Yunan Kültüründe Yakındoğu Etkileri-Walter Burkert

Page 1


GİRİŞ

“Doğu da Batı da Allah’ındır,” der Kur’an.1 Eski Batı tarihi çalışanlar, böyle dengeli bir perspektife sahip olmakta zorlanmış, antitez ve çatışma ima ederek Doğu ve Batı’yı kutuplaştırmaya meyilli olmuşlardır. Yunanlar kendi etnik kimliklerini ve “Doğu”dan ayrı olduklarını, Pers imparatorluğunun saldırılarını püskürttükten sonra fark etmişlerdir. Ancak gerçekte Orient kavramı, çok daha sonraları, Haçlı seferleri esnasında Batı dillerine girmiştir.2 Bu durum, klasik Yunan ve Doğu arasındaki bağlantıları bugün dahi önyargısız tartışmanın neden zor olduğunu açıklamaz. Ama buna kim girişirse girişsin, kemikleşmiş tavırlarla, bir rahatsızlık duygusuyla ve kızgınlık olmasa bile bir savunmayla karşılaşır. Yabancı olan ve bilinmeyen şeyler, sakıngan bir savunma anlayışıyla uzakta tutulur. Bu durumun sebebi büyük ölçüde iki yüzyıl önce başlayan ve özellikle de Almanya’da kök salan entelektüel gelişime dayanır. Gittikçe artan akademik uzmanlaşma, ideolojik koruma anlayışıyla birleşerek, tastamam bir izolasyon içinde, katıksız bir Klasik Yunan imgesi ortaya çıkarmıştır. XVIII. yüzyıla kadar, filolojinin teolojiyle yakından bağlantılı olduğu süre boyunca, İbranilerin kutsal kitabı, Yunan klasikleriyle aynı kefeye konmuş ve bağlantılar herhangi bir rahatsızlık uyandırmamıştır. Jepht9


ha’nın kızı ve Iphigenia, operada bile birbirlerinden farklı olmayan model figürlerdi; Iapetos’un şeceresi Japheth’e bağlanıyordu; Kabeiroi’nin Semitik dillerde “büyük tanrılar” anlamına gelen kelimeden, “Doğu” kelimesinin Fenikeli Kadmos’un adından, “Batı” kelimesinin ise Europa adından geldiği kabul ediliyordu.3 Odysseia ve Herodotos’a uygun şeklide, “Fenikeliler” Doğu ve Batı arasında köprü vazifesi gören bir halk olarak rahatsızlık duymadan kabul edilmişlerdi. Ancak daha sonra üç yeni gelişme kendi sınırlarını oluşturarak, Doğu-Yunan eksenini çatlatmıştır. Filoloji teolojiden ayrılmıştır; Friedrich August Wolf, studiosus philologiae sıfatıyla 1777 yılında Göttingen’de kayıt olmuştur.4 Aynı zamanda Johann Joachim Winckelmann ile beraber, daha çok paganizme meyleden yeni bir klasisizm anlayışı ortaya çıkarak ağırlığını koymuş ve saygı görmüştür. İkinci olarak, Johann Gottfried Herder’in eserleriyle, edebiyatın ve spiritüel kültürün halkla, kabileler ya da ırklarla yakın bir şekilde ilgili olduğunu savunan romantik milliyetçilik ideolojisi gelişmiştir. Karşılıklı kültürel etkileşimlerden ziyade kökler ve doğal gelişme önem kazanmıştır. Carl Otfried Müller, Friedrich Creuzer’in daha evrensel modeline karşı ortaya koyduğu “Yunan kabile kültürü” düşüncesiyle oldukça etkin olmuştur.5 Tam da Yahudilerin Avrupa’da yasal eşit haklar aldıkları dönemde, milliyetçi-romantik bilinç “oryantalizm”e karşı bir duruş geliştirmiş ve böylece anti-Semitizm’e uygun bir ortam hazırlamıştır. Üçüncü olarak, dilbilimcilerin “Hint-Avrupa” kavramını (Avrupa dillerinin çoğunun, Farsça ve Sanskritçe’nin ortak atası) keşfetmesi, Yunan, Roma ve Cermen ittifakını güçlendirerek Semitikleri ötekileştirmiştir.6 Geriye, klasik Yunan kimliğini dışarıdan bağımsız, kendi kendine yeten bir uygarlık modeli olarak inşa etmek için, Hint-Avrupa ailesi içinde Hint yakınlara karşı Yunanların bağımsızlığını savunmak kalmıştır.7 Bu düşünce [dışarıdan bağımsız gelişen Yunan Uygarlığı] en azından Almanya’da XIX. yüzyılın ikinci yarısında ağırlık kazanmıştır.8 Ulrich von Wila10


mowitz-Moellendorf, 1884 yılında, tepeden bakan bir tavırla şunları yazmıştır: “Yüzlerce yıl çöküş sürecinde olan Semitik halklarla devletler ve Mısırlılar, kültürlerinin köklü olmasına rağmen, birkaç el becerisi, bazı kostümler, zevk yoksunu bazı araç gereçler, eskimiş süsler, itici fetişler, daha da itici sahte tanrılar haricinde, Yunanlara herhangi bir katkıda bulunmamışlardır.” Bu satırlar, eserinin tamamını karakterize etmese de, Moellendorf daha sonra geç Antik Çağ ruhunun “Doğu”dan kaynaklandığını ve “gerçek Hellenizmin ölümcül düşmanı” olduğunu savunmuştur.9 Bu asabiyetin arkasında, kendini güvende hissetmeme duygusu var gibidir. Esasen, Homeros’la mucizevi bir şekilde ortaya çıkan ve kendi kendine yeten saf Hellenizm imgesi, XIX. yüzyılda meydana gelen üç yeni keşifle sarsılmıştı: Çiviyazısının ve hiyerogliflerin çözülmesi ile Eski Yakın Doğu ve Mısır’ın yeniden ortaya çıkışı, Miken uygarlığının ortaya çıkarılışı ve arkaik Yunan sanatının gelişiminde kuvvetli bir Doğu etkisinin görüldüğü bir dönemin varlığının anlaşılması.

11


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.