Kimya Dergisi
İNOVATİF Kimya Dergisi YIL:6 SAYI:63 EKİM 2018
JENERİK İLAÇLAR
EKİBİMİZ YAVUZ SELİM KART PELİN TANTOĞLU HATİLE MOUMİNTSA TUĞBA NUR AKBABA ÖZGENUR GERİDÖNMEZ MERVE ÇÖPLÜ HACER DEMİR NURSELİ GÖRENER ZELİŞ GİRGİN RABİYE BAŞTÜRK NESLİHAN YEŞİLYURT ELİF AYTAN ÖMER AKSU SİMGE KOSTİK PETEK AKSUNGUR SUDE ÖZÇELİK CANAN MOLLA AYŞEGÜL KAVRUL RABİA ÖNEN KÜBRA ÇELEN BAŞAK SULTAN DOĞAN MELİS KIRARSLAN SEDA SEVAL URUN İPEK AKHTAR MELİKE OYA KADER AYŞE GÜLER BERNA KUZU BETÜL ULAŞ HAYRİ KORU DİCLE OĞUZ SENA SAATÇİ SENA AŞKIM TEMİR KÜBRA KARA MUAZ TOĞUŞLU EDA AKIN LEYLA YEŞİLÇINAR
DERGİYİ OKUMADAN ÖNCE İnovatif Kimya Dergisi yazılarını herhangi bir makalenizde veya yazınızda kullanmak için yazısını aldığınız kişiye mail atarak haber vermek, kullanmış olduğunuz yazıların kaynağını ise dergi olarak belirtmek durumundasınız. Dergide yazılan yazıların sorumluluğu birinci derece yazara aittir. Bu konu hakkında bir sorun yaşıyorsanız ilk olarak yazara ulaşmalısınız. Dergide yer alan bilgileri kullanarak başınıza gelebilecek felaketlerden ya da işlerden dergi sorumlu değildir. Dergimizde yayınlanmasını istediğiniz yazıları info@inovatifkimyadergisi.com mail adresine göndermelisiniz. Gönderdiğiniz yazılarda bir eksiklik var ise editör tarafından incelenecektir. Eksik kısımları var ise size geri dönüş yapılacaktır. Dergi ekibi gönüllü kişilerden oluşmuştur. Dergi ilk kurulduğu andan beri böyle ilerlemiştir. Dergi ekibinde olan herkes bu kuralı kabul etmiş sayılır. Gelen kişilere en başta bu kural söylenir. Görevini yapmayan, dergide anlaşmazlık çıkaran, huzur bozan kişiler ekipten çıkarılır. Siz de bu ekip içinde yer almak istiyorsanız web sitemiz üzerinden kuralları okuyarak başvurabilirsiniz. Dergiyi okuyanlar ve dergi ekibi bu kuralları kabul etmiş sayılırlar. İNOVATİF KİMYA DERGİSİ
REKLAM VERMEK İÇİN reklam@inovatifkimyadergisi.com adresinden web site ve e-dergi için fiyat teklifi alabilirsiniz.
http://www.inovatifkimyadergisi.com https://www.facebook.com/InovatifKimyaDergisi https://twitter.com/InovatifKimya https://instagram.com/inovatifkimyadergisi https://www.linkedin.com/in/inovatif-kimya-dergisi-00629484/
REKLAM İÇİN reklam@inovatifkimyadergisi.com
BİNLERCE KİŞİNİN OKUDUĞU DERGİMİZE ONBİNLERCE KİŞİNİN ZİYARET ETTİĞİ WEB SİTEMİZE REKLAM VERİN
BİNLERCE KİŞİYE ULAŞIN
DÜNYAYI TEHDİT EDEN TEHLİKE PLASTİKLER
6
TÜRK BİLİM İNSANLARI ŞEKER HASTALIĞINI TEK DOZDA İYİLEŞTİREN İLAÇ GELİŞTİRDİ!
10
AKILLI GİYSİLERİN KİMYASI
12
EGE'DE KİLE ANTİBAKTERİYEL ÖZELLİK KAZANDIRILDI
15
JENERİK İLAÇLAR
16
PROSTAT BÜYÜMESİNE KARŞI BOR BİLEŞENLİ İLAÇ
19
KOLA HAKKINDA DUYDUKLARINIZ NE KADAR DOĞRU?
20
TÜRK BİLİM İNSANLARI TERMAL KAMUFLAJ ÜRETTİ
23
SİNSİ TEHLİKE HİDROJEN SÜLFÜR
25
TÜRK ARAŞTIRMACILAR, BOR MADENİNDEN YANGIN SÖNDÜRME TOZU GELİŞTİRDİ
28
DÜNYAYI TEHDİT EDEN TEHLİKE PLASTİKLER
Günümüzde tüketimi giderek artan plastikler dünya için büyük bir tehdit oluşturmaktadır. Tabii bir çoğumuz bunun farkındayız ama plastik kullanımını azaltmak için elimizden geleni yapıyor muyuz? Özellikle bir bilim dergisinde bu konu hakkında yazmanın yaşam tarzımıza, yaptığımız bilimsel çalışmalara yön vereceğini ümit ediyorum.
Plastiklerin Küresel Isınma Üzerine Etkisi Nedir? Güneş ışığına maruz kalan plastikler, metan ve etilen gibi sera gazlarını yaymaktadır. Su şişeleri, alışveriş çantaları, gıda ambalajları gibi yaygın olarak kullanılan plastiklerle yapılan çalışmalar iklim değişikliğine sebep olan eser gazları saldıklarını göstermektedir.
dünyamızda bu küçümsenecek bir miktar değildir. Kaynakların tükenmesinin yanı sıra hava kirliliğine sebep olan plastikler karbondioksit salımını arttırmaktadır. Bunun yanında okyanuslarda biriken plastik atıklar, ekosistemin bozulmasına da sebep olan önemli bir etkendir. Ne yazık ki plastikler endişe verici bir şekilde okyanuslarda birikmektedir.
30 milyon plastik torba üretiminde 12 milyon varil kullanılmaktadır ve kaynakları sınırlı olan
6
Petrol ve türevlerinden üretilen plastiklerin, biyolojik olarak parçalanamayan katılar, doğada kaybolması uzun zaman almaktadır. Durum böyle olunca da plastik yığınları tüketime bağlı olarak hızla artmaktadır. Doğal Hayatı Koruma Vakfı (WWF) verilerine göre Türkiye’den, Akdeniz’e her gün 144 bin ton plastik atık gidiyor. Plastik hiçbir canlı tarafından yenmezken su canlılarının sindirim
sisteminde plastik parçalarına rastlanmaktadır. Dahası Türkiye’de çeşme sularının %83’ü plastik içermektedir ve mikroplastikler hava kirliliğine neden olmaktadır. Sadece Türkiye’de değil dünyanın her yerinde aynı tehdit söz konusudur. Plastiklerin yığılması denizlerde toksisiteye, ekosistemin bozulmasına, iklim değişikliğine, çevre-hava kirliliğine neden olmaktadır.
Tek kullanımlık plastik tüketimini azaltmak için hepimiz bir adım atmalıyız! Sosyal medyada WWF tarafından düzenlenen “bir güzel hareket kampanyası” mevcut. Haydi biz de bir güzel hareketimizi seçelim ve plastik tüketimini azaltmak için bir adım atalım;
* Plastik şişe kullanmayacağım * Plastik pipet kullanmayacağım * Plastik bardak, tabak, çatal, kaşık kullanmayacağım.
* Plastik poşet kullanmayacağım
Unutmayalım ki bu dünyadan sadece geçiyoruz ve bizden sonraki insanlara yaşanabilecek bir dünya bırakmak bizim görevimizdir.
Bilim insanları olarak doğa dostu plastikler üretmek bizim elimizde. Günümüzde bu konuyla ilgili yapılan çalışmalar mevcut. Peki yaşanılabilir bir dünya için biz neyi bekliyoruz?
bir kısmı da yenilenebilir malzemelerden elde edilmektedir.
Biyobozunur Plastikler Biyolojik olarak parçalanabilen bu plastikler gelecekte sürdürülebilir bir seçenek olarak düşünülmüştür. Biyobozunur malzemelerin bir kısmı geleneksel yöntemlerle petrol ve türevlerinden elde edilirken
Kimyasal bozunma prosesi, karbon ve hidrojen içeren çok büyük polimer moleküllerinin havadaki oksijen ile reaksiyonunu içerir. Bu reaksiyon katkı maddeleri olmadan çok yavaş bir hızda gerçekleşir. Bu yüzden klasik plastik torbalar doğada uzun süre kalır. Totally Degradable Plastic Additives (TDPA), içeren plastik torbalarda bu reaksiyon hızlı bir şekilde gerçekleşmektedir.
7
Fotoğrafta klasik torbalar ve TDPA içeren torbaların doğada yok olma sürelerini karşılaştıran bir test yapılmıştır ve 55 gün sonunda TDPA içerikli
torbalar yok olurken klasik plastik torbalar değişime uğramadan kaldığı gözlemlenmiştir.
Geleneksel Plastik Atık Sorununa Devam Eden Keşifler ve Çözümler 2008 ve 2009 yıllarında, plastik tüketen mikroorganizmaları keşfeden iki lise öğrencisi plastik atıklar konusunda yeni bir sayfa açmış olabilirler. İlk Daniel Burd (2008), diğeri ise Tayvan'da bir lise öğrencisi olan Tseng I-Ching (Mayıs 2009)’dir. Daniel yaptığı çalışmada plastiği, mikrobiyal büyümeyi sağlayan ve üretken organizmaları izole eden bir maya çözeltisine daldırdı. Birkaç hafta süren sıcaklık gibi optimizasyonlardan sonra, altı hafta içinde plastikte %43 oranında bir bozulma sağlandı ve neredeyse imkansız bir başarı elde edilmiştir. Plastiğin parçalanması için kimyasal olmayan, tamamen organik, düşük maliyetli ve toksik olmayan bir yöntem sanırım her çevre severin bir hayali olmalı.
8
Yine Japonya'daki Tottori'de Biyoteknoloji Bölümü'nde ve aynı zamanda İrlanda Ulusal Üniversitesi'nde Mikrobiyoloji Bölümü'nde geliştirilen
birkaç başarılı bakteri bazlı yapılan bir çalışma gerçekleştirildi, ancak çalışmaların her ikisi de sadece stiren bileşikleri için geçerlidir.
Güzel bir dünya için biraz daha duyarlı olmalıyız, istersek her şey mümkün! Kaynaklar startsomegood.com wwf.org.tr voanews.com surfrider.org epi-global.com plastic-pollution.org
Tuğba Nur Akbaba Kimyager (Yüksek Lisans Öğrencisi) tugba.nur.25@gmail.com
9
TÜRK BİLİM İNSANLARI ŞEKER HASTALIĞINI TEK DOZDA İYİLEŞTİREN İLAÇ GELİŞTİRDİ!
Akdeniz Üniversitesi Gen ve Hücre Tedavi Merkezi'nde, dünyada ilk kez diyabet (şeker) hastalığını tek doz uygulamayla iyileştiren yeni nesil gen tedavi ilaçları geliştirildi. İlaçların deney aşamalarının sürdüğü, nihai hedefin insanlar üzerinde kullanılması olduğu belirtildi.
Dünyada Bir İlk! Habere göre; AÜ Gen ve Hücre Tedavi Merkezi Müdürü Prof. Dr. Salih Şanlıoğlu ile çalışma arkadaşları Prof. Dr. Mustafa Kemal Balcı, Prof. Dr. Hasan Ali Altunbaş, Prof. Dr. Thomas Griffith, Prof. Dr. Ahter Şanlıoğlu, araştırma görevlileri Hale Taşyürek ve Yunus Emre Ekşi tarafından yürütülen 5 yıllık proje sonunda, şeker hastalığına karşı yeni nesil gen tedavi ilaçları geliştirildi. Yeni nesil ilaçların tek dozda şeker hastalığını iyileştirici özelliği olduğu, bunun dünyada bir ilk olduğu kaydedildi.
Akdeniz Üniversitesi (AÜ) Gen ve Hücre Tedavi Merkezi bünyesinde yürütülen TÜBİTAK projeleri kapsamında, dünyada ilk kez diyabet (şeker) hastalığını tek doz uygulamayla iyileştiren yeni nesil gen tedavi ilaçları geliştirildi. İlaçların deney aşamalarının sürdüğü, nihai hedefin insanlar üzerinde kullanılması olduğu kaydedildi. Prof. Dr. Salih Şanlıoğlu, geliştirilen ilacı ilk olarak fareler üzerinde denediklerdini kaydetti. Prof. Dr. Şanlıoğlu, öncelikle deney hayvanlarını yüksek kalorili özel içerikli yemle besleyerek, insanlarda obezite kaynaklı Tip 2 diyabet bulgularını taklit eden, insülin direnci, glukoz tolerans bozukluğu ve kan şekeri yüksekliğiyle seyreden bir model oluşturduklarını söyledi. Prof. Dr. Şanlıoğlu, obez deneklere gen aktarımının insülin direncini kırdığını, glukoz toleransını iyileştirdiğini, kan yağlarını azaltarak
10
diyabet gelişimini tamamıyla engellediğinin tespit edildiğini açıkladı. Prof. Dr. Şanlıoğlu, bu çalışmanın sonuçlarının da Nature Gene Therapy dergisinin
2018 yılı Temmuz sayısında yayımlanarak dergiye kapak konusu olduğunu belirtti.
Tek Dozda Diyabete Son Prof. Dr. Şanlıoğlu, şu an dünya çapında şeker hastalığına karşı geliştirilme aşamasında çok sayıda ilaç olduğunu, bunlar arasında FDA onaylı GLP-1 Reseptör Agonistleri diye bilinen yeni nesil ilaçların en etkili antidiyabetik ajanlar olarak kabul gördüğünü belirtti. Prof. Dr. Şanlıoğlu, "Diyabet hastaları, ilgili ilaçları hayatları boyunca her gün kendilerine enjekte etmek zorunda. Biz yaptığımız çalışma ile bu ilaçların gen formunu gen nakil vektörlerine klonlayarak, tek bir enjeksiyonla hastaların ömür boyu bu ilaçları kullanma zorunluluklarını ortadan kaldırma potansiyeli olan yeni bir gen terapi ilacı (LentiGLP-1)
geliştirdik" diye konuştu. Prof. Dr. Şanlıoğlu, geliştirilen ilacın diyabetin en önemli bulguları olan insülin dirençliliğini kırdığını, beta hücre fonksiyon bozukluğunu düzelttiğini ve kan şekerini beta hücre rejenerasyonu yoluyla düşürerek kilo kaybına yol açtığını gözlemlediklerini belirtti. Prof. Dr. Şanlıoğlu, pankreas hücrelerini yeniden programlama özelliği de olan gen nakil çalışmasının, ABD'deki Human Gene Therapy dergisinde Temmuz ayında yayımlandığı bilgisini de paylaştı.
Nihai Hedef İnsan Üzerinde Kullanılması Bir sonraki aşamada bu çalışmaya ilişkin onay aldıktan sonra geliştirilen gen terapi ilacıyla önce diyabete yakalanmış hasta kedilerin tedavi edilmesinin planlandığını aktaran Prof. Dr. Şanlıoğlu, Gen ve Hücre Tedavi Merkezi olarak nihai hedeflerinin ise klinik denemeler, yani benzer çalışmaların diyabetli insanlarda da yapılabilmesi olduğunu dile getirdi. Hem Avrupa, hem de ABD'de farklı hastalıklarda kullanımı yeni onaylanmış (metabolik hastalıklar, bağışıklık yetmezlik sendromu, kan kanseri ve körlük) gen ve hücre tedavi ürünleri olduğunu belirten Prof. Dr. Şanlıoğlu, bu ilaçların ortalama
fiyatının 1 milyon dolar civarında olduğunu sözlerine ekledi. Diyabeti tek dozda iyileştiren ilaçları ise dünyada ilk kez kendilerinin ürettiğini aktaran Prof. Dr. Şanlıoğlu, bu yeni nesil ilaçların fiyatının yüksek olmasının temel nedeninin katma değeri yüksek, ileri teknoloji ürünü olmasının yanında, tek dozla hastalığa kesin çözüm imkanı sunması olduğunu belirtti. Ülkemiz insanına bu tedavi imkanını sunabilmenin tek yolunun yeni nesil gen ve hücre tedavi ilaçlarını kendi merkezlerinde üretebilmek olduğunu söyleyen Prof. Dr. Şanlıoğlu, yerli ilaç geliştirme çalışmalarına önem verilmesi gerektiğini vurguladı.
11
AKILLI GİYSİLERİN KİMYASI
Akıllı giysiler, tekstilde kullanılan malzemelere nanometre boyutlarında farklı özellikler kazandırılması ve çeşitli sensörlerin kumaşa entegre edilmeleri ile üretilmektedir. Bu giysiler adeta bir kişisel asistan gibidir. Bizimle birlikte seyahat eden, yaptığımız her şeyi gören ve duyan, ihtiyaçlarınızı karşılamaya çalışan ve genel olarak bizlere kolaylık sağlayan yardımcılardır.
Akıllı giysiler sensörlerle (şu anda çoğunlukla kameralar ve mikrofonlar, aynı zamanda basınç ve mesafe gibi fiziksel büyüklükler ve kalp atışı, kas hareketleri gibi eylemler için biyosensörlerle) donatılmıştır ve bu da bilgisayarın kullanıcıları görmesini, duymasını ve yorumlamasını sağlamaktadır [1].
12
Tişörtten Sporcuya Mesaj: Su İçmeye İhtiyacın Var!
Parma, İtalya'da bulunan Elektronik ve Manyetizma Malzemeleri Enstitüsü'nden Nicola Coppedè tarafından yönetilen araştırmacılar, poli (3,4-etilenedioksitiofen) ve poli (stiren sülfonat) içeren bir iletken polimer ile pamuk elyaflarını işlevsel hale getirmişlerdir. Sonra devreyi tamamlamak için tekstile bir gümüş tel entegre edilmiştir (üstte). Kullanıcı kumaşı giydiği zaman, redoks terindeki tuz iyonları ile gümüş tel
arasındaki reaksiyonlar malzemeden iyon akışıyla sonuçlanmaktadır. Bu iyon akımları, dehidrasyon sırasında oluşan terde tuz konsantrasyonlarındaki değişiklikleri belirlemek için kullanılmaktadır. Tuz konsantrasyonu arttıkça, sporcunun dehidre olma ihtimali de artmaktadır. Bu kumaş, terin analiziyle tuz konsantrasyonlarını tespit edebilen ilk elektronik kumaştır [2].
Kas Hareketlerini Algılayan ve Kas Zorlanmalarını Engelleyen Kumaş Kasların zorlanmasından kaynaklanan, tekrarlayan ve zamanla kalıcı sakatlıklara yol açan rahatsızlıklar meslek hastalıklarının yüzde 50'sini oluşturmaktadır. Avrupalı araştırmacılar, kasa aşırı yüklenildiği zaman bunu izleyebilen ve tekrarlayan zorlanma sakatlıklarının yani RSI'nın önlenmesine yardımcı olan akıllı bir kumaş geliştirmişlerdir. Bu çalışma, hamilelik izleme kemerlerine, spor kıyafetlerine, giyilebilir fiziksel oyun kumandalarına ve tekrarlayan kas zorlanması sakatlıklarının önlenmesine yardımcı olan yeleklerin üretilmesinde de yol gösterici olmuştur [3].
Çamaşır Makinenizi Kullanmaya Biraz Ara Vermeye Ne Dersiniz? “Kendini Temizleyen Kumaşlar” ile Mümkün! Avustralya'da Monash Üniversitesi'nde temizlik uzmanı olan Walid Daoud’ın üzerinde çalıştığı kumaşlar, temizleme işlemini aktif hale getirmek için sadece ışığa ihtiyaç duymaktadır. Bu nedenle bu giysiler kirlendiğinde, ışık varlığında kendi kendilerine temizlenebilmektedirler. Temizlik işlemi için su gerekmemekte ve giysiyi ışık alan bir askıya asmak yeterli olmaktadır. Böylelikle; zaman alıcı, pahalı ve çevre dostu olmayan çamaşır makinelerinin kullanımının azalacağı öngörülmektedir. İşleyiş şekli, liflerin yüzeyine çok ince bir kaplama tabakası uygulanması ve bu tabakanın, ışıkla harekete geçen bir [titanyum dioksit] katalizörü içermesidir. Işık yüzey üzerine düştüğünde,
oksidanlar üretir ve bu oksidanlar daha sonra yüzeye yapışan kir veya lekelere saldırmakta ve bu sayede lekeler bozunmaktadır. Kir, sonunda karbondioksit ve suya ayrışmaktadır [4].
13
Akıllı giysilerin lifleri şu anda tekstil ticaretinde; stresi engelleyen, sakinleştirici özellikte, hoş kokulu yağlar veya vitaminler ile entegre edilmiş liflerle etkileşimli olarak kullanıcının sağlığını veya ruh halini elektronik olarak gözlemleyebilmekte ve buna göre kullanıcıya özel bir ilgi gösterebilmektedir. Ayrıca bu lif sensörlerinin akıllı kıyafetlere kolay bir şekilde uyum sağlayabilmesi, standart giysi sanayi üretim teknikleri kullanılarak üretilebilmesi avantajlarından bazılarıdır [5]. Günümüzde, akıllı giysiler ve giyilebilir teknoloji alanındaki gelişmeler ile insanların hareketlerini izlemek ve bu hareketleri gerçek zamanlı olarak tanımlamak mümkün kılınmıştır. Bu algısal bilgiyi kullanarak, insanları tanımak, konuşmalarını anlamak, bilgisayar ekranlarını telsiz veya klavyesiz olarak kontrol etmelerine, işaret dili ile iletişim kurmasına izin vermek ve onlar için faydalı uyarılarda bulunmak adına çeşitli akıllı kıyafetler üretilmektedir. Şimdi bu tür algısal zekâların daha geniş çeşitlilikteki durumlara uygulanması için çalışmalar sürmektedir [1].
Akıllı tekstillerin son zamanlarda gündeme sıkça gelmesi, öneminin kavranması ve bu yönde ileride güçlü bir talebin oluşacağı beklentisi nedeniyle ülkemizde bu alana girecek firma sayısında artışların olacağı beklenmektedir.
Kaynaklar [1] Pentland, A., (2002). “Smart Rooms, Smart Clothes”, Massachusetts Institute of Technology, Cambridge. [2] https://cen.acs.org/articles/90/i42/T-shirt-Athlete-re-Dehydrated.html [3] https://www.sciencedaily.com/releases/2008/10/081021190640.htm [4] https://www.chemistryworld.com/feature/clothing-gets-smart/5422.article [5] Farringdon, J., Moore, A., Tilbury, N., Church J., Biemond P. (2002). “Wearable Sensor Badge & Sensor Jacket for Context Awareness”, Philips Research Laboratories, UK.
Başak Sultan Doğan Kimya Mühendisi (Mezun) basaksultandogann@gmail.com
14
EGE'DE KİLE ANTİBAKTERİYEL ÖZELLİK KAZANDIRILDI
Ege Üniversitesi (EÜ) Kimya Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Saadet Yapar, yaptığı çalışmayla kile antibakteriyel özellik kazandırmayı başardı. EÜ Mühendislik Fakültesi Kimya Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Saadet Yapar ile proje ekibi, Türkiye’de bol miktarda bulunan ve kolay ulaşılabilen kile antibakteriyel özellik kazandırmak için başlattığı çalışmada başarıya ulaştı. EÜ Rektörü Prof. Dr. Necdet Budak, başarılı bir
buluşa imza atan Prof. Dr. Yapar’ı çalışmalarını yürüttüğü laboratuarda ziyaret etti. Prof. Dr. Yapar’ı buluşu nedeniyle tebrik eden Rektör Budak, “Öğretim üyemiz, çalışma ekibiyle özellikle hastane gibi sağlık kuruluşlarında bakteri bulaşmasını engellemek amacıyla kile antibakteriyel bir malzeme katarak yeni bir ürün geliştirdi. Bu ürün, bulaşıcı bakteriyel hastalıkları engelleyebilecek. Patent aşamasında olan ürünü geliştiren hocamızı ve ekibini tebrik kutluyorum. Ayrıca yatırımcıları da üniversitemize davet etmek istiyorum” dedi.
Alkol İçermiyor, Etkisi Daha Uzun Sürüyor Daha çok killer üzerine çalışmalar yaptığını kaydeden Prof. Dr. Yapar, “Killer çok kolay işleniyor ve her istediğiniz şekle sokabiliyorsunuz. Genellikle insanlar çanak çömlek veya seramik materyallerde tanıyor kili, aslında kil endüstriyel bir malzemedir. Kili çeşitli yöntemlerle işleyerek ekonomik değeri çok yüksek ürünler de elde edebilirsiniz. Ham haliyle çok değerli değildir ama işlediğinizde çok değerli hale gelir. Kille ilgili pek çok çalışma yaptık, son olarak kile antibakteriyel özellik kazandırıp kazandıramayacağımızı düşündük. Çünkü doğada antibakteriyel özellik gösteren bazı kil türleri var ama onlar çok kısıtlı miktarda ve bizim ülkemizde
bulunmuyorlar. Biz de ülkemizde bol miktarda olan kile böyle bir özellik kazandırıp ekonomik değer yaratabilir miyiz diye düşündük. Şu anda kile, antibakteriyel bir malzeme koyarak malzememizi ürettik. Testlerini yaptık, bazı bakterilerde etkili olduğunu gördük ve patent başvurumuzu yaptık. Çok geniş kullanım alanları var. Alkol içermiyor ve etkisi de uzun sürüyor. Antibakteriyel sabun ve formülasyonlarda bazı sorunlar olduğunu biliyoruz. Geliştirdiğimiz üründe söz konusu sorunlar ortadan kalkıyor. Çalışmamızı ilerleyen dönemlerde farklı ürünlerde de değerlendirmek istiyoruz” diye konuştu.
15
JENERİK İLAÇLAR
Belirli araştırmalar sonucunda belirli bir hastalıkta olumlu etkisinin olduğu kanıtlanmış, patenti alınmış ve önceden bir benzeri yapılmamış olan yeni ilaçlara orijinal ilaç adı verilir. Orİjinal ilaçlar patent ve veri koruma hakları altında korunurlar. Bu sürede ilacın bir benzeri yapılamaz. İlacı bulan firma tarafından geliştirilip piyasaya sunulan ilk ürüne referans ilaç adı verilir. Koruma süreleri bittiğinde referans olarak alınarak bu
ilaçlardan eşdeğer ilaçlar üretilir. Farmasötik açıdan benzer şekle sahip olan iki ilacın eşdeğer etkilere sahip olmasına biyoeşdeğerlik denir. Aktif maddenin emilmesi ve vücuttaki etki ettiği yere erişebilmesine biyoyararlanım denir. Bir ilaçtan vücuttan ne kadar yararlandığını yani biyoyararlanımını ölçmek için iki parametre kullanılır.
1. Emilme Derecesi: Bir ilacın vücutta ne kadar emildiğinin yüzdesidir 2. Emilme Hızı: İlacın vücutta ne kadar zamanda emildiğinin göstergesidir. Koruma süresi bitmiş olan orijinal ilacı bulan firmadan izin almadan üretilip piyasaya sunulan ilaca jenerik ilaç denir. Jenerik ilaç ile orijinal ilaç aynı etken maddeyi içermeli ve aynı miktarda olmalıdır. Aynı zamanda biyoeşdeğerliği kanıtlanmalıdır. Referansı olan ilaç aynı kalitede ve aynı güvenilirlikte
olmalıdır. Eşdeğer ilaçların fiyatları orijinal ilaçlara göre daha düşüktür. Bunun nedeni ise jenerik ilaçlar orijinal ilaçlar gibi laboratuvarda çoğu kez tekrarlanmadan piyasaya sunulmasıdır. Jenerik ilaçları piyasaya sürebilmek için bazı kurallar vardır. Bunlar;
16
1. Jenerik ilaç ile orijinal ilaç aynı etken maddeyi aynı miktarda içermelidir. 2. Aynı formülasyona sahip olmalıdır. 3. Orijinal ilaç ile biyoeşdeğer olduğu kanıtlanmalıdır. 4. Orijinal ilaçların milyon dolarlık araştırmalar sonucunda biyoeşdeğerliği kanıtlanır, jenerik ilaçlarda bu işlemler yapılmaz. Orijinal işlemlerin güvenilirliklerine dayanılarak piyasaya sunulurlar. İnsanların yaşam kalitesinin artması için orijinal ilaçların yanı sıra jenerik ilaçlara da ihtiyaç vardır. Orijinal ilaçlar daha güvenilirdir. Çünkü tekrarlanabilirliği yüksektir, milyonlarca teste tabi
tutulurlar. Aynı zamanda jenerik ilaçlarda daha ekonomik olması açısından avantajlıdır. Bu yüzden sağlık örgütünde bir yarışa sebep olmuştur.
1. Eşdeğer ve Referans İlaç Üretim Süreçleri Arasındaki Farklar 1. Eşdeğer ürün ile referans ürünlerin üretiminden satışına kadar geçen süreçler aynıdır. Eşdeğer ilaç ile referans ilacın farkı ise eşdeğer ilaçlarda canlılar üzerinde klinik çalışmaların yapılmamasıdır. 2. Eşdeğer ilaçların canlı denekler üzerinde klinik Ruhsatlandırma gereklilikleri Firma genel bilgisi Ürün özellikleri Uzman raporu İlacın bileşimi İyi üretim uygulamaları(GMP) Başlangıç malzemelerinin kontrolü Bitmiş ürün kontrolü Stabilite testleri Pre-klinik çalışmalar Klinik çalışmalar Eşdeğer ürünün referans ürünle karşılaştırılması Biyoeşdeğerlik
çalışmaların yapılması halk sağlığı açısından doğru değildir. 3. Eşdeğer ilaçlar sağlıkçılar tarafından tüm incelemeleri yapılır, hasta üzerinde referans ilaç ile aynı tedaviye cevap verdiği kanıtlanmalıdır.
Orijinal √ √ √ √ √ √
Jenerik √ √ √ √ √ √
√ √ √ √
√ √
√ √
Tablo 1: Orijinal ilaç ve jenerik ilacın karşılaştırılması
2. Eşdeğer İlaç Üretimindeki Amaç Avrupa Birliği’ne üye ülkelerin birçoğu eşdeğer ilacın kullanımının arttırılması için çalışmalar yapılmaktadır. Jenerik ilaçların halk sağlığı açısından tehlikeli olmadığını araştırmakta ve bunun yayılması için çalışmaktadırlar. Bu çalışmalarda üç ana hedef üzerinde durulmaktadır. Bunlar; 1. Masraf kontrolü 2. Hizmet kalitesi 3. Ulaşılabilirlik
17
3. Eşdeğer İlaçların Sağladığı Faydalar 1. Eşdeğer ilaçlar referans ilaçlara göre %20-80 oranında daha ucuzdur. Bu yüzden ekonomik açıdan tasarrufludur.
3. İlaç harcamalarından yapılan tasarruf ile hükümet daha farklı politikalar oluşturabilir. Bu tasarruf sayesinde yeni ilaçlar bulunması kolaylaşabilir.
2. Patent süresi dolmuş olan ilaçlarla rekabet ortamı yaratarak referans ilacın fiyatının düşmesine sebep olur. Aynı zamanda yeni ilaç bulunmasına teşvik eder.
4. Ekonomik olmasından dolayı ilaca daha kolay ulaşılabilir. Bu sayede tedaviler yaygınlaşır.
4. Jenerik İlaçların Bazı Önemli Hastalıklardaki Tedavisi 1. Kanser/Onkoloji 2. Depresyon 3. Hipertansiyon 4. Şeker hastalığı 5. Kolesterol 6. Ciddi enfeksiyonlar 7. Astım Kaynaklar Yarış, 2004. Karadeniz Teknik Üniversitesi Tıp Fakültesi Farmakoloji ABD, Trabzon, Cilt 13,sayı 11. European Generic Medicines Association. TÜRK ECZACILARI BİRLİĞİ EŞDEĞER İLAÇ RAPORU http://www.aifd.org.tr/Yeni-ilac-ve-ar-ge/Orijinal-ilac-nedir.aspx.
Leyla Yeşilçınar Kimyager (Doktora Öğrencisi) leylayasilcinar@stu.comu.edu.tr
18
PROSTAT BÜYÜMESİNE KARŞI BOR BİLEŞENLİ İLAÇ
Manisa Celal Bayar Üniversitesi (MCBÜ) Tıbbi Biyoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Mehmet Korkmaz, bor mineralinin prostat büyümesi tedavisinde olumlu etkisini tespit ettiklerini belirterek bor bileşenli yeni bir ilacın patent başvurusunu yaptıklarını söyledi. Korkmaz, gazetecilere yaptığı açıklamada, TÜBİTAK'ın desteğiyle 3 yıllık bir çalışmanın ardından iyi huylu prostat büyümesindeki iltihaplanmanın durdurulmasına yönelik “Benign prostat hiperplazisinin bor türevleri ile tedavisi” projesini tamamladıklarını belirtti. Projenin tamamlanmasının ardından bor mineralinin prostat büyümesine karşı olumlu etkilerini ispatladıklarını dile getiren Korkmaz, borun mineral olarak çeşitli gıdalar yoluyla insan hayatında zaten var olduğunu, günlük tüketilen çay, çerez gibi gıdaların içine yerleştirilebilecek bor gübresinin olası sağlık problemlerinin önüne geçebileceğini ifade etti.
“2009 yılında erkekler üzerindeki çalışmalarda, günlük 6,5 miligram doğal yollarla alınan bor miktarının prostat büyümesini engellediği konusunda ilk bulgulara ulaşmıştık. Bu bulguların üzerinde çalışmalarımıza devam ettik ve 2014 yılında TÜBİTAK’tan destek alarak 3 yıllık bir proje başlattık, bu 3 yılın neticesinde önemli bilgilere ulaştık. İyi huylu prostat büyümesinin durdurulmasında sentezlediğimiz bor bileşeninin etkili olduğunu ortaya koyduk.” Korkmaz, bu konuda hazırladıkları bir ilaç için patent başvurusu yaptıklarını kaydederek “Gerekli incelemeler sürüyor. Askıda olan başvurumuz ilerleyen dönemlerde onaylandığında Manisa Celal Bayar Üniversitesi ekibi olarak çok büyük bir araştırmaya imza atmış olacağız.” dedi.
İyi huylu prostat büyümesinin önüne bor ile geçilebileceğini belirlediklerini aktaran Korkmaz, şöyle konuştu:
19
KOLA HAKKINDA DUYDUKLARINIZ NE KADAR DOĞRU? Bir çok yemeğin yanında tercih ettiğimiz, çoğumuzun vazgeçemediği ve dünyada en çok bilinen içeceklerden birinden bahsedeceğim bu ayki yazımda. Evet, tahmin etmek zor olmasa gerek, konumuz KOLA.
konulara değineceğim. Gerçekten kola hakkında duyduğunuz her şey doğru mu? Birazdan öğreneceksiniz. Öncelikle kola ve diyet koladaki içerikleri inceleyelim, daha sonra ise bazı temel soru ve sorunlara değinelim.
Kola denildiğinde genelde herkes bir çok yalan yanlış cümle kurar. Kimisi doğrudur kimisi tamamen uydurmadır. Kimi insan “Ne olursa olsun bayılırım, içerim” der; kimisi ise “hayatta içmem”. -tabi ikinci cümleyi kuran insan sayısı çok daha az-
Kolanın içeriği: Karbonatlı su, Yüksek fruktozlu mısır şurubu, Karamel rengi, Fosforik asit, Doğal tatlar, Kafein, Sıvı şeker
Bu yazımda kola hakkında yanlış bilinenler ya da bilinmeyenler, kolanın içeriği, normal kola ve diyet kolanın birbirinden farkı gibi
Diyet kola içeriği: Karbonatlı su, Karamel rengi, Fosforik asit, Aspartam, Potasyum benzoat (tadı korumak için), Doğal tatlar, Sitrik asit, Kafein
Görüldüğü üzere diyet kola içerisinde fruktozlu mısır şurubu bulunmamakla birlikte normal koladan farklı olarak aspartam, sitrik asit gibi maddeler içermektedir. Diyet kola, içerisindeki yapay tatlandırıcı olan aspartam sayesinde sıfır kalori olduğu bilinmektedir. Şimdi içeriğini gördüğümüz kola hakkındaki sorunlara geçelim: Kola 10 çay kaşığı şeker mi içeriyor? Yaklaşık olarak evet. Bir kutu kola 33 gram şeker içermekte. Bu da yaklaşık 9-10 çay kaşığına eşdeğer. 1 çay kaşığı şeker 15 kalori içerir, yani 10 çay kaşığı 150 kalori demek. Günlük kalori alımı ortalama olarak erkeklerde 2500, kadınlarda ise 2000 olarak belirtilebilir. Bu nedenle bir kutu koladan alınan 150 kalori, günlük ihtiyacın %6%7.5 kadarını oluşturur.
20
Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) belirttiği serbest şeker alım miktarı, günlük enerji alımının %10’undan az olması gerektiğidir. Bununla beraber günlük %5 veya yaklaşık 25 gramın altında alınan şekerin sağlığa yararlı olduğu belirtilmektedir. Kolanın içerisinde bulunan şeker ise sağlıklı olan %5 sınırının üzerinde olmasına rağmen %10 sınırının altında bulunmaktadır. Kolanın içinde fosforik asit olmasaydı şekerden kusar mıydınız? Hayır. Bu yanlış bir düşüncedir. 10 çay kaşığı şeker içeren suyu, kusmadan içmek tabi ki mümkündür. Bunun için fosforik aside ihtiyaç yoktur. Tabi bu şeker sizin için iyi midir? Tabi ki fazladır ancak sırf bu sebepten dolayı kolanızı çöpe atmanıza gerek yoktur.
Peki kola içerisindeki fosforik asit diş minesine zarar verir mi? Bu açıkçası bir noktaya kadar doğru bir iddiadır. Anlık olarak etki göstermese de çok miktarda karbonatlı içecek tüketmek, yapılarındaki asitten dolayı diş minesine zarar verebilir. Ancak bu olay sadece kola ile sınırlı değildir. İçerisinde sitrik asit, malik asit gibi asitler içerebildikleri için meyve suları da bu konuda etkilidirler. Ancak burada belirtilmesi gereken önemli bir nokta vardır. Kolanın içerisinde bulunan fosforik asidin konsantrasyonu oldukça düşüktür. (yaklaşık %0.055) Portakalın içerisinde %1 kadar asit olduğunu düşünürsek kola ile karşılaştırıldığında koladaki asidin fazla abartıldığı görülmektedir. Ayrıca yiyecek ve içecekleri ağzımızın içerisinde çok fazla tutmadığımızı vurgulamalıyız. Bu da asidin diş minesi üzerindeki etkisini azaltmaktadır. Yüksek kan şekerinden dolayı insülin artışı, karaciğerinizin yağ üretmesine neden olabilir mi?
Kafeinin vücutta diüretik etkisi var mıdır? Kafein gibi metilksantin türevlerinin diüretik etkiye sahip olduğu bilinmektedir. Ancak çalışmalar, kafeinin büyük dozlarda (en az 250-300 mg, 2-3 bardak kahve veya 5-8 bardak çayda bulunan miktara eşdeğer) idrar çıkışını artırabildiğini
Yapılan çalışmalar, insülin artışının yağ üretiminin ana kaynağı olmadığını göstermektedir. Tatlandırıcı içeren içeceklerden kaynaklı yağ üretimi, ana olarak karaciğerdeki fruktoz metabolizması ile ilişkilidir. Ancak şekerli içecekler artan yağ üretimine neden olabilir. Bu da sanırım sürpriz olmamalı! Kafein, eroin ve kokain ile aynı şekilde mi çalışır? Bu iddia bazı temellere sahip olsa da çoğunlukla sansasyoneldir. Beyindeki sözde “zevk merkezleri” üzerinde pek çok şeyin etkisi vardır. Dopamin, eroin ve kokain ile ilgili bağımlılık yapan davranışlarda yer almakla beraber; egzersiz ve yemek yeme gibi sıradan güzel davranışlardan da etkilenir. Ancak kafeinin dopamin üretimine doğrudan dahil olduğu üzerinde iddialar olmasına karşın bunun bir kanıtı yoktur. Kafeinin yaptığı şey, dopaminin geri emilimini önlemektir. Normal diyete bakıldığında beynin bağımlılık ve ödülle ilgili merkezlerini etkilediğine dair kanıt yoktur. Yani eroin ve kokain ile karşılaştırmak yanlıştır.
göstermektedir. Yine bu çalışmada dikkat çeken nokta, kafeinli içecekleri tüketenlerin bu etkiyi düzenli olarak bir dereceye kadar artırdığının belirtilmesidir. Ancak net bir sıvı kaybına yol açan içecekler içerisinde alkol bulunduranlardır ki bu etkinin gözlenmesi için bile birkaç alkollü içecekten fazlası gerekmektedir.
21
Kafein ve aspartam “potansiyel olarak ölümcül” bir kombinasyon mudur? Yüksek konsantrasyonlarda her şey, su bile ölümcül olabilir. Ancak kafein ve aspartam ikilisi kola içerisinde bulunduğu seviyede ölümcül müdür? Tabi ki hayır. Kafein ve aspartam kombinasyonunun eksitotoksin oluşumuna yol açabileceği düşünülmektedir ancak bu konu hakkında yapılan
Aspartam, şeker olduğunu düşündürerek vücudu kandırıyor mu? Aspartam ve diğer tatlandırıcıların tatlı tadı olabilir ancak şekerle aynı yanıtı uyandırmazlar. Çok sayıda çalışma, aspartamın sindirim sonrası vücuttaki insülin seviyelerini etkilemediğini göstermiştir. Bu nedenle diyet kolanın insülin salımını tetikleyebileceği konusundaki iddialar yanlıştır. Kola harika değildir ancak yanlış bilgi daha kötüdür!
araştırmalarda bir çok eksik bulunmaktadır. Ancak düşünüldüğünde bazıları aspartamın tadından gerçekten hoşlanmayabilir ama gerçekten de diyet kola içerken ölmezsiniz, merak etmeyin. Çok sayıda araştırmada normal diyette kullanıldığında tamamen güvenli olduğu görülmekte ve kabul edilebilir limiti aşmak için günde 30 kutudan fazla diyet kola içmeniz gerekmektedir.
özellikle internette dolaşan her yazıya inanmamak gerekmektedir. Bu yazımdaki amacım kolayı övmek veya yermek değildi. Sadece yanlış bilinen bazı konulara dikkat çekmek istedim. Her şeyde olduğu gibi, kola gibi çok da sağlıklı olmayan bir içeceği de tüketirken dikkatli olunmalıdır. Ancak dikkatli olmak ve tüketmeme kararı almak da kulaktan dolma bilgilerle değil, doğru bilgilerle savunulmalıdır. Sağlıklı günler dilerim...
Evet, kola sağlıklı bir içecek değildir. Ancak Kaynaklar 1. Compound Interest/ Coke&Diet Coke: The Facts and the Fiction 2. Who.int / WHO calls on countries to reduce sugars intake among adults and children 3. Fooducate
Özgenur Geridönmez Eczacı (Lisans Öğrencisi) ozgenurgeridonmez@gmail.com
22
TÜRK BİLİM İNSANLARI TERMAL KAMUFLAJ ÜRETTİ
Çoğunluğu Türk bilim insanlarından oluşan bir grup araştırmacı ısıya duyarlı görüntüleme sistemlerinden gizlenmeyi sağlayan bir çeşit yüzey malzemesi tasarlayıp üretti. Doğada özellikle bukalemun gibi bazı sürüngenler renk pigmentleri sayesinde kendilerini avcılardan ve avlarından gizleyebilirler. Bilim insanları da özellikle son yıllarda doğayı taklit eden teknolojiler geliştirmeye çalışıyor. Çoğunluğu Türk bilim insanlarından oluşan bir grup araştırmacı ısıya duyarlı görüntüleme sistemlerinden gizlenmeyi sağlayan bir çeşit yüzey malzemesi tasarlayıp üretti. Isıya duyarlı görüntüleme sistemleri, örneğin termal kameralar, cisimlerden yayılan kızılötesi dalga boyundaki ışınların ölçülmesi ve bir ekran üzerinde gösterilmesi prensibi ile çalışır. Bu sistemlerden gizlenmeyi sağlayacak bir kamuflaj malzemesi
üretmek için yüzeyden yayılan kızılötesi, yani termal ışımanın kontrol edilmesi gerekir. Nano Letters dergisinde yayımlanan araştırmayı yürüten ekip, bir cismin yüzeyinin gerçek sıcaklığı değişmeden yüzeyden yayılan ısının elektriksel olarak kontrol edilebildiği ve bu yüzden de “aktif” olarak nitelenen grafen temelli bir malzeme geliştirerek bu zorluğun üstesinden geldi.
23
Tam Bir Kamuflaj Geliştirilen yapı, kızılötesi ışımanın soğrulması ve yayılmasını elektronik olarak düzenleyebiliyor. Üretilen malzeme hafif ve mikrometre ölçeğinde ince ve esnek olduğundan rahatça kaplama materyali olarak kullanılabiliyor. Kaplama malzemesindeki aktif termal yüzey, ısı verilerini işleyen mekanizması sayesinde, tıpkı bukalemunların renk değiştirmesine benzer biçimde, saniyeler içinde çevredeki değişimlere uyum sağlayabiliyor. Isıya duyarlı görüntüleme sistemlerine yalnızca sıcaklığı yüksek cisimler yakalanmıyor. Sıcaklığı
çevreden farklı herhangi bir cisim termal kameralarla tespit edilebiliyor. Bu yüzden araştırmacıların ürettiği malzeme, sıcak nesneleri olduklarından daha soğuk, çevrelerine göre soğuk malzemeleri ise daha sıcak göstererek tam bir kamuflaj sağlamak üzere tasarlanmış. Araştırmacılar, bir cisimden yayılan ısının elektriksel olarak kontrol edilebilmesinin kızılötesi görüntüleme sistemlerinden uzay uygulamalarına kadar pek çok alanda kullanılabileceğini öngörüyor.
24
SİNSİ TEHLİKE HİDROJEN SÜLFÜR
Hidrojen sülfür renksiz ve düşük konsantrasyonlarda çürük yumurta kokusuna sahip oldukça zehirli bir gazdır.Bu gazdan dolayı hayatını kaybeden çok fazla sayıda insan mevcuttur.Bu gazın bu kadar tehlikeli olmasının altında yatan sebep ise 100 ppm’ den fazla konsantrasyona sahip olduğunda kokusunun algılanamamasındır. Özetle eğer bu rahatsız edici kokuyu duyuyorsanız yaşamak için şansınız var demektir. Havadan %20 daha ağır olan bu gazı fark etmek için özel dedektörler kullanılmaktadır.
H2S Nasıl Ortaya Çıkar? Genelde bakteriler tarafından fotosentez sırasında elektron donörü olarak kullanılan bu gaz kanalizasyonlarda aneorobik sindirim sırasında ortaya çıkar aynı zamanda volkanik gazlar,ham
petrol,kaplıcalar, doğal gaz ve bazı kuyu suları da H2S gazı kaynağı olabilir.Daha genel bir tabirle H2S gazı, elementel sülfürün özellikle organik madde ile temas ettiği hemen hemen her yerde ortaya çıkar.
Şekil1: Kanalizasyonlarda H2S oluşumu
Hidrojen Sülfürün Kimyasal Yapısı Asidik ve uçucu bir gaz olarak bilinen hidrojen sülfür su ve alkolde kolayca çözünebilir. Ayrıca oldukça yanıcı bir gazdır öyle ki %4.5- %45.5 oranında
H2S içeren hava patlayıcıdır; bundan dolayı özellikle petrol rafinerilerinde H2S gazı dedektörlerinin kullanılması oldukça önemlidir.
Şekil 2 : H2S kimyasal yapısı 2015 yılında çalışmlar sonucunda elde edilen bilgiye göre çok yüksek basınç altında(1150 Gpa) hidrojen sülfür 70°C’ de süperiletkenlik göstermektedir. H2S
bugüne kadar bulunmuş en yüksek süperiletken dönüşüm sıcaklığına sahiptir.
25
Hidrojen Sülfür Zehirlenmesi Belirtileri Hidrojen sülfür solunum ve deri yoluyla vücuda alınarak zehirlenmelere yol açar.H2S’ in solunum yolları,gözler ve mukoza üzerinde oldukça tahriş edici bir özelliği vardır.Merkezi sinir sistemine zarar vererek koku duyusunun kaybına sebep olduğunu yazımızın başında söylemiştik zaten.
boğazda ve göğüste kaşıntı, öksürük, bayılma, kusma, bulantı, ishal gibi belirtiler görülürken ileri düzey zehirlenmelerde kardiyovasküler sıkıntı ve solunum bozukluğu oluşarak kişi komaya girebilir ve ölümcül sonuçlar ortaya çıkabilir. Hatta komadan çıkan hastalarda kalp yetmezliği, akciğerlerde ödem gibi ciddi hasarlar bırakabilir.
Hafif ve orta düzeyde mağruziyette burun akıntısı,
Alınabilecek Önlemler- H2S Tutucu Maddeler H2S tehlikesi bulunan yerlerdeki insanlar için H2S dedektöreri hayati önem taşımaktadır. Bu dedektörler 5 ppm yukarısı hidrojen sülfür
yoğunluğunu algılar ve ses çıkararak insanları uyarırlar.
Şekil 3 : H2S dedektörü Eğer sahada çalışılıyorsa; H2S, havadan daha ağır bir yapıda olduğu için çukur kısımlarda birikeceğinden, üfleyici vantilatörler kullanılmalıdır. Son birkaç yıldır yapılan çalışmalarda H2S gazını absorblayan maddeler üzerine yoğunlaşılmış ve ortamdaki hidrojen sülfür miktarını 500 ppm den 0.5 ppm’e düşürecek yöntemler geliştirilmiştir.Bunlardan en
bilineni özellikle petrol rafinerilerinde kullanılan kostikle muameledir.Kostik hidrojen sülfürle reaksiyona girerek ortamdaki zehirli gaz miktarını önemli ölçüde azaltmaktadır.En etkili yöntemlerden bir diğeri ise, CdCl2 solüsyonu ile hidrojen sülfürlü örneğini kabarcıklandırmaktır.Böylece; CdCl2 H2S ile reaksiyona girerek H2S yok edilmiş olacaktır.
CdCl2 + H2S -> CdS + 2HCl Özellikle yakıt pili teknolojisinin gelişmesine paralel olarak sıcak gazlardan H2S’in arındırılması, çözülmesi gereken önemli bir problem olmuştur. Bu konuda çok sayıda çalışma yapılmıştır. Bu çalışmalarda sorbent olarak incelenen başlıca malzemeler metal oksitler ve bunların karışımları olmuştur.Çeşitli özelliklerinden dolayı Cu ve Zn en uygun sorbent malzemeleri olarak öne çıkmaktadır. Ancak, bu metaller de tek başlarına kullanıldıklarında, buharlaşma, gözeneklilik ve yüzey alanlarında düşme ve mekanik parçalanma gibi sorbentlerin performansını ve ömrünü olumsuz yönden etkileyen çeşitli sorunlarla karşılaşılmaktadır. Bu sorunların üstesinden gelmek için, genellikle metal oksitleri büyük yüzey alanlarına sahip inert bir
taşıyıcı malzeme üzerine yükleme yoluna gidilmiştir. Böylece aktif metal oksit/metal oksitler ve inert bir taşıyıcıdan oluşan kompozit malzeme tipi sorbentler hazırlanmıştır. Son dönemde ilgi çeken yöntemlerden olan mezo-gözenekli silika üzerinde desteklenen çinko ve bakır oksitler H2S’i yakalamada oldukça başarılıdır. Bu yazımızdan da anlaşılacağı üzere iş güvenliği hem çalışan sağlığı açısından hem de işletmenin geleceği açısından oldukça önem taşımaktadır. Bu tip önlemleri bilmek ve mağruz kalınan zehirli gazların ne kadar sizlere zarar verebileceğinin farkında olmak belki de hayatınızı kurtaracak en önemli parametredir.
26
Kaynaklar https://pubchem.ncbi.nlm.nih.gov/compound/402#section=Top http://www.npi.gov.au/resource/hydrogen-sulfide https://www.osha.gov/OshDoc/data_Hurricane_Facts/hydrogen_sulfide_fact.pdf Bahman Elyassi, Yasser Al Wahedi, Jong Seok Jeong “Microporous and Mesoporous Materials” 2014 https://polen.itu.edu.tr/xmlui/handle/11527/2861
Rabia Önen Kimyager (Lisans Öğrencisi) onenrabia06@gmail.com
27
TÜRK ARAŞTIRMACILAR, BOR MADENİNDEN YANGIN SÖNDÜRME TOZU GELİŞTİRDİ
Türk şirket, İYTE İzmir Teknopark iş birliğiyle bor kullanarak yangın söndürme tozu geliştirmeyi başardı. Geliştirilen Fire Borex adlı tozun, ithal ürünlerden çok daha etkili olduğu ortaya çıktı.
çıktıklarını ve projeyi tamamen Türk mühendislerle beraber yürüttüklerini belirtti.
Gaziantep menşeli Demircan isimli Türk şirketi, 10 yıllık bir araştırma sürecinin ardından İzmir Yüksek Teknoloji Enstitisü (İYTE) ile iş birliği yaparak bor madeninden yapılan son derece etkin bir yangın söndürme tozu geliştirmeyi başardı. İYTE ile 5 yıllık bir araştırma geliştirme süreci sonucunda oluşturulan “Fire Borex” tüm yabancı rakiplerini geride bıraktı. Ülkemizin en önemli madenlerinden olan bor madenini kullanan uzmanlar, yüksek ısıdaki alevleri dahi kısa sürede söndüren; üstelik kanserojen etki bırakmayan Fire Borex’in patentini aldı. Resmi olarak dünyanın en güçlü yangın söndürücü tozu Türkiye’nin oldu. Konuyla ilgili açıklamada bulunan Demircan Yönetim Kurulu Başkanı Hale Demircan, Türkiye’de artan fabrika yangınlarına en hızlı çözümü bulmak için yola
Sözlerine: "Dünyada ilk kez söndürme sistemlerinde katı soğutmayı geliştirdik. Sanayi tipi yangınlarda yaklaşık 700 derecedeki bir yangını bu tozu kullanarak çok kısa sürede 38 dereceye kadar düşürebiliyoruz. Yangın riski yüksek, çok yüksek sıcaklıkta alev çıkarma potansiyeli bulunan üretimlerin yapıldığı demir-çelik, petrokimya, savunma sanayi gibi sektörlerde bu ürünün kullanılması gerekiyor. Bu ürünümüzle çok iddialıyız. Hatta uzay gemisine bir yangın tüpü konulacaksa bu bizim tüpümüz olmalı. Çünkü kanserojen madde yok ve hızlı söndürme özelliğine sahip." açıklaması ile devam eden Demircan, söz konusu sistemin fabrikalarda kullanılmaya başlandığını müjdeledi. Üstelik Türk yapımı Fire Borex, Uşak’ta çıkan talihsiz bir yangında gücünü kanıtlayarak olası bir trajediyi daha şimdiden engelledi. Şirketin bir sonraki adımı orman yangınlarına en etkili çözümü bulmak üzerine.
28
REKLAM İÇİN REKLAM VERMEK İÇİN DOĞRU YERDESİNİZ reklam@inovatifkimyadergisi.com
Çiçek Açan Kristaller Bradley Üniversitesi'nden kimya ve biyokimya profesörü Dean Campbell, laboratuarında bu kır çiçeğine benzer bakır (II) asetilasetonat kristallerini buldu.Ekibi, tetrahidrofuranda (THF) bir bakır asetlasetonat çözeltisi hazırladı ve THF emici bir madde olan polidimetilsiloksan levhalarının çözeltilerini kavurarak yeni katalizörler geliştirmeye çalıştı. Campbell ve ekibi bu deneylerden sonra, THF'nin, bir duman kulübesinin arkasındaki kapalı kavanozlardan yavaş yavaş buharlaştığını fark etti. Sonuç olarak, buharlaşan THF kavanoz duvarında bu kristalleri oluşturdu. Zeliş Girgin