MARY
DOUGLAS lisans, yüksek lisans ve doktora derecelerini Oxford
Üniversitesi’nden aldı. Kariyerinin başlangıcında, Uluslararası Afrika Enstitüsü’nün desteğiyle Belçika Kongosu’nda saha çalışması yaptı. Antropoloji alanında doçent, daha sonra sosyal antropoloji alanında profesör oldu. 1977 yılında Amerika’ya gitti ve Russell Sage Vakfı’nda Kültürel Araştırmalar yöneticiliği yaptı. 1981’de Avalon Vakfı Beşeri Bilimler Profesörü olarak Northwestern Üniversitesi’nde görev aldı, Princeton Üniversitesi’nde konuk profesörlük yaptı. 2007 yılında hayatını kaybetti. Yazarın İthaki Yayınları’ndan çıkan diğer kitabı: Kurumlar Nasıl Düşünür? (2016)
.
Doğal Semboller Kozmoloji Keşifleri
Mary Douglas Orijinal Adı: Natural Symbols - Explorations in Cosmology İthaki Yayınları - 1407 Yayım Sorumlusu: Selçuk Aylar Kapak Tasarımı: Hamdi Akçay Sayfa Düzeni ve Baskıya Hazırlık: B. Elif Balkın 1. Baskı, Ekim 2018, İstanbul ISBN: 978-605-375-858-7 Sertifika No: 11407 © Taylor & Francis Group’a bağlı Routledge tarafından yayımlanan İngilizce edisyonun çevirisidir, 2016 Türkçe çeviri © Yavuz Alogan, 2017 © İthaki, 2018 Bu eserin tüm hakları Anatolialit Telif Hakları Ajansı aracılığıyla satın alınmıştır. Yayıncının yazılı izni olmaksızın alıntı yapılamaz.
İthakiTM Penguen Kitap-Kaset Bas. Yay. Paz. Tic. Ltd. Şti.’nin tescilli markasıdır. Caferağa Mah. Neşe Sok. 1907 Apt. No: 31 Moda, Kadıköy-İstanbul Tel: (0216) 348 36 97 Faks: (0216) 449 98 34 editor@ithaki.com.tr – www.ithaki.com.tr – www.ilknokta.com Kapak, İç Baskı: Deniz Ofset Matbaacılık Gümüşsuyu Cad. Topkapı Center, Odin İş Merkezi No: 403/2 Topkapı-İstanbul Tel: (0212) 613 30 06 Faks: (0212) 613 51 97 Sertifika No: 40200
Mary Douglas
DOĞAL SEMBOLLER Kozmoloji Keşifleri
Çeviren Yavuz Alogan
.
İÇİNDEKİLER Teşekkür......................................................................................7 1996 Baskısına Giriş..................................................................12 Giriş...........................................................................................38 1
RİTÜELDEN UZAKTA.......................................................47
2
İÇSEL DENEYİME DOĞRU...............................................72
3
BATAK İRLANDALI...........................................................93
4
KAFES VE GRUP.............................................................114
5
İKİ BEDEN.......................................................................133
6
TEST ÇALIŞMALARI.......................................................158
7
KÖTÜLÜK SORUNU.......................................................186
8
KİŞİLERÜSTÜ KURALLAR..............................................207
9
SEMBOLLERİN DENETİMİ.............................................231
10 MAĞARANIN DIŞI..........................................................250 Kaynakça.................................................................................264
.
.
TEŞEKKÜR Bu kitabın sadece antropologlara hitap etmediği açıktır. Çalışmamın antropoloji ile diğer disiplinler arasında bir köprü olacağını ümit ediyorum. Ama antropologlar bu kitabın en önemli eleştirmenleri olmalıdır çünkü sadece onlar benim saha raporlarına ilişkin yorumlarımın sağlamlığını yargılayabilir ve hipotezimi doğrulayabilecek ya da çürütebilecek materyali sağlayabilirler. Kendimi hem ulaşılabilir hem de çok üstün nitelikli kaynaklarla sınırlamaya çalıştım, öyle ki, bunları çok özel bir şekilde kullandığım izlenimi uyanırsa, isteyenler özgün raporlara dönüp denetleyebilir. Fakat o tarihlerde saha araştırmacıları burada geliştirmek istediğim perspektiflere sahip olmadıkları için, uzun vadede bu argümanları ancak özel olarak tasarlanan yeni araştırmalar test edebilir. Geriye bana en doğrudan şekilde yardımcı olanlara teşekkür etmek kalıyor. Öncelikle beni 7 Mart 1968’de St. Thomas Günü konferansını vermeye davet ettikleri ve “The Contempt of Ritual [Ritüelin Küçümsenmesi]” başlıklı yazımı New Blackfriars dergisinde yayınladıkları için (Haziran, Temmuz 1968, 49: 475-82, 528-35), Oxford, Blackfriars’daki Dominikenlere teşekkür ediyorum. Bu kitabı yazmaya beni ilk kez onlar teşvik etti. Ayrıca Mayıs 1968’de beni Munro konferanslarını vermeye davet ettikleri için Profesör Kenneth Little’a ve Edinburgh Üniversitesi Yönetim Kurulu’na teşekkür ederim. Konuya ilişkin daha önceki çalışmalar için Woldingham Dernek Komitesi’ne ve özellikle Muhterem Eyre Ana, Mary Don ve Mona Macmillan’a müteşekkirim. Din eğitimi konusunda 7
geliştirmeyi umduğumuz araştırma henüz tamamlanmadı. Bu çalışma, en azından ele almayı umduğumuz bazı sorunların bir taslağı olarak sunuluyor. İlk resmi teşekkürüm Basil Bernstein’a olmalı. Ona olan borcum çok açık; kendisine ait fikirleri uygunsuz bir şekilde kullandıysam özür dilerim. Muhterem Cornelius Ernst, OP,1 ve Peter Brown’a taslak metni okudukları için; David Schneider, Victor Turner ve Nur Yalman’a bu yıl Chicago’da aynı temelde verilen konferanslara ilişkin tartışmaları için müteşekkirim. Yine Bryan Wilson’a ve Godfrey Lienhardt’a taslağın çeşitli bölümlerini okuma ve yorumlama nezaketi gösterdikleri, James Woodburn ile Daniel de Coppet’ye hâlâ yayımlanmayı bekleyen araştırmalardan alıntı yapmama izin verdikleri ve Rodney Needham’a da doğal semboller üzerine, konuya odaklanmama yardımcı olan bir seminer metni için müteşekkirim. Eşimin argümanın yolundan sapmaması için yorulmaksızın gösterdiği gayreti minnetle anıyor ve kaynakçanın düzenlenmesine yardımcı olduğu için Janet’a teşekkür ediyorum. Mary Douglas Temmuz 1969
Bu Pelican baskısında hâlâ pek çok zorluk ve karmaşaya sebep olan şeyler var. Antropolojinin bu kadar çok alanını birleştirmeye çalışmak çok iddialı bir görevdi. Açıktır ki, bir on yıl daha araştırma yapmak kitabı daha düzgün hale getirebilirdi. Ne var ki hadiseler araştırmalardan daha hızlı gelişebiliyor. Bu karşılaştırmalı kozmoloji çalışmasının davranışımızı gerekçelendirişimizle herhangi bir ilgisi varsa, fazla gecikmeden ortaya konulmalıydı. Herkese açık hale geldiğinde argümanın zayıflığı adım adım ve örnekler verilerek eleştirilebilirdi. Tez
1
O.P.: Ordinis Praedicatorum, Dominiken tarikatı mensuplarının isimlerinin sonuna eklediği kısaltma –yhn
8
daha kısıtlı bir yerde açıklanamayacak kadar karmaşık, tamamı ortaya konulmadan parça parça tartışılamayacak ve özel araştırmayla daha da geliştirilemeyecek kadar zordu. Bu nedenle tamamladığımda yayımladım ve aldığı özenli eleştiriler için de minnettarlığımı ifade etmek isterim. Özellikle Profesör Robin Horton, Profesör Philip Gulliver, Dr. Deane Neubauer ve Sayın Michael Thompson en yapıcı tavrı sergilediler. Beni hemen düzeltilmiş bir baskı yapmaya teşvik ettiği ve nasıl başlayabileceğime dair önerilerde bulunduğu için Profesör Thomas Luckmann’a da teşekkür etmek isterim. Bu yararlı eleştirilerin hepsini değerlendiremediğim görülecektir. İki baskı arasındaki esas farklılık, geri kalan her şeyin bağlı olduğu, merkezî nitelikteki “kafes ve grup” boyutlarını netleştirme girişimidir. Artık her tip toplum için ayrı bir kadran göstermek yerine, etnografiden ya da tarihsel biyografiden hareketle değerlendirmeye tâbi tutulabilen sınıflandırıcı şemanın tutarlılığını ve grup baskılarını göstermek için, diyagram boyunca dağılan örüntüleri düşünüyorum. Bu uslamlama sağlamsa, bir süreden beri algılanan evrenin toplumsal olarak inşa edilmiş olduğunu söyleyen fenomenologlardan çok daha ileriye gidebiliriz. Toplumsal ilişkiler şu ya da bu formu aldığında ne tür evrenlerin inşa edilmesinin muhtemel olduğunu söyleyebilmemiz gerekir. Profesör Bernstein’ın çalışması Class Codes and Control (1971) artık yayımlandığına göre, benim kitabım gayet açık biçimde onun tezinin öteki yüzü gibi gözükmektedir. Bu da Bernstein’ın eserinin kendi fikirlerimle ilgisini tam olarak açıklamadığımı hissedenlerden gelen bir eleştiriye cevap veriyor. Gözden geçirilmiş kafes ve grup, Bernstein’ın müfredatı oluşturabilme yöntemlerine ilişkin tartışmasından türetilmiştir. Kendisi konuşma formlarının ve şimdi de müfredatın toplumsal ilişkiler örüntüsünü nasıl kodladığını, ona nasıl aracılık ettiğini ve onu nasıl güçlendirdiğini açığa çıkarmakla ilgilenmektedir. Her verili müfredat, evrendeki nihai ilkeleri 9
açıklayan ve insanları yetiştirmek için bu ilkelerden uygun bir yöntem türeten bir kozmolojiyle doğrulanır. Bernstein’ın müfredatın ötesine, toplantı masasında pazarlıkla oluşturulan iktidar örüntüsüne bakması gibi, ben de açıkça görülen kozmolojinin ötesine, onun gerçekleştirdiği iktidar örüntüsüne bakmaya çalışıyorum. Ve bir adım ileri giderek, kozmoloji ve toplumsal örüntü tipine eşlik eden ayırt edici bir ritüel formları kodlamasını saptamaya çalıştım. Ritüel formlarının kodlanması, Basil Bernstein’ın daha önceki çalışmasında konuşma formlarının kodlanmasına denk düşer. Müfredat bir sınırlar sistemi olarak görülür, tıpkı kabile kültürü gibi. Bernstein’ın müfredat çalışması, kullanılan sınırların gücü bakımından farklılaşan başlıca çeşitleri inceler. Eğitimde güçlü sınırın korunması ile zayıf sınırın korunması arasındaki farklılık, çeşitli dinlerde ritüel ve anti-ritüel arasındaki farklılığa benzer. Bilişsel sistemlerin sınırlarının değişken gücüne ilişkin bu temayı Saflık ve Tehlike’yi1 (1970) yazdıktan sonra açıklamak zorunda kaldım. Çünkü o araştırmada deneyimlerdeki sınırlamaların iletişim işlevini, bazı toplumların güçlü biçimde bağlı bilişsel kategoriler olmaksızın pekâlâ varlıklarını sürdürdüğü ve bazılarının anomaliyi diğerlerinden daha kolay biçimde tolere ettiği şeklindeki ampirik olguyla yüzleşmeksizin vurguladım. Doğal Semboller önceki kitabın programından yola çıkarak sorduğum soruları yanıtlama girişimidir. Basil Bernstein, müfredatın, bilgi parçalarının uygun bir şekilde bir araya getirilmesine yarayan bir şema olduğunu söyler. Müfredat dahilinde bağlantılı oldukları ölçüde bunlar öğrencinin zihnine girer ve içeriğin ayrıntıları solup gidecek olsa da bağlantıların onların kanaatlerine yol göstermesi ve müfredatın temsil ettiği iktidar sistemini sürdürmesi olasıdır. Eğitim sistemlerine istikrar kazandıran bu geri besleme, kozmolojileri de dengede tutar. Kozmolojik şema, deneyim Mary Douglas, Saflık ve Tehlike, çev. Emine Ayhan, Metis Yayınları, 2. basım, 2017.
1
10
parçalarını birbirine bağlar ve bütünü anlamla donatır; onu kabul eden insanlar, birbirlerine yönelik davranışlarını ancak bu nihai kategorilere göre haklı çıkarabileceklerdir. Bu süreci görülebilir hale getiremediğimiz sürece hepimiz kurban durumundayız. Mary Douglas Aralık 1971
11
1996 BASKISINA GİRİŞ Doğal Semboller, Saflık ve Tehlike’yi yakından izliyor ve 1960’ların bir ürünü olarak, bir aciliyet duygusu, dünya çapında son derece heyecanlı bir diyaloğa katılma arzusu gösteriyordu. Üzerinden yirmi beş yıl geçti ve şimdi yeniden okuduğumda, neredeyse o zamandan beri yazdığım her şeyi çıkardığım fikirler madenini keşfediyorum. Bu yüzden, kitabı yeniden basmaya karar verdiği için Routledge’a müteşekkirim ve bana yeni bir giriş yazma şansı verildiği için de memnunum. Ancak şunu da eklemem gerekir ki kullandığım diyagramlar şimdi çok karmaşık görünüyor; sonraki versiyonlar çok daha basittir. Şu an kime hitap ettiğimi düşünmeliyim? Ritüelle ilgilenen herhangi birine; teolojiyle, değişen değerlerle ya da sabit değerlerle, kişisel kimlikle ya da tarihle ilgilenen herhangi birine. Hâlâ karşılaştırma için bir temel oluşturmadan kendi çalışmalarını gerçekleştirmeye kalkmamaları yönünde onları ikna etmek isterim. 1970’ten bu yana pek çok şey değişti. 1960’larda sosyal antropolojinin karşılaştırmalı olmaktan başka yolu olmadığı anlaşıldı. Kişisel önyargının önüne geçmek için bir yöntem gerektiği açıktı. Duygular hakkında yazan herhangi biri, Fransızların Fransızca konuşmasına şaşırma tuzağına düşmek istemiyorsa, kendi karşılaştırmaları için bir temel oluşturmalıdır. Joyce Carey’in Prisoner of Grace (1952) romanındaki alıntılamaya değer sözleri şöyledir: Onun duygusal bir adam olduğunu söyleyebilirdiniz. Gerçekten de öyleydi; fakat o günlerde çoğu genç adam için aynı şey geçerliydi. Onlar East Lynne adlı bir oyunda küçük bir oğlan çocuğu öldüğü zaman iki 12
gözleri iki çeşme ağlarlardı. Elbette küçük çocukların ölmesi üzücüdür, bence her zaman üzücüdür; ve bu yüzdendir ki bugünlerde genç insanların East Lynne gibi oyunlarda neden güldüklerini anlayabiliyorum: Saygınlıklarını kaybetmek istemiyorlar. Fakat Jim gibi adamları ağladıkları için mazur görmeleri gerektiğini düşünüyorum çünkü onlar sonuç olarak Fransızca konuştuğu için bir Fransıza gülmezler… (1952: 51)
Karşılaştırma neyin nasıl karşılaştırılması gerektiğini söylerken teoriye bağımlıdır. Din söz konusu olduğunda, dogmadan yana tavır almadan dogmaları karşılaştıran teori yoktur. Sonraki sayfalarda bu konuya ilişkin pek çok örnek yer alacak. Psikoloji söz konusu olduğunda, yerel eşikleri dikkate almaksızın duygusal tepkiler hakkında yüksek sesle konuşmak hâlâ kabul edilebilir bir şeydir. Bu kitabın merkezî projesi, farklı toplumsal ortamlara ilişkin bir şey oluşturarak karşılaştırmayı daha az öznel ve daha az göreli hale getirebilmektir. Bu kitap hayatiyetini kaybetmiş ritüele ve anlamsız formlara yönelik öğrenci isyanı üzerine bir yorum olarak başladı. Fakat protesto edenler öğrencilerden ibaret olmadığı gibi, Batı dünyasını 1970’ler ve 1980’ler boyunca, halihazırdaki durumumuza kadar dönüştürenler de sadece öğrenciler değildi. İçinde bulunduğumuz bu dünya hâlâ eşitler arasında basit ve doğrudan ilişkiler ve içtenlik özlemi içindedir. Toplumsal ayrımın dışsal formlarını hâlâ reddetmekte, iktidar ve servet farklılıklarını doğrudan iletişime yönelik engeller olarak her zamanki kadar etkin bulmaktadır. O sırada Amerika’da otobüslerde, yüzme havuzlarında, okullarda Siyah ve Beyaz ayrımı hakkında çatışmalar vardı. Bütün bunların arka planında Vietnam’daki gerilla savaşıyla ilgili tartışmalar yaşanıyordu. Katolik Kilisesi’nde bu savaşlar görünürde ritüel karşıtlığıyla, Ruh ölüyken Söz’ün nasıl yaşadığıyla ilgiliydi. II. Vatikan Konsili ritüeller konusunda dikkatliydi, fakat arka planda, kendi cemaatinin sesini işitemeye13
cek kadar uzakta olan hiyerarşik bir Kilise’ye ilişkin boğuşma yaşanıyordu. Sorunu anlamıştım fakat bir antropolog olarak çözümden emin değildim. Dönemin ruhu ritülleri alıp götürüyor, kurumları alıp götürüyor ve insanları içten konuşmakta özgür bırakıyordu… sanki insanlar kurumsal çürümeyle engellenmeseler birbirlerini kendiliğinden seveceklermiş gibiydi. Ritüellere saldırmak yüzeye saldırmaktı. Herkes için gerçek mesele daha iyi kurumlar bulmaktı. Toplumsal teori için mesele kurumsal hayata dair daha iyi bir düşünce tarzı bulmaktı. Ve benim için, Saflık ve Tehlike’yle (1966) başladığım ve o zamandan beri üzerinde çalışmakta olduğum analizi geliştirmek için bir yoldu. Şimdi yeni bir giriş yazma çağrısıyla geriye doğru bakarken din sosyolojisiyle ilgili niyetlerimin yıkıcı ve zamana bağlı olduğunu görüyorum. Din sosyolojisini, kadim kurumlara yerleşmiş dinî bağlılığa hizmetten özgürleştirmek istedim. Bu arada antropolojiyle ilgili niyetlerim ayırt edici biçimde tepkiseldi. Amaç, eski düzene dönmek yerine, Durkheimcı eski bir teorik yaklaşımın itibarını iade etmek ve bu yaklaşımı kendimizi anlamamıza elverişli hale getirmekti. Bir anlamda bu kitap karşı-kültüre aitti; çünkü artık anlamlarını yitiren ve sönüp gitmeden önce, kapsadıkları insanları boğan formları karşıma almaktan ziyade, ilk planda bu formların nasıl anlam kazandıklarını keşfetmekle ilgileniyordum.
Dinsel Kozmolojide İlk Adımlar Bu, dinsel kozmolojiyle ilgili bir kitap olarak konumlanıyor fakat bazen dinin sosyolojik bir araştırma için fazlasıyla kutsal olup olmadığından şüpheleniyorum. Doğal Semboller ilk kez ortaya çıktığında din sosyolojisi oldukça bağımsızdı ve dinle ilgili diğer çalışma alanları (tarih, edebiyat ya da mezhep 14
araştırmaları) tarafından bir ölçüde kuşkuyla karşılanıyordu. Kabul etmek gerekir ki diğer uzmanlaşmış sosyolojiler de eşit derecede kendi konularının ana akımı içinde kapalı kalmışlardı. Mesela bilim sosyolojisi ve sanat sosyolojisi uzmanlaşmış bir alanla ilgilenerek küçük nişleri işgal ediyordu ve hâlâ da öyledir. Alanın dışından gelen biri özel dil ve kavramlar karşısında anlaşılabilir biçimde şaşırır ve konunun ne olduğunu ancak uzun okumalar ve sohbetler neticesinde anlayabilir. Fakat din büyük bir uzmanlaşmamış alandır ve bir nişe sığmaz. Sosyal antropolojide bütün alana nüfuz eder. Antropoloji deneyimini modern sanayi toplumuna yöneltmek istediğimde sosyal bilimlerin içinde ayrı ve tecrit edilmiş bölümlerle engellendim (Douglas ve Ney, yakında çıkacak1). Modern dünyada din konusunda muazzam bir literatür olmakla birlikte, bu bilgilerin toplumsal düşüncenin diğer branşlarıyla nasıl ilişkilendirileceği konusunda pek az rehber çalışma söz konusuydu. Tarihçiler gayet anlaşılabilir biçimde toplumsal olayları ve kurumları kendi dönemlerinin çağdaş dinî terimleriyle, mezhepler, kiliseler, tarikatlar hakkında yazan sosyologların da genellikle izledikleri bir pratikle saptama eğilimindeydiler. Bu birimlerin içindeki ve aralarındaki hareketler yerel anlaşmazlıklar için kullanılan söz dağarcığıyla –kadim tarihte Maniheist, Pelagiusçu, Monofizit; modern zamanlarda Uyanışçı, Binyılcı, Tradisyonalist– betimlendi. Dinî bir cemaatten çıkmak “sapma”, dahil olmak “ihtida”ydı, yeni gelenler “aday” ya da “mürit” idi. Din çeşitleri doktrinle ilgili terimlerle –mistik, tektanrılı, çoktanrılı–; kurucularının isimleriyle –Kalvinist, Lutheryan–; dinî görevlerin ve ibadetlerin yerine getiriliş şekliyle –evanjelist ya da sakramental– ya da bir birimin diğerleriyle ilişkisine göre –Anglikan Kilisesi karşıtı, primitif [Hıristiyanlığın ilk dönemini esas alan], Protestan gibi– betimleniyordu. Ve doğal olarak dinin hedefleri doktrinle tanımlanıyordu.
1
Mary Douglas-Steven Ney, Missing Persons, A Critique of the Personhood in the Social Sciences, University of California Press, 1998. –yhn
15
Bu çok anlaşılır bir şeydir, ancak ayrı bir söz dağarcığı ayrı bir iletişim anlamına gelir ve büyük ustaların eserlerine rağmen din sosyolojisinin, toplumsal düşünce ana akımı içinde, daha derinlere yerleşmiş ve araştırma konusundan bir soyutlama yapmakla daha az ilgilenen, sınırları belli ayrı bir alan olduğunu söylemek doğrudur. Bu durum büyük ölçüde günümüzde de geçerlidir. Dinî araştırmalar esas olarak din okullarına yerleşmiştir ya da üniversitede bir ders olacak şekilde mezhepçi önyargılardan bilinçli biçimde özgürleştirilmişse edebiyat, tarih, felsefe ve Doğu dilleriyle birlikte beşeri bilimlere dahil edilmiştir. Din sosyolojisine adanmış dergiler bariz biçimde daha yüce değerleri övüyor olmasalar da özel bir din dili kullanarak kendilerini piyasa ve siyasetten belirgin biçimde ayırırlar. Erdemi sosyoekonomik ve siyasî araştırmaların daha sert dünyasından koruyan bir çit vardır fakat bu çit her iki taraf aracılığıyla ayakta tutulur. Max Weber kendi ideal tiplerini, kendi kültürünün her biri farklı bir kurumsal mantık içinde işleyen seküler kurumlarından, piyasa ve yasamadan çıkardı. Piyasa ve bürokrasinin iki sesi şimdi olduğu gibi o günlerde de Avrupa siyasi uyuşmazlığı içinde birbiriyle karşı karşıya gelmişti. Weber’in Hindistan ve Yahudilik üzerine çalışmalarında gösterdiği gibi, pek çok kilise hem doktrin hem de yapı bakımından gayet bürokratiktir ve Kilise örgütlenmesinin güçlü bir şekilde piyasayı akla getiren bir yanı vardır. Fakat din söz konusu olduğunda Weber kişilerarası süreçleri ele alarak kurumsal unsuru terk etti ve karizma kavramını kullandı. O zamandan beri bürokrasi ve piyasaya pek çok açıklama ve içgörülü yaklaşım tahsis edilmiş, fakat dinî örgütlenme formları etkin biçimde seküler toplum teorisine bırakılmıştır. Belki de bu akıllıcaydı. Durkheim profan bir yaklaşımla dini ele aldığında, sergilediği cesaret yüzünden başı derde girmişti. Dinlerden karşılaştırmalı olarak söz edildiğinde gerçek sorunlar ortaya çıkar. Ortak bir söz dağarcığı edinmeye çalış16