Noam Chomsky (1928 - ) Dünyaca ünlü ABD’li düşünür Noam Chomsky, uluslararası ilişkiler, medya, ABD dış politikası ve insan hakları üzerine çalışmalarıyla tanınmaktadır.
İthaki Yayınları’nın Noam Chomsky Kitaplığı dizisinden daha önceden çıkan kitabı Kader Üçgeni’dir. Rogue States: The Rule of Force in World Affairs, The Washington Connection and Third World Fascism, After the Cataclysm, Turning the Tide, Year 501 isimli eserleri de İthaki Yayınları tarafından yayımlanacaktır.
Devlet Uğruna For Reasons of State Noam Chomsky İthaki Yayınları - 1219
Yayın Koordinatörü: Tuğçe Nida Sevin Redaksiyon: Mert Tanaydın Kapak Tasarım: Şükrü Karakoç Sayfa Düzeni ve Baskıya Hazırlık: B Elif Balkın 1. Baskı Mayıs 2017, İstanbul ISBN: 978-605-375-672-9 Sertifika No: 11407 Türkçe Çeviri © Yavuz Alogan, 2016 © İthaki, 2017 © Noam Chomsky, 1970, 1971, 1973 Önsöz © 2003, Arundhati Roy The New Press, New York ile yapılan anlaşmayla yayımlanmıştır. Bu eserin tüm hakları Anatolialit Telif Hakları Ajansı aracılığıyla satın alınmıştır. Yayıncının yazılı izni olmaksızın alıntı yapılamaz.
İthakiTM Penguen Kitap-Kaset Bas. Yay. Paz. Tic. Ltd. Şti.’nin yan kuruluşudur. Caferağa Mah. Neşe Sok. 1907 Apt. No: 31 Moda, Kadıköy - İstanbul Tel: (0216) 348 36 97 Faks: (0216) 449 98 34 editor@ithaki.com.tr – www.ithaki.com.tr – www.ilknokta.com Kapak, İç Baskı: Deniz Ofset Matbaacılık Gümüşsuyu Cad. Topkapı Center, Odin İş Merkezi No: 403/2 Topkapı-İstanbul Tel: (0212) 613 30 06 - Faks: (0212) 613 51 97 Sertifika No: 29652
Noam Chomsky
DEVLET UĞRUNA
Çeviren Yavuz Alogan
Devlet, örgütlü otoritedir, tahakküm ve mülk sahibi sınıfların kitleler üzerindeki iktidarıdır . . . insanlığın en alçakça, en sinik ve en bütünlüklü inkârıdır. Yeryüzündeki bütün insanların dayanışmasını paramparça eder ve onların bazılarını yıkma, fethetme, geri kalanını ise köleleştirme amacıyla birleştirir. . . . İnsanlığın, Devlet’in tam da özünü oluşturan bu alçakça inkârı, Devlet’in bakış açısından, onun en yüksek görevi ve en büyük meziyetidir. . . . Nitekim, kişinin ahbabına saldırması, onu ezmesi, soyması, yağmalaması, katletmesi ya da köleleştirmesi normal koşullarda suç olarak değerlendirilir. Öte yanda, kamusal hayatın içinde, bu türden şeyler Devlet’in kendi iktidarını koruması ya da genişletmesi, böylece daha büyük bir şan kazanması için yapıldığı zaman, bütün bunlar yurtseverlik bakış açısından birer görev ve meziyete dönüştürülür. . . . Bu da bütün kadim ve modern devletler tarihinin neden bir dizi iğrenç suçtan ibaret olduğunu; geçmişin ve günümüzün, bütün zamanların ve bütün ülkelerin krallarının ve bakanlarının –devlet adamları, diplomatlar, bürokratlar ve savaşçılar– sadece ahlâk ve insani adalet açısından yargılanmaları halinde, neden kürek ya da idam cezasına mahkûm edilmeyi hak etmiş olduklarını açıklar. Hiçbir dehşet, vahşet, kutsalın ihlali ya da yalan yemin, hiçbir sahtekârlık, hilekârlık, hiçbir sinsi soygun ya da cüretli yağmacılık ya da aşağılık ihanet yoktur ki devletin temsilcileri tarafından her gün, gayet kullanışlı ama aynı zamanda dehşet verici olan o elastik sözden, “devlet uğruna” sözünden başka hiçbir bahane olmaksızın işlenmemiş olsun. Mikhail Bakunin
İÇİNDEKİLER Önsöz: Noam Chomsky’nin Yalnızlığı Arundhati Roy....................9 Giriş..............................................................................................23 1 Arka Oda Çocukları..................................................................47 2 Genişleyen Savaş.....................................................................193 3 Uluslararası Meselelerde Güç Kullanma Kuralı......................231 4 Hindiçin: Bir Sonraki Evre......................................................271 5 Sivil İtaatsizliğin Sınırları Üzerine...........................................297 6 Kriz Zamanında Üniversitenin İşlevi......................................313 7 Psikoloji ve İdeoloji.................................................................333 8 Anarşizm Üzerine Notlar........................................................385 9 Dil ve Özgürlük.......................................................................403 Notlar.........................................................................................425 Kaynakça....................................................................................493
ÖNSÖZ: NOAM CHOMSKY’NİN YALNIZLIĞI Amerika Birleşik Devletleri adına asla özür dilemeyeceğim. Gerçeklerin ne olduğu umurumda değil. –ESKİ BAŞKAN GEORGE H. W. BUSH1 Yeni Delhi’deki evimde oturmuş “Biz bildiriyoruz, karar sizin” gibi sözlerle kendini tanıtan bir Amerikan TV haber kanalını izlerken, gözlerimin önüne Noam Chomsky’nin kırık dişlerini gösteren alaycı tebessümü geliyor. İdeolojileri ne olursa olsun otoriter rejimlerin kitlesel medyayı propaganda amacıyla kullandıklarını herkes bilir. Peki ya “özgür dünya”da demokratik seçimlerle oluşan rejimler? Günümüzde, Noam Chomsky sayesinde, binlercemiz, belki milyonlarcamız için “serbest piyasa” demokrasilerinde kamuoyunun herhangi bir kitlesel piyasa ürünü –sabun, sandviç ya da dilimlenmiş ekmek– gibi imal edildiği neredeyse aşikârdır. Yasal ve anayasal olarak konuşma özgürlüğü var olsa da, bu özgürlüğün deneyimlenebileceği uzam bizden koparılmış ve açık artırmayla en yüksek teklifi verenlere ayrılmıştır. Neoliberal kapitalizm (kimileri için) sadece sermaye birikimine ilişkin değildir. Aynı zamanda iktidar birikimine (kimileri için) ve özgürlük birikimine (kimileri için) ilişkindir. Dünyanın geri kalanı için, tam tersine, neoliberalizmin yönetim yapısından dışlanan insanlar için sermaye erozyonuna, iktidar erozyonuna, özgürlük erozyonuna ilişkindir. “Serbest” piyasada, konuşma özgürlüğü herhangi bir şey –adalet, insan hakları, içme suyu, temiz hava– gibi bir meta haline gelmiştir. Sadece gücü
9
yetenler için mümkündür. Ve doğal olarak, gücü yetenler konuşma özgürlüğünü, kendi amaçlarına en uygun ürün türünü imal etmek, kamuoyu türünü oluşturmak için kullanırlar. (Kullanabilecekleri haberler.) Bunu tam olarak nasıl yaptıkları Noam Chomsky’nin siyasi yazılarının pek çoğunun konusunu oluşturmaktadır. Mesela Başbakan Silvio Berlusconi belli başlı İtalyan gazetelerinde, dergilerinde, televizyon kanallarında ve yayınevlerinde denetim sağlayacak ölçüde hisseye sahiptir. Financial Times’ın bildirdiğine göre, “Başbakan aslında İtalyan TV izleyicilerinin yaklaşık %90’ını denetlemektedir.”2 Konuşma özgürlüğünün bedeli nedir? Kimin için konuşma özgürlüğü? Berlusconi’nin aşırı bir örnek olduğunu belirtmek gerekir. Başka demokrasilerde –özellikle ABD’de– medya baronları, güçlü şirket lobileri ve hükümet görevlileri tarafından fazla belirgin biçimde olmamakla birlikte, daha incelikle belirlenir. (George W. Bush’un petrol lobisiyle, silah endüstrisiyle ve Enron’la bağlantıları ve Enron’un ABD hükümet kurumlarına ve kitlesel medyaya sızması; bütün bunlar, kamuoyu tarafından artık bilinmektedir.) 11 Eylül 2001’den, New York ve Washington’daki terörist saldırılardan sonra, merkez medyanın ABD hükümetinin ağzından sergilediği yaygaracı performans, intikamcı yurtseverlik tavrı ve muhalif görüşleri sansürlemesi, dünyanın geri kalan kısmında küçük çapta bir kara mizah örneği olarak algılandı. Daha sonra New York Borsası çöktü, iflas eden havayolu şirketleri hükümetten mali olarak kendilerini kurtarmasını istediler ve bu arada şarbon paniğiyle (elbette Afrika’daki AIDS’den çok daha önemli ve acil) savaşmak için patent-dışı ilaç imal etmek amacıyla patent yasalarından kurtulmaktan söz ediliyordu.3 Konuşma Özgürlüğü ile Serbest Piyasa’dan oluşan ikili efsanenin Dünya Ticaret Merkezi’nin İkiz Kuleleri’yle birlikte ansızın çökebileceği görüldü. Ama elbette bu asla gerçekleşmedi. Efsaneler yaşamaya devam ediyor. Ne var ki sistemin kamuoyunu “yönetme” işine boca ettiği enerji ve para miktarı açısından daha parlak bir veçhesi vardır. Bu veçhe kamuoyundan çok gerçek bir korkuya yol açar. İnsanların kendi
10
adlarına yapılan işlerin gerçek niteliğini keşfetmeleri (ve tam olarak kavramaları) halinde, bu bilgiye uygun davranabilecekleri konusunda sürekli ve geçerli bir kaygı vardır. Güçlü insanlar sıradan insanların daima refleksif biçimde acımasız ve bencil olmadıklarını bilirler. (Sıradan insanlar getirilerle götürüleri tarttıklarında, rahatsız vicdan gibi şeyler kolayca sonucu değiştirebiliyordu.) Bu nedenle, onlar gerçekliğe karşı korunmalı, tıpkı kümesteki tavuklar ya da domuzlar gibi denetim altında tutuldukları bir ortamda, farklı bir gerçeklik içinde beslenmelidirler. Bu kaderden kaçmayı ve arka bahçede eşelenmeyi başaranlarımız artık gazetelerde okudukları ve TV’de izledikleri her şeye inanmıyorlar. Kulağımızı zemine yapıştırıyor ve dünyayı yorumlayacak başka yöntemler arıyoruz. Tam sayfayı dolduran dantelli iç çamaşırı reklamının hemen yanındaki tek bir ince sütunda yer alan anlatılmayan öyküye, üzerinde fazla durulmayan askeri darbeye, bildirilmeyen soykırıma, bir Afrika ülkesindeki iç savaşa bakınıyoruz. Bu düşünce tarzı, bu hızlı duyarlılık, kitlesel medyaya bu içgüdüsel güvensizlik, dünyanın en büyük zihinlerinden birinin öncü çalışması olmasaydı en iyi durumda siyasi bir kambur, en kötü durumda ise gevşek bir suçlama olurdu. Bu gerçeği her zaman hatırlamayız, hatta çoğumuz bunu bilmez. Ve bu Noam Chomsky’nin içinde yaşadığımız topluma ilişkin anlayışımızı radikal biçimde değiştirme yollarından sadece biridir. Yoksa hepimizin gönüllü hastası olduğumuz tımarhanenin incelikli kurallarını kavrayışımızı mı demeliydim? Başkan George W Bush, New York ve Washington’daki 11 Eylül saldırılarından söz ederken, ABD’nin düşmanlarına “özgürlük düşmanları” diyordu. “Amerikalılar, bizden niye nefret ediyorlar diye soruyorlar,” diyordu. “Bizim özgürlüklerimizden, bizim din özgürlüğümüzden, konuşma özgürlüğümüzden, bizim oy verme, toplanma ve birbirimizi onaylamama özgürlüğümüzden nefret ediyorlar.”4 ABD’de yaşayan insanlar bu soruya gerçek bir yanıt vermek istiyorlarsa (Aptalların Amerikan Karşıtlığı El Kitabı’ndaki şu yanıtların dışında: “Çünkü bizi kıskanıyorlar,” “Çünkü özgürlükten
11
nefret ediyorlar,” “Çünkü onlar kaybedenler,” “Çünkü biz iyiyiz, onlar kötü”) onlara Chomsky okuyun derim. Hindiçin, Latin Amerika, Irak, Bosna, (eski) Yugoslavya, Afganistan ve Ortadoğu’ya yapılan ABD askeri müdahaleleri konusunda Chomsky’yi okuyun. ABD’deki sıradan insanlar Chomsky’yi okurlarsa, soruları belki biraz farklı biçimde belirlenecektir. Belki de şöyle olacaktır: “Niye bizden daha fazla nefret etmiyorlar?” ya da “11 Eylül’ün daha önce olmaması şaşırtıcı değil mi?” Ne yazık ki şu milliyetçi zamanlarda, “biz” ve “onlar” gibi sözcükler çok rahatça kullanılıyor. Yurttaşlar ile devlet arasındaki çizgi sadece hükümetler tarafından değil, teröristler tarafından da kasıtlı ve başarılı biçimde bulandırılıyor. Terörist saldırıların ardındaki mantık, “terörizmi destekleyen” hükümetlere karşı “misilleme” savaşlarının mantığıyla aynıdır: Her ikisi de kendi hükümetlerinin eylemlerinden ötürü yurttaşları cezalandırır. (Kısa bir sapma: Noam Chomsky için, kendi hükümetini eleştiren bir ABD yurttaşının, ABD hükümetini eleştiren benim gibi bir Hindistan yurttaşından daha anlamlı olduğunu anlıyorum. Ben bir yurtsever değilim ve her devletin kasvetli ruhuna kazınmış rüşvetçiliğin, gaddarlığın ve ikiyüzlülüğün gayet iyi farkındayım. Fakat bir ülke sadece bir ülke olmaktan çıkarak bir imparatorluk haline geldiğinde operasyonların ölçeği dramatik biçimde değişir. Bu yüzden bir ABD İmparatorluğu’nun tebaası olarak konuştuğumu açıklığa kavuşturabilir miyim? Kendi kralını eleştirdiğini farzeden bir köle olarak konuşuyorum.) Noam Chomsky’nin dünyaya yaptığı belli başlı katkılardan birini seçmem istenseydi, o güzel, pırıltılı “özgürlük” sözcüğünün ardında var olan çirkin, manipülatif, acımasız evrenin maskesini düşürdüğü gerçeğini seçerdim. O bunu akılcı ve ampirik biçimde yaptı. Onun çözümlemesi amansız ve şaşmazdır. Dosyasını oluştururken sıraladığı bulgular yığını muazzamdır. Aslında dehşet vericidir. Chomsky’nin yönteminin başlangıç önermesi ideolojik değil, yoğun biçimde siyasidir. Araştırmasına bir anarşistin iktidara olan içgüdüsel güvensizliğiyle başlar. Bizleri ABD kurulu düzeninin bataklığında bir tura çıkarır; hükümeti, büyük şirketler âlemini ve
12
kamuoyunu yönetme girişimini birleştiren koridorların baş döndürücü labirentinde bizlere öncülük eder. Chomsky bizlere konuşma özgürlüğü, serbest piyasa ve hür dünya laflarının, özgürlükle bir ilgisi varsa bile, ne kadar az olduğunu gösterir. ABD hükümetinin var olduğunu iddia ettiği sayısız özgürlükler arasında öldürme, yok etme ve insanlara hükmetme özgürlüğünün var olduğunu bizlere gösterir. Dünya çapında zorbaları ve diktatörleri mali yönden destekleme ve onlara hamilik etme özgürlüğü. Teröristleri eğitme, silahlandırma ve koruma özgürlüğü. Demokratik yöntemlerle seçilmiş hükümetleri devirme özgürlüğü. Kitlesel imha silahları –kimyasal, biyolojik ve nükleer– biriktirme ve kullanma özgürlüğü. Hükümetiyle anlaşamadığı herhangi bir ülkeye karşı savaşa girme özgürlüğü. Ve hepsinin en dehşet vericisi, insanlığa karşı bu suçları adalet adına, doğruluk adına ve özgürlük adına işleme özgürlüğü. Başsavcı John Ashcroft ABD özgürlüklerinin “herhangi bir hükümetin ya da dokümanın işi değil. . . bize Tanrı’nın bahşettiği bir şey” olduğunu ilan etmiştir.5 O halde temelde semavi âlemden gelen bir fermanla silahlanmış bir ülkeyle karşı karşıyayız. Belki de bu, ABD hükümetinin neden başkalarını yargıladığı ahlaki standartlarla kendisini yargılamayı reddettiğini açıklar. (Bu yöndeki her girişim “ahlaki eşdeğer” olarak savuşturulur.) ABD’nin tekniği kendisini iyi niyetli bir dev olarak konumlandırmaktır. Bu devin sevapları, piyasalarını özgürleştirmeye, toplumlarını modernleştirmeye, kadınlarını serbestleştirmeye, ruhlarını kurtarmaya çalıştığı yabancı kültürlerde, entrikacı yerliler eliyle dağılıp gider. Belki de bu inanç kendi ilahiliği içinde ABD hükümetinin kendi iyilikleri için insanları katlederken ve yok ederken neden kendisine adalet ve özgürlük unvanı verdiğini de açıklar. Afganistan’a ABD hava saldırılarının başladığını ilan ederken Başkan Bush, “Biz barışçı bir ülkeyiz,” demişti.6 Sözlerine şöyle devam etmişti: “Bu, Amerika Birleşik Devletleri’nin, dünyanın en özgür ülkesinin, nefreti reddeden, şiddeti reddeden, katilleri reddeden, kötülüğü reddeden temel değerler üzerinde inşa edilen bir ülkenin çağrısıdır. Ve biz yorulmayacağız.”7
13