Kimya Dergisi
İNOVATİF Kimya Dergisi YIL:6 SAYI:65 ARALIK 2018
MARS’TA YAŞAM OLASILIĞI
EKİBİMİZ YAVUZ SELİM KART PELİN TANTOĞLU HATİLE MOUMİNTSA TUĞBA NUR AKBABA ÖZGENUR GERİDÖNMEZ MERVE ÇÖPLÜ HACER DEMİR NURSELİ GÖRENER ZELİŞ GİRGİN RABİYE BAŞTÜRK ELİF AYTAN ÖMER AKSU SİMGE KOSTİK PETEK AKSUNGUR SUDE ÖZÇELİK RABİA ÖNEN BAŞAK SULTAN DOĞAN İPEK AKHTAR MELİKE OYA KADER DİCLE OĞUZ SENA SAATÇİ SENA AŞKIM TEMİR MUAZ TOĞUŞLU EDA AKIN LEYLA YEŞİLÇINAR ELİF BERFİN KAVAK HİLAL KÖK
DERGİYİ OKUMADAN ÖNCE İnovatif Kimya Dergisi yazılarını herhangi bir makalenizde veya yazınızda kullanmak için yazısını aldığınız kişiye mail atarak haber vermek, kullanmış olduğunuz yazıların kaynağını ise dergi olarak belirtmek durumundasınız. Dergide yazılan yazıların sorumluluğu birinci derece yazara aittir. Bu konu hakkında bir sorun yaşıyorsanız ilk olarak yazara ulaşmalısınız. Dergide yer alan bilgileri kullanarak başınıza gelebilecek felaketlerden ya da işlerden dergi sorumlu değildir. Dergimizde yayınlanmasını istediğiniz yazıları info@inovatifkimyadergisi.com mail adresine göndermelisiniz. Gönderdiğiniz yazılarda bir eksiklik var ise editör tarafından incelenecektir. Eksik kısımları var ise size geri dönüş yapılacaktır. Dergi ekibi gönüllü kişilerden oluşmuştur. Dergi ilk kurulduğu andan beri böyle ilerlemiştir. Dergi ekibinde olan herkes bu kuralı kabul etmiş sayılır. Gelen kişilere en başta bu kural söylenir. Görevini yapmayan, dergide anlaşmazlık çıkaran, huzur bozan kişiler ekipten çıkarılır. Siz de bu ekip içinde yer almak istiyorsanız web sitemiz üzerinden kuralları okuyarak başvurabilirsiniz. Dergiyi okuyanlar ve dergi ekibi bu kuralları kabul etmiş sayılırlar. İNOVATİF KİMYA DERGİSİ
REKLAM VERMEK İÇİN reklam@inovatifkimyadergisi.com adresinden web site ve e-dergi için fiyat teklifi alabilirsiniz.
http://www.inovatifkimyadergisi.com https://www.facebook.com/InovatifKimyaDergisi https://twitter.com/InovatifKimya https://instagram.com/inovatifkimyadergisi https://www.linkedin.com/in/inovatif-kimya-dergisi-00629484/
REKLAM İÇİN REKLAM VERMEK İÇİN DOĞRU YERDESİNİZ reklam@inovatifkimyadergisi.com
BİLİMİN SANATSAL YANSIMASI BİOART
6
ÖĞRENCİLER RİSKE GİRMEDEN KİMYA DENEYLERİNİ YAPABİLECEK
8
TÜRKİYE’DE JENERİK İLAÇ KULLANIMI
10
BİLİM İNSANLARI, GÜNEŞ ENERJİSİNİ 18 YILA KADAR DEPOLAYABİLECEK BİR SIVI YAKIT GELİŞTİRDİLER
12
MARS’TA YAŞAM OLASILIĞI
13
AYNI ANDA HEM HİDROJEN HEM DE ELEKTRİK ÜRETEBİLEN GÜNEŞ HÜCRELERİ GELİŞTİRİLDİ
18
DERMATOLOJİDE ASİT MUCİZESİ
21
AŞIRI SICAKLIKLARDA KENDİNİ SOĞUTABİLEN YENİ KOMPOZİT MALZEME
24
SÜREKLİ İYİLEŞTİRME: KAIZEN TEKNİĞİ
26
ÇOCUK ALZHEİMER’I TEDAVİSİNE KATKI SAĞLAYACAK ARAŞTIRMA
29
EYVAH! GRİP MEVSİMİ
31
LİSELİ YUŞA'NIN HEDEFİ KİMYA DALINDA 34 ALTIN MADALYA
BİLİMİN SANATSAL YANSIMASI BİOART
Şekil 1: Yaşayan mikroplar kullanılarak yapılan agar sanatı Bioart, bilimsel yöntemleri uyarlayan, rekombinant genetik, moleküler biyoloji ve biyoteknolojinin felsefi, toplumsal ve çevresel etkilerinden ilham alan yaratıcı bir uygulama alanıdır. Sanatla birleşen bilim bu sayede daha geniş bir kitlenin ilgisini çekebilecektir. Açıkçası bu çalışma alanı ile karşılaştığımda çok mutlu olmuştum. Aslında bilim ilerledikçe sanat da farklı bir boyut kazanır ama bioart çalışmalarında amaç ve yöntem çok daha farklı. Canlıların
dünyasındaki bilim sanatla ortaya koyuluyor. Gerçekten kulağa çok farklı geliyor, bu alanda çok iyi çalışmalar olacağına inanıyorum. Bununla birlikte, sanat sadece "yansıma" ile ilgili değildir. Bioart aynı zamanda yeni bilim ve mühendislik konseptleri başlatabilir, daha fazla işbirliğine olanak sağlayabilir, sanatçıların biyoloji ve yaşam bilimleri toplulukları ile gelecekteki ilişkilerinin temelini oluşturmaya yardımcı olabilir.
Şekil 2- Bioart ile ilgili bazı çalışmalar Bilimsel illüstrasyon tarihi, biyologların 19. ve 20. yüzyıllarda sanatçılara olan etkisini yansıtır. 1920'lerde, penisilini bulan Alexander Fleming, kağıt üzerinde 'mikrop resimlerini' çizmiş, sopa figürlerini,
askerleri ve evleri resmetmiştir (şekil2-A). Bioartı etkileyen daha yeni bilimsel örnekler sanatçı Brandon Ballengée'nin çalışmalarında bulunmuştur.
6
Stanley K. Sessions ile ortak yaptıkları bir çalışmada, amfibilerdeki eksik bacaklara dair açıklamalar yapmıştır. Ballengée nesli tükenmekte olan türler hakkında farkındalık yaratmayı amaçlamış ve bu
görüntülerinin analizleri, çevresel ve gelişimsel biyolojide faydalı deformasyon kalıpları göstermiş, daha sonra bilimsel alan çalışmalarına yol açmıştır (Şekil2-B).
Curtin Üniversitesi’nden Prof. Stelarc tarafından 2003 yılında yürütülen Extra Ear – 1/4 Scale, isimli doku mühendisliği projesinde ise Stelarc’ın kulağının çeyrek ölçekli bir kopyası, bir polimer iskele üzerinde tohumlanan hücreler kullanılarak bir döner biyoreaktörde kültürlenmiştir. Bir sonraki Stelarc projesi olan Ear on Arm, 2006 yılında sanatçının kendi sol ön koluna kulak şeklindeki bir Medpor (gözenekli, biyo-uyumlu malzeme) iskelesinin cerrahi olarak implantasyonunu içermektedir. Bu projede “insan olmak ne demektir?” konusu üzerine dikkat çekilmiştir.
Şekil 3: Ear on Arm isimli çalışma
Şekil 4: A.Biyoboyama, B. Işığa karşı duyarlı bakteriler 2005 yılında Rice Üniversitesi'nde biyomühendislik paleti kullanarak California San Diego'daki Roger profesörü olan Jeff Tabor, Petri tabaklarında Tsien’in laboratuarında, Fluorescent Bacteria (2006) görüntü oluşturmak için ışığa duyarlı bakterilerin ile Beach Drawn 80’in Stilini yansıtmıştır (Şekil 4-B). kullanıldığı Bactograph projesini geliştirdi (Şekil 4-A). Bu proje ile Bactograph aslında bakteri Bioart çalışmaları sayesinde genomların yüksek ile fotoğralama tekniğidir. Işığı gören ve renk verimli dizilimi daha ucuz ve hızlı hale gelmiştir. değiştirerek tepki verecek şekilde modifiye edilmiş DNA'nın veri işleme özellikleri için geliştirilen bakteriler kullanılarak gerçekleştirilir. Buna teknikler olarak, biyolojik veri tabanları ve bilgi ek olarak, biyofizikçi Nathan Shaner, floresan işleme sistemleri, internetin yerini alma potansiyeline proteinleri bulunan sekiz renkli bir bakteri kolonisi sahip olarak ortaya çıkabilirler. Kaynaklar bactograph.org bioart.sva.edu Ali K. Yetisen, Joe Davis, Ahmet F. Coskun, George M. Church, Seok Hyun Yun, (2015), Bioart, Trends in Biotechnlogy, 33, 12, 724-734.
Tuğba Nur Akbaba Kimyager (Yüksek Lisans Öğrencisi) tugba.nur.25@gmail.com
7
ÖĞRENCİLER RİSKE GİRMEDEN KİMYA DENEYLERİNİ YAPABİLECEK
Selçuk Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği Bölümü mezunu Ahmet Fatih Avcı, okullarında laboratuvar bulunmayan ortaokul ve lise öğrencilerinin periyodik cetvel ve kimya deneylerini yapabileceği sanal ve artırılmış gerçeklik gözlüğüyle entegre çalışan bir uygulama tasarladı. Selçuk Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği Bölümü mezunu Ahmet Fatih Avcı, danışmanlığını Prof. Dr. Şakir Taşdemir’in yaptığı “Sanal ve Arttırılmış Gerçeklik ile Periyodik Cetvel Öğretimi” projesiyle TÜBİTAK’ın “Öncelikli Alanlarda Üniversite Öğrencileri Proje Yarışması Bilgi ve İletişim Teknolojileri” kategorisinde ikincilik ödülü kazandı. Ahmet Fatih Avcı, projesinde, fen bilgisi dersinin ’Periyodik Cetvel ve Bileşik Oluşturma’ konusu anlatılırken, uygulamada laboratuvar ve materyal imkanı olmayan okullarda, sanal gerçeklik gözlüğü ve akıllı telefonla kullanılabilen bir uygulama geliştirdi. Bu teknoloji ile üç boyutlu, etkileşimli, cazip ve eğlenceli olarak konu ve uygulama anlatılırken aynı zamanda daha ekonomik ve laboratuvardaki risk ortamları devre dışı bırakacak.
Çevreye Herhangi Bir Zararı Olmuyor
Uygulamayla ilgili bilgi veren Ahmet Fatih Avcı, “Arttırılmış gerçeklik ve sanal gerçeklik üzerine çalışmalar, geliştirmeler yapıyorum. Öncelikle arttırılmış gerçek nedir diye başlayalım. Arttırılmış gerçek olmayan bir objeyi belli bir kağıt veya normal bir dünya üzerinde çıkarmaya yarayan eğitim, tıp, herhangi bir ekonomik satışlarda kullanılabilen, çok gelişen şu anda yavaş yavaş gelişmeye başlayan ve son dönemlerde de oldukça revaçta olan bir sektör. Bu sektörü bizim uygulamalarımızda kullandık. Uygulamamızda eğitim dalında kullandık özellik olarak. Okullarında laboratuvar olmayan öğrencilerin kimya dersinde kendisine katkı sağlama amaçlı, eğitimi sevdirme amaçlı, bilime katkı sağlama amaçlı bir uygulama geliştirdik. Bu uygulama arttırılmış gerçeklik uygulaması oldu dediğimiz gibi. Normal bir kağıdın üzerinde bir periyodik tablo çıkıyor. Bu tablo üzerinde belli butonlar çıkıyor. Biz sanal gerçeklik gözlüğünü taktıktan sonra butonlara temas ettiğimizde etkileşim sağlanıyor ve bu etkileşim sonucunda bileşikler oluşuyor veya yanma efektleri oluşuyor. Periyodik tablonun ne olduğunu, nasıl bir şey olduğunu, ortaokul öğrencilerine veya lise öğrencilerine eğlenceli biçimde gösteriyoruz. Çevreye herhangi bir zararı olmuyor bu sayede. Kimyasal herhangi bir kullanım olmuyor. En büyük katkılarından bir tanesi bu” ifadelerini kullandı.
8
Sadece Kitaptan Anlatmamız Yetmiyor
Öğrenciye Çok Daha Eğlenceli Olarak Anlatabiliyoruz
Uygulama sayesinde artırılmış gözlükle yapılan deneylerde oluşabilecek zararların önüne geçildiğini belirten Ahmet Fatih Avcı, “Laboratuvar kullanma ihtiyacını ortadan kaldırıyoruz, sadece bir tane akıllı telefon ve sanal gerçeklik gözlüğüyle beraber periyodik tabloyu çok çok daha eğlenceli hale getiriyoruz. Son dönemlerde öğrencileri bilime doğru yönlendirmemiz gerektiğinin farkındayız. Onları bilime yönlendirmek içinde olabildiğince eğlenceli anlatma yapmamız lazım. Sadece kitaptan anlatmamız yetmiyor. Bundan ziyade eğlenceli olarak da anlatmamız lazım” şeklinde konuştu.
Tasarlanan artırılmış gerçeklik gözlüğüyle çalışan uygulamanın birçok alanda kullanıldığını söyleyen Ahmet Fatih Avcı, “Bu arttırılmış gerçeklik teknolojisi, savunma sanayinde, tıpta, eğitimde, endüstriyel sektörde çok fazla kullanılan bir teknoloji. Ayrıca Endüstri 4.0’ın ana bileşenlerinden olan arttırılmış gerçeklik teknolojisiyle beraber gözlük kullanımı, saat kullanımı, sanki orada saat varmış gibi, bu saat bana yakışacak mı, diye kontrolünü yapabiliyoruz. Almadan önce bütün kontrollerimizi yapabiliyoruz. Aynı zamanda ders olarak coğrafya derslerini, uzayla alakalı herhangi bir şeyi yine bir sanal ortamda bunu gösterebilip öğrenciye çok daha eğlenceli olarak anlatabiliyoruz” dedi.
9
TÜRKİYE’ DE JENERİK İLAÇ KULLANIMI Daha önceki sayımızda jenerik ilaçlardan bahsetmiştik bu yazımızda ise jenerik ilaçların Türkiye’ deki kullanım alanlarından bahsedeceğiz [1].
kısmı da jenerik ilaç üreticileri ve patent alınmamış olan kopya ilaçlar oluşturmaktadır [3].
Eşdeğer ilaç üretimi ne kadar desteklenirse Türkiye’de o kadar rekabet gücü artar. Bu da ihracat potansiyelinin artmasını olanak sağlar. Bir ilacın en ucuz eşdeğer ilaç olması için o ilacın en az 5 ay piyasa da kalması ve kendi ilaç grubu içerisinde en az %1lik Pazar payına sahip olması gerekir [2].
2011 yılı istatistiklerine göre reçeteli ilaç pazarı kutu bazında 1 milyon 556milyon olduğu görülmüştür. Ancak bu pazar payı 2012 yılında %2.8 oranında artmıştır ve 1 milyar 600 milyon kutu olduğu görülmüştür. 2011 yılında Türkiye ilaç sektörü Avrupa’da 6., dünyada ise 16.sırada yer almaktadır [4].
2004-2006 yılları arasında Türkiye 100 den fazla ülkeye ihracat yapmıştır. 3100 çeşit ilaç üretilmiştir. 2004’de 3.4 milyar dolar iken, ilaç üretimi 2005’de 4.4 milyar dolar olmuştur. 2006 yılında ise ihracat yüzdesi %11 artmıştır. Bununla birlikte ithalat ise 3.2 milyar dolar olmuştur [3].
2012 yılı istatistiklerine göre Türkiye’nin 8 miyar dolarlık ilaç pazarı bulunmaktadır. Bu Pazar payının da %61.9’u referans, %38.1’i de jenerik ilaçlardan oluşmaktadır. Aynı zamanda jenerik ilaçların pazar payı kutu bazında ele alınırsa %52.4 oranında olduğu görülür [4].
2006 yılı istatistiklerine göre; Türkiye ilaç piyasasında önemli bir yere sahip olarak %10 luk bir artış göstermiştir. İlaç tüketimi konusunda 9.9 milyar dolarlık bir orana sahiptir. Ülkenin nüfusunun artmasıyla da bu oranlarda artış görülmektedir. Özellikle jenerik ilaç satın alma konusunda önemli gelişmeler olmuştur. Türkiye’deki ilaç firmalarının durumuna bakılırsa %53 civarında uluslararası araştırmacı firmalar, bunun dışında kalan %47lik
Eğer 2012 yılında Türkiye’de ön planda olan ilaç firmalarına bakılacak olursa; Abdi İbrahim, Novartis, Bilim, Pfizer, East Pharma, Bayer, Sanofi, Glaxo Smith Kline ve Astrazeneca olduğu görülür. Bu firmalar Pazar paylarına göre sıralamaya koyulursa birinci sırayı %8.01 lik oranla Abdi İbrahim alır. Bunu da Novartis ve Bilim İlaç takip eder [4].
Tablo1: Türkiye İlaç Pazarında Orijinal Jenerik Ayrımı (Kutu) [5]
10
2012 yılından itibaren Türkiye’de kullanılan ilaçların %75.1’i ülkemizde üretilmektedir. Buna rağmen dışarıdan aldığımız ilaçların maliyeti daha fazladır. Bazı ilaçların üretimi için ileri teknoloji gerekmektedir. Ülke tarafından az kullanılan ilaçların maliyeti fazla olduğu için üretilmeyip, dışarıdan alınmaktadır. Bu şekilde olan ilaçlar belli merkezler tarafından üretilir. Bir de üretimi yapılabildiği halde koruma altına alınmayan ilaçlar vardır. Bunlar; bazı İlaçlar Antibiyotikler Romatizma ilaçları Kalp-damar ilaçları Onkoloji ilaçları Sinir sistemi ilaçları Solunum sistemi ilaçlar
aşılar, kan ürünleri, insülin, kanser ilaçları ve bazı hormonlardır. Bu şekilde olan ilaçlarda dışarıdan ithal edilir [4]. Türkiye ilaç konusunda daha çok lisans altı üretim, jenerik ilaç üretimi ve etkin madde üretimi yapmaktadır [4].
% Pazar payı 11.8 9.6 9.3 7.5 6.1 5.1 Tablo 2: 2012 yılında Türkiye’deki ilaçların pazar payları
Türkiye’de üretilen ilaçların çoğu jenerik ilaçlardır. Yani molekülü biz sentezlemiş değiliz. Türkiye’de 68 firma jenerik ilaç üretimi yapıyor. Değer olarak baktığımızda Türkiye Pazarında bulunan ilaçların yaklaşık %49’u Türkiye’de üretilen ilaçlar, %51’i ithal ilaçlar. Kutu olarak baktığımızda %75’i Türkiye’de üretilen ilaçlar %25’i yurtdışından gelen ilaçlar.
AB’de ilaç firmaları AR-GE yatırımlarına büyük önem verip, ciddi paralar ayırarak kendini geliştirmektedir. Oysa ki Türkiye’nin bu denli çalışmalara para ayıracak durumu olmadığı için AR-GE konusunda geri kalmıştır. Bu yüzden maliyeti daha az olan jenerik ilaç üretimine yönelmiştir [6].
Kaynaklar [1] https://issuu.com/inovatifkimyadergisi/docs/inovatif-kimya-dergisi-sayi-63/16 [2] http://www.vergidegundem.com/documents/10156/78907/xLAx_SEKTxRx_SUNUM_NxHAx.pdf [3] http://aifd.org.tr [4] http://haber.sol.org.tr/yazarlar/nurettin-abacioglu/2013-500-yerli-sirket-icinde-ilac-sanayii-ii-79148 [5] http://aifd.org.tr/Img/DataCenter/Table/916.pdf [6] http://www.tubitak.gov.tr/tubitak_content_files/vizyon2023/si/EK-6.pdf
Leyla Yeşilçınar Kimyager (Doktora Öğrencisi) leylayasilcinar@stu.comu.edu.tr
11
BİLİM İNSANLARI, GÜNEŞ ENERJİSİNİ 18 YILA KADAR DEPOLAYABİLECEK BİR SIVI YAKIT GELİŞTİRDİLER
Güneş enerjisini depolama sorunu üzerine çalışan bilim insanları, geliştirdikleri sıvı yakıt ve güneş enerji sistemi sayesinde güneş enerjisini 18 yıla kadar depolamanın mümkün olabileceğini duyurdular. Yenilenebilir enerji konusundaki çalışmaların ve yatırımların büyük bir kısmı, yenilenebilir enerjiyi depolayabilemek üzerine yoğunlaşıyor. Zira yıldızımız Güneş, inanılmaz boyuttaki enerjisini bize ücretsiz olarak sunuyor olsa da sunulan enerjiyi depolayabilmek hala son derece masraflı ve zor. İsveç’te konu ile ilgili çalışmalarına devam eden bilim insanları, ısıl güneş ışığı yakıtı adını verdikleri sistem sayesinde Güneş’ten elde ettikleri enerjiyi 10 yıldan uzun süre depolamayı başarıyorlar. Konu ile ilgili açıklamalarda bulunan MIT’de görevli araştırmacı Jeffrey Grossman, ‘’Isıl güneş ışığı yakıtı, şarjlı bir pile benziyor fakat elektrik yerine, istediğiniz zaman güneş ışığı koyuyor ve ısı alıyorsunuz.’’ dedi. Peki Chalmers Teknoloji Üniversitesi’ndeki bilim insanlarının bir yıldan uzun süren çalışmaları neticesinde keşfedilen sistem nasıl çalışıyor? Karbon, hidrojen ve nitrojenden oluşan norbornadiyen molekülü, Güneş ışığına maruz kaldığında bu enerjiyi
depolayarak içine hapseden kuadrisiklana dönüşüyor. Molekülün oda sıcaklığına kadar soğutulduğunda dahi enerjiyi depolamaya devam ettiğini söyleyen bilim insanları, enerjinin bu şekilde 18 yıla kadar saklanabileceğini belirttiler. Peki bu şekilde depoladığımız enerjiyi nasıl kullanabiliyoruz? Depolanan enerjiyi kullanmak istediğimizde söz konusu moleküller bir katalizörden geçiriliyor ve depolanan enerji, ısı olarak dışarıya çıkıyor. Bu ısı dışarıya çıktığında söz konusu sıvı 63 dereceye kadar ısınıyor. Bu ısı, evlerdeki ısıtma sistemlerinde kullanılarak çok ciddi bir enerji tasarrufu sağlayabilir. Üstelik bilim insanlarına göre sistem, kilogram başına 250 watt-saat enerji depolayabiliyor ki bu Tesla araçlarının depolama kapasitesinin neredeyse iki katı. Bilim insanları, keşfettikleri sistem için üniversitenin çatısına bir prototip inşa ettiler bile. Sistem, Güneş’i bir nevi uydu çanağı gibi takip eden ve merkezinde bir boru bulunan, içbükey bir yansıtıcıdan yapıldı. Bilim insanlarının açıklamalarına göre sistem, yatırımcıların fazlasıyla ilgisini çekmiş durumda ve üzerinde çalışılması halinde 10 yıl içinde ticari kullanıma sunulabilir.
12
MARS’TA YAŞAM OLASILIĞI
Mars, yeni yapılan araştırmalar ve keşifler dolayısıyla yakın zamanda en çok ilgi çeken gezegen. Bu ilgiyi hakeden Mars, bize diğer gezegenlerin de ne denli değişik olabileceğini gösteriyor. Bunu söylemekteki amacım, astronomik düzeyde düşünürken yanımızdaki bir gezegene bu denli yabancıyken, uzak gezegenlerin hayal edemeyeceğimiz kadar değişik olabileceğini belirtmektir. Tabii henüz Dünya okyanuslarını tamamiyle keşfedemediğimiz gerçeği göz önüne alınırsa bu gerçek pek içimizi acıtmaz.
çekmiştir. Mars’ın kendine özgü kırmızı tonu, ona ismini (Savaş Tanrısı Mars) kazandırmıştır. 1877’de Giovanni Schiaparelli’nin teleskopla yaptığı gözlemlere dayanarak çizdiği harita, Mars’a olan merakı arttırmıştır [1]. Canelli ’leri ayrıntılı olarak gösteren harita, zamanında Mars’ta yaşamın kanıtı olarak sayılmıştı. Çapının Dünya’nın yaklaşık yarısı kadar olması ve muhtemelen kimyasal olarak Dünya ile aynı buluttan oluşmuş olması Mars’ı ilgi odağı haline getiren diğer özellikleridir.
Mars, insanlığın ilgisini geçmiş zamanlardan beri
Dünya ile aynı olan yönlerine karşın Mars, birçok özelliğiyle kendini Dünya’dan ayırır. Dünya’nın ortalama küresel sıcaklığı +15 dereceyken Marsın -55 derecedir [1]. Mars’ın karbondioksitten oluşan atmosferi sadece 8 millibardır. Ayrıca bu ince atmosfer Güneş’ten gelen solar radyasyona karşı hiçbir şekilde kalkan görevi görememektedir. Bu gibi özellikleri
Figür 1. Mars
1 : İtalyancadan gelen bu kelimenin uzaylı kanıtı olarak sayılmasının nedeni canelli sözcüğünün doğal kanallar yerine yapay kanallar kullanıldığı için olduğu sanılıyor.
13
Mars’ta yaşamın elverişsizliğini göstermesine rağmen yaşam yinede Mars’ta yeşermiş olabilir [2]. Dünya’da karbondioksit tüketip oksijen salan bir tür olduğunu biliyoruz. Marsın yaklaşık %96’sı [3] karbondioksit olduğuna göre bitkiler rahatça Marsta yaşayabilir (radyasyon, basınç, yerçekimi ve su eksikliğini saymazsak). Uluslararası Uzay İstasyonunda Arabidopsis thaliana, yani fare
kulağı teresi adlı bitkiyle yapılan deneyler olumlu sonuç vermiştir. Bitkiler yer çekimsiz ortama alıştırılabilmiştir [4]. Bu deney, yer çekimi yavaşça azaltılarak yapıldığı için Mars’ta bitkinin hayatta kalacağının garantisini vermez. Fakat bitki yaşam ihtimalini, yerçekimi Dünya’nın yarısı olan bir gezegende tamamen eleyeceğimiz anlamına da gelmez
Figür 2. Uzayda fare kulağı teresi [5] Mars’ın atmosferinde bulunan karbondioksiti, eğer varsa, canlılar kullanıyor ya da önceden karbondioksiti üretip atmosferi değiştirmiş olmalılardır. Bana kalırsa en makul cevap,eğer varsa,canlıların önceden karbondioksiti oluşturduğudur. Karbondioksitin çok stabil olduğu gerçeği ve genellikle reaksiyonlarda girenler kısmında olmayıp, ürünler kısmında olması beni bu seçeneğe yönlendiriyor. Karbondioksitin çok stabil olması canlıların hiç varolmadığına kanıtta sayılabilir tabikide.
Chris McKay [6] Uzaylılar kitabında bir bölümünde canlılık için gerekli şeylerden bahsederken şunlara değiniyor: • Su • Enerji • Karbon ve Diğer Elementler
Su Su canlıların vazgeçilmez bileşiğidir. Su iyi bir çözücü olmasıyla birlikte reaksiyonlara enerji katkısı yapar. Ayrıca yaşamın başladığı yer olarak suyun görülmesi için oldukça haklı nedenler de vardır [6]. Fakat benim görüşüm, yaşam için gerekli olan bileşik su değil 4 bağ yapabilen elementlerin bileşiğidir. Titan’da oluşmuş metan, etan karışımı göller iyi bir çözücü olarak iş görebilir. DNA ve RNA gibi canlılık için gerekli olan bileşiklerin, karbon bazlı bileşiklerden oluşan göllerde daha kolay
evrimleşebileceğini düşünmek zor değil. Su iyi bir çözücü ve aminoasitler için iyi bir ortam sunmasına karşın yaşamın birtek suda oluştuğunu varsaymak Dünya merkezli bir düşünce olmakla birlikte kısıtlı bir düşüncedir. Karbon bazlı bileşikler tarafından fakir olan Mars’ta bulunan su, düşük sıcaklık nedeniyle buz halinde bulunur. Buz halinde olan su, kutuplarda yoğunlaşmıştır [7]. Geçmişte oluşmuş kanallar,
14
Mars’ın üzerinde su akmış olma ihtimalini gösteriyor. Bu kanallar, gezegende yüksek sıcaklıkta ve basınç atmosferik basınç yakınlarındayken oluşmuş olabilir.
Yani, canlılık için gereken ilk madde Mars’ta var.
Enerji Enerji bir nesnenin iş yapabilme kabiliyetidir. Bir objeyi canlı olarak sınıflandırmamız için enerji olmazsa olmazdır. Mars bunun için zorlu bir adaydır. Dünya’da yaşamın çoğu Güneş’in enerjisine bağımlıdır. Mars’ın aldığı radyasyon Dünya’da alınan radyasyondan 70 kat fazladır [1]. Bu daha çok enerji anlamına gelirken aynı zamanda öldürücü dozuda
aşmış demektir. Kurşun gibi yüksek yoğunluklu maddeler solar radyasyonu ve gama ışınlarını soğurur. Mars’ın demir oksit toprakları da radyasyon için iyi bir kalkan oluşturabilir. Bu radyasyon şiddetiyle rahatça söyleyebiliriz ki yaşam yer altına gizlenmiş olmalıdır.
Enerji, dışardan alındığı kadar canlı içi metabolik reaksiyonlarla da desteklenmelidir. Karbondioksit stabil olduğu için reaksiyona sokulması pek mümkün değildir. Karbondioksit reaksiyonuna örnek olarak Sabatier reaksiyonu verilebilir. Reaksiyon 400 derece ve yüksek basınçta karbondioksit ve hidrojenden su ve metan oluşturur. Bu engeller düşünüldüğünde, organizma, Sabatier reaksiyonunu gerçekleştiriyorsa, yavaş ve sadece güneşin radyasyon şiddetine bağımlı şekilde gerçekleştirmesi gerekmektedir. Fakat mevsimsel metan artışı böyle bir reaksiyonun olabileceğini gösteriyor, tabii bu artış depolanmış metanın sıcaklıkla yoğunluğunun azalması olabilir [8].
Karbon ve Diğer Elementler Karbon, periyodik tabloda 4A grubunda bulunan, 4 bağ yapabilen, bu bağ yapma kapasitesi sayesinde kendine özel kimya alt bölümü bulunan bir elementtir. Bu alt dala Organik kimya denir. 4 bağ yapan karbon çok sayıda bileşik oluşturur. Yaklaşık 9 milyon karbon bileşiği olduğu düşünülmektedir [9]. Karbon elementinin çok sayıda bileşik yapabilme özelliği, onu evrimsel yolda başarılı yapacak özelliktir. Ne kadar çok bileşik oluşturulursa, o kadar çok bileşik canlı reaksiyonlarında denenebilir ve bir o kadar çoğu reaksiyonlarda başarılı olabilir. Bu özelliği, karbonu, evrimsel açıdan iyi bir element
adayı yapar. Fakat 4A grubuna bakıldığında sadece karbonla sınırlı olmadığı görülür. Her ne kadar diğer 4A grubu elementlerinin elektronegativitesi karbondan düşük olsada, aynı şekilde 4 bağ yapabiliyorlar. Silisyum yeryüzünde bulunan ikinci element [10] olmasına rağmen doğada saf halde bulunmaz. Silisyum, doğada silikatlar ve silisyum oksit olarak bulunur. Silikat dediğimiz grubun en basit üyesi Silisyum-Oksijen Tetrahedron’dur, kimyasal förmül olarak (SiO4 )(4-)‘dur.
Figür 3. Silikatların en basit üyesi [11] 2 : Elektronegativite: elementin reaksiyona girme isteği
15
Karbonla aynı valans elektronuna sahip olup, aynı şekilde çok sayıda bileşik üretebilen silisyumun kendine ait bir kimya alt dalı olmayışının sebebi elektronegativitesinin düşük olmasındandır. CairnsSmith teorisi diye adlandırılan, yaşamın başlangıcında kullanılan bilgi depolama aygıtları hakkında bir teori vardır. Bu teori [12] killerin atomik seviyesinde oluşan defoların , tıpkı CD’lerin üstüne yazılan
oyukların bilgisayarda okunması gibi okunmasıyla bir çeşit ilkel bilgi depolama aygıtı olduğunu savunur. Killerde bulunan kuvarslar DNA’nın ilksel versiyonunu oluşturmuş olabilir. Evrim, Dünya’da karbonu kullanarak daha geniş bir yelpazeye ulaşsada, başka bir gezegende organizma silisyum ile devam etmiş olabilir.
Figür 4. Kil kristallerindeki defolar [13] Karbon ve silisyum açısından Mars fakirdir. Fakat, gezegenin kırmızı rengi demir oksitten gelmektedir. Kilin esas maddesi alüminyum silikat hidratıdır fakat demir gibi diğer elementlerin bileşikleri yanında bulunabilir. Karbon ve silisyum yok fakat demir oksit toprakları küçük depolama aygıtları olabilir.
Sonuç
Mars, canlılık için zorlu bir aday olmasına rağmen burada bahsettiğimiz özelliklere kısmen sahiptir. Burada sunulan özellikler bir gezegenin yaşam olasılığını gösterirken ayrıca olmadığına da kanıt olarak gösterilebilir. Su kutuplarda donmuş halde olmasına rağmen geçmişte oluşmuş kanallar, sıvı
halde suyun varlığına kanıt sayılabilir. Karbon bileşikleri açısından fakir olmasına rağmen kilin içinde bulunan demir mineralleri küçük depolama aygıtları olabilir (büyük bir iyimserlikle). Olağanüstü sıcaklıklarda, olağanüstü basınçlarda ve vakumda yaşayabilen canlıların varlığı biliniyor. Bu ekstrem durumlarda yaşayan varlıkların enerji açısından sorun yaşamayacağını düşünüyorum.
Figür 5. Mars’ın Dünyalaştırılması [14] 3: Killer alüminyum, bor gibi elementlerden oluşmakla birlikte kuvarstanda oluşur. Bu killerin atomik seviyedeki defoları lazer disklerin oyuklarından muazzam oranda küçüklerdir, yani kil kristalleri belli bir alana potansiyel olarak daha çok bilgi sığdırabilirler [12].
16
Elon Musk, 2024’te Mars’a insanlı uçuş yapmayı planlarken orda bulmayı umduğu şey cansız, kurak bir toprak parçası değil. Orada, canlılık bulmak istiyor. Mars hakkında yapılan spekülasyonların sonu yok ve bunları sonlandıracak tek bir şey var: oraya gitmek. Uzay şirketlerinin, itici güç olarak
kullandığı tek bir şey var, o da merak duygusu. Merak duygusu, insanlığın ilk zamanından beri içindedir ve en çok doğa olaylarını açıklamasıyla ortaya çıkar. Merak duygusu bilimi ileriye taşıyan en yüce duygudur. Umarım bu merakımız Mars’ta umduklarımızı bulmamızla sonuçlanır.
Kaynaklar [1] M. Grady, Kapı Komşularımız: Mars'ta Yaşam Arayışı, Istanbul: Domingo Yayıncılık, 2018. [2] C. Sagan, Soluk Mavi Nokta, İstanbul: Ayrıntı Yayınları, 2017. [3] "Wikipedia," 2017. [Online]. Available: https://de.m.wikipedia.org/wiki/Atmosphere_of_Mars. [Accessed 14 08 2018]. [4] T. Emren, «Uluslarası Uzay İstasyonu,» Popular Science, pp. 40-75, 08 2018. [5] NASA,» 13 08 2013. [Çevrimiçi]. Available: https://www.nasa.gov/mission_pages/station/research/ news/biology_research. [%1 tarihinde erişilmiştir29 10 2018]. [6] C. McKay, «Evim, Güzel Evim,» %1 içinde Uzaylılar, İstanbul, Domingo Yayıncılık, 2018, pp. 79-90. [7] "Wikipedia," [Online]. Available: http://www.wikizeroo.com/index. php?q=aHR0cHM6Ly9lbi53aWtpcGVkaWEub3JnL3dpa2kvV2F0ZXJfb25fTWFycw. [Accessed 29 10 2018]. [8] "Sputnik News," [Online]. Available: https://tr.sputniknews.com/bilim/201806081033776411-nasacuriosity-mars-kesif/. [Accessed 14 08 2018]. [9] R. Noller, "Britannica," Encyclopedia Britannica, [Online]. Available: https://www.britannica.com/science/ chemical-compound. [Accessed 28 10 2018]. [10] Wikipedia, "Wikipedia," [Online]. Available: https://tr.wikipedia.org/wiki/Silisyum. [Accessed 28 18 2018]. [11] Britannica, "Encyclopedia Britannica," [Online]. Available: https://www.britannica.com/science/mineralchemical-compound/Silicates/media/383675/2491. [Accessed 28 10 2018]. [12] R. Dawkins, «Kör Saatçi,» %1 içinde Bölüm 6: Kökenler ve Mücizeler, Sefaköy/İstanbul, Kuzey Yayınları, 2018. [13] M. Henriques, «BBC Earth,» 24 08 2016. [Çevrimiçi]. Available: http://www.bbc.com/earth/ story/20160823-the-idea-that-life-began-as-clay-crystals-is-50-years-old. [%1 tarihinde erişilmiştir29 10 2018]. [14] Wikipedia,» [Çevrimiçi]. Available: http://www.wikizeroo.com/index. php?q=aHR0cHM6Ly9lbi53aWtpcGVkaWEub3JnL3dpa2kvVGVycmFmb3JtaW5nX29mX01hcnM. [%1 tarihinde erişilmiştir29 10 2018].
Bahadır Başkaya Kimya Mühendisi (Yüksek Lisans Öğrencisi) bahadir.baskayaa@hotmail.com
17
AYNI ANDA HEM HİDROJEN HEM DE ELEKTRİK ÜRETEBİLEN GÜNEŞ HÜCRELERİ GELİŞTİRİLDİ
Fosil yakıtların gerek çevreye zararı gerekse de ömrünün giderek azalması nedeniyle yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelim devam ediyor. Bu kaynaklardan birisi olan güneş enerjisi alanında ise güneş panellerinin önemi büyük. Son gelen haberlerde yer alan güneş paneli hem verimliliğiyle hem de fonksiyonu itibariyle dikkat çekiyor. Berkeley Lab’dan uzmanların geliştirdiği yeni güneş hücreleri ise yapay fotosentez işlemini farklı bir boyuta taşıyor. Diğer paneller gibi güneş enerjisini
kullanarak sudan hidrojen elde eden hücreler buna ek olarak elektrik üretimini de gerçekleştirebiliyor. Geleneksel panellerde çeşitli dalga boylarındaki ışınları emen yüzeye güneş ışınlarının düşmesiyle birlikte üretilen elektrik suyun parçalanıp hidrojen elde edilmesinde kullanılır. Buraya kadar her şey sorunsuz görünüyor olabilir lakin üretilen bu elektriğin tamamı bu işlem için kullanılmaz yani arta kalan bir elektrik üretimi söz konusudur.
18
Hem Hidrojen Hem de Elektrik Üretebiliyor Berkeley’deki araştırmacılar da işte bu duruma kafa yormuşlar. Panelin arkasında yer alan elektrik kontağı sayısını 2’ye çıkaran bilim adamları bu sayede panelin içerisinde boşa giden bu elektrik akımını bu sayede dışarıya alabilmişler ki bu da aynı anda hem hidrojen hem de elektrik üretimini sağlamış.
Verimlilik Arttırıldı Hidrojen’in ayrıştırılması kanadında diğer paneller gibi %6.8 verimliliğe sahip olan yeni panel elektrik üretimi konusunda ise %13.5 verimliliğe sahip ki bu sayede total verimlilik oranı %20.2’ye ulaşıyor.
19
Son olarak yaklaşık 1.5 yıllık grup çalışmasının karşılığını almanın mutluluğu yaşayan ekibin sıradaki hedefi ise geliştirdikleri paneli daha iyi noktalara taşımak ve gerçek hayatta kullanılabilir hale getirmek şeklinde.
20
DERMATOLOJİDE ASİT MUCİZESİ Son dönemde lazer ve diğer uygulamaların yanı sıra kimyasal peeling yöntemi hem düşük maaliyeti hem de güvenilirliği sebebiyle sıkça adından bahsettirmektedir. Yazıma öncelikle kimyasal peelingin ne olduğuyla ve çalışma prensibiyle başlamak istiyorum. Kimyasal peeling “peel” yani “soymak” sözcüğünden gelir. Yüzeysel, orta ve derin olarak üç gruba ayrılır.
1) Yüzeysel Peeling:
Cildimizin en üst tabakası olan epidermisteki hücrelerin kontrollü bir şekilde bazı asitler kullanılarak uzaklaştırılması ile sağlanır. Yaşlandıkça yavaşlayan hücre döngüsünü hızlandırır ve cildin daha muntazam bir hal almasını sağlar. Epidermise bağlı olan hiperpigmentasyonların tedavisinde, yüzeysel akne izlerinde, yaşlılığa bağlı lekelenmelerde, yüzeysel kırışıklıklarda etkilidir.
Resim 1: Cildin tabakaları
2) Orta derinlikte peeling: Epidermisin ve biraz da dermis tabakasının papiller kısmının soyulmasıyla yapılan peeling işlemidir. İyileşme süreci yüzeysele göre biraz daha uzun sürebilir. 7-10 gün arasında deride tam iyileşme
Dermise bağlı lekelenmelerde, doğum lekelerinde, derin akne izi ve çatlak tedavilerinde sıklıkla faydalanılmaktadır.
3) Derin peeling:
sağlanır. İşlem sonrasında incelen ve her türlü olumsuz etkene karşı dirençsiz olan deriyi beslemek gerekir ve bu yüzden tüm peeling işlemlerinde olduğu gibi dermatologların önerdiği besleyici kremlerin yanında yüksek SPF li güneş koruyucuların kullanılması hastalara önemle belirtilmektedir.
Oldukça ağrılı olabileceğinden uygun koşullarda, hekimlerce anestezik ilaçlar altında uygulanması gerekir. Derinin dermis tabakasının soyulduğu bu işlem genelde dövme sildirmek için kullanılır.
21
EN ÇOK KULLANILAN ASİTLER AHA(alfa hidroksi asitler) ve BHA(beta hidroksi asitler) kimyasal peeling işlemi için en çok kullanılan asitlerdir. BHA ve AHA ların kimyasal yapıları birbirinden çok farklıdır. Alfa Hidroksi Asitler suda çözünürken beta hidroksi asit ise lipidlerde çözünür. Her ikisi de hidroksi asit olmalarına rağmen cildin farklı tabakalarına etki ederler. BHA daha yüzeysel olup üst epidermise etki ederken AHA ların konsantrasyonları değiştirilerek dermise kadar soyabilirler.
AHA( alfa hidroksi asitler) Genelde meyvelerden elde edilen bu asitler meyve asidi olarak da bilinir. En bilineni ve en çok kullanılanı şeker kamışından elde edilen glikolik asit olmakla beraber ekşimiş sütle oluşan laktik asit, elmadan elde edilen malik asit, üzümden elde edilen tartarik asit ve limondan elde edilen sitrik asit türleri vardır. Aslında yüzyıllardır cildi güzelleştirmek için yapılan süt, şarap banyoları bu asitlerin kullanımına örnektir.AHA ların karbon zinciri ne kadar kısaysa cildin üst tabakasını soyarak düzeltme eğilimi artarken, karbon zinciri uzadıkça cilde nem verme eğilimi artar. Kimyasal yapı olarak en kısa karbon zincirine sahip AHA glikolik asittir.
BHA( beta hidroksi asit) Salisilik asit olarak da bilinen bu asit yağda çözündüğünden dolayı komedon tedavisi ve gözenekleri sıkılaştırmada sıklıkla kullanılır. Yüzeysel peeling işleminde kullanıldığı için işlem sonrasında herhangi bir nötralleştirmeye gerek kalmaz ve ciltte herhangi bir yanma,batma vb… hisse sebep olmaz. Anti-enflamatuar özelliğinden dolayı salisilik asit akne tedavisinde sıklıkla kullanılır.
TCA(Trikloroasetik asit) peeling TCA genelde orta derinlikte soyma işlemi için kullanılır değişik konsantrasyonlardaki TCA ile derin peeling de yapılabilir.TCA diğer asitlerden farklı olarak allerjik reaksiyona sebep vermez ve yukarıda da bahsettiğimiz gibi farklı konsantrasyolar kullanılarak farklı peeling işlemleri yapılabilir. Genelde % 10-25 lik konsantrasyonları yüzeysel peeling de kullanılırken, %30-50 lik konsantrasyonu
orta derinlikteki peelinglerde, %50-75 lik konsantrasyonu ise derin soyma işleminde kullanılır.
Retinoik Asit: Soyma işleminde kullanılmayan bu asit çeşidi diğer kimyasal peeling ajanlarının etkisini hızlandırıp olası yan etkileri minimize ediyor. Bu yüzden genelde kimyasal peeling yaptıracak olan hastalar birkaç hafta öncesinden retinoik asit içerikli ürünler kullanarak kimyasal peeling işleminin başarısını artırabilirler.
Fenol peeling: Derin peeling işleminde kullanılan fenol deriye uygulandıktan bir süre sonra beyaz bir tabaka oluşturup bir süre sonra kabuklaşır ve sonrasında fenol karaciğerde inaktivite edilip idrar yolu ile vücuttan uzaklaştırılır.Lipofilik olan fenol kullanımı oldukça tehlikeli sonuçlar doğurabileceğinden dolayı kesinlikle bir uzaman hekim tarafından uygulanmalıdır.
Kimyasal Peelingi Destekleyen Bazı Vitaminler Retinol (A vitamini): Epitel hücrelerin mitotik aktivitesini artırarak dermisteki kollajen sentezini uyarır böylece hiperpigmentasyonu önler. Pantenol( B vitamini): Tıpkı A vitamininde olduğu gibi B vitamini de mitotik aktiviteyi artırır. E Vitamini: Antioksidan özelliğe sahip bu vitamin çeşidi kapiler kan dolaşımını ve kollajen sentezini artırır. Son dönemlerin en çok kullanılan işlemlerinden biri olan kimyasal peeling sayesin de asitlerin farklı alanlarda, tedavi amaçlı kullanılabildiğini de görmüş olduk. Kimyasal peeling işleminin yukarıda bahsettiğimiz vitaminlerce zengin ürünler tarafından pekiştirilmesi ve işlem sonucu incelmiş deriye uygun bakımın yapılmasıyla oldukça güvenli ve faydalı bir yöntemdir diyebiliriz.
22
Kaynaklar https://www.paulaschoice.com/expert-advice/skincare-advice/paulas-choice-product-tips/difference-betweenaha-and-bha-exfoliants.html https://www.asds.net/skin-experts/skin-treatments/Chemical-Peels https://www.sciencedirect.com/science/journal/09269959 https://onlinelibrary.wiley.com/doi/full/10.1111/ajd.12715
Rabia Önen Kimyager (Lisans Öğrencisi) onenrabia06@gmail.com
23
AŞIRI SICAKLIKLARDA KENDİNİ SOĞUTABİLEN YENİ KOMPOZİT MALZEME
Doğadan esinlenen, kendi sıcaklığını düzenleyebilen ve yanıkların tedavisinde ve atmosferik kuvvetlere dayanan uzay kapsülleri için eşit şekilde kullanılabilecek bir son teknoloji malzeme, Nottingham Üniversitesi'nde geliştirilmektedir. Araştırmanın makalesi, değiştirilebilir bir NIR reaktörü olarak polimer emiciye bağlı sıcaklık,, Scientific Reports dergisinde (26 Ekim Cuma) yayınlandı. "Malzeme bilimi alanındaki en büyük zorluklardan biri, insan vücudunun çevre ile ilişkisinde yaptığı şekilde, insan yapımı malzeme sıcaklığını nasıl düzenleyeceğine çalışmaktır" diyor Mühendislik Fakültesi'nden Çevre Tasarımı Yardımcı Doçenti Dr. Mark Alston . Araştırma, bir sentetik polimerden yapılmış termal olarak fonksiyonel bir malzemenin geliştirilmesi için bir yöntem ve konseptin bir kanıtı olarak aktif akan akışkanlarla (akışkanlar) bir çok mikrokanallardan
oluşan bir ağ kullanmıştır. Malzeme, iletken halleri kendi çevresiyle bağlantılı olarak kendi sıcaklığını yönetmek için değiştirebilecek hassas kontrol önlemleri ile güçlendirilmiştir. "Bu bio-inspired mühendislik yaklaşımı, gelişmiş malzemelerde kullanılmak üzere polimerlerin yapısal kurulumunu geliştirir. Doğa, memelilerde ve bitkilerde, fotosentez yoluyla güneş ışığını absorbe etmek için sıcaklığı düzenleyen ve yöneten akışkanları kullanır ve bu araştırma polimerde bu işlevi taklit etmek için yaprak benzeri bir model kullanmıştır. " Dr Alston şunları ekliyor: “Bu yaklaşım insan vücudunun yapabileceği gibi, içinde bulunduğu ortam ne olursa olsun kendisini otonom bir şekilde soğutabilen yüksek güneş ışınımını absorbe edebilen, gelişmiş bir malzemeyle sonuçlanacaktır. Isı olarak fonksiyonel bir malzeme ısı olarak kullanılabilir. Isısal işlevli bir malzeme yanık yaralanmalarında cilt yüzey sıcaklığını serinletmek ve iyileştirmeyi izlemek
24
ve arttırmak için ısı düzenleme sistemi olarak kullanılabilir. " Bu tür bir ısı akışı yönetimi, yüksek solar yüklerinin, uzay kapsüllerinin yapısal bütünlüğünde termal streslere neden olabildiği uzay uçuşunda da çok değerli olabilir. Aracın yapısal malzeme sıcaklığının düzenlenmesi ile, bu sadece yapısal özellikleri ilerletmekle kalmayacak, aynı zamanda yararlı bir güç üretecektir. Bu termal enerji, kapsül içindeki bir rezervuar tankında
depolanacak olan tekrar dolaştırılan akışkan sisteminden çıkarılabilir. Yakalandığında, enerji elektrik enerjisine dönüştürülebilir veya ekip tarafından kullanılmak üzere su ısıtılabilir. Bu araştırmanın deneysel tarafı laboratuvar temelli olup İngiltere Hükümeti araştırma enstitüsü: Bilimsel Araştırma Tesisleri Konseyi (SRFC) ile birlikte geliştirilmiştir. Araştırma için bir sonraki adım, bir endüstriyel ortak tanımlamak ve havacılık üretimine sunmak üzere gösterilecek ölçek için fonu güvenceye almak.
25
SÜREKLİ İYİLEŞTİRME: KAIZEN TEKNİĞİ Kaizen Japoncada kai (değişim) ve zen (daha iyi) sözcüklerinin birleşimidir. Birleştirilmiş hali ile daha iyiye değişim yani sürekli iyileştirme anlamına gelmektedir. Değişim odaklı, küçük adımlarla iş ve özel hayatın her noktasında uygulanabilecek bir yaşam felsefesidir. Kaizen'in tarihi, II. Dünya Savaşı'ndan sonra Toyota'nın üretim sürecinde kalite çemberinin ilk kez uygulanmasıyla başlamaktadır.
DÜZENLEME Düzenleme, japoncada “Gemba” (işyeri) olarak bilinen iş yerini iyileştirme amaçlı bir süreçtir. Bu süreç için kullanılan en yaygın yöntem “5S yöntemi”dir.
Kalite çemberi, iş ile ilgili problemleri tanımlamak, analiz etmek ve çözmek için düzenli olarak toplanan aynı veya benzer işleri yapan bir grup işçidir. Bu devrimci kavram, 1950'lerde Japonya'da çok popüler hale gelmiştir. Kaizen terimi bir Japon örgüt teorisyeni ve yönetim danışmanı olan Masaaki Imai'nin eserleri aracılığıyla dünya çapında ünlenmiştir [1]. M. Imai'ye göre, kaizenin 3 temel unsuru vardır;
"5S" terimi, temiz ve yönetilebilir bir çalışma alanı için uygulanan 5 adımın ilk harflerinden türetilmiştir: Seiri (ayıklama / sınıflandırma), seiton (sırala / düzenle), seiso (sil / temizle), seiketsu (standartlaştır), shitsuke (disiplin / sistemi koru) [2].
26
5S prensiplerinin doğru bir şekilde uygulanması, üretim sürecinde gereksiz şeylerden kurtulmak, iletişim becerilerini geliştirmek, zaman ve malzeme israfını azaltmak ve konforu artırmak gibi pek çok
fayda getirmektedir. Üretim sürecinde gerekli olan araç,gereç ve ekipmanların daha iyi düzenlenmesi, performansı etkilemekte ve sonuç olarak şirkete somut faydalar getirmektedir.
5S Metodu/Adım
Tanım
Ayıklama
Kullanılan malzemeleri sınıflandırmak ve işe yaramayanlardan kurtulmak
Düzenleme
Çalışma alanında kullanılan gerekli malzemelerin en kısa sürede ve kolaylıkla bulunabilmesi için düzenlenmesi Malzeme ekipmanlarını temiz tutmak, boyamak, onarmak Ayıklama, düzen ve temizlik aşamalarının sürekliliğinin sağlanması
Temizleme Standartlaştırma
Disiplin
Diğer adımları birbirine bağlayan, tüm iş süreçlerinde devamlılığın sağlanması ve konulmuş olan yeni kuralların herkes için bir alışkanlık haline gelmesi
5S yönteminin uygulanmasından kaynaklanan faydalar, işyerinde sadece gözle görülür bir iyileşme oluşturmakla kalmayarak aynı zamanda çalışanların görevlerini yerine getirdikleri koşullara da etki
etmektedir. İş yerindeki ergonomi, çalışanların performansını belirlemektedir. 5S ile iyileşen ergonomik koşullar da şirketin performansını ve verimliliğini arttırmaktadır [3].
İSRAFI (MUDA) ORTADAN KALDIRMA
katma değerli faaliyettir. Süreçteki kaynakların insanlar ve makineler – bazılarının sürece bir katma değeri varken bazılarının ise yoktur. Muda, herhangi bir katma değeri olmayan işlemdir.
İş, hammaddeden son ürüne kadar uzanan bir dizi
Kaizen felsefesinde amaç, bu 7 büyük israfı ortadan kaldırmaktır [2].
STANDARTLAŞTIRMA Standartlar yönetim tarafından belirlenir fakat ortam değiştiğinde değişebilmelidir. Şirketler, standartların periyodik olarak gözden geçirilmesi, kusurlarla ilgili verilerin toplanarak analiz edilmesi ve ekiplerin problem çözme faaliyetleri yürütmesi
için cesaretlendirilmeleriyle önemli bir iyileşme sağlayabilirler. Standartlar yerine getirildikten ve takip edildikten sonra sapmalar varsa çalışanlar standartları gözden geçirerek ya sapmayı düzeltirler ya da standardı değiştirmek ve iyileştirmek için harekete geçerler. [2].
27
Deming döngüsü, yaygın kullanılan bir kalite yönetimi metodudur. Deming döngüsü, Plan-
DoCheck-Act (PDCA) modeli veya Shewhart döngüsü olarak da bilinir. Yöntem dört aşamadan oluşur [4].
Kaynaklar 1.https://www.kanbanchi.com/what-is-kaizen 2.Kaızen Defınıtıon &Prıncıples In Brıef, Thessalonıkı, (2006). 3.P. Falkowskı, P.Kıtowskı. “The 5S Methodology As A Tool For Improving Organization Of Production”, PhD Interdisciplinary Journal, page 130. 4.M. Borys, M. Milosz, M. Plechawska-Wojcik. (2012).“Using Deming cycle for strengthening cooperation between industry and university in IT engineering education program”., Institute of Computer Science Lublin University of Technology, Lublin, Poland.
Başak Sultan Doğan Kimya Mühendisi (Mezun) basaksultandogann@gmail.com
28
ÇOCUK ALZHEİMER’I TEDAVİSİNE KATKI SAĞLAYACAK ARAŞTIRMA
Fen Edebiyat Fakültesi Kimya Bölümü Öğretim Üyemiz Prof. Dr. Yusuf Yağcı ve doktora sonrası araştırmalar yapan Dr. Antonino Puglisi’nin “Çocukluk Çağı Alzheimer”ı olarak bilinen NiemannPick Tip C (NP-C) hastalığı ile ilgili yaptığı araştırma Advanced Science News’te yayınlandı. “Çocukluk Çağı Alzheimer”ı olarak bilinen NiemannPick Tip C (NP-C) hastalığı, yapılan araştırmalara göre AB’de 100.000 kişiden 1’inde görülen bir genetik bozukluk olarak biliniyor. Hastalık, kolesterol trafiğini düzenleyen, geri dönüşümünü veya yeniden kullanımını sağlayan proteinin işlevini
bozuyor. Bu da beyin, karaciğer ve dalakta kolesterol birikmesine sebep oluyor. Biriken kolesterol beyin hasarına ve kaçınılmaz olarak bilişsel beceriler ve haraketliliğin azalmasına neden oluyor. Tipik olarak çocukluk döneminde teşhis edilen NPC yaşamın ikinci veya üçüncü on yılında ise hayatı tehdit edecek seviyeye hızla ilerliyor. Bilim dünyası ise hastalığın tedavisi için çözüm yolları arıyor. Bu noktada çözüme önemli bir katkı da Üniversitemizden geldi. Fen Edebiyat Fakültesi Kimya Bölümü Öğretim Üyemiz Prof. Dr. Yusuf Yağcı ve doktora sonrası araştırmalar yapan Dr. Antonino Puglisi, doğal olarak oluşan şekerlerden olan Siklodestrinler’in
29
(CD’lerin) kolesterolü uzaklaştırma yeteneklerine dikkat çekerek hastalığın tedavisindeki potansiyelini inceledi. İTÜ’lü bilim insanları, CD’leri daha büyük makromoleküler yapılara gömülme suretiyle sorunu çözmenin mümkün olduğunu düşünüyor.
Araştırma Üzerine Çalışmalar Sürüyor Fen Edebiyat Fakültesi Kimya Bölümü Öğretim Üyemiz Prof. Dr. Yusuf Yağcı ve Dr. Antonino Puglisi, yaptığı çalışma ile ilgili şunları söyledi: “Umut verici olsa da, ß-CD'nin kimyasal modifikasyonuna dayanan NPC'nin güncel tedavisi, beyindeki zayıf farmakokinetik ve biyo yararlanımdan muzdariptir. CD'ler aslında kan-beyin bariyerini (BBB) etkili bir şekilde geçmiyor gibi görünmektedir. Ayrıca, yeterli bir terapötik etki elde etmek için, yüksek dozda CD'lere ihtiyaç duyulmaktadır, çünkü sistemik olarak uygulanan CD'ler kan dolaşımında böbreklerden hızlı atılması nedeniyle kısa bir yarı ömre sahiptirler. Bu sınırlılıkların bir kısmının aşılması, CD makrosiklinin daha büyük bir makromoleküler yapıya gömülmesiyle mümkündür.
Bozulmuş Kolesterol Metobolizması Siklodekstrin içeren polimerlerin üç ana avantajı vardır: Polimerin daha yüksek molekül ağırlığı, böbrekten hızlı atılmasının gecikmesine dönüşebilir ve böylece sistemin kanda yarı ömrünü uzatabilir ve nano-parçacıklara birleştirildiğinde CD'ler sistemik
uygulama yoluyla beyine iletilir. Bu strateji, NPC'nin tedavisinde ortaya çıkan bir araçtır ve Alzheimer, Parkinson ve Huntington hastalıkları dahil olmak üzere bozulmuş kolesterol metabolizması ile karakterize edilen diğer nörodejeneratif hastalıkların tedavisinde de yararlı olabilir. Bu araştırmanın, ivedilikle çözümlenmesi gereken önemli bir soruyu ele alıp başarılı bir şekilde tamamlanması halinde ihmal edilen hastalığın tedavisine önemli katkı yapması bekleniyor.“
Yusuf Yağcı ve Antonino Puglisi Kimdir? Prof. Dr. Yusuf Yağcı İTÜ’de polimer kimyası alanında profesör olarak çalışmaktadır. Aktif olarak dahil olduğu pek çok ulusal ve uluslararası araştırma projesi bulunmaktadır. Prof. Dr. Yusuf Yağcı’nın çalışma grubu, karmaşık polimer yapılar, nanomateryal ve polimer karakterizasyonu konusunda güçlü bir altyapıya sahiptir. Lisansı ve doktora derecelerini İtalya, Catania Üniversitesi’nden alan Antonio Puglisi doktora sonrası araştırmalarında Greenwich ve Sussex Üniversiteleri’nde devam etmiştir. Ardından, Oxford Nanopore Teknolojileri Ltd.’de uzman mühendis olarak çalışmıştır. Şu an İTÜ’de Prof. Dr. Yusuf Yağcı ile birlikte kazandığı Marie Sklodowska-Curie Avrupa Topluluğu Projesi dahilinde, kolesterolü uzaklaştırma yetenekleri olan siklodestrinler içeren polimerlerin geliştirilmesi konusunda araştırmalarına devam etmektedir.
30
EYVAH! GRİP MEVSİMİ Soğuk algınlığı ve grip günümüzde en sık görülen hastalıklardandır. Ancak bu hastalıklar için tam anlamıyla bir tedavi yoktur. Çoğunlukla evde tedavi mümkündür. En önemlisi de istirahattir. Fazla fiziksel efordan kaçınmak, bol sıvı tüketmek de tedaviyi destekler. Grip için verilen ilaçlar, yaşanan semptomları azaltmak içindir. Burun akıntısı, öksürük, baş ağrısı, ateş gibi durumları gidermek amacıyla bu uygun ilaçlar kullanılabilir. Ancak altta yatan viral nedeni düzeltmezler. Genellikle reçetesiz de alınabilen bu ilaçların yan etkileri de bulunmaktadır. Bu nedenle kullandığınız başka ilaçlar veya tanı konmuş hastalığınız varsa mutlaka doktorunuza veya eczacıya danışarak kullanmalısınız. Bu tür ilaçların yanında bitkisel ürünlerin de soğuk algınlığı ve grip semptomlarına iyi geldiği düşünülmektedir. Bir çoğunun bilimsel kanıtı olmamasına rağmen ekinezya, kara mürver, ökaliptus, meyan gibi bazı bitkiler hem doğrudan hem de bazı besin takviyelerinin içinde bulunmaktadır. Ancak bitkisel olan zararsızdır yaklaşımı tamamen yanlıştır. Bitkilerin de iyi etkileri olduğu gibi bazı etkileşimleri bulunmaktadır. Bu tür ilaçlar da kullanılırken özellikle kronik hastalığı olanlar veya gebeler mutlaka doktora danışıp kullanmalıdır.
bulunmakta. Ancak bu ilaçlar önemli pandemi veya epidemi vakalarında ve risk grubunda bulunan insanlara uygulanmaktadır. Gripten aşılanarak korunmak mümkündür. Her yıl yaşlılar, ilk 3 ayı geçmiş hamileler, 6 aydan büyük çocuklar ve kronik hastalığı olanlar özellikle Bilinmesi gereken en büyük nokta ise soğuk algınlığı ve gribin bakteriyel kaynaklı olmadığı ve antibakteriyel ilaç kullanımının faydası olmayacağıdır. Bu nedenle lütfen antibiyotik kullanımı konusunda farkında olalım ve gereksiz yere antibiyotik kullanmayalım.
Peki gribin tedavisi yok mu? Aslında antiviral ilaçlar
PEKİ C VİTAMİNİ GERÇEKTEN FAYDALI MI?
31
1970’li yıllarda, Nobel ödülü olan Linus Pauling, C vitaminin soğuk algınlığının tedavisinde işe yarar olduğu teorisini ortaya atmıştır ve oldukça ilgi çekmiştir. Konu hakkında kitap yayınlanmış ve çalışmalar yapılmıştır ancak bu çalışmaların güvenilirliği kanıtlanmamıştır. İlerleyen yıllarda çoklu randomize çalışmalar da vitaminlerin soğuk algınlığı üzerindeki etkileri inceledi. Ancak sonuçlar oldukça hayal kırıklığı yaratmıştır. 10,000’den fazla kişinin katıldığı çalışmaların analizi sonucu 200 mg ve üzerinde C vitamini takviyesinin soğuk algınlığı riskini azaltmadığı sonucuna varılmıştır.
Buna rağmen düzenli C vitamini kullanımının faydaları görülmüştür. Örneğin soğuk algınlığı semptomlarını azaltarak daha hafif bir şekilde atlatmayı ve iyileşme süresini de yetişkinlerde %8, çocuklarda da %14 azalttığı görülmüştür. Çocuklarda bu etki 1-2 gramlık dozlarda görülürken yetişkinlerde bu doz günde 6 ila 8 grama kadar çıkmıştır.
C vitamininin bu etkileri yoğun fiziksel stres halinde olan insanlarda daha güçlü şekilde görülmüştür. Örneğin maraton koşucusu olan ve kayak yapan insanlarda C vitaminin düzenli kullanımı sonrasında iyileşme süresi yarıya inmiştir.
Peki C vitamini soğuk algınlığı şiddetini nasıl azaltıyor?
sarımsak, enfeksiyonlara karşı savaşta yardımcı olabilecek bazı mikrobiyal bileşikler içermektedir.
C vitamini güçlü bir antioksidandır ve ciltte kollajen yapımında rol oynar. Kollajen ise cilt gibi yapıların sert ve esnek kalmasını sağlar.
• Çinko: Bağışıklık sistemini güçlendirmek, soğuk algınlığı ve tekrarlayan kulak enfeksiyonlarında, grip ve bazı solunum yolu enfeksiyonlarında kullanılmaktadır.
Ayrıca C vitaminin immün hücrelerde yüksek oranda bulunduğu ve inflamasyon durumunda hızlıca tüketildiği bilinmektedir. C vitamini çoğu besinin içinde yer aldığı için yokluğunda ciddi bir rahatsızlık gözlenmemekle birlikte bağışıklık sistemini zayıflattığı görülmektedir. Bu nedenle soğuk algınlığı gibi enfeksiyon durumlarında C vitamini almak mantıklı bir tercihtir. Soğuk algınlığı için bir tedavi yoktur. En iyi tedavi istirahattir. Kullanılan ilaçlar genellikle görülen semptomları gidermek içindir. Bununla beraber bazı besinler ve takviyelerin iyileşmeye yardımcı olduğu bilinmekte veya düşünülmektedir. Bazıları çalışmalarla olumlu sonuçlara ulaşılmıştır ancak bazıları üzerinde hala kesin kanıtlar bulunmamaktadır. Örneğin;
Bunlar ve bunlar gibi takviyeler soğuk algınlığında kullanılan maddelerdir. Ancak önemli bir uyarı yapmalıyım. Bitkisel ürünler ve takviyeleri ilaç olarak değerlendirmemek yanlıştır. Belki yan etkileri daha az veya içerikleri daha doğal olabilir ama ilaç gibi etki gösterebildikleri için doktora veya eczacıya danışmadan bilinçsizce kullanmak yanlıştır. İstediğiniz etkiyi elde edemeyeceğiniz gibi yan etki görülme riski de oldukça yüksektir. Kullandığınız ilaçlar, diğer hastalıklarınız gibi bir çok faktör göz önüne alınmalıdır.
• Flavanoidler: Bazı meyve ve sebzelerde bulunan antioksidanlardandır. Yapılan birkaç çalışmada flavanoid takviyeleri sonrası akciğer, boğaz ve burunda enfeksiyon riskinin azaldığı düşünülmektedir • Sarımsak: Ülkemizde zaten doğal antibiyotik olarak bilinen ve yemeklerimizde sıklıkla kullandığımız
32
Kaynaklar https://www.webmd.com/vitamins/ai/ingredientmono-982/zinc https://www.everydayhealth.com/flu/guide/treatment/ https://www.webmd.com/cold-and-flu/cold-guide/vitamin-c-for-common-cold#1 Ders notları
Özgenur Geridönmez Eczacı (Lisans Öğrencisi) ozgenurgeridonmez@gmail.com
33
LİSELİ YUŞA'NIN HEDEFİ KİMYA DALINDA ALTIN MADALYA
Çekya ve Slovakya'da düzenlenen 50. Uluslararası Kimya Olimpiyatları'nda bronz madalya kazanan 12. sınıf öğrencisi Yuşa Can Dinç, gelecek yılki olimpiyatlarda altın madalya kazanmayı hedefliyor. Çekya ve Slovakya'da düzenlenen 50. Uluslararası Kimya Olimpiyatları'nda bronz madalya kazanan Ebru Bayim Fen Lisesi 12. sınıf öğrencisi Yuşa Can Dinç, başarısı ve çalışkanlığıyla göz dolduruyor. Ebru Bayim Fen Lisesi 12. sınıfta eğitim gören ve dokuzuncu sınıftan bu yana kimyaya ilgi duymaya başlayan Yuşa Can Dinç, bu alanda ilerleyip Türkiye'yi bilimde temsil etmek istiyor. Yuşa Can Dinç, yaptığı açıklamada, başarının tesadüf olmadığını ve çok çalışmak gerektiğini söyledi. "Yurt dışındaki sınava gidebilmek için 3 yılımı verdim." diyen Dinç, şunları kaydetti: "10'uncu sınıfta birinci aşamayı geçtim. 11'inci sınıfın ortalarında, aralık ayı gibi ikinci aşama oldu. Ondan sonra takıma seçildim. Erzurum'da TÜBİTAK'tan hocalar bizi kampa aldı. Oradan birlikte de yurt dışındaki sınava gittik. İlk önce deney sınavı yapıyoruz. Burada bize kinetik, analitik ve organik olmak üzere 3 soru veriyorlar. Hepsinin ayrı ayrı derecelendirilmesi var. Organikte elde ettiğiniz ürünün verimine ve saflığına bakıyorlar. Analitikte de bize başta verilen malzemenin içeriğini
belirlemeye çalışıyoruz. Teorik sınavda da 8 soru oluyor."
Ülkemi En İyi Şekilde Temsil Etmek İstiyorum Kimyayı çok sevdiğini bu yüzden de çalışmanın kendisine zor gelmediğini dile getiren Dinç, başarıyı elde etmek için çok çalışması gerektiğine vurgu yaptı. TÜBİTAK kampında her türlü bilginin verildiğini ve çok iyi hazırlandıklarını ifade eden Dinç şöyle devam etti: "Türkiye takımı olarak 3 bronz bir altın madalya aldık. Kimya dalında ilerde önemli çalışmalara imza atmayı hedefliyorum. Yapacağım çalışmalarla Türkiye'yi en iyi biçimde temsil etmek istiyorum. Girdiğim sınavlarda çalışmadan başarı elde etmek çok zor. Kimyayı sevdiğim için çalışmakta zor gelmiyor bana. TÜBİTAK bizi kamplara alıyor, burada zaten bize her türlü bilgiyi veriyorlar. Çalışmamız gereken yerleri, nerede nasıl ne yapmamız gerektiğini gösteriyorlar. Fransa'da yapılacak olan kimya olimpiyatlarında altın madalya alarak ülkemi en iyi şekilde temsil etmek istiyorum."
34
Geleceğin Aziz Sancar'ı Olmasını Bekliyoruz Kimya Öğretmeni Gökhan Eren de Yuşa'nın çok çalışkan ve başarılı bir öğrenci olduğunu çalışmalarını hiç aksatmadığını belirtti. TÜBİTAK tarafından oluşturulan milli takıma aşama aşama girdiği sınavları geçerek katıldığını ifade eden Eren, şunları kaydetti: "Yuşa lise birici sınıftan beri kimya olimpiyatlarına hazırlanıyor. İlk önce Türkiye çapında
bir sınava girdi. Türkiye'de ilk 50'ye girdi. 50'den sonra ikinci aşama sınavına girdi. İkinci aşamayı da geçtikten sonra milli takıma kaldı. Ülkemizi Çekya'da düzenlenen kimya olimpiyatlarında temsil etti ve bronz madalya kazandı. Geleceğin Aziz Sancar'ı olmasını bekliyoruz. Yuşa'nın şu an sınavsız üniversite hakkı var. Türkiye'nin en saygın üniversiteleri sınavsız kabul görüyor. Çekya'daki sınavda akademik düzeyde sorular soruluyor. Biz belli bir aşamaya kadar getirebiliyoruz, ondan sonra TÜBİTAK eğitime alıyor."
35
Kristal Yakın Çekim İngiltere'de bir öğretmen, öğrencilerine masa tuzu gibi olan minerallerin kristalleri oluşturan tek bir madde olmadığını göstermek istedi ve öğrencilerinden 1 mm genişliğinde bir bakır şeridi kesip 0.1 M gümüş nitrat solüsyonuyla mikroskop lamı üzerine koymalarını istedi. Öğrenciler, 100x büyütmede bakır parçasını gözlemledi ve bakır yüzeyinden filizlenen gümüş kristallerinin fraktal desenlerini gördü.Asıl gözlemlemek istedikleri, çözeltideki gümüş (I) iyonları, bakır metalden elektron toplayıp bir kristal biçiminde gümüş metal üretimiydi. Aynı zamanda bakır iyonları çözeltiye girerek mavi renge döndü. Zeliş Girgin