Kimya Dergisi
İNOVATİF Kimya Dergisi YIL:6 SAYI:60 TEMMUZ 2018
KANSER İMMÜNOTERAPİSİ
EKİBİMİZ YAVUZ SELİM KART PELİN TANTOĞLU HATİLE MOUMİNTSA TUĞBA NUR AKBABA ÖZGENUR GERİDÖNMEZ MERVE ÇÖPLÜ HACER DEMİR NURSELİ GÖRENER BUSE ÇAKMAK MELİS YAĞMUR AKGÜNLÜ ZELİŞ GİRGİN RABİYE BAŞTÜRK NESLİHAN YEŞİLYURT ELİF AYTAN ÖMER AKSU EBRU DOĞUKAN SİMGE KOSTİK PETEK AKSUNGUR SUDE ÖZÇELİK HATİCE KÜBRA ÇETİNKAYA DİLARA AKMAN CANAN MOLLA AYŞEGÜL KAVRUL RABİA ÖNEN KÜBRA ÇELEN BAŞAK SULTAN DOĞAN ALİ ERAYDIN MELİS KIRARSLAN NUR SABUNCU SEDA SEVAL URUN BURAK TEKİN İPEK AKHTAR MELİKE OYA KADER AYŞE GÜLER BERNA KUZU SELİN CİMOK BETÜL ULAŞ HAYRİ KORU DİCLE OĞUZ ELİF BAŞARA SENA SAATÇİ SENA AŞKIM TEMİR GÖZDENUR ULU KÜBRA KARA MUAZ TOĞUŞLU CEREN BAKIR ERTAN ÖZBİLİÇ EDA AKIN LEYLA YEŞİLÇINAR
DERGİYİ OKUMADAN ÖNCE İnovatif Kimya Dergisi yazılarını herhangi bir makalenizde veya yazınızda kullanmak için yazısını aldığınız kişiye mail atarak haber vermek, kullanmış olduğunuz yazıların kaynağını ise dergi olarak belirtmek durumundasınız. Dergide yazılan yazıların sorumluluğu birinci derece yazara aittir. Bu konu hakkında bir sorun yaşıyorsanız ilk olarak yazara ulaşmalısınız. Dergide yer alan bilgileri kullanarak başınıza gelebilecek felaketlerden ya da işlerden dergi sorumlu değildir. Dergimizde yayınlanmasını istediğiniz yazıları info@inovatifkimyadergisi.com mail adresine göndermelisiniz. Gönderdiğiniz yazılarda bir eksiklik var ise editör tarafından incelenecektir. Eksik kısımları var ise size geri dönüş yapılacaktır. Dergi ekibi gönüllü kişilerden oluşmuştur. Dergi ilk kurulduğu andan beri böyle ilerlemiştir. Dergi ekibinde olan herkes bu kuralı kabul etmiş sayılır. Gelen kişilere en başta bu kural söylenir. Görevini yapmayan, dergide anlaşmazlık çıkaran, huzur bozan kişiler ekipten çıkarılır. Siz de bu ekip içinde yer almak istiyorsanız web sitemiz üzerinden kuralları okuyarak başvurabilirsiniz. Dergiyi okuyanlar ve dergi ekibi bu kuralları kabul etmiş sayılırlar. İNOVATİF KİMYA DERGİSİ
REKLAM VERMEK İÇİN reklam@inovatifkimyadergisi.com adresinden web site ve e-dergi için fiyat teklifi alabilirsiniz.
http://www.inovatifkimyadergisi.com https://www.facebook.com/InovatifKimyaDergisi https://twitter.com/InovatifKimya https://instagram.com/inovatifkimyadergisi https://www.linkedin.com/in/inovatif-kimya-dergisi-00629484/
REKLAM İÇİN reklam@inovatifkimyadergisi.com
BİNLERCE KİŞİNİN OKUDUĞU DERGİMİZE ONBİNLERCE KİŞİNİN ZİYARET ETTİĞİ WEB SİTEMİZE REKLAM VERİN
BİNLERCE KİŞİYE ULAŞIN
DETERJAN
7
OKULUN TEMİZLİK ÜRÜNLERİ ÖĞRENCİLERDEN
11
HİDROJELLER
13
HAMMADDE OLARAK KARBONDİOKSİT
17
ALZHEIMER YAKLAŞIMI
18
FOTOĞRAFLI GRAFEN BULMACASI ÇÖZÜLDÜ
22
KANSER İMMÜNOTERAPİSİ
24
CİLT, MANGAL DUMANINDAKİ KARSİNOJENLERE AKCİĞERLERDEN DAHA FAZLA MARUZ KALIYOR
27
BAKTERİLERE KARŞI SAVAŞI KAYBEDİYORUZ
29
PROF. DR. YUSUF YAĞCI, BELÇİKA POLİMER DERNEĞİ ÖDÜLÜ’NÜ ALDI
34
ZARARSIZ ADSORBENT AKTİF KARBON
36
SON ZAMANLARDA ARTAN PARFÜM KULLANIMI OZON TABAKASINI ZORA SOKUYOR!
39
KİMYA ENDÜSTRİSİNDE İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ
40
BİR LİSE ÖĞRENCİSİNİN KARBON ELEMENTİYLE İLGİLİ YAPTIĞI TARİHİ KEŞİF!
46
ATHENA EFSANELERİ
48
İSTANBUL TEKNİK ÜNİVERSİTESİ'NDEN BEL AĞRILARINA HİBRİT HİDROJEL
54
DETERJAN
DETERJANLAR BİRBİRİNDEN NE KADAR FARKLI? Prof. Dr. Hürriyet Polat, İYTE Sürfaktan dersi öğrencileri* Neredeyse her gün çamaşırlar için deterjan kullanıyoruz ve deterjanları kalite ve fiyatlarına göre seçiyoruz. Deterjanlar, yüzeylerdeki kir ve yağı temizlemeye yardımcı olan temizlik maddeleridir. Kıyafetlerinizi temizlemek, çamaşır makinenize deterjan eklemek ve başlatma düğmesine basmak kadar basit görünebilir, ancak kullandığınız deterjanlar aslında oldukça karmaşıktır. Peki, ne yaparlar ve nasıl yaparlar?
Deterjanlar, yapıcılar, ağartıcı maddeler ve enzimler gibi birçok bileşene sahiptir, ancak deterjanın en önemli bileşeni yüzey aktif maddelerdir. Yüzey aktif maddeler, sıvı yüzeyinde veya sıvı/katı arayüzeyinde gerilim kuvvetini azaltan bileşiklerdir. Sürfaktanlar, çamaşır ve ev temizlik ürünleri içinde, toplam deterjan formülasyonunun % 15 ile % 40'ını oluşturan en önemli maddelerdir.
Peki deterjanlar kıyafetlerimizden kirleri nasıl giderir? Bahsedildiği gibi, deterjan içeriğindeki yüzey aktif maddeler, katı/sıvı ara yüzey gerilimini azaltarak kirin ıslanmasını ve ortamdan uzaklaştırılmasını sağlayarak (köpükle) yıkama işlemini yerine getirmektedirler. Bu esnada misel adı verilen
yüzey aktif madde molekülleri (sürfaktanlar) tarafından oluşturulan kolloidal aggrega yapılar kirleri hapsederek su içinde dağılmasını ve köpük deddiğimiz hava kabarcıklarına tutunmasını ve ortamdan ayrılmasını sağlamaktadırlar.
Bu nedenlerle bu projede, deterjanların içeriğindeki yüzey aktif maddelerin fonksiyonlarına yönelik çalışmalar gerçekleştirilmiş ve deterjanlar bu maddeler açısından kıyaslanmıştır. Bu amaçla çeşitli deterjan çözeltileri ile su/hava arayüzeyinde gerilim
kuvvetinin ölçülmesi ve katı yüzeyinin ıslanma derecesinin belirlenmesi (temas açısı ölçümleri) gibi çalışmalar gerçekleştilmiştir. Çalışmada kullanılan deterjan örneklerini piyasadan alınan pahalı ve ekonomik çamaşır deterjanları oluşturmuştur.
7
Böylece seçilen altı deterjandan üçü ekonomik, diğer üçü ise pahalı olarak seçilmiştir. Bunlardan
10-⁷ ila 10-² M arasında değişen altışar deterjan konsantrasyonu hazırlanmıştır.
Halkayı bir sıvıdan çekmek için gereken kuvvet, yüzey gerilimi ile ilgilidir. Halka tansiyometri, saf sıvıların ve çözeltilerin yüzey gerilimini ölçmek için en sık kullanılan tekniktir. Bu yöntemde Kruss Dijital Tansiyometre K10t kullanılmıştır.
yüzeyi ile etkileşimini kullanır. Halka suya batırılır ve daha sonra bir sıvı menüsküsü oluşturacak şekilde kaldırılır. Sonunda bu menüsküs halkadan kopar ve orijinal konumuna döner. Bu olaydan önce, menüsküsün hacmi ve dolayısıyla uygulanan kuvvet, maksimum bir değerden geçer ve aslında yırtılma olayından önce azalmaya başlar.
Du Noüy halka yöntemi, bir platin halkasının test
8
Bir sıvı damlası katı bir yüzeye yerleştirildiğinde, temas açısı katı, sıvı ve gaz ara yüzü arasındaki üç fazlı arayüzde oluşturulan açıdır. Bu açıyı ölçmek, bir yüzey veya malzemenin ıslatılabilirliğinin (bir sıvının nasıl yayıldığı) nicelleştirilmesini ve dolayısıyla
bir arayüzün enerjisinin araştırılmasını sağlar. Bu ölçümlerde Kruss Contact Angle Ölçüm Aleti kullanılmıştır. Temas açısı, bir sıvının yüzeyinin nasıl ıslandığıyla ilgili ölçümdür. Ayrıca test edilen yüzeyin pürüzlülüğünün bir göstergesi olabilir.
Figür 1: Çeşitli deterjan derişimleri ile gerçekleştirilen yüzey gerilim kuvvetlerinin ölçülmesi
Figür 2: Farklı deterjan derişimleri ile kirli yüzeylerde gerçekleştirilen temas açısı ölçümleri.
9
Yapılan analizler bazı önemli bulguları ortaya çıkardı; Günümüzde, çok farklı deterjanlar pazarlanmaktadır. Deterjan tercihinde demografik özellikler belirleyici değildir. Yapılan testler sonucunda, deterjan üretiminde kullanılan sürfaktanların aynı sonuçları verdiği bulunmuştur. Çünkü deterjan yapımında kullanılan sürfaktanlar, birçok marka açısından aynıdır. Sonuç olarak, deterjan temizleme özelliklerini veren ana bileşen, sürfaktandır. Düşük konsantrasyonlarda yaklaşık 40 olan yüzey gerilimi, tüm örneklerde daha yüksek konsantrasyonlarda yaklaşık 20'ye düşer. Yani, deterjanın yüzey gerilimi üzerindeki etkisi deterjan tipinden bağımsız olarak
(ucuz veya pahalı) ortaya çıkmış ve benzer sonuçlar vermiştir. Sürfaktan konsantrasyonu arttıkça temas açısı değeri azalır. Tüm deterjanlar, 3000 ppm'den sonra, misel oluşumlarına atfedilebilen sabit temas açısı değerine sahiptir. Sonuç olarak; Deterjanların yıkama mekanizmalarını gerçekleştiren içerikleri olan sürfaktanların test edilmesi ile oldukca benzer sonuçlar elde edilmiş ve haklı olarak bu maddelerin gerçekden farklı olup olmadığı sorgulanmıştır.
Kaynaklar Myers, Drew. (1991). Surfaces, Interfaces and Colloids. Pp. 28-43 Matıjeviç, Egon. (1993). Surface and Colloid. Pp. 347-357 Myers, Drew. (1991). Surfaces, Interfaces and Colloids. Pp. 99-101 Matıjeviç, Egon. (1993). Surface and Colloid. Pp. 156-160 İYTE Sürfaktan dersi öğrencileri; ERDOĞMUŞ, MUSTAFA ÇEKİN, CANSU TERZİ, İLAYDA UÇAR, MAHMUT UĞUR, TURGUT YAZICI, ECE
Prof. Dr. Hürriyet POLAT Öğretim Üyesi (İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü) hurriyetpolat@iyte.edu.tr
10
OKULUN TEMİZLİK ÜRÜNLERİ ÖĞRENCİLERDEN
Gaziantep'teki bir meslek lisesinin kimya bölümünde okuyan öğrenciler, hem uygulamalı eğitim alıyor hem de okullarının ihtiyacı olan temizlik malzemelerinin üretimini yapıyor . Gaziantep'teki bir meslek lisesinin kimya bölümünde okuyan öğrenciler, hem uygulamalı eğitim alıyor hem de okullarının ihtiyacı olan temizlik malzemelerini üretiyor. Yavuz Sultan Selim Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi kimya bölümü öğrencileri, okulun laboratuvarında başta sıvı sabun, oda spreyi, kolonya olmak üzere birçok temizlik malzemesinin üretimini yapıyor. Teorik eğitimlerini sınıfta, uygulamalı eğitimlerini laboratuvarda gerçekleştiren öğrenciler, aldıkları eğitimi pratiğe dökerek okullarının ihtiyaçlarının karşılanmasına da katkı sağlıyor. Okul müdürü İrfan Doğan, kimya bölümü öğrencilerinin öğretmenlerinin de desteğiyle temizlik malzemeleri ürettiğini söyledi. Öğrencilerin deneysel olarak çalışmalar yaptığını anlatan Doğan, "Öğrencilerimiz kimya bölümünde oda spreyi, kolonya, sıvı sabun gibi okulun ihtiyacı olan ürünleri yapıyorlar. Bunları ilk biz deniyoruz. Sonra da okulumuzda kullanıyoruz. Bu uygulamayı projeye dökerek 15 okulun temizlik malzemesi ihtiyacını da karşılamak istiyoruz." dedi.
Öğrencilerimizi Sektöre Adapte Ediyoruz Kimya Teknolojileri Alan Şefi Cem Çakır ise okulun meslek lisesine dönüşmesinin ardından yaklaşık 2 yıldır üretim yaptıklarını bildirdi. Okullarının ihtiyacına göre ürün geliştirdiklerini anlatan Çakır, şunları kaydetti:
11
"Burada profesyonel amaç gütmüyoruz. Okulumuzun ihtiyaçları doğrultusunda gerekli olan temizlik ürünlerini temin ediyoruz. Bazen yaptıklarını evlerine de götürüyorlar. Bu da kendilerini çok memnun ediyor. Asıl amacımız öğrencilerimizi sektöre adapte
etmek. 10. sınıftan itibaren uygulamalı eğitime başlıyorlar. Ekip ruhuyla, teorik ve uygulamalı olarak onları hayata hazırlıyoruz. Öz güvenleri gelişiyor. Gelecek için kazanım sağlıyorlar. Ürettikleri malzemeleri okulumuzda da kullanıyoruz."
Derslerimizi Daha Kolay Öğreniyoruz Öğrencilerden Eda Nur Kılıç, "Kimya çok eğlenceli bir bölüm. İşimizi severek yapmayı öğrendik. Renkli olduğu için çok güzel oluyor. Yaptıklarımızı ilk biz deniyoruz. Ailemize de götürüyoruz. Onlar da bölümü bitirmem için beni çok destekliyorlar. İleride kimya mühendisi olmak istiyorum." diye konuştu. Eray Çalışkaner de öğretmenlerinin yardımıyla üretim yaptıklarını belirterek, ileride kimyager olmak istediğini dile getirdi. Suna Yüksel de bölümünde çok mutlu olduğunu kaydederek, "Yaptıklarımızı eve götürdüğümde ailem de çok memnun oluyor. İleride bir fabrikada üretim yapmak istiyorum. Uygulama eğitimi olduğu için derslerimizi daha kolay öğreniyoruz." ifadelerini kullandı.
12
HİDROJELLER
Bir hidrojel, suyun suda dağılma aracı olduğu koloidal bir jel olarak bulunan, hidrofilik polimer zincirlerinin ağıdır. Üç Boyutlu bir katı, çapraz bağlar ile tutulan hidrofilik polimer zincirleri sonucu oluşur. Doğasında var olan çapraz bağlardan dolayı, hidrojel ağın yapısal bütünlüğü yüksek su konsantrasyonunda
çözünmez. Hidrojeller; yüksek oranda emici (%90’dan fazla su emebilirler), doğal veya sentetik polimer ağlarıdır. Ayrıca hidrojeller, önemli su içeriği nedeniyle, doğal dokuya çok benzer esnekliğe sahiptir. [1]
Hidrojellerin Sınıflandırılması • Yapısına göre; 1. Amorf 2. Yarı-kristalin 3. Hidrojen bağ yapılı 4. Süper-moleküler yapılı 5. Hidro-kolloidal agrega [Agrega: Çeşitli büyüklüklerde kırılmış veya kırılmamış, yapay veya iki cins yoğun mineral malzeme] • Fonksiyonel gruplarına göre; 1. Nötral hidrojeller 2. İyonik hidrojeller • Morfolojilerine göre; 1. Makro-gözenekli 2. Mikro-gözenekli 3. Gözeneksiz
13
Bazı Hidrojel Türleri • pH-duyarlı hidrojeller • Sıcaklık duyarlı hidrojeller • Elektriksel alana duyarlı hidrojeller • Enzime duyarlı hidrojeller • Kompleks hidrojeller
• pH-duyarlı hidrojel pH’a duyarlı bir hidrojel, pH değişimine duyarlı bir jel yapısındadır. Çoğunlukla hidrojel, bölgesel kimyasal çevredeki değişikliğe yanıt olarak şişer veya büzülür. Hidrojeller, mikro-akışkan sistemlere dahil etmek için çok yararlı hale getiren polimerizasyon karışımları teknikleri kullanılarak yapılabilir. pH’a duyarlı hidrojellerin, pH değerindeki değişikliğe veya pH sensörlerinde ve pH değiştiğinde bir bileşiği serbest bırakabilen sistemlerde duyarlı olan valflerin oluşturulduğu uygulamaları bulunmaktadır. [4]
• Sıcaklık duyarlı jeller Bu moleküller, sıcaklık değişimine bağlı faz geçişleri sırasında şişme/büzülme süreçlerine girme özelliği ile karakterize edilir. Şişme ve büzülme sıcaklıkları, sıcaklık duyarlı jellerin yanı sıra, inkübasyon ortamının spesifik fizikokimyasal özelliklerine, yani tuz konsantrasyonuna ve pH’ına bağlıdır. [5]
14
• Elektriksel alana duyarlı hidrojeller Elektrik akımı ayrıca hidrojellerin tepkilerini indüklemek için çevresel bir sinyal de kullanabilir. Elektrojene duyarlı hidrojel genellikle poli elektrolitlerden yapılır. Sensör transdüktörleri, uyarıcıya duyarlı hidrojelin özelliklerinin elektriksel olmayan değişikliklerini, çoğu durumda bir elektrik sinyali olarak değerli bir sinyale dönüştüren bileşenlerdir. Jel sensörlerinde kullanılan iki temel prensip şunlardır: 1. Hidrojel şişmesi ve büzme ile gerçekleştirilen mekanik işlere dayanan dönüştürücüler, 2. Serbest şişme jellerinin özelliklerinde (örn. Yoğunluk, kütle, hacim, sertlik) değişimleri gözlemleyen transdüserler.[6]
• Enzime duyarlı hidrojeller Enzime duyarlı hidrojeller, en çok ilaçların kolonlara hedeflenmesinde kullanlır. Kolon spesifitesi, hidrojel yapısına, pH duyarlı monomerlerin ve çapraz bağlanma ajanlarının varlığından dolayı elde edilir. [7]
• Kompleks hidrojeller Bu jel türünde, kompleks oluşmasıyla sonuçlanır. Etkili çapraz bağlanma derecesi artarsa, ağ gözenek boyutu ve şişme derecesi önemli ölçüde azalır. Sonuç olarak, bu jellerde salınan ilaç hızı, iç-polimer komplekslerinin oluşumu üzerine önemli ölçüde azalır.[8]
Kullanım Alanları Bebek bezleri Bitki sulama Parfüm Plastik cerrahi Doku mühendisliği Kalp ve dişçilik uygulamaları İlaç salım sistemleri Yara iyileşmesi Yumuşak lensler
Türkiye’deki Kullanımı Biyomedikal Lensler Kontrollü ilaç salımı Üç boyutlu biyobaskı ve kerotinosit kültürü
15
Kaynaklar [1] https://en.wikipedia.org/wiki/Gel#Hydrogels [2] http://www.ing.unitn.it/~luttero/materialifunzionali/hydrogels.pdf [3],[6],[7],[8] https://tr.scribd.com/document/136230474/8-Types-of-Hydrogels [4] https://link.springer.com/referenceworkentry/10.1007%2F978-3-642-27758-0_1230-2 [5] https://link.springer.com/article/10.2165/00137696-200503040-00004 [9] https://www.researchgate.net/publication/287206849_History_and_Applications_of_Hydrogels [10] https://www.researchgate.net/publication/273321687_2015_Itibariyle_Turkiye'de_Biyomedikal_ Teknolojileri_Alaninda_Yapilan_Arastirma_Faaliyetlerinin_Mevcut_Durumu_Current_State_of_Research_ Activities_at_the_Biomedical_Technologies_in_Turkey-2015 https://www.kimyahaberleri.com/7023-2/ http://www.turkjbiochem.com/2014/403-415.pdf http://diclemedj.org/upload/sayi/68/Dicle%20Med%20J-03299.pdf FOTOĞRAFLAR https://ogrencikariyeri.com/haber/yeni-nesil-madde-hidrojel http://portal.ku.edu.tr/~skizilel/publications.html http://slideplayer.biz.tr/slide/3005885/ http://blog.aku.edu.tr/evcin/files/2017/05/10-polimer-uygulamalar%C4%B1-hidrojeller.pdf https://www.aa.com.tr/tr/bilim-teknoloji/gelistirdigi-bebek-bezi-jeli-ile-turkiye-birincisi-oldu/1135905 http://www.saglikal.com/yumusak-kontakt-lensler.html http://www.ikincibolge.net/vsy-biotechnology-kontakt-lens-urun-gamini-yeni-ve-guclu-markalarlagenisletiyor/18253/ http://www.3dyazicivetasarimmerkezi.com/Haber/4B-Yazici-Hidrojel-Baski-Nedir-270 http://www.denizliyenihaber.com/teknoloji/paude-yapay-doku-ve-organ-calismalari-hiz-kazandi-h159.html
Dilara Akman Polimer Mühendisi (Lisans Öğrencisi) dilaraakman.da@gmail.com
16
HAMMADDE OLARAK KARBONDİOKSİT Bochum Ruhr Üniversitesi’ndeki araştırmacılar iklime zarar veren CO2’i, genellikle meydana gelen büyük miktarda tuz atığı üretmeden, kimya endüstrisi için hammadde işlevi görebilecek bir alkole dönüştürmenin bir yolunu bulmuşlardır. Reaksiyon mekanizması Timo Wendling ve Prof Dr Lukas Goosen’ın ekibi tarafından Chemistry adlı dergide Kaiserslautern Teknik Üniversitesi'nden bir meslektaşlarıyla birlikte tarif edilmiştir.
araştırmacılar CO2’i bir hidrokarbon bileşiğine bağladılar. Bu amaçla hidrokarbon bileşiğinden bir proton (H+) serbest bırakılır; CO2 molekülü boş atom bölgesine kenetlenir ve bu da bir asit ile sonuçlanır. Fazlalık proton bir baz tarafından tutulur. Hidrojenasyon olarak adlandırılan ikinci basamakta asit protonların aktarılmasıyla bir alkole dönüştürülür. Baz, daha önceden tutulmuş olan protonu serbest bırakır ve böylece geri dönüştürülür.
Karbondioksiti, istenmeyen atık ürünler olmadan alkole dönüştürmek için iki basamaklı bir reaksiyon gerçekleşmelidir. Problem şu ki; enerji sebeplerinden dolayı bu iki basamaklı tepkimenin uzlaştırılması neredeyse imkansızdır. Prosesi termodinamik açıdan uyumlu hale getirmek ve bu iki basamaklı tepkimeye olanak sağlamak için uygun katalizörlere ihtiyaç vardır.
Ekip bu reaksiyonun fizibilitesini fenilasetilen hidrokarbon bileşiği ile ispat etmiştir. İleri çalışmalar bu kuralın diğer organik bileşiklere de genişletilip genişletilmeyeceğini göstermelidir.
Ekibin çok sayıda maddeyi denemesinin ardından sonunda gereken özelliklere sahip iki katalizör bulundu: ilk basamak için bir bakır bileşiği ve ikinci basamak için bir rodyum/molibden bileşiği. Reaksiyonun gerçekleşeceği çözücünün tam bileşimi ve miktarı da büyük önem taşımaktadır. Reaksiyonun nasıl gerçekleşeceği ise şu şekilde: Karboksilasyon denilen birinci basamakta,
Araştırmacılar bu katalizör sistemi ile baz için yüzde 40 oranında bir geri dönüşüm elde etti. Excellence Cluster Ruhr Explores Solvation kısacası Resolv’un bir üyesi olan Lukas Goossen "Bu, bazın reaksiyon sırasında yok edilmediğini ancak prosesin endüstriyel bir ölçekte uygulanabilmesi için hala önemli ölçüde iyileştirilmesi gerektiğini gösteriyor." diyor. "Kimya endüstrisi için CO2’ten yararlanabilmek doğrultusunda mühim bir ekonomik ve çevresel avantaj olacak ilk önemli adımı attık."
Haberi Çeviren : Berna Kuzu
17
ALZHEIMER YAKLAŞIMI
YA SORUN KİMYA’DA İSE; ALZHEIMER YAKLAŞIMI Karmaşık bir organizma olan insan vücudu, kendisinden daha karmaşık olan bir mekanizma tarafından yönetilmesi beklenir; Beyin. Büyük bir kimya fabrikası olan beyin, ya kendini zaman zaman yönetemeyecek hale getiriyorsa bu durumun etkileri ne kadar büyük olabilir? Alzheimer bir organın iflas bayrağını kendi kendine çekmesi durumudur. Bu makalede bir çöküşün anatomisini inceleyeceğiz. Dünya nüfusunun yaşlandığı bilinen bir gerçek, bu durum artık daha yaygın olan bir hastalığın anılmasına ve bilinilirliğinin artmasına sebep oldu; Alzheimer Hastalığı (AH). Alzheimer hastalığı (AH) bilinen bir nedeni olmayan ve tedavisi olmayan yıkıcı, ölümcül, nörolojik bir hastalıktır. Öncelikle yaşlılık hastalığıdır ve genel yaşam beklentisi giderek artmakta olan çok ciddi bir sorun haline gelmiştir. 1 Kontrol mekanizmasında meydana gelen bu rahatsızlık bilinenin aksine iç
Buna rağmen 60 yaş üzeri insanlarda dermansi ile birlikte ciddi bir AH vakası görülmektedir.2 Bilim insanlarına göre yaşam tarzı ve şahsa ait beyin yapısı bu hastalığın ortaya çıkmasına sebep olmaktadır ama son yıllarda genetik miras da bu hastalıkta kendini etkili olarak göstermektir.
mekanizmasında oluşan komplikasyonların büyük bir etkisi görülüyor.Bu kısımda bizi ilgilendiren durum beynin kendi kimyasal döngüsünün üzerinde açığa çıkan komplikasyonların AH’ya sebep olmasını inceleyeceğiz. Alzheimer hastalığı, diğer yaşlılık hastalıklarından hem belirtileri hem de beyindeki hasar açısından farklılık gösteriyor. Bu açıdan, Alzheimer hastalığı, beynin temporal lobunun iç yüzünde bulunan hipokampus bölgesinin hasara uğramasından kaynaklanan bir hastalık Öncelikle değinmemiz gereken nokta, Alzheimer hastalığının nasıl bir süreç ile ilerlediğidir. Hafıza kaybı ve bilişsel yeteneklerin zayıflamasına sebep olan AH, 30-60 yaşları arasında çok sık bir skalada gözükmemesine rağmen risk faktörünün ciddi derecede devam ettiği yaş aralığındadır.
Alzheimer’a sebep olduğunu gösteriyor. Bu proteinler nöronlar arasındaki iletişimi de aksatarak AH’nın farklı evrelerinde ortaya çıkan semptomların görülmesine neden olur. Bu protein plaklarına beta amiloid denilmektedir.3 Dermansi ve Alzheimer araştırmalarında büyük bir gizemi beta amiloid plaklar sayesinde çözülmüştür.
Araştırmalar, beyinde biriken bazı özel proteinlerin
18
Amiloid Plakları Alzheimer hastalığında çok önemli rol oynayan 36-43 aminoasit uzunluğuna sahip bu peptit yapıya beta amiloidler denir. Bu yapıların yanlış katlanarak birikmesi sonucunda amiloid plaklar oluşur. Amiloid plakların oluşumlarına detaylıca bakarsak; 36-43 aminoasit uzunluğundaki peptit zincirleri amiloid öncül proteininden (APP) üretmeye başlar. APP beta sekretaz ve gama sekretaz enzimleri
Araştırmacılar, bir risk faktörünün etkisi altında, APP proteininin işlev bozukluğu üzerinde duruyorlar. Bu işlev bozukluğu, PS1 ve PS2 enzimleri üstünde etkili oluyor ve sonuçta toksik peptitlerin (A beta peptidi) elenmesi gerçekleşmiyor. Bir başka deyişle, amiloid plakların oluşumu toksik
tarafından kesilerek amiloid beta peptitleri ortaya çıkar. Bu moleküller birkaç formda var olabilen çözünebilir oligomerleri oluşturmak için bir araya gelebilir. Eğer bazı oligomerler yanlış katlanırsa diğer amiloid beta peptitlerin de yanlış katlanmış oligomerlere dönüşmesine neden olabilir. Bu durum zincirleme bir tepkime oluşturarak nihayetinde bir prion enfeksiyonuna yol açabilir4.
peptitlerin aşırı üretiminden değil (hastalığın kalıtsal biçimlerinde olduğu gibi) aşırı depolanmasından kaynaklanıyor.5 Sonuçta oluşan bu komplikasyon amiloid plakları nöronlar için toksik özellik gösterirler.
Amiloid plak-açık renkler
19
Tau Proteini Molecular Neurodegeneration adlı bilimsel dergide yayınlanan makaleye göre, nöronların ölümününde büyük etken sahibi olan tau proteinilerin yanlış yapılaşması sonucu Alzhemir hastalığının ikinci saç ayağı olabileceği görülüyor. Nöron ölümü, nöronların içinde bulunan Tau Proteini fonksiyonunu yitirdiğinde gerçekleşiyor. Tau’nun görevi tren raylarına benzeyen bir yapı inşa etmektir. Bu yapı, sinir hücrelerinde istenmeyen ve zehirli olduğu bilinen proteinlerin birikimini durdurarak temizliyor.6 Aynı makalede söz edilen, fareler üzerinde yapılan bozulmuş tau protein deneylerinde nöronların büyüyemediği gözlemlenmiş. Nörofibriler bozulmanın sorumlusu olan tau proteininin aşırı üretimine gelince; bir grup bilim adamına göre bunun nedeni, A beta peptidlerinin nörotoksiklik derecesi. "Taoist" grup tarafından savunulan bu tez, Fransız beyin ve sinir uzmanı Andre Delacourt tarafından kısa bir süre önce çürütüldü. Ekibiyle birlikte, Alzheimer hastalarında klinik belirtilerin, nöronlardaki tau proteininin patolojik birikiminin, beynin tanıma faaliyetlerinin merkezi olan bölgeye ulaştığı anda ortaya çıktığını kanıtladı. 7 Tau proteinlerinin bu şekilde bozuk yapılaşmasının hücre bazında birikime uğramasının sebebi olarak şu an somut olarak görülen, hücrelerin yaşlanması. Bu sonuç bize yaşlılık ile dermansinin artışında ispatlar niteliğinde.
20
Sonuç Olarak Büyük bir paradoksun içindeyiz, insan ömrünü artırmak istiyoruz ama bu bizim yaşlandıkça biriken deforme proteinler ile ciddi bir hastalığın eşiğine getiriyor. Yukarıda bahsedilen iki poteinsel yapının enzimatik kimyasalların tepkimeleriyle şekil bozukluğundan işlev bozukluğuna kadar geniş yelpazede etkilenmeleri sonucunda beynin boz sıvısında birikerek Alzheimer hastalığına neden olduğu görülüyor.
reaksiyonların nasıl oluyor da kendi mekanizmalarını ve yuvalarını bu denli yıkıma uğratacak bir biçimde kontrolsüz değiştirmesi hala çözülemeyen bir paradoks. Kendi öz kimyamızın benliğini kaybederek, yaşamını sonlandırma mücadeli olan Alzheimer Hastalığı, yaşam ömrünü uzatmak isteyen biz insanlar için ciddi bir problem olarak önümüze çıkacak.
Vücuda ciddi bir öneme sahip olan enzimatik
Kaynaklar 1- Linking Amyloid-Beta and Tau Deposition in Alzheimer Disease ,Prashanthi Vemuri, PhD1; Michael Schöll, PhD 2017 2-National Instutiu on Agigng, Alzheimer's Disease & Related Dementias,2017 3-Alzheimer’s Disease and the Beta-Amyloid Peptide,M. Paul Murphy and Harry LeVine, III,2010 4-Amiloid Beta Plakları ve Oligomerleri, Çağlayan Taybaş,2017 5- Yaşadıkça hastalanmak-1, Focus Dergisi 6-ChiGeorgetown University Medical Center. “Tau, not amyloid-beta, triggers neuronal death process in Alzheimer’s.” ScienceDaily. ScienceDaily, 1 November 2014. 7-Yaşlandıkça Hastalanmak-3, Focus Dergisi
Muaz Toğuşlu Kimyager (Lisans Öğrencisi) mutazzam@gmail.com
21
FOTOĞRAFLI GRAFEN BULMACASI ÇÖZÜLDÜ
Şekil. Ultra hızlı optik pompa-terahertz araştırma deneyinin şematik gösterimi, optik pompanın elektron ısıtmasını indüklediği ve terahertz darbesinin, bu ısıtma işleminden sonra grafenin iletkenliğine duyarlı olduğu, saniyenin milyonda birinin milyonda birinden daha hızlı gerçekleştiği yorumlanmıştır. Fabien Vialla / ICFO
22
Işık algılama ve kontrol, telefonlardaki kameralar gibi birçok modern cihaz uygulamasının merkezinde yer alır. Işık dedektörleri için ışığa duyarlı bir materyal olarak grafen kullanılması, günümüzde kullanılan malzemelere göre önemli gelişmeler sunmaktadır. Örneğin, grafen hemen hemen her rengin ışığını tespit edebilir ve saniyenin milyonda birinin milyonda biri kadar hızlı bir elektronik cevap verir. Böylece, grafen bazlı ışık detektörlerini doğru bir şekilde tasarlamak için, ışığı absorbe ettikten sonra grafen içinde yer alan süreçleri anlamak çok önemlidir. Avrupalı bilim adamlarından oluşan bir ekip, şimdi bu süreçleri anlamada başarılı oldu. Son zamanlarda Science Advances dergisinde yayınlanmış olan çalışmalarında, bazı durumlarda, ışık emiliminden sonra grafen iletkenliğinin neden arttığı ve diğer durumlarda azaldığı hakkında kapsamlı bir açıklama yapılmıştır. Araştırmacılar, bu davranışın enerjinin absorbe edilmesinden ışığın grafen elektronlara nasıl bağlandığına kadar göstermektedir: Grafen ışık tarafından emildikten sonra, grafen elektronların ısındığı süreçler çok hızlı ve çok yüksek bir verimle gerçekleşir.
Yüksek oranda katkılı grafen için (birçok serbest elektronun mevcut olduğu yerlerde), ultra hızlı elektron ısınması yüksek enerjili taşıyıcılara (sıcak taşıyıcılar) yol açar ve bu da iletkenlikte bir azalmaya yol açar. İlginç bir şekilde, zayıf katkılı grafen (bu kadar çok serbest elektronun bulunmadığı) için, elektron ısıtması, ek serbest elektronların yaratılmasına ve dolayısıyla iletkenlikte bir artışa yol açar. Bu ilave taşıyıcılar grafenin boşluksuz doğasının doğrudan sonucudur - boşluklu materyallerde, elektron ısıtması ek serbest taşıyıcılara yol açmaz. Grafende ışık kaynaklı elektron ısıtmasının bu basit senaryosu, gözlenen birçok etkiyi açıklayabilir. Işık emildikten sonra malzemenin iletken özelliklerini tanımlamanın yanı sıra, bir tane absorbe edilen ışık parçacığının (foton), dolaylı olarak birden fazla ek serbest elektron üretebildiği ve böylece bir cihaz içinde verimli bir foto yanıt oluşturabilen taşıyıcı çoğalmasını açıklayabilir. Kağıdın sonuçları, özellikle elektron ısıtma işlemlerini doğru bir şekilde anlamak, grafen tabanlı ışık algılama teknolojisinin tasarımı ve geliştirilmesinde kesinlikle büyük bir artış anlamına gelecektir.
Haberi Çeviren : Melis Yağmur Akgünlü
23
KANSER İMMÜNOTERAPİSİ
Kanser, hücrelerin kontrolsüz bölünmesi ve çoğalması ile ortaya çıkan ve genetik ve çevresel koşulların etkisi altında olan kompleks bir hastalıktır. Bilinen 100’den fazla kanser türü olmasına ve belli tipteki kanserler için olabildiğince standart yaklaşımlar geliştirilmesine rağmen kanser aynı zamanda kişisel bir hastalıktır. Teknolojinin ilerlemesi ile birlikte günümüzde var olan tedavilere ek olarak yeni tedavi yöntemleri geliştirilmektedir. Standart olarak kabul edilen kemoterapi, radyoterapi ve cerrahi yöntemlere ek olarak aşılar, biyolojik, hormonal, hedeflenmiş ve gen terapiler giderek artan sayıda kullanılmaya başlanmıştır. Son yıllarda kanser tedavisinde kullanılan tedavi yöntemlerinden biri Kanser İmmünoterapisi’ dir. İmmünoterapi, hastanın kendi bağışıklık sistemine ait belli bölümlerin kanseri de içeren bir grup hastalıkla mücadele etmek üzere kullanıldığı bir tedavi biçimidir.
Kanser immünoterapisindeki temel amaç, tümör hücresi tarafından çeşitli yollarla susturulmuş olan immün sistemi yeniden aktive etmek ve tümör hücrelerini tanır hale getirmektir. Kanser immün terapi, kanser tedavisinde immün sistemin uygun metodlarla aktive edilip kullanılmasıdır. Kanser immünoterapisi; monoklonal antikorlar, inhibitörler ve kanser aşıları olmak üzere üç çeşit olarak sınıflandırılabilir. Tedavideki amaç bağışıklık sistemini harekete geçirip kanserli hücrelere saldırmasını sağlamaktır. Bu, vücudun kendi bağışıklık sistemini kullanarak yapılabileceği gibi, sentetik uyarıcılar (monoklonal antikorlar) ile de yapılabilir. Kanser immün terapide aşı ve hücresel tedavi yöntemlerine göre daha fazla kullanım alanı bulunan yöntem monoklonal antikorların terapide kullanılmasıdır.
24
Monoklonal Antikorlar Kanser immünoterapisi yöntemlerinden klinik uygulamada en sık kullanılan ve onay alanı monoklonal antikorlardır. Monoklonal antikorları; konjuge monoklonal antikorlar, çıplak monoklonal antikorlar ve bispesifik monoklonal antikorlar olarak sınıflandırmak mümkündür. Antikorlar, vücuda giren yabancı maddelere (antijen) olarak B hücreleri tarafından salgılanan proteinler olup 4 polipeptid taşıyan bir immünoglobulinlerdir. Fonksiyonlarına ve yapılarına göre IgG, IgM, IgD, IgA ve IgE olmak üzere 5 alt gruba ayrılırlar. Her bir B hücresi özel bir antikor üretebilir ancak üretilen miktar belli bir tipteki kanser hücresine karşı yeterli gelmeyebilir. Bu nedenle, belli bir tipteki proteine karşı özel olarak üretilmiş ve aynı soydan gelen vekanser hücresi üzerindeki sadece tek bir epitopu tanımak üzere monoklonal antikorlar üretilir. Bunlar hücrenin sinyallerini bloke ederek, immün sistemi tetikleyerek veya hücrelere ilaçları taşıyarak işlevlerini gösterirler. Konjuge monoklonal antikorların amacı radyoaktif bir partikül veya kemoterapi ilacını hücreye taşımaktır. Üzerlerinde taşıdıkları yükü hedef antijene bağlanarak boşaltırlar ve hücrenin spesifik olarak ölmesini sağlarken sağlıklı hücrelere olabildiğince az hasar verirler. Radyoimmünterapi olarak bilinen yöntemde radyo-etiketli antikorlar radyoaktif molekülleri hücrelere taşıyabilirler. Örneğin, non-Hodgkin lenfoma’da bu tip tedavi yapılabilmektedir. Kanserin tedavisinde en sıklıkla kullanılan antikor çeşidi ise radyoaktif veya kimyasal olarak işaretlenmemiş olan çıplak monoklonal antikorlardır. Bunlar, immün sistemi hızlandırarak işlev yaparlar. Çıplak monoklonal antikorlar kanser hücreleri üzerindeki antijenlere bağlanır, ancak bazıları kanserli olmayan diğer hücrelerdeki antijenlere bağlanarak veya serbest yüzen proteinlere bağlanarak çalışmaktadır. Çıplak antikorlar farklı yollarla çalışırlar. Örneğin; kronik lenfositik lösemili (KLL) bazı hastaların tedavisinde kullanılan Alemtuzumab; lenfosit hücrelerindeki CD52 antijenlerine bağlanır. Bu bağlanan antikorlar KLL hücrelerini yok etmek için bağışıklık sistemi hücrelerini çağırarak etki ederler. Bir diğer çıplak monoklonal antikor olan trastuzumab, mide ve meme kanseri hücresi yüzey proteinlerinden olan HER2’ye bağlanarak etki eder. Bispesifik monoklonal antikorlar, iki farklı monoklonal antikordan oluşur, bu yüzden aynı anda iki farklı antijene bağlanabilirler. Blinatumomab bu monoklonal antikorlara örnek olarak verilebilir. Bu monoklonal antikorlar bazı akut lenfositik lösemi tiplerinde kullanılır. Blinatumomab’ın bir parçası lösemi ve lenfoma hücreleri üzerinde bulunan CD19’a bağlanırken, diğer parçası kök hücre veya T lenfosit üzerinde bulunan CD3’e bağlanır.
Kanser Aşıları Kanser aşıları zayıflatılmış molekülleri kullanarak immün sistemi uyaran ve hastalıkları engellemeyi hedefleyen geleneksel aşılar ile benzerlik gösterir. Aradaki tek fark ise kanser hücrelerinin hedeflenmesidir. Bunu da ya B ya da T hücrelerini uyararak yapar. Human Papilloma Virüs (HPV) ve Hepatit B Virüsü (HBV) gibi virüslere karşı üretilmiş olan aşılar antikor üretmek üzere B lenfositleri
tetikler. Kanser aşıları, kanser hücrelerinden, hücre parçalarından ya da sadece antijenlerden oluşmaktadır. Aşılar genellikle immün sistemin etkisini artırmak için adjuvan adı verilen diğer yardımcı maddelerle birleştirilir. Sipuleucel-T FDA tarafından onaylı prostat kanserli hastalara uygulanan bir aşıdır. Aşı her ne kadar kür sağlamasa sağkalımı olumlu yönde etkilemektedir.
İnhibitörler İmmün kontrol inhibitörleri, immün sistemin kanser hücrelerine karşı saldırıya geçmesini engelleyen kontrol mekanizmasını (frenlemeyi) ortadan kaldırarak immün sistemin saldırıya geçmesini sağlamaktadır. PD-1 (Programmed cell death protein 1), immün sistemin T hücreleri üzerinde bulunan bir kontrol proteinidir. Bir diğer deyişle T hücrelerin vücudun kendi hücrelerine saldırmasını engellemektedir. T hücreleri, T hücresi reseptörlerine (TCR) spesifik olup onları aktive eden MHC-peptid komplekslerini tarayarak dokular arasında gezinir. T hücreleri aynı zamanda potansiyel tehlike arz eden patojenlere ve kansere karşı kendilerini alarm durumuna geçirebilen çeşitli sinyalleri algılama özelliğine de sahiptir. Tümöre spesifik T hücreleri büyük olasılıkla, dendritik hücrelerin (DC) de içinde bulunduğu özelleşmiş
25
antijen sunan hücrelerce (APC) eksprese edilen tümör ilişkili antijenlerle karşılaşmaları sonucu aktive olurlar. Bunun yanında, aktive olmuş T hücreleri tümör hücre yüzeyinde sunulan antijenleri direkt tanıma yeteneğine sahiptir. Organizma içi (intravital) görüntüleme yöntemine dayanarak tümöre spesifik T hücrelerinin aynı kökene sahip antijenleriyle karşılaştıklarında göçünün hızlı bir
şekilde durduğunu gösteren kanıt giderek geçerlik kazanmaktadır. Sonuç olarak, kanser immünoterapisi, gelişmekte olan ve kanser tedavisi için umut vaad eden bir yöntemdir.
Kaynaklar 1-Kanser immünoterapisi-FNG & Bilim Tıp Transplantasyon Dergisi 2017;2(1):21-23 2-Kanser İmmün Terapi ve Monoklonal AntikorlarF.Ü.Sağ.Bil.Tıp Derg.2013; 27 (2): 105 – 110 3-Kanser Tedavisinde Güncel Yaklaşımlar-10.5505/bsbd.2016.93823 4-Deguine, J., Breart, B., Lemaitre, F., Di Santo, J. P. & Bousso, P. Intravital imaging reveals distinct Dynamics for natural killer and CD8+ T cells during tumor regression. Immunity 33, 632–644 (2010)
Ceren Bakır Yüksek Kimyager (Doktora Öğrencisi) cu.ceren89@gmail.com
26
CİLT, MANGAL DUMANINDAKİ KARSİNOJENLERE AKCİĞERLERDEN DAHA FAZLA MARUZ KALIYOR
Yazın gelmesiyle birlikte, mangaldaki yiyeceklerin kokularının ve tatlarının çevreye hakim olması an meselesi. Ama ızgara yapmanın bir dezavantajı, tam anlamıyla cildinizin altına girebilmesidir. Çevre Bilimi ve Teknolojisinde yer alan bir çalışmada bilim adamları, cildin barbekü sırasında üretilen kansere neden olan bileşiklerin alınmasında soluk almadan daha önemli bir yol olduğunu bildirmektedir. Ayrıca, giysilerin bireyleri bu maruz kalmadan tamamen koruyamadıklarını da bulmuşlardır. Barbekü Endüstrisi Derneği'ne göre ABD'de, yetişkinlerin yüzde 70'i ızgaraya veya dumanına maruz kalıyor ve bunların yarısından fazlası ayda en az dört kez ızgara yapıyor. Ancak mangal yapmak çok miktarda polisiklik aromatik hidrokarbon veya PAH üretimine neden olur. Bu kanserojen bileşikler solunum yolu hastalıklarına ve DNA mutasyonlarına neden olabilir. Izgara yiyecekler yemek, mangaldan kaynaklanan en yaygın PAH kaynağıdır. Bununla birlikte, Eddy Y. Zeng ve meslektaşları tarafından yapılan bir önceki
27
araştırmaya göre, barbeküye yakın kişiler, ızgara yiyecekler yemeseler bile, cilt ile ve soluk alma yoluyla önemli miktarda PAH'a maruz kalmışlardır. Bu çalışma üzerine ekip, barbekü dumanı ve parçacıklarından elde edilen PAH'ların cilde alımını daha kesin bir şekilde araştırmaya başladı. Araştırmacılar, gönüllüleri açık havada mangalda gruplara ayırdılar ve onların yiyeceklere ve dumana farklı derecelerde maruz kalmalarını sağladılar. Gönüllülerden alınan idrar örneklerini analiz ettikten sonra araştırmacılar, beklendiği gibi, PAH maruziyetinin en büyük miktarının ızgara yiyecekler tüketmek olduğu sonucuna vardıklarını açıkladılar. Bununla birlikte, cilt ikinci en yüksek maruziyet yoluydu, bunu soluk alma izledi. Barbekü dumanındaki yağların, muhtemelen PAH'ların cilde alımını artırdığını söylüyorlar.Ayrıca ekip, giysilerin kısa süreli olarak PAH'lara maruz kalmayı azaltabileceğini, giysilerin bir kez barbekü dumanı ile doyduktan sonra, cildin onlardan önemli miktarda PAH alabildiğini buldu. Maruz kalmayı azaltmak için mangal yapılan bölgeden ayrıldıktan kısa bir süre sonra giysilerinizi yıkamanızı öneriyorlar. Dergi referansı: Çevre Bilimi ve Teknolojisi
Haberi Çeviren : Ayşe Güler
28
BAKTERİLERE KARŞI SAVAŞI KAYBEDİYORUZ
Dünyada antibiyotik direnci alarm veriyor. 2050’de antibiyotiğe dirençli süper bakterilerin her yıl 10
milyon can almasından endişe ediliyor ve uzmanlar uyarıyor: Antibiyotik öncesi çağa dönebiliriz!
Antibiyotik Çağının Başlaması Enfeksiyon hastalıkları tarih boyunca ölüm nedenleri arasında en başta gelenlerden biri olmuştur. Veba, kolera, tifo, tifüs, tüberküloz, çiçek pandemileri
kitlesel ölümlere yol açmıştır. Örneğin; 1665 yılında Londra'daki veba salgınında “hayatta kalanlar ölenleri gömmeye yetmiyordu” diye yazılmıştır.
29
Napolyon'un Moskova bozgununun asıl nedeni de ne Ruslar, ne Rusya'nın kışı, 665.000 kişilik orduyu 93.000'e indiren, geri dönen askerlerle Avrupa'ya yayılınca sadece Almanya'da 250.000 sivilin ölümüne yol açan tifüs olarak belirtilmiş. Zamanla bu hastalıklara karşı bir takım önlemler geliştirilmişse de bazılarına kinin gibi oldukça etkin doğal ilaçlar bulunmuşsa da, antiseptik ve dezenfektan maddeler ile cerrahi enfeksiyonlar kısmen önlenebilmişse de antibiyotik çağına yol açan gelişmeler için 19. yüzyılın sonu, 20. yüzyılın başlarını beklemek gerekmiştir.[1] 1928 yılında İngiliz bilim insanı Alexander Fleming bakterileri yok etmek üzerine çalışmalar yapar, fakat başarısız olur. Bir gün, tatil dönüşü laboratuvarına geldiğinde içinde farklı çeşitlerde bakterilerin bulunduğu petri kabını açık unuttuğunu fark eder. Açık unutulan kap küf mantarı ile dolmuştur. Petri kabını temizlemeye hazırlanan Fleming küf mantarının kenarında bulunan jel kıvamındaki yapıda herhangi bir çeşit bakteri topluluğu bulunmadığını fark eder. Oysaki kabın diğer kısımlarında bol miktarda bakteri vardır. Fleming bakterileri yok
eden bu yapının Penicillium Notatum adı verilen küf mantarı olduğunu düşünür. Bu mantarların kenarlarında yer alan jöle kıvamındaki sulu kısmına ise penisilin adını verir.[2] 1940'lı yılların ortalarında penisilin, streptomisin, kloramfenikol, tetrasiklin gibi gram-pozitif ve negatif bakterilere, aside dirençli bakterilere etkili antibiyotiklerin ard arda tedavide kullanılma olanağının doğması, bakteriyel enfeksiyon hastalıklarının sonunun yaklaştığı ve yakın bir gelecekte insanların enfeksiyonsuz bir dünyada yaşayacağı ümidini doğurmuştur. Ne yazık ki bu ümitler gerçeğe dönüşememiş, hatta şimdilerde hiç değilse bazı patojen bakteriler için antibiyotik öncesi çağa dönüş tehlikesi belirmiştir. Aslında antibiyotikler görevini yapmıştır. Örneğin; Amerika Birleşik Devletleri (ABD)'nde bütün kanserler tedavi edilebilse yaşam beklentisi üç yıl uzayacakken, antibiyotiklerin bu süreyi 10 yıl uzattığı hesaplanmıştır. Ancak antibiyotiklerin bizi enfeksiyondan korumasına karşılık antibiyotiklerin de insandan, onun yanlışlarından korunmaya gereksinimi vardır.[3]
Antibiyotik Direnci Tanımı ve Algısı İlaçların belirli bir dozda oluşturduğu etkinin aynı dozda tekrarlayan kullanımlarından sonra azalması veya aynı etkiyi oluşturmak için daha yüksek dozda kullanılmalarının gerekliliği, ilaç etkisine karşı direnç gelişimi olarak tanımlanmaktadır. Aynı durum, etki
mekanizması vücutta hastalık oluşturan patojenleri öldürmek veya baskılamak olan ilaçlar (antibiyotikler, antineoplastikler) için geçerli olduğunda, ilaca dirençli patojenlerden bahsedilir.
Antibiyotiklerin keşfi ile birlikte eş zamanlı olarak, bakterilerin bu ilaçlara karşı direnç kazanabileceği ve gerekli önlemlerin alınmaması durumunda mevcut antibiyotiklerin enfeksiyon hastalıklarının tedavisinde etkisini kaybedeceği, dolayısıyla insanlığın antibiyotik öncesi dönemle yeniden karşılaşabileceği öngörülmüştür. Penisilini keşfeden Alexander Fleming, 1945 yılında Nobel ödülünü alırken yaptığı konuşmasında, “laboratuvar ortamında bakterilerin
kendilerini öldürmeye yetmeyen dozlarda penisiline belirli bir süre maruz kalmaları durumunda penisilin direnci kazanacaklarını ve aynı durumun vücutta da geçerli olduğunu” söylemiştir. Bu öngörü günümüzde gerçeklik kazanmış ve eskiden beri kullanılmakta olan birçok antibiyotik bugün etkisiz kalmıştır. Geçmişte antibiyotiklerle enfeksiyöz hastalıklarının çoğu tedavi edilebilmişken, antibiyotiklerin hatalı kullanımı sonucu yeni bulunan her antibiyotiğe
30
karşı kısa sürede direnç gelişmiş ve 1900’lü yılların son çeyreğinde Acinetobacter baumanii, Stenotrophomonas maltophila, Pseudomonas aeruginosa, Staphylococcus aureus ve enterokoklar gibi hastane enfeksiyonlarından sık izole edilen patojenlerde düşük oranda çoklu ilaç direnci (ÇİD) gösteren suşlar ortaya çıkmaya başlamıştır. Önceleri
hastanelerde ortaya çıkan ÇİD gösteren suşlar daha sonra topluma ve çevreye yayılmaya başlamış, sonuç olarak; bu yeni suşların sebep olduğu hastane, toplum ve hayvanlarda klasik antibiyotik tedavisine cevap vermeyen yeni enfeksiyonlar tüm dünyada yüksek morbidite ve mortalitenin sebebi haline gelmiştir.
Şekil 2: Antibiyotik Direncinin Nasıl Yayıldığına Dair Örnekler Bu vaaklardan bir tanesi de 2009 yılında İsveç’te ve kolistin dışında test edilen tüm antibiyotiklere bir hastada ortaya çıkan New Delhi Metallo-βoldukça dirençli olduğu bildirilmiştir. Bu nedenle lactamase (NDM-1) ‘dır. Yakın zamanda yapılan bir NDM-1, potansiyel olarak büyük bir küresel sağlık çalışmada, klebsiella pneumonia NDM-1 pozitif suşu tehdidi haline gelmiştir. veya Escherichia coli NDM-1 pozitif suşun tigesiklin
Şekil 1: Seftriakson ve metisilin dirençli inovatif (kan kültürleri ve beyin omurilik sıvısı) klebsiella pneumonia ve stophylococcus aureus suşlarının yüzdesinin yıllık değerlendirilmesi, Ocak 2001-Ekim 2015. [4,5]
31
Peki NDM-1 pozitif suşuna karşı üretilen yeni antibiyotik çare olacak mı? Peki ne kadar sürecek?
antibiyotikere ihtiyaç duyulacak. Bu döngü böyle devam edecek fakat bunu önüne geçmek için biz ne yapabiliriz?
Bakteriler bu antibiyotiklere karşı direnç kazanana kadar evet fakat daha sonrasında tekrar yeni
Antibiyotik Direnci Kontrol Altına Alınabilir mi?
Her antibiyotik kullandığımızda, bakteriye inşa ettiğimiz koruma sisteminin kodunu kırması için milyonlarca şans veriyoruz. Antibiyotik direnci kontrol altına almak için bazı stratejik konulara önem göstermek gerekir. Antibiyotik direncin izlenmesi için, antibiyotik direncin aşamaları ve eğilimlerinin belli coğrafik alanlarda belirlenmesi gereklidir. Bu bilgiler, uygun antibiyotik ilaçların sağlanması, yeni direnç mekanizmaların zamanında ortaya çıkarılmasında ve izleme müdahalelerinde kullanılabilir. Antibiyotiklerin kullanılması direncin ortaya çıkmasıyla temelden ilgilidir ve dirençten tamamen korunmak mümkün değildir. Etkili kullanım, antibiyotik tüketiminde azalmayı ima etmez ama antibiyotiklerin fazla veya az kullanımından korur. Bu yol, antibiyotiğin ömrünü uzatabilir ve yeni antibiyotiklerin geliştirilmesi ya da antibakteriyel dirençle mücadele için yeni yaklaşım tarzlarının uygulanması için daha fazla zaman kazanılmasında etkili olabilir. Antibiyotiklerin etkili kullanılmasında önemli hususlardan biri de reçeteye yazılmalarıdır. Antibiyotiklere direnç ile ilgili toplumda fazlaca bir bilgi birikimi söz konusu değildir. Bu amaçla toplumun ve bu konuyla ilgileneceklerin uzman
kişiler tarafından bilgilendirilmesi önemlidir. Enfeksiyonların kontrolü antibiyotik direncini frenleyen çok önemli bir unsurdur. Eğer enfeksiyon etke¬ni ilaca duyarlı ise veya duyarlı olacağına inanılıyorsa ilaç kullanılmalıdır. İlaç yeterli dozda ve mümkün olduğu kadar kısa bir süre uygulanmalıdır. Et¬kisiz dozda veya gerektiğinden daha uzun bir süre ilaç verilmesi, bakterinin direnç kazanmasını kolaylaş¬tırabilir. Son on yıllık zaman periyodunda pazarlanan yeni antibiyotiklerin çeşitliliği de önemli bir konudur. Bu antibiyotiklere karşı direnç kolaylıkla oluşur çünkü onların yapısal özellikleri aynı sınıftaki eski antibiyotiklerden ileri gelir. Yeni antibiyotikleri yokluğu ise gelecek 20 yıl içerisinde Avrupa’nın sağlık formunu önemli ölçüde tehdit edecektir, çünkü büyük ilaç şirketleri antibiyotik geliştirme alanlarından çekilmektedirler.
32
Antibiyotik direncimiz gelişirse olabileceklerden bazıları; • Organ ve doku nakli imkansız hale gelir, zira nakilli hastaların kullanması gereken ilaçların etkisi ile bağışıklık sistemleri enfeksiyonlara karşı koyamaz. • Apandisit ameliyatı, eskiden olduğu gibi çok tehlikeli hale gelir. Ameliyattan sonra hasta enfekte olursa “septisemi” dediğimiz bir durum neticesinde hayatını kaybedebilir. • Zatürre, antibiyotik öncesi çağda olduğu gibi Kaynaklar
kitlesel ölümlere sebep olur. • 6 aydan daha uzun antibiyotik kullanımı gerektiren verem tedavi edilemez olur. Ki şuan bile zor zaptediliyor. Tıp dilindeki son model veremin adı: XDR-TB (Extensively Drug-Resistant Tuberculosis) (Yaygın İlaç Dirençli Tüberküloz)
1. World Health Organization Overcoming Antimicrobial Resistance Report on Infectious Diseases 2000. Publication Code: WHO/CDS/2000. 2. Geneva: WHO, 2000. 2. http://www.bilimgenc.tubitak.gov.tr/makale/penisilin 3. McDermott W. Social ramifications of control of microbial diseases. Johns Hopkins Med J 1982;151:302-12. 4. Rolain JM, Abat C, Brouqui P, Raoult D. Worldwide decrease in methicillin-resistant Staphylococcus aureus: do we understand something? Clin Microbiol Infect 2015;21:515–7. 5. Kraker ME, Davey PG, Grundmann H. Mortality and hospital stay associated with resistant Staphylococcus aureus and Escherichia coli bacteremia: estimating the burden of antibiotic resistance in Europe. PLoS Med 2011;8:e1001104. 6. https://www.cdc.gov/drugresistance/threat-report-2013/pdf/ar-threats-2013-508.pdf
Selin Cimok Kimyager (Yüksek Lisans Mezunu) selincimok@hotmail.com
33
PROF. DR. YUSUF YAĞCI, BELÇİKA POLİMER DERNEĞİ ÖDÜLÜ’NÜ ALDI
Polimer kimyası alanında yaptığı evrensel düzeydeki çalışmalarıyla tanınan İTÜ Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yusuf Yağcı, Belçika Polimer Derneği Ödülü’nü aldı. Belçika Polimer Derneği tarafından verilen ödüle, bugüne kadar dünyanın çeşitli ülkelerinden 10 bilim insanı değer görüldü. Polimer kimyası alanında yaptığı evrensel düzeydeki çalışmalarıyla tanınan İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Fen Edebiyat Fakültesi Kimya Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yusuf Yağcı, Belçika Polimer Derneği Ödülü’nü Türkiye’den alan ilk bilim insanı oldu. İTÜ’den yapılan açıklamaya
göre, dünyanın saygın kuruluşlarının başında gelen Belçika Polimer Derneği, iki yılda bir polimer bilimine önemli katkılarda bulunan bilim adamlarını ödüllendiriyor. Bu yıl ödüle, İstanbul Teknik Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Kimya Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yusuf Yağcı değer görüldü. Prof. Dr. Yağcı, bu ödüle layık görülen ilk Türk bilim insanı oldu. Prof. Dr. Yusuf Yağcı’ya ödülü Blankenberge şehrinde düzenlenen Belçika Polimer Kongresi sırasında takdim edildi. Prof. Dr. Yağcı ödülünü, Derneğin Başkanı Agfa Araştırma Müdürü Dr. Dr Johan Loccufier ve derneğin ilk başkanlığını üstlenen Prof. Eric Goethals’ın elinden aldı.
Ödül Almak Bir Sonuçtur Açıklamada konuyla ilgili görüşlerine yer verilen Prof. Dr. Yusuf Yağcı, ödülle ilgili şunları söyledi: “Bu ödül, Belçika Polimer Derneği tarafından iki yılda bir polimer bilimine uluslararası düzeyde önemli
araştırmalar yapan ve Belçikalı polimer bilimcilerle iş birliği yapan bilim insanlarına veriliyor. Bugüne kadar sadece 9 bilim insanına verilen ödüle değer görülmekten dolayı son derece mutluyum. Ödül almak bir sonuçtur. Ödüle değer görülmek, başarılı
34
işler yapabildiğimizin bir göstergesidir. Ödül, çok gençlerin yetişmesine katkıda bulunmaya devam daha önemli işlerin ortaya çıkmasında teşvik edicidir. edeceğim.” Polimer bilimine ve daha büyük ödüller alabilecek
Dünyada Sadece 10 Bilim İnsanı Bu Ödüle Değer Görüldü Belçika Polimer Derneği tarafından verilen ödüle, bugüne kadar dünyanın çeşitli ülkelerinden 10 bilim insanı değer görüldü. ABD’den Prof. Craig Hawker, James L. Hedrick, Hollanda’dan Prof. Bert Meijer, Almanya’dan Prof. Christopher Barner Kowollik,
Prof. Ullrich Schubert, Prof. Dr. Klaus Müllen ile Prof. Dr. Manfred Stamm, Polonya’dan Prof. Dr. Stanislaw Penczek, Japonya’dan Prof. Dr. Minura Matsuda ve Türkiye’den Prof. Dr. Yusuf Yağcı ödül alan isimler olarak tarihe isimlerini yazdırdı.
35
ZARARSIZ ADSORBENT AKTİF KARBON
Resim 1. Aktif Karbon
Aktif karbon nedir ve nasıl arıtım sağlar? Aktif karbon büyük bir iç yüzey alanına ve oldukça gelişmiş gözenekli yapıya sahip karbonlu bir malzeme olarak tanımlanır. Su kirliliğini kontrol etmek amacıyla endüstride kullanılan en yaygın ve önemli adsorbenttir. Aktif karbon çeşitli hammaddelerden ve farklı aktivasyon işlemlerinden üretilebilir, bu nedenle birçok farklı alanda üretilebilecek çok yönlü bir ürün haline gelmiştir. En yaygın hammaddeler odun, odun
kömürü, turba, linyit ve linyit kok kömürü ve sert kömürün yanı sıra hindistancevizi kabukları, talaş veya plastik artıklar gibi artık malzemelerdir. [1] Aktif karbon sahip olduğu geniş yüzey alanı ile sudaki istenmeyen maddeleri yüzeyinde tutarak sudan ayırıyor. Adsorpsiyon olarak adlandırdığımız bu süreç ile su kirliliklerden arındırılmış oluyor.
Adsorpsiyon nedir ve adsorpsiyon türleri nelerdir? Resim 2. Adsorpsiyon
36
Maddelerin katı bir yüzeyde toplanması ve toplanması olayına adsorpsiyon denir. Yüzeyde tutunan madde adsorba, maddeyi tutan yüzey ise adsorbent olarak adlandırılır. Adsorpsiyon, kuvvetlere bağlı olarak kimyasal adsorpsiyon, fiziksel adsorpsiyon ve iyonik adsorpsiyon olarak sınıflandırılabilir. Fiziksel adsorpsiyonda adsorbat,
van der Walls kuvvetleri ile yüzeye bağlanır. Kimyasal adsorpsiyonda, yüzeyde tutunma fonksiyonel grupların kimyasal etkileşimi sonucunda gerçekleşir. İyonik adsorpsiyonda adsorbat elestrostatik çekim kuvvetlerinin etkisi ile yüzeye bağlanır. [2]
Neden aktif karbon? Aktif karbonlar kuvvetli adsorpsiyon kapasiteleri ve özellikleri nedeniyle yaygın olarak kullanılan adsorbenttir. Aktif karbonlarda adsorpsiyon genellikle yüksek gözenek hacimleri olan geniş yüzey alanı sebebiyle oluşur. Aktif karbonlar farklı türde gözeneklere sahiptir. Genişliği genellikle 2 nm den
küçük olanalar mikrogözenek, 50 nm den büyük olanalar makrogözenek olarak adlandırılır. Bunun yanında genişliği 2 nm ile 50 nm arasında değişen mezogözenekler de bulunur. Ayrıca sahip olduğu Van der Waals kuvvetleri nedeniyle seçici olmadıkları için çok çeşitli maddeleri adsorbe edebilirler. [3]
Organik hammaddelerden aktif karbon üretimi nasıl gerçekleşir? Odun, talaş, turba veya hindistan cevizi kabukları gibi organik hammaddeler için bir ön karbonizasyon işlemi gereklidir. Ön karbonizasyon işlemi ile hammaddede bulunan selüloz yapılar karbonlu bir malzemeye dönüştürülür. Kimyasal aktivasyon olarak adlandırılan süreçle selüloz yapılar tahrip edilir.. Kimyasal aktivasyon ürünleri tipik olarak düşük yoğunluklu ve düşük miktarda mikro gözenekli tozlardır. Bu nedenden dolayı, içme suyu arıtımında kullanılan aktif karbonların çoğu, fiziksel, termal veya gaz aktivasyonu olarak adlandırılan alternatif bir işlemle üretilir.
Kömür veya kömür gibi karbonatlı malzemeler gaz aktivasyonunda hammadde olarak kullanılır. Karbonca zengin olan bu malzemeler belirli bir gözenekliğe sahiptir. Aktivasyon için ham madde, 800 ° C - 1000 ° C gibi yükseltilmiş sıcaklılarda, karbondioksit, hava gibi bir aktivasyon gazı ile temas ettirilir. Aktivasyon gazı, gaz halinde ürünler oluşturmak için katı karbonla reaksiyona girer. Bunun sonucunda, mevcut gözenekler büyür ve kapalı gözenekler açılır. [1]
Su atımında kullanılan aktif karbon türleri nelerdir? Aktif karbonu toz halinde aktif karbon, granül halde aktif karbon ve pelet halinde aktif karbon olarak gruplandırabiliriz. Karbonun kimyasal aktivasyonu sonucunda toz halinde aktif karbonlar elde edilir.
olarak kullanılan aktif karbon türüdür. Pelet ve granüler formda aktif karbonlar gaz aktivasyonu sonucu elde edilir ve atık su arıtma sistemlerinde kullanılmaktadır. [3]
Toz halinde aktif karbonlar su arıtımında en yaygın
Resim 3. Toz aktif karbon
Resim 4. Granüler aktif karbon
Su arıtımında kullanılan en yaygın adsorpsiyon sistemi nedir? Ticari işlemlerde, adsorban genellikle sabit yataklı bir sütunda küçük parçacıklar halinde bulunur. Sabit
yataklı bir kolon atık suyun aktif karbon ile temas halinde olmasını sağlar. Su genellikle bir akış hızında
37
kolonun üst kısmından dolgulu yatak içinden geçirilir. Sabit yataklı kolonda, yüzeye tutunan madde adsorbon ile sürekli olarak temas halindedir ve böylece adsorpsiyon için adsorban ve yüzeye tutunan
madde arasında gerekli konsantrasyon gradyanını sağlar. Kolon seri veya paralel olarak düzenlenebilir. [4]
Kaynaklar [1] Worch, E. (2012). Adsorption Technology in Water Treatment: Fundamentals, Processes and Modeling. Dresden University of Technology [2] Demir, E., Yalçın, H., Adsorbentler: Sınıflandırma, Özellikler, Kullanım ve Öngörüler, 7 (2) (2014), 7079 [3] Suhas., Gupta. V.K., Carrott. P.J.M., Singh. R., Chaudhary. M., Kushwaha. S. (2016). Cellulose: A Review as Natural, Modified and Activated Carbon Adsorbent. Bioresource Technology, 216, 1066-1076. [4] Geankoplis, C.J. (2003). Transport processes and separation process principles: includes unit operations. 4th ed. Prentice-Hall International, Inc.
Eda Akın Kimya Mühendisi (Lisans Öğrencisi) eda.akin.399@gmail.com
38
SON ZAMANLARDA ARTAN
PARFÜM KULLANIMI OZON TABAKASINI ZORA SOKUYOR! Tahmin edersiniz ki doğanın en büyük düşmanı biz insanlar, ozon tabakasına da çeşitli zararlar vermeyi başardık. Bu noktada son zamanlarda artış gösteren kloroflorokarbonlar (CFC’ler) ozon tabakasını tehlikenin eşiğine sürüklüyor.
kullanmadan da edemediğimiz parfüm, deodorant gibi kozmetik ürünler doğanın sonunu hazırlıyor. Öyle ki son zamanlarda büyük artış gösteren kloroflorokarbonlar’ın üretimi eğer durdurulmazsa, ozon tabakasının büyük tehlikeye gireceği ve geri kazanımının mümkün olmayacağı belirtildi.
Günlük yaşamımızın bir parçası olan ve açıkçası
Peki Kloroflorokarbonlar Nedir? Kloroflorokarbon gazı, atmosfere parfümler ve deodorantlar sayesinde yayılır ve ozon ile tepkimeye girer. Ozon tabakasındaki ozon maddesiyle reaksiyona giren bu kimyasal madde, zamanla ozon tabakasının da aşınmasına sebep olur. Bilim insanları bu kimyasal maddenin özellikle Çin, Moğolistan ve Kore yarımadasından yayıldığına inandıkları için bu maddenin kullanımını da yasaklamışlardı. Ancak “yasaklar delinmek içindir” felsefesinden yola çıkılmış olacak ki madde, son zamanlarda olağanüstü bir artış gösterdi. Aslına bakarsanız duruma, 1980 yılından bu yana önlem alınmaya çalışılıyor. Tüm ülkelerde bu girişim uygulanmış olmasına karşın, muhtemelen işin içine hile karıştıran firmalardan dolayı, kimyasal madde 2012 yılından beri %25 oranında artış gösterdi. Hepimiz için sorun teşkil eden bu artış, Colorado’daki ABD Ulusal Okyanus ve Atmosfer İdaresi’nde (NOAA) araştırmacı olan Dr. Stephen Montzka ve atmosferi izleyen meslektaşları tarafından tespit edildi. Konu hakkında konuşan Montzka, “27 yıldır bu işi yapıyorum ancak bu
durum şimdiye kadar gördüğüm en şaşırtıcı şeydi. Meslek hayatım boyunca ilk defa bu denli şok oldum” ifadelerinde bulundu. “Ozon tabakası bizim için neden bu kadar önemli?” Derseniz, şöyle açıklayalım: Dünyanın ozon tabakası, güneşin ultraviyole radyasyonunun %99’unu emen ve gezegenin yüzeyini koruyan bir stratosferin bölgesidir. Bilim insanları yaptıkları araştırmalar sonrası, 20. Yüzyılda CFC emisyonlarının bu tabakada deliklere neden olduğunu keşfettiler ve bu deliğin oluşumu sonrasında, kutuplarda ısınma ve deniz seviyesi yükselme sorunları meydana çıktı. Antarktika üzerinde bulunan ve 11.5 milyon mil karelik bir alanı kaplayan bu ozon deliği, birçok canlının da yaşamını derinden etkiliyor. Anlayacağınız o ki, masum olduğunu düşündüğümüz bu kozmetik maddeleri aslında doğanın ve bizim sonumuzu hazırlıyor. Önlem alınmadığı takdir de, geri dönüşümü mümkün olmayan olaylara sebebiyet verebilecek bu sorunun şu aşamada hala düzeltilebilir olduğunu da söylemekte fayda var.
39
KİMYA ENDÜSTRİSİNDE İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ
Her yıl birçok işçi, kimyasal maddelere maruz kaldığından dolayı yaralanmakta, hastalanmakta ve hatta ölmektedir. Bu olaylar, insanların acı çekmesine neden olmasının yanında üretim kaybına ve yüksek tıbbi maliyete de neden olmaktadır. İş performansı sağlık durumu, zihinsel esenlik ve güvenlik duygusu ile önemli ölçüde bağlantılıdır. İşverenler ve şirket yöneticileri, yasal ve diğer düzenlemelerin gerektirdiği asgari düzeyde iş güvenliği ve sağlık korumasını sağlamalıdırlar. İş Sağlığı ve Güvenliği yasal zorunluluklarını yerine getiren işletmeler, şirkete önemli ekonomik faydalar
getirebileceğinin farkında olmalıdır. İş sağlığı ve güvenliği, insanların işten zarar görmelerini ya da hasta olmalarını önlemeye yönelik uygun önlemler alarak ve güvenli ve sağlıklı bir çalışma ortamı sağlamaya çalışır. Ölümcül iş kazaları, yaralanmalar, meslek kazaları ve meslek hastalıkları anlamına gelmektedir. Sağlık ve koruma yönetimi, işveren üzerinde, personelin yaşamı ve sağlık riskleri nedenlerini ortadan kaldırmak ve güvenli çalışma koşulları yaratmak amacıyla tedbirleri uygulamak için yükümlülük anlamına gelmektedir.
Tehlikeli Kimyasal Maddeler (HCS- Hazardous Chemical Substances) Tehlikeli Kimyasal Maddeler Yönetmeliğine HCS (1995) göre; zehirli, zararlı, aşındırıcı, tahriş edici veya asfiksi (boğulmaya sebebiyet oksijensiz kalma durumu) madde veya bu maddelerin karışımları:
a) Mesleki maruziyet limiti belirtilir. b) Mesleki maruziyet limiti belirtilmez, ancak sağlık için bir tehlike oluşturur.
Kimya Sektörlerinde Sağlık ve Güvenlik Riskleri Bir kimya endüstrisisinde kimyasal maddelerle çalışmak, aşağıdaki hastalık/ yaralanma vakalarına
neden olmak da dahil olmak üzere birçok riske yol açar.
40
Kimyasal yanıklar • Astım • Alerjiler • Tahriş edici kontakt dermatit • Alerjik kontakt dermatit • Cilt enfeksiyonları • Cilt yaralanmaları • Cilt kanserleri • Diğer kanserler • Boğulma • Üreme sorunları • Ölüm
Kimyasallarla ilgili tüm tehlikeler tanımlanmalıdır.
Kimyasalların risk değerlendirmesi Risk değerlendirmesi, işyerinde işçilere zarar verebilecek unsurların dikkatli bir şekilde incelenmesidir. İşyerindeki tüm riskler, kontrol tedbirlerinin uygulamaya konması için belirlenmeli ve değerlendirilmelidir. Risk değerlendirmesinin beş adımı: • Tehlikeler tanımlanır. • Kimin nasıl zarar görebileceği tespit edilir.
• Riskleri değerlendirilir ve önlem alınır. • Bulgular kaydedilir ve uygulanır. • Risk Değerlendirmesi gözden geçirilir ve gerekirse güncellenir. Risk, kişinin tespit edilen tehlikelerden zarar görmesi muhtemel yüksek veya düşük ihtimaldir. Ancak bu ihtimalin ciddi olabileceği unutulmamalıdır.
41
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının KİMYASAL MADDELERLE ÇALIŞMALARDA SAĞLIK VE GÜVENLİK ÖNLEMLERİ HAKKINDA YÖNETMELİK ‘e göre; Mesleki Maruz Kalma Sınır Değeri: 8 saatlik sürede, çalışanların solunum bölgesindeki havada bulunan
kimyasal madde konsantrasyonunun zaman ağırlıklı ortalamasının üst sınırını ifade etmektedir. Aksi belirtilmedikçe işyerinde kimyasal maddelere maruz kalan işçiler, sınır değerini aşan miktarda kimyasala maruz bırakılmamalıdır.
Yaygın tehlikeli kimyasallar
o Aseton o Manganez tetroksit o Amonyak o Metanol o Arsin o Dimetoksimetan o Benzen o Nikotin o Benzoil peroksit o Nitrik asit o Berilyum o Nitrometan o Klorür o Oksalonitril o Kloroform o Ozon o Sikloheksen o Feniletilen o Dietilen glikol o Pikrik asit o Selenyum o Formik asit o Silika tozu o Gliserol o Sodyum fluoroasetat o Heptakor o Striknin
o Dimetil sülfat o Piperidin o Etanol o Kinon o Etil klorür o Resorsinol o Flor o Sülfür monoklorür o Heksilen glikol o Tetrabromometan o Hidrojen klorür o Tetrametil pirofosfat o İyot o Tetril o Demir oksit o Toluen o İzoforon o Vunil asetat o Keten o Ksilen o Sıvılaştırılmış petrol gazı o Yitriyum o Lityum hidroksit o Zirkonyum bileşikleri o Glutaraldehit
42
Kimyasal sektöründe çalışan işçilerin tehlikeli kimyasallara maruz kalması kimyasalla kirlenmiş
yüzeylerle doğrudan temas, aerosol birikimi, daldırma ve sıçrama yollarıyla olabilmektedir.
Kimyasalların neden olduğu kontakt dermatit Kontakt dermatit, geniş bir malzeme yelpazesi ile temasın neden olduğu deri iltihabıdır. Yaygın olarak işyerinde temas edilen, kimyasal maddelerden kaynaklanır. Kimyasallardan en çok eller etkilenir. Kontakt dermatitin şiddeti birçok faktöre bağlıdır:
• Tehlikeli maddeye maruz kalma süresi ve sıklığı • Çevresel faktörler (sıcaklık, nem) • Cildin durumu (hasarlı cilt, kuru veya ıslak). Kimyasallarla temastan kaçınmak kontakt dermatit oluşumunu engeller.
• Tehlikeli maddelerin özellikleri • Tehlikeli madde konsantrasyonu Kimyasalların ciltle temasından kaçınmak için aşağıdaki yöntemler uygulanmalıdır: * Tehlikeli bir malzemeyi daha güvenli bir alternatifle değiştirin * Süreci otomatikleştirin * Kimyasalların mekanik araçlarla alınmasını sağlayın * Malzemeleri doğrudan elle kullanmayın * Güvenli bir çalışma mesafesi gözlemleyin. Temas önlenemezse, cildin korunması için;
• İyi bir kişisel hijyen sağlanmalı • Sabun ve kurutma tesisleri dahil çamaşır yıkama olanakları sağlanmalı • Uygun koruyucu ekipman (eldivenler, önlükler) sağlanmalı • Çalışanlar koruyucu ekipmanın doğru kullanımı konusunda eğitilmeli • Gerektiğinde koruyucu ekipmanlar yenisiyle değiştirilmeli
• İşçileri işyerinde kullandıkları kimyasalların riskleri konusunda eğitilmeli
Kimyasallar etiketsiz depolanmamalıdır
43
Bir işveren, çalışanının aşağıdaki konularda yeterli eğitime sahip olmasını sağlamalıdır:
• İşveren tarafından, çalışanları maruz kalma riskine karşı korumak için alınan önlemler • Bir çalışanın kendini sağlığını tehdit edici risklere karşı korumak için alması gereken önlemler • Doğru kullanım, güvenlik ekipmanlarının, tesislerinin ve mühendislik kontrollerinin bakımı • İşyerinde iyi temizliğin önemi ve kişisel hijyen • Güvenli çalışma prosedürleri • Dökülme veya sızıntı durumunda izlenecek prosedürler
• Tehlikeli kimyasal maddeler için ilgili yönetmeliklerin içeriği • Kimyasallara maruziyete neden olan potansiyel kaynak • Maruz kalma nedeniyle sağlığa yönelik ortaya çıkabilecek potansiyel riskler • Kimyasala maruz kalmanın üreme yeteneğine potansiyel zararlı etkisi
Tehlikeli kimyasal maddelerin etiketlenmesi * Tüm kimyasal kaplar uygun şekilde tanımlanmalı, sınıflandırılmalı ve miktarına uygun ebattaki konteynırlarda depolanmalıdır. * Konteynırın içeriğiyle ilgili bilgi açıkça belirtilmelidir. İşyerinde kullanılan tüm kimyasallarda bulunması gereken bilgiler: * Ürün tanımı * Şirket kimliği * Bileşim / içerikler hakkında bilgi * Tehlike tanımı
* İlkyardım tedbirleri * Yangınla mücadele tedbirleri * Kazalara karşı alınacak önlemler * Taşıma ve depolama * Maruziyet kontrolü / kişisel koruma * Fiziksel ve kimyasal özellikler * Kararlılık ve reaktivite * Toksikolojik bilgiler * Ekolojik bilgi * Atık tedbirleri * Taşıma bilgileri * Yasal mevzuatlara uygun kayıt bilgileri
Kimyasalları depolamak için bilinmesi gerekenler • Kimyasallar, kapatılabilen bir dolap içinde kazalara ve kimyasal dökülmelere karşı korumalı sağlam bir rafa yerleştirerek depolanmalıdır. • Depo rafları duvara ve zemine sabitlenmelidir. • Tüm depolama alanlarının kilitli kapaklara sahip olduğundan emin olunmalıdır. • Depolanan kimyasal içeriğinin ne olduğunu bilinmeli ve alfabetik bir liste tutulmalıdır. • Kimyasal depolama alanları kalifiye personelin denetiminde olmalıdır. • Depolama alanlarını yeterince havalandırılmalıdır. • Depolama ve kullanım sırasında farklı kimyasal türlerini ayrılmalıdır. • Yanıcı maddeler, özel yanıcı sıvı saklama dolabında saklanmalıdır.
• Yüksek raflara ağır malzemeler, sıvı kimyasallar ve büyük kaplar koyulmamalıdır. • Kimyasallar, geçici olarak depolanmamalıdır. • Kimyasallar göz seviyesinin üstünde yer alan raflarda saklanmamalıdır. • Kimyasallar, yiyecek ve içecek ile saklanmamalıdır. • Depolanan kimyasallar doğrudan ısıya veya güneş ışığına, yüksek değişken sıcaklıklara maruz bırakılmamalıdır. • Kimyasal depolama için asla yiyecek kapları kullanılmamalıdır. • Tüm kapların düzgün şekilde kapanabildiğinden emin olunmalıdır. • Boş konteynırlar uygun şekilde atılmalıdır.
44
Kaynaklar 1. Health and Safety in the Chemical Industry (www.labour.gov.za) 2. Occupational Health Hazards Due to Exposure in Chemical Industries, Mines & Environment Indian Institute of Toxicology Research. 3. M. Bednarikova and J. Hyrslova, 2008. The importance and management of occupational health and safety in chemical industry enterprises. Human Resources Management & Ergonomics.
Nur Sabuncu Kimyager (YĂźksek Lisans Mezunu) nur_sabuncu@hotmail.com
45
BİR LİSE ÖĞRENCİSİNİN KARBON ELEMENTİYLE İLGİLİ YAPTIĞI TARİHİ KEŞİF! Fotoğraf : George Wang ve Dr. Rahman
Kimyaya az da olsa ilginiz varsa, karbon elementinin evrendeki en yaygın element olduğunu ve aynı anda sadece 4 bağ kurabildiğini bilirsiniz. ABD’nin Oklohoma eyaletindeki bir lise öğrencisiyse karbon elementinin 7 bağ kurabildiğini keşfetti. Evet, bir lise öğrencisi. Tüm evrende en yaygın olan element karbon elementidir. Karbon, aynı zamanda dünyadaki yaşamın kaynağıdır. Kimyasal açıdan temel olarak genellikle aynı anda en fazla 4 bağ kurabildiği bilinir. Bilimsel çalışmalarda bu gözlem üzerine ilerleme kaydedilir. Liselerde verilen kimya dersleri, karbon elementinin pek çok temel özelliği hakkında bilgi sahibi olmamızı sağlıyor. Karbonun dış yörügesinde 4 adet
elektronun eksik olduğunu ve bu nedenle 4 bağ kuran bir element yapısında olduğunu biliyoruz. Bu yetenek, karbonun biyolojik açıdan çok yetenekli olmasını da beraberinde getiriyor. Hatta bu 4 bağ, temel yapı taşımız olan DNA’lardan alkole, elmastan kömüre kadar pek çok şekilde ve yerde kuruluyor. Nitekim karbonun bütün hikayesi bununla sınırlı değil, daha fazlası var. Bazı durumlarda karbon elementinin 4’ten fazla bağ kurabildiği biliniyor. Bu durumlarda söz konusu karbon taneciği hiperkarbon olarak adlandırılıyor. 1950’li yıllarda yapılan çalışmalarda, aynı anda 5 bağ kurabilen karbon elementleri olduğu söyleniyordu. 2016’da Almanya’daki bir ekip, teknolojinin de gelişmesiyle hiperkarbonun yapısını ortaya koymuştu. Ekip karbonun kurabildiği bağ limitinin
46
6 olduğunu kanıtlamıştı. Bu çalışma ise daha büyük bir keşfin kapısını araladı, hem de lise öğrencisi tarafından yapılacak bir keşfin. ABD’nin Oklohoma eyaletindeki Oklohoma Bilim ve Matematik Lisesi’nde kimya öğretmeni olan Fazlur Rahman, öğrencilerine karbon hakkında bir konferans vermek için hazırlanıyordu. Onları karbonun 6’dan daha fazla bağ kurabileceği yönünde düşünmeye ve çalışmaya davet etmek istiyordu. 2016 yılında yapılan araştırma ise en büyük dayanak noktası olmuştu. Rahman’ın öğrencisi George Wang, hayal etmekten de öteye gitti. Karbon için 6 bağın bir sınır
Tabanda yer alan altıgen bağın üzerinde üçgenlerle kurulmuş zirve noktasındaki 7. bağ, çığır açıcı bir keşif olarak lanse ediliyor. Ayrıca her bir karbon bir hidrojen atomuyla bağ kurduğu için sonuç garanti altına alınıyor.
olmadığını kanıtladı, aynı anda 7 bağ kuran bir karbon elementi elde etti. Öğretmeni Rahman, Wang’in hesaplamalarını kontrol etmek istedi. Hocasının da desteğiyle Wang’in çalışması sadece 7 bağ kuran karbon elementinin varlığını kanıtlamakla kalmadı, bağlı olan iki elementin de kararsız bir yapıya büründüklerini ortaya çıkarttı. Hoca ve öğrencisinin çalışması bilim dünyasında şok etkisi yarattı ve akademik dergilerde yayınlandı. George Wang ve öğretmeni, aşağıdaki şekilde bir karbonun piramit forma sahip bağ şeklini oluşturacağını gösterdi:
Uzmanlara göre bu kanıtlar ve söz konusu çalışmayla ortaya çıkan bağ yapısı, organik kimyada yeni yaklaşımlara yol açabilir. Hidrojen depolama sistemleri, halihazırla uygulanırlığı olan önemli bir çalışma alanıdır. Çalışmanın işe yarayacağı diğer alanları da önümüzdeki yıllarda göreceğiz.
47
ATHENA EFSANELERİ
ÖRÜMCEK VENOM PEPTİDLERİ VE ETKİLERİ Daha önceki yazılarımızda örümcek vücut renklenmesinin ve ağ yapısının biyokimyasal durumlarından bahsetmiştik. Dergimizin bu sayısında ise örümcek zehir bileşiminden ve etkilerinden
bahsedeceğiz. Ancak zehir biyokimyasına girmeden önce bilimsel adı Arachnida olan Örümceğimsilerin Yunan Mitolojisinde nasıl bahsi geçtiğini anlatmak istiyorum.
Athena Efsaneleri: Arachne
Athena Arachne'nin kibrinden haberdardı ancak umursamaya tenezzül etmemişti. Lakin ölümlü bir kızın tanrıçadan üstün olduğunu iddia ettiğini duyunca onu cezalandırmaya ant içti. Böylece parlayan zırhını ve uzun mızrağını bir kenara bırakıp yaşlı bir kadın kılığında dünyaya indi. Arachne'yi kapının önüne oturmuş dokuma yaparken buldu. Kızın el işçiliğine göz atmak için durduğunda Athena bile dokumaların güzelliğini itiraf etmek zorunda kaldı. Çok geçmeden Arachne becerisiyle övünmeye başladı ve sözde yaşlı kadına bir gün Athena'ya meyden okumayı umut ettiğinden bahsetti. Yaşlı kadın, Arachne'nin cüretkâr sözleri karşısında hayrete düştü ve ondan daha mütevazı olmasını ve bu kadar ileri gitmemesini rica etti. Fakat Arachne başını şöyle bir kaldırıp kahkaha attı ve tanrıçanın
Dokumadaki becerisiyle övünen “Arachne” adlı bir genç kız yaşardı dünyada, dünyanın hiçbir yerinde dengi olmadığıyla böbürlenirdi. Birileri ne zaman onunla konuşsa, her vakit yalnız bu becerisinden söz ederdi. Ne zaman ki bir yabancı dinlenmek üzere kapısının önünde dursa hemen ona dokumalarını gösterir ve seyahati boyunca daha iyisine rastlayıp rastlamadığını sorardı. Çok geçmeden kendisini bu söylediklerine o kadar inandırdı ki kendini tanrıça Athena ile mukayese etmek gafletine düştü. Bu gözü karalığı karşısında ürken ve bunların Athena'nın kulağına gitmesinden endişelenen dostları kibrine kapılmaması için ona yalvardı. Fakat Arachne gözünü daha da karartıp tanrıçaya meydan okumaktan çekinmeyeceğini açıkça dile getirdi. Bu sözleri Apollon'un kuzgunu işitti ve derhal duyup gördüklerini anlatmak için Olympos'a uçtu. bu sözleri işitip meydan okumasını kendini asmayı denedi. Fakat kabul etmesini dilediğini söyledi. Athena dünyanın bir tanrıçaya Bu haddini bilmez sözler meydan okumaya cüret eden karşısında Athena öfkesine hakim faniyi kolayca unutmasına izin olamadı ve büründüğü kılıktan veremezdi, bu yüzden Arachne'nin sıyrılarak hayretler içerisindeki ipin ucunda sallanan vücudunu kıza gidip iki dokuma tezgahı gördüğünde derhal onu bir getirmesini ve kapının önüne örümceğe çevirerek yaşadığı kurmasını emretti. Saatler sürece ağ örmesini buyurdu. boyu her biri çıt çıkarmadan Böylece dokumadaki becerisi tüm becerikli parmaklarıyla dokuma ülkede duyulan genç kızı görmek üzerine zarif figürler işleyerek için ülkenin her yerinden gelen çalıştı; hiçbiri rakibinin ne kadar yabancılar orada tozlu ağların ilerlediğine bakmak için başını arasında asılı duran çirkin, siyah çevirmedi. Son düğüm de atılıp bir örümcekle karşılaştı. (1) dokumalar tamamlandığında, Arachne tedirginlikle tanrıçanın tezgâhına baktı, kendi başarısızlığını görmesi için tek bir bakış yeterli olmuştu. Ömrü boyunca böyle kusursuz bir işçilik görmemişti. Yenilgiyle küçük düşen ve öncesinde kibirli sözlerine şahit olanların alaylarıyla gururu incinen mutsuz genç kız
48
Yunan mitolojisinin, Athena efsanelerinde yerini alan örümcekler, Arthropoda filumunun Arachnida sınıfı içinde 18.06.2018 World Spider Catalog verilerine göre 117 familya, 4089 cins ve 47553 tür ile temsil edilmektedir. (2) Yunan mitolojisini bir kenara bırakacak olursak, dünyada karbonifer periyodundan 300 milyon yıl öncesine ait fosil kayıtları olan ve bilinen en eski gruptur. Örümceklerin avlarını yakalamalarında ağ yapılarının dışında zehirli bir ısırma aygıtında sahiptirler. Örümceklerde zehirli örneklerin dışında Uloboridae, Holarchaeidae ve Liphistiidae gibi zehirsiz olan familyalarda yer almaktadır. Örümcek venomları protein, peptid, enzim, poliamin nörotoksin, nükleik asit, serbest aminoasit, monaminler ve inorganik tuzlardan oluşan aktif ve inaktif olan bir karışımdır. Biyolojik aktiviteye ise peptid ve protein bileşenlerinin sahip olduğu ileri sürülmektedir. Örümcek venomlarında ayrıştırılan peptidler nörotoksik ve nekrotik olmanın yanı sıra insektidal ve antibakteriyaldir(3). Yapılan çalışmalarda üç farklı aktif kimyasal madde grubu ayrılmıştır: 1) glutamik asit reseptörleriyle etkileşim gösteren nöromusküler (sinir- kas) geçişin engellenmesine sebep olan poliamin benzeri toksinler, 2) membranlara ait iyon kanal ve reseptörlerini etkilemek için pre- ya da postsinaptik olarak iş gören düşük molekül ağırlıklı
protein ve peptidlerin bir grubu, 3) özel presinaptik reseptörlerle etkileşim gösteren yüksek molekül ağırlıklı nörotoksinler (4,5). Nörotoksinler, genel olarak hem omurgasız hem de omurgalı sinir sistemini etkileyen zehirlerdir. Birçok örümcek, avları olan böcekleri yakalayıp felç ettiğinden zehirlerinde nöroaktif maddelerin bulunması doğaldır. Nörotoksik zehirler iki özel grupta incelenmektedir: Birinci grup, hücre zarındaki kanalları açar ve elektrolitlerin serbest geçişine imkân verir. İkinci grup ise, kanalları kapatır ve elektrolitlerin geçişini engeller (6) (12).
Nörotoksin zehiri
Latrodectus zehiri ( latrotoksin) asetilkolinin salgılanmasına yol açar ve kas kramplarına sebep olur. Solunum ve hareketin durmasına sebep olur.
Hexathelidae ve Missulena Zehiri: sodyum kanallarının açarak aşırı nöral hiperaktiviteye sebep olur.
Nekrotoksinler, zehirlenmenin olduğu bölgede doku nekrozunu uyaran örümcek toksinleri olarak
Phoneutria Zehiri: güçlü bir nörotoksindir. Çeşitli iyon kanallarına bozar, yüksek miktarlarda serotonin içermesi sebebiyle ağrılı yaralara sebep olur.
tanımlanmaktadır. Bu hasarlar ülser ya da daha yoğun doku tahribatı şeklinde olmaktadır.
49
Nekrotik Zehir
Loxosceles sp.
Sicarius sp.
Loxosceles ve Sicarius cinslerinde sfingomyelinaz D içeren toksinler bulunur. Bu gruptaki örümceklerin sebep olduğu ısırıklar küçük lokal yaralardan, ciddi dermonekrotik lezyonlara, ve hatta böbrek yetmezliğine götürebilir. Sicariidae örümceği ısırıklarında sistemik etki olmazken ciddi yumuşak dokuda nekrotizan ülser oluşabilir. Yaraları geç iyileşir ve derin yara izi bırakır. Hatta doku kangrene dönüşebilir. Isırıklar genellikle 2-8 saat sonrasında acılı ve kaşıntılı bir hale gelir, acı ve diğer lokal etkiler 12-36 saat sonra daha kötü bir hale gelir ve birkaç gün sonrasında
Tegenaria agrestis
ise 25 cm boyutlarına varan nekroz gelişir. Nadiren de hemoliz, trombositopeni ve yaygın damariçi pıhtılaşması gibi daha şiddetli semptomlar meydana gelebilir. Loxosceles reclusa ve bunun akrabası olan Günay Amerika türleri L. laeta ve L. intermedia ısırkları sonucunda ölümler meydana geldiği bildirilmiştir. Tegenaria agrestis ve Cheiracanthium sp. gibi örümcekler de nekrotik ısırıklarla ilişkilendirilmiştir. Ama Loxosceles ısırıkları gibi ciddi semptomları göstermemektedir.
Bazı Örümcek Türlerinin Klinik Özellikleri ve Lokal Reaksiyon Sistemik Bulguları Loxosceles Cinsi
Loxosceles laeta * Isırık başlangıçta ağrısızdır. * En sık bulgu birkaç günden birkaç haftaya kadar az ya da hiç yara izi oluşturmadan iyileşen hafif ve sağlam eritematöz lezyondur. * Bazen, ısırıktan birkaç saat sonra eritemin takip ettiği hafif ila şiddetli ağrı ve 24 saat içinde kabarcık oluşur. * Nekrotik lezyonlar 3 - 4 günde gelişir, ilk hafta sonunda skar gelişir.
* Sistemik etkileri nadirdir, daha sıklıkla çocuklarda görülür, ve tipik olarak ısırıktan sonra 24-72 saatte görülür. * Bulantı, kusma, ateş, titrem e, artralji, hemoliz, trombositopeni, hem oglobinüri, ve böbrek yetmezliği görülebilir. * Yaygın damar içi pıhtılaşma ve ölüm nadir komplikasyonlardır. (7,8)
50
Tegenaria Cinsi
Tegenaria agrestis Sülfatlanmış nükleozidler * İlk ısırık genellikle ağrısızdır. * Endurasyon etrafını çevreleyen eritem ile birlikte başlangıçta oluşabilir. * Kabarcık, rüptür ve nekroz izler. İyileşme 45 gün kadar uzun sürebilir ve kalıcı skar oluşumu görülebilir. * Baş ağrısı en sık rastlanan sistemik belirtidir.
* Bulantı, kusma ve yorgunluk da oluşabilir. * Aplastik anemi ve ölüm nadir bir komplikasyondur. (7,9)
Latrodectus Cinsi
Latrodectus mactans
Latrotoxin eyleminin çeşitli mekanizmaları ve tetramer yapısı * Lokal iğne batması hissi hemen her zaman hissedilir. * Anında hafif ağrı oluşur. * Ağrı tüm ekstremiteye hızlı bir şekilde yayılabilir. * Eritem ısırıktan yaklaşık 20 ila 60 dakika sonra görünür hale gelir. Eritem 1 ila 2 cm çapındaki target lezyona dönüşür. * Büyük kas gruplarında kas krampı benzeri kasılmalar ortaya çıkar.
* Kramplı ekstremitenin muayenesinde nadiren katılık saptanır. * Ağrı artar ve gövde, sırt ve karnı içerecek şekilde yaygınlaşır. * Ağrı 24 saat veya daha uzun sürer ve aralıklı olabilir. * Şiddetli hipertansiyon oluşabilir. (7,10,11)
51
Phoneutria Cinsi
Phoneutria fera * Şiddetli lokal ağrı hissedilir. * Sempatik uyarı: taşikardi, hipertansiyon. * Parasempatik hiperaktivite: bulantı, kusma, terleme, salivasyon. * Spinal kord bozukluğu: priapizm. * Santral sinir sistemi etkileri: baş dönmesi, görme değişiklikleri. * Solunum yetmezliğine bağlı ölüm 2 ila 6 saatte görülebilir.
Atrax Cinsi
Atrax sp. * Lokal ağrı hissedilir. * Eritem çevresinde kabarıklık görülür. * Lokalize terleme ve piloereksiyon oluşur. * Perioral paresteziler. * Parasempatik hiperaktivite: bulantı, kusma, terleme, tukuruk, gözyaşı,bronkore. * Nöromüsküler stimülasyon: kas fasikülasyonu,
titrem e, spazm, zayıflık. * Santral sinir sistemi toksisitesi: bilinç düzeyi değişikliği. * Ölüm kardiyak arrest, hipotansiyon ya da akciğer yetmezliğine bağlı görülebilir.
Kaynaklar (1) http://www.dogatarihi.net/arachne/ (2) https://wsc.nmbe.ch/statistics/ (3) Jackson H and Usherwood , 1988. Spider Toxins As Tools For Dissecting Element of Excitatory Amino Acid Transmission. T I N S, Vol. 11, No. 6, pp. 278-283. (4) Rash, L.D., Hodgson, W. C. 2002. Pharmacology and Biochemistry of Spider Venoms. Toxicon, 40, 225-254.
52
(5) Ori, M., and Ikeda, H., Spider Venoms and Spiders Toxins. J. Toxicol.-Toxin Reviews, 17(3), 405-426, 1998. (6) Anderson P C, 1990. Venoms: Important Opportunities in Research. Int. J. Dermatol, 29(6), 411-412. (7) http://aciltıp.com/orumcek-isirigi (8) http://bioweb.uwlax.edu/bio203/s2013/kosch_matt/gallery.htm (9) FC Schroeder, AE Taggi, M Gronquist… - Proceedings of the …, 2008 - National Acad Sciences , NMRspectroscopic screening of spider venom reveals sulfated nucleosides as major components for the brown recluse and related species (10) https://sites.google.com/site/widowman10/venom (11) https://www.researchgate.net/figure/Diverse-mechanisms-of-a-LTX-action-Right-Ca-2-is-present-inthe-medium-The-path_fig6_5784706 (12) Orlab On-Line Mikrobiyoloji Dergisi Yıl: 2003 Cilt: 01 Sayı: 03 Sayfa: 1-9 www.mikrobiyoloji.org/ pdf/702030301.pdf , Yigit N. ,Örümcek Zehirlerinin Antimikrobiyal Aktivitesi
Hayri Koru Biyolog (Yüksek Lisans Öğrencisi) koruhayri@gmail.com
53
İSTANBUL TEKNİK ÜNİVERSİTESİ'NDEN BEL AĞRILARINA HİBRİT HİDROJEL
Çağın en önemli sağlık problemlerinden biri olan bel ağrılarına İstanbul Teknik Üniversitesi Kimya Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Oğuz Okay ve ekibi, geliştirdiği hibrit hidrojel ürünle çare olacak. "Farklı Kimyasal ve Mekanik Özellikte Bölgeler İçeren Biyouyumlu Hidrojel Tasarımları" başlıklı proje kapsamında, bel ağrısı probleminin çözümüne yönelik ileri teknoloji malzemesi yeni ürün geliştirildi. Okay, İstanbul Boğazı'nın alttan akan yüksek tuzlu Akdeniz, üstten akan az tuzlu Karadeniz suyunun
bel ağrısı çözümüne ilham olduğunu söyledi. TÜBİTAK ARDEB tarafından desteklenen projenin tamamlandığını ve şu an test aşamasında olduğunu dile getiren Prof. Dr. Okay, doktora öğrencisi Aslıhan Argun ve Kırklareli Üniversitesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Ümit Gülyüz tarafından yayına gönderilen çalışma sonuçlarının Amerikan Kimya Derneği'nin saygın bilimsel dergisi "Macromolecules"de basım aşamasında olduğunu söyledi.
İçi Yumuşak Dışı Sert Malzemeler Ürettiler İTÜ'lü Profesör Oğuz Okay ve ekibi, İstanbul Boğazı'ndan esinlenerek dünyada sık görülen bel ağrısını gidermek için doğal IVD'ye eşdeğer mekanik
özelliklere sahip, içi yumuşak ve dışı sert hibrit hidrojel malzemeler geliştirdi.
54
REKLAM İÇİN reklam@inovatifkimyadergisi.com
BİNLERCE KİŞİNİN OKUDUĞU DERGİMİZE ONBİNLERCE KİŞİNİN ZİYARET ETTİĞİ WEB SİTEMİZE REKLAM VERİN
BİNLERCE KİŞİYE ULAŞIN
Karışmaz Gökkuşağı
Bu kimyasal gökkuşağını hazırlamak için dikkatli planlama ve teknik gerekmektedir.Yoğunluk ve karışabilirlik hakkında bilgi edinmek için, farklı yoğunluklara sahip boyalı çözücü katmanları bir araya getirilerek bu renkli görüntü elde edilir.Görüntüde Atlanta silüetinin önündeki tüpün resmi çıkarılmıştır. Kullanılan çözücüler yukarıdan aşağıya doğru (yoğunluk sıralamasına göre) şu şekildedir: Etil asetat, Deiyonize su (iyonsuzlaştırılmış su) 1:1 Etil asetat: Diklorobenzen, Seyreltik sulu kalsiyum klorür,Diklorbenzen, Konsantrasyonlu sulu kalsiyum klorür Zeliş Girgin