22YRT15T_Layout 1 21.06.2014 17:31 Page 1
AVRUPA BATIYOR MU?
4
Avrupa Parlamentosu (AP) seçimlerinden sonra Türk medyasında “Avrupa batıyor, dağılıyor” ve “Avrupa nazilerin pençesinde” gibi başlıklara çokça rastlandı. Bunlar AB'de yaşanan gerçek durumu yansıtmaktan uzak başlıklardı. Daha çok Türkiye'de bilgi temelli düşünmenin eksikliğinden kaynaklanan yaklaşımlardı.
KADER SEVİNÇ- CHP Avrupa Birliği Temsilcisi, Avrupa Sosyalist Partisi (PES) Yönetim Kurulu Üyesi Avrupa Parlamentosu’nun Mayıs 2014 seçim sonuçlarının açıklanmasının ardından pek çok analiz yapıldı:“Avrupa’nın sonu”, “Avrupa batıyor!” veya “Avrupa Nazilerin pençesinde” başlıklarıyla öne çıkan haberler ve analizler ise bir tek ülkede, Türkiye’de çok rağbet gördü. AB’nin ekonomik gücü, toplumsal refahı, teknolojik rekabet üstünlükleri, turizm sektörü ve başta ABD, Japonya ve Çin tüm dünya ile sıkı ekonomik bağları dikkate alındığında temelsiz bir abartma bu tür yorumlar. Aynen Euro’nun yönetim krizinde olduğu gibi. AB ekonomisinin yüzde ikisini oluşturan Yunanistan’daki ekonomik yönetim yolsuzlukları ve finansal kriz sanki Euro’nun sonu gibi takdim edildi Türk medyasının bir bölümünde. Hâlbuki Euro ne değer kaybetmekte, ne de dünya ekonomisinde tedavüldeki en önemli para niteliğini kaybetmekteydi.
4
AP seçim sonuçları hepimiz için nesnellik içinde analiz edilmesi gereken önemli bir siyasi mesaj ortaya çıkardı. Toplumlar, temsili ve kısmen katılımcı demokrasi ile yetinmek istemiyorlar. Doğrudan demokrasi talebi dünyanın her yerinde olduğu gibi Avrupa’da da yükseliyor.
w BATI KARŞITLIĞI MI? Avrupa ile ilgili hemen her gelişmenin yorumlanmasında benzer bir sapmanın gözlemlenmesinin temelinde ne tür sosyal ve psikolojik nedenler olduğu incelenmeye değer bir konu. Duygusal veya dogmatik bir Batı karşıtlığı sorunu mu? İlk başlarda nesnel olmayan Batı hayranlığının daha sonra Batının eksiklikleri ile yüzleşmeler sonucunda yarattığı duygusal savrulmalar mı? Yoksa egemen siyasi gücün kendi gündemini etkili olduğu medya ve diğer kaynak-
Bugün Avrupa fikrine en fazla sahip çıkılması gereken, Türkiye’nin içinde bulunduğu otoriterleşme sürecinin de çözümünün 'daha fazla Avrupa, daha fazla demokrasi' olduğunun bilinciyle yeni girişimler tasarlanmalı. Özellikle medya, sivil toplum ve akademi odaklı ve somut temelli bir hareketlenmeye gereksinim var. larla topluma yayma operasyonun, toplumun geri kalanını da etkisi altına alması mı? Türkiye’de muhalif kesimler içinde Batı karşıtlığında gelecek arayan bazı kesimlerin şikâyetçi oldukları Avrupa şüpheci ve aşırı sağcı gruplardan siyasi söylem olarak pek de farklı olmadıklarını görüyoruz. w GENÇ İŞSİZLİK Avrupa Parlamentosu seçimlerinde Avrupa’daki merkez sol ve merkez sağ yelpazeye yayılan ulusal partileri Avrupa Birliği düzeyinde şemsiye partiler temsil etti: Sosyal demokratlar, muhafazakârlar, liberaller, yeşiller, … Bu partilerin ortak adaylarının yürüttüğü kampanyaların odağında genç işsizliği, Avrupa’nın geleceği senaryoları ve Avrupa düzeyinde daha verimli çalışan, küresel düzeyde daha etkili ve yurttaş odaklı bir model arayışı vardı. Seçim sonuçları ise hepimizce nesnellik içinde analiz edilmesi gereken önemli bir siyasi mesaj ortaya çıkardı. Toplumlar, temsili ve kısmen katılımcı demokrasi ile yetinmek istemiyorlar. Doğrudan demokrasi talebi dünyanın her yerinde olduğu gibi Avrupa’da da yükseliyor. Bunlar yurttaşların siyaset ile kurduğu ilişkinin evrimine bakınca Türkiye için de geçerli talepler. Gezi hareketi de siyasetin ihtiyaç duyulan çözümleri üretememesine karşı bir yönüyle doğrudan demokrasi talebi olarak ortaya çıktı. Batı kamuoyu, seçimlere düşük katılımı ve aşırı sağın yükselmesini “demokrasi açığı” ve “yurttaşlarla zayıf iletişim” gibi sorunlar etrafında tartışırken, bizde bu tartışmanın “Avrupa’nın batması” ya da “Naziciliğin” yükselmesi gibi kavramlar etrafında yapılması bilgi temeline dayanmayan analizler yapıldığını gösteriyor. Avrupa’da ayrımcılık ve yabancı düşmanlığında yaşa-
15
Güncel
22 Haziran 2014 Pazar
KADER SEVİNÇ KİMDİR? KADER Sevinç uluslararası siyasetçi, sosyal girişimci ve şairdir. Brüksel’de Avrupalı sosyal demokrat partilerin şemsiye partisi PES’in başkanlık divanı üyesi, CHP Avrupa Birliği Temsilcisi ve Washington’daki Johns Hopkins Üniversitesi/SAIS’in akademi üyesi olarak çalışmalarını sürdürüyor. Ayrıca Brüksel’de bir düşünce kulübü olan Türk Kahvesi Brifingleri ve eğitim girişimi Sınıf 1B’yi kurdu. Daha önce Akdeniz Üniversitesi AB Araştırmaları Merkezi, özel sektör ve Avrupa Parlamentosu’nda danışman olarak görev yaptı. 2013 yılında Diplomatik Courier Dergisi ve küresel lider kuruluşu YPFP tarafından dünyadaki en etkili genç dış
politika liderleri arasında seçildi. Eğitim yaşamında Akdeniz Üniversitesi’nde Jean Monnet Avrupa Entegrasyonu programını tamamladı ve turizm işletmeciliği bölümünden onur derecesiyle mezuniyeti sonrası CERIS/Paris XI Üniversitesi uluslararası ilişkiler yüksek lisansınından onur derecesi ile mezun oldu. Brüksel’de yayımlanan “Dizelerle Avrupa Anayasası” siyasi şiir kitabına şiiri ile katkı sağladı ve Şiirden dergisinin yazı kurulu üyesidir. 2014 yılında “%100 Brüksel” tiyatro gösterisinde rol aldı, “Kırık Ülke” şiir kitabının yanı sıra “Nehirler Boyu Yalnızlık” adlı Türkçe ve İngilizce caz ve şiir albümü yayınlandı. (www.kadersevinc.com).
nan artışı genel bir Batı karşıtlığı ve AB üyeliğine nun yaptığı bu yıl onikincisi yayımlanan “Transatlantik Eğilimler Araştırması”nda göçün ekokatı muhalefet için kullananların Türkiye’de aynomik ve kültürel etkileri de ölçülmüş. Bu yılki rımcılık ve ırkçılığın geldiği noktayı hep gözlersonuçlara göre Türkiye’de göçmenlerin ulusal den uzak tuttuğunu gözlemliyoruz. Hatta bu kesimin görünüşte “Batılı yaşam kültür için tehdit olduğunu düşünenler arasınbiçimine sahip” ama toplumu Batı düşmanlığı- da ise yüzde 61 ile Türkiye, anketin yapıldığı ülna yönlendiren kamuoyu sözcülerinden bazıla- keler arasında en üst sırada yer alıyor. AB ve ABD örneklerinde ise yanıt verenlerin rının anti-semitik, ayrımcı, nefret söylemi yaklaşık % 70’i göçmenlerin ülke küliçeren kampanyaların da baş aktörü türüne katkısı olduğunu düşünolduğunu görüyoruz. Avrupa’da çeTürkiye’de düklerini belirtiyor. Türklerin % şitli etkenlerin etkisiyle aşırı hareher geçen gün 75’i göçmenlerin işlerini ellerinketlerin zemin bulmasını Türkiartan anti-demokratik den aldığına inanıyor. Bu oran ye’de Avrupa karşıtlığına tahvil gelişmeler Türkiye AB’de % 50, ABD’de ise % etmek için ülkemizde iştahla karşıtlarının işini 35. Aynı şekilde Türkiye’de çalışanların şikâyetçi görüngöçmenlerin sosyal hizmetler dükleri bu aşırı sağ ya da sol kolaylaştırırken Türkiye için yük olduğunu düşünenkişilikler ile ruh ikizi oldukyanlısı siyasetçileri de lerin oranı % 69 iken bu solarını da zaman zaman gözyalnızlaştırdı. Türkiye’nin runun AB’de karşılığı % 50 den kaçırabiliyoruz. üyeliğine geleneksel olarak iken, ABD’de % 57. w TÜRKİYE TABLOSU partiler üstü bir desteğin Bu göstergeler Türkiolduğu ülkelerden her ye’nin de Batıdaki bu olumsuz Türkiye’deki durum bir eğilimlerden bağımsız olmadıbaşka yazının konusu olabilir angeçen gün artan ğını ve hatta bir çoğunda çok dacak somutlaştırmak gerekirse: oranda aynı şikâyeti ha kötü durumda olduğunu gösteGayrimenkul Yatırım Ortaklığı duyuyoruz. riyor. Bilgi temelli düşüncenin yıkılDerneği’nin (GYODER) yaptırdığı dığı bir toplumu her kesimden fırsatçıaraştırmaya göre Türkiye’de vatandaşlanın yönlendirmesi çok daha kolay hale gelir. rın yüzde 65’i yabancıların Türkiye’de ev almaTürkiye’de toplumumuzun Avrupa’yı bilgi tesına karşı. Açık Toplum Vakfı’nın 2006 yılında yaptığı melli değerlendirememesi de Avrupa’nın noksanları ve içerdiği fırsatları doğru analiz edeme‘Türkiye’de Farklı Olmak’ adlı araştırması da mesine yol açar, kendimize zarar veririz. ortaya koymuştu ki, vatandaşların yaklaşık % 24’ü farklı mezhepten, % 28’i Kürt, % 39’u Yahudi, % 42’si Ermeni ve % 43’ü Rum komşu is- w TÜRKİYE NELER YAPMALI? temiyor. Bu yeni dönemde ülke olarak acilen yapmaGerman Marshall Fund düşünce kuruluşu- mız gerekenleri şu şekilde özetlemek mümkün:
Türk kurumları Avrupalı platformlarda, Avrupalı paydaşlar olarak etkili olmalı. ETUC üyesi olan sendikalarımız, Business Europe üyesi TÜSİAD ve TİSK, Eurochambres üyesi TOBB, UEAPME üyesi Türkonfed ve Avrupa Sosyalist Partisi PES’in üyesi CHP ve BDP gibi kurumlarımızın Avrupalı platformlardaki etkinliği ve derinliği önemli. Ancak bu kurumların, ciddi bir demokratik açığı kalmamış, reformlarda hızla ilerleyen, toplumsal mutabakatı tekrar sağlamış bir Türkiye’nin varlığında etkili olabileceği unutulmamalı. Avrupa Parlamentosu ile ilişkiler yeniden yapılandırılmalı. Avrupa Parlamentosu (AP) ile ilişkileri istişare ile görevli bir komisyonun ötesinde kurumsallaştırmak gerekiyor. 2009-2014 döneminde TBMM-AP Karma Parlamento Komisyonu çalışmaları partizanlaşmış ve verimsiz geçmiştir Türkiye’nin AB üyelik müzakere başlıklarına paralel olarak TBMM ve AP’deki ilgili komisyonlar arasında doğrudan işbirliği bağları tesis edilmelidir: Örneğin adalet, çevre, finans, içişleri, enerji… Türkiye’de müzakerelerin yönetim modeli yenilenmeli. Meclisteki AB Uyum Komisyonu’nun işlevinde değişikliğe gidilerek çoğulcu bir sistem kurulmalı. Daha önce mecliste CHP’nin önerdiği gibi yalnızca siyasetçilerden oluşmayan geniş tabanlı, çoğulcu bir Ulusal Komite kurulabilir. Türkiye’de yeni bir Avrupa hareketi yaratılmalı. Bugün Avrupa fikrine en fazla sahip çıkılması gereken, Türkiye’nin içinde bulunduğu otoriterleşme sürecinin de çözümünün daha fazla Avrupa, daha fazla demokrasi olduğunun bilinciyle yeni girişimler tasarlanmalı. Özellikle medya, sivil toplum ve akademi odaklı ve somut temelli bir hareketlenmeye gereksinim var. Hem Avrupalı değerlerin yeni ülkelere taşınması hem de yeni bir Batı’nın inşası için tarihi bir dönemeçteyiz. Avrupa’da yıllardır gelişen “Çemberler Avrupası tartışmaları yakından takip edilmeli ve katkı verilmeli. Euro Bölgesinin çekirdek, geniş bir AB’nin ise esas çemberi oluşturacağı bir yeni Avrupa düzeni Türkiye açısından belirleyici bir etken olacak. Değişen ve yenilenen bir Avrupa’nın içinde güçlü bir Türkiye olarak yer almanın yolu da bu “yeni” olanın içeriğini belirleyecek tartışmalara etkili bir katkı vermekten geçiyor.
Çocuk gelinler ve Cumhurbaşkanlığı seçimleri 5. sınıflardaki kız çocuklarına nasıl “iyi gelin” olacaklarının öğretildiği ortaya çıktı. Sosyal Bilgiler dersi için öğretmenlere rehber olmak üzere hazırlanan 2012-2013 Pasifik Yayınları'na ait öğretmen kılavuz kitabında “ kınanın gelin olacak kızın yeni evine bağlı kalacaHasan ğını sembolize etmek Güneş üzere yakıldığını, gelinin gerekirse kocaKONUK YAZAR sına kurban olacağı” ifade edilmektedir. Abartı olmaksızın, AKP’nin kız çocuklarına dolayısıyla da kadına bakış açısı yukarıdaki ifadelerden de anlaşılacağı üzere, İŞİD’le benzer özellikler göstermektedir. Hatırlarsanız, İŞİD Musul’u işgal ettikten sonra bu yasaklara uyacaksınız diye yayınladığı listenin başında kadınların evden çıkmaması emri var. Görüldüğü gibi ve tekrar belirtecek olursak, AKP’nin iktidarında yayınlanan yardımcı kitapta kadınlara biçilen rol ile İŞİD’in bakış açısı aynı. Bu bakış açısının temeli erkek egemen bir toplum inşa etmek ve yaygınlaştırmaktır. İŞİD’ci zihniyetle ortak paydada buluşan AKP iktidarı ve Erdoğan, aslında çocuk gelinlerin artacağının sinyallerini neo liberal/İslamcı gerici 4+4+4 Eğitim Yasası'yla vermişti. Yasanın ardından “küçük gelin” tartışması yaşanmış, yeni sistemin “Küçük Gelin’ler yaratacağı iddiaları uzun süre gündemi meşgul etmişti. Gerçekten uzun süre geçmeden yasa etkilerini göstermeye başladı. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, Türkiye’nin karşı karşıya bulunduğu toplumsal vakada, çocuk gelinlerin sayısının 181 bini aşmış olmasıdır. İstatistiklere göre, 2013 yılında çocuk yaşta resmi nikahla evlendirilenlerin oranı yüzde 3’dir. 2013 yılında kız çocuklarının yüzde 69’u kendisinden 6 ve daha büyük yaşta bir erkek ile evlendirildi. Yine, Türkiye Barolar Birliği Kadın Komisyonu, ailelerin çocuklarının yaşlarını büyük gösterip evlenme izni alabilmek için mahkemeye başvurma oranında yüzde 94 artış olduğunu açıklıyor. Bütün bu veriler ne anlama geliyor? Çocuk gelinin reşit olmayla ilgisi var. Psikolojiyle ilgisi var. Henüz çocukluk döneminde olan, henüz cinsel birlikteliğin gerektireceği davranışlara fiziksel ve duygusal olarak hazır olmayan kız çocukları bu dönemlerinde istismara uğruyor. Böyle bir çocuk sağlıklı olabilir mi? Karakter gelişimini sağlayabilir mi? Elbette, AKP ve Erdoğan’ın çocuk gelinler ve dolayısıyla kadınlara bakış açısı önemlidir. Aslında, Başbakan Erdoğan, siyasete başladığı Milli Nizam Partisi ve Milli Selamet Partisi'nde kadınların üyeliğe kabul edilmediği biliniyor. Erdoğan işte bu gelenekten gelmektedir. Yine Erdoğan erkeği önceleyen, kadını ikinci planda gören cemaatlerde yetişmişti. Başka bir ifadeyle, aslında kadının toplumsal yaşamda yeri olmadığını savunan cemaatlerde yetişmişti. Kuşkusuz, konunun başbakanla ilgisi kadar, bugünlerde gündemde bulunan cumhurbaşkanlığı seçimi ile de ilgisi bulunmaktadır. CHP kurmaylarının ifade etiğine göre, CHP ve MHP’nin ortak adayı Ekmelleddin İhsanoğlu kadınların toplumsal yaşamda yer almaları taraftarıymış. Bu anlamda İhsanoğlu olumlanabilir. Ancak İstanbul Üniversitesi'nde İhsanoğlu’nun bir dönem başında olduğu Türk Bilim Tarihi kısmında çalışan TKP Eski Genel Başkanı Erkan Baş’ın açıklamaları da ilginçtir. Erkan Baş, İhsanoğlu’nun Osmanlıcı ve Amerikancı olduğunu ileri sürmektedir. Anlatılanlar doğruysa, Ekmelleddin İhsanoğlu'nun adaylığının doğru tespit olup olmadığı tartışılmalıdır. hgunes0202@gmail.com
Türkİye açısından Avrupa’daki GELİŞMELERİN ANLAMI BU yeni dönem, Avrupa Parlamentosu’nda hem aşırı grupların güçlenmesi hem de Türkiye’nin iç meselelerle fazlasıyla meşgul olarak Avrupa’daki gelişmeleri idrak edememesi nedeniyle dikkatli yönetilmesi gereken bir süreç. Sorunun sadece aşırı gruplar olmadığını aynı zamanda ana akım partiler içinde de Türkiye ile ilgili tartışmaların farklı bir yöne savrulduğunun farkında olmalıyız. Yakın zamana kadar Türkiye’nin üyeliğine karşı gerekçelerini din/kültür/coğrafya gibi zayıf gerekçeler üzerine kuran Avrupa’nın aşırı grupları, şüphecileri, Türkiye karşıtları 2008/2009’dan bu yana söylemlerini değiştirdiler. Çok daha güçlü bir gerekçe olan “demokrasi sorunları”nı kullanmaya başladılar. Türkiye’de her geçen gün artan antidemokratik gelişmeler Türkiye karşıtlarının işini kolaylaştırırken Türkiye yanlısı siyasetçileri de yalnızlaştırdı. Türkiye’nin üyeliğine geleneksel olarak partiler üstü bir desteğin olduğu ülkelerden İspanyol, Portekizli, İngiliz, İsveçli siyasetçilerden her geçen gün ar-
tan oranda aynı şikâyeti duyuyoruz: “Türkiye’de olanlar bizi Türkiye’nin üyeliğini savunamaz duruma düşürüyor”.” Türkiye’nin üyeliğini destekleyenler mevcut hükümet ile Türkiye toplumu arasındaki ayrımı daha net bir biçimde ortaya koymaya başladılar. Türkiye’nin üyeliğini gönülden destekleyen bu siyasilerin Türkiye karşıtlarına Türkiye’deki dinamik toplumu işaret ettiklerine ve giderek otoriterleşen hükümetin Türkiye’yi tanımlamakta tek belirleyici olmayacağını söylediklerine de sıkça tanık oluyorum. CHP, tarihi rolünün bilinciyle, Brüksel’de Avrupa Birliği Temsilciliği kurarak Avrupa’da demokratik Türkiye’yi destekleyenlerle çalışmayı sürdürüyor. Brüksel’de Türkiye’den gelerek etkinliklere katılan parti temsilcilerimizin emeklerinde, AB kurumları nezdindeki girişim, yasa ve siyaset önerilerimizde, kamuoyu oluşturma çalışmalarımızda, Türkçe/İngilizce Avrupa Birliği yayınlarımızda CHP’nin bu girişimlerinin yansımaları görülebilir.