalsiyum gibi yapı taşlarının yeteri kadar emilmesine de engel oluyor. 4. Beyin hücrelerinin hasar almasına da neden olmuştur. 5. Yiyeceklerin ağız yolu ile alınmasından dolayı başta gırtlak kısmı olmak üzere, akciğer, bağırsak ve mide rahatsızlıklarına da davetiye çıkarıyor.

6. Çeşitli kanser oluşumlarında da baş rolü oynadığı gözlenmiştir. 7. Alerjik bazı reaksiyonlara da neden olabilir. 8. Baş ağrıları 9. Miğde arıları 10. Çocuklarda öğrenme bozuklukları 11. Kabızlık 12. Cilt hastalıkları Olabildiğince kendilerimizi korumalıyız. Çünkü gördüğünüz gibi bir çok zararı olmasına rağmen hiç bir fabrika aldırmıyor ve üretime devam etmektedir. Alüminyum yerine cam, bakır, kum veya paslanmaz eşyaları kullanmalıyız. Bir yiyecek alırken içindekilerini iyice kontrol etmeliyiz. Kozmetik alanından herhangi bir şey seçerken ve bilhassa deodorantların alüminyum olmayanlarından almalıyız.

Kaynaklar : https://tr.wikipedia.org/wiki/Al%C3%BCminyum

72


Haber Yabancı

BİLİM İNSANLARI, İLK KEZ “İMKANSIZ MOLEKÜL” OLARAK BİLİNEN ‘TRIANGULENE MOLEKÜLÜNÜ’ LABORATUVARDA ÜRETTİ

Araştırmacılar, ilk defa, fizikçilerin yaklaşık 70 yıldır peşinden koştuğu, triangulene adı verilen garip ve dengesiz özellikli üçgen biçimli bir molekül sentezledi. Triangulene, grafene benzemektedir çünkü sadece bir atom kalınlığındadır. Fakat karbon atomu levhası yerine tirangulene bir üçgen oluşturmak için kenarları boyunca birleştirilen altı altıgen karbon molekülünden oluşur ki alışılmamış bir düzenlemeye sahip, iki eşleşmeyen serbest nitelikteki elektronun dengeli bir bağ oluşturamaması nedeniyle kimse geleneksel kimya yoluyla bugüne kadar bu molekülü sentezleyememişti. Business Insider’da yer alan habere göre yaratılması zor bu molekül, IBM’den bir araştırmacı ekibi tarafından iğne benzeri bir mikroskop ucu kullanılarak tekil atomların istenilen formatta manipüle edilmesiyle oluşturuldu.

Araştırmacılar, geleneksel olarak üretmesi mümkün olmayan kararsız molekülleri sentezleyebildikleri ilk molekül Triangulene değil ancak triangulene, yalnızca benzersiz yapısıyla değil aynı zamanda elektronik ve kuantum bilgisayarlarda yararlı özelliklere sahip olması ile çok özel bir konuma sahip.

67 Yıla Uzanan Keşif Triangulene ilk kez 1950 yılında Çek bilim insanı Erich Clar tarafından öngörüldü. Clar, en azından teorik olarak üçgen şeklindeki hidrokarbonun altı dairesel benzen molekülünden yapılabilirliğini hesapladı ki bu moleküller eşit sayıda atom ve elektrona sahipti ancak yapısından kaynaklı iki eşleşmemiş elektron açığa çıkartıyordu.

Nature dergisinden Philip Ball’a konuşan İsviçre’deki IBM laboratuarından baş araştırmacı Leo Gross, “Triangulene , kimyagerlerin çok uğraştıkları ve başaramadığı bir molekül ve şu an yapısı hazır.” diyor.

73


Clar denedi ve laboratuarda tirangulen yapmakta başarısız oldu. Bu inanılmaz derecede zor bir görevdi, çünkü eşleşmeyen bu iki elektron, eşleşmemiş halde kalmaktan hoşlanmıyordu, bu nedenle çevresindeki herhangi bir şeye tepki veriyordu. Bilim insanlarının odaklandığı geleneksel sentez teknikleri , daha büyük yapılar oluşturmak bir araya getiren molekülleri irdeler. Ancak neredeyse 70 yıldır araştırmacılar bu şekilde triangulan oluşturmak için uğraşıyorlar. Araştırmacılardan Niko Pavlicek, “Sentez oluşturduğunuz anda, oksitlenecektir de.” diyor. IBM ekibi bunu farklı bir teknik kullanarak çözdü, bir molekülden molekül yapısı oluşturmak yerine, önce daha büyük bir öncü yapı oluşturdu ve sonra onu aşağı doğru kırdı.

görüntüleyebildiler. IBM araştırmasına dahil olmayan ancak daha önce triangulen sentezi üzerine çalışan ve Nature dergisine konuşan diğer araştırmacı olan Japonya’daki Osaka City Üniversitesi’nden Takeji Takui “Bildiğim kadarıyla değiştirilmemiş triangulen’in ilk kez sentezlenmesi.”

Beklenmeyen Özellikler Yeni malzemebazı benzersiz ve beklenmedik özellikler taşıyor. Tahmin edilebileceği gibi, Ekip, – triangulen molekülündeki iki elektronun molekül seviyesinde manyetik hale getirdiği ve kuantum bilgisayarlar hatta dönüz bazlı elektronik cihazlar üretmek için kullanışlı olma anlamına da gelen – iki eşleşmeyen serbest elektronun kararlı bir dönüşe sahip olduğunu gösterdi.

Öncü yapı, dengeli olabilmesi için birkaç ekstra hidrojen atomuna sahipti. Bu hidrojen atomları, bir elektron demeti kullanılarak patlatıldı ve kararsız triangulen molekülü bırakıldı. Yapıyı bir taramalı sondalı mikroskopi kullanarak

74


Ancak ekip aynı zamanda, bir deney süresince dört güne kadar bakır yüzeyinde kararlı kaldığını gördüler. Triangulen metalle reaksiyona girebileceği tahmin edilmişti ancak ve ekip bunun neden olmadığını anlamaya çalıştı. Nature News’e konuşan Gross “Bakırda triangulen için hiçbir bağ oluşmadığına şaşırdık.” diyor: “Bunun nedeni, tirangulenenin pi-radikal olması ve bunun eşleşmeyen serbest elektronların

delokalize olmasını anlamına geldiğini düşünüyoruz.” Triangulene hakkında öğrenilmesi gereken çok şey var ve bağımsız denetçilerle IBM araştırmacılarının yarattığı şeyin başarılması çok zor olan gerçekten üçgen şekilli molekül olup olmadığının doğrulanması gerekiyor. Yine de bu ilerleme diğer bilim ekiplerinin de bu keşifin açtığı yolda keşfi derinleştirme şansını arttırıyor.

75


Yerli

Haber

TÜRKİYE’DE KAYA GAZI ADI ALTINDA DÜNYADA NADİR BULUNAN HELYUM-3 MÜ TOPLANIYOR?

Kaya gazı ile ilgili bir iddia gündeme bomba gibi düştü. Türkiye’de kaya gazı adı altında dünyada nadir bulunan helyum-3 mü toplanıyor? 40 ton helyum-3’ten ABD’nin bir yıllık elektrik ihtiyacını karşılayabilecek bir enerji ortaya çıkıyor. Helyum-3, ABD’nin uzay çalışmalarında en çok takip ettiği gazların başında geliyor. Türkiye’de helyum-3 ile ilgili test laboratuvarlarının ve ruhsat tarifinin bile bulunmaması kaya gazı ile ilgili iddiaları daha vahim bir hale getiriyor. Bilindiği üzere 2012 yılında Diyarbakır-Silvan’da 4 bin metre derinliğinde kuyular açılarak kaya gazı aranmıştı. Ve bu sondaj aramalarının masraflarının tamamı Shell tarafından karşılanmıştı.

ABD’nin Kaya Gazı İlgisi İsminin açıklanmasını istemeyen önemli bir enerji uzmanı, kaya gazı ile ilgili bomba bir iddiayı

gündeme taşıdı. Kaya gazının boşluklarda sıkışan gaz olduğunu ve maliyet hesabına bakıldığında doğalgazla rekabet etmesinin mümkün olmadığına dikkat çeken enerji uzmanı, “Durum ortada iken ABD neden kaya gazı ile bu kadar ilgileniyor?” diye sordu. “Kaya gazının sıkışmış alanlarda birikmiş bir gaz olduğu belli. Miktarının da yüksek olması mümkün değil. Kaya gazı denmiş olması, doğalgazın kayaların arasında sıkışması, kaçamaması demektir. Yaygın bir havza oluşturamaması demektir. Sadece küçük miktarlarda farklı farklı birden çok yerde oluşabiliyor” şeklinde konuşan enerji uzmanı, büyük bir havzada bulunan doğalgazın maliyeti ile kayaların içine sıkışmış kaya gazının maliyetinin aynı olamayacağının altını çizdi. Enerji uzmanı, “O zaman geriye tek bir şey kalıyor. Helyum-3’ün kaya gazından daha fazla bulunma ihtimali var. Bunu da bilimsel olarak kimse ortaya koymuyor.

76


Israrla koymuyorlar” dedi.

Silvan’da açılan kaya gazı sondaj kuyularının sorgulanmasına neden oldu.

Helyumun her gaz ortamında, petrol türevlerinin bulunduğu ortamlarda bulunan bir gaz olduğunu anımsatan enerji uzmanı, kaya gazı aramalarında da helyum-3’ün aranma ihtimalinin yüksek olduğunu vurguladı.

Türkiye’de Tarifi Bile Yok

Bütün Masrafları Shell Karşılamıştı Bilindiği üzere Türkiye Petrolleri A.O (TPAO), Shell ile birlikte 2012 yılında Diyarbakır’ın Silvan ilçesinde kaya gazı araştırmasına başlamıştı. Bu bölgede 4 bin metre derinliğinde kuyu açılmıştı. Ve TPAO’nun Shell ile yaptığı anlaşma gereği sondaj masraflarının tamamının Shell tarafından karşılanacağı açıklanmıştı. Enerji uzmanının kaya gazı ile ilgili gündeme getirdiği iddialar, 2012 yılında Diyarbakır-

Kaya gazı aramalarında Türkiye için büyük bir tehlikeye de dikkat çeken enerji uzmanı, bırakın helyum-3 ile ilgili bir ruhsat alınmasını, Türkiye’de helyum-3’ün ruhsat tarifinin bile bulunmadığını vurguladı. Bu durumun da kaya gazı aramalarında arayan şirketler için büyük bir avantaj sağladığını ifade eden enerji uzmanı, şunları kaydetti: “Kaya gazı aramada kalmanın şöyle bir avantajı var. Helyum-3 zaten miktarı az olan ama değeri çok yüksek olan bir gazdır. Kaya gazı arama sırasında numune alır gibi helyum-3’leri alır alır, çeker gidersiniz ve arama sürekli devam eder.”

77


YAZARIMIZ OLUN

KOŞULLAR 1-) KİMYA VEYA KİMYA SEKTÖRÜ İLE İLGİLİ BİR KONUDA KAYNAKLARINIZI BELİRTEREK YAZIN 2-) HER AYIN 20. GÜNÜNE KADAR info@inovatifkimyadergisi.com adresine AD-SOYAD SIK KULLANDIĞINIZ MAİL ADRESİ BİTİRDİĞİNİZ/OKUDUĞUNUZ OKUL İSMİ PROFİL FOTOĞRAFI YAZINIZIN WORD FORMATI İLE GÖNDERİN. BİR SONRAKİ AY BİLGİLERİNİZ İLE YAZINIZI YAYIMLAYALIM


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.