Kimya Dergisi
İNOVATİF Kimya Dergisi YIL:5 SAYI:48 TEMMUZ 2017
GÜNEŞ KREMİ CİLDİMİZİ NASIL KORUYOR? KİMYA İHRACATINDA YENİ REKORLAR KIRILDI
ÇAY TÜKETİMİ KADINLAR İÇİN ZARARLI MI?
KURALLARIMIZ
1. İnovatif Kimya Dergisi yazılarını herhangi bir makalenizde veya yazınızda kullanmak için yazısını aldığınız kişiye mail atarak haber vermek, kullanmış olduğunuz yazıların kaynağını ise dergi olarak belirtmek durumundasınız. 2. Dergide yazılan yazıların sorumluluğu birinci derece yazara aittir. Bu konu hakkında bir sorun yaşıyorsanız ilk olarak yazara ulaşmalısınız. 3. Dergide yer alan bilgileri kullanarak başınıza gelebilecek felaketlerden ya da işlerden dergi sorumlu değildir. 4. Dergide yazarların kullanmış olduğu resimlerde, yazılarda kesinlikle kaynak belirtilmek zorundadır. Aksi durum olduğu zaman bunu yazarın kendisine ulaşarak sormalısınız. Çünkü bize yazı gönderen yazarlarımızdan ricamız telif haklarına riayet ederek fotoğrafları dökümanlarına eklemeleri. Buradan çıkacak problemlerden doğrudan yazarlar sorumludur. Dergi sorumlu değildir. 5. Dergide benim de yazım olsun diyen yazarlarımız var ise yazılarınız için Yavuz Selim KART ile konuşabilirsiniz. Dergi ile iletişim kurmak için ise iletisim@inovatifkimyadergisi.com adresine mail atabilirsiniz.
SOSYAL MEDYA
6. Dergimizde yayınlanmasını istediğiniz yazıları info@inovatifkimyadergisi.com mail adresine göndermelisiniz. Bu mail adresine gönderdiğiniz yazılarda bir eksiklik var ise editör tarafından incelenecektir. Eksik kısımları var ise size geri dönüş yapılacaktır. Düzeltmeniz için tavsiyelerde bulunulacaktır. Lütfen geri dönüş yapılınca bunu
kendinizi küçümsemek olarak görmeyin. Amaç daha güzel bir yazı ve daha güzel bir dergi. 7. Tarafımıza çok yazı gelmediği takdirde her yazıyı yayımlamaya gayret edeceğiz lakin başkalarının yazılarını kendi yazmış gibi gönderenler, kaynaksız yazı gönderenler, çok kısa yazı göndenlerin yazılarını maalesef yayımlamayacağız. 8. Dergide dini ve siyasi içerikli yazılar yayımlanmaz. Herhangi bir dini grubu temsil eden ya da herhangi bir siyasi grubu temsil eden söz ve kelimeler yazınızda olursa dergi o kısımları değiştirmeniz konusunda sizi uyarır. Değiştirmezseniz dergi yayımlamama hakkını ya da yazının o kısmını değiştirme hakkını elinde tutar. Bu konuda son söz dergi yöneticisine aittir. 9. Bu dergide kimya ilmi üzerine okuyan, kimya ilmine meraklı, kimya ilmi ile ilgili araştırma yapmayı seven herkes yazabilir. 10. Dergi ekibimiz gönüllü kişilerden oluşmuştur. Bu dergi ilk kurulduğu zamandan beri böyledir. Dergi ekibinde olan herkes bu kuralı kabul etmiş sayılır. Gelen kişilere en başta bu kural söylenir. Görevini yapmayan, dergide anlaşmazlık çıkaran, huzur bozan, dergi yöneticisini dinlemeyen kişiler ekipten çıkarılır. 11. Dergi tasarım ve yönetiminden sorumlu kişi buraya ek maddeler koyup değiştirme yetkisine sahiptir. 12. Dergiyi okuyanlar ve dergi ekibi bu kuralları kabul etmiş sayılırlar.
http://www.inovatifkimyadergisi.com https://www.facebook.com/InovatifKimyaDergisi https://twitter.com/InovatifKimya https://instagram.com/inovatifkimyadergisi http://inovatifkimyadergisi-blog.blogspot.com.tr https://www.youtube.com/channel/UCmIkYbQtd8LtCP6GVL0tVGQ https://plus.google.com/+Inovatifkimyadergisi https://www.linkedin.com/profile/view?id=AAIAABHWzAYBk8n_O2Xp0LJgn9bB-aLM6w0-3pw
Ekibimiz YAVUZ SELİM KART KİMYA MÜHENDİSİ KURUCU-YÖNETİCİ PELİN TANTOĞLU KİMYAGER TWITTER EDİTÖRÜ EBRU APAYDIN KİMYA MÜHENDİSİ FACEBOOK EDİTÖRÜ TUĞBA NUR AKBABA KİMYAGER ÇEVİRİ EDİTÖRÜ GÜLŞAH TİRENG KİMYA TEKNİKERİ FACEBOOK EDİTÖRÜ SÜREYYA HELİN AKTURAN KİMYA MÜHENDİSİ ÇEVİRİ EDİTÖRÜ DERYA İNCELİ KİMYAGER ÇEVİRİ EDİTÖRÜ NİLAY ÇABUK KİMYA MÜHENDİSİ ÇEVİRİ EDİTÖRÜ EFRAİM KAPLAN KİMYA MÜHENDİSİ ÇEVİRİ EDİTÖRÜ DAMLA TURA KİMYA MÜHENDİSİ FACEBOOK EDİTÖRÜ ECE ÖZTEN KİMYAGER ÇEVİRİ EDİTÖRÜ SUDE ÖZÇELİK KİMYA MÜHENDİSİ ÇEVİRİ EDİTÖRÜ
HATİLE MOUMİNTSA KİMYA FACEBOOK EDİTÖRÜ GİZEM AYVERDİ KİMYAGER FACEBOOK EDİTÖRÜ ÖZLEM ÖZDEN KİMYAGER ÇEVİRİ EDİTÖRÜ BEGÜM MENEVŞE KİMYAGER INSTAGRAM EDİTÖRÜ SİNAN YENER KİMYA MÜHENDİSİ ÇEVİRİ EDİTÖRÜ MERVE ÇÖPLÜ KİMYA MÜHENDİSİ ÇEVİRİ EDİTÖRÜ ÖZNUR ÇALIŞKAN KİMYA VE SÜREÇ MÜHENDİSİ ÇEVİRİ EDİTÖRÜ TARIK BERCAN SARI KİMYA VE BİYOLOJİ MÜHENDİSİ ÇEVİRİ EDİTÖRÜ MERVE GENCER KİMYAGER FACEBOOK EDİTÖRÜ DAMLA ÖZTÜRK KİMYAGER FACEBOOK EDİTÖRÜ ECE AKYOL KİMYAGER ÇEVİRİ EDİTÖRÜ BAŞAK KUBİLAY KİMYA MÜHENDİSİ ÇEVİRİ EDİTÖRÜ
SİZ DE EKİBİMİZE KATILIN
Ekibimiz KARDEN KANIKLI KİMYA MÜHENDİSİ ÇEVİRİ EDİTÖRÜ NİHAN ÖZVEREN UÇAR KİMYA MÜHENDİSİ ÇEVİRİ EDİTÖRÜ SILA SÖZMEN KİMYAGER ÇEVİRİ EDİTÖRÜ GÜLENZAR BELLİKAN KİMYA MÜHENDİSİ ÇEVİRİ EDİTÖRÜ GİZEM KARABACAK KİMYA MÜHENDİSİ ÇEVİRİ EDİTÖRÜ NURSELİ GÖRENER KİMYA MÜHENDİSİ ÇEVİRİ EDİTÖRÜ MEHMET TOLGA GARİP KİMYAGER ÇEVİRİ EDİTÖRÜ MİNE EMİRAL KİMYA MÜHENDİSİ ÇEVİRİ EDİTÖRÜ MERVE KARAKÖY KİMYA MÜHENDİSİ ÇEVİRİ EDİTÖRÜ ŞAHİN CAN ALPASLAN KİMYAGER ÇEVİRİ EDİTÖRÜ NAİM GÜNEŞ
ELEKTRONİK ÖĞRETMENİ
ÇEVİRİ EDİTÖRÜ BAŞAK ARIKER KİMYA MÜHENDİSİ ÇEVİRİ EDİTÖRÜ
RÜYA ATLIBATUR KİMYAGER ÇEVİRİ EDİTÖRÜ AÇELYA GÜNER KİMYA MÜHENDİSİ ÇEVİRİ EDİTÖRÜ ÖZGENUR GERİDÖNMEZ ECZACI FACEBOOK EDİTÖRÜ ALPER KADİR BALKIS KİMYAGER ÇEVİRİ EDİTÖRÜ HACER DEMİR ÇEVRE MÜHENDİSİ ÇEVİRİ EDİTÖRÜ MERVE GÜL KİMYA MÜHENDİSİ ÇEVİRİ EDİTÖRÜ RESMİYE ÇAKAR KİMYA VE SÜREÇ MÜHENDİSİ POSTER ÇEVİRİ EDİTÖRÜ AYŞEGÜL ARI KİMYAGER ÇEVİRİ EDİTÖRÜ RABİYE BAŞTÜRK KİMYA MÜHENDİSİ ÇEVİRİ EDİTÖRÜ ELİF AYTAN KİMYA MÜHENDİSİ ÇEVİRİ EDİTÖRÜ KÜBRA KILIÇ KİMYA MÜHENDİSİ ÇEVİRİ EDİTÖRÜ EMRE GÜNCAN KİMYAGER ÇEVİRİ EDİTÖRÜ
SİZ DE EKİBİMİZE KATILIN
Ekibimiz BUSE ÇAKMAK KİMYA MÜHENDİSİ ÇEVİRİ EDİTÖRÜ BENGİSU GEDİKLİ KİMYA MÜHENDİSİ ÇEVİRİ EDİTÖRÜ AYÇA BİLİCİ KİMYA MÜHENDİSİ ÇEVİRİ EDİTÖRÜ ZEYNEP ÇUHADAROĞLU KİMYAGER ÇEVİRİ EDİTÖRÜ ELİF ÇALIK KİMYAGER ÇEVİRİ EDİTÖRÜ TUTKU KARTAL KİMYA MÜHENDİSİ ÇEVİRİ EDİTÖRÜ HAZAL ÖZTAN KİMYA MÜHENDİSİ ÇEVİRİ EDİTÖRÜ NURCENNET ERTÜRK KİMYA MÜHENDİSİ ÇEVİRİ EDİTÖRÜ GİZEM ÖZTÜRK KİMYAGER ÇEVİRİ EDİTÖRÜ
ÖZGE ERGÜR KİMYA MÜHENDİSİ ÇEVİRİ EDİTÖRÜ ZELİŞ GİRGİN KİMYA MÜHENDİSİ FACEBOOK EDİTÖRÜ MELİS YAĞMUR AKGÜNLÜ KİMYAGER ÇEVİRİ EDİTÖRÜ NESLİHAN YEŞİLYURT KİMYAGER ÇEVİRİ EDİTÖRÜ ÖMER AKSU KİMYAGER ÇEVİRİ EDİTÖRÜ CEMRE GÖKÇE KİMYA MÜHENDİSİ ÇEVİRİ EDİTÖRÜ MUHARREM CEBRAYILOV KİMYA MÜHENDİSİ ÇEVİRİ EDİTÖRÜ SERVET ERDEM KİMYAGER FACEBOOK EDİTÖRÜ ORHUN KARAKUŞ BİYOLOG ÇEVİRİ EDİTÖRÜ
CANAN AYVAT BİYOLOG ÇEVİRİ EDİTÖRÜ
SİZ DE EKİBİMİZE KATILIN
EDİTÖRDEN
48. Sayıdan Herkese Merhaba, 48. sayı ile 4. seneyi bitirmiş bulunmaktayız. Bize olan ilgi ve alakanız için çok teşekkür ederiz. Bu ay e-dergimiz içerisinde birbirinden ilginç ve önemli konular yer almakta ayrıca Mérieux NutriSciences Firması ile bir röportaj yaptık. Kendilerine bu güzel röportaj için çok teşekkür ediyoruz. Bize her zaman kimya sektörü ya da kimya ile ilgili bir konuda yazıp gönderebilirsiniz. Her zaman dediğimiz gibi. Siz yazın, onbinler okusun. YAVUZ SELİM KART
İÇİNDEKİLER
9 MARIE CURIE ÖRÜMCEĞİN İPEK PROTEİNİ İLE 12 BİYOLOJİK İLAÇLAR ÜRETMEK MÜMKÜN KİMYA İHRACATINDA YENİ 13 REKORLAR KIRILDI İNSANIN VE İNSANLIĞIN KİMYASI 15 GÜNEŞ KREMİ CİLDİMİZİ 19 NASIL KORUYOR? KTÜ, NMR CİHAZINA KAVUŞTU 21 ANTİ-KANSER İLAÇLAR 23 OTOMOBİL PLASTİKLERİNİ HİNDİSTAN CEVİZİ YAĞI İLE YALITIM KÖPÜĞÜ HALİNE GETİRME TÜBİTAK DESTEĞİYLE CİLT 28 LEKELERİNİ YOK ETTİ
27
ELEMENTLERİN 30 GİZLİ DÜNYASI ARAŞTIRMALAR RH NEGATİF KAN GRUBUNA SAHİP İNSANLARIN DÜNYA’DAN OLMADIĞINI GÖSTERİYOR
36
MİLLİ İLAÇ HAYALİ GERÇEK OLUYOR! AYIN RÖPORTAJI 39
37
ŞİZOFRENİ 43 YENİ TEKNOLOJİ MEMBRAN DİSTİLASYONU İLE ATIK 46 TUZLU SULARDAN TUZ ARINDIRMA PROSESİ ENZİMATİK FENTON İLE 48 GERÇEKLEŞTİRİLEN YENİ BİR ARITMA YÖNTEMİ’NE ÖDÜL
İÇİNDEKİLER
JEL FİLTRASYON 51 ARAŞTIRMACILAR ANTİKANSER AJANI THAPSIGARGIN’İ BAŞARIYLA SENTEZLEDİ KANSER TEDAVİSİNDE 57 KULLANILABİLECEK BOYA İLAÇLARIN VÜCUTTA 60 PARÇALANMASI ÜZERİNE
56
TELEFON EKRANLARI 62 ARTIK KIRILMAYACAK! TÜRKİYE İLK KEZ İLAÇ SANAYİSİ İÇİN 63 BİTKİ YETİŞTİRİYOR HİDROJELLERİN ÖZELLİKLERİ VE 65 AKILLI HİDROJELLERİN SENTEZİ ÇAY TÜKETİMİ KADINLAR İÇİN 67 ZARARLI MI? İLKO İLAÇ VE SABANCI ÜNİVERSİTESİ KANSER 68 TEDAVİSİ İÇİN YERLİ İLAÇ GELİŞTİRECEK
DİLZAR DURSUN KİMYAGER İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ MEZUN d.dursun2@gmail.com
MARIE CURIE “Radyoaktivite maddenin yeni bir özelliğidir.Yapabileceğimiz tek şey bir dizi deney ile onu önünüzde ayağa kaldırmaktır.” Robert K. Duncan
R
adyoaktivite, 19.yy’ın son yıllarında keşfedildi.O yıllara gelene kadar geçen süre zarfında Kimyacıların atomları çok fazla ilgi görmemiştir.Bu yüzden pek bir gelişim söz konusu olmamıştır, atomun varlığı bile uzun yıllar tartışılmıştır. 19.yy ‘ın başlarında “Yeni Bir Kimya Felsefesi” adlı kitabında Dalton şöyle yazmıştır; ‘Her element,atom adı verilen çok küçük ve bölünemeyen taneciklerden oluşmuştur. Atomlar kimyasal tepkimelerden oluşamazlar ve bölünemezler.‘ Katlı oranlar yasası gibi önemli bir bulgu da tespit eden Dalton bir Kimyacı değil meteorologdu. Daha sonra Mendeleyev çıkıp
pediyodik tabloyu oluşturmuştur. Böylece 19.yy ‘ın sonları 20.yy’ın başlarında gerçekleşen bir dizi deney ile kimyanın inanılmaz bir ivme ile büyümesi başlamıştır. ‘Büyük bir keşif, Jüpiter'in kafasından tam donanımlı olarak fırlayan Minerva gibi, bilimcinin beyninden hazır halde çıkmaz; keşif, bir ön araştırma birikiminin meyvesidir.’ Böyle yazmıştı Madam Curie defterine.Bir çok insanın tanıdığı en ünlü bilim insanı olması ve elde ettiği başarısı bu sözlerde yatıyor. Polonya’da doğan Manya Sklodowski ‘ nin çocukluk ve gençlik yılları çok zor geçmiştir.Annesini ve ablasını
9
erken yaşta iken kaybetmesi,Rusya işgali altındaki ülkesi ve fakirlik ile geçen yıllar derin yaralara yol açmıştır.15 yaşında iken lisenin en zeki öğrencisi olarak birincisi olduğunda, o ve ailesi için pek kıymetli olmamıştır. Maddi yetersizlikleri aşıp Sorbonne’ a yazıldığında küçük çatı katında yaşadığı hayatı şöyle yazmıştır; ’Oda kışın o kadar soğuk oluyordu ki leğendeki su donuyordu. Bütün giysilerini yatağın üstüne yığıp onların altında uyuyordu. Bazen bir kova kömür alıp merdivenlerden yukarı çıkarıyordu ama çok sık değil.
Ara sıra, çay, çikolata, ekmek ve meyveden oluşan mönüsüne bir yumurta ya da et katıyordu ama o da çok sık değil.’ Eve Curie’nin annesini anlattığı kitabını okuduğumda üniversite yıllarına(Yine birincilik ile bitirdi) ait birkaç bilgi nedense aklımdan hiç çıkmaz.Ders saatine önceden gelir, kara kaplı defterini açar ve hocasının gelmesini beklerdi.Bu satırları okuduğumda Mustafa İnan’ın sarı defteri aklıma gelmişti. Diğeri ise laboratuvarda uzun siyah elbisesi ile pür dikkat deneyi incelediği sahnedir.Aylar sonra bir vesile ile Manya, Pierre Curie ile tanışmıştır.Onunla evlendikten sonra okula döndü ve doktora tezi olarak da (Pierre Curie’nin tavsiyesi ile) Becquerel ışınlarını seçti. Ünlü Becquerel hanedanı, elit Ecole Polytechnique'e girmiş ve Bilimler Akademisi'ne seçilmiş dört kuşak bilim adamından oluşuyordu. Henri' nin hem büyükbabası hem de babası Doğa Tarihi Müzesi'nin (Musee d'Histoire Naturelle) müdürlüğünü yapmış, Henri de müzenin çok iyi donanımlı laboratuvarında babasının asistanı olarak hizmet etmişti. 1891'de babası öldü. Henri Becquerel x-ışınlarını incelemeye karar verdi. Bir ay içinde Röntgen'in deneylerini tekrarlayarak kendi gölge resimlerini üretti. Ardından, fosforışıllığı bilinen maddeleri araştırarak, vakumlu bir tüp ve yüksek gerilimli bir elektrik yükü gerekmeden onların da x-ışını üretip üretemeyeceğini görmek istedi. Doğa Tarihi Müzesi'nin laboratuvarı çeşitli mineral ve bileşik örneklerinden iyi bir stok biriktirmişti. Becquerel, fosforışıl uranyum tuzlarından oluşan bir numuneyi bir fotoğraf plakası
üzerine yerleştirmekle başladı. Sonra bunu pencerenin pervazına koyup, malzemeyi "uyarmak" için birkaç saat güneş ışığına maruz bıraktı. Fotoğraf plakasını banyo ettiğinde tuzların bulanık bir silueti ortaya çıktı. Becquerel, güneş ışığına maruz kalmanın görüntüyü yaratan katalizör (hızlandırıcı) olduğu sonucuna vardı. Ardından, uranyum tuzlarının yanı sıra fotoğraf plakasının üstüne bir de bakır haç yerleştirdi ve güneş ışığına maruz tutmak üzere hazırladı. Devamını Becquerel’den dinleyelim :
‘Güneş sadece ara ara göründü,(bu nedenle tüm deneyleri durdurdum);uranyum tuzları yerinde,her şey hazır vaziyette kaldı;sadece kaplanmamış filmleri bir dolabın çekmecesine yerleştirdim. Bunu izleyen günlerde Güneş görünmedi. 3 Martta filmleri banyo ettim;sadece silik şekiller bulmayı bekliyordum.Ama tersine siluetler çok keskin görünüyordu.’ Böylece maddenin yeni bir özelliği ,Radyoaktivite bulunmuş oldu.Ama bunun fark edilmesini sağlayan Madam Curie oldu. Madam Curie ,Pierre Curie’nin yapmış olduğu yüksek el bececerisi isteyen Elektrometre
10
cihazı ile bileşikleri tek tek test etmeye başladı.Marie'nin not ettiği gibi,bu cihaz basınç uygulandığı zaman "Hem küçük elektrik miktarlarını hem de düşük yoğunluklu elektrik akımlarını mutlak olarak ölçen" asimetrik bir kristaldir.Bir çok denemenin ardından Uranyum ve Toryum bileşiklerinin yüksek ışın verdiklerini fark etti ve yola bu bileşiklerle devam etti. Çekoslovakyalıların çıkardığı Peşblend ise hepsinin en güçlüsü ışınlar, tek başına uranyumunkilerden beş kat enerjik akımlar üretiyordu. 1898 Martı geldiğinde, Marie çeşitli minerallerin saf uranyumdan daha enerjik ışınlar yaydığını kuşkuya yer bırakmayacak şekilde ortaya koymuştu.Yeni bir elementin varlığından emin olmak için o zamanlar çok yaygın olmayan spektroskopi yöntemini kullandı. Böylece önce Polonyum sonra da Radyum keşfedildi. Marie böylece şu iki devrimci gözlemi açığa çıkardı: radyoaktivitenin ölçülebileceği, dolayısıyla yeni elementler keşfetmek için bir araç sağlayabileceği savı ve radyoaktivitenin "bir atomik özellik" olduğu savı.Marie teorikte keşfetmişti ama pratikte de bu elementlerin varlığının kanıtlanması gerektiğini biliyordu. Tonlarca Peşblend artığından saf Radyum ve Polonyum elde etti ve onların periyodik cetvelde ki yerini almalarını sağladı.Onun bu çalışmaları 1903 yılında Nobel Kimya ödülü almasını sağladı. Ödülü Pierre Curie ve Becquerel ile paylaştı.(Kadınların bilimle pek alakasının olmayacağını düşünen insanlar az daha engel oluyorlardı ödülü almasına.)
Son olarak Einstein ‘ın Madam Curie hakkında ki düşüncelerini öğrenelim; ‘Madam Curie ile yirmi yıl boyunca asil ve gölgesiz bir arkadaşlığımın olması ,benim için çok büyük bir şanstır.Her an artan bir şekilde onun insani güzelliğine hayranlık beslerim. Güçlülüğü,isteklerinin kesinliği, kendisine karşı sert davranması,nesnelliği,şaşmayan yargısı.Bütün bunlar çok nadir olarak bir insanda bulunur. Her an kendisini toplumun hizmetçisi gibi hissetti.
Toplumdaki rahatsızlıklar ve eşitsizlikler,onu sürekli rahatsız etti.Bu, onun dış görünüşün sert görünmesine yol açtı,onu tanımayanlar tarafından kolayca yanlış anlaşıldı ve hiçbir şekilde giderilemeyen bir merak uyandırdı. Eğer Avrupa’nın entelektüellerinde Madam Curie ‘nin karakterinin sağlamlığından ve bu yola baş koymasından birazcık bulunsaydı,Avrupa’yı daha parlak bir gelecek bekliyor olacaktı.’
Kaynaklar • Ramazan Karakale, Atomun Peşinde, İnkılap yayınları, 2005 • Edmund Blair Bolles, Galıleo’nun Buyruğu, Tübitak yayınları, 1999 • Barbara Smith, Saplantılı Deha, RK yayınları, 2006 • www.nobelprize.org
11
Haber Yabancı
ÖRÜMCEĞİN İPEK PROTEİNİ İLE BİYOLOJİK İLAÇLAR ÜRETMEK MÜMKÜN
Şekil : Sıçrayan örümcek. (Lena Holm tarafından) İsveç’teki Karolinska Enstitüsü’ndeki araştırmacılar, premature bebeklerin bakımında kullanılan bir ilaç olan akciğer yüzey aktif maddesini, örümcek ipek üretimini taklit ederek sentezlemeyi başardılar. Hayvanlar üzerindeki çalışmalar, günümüzde klinikte kullanılan biyolojik ilaçlar kadar etkili olabileceğini ortaya koymaktadır. Bu çalışma Nature Communications’da yayınlanmıştır. Yüzey aktif madde, premature bebeklerin bakımını, akciğer alvoellerindeki yüzey gerilimini azaltarak ve doğum anında şişmelerini sağlayarak devrim yarattı. En yaygın olarak kullanılan ilaç olan Curosurf, 1970 ve 1980’lerde Karolinska Enstitüsü’ndeki bilim adamları tarafından geliştirildi. İlaç; pahalı, karmaşık ve potansiyel olarak riskli olan domuz akciğerlerinden proteinlerin izolasyonu ile üretildi. Karolinska Enstitüsü’ndeki araştırmacılar ve Riga Üniversitesi’ndeki meslektaşları,
diğer kurumlar arasında örümcek proteinini kullanarak daha basit ve ucuza üretilebilen bir yüzey aktif madde ilacı geliştirdiler. Karolinska Enstitüsü Nörobiyoloji, Bakım Bilimleri ve Toplumu Bölümü’ndeki Prof. Jan Johansson, “Üretim süreci, örümceklerin son derece kolay toplanan proteinlerini ipek eğirme için çözünür kılmak amacıyla kullandıkları yöntem üzerine kuruludur.” diye tanımlıyor. “Biz akciğer yüzey aktif madde protein C’yi üretmeyi seçtik, çünkü bu protein muhtemelen dünyanın en fazla yığın oluşumuna eğilimli proteinidir.” Bu yöntemi uygulayarak araştırmacılar, proteinlerin çözünebilir kalmasını sağlayan N-terminal alanı olan örümcek proteininin bir bölümünü kullanarak bir dizi potansiyel biyolojik ilaç üretmeyi başardılar. Profesör Johansson’la birlikte yürütülen Karolinska Enstitüsü Nörobiyoloji, Bakım Bilimleri ve Toplumu Bölümü’nden Doç.
12
Anna Rising, “Proteinin bu kısmını üreten bakteriler vardı ve sonra onu farklı protein ilaç adaylarıyla ilişkilendirdik,” diyor. Araştırmacılar aynı zamanda sentetik akciğer yüzey aktif maddesinin son günlerde piyasada bulunan biyolojik benzeri ile karşılaştırdılar ve yenidoğmuş solunum bozukluğu olan bir hayvan modelinde yüzey gerilimini azaltmada eşit derecede etkili olduğunu bulmuşlardır. Profesör Johansson, “Bu üretim yöntemi çok daha basit ve daha ucuz olduğu için bir gün sentetik akciğer yüzey aktif maddesini premature bebeklerden daha fazla akciğer hastalığını tedavi etmek için kullanmak mümkün olabilir” ve “Yöntem umarım diğer biyolojik ilaçların üretimini de sağlayacaktır” diye eklemiştir.
Yerli
Haber
Türkiye ekonomisinin itici gücü kimya sanayinin Mayıs ayı ihracatında rekor artış yaşandı. İstanbul Kimyevi Maddeler ve Mamülleri İhracatçıları Birliği (İKMİB) verilerine göre; Mayıs ayında kimya ihracatı geçtiğimiz yılın aynı ayına göre miktarda yüzde 27,10 artışla 1 milyon 533 bin ton, değerde ise yüzde 17,48 yükselişle 1 milyar 329 milyon dolar olarak gerçekleşti. Sektörün Ocak-Mayıs dönemini kapsayan beş aylık ihracatı ise miktarda yüzde 15,54 artışla 8 milyon 95 bin ton, değerde ise yüzde 17,20 yükselişle 6 milyar 685 bin dolar oldu. Yılın 5 aylık döneminde Rusya’ya ihracat yüzde 35 artarken Çin sürpriz yaparak en çok ihracat yapılan ilk 20 ülke arasına girdi. Kimya sanayi yılın ikinci yarısında AB ülkeleri ve Rusya’dan gelen talep
KİMYA İHRACATINDA YENİ REKORLAR KIRILDI
ile ihracattaki artış trendini daha yukarılara taşımayı hedefliyor. Türkiye ekonomisine en fazla katkı sağlayan sektörler arasında ilk üçte yer alan kimya sanayinden rekor ihracat rakamları gelmeye devam ediyor. İKMİB verilerine göre; 2017 yılı Mayıs ayı kimya ihracatı 2016 yılının aynı ayı ile karşılaştırıldığında miktarda yüzde 27,10 artışla 1 milyon 533 bin ton, değerde ise yüzde 17,48 yükselişle 1 milyar 329 milyon dolar olarak gerçekleşti. Mayıs ayında en fazla ihracat gerçekleştirilen ilk 10 ülke şöyle sıralandı: Birleşik Arap Emirlikleri, Irak, Cebeli Tarık, Almanya, İtalya, ABD, Yunanistan, Mısır, İran ve İngiltere. İlk sırada yer alan Birleşik Arap Emirlikleri’ne ihracat artışı yüzde 566 oldu.
13
Mayıs ihracatında plastik ilk sıraya yükseldi Mayıs ayında kimya ihracatına alt sektörler bazında en fazla katkıyı plastikler ve mamulleri sağlarken en güçlü artış ise mineral yakıtlar ve yağlarda yaşandı. Mayıs ayında plastikler ve mamülleri yüzde 8,42 artış ve 457 milyon 546 bin dolarlık ihracatla ilk sırada yer aldı. Mineral yakıtlar, yağlar ve ürünleri yüzde 60,69 yükselişle 295 milyon 312 bin dolarlık ihracatla ikinci sırada yer alırken üçüncülüğü ise yüzde 8,51 artış ve 106 milyon 62 bin dolarla kauçuk ve kauçuk eşyalar üstlendi.
AB ülkelerinin kimya ihracatından aldığı pay artıyor Avrupa Birliği ülkelerinin kimya ihracatındaki artmaya devam ediyor. Almanya, İtalya ve Yunanistan Mayıs ayında kimya sektörünün en çok ihracat yaptığı ilk 10 ülke arasında yer aldı. Almanya’ya yüzde 2,22, İtalya’ya yüzde 33,72 ve Yunanistan’a yüzde 45,44’lük ihracat artışı gerçekleşti.
Kimya ihracatı ilk beş ayda 6 milyar 685 bin dolara ulaştı Kimya sektörünün ihracatı Ocak-Mayıs döneminde geride bıraktığımız yılın aynı dönemine göre miktarda yüzde 15,54 artışla 8 milyon 95 bin ton, değerde ise
yüzde 17,20 yükselişle 6 milyar 685 bin dolara ulaştı. Sektörün bu dönemde en çok ihracat yaptığı ilk on ülke; Birleşik Arap Emirlikleri, Almanya, Irak, Mısır, ABD, İtalya, Singapur, İran, İspanya ve Yunanistan olarak sıralandı. Ocak-Mayıs dönemi ihracat rakamlarını değerlendiren İstanbul Kimyevi Maddeler ve Mamülleri İhracatçıları Birliği (İKMİB) Yönetim Kurulu Başkanı Murat Akyüz şunları söyledi: “Yılın beş aylık ihracat rakamlarına baktığımızda son derece güzel gelişmelerin yaşandığını görüyoruz. Mayıs ayı ihracatımızda yeniden sıçramanın yaşandığı bir ay oldu. Miktarda yüzde 27,10, değerde yüzde 17,45 artış yakaladık. Bu yükselişte AB ülkelerinden gelen talepteki artış önemli rol oynadı. Almanya başta olmak üzere gerilim yaşanan AB
14
ülkeleri ile normalleşme ticari ilişkilere de olumlu etki ediyor. Rusya’nın yeniden en çok ihracat yaptığımız ilk 20 pazar arasına girmesi de önem taşıyor. Her geçen ay Rusya’ya yaptığımız ihracat artıyor ve ülkeyi sıralamada daha da yukarılara götürüyor. İlk beş ayda Rusya’ya ihracatımız yüzde 35 arttı. Bir diğer dikkat çekici ve önemli gelişme ise Çin’e yaptığımız ihracattaki yukarı yönlü hareket. Ocak-Mayıs döneminde Çin’e ihracatımız yüzde 51,21 artarak ülkeyi en çok ihracat yapılan 20 ülke arasına taşıdı. Yılın ikinci yarısında pozitif tablonun devam edeceğini görüyoruz. Önümüzdeki aylarda Türkiye’ye yapılacak yatırımların da artacağı düşüncesindeyiz. Böylece her şey çok daha iyi bir noktaya ulaşacak.”
CANSU KOÇ KİMYA MÜHENDİSİ SELÇUK ÜNİVERSİTESİ ÖĞRENCİ cansuukocc38@gmail.com
İNSANIN VE İNSANLIĞIN KİMYASI
İnsanın Kimyasal Tarifi
İ
nsan vücudu fiziksel ve kimyasal yapılardan oluşan bir sistemler bütünüdür. İnsan vücudunun ana bilimi hücredir.
HÜCRELER -> DOKULAR -> ORGANLAR -> SİSTEM Sistemin oluşmasındaki bu süreçte , insan vücudun da bulunan birçok elementler de katkıda bulunur. Vücudumuzun büyük bir kısmı sudan oluşmuştur ve sistemin oluşmasının temelinde yatan hücre; toplam ağırlığının % 65-90 seviyesine kadar su içermektedir. Bu sebepledir ki; insan vücudunun kütlesinin içerdiği en fazla element “OKSİJENDİR.” Organik moleküllerin temel birimi olan “KARBON” ise 2. Sırada gelir. Bu sırayı “HİDROJEN”, “AZOT”, “KALSİYUM”, “FOSFOR” takip eder. İnsan vücudunun %61 bölümü 24 yaşamsal elementten oluşuyor. Bunların en önemleri yukarıda belirtilen elementler olmakla birlikte, vücudumuz “URANYUM ve ALTIN“ gibi dünya üzerinde bulunan 90 ayrı elementi de barındırıyor.
15
Ortalama 70 kg ağırlığındaki bir insanın vücuduna göre düzenlenen elementlerin değerleri aşağıdaki gibidir:
O2 (OKSİJEN) 43 Kg
H2 (HİDROJEN) 7 Kg P (FOSFOR) 780 gr
Vücudun yaklaşık %60’lık bölümü oksijenden oluşuyor.İnsan beyin işlevlerini sürdürebilmek için oksijene muhtaçtır.Beyin hücreleri oksijen gitmediği taktirde 1 dk içerisinde ölmeye başlıyor. yüksek miktarlarda alınan oksijen eksikliği kadarda tehlike arz ediyor.
Hidrojen, DNA’nın ve yaşayan her hücre molekülünün bir parçasıdır. İnsan bedeni sağlıklı kalabilmek için büyük kısmını hidrojenin oluşturduğu suya, günde 2,5 litre ihtiyaç duyuyor.
Bu sebeple dalgıçların 10 m’nin altında saf oksijeni solumamaları gerekiyor. Çünkü ciğerlerde büyük hasara yol açıyor.Bu yüzden saf oksijen yerine yükseltilmiş oksijen bileşimi “NİTROX” kullanmaları tavsiye edilir.
Su kaydeben kişiye çok yüklü miktarda su verilmesi halinde kişi ölebilir. Çünkü aşırı su kalp kasındaki sodyum ve potasyum dengesini bozarak ani kalp krizine yol açıyor. Bu sebeple su, günde uzmanlarca önerilen miktarda tüketilmelidir.
16
Doğada sadece fosfat olarak bulunur. Fosfor atomu 4 Oksijen atomuna bağlıdır.İskelette kalsiyum fosfat şeklinde ancak beyinde bol miktarda fosfor şeklinde bulunur.İnsan iskeleti, yüklü bir fosfat rezervi kabul edilebilir. Ton ve somon balığı, karaciğer, hindi,tavuk,yumurta,peynir zengin fosfor kaynaklıdır ve vücudun bunlara bol miktarda ihtiyacı vardır. Özellikle Fosfor; canlılarda hücre içeriğinin yaşamsal bir bileşeni olarak sinir ve kemik dokuları için önemlidir.
As (ARSENİK) 7 mg
F (FLOR) 6 gr
I ( İYOT) 20 mg
İnsan, vücudu için gerekli olan Arseniği; pisi balığı,istiridye, midye ve karides gibi deniz ürünlerinden yiyerek fazla miktarda vücuda almış olur. Ancak Arseniğin yüksek dozu zehirleyici değildir.Ayrıca Arsenik uyarıcı bir görev üstlenir ve kurnaz at yarışçıları bunu doping amacıyla lullanırlar. Bu dopingin tespiti , atların idrarlarının incelenmesiyle ve idrarda fazla miktarda Arseniğin bulunmasıyla ileri gelir. Günümüzdeki Çinliler ise Arseniği hastalıkları tedavide kullanmaktadırlar. ABD’de de “TRISENOX” adı verilen Arsenik hapı kan hücreleri tedavisinde kullanılıyor.
Flor vücut için az miktarda olmak kaydıyla gereklidir. Çoğu kemiklere , özellikle de dişlere giderek güçlülük verir. İçme suyu ve diş macununa katılır.
İyot, genellikle vücut sıcaklığını dengeleyen hormonun üretildiği troit bezinde bulunuyor. Azı troit bezinin uzamasına bağlı olarak boyun terlemesine dolayısıyla halsizliğe ve üşümeye neden oluyor. Fazlası ise aşırı hareketliliğe sürüklüyor.
Ancak vücut ihtiyacı olan miktarı en çok , tavuk,yumurta,peynir ve çay ( Bir fincanda 0,4 mg ) gibi doğal besinlerden sağlar. Denizlerde de fazla miktarda bulunduğundan balıklar, Flor yönünden zengindir.
Se (SELENYUM)14 mg
K (POTASYUM)140 gr
Vücudun her hücresi, kanser ve kısırlığa karşı koruma sağlayan milyonlarca selenyum atomu içeriyor. Saç, böbrek ve erbezleri en yüksek düzeyde bulunduğu bölgelerdir. Vücudun gereksinim miktarı çok az bile olsa aşıldığında , selenyum zehirlenmesi riski ortaya çıkıyor. Bunun en açık belirtisi, nefes almada zorluk ve metil selenyum gazının yol açtığı ağır vücut kokusudur.
Vücutta en çok kırmızı kan hücreleri potasyum içeriyor. Daha sonra kaslar ve ardından beyin dokusu bu sıralamayı devam ettiriyor. Birgün içerisinde alınması gereken miktar 3,5 gramdır. Bunu ; kuru üzüm , yer fıstığı muz, patates, mantar,çikolata gibi potasyum yönünden zengin besinlerle sağlamak mümkündür.
17
Yaşamsal Kimya Kimyanın hayatımızdaki yeri ve önemi oldukça fazladır. Hayatımızın neredeyse her alanında kimya bilgilerini kullanmamız mümkündür. Bu sebeple öncelikle bilimsel anlamda nedir Kimya ? Bakalım. Kimya, maddenin oluşturduğu atomları, atomların oluşturduğu bileşimleri , bu bileşimlerin yapısını ve bu maddenin
özelliklerini inceleyen bilim dalıdır. Kimya; evrenin başlangıcından bugüne kadar hayatta kalmamız için gerekli olan reaksiyonları . madde etkileşimlerini ve yapısını alanında biz insanlara anlaşılır ulaşılabilir ve kullanılabilir bilgiler sunmaktadır. Yiyecek ve tarımda , sağlık ve tıp alanında , evlerimizde
günlük kullandığımız temizlik malzemelerinde ve teknolojide sıkça karşımıza hiç şüphesiz Kimya çıkmaktadır. Gündelik yaşantımızda Kimya , çamaşır suyu, sabun, tuz ruhu bazı ilaçlar, gazoz ve sirke gibi maddelerde başlıca ilgi alanıdır. Aynı zamanda limonda sitrik asit, portakalda ve mandalinada Askorbik asit olduğu kimyanın varlığının bir göstergesidir.
Sektör Gibi Sektör ! *İlaç’tan -> *Sabun,deterjan,kozmetiğe *Boya’dan -> *Yalıtım Malzemelerine *LPG’den -> *Sınai Gazlara *Gübre’den -> *Tarım İlaçlarına *Petrokimya’dan -> * Tekstil Kimyasallarına *Yapıştırıcılardan -> *Aşındırıcılara… Hayatımızın bütün sektörel alanında faaliyet gösteren bir kimya bilimi ile iç içeyiz. Kaynaklar www.evrimagaci.org www.haspinar.blogcu.com www.bilimgenc.tubitak.gov.tr www.sagliksiteniz.com
18
Haber Yabancı
İster sahil kenarında uzanırken, ister bir kayak pistinden kendinizi aşağıya bırakırken ya da bir dağın tepesine çıkarken; eğer dışarıdaysanız, cildinizin koyulaşmasına ve yanmasına neden olan görünmez ışınlar tarafından bir etkiye maruz kalırsınız. Bu ultraviyole (UV) radyasyon ışınları cilt hücrelerindeki DNA’ya zarar verebilir, bu da cilt kanserine neden olabilecek genetik mutasyonlara neden olur. Neyse ki güneş kremleriyle, bu ışınların birçok zararlı etkisine karşı kendinizi koruyabilirsiniz. Sprey, losyon, jel veya vaks şeklinde olabilen güneş koruyucuları genellikle çeşitli kimyasalların karışımından oluşur. Güneş kremlerinin içinde bulunan inorganik kimyasallar, ışığı deriden uzağa yansıtabilir veya saçabilir. Organik (karbon bazlı) maddeler ise UV ışınlarını absorbe edebilir. Fakat cildimiz bunların hiçbirini yapamaz.
GÜNEŞ KREMİ CİLDİMİZİ NASIL KORUYOR?
Peki bu korumayı nasıl yaparlar?
koruyucuların bileşenleri yavaşça parçalanır ve ısı açığa çıkar.
Çinko oksit veya titanyum dioksit gibi mineralleri içeren bazı inorganik kimyasallar, fiziksel bir güneş koruyucu gibi davranır. Beyaz rengin ışığı yansıttığı gibi, bu organik kimyasallar da UV ışınlarını yansıtırlar. 1980’li ve 1990’lı yıllarda sahillerde gezen beyaz burunlu insanlar, güneş kremlerinin bu içeriklerinden kaynaklanıyordu. Üreticiler inorganik parçacıkları şimdi çok daha küçük boyutta yaptığından dolayı, artık güneş kremlerini gözle görünür şekilde beyaz olarak görmüyoruz.
Güneş koruyucu kremlerin üzerinde yazan SPF, Güneş Koruma Faktörü (Sun Protection Factor) anlamına gelir. SPF, güneş kreminin UVB adında bir tür UV ışınına karşı cildi ne kadar iyi koruduğunu belirtir. UVB ışınları güneş yanığına ve çeşitli cilt kanserine neden olur.
Güneş koruyucular, inorganik kimyasallarla birlikte, genellikle avobenzon veya oksibenzon gibi organik kimyasallar içerir. Bu moleküller, fiziksel olarak UV ışınlarını saptırmak yerine, kimyasal bağları vasıtasıyla UV radyasyon ışınlarını absorbe ederler. Bu bağlar UV radyasyon ışınlarını emerken, güneş
19
SPF ’in Düşük Olması Ne Demektir?
UVA diye adlandırılan bir diğer UV radyasyon ışını çeşidi de, deriye daha derin nüfus ederek, erken kırışmalara ve yaşlılık lekelerinin oluşmasına neden olur. Aynı zamanda bazı cilt kanserlerinin riskini de artırabilir. Önceden güneş koruyucu losyonlar, UVA ve UVB’ ye karşı geniş spektrumlu koruyucu olarak etiketliydi. Fakat şimdi UVB’ye karşı koruyucu gücünü listelemek için bir standart bulunmamaktadır. Güneş ışığını
saptıran inorganik kimyasallar, hem UVA hem de UVB ışınlarını saptırır. Çoğu kuruluş, güneş kremini 15 ila 50 arasında bir SPF değeri ile kullanmanızı önerir. (SPF’ i 50’den daha yüksek derecelendirilen güneş koruyucuların, SPF 50’den daha etkili olduğu henüz kanıtlanmamıştır). Mayo Clinic’e göre, SPF 15 olan bir güneş koruyucu cildi UVB ışınlarına karşı % 93 oranında korurken, SPF 30 olan bir güneş koruyucu % 97 oranında bir koruma sağlar. Hiçbir SPF değeri, UV ışınlarının %100'ünü engelleyemez. Bazı UV radyasyon ışınları, güneş kreminin içinden geçip yine cildinize nüfus ettiğinden, SPF numarası aşağı yukarı bir kişinin cildinin kırmızıya dönmesine kadar geçen süre içinde korumayı sürdürebilir anlamına gelir. Amerikan Dermatoloji
Akademisine göre, SPF 15 olan güneş kremi cildinizin her zamankinden yaklaşık 15 kat daha uzun süre kırmızı hale gelmesini önleyecektir. (Yani normalde cildiniz 10 dakika içinde yanmaya başlıyorsa, SPF 15 koruyuculu güneş kremi, yaklaşık 150 dakika veya 2.5 saat cildinizde yanmayı önleyecektir). Ancak çoğu insan, güneş kremini ovalamak ve yıkamak eğiliminde olduğu için, yeteri kadar güneş kremi kullanmamış oluyor. Deri Kanseri Vakfı, güneş kreminin koruyucu gücüne bakılmaksızın 2 saatte bir yeniden uygulanmasını ve maksimum koruma için en az 1 ons (0.03 ml) kadar kullanılmasını öneriyor. Washington D.C’de bir savunma grubu olarak kurulan Çevresel Çalışma Grubu’nun (Environmental Working Group) bir raporuna göre, güneş kreminin
20
içinde bulunan bazı kimyasalların, kanserojen (kansere neden olan) veya başka türlü zararlı olabilme ihtimalinden dolayı son zamanlarda eleştirilerin hedefi oldu. Bilim adamları, oksibenzonun cilt tarafından emildiğini ve güneş kremi uygulandıktan uzun bir süre sonra da idrarda bulunduğunu keşfettiler. Bundan dolayı bazı araştırmacılar Çevresel Çalışma Grubu raporlarına göre, bu kimyasalları içeren güneş kremlerinin çocuklarda kullanılmamasını önerdiler. Geçen yıl yapılan bir ön çalışmada, titanyum dioksitin farelerde genetik hasara neden olduğu görüldü. Güneş kremi her durumda nihai bir çözüm olmadığı için, sağlık örgütleri cildinizi korumak için şapka, güneş gözlüğü, uygun giysiler ve gölgelik kullanmanızı şiddetle tavsiye etmektedir.
Yerli
Haber
Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) Merkezi Araştırma Laboratuvarı bilimsel ve endüstriyel araştırmalarda kullanılmak üzere NMR (Bruker) Spektrometre cihazına kavuştu. KTÜ bünyesine kazandırılan NMR cihazı, organik bir molekülün yapısının aydınlatılmasında kullanılmakta ve eczacılık, tıp, kimya, biyoloji, gıda ve çevre gibi birçok alanda yapılan bilimsel ve endüstriyel çalışmalara ışık tutuyor.
KTÜ, NMR CİHAZINA KAVUŞTU
Bu Cihaz Sayesinde Bilimsel Çalışmalar Hızlanacak NMR cihazıyla birlikte KTÜ’deki bilimsel araştırmaların giderek hızlanacağını belirten KTÜ Eczacılık Fakültesi Farmakognozi Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nurettin Yaylı, “NMR cihazımız pek çok alanda hizmet veriyor. Eczacılık, tıp, kimya, biyoloji, gıda ve çevre gibi birçok alanda
21
bilimsel araştırmalara ışık tutan cihazımız ayrıca her türlü maddenin ayrıştırılmasında kullanılıyor. Örneğin; siz kaçakçılıkta bir numune yakaladınız, getirdiniz. Numunenin ekstazi mi, eroin mi olduğunu bu cihaz bize söylüyor. Bilim arenasında bu cihaz olmasa araştırmaların pek çoğundan mahrum kalırız. Sağ olsun rektörümüz Sayın Süleyman Baykal, bu cihazı üniversitemize kazandırdı. Bu
cihaz sayesinde KTÜ’deki bilimsel araştırmalar hızlandı. Örneğin; bölgemizde bitki çeşitliliği çok fazla, bu cihazla birlikte belki de bölgemizdeki bitkilerden ilaç sektöründe kullanılmak üzere bir ilaç etken maddesi bulunacak ve o da bu cihaz sayesinde olacak. O ilaçta KTÜ patentli olacak. Ümit ediyoruz ki bu çalışmalar kapsamında da hedeflerimize ulaşırız” ifadelerini kullandı.
Ürün Odaklı Çalışmamız Lazım Türkiye’deki üniversitelerin pek çoğunun makale bazlı çalıştığını ürün odaklı çalışmadığını söyleyen KTÜ Eczacılık Fakültesi Farmakognozi Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nurettin Yaylı, “Türkiye’de yapılan çalışmalar şu zamana kadar çoğunlukla makale bazlı olmuş. Umuyorum bundan sonra ürün odaklı olacaktır. Bir bitkideki etken maddenin ürün potansiyeli var mı? İlaç hammaddesi olarak kullanılıyor mu? Tüm
bunlara en ince ayrıntısına kadar bakmamız lazım. Türkiye’de gelecek 15 yıl içinde ürün odaklı araştırmaların özendirilmesi konusunda çalışmaların yapılacağına olan güvenim tamdır. Bu da ülke ekonomisine büyük katkı sağlayacaktır” dedi.
NMR Cihazının Kullanım Alanları NMR Spektrometre cihazı, doğal bileşiklerin yapılarının aydınlatılması, ilaç etken maddesi tayini ve analizleri, bilinmeyen bileşiklerin tayini, sentetik kimya, petrokimya, biyokimya, tekstil, gıda, boya, tarım endüstrileri, organik ve metalo organik bileşiklerin analizleri, polimer araştırmaları, gibi alanlarda yapılan çalışmalara hizmet veriyor.
22
SILA SÖZMEN KİMYAGER HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ ÖĞRENCİ silasozmenn@gmail.com
ANTİ-KANSER İLAÇLAR
K
anser hastalığının tedavisi için uygulanan kemoterapide kullanılan ilaçlar anti-kanser ya da diğer adıyla antineoplastik ilaçlardır. Anti-kanser ilaçlar ya da antineoplastik ilaçlar, sağlıklı hücrelere zarar vermeden habis tümör de denilen kanserli hücrelerin bölünerek çoğalmasını engellemek veya mümkünse durdurmak için uygulanan tedavilerde kullanılır. Yalnız ilaç tedavisi uygulanabildiği gibi radyoterapi ile ya da başka ilaçlarla beraber de uygulanabilir. Ameliyat ve radyoterapi belli bir bölgedeki kanserli hücreleri öldürür veya onlara zarar verir,
fakat kemoterapi bütün vücuda uygulanabilir. Bunun anlamı, kemoterapi vücuda yayılan, orijinal tümörden uzaktaki kanserli hücreleri de öldürebilir. (Kemoterapi aslında herhangi bir hastalığın tedavisinde herhangi bir ilacın kullanılmasıdır. Ancak çoğu insana göre kemoterapi kelimesi kanser tedavisinde kullanılan ilaçlar anlamına gelir.)
tanımlanır, belli bir bölgede oluşur ve müdahale edilmediğinde diğer dokulara ve organlara yayılır. Bu halk arasında “kötü huylu” tümör olarak bilinir. İlaç tedavisi böyle durumlarda, yani tümörün vücuda yayıldığı veya yayılma ihtimali olduğu durumlarda kullanılır.
Kanser tedavisinde, ilgili organın doğasına bağlı olarak farklı sınıf Vücutta normal ve sağlıklı ilaçlar kullanılabilir. Örneğin, hücrelerin gelişim ve ölüm süreci meme kanseri genellikle östrojen bir düzen ve kontrol içinde yürür. hormonları tarafından uyarılır ve Oysa kanserli hücrelerin büyümesi cinsiyet hormonlarını etkisiz hale ve ölümü bu kontrol sürecinden getiren ilaçlarla tedavi edilebilir. çıkmıştır ve hücreler kontrolsüz Benzer şekilde prostat kanseri, bir şekilde büyüyüp çoğalmaya erkeklik hormonu olan androjeni başlar. Yani kanser genellikle etkisiz hale getiren ilaçlarla kontrolsüz hücre büyümesi olarak tedavi edilebilir. Bununla birlikte,
23
antineoplastik ilaçların çoğunluğu hücre çoğalmasına müdahale ederek etki gösterir. Kanserli hücreler, sağlıklı hücrelerden çok daha hızlı çoğaldığı için, ilaçlar bu hızlı çoğalan hücreleri hedef alır. Sonuç olarak, antineoplastik ilaçlar sadece kanserli hücreleri etkilemez, aynı zamanda saç folikülleri, yumurtalıklar, testisler ve kan oluşturan organlar da dahil olmak üzere hızlı çoğalan diğer hücreleri de etkiler. Yeni yöntemler, tümörü besleyen ve büyümesini sağlayan kan damarlarının oluşumunun
engellenmesi gibi farklı yaklaşımlar benimsiyor. Bu yaklaşımlar umut verici olsa da henüz yaygın olarak kullanılmıyor. Anti-kanser ilaçların geliştirilmesi için hala geniş araştırmalar sürüyor. 2003 yılında etkili ilaçların geliştirilmesini kolaylaştırmak için yeni bir teknik geliştirildi. Araştırmacılar 23.000’den fazla kimyasal bileşiği, kanserle savaşırken aynı zamanda sağlıklı hücrelere zarar vermeyecek olanları belirlemek için bir tarama tekniği ile inceledi. Sistem bu profile uyan 9 bileşik
belirledi. Bunlardan bir tanesi daha önce tanımlanamamış bir ilaçtı. Daha sonra ilacın nasıl geliştirilebileceğini belirlemek için araştırmalarını genişlettiler. Bu gerçekten önemli bir adımdı. Kemoterapi için kullanılan antikanser ilaçların sayısı 100’den fazladır. Bu ilaçlar, kimyasal yapılarına, nasıl alındıklarına, belirli kanser türlerini tedavi etmekteki yararlılığına ve yan etkilerine göre farklılık gösterir.
Anti-kanser İlaçların Sınıflandırılması Bu ilaçlar, nasıl çalıştıklarına, kimyasal yapılarına ve diğer ilaçlarla ilişkilerine göre gruplandırılabilir. Bazı ilaçlar birden fazla işe yarar ve birden fazla gruba ait olabilir. İlacın nasıl çalıştığını bilmek, yan etkilerini tahmin etmek açısından oldukça önemli. Eğer tedavi sırasında birden fazla ilaç kullanılacaksa hangi ilacın ne zaman veya hangi sırayla alınacağının belirlenmesi açısından ilacın çalışma şeklini bilmek gerekir.
1)Alkilleyici İlaçlar Bu ilaçlar en fazla kullanılan anti-kanser ilaçlardır. Hücrenin DNA’sına zarar vererek yenilenmesini önler. Hücre döngüsünün her aşamasında çalışır ve akciğer, göğüs ve yumurtalık kanserlerinin yanı sıra lösemi, lenfoma, Hodgkin hastalığı, multipl miyelom, sarkom gibi farklı kanser türlerinin tedavisinde de kullanılır. Alkilleyiciler ön ilaçlardır. Kanserli hücrede etilenimonyum türevlerine ve sonra karbonyum
türevlerine dönüşürler. Karbonyum iyonu güçlü elektrofil özelliği olan, pozitif yüklü reaktif bir metabolittir. Negatif yüklü nükleik asitlerin ve diğer makro moleküllerin içerdiği amino, fosfat, tiyol, hidroksil, imidazol ve karboksil gruplarına kovalent bağlarla geri dönüşsüz bağlanır ve böylece alkillenme gerçekleşmiş olur. Alkilleyici ilaçlar DNA’ya zarar verdiklerinden, yeni kan hücreleri oluşturan kemik iliği hücrelerini etkileyebilirler. Nadiren de olsa bu durum lösemiye yol açabilir. Bu risk ilacın dozuna bağlıdır, yani düşük dozlarda risk düşüktür. Ancak kullanılan toplam ilaç miktarı arttıkça risk de artar. Lösemi riski tedaviden sonraki 5-10 sene içinde en yüksek seviyededir. Alkilleyicilere örnek olarak, karboplatin ve cisplatin verilebilir. Karboplatin ve cisplatin DNA’da guanine bağlanarak hücre bölünmesini inhibe eder. Karboplatin cisplatinden daha az toksik etkiye sahiptir.
24
2)Antimetabolitler Antimetabolitler de alkileyici ilaçlar gibi sık kullanılan ilaçlardır. Hücre döngüsünün her aşamasında çalışmazlar. Faza özgüdürler. DNA, RNA, proteinler ve diğer temel hücre komponentlerinin sentez zincirinin değişik basamaklarında substrat ya da koenzim olarak rol oynayan çeşitli metabolitlerin analoglarıdır. Bu substratları kullanan enzimler üzerinde özgül bağlanma noktalarına karşı onlarla yarışırlar ve onların bağlanmalarını inhibe ederler. Genellikle lösemi, göğüs ve yumurtalık kanserinin tedavisinde kullanılırlar. Antimetabolitlere örnek olarak, floksuridin ve fludarabin verilebilir.
3)Anti-tümör Antibiyotikleri Bu ilaçlar, enfeksiyonları tedavi etmek için kullanılan antibiyotikler gibi değildir. Kanserli hücrelerdeki DNA’yı değiştirerek büyümelerini ve
çoğalmalarını engellerler. Antrasiklinler: Hücre döngüsü boyunca DNA replikasyonuna katılan enzimlere müdahale eden anti-tümör antibiyotiklerdir ( Hücrelerdeki kimyasal reaksiyonları başlatan, ilerlemesine yardım eden veya hızlandıran enzimler). Çeşitli kanser türleri için yaygın olarak kullanılırlar. Antrasiklinlere örnek olarak, danorubisin ve epurubicin verilebilir. Bu ilaçlar verilirken, yüksek dozda verilmesi haline kalbe kalıcı olarak zarar verebilmesinden endişe duyulur. Bu nedenle alınabilecek dozun limiti bellidir. Antrasiklin olmayan antitümörlere örnek olarak, aktinomisin-D ve bleomisin verilebilir.
3)Topoizomeraz İnhibitörleri Faza özgüdürler. DNA sarmalını replikasyona hazırlamakla görevli iki topoizomeraz enziminden biri olan topoizomeraz I’e bağlanarak onu inhibe ederler. DNA sarmalı açılır ancak tekrar bağlanamaz, böylece tek iplik kırıklı DNA birikimine yol açar. Bunlar ile replikasyon çatalı çarpışarak çift iplik kırığına neden olur ve hücre ölümü gerçekleşir. Topoizomeraz inhibitörlerine örnek olarak, topotekan verilebilir.
4)Mitotik İnhibitörler Mitotik inhibitörler, doğal ürünlerden sağlanan bileşiklerdir. Hücre bölünmesini durdurarak yeni hücrelerin oluşmasını
engellerler. Fakat enzimlerin hücre çoğalması için gerekli proteinleri üretmesini önleyerek, her fazdaki hücrelere zarar verebilirler. Meme akciğer ve lenfoma dahil olmak üzere farklı kanser çeşitlerini tedavi etmek için kullanılırlar. Bu ilaçlar damar hasarına yol açabileceği için bir sınırlayıcı limiti vardır. Mitotik inhibitörlere örnek olarak, dosetaksel ve estramustin verilebilir.
5)Kortikosteroidler Kortikosteroidler, daha yaygın adıyla steroidler, doğal hormonlardır ve ilaç olarak birçok kanser türünün veya diğer bazı hastalıkların tedavisinde kullanılırlar. Kanser tedavisinin bir parçası olarak kullanıldığında kemoterapi ilacı olarak kabul edilir. Steroidler genellikler kemoterapinin neden olduğu bulantı ve kusmayı engellemeye yardımcı olmak için kullanılır. Ayrıca şiddetli alerjik reaksiyonları önlemek için kemoterapi öncesinde de kullanılır. Kortikosteroidlere örnek olarak, prednizon verilebilir.
6)Diğer Kemoterapi İlaçları Bazı ilaçlar farklı davranarak diğer hiçbir kategoriye girmez. Örnek olarak bir enzim olan L-asparaginaz verilebilir.
25
Kanser Tedavisinde Kullanılan Diğer İlaçlar Diğer ilaçlar ve biyolojik tedaviler kanser tedavisinde kullanılsa da kemoterapi olarak düşünülmez. Bunlar genellikle kemoterapiden daha az yan etkiye sahiptir. Birçoğu kemoterapi ile birlikte kullanılır. Hedefe Yönelik Tedaviler: Geleneksel tedavilerden farkı, spesifik olarak kanserli hücrelere atak yapılmasıdır. Bu ilaçlar tedavinin bir parçası olarak veya kanseri kontrol altında tutmak, geri gelmesini önlemek için tedavi sonrasında kullanılabilir. Farklılaştırıcı Ajanlar: Bu ilaçlar kanserli hücrelerin, sağlıklı hücreler gibi olmasını sağlar, yani büyümelerini ve çoğalmalarını yavaşlatır. Hormon Tedavisi: Bu kategorideki ilaçlar, meme, prostat ve rahim kanserinin büyümesini yavaşlatır. Cinsiyet hormonları bu kanser türlerinin oluşmasında etkilidir. Hormon tedavisi, kanserli hücrelerin büyümek için ihtiyacı olan hormonları kullanmasını engeller ya da vücudun bu hormonları üretmesini önler. Genellikle kemoterapiden sonra uygulanır. İmmünoterapi: Bu tür tedaviler, bağışıklık sisteminin kanserli hücreleri tanıyıp saldırmasına yardımcı olmak için uygulanır.
Yan Etkileri Kemoterapi ilaçlarının hemen hepsi kan yoluyla vücuda dağılır ve kontrolsüz çoğalan hücrelere ulaşarak bu hücreleri öldürür veya kontrolsüz büyümesine engel olur. Kemoterapi ilaçları bir taraftan bu kötü hücreleri yok ederken diğer taraftan vücuttaki normal hücreler üzerine de etki etmektedir. Bu da vücutta kemoterapiye bağlı bir takım yan etkiler ile kendini gösterir. Ancak mevcut ilaçların sağlıklı hücreler üzerine olan istenmeyen bu etkileri geçicidir. Ayrıca kemoterapi sebebiyle meydana gelen yan etkiler her zaman beklenildiği kadar kötü olmayabilir.
-Kolay morarma ve kanama -Enfeksiyon -Anemi (düşük sayıda kırmızı -Kemik iliğindeki kan oluşturan kan hücresi) hücreler -Bulantı ve kusma -Saç folikülleri -İştah sorunları -Ağızdaki hücreler, sindirim yolu -Kabızlık veya ishal ve üreme sistemi. -Yara ve ağrı gibi, ağız, dil ve boğaz problemleri Bazı kemoterapi ilaçları kalp, -Uyuşukluk, karıncalanma, ağrı böbrekler, mesane, akciğerler gibi sinir ve kas problemleri ve sinir sistemindeki hücrelere -Cilt ve tırnaklarda renk zarar verebilir ve sağlıklı hücreleri değişimleri korumak için başka ilaçlar almak -Böbrek sorunları gerekebilir. Aynı zamanda yan -Kilo değişimi etkileri hafifletmeye yardımcı -Konsantrasyon ve odaklanma tedaviler de mevcuttur. sorunları -Mod değişimleri Anti-kanser ilaçların diğerlerine -Cinsel istek kaybı veya azalması göre daha sık görülen yan etkileri -Doğurganlık sorunları şunlardır: Bu yan etkilerin bazıları uzun -Yorgunluk süreli olsa da geçici oldukları -Saç dökülmesi unutulmamalıdır. Kemoterapi ile zarar görebilecek sağlıklı hücreler,
Kaynaklar https://www.cancer.org/treatment/treatments-and-side-effects/treatment-types/chemotherapy/howchemotherapy-drugs-work.html https://www.cancer.org/treatment/treatments-and-side-effects/treatment-types/chemotherapy/ chemotherapy-side-effects.html https://www.cancer.org/treatment/treatments-and-side-effects/treatment-types/chemotherapy/how-ischemotherapy-used-to-treat-cancer.html http://kanser.gov.tr/kanser/kanser-tedavisi/37-kemoterapi.html http://file.toraks.org.tr/TORAKSFD23NJKL4NJ4H3BG3JH/kongre_2010/AKCIGER%20KANSERINDE%20 UYGULANAN%20KEMOTERAPOTIKLERIN%20FARMAKODINAMISI.pdf http://medical-dictionary.thefreedictionary.com/Anticancer+Drugs Speciality Inorganic Chemicals- Christopher F. J. Barnard, Simon P. Fricker, Owen J. Waughan
26
Haber Yabancı
OTOMOBİL PLASTİKLERİNİ HİNDİSTAN CEVİZİ YAĞI İLE YALITIM KÖPÜĞÜ HALİNE GETİRME
Plastik, metal ve kauçuk bileşenleriyle bazı araçlar , her yıl milyonlarca ton atığın ölümünden sorumludur. Şu anda ACS Sürdürülebilir Kimya ve Mühendislik’ten bir ekip, bu araçların plastik bileşenlerinin hindistan cevizi yağı ile geri dönüştürülebileceğini ve inşaat, paketleme ve otomotiv endüstrileri için köpük olarak yeniden kullanılabileceğini bildirdi. Geri dönüştürülmüş polikarbonat (PC) ve poliüretan (PUR), bina izolasyonu, buzdolabı, yastık ve ambalaj ürünleri için idealdir. Ancak, plastik araba bileşenlerinin bu noktaya gelmesi zor olabilir. Araçlardan çıkan bazı plastik atıklar kolayca yeniden işlenebiliyor; Bununla birlikte, PC ve PUR malzemeleri daha zorlu bir kimyasal geri dönüşüm yöntemini gerektirir. Buna ek olarak, otomobillerden gelen PC
ve PUR plastiklerindeki boyalar ve kaplamalar, genellikle prosese karışarak geri dönüştürülmüş ürünün bozulmasına neden olur. Ve örneğin, mevcut yalıtım köpüklerine geri dönüşümlü PC ve PUR malzemelerinin eklenmesi, köpükleri çok yoğun veya kırılgan hale getirebilir. Araştırmacılar çeşitli kimyasal geri dönüşüm teknikleri geliştirmiş olmasına rağmen, çok azı bunlarla kullanışlı ürünler üretmeye çalışmıştır. Araştırmacılar çeşitli kimyasal geri dönüşüm teknikleri geliştirmiş olmasına rağmen, çok azı bunlarla kullanışlı ürünler üretmeye çalışmıştır. Hynek Beneš, Aleksander Prociak ve arkadaşları, uygulamalarını arttırmak umuduyla PC ve PUR’u geri dönüştürülmüş materyaller haline dönüştürmek için yeni bir yaklaşım benimsemek istediler. Araştırmacılar daha önce Hindistan cevizi yağının PC’yi
27
bozabileceğini göstermişti. Burada, ekip, PC ve PUR’u atık araba plastiklerinden geri kazanmak için hindistancevizi yağı ve mikrodalga fırın kullanarak yeni bir method geliştirdiler. Bu, bozulmayan yenilenebilir ve geri dönüştürülmüş bir üründür. Bu ürün mevcut bir köpük ile birleştirilebilir ve yalıtım köpüğünün bütünlüğü korunur. Ayrıca, bu yeni malzeme, yüksek sıcaklıklarda kararlıydı, bu da inşaat endüstrisi için yalıtım malzemelerine dahil edilmesi için ideal olmasını da sağlıyordu.
Yerli
Haber
Hacettepe Teknokent’te yürütülen çalışmalar kapsamında, TÜBİTAK desteklerinden yararlanılarak cilt lekelerini yok eden ürünler geliştirildi. Can sıkan cilt lekelerine karşı Hacettepe Teknokent’te çözüm üretildi. Yurt dışı patent başvuru süreci devam eden çalışmayla ortaya konulan ürünlerin Ortadoğu, Asya ve Avrupa’ya ihraç edilmesi planlanıyor. Hacettepe Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Farmasötik Kimya Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mutlu Aytemir‘in, TÜBİTAK Teknogirişim Sermaye Destek Programı (Bireysel Genç Girişim/BİGG) kapsamında “Cilt Lekelerine Etkili Kojik Asit Türevi Dermokozmetik Ürünlerin Hazırlanması” projesi
TÜBİTAK DESTEĞİYLE CİLT LEKELERİNİ YOK ETTİ
desteklenmeye değer bulundu. Aytemir, sonraki süreçte, Koji Kozmetik Kimya Ticaret AŞ isimli kuluçka şirketini kurdu. Proje kapsamında, dermokozmetik ürünlerin prototiplerinin Ar-Ge çalışmaları gerçekleştiriliyor. Dermokozmetik ürün formülasyonunda kullanılacak yeni aktif bileşen için “Biyolojik Etkili Kojik Asit Türevi Mannich Bazları” konulu buluşla Türkiye’de ve uluslararası alanda patent başvuruları yapıldı. ABD ve Avrupa başvuru süreci ise devam ediyor. Söz konusu aktif bileşen; antitirozinaz, anti-aging, antioksidan, antidermatofitik, antimikrobiyal ve antimikobakteriyel etkiye sahip bulunuyor. Ayrıca bileşenin cilt kanseri ve melanogenez çalışmaları da yapıldı.
28
Cilt lekesi oluşması, çocukluktan başlayarak yaşam boyunca temas edilen güneş miktarı ile derinin genetik özelliklerine bağlı bulunuyor. Özellikle alın, dudak üstü, yanak ve elmacık kemikleri üzerinde yoğunlaşan cilt lekeleri yüzde dalgalı bir görünüme neden oluyor. İlk başlarda yazın belirginleşip, kışın solma eğilimi gösteren cilt lekeleri, yıllar içinde kış mevsiminde de belirginliğini koruyor. Ayrıca zamanda cilt lekelerinin tedaviye yanıtı da azalıyor. Tirozinaz inhibitörleri, pigment oluşumunun aşırı birikimini azaltması sayesinde tıpta melanin hiperpigmentasyonu gibi dermatolojik rahatsızlıkların
tedavisinde (örneğin melazma, lentigo), kozmetikte çillerin yok edilmesinde, gebelik ve yaşlılık lekelerinde, hassas ciltlerde güneşe maruz kalmaktan kaynaklanan koyu lekelerin ve akne izlerinin giderilmesinde etkili oluyor. Günümüzde, tirozinaz inhibitörleri, tıp, kozmetik ve gıda endüstrilerinde giderek önem kazanıyor. Bilim insanları doğal kaynaklı veya sentetik birçok tirozinaz inhibitörü keşfetti. Ancak toksisite problemlerinden dolayı bunların çok azı günümüzde deri beyazlatıcı ajan olarak kullanılabiliyor.
getirebilen çeşitli dezavantajları bulunuyor.
Zenginleştirilmiş Doğal Ürünler Koji Kozmetik, var olan ihtiyaçlar ve mevcut ürünlerin dezavantajlarından yola çıkarak, günümüzde ciddi cilt problemi olarak karşılaşılan lekelere karşı kullanılmak üzere farklı dermokozmetik ürünler hazırladı.
Ar-Ge çalışmaları yürütülen bu dermokozmetik ürünlerin, ciltteki güneş, yaşlılık, çil, yara ve sivilce lekelerini giderici, aynı zamanda Cilt rengini açan maddelerin en anti-aging ve antioksidan özelliği önemlileri hidrokinon, hidrokinon bulunuyor. manometil eter, arbutin, askorbik asit, kojik asit ve azelaik asit Patentli aktif bileşen ile hazırlanan olarak sıralanıyor. Meyve asitleri cilt rengi açıcı kremler, parfüm, (alfa ve beta hidroksi asitlerparaben ve fenoksietanol AHA, BHA), arbutin ve kojik asit içermemekle birlikte anti-aging içeren kimyasal peeling ve lazer etkili farklı çiçek ekstreleri ile yöntemi lekelerin giderilmesinde hyaluronik asit, yulaf ekstresi, etkin olarak kullanılıyor. Ancak karite yağı (Shea Butter), kakao söz konusu yöntemlerin sağlık yağı, arbutin, A, E ve provitamin sorunlarını da beraberinde B5 vitaminleri ile zenginleştirilmiş
29
doğal ürün nitelikleri taşıyor. Şirket bünyesinde, yüz kremi (gece-gündüz), el kremi, boyun serumu ile vücut losyonu hazırlanıyor. Lipofilik yapıda olan patentli aktif bileşenin cildi soymadan ve tahriş etmeden cilt rengini açarak lekeleri gidermesi ürünlerin üstün yönünü oluşturuyor. Ürünün kendi kadar sunumu, ambalajı, etiketi ve isminin de pazarlamada önem taşımasından hareketle, uluslararası piyasalarda, özellikle Asya piyasasında rekabet gücünü arttırmak amacıyla Koji ürün isimleri için özel tasarımlar yapılıp marka tescil başvurusu gerçekleştirildi. İç piyasada eczanelerde ve güzellik salonlarında satışa sunulacak olan bu dermokozmetik ürünlerin, yurt dışındaki fuarlarda tanıtım yapılarak Ortadoğu, Asya ve Avrupa’ya ihracatının gerçekleştirilmesi hedefleniyor.
ERDEM ÖZDİL KİMYAGER HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ MEZUN erdemerdoz@gmail.com
Elementlerin Gizli Dünyası
ICP-MS İndüklenerek Eşleşmiş Plazma Kütle Spektrometresi
I
CP-MS (İndüklenerek Eşleşmiş Plazma- Kütle Spektrometresi) için en önemli kriter plazmadır. Yüksek sıcaklık kaynağı Plazma 10.000 K sıcaklığına kadar çıkabilmektedir.Bu yüksek sıcaklık karşısında elementlerin iyonlaşması kolaylıkla yapılabilmektedir.
Yandaki Resimde gördüğünüz ICP-MS sistemindeki Plazma’ya ait Plazma TV den alınmış bir görüntüdür.
30
Günümüzdeki ICP-MS sistemleri ise Yüksek Saflıkta Argon gazı kullanarak Argon Plazma kaynağı ile bu işlemi gerçekleştirmektedirler. Argon gazı radyo frekans üreticisi ile saniyede 27.12 milyonluk bir frekans ile manyetik alan yaratır.Yüksek saflıktaki Argon gazı indüklenmiş ve Ar+ ve Ar- haline gelip elektriksel alan yaratarak plazma oluşturulur.
1. Plazma iyonlaşmış Argon gazıdır. 2. Elektrik Bobin aracılığıyla plazmaya taşınır. 3. Radyo Frekans elektriği metal bobinden geçer. 4. Elektrik enerjisi bobinden geçerek Quartz Torch içindeki Argon gazına akım verir ve iyonlaşmasını sağlar. 5. Argon gazı uyarılarak Plazma oluşur
Çoğu kişiye plazma yabancı gelse de aslında plazma günlük hayatta karşılaştığımız bir olgudur. Güneş,Yıldırım Çarpması,Elektrikli ısıtıcı veya Işık Yayan Lamba gibi Plasma elektriği iletebilen gaz topluluğudur. Plasma doğal olarak oluşur veya plazma oluşturulabilir. ICP-MS sistemi Periyodik tablodaki 70 elementden fazlasını analiz etmeye yarayan bir enstrümandır.
31
İndüklenerek Eşleşmiş Plazma Kütle Spektrometresi Elementel analiz tekniği 4 ana bileşenden meydana gelir; iyonlaşma, örnekleme, kütle filtreleme ve pozitif iyonların tayini – ICP ( Plazma sayesinde iyonlaşma sağlar ) – Sampling interface (Örnekleme ve Süzme Konileri) – İyon odaklama lensleri and kütle spektrometresi – İyon dedeksiyon (dedektör) Aşağıda 6 farklı görev gören bileşen ile anlatımını görebilirsiniz.
32
33
ICP-MS cihazı ile yapılan analizler çok düşük dedeksiyon limtlerinde analiz yapmak mümkündür. Aşağıdaki Arsenik elementine ait dedeksiyon limiti 0.4 ppt olarak görebilirsiniz.
34
ICP-MS bir çok meslek dalında çeşitli kullanıcılara hitap etmektedir.
eser elementlerinin kompozisyonu ve hangi jeolojik dönemden geldiğinin cevabını verebilir.
gübreye karar vermesini de sağlar. Toprak analizi yaparak toprağın kalitesini tespit edebilir.
Kimya sektöründe çalışanlar; kimyasal kompozisyon belirleyebilirler veya DNA nükleotidlerinin yapısındaki fosfat için Fosfor analizi de yapabilmeye imkan tanır.
Maden mühendislerine değerli madenlerin içeriklerini belirlenmesine yardımcı olabilir.
Bir Elektrik mühendisinin çalışmasında yarı iletken maddelerin analizini yaparak hangi element kullanırsa iletkenliği arttırabilir .Ar-Ge amaçlı kullanabilirler.
Çevre mühendisleri ,hava kirliliğini ve su kirliliğini kontrol edebilirler. Gıda mühendisleri toksik olmayan gıdalar tüketmemiz için analiz yapabilirler. Jeoloji mühendislerine kayaçların
Nükleer enerji mühendisleri için radyoaktif izotopların miktarlarını vererek nükleer bir reaktörün durumunu görmelerini sağlamaktadır. Ya da kriminal laboratuvarlarında zehirlenme vakalarının teşhisine ışık da tutabilir. Bir Ziraat Mühendisinin bitki ve ağaç yetiştirirken kullanacağı
35
Doktorların hastalarının Kanlarında hangi element konsantrasyonu artmış olduğunu belirleyip tedavi şeklini bile belirleyebilir. ICP-MS cihazı bir çok alanda Elementlerin gizli dünyasını aydınlatmaktadır.
Haber Yabancı
ARAŞTIRMALAR RH NEGATİF KAN GRUBUNA SAHİP İNSANLARIN DÜNYA’DAN OLMADIĞINI GÖSTERİYOR
Modern tıp, insanların kan gruplarını A, B, AB ve 0 grubu olmak üzere dört kategoriye ayırıyor. Kan grupları arasındaki temel fark, her özgün tipte bulunan proteinlerle bağlantılıdır. Fakat Rh negatif kan gruplarında sıra dışı bir durum söz konusu. Bu tip kan grubunda protein yok. Popüler sosyal medya kültüründe bu protein farkının ardında yatan sebep ile ilgili birkaç teori bulunmakta. Bu teorilerden birinin temeli ise başka bir dünya. Başka bir deyişle, insan popülasyonunun %15’ini oluşturan bu kan grubuna sahip insanlar başka gezegenden olabilir. Bu tür teoriler daha ileriye de gidebiliyor fakat kesin olan bir şey varsa o da bu kan grubuna sahip insanların bazı karakteristik özellikleri olduğudur. Öncelikle bu kan grubu diğer bütün gruplara donör olabilir, kan skalasındaki herkes ile uyumludur. Fakat ne yazık ki kan alımında aynı uyumluluk sağlanmaz, bu
konuda onlara sadece kendi kan grupları yardımcı olabilir. İnsan popülasyonun belli bir kısmını oluştursalar da coğrafik olarak daha çok Kuzey Avrupa civarında bulunurlar. En baştaki soru ise hala cevaplanmayı bekliyor. Genetik, biyoloji ve arkeoloji alanlarından bilim insanları 35.000 yıl öncesiyle ilgili araştırmalar yaptıktan sonra bu tür kan grubuna sahip olan insanların Avrupa’da kabilelerden oluşan bir grup ile bağlantılı olabileceğini görüyor. Değerlendirilmesi gereken bazı fiziksel özellikler bulunmakta. Örnek verecek olursak; ortalamanın altında vücut sıcaklığı, kızıl saç, yüksek sıcaklıklara karşı ortalamanın üstünde direnç, yeşil ya da mavi göz. Daha fazla fiziksel ve duygusal farklılıklar olduğuna dair de iddialar bulunmakta. Bu teori Rh negatif kadınların hamilelik şartları düşünüldüğünde daha da körükleniyor. Rh negatif kadınlar,
36
Rh pozitif bebekler doğurmakta zorluk yaşarlar çünkü vücutları Rh pozitif bebekleri, doğaları gereği öldürmeye çalışır. Sadece zamanında bir tıbbi müdahale ile böyle bir doğum gerçekleşebilir ve bebeğin güvenliği sağlanabilir. Doğanın, bebeğin kısmi gelişimi ve doğuşu için gerekli şartları sağladığı göz önüne alındığında, bu durum tıbbi açıdan oldukça gariptir. İşin gerçeği, biz şu an sadece bilimin incelediği ve araştırdığı şeyleri biliyoruz. Bu da ne yazık ki uzaylı komplo teorisinin sanal ortamda tartışılması, forumlarda, bloglarda yer alması için bilimsel bir boşluk oluşturuyor.
Yerli
Haber
Doç. Dr. Arif Kıvrak: “Kanser hastalığının tedavisinde kullanılabilecek ve yüzde 100 milli olan ilaçların tarafımızdan keşfedilmesini hedeflemekteyiz” Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi (YYÜ) Kimya Bölümü Organik Kimya Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Arif Kıvrak, “Kanser hastalığının tedavisinde kullanılabilecek ve yüzde 100 milli olan ilaçların tarafımızdan keşfedilmesini hedeflemekteyiz. Tasarımını yaptığımız bazı moleküllerin belli birkaç kanser aktivite özelliğini test ettik ve bu yönde pozitif sonuçlar aldık” dedi. İHA’nın haberine göre; Türkiye’nin 2023 vizyonu içerisinde yer alan yerli ilaç üretimine yönelik araştırmalarını sürdüren YYÜ’deki bilim insanları, ortaya çıkardıkları yeni molekülleri yerli ilaca
MİLLİ İLAÇ HAYALİ GERÇEK OLUYOR!
dönüştürmek için farmakolojik testlere devam ediyor. Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ile Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırmalar Kurumu (TÜBİTAK) aracılığıyla Türkiye’nin 2023 vizyonunda yer alan ‘Milli İlaç Projesi’ ile ilgili çalışmaların ilk adımını 2013 yılında atan Yüzüncü Yıl Üniversitesi (YYÜ) Kimya Bölümü Organik Kimya Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Arif Kıvrak ve ekibi, 4 yıllık süre içerisinde ciddi anlamda mesafe kat ederek, ‘Milli İlaç’ hayaline bir adım daha yaklaştı. Asıl hedeflerinin yüksek maliyetli ithal ilaçlardan kurtularak yerli kaynaklarla ilaç üretmek olduğunu ve bu kapsamda 2013 yılında çalışmalara başladıklarını belirten Doç. Dr. Arif Kıvrak, “2013 yılında TÜBİTAK projesi aldıktan sonra araştırma
37
grubumuz ile ‘Milli İlaç’ alanında araştırmalar üzerine yoğunlaştık. 2014 yılında ikinci ve 2015 yılında ise üçüncü TÜBİTAK projemizi alarak özellikle yeni tasarımlarını yaptığımız hetero halkalı yapılan sentezi karakterizasyonu ve bunların hangi alanlarda uygulanabilir olduğu konusuna çalışmalarımızı yoğunlaştırdık” dedi.
Sentezlediğimiz Moleküllerin Antioksidan Özelliklerini Keşfettik Doç. Dr. Arif Kıvrak, “Sentezlediğimiz organik moleküllerin ilaç metabolizmasında etkin faz bir ve faz iki enzimlerinin bazılarında testlerimizi
gerçekleştirdik. Ayrıca sentezlediğimiz moleküllerin güçlü antioksidan özelliklerini de keşfetmiş olduk. Bunun yanında sentezlediğimiz yeni yapıların farklı alanlarda da kullanılabilir olabileceğini keşfettik ve Samsun 19 Mayıs Üniversitesi Öğretim Üyesi Aslıhan Kurt Kızıldoğan ile sentezlediğimiz moleküllerin antibakteriyel ve antifungal etkileri araştırıldı. Bunlardan bazılarının özellikle antifungal etkilerinin mevcut ilaçlara göre daha etkin olduğu gözlemledik” şeklinde konuştu.
Kanser Tedavisinde Yüzde 11 Milli İlaç Keşfetmeyi Hedefliyoruz Yaptıkları çalışmalardan daha verimli sonuç almak adına sanayi-üniversite işbirliğinin önemli olduğunu vurgulayan Kıvrak, şöyle devam etti: “Sanayiüniversite işbirliğinin daha etkin hale gelebilmesi için teknokent bünyesinde kurmuş olduğumuz
AR-GE şirketi (DOSE İlaç) ile KOSGEB’den AR-GE desteği almaya hak kazandık. Bu yönde çalışmalarımızı ‘Milli İlaç Projesi’ ile birleştirerek toplum için yararlı olabileceğimiz ilaç alanına yoğunlaştık. Alt yapısını oluşturduğumuz araştırma merkezimiz ve laboratuvarlarımız ile yeni TÜBİTAK ve KOSGEB projeleri alarak özellikle günümüzün en büyük sorunlarından olan kanser hastalığının tedavisinde kullanılabilecek ve yüzde 100 milli olan ilaçların tarafımızdan keşfedilmesini hedeflemekteyiz. Tasarımını yaptığımız bazı moleküllerin belli birkaç kanser aktivite özelliğini test ettik ve bu yönde pozitif sonuçlar aldık. Ancak kesin olarak bunların kanser tedavisinde kullanılabilir olmasını söylemek şu noktada doğru değildir.”
Asıl Amacımız 2023 Hedefleri Arasında Yer Alan Milli İlaç Bugüne kadar elde ettikleri
38
sonuçları hem uluslararası kongrelerde hem de ulusal kongrelerde farklı bilim insanları ile paylaştıklarını ve yoğun ilgi ile karşılaştıklarını aktaran Doç. Dr. Kıvrak, “Ancak bizim asıl amacımız ülkemizin 2023 hedefleri arasında yer alan milli ilaç alanında az da olsa bir katkı sağlamaktır. Bu yüzden de bize proje desteklerinden dolayı TÜBİTAK’a (115Z020 ve 114Z042), KOSGEB ve bizlere çalışma ortamı sağlayan Rektörümüz Sayın Prof. Dr. Peyami Battal Bey’e teşekkür ediyorum. Ayrıca bu çalışmada yer alan yüksek lisans ve doktora öğrencilerime ve özellikle de Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Metin Konuş, Yrd. Doç. Dr. Can Yılmaz’a ve Samsun 19 Mayıs Üniversitesinde öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Aslıhan Kurt Kızıldoğan’ı da teşekkür ediyorum” diye konuştu. Öte yandan, Milli İlaç Projesi ile 2023 yılından yüzde 100 Türk üretimi ilaçların eczanelerdeki yerlerini almaları hedefleniyor.
AYIN RÖPORTAJI
1) Merhaba, öncelikle röportaj için çok teşekkür ederiz. Sizi biraz tanıyabilir miyiz?
2) Mérieux NutriSciences kuruluşu hakkında bilgi alabilir miyiz. Bir kuruluş hikayesi var mı?
Yıldız Teknik Üniversitesi Kimya bölümünden mezun olduktan sonra yine aynı üniversitede Analitik Kimya üzerine yüksek lisansımı aldım. Yüksek lisans eğitimim esnasında, o dönem üniversite bünyesinde kurulu olan Unilever firmasının Ar-Ge Projesinde Ar-Ge uzmanı olarak görev aldım. Ardından Kalite Sistem Laboratuarları’nda 2005 yılında Non-food Birim Sorumlusu olarak başladığım görevime, 2012 yılında Kimya Birim Sorumlusu olarak devam ettim. 2016’dan bu yana Kalite Sistem Mérieux NutriSciences bünyesinde Kimya Operasyon Müdürü olarak çalışmaktayım.
Dr. Charles Mérieux tarafından kurulan ve sonra aileden Alain Mérieux tarafından yönetilen Institut Mérieux, insan ve hayvan aşıları konusunda dünya lideri bir kuruluş olmuştur. 1990'larda gıda güvenliği ve beslenme konularında da çalışmalar genişletilmiş ve Amerikan gıda test şirketi Silliker'in satın alması gerçekleştirilmiştir. Bu yapı daha sonra Mérieux NutriSciences adı altında çalışmalarına devam etmiştir. Gıda güvenliği ve kalite alanlarındaki 50 yıllık deneyimi sayesinde, Mérieux NutriSciences gıda endüstrisinin güvenini kazanmış ve uzmanlığını diğer endüstrilere de genişletmiştir.
39
3) Mérieux NutriSciences firmasını diğer firmalardan ayıran noktalar nelerdir? Mérieux NutriSciences’ın rakiplerinden farkını özetlemek gerekirse, adanmış ve yetenekli uzmanlar, en zorlu sorunları çözebilecek bilim insanları, sürekli gelişmeyi sağlamak için düzenli ortaklık arayışları, müşterilerimizin kriz ve benzeri her durumu için net bir çözümünü gösterebiliriz. 4) Hangi ülkelerde faaliyet gösteriyorsunuz. Bu ülkelerin isimlerini alabilir miyiz? 21 ülkede faaliyet göstermekteyiz. Bu ülkeler; Avustralya, Brezilya, Kanada, Şili, Çin, Fransa, Hindistan, İsrail, İtalya, Mauritius, Meksika, Polonya, Portekiz, Suudi Arabistan, Singapur, Güney Afrika, İspanya, İsviçre, Hollanda, Türkiye, Amerika Birleşik Devletleri’dir. 5) Hangi alanlarda ne tür hizmetler veriyorsunuz? Bu verilen hizmetlerin standartları hakkında bilgi verir misiniz?
Mérieux NutriSciences, gıda tedarik zincirinin her aşamasında beslenme araştırmaları, bilimsel mükemmeliyet ve yenilikçi bakış açısı ile kendini gıda güvenliği ve kalitesini arttırmaya adamış bir kuruluştur. Global gıda endüstrisinin önde gelen temsilcilerinden biri olarak, Gıda Güvenliği ve Kalite testleri, uzmanlık konularımızın başında yer alır. Mérieux NutriSciences; araştırma, analitik ve biyoanalitik hizmetler konusunda yüksek kalitede hizmet sunarak ve müşterilerin gereksinim ve beklentilerini karşılamak için çaba sarf ederek müşterilerinin ihtiyaçlarını anlamaya ve bu ihtiyaçları karşılamaya çalışmaktadır. Şirket; bilimsel araştırma ve teknolojik bilgi sağlamakta, uzmanlarımıza sürekli eğitim vermekte ve aynı zamanda teknik bilgi, tarafsızlık, karar ve hizmetlerimizin işlemsel bütünlüğü konusunda müşterilerimize güven sağlamaktadır. Buna ek olarak, biz sadece ilgili ulusal / uluslararası standart, yönetmelik ve güncel olan düzenleme gereksinimlere uymakla kalmayıp aynı zamanda onlardan üstün olarak kalite yönetimi sisteminin etkinliği ve verimliliğini sürekli geliştirmekteyiz. 7) Gıda sanayisinin lider şirketlerine çözüm sunmanın zor yanları nelerdir? Bu konuda firmalar sizi zorluyor mu?
Gıda, yem, çevre, biyosidal, deterjan, kozmetik, ilaç ve tüketici ürünleri güvenliği için analiz, denetim, eğitim, danışmanlık ve belgelendirme hizmetleri vermekteyiz. Laboratuarlarımız ISO/IEC 17025 standardına göre; muayene hizmetlerimiz ise ISO/IEC 17020 standardına göre Türk Akreditasyon Kurumundan (Türkak) akreditedir. Müşterilerimize SSOP, GMP, HACCP, ortam izleme programları, kalite yönetim sistemi danışmanlığı, alerjen yönetimi, gıda savunması, gıda sahteciliği gibi kapsamlı ve uzman danışmanlık hizmetleri sunmaktayız. Ayrıca etiketleme-mevzuat hizmetleri, raf ömrü-stabilite çalışmaları, duyusal tüketici araştırmaları, gıda güvenliği program denetimleri, otantisite testleri gibi konularda da destek sağlamaktayız. Mérieux NutriSciences, önde gelen bir eğitim hizmet sağlayıcısı olarak geniş kapsamlı uygulamalı sektör deneyimine sahip, teknik açıdan kalifiye uzmanlar tarafından uluslararası eğilimler ışığında hazırlanmış eğitimler sunar.
Müşteri ilişkileri yönetimi lider şirketler için kurduğumuz özel müşteri ilişkileri temsilcileri kanalıyla yapılmaktadır. Müşterilerimiz için her şeyden önce çözüm ortağı olmaya gayret etmekteyiz. Bu nedenle öncelikle müşterilerimizin faaliyet alanları ile ilgili bilgi sahibi olan bir ekiple çalışmaktayız. Çalıştığımız şirketlerin çözüm ortağı olarak, bizden talep edilen isteklere tam olarak ve zamanında cevap vermek bizlerin önceliğidir. Bunu sağlayabilmek farklı birimler ile iş birliği içinde olma zorunluluğu ve organizasyonel uyum içinde kesintisiz iş akışı ile mümkün olmaktadır. İş önceliği sunabilmek için tüm imkanlarımızı ve hazır iş gücümüzü müşterilerimize dengeli bir şekilde sunmamız gerekmektedir. Firmaların bizden istekleri ise doğru ve güvenli bilgiyi zamanında almak, bu nedenle farklı sektörlerin isteklerini doğru değerlendirip, öncelik sıralaması yaparak geri dönüş yapmamız gerekmektedir.
6) Kalite nedir. Firmanızın kalite tanımını öğrenebilir miyiz?
40
8) Birleşmiş Milletlerin "Küresel İlkeler" sözleşmesine imza atan ilk ve tek kuruluş olma özelliğini neye borçlusunuz?
gereklilikleri sağlamakta olduğuna dair güven telkin etmekte, bu sayede akreditasyon ticarette teknik engellerin kaldırılmasına katkıda bulunmaktadır.
Kalite Sistem Mérieux NutriSciences 1991’den bu yana sürdürdüğü faaliyetlerinde yalnızca verdiği hizmetin kalitesi ile değil, aynı zamanda insan hakları, çalışanların sosyal ve yasal hakları, çevre ve etik konularında gösterdiği duyarlılıkla da lider bir kuruluş olmayı hedeflemektedir. Yönetim faaliyetleri ile uyumlu olarak Global Compact’ta yer alan her türlü sorumluluğu fazlasıyla gündeme getiren bir kuruluşuz. Küresel ilkeler Sözleşmesi kapsamında benimsediğimiz tüm ilkeleri pazarda tüm müşteri ve tedarikçilerimizle paylaşmaktayız.
10) Şirketinizdeki kariyer basamakları hakkında bilgi alabilir miyiz?
9) Kalite Sistem 17025 ve 17020 akreditasyonları hakkında bilgi alabilir miyiz? Kalite Sistem Merieux NutriSciences Test Laboratuvarları testlerde ISO/IEC 17025:2005 standardına göre, muayene hizmetlerinde ise ISO/ IEC 17020:2012 standardına göre Türk Akreditasyon Kurumu’ndan (Türkak) akreditedir. Akreditasyon gerekliliklerine uyumluluk, üçüncü bir tarafça onaylanmış olup, kuruluşun hem teknik hem de yönetimsel becerilerini garanti altına almaktadır. Akredite bir uygunluk değerlendirme kuruluşunca verilmiş bir uygunluk belgesine sahip bir ürün veya hizmet, bu ürün veya hizmet için uygulanabilir olan
Kalite Sistem Merieux NutriSciences’de kariyer planları, çalışanların sahip olduğu bilgi, beceri ve yetkinliklerle uyumlu olarak hazırlanır. Şirket, çalışanların mesleki konularda ve kişisel gelişimlerine yönelik kendi kariyerlerini belirlemede destekleyici rol üstlenmektedir. Şirketimizin kariyer yönetiminde temel amacı, çalışanlarımızın işe bağlılığı ve iş tatminini arttırmak, çalışanlarımızı yeni ve değişik alanlara girmeleri için teşvik etmek, çalışanlarımızın yeteneklerini kariyer fırsatlarına uygun olarak düzenlemek, eğitim programları oluşturmak ve çalışanlarımızın sürekli bir gelişime tabi tutmak ve var olan insan kaynağımızı etkili ve verimli kullanmak olarak belirlenebilir.
41
11) Kimya üzerine bölüm bitiren arkadaşlar şirketinizde hangi pozisyonlarda görev alabiliyor ve bu pozisyonlarda işe alırken nelere dikkat ediyorsunuz? Mérieux NutriSciences firmasında çalışmak isteyenlere ve yeni mezunlara önerileriniz nelerdir? Seçme ve yerleştirme uygulaması, Kalite Sistem Merieux NutriSciences bünyesinde mevcut pozisyon açıklarını belirleyerek şirketin vizyon, misyon, hedef, kültür ve değerlerimize en uygun adaylarla doldurulması yönündedir. Kimya bölümünden mezun olan arkadaşlarımız, laboratuvar, satış ve denetim bölümlerimizde değişik görevlerde çalışma imkanına sahip olabiliyorlar.
12) Son olarak sektörün büyümesine ve gelişmesine katkıda bulunacağını düşündüğünüz tavsiye ve önerileriniz nelerdir? Sektörün isteklerini doğru değerlendirip, hızla büyüyen yeni iş kollarına cevap verebilecek, esnek çalışma şartlarına sahip global firmalar piyasa şartlarına daha kolay uyum sağlamaktadır. Gelişen ve değişen pazar paylarını elinde tutabilmek için Ar-Ge faaliyetleri ve teknolojik yatırımlar yapılması gerekmektedir. Piyasa denetimleri arttırılmalı, daha kaliteli ve halk sağlığını olumsuz etkilemeyecek, çevreci ürünlerin üretilmesi konusunda sektör bilinçlendirilmelidir.
Röportaj için çok teşekkür ediyoruz.
Soruları Hazırlayan Yavuz Selim Kart
42
OZAN ÇOBANOĞLU KİMYAGER HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ ÖĞRENCİ ozancobanoglu2@gmail.com
ŞİZOFRENİ
21.
Yüzyılda globalleşen dünya artık akılalmaz düzeyde yeniliklere gebe. Dünyanın seyri değişti. Teknoloji çağı olarak adlandırılan dönem bunun çok ötesine gidiyor ve daha da gidecek gibi.. Yeni yüzyılda oluşturulan bu yapı, karmaşık bir hal almakta insanlar, bu karmaşa içerisinde sürekli bir koşuşturma içerisindeler. Bu kadar seyri değişen bir dünyada kişiler bedensel yorgunlukların yanı sıra ruhsal yorgunluklarla karşı karşıyalar. Son yıllarda
dünya nüfusunu etkileyen bu ruhsal sorunlar artık büyük bir problem oluşturuyor.Bu ruhsal sorunların içerisinde şizofreniyi inceleyeceğim. Şizofreni olarak bilinen mental hastalık dünya nüfusunun yaklaşık yüzde birini etkiler. Şizofreni, kişinin düşüncesini, hareketlerini, duygularını ifade şeklini, gerçeği algılamasını çarpıtan ve kişinin sosyal ilişkilerini bozan ciddi bir beyinsel rahatsızlıktır. Kişinin metafizik denilen doğaüstü oluşumların varlığını iddia
43
edip, çevresindeki değişimlere çoğunlukla tepkisiz kaldıkları gözlenen semptomlardır. Şizofreni hastaları çoğunlukla toplumda işte okulda ve sosyal ilişkilerde problem yaşarlar. Şizofreninin kesin nedeni tam olarak bilinememekle birlikte, bu konuda çeşitli teoriler ileri sürülmektedir. Klinik izlemelerde kan bağı olan kişilerde genetik bir yatkınlığın olduğu başka nedenlerın de araya girmesiyle hastalığın ortaya çıktığı görülmektedir.
Tek yumurta ikizlerinin birinde şizofreni görülmesi durumunda diğerinde şizofreni ortaya çıkma olasılığı %50, anne babanın ikisinin birden şizofreni olması durumunda çocuklarda görülme olasılığı %40, anne veya babanın şizofreni olması durumunda çocuklarda görülme olasılığı %8, kardeşlerden birinin şizofreni olması durumunda diğer çocukta hastalığın görülme olasılığı %12’dir. Genetik geçişten sorumlu tutulan bazı genler vardır ancak bu konu henüz aydınlatılamamıştır. Beyin biyokimyası ile ilgili araştırmalarda beyinde haberci rolü üstlenen maddelerden biri olan
dopaminin aktivite artışının hastalığa yol açtığı keşfedildi. Dopamin hormonu bilindiği üzere beyinde salgılanan ve mutluluk veren bir hormondur. Bunun fazla oluşu insanı çok daha mutlu etmeli nasıl oluyor da şizofreniye neden oluyor gibi bir paradoks ortaya çıksa da sanılanın aksine, dopamin hormonunun vücut için gerekli miktarı bellidir. Bu miktarın üstüne çıkılması demek, beyin kimyasının bozulması demektir. Dopamin miktarının olağan düzeyinden üst düzeye çıkması şizofreni hastalığına yol açarken olağan düzeyin çok altına inmesiyle de parkinson hastalığı denilen hastalık ortaya çıkar.
DOPAMİN HORMONU Şizofreni hastalığının tespit edilen tek nedeni dopamin miktarındaki sapma değildir. Son yıllarda dopaminin yanında serotonin ve norepinefrin gibi diğer etkenlerin de şizofreni oluşumunda rol oynadığı belirtilmektedir.
Şizofreni Tedavisi Şizofreni tedavisinde ilaç kullanımı yaygındır. Antipsikotik
ilaçlardan ilk kullanılanlar klorprozamin ve haloperidoldür. Antipsikotikler beyinde serotonin ve dopaminin etkilerini değiştiren ilaçlardır. Bu ilk ilaçlar çok sayıda yan etkiye neden oldular bunların yerini günümüzde klinik tedavide oldukça kullanılan ikinci-nesil antipsikotikler aldı.Bunların etkisi daha fazla oldu ve birinci-nesil ilaçlar ile karşılaştırıldığında azalmış bir yan etki gösterdiler.1960'larda üretilen
klozapin şizofreni tedavisi için en yayhın ilaçtı fakat hastaların yüzde birinde agranülositoz denilen ölümcül bir kan bozukluğuna neden oldu. Şizofreni tedavisinde kullanılan diğer antispikotikler kuetiapin ve ziprasidondur. Bunların normal dozlarda ciddi yan etkileri olmamasına rağmen, etkisi sınırlıdır.
KUETİAPİN İLACININ FORMÜLÜ
44
Tüm bu ilaçlara ilave olarak olanzapin ve aripiprazolun daha faydalı olduğu fakat kilo arttırma ve diğer metabolik bozukluklar için artan bir risk olduğu biliniyor.
OLANZAPİN İLACININ FORMÜLÜ
Şizofreni, depresyon ve anksiyete(kaygı) gibi psikiyatrik problemlere sahip bireylerde, sigara(tütün) bağımlılığının daha fazla oranda bulunduğu yapılan çalışmalarla vurgulanmaktadır. Şizofreni hastalarının yüzde 50 ila yüzde 90'ı sigara bağımlısıdır. Sigara içen şizofreni hastalarında, antipsikotik ilaç dozu ne kadar arttırılırsa sigara içme isteğininde o kadar arttığı gözlenmiştir. Bununla birlikte sigara içimi antipsikotik ilaç etkinliğini azaltmaktadır. sigaradaki nikotinin güçlü bağımlılık yapıcı özelliği haricinde yarattığı pozitif etki ve memnuniyet hissinden sorumlu dopamin salımına
neden olduğu da biliniyor. Dopamin artışına neden olan sigara içildiğinde, dopamin miktarının üst düzeyden normal düzeye gelişini sağlamaya çalışan antipsikotik ilacın etkinliğini azaltması doğaldır. Şizofreni hastalarının sigara bağımlılığının azaltılması, hem sigaranın verdiği zararlardan kurtulmak hem de şizofreni hastalığının giderilmesinde kullanılan ilaçların etkisinin azalmaması açısından çok önemli olduğu unutulmamalıdır. Uzay çağı olarak adlandırılan yeni yeni isimlere açık olan bu teknolojik devrim çağının canlı yaşantısına neler getireceği merak
konusu fakat bu devrimlerin yanında bu tip sorunlara da neden olacağı gerçeğini de atlamamak gerek. Global dünyada artık psikolojik rahatsızlıklar çok üst düzeyde ve bununla savaşmak bizim elimizde. Yapılan yatırımların bu yönde olmasının önemi unutulmamalıdır. Çağın teknolojisini kullanarak yeni ilaçlar yöntemler geliştirme çalışmaları-çabaları bilim dünyasının önümüzdeki yıllarda ilgileneceği konuların en üst sıralarını zorlayacak düzeyde olduğu aşikardır.
Kaynaklar 1. http://blog.milliyet.com.tr/sizofreni-ve-sigara-bagimliligi/Blog/?BlogNo=517893 2. Şizofreni – Sophia Frangou Robin M. Murray Nobel Tıp Kitabevi 2008 3. Şizofreni – Marc-Louis Bourgeois Dost Yayınevi Mayıs 2016 4. Şizofreni Terapisi – Irvin D. Yalom Prestij Yayınları Ekim 2014
45
Haber Yabancı
YENİ TEKNOLOJİ MEMBRAN DİSTİLASYONU İLE ATIK TUZLU SULARDAN TUZ ARINDIRMA PROSESİ
Geleneksel membran damıtma sistemlerinde kullanılan sıcak tuzlu su, aşırı derecede koroziftir, bu nedenle kullanılan ısı değiştiricilerin ve diğer sistem elemanlarının pahalı olmasına neden olur ve su geri kazanımı da sınırlar (a). Bunu iyileştirmek için UCR araştırmacıları, gözenekli karbon nanotüp tabakasının bir Joule ısıtıcısı (c) olarak işlev gördüğü membran yüzeyinde yalnızca tuzlu suyu ısıtan kendinden ısıtmalı karbon nanotüp tabanlı bir membran geliştirdiler (b).
içeren araştırma, Nature Nanotechnology dergisinde yayımlandı. Projenin başındaki kişi, UCR’nin Mühendislik Bourns Üniversitesi’nde Kimya ve Çevre Mühendisliği Profesörü olan David Jassby’dir.
California Üniversitesindeki mühendisler, yüksek konsantrasyonlu tuz çözeltilerinden suyun yaklaşık %100’ünü geri kazanmak için yeni bir yol geliştirdi. Sistem, kurak bölgelerdeki su sıkıntılarını hafifletecek ve hidrolik kırılma atığı gibi yüksek tuz konsantrasyonuna sahip tuzlu suların bertarafı ile ilgili endişeleri de azaltacaktır.
Ters ozmoz; deniz suyu, atık su ve tuzlu su gibi sulardan tuzu ayırmanın en yaygın yöntemi olmasına rağmen, büyük miktardaki yüksek konsantrasyonlu tuzlu su çözeltilerini işleme yeteneğine sahip değildir. Tuzlu su olarak adlandırılan bu tür çözeltiler, ters ozmoz (atık ürünler) ve hidrolik kırma (üretilen su) sırasında büyük miktarda üretilmektedir ve çevre kirliliğini önlemek için de uygun bir şekilde bertaraf edilmesi gerekmektedir. Hidrolik kırma durumunda, üretilen su genellikle enjeksiyon kuyularından yeraltına bırakılmaktadır, ancak bazı araştırmalar bu uygulamanın yerel depremlerde bir artışa neden olabileceğini öne sürmektedir.
Membran damıtma işlemleri boyunca temiz suyun geri kazanımını büyük ölçüde artıracak olan karbon nanotüp bazlı bir ısıtma elemanının geliştirilmesini
Tuz çözeltisini saflaştırma işleminin bir yolu da, membran distilasyonudur. Termal olarak tuzdan arındırma prosesi olarak kullanılan bu
46
teknolojide, membran boyunca ısıtılan çözelti karşı tarafa su buharı olarak akarken, tuz geride kalmakta ve suyun geri kazanımı gerçekleşmektedir. Bununla birlikte, sıcak tuzlu su çözeltileri oldukça korozif olduğundan kullanılacak olan ısı değiştiriciler ve diğer sistem elemanları, geleneksel membran distilasyon sistemlerine göre daha pahalıdır. Ayrıca, işlem suyun ısı kapasitesine bağlı olduğundan, tek geçiş için geri kazanımlar oldukça düşüktür (yüzde 10’dan az), bu durum ise karmaşık ısı yönetimini gerektirmektedir. Jassby, “İdeal bir senaryoda, termal tuzdan arındırma prosesi, tuzlu sudan alınan tüm suyun geri kazanılmasını sağlarken kullanılabilecek veya atılabilecek küçük miktarda katı ve kristalin bir tuz kütlesinin geride bırakılmasına olanak sağlayacak. Ne yazık ki, şu anki membran distilasyon işlemleri, membran üzerinde sıcak tuzlu suyun sürekli olarak beslenmesini gerektirmekte ve membran boyunca su geri kazanımını %6 limitinde sınırlamaktadır.” dedi. Bunu iyileştirmek için,
araştırmacılar kendiliğinden ısınan karbon nanotüp tabanlı bir membran geliştirdiler, bu membran sadece membran yüzeyinde tuzlu suyu ısıtmaktadır. Yeni sistem, proses için gerekli olan ısıyı azaltmakta ve geri kazanılan suyun verimini yaklaşık olarak %100’e yükseltmektedir. Ekip, önemli ölçüde geliştirilen
tuzdan arındırma performansına ek olarak, membranlı ısıtma elemanına alternatif akımların uygulanması ile tuzlu ortamdaki karbon nanotüplerinin bozulmasını nasıl önleyeceğini de araştırdı. Özellikle, nanotüplerin elektrokimyasal oksidasyonunun önlendiği bir eşik frekansı belirlendi ve nanotüp filmlerin performansında, herhangi bir
47
azalma olmadan önemli ölçüde uzun süre çalıştırılması da sağlandı. Bu çalışma ile edinilen bilgiler sayesinde, nanotüplerin elektrokimyasal stabilitesinin sorun olduğu diğer uygulamalar için karbon nanotüp esaslı ısıtma elemanlarının kullanılması ile sorun çözülecektir.
Yerli
Haber
Enzimatik Fenton ile Gerçekleştirilen Yeni Bir Arıtma Yöntemi’ne Ödül. Prof. Dr. Nuray Çağlar’ın
ENZİMATİK FENTON İLE GERÇEKLEŞTİRİLEN YENİ BİR ARITMA YÖNTEMİ’NE ÖDÜL
“Enzimatik Fenton ile Gerçekleştirilen Yeni Bir Arıtma Yöntemi” buluşu 3 ödül aldı. 1) Buluş Makedonya’dan Altın madalya ödülünü kazandı.
48
2) 10.Kore Kadın Buluşçu Altın madalya ödülünü kazandı. 3) IFIA(International Federation of Inventors Associations)dan en iyi buluş ödülünü aldı.
49
“Prof. Dr. Nuray Çağlar’ın “Enzimatik Fenton ile Gerçekleştirilen Yeni Bir Arıtma Yöntemi” buluşu: Özellikle yoğun organik yük içeren atık suların kimyasal arıtımını sağlayan yeni bir tür enzimatik fenton arıtma yöntemine ilişkin. Söz konusu arıtma yönteminin özelliği fenton ajanı ile birlikte lakkaz enziminin tek bir adımda kullanılmasıdır. Buluş ile açıklanan arıtma yöntemi gemi atık suları gibi kimyasal oksijen ihtiyacı yüksek atık sularında verimli sonuçlar elde edilmesini sağlamaktadır. Buluş konusu yöntemde kullanılan kimyasal maddeler büyük oranda harcandığı ve ortaya çıkan
çamurun toplam organik karbon miktarı düşük olması nedeniyle çevre dostu bir arıtma yöntemidir.
Prof. Dr. Nuray Çağlar Kimdir? Prof.Dr. Nuray ÇAĞLAR; İstanbul Üniversitesi Deniz Bilimleri Ve İşletmeciliği Enstitüsü Kimyasal Oşinografi Anabilim Dalında bir eğitmen ve araştırmacıdır. Lisans, Yüksek Lisans ve Doktorasını halen çalıştığı İstanbul Üniversitesi’nde yapmıştır. “Erdek Körfezi Yüzey Sedimentlerinin Jeokimyası” ve “YeşilköyAvcılar Sahil Kesiminde Besin
50
Elementlerinin Etüdü” yapmış olduğu tez çalışmalarındandır. Araştırma alanları aşağıdadır. Çevre Kimyası Kromatografi Spektroskopik Yöntemler Analitik Kimya -> Diğer Oşinografi Kirlenme Su Kalitesi Jeokimya Prof. Dr. Nuray Çağlar hakkında daha fazla bilgi için : http://aves. istanbul.edu.tr/nbal/
AKIN ÖZDEMİR KİMYAGER DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ YÜKSEK LİSANS ÖĞRENCİSİ ozdmrakin@gmail.com
JEL FİLTRASYON
Aminoasit Karışımlarının Analizi * Kromatografi; bir karışımdaki bileşikleri birbirinden ayırmak ve maddeleri saflaştırmak için kullanılan bir tekniktir.
maddelerin ayrılma işlemlerinde, kromatografi yönteminin kullanımı ile başarılı sonuçlar elde edilmektedir.
* Özellikle fiziksel ve kimyasal nitelikleri çok benzeyen
* Kromatografi tekniğinde yararlanılan temel prensip, bir
karışımdaki çeşitli maddelerin hareketli bir faz yardımı ile sabit bir faz üzerinden geçirilmeleri ve bu geçiş sırasında farklı hızlarla hareket edebilmeleridir.
Çeşitli kromatografik yöntemler vardır. Bunlardan bazıları; * Kolon kromatografisi, * İnce tabaka kromatografisi (ITK), * Kağıt kromatografisi, * Gaz kromatografisi, * İyon değişimi kromatografisi, * Jel geçirgenlik kromatografisi, * Yüksek basınçlı sıvı kromatografisi, * İlgi kromatografisidir.
51
Jel Filtrasyon Jel filtrasyon kolon kramotografisi yöntemlerinden biridir. Kolon Kromatografi Tipleriolondaki dolgu maddesi ve seçilen elüsyon metoduna göre gruplandırılır: •Jel Filtrasyonu -> Büyüklük •İyon Exchange -> Yük •Affinite -> (Bağlanma)
Jel Filtrasyon Kromatografi • Biyomoleküllerin, molekül büyüklüğüne göre ayrılırlar. • Kolon, jel boncuklar [polisakkarid veya poliakrilamid polimer] ile doldurulur -> katı matriks
• Biyomolekül karışımını içeren tampon, kolondan geçirilir. • Küçük moleküller,jel boncuklar arasındaki boşluklara girer, kolondan geç çıkarlar. • Büyük moleküller, jel boncuklar
52
arasındaki boşluklara takılmaz, kolondan önce çıkarlar.
Küçük moleküller,jel boncuklar arasındaki boşluklara girer, kolondan geç çıkarlar
Cam kolon
Jel boncuklar
Büyük moleküller, jel boncuklar arasındaki boşluklara takılmaz kolondan önce çıkarlar
53
Biyomoleküllerin, matriksteki porlara takılma yüzdesi, büyüklüğü ile ters orantılıdır. Porlara takılan moleküller daha yavaş sürüklenirler.
•Avantaj: Büyük miktarda biyomolekül karışımı saflaştırılabilir •Dezavantaj: Yavaş ayırım
54
Jel Geçirgenlik Kromatografi Sistemi Sistem polimerlerin moleküler ağırlıklarını yüksek doğrulukta ölçer. Kullanıcının kolayca oluşturabileceği kalibrasyon eğrisi, grafiklerin üst üste konmuş görüntüleri, ve ASCII veri çevirimi içeriği ile kullanışlı bir modeldir. Moleküler ağırlık hesaplamaları, dahili standart ile retention time düzeltmesi, dedektörler arası gecikme zamanı düzeltmesi, ve kırılma indisi-sayısı dedektörünün hassasiyet düzeltmesi ile bütünleşir. Uygulama Alanları; • Kimya • Petrokimya • İlaç • Yaşam Bilim Kaynaklar https://prezi.com/soeetsb8c2b-/jel-filtrasyon-kromatografisi https://tr.wikipedia.org/wiki/Kromatografi www.bekircol.com/biyokimyalab/kromatografi.pdf docs.neu.edu.tr/staff/serdar.susever/13%20kolonkromatografisi_99.pdf
55
Haber Yabancı
ARAŞTIRMACILAR ANTİKANSER AJANI THAPSIGARGIN’İ BAŞARIYLA SENTEZLEDİ
Queen’s Üniversitesi araştırmacıları, antikanser ajanı Thapsigargin’i sentezleyerek, yeni kanser ilaçlarının üretilmesine kapı açıyor.
hücre içerisinde gerekli kalsiyum dengesini kontrol eden enzimi inhibe ederek, yavaş ve hızlı büyüyen kanser hücresini öldürmesidir.
zamanında geliştiriyor. Bu prosesle birlikte Thapsigargin’i daha kolay elde edebiliyoruz. Ayrıca bu alanı basitleştirilmiş benzer işlemlerin hazırlanması için açtık.
Araştırma ekibinden P. Andrew Evans (kimya) ve mezun öğrenci Dezhi Chen, Thapsigargin’i, sadece 12 adımda verimli bir yolla geliştirdiler.
Antikanser ilaç olan Mipsagargin’in ileri evre klinik araştırmalarına dahil olmasıyla, Dr. Evans ”Yılda bir metrik ton Thapsigargin’in gerekli olacağı bekleniyor.” dedi.
Araştırma American Chemical Society dergisinde kısa bir zaman önce yayınlandı.
“Thapsigargin’in ilk başarılı sentezi, 10 yıllık bir periyotla, 10 araştırmacı tarafından 42 adımla gerçekleşti” dedi Dr. Evans. “Dezhi aldığı etkileyici bir önlem ile ajana yeni bir yol hazırladı ve sadece 9 ayda 12 adımlı bir sentezi başarı ile gerçekleştirdi.” dedi. Thapsigargin, 1978 yılında ölümcül havuç olarak bilinen yabani zehirli bir bitkiden izole edildi. Çok fazla sentez uygulamasına rağmen molekülün karışıklığı çok zorluyordu. Thapsigargin’in kilit noktası,
Ön ilaç Mipsagargin, zor olan kanserlerin tedavisi için test edildi, örneğin; karaciğer, beyin, böbrek ve prostat kanserlerinde ve böylece heyecan verici bir olasılık haline geldi. “Vahşi doğada yetişen bir bitkinin izolasyonuna güvenerek, bu molekülün etkili sentezinde kritik önem taşıdığını gözlemledik” dedi Dr. Evans. Bitki doğal ya da sera ortamında yetiştiriciliğe karşı dirençlidir. Bu da düşük verimlilik ve sıkıcı izolasyon ile girişimimizi
56
Yerli
Haber
Sakarya Üniversitesi FenEdebiyat Fakültesi Kimya Bölümü Anorganik Kimya Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Salih Zeki Yıldız, yaklaşık 20 yıl süren çalışmanın ardından, çok derin boyama özelliğine sahip aynı zamanda floresan pırıldama özellikleri gösteren, floresans karakterli boya elde etti. Kanser tedavisinde kullanılabilecek olan boyanın gramı ise 250 euro. Sakarya Üniversitesi öncülüğünde yürütülen çalışma, yıllar sonra neticeye vardı.Fen-Edebiyat Fakültesi Kimya Bölümü Anorganik Kimya Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Salih Zeki Yıldız ve ekibi tarafından yürütülen çalışmalar kapsamında, ok derin boyama özelliğine sahip aynı zamanda floresan pırıldama özellikleri gösteren, floresans
KANSER TEDAVİSİNDE KULLANILABİLECEK BOYA
karakterli boya elde etti. Gramı 250 Euro’dan alıcı bulan boya, bir çok alanda kullanılabilecek. Türkiye üniversitelerinin bilgi seviyesinin Türkiye’nin aradığı ve istediği teknolojiyi geliştirebilecek, istediği teknolojiye kavuşturabilecek bir unsur ve bilgi birikimine sahip olduğunu söyleyen SAÜ Fen Edebiyat Fakültesi Kimya Bölümü Prof. Dr. Salih Zeki Yıldız, “Üniversite hocalarının, özellikle Türkiye sanayisinin gelişmesinde çok büyük bir unsur olabileceğini kanıtlayabilmek için böyle bir faaliyet içerisindeyim. Ben şunu söyleyebilirim şahsım adıma; Türkiye’de ki öğretim üyelerince, Türkiye’nin teknolojisinin geliştirilmesinde yeterli bir unsurdur. Yeter ki onlara çalışabilecekleri bir imkan verilsin, platform sağlansın.
57
Türkiye’de ki öğretim üyeleri ve Türkiye üniversitelerinin bilgi seviyesi, Türkiye’nin aradığı ve istediği teknolojiyi geliştirebilecek, istediği teknolojiye kavuşturabilecek bir unsur ve bilgi birikimine sahiptirler. Bunları yapabilmek, bunları gösterebilmek için ben böyle bir faaliyet içerisindeyim. Böyle bir sanayi ve ticaret faaliyetinin yanında aynı zamanda üniversitede bilimsel faaliyetlerimizde var” dedi.
Alternatif Kanser Tedavisi Olan Bir Uygulama Uzun yıllar yapmış oldukları bir çalışma sonucunda böyle bir çalışmaya imza atmış olduklarını ve fotodinamik terapi denilen,
alternatif kanser tedavisi olan bir uygulama alanı bulabilecek boyalar olarak göründüğünü ifade eden Prof. Dr. Yıldız, “Uzun yıllardır yapmış olduğumuz bir çalışma periyodunun sonunda böyle bir çalışmaya da imza atmış durumdayız. Özellikle yıllardır yapmış olduğumuz çalışmalar sonucunda bir tür boya birleşiği olan, çok derin boyama özelliğine sahip aynı zamanda floresan pırıldama özellikleri gösteren floresans karakterli bir boya elde ettik. Aslında bunlar bir tür yeni moleküller. Özellikle dünya literatüründe yeni ve çok fazla çalışılan malzemeler. Çok saygın dergi ve yerlerde çok güzel çalışmalar ve kabul bulan çalışmalar oluyorlar. Fotodinamik terapi denilen, alternatif bir kanser tedavisi olan bir uygulama alanı bulabilecek boyalar olarak görünüyorlar. Bununla birlikte güneş panellerinde enerji transfer edebilen moleküller olarak görünen bu moleküllere alternatif bir molekül yaptık. Ancak bunlar borlusu, bor olanı sadece zaten borlusu biliniyor. Borlu olanın sentezlenme şartları da çok zor ve sentezlendiğinde de yüzde 1015’lere varan safsızlıklar kalıyor içerisinde. Bununla birlikte biz yeni bir yöntemle bunu çok daha basit şartlarda hızlı bir yöntemle ve yüksek verimlilik ile sentezlemeyi başardık. Buna ilave olarak dünyada sadece bor olarak bilinen bu moleküle alternatif olarak başka metaller ile de yapılabileceğini gösterdik. Bununla birlikte bir dünya patentine başvurduk ve dünya patenti başvurumuz devam ediyor. Bunuda çok büyük bir ümitle patentleyebileceğimizi düşünüyoruz, bu yıl içerisinde de patentlemenin sonuçlanacağını
düşünüyoruz” diye konuştu.
Enerjiyi Elektriğe Çevirebilen Panellerin Üretiminde Kullanılabilecekler Yıldız kullanım alanları hakkında ise, “Bunlar özellikle araştırmalarda çok kullanılıyor. Bu fotodinamik terapi dediğimiz unsurlarda kullanılan araştırma kimyasallarının sentezinde kullanılıyor. Bu konuda faaliyet gösteren Fransa’da bir şirket var. Bu şirkette şuanda ticari bir süreç yürümekte. Onlar özellikle bizim yaptığımız ürünlere talipler, bununla birlikte patentimize de talipler. Bunlar özellikle araştırma kimyasalları olarak çok büyük önem arz ediyorlar. Asimetrik ftalosiyanin dediğimiz bilim camiasında bizim alanımızda çok önemli olan ve bunların yapılması çok zahmetli olan moleküllerin sentezine çok kolaylık getirebilecek bir molekül. Özellikle güneş panellerinde enerji transfer edebilen, enerjiyi elektriğe çevirebilen panellerin üretiminde derin boyalar olarak, florasans boyalar olarak kullanılması çok yakın gündemde karşımıza çıkabilecek” şeklinde konuştu.
Gram Miktarı 250 Euroları Bulabiliyor Ürünün ihracat potansiyeli olduğunu ve gramının fiyatları hakkında da bilgi veren Yıldız, “Bunlar araştırma kimyasalları oldukları için, gram mertebesinde satılıyorlar. Gram
58
miktarı 250 euroları bulabiliyor. Ancak şunu söyleyebilirim araştırma kimyasallarının zaten fiyatları bu seviyededir. Bunlarla birlikte araştırma kimyasalları sentezleyen, hazırlayan araştırma kuruluşları var zaten. Bütün dünyada bunları hazırlıyorlar ve satıyorlar” ifadelerini kullandı.
Alternatif Tedavi Yöntemleri Sunabilecek Moleküller Olarak Çalışılıyor SAÜ Fen Edebiyat Fakültesi Kimya Bölümü Prof. Dr. Salih Zeki Yıldız şimdiye kadar kullanılan kemoterapi ve radyoterapi yöntemlerine seçiciliğin çok düşük olduğunu ve bu nedenle hastalıklı hücrelerin yanı sıra sağlam hücrelerinde öldüğünü, özellikle seçiciliği yüksek sadece hastalıklı hücrelerin öleceği, sağlam hücrelerin kalacağı noktasında bir çok çalışmaların yapıldığını belirtti. Yıldız, bunu sağlayabilmek için fotodinamik terapi denilen bu yeni yöntemde alternatif bir yöntem olarak sunulduğunu ifade ederek, “Kanser tedavisinde yeni bir yöntem olarak, alternatif bir kanser tedavisi yöntemi olarak fotodinamik terapi denilen bir yöntem var. Bu özellikle gün ışığını kullanarak alternatif bir yöntem sunuyor. Siz hastaya bu fotodinamik terapi dediğimiz unsuru, güneşi kullanabilecek bir foto duyarlı boya kullanılıyor burada. Bu foto duyarlı boyalar, ışığı alıyorlar ışıktaki elektronu bir başka yerede transfer edebiliyorlar. Böylece de bir kimyasal reaksiyon başlatıyorlar, aslında oksijeni daha reaktif hala getirip oksijenle birlikte hastalıklı hücreyi öldürmeyi
hesaplıyor. Burada kullanılan ışık sadece hastalıklı hücrelere zarar veriyor, sağlam hücrelerin ölmesine izin vermiyor. Bu ise seçiciliği artırıyor, şimdiye kadar kullanılan kemoterapi veya radyoterapi yöntemlerinde seçicilik çok düşük. Evet hastalıklı hücre öldürüyorsunuz ama bununla birlikte sağlam
hücrede ölüyor. Buda insanların dayanımını veya hayatta kalma süresini etkiliyor. O yüzden de özellikle seçiciliği yüksek sadece hastalıklı hücreler ölsün, sağlam hücreler kalsın noktasında çok çalışmalar yapılıyor. Bunu sağlayabilmek için fotodinamik terapi dediğimiz bu yeni yöntemde alternatif bir yöntem
59
olarak sunuluyor. Bu boyalarda özellikle ftalosiyaninler, porfirinler ve saf ftalosiyanin dediğimiz moleküllerde burada çok yüksek oranda kullanılabilir ve alternatif tedavi yöntemleri sunabilecek moleküller olarak çalışılıyor” dedi.
AHMET KÜÇÜKÇALIK KİMYAGER İSTANBUL TEKNİK ÜNİVERSİTESİ YÜKSEK LİSANS ÖĞRENCİSİ kucukcalik@itu.edu.tr
İLAÇLARIN VÜCUTTA PARÇALANMASI ÜZERİNE
V
ücuda alınan bir ilaç için bilinen parçalanma yolları vardır ki buna ilacın metabolizmi denir. Bir ilaç için, birçok yoldan metabolize olabilme istenen bir özellik değildir. Çünkü bu durumda ilacın kandaki
konsantrasyonunda hangi durumlarda değişme olduğunu saptamak kolay olmaz. Zaten böyle bir kimyasal yapıdaki ilaç klinik süreçlerden onay alamaz. Bir ilacın temizlenmesi (clearance) bilinmiyorsa, ilacın belli bir
dozajında hangi yarı ömrü vereceği gibi diğer farmakokinetik parametreler de bilinemez. Bu durumda böyle bir ilacın terapotik çerçevede etkili olup olmadığını, güvenli olup olmadığını anlamak zorlaşır.
Ancak bir ilacın hangi yoldan (enzim vs.) parçalandığını bilsek bile, alınan bir ilacın etkisini değiştiren başkaca etmenler de bulunmaktadır. Mesela
bunlardan biri greyfurt suyu etkisidir. Geryfurt suyunun içinde bulunan bergamottin maddesi CYP3A4 enziminin etkisini inhibe ediyor yani yok ediyor. Bu da
demektir ki bu enzim ile yıkılan (metabolize olan, parçalanan) bir ilacı aldığınızda ve aynı zamanda greyfurt suyu da içtiğinizde bingo!
60
Kanınızdaki ilaç seviyesi yüksek seviyelerde seyredecek ve uzun süre ile etkisini gösterecek. Bu da sabah akşam tekrar tekrar aldığınız ilaçlarda yakın zamanda overdose olacağınız anlamına geliyor. Yani fazla doz almış gibi etkileneceksiniz. Bir diğer deyişle terapotik çerçeve denilen ilacın kandaki konsantrasyon seviyesini gösteren çerçeveyi aşıp üst kısmına çıkacaktır bu da etkili çerçeve aşıldığı için aslında ilacın olumlu yanından faydalanamamanız aksine belki de ilaç yan etkisine maruz kalacağınız anlamına geliyor. Vücuda alınan bir ilacın yıkımını etkileyen bir diğer etmen ilaçlarla
birlikte fazladan alınan bitkisel besin kaynaklarıdır ki bunlarda aldığınız ilacın metabolizmini etkileyebilir. Alternatif tıp diye de bilinen bu şifa kaynaklarını modern tıp (yani ilaçlarla) birlikte tükettiğinizde bingo! Belki de vücudunuzda ilaç etkisini hiç görmüyor bile olabilirsiniz. Zira bir aldığınız ilacın içindeki ilaç etken madde molekülünün etkisi, aldığınız bitkisel kaynaktaki moleküllerin etkisiyle sıfırlanıyor olabilir, yani birbirini inhibe etme; etkisini yok etme durumu. Tabi bunu bilmek tecrübe ile deneyerek olumlu yöne de çevrilebilir. Her iki molekülün de aynı olumlu yönde, hastalığı tedavi edici yönde
etkime olasılığı da var. Ancak bu durumda bile overdose issue (fazla dozaj meselesini) düşünmeniz gerek. Bir başka etmen olarak, örneğin hipertiroid (fazla tiroid hormonu) yüzünden çok aktif olan bir tiroid beziniz varsa, bu durumda aldığınız ilacın yarı ömrü düşecek yani parçalanması, vücuttan temizlenmesi (clearance) artacak ve kandaki konsantrasyon seviyesi düşerek etkili terapotik çerçevenin altında kalacaktır. Bu durumda alınan ilacın etkisinden hasta faydalanamayacak. Çünkü vücut hızlı bir şekilde ilacı yıkmaktadır.
Bunlardan başka çok nadir bazı kadınlarda kullanıldığında daha Yine bunlar dışında yaş ve sağlık ilaçlarda geçerli olmak üzere yavaş parçalandığı için daha az durumu da bir ilacın ne seviyede cinsiyet farkının da etkili olduğu dozaj verilmesi gerektiği FDA vücutta parçalanacağına etki gözlenmiştir. Örneğin uyku (Food and Drug Administration) edebiliyor ve bu da hastadan bozukluğuna karşı bir yatıştırıcı tarafından bildirilmiştir. Bunun hastaya değişim gösteren özel ilaç (sedative) olarak kullanılan sebebini açıklamak kolay olmasa uygulamalarına ihtiyaç olduğunu Zolpidem ilacının kadınlara göre da bu farkın testosteron tarafından gösteriyor. erkeklerde daha hızlı temizlendiği CYP3A4 aktivasyonu ile alakalı (parçalandığı) ve buna göre olabileceği düşünülüyor. Kaynaklar https://www.edx.org/course/medicinal-chemistry-molecular-basis-drug-davidsonx-d001x-2
61
Haber Yabancı
Artık akıllı telefonlar kırılmayacak. Araştırmacılar, kırılma olasılığı daha düşük olan ‘mucize’ materyali keşfetti.
TELEFON EKRANLARI ARTIK KIRILMAYACAK!
dayanıklı ve üretimi kolay olacak.
Araştırmacılar, akıllı telefonlarda ve tabletlerde kullanılabilecek ve kırık ekranların sefaletine son verebilecek bir “mucize malzeme” buldular.
Ekip en sonunda, yarı iletken C60 moleküllerini grafen ve hBN gibi katmanlı malzemelerle birleştirerek benzersiz bir malzeme teknolojisi buldu. Akıllı cihazlar kavramının, yeni teknoloji nedeniyle bir devrimi görebileceğini söylüyorlar.
Queen’s Üniversitesi, Stanford Üniversitesi, Kaliforniya Üniversitesi, Kaliforniya Devlet Üniversitesi ve Japonya’daki Malzeme Bilimi Enstitüsü’nden bir bilim adamı ekibi, daha hızlı bir şekilde elektriği iletebilen ve hafif olan, yeni dinamik hibrid cihazlar geliştirmek için birlikte çalışıyorlar. Bu malzemeler,
Araştırmacılar, materyallerin kombinasyonunun nasıl çalıştığını açıklarken hBN’nin grafene istikrar, elektronik uyumluluk ve izolasyon şarjı sağladığını ve C60’ın güneş ışığını elektriğe dönüştürebildiğini söyledi. Bu kombinasyondan yapılan akıllı telefonlar ve tabletler, özelliklerin karışımından yararlanacak.
62
Queen’s Üniversitesi’nden Elton Santos, bu yeni mucize materyalin silikona benzer fiziksel özelliklere sahip olduğunu, ancak akıllı cihazlarda potansiyel olarak kullanılabilecek kimyasal stabilite, hafifliğe, esnekliğe ve kırılmaya karşı dayanıklılığa sahip olduğunu belirtti. Malzeme aynı zamanda cihazların daha önce olduğundan daha az enerji kullanması anlamına geliyor. Çünkü cihaz mimarisi daha uzun pil ömrüne ve daha az elektrik kullanmasına neden olabilir.
Yerli
Haber
TÜRKİYE İLK KEZ İLAÇ SANAYİSİ İÇİN BİTKİ YETİŞTİRİYOR
İstanbul’da 255 bin metrekarelik arazide, Türkiye’nin ilaç sanayisinde kullanılmak ve tıbbi ham madde ya da ürün olarak yurt dışına ihraç edilmek üzere onlarca çeşit bitki yetiştiriliyor.
Anadolu coğrafyasında yetişiyor. Bu kapsamda, ülkenin bitki potansiyelini tıbbi ve ekonomik kazanıma dönüştürmek için akademik ve merkezi çalışmalara başlandı.
İstanbul’da 255 bin metrekarelik arazide, Türkiye’nin ilaç sanayisinde kullanılmak ve tıbbi ham madde ya da ürün olarak yurt dışına ihraç edilmek üzere onlarca çeşit bitki yetiştiriliyor
Bezmialem Üniversitesi ve Silivri Belediyesi Tarımsal Üretim ve Araştırma Merkezi (TÜRAM) iş birliğinde yürütülen proje kapsamında, Türkiye’de ilk kez ilaç sanayisi için bitki yetiştiriliyor. TÜRAM’ın 255 bin metrekarelik arazisine ekilen tıbbi ve aromatik bitkilerin özleri ilaç üretiminde kullanılacak. Üniversitede yaklaşık 30 hekimin koordinasyonunda işlenen bitki özleri, ilaç üretiminin yanı sıra gıda ve kozmetik sektöründe de değerlendirilecek. Çalışmalar sonucunda, Türkiye’nin doğal zenginlikleri oranında iç ve dış pazarlarda hak ettiği konuma ulaşması, tıbbi ve aromatik bitki ve ürünlerini
Türkiye florası tıbbi ve aromatik bitkiler bakımından büyük önem taşıyor. Avrupa Kıtası’nda yaklaşık 11 bin, Türkiye’de ise 12 bin bitki taksonu bulunuyor. Avrupa’daki endemik bitki sayısı 2 bin 600 iken, Türkiye’de belli bölgede yetişen bitki sayısının 3 bin 500 olduğu belirtiliyor. Ayrıca, Türkiye’de görülen üç bitkiden biri yalnızca birçok kültür bitkisinin gen merkezi olan
63
ithal eden değil ihraç eden ülke konumuna erişmesi hedefleniyor. Bezmialem Fitoterapi Eğitim, Uygulama ve Araştırma Merkezi Başkanı Prof. Dr. Murat Kartal, Türkiye’nin tıbbi ve aromatik bitkiler yetiştirerek, dünya standartlarında kaliteye sahip bitkisel drog ve bitkisel drog preparatlarını üretmesinin ülke tarımı açısından çok önemli bir aşama olduğunu söyledi.
Türkiye dünyanın bitkisel ham madde deposu olabilir Türkiye’nin dünyaya bitkisel ham madde satma potansiyeline sahip olduğunu dile getiren Kartal, “Türkiye’nin de bu alanda geç kalmaması gerekiyor. Bitki ve biyolojik zenginliğimiz
çok fazla olmasına rağmen maalesef ekonomik olarak bu bitkilerimizden gerekli ekonomiyi ülke olarak sağlayamıyoruz. Türkiye belki kendi ilaç molekülünü sentezleyemez ama bütün dünyaya bitkisel ilaç ve ham
madde satabiliriz. Bu konuda üniversite, sanayi, kamu kurum kuruluşları ve bakanlıkların birlikte çalışarak zorlukları aşıp bu sektörü geliştirmesi gerekiyor. Türkiye dünyanın bitkisel ham madde deposu olabilir. Tıbbi aromatik deposu olabilir.
64
Bitkisel ilaçları geliştirildiği bir merkez, üs haline gelebilir. Biraz geç kalmışız ama geç kalmamızı büyük adımlar atarak telafi edebiliriz. Dünyada söz sahibi olabilmek için çalışıyoruz.” değerlendirmesini yaptı.
BESTE MOLUHAN KİMYAGER EGE ÜNİVERSİTESİ ÖĞRENCİ moluhanbeste@gmail.com
Hidrojellerin Özellikleri ve Akıllı Hidrojellerin Sentezi
H
idrojeller, suyla etkileştiklerinde çözünmeyen; ancak çok miktarda suyu yapısına alarak şişebilen, üç boyutlu çapraz bağlı polimerik yapılardır. Hidrojellerin su absorblama kapasiteleri oldukça fazladır. Bu özellikleri sayesinde ağırlıklarının 99 katına kadar çıkabilirler. Suda şişebilen hidrojeller, fiziksel ve kimyasal çapraz bağlar içerirler. İçerdikleri çapraz bağlara göre, kimyasal çapraz bağlı ve fiziksel çapraz bağlı hidrojeller olarak ikiye ayrılırlar. Çapraz bağlar, hidrojelin ağ yapısını oluşturur ve fiziksel bütünlüğünü sağlar. Bu özellik dış çevrede şişme davranışına bağımlı hidrojeller tasarlamaya olanak tanır.
Hidrojellerin Sınıflandırılması
1. Hazırlanma Yöntemine Göre;
Hidrojejeller çapraz bağ türüne göre sınıflandırmanın dışında hazırlanma metoduna, iyonik yüklerine, fiziksel özelliklerine ya da çevresel faktörlere tepki verebilme özelliklerine bağlı olarak da çeşitli şekillerde sınıflandırılırlar.
• Homopolimerik hidrojeller • Kopolimer hidrojeller • Multipolimer hidrojeller • IPN (interpenetrating) hidrojeller Homopolimer hidrojeller, tek tipteki hidrofilik monomerden oluşan çapraz bağlı ağ yapılardır. Kopolimer hidrojeller ise iki farklı tipteki monomerden oluşurlar. Bu monomerlerden
65
biri mutlaka hidrofilik olmalıdır. Multipolimer hidrojeller, üç ya da daha fazla komonomerin birlikte reaksiyona girmesiyle oluşurlar. Interpenetrating hidrojeller ise her iki polimerin de ağ yapı formunda olduğu polimer karışımlarıdır. Bunlar çok fonksiyonlu monomerlerin farklı mekanizmalar ile çapraz bağlanmalarıyla sentezlenirler.
2.İyonik yüklerine göre hidrojeller; • Nötral hidrojeller • Anyonik hidrojeller • Katyonik hidrojeller • Amfolitik hidrojeller
3. Fiziksel yapılarına göre; • Amorf hidrojeller • Semikristalin hidrojeller • Hidrojen bağ yapılı hidrojeller Fiziksel yapılarına göre hidrojellerin yapısına bakacak olursak; makromolekül zincirleri, amorf hidrojellerde dağınık yerleşmiştir. Yarı kristal hidrojeller ise makromolekül zincirlerinin düzenli yerleştiği yoğun kısımlar içermektedir. Hidrojen bağ yapılı hidrojellerde ise hidrojel yapısında hidrojen bağları bulunmaktadır. Çoğunlukla hidrojen bağları üç boyutlu yapının oluşmasından sorumludurlar.
4. Çevresel faktörlere tepki verebilen hidrojeller;
çözeltilerde askıda kalan gruplar iyonize olabilirler. Diğer bir çevresel etkilere duyarlı hidrojel olan ısıya duyarlı hidrojeller, ilaç salınım uygulamaları için tasarlanmaktadırlar. Bu tip hidrojeller, ilgili ısı aralığında şişme ajanının uyumluluğuyla değişime uğrayarak ısıya duyarlı şişme gösterir. Manyetik alana duyarlı hidrojeller, mikro boncuklar içeren kopolimer yada polimerlerden oluşur. Bu sistemler en çok polimerlerden hazırlanabilir. Bununla birlikte hidrofobik polimer polietilen kovinil asetat, bu sistemler için en çok kullanılan diğer bir kopolimerdir. Bu tip hidrojeller ilaç salınımında yaygın olarak kullanılırlar. Manyetik alana maruz kalan boncukların sıkışması sonucu polimer yapısındaki ilaç jelden dışarıya atılır. Yumuşak polimerik malzemeler grubuna giren hidrojeller, akıllı olmaları ve suda çözünmeden şişebilmeleri gibi üstün özellikleri sayesinde başta endüstri ve medikal gibi alanlarda olmak üzere çok çeşitli uygulamalarda kullanılmaktadır.
hidrojeller, biyolojik malzemelere benzemelerine rağmen normalde çok kırılgandır ve tahribata uğradıklarında kendilerini onarabilme yeteneğine sahip değildirler. Son yıllarda doğal kendini onarma sistemlerinden esinlenerek; hidrojen bağları, elektrostatik etkileşimler, moleküler tanıma, metal koordinasyonları, π- π istiflenmesi, dinamik kimyasal bağlar ve moleküler difüzyon gibi farklı supramoleküler etkileşimlerle kendi kendini onarabilen hidrojeller tasarlanmıştır. Hidrojellerin hazırlanmasında misel kopolimerizasyonu tekniği kullanılmaktadır.Bu tekniğin temeli hidrofobik monomerin surfaktan miselleri içerisinde çözünürken, hidrofilik monomerin miseller dışındaki sulu ortamda çözünmesine dayanmaktadır.Bu yöntemde reaksiyon çözeltisine misellerin büyümesi için tuz eklenmektedir. Bu sayede büyümüş solucan benzeri misellerde büyük hidrofoblar çözünebilmesi sağlanmıştır.Hidrofilik zincirler içine hidrofobik blokların sokulmasıyla kuvvetli hidrofobik etkileşimler yaratılmıştır.Bunun sonucu olarak da jeller suda çözünmezken, surfaktan miselleri ve hidrofobik bloklardan oluşan dinamik hidrofobik etkileşimler mevcut jelde fiziksel çapraz bağlar noktaları olarak görev yapmaktadır.Bu dinamik fiziksel çapraz bağların geçici olarak kırılıp tekrar oluşması sayesinde oda sıcaklığında herhangi bir etkiye veya onarma ajanına ihtiyaç duyulmaksızın hidrojeller hızlıca kendilerini onarabilmektedirler.
Akıllı malzemeler sınıfında yeni bir alan olan ve kendi kendini • pH’a duyarlı hidrojeller onarabilen malzemeler, tahribata • Isıya duyarlı hidrojeller uğradıklarında kendiliğinden; • Kompleks oluşturan hidrojeller • Manyetik alana hassas hidrojeller diğer değişle herhangi bir dış müdahale olmaksızın kendini olmak üzere 4 alt gruba ayrılır. onarabilme yeteneğine sahiptirler. Kendi kendini onarma; deri, pH’a duyarlı hidrojeller oldukça kemik, kas veya bitkiler gibi yaygın kullanım alanına biyolojik malzemeler için sahiptirler. Bu hidrojeller doğal bir süreçtir. Doğada asidik veya bazik askıda kalan çok yaygın olarak görülen bu grupların oluşturduğu iyonik olay, biyolojik malzemelerin ağlar yardımıyla şişmektedirler. pH ve iyonik kuvvet etkisiyle sulu ömrünü uzatan en dikkat çekici özelliklerinden biridir. Sentetik Kaynaklar I. Kimyagerler Derneği Bülteni 11 (2013) IV. http://www.kimyahaberleri.com II. www.kimyamuhendisi.com V. http://kimyakongreleri.org III. http://www.fbe.itu.edu.tr, Yüksek lisans tezi
66
Haber Yabancı
Yapılan araştırmalara göre, çay tüketen kadınlarda epigenetik değişiklikler olduğu görülmektedir. Epigenetik değişiklikler, genlerimizi aktive ya da inhibe eden kimyasal modifikasyonlardır. Uppsala Üniversitesi’nde yürütülen yeni bir çalışmada araştırmacılar, kadınlardaki çay tüketiminin, kanser ve östrojen metabolizması ile etkileşim halinde bulunan genlerde epigenetik değişikliklere sebep olduğunu gösterdiler. Araştırma sonuçları, ‘’Human Molecular Genetics’’ dergisinde yayımlandı. Günümüzde çok iyi bilinmektedir ki, gıda seçimi, sigara kullanımı ve kimyasallara maruz kalma gibi çevresel ve yaşam tarzına bağlı faktörler epigenetik değişikliklere sebep olabilmektedir. Yürütülen bu çalışmada, Avrupa’dan birçok araştırma grubu ile iş birliği içerisinde olan Uppsala Üniversitesi’nden araştırmacılar, çay ve kahve tüketiminin
ÇAY TÜKETİMİ KADINLAR İÇİN ZARARLI MI?
epigenetik değişikliklere sebep olup olmadığını araştırdılar. Daha önce yapılan araştırmalarda, hem kahve hem de çay tüketiminin, tümör gelişimini bastırarak, inflamasyonu azaltarak ve östrojen metabolizmasını etkileyerek insanlardaki hastalık riskini modüle etmede önemli rol oynadıkları ileri sürülmüştü. Araştırma sonuçlarına göre, çay tüketen erkeklerde herhangi bir değişiklik görülmezken, çay tüketen kadınlarda epigenetik modifikasyonların olduğu görülmüştür. İlginç bir şekilde, bu epigenetik değişikliklerin çoğunun, kanser ve östrojen metabolizması ile ilgili genlerde olduğu bulundu. Çalışmayı yürüten İmmünoloji, Genetik ve Patoloji Bölümü araştırmacısı Weronica Ek, ‘’Daha önce yapılan araştırmalar, çay tüketiminin, kadınların ve erkeklerin çaya karşı biyolojik tepkileri arasındaki potansiyel farkı vurgulayan östrojen seviyesini düşürdüğünü
67
göstermiştir. Ayrıca erkeklerle kıyaslandığında kadınlar, daha fazla miktarda çay tüketmektedir.‘’ diyor. Bu çalışmada, kahve içen bireylerde herhangi bir epigenetik değişiklik gözlenmemiştir. Bu çalışmanın sonuçları, çay tüketimine bağlı sağlık etkileri epigenetik değişikliklerden kaynaklanabilen kanser ve östrojen metabolizması ile ilişkili olan çay içerisindeki farmakolojik olarak aktif bileşenlerin rolünü vurgulamaktadır. Bununla birlikte, bu çalışma, çay içmenin sağlıklı olup olmadığını göstermemektedir ve bu çalışmada bulunan epigenetik değişimlerin sağlığımızı nasıl etkilediğini anlamak için daha fazla araştırmaya ihtiyaç vardır. Daha önceki çalışmalarda, çay kateşinlerinin (antioksidan etkili flavonoid grubu) yapay ortamda ve kültürlenmiş kanser hücrelerinde epigenetik değişimlere sebep olduğu kanıtlanmıştır.
Yerli
Haber
İLKO İLAÇ VE SABANCI ÜNİVERSİTESİ KANSER TEDAVİSİ İÇİN YERLİ İLAÇ GELİŞTİRECEK
İLKO İlaç ve Sabancı Üniversitesi’nden bilim insanları, kanser tedavisinde kullanılmak üzere yerli biyobenzer ilaç molekülü geliştirmek için ortaklaşa hazırladıkları proje ile TÜBİTAK’tan destek aldı.
ilaç endüstrisinin geleceği olarak gösterilen biyoteknolojik pazarın bir oyuncusu haline gelecek ve kanser ilaçları konusunda Türkiye’nin yurt dışına bağımlılığı azalacağı gibi ülke ekonomisine de büyük katkıda bulunulacak.
Sabancı Üniversitesi açıklamasına göre, İLKO İlaç ve Sabancı Üniversitesi Nanoteknoloji Araştırma ve Uygulama Merkezi’nin (SUNUM) kanser tedavisinde kullanılması amacıyla yerli biyobenzer ilaç geliştirmek üzere birlikte hazırladığı SİMAB projesi, TÜBİTAK Kamu Kurumları Araştırma ve Geliştirme Projelerini Destekleme Programı (1007 Programı) kapsamında destek aldı.
Proje sonunda, biyoteknolojik yöntemlerle üretime hazır olacak ürün, Türkiye’de görülme sıklığı fazla olan kolon, akciğer, yumurtalık, rahim ağzı ve böbrek kanserlerinde kullanılabilecek ve hedefe yönelik etkin tedavi sağlayacak.
Türkiye, yaklaşık 4 yıl sürmesi planlanan proje sonunda küresel
68
Uzun vadede kendi keşfettiğimiz ilaç moleküllerini üretebileceğiz SUNUM araştırmacılarından Yrd. Doç. Dr. Tolga Sütlü, biyoteknolojik ilaç veya biyofarmasötiklerin, moleküler biyoloji biliminin gelişmesiyle birlikte yakın dönemde üretilmesi mümkün hale gelmiş bir ilaç grubu olduğu bilgisini paylaştı. Aynı zamanda Sabancı Üniversitesi mezunu ve projenin kamu ayağındaki yürütücüsü olan Sütlü, bu ilaçların, kanserin tedavisi için sadece tümör hücrelerinin ve bu hücrelerle ilişkili önceden belirlenen moleküllerin özel
olarak hedeflenebilmesi amacıyla genetik mühendisliği teknikleriyle tasarlandığını aktardı. Sütlü, şunları kaydetti: “Proje kapsamında üreteceğimiz ilaç, kolon, akciğer, yumurtalık, rahim ağzı ve böbrek kanserleri tedavisinde etkinliği kanıtlanmış bir molekül. Protein yapıda oldukları için biyoteknolojik ürünlerin üretimleri klasik ilaçlar gibi kimyasal sentez yöntemleriyle değil laboratuvar ortamında çoğaltılan hücrelerin bu protein molekülünü üretmek üzere genetik olarak programlanmasıyla mümkün olmaktadır. Desteklenen bu projede, üretimde mikroorganizmalar yerine memeli hücrelerinin kullanımı ile de protein moleküllerinin insana uyumlu ve güvenli bir yapıda elde edilmesi sağlanacak. Ülkemizde henüz bu tip bir teknolojiyle ilaç üretimi yapılamamaktadır, dünyada ise bunu yapabilen ülkeler, gelişmiş ülkelerle sınırlıdır. Başladığımız bu proje sayesinde kurulacak olan Ar-Ge altyapısı ve edinilecek
olan bilgi birikimi, artık bu tip ilaçları üretme konusunda yetkin bir hale gelmemizde önemli rol oynayacak. Daha sonraki basamak olarak, kendi geliştirdiğimiz yeni ilaç moleküllerini üretebilmek üzere bu projenin başlıyor olması çok önemli bir adım.”
Jenerik ilacın kamuya maliyeti 162 milyon TL İLKO İlaç Genel Müdürü Hatice Öncel de Sabancı Üniversitesi’yle Türkiye’nin geleceği için büyük bir iş birliği yaptıklarını belirterek, Türkiye ilaç endüstrisinin uluslararası kalite standartlarına ve dünya ilaç pazarında rekabet gücüne sahip bir endüstri olabilmesi için biyoteknolojik ilaç alanındaki gelişmelere ve teknolojilere uyum sağlaması gerektiğini ifade etti. Öncel, şu açıklamalarda bulundu: “Yeni nesil biyoteknolojik ilaçlar, küresel ilaç endüstrisinin geleceğidir. Biyoteknolojik
69
ilaçların dünyadaki pazar payı 232,5 milyar dolar olup önümüzde 30 yıl boyunca pazarın her yıl yüzde 10’dan fazla bir oranda büyümesi beklenmektedir. Ülkemizde yaklaşık 60 adet biyofarmasötik ilaç bulunmaktadır ve bunların tümü ithaldir. Biyoteknolojik ilaçların reçeteli ilaçlar içerisindeki payı 2016’da tutar olarak yüzde 17 seviyesindedir. Yerli üretimin bu yönde geliştirilmesi hem ithalatı azaltarak hem de ilaç piyasasındaki iş olanaklarını artırarak ekonomiye büyük katkı sağlayacaktır. Sabancı Üniversitesi ile birlikte geliştireceğimiz ilacın, jenerik ürününün şu anda kamuya maliyeti 162 milyon TL civarındadır. Bu ilacın yerli olarak geliştirilmesiyle birlikte kamu üzerindeki büyük yük ortadan kalkacaktır. Ayrıca ürünün geliştirilip kullanıma sunulmasından sonra dış pazarlara da ihraç edilmesiyle ekonomiye olumlu bir katkı daha sunacaktır.”
Ekibimiz BUSE ÇAKMAK KİMYA MÜHENDİSİ ÇEVİRİ EDİTÖRÜ
ÖZGE ERGÜR KİMYA MÜHENDİSİ ÇEVİRİ EDİTÖRÜ
YAZARIMIZ OLUN BENGİSU GEDİKLİ KİMYA MÜHENDİSİ ÇEVİRİ EDİTÖRÜ
AYÇA BİLİCİ KİMYA MÜHENDİSİ ÇEVİRİ EDİTÖRÜ
MELİS YAĞMUR AKGÜNLÜ KİMYAGER ÇEVİRİ EDİTÖRÜ
ZEYNEP ÇUHADAROĞLU KİMYAGER ÇEVİRİ EDİTÖRÜ ELİF ÇALIK KİMYAGER ÇEVİRİ EDİTÖRÜ
NESLİHAN YEŞİLYURT KİMYAGER ÇEVİRİ EDİTÖRÜ ÖMER AKSU KİMYAGER ÇEVİRİ EDİTÖRÜ
TUTKU KARTAL KİMYA MÜHENDİSİ ÇEVİRİ EDİTÖRÜ HAZAL ÖZTAN KİMYA MÜHENDİSİ ÇEVİRİ EDİTÖRÜ
CEMRE GÖKÇE KİMYA MÜHENDİSİ ÇEVİRİ EDİTÖRÜ MUHARREM CEBRAYILOV KİMYA MÜHENDİSİ ÇEVİRİ EDİTÖRÜ
NURCENNET ERTÜRK KİMYA MÜHENDİSİ ÇEVİRİ EDİTÖRÜ GİZEM ÖZTÜRK KİMYAGER ÇEVİRİ EDİTÖRÜ
ZELİŞ GİRGİN KİMYA MÜHENDİSİ FACEBOOK EDİTÖRÜ
SERVET ERDEM KİMYAGER FACEBOOK EDİTÖRÜ ORHUN KARAKUŞ BİYOLOG ÇEVİRİ EDİTÖRÜ
CANAN AYVAT BİYOLOG ÇEVİRİ EDİTÖRÜ
KOŞULLAR
1-) KİMYA VEYA KİMYA SEKTÖRÜ İLE İLGİLİ BİR KONUDA KAYNAKLARINIZI BELİRTEREK YAZIN 2-) HER AYIN 20. GÜNÜNE KADAR info@inovatifkimyadergisi.com adresine AD-SOYAD SIK KULLANDIĞINIZ MAİL ADRESİ BİTİRDİĞİNİZ/OKUDUĞUNUZ OKUL İSMİ PROFİL FOTOĞRAFI YAZINIZIN WORD FORMATI İLE GÖNDERİN. BİR SONRAKİ AY BİLGİLERİNİZ İLE YAZINIZI YAYIMLAYALIM
SİZ DE EKİBİMİZE KATILIN