PSHD 2011-3

Page 1

ISSUED BY THE PSYCIATRIC NURSES ASSOCIATION

JOURNAL of PSYCHIATRIC NURSING C İ LT / V O L U M E 2 • S AY I / I S S U E 3 • Y I L / Y E A R 2 0 1 1 Psikiyatri Kliniği’nde Yatan Hastaların İlaç Uyumları ve Sosyal Destekle İlişkisi Drug Compliance of Patients Hospitalized in the Psychiatry Clinic and the Relationship with Social Support Psikiyatrik Bozukluğu Olan Ergen ve Ebeveynlerinin Öfke İfade Biçimleri Arasındaki İlişkinin İncelenmesi Examining the Mode of Anger Expression in Adolescents with Psychiatric Disorders and their Parents Bir Psikiyatri Kliniğinde Hemşireler Tarafından Yapılan Hasta Bakım Planlarının Fonksiyonel Sağlık Örüntüleri Modeli ve NANDA Tanılarına Göre Değerlendirilmesi Evaluation According to the Functional Health Pattern Model and NANDA Diagnoses of Patient Care Plans Made by Nurses in a Psychiatry Department Hemşirelik Öğrencilerinin Eleştirel Düşünme Eğilimleri İle Akademik Başarıları Arasındaki İlişkinin İncelenmesi Examination of the Relationship Between Critical Thinking Disposition and Academic Success of Nursing Students Bir Psikiyatri Kliniğinde Yatan Hastaların Psikotrop İlaç Kullanma Hakkında Düşünceleri ve Taburculuk Sonrası Telefonla İzlem Ideas Regarding Psychotropic Drug Use among Inpatients in a Psychiatry Clinic and after Their Discharge from the Hospital with Follow-Up by Telephone Ruhsal Hastalığa Sahip Bireylerde Damgalama Süreci ve İçselleştirilmiş Damgalama Stigma Process and Internalized Stigma among Individuals with Mental Illness

CİLT/VOLUME 2 • SAYI/ISSUE 3 • YIL/YEAR 2011

Damgalama Erken Yaşlarda Başlar… Gençlerde Ruhsal Hastalıklara Yönelik Damgalamayla Mücadelede Eğitimin Rolü Stigma Starts Early: The Role of Education among Young People Combating Stigma about Mental Illnesses

Türk Psikiyatri Dizini, Türkiye Atıf Dizini, Index Copernicus ve Gale/Cengage Learning’de dizinlenmektedir. Indexed in Turkish Psychiatry Index, Turkish Citation Index, Index Copernicus, and Gale/Cengage Learning.

ISSN 1309-3568

PSİKİYATRİ HEMŞİRELİĞİ DERGİSİ • JOURNAL of PSYCHI ATRIC NUR SING

PSİKİYATRİ HEMŞİRELERİ DERNEĞİNİN YAYIN ORGANIDIR

PSİKİYATRİ HEMŞİRELİĞİ DERGİSİ



PSİKİYATRİ HEMŞİRELERİ DERNEĞİNİN YAYIN ORGANIDIR ISSUED BY THE PSYCIATRIC NURSES ASSOCIATION

JOURNAL of PSYCHIATRIC NURSING C İ LT / V O L U M E 2 • S AY I / I S S U E 3 • Y I L / Y E A R 2 0 1 1

EDİTÖRLER KURULU / EDITORIAL BOARD EDİTÖR / EDITOR IN CHIEF Nurhan EREN Nazmiye KOCAMAN YILDIRIM YARDIMCI EDİTÖRLER / ASSOCIATE EDITORS Hülya BİLGİN Perihan GÜNER KÜÇÜKKAYA Gül ÜNSAL İSTATİSTİK DANIŞMANI / STATISTICAL CONSULTANT Rian DİŞÇİ ULUSAL DANIŞMA KURULU / NATIONAL SCIENTIFIC ADVISORY BOARD Filiz ADANA Gülsüm ANÇEL Berna ARİFOĞLU Hülya ARSLANTAŞ Nesrin AŞTI Aysun BABACAN GÜMÜŞ Ayşegül BİLGE Nihal BOSTANCI DAŞTAN Kadriye BULDUKOĞLU Sevim BUZLU Sibel COŞKUN Olcay ÇAM Zekiye ÇETİNKAYA DUMAN Fatma DEMİRKIRAN Türk Psikiyatri Dizini, Türkiye Atıf Dizini, Index Copernicus ve Gale/Cengage Learning’de dizinlenmektedir. Indexed in Turkish Psychiatry Index, Turkish Citation Index, Index Copernicus, and Gale/Cengage Learning.

Selma DOĞAN Şeyda DÜLGERLER Fatma EKER Esra ENGİN Nevin GONCA ONAN Ayça GÜRKAN Özlem IŞIL Songül KAMIŞLI Semra KARACA Gülseren KESKİN Meral KELLECİ Yasemin KUTLU Leman KUTLU Leyla KÜÇÜK

TEKNİK EDİTÖR / TECHNICAL EDITOR Arzu AYDOĞDU

DİL EDİTÖRÜ / LINGUISTIC EDITOR Corinne LOUGUE CAN

Fahriye OFLAZ Ayşe OKANLI Fatma ÖZ Ayşe ÖZCAN Neslihan ÖZCAN Gönül ÖZGÜR Çaylan PEKTEKİN Gülcem SALA RAZI Havva TEL Gülşen TERAKYE Besti ÜSTÜN Serap YILDIRIM

ISSN 1309-3568

PSİKİYATRİ HEMŞİRELİĞİ DERGİSİ


PSİKİYATRİ HEMŞİRELİĞİ DERGİSİ JOURNAL of PSYCHIATRIC NURSING ISSN 1309 - 3568 CİLT / VOLUME 2

SAYI / ISSUE 3

YIL / YEAR 2011

PSİKİYATRİ HEMŞİRELERİ DERNEĞİ YAYIN ORGANI ISSUED BY THE ASSOCIATION OF PSYCHIATRIC NURSES Sahibi ve Yazı İşleri Müdürü / Owner and Publishing Manager Psikiyatri Hemşireleri Derneği adına Nurhan EREN

PSİKİYATRİ HEMŞİRELERİ DERNEĞİ YÖNETİM KURULU ASSOCIATION OF PSYCHIATRIC NURSES BOARD Başkan / President Başkan Yardımcısı / Vice President Genel Sekreter / Secretary General Genel Sekreter Yardımcısı / Vice Secretary General Sayman / Treasurer Sayman Yardımcısı / Vice Treasurer Yönetim Kurulu Üyeleri / Members

Yasemin KUTLU Semra KARACA Hacer ATİK TOSUNLAR Zeynep KOÇ Arzu AYDOĞDU Hatice KIRTAŞ AŞIK Hülya BİLGİN Nevin GONCE ONAN Neslihan KESER ÖZCAN

YAZIŞMA ADRESİ / CORRESPONDENCE e-posta / e-mail: phdergi@phdernegi.org Psikiyatri Hemşireleri Dergisi Yayın Koordinasyonu: KARE Yayıncılık • karepublishing Tel: 0216 550 6 111 Faks: 0216 550 6 112 e-posta: kareyayincilik@gmail.com Adres: Söğütlüçeşme Cad. No: 76/103, Sevil Pasajı, 34730 Kadıköy, İstanbul Yayına hazırlama / Publisher: KARE Yayıncılık / KARE Publishing Basım tarihi / Press Date: Ocak / January 2012 Reklam ve tanıtım sorumlusu / Advertisement Director: Hilal AYDIN Dağıtım sorumlusu / Distribution: Hatice KIRTAŞ AŞIK Dört ayda bir yayınlanır / Published three times a year • Yayın türü / Type of publication: Süreli yayın / Periodical Baskı adedi / Circulation: 750 • Baskı / Press: Yıldırım Matbaacılık - İstanbul Sayfa tasarım / Design: Ali CANGÜL • Kapak tasarım / Cover: Cengiz AKIN Türk Psikiyatri Dizini, Türkiye Atıf Dizini, Index Copernicus ve Gale/Cengage Learning’de dizinlenmektedir. Indexed in Turkish Psychiatry Index, Turkish Citation Index, Index Copernicus, and Gale/Cengage Learning. Bu dergide yayınlananların telif hakkı Psikiyatri Hemşireleri Derneği’ne aittir. © 2011 Material published in the Journal is covered by copyright © 2011 Association of Psychiatric Nurses. All rights reserved. Bu dergide kullanılan kağıt ISO 9706: 1994 standardına uygundur. This publication is printed on paper that meets the international standart ISO 9706: 1994. Türkçe ve İngilizce tam metinlere İnternet erişimi ücretsizdir (www.phdernegi.org). Free full-text articles in Turkish and English are available at www.phdernegi.org.


İÇİNDEKİLER / CONTENTS

Editörden . ...................................................................................................................................................................................................................................iv

ORİJİNAL MAKALE (ORIGINAL ARTICLES)

Psikiyatri Kliniği’nde Yatan Hastaların İlaç Uyumları ve Sosyal Destekle İlişkisi

Drug Compliance of Patients Hospitalized in the Psychiatry Clinic and the Relationship with Social Support

Meral KELLECİ, Elvan E. ATA......................................................................................................................................................................................105

Psikiyatrik Bozukluğu Olan Ergen ve Ebeveynlerinin Öfke İfade Biçimleri Arasındaki İlişkinin İncelenmesi

Examining the Mode of Anger Expression in Adolescents with Psychiatric Disorders and their Parents

Demet TAŞÇI ESER, Besti ÜSTÜN............................................................................................................................................................................111

Bir Psikiyatri Kliniğinde Hemşireler Tarafından Yapılan Hasta Bakım Planlarının Fonksiyonel Sağlık Örüntüleri Modeli ve NANDA Tanılarına Göre Değerlendirilmesi

Evaluation According to the Functional Health Pattern Model and NANDA Diagnoses of Patient Care Plans Made by Nurses in a Psychiatry Department

Selma SABANCIOĞULLARI, Elvan E. ATA, Meral KELLECİ, Selma DOĞAN............................................................................................117

Hemşirelik Öğrencilerinin Eleştirel Düşünme Eğilimleri İle Akademik Başarıları Arasındaki İlişkinin İncelenmesi

Examination of the Relationship Between Critical Thinking Disposition and Academic Success of Nursing Students

Yalçın KANBAY, Elif IŞIK, Özgür ASLAN................................................................................................................................................................123

Bir Psikiyatri Kliniğinde Yatan Hastaların Psikotrop İlaç Kullanma Hakkında Düşünceleri ve Taburculuk Sonrası Telefonla İzlem

Ideas Regarding Psychotropic Drug Use among Inpatients in a Psychiatry Clinic and after Their Discharge from the Hospital with Follow-Up by Telephone

Meral KELLECİ, Selma DOĞAN, Elvan E. ATA, Dilek AVCI, Selma SABANCIOĞULLARI, Filiz BAŞEĞMEZ, Meral İŞKEY..........128

DERLEME (REVIEWS)

Ruhsal Hastalığa Sahip Bireylerde Damgalama Süreci ve İçselleştirilmiş Damgalama

Stigma Process and Internalized Stigma among Individuals with Mental Illness

Olcay ÇAM, Döndü ÇUHADAR.................................................................................................................................................................................136

Damgalama Erken Yaşlarda Başlar… Gençlerde Ruhsal Hastalıklara Yönelik Damgalamayla Mücadelede Eğitimin Rolü

Stigma Starts Early: The Role of Education among Young People Combating Stigma about Mental Illnesses

Gül OBAN, Leyla KÜÇÜK.............................................................................................................................................................................................141

Tez Tanıtımı . ...........................................................................................................................................................................................................................149 Psikiyatri Hemşireliği Dergisi 2011 Yılı 2. Cilt Konu ve Yazar Dizini . ............................................................................................................150 Yazarlara Bilgi . ......................................................................................................................................................................................................................153 Instructions for Authors ...................................................................................................................................................................................................155

iii


iv

EDİTÖRDEN

Değerli Meslektaşlarımız, Dergimizin ikinci yılını bitirirken, sizlerden gelen araştırma ve derleme yazılarının, her sayıda, mesleğimize değerli katkılar sağlayacak yönde önemli gelişme gösterdiğini görmenin gururunu paylaşmak istiyoruz. Tabi ki bu gelişmede, bilimsel danışma kurulunun, adeta bir danışman gibi eğitici biçimde, büyük bir titizlikle, yazarlara yeni bir bakış ve yaratıcılık kazandıran, yapıcı eleştirilerle makaleleri inceleyen anlayışının, yayın kurulu ve Kare Yayıncılığın özenli çalışmalarının katkıları büyüktür. Yazılarınızla ilgili düzeltmeler için sizlerden gelen teşekkürler de bunu göstermektedir. Ülkemizde bilimsel bir mesleki dergi yayınlamanın ve onu -bilimsel niteliğini kaybetmeden- hayatta tutmanın, psikiyatri hemşireliğinin temel standartlarda benzer, yaratıcı müdahalelerde ise özgün bir gelişme göstermesinde, ne denli merkezi önemde olduğu yadsınamaz. Psikiyatri Hemşireliği Dergisi bu iki yılda önemli indekslerde yer almıştır. 2012 yılında da katkı sağlayacak ulusal ve uluslararası bilimsel danışma kurulu üyeleri ile daha da zenginleşecektir. Amacımız mesleğimizin yetki ve sorumluluk alanlarını, olması gerektiği biçimde genişletir ve geliştirirken, araştırma, olgu ve özgün yazılarla bunları bilimsel bir ortamda sunabilmektir. Bu sayımızda da sizlere 5 orijinal makale 2 derleme sunmaktayız. İlk makale “Psikiyatri Kliniği’nde Yatan Hastaların İlaç Uyumları ve Sosyal Destekle İlişkisi” konusunda yapılmış, hastaların ilaç uyumlarının yetersizliğini ve hemşirenin bunu önlemede ne denli önemli olduğunu vurgulayan son derece değerli bir araştırmadır. İkinci makale, ergen ve ebeveynlerin birlikte ele alınmalarının önemine vurgu yapan, “Psikiyatrik Bozukluğu Olan Ergen ve Ebeveynlerinin Öfke İfade Biçimleri Arasındaki İlişkinin İncelenmesi” konusunda yapılmıştır, Üçüncü makale, hemşireliğin daha temel alanına; tanılama ve hemşireliğe özgü modellere yönelik gerçekleştirilen, “Bir Psikiyatri Kliniğinde Hemşireler Tarafından Yapılan Hasta Bakım Planlarının Fonksiyonel Sağlık Örüntüleri Modeli ve NANDA Tanılarına Göre Değerlendirilmesi” konusundadır. Dördüncü makalede, “Hemşirelik Öğrencilerinin Eleştirel Düşünme Eğilimleri İle Akademik Başarıları Arasındaki İlişkinin İncelenmesi” amaçlanarak eleştirel düşünmenin mesleki eğitimimizdeki önemi incelenmeye çalışılmıştır. Son makale, hastane tedavisi ve taburculuk sonrası takibin önemini vurgulayan “Bir Psikiyatri Kliniğinde Yatan Hastaların Psikotrop İlaç Kullanma Hakkında Düşünceleri ve Taburculuk Sonrası Telefonla İzlem” konusunda yapılmıştır. Bu çalışma, hastaların ve ailelerinin bilgilendirme ve desteklenmeye olan gereksinimlerini ortaya çıkararak, ülkemizde büyük oranda yataklı tedavi hizmetlerinde çalışan psikiyatri hemşirelerinin psikososyal rolüne de vurgu yapması bakımından oldukça önemlidir. Sizlere sunduğumuz iki derleme yazısında ise, hem toplumda damgalama kavramı ve bireyin damgalamayı içselleştirme süreçleri, hem de erken yaşlarda damgalama ile mücadelenin önemini irdelemektedir. Bu sayıdan itibaren her yılın sonunda psikiyatri hemşireliği alanında Türkiye’de yapılan yüksek lisans ve doktora tezlerinin bir listesini vermeyi planlamaktayız. Bu sayının sonunda da böyle bir liste yer almaktadır. Ayrıca tez ve kitap tanıtımı da yer almaktadır. Bu sayıda yer alan yazıların değerlendirilmesi ve yayına hazırlanmasında katkı sağlayan tüm hakemlerimize, yazarlara ve her zamanki gibi son derece titizlikle çalışan yayın evine teşekkür eder, okurlarımıza yararlı olmasını dileriz. Saygılarımızla, Dr. Nurhan Eren Doç. Dr. Nazmiye Kocaman Yıldırım Editör


ORİJİNAL MAKALE / ORIGINAL ARTICLE

105

Psikiyatri Kliniği'nde Yatan Hastaların İlaç Uyumları ve Sosyal Destekle İlişkisi Drug Compliance of Patients Hospitalized in the Psychiatry Clinic and the Relationship with Social Support Meral KELLECİ,1 Elvan E. ATA1 ÖZET

SUMMARY

Amaç: Bu çalışma psikiyatri kliniğinde yatan hastaların ilaç uyumlarını ve sosyal destekle ilişkisini belirlemek amacıyla yapıldı.

Objectives: This study was carried out in order to determine drug compliance among patients hospitalized in the psychiatry clinic and the relationship with social support.

Gereç ve Yöntem: Çalışmanın örneklemini Nisan 2009-Mart 2010 tarihleri arasında klinikte yatan, çalışmaya katılmayı kabul eden, anlama ve iletişime geçme konusunda sorunu olmayan 140 hasta oluşturdu. Araştırmanın verileri “Kişisel Bilgi Formu”, “Morisky Uyum Anketi” ve “Çok Boyutlu Algılanan Sosyal Destek Ölçeği” ile elde edildi. Araştırmanın verileri teke tek görüşme yoluyla toplandı. Verilerin analizinde varyans analizi, korelasyon ve frekans dağılımı kullanıldı. Bulgular: Yaş ortalaması 37.20±12.82 olan hastaların, %51.4’ü kadın, %53.6’sı evli, %44.3’ü ilkokul, %25.7’si lise mezunu, %62.1’i orta düzeyde ekonomiye sahip ve %67.1’i çekirdek ailede yaşamaktaydı. Hastaların hastalık süre ortalaması 8.35±8.11 yıl ve ortalama yatış sayısı 3.25±2.08 idi. Hastaların ilaç uyumlarının, %20’sinin iyi, %48.6’sının orta ve %31.4’ünün kötü düzeyde olduğu belirlendi. Hastaların ilaç uyumlarına göre Çok Boyutlu Algılanan Sosyal Destek ölçeği puan ortalamaları incelendiğinde aile desteği açısından gruplar arasında fark olmadığı ancak arkadaş desteği ve özel birisinin desteği alt boyutlarına göre gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı farkın olduğu belirlendi (p<0.05). Arkadaş desteği ile ilaç uyumu arasında istatistiksel yönden anlamlı pozitif yönde zayıf bir ilişkinin olduğu saptandı (r=0.272, p=0.001). Sonuç: Araştırmanın sonucunda hastaların çoğunluğunun ilaç uyumlarının yetersiz olduğu, arkadaş desteği ve özel birisinin desteğini hisseden hastaların ilaç uyum puanlarının daha yüksek olduğu, arkadaş desteği ile ilaç uyumu arasında zayıf da olsa bir ilişkinin olduğu belirlendi. Anahtar sözcükler: Hemşirelik; ilaç uyumu; psikiyatri hastası; sosyal destek.

Giriş Günümüzde halen gerek Türkiye’de gerekse diğer ülkelerde psikiyatri hastalarının ilaç uyumu ile ilgili sorunlar yaşanCumhuriyet Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Hemşirelik Bölümü, Sivas 1

İletişim (Correspondence): Arş. Gör. Elvan E. ATA. e-posta (e-mail): elvanhenden@gmail.com Psikiyatri Hemşireliği Dergisi 2011;2(3):105-110 Journal of Psychiatric Nursing 2011;2(3):105-110 Geliş tarihi (Submitted): 04.11.2011 Kabul tarihi (Accepted): 02.01.2012

Methods: The sample of the study was composed of 140 patients hospitalized in the clinic between April 2009 - March 2010, who accepted to take part in the study and had no problems in comprehension or communication. Data of the study were obtained with the “Personal Information Form”, “Morisky Adherence Scale” and “Multidimensional Scale of Perceived Social Support”. Data of the research were obtained during a face-to-face interview. For analysis of the data, variance analysis, correlation and frequency distribution were used. Results: The average age of the patients was 37.20±12.82 years, 51.4% were female, 53.6% were married, 44.3% were primary school graduates, 25.7% were high school graduates, 62.1% had mid-level economic status, and 67.1% lived with their immediate family. The average duration of the patients’ disease was 8.35±8.11 years, and the average number of hospitalizations was 3.25±2.08. Drug compliance was good in 20% of the patients, moderate in 48.6% and poor in 31.4%. When the average score of the Multidimensional Scale of Perceived Social Support was evaluated according to the drug compliance of patients, it was determined that there was little difference between groups with regards to family support; however, there was a statistically significant difference between groups regarding the sub-dimensions of support of a friend or someone special (p<0.05). There was a weak relation, statistically significant and positive, between support of a friend and drug compliance (r=0.272, p=0.001). Conclusion: Based on the results of the study, it was determined that drug compliance of most patients was inadequate. The drug compliance score of patients who feel the support of a friend or someone special was high, and there was a relation, though weak, between support of a friend and drug compliance. Key words: Nursing; drug compliance; psychiatric patient; social support.

maktadır. Psikiyatri hastalarının tanılanması, tedavinin sürdürülmesi ve rehabilitasyonu aşamalarında bir taraftan hasta ve aile boyutunda güçlükler yaşanırken diğer taraftan sağlık sistemi ile ilgili engeller, sorunların ele alınmasını etkilemektedir. Türkiye’de psikiyatri hastalarının akut dönemde hastanede yatırılarak tedavi edildikleri, taburculuktan sonra izlemlerin yapılmadığı, hastanın aile ile birlikte tekrar atak geçirinceye kadar yaşamını sürdürdüğü bir tablo söz konusudur. Ruh sağlığı sistemi ile ilgili yeni düzenlemeler yapılmakla birlikte mevcut durum içerisinde hastaların bakım ve tedavi alabilecekleri tek merkez ikinci basamak sağlık hizmet-


106

leridir. Bu durum içerisinde hastanın klinikte kaldığı sürede hastalığı yönetme konusunda güçlendirilmesi ve ilaç uyumunun sağlanması psikiyatri hemşirelerinin öncelikli hedefleri arasındadır.

Ciddi ruhsal hastalıkların tedavisinde önemli bir rol oynayan tedaviye uyum, hasta ve hastanın çevresi, sağlık personeli ve sağlık hizmetlerinin sunumu gibi faktörlerden etkilenen, kompleks ve dinamik bir davranış sürecidir.[1,2] Tedaviye uyum hastanın, sağlık profesyonelleri tarafından düzenlenen tedavisini kabul edip uygulamasıdır. Bir tedavi programına başlayıp tamamlamak, kontrollere gelmek, ilaçları önerilen dozda ve sürede kullanmak, yaşam biçimini düzenlemek, hastalığı yönetmek tedaviye uyumun birer öğeleridir.[2,3]

Tedaviye uyumsuzluk klinik uygulamalarda çok sık karşılaşılan ve hastanın tekrar yatırılmasını gerektirebilen önemli bir sorundur.[4] Tedaviye uyumsuzluk reçete edilen ilaçları kullanmamak ya da düzensiz kullanmak, reçete edilmeyen ilaçları kullanmak, randevuları kaçırmak, takiplere devam etmemek ve buna benzer davranışlarda bulunmak şeklinde olabilmektedir.[5] Genel olarak bakıldığında hastaların üçte birinin tedaviye tam uyduğu, üçte birinin kısmen uyduğu ve üçte birinin hiçbir tedaviye uymadığı belirtilmektedir. Psikiyatrik hastalarda ise tedaviye uyumsuzluk diğer tıbbi durumlardan daha yüksektir.[4,6,7] İlaç uygulaması şizofreni ve diğer psikotik bozukluklarda tedavinin temel unsuru olmasına rağmen antipsikotik ilaçlara uyumsuzluk oranı %11-80 arasında değişmektedir.[8]

Psikiyatrik bozukluğu olan hastalarda ilaç uyumsuzluğunun nedenleri arasında, hastanın hastalığa karşı içgörüsünün olmaması veya yetersiz olması, psikotik düzeydeki psikopatolojisi, ilaç kullanımına ilişkin yaşadığı korkular, hastalığın seyri, ilaçlara bağlı ortaya çıkan yan etkiler, ilaç rejimine uymada yaşanılan sorunlar, sosyal ve çevresel desteğin yetersiz olması, ekonomik güçlükler, tedaviye karşı yetersiz bilgilenme veya tedaviyi yanlış yorumlama, bölgenin ve hastanenin şartları, hastanın ve çevresinin ilaç tedavisine ve ruhsal hastalığa karşı tutumu, ilaç kullanımının toplumsal hayatta yarattığı düşünülen güçlükler, kültürel inançlar, tedavi konusunda görülen baskı gibi etkenler de belirleyici rol oynamaktadır.[9,10] Bunlara ek olarak birçok çalışmada özellikle hastanın birlikte yaşadığı yakınlarının ya da ailesinin ilaç tedavisine karşı olan tutumunun da önemine vurgu yapılmaktadır.[2,9,11] Aile, arkadaş desteği veya bir işte çalışıyor olma durumu da uyumu etkiler. Sosyal ve çevresel destek eksikliği, hastalık süresi ile ilişkili gözükmektedir. Hastalığın kronik seyri nedeniyle bakım verenlerin ilgilerinin azalması yanında, bakım verenlerin anne-baba olduğu olgularda, bakım verenlerin süreç içinde fiziksel engellerinin artması ve ölmeleri durumunda hastaların sosyal ve çevresel desteklerinin azalacağı bir gerçektir. Tedaviye uyum için önemli olan düzenli kontroller, sosyal ve çevresel desteğin zamanla azalmasıyla aksayabilir ve bu

Psikiyatri Hemşireliği Dergisi - Journal of Psychiatric Nursing 2011;2(3):105-110

da hastalığın hem seyrini hem de şiddetini olumsuz yönde etkileyebilir.[12] İlk randevularına gelmeyen 313 psikotik hastada 2002 yılında yapılan bir çalışmada uyumsuzluk için beş önemli belirleyici tespit edilmiştir. Bunlar; genç olmak, etnik farklılıklar, yetersiz aile destek sistemi (maddi imkânsızlık dâhil), sağlık sigortası sahibi olmamak ve antipsikotik ilaç tedavisini kullanmıyor olmak. Bir gözden geçirme çalışmasında ise hastanın hastalığı ile ilgili bilgisi ve tedavi yararlarına olan inancı, ilaç tedavisinden beklenen yan etkilerin (ekstrapiramidal yan etkiler, nöroleptik disfori, akatizi, cinsel işlev bozukluğu, kilo artışı) yanı sıra tedaviye ulaşma kolaylığı, aile veya toplum desteği derecesi gibi unsurlara da dikkat çekilmektedir.[13]

Sosyal destek iyileşmeyi sağlamada anlamlı bir güçtür. Yeterli sosyal destek sağlığın korunmasını, geliştirilmesini, hastalıkların tedavisini ve rehabilitasyonunu olumlu yönde etkileyerek hastalık sürecine uyumu desteklemekte ve sosyal izolasyonu azaltarak hastaların yaşam kalitesini artırmaktadır.[15] Aile ve sosyal destek eksikliği ise uyum problemlerine ve tedavide olumsuzluklara yol açmaktadır.[2] Pinikahana ve ark. (2002) tarafından yapılan bir gözden geçirme çalışmasında aile üyeleri ile birlikte yaşayan şizofreni hastalarının tedaviye uyumlarının yakınları olmayanlara göre daha iyi olduğu vurgulanmaktadır.[16] [14]

İlaç uyumu ile sosyal destek ilişkisi özellikle de hangi destek türünün ilaç uyumunu etkilediği konusunda bilinenler sınırlıdır. Bu çalışmada psikiyatri kliniğinde yatan hastaların ilaç uyumlarını ve sosyal destekle ilişkisini belirlemek amaçlanmıştır.

Gereç ve Yöntem Katılımcılar

Çalışmanın örneklemini Nisan 2009-Mart 2010 tarihleri arasında psikiyatri kliniğinde yatan, çalışmaya katılmayı kabul eden, anlama ve iletişime geçme konusunda sorunu olmayan 140 hasta oluşturdu. Kullanılan Araçlar

Araştırmanın verileri “Kişisel Bilgi Formu”, “Morisky Uyum Anketi” ve “Çok Boyutlu Algılanan Sosyal Destek Ölçeği” ile elde edildi.

Kişisel bilgi formu: Hastaların yaş, cinsiyet, eğitim durumu, medeni durum, gelir düzeyi, fiziksel hastalık öyküsü, aile tipi yaşanılan yer ve ailede ruhsal hastalık öyküsü ile ilgili sorulardan oluşmuştur. Morisky Uyum Ölçeği (Morisky’s Questions Self Report Measure of Adherence): Ölçek, Donald E. Morisky tarafından geliştirilmiş ve Morisky, Green ve Levine tarafından 1986 yılında geçerlilik çalışması yapılmıştır (Cronbach α=0.61). Ölçek “evet”, “hayır” şeklinde yanıtlanmakta ve hastanın ilaç uyumunu “iyi”, “orta” ve “kötü” şeklinde üç düzeyde göstermekte-


KELLECİ M ve ATA EE, Psikiyatri Kliniğinde Yatan Hastaların İlaç Uyumları ve Sosyal Destekle İlişkisi

dir.[17] Ölçek, çalışmada hastanın ilaç uyumunu ölçmek amacıyla kullanıldı. Bu çalışmada ölçeğin Cronbach α katsayısı 0.63 bulundu.

Çok Boyutlu Algılanan Sosyal Destek Ölçeği (Multidimensional Scale of Perceived Social Support-SPSS): Çok Boyutlu Algılanan Sosyal Destek Ölçeği 1988’de Zimmet ve arkadaşları tarafından geliştirilmiş ve bireylerin algıladıkları sosyal destek unsurlarını belirlemeye yönelik olup Türkiye’de 1995 yılında Eker ve Arkar tarafından geçerlilik ve güvenilirlik çalışmaları yapılmıştır.[18] Toplam 12 maddeden oluşan ölçek “kesinlikle hayır” ile “kesinlikle evet” arasında değişen 7 dereceli (1-7 puan), Likert tipi bir ölçektir. Ölçeğin aile, arkadaş, özel kişi desteğini belirlemek üzere dört maddeden oluşan üç alt ölçeği vardır. Alt ölçeklerden alınabilecek en düşük puan 4, en yüksek puan 28’dir. Ölçeğin tamamından elde edilecek en düşük puan 12, en yüksek puan 84’tür. Elde edilen puanın yüksek olması, algılanan sosyal desteğin yüksek olduğunu gösterir.[18] Bu çalışmada ölçeğin Cronbach α katsayısı 0.90 bulundu. İşlem

Formlar hastalara, hastaların hastaneye yattıkları ilk bir hafta içinde, akut belirtileri azaldıktan sonra uygulanmıştır. Hastalara araştırmaya ilişkin bilgiler verildikten ve sözlü Tablo 1. Hastalara ait tanıtıcı özellikler

Sayı

Yüzde

Cinsiyet Kadın Erkek

72 68

51.4 48.6

Medeni durum Evli Bekar Dul

75 46 19

53.6 32.9 13.6

Eğitim düzeyi Okur yazar İlköğretim Lise Üniversite

16 62 36 26

11.4 44.3 25.7 18.6

Gelir düzeyi İyi Orta İyi değil

33 87 20

23.6 62.1 14.3

Yaşanan yer İl Köy/kasaba

100 34

75.7 24.3

Fiziksel hastalık öyküsü Var Yok

47 93

33.6 66.4

Aile

94 40 6

67.1 28.6 4.3

47 93

33.6 66.4

tipi Çekirdek aile Geniş aile Parçalanmış aile

Ailede psikiyatrik hastalık öyküsü Var Yok

107

onamları alındıktan sonra görüşme odasında uygulandı. İstatistiksel Değerlendirme

Araştırmanın verileri bilgisayar ortamında “SPSS for Windows 10.0” paket programında değerlendirildi. Verilerin analizinde varyans analizi, korelasyon ve frekans dağılımı kullanıldı.

Bulgular Tablo 1’de yaş ortalaması 37.20±12.82 olan hastaların %51.4’ü kadın, %53.6’sı evli, %44.3’ü ilkokul, %25.7’si lise mezunu, %62.1’i orta düzeyde ekonomiye sahip ve %67.1’i çekirdek ailede yaşamaktaydı.

Tablo 2’de hastaların hastalık süre ortalaması 8.35±8.11 yıl ve ortalama yatış sayısı 3.25±2.08 idi. Hastaların tanı gruplarına bakıldığında %25.7’si depresyon, %23.6’sı psikotik bozukluk, %19.3’ü anksiyete bozukluğu, %17.1’i bipolar affektif bozukluk %9.3’ü şizofrenik bozukluk ve %5’i Alkol bağımlılığı idi. Morisky Uyum Ölçeği’ne göre hastaların ilaç uyumları incelendiğinde, %20’sinin iyi, %48.6’sının orta ve %31.4’ünün kötü düzeyde olduğu belirlendi.

Tablo 3’de ise hastaların ilaç uyumlarına göre Çok Boyutlu Algılanan Sosyal Destek ölçeği puan ortalamaları incelendiğinde aile desteği açısından gruplar arasında fark olmadığı ancak arkadaş desteği ve özel birisinin desteği alt boyutlarına göre gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı farkın olduğu belirlendi (p<0.05). Arkadaş ve özel birisinin desteğini hisseden hastaların ilaç uyum puanları daha yüksekti. Tablo 4’de, hastaların ilaç uyum puanları ile Çok Boyutlu Algılanan Sosyal Destek ölçeği puanları arasındaki ilişkiye bakıldığında ise, arkadaş desteği ile ilaç uyumu arasında istatistiksel yönden anlamlı pozitif yönde zayıf bir ilişkinin olduğu saptandı (r=0.272, p=0.001).

Tartışma Çalışmada Morisky Uyum Ölçeği’ne göre hastaların ilaç uyumları, %20’sinin iyi, %48.6’sının orta ve %31.4’ünün kötü düzeyde olduğu belirlendi. Uzun süre ilaç kullanılması gereken ciddi ruhsal hastalıklarda ilaç uyumu, hastalığın seyri açısından büyük önem taşır. İlaç tedavisine olan uyumsuzluk hastalık belirtilerinin alevlenmesine, tekrarlı yatışlara ve bireyin yaşam kalitesinin bozulmasına neden olmaktadır. Çalışmada hastaların yalnızca 1/5’inin ilaç uyumunun iyi düzeyde olması üzerinde düşünülmesi gereken bir sorun olarak değerlendirilebilir. Aynı şekilde hastaların yarıya yakınının ilaç uyumunun orta düzeyde ve 1/3 oranında kötü olması bu konuda çalışılması gerektiğinin bir göstergesi olabilir. Benzer şekilde Türkiye’de Çetinkaya tarafından (2003) şizofreni tanılı hastaların %80’inin ilaç tedavisini sürdürmede uyumsuz olduğu belirlenmiştir.[19] Coldham ve arkadaşlarının (2002), 186 kişi ile yaptığı çalışmada, hastaların %40.9’unun ilaç te-


108

Psikiyatri Hemşireliği Dergisi - Journal of Psychiatric Nursing 2011;2(3):105-110

Tablo 2. Hastaların hastalıklarına ilişkin özellikleri

Ortalama±SS

Hastalık süresi ortalaması ve standart sapması Yatış sayısı ortalaması ve standart sapması

Sayı

Yüzde

13 24 36 33 7 27

9.3 17.1 25.7 23.6 5.0 19.3

28 68 44

20.0 48.6 31.4

8.35±8.11 3.25±2.08

Tanı grupları

Şizofreni Bipolar affektif bozukluk Depresyon Psikotik bozukluk Madde bağımlılığı Kişilik bozukluğu ve anksiyete bozukluğu

İlaç uyumları

İyi Orta Kötü

davisine uyumlu, %39.9’unun uyumsuz ve %19.9’unun uyumunun yetersiz olduğu belirlenmiştir.[20] Wolders ve ark.[21] (2003) hastaların %28.6’sının antipsikotik ilaç tedavisine uyumsuz olduklarını belirtmişlerdir. Bu çalışma sonuçları bizim çalışma sonuçlarımızı destekler niteliktedir. İlaç uyumsuzluğu relapsların ana nedenlerinden birisidir. Tüm hastaneye yatışların %20-25’inin ilaç uyumsuzluğu nedeniyle olabileceği öne sürülmüştür.[22-24] Çalışmada hastaların hastalık süre ortalaması 8.35±8.11 yıl ve ortalama yatış sayısı 3.25±2.08 idi. Doğurduğu ciddi sonuçlar nedeniyle ilaç uyumsuzluğunun önlenmesi ve ilaç uyumunu arttırma tedavinin en önemli amacıdır. İlaç uyumsuzluğunun birçok nedeni bulunmaktadır. Motivasyon eksikliği, bilgi yetersizliği, hastanın yaşı, eğitim düzeyi, tedavi ekibinin yaklaşımla-

rı, ailenin ilaca ve hastalığa bakış biçimi, ilaç yan etkileri gibi etkenler ilaç uyumsuzluğuna yol açabilir.[25,26] Bu nedenlerle birlikte sosyal desteğin de ilaç uyumunu etkileyebileceği bazı çalışmalarda gösterilmiştir. Fenton ve ark. (1997) tarafından yapılan derleme çalışmasında şizofreni hastalarının tedaviye uyumsuzluğunun sıklıkla psikopatolojinin ciddiyetine, aşırı miktarda madde kullanımına, aşırı ilaç yan etkisine, aile ve sosyal destek eksikliğine, iç görü eksikliğine ve doktor-hasta iletişimindeki eksikliklerle yakından ilişkili olduğu vurgulanmaktadır.[27] Roy ve ark. (2005) çalışmalarında ise bakım vericinin olmaması/yaşlı olmasının %15 oranında düşük ilaç uyumuna ve kontrol randevularına gelmemeye neden olduğu belirlenmiştir.[3] Drain ve Solomon’un (1994) çoğunluğu şizofren olan ayaktan hastalar üzerinde yaptıkları çalışmalarında daha iyi sosyal ilişkinin ve daha çok dışsal sosyal bağlantının

Tablo 3. Hastaların sosyal destek ölçeği toplam ve alt boyutlarına göre ilaç uyumu puan ortalamalarının dağılımı Sosyal destek ölçeği alt boyutları

İlaç uyumu iyi düzeyde Ort±SS

İlaç uyumu orta düzeyde Ort±SS

İlaç uyumu düşük düzeyde Ort±SS

Aile desteği 20.78±7.97 20.27±7.97 21.50±6.44 Arkadaş desteği 17.71±9.04 15.39±7.99 11.88±8.12 Özel birinin desteği 21.50±7.72 16.23±8.91 17.84±7.90 Toplam destek 60.0±21.15 51.91±20.52 51.22±16.89

Test/p F=0.351 p=0.70 F=4.666 p=0.011 F=3.917 p=0.022 F=2.055 p=0.132

Tablo 4. Hastaların ilaç uyumları ile sosyal destek düzeyleri arasındaki ilişki İlaç uyumu Sosyal destek r p

Aile desteği

Arkadaş desteği

Özel birinin desteği

Toplam destek

-0.640 -0.454

0.272 0.001

0.105 0.217

0.138 0.105


KELLECİ M ve ATA EE, Psikiyatri Kliniğinde Yatan Hastaların İlaç Uyumları ve Sosyal Destekle İlişkisi

tedaviye uyumla ilgili olumlu davranışlarla ilişkili olduğunu bulmuşlardır.[28] Tedaviye uyumsuzluğa neden olan faktörlerin araştırıldığı Compton ve ark. (2005) 1999 psikiyatri hastası üzerinde yaptıkları çalışmasında ise belirlenen 22 potansiyel faktörden tedaviye uyum problemi ile ilişkili bulunan 3 faktörden birinin primer destek grubu ile sorun yaşama olduğu saptanmıştır.[29] Neeleman ve Powder’ın (1994) psikiyatrik hastaların sosyal destek düzeylerini belirledikleri çalışmalarında psikiyatrik hastaların medikal hastalığa sahip kontrollere göre algılanan sosyal destek düzeylerinin daha düşük olduğu, özellikle depresyonu ve intihar girişimi olan hastaların sağlanan sosyal destekten memnun olmadıkları ve sosyal destek eksikliğinin depresif bozukluklarda psikotik bozukluklara göre daha önemli olduğunu saptamışlardır.[30] Ancak “hangi sosyal destek türüne sahip bireylerin ilaç uyumu daha iyi düzeydedir?” sorusuna yanıt aramak amacıyla yapılan bu çalışmada, aile desteği açısından gruplar arasında fark olmadığı ancak arkadaş desteği ve özel birisi desteği alt boyutlarına göre gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı farkın olduğu belirlendi (p<0.05). Arkadaş desteği ve özel birisinin desteğini hisseden hastaların ilaç uyum puanları daha yüksekti. Hastaların arkadaş desteği ile ilaç uyumu arasında istatistiksel yönden anlamlı pozitif yönde zayıf bir ilişkinin olduğu saptandı (r=0.272, p=0.001). Bu bulgunun hastaların ilaç uyumlarını sağlamada özellikle arkadaş desteğinin daha etkili kullanılabileceğini göstermesi açısından önemli olduğu düşünüldü. Arkadaş desteğinin hastaların ilaç uyumlarına etkisi ile ilgili literatürde bir bilgiye rastlanmadı. Diğer taraftan psikiyatri hastaları için aile desteğinin önemi bilinen bir durumdur. Nitekim bazı çalışmalarda da aile desteğinin önemli olduğu gösterilmiştir.[25,26,31,32] Ancak bizim çalışmamızda aile desteği açısından hastaların ilaç uyum durumları arasında fark olmaması dikkat çekicidir. Bu durumun nedenleri arasında ailenin hastalık ve tedavi konusunda bilgilerinin yeterli olmaması, ailenin tükenmiş olması, tanı grubunun çeşitliliği gibi nedenler sıralanabilir. Başka bir çalışmada da aile desteğinin etkili olmamasının nedenleri araştırılabilir.

Araştırmanın sonucunda hastaların çoğunluğunun ilaç uyumlarının yetersiz olduğu, arkadaş desteği ve özel birisinin desteğini hisseden hastaların ilaç uyum puanlarının daha yüksek olduğu, arkadaş desteği ile ilaç uyumu arasında zayıf da olsa bir ilişkinin olduğu belirlendi. Çalışmadan elde edilen bilgiler psikiyatri hemşirelerinin hastanın ilaç uyumunu sağlamalarında farklı programlar geliştirmeleri konusuna ışık tutabilir. Araştırmanın sınırlılıkları

Bu çalışmanın tek merkezde yapılması, çeşitli tanı gruplarına sahip hastaların birlikte ele alınması çalışmanın sınırlılığı olarak düşünülebilir. Ancak klinikte yatarak tedavi gören tüm hasta gruplarında ilaç uyum sorunlarının görülmesi ve tanı grubu ayırımı yapılmadan belli bir dönemde klinikte

109

yatan hastalar üzerinde bu çalışmanın yapılması sorun konusunda sınırlıda olsa bilgi verici olarak ele alınabilir. Bu konu belirli bir tanı grubundaki bireyler ve aileleri ile kalitatif yöntemler kullanılarak ele alınabilir. Kaynaklar 1. Vlasnik JJ, Aliotta SL, DeLor B. Medication adherence: factors influencing compliance with prescribed medication plans. Case Manager 2005;16:4751. 2. Velligan DI, Weiden PJ, Sajatovic M, Scott J, et al. Assessment of adherence problems in patients with serious and persistent mental illness: recommendations from the Expert Consensus Guidelines. J Psychiatr Pract 2010;16:34-45. 3. Roy R, Jahan M, Kumari S, Chakraborty PK. Reasons for drug non-compliance of psychiatric patients: A centre based study. Journal of the Indian Academy of Applied Psychology 2005;31:24-8. 4. Üçok A. Şizofreni tedavisinde karşılaşılan güçlükler. Kronik Ruhsal Hastalıklarda Tedavi İşbirliği 2011;1:7-8. 5. Çakır F, İnem C, Yener F. Kronik psikotik hastalarda taburculuk sonrası takip ve tedaviye uyum. Düşünen Adam Psikiyatri ve Nörolojik Bilimler Dergisi 2010;23:50-9. 6. Fleischhacker WW, Meise U, Günther V, Kurz M. Compliance with antipsychotic drug treatment: influence of side effects. Acta Psychiatr Scand 1994;89:11-5. 7. Sofuoğlu S, Turan T. Antipsikotik tedavisine uyum problemleri: bunların ekstraprimidal yan etkilerle ilişkisi. Anadolu Psikiyatri Dergisi 2000;1:1006. 8. Misdrahi D, Llorca PM, Lancon C, Bayle FJ. Compliance in schizophrenia: predictive factors, therapeutical considerations and research implications. Encephale 2002;28:266-72. 9. Aker T, Üstünsoy S, Kuğu N, Yazıcı A. Psikotik bozukluğu olan hastalarda tedaviye uyum ve ilaç tedavisine uyumsuzluğu değerlendirme ölçeği. 36. Ulusal Psikiyatri Kongresi Özet Kitabı. Antalya: 2000. 10. Dilbaz N. Tedavi işbirliği program. Kronik Ruhsal Hastalıklarda Tedavi İşbirliği 2011;1:3-6. 11. Smith J, Birchwood M. Relatives and patients as partners in management of schizophrenia. Br J Psychiatry 1990;156:654-60. 12. Üstünsoy Çobanoğlu ZS, Aker T, Çobanoğlu N. Şizofreni ve diğer psikotik bozukluğu olan hastalarda tedaviye uyum sorunları. Düşünen Adam 2003;16:211-8. 13. Perkins DO. Predictors of noncompliance in patients with schizophrenia. J Clin Psychiatry 2002;63:1121-8. 14. Hendryx M, Green CA, Perrin NA. Social Support, Activities, and Recovery from Serious Mental Illness. The Journal of Behavioral Health Services & Research 2009;36:320-9. 15. Hutchison C. Social support: factors to consider when desingning studies that measure social support. J Adv Nurs 1999;29:1520-6. 16. Pinikahana J, Happell B, Taylor M, Keks NA. Exploring the complexıty of compliance in schizophrenia. Issues in Mental Health Nursing 2002;23:513-28. 17. Yılmaz S. Psikiyatri hastalarında ilaç yan etkileri ve ilaç uyumu. [Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi]. İstanbul Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü; 2004. 18. Eker D, Arkar H. Çok boyutlu algılanan sosyal destek ölçeğinin faktör yapısı, geçerlik ve güvenirliği. Türk Psikoloji Dergisi 1995;10:45-55. 19. Çetinkaya Duman Z. Şizofreni tanılı bireylere ve ailelerine topluma yeniden katılım programı uygulaması ve izleme çalışması. [Yayınlanmamış Doktora Tezi]. Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü; İstanbul: 2003. 20. Coldham EL, Addington J, Addington D. Medication adherence of individuals with a first episode of psychosis. Acta Psychiatr Scand 2002;106:28690. 21. Wolders HA, Knegtering R, Wiersma D, Boch RJ. The spectrum of subjective


110

effect of antipsychotic medication. Acta Neuropsychiatrica 2003;15:2749. 22. Kruse GR, Rohland BM, Wu X. Factors associated with missed first appointments at a psychiatric clinic. Psychiatr Serv 2002;53:1173-6. 23. McCorkle BH, Rogers ES, Dunn EC, Lyass A, et al. Increasing social support for individuals with serious mental illness: evaluating the compeer model of intentional friendship. Community Ment Health J 2008;44:35966. Epub 2008 May 15. 24. McCann TV, Lu S. Medication adherence and significant others’ support of consumers with schizophrenia in Australia. Nurs Health Sci 2009;11:22834. Epub 2009 Apr 22. 25. Ayuso-Mateos JL, Pereda A, Dunn G, Vazquez-Barquero JL, et al. Predictors of compliance with psychological interventions offered in the community. Psychol Med 2007;37:717-25. Epub 2006 Nov 9. 26. Lanouette NM, Folsom DP, Sciolla A, Jeste DV. Psychotropic medication nonadherence among United States Latinos: a comprehensive literature review. Psychiatr Serv 2009;60:157-74. 27. Fenton WS, Blyler CR, Heinssen RK. Determinants of medication compliance in schizophrenia: empirical and clinical findings. Schizophr Bull

Psikiyatri Hemşireliği Dergisi - Journal of Psychiatric Nursing 2011;2(3):105-110

1997;23:637-51. 28. Draine J, Solomon P. Explaining attitudes toward medication compliance among a seriously mentally ill population. J Nerv Ment Dis 1994;182:50-4. 29. Compton MT, Rudisch BE, Weiss PS, West JC, et al. Predictors of psychiatrist-reported treatment-compliance problems among patients in routine U.S. psychiatric care. Psychiatry Res 2005;137:29-36. Epub 2005 Oct 11. 30. Neeleman J, Power MJ. Social support and depression in three groups of psychiatric patients and a group of medical controls. Soc Psychiatry Psychiatr Epidemiol 1994;29:46-51. 31. Ramírez García JI, Chang CL, Young JS, López SR, et al. Family support predicts psychiatric medication usage among Mexican American individuals with schizophrenia. Soc Psychiatry Psychiatr Epidemiol 2006;41:624-31. Epub 2006 May 29. 32. Pharoah F, Mari J, Rathbone J, Wong W. Family intervention for schizophrenia. Cochrane Database Syst Rev 2010;(12):CD000088.

* 4. Ulusal Psikiyatri Hemşireliği Kongresi’nde poster bildiri olarak sunulmuştur (24-26 Haziran 2010, Samsun).


ORİJİNAL MAKALE / ORIGINAL ARTICLE

111

Psikiyatrik Bozukluğu Olan Ergen ve Ebeveynlerinin Öfke İfade Biçimleri Arasındaki İlişkinin İncelenmesi Examining the Mode of Anger Expression in Adolescents with Psychiatric Disorders and their Parents Demet TAŞÇI ESER,1 Besti ÜSTÜN1 ÖZET Amaç: Bu çalışmanın amacı, psikiyatrik bozukluğu olan ergen ve ebeveynlerin öfkeyi ifade etme biçimleri arasındaki ilişkiyi incelemektir. Gereç ve Yöntem: Araştırmanın örneklemini, Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Gençlik Ruh Sağlığı Danışma ve Tedavi Birimi’ne başvuran 15-18 yaş arasındaki ergen ve ebeveynleri oluşturmaktadır. Çalışmanın verilerini toplamak için, Demografik Bilgi Formu ve Spielberger tarafından geliştirilen ve Özer tarafından Türkçeye uyarlanan Sürekli Öfke/Öfke İfade Tarzı Ölçeği (SÖÖTÖ) kullanıldı. Araştırmada, tek yönlü ANOVA testi ve ANOVA testinin anlamlı olduğu durumlarda Tukey’s honestly significant difference (HSD) testi uygulandı. Bulgular: Araştırma sonuçları öfke düzeyleri açısından incelendiğinde, psikiyatrik bozukluğu olan ergenler ile ebeveyn anneler ve ebeveyn babaların sürekli öfke ve öfkeyi içe yansıtma durumları arasında istatiksel olarak anlamlı bir fark bulunmadı. Psikiyatrik bozukluğu olan ergenler ile babaların öfkeyi dışarı yansıtma durumları bakımından istatiksel olarak anlamlı bir fark görülmezken; ergenlerin annelere göre öfkeyi dışarı yansıtma düzeyleri daha yüksek bulundu. Öfkeyi kontrol etme durumu bakımından psikiyatrik bozukluğu olan ergenler ile anneler arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark görülmezken; babaların öfke kontrollerinin ergenlere göre daha iyi olduğu görülmektedir.

SUMMARY Objectives: The purpose of this study was to examine anger expression between adolescents with psychiatric disorders and their parents. Methods: The test group consisted of adolescents between the ages of 1518 years and their families registered at Ege University Medical Faculty Hospital, Adolescent Mental Health Consultation and Treatment Unit. A demographic questionnaire and an Anger Expression Scale, which was developed by Spielberger and adapted to Turkish by Özer, were used for collecting data. One-way analysis of ANOVA was applied. Additionally, Tukey-HSD test was conducted when the results of ANOVA were significant. Results: When the results of the study were examined in terms of levels of anger, adolescents diagnosed with psychiatric disorders did not demonstrate statistical differences from their mothers and fathers concerning trait anger and inward reflection of anger. In terms of outward reflection of anger, adolescents diagnosed with psychiatric disorders did not demonstrate statistical differences in comparison to their fathers, but their outward reflection of anger was higher than that of their mothers. In terms of anger control, adolescents diagnosed with psychiatric disorders did not demonstrate statistical differences from their mothers, but the fathers were better in controlling anger than the adolescents.

Sonuç: Bu araştırmanın sonuçlarına dayalı olarak, ergen ve ebeveynlerin birlikte katıldığı öfke yönetimi programları düzenlenmesi önerilir.

Conclusion: Based on the study results, anger management programs are recommended for adolescents and their parents.

Anahtar sözcükler: Ebeveyn; ergen; öfke; öfke ifade tarzları.

Key words: Anger; anger expression; patients; parents..

Giriş Öfke, uygun ifade edildiğinde son derece sağlıklı ve doğal bir duygudur.[1] Öfkemiz incindiğimizi, haklarımızın ihlal edildiğini, gereksinimlerimizin ya da isteklerimizin doğru şekilde karşılanmadığını ya da sadece işlerin yolunda gitmediğini gösteren bir işaret olabilir.[2] Öfkenin nasıl ifade edil-

Dokuz Eylül Üniversitesi Hemşirelik Yüksekokulu Psikiyatri Hemşireliği Anabilim Dalı, İzmir 1

İletişim (Correspondence): Demet TAŞÇI ESER. e-posta (e-mail): tascidemet@gmail.com Psikiyatri Hemşireliği Dergisi 2011;2(3):111-116 Journal of Psychiatric Nursing 2011;2(3):111-116 Geliş tarihi (Submitted): 23.08.2011 Kabul tarihi (Accepted): 18.01.2012

diği çok önemlidir. Öfke bireylerde değişik biçimlerde ortaya çıkmaktadır. Bunlar, öfke içe vurumu, öfke dışa vurumu, öfke kontrolüdür.[3,4] Öfke dışa vurumu, oluşan öfke duygusunun sözel veya davranışsal olarak dışarıya aktarılmasıdır. Öfke içe vurumu, öfkesini içe yöneltmeyi ya da bastırmayı tanımlar. Öfke kontrolü ise, duygularının yönü ne olursa olsun öfkesini kontrol etmeyi ifade eder.[3,5] Kontrol edilemeyen öfke ergenlerde depresyon, intihar eğilimi, madde kötüye kullanımı, kızgınlık, saldırganlık, şiddet, suç işleme sonuçlarına yol açabilir.[6-13] Kontrol edilemeyen öfke, birçok probleme yol açtığı gibi, birçok psikiyatrik bozukluk öfke ve saldırganlığa yol açar. Örneğin, paranoid sanrısı olan bir hasta çevresindeki insanların ona zarar vereceklerini düşündüğünden daha öfkeli ve saldırgan olabilir.[14] Ergenlik, belirgin ve hızlı fizyolojik, psikolojik ve sosyal gelişimlerin görüldüğü çocukluktan erişkinliğe geçiş döne-


112

midir.[15] Ergenlik döneminin en belirgin özelliği olarak öfkenin varlığı belirtilmektedir.[12]

Ülkemizde psikiyatrik bozukluğu olan ergenlerle öfke tepkilerini inceleyen çalışmalar sınırlı sayıdadır. Çocuk ve ergen ruh sağlığı kliniğine başvuran ergenlerde ülkemizde yapılan araştırmalar incelendiğinde, Çelik[8] tarafından yapılan çalışmada, anksiyete bozukluğu olan ergenlerde en sık başvuru nedenlerinden biri olarak öfke patlamaları, depresyon tanısı olan ergenlerde ise öfke denetim güçlüğü olduğu görülmektedir. Psikiyatri polikliniğine başvuran ergenler ile yapılan bir çalışmada en sık başvuru yakınmalarında sinirlilik belirtilmektedir. Özellikle dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu (DEHB) ve depresyon tanısı olanlarda sıklıkla sinirlilik yakınması bulunmaktadır.[6] Görker’in[10] psikiyatri polikliniğine başvuran ergenlerle yaptığı çalışmasında da benzer sonuçlar bulunmuştur. Yaş ortalaması 14 olan ve intihar girişiminde bulunan 19 olguda intihar öncesi hakim olan duygular arasında kızgınlık-öfke ilk sırada yer almaktadır.[16] Atay’ın[17] çalışmasında, intihar girişiminde bulunan ergenlerin %80-90’ında bir psikiyatrik bozukluk olduğunu bildirmektedir. Gidiş’in[18] intihar girişimi nedeniyle psikiyatri kliniğine başvuran çocuk ve ergenler ile yapılan bir çalışmasında da psikiyatrik bozukluk tanısı alma ile intihar girişiminin ciddi olması arasında anlamlı bir ilişki bulunmuştur. Yapılan çalışmalar incelendiğinde, psikiyatrik bozukluğu olan ergenlerde en fazla görülen ortak özelliğin sinirlilik, öfke denetim güçlüğü olduğu görülmektedir. Çocukluk ve ergenlik çağdaki saldırgan davranışlar ilerideki hayatında ciddi sorunların bir göstergesi olarak değerlendirilmektedir.[19-21] Yurt dışında yapılan Cautin’in[7] bir çalışmasında içselleştirilmiş öfke ile depresyon, umutsuzluk, özkıyım girişimleri arasında, dışa vurulan öfke ile alkol kullanımı arasında anlamlı bir ilişki bulunmuştur. Stimmel[22] yaptığı çalışmasında içselleştirilmiş öfke ile depresyon ve kırılganlık arasında anlamlı bir ilişki, dışa vurulan öfke ile düşmanlık duygusu arasında anlamlı bir ilişki bulmuştur. Puskar[11] çalışmasında ise içselleştirilmiş öfke ile özgüven ve iyimserlik arasında negatif yönde bir ilişki, uyuşturucu kullanımı ile dışa vurulan öfke arasında pozitif yönde bir ilişki bulunmuştur.

Toplumun en küçük birimi olan ailenin çocuğunun büyümesinde çok önemli rolleri vardır.[3] Geleceğin sağlıklı yetişkinlerini, bugünün sağlıklı yetişen çocukları oluşturur. Çocuk ve ergenlerin sağlıklı gelişimlerinin temelinde işlevlerini tam olarak yerine getiren aileler bulunmaktadır.[19-21] Bandura’nın Sosyal Öğrenme Kuramı’na göre çocuk birçok davranışı gözlem, model alma, pekiştirme yolu ile öğrenir ve taklit eder. Model davranışı için ilk kaynak ailedir. Çocuklar, ailede sorunların öfke ve saldırganlık yoluyla çözümlendiğini görüyorlarsa saldırganlığı sorun çözücü bir davranış olarak öğrenirler ve bunu kendi yaşamlarında da uygulamaya koyarlar.[23] Saldırganlık ve şiddet öğrenilen bir davranış olması nedeniyle zamanında

Psikiyatri Hemşireliği Dergisi - Journal of Psychiatric Nursing 2011;2(3):111-116

müdahale edilmez ve gerekli önlemler alınmazsa uzun vadede toplumsal yapıda geri dönüşü olmayan sorunlara yol açabilir. [19] Ergenlerin davranış sorunlarının çözümlenmesine ve önlenmesine yönelik tedbirler aileden başlayarak alınmalıdır.[21]

Ergen ve ebeveynlerinin öfke ifade biçimlerinin birlikte incelendiği çalışmalar sınırlı sayıdadır. Wolf ve Foshee’nin[5] çalışmasında ailede şiddet, öfke ifadesi ve ergenler tarafından şiddet suçu işlenmesi test edilmiştir. Aile içi şiddete maruz kalma ile ergenlerde şiddet suçu işleme arasında anlamlı bir ilişki bulunmuştur. Bu çalışma, aile içi şiddete maruz kalan ya da tanık olan ergenlerin ebeveynlerinin öfke ifade tarzlarını öğrendiklerini, şiddet suçu işlemek için risk altında olduklarını ileri sürer. Bu açıklama sosyal öğrenme teorisinin temellerine dayanır. Savi’nin[21] çalışmasında, ailenin problem çözme işlevi bozuldukça ergenlerin yaşadıkları davranış sorunlarının arttığı belirlenmiştir. Albayrak ve Kutlu’nun[3] çalışmasında da, aile yapısını baskıcı olarak tanımlayan öğrencilerin sürekli öfke ve öfke dışa vurum düzeyleri diğer öğrencilere göre yüksek bulunurken; aile yapısını anlayışlı/ilgili olarak değerlendiren öğrencilerin ise öfke içe vurum düzeyi diğer öğrencilere göre daha düşük olarak belirlenmiştir. Öfke ve öfke ile ilişkili problemler, psikiyatri servislerinde çok sık bildirilmektedir. Psikiyatri ünitelerinde öfke ile baş etme davranışları ergenlere hemşireler tarafından öğretilerek ergenlerin öfkelerini kontrol etmeleri sağlanmalıdır.[24] Psikiyatri hemşireleri, ergenleri, okul, aile ve akran gruplarıyla birlikte sosyal, duygusal, fiziksel davranışlarını bütüncül olarak değerlendirmelidir.[25]

Bu çalışma, psikiyatrik bozukluğu olan ergen ve ebeveynlerinin öfkeyi ifade etme biçimleri arasındaki ilişkiyi belirlemek amacı ile yapılmıştır. Araştırmada, tanı ayrımına gidilmeden psikiyatrik bozukluğu olan ergenler örnekleme alınmıştır. Araştırma sonuçlarının, hemşireler için özellikle risk grubundaki psikiyatrik bozukluğu olan ergenlerin öfkelerinin nedenlerini anlama ve öfke ifade biçimlerini tanımlamada yararlı olacağı, öfke ve saldırganlığın öğrenilen bir davranış olması sebebiyle öfke yönetimi programları oluşturulurken ebeveynlerin de bu programlara dahil edilmesinde yol gösterici olacağı düşünülmektedir.

Gereç ve Yöntem Tanımlayıcı nitelikteki bu araştırmanın örneklemi, amaçlı örneklem yöntemi ile belirlenmiştir. Örnekleme alınma kriterleri şöyledir; 1. Örnekleme alınacak ergenlerin 15-18 yaş grubunda olması, 2. Ergenlerde psikiyatrik bir bozukluğun bulunması,

3. Ergenlerin görüşmeye anne ve baba (ikisi birlikte) ile gelmesi,


TAŞÇI ESER D ve ÜSTÜN B, Psikiyatrik Bozukluğu Olan Ergen ve Ebeveynlerinin Öfke İfade Biçimleri Arasındaki İlişkinin İncelenmesi

Ayrıca ulaşım kolaylığı sebebiyle de araştırma örneklemini, Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Gençlik Ruh Sağlığı Danışma ve Tedavi Birimine başvuran ergen ve ebeveynleri oluşturmaktadır. Bu birime, 15-18 yaş arasındaki ergen ve ebeveynleri başvurmaktadır. Üç ayda 50 ergen ve 100 ebeveynine (anne ve baba) ulaşılmıştır. Örnekleme ebeveynin ikisi de alınmıştır. Çalışmanın uygulanabilmesi için araştırmanın yapıldığı Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Gençlik Ruh Sağlığı Danışma ve Tedavi Birimi Başhekimliği’nden gerekli izinler, ergen ve ebeveynlerinden yazılı ve sözlü onam alındı. Araştırmanın verileri Ağustos-Ekim 2010 tarihleri arasında toplandı.

Araştırmanın bağımlı değişkenleri, Sürekli Öfke/Öfke İfade Tarz Ölçeği’nden elde edilen puanlar, bağımsız değişkenleri, ergen ve ebeveynlerin sosyodemografik özellikleridir. Çalışmada veriler, araştırmacı tarafından geliştirilen ergenlerin ve ebeveynlerin tanıtıcı özelliklerini kapsayan anket formu ve Özer (1994) tarafından Türkçeye uyarlanan, Sürekli Öfke- Öfke Tarz Ölçeği ile toplandı. 1. Kişisel Bilgi Formu:

Ergenlerin sosyodemografik özelliklerini (yaş, cinsiyet, kardeş sayısı ve eğitimi) içeren 7 soru ve ebeveynlerin sosyodemografik özelliklerini (yaş, cinsiyet, kardeş sayısı, ailenin tipi, gelir durumu ve eğitimi) içeren 10 sorudan oluşmaktadır. 2.Sürekli Öfke - Öfke Tarz Ölçeği:

Spielberg (1983) tarafından geliştirilen, Özer (1994) tarafından Türkçeye uyarlanarak geçerlik ve güvenirlik çalışması yapılan ölçek 34 maddeden oluşmaktadır.[26,27] Sürekli öfke (10 madde) öfke ifade tarzı (24 madde), ifade tarzı ölçeğinin alt ölçekleri: kontrol altına alınmış öfke (öfke/kontrol, 8 madde), dışa vurulan öfke (öfke/dışa, 8 madde) ve içte tutulan öfkedir (öfke/içte, 8 madde). Ölçeğin güvenilirlik çalışmalarında tüm grup verileri üzerinden elde edilen Cronbach Alfa değerleri ayrı ayrı hesaplanmıştır. Bunlar: “Sürekli öfke” boyutu için .79; “kontrol altına alınmış öfke” boyutu için .84; “dışa vurulmuş öfke” boyutu için .78; ve “bastırılmış öfke” boyutu için ise .62 olarak bulunmuştur (Özer, 1994). Ölçek puanlaması, “Hiç Tanımlamıyor” yanıtından 1, ‘Biraz Tanımlıyor” yanıtından 2, “Oldukça Tanımlıyor” yanıtından 3 “Tümüyle Tanımlıyor” yanıtından 4 puan elde edilir. Ölçekteki ilk 10 madde, sürekli öfke alt ölçeğinin maddeleridir (minimum 10 puan, maksimum 40 puan elde edilir).

Öfke Tarz ölçeğinin; öfke içte alt ölçeği puanı, 13, 15, 16, 20, 23, 26, 27 ve 31 no’lu maddelerin toplanmasıyla (minimum 8 puan, maksimum 32 puan elde edilir). Öfke dışa alt ölçeği puanı, 12, 17, 19, 22, 24, 29, 32 ve 33

113

no’lu maddelerin toplanmasıyla (minimum 8 puan, maksimum 32 puan elde edilir).

Öfke kontrol alt ölçeğinin puanları ise 11, 14, 18, 21, 25, 28, 30 ve 34 no’lu maddelerin toplanmasıyla elde edilir (minimum 8 puan, maksimum 32 puan elde edilir). Sürekli öfke’den alınan yüksek puanlar, öfke düzeyinin yüksek olduğunu; kontrol öfke ölçeğindeki yüksek puanlar öfkenin kontrol edilebildiğini; öfke-dışa ölçeğindeki yüksek puanlar, öfkenin kolayca ifade ediliyor olduğunu ve öfke-içte ölçeğindeki yüksek puanlar ise öfkenin bastırılmış olduğunu göstermektedir. Araştırmada elde edilen veriler araştırmanın amaçları doğrultusunda “SPSS 16.00 for Windows” bilgisayar programı kullanılarak analiz edildi. Bireylerin tanıtıcı özellikleri sayı ve yüzde olarak gösterildi. Psikiyatrik bozukluğu olan ergen ve ebeveynlerin öfke ifade biçimleri arasında anlamlı bir fark olup olmadığını incelemek için tek yönlü ANOVA testi uygulanmıştır. Gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark olduğunda, hangi iki grup ortalaması arasında önemli bir fark olduğunu araştırmak için Tukey’s honestly significant difference (HSD) testi uygulanmıştır.

Bulgular Çalışmada, ergenlerin yaş ortalaması 17 (ss: 1.2), 2/3’sinin kız olduğu, 3 ergen dışında hepsinin öğrenci olduğu, %48’inin 3 kardeş olduğu ve %60’ının en uzun süre ilde, %4’ünün köyde yaşadığı ve %82’sinin şu anda yaşadıkları yerde 10 yıldan fazla süredir yaşadıkları saptanmıştır. Ebeveynlerin yaş ortalaması 45 (ss: 6.6), 2/3’sinin bir ya da iki çocuk sahibi olduğu, %92’sinin çekirdek aile olduğu, %62’sinin gelirinin gidere denk olduğu, %65’inin ilde yaşadığı ve %84’ünün 10 yıldan fazla süredir şuanda kaldıkları yerde yaşadıkları ve annelerin sadece %12’sinin üniversite mezunu olduğu, %70’inin ev hanımı, babaların 1/5’inin üniversite mezunu ve babaların üçü dışında hepsinin işi olduğu saptanmıştır. Çalışmada psikiyatrik bozukluğu olan ergen ve ebeveynlerin “kendi kişiliğinizi nasıl tanımlarsınız” sorusuna verdikleri yanıtlar incelendiğinde, soruyu yanıtlayan ergenlerin 1/3’inin ve annelerin yarısının kendilerini sinirli olarak tanımladıkları ve hiç bir babanın kendini sinirli olarak tanımlamadığı saptanmıştır. Psikiyatrik bozukluğu olan ergen ve ebeveynlerin sürekli öfke alt ölçeği puanları grupların kendi aralarında karşılaştırıldığında ergenlerin anne ve babalardan daha yüksek puan aldığı, annelerin ise babalardan daha düşük puan aldıkları ancak bu farkın istatistiksel olarak anlamlı olmadığı (p>0.05) görülmektedir. Gruplar arasında öfke dışa alt ölçeği puanları bakımından istatistiksel olarak anlamlı bir fark (p<0.02) görülmektedir. Öfke dışa alt ölçeği puanları grupların kendi aralarında karşılaştırıldığında en yüksek farkın ergen ile anneler


114

Psikiyatri Hemşireliği Dergisi - Journal of Psychiatric Nursing 2011;2(3):111-116

arasında olduğu ve bu farkın istatistiksel olarak anlamlı olduğu (p<0.05) görülmektedir. Ergenlerin annelere göre öfkeyi dışarı yansıtma düzeyleri daha yüksektir. Öfke içte alt ölçeği puanları grupların kendi aralarında karşılaştırıldığında ergenlerin anne ve babalardan daha düşük; annelerin ise babalardan daha düşük puan aldıkları, ancak bu farkların istatistiksel olarak anlamlı olmadığı (p>0.05) görülmektedir. Gruplar arasında öfke kontrol alt ölçeği puan farkının istatistiksel olarak anlamlı olduğu (p<0.05) görülmektedir. Öfke kontrol alt ölçeği puanları grupların kendi aralarında karşılaştırıldığında en yüksek farkın ergenler ile babalar arasında olduğu ve bu farkın istatistiksel olarak anlamlı olduğu görülmektedir (p<0.05). Babaların öfke kontrollerinin ergenlere göre daha iyi olduğu görülmektedir. Bu sonuçlar Tablo 1’de gösterilmiştir.

Tartışma Öfke ifade etmede sorunların en önemli noktalarından biri de kuşaktan kuşağa aktarılma özelliğidir. Literatür incelendiğinde, psikiyatrik bozukluğu olan ergen ve ebeveyninin birlikte örnekleme alınarak öfkesini nasıl ifade ettiğinin incelendiği araştırmalara ulaşılamamıştır. Bu eksiklik düşünülerek planlanan bu araştırmanın amacı, psikiyatrik bozukluğu olan ergen ve ebeveynlerin öfkeyi ifade etme biçimleri arasında anlamlı bir ilişki olup olmadığını belirlemektir. Bu amaç doğrultusunda bu bölümde, psikiyatrik bozukluğu olan ergen ve ebeveynlerin öfke ifade biçimi alt ölçeklerinden aldıkları puanlara ilişkin bulgular tartışılmaktadır. Psikiyatrik Bozukluğu Olan Ergen ve Ebeveynlerin Öfke Kontrol Düzeylerinin İncelenmesi

Psikiyatrik bozukluğu olan ergen ve ebeveynlerin öfke kontrol düzeyleri karşılaştırıldığında, öfkeyi kontrol etme durumu bakımından ergenler ile anneler arasında anlamlı düzeyde fark görülmezken, babaların öfke kontrollerinin ergenlere göre daha iyi olduğu görülmektedir.

Öfke kontrol alt ölçeği puanları grupların kendi aralarında karşılaştırıldığında en düşük puanın ergenler tarafından alındığı görülmektedir. Bu durum psikiyatrik bozukluğu olan ergenlerin öfke denetim güçlüğü yaşadıklarını gösterebilir. Ülkemizde ve yurt dışında çocuk ve ergen ruh sağlığı kliniklerine başvuran ergenler ile yapılan çalışmalar incelendiğinde de, ergenlerde öfke denetim güçlüğü olduğu görülmektedir.[6-8,10,22,28] Ergenlik döneminin en belirgin özelliği olarak öfkenin varlığı belirtilmektedir.[12] Uygunsuz öfke ifadesi ile ciddi psikiyatrik bozukluklar ve şiddet suçları arasında bağlantılar tanımlanmaktadır.[6-12,20,22,28] Kontrol edilemeyen öfke, birçok probleme yol açtığı gibi, birçok psikiyatrik bozukluk öfke ve saldırganlığa yol açar.[14]

Çalışmada ergen ve ebeveynlere ankette “kendi kişiliğinizi nasıl tanımlarsınız” diye sorulmuştur. Ergenlerin bu soruya verdikleri yanıtlar incelendiğinde; ergenlerin üçte birinin kendilerini sinirli olarak ifade ettikleri görülmektedir. Yapılan analiz sonucunda, ergenlerin öfkeyi kontrol etme durumlarının ebeveynlere göre düşük olduğu ve öfke düzeylerinin ebeveynlere göre daha yüksek olduğu görülmektedir. Bu yanıtlar da sonucu desteklemektedir.

Psikiyatri tanısı alan ergen hastaların ve babalarının öfke kontrol puanları karşılaştırıldığında, babaların öfke kontrollerinin ergenlere göre daha iyi olduğu görülmektedir. Babaların ankette “kendi kişiliğinizi nasıl tanımlarsınız” açık uçlu sorusuna verdikleri yanıtlar da bu bulguyu desteklemektedir. Ancak kültürümüzde ve literatürde erkeklerin öfkelerini daha az kontrol edebildikleri görülmektedir.[29,30] Bu çalışmalar daha fazla örneklemde tekrarlanabilir. Psikiyatrik Bozukluğu Olan Ergen ve Ebeveynlerin Sürekli Öfke Düzeylerinin İncelenmesi

Psikiyatrik bozukluğu olan ergen ve ebeveynlerin sürekli öfke düzeyleri karşılaştırıldığında, ergenler ile anne ve ba-

Tablo 1. Psikiyatrik bozukluğu olan ergenler ile ebeveynlerin sürekli öfke, öfke içe, öfke dışa, öfke kontrol alt ölçekleri puanlarının karşılaştırılması (n=150)

Statü

n

X±SS

F

p

Sürekli öfke

Ergen Anne Baba

50 50 50

24.22±6.67 21.52±5.59 22.84±5.05

2.70

0.07

Öfke dışa

Ergen Anne Baba

50 50 50

17.72±5.53 15.20±3.41 16.46±4.24

3.96

0.02

Öfke içe

Ergen Anne Baba

50 50 50

15.82±4.48 16.14±3.91 16.84±3.55

0.85

0.42

Öfke kontrol

Ergen Anne Baba

50 50 50

18.62±4.32 19.66±4.00 20.84±3.89

3.71

0.02

p=0.02.


TAŞÇI ESER D ve ÜSTÜN B, Psikiyatrik Bozukluğu Olan Ergen ve Ebeveynlerinin Öfke İfade Biçimleri Arasındaki İlişkinin İncelenmesi

baların öfke düzeyleri arasında anlamlı düzeyde fark görülmemektedir. Fryxell[31] tarafından yapılan çalışmada anne-babaları öfkeli olan ergenlerin öfke düzeylerinin yüksek olduğu bulunmuştur. Puskar ve ark.nın[11] yaptığı çalışmada da olumlu aile desteği puanları ile düşük öfke puanları arasında anlamlı bir ilişki bulunmuştur. Bu çalışmalar sonucu desteklemektedir. Çalışmada ergen ve ebeveynlerin sürekli öfke alt ölçeği puanları benzer bulunmuştur. Sosyal öğrenme teorisi de öfkenin öğrenilen bir duygu olduğunu belirtmektedir. Psikiyatrik Bozukluğu Olan Ergen ve Ebeveynlerin Öfke/Dışa Düzeylerinin İncelenmesi

Psikiyatrik bozukluğu olan ergen ve ebeveynlerin öfkeyi dışarı yansıtma durumları incelendiğinde, psikiyatrik bozukluğu olan ergenler ile babalar arasında öfkeyi dışarı yansıtma durumları bakımından anlamlı düzeyde fark görülmezken, ergenlerin annelere göre öfkeyi dışarı yansıtma düzeyleri daha yüksek bulunmuştur.

Öfke ifade biçimlerinden öfke/dışa alt ölçeği çalışmaları incelendiğinde, daha çok şiddet ve saldırganlık konularının işlendiği görülmektedir. Yurt içinde ve yurt dışında yapılan, araştırma sonuçlarını destekleyen çalışmalar incelendiğinde Ayan’ın[19] çalışmasında anne, babaları tarafından şiddete maruz kalan öğrencilerin saldırganlık eğilimlerinin yüksek olduğu belirlenmiştir. Frias-Armenta’nın,[32] yapmış olduğu bir çalışmasında da çocuklukta fiziksel ve sözel saldırganlığa uğramış yetişkinlerin ilerde depresyon, anksiyete, alkol kullanımı, antisosyal davranış gösterme ve kendi çocuklarını istismar etme gibi davranışlar gösterdikleri gözlenmiştir. Avcı’nın[33] çalışmasında, şiddet davranışı gösteren ergenlerin ailelerinin karşılaştırma grubunda yer alan ergenlerin ailelerine göre “sürekli öfke”, “içe yönelik öfke” ve “dışa yönelik öfke” düzeylerinin anlamlı bir şekilde daha yüksek olduğu saptanmıştır. Ayrıca, şiddet davranışı göstermeyen ergenlerin ailelerinin öfkelerini daha iyi kontrol ettikleri görülmüştür. Sosyal Öğrenme Kuramı’na göre de ailede ebeveynlerin disiplin sağlama yöntemi olarak fiziksel cezayı kullanması, ergenin şiddeti ve saldırganlığı model alma yoluyla öğrenmesine neden olabilmektedir. Öfke dışa alt ölçeği puanları grupların kendi aralarında karşılaştırıldığında en düşük puanın anneler tarafından alındığı görülmektedir. Sosyolojik kuramcılara göre diğer bütün duyguların ifadesinde olduğu gibi öfkenin de ifadesinde, sosyal yapılandırmaların büyük etkisi vardır. Erkekler duydukları öfkeyi açıkça ifade ederken, kadınların öfkelerinin bilincine varmaları ve öfkelerini ifade etmeleri hep engellenmiştir. Erkeklerin öfkeleri hoşgörü ile karşılanırken, kadınların öfkelerini direkt olarak ifade etmeleri kadınlığa, hanımefendiliğe, anneliğe yakışmaz diye düşünülür.[2] Toplumumuzda da annelerin sosyal konumları sebebiyle öfkelerini dışarı yansıt-

115

malarının hoş karşılanmaması, öfkelerini dışa yansıtmalarını engellediğini düşündürmüştür. Psikiyatrik Bozukluğu Olan Ergen ve Ebeveynlerin Öfke/İçe Düzeylerinin İncelenmesi

Psikiyatrik bozukluğu olan ergen ve ebeveynlerin öfkeyi içte tutma durumları incelendiğinde; psikiyatrik bozukluğu olan ergenler ile babalar, ergenler ile anneler arasında ve öfkeyi içte tutma durumları bakımından anlamlı düzeyde fark görülmemektedir. Araştırma sonuçları, sosyal öğrenme teorisi ile benzer bulunmuştur. Model davranışı için ilk kaynak ailedir. Çünkü birçok çocuk, zamanının önemli bir kısmını aile üyeleriyle geçirir. Aile üyelerinin öfkeye nasıl yanıt verdiklerini gözlemleyerek, öfkeye nasıl yanıt verildiğini öğrenebilirler.[23]

Yapılan çalışmalarda içselleştirilmiş öfke ile depresyon, umutsuzluk, özkıyım girişimleri arasında pozitif yönde anlamlı bir ilişki bulunmaktadır.[7,11,22,34] Savi[21] çalışmasında da aile de öfke duygusunu ifade etmede ve duygusal tepki vermede güçlük yaşanması ile ergende öfke içe düzeyinin artması arasında pozitif yönde anlamlı bir ilişki bulunmuştur.

Sonuç ve Öneriler Ergenlerin öfke düzeyleri anne ve babalarına göre daha yüksek olup, öfkelerini dışa yansıtmaktadırlar. Sonuç olarak, ergenler öfke kontrol sorunu yaşamaktadırlar. Babaların ise annelere göre öfke düzeyleri daha yüksek ve öfkelerini dışa yansıtmaktadırlar. Buna rağmen, babalar öfkelerini daha iyi kontrol etmektedirler. Aşağıda araştırmada elde edilen sonuçlara yönelik önerilere yer verilmiştir.

1. Ergenlerin sürekli öfke ve öfke/ dışa alt ölçeklerinden en yüksek puanı alırken, öfke kontrol alt ölçeğinden en düşük puanı aldıkları görülmektedir. Buna göre, riskli grup olarak ergenlere öfkenin nedenleri, öfke ifade biçimleri, öfke yönetimi, problem çözme, iletişim becerileri ve sağlıklı baş etme becerilerine yönelik eğitim verilmelidir. Ayrıca ergenlere, bu döneme özgü ruhsal değişikliklerle ilgili sağlık çalışanları tarafından bilgi verilmeli ve ulaşabileceği bilgi kaynakları ergenlere öğretilmelidir.

2. Öfke kontrol eğitim programlarına ergen ve ebeveyn birlikte katılımı özellikle de annelerin katılımı sağlanmalıdır. 3. Çalışmada babaların öfkelerini daha iyi kontrol ettikleri sonucuna dayalı olarak cinsiyete göre öfke ifade etme biçimlerine yönelik nitel çalışma ile bu çalışma tekrarlanabilir. 4. Çalışmada, psikiyatrik bozukluğu olan ergen örnekleminin %62’si kızlardan oluşmaktadır. Bu çalışma daha büyük bir örneklemde tekrarlanabilir. 5. Çalışmaya, psikiyatrik bozukluğu olan ergenler alın-


116

mıştır, fakat tanıları göz önüne alınmamıştır. Depresyon hastası öfkesini içe atarak gösterebildiği gibi, madde bağımlısı bir hasta öfkesini dışa yansıtarak gösterebilir. Bu yüzden, ergenler, tanılarına (depresyon, anksiyete vb.) göre ayrılarak bu çalışma tekrarlanabilir. Kaynaklar 1. Kökdemir H. Öfke ve öfke kontrolü. Pivalko 2004;3:7-10. 2. Lerner H. Öfke dansı. Çev. Gül S. İstanbul: Varlık Yayınları; 2007. s. 5-15. 3. Albayrak B, Kutlu Y. Ergenlerde öfke ifade tarzı ve ilişkili faktörler. Maltepe Üniversitesi Hemşirelik Bilim ve Sanatı Dergisi 2009;2:58-68. 4. Batıgün AD, Şahin NH. Öfke, dürtüsellik ve problem çözme becerilerindeki yetersizlik gençlik intiharlarının habercisi olabilir mi? Türk Psikoloji Dergisi 2003;18:37-52. 5. Wolf K, Foshee V. Family violence, anger expression styles and adolescent dating violence. Journal of Family Violence 2003;18:309-16. 6. Akdemir D, Çuhadaroğlu F. Çocuk ve ergen psikiyatrisi bölümüne başvuran ergenlerin klinik özellikleri. Çocuk ve Gençlik Ruh Sağlığı Dergisi 2008;15:5-13. 7. Cautin RL, Overholser JC, Goetz P. Assessment of mode of anger expression in adolescent psychiatric inpatients. Adolescence 2001;36:163-70. 8. Çelik G, Tahiroğlu A, Avcı A, Seydaoğlu G. Çocuk ve ergen ruh sağlığı kliniğine başvuran ergen hastaların özellikleri. New/Yeni Symposium Journal 2009;47:142-6. 9. Erdur Baker Ö, Özgülük SB, Turan N, Demirci Danışık N. Rumination and anger /anger expression styles as risk factors for psychological symptoms of adolescents. Turkish Psychological Counseling and Guidance Journal 2009;32:43-53. 10. Görker I, Korkmazlar Ü, Durukan M, Aydoğdu A. Çocuk ve ergen psikiyatri kliniğine başvuran ergenlerde belirti ve tanı dağılımı. Klinik Psikiyatri 2004;7:103-10. 11. Puskar K, Ren D, Bernardo LM, Haley T, et al. Anger correlated with psychosocial variables in rural youth. Issues Compr Pediatr Nurs 2008;31:71-87. 12. Tamar M, Özbaran B. Çocuk ve ergenlerde depresyon. Klinik Psikiyatri 2004;2:84-92. 13. Whiteside SP, Abramowitz JS. The expression of anger and its relationship to symptoms and cognitions in obsessive-compulsive disorder. Depress Anxiety 2005;21:106-11. 14. McDougall T. Nursing children and adolescent who are aggressive or violent: a psychological approach. In: Higgins L, Mc Dougall T, editors. Child and adolescent mental health nursing. 1st ed. USA: Blackwell Publishing Ltd; 2006. p. 131-41. 15. Mukaddes NM. Ergenlik çağı ruhsal gelişim özellikleri. İçinde: Polvan Ö, editör. Çocuk ve ergen psikiyatrisi. 1. baskı. İstanbul: Nobel Tıp Kitapevleri; 2001. s. 14-9. 16. Tezcan A, Oğuzhanoğlu N, Ülkeroğlu F. Çocuk ve gençlerde intihar girişimleri. Kriz Dergisi 1994;3:70-4. 17. Atay İ, Kerimoğlu E. Ergenlerde intihar davranışı. Çocuk ve Gençlik Ruh Sağlığı Dergisi 2003;10:128-36. 18. Gidiş D, Kaya N, Çilli AS, Özkan İ ve ark. Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi’ne

Psikiyatri Hemşireliği Dergisi - Journal of Psychiatric Nursing 2011;2(3):111-116

intihar girişimi nedeniyle başvuran ergenlerin değerlendirilmesi. Kriz Dergisi 1997;5:7-14 19. Ayan S. Aile içinde şiddete uğrayan çocukların saldırganlık eğilimler. Anadolu Psikiyatri Dergisi 2007;8:206-14. 20. Kashani JH, Canfield LA, Soltys MS, Reid JC. Psychiatric inpatient children’s family perceptions and anger expression. Journal of Emotional & Behavioral Disorders 1995;3:1-8. 21. Savi F. 12-15 yaş arası ilköğretim öğrencilerinin davranış sorunları ile aile işlevleri ve anne-baba kişilik özellikleri arasındaki ilişkisinin incelenmesi. [Doktora Tezi]. Dokuz Eylül Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü, Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık Bilim Dalı. İzmir: 2008. s. 50-70. 22. Stimmel DT, Rayburg J, Waring W, Raffeld MP. Therelation of ınternalized and trait anger to psychopathology. Counseling and Clinical Psychology Journal 2005;2:112-22. 23. Bandura A. Toward a psychology of human agency. Association for Psychological Science 2006;1:164-77. 24. Blake CS, Hamrin V. Current approaches to the assessment and management of anger and aggression in youth: a review. J Child Adolesc Psychiatr Nurs 2007;20:209-21. 25. Stuart GW, Laraia MT. Adolescent psychiatric nursing. In: Redston A, editors. Principles and practice of psychiatric Nursing. 8th ed. Mosby: Westline Industrial Drive; 2005. p. 768-73. 26. Spielberger CD, Jacobs G, Dussel S, Crane RS. Assesment of anger: thestate-trait anger scale. In: Butcherand NJ, Spielberger CD, editors. Anvances in Personality Assesment. Hillsdale, NJ: Lea; 1983. p. 159-88. 27. Özer K. Sürekli öfke ve öfke ifade tarzı ölçekleri ön çalışması. Türk Psikoloji Dergisi 1994;9:26-35. 28. Eftekhari A, Turner AP, Larimer ME. Anger expression, coping, and substance use in adolescent offenders. Addict Behav 2004;29:1001-8. 29. Bostancı N, Çoban F, Tekin Z, Özen A. Üniversite öğrencilerinin cinsiyete göre öfke ifade etme biçimleri. Kriz Dergisi 2006;14:9-18. 30. Danışık ND. Ergenlerin sürekli öfke öfke ifade tarzları ile problem çözme becerileri arasındaki ilişki. [Yüksek Lisans Tezi] Abant İzzet Baysal Üniversitesi Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik Anabilim Dalı. Bolu: 2005. s. 5960. 31. Fryxell D. Personal, social and family characteristics of angry students. Professional School Counseling 2000;4:86-95. 32. Frias-Armenta M. Long term effects of child punishment on mexican women: a structural model. Child Abuse&Neplect 2002;26:371-86. 33. Avcı R. Şiddet davranışı gösteren ve göstermeyen ergenlerin ailelerinin aile işlevleri, öfke ve öfke ifade tarzları açısından incelenmesi. [Yüksek Lisans Tezi]. Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Eğitim Bilimleri Anabilim Dalı. Adana: 2006. s. 54-71. 34. Güleç H, Sayar K, Özkorumak E. Depresyonda bedensel belirtiler. Türk Psikiyatri Dergisi 2005;16:90-6.

*Dokuz Eylül Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü 2011, Yüksek Lisans Tezi (Tez danışmanı: Prof. Dr. Besti Üstün). *I. Uluslararası V. Ulusal Psikiyatri Hemşireliği Kongresi’nde poster olarak sunulmuştur (22-24 Eylül 2011, İstanbul).


ORİJİNAL MAKALE / ORIGINAL ARTICLE

117

Bir Psikiyatri Kliniğinde Hemşireler Tarafından Yapılan Hasta Bakım Planlarının Fonksiyonel Sağlık Örüntüleri Modeli ve NANDA Tanılarına Göre Değerlendirilmesi Evaluation According to the Functional Health Pattern Model and NANDA Diagnoses of Patient Care Plans Made by Nurses in a Psychiatry Department Selma SABANCIOĞULLARI,1 Elvan E. ATA,1 Meral KELLECİ,1 Selma DOĞAN2 ÖZET

SUMMARY

Amaç: Bu çalışma, psikiyatri kliniğinde hemşireler tarafından yapılan hasta bakım planlarının fonksiyonel sağlık örüntüleri (FSÖ) modeline göre veri toplama ve topladıkları veriler doğrultusunda hastaların The North American Nursing Diagnosis Association (NANDA) hemşirelik tanılarını belirleyebilme durumlarını değerlendirmek amacıyla yapıldı.

Objectives: The aim of the study was to analyze patient care planning prepared by nurses in a psychiatry clinic according to the Functional Health Pattern (FHP) model and to evaluate the NANDA (North American Nursing Diagnosis Association) nursing diagnoses based on the data collected.

Gereç ve Yöntem: Tanımlayıcı ve retrospektif nitelikteki bu araştırma bir üniversite hastanesinin psikiyatri kliniğinde gerçekleştirildi. Araştırmanın örneklemini psikiyatri kliniğinde Eylül 2008-Haziran 2009 tarihleri arasında yatan ve Gordon’un (1982) FSÖ modeli ile NANDA doğrultusunda hemşirelik tanıları belirlenen 80 hastanın bakım planı oluşturdu. Hemşireler tarafından yapılan bakım planları FSÖ modeli ve NANDA tanılama sistemi dikkate alınarak araştırmacılar tarafından geriye dönük olarak incelendi. Veriler yüzdelik dağılımla değerlendirildi.

Methods: This retrospective and descriptive research was carried out in a psychiatry clinic of a university hospital. The sample of this research was the nursing plan of 80 inpatients hospitalized in the psychiatry clinic between September 2008 and June 2009 and the determined nursing diagnoses in the direction of Gordon’s (1982) FHP model and NANDA. Care plans made by nurses were retrospectively analyzed by researchers taking into consideration the FSO model and NANDA diagnosis system. The data were evaluated with percentage distribution.

Bulgular: Araştırma kapsamında FSÖ modeline göre değerlendirilen hastalardan, hemşireler sağlığı algılama ve yönetme (%98.8) ile aktivite-egzersiz fonksiyonuna (%91.3) ilişkin en fazla, cinsellik ve üreme (%20.0) fonksiyona ilişkin ise en az oranda veri toplamışlardı. Hemşirelerin topladıkları veriler doğrultusunda belirledikleri NANDA tanıları değerlendirildiğinde 23 farklı NANDA tanısı koydukları ve 80 hastaya toplamda 402 NANDA tanısı belirledikleri saptandı. Belirlenen tanılar incelendiğinde; %12.9 bireysel baş etmede yetersizlik, %11.2 benlik saygısında azalma, %10.4 rol performansında bozulma ve %9.0 uyku örüntüsünde rahatsızlık en fazla belirlenen tanılar olduğu tespit edildi.

Results: Nurses collected the most data related to perceiving and managing the health (98.8%) function and activity-exercise (91.3%) function, and the least data concerning sexuality and reproduction (20%) function. When NANDA diagnoses were evaluated according to data collected by nurses, 23 different NANDA diagnoses were determined among 80 patients, and 402 NANDA diagnoses in total. When the determined diagnoses were analyzed, the most frequently observed were: 12.9% inadequacy in individual coping, 11.2% decrease in self-esteem, 10.4% failure in role performance, and 9% disorder in sleep pattern.

Sonuç: Hemşirelerin FSÖ modelini kullandıklarında psikiyatri hastalarının sık olarak yaşadıkları baş etme yetersizliği, benlik kavramında bozulma, uykuda değişim, terapötik rejimi etkisiz yönetme gibi problemleri gözden kaçırmadıkları düşünülebilir. Bununla birlikte hemşirelerin hastaların cinsellik örüntüsü, değer ve inançlar gibi alanlarını daha az değerlendirdikleri ve daha az sorun saptadıkları söylenebilir.

Conclusion: It may be considered that nurses, when they used the FHP model, did not overlook the important data in evaluating the problems the psychiatric patients frequently experienced, such as inadequacy in individual coping, decrease in self-esteem, disorder in sleep pattern, and ineffective management of therapeutic regimen. However, it was observed that nurses evaluate fields such as sexual pattern and values and beliefs to a lesser degree and detect fewer problems in these areas.

Anahtar sözcükler: Fonksiyonel sağlık örüntüleri; NANDA tanıları; psikiyatri hastası; psikiyatri hemşiresi.

Key words: Functional health patterns; NANDA diagnosis; psychiatric patient; psychiatric nurse.

Cumhuriyet Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Hemşirelik Bölümü, Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı, Sivas 2 Maltepe Üniversitesi, Hemşirelik Yüksekokulu, Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı, İstanbul 1

İletişim (Correspondence): Arş. Gör. Dr. Selma SABANCIOĞULLARI. e-posta (e-mail): selma.ssabanci@gmail.com Psikiyatri Hemşireliği Dergisi 2011;2(3):117-122 Journal of Psychiatric Nursing 2011;2(3):117-122 Geliş tarihi (Submitted): 02.10.2011 Kabul tarihi (Accepted): 06.01.2012

Giriş Günümüzde sağlık bakım hizmetlerinin hedefi kaliteli bakım sağlamaktır. Hemşireler hastalarına sürekli olarak güncellenen bilgilerle etkin bakımı vermek durumundadır. [1,2] Genel olarak hemşireliğin amacı, bireyin sağlığını desteklemek, sürdürmek ya da sağlık düzeyini yükseltmektir. Psikiyatri hemşireliğinin amacı ise bireyin benlik algısını geliştirmek, stresle baş etmesini güçlendirmek, ilişkilerini olum-


118

lu şekilde düzenlemesine yardım etmek, hastalık ve acı çekme yaşantısını azaltarak bu deneyimlerinden anlam bulmasına katkı vermektir. Bu amaçların başarılması, genel insancıl yaklaşımın yanı sıra, bilimsel metodun birlikte kullanılmasını gerektirmektedir. Hemşirelik bakımına bu bilimsel ve planlı yaklaşımı sağlayan araç, hemşirelik modelleri ve hemşirelik sürecidir.[3,4]

Sağlıklı/hasta bireyden/aileden, verilerin sistemli ve kapsamlı bir biçimde toplanmasını sağlamak için kuramcılar tarafından çeşitli modeller geliştirilmiştir. Bu modellerden birisi Fonksiyonel Sağlık Örüntüleri (FSÖ) modelidir. FSÖ modeli hemşirelik kuramcısı olan Marjory Gordon tarafından 1982’de, bireyleri kapsamlı bir şekilde biyopsikososyal boyutta ele alan bir hemşirelik bakım modeli olarak geliştirilmiştir. Bu model, bireylerin gereksinimlerini 11 fonksiyonel alanda açıklamaktadır. Bu alanlar, sistematik ve standardize edilmiş bilgi toplama yaklaşımı ve hemşirelik bakış açısı ile bilginin analiz edilmesini olanaklı kılmaktadır. Bu örüntüler hem birbiri ile hem de hastalık durumu ile ilişki içinde olup, birbirine bağımlıdır. Başka bir ifade ile bir kişinin FSÖ’sünde bozulma olduğunda hastalığı, hastalanan bir kişinin de FSÖ’sünde bozulmayı gösterdiği belirtilmektedir.[5] FSÖ alanları veri toplama, hemşirelik tanısı belirleme ve bakımı planlama için bir çerçeve sağlamaktadır. Gordon tarafından hazırlanan bu çerçeve, verilerin toplanması ve analizi sürecine kolaylık getirmiştir. Bu model ile birey/ailenin sadece şikayetleri, sınırlılıkları ve problemleri değil, daha önce problemleri olduğunda baş etme becerileri ve olumlu sağlık uygulamaları da belirlenir.[5] Hemşirelik sürecinin çok önemli ve tüm aşamalarına temel olan ilk aşaması veri toplamanın doğru, objektif ve eksiksiz yapılması gerekir. Hemşirelik sürecinin ikinci aşaması olan hemşirelik tanılarının doğru saptanması, sağlıklı veri toplamaya bağlı olup, sürecin planlama, uygulama ve değerlendirme aşamaları için doğru adımların atılmasında önemlidir.[6] Günümüzde uluslararası platformda yaygın olarak kullanılan hemşirelik tanılama terminolojisi The North American Nursing Diagnosis Association’dır (NANDA). Helberg standart bir tanılama sisteminin kullanımının hastanın bakım ihtiyaçlarını belirlemede önemli olduğundan bahsetmiştir.[7] FSÖ modeli birçok çalışmada çeşitli gruplardaki hastaların bakım gereksinimlerini belirlemek amacıyla kullanılmıştır. [8-10] Yapılan bu çalışmalarda, FSÖ ve NANDA hemşirelik tanılama sisteminin hastaların bakım sorunlarını belirlemede etkili olduğu ve kolaylık sağladığı, çeşitli hastalık gruplarındaki hastaların tanılanması ve ihtiyaçlarının belirlenmesi açısından, çalışmaların tekrarlanması gerektiği vurgulanmıştır. Ayrıca NANDA gibi uluslararası hemşirelik tanılama sistemi kullanmanın hemşirelik bakımının kalitesini geliştireceği, yerel bölgesel-ulusal ve uluslararası alanda karşılaştırma yapabilmeyi, hemşire-hemşire ve hemşire-hekim iletişimi ve etkileşimini artıracağı, bilgisayara uyarlanmış formları

Psikiyatri Hemşireliği Dergisi - Journal of Psychiatric Nursing 2011;2(3):117-122

kullanabilmeyi sağlayabileceği belirtilmektedir.[5,8]

Ülkemizde lisans düzeyinde hemşirelik eğitimi veren okulların çoğunda hemşirelik süreci doğrultusunda eğitim verilmesine rağmen, uygulama alanlarında hemşirelik sürecinin hemşireler tarafından doğru ve yaygın kullanılmadığı görülmektedir. Daha önce öğrenci hemşirelerin bakım verdikleri hastalarına yönelik oluşturdukları bakım planlarının incelendiği çalışmalar[4,6,8,9] bulunmakla birlikte, klinikte çalışan hemşirelerin yaptıkları bakım planlarının incelendiği bir çalışmaya rastlanmamıştır.

Bireyleri geniş bir bakış açısı ile değerlendirmeyi sağlaması nedeniyle, FSÖ modeli ruh sağlığı bozulmuş bireylerin sağlık bakım gereksinimlerinin belirlenmesinde etkili olabilir. Çalışmanın yapıldığı psikiyatri kliniğinde, hemşireler 2008 yılından beri bakım planı ile çalışmaktadır. Hemşireler hastaların gereksinimlerini FSÖ modeline göre belirlemekte ve NANDA tanıları ile bu gereksinimlere ilişkin bakım planları oluşturmaktadır. Çalışmanın yapıldığı klinikte hemşirelerin, hemşirelik süreci ile çalışıyor olmaları ve sürecin etkinliğinin değerlendirilmesi önemli bir noktadır. Bu çalışma sonuçları uygulama alanlarında hemşirelerin, hemşirelik süreci ile çalışabilme olanağını, psikiyatri hastalarının bakım sorunlarının saptanmasında FSÖ modelinin etkinliğini ve tanılama sürecinde NANDA’nın işlerliğini göstermesi yönünden önemli olacaktır. Bu araştırma bir psikiyatri kliniğinde çalışan hemşireler tarafından yapılan hasta bakım planlarının FSÖ modeline göre veri toplama ve NANDA’ya göre hastaların bakım gereksinimlerini belirleyebilme durumlarını değerlendirmek amacıyla yapılmıştır.

Gereç ve Yöntem Araştırma bir üniversite hastanesinin psikiyatri kliniğinde 10 aylık bir dönemde retrospektif ve tanımlayıcı olarak yapılmıştır. Araştırmanın örneklemini Eylül 2008-Haziran 2009 tarihleri arasında yatan ve Gordon’un (1982) FSÖ modeli ile NANDA doğrultusunda hemşireler tarafından bakım planı yapılan 80 hasta oluşturmuştur. Araştırmanın yapıldığı klinikte hemşireler bakım planı ile çalışmaktadırlar. Çalışmanın yapıldığı dönemde klinikte tamamı kadın olan sekiz hemşire çalışmaktaydı. Hemşirelerin altısı lisans mezunu, 2’si ise ruh sağlığı ve hastalıkları hemşireliği alanında yüksek lisans yapmıştı. Hemşireler klinikte üç şift halinde vardiyalı çalışmaktadırlar. Hemşireler bakım planı ile çalışmaya başlamadan önce hemşirelik süreci ile çalışma, FSÖ modeli ve NANDA tanılama sistemi hakkında özel eğitim almışlardır.

Veriler klinik hemşireleri tarafından hazırlanan hasta bakım planlarının değerlendirilmesi ile elde edilmiştir. Hemşirelerin kullandıkları veri toplama formu standardize edilmiş bir veri toplama formudur. Veri toplama formu Gordon’un


SABANCIOĞULLARI S ve ark., Fonksiyonel Sağlık Örüntüleri Modeli İle Psikiyatri Hastalarının Bakım Gereksinim Belirlenmesi

FSÖ’yü,[5,11] fiziksel ve ruhsal muayene bulgularını içermektedir.[3] Veri toplama formunun FSÖ bölümünde aşağıdaki alt alanlar yer almaktadır:

Sağlığı algılama ve sağlığın yönetimi, beslenmemetabolizma, boşaltım, aktiviteyi sürdürme, bilişsel-algısal örüntü, benlik kavramı, rol-ilişki örüntüsü, cinsellik ve üreme, baş etme-stres toleransı, değerler-inanç, güvenlik-korunma ve rahatlıktır.[5,11] Hemşirelerin hazırladığı hasta bakım planları, FSÖ’ye göre veri toplanma durumları ve her bir FSÖ alanına ilişkin NANDA tanı sayısı ve hangi tanıların belirlendiği değerlendirilmiştir. Çalışmacılar tarafından yapılandırılmış 12 maddelik bir form ile hemşirelerin topladıkları veriler ve belirledikleri NANDA tanıları değerlendirilmiştir. NANDA tanılarının değerlendirilmesinde 1997-1998 yılları arasında NANDA tarafından onaylanan FSÖ’ye göre gruplandırılmış hemşirelik tanıları rehberi kullanılmıştır.[12] Formda hastaların yaşı, cinsiyeti, eğitimi, çalışma durumları, tanıları ve hastalığına ilişkin iç görü durumlarını değerlendiren sorular bulunmaktadır. Hemşireler bu verileri doğrudan hasta ve ailesi ile görüşerek belirlemişler, hastalarının tıbbi tanılarını ise klinik doktorunun DSM-IV’e göre belirlediği hasta dosyasından elde etmişlerdir. Ayrıca araştırmacılar tarafından hemşirelerin hazırladığı bakım planlarını değerlendirmek için FSÖ modelinin 11 alanına ilişkin bir liste ve her bir alana ilişkin olarak hemşirelerin veri toplama durumu “veri toplanmış”, “veri toplanmamış” olarak kodlama yapılan bir form oluşturulmuştur. Ek olarak, bakım planında yer alan hemşirelik tanıları, fonksiyonel sağlık örüntülerine göre gruplandırılmış olan ve NANDA tarafından onaylanan hemşirelik tanıları ile araştırmacılar tarafından analiz edilmiştir. Bu analiz içinde her bir FSÖ alanına ilişkin NANDA tanıları, “sorun var”, “sorun yok” ve “değerlendirilmemiş” şeklinde gruplandırılarak oluşturulan bir form ile değerlendirilmiştir. Hemşirelere FSÖ modeli ve tanılama aşaması, doğrudan NANDA tanı ifadeleri kullanılarak öğretildiği için, ba-

kım planlarında NANDA tanı ifadelerini doğru kullanmaları beklenmiştir.

Araştırmanın yapılabilmesi için bakım planlarını yapan hemşirelerden araştırmanın amacı açıklanarak gerekli izin alınmıştır. Elde edilen veriler “SPSS for Windows 16.00” programında sayı ve yüzdelik dağılımla değerlendirilmiştir.

Bulgular Bakım planları incelenen hastaların %51.2’si erkek, %48.8’i evli, %57.5’inin ilköğretim mezunu ve %71.2’sinin çalışmadığı saptanmıştır. DSM-IV tanı kriterlerine göre hastaların %48.8’inin şizofreni ve diğer psikotik bozukluk olduğu, %51.2’sinin hastaneye gelmeden önce alternatif tedavi (hocaya gitme, okunmuş su içme, yatır ziyaret etme vs) arayışlarının olduğu, %57.5’inin hastalığına karşı kabullenici, %52.5’inin iç görüsünün ve %82.5’inin aile desteğinin var olduğu, %28.8’inin aynı zamanda fiziksel hastalığının bulunduğu ve %72.5’inin aktivitelerini bağımsız yapabildiği belirlenmiştir. Tablo 1’de hemşirelerin hasta bakım planlarında Gordon’un fonksiyonel sağlık örüntülerine göre veri toplama durumları verilmiştir. Hemşirelerin bakım planlarında FSÖ’ye göre veri toplamada en yeterli olduğu alanlar, sırasıyla sağlığı algılama ve yönetme (%98.8), aktivite-egzersiz (%91.3), uyku ve dinlenme (%88.8), biliş ve algılama (%87.5) ve beslenme (%86.3) örüntüleridir. En az veri toplanan alanlar ise cinsellik ve üreme (%20.0), değer ve inançlar (%62.5) ve stres ve baş etme (%66.3) örüntüleridir.

Tablo 2’de hemşirelerin hasta bakım planlarında Gordon’un fonksiyonel sağlık örüntü alanlarına göre sorun belirleme durumları gösterilmiştir. Hemşirelerin FSÖ modeline göre en fazla sorun saptadıkları alanlar, sağlığı algılama ve yönetme fonksiyonu (%91.3), stres ve baş etme fonksiyonu (%68.8), kendini algılama ve benlik fonksiyonu (%58.8), rol ve ilişki fonksiyonu (%52.5), biliş ve algılama (%48.6) ve uyku ve dinlenme fonksiyonu (%45.0) olarak belirlenmiştir.

Tablo 1. Hemşirelerin hasta bakım planlarında Gordon’un fonksiyonel sağlık örüntü alanlarına före veri toplama durumları (n=80) FSÖ veri toplama alanları

Veri toplanmış

Sayı

Yüzde

Sayı

Yüzde

79 69 63 73 71 70 57 56 16 53 50

98.8 86.3 78.8 91.3 88.8 87.5 71.3 70.0 20.0 66.3 62.5

1 11 17 7 9 10 23 24 64 27 30

1.2 13.7 21.2 8.7 11.2 12.5 28.7 30.0 80.0 33.7 37.5

Sağlığı algılama ve yönetme fonksiyonu Beslenme Boşaltım Aktivite - Egzersiz Uyku - Dinlenme Biliş ve algılama Kendini algılama ve benlik Rol ve ilişki fonksiyonu Cinsellik ve üreme Stres ve baş etme Değer ve inançlar

119

Veri toplanmamış


120

Psikiyatri Hemşireliği Dergisi - Journal of Psychiatric Nursing 2011;2(3):117-122

Tablo 3’de hemşirelerin FSÖ alanlarına göre hastalarda belirledikleri tanıların sıklıkları görülmektedir. Hemşirelerin hastalardan elde ettikleri veriler doğrultusunda belirledikleri NANDA tanıları incelendiğinde 23 farklı NANDA tanısı belirledikleri ve 80 hastaya konan NANDA tanısının toplamda 402 olduğu saptanmıştır. Hemşirelerin en fazla belirlediği tanılar, stres ve baş etme alanında; bireysel baş etme-

de rahatsızlık (%12.9), kendini algılama ve benlik alanında; benlik saygısında azalma (%11.2), rol ve ilişki alanında; rol performansında bozulma (%10.4), uyku dinlenme alanında; uyku örüntüsünde rahatsızlık (%9.0), sağlığı algılama ve yönetme alanında; teropötik rejimi etkisiz yönetme (%7.5), başkalarına zarar verme potansiyeli (%6.2) ve biliş ve algılama alanında düşünce sürecinde değişimdir (%7.2).

Tablo 2. Hemşirelerin hasta bakım planlarında Gordon’un fonksiyonel sağlık örüntü alanlarına göre sorun (tanı) belirleme durumları (sıklığı) (n=80) FSÖ Sağlığı algılama ve yönetme fonksiyonu Beslenme Boşaltım Aktivite egzersiz Uyku-dinlenme Biliş ve algılama Kendini algılama ve benlik Rol ve ilişki fonksiyonu Cinsellik ve üreme Stres ve baş etme Değer ve inançlar

Sorun var

Sorun yok

Değerlendirilmemiş

Sayı

Yüzde

Sayı

Yüzde

Sayı

Yüzde

73 15 13 30 36 39 47 42 9 55 2

91.3 18.7 3.3 37.5 45.0 48.6 58.8 52.5 11.3 68.8 2.5

6 54 50 43 35 31 10 14 7 2 48

7.5 67.6 62.5 53.8 43.7 38.7 12.5 17.5 8.7 2.5 60.0

1 11 17 7 9 10 23 24 64 27 30

1.2 13.7 21.2 8.7 11.3 12.5 28.7 30.0 80.0 33.7 37.5

Tablo 3. Hemşirelerin gordon’un fonksiyonel sağlık örüntü alanlarına göre hastalarda belirledikleri hemşirelik tanıları FSÖ modeli veri toplama alanları

NANDA tanıları

Sayı

Yüzde

Sağlığı algılama ve yönetme fonksiyonu*

Teropatik rejimi etkisiz yönetme Başkalarına zarar verme potansiyeli Kendine zarar verme potansiyeli Sağlık arama davranışı Sağlığı sürdürmede değişim

30 25 23 13 10

7.5 6.2 5.7 3.2 2.5

Beslenme

Beden gereksiniminden az beslenme Beden gereksiniminden fazla beslenme

14 1

3.5 0.2

Boşaltım

Konstipasyon Üriner boşaltımda değişim

10 3

2.5 0.7

Aktivite egzersiz

Fiziksel harekette bozulma: hipoaktif Fiziksel harekette bozulma: hiperaktif Bireysel bakımda yetersizlik

17 8 5

4.2 2.0 1.2

Uyku-dinlenme

Uyku örüntüsünde rahatsızlık

36

9.0

Biliş ve algılama*

Düşünce sürecinde değişim Duyusal algısal değişim

29 23

7.2 5.7

Kendini algılama ve benlik

Benlik saygısında azalma Beden imajında bozulma

45 2

11.2 0.5

Rol ve ilişki fonksiyonu

Rol performansında bozulma

42

10.4

Cinsellik ve üreme

Cinsel disfonksiyon Cinsel yaşamda değişiklik: libidoda artma

7 2

1.7 0.5

Stres ve baş etme*

Bireysel baş etmede yetersizlik Anksiyete

52 3

12.9 0.7

Değer ve inançlar

Spirütüel distres

2

0.5

402

100.0

Toplam *Alana ilişkin tanılar birden fazla olduğu için yüzdeler toplam “n” sayısına göre alınmıştır.


SABANCIOĞULLARI S ve ark., Fonksiyonel Sağlık Örüntüleri Modeli İle Psikiyatri Hastalarının Bakım Gereksinim Belirlenmesi

Tartışma Doğru ve güvenli bakımın sağlanması için, yeterli veri toplanması gerekmektedir.[12] Bu çalışmada da hemşireler, FSÖ modeline göre değerlendirilen psikiyatri hastalarından, sağlığı algılama ve yönetme ile aktivite-egzersiz fonksiyonuna ilişkin en fazla, cinsellik ve üreme fonksiyona ilişkin ise en az oranda veri toplamışlardır. FSÖ’lerine göre hastaların bütün alanları değerlendirilmiştir. Bu bulgulara dayanarak hemşirelerin cinsellik ve üreme fonksiyonu dışındaki alanlarda veri toplama düzeylerinin yeterli olduğu söylenebilir. Hemşirelik süreci birbirine bağımlı ve birbirini takip eden aşamalardan oluştuğundan ve bireylerin çok yönlü ele alınması gerekli olduğundan bu sonuç hasta yararına olumlu görünmektedir. Özer ve Kuzu’nın (2006) ikinci sınıf hemşirelik öğrencilerinin hasta bakımında hemşirelik sürecini kullanma durumlarını belirlemek amacıyla yaptıkları çalışmada öğrencilerin veri toplamada en yeterli olduğu alanlar, sırasıyla sağlığı algılama, beslenme ve metabolizma, bilişsel-algısal örüntüler, en az veri toplanan alanlar ise değerler ve inanç, güvenlik ve korunma, baş etme ve cinsellik olduğu saptanmıştır.[9] Bu çalışmanın bulguları ile kıyaslandığında ortak olarak en çok sağlığı algılama, en az da cinsellik ve üreme alanına ilişkin veri toplanması benzer bir sonuçtur. Lopes ve ark.’nın (2009) çalışmasında NANDA hemşirelik tanılarının kullanışlı, geçerli ve önemli olduğu vurgulanmaktadır.[13] Staub- Müler (2009), NANDA hemşirelik tanılarının hemşirelikte dil birliğini sağlamada önemli olduğu ve hemşire kayıtlarında, hemşirelik girişimlerinde ve hasta sonuçlarında kaliteyi sağlayacağını belirtmiştir.[14] Bu çalışmada da hemşireler Gordon’un FSÖ’lerine göre, en fazla sağlığı algılama ve yönetme, biliş ve algılama, stres ve baş etme, benlik kavramı, rol ve ilişkiler ile uyku alanında tanı belirlemişlerdir. Değerler ve inanç ile cinsellik ve üreme en az veri toplanan alanlar olması nedeniyle, veri toplamaya paralel olarak en az tanı konulan alanlar olmuştur. Çalışmamızdaki bu bulgular literatür bilgileri ile benzerlik göstermektedir. Babadağ ve ark.’nın (2004) spinal kord yaralanmalı bir örnek vaka üzerinde yapmış oldukları çalışmada literatürde yer alması gerektiğinin belirtilmesine rağmen öğrencilerin cinsel işlev bozukluğu ile ilgili hemşirelik tanılarına yer vermedikleri belirtilmektedir.[15] Öğrenci hemşirelerin sıklıkla kullandığı hemşirelik tanılarını saptamak amacıyla yapılan diğer bir çalışmada da inanç ve değerler ve cinsellikle ilgi tanıların yer almadığı görülmektedir.[16] Aynı zamanda en sık kullanılan tanıların belirtildiği diğer çalışmaların hiç birisinde, değer ve inanç ile cinsellik ve üreme alanına ilişkin tanı konulduğuna dair bilgi bulunmamaktadır.[17-20] Bu alanların daha soyut kavramlar olması ve hastaların mahremiyetine giren konuları içermesi, hemşirelerin bu alana yönelik bilgi eksikliğine neden olabileceği söylenebilir. Bu çalışmada NANDA hemşirelik tanılarına göre, hem-

121

şirelerin en fazla belirlediği tanılar, bireysel baş etmede rahatsızlık, benlik saygısında azalma, rol performansında bozulma, uyku örüntüsünde rahatsızlık, teropötik rejimi etkisiz yönetme, başkalarına zarar verme potansiyeli ve düşünce sürecinde değişimdir. Çalışma bulguları değerlendirildiğinde hastaların daha çok psikososyal yönlerine ilişkin tanıların belirlendiği söylenebilir. Bu sonuç, psikiyatri hastalarının hastalıklarının özellikle duygu, düşünce, davranış ve ilişkilerde sorunlara neden olması ile ilgili olabilir. Çam ve ark. (2004), öğrenci hemşirelerin psikiyatri hastaları için hemşirelik tanılarını inceledikleri çalışmada, uyku düzeninde bozukluk, sosyal izolasyon, bireysel baş etmede yetersizlik, benlik saygısında bozukluk, düşünce sürecinde değişmeyi en sık kullandıkları ilk beş sırada belirlemişlerdir.[4] Literatürde psikiyatri dışındaki kliniklerde tedavi gören hastalarla yapılan çalışmaların sonuçlarının bu çalışma sonuçlarından farklı olduğu görülmektedir. Bu çalışmalarda öğrencilerin belirlediği tanıların daha çok bireyin fizyolojik boyutu ile ilgili tanılar olduğu dikkati çekmektedir. Altun (2000) birinci sınıf hemşirelik öğrencilerinin Hemşirelik Esasları dersinin klinik uygulamasında, hazırladıkları bakım planlarını değerlendirmiştir. Öğrencilerin bakım planlarında sık kullanılan tanılar, uyku alışkanlığında bozukluk, deri bütünlüğünde bozulma riski, yaralanma riski, total öz bakım eksikliği, fiziksel harekette bozukluk, beslenme, boşaltım alışkanlığında ve solunum fonksiyonlarında değişimdir.[16] Özkan ve ark. (2002) abdominal cerrahi girişim geçiren 22 hasta da kendilerinin hazırlayıp uyguladıkları hemşirelik bakım planlarını değerlendirmişlerdir. Bu değerlendirmede en sık akut ağrı, enfeksiyon riski, fiziksel mobilitede bozulma tanısını koymuşlardır.[18] Öztürk ve ark. (2003), serebrovasküler olay geçirmiş olan 37 hastada öz bakım yetersizliği (defisiti) sendromu, enfeksiyon riski ve travma riski tanılarını daha sık kullanmışlardır.[19] Beyin tümörlü hastaların bakım gereksinimlerinin belirlendiği bir çalışmada da hemşirelerin ilk beş sırada belirlediği tanılar konstipasyon, bulantı, yetersiz sıvı volümü, akut ağrı ve hipertermi olarak belirlenmiştir.[8] Altunsaray ve ark. (2003), takip ettikleri 121 hemodiyaliz hastasında kullandıkları hemşirelik tanılarını değerlendirmişlerdir. Bu hastalarda en sık kullanılan tanılar, enfeksiyon riski ve doku bütünlüğünde bozulmadır.[11] Erdemir (2003), çocuk sağlığı ve hastalıkları dersinde öğrencilerin 569 hasta için hazırladıkları bakım planlarını incelemiştir. Bakım planlarında en sık kullanılan tanılar, beslenmede değişim, gereğinden daha az beslenme, beden ısısında değişim riski, anksiyetedir.[21] Güner ve Terakye (2000), Türkiye’deki beş hemşirelik yüksekokulunun son sınıfında okuyan 196 öğrenciye, 20 örnek klinik örnek vaka vererek bu vakalardaki hemşirelik tanılarını belirlemelerini istemiştir. Bu örnek vaka çalışmasında da en fazla konulan tanılar, uyku alışkanlığında bozulma, sosyal izolasyon ve enfeksiyon riskidir.[20] Karadakovan ve Yeşilbalkan (2004) çalışmasında


122

öğrencilerin ilk üç sırada belirlediği tanılar aktivite egzersiz biçimi, beslenme metabolik durum ve bilişsel algılama biçimi şeklinde saptanmıştır.[6]

Bu bulgulara dayanarak genel kliniklerde çoğunlukla fiziksel sağlık sorunlarının öncelikli olarak tanılandığı, buna karşın psikiyatri kliniklerinde ise psikossosyal sorunların tanılanmasına ağırlık verildiği söylenebilir. Bu çalışmanın sonuçları da bu durumla paralellik göstermekle birlikte, çalışmamızda hemşirelerin fiziksel sağlık sorunlarını da gözden kaçırmadıkları, beden gereksiniminden az beslenme, konstipasyon, bireysel bakımda yetersizlik gibi tanıları da saptadıkları görülmektedir. Bu olumlu bir sonuçtur ve psikiyatri kliniğinde çalışan hemşirelerin hastalarını biyopsikososyal yönlerden değerlendirdiklerini ortaya koymaktadır.

Sonuç ve Öneriler Bu çalışmada en fazla veri toplanan alanların, sağlığı algılama ve yönetme, en az veri toplanan alanların ise değerlerinanç ve cinsellik olduğu sonucuna varılmıştır. Hemşireler tarafından hastalarda belirlenen hemşirelik tanılarının mevcut vakalara uygun ve daha çok bireyin psikososyal boyutu ile ilgili olduğu saptanırken, hastaların fizyolojik gereksinimlerinin de ihmal edilmediği belirlenmiştir. Sonuç olarak, hemşirelerin FSÖ modelini kullandıklarında psikiyatri hastalarının yoğun olarak yaşadıkları problemleri değerlendirmede önemli olan verileri gözden kaçırmadıkları görülmüştür. Ayrıca hemşirelerin psikiyatri hastalarının en çok yaşayabileceği hemşirelik bakım problemlerinin de farkında oldukları söylenebilir. Ancak, hemşirelerin cinsellik ve üreme ile değer ve inanç alanlarına ilişkin veri toplama ve bu alanlara ilişkin bakım problemini saptayıp çözüm getirebilmeleri konusunda farkındalık geliştirme ve desteklenmeleri gereklidir. Bu çalışma sonuçları diğer psikiyatri kliniklerinde çalışan hemşirelerle paylaşılarak, uygulama yaygınlığının artırılması sağlanabilir.

Kaynaklar 1. Esatoğlu AE, Ersoy K. Hasta tatmininin ölçülmesi. İçinde: Çoruh M, edi���� tör. Sağlık hizmetlerinde toplam kalite yönetimi ve performans ölçümü. Haberal Eğitim Vakfı; 1997. s. 61-71. 2. Kocaman G. Türkiye’de hemşirelik eğitim sorunları. 12 Mayıs 2003 Dünya Hemşireler Günü. Özel Baskı: 2003. s. 71-91. 3. Stuart GW. Implementing The nursing process: Standards of care. principles practice psychiatric nursing. 6th ed. St. Louis Missouri: Mosby; 1998. p. 177- 91.

Psikiyatri Hemşireliği Dergisi - Journal of Psychiatric Nursing 2011;2(3):117-122

4. Çam O, Özgür G, Gürkan A, Dülgerler S ve ark. Psikiyatri hemşireliği klinik uygulamalarında öğrenci hemşirelerin hemşirelik süreci raporlarının değerlendirilmesi. Ege Üniversitesi Hemşirelik Yüksek Okulu Dergisi 2004;20:23-34. 5. Gordon M. Diagnostic categories grouped by functional health patterns. Hemşirelik Sınıflama Sistemleri Sempozyum Kitabı. Ankara: 2003. s. 6-7 6. Karadakovan A, Yeşilbalkan ÖU. Öğrencilerin nörolojik hastalarda saptadıkları NANDA hemşirelik tanılarının incelenmesi. Atatürk Üniversitesi Hemşirelik Yüksekokulu Dergisi 2004;7:1-7. 7. Lee T, Mills ME. The relationship among medical diagnosis, nursing diagnosis, and nursing intervention and the implications for home health care. J Prof Nurs 2000;16:84-91. 8. İlçe A, Totur B, Özbayır T. Beyin tümörlü hastaların uluslar arası NANDA hemşirelik tanılarına göre değerlendirilmesi: bakım önerileri. J Neurol Sci 2010;27:178-84. 9. Özer FG, Kuzu N. Öğrencilerin bakım planlarında hemşirelik süreci ve nanda tanılarını kullanma durumları. Ege Üniversitesi Hemşirelik Yüksek Okulu Dergisi 2006;22:69-80. 10. Yılmaz M, Çifçi S. Açık kalp ameliyatı geçirmiş bireylerin evde bakım gereksinimlerinin belirlenmesinde bir model: Fonksiyonel sağlık örüntüleri. Türk Göğüs Kalp Damar Cer Derg 2010;18:183-9. 11. Carpenito JL. Hemşirelik Tanıları El Kitabı. Erdemir F (çev)., 7. Baskı. İstanbul: Nobel Tıp Kitabevleri; 1999. 12. Birol L. Hemşirelik Süreci. 8. baskı. İzmir: Etki Matbaacılık; 2007. 13. Lopes Jde L, de Barros AL, Michel JL. A pilot study to validate the priority nursing interventions classification interventions and nursing outcomes classification outcomes for the nursing diagnosis “excess fluid volume” in cardiac patients. Int J Nurs Terminol Classif 2009;20:76-88. 14. Müller-Staub M. Evaluation of the implementation of nursing diagnoses, interventions, and outcomes. Int J Nurs Terminol Classif 2009;20:9-15. 15. Babadağ K, Kaya N, Esen F. Öğrencilerin NANDA hemşirelik tanılarını belirleme durumlarının saptanması. Hemşirelik Forumu 2004;7:37-41. 16. Altun I. Öğrenci hemşirelerin bakım planlarında sıklıkla kullandıkları hemşirelik tanıları. I. Uluslararası VIII. Ulusal Hemşirelik Kongresi Özet Kitabı. Antalya: 2000. s. 97-8. 17. Altunsaray E, Demirtaş I, Kayan D. Hemodiyaliz hastalarında kullanılan hemşirelik tanıları. Hemşirelik Sınıflama Sistemleri Sempozyumu 2003. s. 47-8. 18. Özkan E, Kaya Z, Güllen F. Abdominal cerrahi girişim geçiren hastalarda kullanılan hemşirelik tanıları ve hemşirelik girişimleri. Hemşirelik Sınıflama Sistemleri Sempozyum Kitabı. Ankara: 2003. s. 23-4. 19. Öztürk F, Avcı Y, Şahin M. Serebrovasküler olay geçirmiş olan hastalarda kullanılan hemşirelik tanıları, hemşirelik girişimleri ve hemşirelik sonuçları. Hemşirelik Sınıflama Sistemleri Sempozyumu Kitabı. Ankara: 2003. s. 45-6. 20. Güner P, Terakye G. Hemşirelik yüksekokulları son sınıf öğrencilerinin hemşirelik tanılarını belirleyebilme düzeyleri. C.Ü. Hemşirelik Yüksekokulu Dergisi 2000;4:9-15. 21. Erdemir F. Utilization of nursing diagnoses by students during a pediatring nursing course in Turkey. International Journal of Nursing Terminologies and Classifications 2003;14:59.

* Bu çalışma 46. Ulusal Psikiyatri Kongresi'nde poster bildiri olarak sunulmuştur (5-9 Ekim 2011, İzmir).


ORİJİNAL MAKALE / ORIGINAL ARTICLE

123

Hemşirelik Öğrencilerinin Eleştirel Düşünme Eğilimleri İle Akademik Başarıları Arasındaki İlişkinin İncelenmesi Examination of the Relationship Between Critical Thinking Disposition and Academic Success of Nursing Students Yalçın KANBAY,1 Elif IŞIK,1 Özgür ASLAN1 ÖZET

SUMMARY

Amaç: Bu çalışma, hemşirelik yüksekokulu öğrencilerinin eleştirel düşünme eğilimleri ile akademik başarıları arasındaki ilişkiyi incelemek amacıyla tanımlayıcı olarak yapıldı.

Objectives: This study was conducted descriptively to examine the relationship between critical thinking disposition and academic achievement of nursing students.

Gereç ve Yöntem: Araştırmanın evrenini sağlık yüksekokulu hemşirelik bölümü 1., 2., 3. ve 4. sınıflarda klasik modele dayalı öğrenim modeli ile öğrenim gören 281 öğrenci, örneklemini ise 249 öğrenci oluşturdu. Veri toplama aracı olarak California Eleştirel Düşünme Eğilimi Ölçeği ve öğrenci transkriptleri kullanıldı. Değişkenler arasındaki ilişkiyi incelemek amacıyla korelasyon, gruplar arasındaki farkın aranmasında ise varyans analizi yapıldı.

Methods: The universe of the study consisted of 281 nursing students in a four-year health high school who were educated with a conventional learning method, and the sampling consisted of 249 students. As data collection tools, the California Critical Thinking Disposition Inventory and transcripts of the students were used. In order to study the relationship between variables, correlation analysis was used, while analysis of variance was used to evaluate the difference between the groups.

Bulgular: Öğrencilerin eleştirel düşünme eğilimi puan ortalamaları 261.95 puan olarak belirlendi. Öğrencilerin eleştirel düşünme eğilimi puanları ile akademik başarıları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunmadı (p>0.05). Bununla birlikte 1. ve 2. sınıf öğrencilerin eleştirel düşünme eğilim puanları 3. ve 4. sınıf öğrencilerin eleştirel düşünme eğilim puanlarından anlamlı düzeyde yüksek bulundu (p<0.05).

Results: The critical thinking disposition mean score of the nursing students was determined as 261.95 points. The relationship between critical thinking disposition scores of the students and their academic achievement was not statistically significant (p>0.05). However, critical thinking disposition scores of 1st and 2nd year students were significantly higher than the scores of 3rd and 4th year students (p<0.05).

Sonuç: Bu çalışmanın sonucunda hemşirelik öğrencilerinin eleştirel düşünme eğilim puanlarının orta düzeyde olduğu, eleştirel düşünme eğilimi ile akademik başarı arasında ilişki bulunmadığı, 1. ve 2. sınıf öğrencilerin eleştirel düşünme puanlarının 3. ve 4. sınıf öğrencilerden daha yüksek olduğu belirlendi. Bu sonuçlardan yola çıkarak eleştirel düşünme becerisi daha yüksek öğrenciler yetiştirmek için müfredata eleştirel düşünmeyi geliştirici derslerin konulması ve öğrencilerin eleştirel düşünme eğilimlerindeki gelişmeyi belirlemeye yönelik uzunlamasına çalışmalar yapılması önerilir.

Conclusion: Critical thinking disposition scores of the nursing students were determined as moderate, no statistically significant relationship was found between critical thinking disposition and academic achievement, and finally, 1st and 2nd year nursing students were more successful than 3rd and 4th year students in terms of critical thinking. Based on these results, in an effort to graduate students with higher critical skills, it is suggested to supplement the current curricula with new courses aimed toward improving the critical thinking capabilities of the students. Furthermore, longitudinal studies to determine the development of the critical thinking disposition of the students should be conducted.

Anahtar sözcükler: Akademik başarı; eleştirel düşünme; hemşirelik eğitimi.

Key words: Academic achievement; critical thinking; nursing education.

Giriş Eleştirel düşünme mesleki uygulama alanlarında geniş bir yelpazede bilgiyi ve mesleki yargı süreçlerini geliştirmek amacı ile kullanılan; yorumlama, analiz, değerlendirme ve an-

1

Artvin Çoruh Üniversitesi Sağlık Yüksekokulu, Artvin

İletişim (Correspondence): Arş. Gör. Yalçın KANBAY. e-posta (e-mail): yalcinkanbay@hotmail.com Psikiyatri Hemşireliği Dergisi 2011;2(3):123-127 Journal of Psychiatric Nursing 2011;2(3):123-127 Geliş tarihi (Submitted): 12.10.2011 Kabul tarihi (Accepted): 28.12.2011

lamlandırma sonucu, amaçlı ve otonom bir şekilde karar vermeye dayanan bilişsel bir mekanizma,[1,2] diğer bir deyişle bir karar verme sürecidir.[3] Oerman, bu süreci problem çözme, mantıklı karar verme, bilgiyi analiz etme ve tartışma süreçleri olarak tanımlamaktadır.[4] 1990 yılında Amerikan Felsefe Birliği tarafından desteklenen Delphi Projesi’nde eleştirel düşünmenin tanımı yapılmış[2] ve ideal bir eleştirel düşünürün taşıması gereken özellikler; meraklı, iyi bilgili, açık fikirli, esnek, adil değerlendirme yapabilen, sonuçların güvenilirliğini araştıran, kişisel değerlendirmelerinde dürüst olan, bulunduğu yargılarda temkinli davranan, yeniliğe açık, karmaşık konularda düzenli, bil-


124

giyi aramada çalışkan, kriterleri belirlemede mantıklı, soruşturma odaklı, karışık durumların ve koşulların araştırılmasında ısrarlı şeklinde sıralanmıştır.[1]

Eleştirel düşünme ve problem çözme, klinik karar vermede yaygın olarak kullanılan süreçlerdir ve profesyonel kararlar alabilmek için bireylerin eleştirel düşünme becerisini kullanması gerekmektedir.[3] Eleştirel düşünmenin bir karar ya da kliniksel bir sonuç üretmek için hemşireye olanak vermesinden dolayı eleştirel düşünme becerisinin geliştirilmesi hemşirelik eğitiminden beklenen sonuçlardan birisidir.[4,5] Çünkü hemşirelik mesleği doğası gereği sürekli problem çözmek ve profesyonel kararlar almak durumunda olan bir meslektir.

Çağdaş hemşirelik eğitimi, hemşirenin hemşirelik uygulamaları konusunda yeni bilgiler kazanabilmesi, insanı anlayabilmesi ve uygulamadaki güçlüklere karşı eleştirel düşünmesini gerektirmektedir.[6,7] Hastaya güvenilir, etkili ve kaliteli hemşirelik bakımı vermek için hastanın gereksinimini saptayıp, gerekli hemşirelik uygulamalarını hemen algılayabilecek bilgi derinliğine sahip hemşire yetiştirmeye katkıda bulunmasından dolayı, eleştirel düşünme hemşirelik eğitimi açısından çok önemli bir yere sahiptir.[4,6]

Hemşirenin klinik alanda kaliteli bakım sunabilmesi, otonomisini sağlayabilmesi, profesyonelliğini sürdürebilmesi, hasta bakım ve yönetimini planlayabilmesi için eleştirel düşünme becerisini kullanması gerekmektedir. Ayrıca toplumun sağlığını koruma, geliştirme ve yaşam kalitesini arttırma yönünde etkili hizmet verebilmek için hemşirelerin eleştirel düşünme becerilerini kullanmaları beklenmektedir.[5,8,9] Üniversite eğitiminde analitik düşüncenin öğretilmesi, mümkün olduğunca problem çözme ve doğru eğilimler için düşünmenin kullanılmasına fırsat vererek öğrencilerin bilişsel ve zihinsel alışkanlıklarının geliştirilmesi gerekmektedir.[10] Hemşirelik için eleştirel düşünme vazgeçilmez temel bir öğe olmakla beraber hemşirelik eğitiminin eleştirel düşünmeyi geliştirdiği yönünde yeterli kanıt yoktur. Magnussen ve arkadaşlarının (2000) yaptıkları çalışmada eğitim sürecinden geçen öğrencilerin eğitim öncesi ve sonrası eleştirel düşünme puanları arasında anlamlı fark bulunamamıştır.[11] Buna karşın, Kökdemir (2003) eleştirel düşünmenin eğitimle kazanılabileceğini bu nedenle üniversite eğitiminde yeniliğe açık, sorgulamaya dayanan ve öğrencilerin pasif alıcılar yerine aktif katılımcılar gibi davrandığı bir eğitim modelinin gerekliliğinin üniversite eğitimi açısından çok önemli olduğunu vurgulamaktadır.[12] Literatür incelendiğinde hemşirelik öğrencilerinin eleştirel düşünme eğilim puanlarının düşük[13,14] ya da orta düzeyde[15-17] olduğu görülse de yapılan çalışmalar eleştirel düşünme becerisinin akademik ve klinik başarı üzerinde etkili olduğunu, eleştirel düşünme puanı yüksek olan hemşirelik öğrencilerinin akademik ve klinik yönden daha başarılı olduklarını göstermektedir.[17-20] Ayrıca Kökdemir (2003), yaptığı

Psikiyatri Hemşireliği Dergisi - Journal of Psychiatric Nursing 2011;2(3):123-127

çalışmada genel olarak öğrencilerin eleştirel düşünme puanı yükseldikçe akademik performanslarının da yükseldiği, daha önemlisi bu yükselmenin ders çeşidinden bağımsız olduğu sonucuna varmıştır.[12] Buna karşın Girot (2000) değişik akademik düzeylerde eleştirel düşünme eğilimini ölçtüğü çalışmasında akademik düzeyler ile eleştirel düşünme arasında anlamlı bir ilişki bulamamıştır.[21] Literatür incelendiğinde sıklıkla hemşirelik öğrencilerinin eleştirel düşünme düzeyleri ve eleştirel düşünmeyi etkileyen etmenler gibi konular araştırılmış, eleştirel düşünmenin akademik başarı üzerindeki etkisini ölçen kısıtlı sayıda çalışmaya ulaşılabilmiştir. Bu nedenle hemşirelik öğrencilerinin eleştirel düşünme düzeyleri ve akademik başarıları arasındaki ilişkiyi inceleyen bu çalışma planlanarak literatüre katkı sağlaması hedeflenmiştir.

Gereç ve Yöntem Bu çalışma, sağlık yüksekokulunda öğrenim görmekte olan hemşirelik öğrencilerinin eleştirel düşünme becerileri ile akademik başarıları arasındaki ilişkiyi incelemek amacı ile yapılan tanımlayıcı bir araştırmadır.

Evren ve Örneklem: Araştırmanın evrenini 2010-2011 öğretim yılında sağlık yüksekokulu hemşirelik bölümü 1., 2., 3. ve 4. sınıfta öğrenim görmekte olan 281 öğrenci oluşturmaktadır. Araştırmanın yürütüldüğü 2010-2011 öğretim yılı güz yarıyılında kayıtlı, derse devam eden 1. sınıfta okuyan 84, 2. sınıfta okuyan 72 öğrenci, 3. sınıfta okuyan 70 öğrenci ve 4. sınıfta okuyan 55 öğrenci olmak üzere toplam 281 öğrenci araştırma kapsamına alınmıştır. Fakat çalışmaya katılmak istemeyen, ölçeklerdeki sorulara eksik cevap veren ve ulaşılamayan öğrenciler olması nedeni ile çalışmanın örneklemini 249 öğrenci oluşturmuştur. Ayrıca öğrencilerin eleştirel düşünme eğilimleri ile akademik başarıları arasındaki ilişkinin incelenmesinde 1. sınıf öğrencileri örneklem dışı tutulmuştur. Veri Toplama Araçları: Verilerin toplanmasında öğrencilerin yaş, cinsiyet, sınıf gibi bilgilerinin toplanmasına yönelik olarak araştırmacı tarafından oluşturulan bilgi formu, öğrenci transkriptleri ve California Eleştirel Düşünme Eğilim Ölçeği kullanılmıştır.

California Eleştirel Düşünme Eğilim Ölçeği: 1990 yılında Facione ve arkadaşları tarafından geliştirilen California Eleştirel düşünme eğilim ölçeği kişinin eleştirel düşünme düzeyini değerlendirmek amacı ile kullanılmaktadır.[22] Ölçeğin Türkiye’deki geçerlilik güvenirlik çalışması Kökdemir tarafından 2003 yılında yapılmıştır. Analitiklik, açık fikirlilik, meraklılık, kendine güven, doğruyu arama ve sistematiklik olmak üzere 6 alt boyuttan ve toplam 51 maddeden oluşan ölçeğin Cronbach Alfa değeri .88 olarak bulunmuştur. Ölçekteki 5., 6., 9., 11., 15., 18., 19., 20., 21., 22., 23., 25., 28., 33., 36., 41., 43., 45., 49. ve 50. sorular tersinden pu-


KANBAY Y ve ark., Hemşirelik Öğrencilerinin Eleştirel Düşünme Eğilimleri İle Akademik Başarıları Arasındaki İlişkinin İncelenmesi

anlanarak hesaplanmıştır. Her alt ölçekten alınan puan toplamının 10 ile çarpılıp alt ölçekteki madde sayısına bölünmesi ile alt ölçeklerden alınan puanlar hesaplanmaktadır. Alt ölçeklerden alınan puanların toplanması ile de ölçekten alınan toplam puan hesaplanmaktadır. Değerlendirmede puanı 240’dan (40x6) az olan kişilerin genel eleştirel düşünme eğilimlerinin düşük, puanı 300’den (50x6) fazla olanların ise bu eğilimlerinin yüksek olduğu söylenebilir.[12]

re toplam 249 kişiden oluşan örneklemin genel yaş ortalaması 21.956’dır.

Öğrencilerin sınıflara göre eleştirel düşünme eğilim puan ortalamaları ve sınıflara göre eleştirel düşünme eğilim puan ortalamaları arasındaki fark Tablo 2’de verilmiştir. Analiz sonucu sınıflar arasında eleştirel düşünme eğilim puan ortalamaları bakımından fark olduğu görülmektedir. Farkın hangi sınıftan kaynaklandığını belirlemek için yapılan Scheffe ileri analizi sonucu 1. ve 2. sınıf ile 3. ve 4. sınıf şeklinde iki grubun oluştuğu ayrıca 1. ve 2. sınıf öğrencilerinin eleştirel düşünme eğilim puan ortalamalarının 3. ve 4. sınıf öğrencilerin ortalamalarından anlamlı düzeyde yüksek olduğu belirlenmiştir.

Verilerin Değerlendirilmesi: Verilerin analizinde “SPSS for Windows 17.0” programı kullanılmıştır. Öğrencilerin eleştirel düşünme eğilim puanlarının hesaplanmasında sayı ve ortalama, sınıflara göre eleştirel düşünme eğilim puanının akademik başarı puanıyla ilişkisinin incelenmesinde korelasyon analizi ve sınıflara göre eleştirel düşünme puan ortalamaları arasındaki farkın belirlenmesinde varyans analizi ve ileri analiz olarakta Scheffe ileri analizi kullanılmıştır.

Öğrencilerin eleştirel düşünme eğilim puanları ile akademik başarıları arasındaki ilişkiyi gösteren Korelasyon analizi Tablo 3’te verilmiştir. Yapılan analiz sonucu sınıfların akademik ortalamaları ile eleştirel düşünme eğilim puan ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunamamıştır. Ayrıca örneklemin akademik ortalaması ile eleştirel düşünme eğilim puan ortalaması arasında da anlamlı bir ilişkiye rastlanmamıştır.

Bulgular Öğrencilerin sınıflara göre cinsiyetleri ve yaş ortalamaları Tablo 1’de verilmiştir. 152 kız 97 erkek öğrenci olmak üze-

Tablo 1. Öğrencilerin sınıflara göre cinsiyetleri ve yaş ortalamaları

Cinsiyet

Yaş

Sınıf

Kız

Erkek

Min.

Maks.

Ortalama

1 2 3 4 Toplam

53 34 32 33 152

24 28 27 18 97

20 18 20 20

27 28 29 26

19.623 23.403 22.627 22.941 21.956

Tablo 2. Öğrencilerin sınıflara göre eleştirel düşünme eğilim puanları arasındaki fark Sınıf 1 2 3 4 Toplam

n

Ortalama

SS

Önemlilik

77 62 59 51 249

269.40 268.60 252.32 253.77 261.95

2.320 2.607 2.442 2.906 1.365

F: 13.096 p: .000

p<0.001.

Tablo 3. Öğrencilerin sınıflara göre eleştirel düşünme eğilim puanları ile akademik başarı puanları arasındaki ilişki* Sınıf 2 3 4 Toplam

125

n

r

r2

p

62 59 51 172

.102 .017 .003 -.028

.010 .028 .000 .078

.432 .896 .981 .716

p>0.05; *Veri toplama aşaması dönem içerisinde gerçekleştirildiğinden dolayı 1. sınıf öğrenciler örneklem dışı tutulmuştur.


126

Tartışma Öğrencilerin eleştirel düşünme eğilim puan ortalamalarının 261.95’tir ve bu puan orta düzeyde eleştirel düşünme eğilimi olduğunu göstermektedir.[12] Hemşirelik öğrencilerinin eleştirel düşünme eğilimini inceleyen çalışmalarda genel olarak öğrencilerin eleştirel düşünme eğilim puanlarının orta düzeyde olduğu ve bu çalışmayla uyum gösterdiği belirlenmiştir.[15,17,19,23] Buna karşın literatürde hemşirelik öğrencilerinin eleştirel düşünme eğilim ortalamalarının düşük düzeyde olduğunu belirten çalışmalarda bulunmaktadır.[13,14] Eğitimcinin aktif, öğrencinin ise pasif ve alıcı olduğu eğitim modellerinde öğrencinin eleştirel düşünme becerisi gelişememekte ve öğrenciler etkin problem çözme yöntemlerini kullanamamaktadırlar. Bu nedenle eleştirel düşünme becerisi yüksek öğrenciler yetiştirmek için öğrencilerin eğitim sürecine aktif katılımlarının sağlandığı, eleştirel düşünme becerilerini içeren derslerin olduğu ve öğrencinin problem çözme becerilerini kazandığı eğitim modellerine ihtiyaç duyulmaktadır.

Yapılan çalışmalar, özellikle probleme dayalı öğretim modelinin uygulandığı eğitim modellerinde eleştirel düşünme eğiliminin eğitim süreci içerisinde arttığını göstermektedir. [14,23] Buna karşın bu çalışmada tersi bir durum söz konusudur. 1. ve 2. sınıf öğrencilerin eleştirel düşünme eğilim puanları 3. ve 4. sınıf öğrencilerin puanlarından anlamlı düzeyde yüksek bulunmuştur. Bu bulgu, eğitim süreci içerisinde öğrencilerin eleştirel düşünme becerilerinde gerileme olduğu yönünde bir yorum yapmak için yeterli değildir. Çünkü araştırma kapsamına alınan gruplar birbirinden bağımsız oluşturulmuştur ve eğitim sürecinden önceki eleştirel düşünme puanları bilinmemektedir. Öğrencilerin eğitim süreci boyunca eleştirel düşünme eğilimleri hakkında daha ayrıntılı bilgi edinebilmek için, eğitimden önce ve sonraki verileri kapsayan, uzunlamasına çalışmalara gerek olduğunu düşünmekteyiz. Bu çalışmanın bulgularına göre eleştirel düşünme eğilimi ile akademik başarı arasında ilişki bulunamamıştır. Bu bulguya benzer olarak Girot (2000) yaptığı çalışmada, eleştirel düşünme becerisi ile akademik başarı arasında anlamlı ilişki bulamamıştır.[21] Buna karşın literatürde eleştirel düşünme becerisi ile akademik başarı arasında ilişki olduğunu gösteren çalışmalar da bulunmaktadır.[14] Bu farklılığın nedeninin öğretim sürecinde didaktik öğretim anlayışının (konu merkezli, öğreticinin aktif öğrencinin pasif olduğu, öğretimin ezbere dayalı olduğu, öğrencinin söz hakkının olmadığı, motivasyonun dışsal ve öğretimin sınıfla sınırlı olduğu) kullanılmasından kaynaklandığı düşünülebilir.

Sonuç ve Öneriler Sonuç olarak, bu araştırmanın örneklemini oluşturan hemşirelik öğrencilerinin eleştirel düşünme düzeylerinin orta düzeyde olduğu, 1. ve 2. sınıf öğrencilerin eleştirel düşünme eğilim puan ortalamalarının 3. ve 4. sınıf öğrencilerin orta-

Psikiyatri Hemşireliği Dergisi - Journal of Psychiatric Nursing 2011;2(3):123-127

lamalarından yüksek olduğu ve eleştirel düşünme eğilimi ile akademik başarı arasında anlamlı ilişki olmadığı saptanmıştır. Bu sonuçlar doğrultusunda:

• Eleştirel düşünme becerisi daha yüksek öğrenciler yetiştirmek için müfredatta yeni düzenlemeler yapılması ve müfredata eleştirel düşünmeyi geliştirici derslerin konulması • Öğrenci merkezli bir eğitim modeline geçiş yapılması

• Öğrencilerin eğitim süreçlerindeki eleştirel düşünme becerilerindeki gelişimi ölçebilecek uzunlamasına çalışmaların yapılması önerilmektedir.

Kaynaklar 1. Facione PA. Critical thinking: A statement of expert consensus for purposes of educational assessment and instruction. Executive Summary “The Delphi Report” ERIC Document 1990; p. 315-423. 2. Facione NC, Facione PA. Externalizing the critical thinking in clinical judgment. Nursing Outlook 1996;44:129-36. 3. Facione NC, Facione PA. “Critical thinking and clinical judgment,” from critcal thinking and clinical reasoning in the health sciences: a teaching anthology, Milbrea CA: Published by Insight Assessment/ The California Academic Pres; 2008. 4. Oermann MH. Career and technical education. Journal of Nursing Education 1998;17:322-7. 5. Daly W. Critical thinking as an outcome of nursing education. What is it? Why is it important to nursing education. J Adv Nurs 1998;28:323-31. 6. Paul R, Heaslip P. Critical thinking and intuitive nusing practise. J Adv Nurs 1995; 22: 40-7. 7. Greenwood J. Critical thinking and nursing scripts: case for the development of both. J Adv Nurs 2000;31:428-36. 8. Adams BL. Nursing education for critical thinking: an integrative review. J Adv Nurs 1999;38:111-9. 9. Saarmann L, Freitas L, Rapps J, Riegel B. The relationship of education to critical thinking ability and values among nurses: socialization into professional nursing. J Prof Nurs 1992;8:26-34. 10. Facione PA, Blohm SW, Facione NC, Giancarlo CAF. Professional judgment rating form: Novice/internship level critical thinking abilities and habits of mind. Milbrae, CA: The California Academic Pres LLP, 2006. 11. Magnussen L, Ishida D, Itano J. The impact of the use of inquiry-based learning as a teaching methodology on the development of critical thinking. Nursing Education 2000;39:360-4. 12. Kökdemir D. Belirsizlik durumlarında karar verme ve problem çözme. [Doktora tezi] Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü; 2003. 13. Bulut S, Ertem G, Sevil Ü. Hemşirelik öğrencilerinin eleştirel düşünme düzeylerinin incelenmesi. Dokuz Eylül Üniversitesi Hemşirelik Yüksekokulu Dergisi 2009;2:27-38. 14. Öztürk N, Ulusoy H. Lisans ve yüksek lisans hemşirelik öğrencilerinin eleştirel düşünme düzeyleri ve eleştirel düşünmeyi etkileyen faktörler. Maltepe Üniversitesi Hemşirelik Bilim ve Sanatı Dergisi 2008;1:15-25. 15. Beşer A, Kıssal A. Critical thinking dispositions and problem solving skills among nursing students. Dokuz Eylül Üniversitesi Hemşirelik Yüksekokulu Dergisi 2009;2:88-94. 16. Dirimeşe E. Hemşirelerin ve öğrenci hemşirelerin eleştirel düşünme eğilimlerinin incelenmesi. [Yayınlanmamış yüksek lisans tezi] Dokuz Eylül Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü; 2006. 17. Ip W Y, Lee DTF, Lee IFK, Chau JPC. Disposition towards critical thinking: a study of chinese undergraduate nursing students. Journal of Advanced Nursing 2000;32:84-90.


KANBAY Y ve ark., Hemşirelik Öğrencilerinin Eleştirel Düşünme Eğilimleri İle Akademik Başarıları Arasındaki İlişkinin İncelenmesi

18. Bowles K. The relationship of critical-thinking skills and the clinical-judgment skills of baccalaureate nursing students. J Nurs Educ 2000;39:373-6. 19. Küçükgüçlü Ö, Kanbay Y. Hemşirelik öğrencilerinin eleştirel düşünme eğilimleri ile klinik başarıları arasındaki ilişkinin incelenmesi. Anadolu Hemşirelik ve Sağlık Bilimleri Dergisi 2011;14:21-5. 20. Shin KR. Critical thinking ability and clinical decision-making skills among senior nursing students in associate and baccalaureate programmes in Korea. J Adv Nurs 1998;27:414-8. 21. Girot EA. Graduate nurses: critical thinkers or better decision makers? J Adv Nurs 2000;31:288-97.

127

22. Facione NC, Facione PA, Sanchez CA. Critical thinking disposition as a measure of competent clinical judgment: the development of the California Critical Thinking Disposition Inventory. J Nurs Educ 1994;33:345-50. 23. Beşer A, Utku M. Hemşirelik ve mühendislik öğrencilerinin eleştirel düşünme eğilimlerinin belirlenmesi. Dokuz Eylül Üniversitesi II. Aktif Eğitim Kurultayı (Kurultay Kitabı). İzmir, 2005; 4-5 Haziran, 366-79.

*10. Ulusal-Uluslararası Katılımlı Hemşirelik Öğrencileri Kongresi'nde, poster bildiri olarak sunulmuştur (28-20 Nisan 2011, Gaziantep).


128

ORİJİNAL MAKALE / ORIGINAL ARTICLE

Bir Psikiyatri Kliniğinde Yatan Hastaların Psikotrop İlaç Kullanma Hakkında Düşünceleri ve Taburculuk Sonrası Telefonla İzlem Ideas Regarding Psychotropic Drug Use among Inpatients in a Psychiatry Clinic and after Their Discharge from the Hospital with Follow-Up by Telephone Meral KELLECİ,1 Selma DOĞAN,2 Elvan E. ATA,1 Dilek AVCI,3 Selma SABANCIOĞULLARI,1 Filiz BAŞEĞMEZ,4 Meral İŞKEY4 ÖZET

SUMMARY

Amaç: Bu çalışma, psikiyatri kliniğinde yatan hastaların ilaç tedavisi ile ilgili düşüncelerini ve taburculuk sonrası ilaç kullanım durumlarını değerlendirmek amacıyla yapıldı.

Objectives: This study aimed to examine the need for training among inpatients in a psychiatric clinic and their families on psychotropic drug use and to determine the drug compliance status after the patient’s discharge from the hospital.

Gereç ve Yöntem: Çalışma bir üniversite hastanesinin psikiyatri kliniğinde Temmuz 2008-Mart 2009 tarihleri arasında klinikte yatarak tedavi gören, çalışmaya katılmaya istekli olan, soruları anlama ve yanıtlama konusunda sorunu olmayan 92 hasta üzerinde gerçekleştirildi. Veriler araştırmacılar tarafından hazırlanan hasta ve ailesine yönelik bir form aracılığıyla elde edildi. Form hastaların demografik özellikleri, uygulanan ilaç tedavisi ve bu tedavi ile ilgili hasta ve ailesinin görüşlerini belirlemeye yönelik hazırlanmış 56 sorudan oluşmaktadır. Veriler hastaların akut dönemleri geçtikten sonra yüz yüze görüşülerek elde edildi. Taburculuktan bir ay ve 6 ay sonra hastalar telefonla aranarak ilaç tedavisi ile ilgili uyumları değerlendirildi. Bulgular: Hastaların bipolar affektif bozukluk (%31.5), şizofreni (%26.1), psikotik bozukluk (%26.1), paranoid bozukluk (%5.4) ve psikotik depresyon (%2.2) tanıları vardı. Hastaların %40.2’sinin hastalık tanısını bilmediği, %12’sinin ilaçların gerekli olduğunu düşünmediği, %17.4’ünün ilaçlarının adını, %23.9’unun dozunu ve %49.1’inin kullanılma amacını bilmediği, %19.6’sının ilaçların bağımlılık yapacağını düşündüğü, %17.4’ünün taburcu olduktan sonra ilaç kullanmayı düşünmediği ve %64.1’inin ilaçların ne kadar süre kullanılması gerektiğini bilmediği belirlendi. Yapılan ilk telefon izleminde hastaların %70.6’sı ilaçlarını düzenli kullandığını belirtti. Hastaların %39.1’i taburculuktan sonraki ilk altı ay içinde ilaçlarını düzenli kullanmama nedeniyle hastaneye tekrar yattı. İlk 6 ayda hastaneye tekrar yatmayan hastalara yapılan ikinci izlem de ise, hastaların %54.3’ü ilaçlarını düzenli kullanmadığını belirtti. Sonuç: Hastaların ilaç yönetimi konusunda eğitime gereksinimleri olduğu, bu eğitimlerin yalnızca hastanede verilmesinin yeterli olmadığı, taburculuktan sonrada evde izlem ve danışmanlığın yapılmasına gereksinim olduğu, mevcut sistemin bu gereksinimi karşılama konusunda yetersiz kaldığı söylenebilir. Anahtar sözcükler: Hemşirelik; ilaç yönetimi; psikiyatrik hasta; taburculuk sonrası izlem.

Cumhuriyet Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Hemşirelik Bölümü, Sivas 2 Maltepe Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Hemşirelik Bölümü, İstanbul 3 Balıkesir Üniversitesi Bandırma Sağlık Yüksekokulu, Balıkesir 4 Cumhuriyet Üniversitesi Araştırma ve Uygulama Hastanesi Psikiyatri Servisi, Sivas 1

Methods: The study was conducted at a psychiatric clinic of a university hospital. The respondents were 92 patients who were hospitalized from July 2008 to March 2009, who were willing to respond and who did not have any problems in comprehending or replying to the questions. The data were collected through a form covering details of the patients and their families. The form consisted of 56 questions regarding the patients’ demographic details, drug therapies, and the views of the patients and their families about drug therapies and drugs. The data were collected face-to-face after the acute stage. The patients were contacted by telephone at one month and six months following their discharge from the hospital. Results: The patients were identified with the symptoms of bipolar affective disorder (31.5%), schizophrenia (26.1%), psychotic disorders (26.1%), paranoid disorders (5.4%), and psychotic depression (2.2%). It was discovered that 40.2% of the patients did not know their diagnosis, 12% did not think drugs were necessary, 17.4% did not know the names of their drugs, 23.9% did not know the dose of their drugs, 19.6% believed the drugs would cause addiction, 17.4% did not plan to use the drugs after being discharged from the hospital, and 64.1% did not know for how long they should continue taking the drugs. In the first monitoring by telephone, 70.6% of the patients said they used their drugs regularly. 39.1% of the patients were rehospitalized in the first six months after discharge due to not using the drugs regularly. In the second monitoring by telephone, 54.3% of those who were not re-hospitalized in the first six months stated that they used their drugs regularly. Conclusion: The results of this study indicate the need for training among patients on drug management. This training should not be limited to inhospital; there is a need for counseling at home after discharge from the hospital, and the current system remains inadequate. Key words: Nursing; drug management; psychiatric patient; post-discharge monitoring.

İletişim (Correspondence): Arş. Gör. Elvan E. ATA. e-posta (e-mail): elvanhenden@gmail.com Psikiyatri Hemşireliği Dergisi 2011;2(3):128-135 Journal of Psychiatric Nursing 2011;2(3):128-135 Geliş tarihi (Submitted): 12.10.2011 Kabul tarihi (Accepted): 28.12.2011


KELLECİ M ve ark., Bir Psikiyatri Kliniğinde Yatan Hastaların Psikotrop İlaç Kullanma Hakkında Düşünceleri ve Taburculuk Sonrası Telefonla İzlem

Giriş Psikiyatrik bozukluğu olan hastaların neredeyse üçte ikisi tedavinin bir döneminde ilaç tedavisini bırakmaktadır. Tedaviyi bırakma ise, sıklıkla yeni bir alevlenme, yineleme ya da hastane yatışıyla sonuçlanmaktadır.[1,2] Bu sorun, hasta, aile ve toplum açısından olumsuz sonuçlar doğurmakta, yüksek maliyete ve relapsların artmasına neden olmaktadır.[3,4] Bu yönü ile ilaç uyumsuzluğu, psikiyatrik hastalıkların tedavisinin önündeki en önemli engeli oluşturmaktadır.[5-7] Ülkemizde yapılan psikotik hastaların bir yıllık süreçteki yatış sıklığının değerlendirildiği bir çalışmada, hastaların %70.4’ünün düzensiz ilaç kullandığı, %18.5’inin hiç ilaç kullanmadığı, ancak %11.1’inin tedaviye uyumlu olduğu görülmüş, hastaların hastaneye getiriliş nedenleri açısından da ilaç uyumsuzluğunun ilk sırada yer aldığı bulunmuştur.[8] Gilmer ve ark. (2004) yaptıkları bir araştırmada ise, tedaviye uyumlu hastaların tedaviye uyum sorunu yaşayan gruplara göre psikiyatrik yatışlarının daha düşük oranda olduğunu saptanmışlardır.[4]

İlaç uyumsuzluğunun nedenleri arasında, hastanın hastalığa karşı içgörüsünün olmaması veya yetersiz olması, psikotik düzeydeki psikopatolojisi, ilaç kullanımına ilişkin yaşadığı korkular, hastalığın seyri, ilaçlara bağlı ortaya çıkan yan etkiler, ilaç rejimine uymada yaşanılan sorunlar, sosyal ve çevresel desteğin yetersiz olması, ekonomik güçlükler, tedaviye karşı yetersiz bilgilenme veya tedaviyi yanlış yorumlama, bölgenin ve hastanenin şartları, hastanın ve çevresinin ilaç tedavisine ve ruhsal hastalığa karşı tutumu, ilaç kullanımının toplumsal hayatta yarattığı düşünülen güçlükler, kültürel inançlar, tedavi konusunda görülen baskı, hastanın ve ailesinin hastalık ve hastalığın yönetimi konusunda yetersiz bilgilerinin olması sayılabilir.[9-16] Aslında bu sorunların önemli bir kısmı hasta ve ailelerinin eğitimi ile çözümlenebilir. Nitekim bazı çalışmalarda hastalara ve ailelerine eğitim yapıldığında ilaç uyumlarının arttığı, hastaneye yatışların azaldığı ve yaşam kalitelerinin yükseldiği gösterilmiştir.[16-19]

Eğitimle insan davranışlarının değişebileceği bilinen bir gerçektir. Ancak psikiyatri hastalarının ilaç uyumlarını arttırmak için nasıl, ne sıklıkla, hangi yöntemle eğitim yapılacağı gibi önemli soruların yanıtlanmasına gereksinim olduğu düşünülmektedir. Pussey-Murray ve ark.nın (2010) yaptıkları bir çalışmada da hastaların ilaç uyumunu arttırmak için eğitim yöntemlerinin ve içeriğinin geliştirilmesi gerektiği ve hastaların gereksinimlerine göre ilaç eğitimlerinin yapılması gerektiğinin önemi vurgulanmıştır.[7] Diğer taraftan ilaçlarını kullanma, önemi, ilaç yan etkileri ile baş etme gibi konularda kapsamlı eğitimlerinin yapılmasının tedavinin önemli bir parçası olduğu da bilinmektedir.[6] Ancak burada vurgulanmak istenen nokta, belli konularda hasta ve ailelere bir takım bilgilerin aktarılması değil, onların duygu, düşünce ve davra-

129

nışlarında değişim oluşturabilecek düzeyde sistemli öğretimlerin yapılmasıdır.[6,7]

Ülkemizde hastanede yatarak tedavi edilen hastaların taburculuk sonrasında durumlarını belirlemeye, kendi ortamlarında yaşadıkları ilişkileri gözlemeye, tedavi sonuçlarını izlemeye, aile içinde bütüncül yaklaşımı uygulamaya yönelik bir program bulunmamaktadır.[20] Bu durumun bir sonucu olarak hastalar, taburcu olduktan sonra ev ortamlarında özellikle hastalık belirtileri hafifledikten sonra iyileştiklerini düşünme, ilaç yan etkileri ile baş edememe, ilaçların etkisiz olduğuna inanma gibi nedenlerle ilaçlarını kullanmayı bırakabilmektedirler. Sonuçta, tekrarlı hastaneye yatış oranlarının artması, remisyonda geçirilen sürelerin kısalması, üretkenliğin azalması gibi sorunlar gözlenebilmektedir. Oysa hasta birey ve ailesi klinikte yatarken akut dönem geçtikten sonra gereksinimleri olan konularda eğitilirlerse ve taburculuk sonrasında belli aralıklarla izlenirlerse ilaç uyumları artabilir ve tekrarlı hastaneye yatışlar azalabilir. Bu nedenle öncelikle durum saptamasının yapılmasına gereksinim olduğu düşünülmüş ve bu çalışmada da psikiyatri kliniğinde yatan hastaların ilaç tedavisi ile ilgili düşüncelerinin ve taburculuk sonrası ilaç kullanım durumlarının değerlendirilmesi amaçlanmıştır.

Gereç ve Yöntem Araştırmanın örneklemi

Çalışma bir üniversite hastanesinin psikiyatri kliniğinde Temmuz 2008-Mart 2009 tarihleri arasında klinikte yatarak tedavi gören, çalışmaya katılmaya istekli olan, soruları anlama ve yanıtlama konusunda sorunu olmayan 92 hasta üzerinde gerçekleştirildi. Veri Toplama Araçları

Veriler araştırmacılar tarafından hazırlanan ve iki bölümden oluşan bir form aracılığıyla elde edildi. Formun ilk bölümünde hastaların demografik özellikleri, uygulanan ilaç tedavisi ve bu tedavi ile ilgili görüşlerini belirlemeye yönelik sorular bulunmaktadır. Formun ikinci bölümünde ise telefonla izlemde sorulan ilaçların isimleri, dozu, elinde olan ilaç miktarı (ilaç kutusunda kaç ilaç olduğu ve hastanın kullanması gereken doz hesaplanarak o anda kutuda olması gereken ilaç miktarı hesaplanmıştır), ilacı içip içmediği gibi sorular yer almaktadır. Uygulama

Veriler, hastalar yoğun hastalık belirtileri azalmaya başladıktan sonra (hastaneye yatışın 5. ile 6. günü) hasta ve aile ile yüz yüze görüşülerek elde edildi. Taburculuktan bir ay ve 6 ay sonra hastalar, kliniğin sorumlu hemşiresi tarafından telefonla aranarak ilaç tedavisi ile ilgili uyumları değerlendirildi. Bu uygulamanın yapılabilmesi için hastane yönetimi ile işbirliğine girilerek kliniğe hatlı telefon bağlantısının yapılması sağ-


130

Psikiyatri Hemşireliği Dergisi - Journal of Psychiatric Nursing 2011;2(3):128-135

landı. Hastalar taburcu olduktan sonra telefonla izlem formuna klinikten ayrıldığı tarih, ilaçları, dozu ve mevcut olması gereken ilaç miktarı ve arama zamanı not edildi. Hasta ve ailesine telefonla evden aranacakları, ilaçlarını kullanma durumunun değerlendirileceği açıklaması yapıldı. Bu uygulama ile ilgili hasta ve ailesinden sözel onam alındı. Çalışmaya katılan hasta ve ailelerinin tümü “bu uygulamanın memnuniyet vereceği” açıklamasını yaptılar.

Hemşire telefonla önce hasta ile daha sonra aileden bir bakım verici ile görüştü. Hastanın ilacı içtiğini belirttiği, ancak kutuda olması gereken ilaç sayısının hesaplanan miktarda olmadığı ve ailenin “ilacı düzenli içmiyor” ifadesinde bulunması durumunda hasta “ilaç tedavisine uyumsuz” olarak değerlendirildi. İstatistiksel değerlendirme

Araştırmadan elde edilen bulgular bilgisayar ortamında “SPSS for Windows” istatistik paket programında değerlendirildi. Verilerin değerlendirilmesinde frekans dağılımı kullanıldı.

Bulgular Tablo 1’de hastaların bazı tanıtıcı özelliklere göre dağılımları verilmiştir. Tablodan da görüldüğü gibi yaş ortalaması 35.32±11.24 olan hastaların %57.6’sı erkek, %49’u ilkokul mezunu, %45.7’si bekâr, %67.4’ü çekirdek ailede yaşamakta ve %32.6’sı çalışmaktadır.

Tablo 2’de hastaların bipolar affektif bozukluk (%31.5),

şizofreni (%26.1), psikotik bozukluk (%26.1), paranoid bozukluk (%5.4) ve psikotik depresyon (%2.2) tanılarının olduğu görülmektedir. Hastaların hastalık süresi ortalaması 8.66±7.97 yıl olup, %51.1’i 7 yıldan daha uzun süredir hasta ve çoğunluğunun (%78.3) remisyon süresi 10 aydan daha kısadır. Hastaların %42.4’ü üç defadan daha fazla hastanede yatarak tedavi görmüş ve yatış ortalaması 2.93±2.54 olarak bulunmuştur. Hastaların %46.7’sinin ilaç kullanmayı bıraktığı ve %32.6’sının belirtileri alevlendiği için tekrar hastaneye yattığı belirlendi.

Tablo 3’de hastaların %40.2’sinin hastalık tanısını bilmediği, %12’sinin ilaçların gerekli olduğunu düşünmediği, %17.4’ünün ilaçlarının adını, %23.9’unun dozunu ve %49.1’inin kullanılma amacını bilmediği, %19.6’sının ilaçların bağımlılık yapacağını düşündüğü, %17.4’ünün taburcu olduktan sonra ilaç kullanmayı düşünmediği ve %64.1’inin ilaçların ne kadar süre kullanılması gerektiğini bilmediği görülmektedir.

Tablo 4’de hastaların ve ailelerinin taburculuk sonrasında ilaç kullanma durumları ile ilgili bulgular yer almaktadır. Tablodan da görüldüğü gibi yapılan ilk telefon izlemin de hastaların %73.8’i kullanması gereken ilaçların isimlerini, %85.7’si dozlarını, %83.2’si günde kaç kez alması gerektiğini bildiğini ve %82’si ilaçlarını düzenli kullandığını ifade etti. Hasta ailelerinin ise %67.4’ü hastalarının ilaçlarını düzenli kullandığını belirttiler.

Tablo 2. Hastaların tanı grupları, yatış şekilleri ve hastalıkla ilgili bazı özellikleri

Tablo 1. Hastaların tanıtıcı özellikleri (n=92) Yaş 35 ve altı 36 ve üstü Cinsiyet Kadın Erkek Eğitim düzeyi Okuma-yazması yok İlköğretim Lise Üniversite Medeni durum Evli Bekar Dul Aile tipi Çekirdek Geniş Parçalanmış Çalışma durumu Çalışıyor Çalışmıyor

Sayı

Yüzde

51 41

55.4 44.6

39 53

42.4 57.6

5 45 21 21

5.4 49.0 22.8 22.8

36 42 14

39.1 45.7 15.2

62 24 6

67.4 26.1 6.6

30 62

32.6 67.4

Hastaların tanıları Şizofreni Bipolar affektif bozukluk Psikotik bozukluk Şizoaffektif bozukluk Psikotik depresyon Paranoid bozukluk Yatış şekilleri Gönüllü Zorunlu Yatış sayısı 2 ve altı 3 ve üstü Hastalık süresi 1-3 yıl 4-6 yıl 7 ve üzeri yıl Remisyon süresi 10 ay ve altı 11 ay ve üstü Yatış nedenleri İlacı bırakma Belirtilerin alevlenmesi İlaç yan etkileri İlacı alamama

Sayı

Yüzde

24 29 24 8 2 5

26.1 31.5 26.1 8.7 2.2 5.4

60 32

65.2 34.8

53 39

57.6 42.4

22 19 47

23.9 20.7 51.1

72 20

78.3 21.7

43 30 11 8

46.7 32.6 12 8.7


KELLECİ M ve ark., Bir Psikiyatri Kliniğinde Yatan Hastaların Psikotrop İlaç Kullanma Hakkında Düşünceleri ve Taburculuk Sonrası Telefonla İzlem

Tablo 3. Hastaların tanısını bilme ve ilaç kullanımına ilişkin düşünceleri Sayı

Yüzde

Tanısını bilme durumu Biliyor Bilmiyor

55 37

59.8 40.2

İlaç kullanmasının gerekli olduğunu düşünme durumu Gerekli olduğunu düşünüyor Gerekli olduğunu düşünmüyor

81 11

88.0 12.0

Kullandığı ilacın/ilaçların adını bilme durumu Biliyor Bilmiyor

76 16

82.6 17.4

Kullandığı ilacın/ilaçların dozunu bilme durumu Biliyor Bilmiyor

70 22

76.1 23.9

Kullandığı ilacı/ilaçları hangi amaçla kullandığını bilme durumu Biliyor Bilmiyor

56 36

60.9 49.1

Taburcu olduktan sonra ilaç kullanmayı düşünme durumu İlaç kullanmayı düşünüyor İlaç kullanmayı düşünmüyor

76 16

82.6 17.4

Taburcu olduktan sonra ilaç kullanmayı düşünmeme nedeni Faydası yok Zarar veriyor Uyuşturuyor

10 2 4

62.5 12.5 25

İlaç/ilaçların ne kadar süre kullanılacağını bilme durumu Biliyor Bilmiyor

33 59

35.9 64.1

İlaçların bağımlılık yaptığını düşünme durumu Bağımlılık yapar Bağımlılık yapmaz Bağımlılık yapıp yapmayacağını bilmiyor

18 62 12

19.6 67.4 13.0

Tablo 4. Hastaların taburculuk sonrasında telefonla birinci izlemleri

Sayı

Yüzde

Kullanması gereken ilaçların isimlerini bilme durumu Biliyor Bilmiyor Kısmen biliyor İlaç kullanmayı bırakmış Telefona gelmiyor/ulaşılamıyor

68 5 4 7 8

73.8 5.4 4.4 7.6 8.8

Kullanması gereken ilaçların dozlarını bilme durumu (n=77) Biliyor Bilmiyor Kısmen biliyor

66 6 5

85.7 7.8 6.5

Kullanması gereken ilaçların günde kaç kez alınması gerektiğini bilme durumu (n=77) Biliyor Bilmiyor Kısmen biliyor

64 7 6

83.2 9.0 7.8

İlaçlarını düzenli kullanma durumu (n=77) Düzenli kullanıyor Kısmen düzenli kullanıyor Düzenli kullanmıyor

63 7 7

82.0 9.0 9.0

Hastanın düzenli ilaç kullanımı konusunda ailenin görüşü Düzenli kullanıyor Kısmen düzenli kullanıyor Düzenli kullanmıyor İlaçları kestik Aileye ulaşılamadı

62 10 12 5 3

67.4 10.9 13.0 5.4 3.3

131


132

Psikiyatri Hemşireliği Dergisi - Journal of Psychiatric Nursing 2011;2(3):128-135

Tablo 5. Hastaların taburculuk sonrasında telefonla ikinci izlemleri

Sayı

Yüzde

Kullanması gereken ilaçların isimlerini bilme durumu Biliyor Bilmiyor Kısmen biliyor İlaç kullanmayı bırakmış Telefona gelmiyor/ulaşılamıyor Hastaneye yattığı için ikinci izlem yapılmadı

42 2 1 2 7 37

45.7 2.2 1.1 2.2 7.6 40.1

Kullanması gereken ilaçların dozlarını bilme durumu Biliyor Bilmiyor Kısmen biliyor İlaç kullanmayı bırakmış Telefona gelmiyor/ulaşılamıyor Hastaneye yattığı için ikinci izlem yapılmadı

41 3 1 3 7 37

44.6 3.3 1.1 3.3 7.6 40.1

Kullanması gereken ilaçların günde kaç kez alınması gerektiğini bilme durumu Biliyor Bilmiyor Kısmen biliyor İlaç kullanmayı bırakmış Telefona gelmiyor/ulaşılamıyor Hastaneye yattığı için ikinci izlem yapılmadı

42 2 1 3 7 37

45.7 2.2 1.1 3.3 7.6 40.1

İlaçlarını düzenli kullanma durumu Düzenli kullanıyor Kısmen düzenli kullanıyor Düzenli kullanmıyor Hastaya ulaşılamadı Hastaneye yattığı için ikinci izlem yapılmadı

42 5 3 5 37

45.7 5.4 3.3 5,4 40.2

Hastanın düzenli ilaç kullanımı konusunda ailenin görüşü Düzenli kullanıyor Kısmen düzenli kullanıyor Düzenli kullanmıyor Ulaşılamadı Hastaneye yattığı için ikinci izlem yapılmadı

39 8 3 6 36

42.4 8.7 3.3 6.5 39.1

Tablo 5’de ilk 6 ayda hastaneye tekrar yatmayan hastalara yapılan ikinci izlem de ise hastaların %45.7’sinin kullanması gereken ilaçların isimlerini, %44.6’sının dozlarını, % 45.7’sinin günde kaç kez alınması gerektiğini bildiği ve %45.7’sinin ilaçlarının düzenli kullandığı saptandı. Hastaların ailelerinin ise %42.4’ü hastalarının bu ifadelerini desteklediler. Tablo 6’da ise hastaların %40.2’si taburculuktan sonraki ilk altı ay içinde hastaneye tekrar yattı. Hastaların %31.4’ünün ilaçlarını düzenli kullanmadığı ve %11’inin 1-31. günler arasında tekrar hastaneye yattığı belirlendi. Hastaların tekrar yatma süresi ortalaması 31.27±4.11 olarak bulundu. Hastaların %37’sinin taburculuk sonrası kontrollere gelmediği saptandı. Hastaların ve ailelerin tamamı telefonla aranmanın çok memnuniyet verici olduğunu ve kendilerini önemli hissettiklerini ifade etti.

Tartışma Psikiyatri kliniğinde yatan hastaların ve ailelerinin psikotrop ilaçlarla ilgili eğitim gereksinimlerini ve taburculuk son-

rası ilaç kullanma durumlarını değerlendirmek amacıyla yapılan çalışmada, hastaların %46.7’si ilaç kullanmayı bırakma, %32.6’sı hastalık belirtilerinin alevlenmesi, %12’si ilaç yan etkisi ve %8.7’si ilacı alamama nedenleriyle tekrar hastaneye yattığı belirlenmiştir. Bu sonuç bize hastaların tekrarlı yatışlarındaki ana nedenlerinden birinin ilaç tedavisine uyumsuzluk olduğunu bir kez daha göstermektedir. Benzer şekilde Çetinkaya Duman ve ark. (2006) şizofreni hastaları üzerinde yaptıkları çalışmada da ilaç tedavisi ve kontrollere uyumsuzluk oranları %57 olarak bulunmuştur.[21] Dilbaz ve ark. (2006) çalışmalarında ise hastaların tedaviye uyumsuzluğunun uzun dönemde %25, akut dönemde ise %51 olduğu bulunmuştur.[22] Her iki dönemde de uyumsuzluk sebeplerinin başında hastalığın yadsınması, damgalanma, ilacın oluşturduğu yan etkiler ve ilaç kullanımıyla ilişkili güçlüklerden kaynaklandığı saptanmıştır. Aker ve ark. (2000) psikotik bozukluğu olan 37 hastayla yaptıkları bir çalışmada, hastaların hastaneden çıktıktan sonraki ilk 10 gün içinde ilacı bıraktıkları ve uyumsuzluğun başladığını bildirmişlerdir.[9] Olfson ve ark. (2000) çalışmasın-


KELLECİ M ve ark., Bir Psikiyatri Kliniğinde Yatan Hastaların Psikotrop İlaç Kullanma Hakkında Düşünceleri ve Taburculuk Sonrası Telefonla İzlem

133

Tablo 6. Hastaların hastaneye yatma durumları Birinci izlemden sonra hastaneye yatma durumu Hastaneye yattı Hastaneye yatmadı Hastaneye yatma nedenleri İlaçları düzenli kullanmama Tam iyileşmeden taburcu olma Ailevi problemler Belirtilerde alevlenme Rapor almak Taburculuk sonrası hastaneye tekrar yatma süresi 1-30 gün 31-60 gün 61-90 gün 91-120 gün 121-150 gün 151-180 gün Taburculuk sonrası kontrollere gelme durumu Kontrollere düzenli geliyor Kontrollere düzenli gelmiyor

da ise hastaneden çıkışı izleyen ilk 3 ay içinde hastaların yaklaşık %50’sinin kısmi uyumsuzluk, %20’sinin ise tam uyumsuzluk gösterdikleri saptanmıştır.[2] Hastaların tedavi uyumunun olmayışı ise nüks oranlarının artmasına, prognozun kötüleşmesine, daha fazla hastane yatışına ve homosidal ya da suisidal davranışlara yol açabilmektedir.

Bu çalışmada hastaların %40.2’sinin hastalık tanısını bilmediği, %12’sinin ilaçların gerekli olduğunu düşünmediği, %17.4’ünün ilaçlarının adını, %23.9’unun dozunu ve %49.1’inin kullanılma amacını bilmediği, %19.6’sının ilaçların bağımlılık yapacağını düşündüğü, %17.4’ünün taburcu olduktan sonra ilaç kullanmayı düşünmediği ve %64.1’inin ilaçların ne kadar süre kullanılması gerektiğini bilmediği belirlendi. Bu bulguların hastalık ve ilaçlar konusunda bireye ve aileye yapılacak psikoeğitimin içeriği ile ilgili bilgi vermesi açısından önemli olduğu düşünülmektedir. Hastaların yarıya yakınının taburcu olurken ilaç kullanma amacını bilmemesi ve beşte birinin ilacın bağımlılık yapacağını düşünmesi, üzerinde düşünülmesi gereken bir sorundur. Çünkü hasta özellikleri incelendiğinde, hastaların yarıdan biraz fazlasının hastalık süre ortalamasının 7 yıl ve üzerinde olduğu görülmektedir. Bu süre zarfında hastanın ilaç kullanma amacını öğrenmemiş olması sıkıntılı bir durum olarak değerlendirilebilir. Bu sonuçlar psikiyatri kliniklerinde hasta öğretiminin daha niteliksel ve gereksinime uygun şekilde bireylerde duygu, düşünce ve tutum değiştirecek biçimde şekillendirilmesine gereksinim duyulduğunu göstermektedir. Benzer şekilde Clary ve ark. (1992) 253 yatan şizofreni hastası üzerinde yaptıkları çalışmalarında hastaların ilaç kullanımı konusunda bilgilen-

Sayı

Yüzde

37 55

40.2 59.8

29 2 2 3 1

31.4 2.2 2.2 3.3 1.1

10 10 1 4 6 5

11.0 11.0 1.1 4.4 6.6 5.5

58 34

63.0 37.0

dirilmiş olmalarına rağmen yarısının kullanmakta olduğu ilacın ismini ve dozunu bilmediklerini belirlemişlerdir.[23] Yapılan bazı çalışmalarda yapılacak eğitimin bireyin özelliklerine göre, sorunları ve gereksinimleri belirleyerek, yanlış tutumları fark ettirerek, bilişsel-davranışçı teknikleri kullanarak yapılması gerektiği vurgulanmaktadır.[11,24] Bu şekilde hasta ve aileleri eğitildiğinde ilaç uyumunun arttığı ve remisyonda geçirilen sürenin uzadığı yine çalışmalarla gösterilmiştir. Nitekim 7 yıllık bir izlem çalışması olan Munich Psikoz Bilgilendirme Çalışması’da psikoeğitime katılan hastaların hastanede kalış süreleri 75 gün iken katılmayan hastaların 225 gün olduğu saptanmıştır. Bu çalışmanın sonucu da bu durumu çarpıcı şekilde ortaya koymaktadır.[25] Yapılan ilk telefon izlemin de hastaların %73.8’i kullanması gereken ilaçların isimlerini, %85.7’si dozlarını, %83.2’si günde kaç kez alması gerektiğini bildiği ve %82’sinin ilaçlarını düzenli kullandığı belirlendi. Hasta ailelerinin ise %67.4’ü hastalarının ilaçlarını düzenli kullandığını belirttiler. Bu sonuç hastaların taburculuktan sonra evlerinde bakımlarını yürüten hemşireler tarafından izlenmesinin önemini vurgulaması açısından önemlidir. İlk 6 ayda hastaneye tekrar yatmayan hastalara yapılan ikinci izlem de ise hastaların %45.7’sinin kullanması gereken ilaçların isimlerini, %44.6’sının dozlarını, %45.7’sinin günde kaç kez alınması gerektiğini bildiği ve %45.7’sinin ilaçlarının düzenli kullandığı saptandı. Hastaların ailelerinin ise %42.4’ü hastalarının bu ifadelerini desteklediler. Yapılan ilk telefonla izleme göre bu izlemde ilaçlara ilişkin bilgilerdeki gerilemenin araya giren zamanla ilişkili olabileceği söylenebilir. Ancak hastaların ilaç kullanımları-


134

nın azalması ise süreden çok bu sürede gerilemiş olan hastalık belirtileri ve buna paralel olarak ilaca duydukları gereksinimin azalması ile de ilişkili olabilir. Bizim çalışmamızda 6. ayda ilaç kullanım durumu %45’e gerilemiş olmasına rağmen, literatürle karılaştırıldığında sonuç sevindiricidir. Gervesoni ve ark. (2010) 81 depresif ayaktan hastanın ilaç uyumunu artırmak için 2 hafta boyunca haftada 3 kez yaptıkları yüksek yoğunluklu görüşmelerin etkisinin değerlendirildiği çalışmada, telefon görüşmelerinin hastaların ilaç uyumlarını artırmada ve depresyonun iyileşmesinde katkı verici olmadığını saptamışlardır.[26] Bununla birlikte, Manuel ve ark. (2011) 928 ayaktan izlenen şizofreni hastasının ilaç uyumlarını artırmak için yaptıkları 4 aylık telefona dayalı çalışmalarında hemşireler tarafından yapılan görüşmelerin hastaların ilaç uyumlarını artırmada ve ilaçlar konusundaki olumsuz inançlarını düzeltmede etkili olduğunu belirlemişlerdir.[27] Hastaların %40.2’si taburculuktan sonraki ilk altı ay içinde hastaneye tekrar yattı. Hastaların %31.4’ünün ilaçlarını düzenli kullanmadığı ve %11’inin 1-31. günler arasında tekrar hastaneye yattığı belirlendi. Hastaların %37’sinin taburculuk sonrası kontrollere gelmediği saptandı. Benzer şekilde Yamada ve Korman’ın (2000) kronik ruhsal hastalığı olan bireylerin tekrarlı yatış oranlarını belirlemek amacıyla yaptıkları çalışmalarında tekrarlı yatış oranı hastaneden çıkıştan 6 ay sonra yaklaşık olarak %31, 1 yıl sonra %46, 4 yıl sonra %62 olarak bulunmuştur.[28] Kanada da 6662 atipik antipsikotik kullanan hasta üzerinde yapılan çalışmada ise hastaların 1/3’ünün bir yılın sonunda tedaviyi bıraktığı saptanmıştır.[29] Ayrıca Coldham ve ark. (2002) 186 kişi ile yaptığı çalışmada, hastaların %40.9’unun ilaç tedavisine uyumlu, %39.9’unun uyumsuz ve %19.9’unun uyumunun yetersiz olduğu belirlenmiştir.[30] Wolders ve ark. (2003) hastaların %28.6’sının antipsikotik ilaç tedavisine uyumsuz olduklarını belirtmişlerdir. Bu çalışma sonuçları bizim çalışma sonuçlarımızı destekler niteliktedir.[31]

Sonuç ve Öneriler Çalışmanın sonucunda psikiyatri kliniğinde yatan hastaların ilaç yönetimi konusunda eğitime gereksinimleri olduğu, klinikte yapılan bilgilendirmenin yeterli olmadığı, sistemli bir şekilde hasta eğitim programlarına gereksinim olduğu, aynı zamanda bu eğitimlerin yalnızca hastanede verilmesinin sorunu çözümlemediği, taburculuktan sonrada evde izlem ve danışmanlığın yapılmasına gereksinim olduğu, mevcut sistemin bu gereksinimi karşılama konusunda yetersiz kaldığı söylenebilir. Klinikte hasta ve ailelerin özelliklerine göre ilaç uyumlarını sağlama konusundaki eğitimlerin gözden geçirilmesi, taburculuk sonrasında hasta izlemlerinin daha sık yapılması, evde bakım hizmetlerinin geliştirilmesine ve telefonla hasta izleminin etkilerini belirlemeye yönelik çalışmaların yapılması önerilebilir. Ayrıca telefonla izlemin daha sık ya-

Psikiyatri Hemşireliği Dergisi - Journal of Psychiatric Nursing 2011;2(3):128-135

pıldığı izlem çalışmalarının yapılmasına gereksinim olduğu söylenebilir. Bu çalışmada mevcut olanaklar ölçüsünde birinci ay ve altıncı ayda izlem yapıldı. Hastanın taburcu olduğu ilk hafta, on beş gün sonra ve ayda bir yapılacak izlemler daha etkili olabilir. Kaynaklar 1. Norquist GS, Regier DA. The epidemiology of psychiatric disorders and the de facto mental health care system. Annu Rev Med 1996;47:473-9. 2. Olfson M, Mechanic D, Hansell S, Boyer CA, et al. Predicting medication noncompliance after hospital discharge among patients with schizophrenia. Psychiatr Serv 2000;51:216-22. 3. Weiden PJ, Olfson M. Cost of relapse in schizophrenia. Schizophr Bull 1995;21:419-29 4. Gilmer TP, Dolder CR, Lacro JP, Folsom DP, et al. Adherence to treatment with antipsychotic medication and health care costs among Medicaid beneficiaries with schizophrenia. Am J Psychiatry 2004;161:692-9. 5. Thieda P, Beard S, Richter A, Kane J. An economic review of compliance with medication therapy in the treatment of schizophrenia. Psychiatr Serv 2003;54:508-16. 6. Fernandez RS, Evans V, Griffiths RD, Mostacchi MS. Educational interventions for mental health consumers receiving psychotropic medication: a review of the evidence. Int J Ment Health Nurs 2006;15:70-80. 7. Pusey-Murray AE, Bourne AP, Warren S, La Grenade J, et al. Medication compliance among mentally ill patients in public clinics in Kingston and St. Andrew, Jamaica. J. Biomedical Science and Engineering 2010;3:60211. 8. Sökmez T. Genel psikiyatri servislerine tekrar yatışları etkileyen risk faktörlerinin belirlenmesi. [Yayınlanmamış Uzmanlık Tezi] Bakırköy Ruh Sinir Hastalıkları Hastanesi. İstanbul: 1998. 9. Aker T, Üstünsoy S, Kuğu N, Yazıcı A. Psikotik bozukluğu olan hastalarda tedaviye uyum ve ilaç tedavisine uyumsuzluğu değerlendirme ölçeği. 36. Ulusal Psikiyatri Kongresi Özet Kitabı. 3-7 Ekim 2000, Antalya. 10. Velligan DI, Lam F, Ereshefsky L, Miller AL. Psychopharmacology: Perspectives on medication adherence and atypical antipsychotic medications. Psychiatr Serv 2003;54:665-7. 11. Dilbaz N. Tedavi işbirliği ışığında şizofreni tedavisinde tedavi uyumu. Kronik Ruhsal Hastalıklarda Tedavi İşbirliği Uzman Görüşleri 2011;1:12-26. 12. Adams CE, Fenton MK, Quraishi S, David AS. Systematic meta-review of depot antipsychotic drugs for people with schizophrenia. Br J Psychiatry 2001;179:290-9. 13. Coombs T, Deane FP, Lambert G, Griffiths R. What influences patients’ medication adherence? Mental health nurse perspectives and a need for education and training. Int J Ment Health Nurs 2003;12:148-52. 14. Dolder CR, Lacro JP, Dunn LB, Jeste DV. Antipsychotic medication adherence: is there a difference between typical and atypical agents? Am J Psychiatry 2002;159:103-8. 15. Vanelli M, Burstein P, Cramer J. Refill patterns of atypical and conventional antipsychotic medications at a national retail pharmacy chain. Psychiatr Serv 2001;52:1248-50. 16. Joanna Briggs Institute. Educational interventions for patients receiving psychotropic medication. Nurs Stand 2007;22:40-4. 17. Kavanagh K, Duncan-Mcconnell D, Greenwood K, Trivedi P, et al. Educating acute inpatients about their medication: Is itworth it? An exploratory study of group education for patients on a psychiatric intensive care unit. Journal of Mental Health 2003;12:71-80. 18. Lincoln TM, Wilhelm K, Nestoriuc Y. Effectiveness of psychoeducation for relapse, symptoms, knowledge, adherence and functioning in psychotic disorders: a meta-analysis. Schizophr Res 2007;96:232-45. 19. Valencia M, Rascon ML, Juarez F, Murow E. A psychosocial skills training approach in Mexican out-patients with schizophrenia. Psychol Med 2007;37:1393-402.


KELLECİ M ve ark., Bir Psikiyatri Kliniğinde Yatan Hastaların Psikotrop İlaç Kullanma Hakkında Düşünceleri ve Taburculuk Sonrası Telefonla İzlem

20. Doğan O. Şizofreni hastalarının evde bakımı. Anadolu Psikiyatri Dergisi 2001;2:41-6. 21. Çetinkaya Duman Z, Kocaman N, Üçok A, Er F ve ark. Yatan hastalarda psikoeğitsel tedavi grubun etkinliği. Düşünen Adam 2006;19:64-71. 22. Dilbaz N, Karamustafalıoğlu O, Oral T, Önder E ve ark. Psikiyatri polikliniğe başvuran şizofreni hastalarında tedaviye uyumun ve uyumu etkileyen faktörlerin değerlendirilmesi. Klinik Psikofarmakoloji Bülteni 2006;16:22332. 23. Clary C, Dever A, Schweizer E. Psychiatric inpatients’ knowledge of medication at hospital discharge. Hosp Community Psychiatry 1992;43:140-4. 24. Sungur MZ. Şizofrenide tedavi işbirliğini artırmada teknikler (LEAP) ve tedavide bilişsel davranışçı yaklaşımlar. Kronik Ruhsal Hastalıklarda Tedavi İşbirliği Uzman Görüşleri 2011;1:26-32. 25. Bäuml J, Pitschel-Walz G, Volz A, Engel RR ve ark. Psychoeducation in schizophrenia: 7-year follow-up concerning rehospitalization and days in hospital in the Munich Psychosis Information Project Study. J Clin Psychiatry 2007;68:854-61. 26. Gervasoni N, Legendre-Simon P, Aubry JM, Gex-Fabry M, Bertschy G, Bondolfi G. Early telephone intervention for psychiatric outpatients starting antidepressant treatment. Nord J Psychiatry 2010;64:265-7.

135

27. Manuel Montes J, Maurino J, Diez T, Saiz-Ruiz J. Factors associated with the effectiveness of a telephone-based nursing strategy for enhancing medication adherence in schizophrenia. Clin Pract Epidemiol Ment Health 2011;7:117-9. 28. Yamada MM, Korman M, Hughes CW. Predicting rehospitalizasyon of persons with severe mental illness. Journal of Rehabilitation 2000;66:32-9. 29. Cooper D, Moisan J, Grégoire JP. Adherence to atypical antipsychotic treatment among newly treated patients: a population-based study in schizophrenia. J Clin Psychiatry 2007;68:818-25. 30. Coldham EL, Addington J, Addington D. Medication adherence of individuals with a first episode of psychosis. Acta Psychiatr Scand 2002;106:28690. 31. Wolders HA, Knegtering R, Wiersma D, Wolters HA, et al. The spectrum of subjective effect of antipsychotic medication. Acta Neuropsychiatrica 2003;15:274-9.

*Bu çalışma 3. Ulusal Psikiyatri Hemşireliği Kongresi’nde poster bildiri olarak sunulmuştur (4-6 Haziran 2009, Düzce).


136

DERLEME / REVIEW

Ruhsal Hastalığa Sahip Bireylerde Damgalama Süreci ve İçselleştirilmiş Damgalama Stigma Process and Internalized Stigma among Individuals with Mental Illness Olcay ÇAM,1 Döndü ÇUHADAR1

ÖZET

SUMMARY

Damgalama, bazı toplumlarda ruhsal hastalık gibi belirli insan özellikleriyle ilişkili, olumsuz basmakalıp düşüncelerin (stereotiplerin) tetiklediği, sosyal statü kaybı ve ayırım olarak tanımlanmaktadır. Damgalama, damgalanan kişiyi, içsel algıları, inançları ve duyguları aracılığıyla etkileyerek kişiye zarar verebilir. Bireyler şiddetli ruhsal hastalık tanısı aldıkları zaman, toplumun ruhsal hastalıklı insanları etiketleyerek reddedeceği ve değersizleştireceğine inanırlar. Buna bağlı olarak da moral bozukluğu, benlik saygısında azalma, sosyal uyumda bozulma, işsizlik, gelir kaybı ve psikiyatrik tedaviye uyumda azalma gibi çok sayıda olumsuz sonuçlar deneyimlerler. Ruhsal hastalığı olan birçok kişi toplumdaki ruhsal hastalıklarla ilgili damgalamanın farkındadır ve bu hastaların bazıları kendilerine yönelik damgalamayı onaylamakta ve bunun sonucu olarak kendi kendilerini damgalamaktadırlar. İçselleştirilmiş damgalama, olumsuz basmakalıp düşüncelerin, kişinin kendisi tarafından kabul edilmesi sonucu ortaya çıkan, değersizlik, utanç, gizlilik ve geri çekilme olarak tanımlanabilir. Damgalamayı içselleştiren ruhsal hastalığı olan bireyler, daha fazla izole, yabancılaşmış ve sosyal olarak geri çekilmiş olurlar. İçselleştirilmiş damgalama hastalık semptomlarını kötüleştirmekte ve iyileşmeyi engellemektedir. İçselleştirilmiş damgalama damgalamanın bir sonucudur ve sağlık profesyonellerinin değerlendirmesi ve önlemeye yönelik girişimleri planlaması gereken bir durumdur. Bu derlemenin amacı, içselleştirilmiş damgalama ve baş etme yöntemlerine bakış açısı sağlamaktır.

Stigma is described as a loss of social status and discrimination triggered by negative stereotypes that have become linked in a particular society to a particular human characteristic, such as mental illness. Stigmatization can be harmful to the stigmatized person by affecting them via their internal perceptions, beliefs and emotions. When an individual with a severe mental illness label believes that society rejects and devalues those with mental illness, these patients suffer a number of negative outcomes, such as demoralization, lowered self-esteem, impaired social adaptation, unemployment, income loss, and reduced compliance to psychiatric medication. Most people with mental illness are aware of the stigma in society about mental illness, and some of these patients confirm the stigma towards them, and as a result, stigmatize themselves. Internalized stigma is the devaluation, shame, secrecy, and withdrawal resulting from the adaptation of negative stereotypes to oneself. People with mental illness who internalize stigma are more isolated, alienated and socially withdrawn. Internalized stigma worsens symptoms and impedes recovery. Internalized stigma is one of the outcomes of stigma, and it is thus an issue that mental health professionals should assess in order to devise appropriate intervention plans towards its prevention. The aim of this article was to provide a viewpoint regarding internalized stigma and coping skills.

Anahtar sözcükler: Damgalama; içselleştirilmiş damgalama; ruhsal hastalık.

Key words: Stigmatization; internalized stigmatization; mental illness.

Damgalama Damgalama, bir kişinin ya da grubun, ruhsal hastalık, etnik grup, ilaç kötüye kullanımı veya fiziksel yetersizlik gibi özelliklerine dayanarak kusurlu veya gözden düşmüş olarak olumsuz değerlendirilmesidir.[1] Damgalama ile damgalanan kişi ya da grubun farklı olduğu vurgulanır ve bu farklılık nedeniyle de damgalanmış kişilere birçok olumsuz özellik atfedilir. Damgalama pek çok olgu ve durum için görülse de Ege Üniversitesi, Hemşirelik Fakültesi, Psikiyatri Hemşireliği Anabilim Dalı, İzmir 1

İletişim (Correspondence): Prof. Dr. Olcay ÇAM. e-posta (e-mail): olcaycam@yahoo.com Psikiyatri Hemşireliği Dergisi 2011;2(3):136-140 Journal of Psychiatric Nursing 2011;2(3):136-140 Geliş tarihi (Submitted): 12.10.2011 Kabul tarihi (Accepted): 28.12.2011

erken çağlardan bu yana damgalama ve ayrımcılığa en fazla maruz kalan kesim ruhsal hastalığı olan kişilerdir.[2]

Ruh sağlığında belirgin bozukluğu olan insanlar, toplum içerisinde çoğunlukla farklı olduklarını, konuşma ve hareketleri ile ortaya koyarken, bu farklılık toplumda onlarla ilgili bazı tutumların oluşmasına neden olmuştur.[3] Toplumun ruhsal hastalıklara ilişkin tutumlarını belirleyen en önemli değişken hastaların “tehlikeli” ve “ne zaman ne yapacağı bilinmeyen kişiler” olarak algılanmasıdır. Hastaların önceden kestirilemeyen alışılmışın dışında davranışları, düzeni bozmaları, toplumda kaygı uyandırmaktadır. Birey ya da toplum kendisini ürküten, rahatsız eden bir durumla karşılaştığında sıklıkla onu kendisinden dışlayıp yabancılaştırma yoluna gider. Bu da ayrımcılığın başlangıcıdır. Toplum açısından düzeni bozan, huzursuzluk yaratan ve toplumsal yaşantı için tekin olmayan kişiler damgalanıp toplum dışına itilirler.[2]


ÇAM O ve ÇUHADAR D, Ruhsal Hastalığa Sahip Bireylerde Damgalama Süreci ve İçselleştirilmiş Damgalama

Damgalama tanımı sosyal bilişsel yapının üç öğesini kapsamaktadır. Bunlar; • Azınlık bir grup hakkında, sosyal grubun birçok üyesi tarafından sahip olunan stereotipler veya olumsuz inançlar, • Önyargılar veya basmakalıpları onaylamanın neden olduğu olumsuz duygusal tepkiler, • Bu önyargılar tarafından harekete geçirilen ayırım veya davranışları içerir.[4]

Damgalamada şu etkenler tanımlanmıştır. Birincisi korku ve dışarıda bırakma; ruhsal hastalıklı bireylerden korkulmalıdır ve bu nedenle toplumun dışında tutulmalıdırlar. İkincisi otoriterlik; ruhsal hastalıklı bireyler sorumsuzdur, bu nedenle kararlar diğerleri tarafından verilmelidir. Üçüncüsü, yardımseverlik; şiddetli ruhsal hastalığı olan bireyler çocuk gibidir ve bakıma ihtiyaçları vardır. Ruhsal hastalıklı bireyler hastalıklarının nedeni için sorumlu olarak görülmektedirler. Bu tutumlar ayırımcı davranışlara öncülük etmektedir.[5]

Ruhsal hastalığa sahip bireylerde damgalamanın özellikle acı ve yıkıcı etkisi, onların toplumun bir üyesi olmadığı duygusu bırakmasıdır.[6] Ruhsal hastalıklı olarak damgalanan bireyler; toplumun ruhsal hastalıklı kişileri reddedeceğine ve değersizleştirdiklerine inanmakta, moral bozukluğu, benlik saygısında azalma, sosyal uyumda bozulma, işsizlik, gelir kaybı, psikiyatrik tedaviye uyumda azalma gibi birçok olumsuz sonuçlar yaşamaktadırlar.[7]

İçselleştirilmiş Damgalama Ruhsal hastalığa sahip bireylerin psikiyatriye başvurduktan ve tanı aldıktan sonra, açık bir ayrımcılık ya da kötü davranışa maruz kalmasalar bile kendilerini damgalanmış olarak hissettikleri görülmüştür. Bu hastalarda, durumundan utanma, yetersizlik duyguları, olumsuz otomatik düşüncelerde artma, sosyal ilişkilerden kaçınma, kendilik değerinde düşme ortaya çıkmaktadır. Kullanılan psikiyatrik tanının damgalayıcı içeriği ne kadar fazla ise bu belirtilerin şiddeti de o kadar artmaktadır.[8]

Ruhsal hastalığı olan kişiler toplumdan önce kendi kendilerini damgalamaktadır. Bu süreç kişinin bir ruhsal hastalık tanısı alması ile başlar. Böylece bu kişide daha önceden var olan “ruhsal olarak hasta kişi” basmakalıp düşüncesi canlanır. Kişide bu basmakalıp düşünce ne kadar olumsuzsa, algıladığı damgalanma da o kadar yüksek olmaktadır. Diğer bir deyişle, hasta olan kişide ruhsal hastalığı olan kişileri damgalama eğilimi ne kadar yüksek ise, bu kişi kendini o kadar damgalanmış hissetmektedir. İçselleştirilmiş damgalama olarak isimlendirilen bu durum, nesnel olarak dışlanma ya da ayrımcılığa maruz kalma deneyimlerinden bağımsızdır ve daha önce çok farkına varılmasa bile bir ruhsal hastalık tanısı ya da etiketi alma ile birlikte etkisini göstermeye başlamaktadır.[8]

137

İçselleştirilmiş damgalama ya da öz damgalama, genel halkın inandığı tehlikelilik, yetersizlik gibi damgalayıcı görüşlerin ruhsal hastalığı olan kişi tarafından benimsenmesidir. İçselleştirilmiş damgalama kişinin geliştirdiği ve tutunduğu doğru olmayan ve uyum göstermeyen inançların (başkaları için tehlikeliyim ya da kendi hayatımı yönetmede yetersizim) içeriği olarak kavramlaştırılmaktadır.[9]

Toplumun diğer üyeleri gibi ruhsal hastalığı olan kişiler de doğal olarak ortamdaki yaygın basmakalıplarla etkileşime girmektedirler. Bu bireyler kendileri ya da diğerleri tarafından “akıl hastası” olarak etiketlendiklerinde, isteyerek ya da istemeyerek kendilerini, basmakalıpların hedefindeki bu grubun bir üyesi olarak sayarlar.[6,10]

İnsanlar bulundukları kültür içindeki sosyalleşmenin bir parçası olarak yaşamın erken yıllarında ruhsal hastalıklarla ilgili kavramlar geliştirirler. Toplum, birçok insanın ruhsal hastalıklı bireyleri bir arkadaş, işçi, komşu ya da yakın eş olarak reddedecekleri, daha az güvenilir ya da yetersiz gibi değersizleştirecekleri ile ilgili beklentileri biçimlendirir. İnsanlar bu tür kavramları formal eğitim, aile, kişisel deneyim ve ruhsal hastalıklı insanların medyada sergilenmesini içeren bilgi kaynaklarından edinirler. Eğer kişi diğerlerinin ruhsal hastalıklı kişileri değersizleştireceğine ya da reddedeceğine inanıyorsa, bu reddetmenin kişisel olarak uygulanacağından korkar. Kişi bu durumda “akıl hastası olduğum için insanlar beni daha az düşünerek reddeder mi?” gibi endişeler duyar. Kişi, ruhsal hastalıklı kişiler hakkındaki olumsuz şakalar, yorumlar ve medya betimlemeleri yoluyla iletilen kültürel basmakalıplara maruz kalmaya devam ettiği sürece içselleştirilmiş damgalama artacaktır.[11]

İçselleştirilmiş Damgalamanın Sosyal Bilişsel Modeli Basmakalıp düşünceler sosyal bir grubun birçok üyesi tarafından bilinen bilgi yapılarıdır. Ruhsal hastalıklarla ilgili basmakalıplar, suçlama, tehlike ve yetersizliği içerir. Birçok insan basmakalıp düşüncelerin farkında olur; fakat bu basmakalıpların geçerli olduğunu düşünmezler. Önyargılı insanlar bu olumsuz basmakalıpları onaylamaktadırlar (ruhsal hastalıklı bütün insanlar saldırgandır) ve bunun sonucu olarak olumsuz duygusal tepkiler göstermektedirler (onların hepsi beni ürkütür). Önyargı davranışsal tepki olarak ayırıma neden olur. Korku kaçınma davranışına neden olur. Örneğin işverenler, çevrelerinde ruhsal hastalıklı bireyler istemezler ve onlara yaptıkları iş için ücret ödemezler.[5,12,13]

Toplum damgalaması gibi içselleştirilmiş damgalama; basmakalıplar, önyargılar ve ayırımdan oluşmaktadır. Birincisi, önyargıları kendilerine döndüren kişiler basmakalıpları onaylarlar “bu doğru, ben güçsüzüm ve kendime bakmak için yetersizim”. İkincisi, kişisel önyargılar, düşük benlik saygısı ve öz yeterlilikte azalma gibi negatif duygusal tepkilere yol açmaktadır. Ayrıca kişisel önyargılar davranış yanıtlarına


138

yol açar, kişisel önyargılarından dolayı, ruhsal hastalıklı bireyler çalışmayı veya bağımsız yaşama fırsatlarını sürdürmeyi bırakırlar, bunun nedeni, ruhsal hastalığın kendisi değil, hastaların kendilerinden kaynaklanan ayırım davranışlarıdır.[4,5,14]

İnsanlar damgalayıcı durumlardan dolayı yanlış anlaşılmış, farklı ya da utanmış hissedebilir. Damgalama eninde sonunda olası damgalayanlarla sosyal etkileşimlerde zorlanmalara yol açar ve rahatsız eder. Bu süreç yaşam kalitesinden ödün verme, düşük benlik saygısı, depresif semptomlar, işsizlik ve gelir kaybı, sosyal çevrede daha fazla daralma ile sonuçlanır.[11] Konuyla ilgili yapılan çalışmalara bakıldığında; BoydRitsher ve Phelan (2004) ayaktan psikiyatri hastalarıyla yaptıkları bir çalışmada, hastaların %73.2’sinin içselleştirilmiş damgalama ölçeğinden ortalamanın üzerinde puan aldıklarını saptamışlardır. Ayrıca katılımcıların yarısının, diğerlerinin kendilerine farklı muamele ettiklerine inandıklarını belirlemişlerdir.[7] Werner ve ark. (2007) şizofreni hastalarıyla yaptıkları çalışmada, hastalarda içselleştirilmiş damgalamanın orta düzeyde olduğunu, %20-33 arasında katılımcının yüksek düzeyde damgalama bildirdiğini, yaşlı hastalarda içselleştirilmiş damgalamanın gençlerden daha düşük olduğunu, içselleştirilmiş damgalama ile benlik saygısı arasında güçlü bir ilişki olduğunu saptamışlardır.[15]

Yen ve ark. (2005) depresif hastalarla yaptıkları çalışmada hastaların %25’inin içselleştirilmiş damgalamasının yüksek olduğunu, şiddetli depresyonu olan ve eğitim düzeyi düşük olanlarda içselleştirilmiş damgalamanın yüksek olduğunu belirlemişlerdir.[16] Perlick ve ark. (2001) bipolar bozukluğu olan hastalarla yaptıkları çalışmada, yüksek düzeyde damgalama endişesi bildiren hastaların, aile dışındaki kişilerle etkileşimlerinde daha fazla bozulmuş sosyal işlevsellik gösterdiklerini ancak aile üyeleriyle etkileşimlerinde bir bozulmanın olmadığını belirlemişlerdir.[17] Ersoy ve Varan’ın (2007) çalışmasında, hastalığın şiddeti arttıkça içsel damgalanmanın da arttığı, tedaviye uyum ve belirtilerde düzelme ile birlikte içsel damgalanmanın azaldığı belirlenmiştir.[10]

Türkiye Psikiyatri Derneği Duygudurum Bozuklukları Bilimsel Çalışma Birimi’nin çatısı altında yürütülen bir çalışmada; hastaların %46’sının kendilerini tam ya da kısmen yetersiz ya da eksikmiş gibi hissettikleri saptanmıştır. Hastaların yaklaşık %40’ının çevresindeki kişiler tarafından tam veya kısmen yetersiz veya eksikmiş gibi görüldükleri bildirilmiştir. Aynı çalışmada, hastaların %60’ının hastalıklarının evlenme konusunda olumsuzluk yaratacağı görüşünde oldukları, mesleki işlevsellik açısından, hastaların yaklaşık %55’inin hastalıklarını iş bulma konusunda zorluk yaşatma nedeni olarak gördükleri belirlenmiştir. Hastaların yaklaşık yarısı, toplumsal ilişkilerde hastalıklarının kendilerine olumsuz etki yaptığını algılamaktadır. Hastalar topluma göre kendilerini daha

Psikiyatri Hemşireliği Dergisi - Journal of Psychiatric Nursing 2011;2(3):136-140

fazla damgalamaktadırlar ve toplumla temas düzeyleri arttıkça, kendilerini damgalama artmaktadır.[18]

İçselleştirilmiş Damgalamanın Hasta Üzerindeki Etkileri Damgalanma algısı sağaltım sürecinde ve hastaların iyilik haline ulaşmalarında tıpkı damgalama gibi önemli bir engel oluşturmaktadır. Hastaların kendilerinden kaynaklanan ve öznel bir damgalamayı ifade eden bu süreç nedeni ile öncelikle hastalar psikiyatrik yardım almaktan kaçınmaktadır. [9] İçselleştirilmiş damgalama, hastalık belirtilerini kötüleştirerek ve iyileşmeyi geciktirerek hastalara zarar vermektedir. [4] Damgalanma duygusu yaşayan hastaların kendilik saygısı azalmaktadır. Kendilik saygısı ve damgalanma duygusu birbirlerini karşılıklı olarak etkileyen değişkenlerdir. Kendilik saygısının azalmasının yanı sıra hastalarda sıklıkla moral bozukluğu, sosyal uyumda bozulma, suçluluk ve utanç duygularında artışa da neden olmaktadır.[8] Verhaeghe ve ark.nın (2008) çalışmasında, damgalanmanın benlik saygısıyla negatif ilişkili olduğu bulunmuştur. Rehabilitasyon merkezine geldiği için çevresi tarafından reddedilen hastaların benlik saygılarının düşük olduğu belirlenmiştir. Eş desteğinin benlik saygısı ile pozitif ilişkili olduğunu saptamışlardır. Eşleri tarafından değerli ve saygıdeğer bulunduklarını ifade eden merkezdeki hastaların daha fazla pozitif kişisel değerlendirmeye sahip oldukları belirlenmiştir. Damgalanmayı fazla deneyimleyen kişilerin eş desteğinin düşük olduğu saptanmıştır.[19]

Damgalanma algısının en önemli sonuçlarından biri de hastaların kendilerini toplumda hak ettikleri yerde, hatta topluma ait hissedememelerine neden olmasıdır. Damgalanma algısı nedeni ile hastalar hastalık etkilerinden bağımsız olarak eski toplumsal ve mesleki rollerine tekrar dönememektedir. Damgalanma algısı hastalarda psikolojik nedenlerle kendini toplumdan soyutlamaya ve davranışsal kaçınmaya yol açmaktadır. Toplumda eski işlevselliğine dönemeyen ve toplumsal bağları zayıflayan hastalar daha fazla damgalanmaktadır.[9]

İçselleştirilmiş Damgalama İle Başa Çıkma Ruhsal hastalığı olan birçok insan ayırım, farklılık ve toplumun çoğunluğu tarafından güçlü bir şekilde değersizleştirilmenin sonucu olarak utanmış hissedecektir. Bu kişiler reddedilmekten kaçınmak ya da azaltmak için baş etme yaklaşımları uygulayabilirler. Bunlar, kişinin tedavi öyküsünü sır gibi saklamayı, reddetmeye neden olan sosyal etkileşimden geri çekilmeyi, damgalamayı azaltmaya yönelik düzenlenen eğitim programına dahil olduktan sonra “ben onlar gibi değilim” gibi aktif bir şekilde meydan okumayı içerir. Ancak bu baş etme çabalarından bazılarının etkili olma olasılığı varken, bazılarının anlamlı olumsuz sonuçları olabilir. Örneğin, gizlilik, aralıklı kişisel gözlemi gerektirir, geri çekilme sosyal etkileşimi azaltır, meydan okuma uzun vadede damgalamayı azaltabilir ama kısa vadede kişiyi acı veren reddedilmelere sürükler.[11]


ÇAM O ve ÇUHADAR D, Ruhsal Hastalığa Sahip Bireylerde Damgalama Süreci ve İçselleştirilmiş Damgalama

Hastaların kendilerini damgalama süreçleri, üzerinde dikkatle durulması gereken konulardandır ve rehabilitasyon çalışmaları sırasında mutlaka ele alınmalıdır.[19] Ruhsal hastalıklı bireylerdeki içselleştirilmiş damgalama ile baş etme için önerilen bir yöntem eğitimdir. Damgalama ile mücadelede, içselleştirilmiş damgalamayı geri çevirme ve toplum damgalamasına karşı koymak veya yapıcı bir şekilde uzak durmaya yardım etmek için ruhsal hastalıklı bireylerin eğitimine odaklanılmalıdır.[4] İçselleştirilmiş damgalama, ruhsal hastalığı olan bireyler, ona karşı koyan araştırmaya dayalı bilgiyi öğrendikleri zaman, güçsüzleşecektir. İçselleştirilmiş damgalaması olan bireyleri ruhsal hastalıklar konusunda bilgilendirmek, onların hastalıklarına ilişkin olumsuz inançlarına karşı çıkmalarına yardımcı olabilir.[20] Hayward ve Bright (1997) içselleştirilmiş damgalamayı azaltmada şu yaklaşımları ileri sürmüşlerdir. A- Damgalama gerçeği inkar edilmemelidir. Problem çözme yaklaşımı önerilmektedir. Damgalama bir gerçek ve etkilerini azaltmak için adımlar atılabilir. Bu durumda ilk adım bilişsel davranışçı yaklaşımı kullanarak her bir hastanın damgalayıcı inançları belirlenebilir. Bu inanışlar “hastalığımdan dolayı ….. ile baş edemiyorum” gibi durumlar olabilir.

B- Ruhsal hastalıkların bütüncül kavramı, hem psikososyal hem de biyolojik modelleri içermeli, hastayla paylaşılmalıdır. Hastaya psikososyal etkenlerin rolünü vurgulamak, hastalığın etkilerini ve damgalamanın etkisini azaltmak için adımlar atılabileceği duygusunu verir. Bu tür adımlar, kişisel yönetim becerilerini geliştirmeyi, kişinin hastalığı üzerinde kontrolünü arttırmayı içermelidir. Nükslerden kaçınma ve stresi azaltmada, sağlıklı yaşam döngüsü oluşturma hasta ile birlikte ele alınmalıdır. Bunun içinde günü yapılandırma ve gerçekçi öncelik ve hedefler oluşturmaya odaklanmalıdır. Burada anahtar öğe, kişiye öz yeterlilik ve kişisel değer duygusu oluşturmada yeteneklerini ve becerilerini geliştirmeyi öğretmektir.

C- Hastalık ve sağlık arasında keskin ayırım yapmaktan kaçınılmalıdır. Burada vurgu, tanı etiketini uygulama değil, belirli bir problemin yönetimine yapılmalıdır. Ruh sağlığı bakımının yeni gelişen modelleri çizgisinde, öz yeterlilik ve kontrol duygusu oluşturulmaya çalışılabilir. Amaç belirleme, ruhsal hastalığın zararlı bir kavramıyla, birbirine zıt görünen davranışlar üzerine odaklanmalıdır.[21] Maccinnes ve Lewis (2008), Hayward ve Bright’in (1997), bu yaklaşımlarını dikkate alarak, psikoeğitim ve bilişsel terapi tekniklerini birlikte kullanarak yaptıkları kısa grup programının sonucunda hastaların içselleştirilmiş damgalama düzeyinde azalma olduğunu belirlemişlerdir.[22] Başarılı bir psikoeğitim programının düzenlenmesinde damgalamayı azaltma ve hastalıkla ilgili farkındalığın geliştirilmesi esastır. Birçok hasta hastalıkları hakkında bazı kor-

139

kunç mitleri paylaşırlar ki bu onları tanı ve tedavi ile baş etmeye itmektedir. Bu nedenle hastalığın biyolojik nedenleriyle baş etmek ve öğrenmek, eğitimin önemli bir parçasını oluşturur. Bu konu ayrıca iyi bir tedavi uyumunun kurulması açısından da can alıcıdır.[23] Watson ve Corrigan (2010), Beck’in kişinin kendisine zarar veren tutumlarına doğrudan karşı çıkmayı ve bunları kişinin benlik saygısına zarar vermeyen inançlarla yer değiştiren yaklaşımını, içselleştirilmiş damgalamayı durdurma taslağı (stop self-stigma worksheet) olarak birleştirmişlerdir.[20] Bu taslakta,

• Kişiden zararlı inançlarını listelemesi,

• Bu inançların arkasındaki varsayımları tanımlaması,

• İnandığı ve güvendiği diğer kişilere sorarak, bu varsayımlara karşı koyması, • Bu varsayımlara karşı koyan kanıtları toplaması ve listelemesi, • Özgün inançlara karşı koyan zararsız bir tavırla tutumları yeniden şekillendirmesi istenir.[20]

Damgalamayı Azaltmada Hemşirenin Rolü Damgalamayı azaltmadaki hemşirelik girişimlerinin başında, hemşirelerin ruhsal hastalıklara yönelik olarak kendi içlerinde var olan bu hastalıklara yönelik olumsuz tutumlarının farkında olmaları ve bunları olumluya çevirmeleri yer almaktadır. Çünkü yapılan çalışmalar, hemşirelerin ruhsal hastalıklara yönelik olumsuz tutumlara sahip olduklarını göstermektedir.[24,25]

Damgalamayı azaltma yaklaşımları olarak, akademisyen hemşire ya da deneyimli uygulama hemşireleri damgalamayı azaltma organizasyonlarına aktif olarak katılmak ve diğer meslektaşlarını ve hastaları bu kaynaklara yönlendirme yoluyla katkıda bulunabilirler. Hemşireler mektup yazma kampanyalarına katılarak ruhsal hastalıkların yanlış tasvir edilmesini, korkunun tasvir edilmesini izleyerek yapılan yanlış tasvirleri protesto ederek ve ruhsal bozuklukların tedavisini destekleyerek damgalamayı azaltma girişiminde bulunabilirler. Hemşireler, okul ve işyeri gibi toplu alanlarda, toplumla bilgiyi paylaşarak değişimi etkileyebilirler. Bu hemşireler çeşitli birimlerde etkileşim ve eğitim yaklaşımlarını yerine getirebilirler. Hemşire tarafından yürütülen bir etkileşim ve eğitim girişimi damgalamayı azaltabilir.[26] Ruhsal hastalığa sahip bireylerin tedavi süreci, sosyal etkileşim, benlik saygısı ve ilişkiler gibi bireyin hayatının birçok yönünü etkileyen içselleştirilmiş damgalamayı, belirlemeye yönelik çalışmaların yapılması, içselleştirilmiş damgalamayı azaltmaya yönelik girişimlerin planlanmasını ve uygulanmasını kapsar ve ruh sağlığı ekibinin önemli bir rolünü oluşturur.


140

Sonuç olarak, damgalama ve içselleştirilmiş damgalama, ruh sağlığı çalışanları tarafından, ruhsal yönden hasta bireylerin tedavi sürecini olumsuz etkileyen bir durum olarak ele alınıp üzerinde durulması gereken bir konudur. Öncelikle sağlık çalışanları, bu konudaki kendi bakış açılarını gözden geçirmeli ve geliştirmelidir. Bu şekilde daha kaliteli hizmet vereceklerine olan inançları artacaktır. Bu inançla topluma, bireye ve hastalara yaklaşım göstererek verilen hizmetin kalitesi dolayısıyla da hastaların yaşam kalitesi artacaktır.

Kaynaklar 1. King M, Dinos S, Shaw J, Watson R, et al. The stigma scale: development of a standardised measure of the stigma of mental illness. British Journal of Psychiatry 2007;190:248-54. 2. Taşkın EO. Ruhsal Hastalıklarda damgalama ve ayrımcılık. İçinde: Taşkın EO, editör. Stigma ruhsal hastalıklara yönelik tutumlar ve damgalama. İzmir: Meta Basım ve Matbaacılık; 2007. s. 17-30. 3. Bahar A. Şizofreni ve damgalama. Fırat Sağlık Hizmetleri Dergisi 2007;2: 101-10. 4. Peterson D, Barnes A, Duncan C. Fighting with shadows: self-stigma and mentall ıllness.1st ed. Auckland: Mental Health Foundation of New Zealand; 2008. 5. Rüsch N, Angermayer MC, Corrigan PW. Mental illness stigma: concepts, consequences and initiatives to reduce stigma. European Psychiatry 2005;20:529-39. 6. Boyd-Ritsher J, Otilingam PG, Grajales M. Internalized stigma of mental illness: psychometric properties of a new measure. Psychiatric Research 2003;121:31-49. 7. Boyd-Ritsher J, Phelan JC. Internalized stigma predicts erosion of morale among psychiatric outpatients. Psychiatry Research 2004;129:257-65. 8. Taşkın EO. İçselleştirilmiş damgalama ve damgalama algısı. İçinde: Taşkın EO, editör. Stigma ruhsal hastalıklara yönelik tutumlar ve damgalama. İzmir: Meta Basım ve Matbaacılık; 2007. s. 31-40. 9. Yanos PT, Roe D, Lysaker PH. Narrative enhancement and cognitive therapy: a new group based treatment for internalized stigma among persons with severe mental illness. Journal of International Group Psychotherapy 2011;61:576-95. 10. Ersoy M, Varan A. Ruhsal hastalıklarda içselleştirilmiş damgalama ölçeği türkçe formunun güvenilirlik ve geçerlilik çalışması. Türk Psikiyatri Dergisi 2007;18: 163-71. 11. Link BG, Struening EL, Neese-Todd S, Asmussen S, et al. On describing and seeking to change the experience of stigma. Psychiatric Rehabilitation Skills 2002;6:201-31. 12. Corrigan PW, Larson JE, Rüsch N. Self-stigma and the “why try” effect:

Psikiyatri Hemşireliği Dergisi - Journal of Psychiatric Nursing 2011;2(3):136-140

impact on life goals and evidence-based practices. World Psychiatry 2009;8:75-81. 13. Corrigan PW, Watson AC. Understanding the impact of stigma on people with mental illness. World Psychiatry 2002;1:16-20. 14. Fung KT, Tsang HWH, Corrigan PW, Lam CS, et al. Measuring self stigma of mentall illness in china and its implications for recovery. International Journal of Social Psychiatry 2007;53: 408-18. 15. Werner P, Aviv A, Barak Y. Self-stigma, self esteem and age in persons with schzophrenia. International Psychogeriatrics 2007;1-15. 16. Yen CF, Chen CC, Lee Y, Tang TC, et al. Self stigma and its correlates among outpatients with depressive disorders. Psychiatric Services May 2005;56: 599-601. 17. Perlick DA, Rosenheck RA, Clarkin JF, Sirey JA, et al. Stigma as a barrier to recovery adverse effects of perceived stigma on social adaptation of persons diagnosed with bipolar affective disorder. Psychiatric Services 2001;52:1627-32. 18. Aydemir Ö. Bipolar bozukluğa yönelik tutumlar ve damgalama. İçinde: Taşkın EO, editör. Sigma ruhsal hastalıklara yönelik tutumlar ve damgalama. İzmir: Meta Basım ve Matbaacılık; 2007. s. 156-65. 19. Verhaeghe M, Bracke P, Bruynooghe K. Stigmatization and self-esteem of persons in recovery from mental illness: the role of peer support. International Journal of Social Psychiatry 2008;54:206-18. 20. Watson AC, Corrigan PW. The impact of stigma on service access and participation. 1st ed. Chicago: Behavioral Health Recovery Management; 2001. p. 13-7. 21. Hayward P, Bright JA. Stima and mental illness. Journal of Mental Health 1997;6:345-54. 22. Macinnes DL, Lewis M. The evaluation of a short group programme to reduce self-stigma in people with serious and enduring mental health problems. Journal of Psychiatric and Mental Health Nursing 2008;15:5965. 23. Colom F, Vieta E. Improving the outcome of bipolar disorder through non-pharnacological strategies: the role of psychoeducation. Rev Bras Psiquiatr 2004;26 (Supll. III): 47-50. 24. Bağ B, Ekinci M. Sağlık personelinin ruhsal sorunları olan bireylere yönelik tutumlarının araştırılması. Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi 2005;3:10727. 25. Eşsizoğlu A, Arısoy Ö. Hemşirelerin depresyona ve depresyon hastalarına yönelik tutumları. Dicle Tıp Dergisi 2008;35:167-76. 26. Pinto-Foltz MD, Logsdon MC. Reducing stigma related to mental disorders: initiatives, interventions and recommendations for nursing. Archieves of Psychiatric Nursing 2009;23:32-40.

* 16. Ulusal Sosyal Psikiyatri Kongresi'nde poster bildiri olarak sunulmuştur (1-4 Temmuz 2009, Safranbolu, Karabük).


DERLEME / REVIEW

141

Damgalama Erken Yaşlarda Başlar… Gençlerde Ruhsal Hastalıklara Yönelik Damgalamayla Mücadelede Eğitimin Rolü Stigma Starts Early: The Role of Education among Young People Combating Stigma about Mental Illnesses Gül OBAN,1 Leyla KÜÇÜK2 ÖZET

SUMMARY

Çoğu ruhsal hastalık gençlik döneminde başlayarak, ilk yetişkinlik döneminde ortaya çıkar. Gençlik döneminde damgalama (stigma) nedeniyle psikiyatrik yardım almama hastalıkların kronikleşmesine ve olumsuz prognoza neden olmaktadır. Ruhsal hastalıklar konusunda verilen eğitimler toplumun ruhsal hastalıklar hakkında daha bilgili olmasını sağlar. Eğitimlerin gençlerde stigmayı azalttığı yapılan çalışmalarda görülmüştür. Bu bilgiler doğrultusunda bu yazıda, ulusal ve uluslararası boyutta gençlerde ruhsal hastalıklara yönelik bilgilendirme eğitiminin sosyal mesafe ve tutum üzerine etkisini belirleyen çalışmalar gözden geçirilmiş ve tartışılmıştır. PubMed (stigmatization, adolescent, education, social distance ve attitude) ve Türk Psikiyatri Dizini (damgalama, ergen, sosyal mesafe ve tutum) arama motorları taranmış ve anahtar sözcüklerle ilişkili PubMed’den 11 uluslararası ve Türk Psikiyatri Dizini’nden 15 ulusal çalışma sonucuna ulaşılmıştır. Toplam 26 çalışma değerlendirmeye alınmış ve gençlerde ruhsal hastalıklara yönelik verilen eğitimin damgalamayı azalttığı sonucuna varılmıştır.

Most psychiatric disorders begin during adolescence and manifest in early adulthood. One important barrier to mental health treatment for adolescents is the associated stigma. Not receiving psychiatric help during adulthood because of stigma can contribute to the development of chronic mental disorders and a negative prognosis. Education programs on the issue of stigma would ensure the community is better informed about mental disorders. Empirical studies of anti-stigma interventions among young people show that education programs can help to decrease stigma. The purpose of this study was to review and discuss the effects of education aimed at informing young people about mental disorders on social distance and attitude in national and international dimensions. The key words “stigmatization”, “adolescent”, “education”, “social distance” and “attitude” were searched in PubMed and Türk Psikiyatri Dizini, and a total of 26 research articles were evaluated.

Anahtar sözcükler: Damgalama; eğitim; ergen; sosyal mesafe; tutum.

Key words: Stigmatization; education; adolescent; social distance; attitude.

Giriş Ruhsal hastalığa sahip kişilerin toplumla yeniden kaynaşması ve eski işlevselliğine dönmesi, toplumun ruhsal hastalıklara ilişkin genel tutumuyla ilişkilidir. Ancak günümüzde hala, toplumun her kesiminde ruhsal hastalığı olan bireylere yönelik olumsuz ve reddedici tutumların var olduğu bilinmektedir. Bu tutumlar toplum içinde yaygındır. Halkın hastalarla kişisel bağlantı gerektiren durumlarda daha mesafeli olmak gerekliliği duyduğu, sosyal yakınlık içeren ortamlarda “akıl hastası” olarak tanımlanmış kimselerle etkileşimi kesme eğiliminin olduğu bilinmektedir.[1-3] Kişilerin sahip ol-

1

İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Hastanesi, İstanbul

İstanbul Üniversitesi Florence Nightingale Hemşirelik Yüksekokulu, Psikiyatri Hemşireliği Anabilim Dalı, İstanbul 2

İletişim (Correspondence): Uzm. Hemş. Gül OBAN. e-posta (e-mail): guloban@hotmail.com Psikiyatri Hemşireliği Dergisi 2011;2(3):141-148 Journal of Psychiatric Nursing 2011;2(3):141-148 Geliş tarihi (Submitted): 29.09.2011 Kabul tarihi (Accepted): 27.12.2011

duğu tutumlar, çocukluk ve ergenlik döneminden başlayarak ilk yetişkinlik dönemine kadar uzanan süreçte şekillenir. Hatta literatürde anaokulu döneminden başladığını belirten kaynaklar da bulunmaktadır.[4] Weiss’in yaptığı kohort çalışmada, çocukların sekiz yıl arayla tutumları tekrar değerlendirilmiş, ruhsal hastalıklara karşı benzer tutumlar gösterdikleri ve sosyal mesafe koydukları görülmüştür.[5] Ancak tutumlar erken yaşlarda da öğrenilmiş olsa, yeni yaşantılar ve deneyimlerle değişebileceği belirtilmektedir.[4-6] Ruhsal bozukluğa sahip olan bireyin damgalama olmayan ve ayrımsız bir toplumda yaşaması için, o toplumun ruhsal bozukluklara yönelik bilgi ve anlayışının arttırılarak olumlu tutumların geliştirilmesi önemlidir. Halkın eğitimi, ruhsal hastalıklara yönelik damgalamayı azaltmaya yardım edecektir.[7,8] Hastaların yabancı, acayip, tehlikeli olmadığı, içinde bulundukları durumun bir hastalık durumu olduğu, tedavi olanaklarının da bulunduğu mesajının verilmesi olumlu tutumların geliştirilmesinde önemlidir.[9]

Damgalama nedeniyle psikiyatrik yardım alamama hastalıkların kronikleşmesine ve olumsuz prognoza neden olmaktadır. Yapılan kalitatif ve kantitatif araştırmalar sonucunda gençlerin ruhsal hastalıkları damgaladıkları görülmüştür.


142

Ülkemizde hemşirelik ve tıp öğrencilerinin dışında gençlerde ruhsal hastalıklara yönelik tutuma ilişkin çalışma bulunmamaktadır.[10] Yapılan bu tanımlayıcı çalışmalarda gençlerin olumsuz tutumlara sahip oldukları görülmüştür (Tablo 1).

Eğitimler toplumun ruhsal hastalıklar hakkında daha bilgili olmasını sağlar. Bu yaklaşımın ruhsal hastalıkların daha iyi anlaşılmasını ve olumsuz önyargıların damgalama ve ayrımcılığın azalmasını sağladığı ve olumlu tutumların oluşumu üzerinde etkili olduğu yapılan çalışmalarda görülmüştür.[11-16] Corrigan damgalama ile mücadele programlarında, damgalama ve ayrımcılığı protesto etmenin ruhsal hastalıklar hakkında eğitim vermenin ve halkın ruhsal hastalığı olan bireylerle temas etmesinin sağlanmasının etkili olduğunu ifade etmiştir.[17,18] Ayrıca medya ile işbirliği yapmanın ve toplumda odak gruplarla çalışmanın daha faydalı olduğunu belirtmiştir.[8,9] Eğitim programlarının özellikle üniversite mezunları, üniversite öğrencileri, lise öğrencileri, toplumdaki önemli kişiler ve ruhsal sorunları olan bireyler için yapılması önerilmekte, halkın ruhsal hastalığı olan kişilerle temas etmesinin gerektiği belirtilmektedir.[8]

Yöntem Çalışma geriye dönük olarak kaynak taraması şeklinde yapılmıştır. Bu amaçla stigmatizasyon, education, social distance, attitude ve adolescent anahtar sözcükleri çeşitli kombinasyonlar yapılarak PubMed, Science Direct ve Türk Psikiyatri Dizini arama motorları ile tarama yapılmıştır. Uzmanlık tezlerine elektronik ortamdan erişilmiş ve eğitimin etkinliğini değerlendiren çalışmalar ele alınmıştır. Elde edilen veriler diğer literatür bilgileriyle birleştirilmiştir. Tarama sırasında tarih sınırlaması kullanılmamıştır. Bu arama motorlarından tam metinlerine ulaşılabilen tüm araştırmalar gözden geçirmeye alınmış ve herhangi bir dışlama ölçütü kullanılmamıştır. Sonuç olarak toplam 26 çalışma değerlendirmeye alınmıştır. Bu bilgiler doğrultusunda bu çalışmada, PubMed’den 11 uluslararası ve Türk Psikiyatri Dizini’nden 15 ulusal düzeyde ergenlerde ruhsal hastalıklara yönelik bilgilendirme eğitiminin sosyal mesafe ve tutum üzerine etkisini belirleyen çalışmalar gözden geçirilmiş ve tartışılmıştır.

Bulgular Türkiye’de Ruhsal Hastalıklara Yönelik Verilen Eğitimin Damgalama ve Sosyal Mesafeye Etkisini Belirlemeye Yönelik Araştırmalar Ülkemizde damgalama ile ilgili çalışmalar yeterli sayıda değildir. Gençlerde yapılan çalışmalara bakıldığında genellikle hemşirelik ve tıp fakültesi öğrencileri ile çalışıldığı görülmekte ya da yetişkinlerin tutumları üzerinde durulmakta ve yapılan bu çalışmalar tutum değişikliğine yol açmamaktadır.[8] Tablo 1’de bu konuda gözden geçirilen 15 çalışma belirtilmiştir.[19-30]

Psikiyatri Hemşireliği Dergisi - Journal of Psychiatric Nursing 2011;2(3):141-148

Doğan (1992) hemşirelik yüksekokulu öğrencilerinin ruhsal hastalıklara ve ruh sağlığı bozuk bireylere yönelik tutumlarını değerlendirmek amacıyla yaptığı çalışmasında, hemşirelik öğrencilerinin psikiyatri hastaları ve hastalıklarına karşı olumlu tutum geliştirmelerinde eğitimin önemli rolünün olduğunu ortaya koymuştur.[19] Aştı’nın (1995) hemşirelik yüksek okulu öğrencilerinin sahip oldukları psikiyatrik hasta imajı ve psikiyatri hastasının bu grup içerisinde toplumsal reddedilmelerini saptamak amacıyla yaptığı çalışma sonucunda, toplumun genç nüfusunu oluşturan hemşire öğrencilerin psikiyatri hastası ile yakın ilişkilere (dertleşme, aynı odayı paylaşma, uzun süre birlikte yolculuk yapma, evlenme gibi) sınırlamalar getirdiğini saptamıştır.[20] Genişol ve ark.nın (2003) tıp fakültesi öğrencilerinin alkol kullanımı ile ilgili kendi tutum, deneyim ve görüşlerinin duruma etkisini belirlemek amacıyla yaptıkları çalışmada, tıp öğrencilerinin tıbbi olarak zararlı olabilecek düzeyde alkol kullanımının seyrek olmadığı ve yaklaşık %40’ının alkol problemi olan kişiyi tedaviye yönlendirmeyi düşünmediği saptanmış, bu konuda geleceğin hekimlerinin daha kapsamlı tıp eğitimi almaları gerektiği belirtilmiştir.[21]

Özmen ve ark.nın (2003) sağlık yüksekokulu öğrencilerinin depresyon ile ilgili tutumlarını inceledikleri tanımlayıcı çalışmada, öğrencilerin depresyon tanılı olgu örneğine bir ruhsal hastalık olarak baktığı ve bakış açısının genelde olumlu olduğu görülmüştür. Ancak öğrencilerin olgunun tedavisinin hastanede yatırılarak yapılması gerektiğini düşündüğü, psikolog ve psikiyatrist kavramları konusunda bilgi eksiklerinin bulunduğu görülmüştür.[22] Taşkın ve ark.nın (2003) sağlık yüksekokulu öğrencilerinin şizofreni ile ilgili tutumlarını inceledikleri çalışmada, öğrencilerinin şizofreniyi bir akıl hastalığı olarak düşünmekten çok bir ruhsal hastalık olarak kavramlaştırdıkları ve etyolojik neden olarak, öncelikle kişilik zayıflığını belirttikleri saptanmıştır. Öğrencilerin, şizofreni tanılı hastalarla bireysel yakınlık kurma konusunda isteksiz oldukları ve toplumdan daha fazla reddedici ve dışlayıcı bir tutuma sahip oldukları belirtilmiştir. Ayrıca eğitim sürecindeki psikiyatri kliniği uygulamasının, şizofreniye yönelik tutumlar üzerinde bir değişiklik sağlamadığı vurgulanmıştır.[23] Akdede ve ark.nın (2004) gençlerde şizofreniyi damgalama düzeyini belirlemek amacıyla yaptıkları çalışmada, gençlere verilen vakaya şizofreni tanısı söylendikten sonra, hem tıp fakültesi öğrencilerinin hem de üniversiteye hazırlık amacıyla dershaneye giden öğrencilerin tutumlarının olumsuz yönde değiştiği görülmüştür. Bu araştırma sonuçları gençlerde şizofreniye yönelik damgalamanın var olduğunu göstermektedir.[24] Yine Özmen ve ark.nın (2004) sağlık yüksekokulu öğren-


OBAN G ve KÜÇÜK L, Damgalama Erken Yaşlarda Başlar… Gençlerde Ruhsal Hastalıklara Yönelik Damgalamayla Mücadelede Eğitimin Rolü

143

Tablo 1. Ulusal boyutta ergenlerde ruhsal hastalıklara yönelik eğitimin stigma ve sosyal mesafeye etkisini belirlemeye yönelik araştırmalar Araştırmacılar

Örneklem

Yöntem

Sonuç

Doğan[19] (1992)

Hemşirelik yüksek okulu öğrencileri

Ruhsal hastalıklar ve ruhsal hastalıklara sahip bireylere yönelik tutumları belirlemek amacıyla tanımlayıcı

Öğrencilerin ruhsal hastalıklara yönelik olumsuz tutumlarının var olduğu görülmüştür.

Aştı[20] (1995)

Hemşirelik yüksek okulu öğrencileri

Öğrencilerin sahip oldukları psikiyatrik hasta imajını saptamak amacıyla tanımlayıcı

Öğrencilerinin psikiyatri hastası ile yakın ilişkilere (dertleşme, aynı odayı paylaşma, uzun süre birlikte yolculuk yapma, evlenme gibi) sınırlamalar getirdiğini saptamıştır.

Genişol ve ark.[21] (2003)

Tıp fakültesi öğrencileri (n=1012)

Alkol kullanıma yönelik tutumları belirlemek amacıyla tanımlayıcı

Tıbbi olarak zararlı olabilecek düzeyde alkol kullanımının seyrek olmadığı ve yaklaşık % 40’ının alkol problemi olan kişiyi tedaviye yönlendirmeyi düşünmediği saptanmıştır.

Özmen ve ark.[22] (2003)

Sağlık yüksek okulu öğrencileri (n=268)

Depresyona yönelik tutumları belirlemek amacıyla tanımlayıcı

Depresyon tanılı olgu örneğine bir ruhsal hastalık olarak baktığı ve bakış açısının genelde olumlu olduğu görülmüştür.

Taşkın ve ark.[23] (2003)

Sağlık yüksek okulu öğrencileri (n=268)

Şizofreniye yönelik tutumları belirlemek amacıyla tanımlayıcı

Etiyolojik neden olarak, öğrenciler öncelikle kişilik zayıflığını gösterdikleri saptanmıştır. Şizofreni tanılı hastalarla bireysel yakınlık kurma konusunda isteksiz oldukları ve toplumdan daha fazla reddedici ve dışlayıcı bir tutuma sahip oldukları belirtilmiştir.

Akdede ve ark.[24] (2004)

Tıp fakültesi öğrencileri ve üniversiteye hazırlık amacıyla dershaneye giden öğrenciler (n=224) 159 tıp fakültesi öğrencisi 65 üniversiteye hazırlık amacıyla dershaneye giden öğrenci

Gençlerin şizofreniye yönelik damgalama düzeyini ölçmek ve bunu etkileyen etmenleri belirlemek amacıyla tanımlayıcı

Verilen vakaya şizofreni tanısı söylendikten sonra, hem tıp fakültesi öğrencilerinin hem de üniversiteye hazırlık amacıyla dershaneye giden öğrencilerin tutumlarının olumsuz yönde değiştiği görülmüştür.

Özmen ve ark.[25] (2004)

Sağlık yüksek okulu öğrencileri (n=272)

Psikiyatrik hastalıklar için kullanılan ‘ruhsal hastalık’ ve ‘akıl hastalığı’ kavramlarından hangisinin daha damgalayıcı olduğunu belirlemek amacıyla tanımlayıcı

“akıl hastalığı” etiketinin damgalayıcı etkisinin “ruhsal hastalık” etiketinden daha fazla olduğu saptanmıştır.

Yanık ve ark.[26] (2004)

4., 5. ve 6. sınıf tıp fakültesi öğrencileri (n=57)

Depresyona yönelik tutumları belirlemek ve psikiyatri eğitiminin etkisini araştırmak amacıyla tanımlayıcı

Her üç sınıftaki öğrencilerin genel olarak depresyonun kişilik yapısının zayıflığından kaynaklandığını, depresyonla yaşam olayları arasında yüksek derecede ilişkili algılamanın var olduğu ve depresyon tedavisinde kullanılan ilaçları güvenirlir bulmadıkları görülmüştür.

Ay ve ark.[27] (2005)

Tıp fakültesi 2. ve 6. sınıf öğrencileri (n=452)

Ruhsal hastalıklara yönelik tutumlar üzerinde tıp eğitimin etkisini belirlemek amacıyla tanımlayıcı

2. ve 6. Sınıf öğrencilerinin tutum puanları arasında anlamlı bir fark olmadığı ve ruhsal hastalıklara yönelik olumsuz tutumlarının var olduğu görülmüştür.

Yüce ve ark.[28] (2005)

Sağlık Yüksek Okulu öğrencileri ve üniversite hastanesinde çalışan hemşireler (n=187) 84 Sağlık yüksek okulu öğrencisi 103 çalışan hemşire

Depresyona yönelik tutumu belirlemek amacıyla tanımlayıcı

Örneklemin büyük bölümü depresyonu “akıl hastalığı”ndan (%32) daha çok, bir “hastalık” (%92) olarak tanımlamış, öğrencilerin çalışanlara göre daha fazla olağanlaştırma eğilimi varken, çalışan hemşirelerde ise depresyonlu kişileri akıl hastası olarak sınıflama eğilimi daha fazladır.

Altındağ ve ark.[16] (2006)

Tıp fakültesi öğrencileri (n=55) 25 deney 35 kontrol

Film izleme, eğitim ve ruhsal hastalıklarla temasın tutum üzerine etkisi ön test son test kontrol gruplu yarı deneysel

Ön test ve son test sonuçlarına göre, kontrol grubunun şizofreniye yönelik tutum ve sosyal mesafesi değişmezken, deney gurubunun şizofeniye yönelik daha olumlu bir tutuma sahip oldukları ve sosyal mesafenin azaldığı, hastayı daha kabul ettikleri görülmüştür.

Ersoy ve ark.[29] (2008)

Tıp fakültesi ve hemşirelik yüksek okulu öğrencileri (n=425)

Alkol ve madde tutumlarını belirlemek amacıyla tanımlayıcı

Hemşirelik ve tıp öğrencileri tutumlar açısından birbirinden farklı olmadığı ve ruhsal hastalıklara yönelik damgalayıcı tutumlarının varolduğu görülmüştür.

Kayahan[30] (2009)

Hemşirelik yüksek okulu öğrencileri (n=59)

Şizofreniye yönelik tutumu ve psikiyatri eğitiminin tutuma etkisini belirlemek amacıyla tanımlayıcı

Psikiyatri teori ve uygulama eğitiminin tedavi ve çare arama davranışı dışında olumlu tutum değişikliği yapmadığı görülmüştür.

Erbaydar ve Çilingiroğlu[31] (2010)

Tıp fakültesi öğrencileri 2002 yılında (n=168) 2007 yılında (n=202)

6 yıl arayla tıp eğitiminin ruhsal hastalıklara yönelik tutum üzerindeki etkisini ölçmek amacıyla tanımlayıcı

Öğrencilerin tutum puanları arasında anlamlı bir fark olmadığı saptanmıştır.


144

cileriyle yaptığı çalışmada, özellikle “akıl hastalığı” etiketinin damgalayıcı etkisinin “ruhsal hastalık” etiketinden daha fazla olduğu saptanmıştır. Buna neden olarak ise “akıl hastalığı” tanımının “ruhsal hastalık” tanımına göre daha ağır bir hastalık tablosu, daha yüksek oranda tehlikelilik inancı, daha ciddi bir sağaltım gerektiği inancı ile ilişkili olduğu belirtilmiştir.[25] Yanık ve ark.nın (2006) tıp fakültesi öğrencilerinin depresyona karşı tutumlarını saptamak, teorik ve uygulamalı psikiyatri eğitiminin bu tutumlara nasıl etki ettiğini incelemek amacıyla yaptıkları araştırmada, tıp fakültesi öğrencilerinden oluşan üç grup oluşturulmuştur. Birinci grup psikiyatri teori ve uygulama eğitimi alanlar (4. sınıf ); ikinci grup teorik eğitimi alıp uygulamalı eğitimi almayanlar (5. sınıf ); üçüncü grup ise teori ve uygulama eğitimi alanlar (6. sınıf ) olarak belirlenmiştir. Bu çalışmanın sonuçları tıp fakültesi öğrencilerinin eğitim programlarında dört noktaya daha fazla önem verilmesi gerektiğini gösterdiği belirtilmiştir. Bunlardan birincisi, depresyonun kişilik yapısının zayıflığından kaynaklandığı düşüncesinin değiştirilmesi; ikincisi, depresyonla yaşam olayları arasında yüksek derecede ilişkili algılamanın azaltılması; üçüncüsü depresyonun tedavisinde kullanılan ilaçların güvenirlikleri konusunda eğitim verilmesi; dördüncüsü ise depresyon hastalarına yönelik sosyal mesafeyi azaltıcı eğitimlerin yapılması olarak vurgulanmıştır.[26] Ay ve ark.nın (2004) tıp eğitiminin ruhsal hastalıklar üzerindeki etkisini belirlemek amacıyla, tıp fakültesi ikinci ve altıncı sınıf öğrencilerinin tutumlarını değerlendirdikleri çalışmada, öğrencilerin tutum puanları arasında anlamlı bir fark olmadığı görülmüştür.[27]

Yüce ve ark.nın (2005) bir üniversite araştırma hastanesinde çalışan hemşirelerin ve sağlık yüksekokulu hemşirelik bölümü öğrencilerinin depresyonla ilgili tutum ve bilgilerinin tanımlanması ve ilişkili olabilecek etmenlerin saptanması amacıyla yaptıkları çalışmada, deneklerin büyük bölümü depresyonu “akıl hastalığı”ndan (%32) daha çok, bir “hastalık” (%92) olarak tanımlamışlardır. Öğrencilerde çalışanlara göre daha fazla olağanlaştırma eğilimi varken, çalışan hemşirelerde ise depresyonlu kişileri akıl hastası olarak sınıflama eğilimi daha fazladır. Çoğunluk depresyonun tedavi edilebilen bir hastalık olduğunu, tedavi için ilk başvurunun doktor ve özellikle psikiyatri uzmanına yapılmasının tedavi yöntemi olarak ilaç kullanımının uygun olduğunu belirtmişlerdir. Hemşirelerin bir çoğunun antidepresanlarla ilgili yanlış ve eksik bilgiye sahip olduğu belirtilmiştir.[28] Altındağ ve ark.nın (2006) Güney Doğu Anadolu Bölgesi’nde Şanlıurfa ve Diyarbakır’da tıp fakültesi birinci sınıf öğrencileri ile yaptıkları çalışmada eğitim, temas ve film izlemenin damgalama ve ayrımcılığa etkisini ölçmek için bölgesel bir antistigma çalışması yapılmıştır. Deney ve kontrol grubu alınan çalışmada, psikiyatri eğitimi almayan gruplar-

Psikiyatri Hemşireliği Dergisi - Journal of Psychiatric Nursing 2011;2(3):141-148

dan deney grubuna şizofrenisi olan, Nobel Ödülü alan başarılı bir matematikçi John Forbes Nash’in otobiyografisinin işlendiği Akıl Oyunları (Universal studios and Dream Works, 2001) filmi, kontrol grubuna ise psikiyatri dışı, kuşlarla ilgili belgesel bir film olan ‘Hızlı Göç’ filmi izletilmiştir. Deney grubuyla şizofrenisi olan bir hasta bir araya getirilerek, şizofreni ve şizofreninin tedavi edilebilir bir hastalık olduğu üzerinde durulduğu ve stigma deneyimlerini paylaştığı bir görüşme yapılmıştır. Girişimlerden bir ay sonra son test yapılmıştır. Ön test ve son test sonuçlarına göre, kontrol grubunun şizofreniye yönelik tutum ve sosyal mesafesi değişmezken, deney gurubunun şizofeniye yönelik daha olumlu bir tutuma sahip oldukları ve sosyal mesafenin azaldığı, hastayı daha kabul ettikleri görülmüştür.[16] Ersoy ve ark.nın (2008) tıp fakültesi ve sağlık yüksekokulu hemşirelik öğrencilerinin alkol ve madde kullanımına ilişkin tutumları araştırmak amacıyla yaptıkları çalışmada, hemşirelik ve tıp öğrencilerinin tutumlar açısından birbirinden farklı olmadığı ve sağlık eğitimi alan öğrencilerde damgalayıcı tutumların küçümsenmeyecek seviyede olduğu görülmüştür. Gelir düzeyi yüksek olanların ve üst sınıflarda okuyanların olumsuz tutumlarının daha az olduğu ve kendisinde ve ailesinde alkol-madde kullanım öyküsü olanların damgalayıcı tutumlarının daha düşük seviyede olduğu bulunmuştur.[29] Kayahan’ın (2009) Şanlıurfa’da hemşirelik öğrencilerinin şizofreniye karşı tutumlarını ve psikiyatri eğitiminin etkisini araştırmak amacıyla yaptığı çalışmada, psikiyatri teori ve uygulama eğitiminin tedavi ve çare arama davranışı dışında olumlu tutum değişikliği yapmadığı görülmüştür.[30] Erbaydar ve Çilingiroğlu’nun (2010) tıp eğitiminin ruhsal sorunları olan bireylere yönelik tutumlar üzerideki etkisini incelemek amacıyla yaptığı çalışmada, tıp fakültesi öğrencilerinin tutumları altı yıl arayla değerlendirilmiş ve öğrencilerin tutum puanları arasında anlamlı bir fark olmadığı saptanmıştır. Tıp öğrencilerinin ruhsal sorunları olan bireylere yönelik olumlu tutumlar geliştirebilmeleri için yeni eğitim yaklaşımları kullanılması önerilmiştir.[31]

Uluslararası Düzeyde Ruhsal Hastalıklara Yönelik Verilen Eğitimin Damgalama ve Sosyal Mesafeye Etkisini Belirlemeye Yönelik Araştırmalar (Tablo 2)

Uluslararası boyutta yapılan çalışmalarda konu ile ilişkili olarak tanımlayıcı çalışmaların yanı sıra eğitimin etkisini değerlendiren girişimsel çalışmalara da yer verildiği aynı zamanda eğitim modüllerinin oluşturulduğu görülmektedir. Uluslararası boyutta ruhsal hastalıklara yönelik verilen eğitimin damgalama ve sosyal mesafeye etkisini belirlemeye yönelik 11 araştırmanın sonuçlarına ulaşılabilmiştir. Pakistan’ın başkenti Rawalpindi’de Rahman ve ark. (1998) toplum ruh sağlığını geliştirmek amacıyla yürütülen toplum ruh sağlığı programı kapsamında okul çağı çocukları, ebe-


OBAN G ve KÜÇÜK L, Damgalama Erken Yaşlarda Başlar… Gençlerde Ruhsal Hastalıklara Yönelik Damgalamayla Mücadelede Eğitimin Rolü

145

Tablo 2. Uluslararası boyutta ergenlerde ruhsal hastalıklara yönelik eğitimin stigma ve sosyal mesafeye etkisini belirlemeye yönelik araştırmalar Araştırmacılar (Ülke)

Örneklem

Yöntem

Sonuç

Rahman ve ark.[11] (1998) Pakistan

12-16 yaşlarındaki ikinci kademe öğrencileri (n=100) 50 deney (25 kız-25 erkek) 50 kontrol (25 kız-25 erkek)

4 aylık ruhsal hastalıklara yönelik eğitim programı verilen Ön-test son-test düzende yarı deneysel

Deney grubunun araştırma sonunda ruhsal hastalıklara yönelik tutumlarının olumlu yönde değiştiği görülmüştür.

Bailey[32] (1999)

11-17 yaşlarındaki öğrenciler (n=106)

Ruhsal hastalıklara yönelik gençlerin tutumlarını belirlemek amacıyla tanımlayıcı

Gençlerin hastaları “deli, çılgın, kaçık, gerizekalı, tuhaf, garip, dengesiz, spastik, çatlak” olarak tanımladıklarını ve sağaltım için büyük çoğunlukla hastanede yatmaları gerektiğini düşündükleri görülmüştür.

Stuhlmiller[15] (2001)

Hemşirelik öğrencileri

Avustralya

2001-40 Ruh Sağlığı Çalışanı ve 80 3. sınıf hemşirelik öğrencisi

Ruh sağlığı çalışanlarıyla ruhsal hastalıklara yönelik girişimlerin bulunduğu 7 haftalık kamp

Kamp öncesi ve sonrası öğrencilerin ruhsal hastalıklara yönelik tutumları değerlendirildiğinde, tutumlarının olumlu yönde değiştiği görülmüştür.

İngiltere

Pinfold ve ark.[13] (2003) İngiltere Gaebel ve ark.[14] (2003) Almanya

2002-100 Ruh Sağlığı Çalışanı ve 200 3. sınıf hemşirelik öğrencisi

Deneysel çalışma

14-15 yaşlarındaki ikinci kademe öğrencileri (n=472)

Bir aylık eğitim girişimlerinin yer aldığı

14-18 yaşları arasındaki ikinci kademe öğrencileri (n=150)

Ruhsal hastalıklarla tema ve eğitimlerin verildiği okul ruh sağlığı programlı

90 deney

Ön test son test kontrol gruplu deneysel

Girişimlerden bir ay sonra yapılan son testte, girişimlerle tutumların olumlu yönde değiştiği görülmüştür.

Şizofreni ve depresyona yönelik film izleme ve seminerlerin verildiği Ön test son test kontrol gruplu yarı deneysel

Girişimler sonrası deney grubundaki öğrencilerin bu hastalıklara yönelik tutumların olumlu yönde değiştiği görülmüştür.

İkinci kademe öğrencileri (n=293)

Şizofreniye yönelik bilgi düzeylerini belirlemek amacıyla tanımlayıcı

Öğrencilerin şizofreniyle ilgili bilgi eksiklerinin olduğu ve olumsuz tutuma sahip oldukları belirlenmiştir.

Lise öğrencileri (n=3000)

Ruhsal hastalıklara yönelik bilgilendirme girişimlerinin yer aldığı lokal anti stigma programı

Lise öğrencilerine programda verilen eğitim sonrası, bilgi düzeylerinin arttığı ve sosyal mesafenin azaldığı görülmüştür.

Lise öğrencileri (n=571)

Şizofreniye yönelik video izleme ve bilgilendirme eğitimlerinin yapıldığı Ön test son test düzende yarı deneysel

Öğrencilerin şizofreniye olan sosyal mesafelerini azalttığı ve tutumlar üzerine olumlu etki yarattığı belirtmiştir.

Tıp fakültesi ve psikoloji öğrencileri (n=121)

Ruhsal hastalıkların etiyolojilerine yönelik psiko eğitimlerin yer aldığı yarı deneysel

Her iki grupta da girişimlerden sonra ruhsal hastalıklara yönelik olumsuz düşünceler azalmıştır.

Deney grubuna ruhsal hastalıklarla ilgili iki kısa film izletildiği Ön test son test kontrol gruplu yarı deneysel

Deney grubundaki öğrencilerin ruhsal hastalıklar ilgili algıladıkları tehlikelilik ve sosyal mesafenin azaldığı görülmüştür.

Ön test son-test düzende deneysel

Gençlerin negatif tutumlarının olumlu yönde değiştiği görülmüştür.

60 kontrol Chung[34] (2005)

Tıp fakültesi öğrencileri (n=166)

Çin

81 deney 85 kontrol

Shulze ve Angermeyer[35] (2005) Almanya Warner[30] (2005) Kanada Stuart[36] (2006) Kanada Lincoln ve ark.[37] (2007) İngiltere

60 tıp fakültesi öğrencisi 61 psikoloji öğrencisi Kerby ve ark.[38] (2008)

Tıp fakültesi öğrencileri (n=82)

İngiltere

veynleri, komşuları ve okula devam etmeyen arkadaşlarıyla bir çalışma yapılmıştır. Okul çağı çocuklarıyla çalışmanın nedeni çocukların toplumun yansıması olması, aile, arkadaş ve komşuların tutumları hakkında fikir vermeleridir. Çalışmada amaç ruhsal hastalıklarla ilgili farkındalığı arttırmaktır. Okul ruh sağlığı programı adı verilen bu programa 12-16 yaşları arasındaki homojen deney ve kontrol grupları alınmış, deney grubuna dört ay boyunca ruhsal hastalıklarla ilgili seminerler verilmiştir. Araştırma sonunda deney ve kontrol grubu arasında tutum ve sosyal mesafe arasında istatistiksel açıdan anlamlı farklar bulunmuştur. Deney grubunun araştırma sonunda ruhsal hastalıklara yönelik tutumlarının olumlu yönde değiştiği görülmüştür.[11] Bailey’in (1999) İngiltere’de 11-17 yaşları arasındaki

gençlerin ruhsal hastalıklara yönelik tutumlarını belirlemek amacıyla yaptığı tanımlayıcı çalışmada, gençlerin hastaları “deli, çılgın, kaçık, gerizekalı, tuhaf, garip, dengesiz, spastik, çatlak” olarak tanımladıklarını ve sağaltım için büyük çoğunlukla hastanede yatmaları gerektiğini düşündükleri görülmüştür. Bailey gençlerin olumsuz tutumlarının değişmesinde, erken yaşlardaki eğitimin etkili olacağını ifade etmiştir.[32] Crisp ve ark.nın (2000) İngiltere’de stigma ile mücadele kapsamında “Changing Minds; Every Family in the Land (Kafaları değiştirme; Adadaki her aile)” kampanyası için veri tabanı oluşturmak amacıyla yaptıkları tanımlayıcı çalışmada yetişkinlerin verilen yedi ruhsal hastalık arasından (panik bozukluk, depresyon, demans, yeme bozuklukları, şizofreni, alkol ve madde bağımlılığı) şizofreni hastaları ile alkol ve mad-


146

de bağımlılarının tehlikeli ve tutarsız kişiler olarak algılandıkları görülmüştür. Araştırmada okullarda yürütülen damgalamayı azaltıcı programlarının etkili girişimler olacağı belirtilmiştir.[12] Lincoln ve ark.nın (2008) İngiltere’de tıp ve psikoloji öğrencileriyle yaptıkları çalışmada, üç grup alınmış, tıp öğrencilerine şizofreninin etyolojisine yönelik biyogenetik nedenleri, psikoloji öğrencilerine ise psikososyal nedenler açıklanmıştır. Araştırmada değişik psikoeğitimlerle (sunum, broşür ve video gösterimi) önce ve sonra tutum ve sosyal mesafeler değerlendirilmiştir. Tüm girişimlerden sonra olumsuz düşünceler azalmıştır. Tıp öğrencilerinde tehlikelilik önyargısının azalmasına bağlı sosyal mesafe azalırken, psikoloji bölümü öğrencilerinde prognoza yönelik negatif düşünceler artmıştır. Araştırmacılar “Changing Minds (Kafaları değiştirmek)” kampanyasında olduğu gibi damgalama azaltıcı girişimlerin multidisipliner bir yaklaşımla ele alınması gerektiğini belirtmişlerdir.[37] Chung (2005) Hong Kong’da rastgele seçilen ve psikiyatri eğitimi almış öğrencilerle yaptığı çalışmada, deney grubundaki öğrencilere şizofreni ve depresyonla ilgili video gösterimi ve seminerler verilmiş ve kontrol grubuna verilmemiştir. Girişimler sonrası deney grubundaki öğrencilerin bu hastalıklara yönelik tutumlarının olumlu yönde değiştiği görülmüştür. Chung’a göre tıp eğitiminde antistigma programlarının yer alması gereklidir.[34]

Dünya Psikiyatri Birliği (World Psychiatric AssociationWPA) kapsamında şizofreniye yönelik damgalama ve ayrımcılığı azaltmak amacıyla “Open the Doors (Kapıları Açın)” sloganıyla Kanada, Avusturalya, Almanya, İtalya, Yunanistan, Amerika Birleşik Devletleri, Polonya, Türkiye, Mısır ve İngiltere’de ergenlere stigmayı azaltıcı girişimlerde ve eğitimlerde bulunulmuştur.[8] Kanada’da (2005) başlatılan bölgesel antistigma programında homojen odak gruplar seçilmiştir. Bu gruplar, polisler, hukuk adamları ve lise öğrencileridir. Programdaki amaç, eğitimin şizofreniye yönelik bilgi düzeyini arttırmak ve tutum ve davranışları üzerinde olumlu değişiklik yaratabilmektir. Programda verilen eğitim sonrası lise öğrencilerinin, bilgi düzeylerinin arttığı ve sosyal mesafenin azaldığı görülmüştür. Kanada Ruh Sağlığı Birliği, eğitimin ruhsal hastalıklara yönelik damgalamayı azaltmada en iyi yöntem olduğunu açıklamıştır. Özellikle çocukluk yıllarında ruh sağlığı ve ruhsal hastalıklara yönelik eğitimin toplumda damgalama ve ayrımcılığa karşı etkili olduğunu, ancak eğitim materyallerinin çocukların gelişim dönemlerine uygun olması gerektiğini belirtmişlerdir. Bunun yanısıra ruhsal hastalığı olan bireylerle öğrencilerin bir araya gelerek deneyimlerin paylaşılmasının da hastalara yönelik tehlikelilik önyargısını azaltacağını belirtmişlerdir. Ayrıca çalışmada gençlerin yetişkinlere göre tutumlarını değiştirmenin daha kolay olduğu vurgulanmıştır.[33]

Psikiyatri Hemşireliği Dergisi - Journal of Psychiatric Nursing 2011;2(3):141-148

Stuart (2006) Kanada’da 8 lisede, öğrencilere şizofrenisi olan hastaların deneyimlerinin yer aldığı videoları izletmenin ve bunlar üzerinde konuşmanın, öğrencilerin şizofreniye olan sosyal mesafelerini azalttığı ve tutumlar üzerine olumlu etki yarattığını belirtmiştir.[36]

Leipzig’de (2003) 14-18 yaşları arasındaki öğrencilerle yapılan projede, kontrol grubu kullanılarak, öğrencilere beş bölümde oyunlarla sağlıklı/iyi olma hali, ruhsal hastalık kavramları, ruhsal ya da fiziksel hastalıklar anlatılmış ve öğrencilerin ruhsal sorunları olan bireylerle bir araya gelmesi, bu bireylerin deneyimlerini paylaşması ve tartışması sağlanmıştır. İnteraktif girişimlerin olduğu bu projede, öğrencilere sadece eğitim vermekten ziyade bu yaklaşımın daha etkili olduğu vurgulanmıştır. Bu girişimlerden bir ay sonra yapılan son testte, girişimlerle tutumların olumlu yönde değiştiği görülmüştür. Toplum tutumunu geliştirme ve değiştirmeye yönelik yapılan bu okul projelerinin önyargıları ve sosyal mesafeyi azaltmada iyi bir yaklaşım olduğu saptanmıştır.[14] Shulze ve Angermeyer (2005) Almanya’da ortaokul öğrencilerinin şizofreniye yönelik bilgi düzeylerini inceledikleri çalışmada, öğrencilerin bilgi eksiklerinin olduğu, damgalama azaltıcı programların ve ruh sağlığı eğitiminin etkili olacağını belirtmişlerdir.[35]

Güney İngiltere’de Dünya Psikiyatri Birliği kapsamında damgalamayı azaltıcı bir program başlatılmıştır. Programa 14-15 yaşları arasındaki gençler katılmıştır. Kontrol grubunun olmadığı bu çalışmada katılımcılara ruhsal sağlık ve hastalıklar hakkında iki seminer verilmiş ve ruhsal sorunları olan bir bireyin deneyimlerini paylaşması sağlanmıştır. Çalışmada gençlerin olumsuz tutumlarının olumlu yönde değiştiği görülmüştür. Pinfold ve ark. (2003) ruhsal sorunları olan bireylere yönelik önyargıları ve tutumları değiştirme amacıyla eğitim seanslarının etkili bir yaklaşım olduğunu belirtmişlerdir.[13]

İngiltere’nin Nottingam (2008) eyaletinde, psikiyatri eğitimi almış, tıp fakültesi dördüncü sınıf öğrencilerine iki kısa damgalama azaltıcı film izletilerek, tutuma etkisi araştırılmıştır. Randomize kontrol testli bu çalışmada öğrencilerin ruhsal hastalıklar hakkında tutumu ve sosyal mesafe, filmlerden önce ve sonra değerlendirilmiştir. Filmlerden biri ruh sağlığı ekibinin yer aldığı ve filmde psikoz, depresyon ve şizofreni hakkında bilgi verildiği 15 dakikalık “A Human Experience” (Smith, 2005) ve diğeri ise psikotik bir hastanın normal bir gününün işlendiği 12 dakikalık “A Day in the Mind of…”dir (Green, 2005). Kontrol grubuna ise psikiyatri dışı 25 dakikalık bir belgesel film izletilmiştir. Sekiz hafta sonra yapılan son testte kontrol grubu tutumunda değişme olmazken, deney grubunun ruhsal hastalıklar ilgili algıladıkları tehlikeliliğin ve sosyal mesafenin azaldığı görülmüştür.[38] Avusturalya’da (2003) bölgesel olarak ergenlere yöne-


OBAN G ve KÜÇÜK L, Damgalama Erken Yaşlarda Başlar… Gençlerde Ruhsal Hastalıklara Yönelik Damgalamayla Mücadelede Eğitimin Rolü

lik okul programları yapılmış, bu programlarda öğrencilere hayat becerileri, kayıp ve yas, ruhsal hastalıkları anlama, akran zorbalığı ve istismar konuları üzerinde durulmuştur. Bu programda öğrencilere broşürler verilerek ruhsal hastalıklar hakkındaki bilgi düzeyleri arttırılmıştır. Yine Avusturalya’da 2001 yılında 40 ruh sağlığı çalışanı ve 80 üçüncü sınıf hemşirelik öğrencileri okul sınırları dışında “Inside Out; Adventure in Mental Illness Nursing (Tersyüz; Ruh Sağlığı Hemşireliğinde Macera)” bir kampa katılmışlardır. Ertesi yıl yine aynı kampa 100 ruh sağlığı çalışanı ve 200 üçüncü sınıf hemşirelik öğrencisi katılmıştır. Hemşire ve sosyal hizmetler uzmanlarından oluşan tedavi ekibi ve öğrenci hemşirelerin bir araya gelmesindeki amaç, ruh sağlığı ve ruhsal hastalıklardan bahsederek ve ruhsal hastalıklarla ilgili olumsuz tutumların değiştirilmesidir. Ayrıca öğrencilere aktivitelerde grup çalışmalarıyla, problem çözme, anksiyete ve öfke ile başetme, liderlik, görüşme teknikleri, iletişim konularına yönelik yaklaşımlar çeşitli aktivitelerle anlatılmıştır. Kamp öncesi ve sonrası öğrencilerin tutumları değerlendirildiğinde, ruhsal hastalıklara yönelik tutumlarının olumlu yönde değiştiği görülmüştür.[15] Amerika’da (2007) okul ruh sağlığı programı geliştirmek amacıyla Maryland Merkez Üniversitesi bazı protoller oluşturmuştur. Üniversite Komisyonu dört öneride bulunmuştur. Bunlar; stigmayı azaltma, intiharları önleme, madde bağımlılığı ve komorbid bozuklukları önleme ve tedavi etme, okul ruh sağlığını geliştirmedir. Öğrencilerin aldıkları bu eğitimlerle duygu, düşünce ve davranışlarında başarılı olmaları ve kronik ruhsal hastalıklara yönelik stereotipleri yok etme hedeflenmiştir.[39] Brandili (1999) ruhsal hastalığı olanlara yaklaşımda en büyük zorluğun bilgi eksikliği olduğunu, bu konuda iyi bir bilgilendirme ile daha olumlu tutumların gelişeceğini ileri sürmüştür.[40] Angermeyer ve Matschinger’e (2003) göre hastaların şiddet ve suç oranlarının genel toplumdakinden yüksek olmadığı bilgisinin verilmesi, halkın bu hastalarla daha fazla doğrudan temas etmesini sağlayabilir. Bu da hastaların tehlikeli kişiler olmadığı inancının ve sosyal mesafenin azalmasına yol açabilir.[1]

Corrigan ve ark. (2002) da ruhsal hastalıklar konusunda doğru bilgi verilmesinin, toplumdaki yanlış inanç ve kuşkuları gidererek sosyal mesafeyi ve ruhsal hastalıklara yönelik korkuları azaltabileceğini belirtmişlerdir.[16]

Tartışma Günümüzde, ruhsal hastalıklara karşı tutumların ruh sağlığı hizmetlerinin her aşamasını etkileyen etmenlerin başında geldiği bilinmektedir. Özellikle damgalama ve ayrımcılık ruhsal hastalık geçiren kişilerin bunu fark edebilmesini, çare arama davranışını, tedavi ve rehabilitasyona uyumunu doğru-

147

dan etkilemektedir. Ruhsal hastalıklara yönelik damgalanmaya karşı kampanyaların düzenlenmesi toplumun bilgilenmesi açısından önemlidir.

Ülkemizde yapılan çalışmaların daha çok sağlık alanındaki gençlerle yapıldığı ve bu çalışmaların çoğunluğunun tanımlayıcı bu konunun önemi dikkate alınmalı nitelikte olduğu görülmektedir. Oysa ki toplumun temel taşını oluşturan gençlerde bu konunun ele alınması, ruhsal hastalıklar konusundaki yanlış bilgi, görüş ve tutumların değiştirilmesi için eğitim programlarının düzenlenmesi gereklidir. Nitelikli sağlık eğitimi programları ile ruhsal sorunları olan bireylere yönelik yanlış anlaşılmalar ve korkular azaltılmalı, bu bireylerin de topluma kazandırılabileceği fikri insanlara verilmelidir. Ülkemizde Dünya Psikiyatri Birliği’nin şizofreniyle ilgili damgalama ve ayrımcılıkla mücadele kapsamında Türkiye Psikiyatri Derneği’yle işbirliği içinde Şizofreni Dostları Derneği öncülüğünde birtakım kampanyalar düzenlenmiştir. Yine Dünya Psikiyatri Birliği tarafından hazırlanan program kapsamında çeşitli gruplara (pratisyen hekim, lise öğrencileri) eğitimler verilmiştir. Yapılan bu eğitimlerin pilot çalışmalar şeklinde kalmaması ve daha geniş kitlelere ulaşılması hedeflenmelidir. Ülkemizde ruhsal hastalıklara yönelik damgalama konusunda çok sayıda araştırma ya da gözden geçirme yazısı bulunmasına rağmen bunların çok azı damgalamayı azaltmaya yönelik bir çabanın parçasıdır. Ulusal yayınlarda hemşirelik ve tıp fakültesi öğrencilerini tutumlarını belirlemeye yönelik olup, buna yönelik bir program uygulanmamıştır. Son on yılda hemşirelik ve tıp eğitiminin etkinliği değerlendirilmiş, sonuçlar olumsuz bulunmuş, ancak damgalamayı azaltıcı herhangi bir eğitim revizyonu yapılmamıştır. Damgalama hemşirelik ve tıp öğrencilerinin ders müfredatlarına alınabilir. Bu sadece hemşirelik ve tıp fakültesi öğrencileri için değil, ilköğretim ikinci kademe ya da lise öğrencilerinin ders müfredatlarına da entegre edilebilir. Ulusal yayınlarda bu konuda özellikle son on yılda gençlerin bilişsel durumlarına uygun sistematik programların etkinliği olduğu ifade edilmiştir. Yapılan uluslararası araştırmalarda ruhsal hastalıklara yönelik gençlere verilen bilgilendirme eğitimlerinin tutumları olumlu yönde etkilediği belirlenmiştir. Ayrıca ruhsal hastalığa sahip bireylerle bir araya gelmelerinin sosyal mesafeyi azalttığı saptanmıştır. Sunum, seminer, film göstermi, oyunlar ve broşürlerle gençlerin katılımları sağlanmış ve bilişsel düzeylerine göre uygun programlar seçilerek ruhsal hastalıklar konusundaki önyargıları tartışılarak, yanlış inançlar ve düşüncelerin azaltıldığı görülmüştür. Ülkemiz için de bu tür programlar ve çalışmalara gereksinim vardır.

Sonuç Sonuç olarak toplum ruh sağlığı ekibi ve toplum ruh sağlığı hemşirelerinin ruhsal hastalıklara yönelik farkındalı-


148

ğı arttırmak ve stigmayı azaltmak için aktif görev almaları önerilebilir. Ayrıca ruh sağlığı hemşirelerinin bağımsız rollerinden biri olan eğitim rolünü üstlenmeleri geleceğin sağlıklı toplumlarının oluşmasında önemli bir yere sahip olacaktır. Kaynaklar 1. Angermeyer MC, Matschinger H. Public beliefs about schizophrenia and depression: similarities and differences. Soc Psychiatry Psychiatr Epidemiol 2003;38:526-34. 2. Arkar H. Akıl hastasının sosyal reddedilimi. Düşünen Adam 1991;4:6-9. 3. Morrison M, De Man AF, Drumheller A. Correlates of socially restrictive and authoritarian attitudes toward mental patients in university students. Social Behavior and Personality 1993;21:333-8. 4. Byrne P. Stigma of mental illness and ways of diminishing it. Adv Psychiatr Treat 2000;6:65-72. 5. Weiss MF. Children’s attitudes toward the mentally ill: an eight-year longitudinal follow-up. Psychol Rep 1994;74:51-6. 6. Tuna, A. Akıl hastalarının sosyal red durumunun hasta ailesi üzerindeki etkilerinin araştırılması. [Yüksek Lisans Tezi] İstanbul: İstanbul Üniversitesi, 1997. 7. Johnson BS. Introduction to psychiatric mental health nursing. In: Johnson BS, editor. Psychiatric Mental Health Nursing. Philadelphia: Lipponcott- Raven Publishers; 1997. p. 4-6. 8. Üçok A. Damgalama karşıtı kampanyalar ve etkileri. Stigma, ruhsal hastalıklara yönelik tutumlar ve damgalama. Taşkın EO, editör. İzmir: Meta Yayınları; 2007. s. 233-41. 9. Taşkın EO, Özmen E. Ruhsal hastalıklara yönelik tutumları etkileyen etmenler: bilgi, temas, etiket, psikopatoloji tipi, medya. 3P (Psikoloji, Psikiyatri, Psikofarmakoloji) Dergisi 2004;12:25-40. 10. Pinto-Foltz MD, Cynthia Logsdon M. Conceptual model of research to reduce stigma related to mental disorders in adolescents. Issues Ment Health Nurs 2009;30:788-95. 11. Rahman A, Mubbashar MH, Gater R, Goldberg D. Randomised trial of impact of school mental-health programme in rural Rawalpindi, Pakistan. Lancet 1998;352:1022-5. 12. Crisp AH, Gelder MG, Rix S, Meltzer HI, et al. Stigmatisation of people with mental illnesses. Br J Psychiatry 2000;177:4-7. 13. Pinfold V, Toulmin H, Thornicroft G, Huxley P, et al. Reducing psychiatric stigma and discrimination: evaluation of educational interventions in UK secondary schools. Br J Psychiatry 2003;182:342-6. 14. Gaebel W, Baumann AE. Interventions to reduce the stigma associated with severe mental illness: experiences from the open the doors program in Germany. Can J Psychiatry 2003;48:657-62. 15. Stuhmiller CM. Breaking down the stigma of mental ıllness through an adventure camp: a collaborative education ınitiative. Australian e-Journal for the Advancement of Mental Health (AeJMH) 2003;2:1-9. 16. Altindag A, Yanik M, Ucok A, Alptekin K, et al. Effects of an antistigma program on medical students’ attitudes towards people with schizophrenia. Psychiatry Clin Neurosci 2006;60:283-8. 17. Corrigan PW, Rowan D, Green A, Lundin R, et al. Challenging two mental illness stigmas: personal responsibility and dangerousness. Schizophr Bull 2002;28:293-309. 18. Corrigan PW, Watson AC. Understanding the impact of stigma on people with mental illness. World Psychiatry 2002;1:16-20. 19. Doğan S. Hemşirelik yüksek okulu öğrencilerinin ruh hastaları ve

Psikiyatri Hemşireliği Dergisi - Journal of Psychiatric Nursing 2011;2(3):141-148

hastalıklarına karşı tutumlarının değerlendirilmesi. III. Ulusal Hemşirelik Kongresi. Türkiye. Kongre Özet Kitabı. 1992. s. 783-7. 20. Aştı N. Psikiyatrik imajın sosyal boyutu. Ruhsal Travma 1995;23. 21. Genişol E, Yargıç İ, Saka Ö, Sivri F ve ark. Tıp öğrencilerinde alkol kullanımı ile ilgili önyargı ve tutumları. Bağımlılık Dergisi 2003;4:53-6. 22. Özmen E, Özmen D, Taşkın EO, Demet MM. Sağlık yüksek okulu öğrencilerinin depresyona yönelik tutumları. Anadolu Psikiyatri Dergisi 2003;4:87-97. 23. Taşkın EO, Özmen D, Özmen E, Demet MM. Sağlık yüksekokulu öğrencilerinin şizofreni ile ilgili tutumları. NöroPsikiyatri Arşivi 2003;40:512. 24. Akdede BBK, Alptekin K, Topkaya ŞÖ, Belkız B ve ark. Gençlerde şizofreniyi damgalama düzeyi. Yeni Symposium 2004;42:113-7. 25. Özmen E, Taşkın EO, Özmen D, Demet MM. Hangi etiket daha damgalayıcı: Ruhsal Hastalık mı? Akıl Hastalığı mı? Türk Psikiyatri Dergisi 2004;15:47-55. 26. Yanık M, Şimşek Z, Katı M, Nebioğlu M. Tıp fakültesi öğrencilerinin depresyona karşı tutumları ve psikiyatri eğitiminin bu tutumlara etkisi. Psikiyatri Psikoloji Psikofarmakoloji (3P) Dergisi 2004;12:101-8. 27. Ay P, Save D, Fidanoglu O. Does stigma concerning mental disorders differ through medical education? A survey among medical students in Istanbul. Soc Psychiatry Psychiatr Epidemiol 2006;41:63-7. Epub 2006 Jan 1. 28. Yüce S, Savaş HA, Ersoy MA, Savaş E ve ark. Sağlık Yüksek Okulu öğrencileri ve çalışan hemşirelerin depresyonu olan hastalara ilişkin tutumu. Türkiye’de Psikiyatri 2005;7:7-14. 29. Ersoy MA, Özdemir N, Savaş HA. Tıp fakültesi ve hemşirelik öğrencilerinde alkol ve madde kullanımıyla ilgili tutumlar. Bağımlılık Dergisi 2008;9:9-13. 30. Kayahan M. Hemşirelik öğrencilerinin şizofreniye karşı tutumları ve psikiyatri eğitiminin etkisi. Harran Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi 2009;6:2734. 31. Paksoy Erbaydar N, Cilingiroğlu N. Does medical education influence the attitudes of medical students towards individuals with mental health problems? Turk Psikiyatri Derg 2010;21:114-25. 32. Bailey S. Young people, mental illness and stigmatisation. Psychiatric Bulletin 1999;23:107-10. 33. Warner R. Local projects of the world psychiatric association programme to reduce stigma and discrimination. Psychiatr Serv 2005;56:570-5. 34. Chung KF. Changing the attitudes of Hong Kong medical students toward people with mental illness. J Nerv Ment Dis 2005;193:766-8. 35. Schulze B, Angermeyer MC. What is schizophrenia? Secondary school students’ associations with the word and sources of information about the illness. Am J Orthopsychiatry 2005;75:316-23. 36. Stuart H. Reaching out to high school youth: the effectiveness of a videobased antistigma program. Can J Psychiatry 2006;51:647-53. 37. Lincoln TM, Arens E, Berger C, Rief W. Can antistigma campaigns be improved? A test of the impact of biogenetic vs psychosocial causal explanations on implicit and explicit attitudes to schizophrenia. Schizophr Bull 2008;34:984-94. Epub 2007 Dec 1. 38. Kerby J, Calton T, Diambro B, Flood C, et al. Anti-stigma films and medical students’ atttitudes towards mental illness and psychiatry: randomised controlled trial. Psychiatric Bulletin 2008;32:345-9. 39. Stephan SH, Weist M, Kataoka S, Adelsheim S, Mills C. Transformation of children’s mental health services: the role of school mental health. Psychiatr Serv 2007;58:1330-8. 40. Brandili H. The image of mental illness in Switzerland. In: Guimon J, Fischer W, Sartorius N, editors. The Images of Madness. Basel, Karger: 1999. p. 20-8.


TEZ TANITIMI

149

2010-2011 PSİKİYATRİ HEMŞİRELİĞİ ANABİLİM DALI ALANINDA YAPILMIŞ OLAN YÜKSEK LİSANS VE DOKTORA TEZLERİ Nur Boyacıoğlu: Ergenlerde Mantık Dışı İnançlar ve Sınav Kaygısı. Yüksek Lisans Didem Gözleten: Huzurevinde Kalan Yaşlılar Ve Yaşamını Kendi Başına İdame Tezi, İstanbul Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2010, Danışman: Leyla Kü- Ettirebilen Yaşlıların Umut Düzeylerinin Karşılaştırılması. Yüksek Lisans Tezi, Haçük, İletişim: bdrgl_nr@hotmail.com liç Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2011. Danışman: Mert Savrun, İletişim: Nareg Bağ: Psikotik Hastaların Antipsikotik İlaç Tedavisine Uyumsuzluk Hakkın- didem34336@gmail.com da Görüşleri. Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Nurcan Gönüllüoğlu: Şizofreni Hastalarına Verilen Psikososyal Beceri Eğitimi2010, Danışman: Hülya Bilgin, İletişim: bagnareg@hotmail.com nin Hastaların İşlevsel İyileşme Düzeylerine Etkisi, Yüksek Lisans Tezi, GazianOya Çamcı: Kocaeli’nde Sağlık Çalışanlarına Yönelik İşyeri Şiddetinin Belirlenme- tep Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2011, Danışman: Derya Tanrıverdi, si. Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2010, Danış- gonulluoglu-nurcan@hotmail.com man: Yasemin Kutlu, İletişim: oya_camci@hotmail.com

Kübra Güngörmüş: Hemşirelerin Duygusal Zekaları İle İş Yaşamında YaşadıklaEda G. Yalçın: Akut Psikiyatri Servislerinde Çalışan Hemşirelerin Perspektifinden rı Yalnızlık Arasındaki İlişkinin Belirlenmesi. Yüksek Lisans Tezi, Atatürk ÜniversiHasta-Hemşire Etkileşimleri. Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Üniversitesi Sağlık Bilim- tesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2011, Danışman: Mine Ekinci, İletişim: kubragunleri Enstitüsü, 2010, Danışman: Hülya Bilgin, İletişim: edaguner24@hotmail.com gormus2010@hotmail.com Gül Oban: Lise Öğrencilerine Verilen Şizofreye Yönelik Bilgilendirme Eğitiminin Nesibe Kaçmaz: Karaciğer Nakli Yapılan Hasta ve Hasta Yakınlarının Psikososyal Sosyal Mesafe ve Tutuma Etkisi. Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Üniversitesi Sağlık Bi- Durumlarının Yaşam Kalitesi Üzerine Etkisi. Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2011, Danışman: Gül Ünsal Barlas, İletişim: nesilimleri Enstitüsü, 2010. Danışman: Leyla Küçük. İletişim: guloban@hotmail.com Neşe Özyiğit Hocaoğlu: Meme Kanserli Hasta Eşlerindeki Öfke İfade Tarzlarının bekacmaz@hotmail.com Anksiyete Ve Depresyonla İlişkisi. Yüksek Lisans Tezi, Atatürk Üniversitesi Sağ- Funda Kavak: Kendi Evlerinde Yaşayan ve Korumalı Evlerde Yaşayan Şizofreni lık Bilimleri Enstitüsü, 2010, Danışman: Mine Ekinci, İletişim: nese_ozyigit@hot- Hastalarının Yaşam Niteliklerinin ve İşlevsel İyileşme Düzeylerinin Karşılaştırılması. Yüksek Lisans Tezi, Atatürk Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2011, Damail.com Gamze Sarıkoç: Ruhsal Sorunları Nedeniyle Ayaktan İzlenen Hastaların İçselleş- nışman: Mine Ekinci, İletişim: fundakavak@hotmail.com tirilmiş Etiketlenmeleri. Yüksek Lisans Tezi, Hacettepe Üniversitesi Sağlık Bilimle- Yasemin Keskin: Üniversite Öğrencilerinin Ruhsal Durumları ve İntihar Olasılığının Belirlenmesi. Yüksek Lisans Tezi, Mersin Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüri Enstitüsü, 2010, Danışman: Fatma Öz Filiz Taka: Hemşirelerde Ölüm Kaygısının Belirlenmesi. Yüksek Lisans Tezi, İstan- sü, 2011. Danışman: Serpil Türkleş, İletişim: yskskn@gmail.com bul Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2010, Danışman: Yasemin Kutlu, İleti- Tülin Liman: Kronik Hastalığı Olan Ergenlerin Hastalık Algılarının Anksiyete ve Depresyon Düzeyleri Arasındaki İlişki. Yüksek Lisans Tezi, Dokuz Eylül Üniversişim: filiz_taka@hotmail.com Kinyas Tekin: Psikotik Hastalarda Sinematerapi Yönteminin Aleksitimi Düzeyi tesi Hemşirelik Fakültesi, 2011. Danışman: Besti Üstün, İletişim: tln_liman@yaÜzerine Etkisi. Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, hoo.com 2010, Danışman: Hülya Bilgin, İletişim: kinyas_tekin@yahoo.com Kader Tekkaş: Psikiyatri Servislerinde Kullanılan Profesyonel Kontrol Yöntemlerine Karşı Hemşirelerin Görüşleri ve Etkileyen Faktörler. Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2010, Danışman: Hülya Bilgin, İletişim: ozgetekkas@gmail.com

Fatma Özgün: İnternet Bağımlısı Olan ve Olmayan Ergenlerde Mizaç Özellikleri ve Psikiyatrik Semptomların Karşılaştırılması. Yüksek Lisans Tezi, Atatürk Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2011, Danışman: Mine Ekinci, İletişim: fatma_ozgun25@hotmail.com

Demet Taşçı Eser: Psikiyatri Tanısı Alan Ergen ve Ebeveynlerinin Öfke İfade BiArzu Altunay: Hemşirelik Öğrencilerinin Üniversiteye Uyumunda Problem Çöz- çimleri Arasındaki İlişkinin İncelenmesi. Yüksek Lisans Tezi, Dokuz Eylül Ünivermeye Dayalı Psikoeğitim Programının Etkinliğinin Değerlendirilmesi. Doktora sitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2011. Danışman: Besti Üstün, İletişim: tascideTezi, Hacettepe Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2010, Danışman: Fatma Öz met@gmail.com, ksk-demet@hotmail.com Satı Bozkurt: Çalışan Ergenlerin Öfke Yönetiminde Roy Adaptasyon Kuramı Te- Nurgül Tercanlı: Hemşirelerin Algıladıkları Sosyal Destek İle Problem Çözme melli Hemşirelik Yaklaşımının Etkisi. Doktora Tezi, Ege Üniversitesi Sağlık Bilimle- Becerisi Arasındaki İlişki. Yüksek Lisans Tezi, Atatürk Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2011, Danışman: Mine Ekinci, İletişim: nurgultercanli@gmail.com ri Enstitüsü, 2010, Danışman: Olcay Çam, İletişim: sati.bozkurt@ege.edu.tr Aylin Oğuz: Kadın Sağlık Çalışanlarının Ruhsal Durumlarının Değerlendirilmesi. Esra Uslu: Hemşireler İçin Web Tabanlı İletişim Eğitimi Programı’nın HazırlanYüksek Lisans Tezi, Haliç Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2010, Danışman: ması ve Kullanımının Değerlendirilmesi. Yüksek Lisans Tezi, Akdeniz Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2011. Danışman: Kadriye Buldukoğlu, İletişim: sellaÖzlem Işıl, İletişim: gul.aylin@hotmail.com Hatice Tambağ: Huzurevindeki Yaşlılara Sağlıklı Yaşam Biçimi ve Yaşam Doyu- tursika@hotmail.com mu Geliştirmeye Yönelik Verilen Psikoeğitimin Değerlendirilmesi. Doktora Tezi, Sibel Asi Karakaş: Mobbinge Maruz Kalan Hemşirelere Verilen Atılganlık EğitiHacettepe Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2010, Danışman: Fatma Öz, İle- minin Mobbingle Başetmeye Etkisi. Doktora Tezi, Atatürk Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2011, Danışman: Ayşe Okanlı, İletişim: sibelasi_36@hotmail.com tişim: tambag@hacettepe.edu.tr Hatice Aşık: Kronik Ruhsal Hastalığı Olan Bireylerin Ailelerine Verilen Psikiyatri Hizmetlerinin İncelenmesi. Yüksek Lisans Tezi, Dokuz Eylül Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2011. Danışman: Zekiye Çetinkaya Duman, İletişim: zekiyecetinkaya@yahoo.com

Birgül Özkan: Şizofrenik Hasta ve Ailesine Verilen Psikoeğitim ve Telepsikiyatrik İzlem Yönteminin Hasta İşlevselliğine ve Aile Yüküne Etkisi. Doktora Tezi, Erciyes Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2011. Danışman: Emine Erdem, İletişim: ozbirgul@erciyes.edu.tr

Hatice Durmaz: Şizofreni Hastasına Bakım Veren Aile Üyelerinin Öz Etkililik Düzeylerinin Bakım Yüküne Etkisinin İncelenmesi. Yüksek Lisans Tezi, Atatürk Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2011, Danışman: Ayşe Okanlı, İletişim: haticedurmaz_25@hotmail.com

Sevgi Nehir: Miyokard İnfarktüsü Geçirmiş Hastalarda Psikoeğitimin Psikososyal Uyum Üzerine Etkisinin Değerlendirilmesi. Doktora Tezi, Ege Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2011, Danışman: Olcay Çam, İletişim: sevginehir@windowslive.com


150

DİZİN

Psikiyatri Hemşireliği Dergisi 2. Cilt Dizininin İzlenmesinde Kullanılmak Üzere 2011 Yılında Yayınlanan Yazıların Listesi SAYI 1

Sayfa Yazı adı

Yazar(lar)

Tür

1 Akademisyen Hemşirelerin Çalışma Yaşamına Yönelik Tutumlarının İncelenmesi

Yıldırım S ve ark.

Çalışma

9 Kocaeli’nde Sağlık Çalışanlarına Yönelik İşyeri Şiddetinin Belirlenmesi

Çamcı O ve ark.

Çalışma

Dil S ve ark.

Çalışma

25 Alkol ve Madde Bağımlılarında Yalnızlık ve Etki Eden Faktörler

Yıldırım B ve ark.

Çalışma

31 Ergenlerde Ruhsal Hastalıklara Yönelik Damgalamayı Etkileyen Etmenler

Oban G ve ark.

Çalışma

40 Ergenlikte Mantık Dışı İnançlar Sınav Kaygısını Nasıl Etkiliyor?

Elçin Boyacıoğlu ve ark.

Derleme

Sayfa Yazı adı

Yazar(lar)

Tür

53 Lise Öğrencilerinin Şiddet Algıları, Şiddet Eğilim Düzeyleri ve Etkileyen Faktörler

Özgür G ve ark.

Çalışma

61 Sağlık Çalışanlarında Yaşam Kalitesi ve Etkileyen Değişkenler

Yıldırım A ve ark.

Çalışma

69 Yoğun Bakım Ünitesinde Yatan Hastaların Hastalık Sürecinde Yaşadığı Deneyimler Konusunda Hasta ve Hemşire Görüşlerinin Karşılaştırılması

Alaca Ç ve ark.

Çalışma

75 Öğrencilerin Duygusal Zeka Düzeyleri ile Problem Çözme Becerileri Arasındaki İlişki

Yılmaz K. ve ark.

Çalışma

80 Elektrokonvülsif Tedavi ve Hemşirelik Bakımı

Dönmez ÇF ve ark.

Derleme

90 Kadının Madde Kullanımı ve Bağımlılığı

Kutlu Y

Derleme

94 Estetik Cerrahide Ameliyat Öncesi Psikososyal Değerlendirmede Hemşirenin Rolü

Güner Küçükkaya P

Derleme

Sayfa Yazı adı

Yazar(lar)

Tür

105 Psikiyatri Kliniği’nde Yatan Hastaların İlaç Uyumları ve Sosyal Destekle İlişkisi

Kelleci M ve ark.

Çalışma

111 Psikiyatrik Bozukluğu Olan Ergen ve Ebeveynlerinin Öfke İfade Biçimleri Arasındaki İlişkinin İncelenmesi

Taşçı Eser D ve ark.

Çalışma

117 Bir Psikiyatri Kliniğinde Hemşireler Tarafından Yapılan Hasta Bakım Planlarının Fonksiyonel Sağlık Örüntüleri Modeli ve NANDA Tanılarına Göre Değerlendirilmesi

Sabancıoğulları S ve ark.

Çalışma

123 Hemşirelik Öğrencilerinin Eleştirel Düşünme Eğilimleri İle Akademik Başarıları Arasındaki İlişkinin İncelenmesi

Kanbay Y ve ark.

Çalışma

128 Bir Psikiyatri Kliniğinde Yatan Hastaların Psikotrop İlaç Kullanma Hakkında Düşünceleri ve Taburculuk Sonrası Telefonla İzlem

Kelleci M ve ark.

Çalışma

136 Ruhsal Hastalığa Sahip Bireylerde Damgalama Süreci ve İçselleştirilmiş Damgalama

Çam O ve ark.

Derleme

141 Damgalama Erken Yaşlarda Başlar… Gençlerde Ruhsal Hastalıklara Yönelik Damgalamayla Mücadelede Eğitimin Rolü

Oban G ve ark.

Derleme

17 Hemşirelik Öğrencilerinde Akademik Başarı Düzeyi ile Aile İşlevselliği ve

Kontrol Odağı Arasındaki İlişkinin Belirlenmesi

SAYI 2

SAYI 3


151

2011 Yılı 2. Cilt Konu ve Yazar Dizini

Psikiyatri Hemşireliği Dergisi 2. Cilt Konu Dizini Aile işlevselliği bkz. 2011;2(1):17-24

Hasta gereksinimleri

Psikiyatri hemşiresi

Hemşire bkz. 2011;2(2):94-99

Psikiyatrik hasta bkz. 2011;2(3):128-135

Akademik başarı

bkz. 2011;2(1):17-24

bkz. 2011;2(3):123-127

Akademisyen hemşire bkz. 2011;2(1):1-8 Alkol

bkz. 2011;2(1):25-30 bkz. 2011;2(2):90-93

Anksiyete bkz. 2011;2(2):69-74 Çalışma yaşamı bkz. 2011;2(1):1-8 Damgalama

bkz. 2011;2(1):31-39

bkz. 2011;2(3):141-148

bkz. 2011;2(3):136-140

Depresyon

bkz. 2011;2(2):61-68 bkz. 2011;2(2):69-74

Diğer ilaçlar bkz. 2011;2(2):90-93

Duygusal zeka bkz. 2011;2(2):75-79 Ebeveyn bkz. 2011;2(3):111-116 Eğilim

bkz. 2011;2(2):53-60

bkz. 2011;2(3):141-148

bkz. 2011;2(2):69-74

Hemşirelik bakımı bkz. 2011;2(2):80-89 Hemşirelik

bkz. 2011;2(2):75-79

bkz. 2011;2(3):105-110

bkz. 2011;2(2):94-99

bkz. 2011;2(3):128-135

İçselleştirilmiş damgalama

bkz. 2011;2(3):136-140

İlaç uyumu bkz. 2011;2(3):105-110

İlaç yönetimi bkz. 2011;2(3):128-135 İşyeri şiddeti ve etkileyen faktörler bkz. 2011;2(1):9-16

Kadın bkz. 2011;2(2):90-93

Konsültasyon liyezon psikiyatrisi hemşireliği

Psikososyal değerlendirme

Ruhsal hastalık

İç-dış kontrol odağı bkz. 2011;2(1):17-24

bkz. 2011;2(3):117-122

bkz. 2011;2(2):90-93

Hemşirelik eğitimi bkz. 2011;2(3):123-127

bkz. 2011;2(2):69-74

Lise öğrencisi bkz. 2011;2(2):53-60 Madde bkz. 2011;2(1):25-30

Elektrokonvülsif tedavi bkz. 2011;2(2):80-89 Madde kullanımı bkz. 2011;2(2):90-93

bkz. 2011;2(3):136-140 bkz. 2011;2(1):31-39

Sağlık çalışanları

bkz. 2011;2(1):9-16

bkz. 2011;2(2):61-68

Sınav kaygısı bkz. 2011;2(1):40-45 Sigara bkz. 2011;2(2):90-93

Sosyal destek bkz. 2011;2(3):105-110 Sosyal mesafe

bkz. 2011;2(1):31-39

bkz. 2011;2(3):141-148

Şiddet bkz. 2011;2(2):53-60 Taburculuk sonrası izlem

bkz. 2011;2(3):128-135

Terapötik iletişim bkz. 2011;2(2):80-89 Tükenmişlik bkz. 2011;2(2):61-68 Tutum

Eleştirel düşünme bkz. 2011;2(3):123-127

Mantık dışı inanç bkz. 2011;2(1):40-45

bkz. 2011;2(1):31-39

NANDA tanıları bkz. 2011;2(3):117-122

bkz. 2011;2(3):111-116

Öfke bkz. 2011;2(3):111-116

Yalnızlık bkz. 2011;2(1):25-30

Estetik cerrahi bkz. 2011;2(2):94-99

Öğrenci bkz. 2011;2(2):75-79

Yoğun bakım ünitesi bkz. 2011;2(2):69-74

Problem çözme bkz. 2011;2(2):75-79

Ergen

bkz. 2011;2(1):40-45

bkz. 2011;2(3):141-148

Estetik cerrahiye başvurma nedenleri bkz. 2011;2(2):94-99

Fonksiyonel sağlık örüntüleri

bkz. 2011;2(3):117-122

Öfke ifade tarzları bkz. 2011;2(3):111-116

Psikiyatri hastası

bkz. 2011;2(3):105-110 bkz. 2011;2(3):117-122

bkz. 2011;2(1):1-8

bkz. 2011;2(3):141-148

bkz. 2011;2(1):31-39

Yaşam kalitesi bkz. 2011;2(2):61-68


152

Psikiyatri Hemşireliği Dergisi - Journal of Psychiatric Nursing

Psikiyatri Hemşireliği Dergisi 2. Cilt Yazar Dizini Alaca Ç bkz. 2011;2(2):69-74 Aslan Ö bkz. 2011;2(3):123-127 Ata EE bkz. 2011;2(3):105-110 Ata EE bkz. 2011;2(3):117-122 Ata EE bkz. 2011;2(3):128-135 Avcı D bkz. 2011;2(3):128-135 Başeğmez F bkz. 2011;2(3):128-135 Baysan Arabacı L bkz. 2011;2(2):53-60 Bulantekin Ö bkz. 2011;2(1):17-24 Çam O bkz. 2011;2(1):1-8 Çam O bkz. 2011;2(3):136-140 Çamcı O bkz. 2011;2(1):9-16 Çuhadar D bkz. 2011;2(3):136-140 Dil S bkz. 2011;2(1):17-24 Doğan s bkz. 2011;2(3):117-122 Doğan S bkz. 2011;2(3):128-135 Dönmez ÇF bkz. 2011;2(2):80-89 Elçin Boyacıoğlu N bkz. 2011;2(1):40-45 Engin E bkz. 2011;2(1):25-30 Güner Küçükkaya P bkz. 2011;2(2):94-99 Hacıhasanoğlu R bkz. 2011;2(2):61-68 Işık E bkz. 2011;2(3):123-127 İşkey M bkz. 2011;2(3):128-135 Kanbay Y bkz. 2011;2(3):123-127

Kelleci M bkz. 2011;2(3):105-110 Kelleci M bkz. 2011;2(3):117-122 Kelleci M bkz. 2011;2(3):128-135 Kutlu Y bkz. 2011;2(1):9-16 Kutlu Y bkz. 2011;2(2):90-93 Küçük L bkz. 2011;2(1):40-45 Küçük L bkz. 2011;2(3):141-148 Küçük L bkz. bkz. 2011;2(1):31-39 Oban G bkz. 2011;2(1):31-39 Oban G bkz. 2011;2(3):141-148 Özcan A bkz. 2011;2(2):69-74 Özgür G bkz. 2011;2(2):53-60 Sabancıoğulları S bkz. 2011;2(3):117-122 Sabancıoğulları S bkz. 2011;2(3):128-135 Taşçı Eser D bkz. 2011;2(3):111-116 Üstün B bkz. 2011;2(3):111-116 Yıldırım A bkz. 2011;2(2):61-68 Yıldırım B bkz. 2011;2(1):25-30 Yıldırım S bkz. 2011;2(1):1-8 Yıldırım S bkz. 2011;2(1):25-30 Yılmaz Karabulutlu E bkz. 2011;2(2):75-79 Yılmaz M bkz. 2011;2(2):80-89 Yılmaz S bkz. 2011;2(2):75-79 Yiğit R bkz. 2011;2(2):69-74 Yörükoğlu G bkz. 2011;2(2):53-60 Yurttaş A bkz. 2011;2(2):75-79


YAZARLARA BİLGİ GENEL BİLGİLER 1. Psikiyatri Hemşireliği Dergisi, Psikiyatri Hemşireleri Derneği’nin yayın organıdır. Dergi, birinci basamak hizmetlerden rehabilitasyona kadar uzanan yelpazede, bilimsel, kuramsal ve felsefi temelli psikiyatri hemşireliği uygulaması, eğitimi, yönetimi ve araştırmaları ile ilgili çalışmalara yer vermeyi amaçlayan hakemli bir dergidir. Derginin yayın dili Türkçe ve İngilizce’dir. 2. Dergide, psikiyatri hemşireliği ve ruh sağlığı alanındaki yeni bilgi ve gelişmeleri yansıtan araştırma makaleleri, özgün/tartışma yazıları, gözden geçirme/derleme yazıları, olgu sunumları, çeviri yazıları (izinli), araştırma özetleri, editöre mektup ile güncel bilimsel toplantı, kurs, kongre, proje, kitap ve tez tanıtımları yayımlanır. 3. Dergi dört ayda bir yılda üç sayı yıl/cilt olarak yayımlanır. Yayınlanan üç sayı ile bir cilt tamamlanır.

4.Yazıların bilimsel sorumluluğu yazar(lar)a aittir. Dergi yayın kurulu sorumlu tutulamaz. Yazıların daha önce başka bir yerde yayınlanmamış ya da yayınlanmak üzere başka bir dergiye gönderilmemiş olması gerekir. 5. Dergide, Editörler Kurulu ve Danışma Kurulu tarafından değerlendirilerek uygun bulunan yazılar basılır. Basılması uygun görülmeyen yazılar geri iade edilmez. Yayınlanan yazı ve resimlerin tüm hakları dergiye aittir. Dergiden alıntı yapıldığı takdirde dergi kaynak olarak gösterilmelidir.

6. Araştırma yazılarında çalışmanın yapıldığı kurum belirtilmelidir. Yazarlar doğrudan çalışmayı yapan ve yazan kişiler olmalıdır, katkı sağlayanlar varsa teşekkür bölümünde söz edilmelidir.

7. Yazı daha önce bilimsel bir toplantıda sunuldu ise yazının başlığında (*) işareti ile belirtilmeli ve işarete (*) metnin ilk sayfasının sonunda toplantı adı, yer ve tarihi belirtilerek açıklanmalıdır. Araştırma bilim uzmanlığı ya da doktora tezinden oluşmuş ise başlıkta (*) işareti ile belirtilmeli ve metnin ilk sayfası sonunda (*) işaretinden sonra Enstitüsü, Yılı, Yüksek Lisans veya Doktora tezi olduğu açıklanmalı ve parantez içinde tez danışmanının adı ve soyadı yazılmalıdır.

8. Etik: Deneysel çalışmaların sonuçlarını bildiren yazılarda, çalışmanın yapıldığı gönüllü ya da hastalara uygulanacak prosedür(lerin) özelliği tümüyle anlatıldıktan sonra, onaylarının alındığını gösterir bir cümle bulunmalıdır. Yazarlar, bu tür bir çalışma söz konusu olduğunda, uluslararası alanda kabul edilen kılavuzlara ve T.C. Sağlık Bakanlığı tarafından getirilen yönetmelik ve yazılarda belirtilen hükümlere uyulduğunu belirtmeli ve kurumdan aldıkları Etik Komitesi onayını göndermelidir. 9. Yazılar anlaşılır olmalı, yabancı sözcüklerin ve kısaltmaların Türkçe karşılıkları ilk kullanıldıkları yerde parantez içinde tam olarak verilmelidir. Yazı içinde geçen ilaçların ticari adları yerine jenerik adları Türkçe okunduğu biçimiyle verilmelidir. 10. Yayınlanması düşünülen yazıların eleştiri ve öneriler doğrultusunda gözden geçirilmesi yazarlardan istenebilir. Yazarların onayı alınmak koşulu ile yayın kurulunca yazılarda değişiklik yapılabilir. Gönderilen yazı ile ilgili gelişmeler e-posta adresine bildirilir. Dergide yayınlanan yazılar için ücret ya da karşılık ödenmez. 11. Yazılar şu e-posta adresine gönderilmelidir: phdergi@phdernegi.org YAZIM KURALLARI Dergiye gönderilen yazılar Microsoft Word programında, A4 kâğıdı boyutlarında, kâğıdın bir yüzüne, her sayfa yanında 2.54 cm boşluk bırakılarak, 12 punto ve Times New Roman yazı karakterinde, 1.5 satır aralığında, iki yana yaslı olarak yazılmalıdır. Paragrafa başlarken 5-7 punto boşluk bırakılarak başlanmalıdır. Şekillerin ve çizelgelerin açıklamaları ile alıntılar, dipnotlar ve kaynaklar listesinin yazımında 1 (bir) satır aralığı kullanılmalıdır. Sayfa numaraları metnin başladığı sayfadan başlayarak sağ alt köşede belirtilmelidir. Araştırma yazıları 15, derleme ve olgu sunumları 8 sayfayı geçmemelidir.

Yazılarda, daha önceki çalışmalardan bahsederken doğrudan alıntı yapılmaz, gereken bilgiyi yazar kendi cümleleriyle ifade eder. Eğer alıntı yapmak gerekliyse ve 40 kelimeden az bir kısım alıntı yapılıyorsa cümle, çift tırnak işareti “…..” içerisine alınarak ve kaynak sayfa numarası tırnak işareti kapandıktan sonra “…….“(s…..) verilerek belirtilir. Yazılar; başvuru mektubu, kapak, özet (Türkçe ve İngilizce), ana metin, kaynaklar, ekler, tablolar, şekiller bölümlerinden oluşmalıdır. Başvuru Mektubu: Bu mektupta yazının tüm yazarlar tarafından okunduğu, onaylandığı, orijinal bir çalışma ürünü olduğu ve çıkar çatışması olmadığı ifade edilmeli ve yazar isimlerinin yanında imzaları bulunmalıdır.

153

Kapak Sayfası: Yazının Türkçe ve İngilizce başlığı, yazarların isimleri, unvanları, bağlı bulunulan kurum ve adresleri, iletişimden sorumlu yazarın adı, telefon ve e-posta adresi belirtilmelidir. Yazının 40 karakteri geçmeyen (boşluklar dâhil) kısa başlığı da bu bölümde belirtilmelidir. Başka yerde yayınlanmamış olduğu, bildiri olarak sunulmuş ise bilgisi, çalışmayı destekleyen herhangi bir birim varsa ismi bu sayfaya yazılmalıdır. Özet: Özet, kapak sayfasından sonra, ayrı bir sayfa olarak ve blok hizalama ile yazılmalıdır. Türkçe ve İngilizce başlık konularak yazının amacını ve içeriğini doğru ve yeterli bir şekilde kapsayacak biçimde 250 kelime olmalıdır. Cümleler, gerekli bilgiyi verecek kadar özet olmalı, birinci tekil ve çoğul kişi kullanılmadan, edilgen çatıda ve geçmiş zaman kipinde kurulmalıdır. Türkçe özetlerde amaç, gereç ve yöntem, bulgular, sonuç, İngilizce özetlerde objectives, methods, results, conclusion bölümlerine yer verilmelidir. Araştırmanın konusu, deneklerin/ katılımcıların/örneklemin özellikleri, hipotezler, veri toplama araçları ve bulgular kısaca belirtilmelidir. Özette kaynak gösterilmemeli, sonunda en fazla beş kelimeden oluşan Türkçe ve İngilizce anahtar sözcük yazılmalıdır. Ana Metin: Araştırma yazıları giriş, gereç ve yöntem, bulgular, tartışma, yazarın yorumu, kullanım alanı ve varsa teşekkür bölümlerinden oluşur.

Giriş: Araştırma probleminin sunulduğu, bu problemle ilgili önceki çalışmaların özetlendiği ve yapılan araştırmanın güncel öneminin, hangi amaçla yapıldığının belirtildiği bölümdür. Giriş bölümü yazılmadan önce, şu noktalar göz önünde bulundurulmalıdır: • Bu çalışmanın önemi nedir?

• Hipotezler ve deneysel tasarım, araştırma problemini çözümlemeye nasıl yardımcı olmaktadır? • Bu çalışmanın mevcut literatüre katkısı ve kuramsal doğurguları (implication) nedir? • Sınanan hipotezler hangi mantığa dayanılarak türetilmiştir?

İyi bir giriş bölümü bu soruları cevaplayabilecek nitelikte olmalıdır. Bu soruları yanıtlamaya çalışırken, yazar iyi bir literatür taraması da sunmalı ve okuyucuyu adım adım bu soruların yanıtına getirmelidir. Literatür taramasında dikkat edilmesi gereken noktalar şunlardır: • Okuyucunun tarama yapılan ve özetlenen literatür hakkında bilgili olduğu varsayılarak, çok geniş ve konuyla ilgili her türlü ayrıntıyı anlatan bir tarama yapılmamalıdır.

• Önceki araştırmaların bulguları ve doğurguları ile diğer araştırmacıların özgün fikirleri sunulurken mutlaka kaynak gösterilmelidir.

• Bulguların tartışmalı olduğu bir alanda, taraflardan birini kendi fikrinize yakın olduğu için tutmak veya diğerine karşı savunmak doğru değildir. Her iki görüşe de, sizin görüşünüz ne olursa olsun, eşit uzaklıkta olmak gereklidir. • Literatür taramasıyla ilgili olarak verilen bilgilerin, kronolojik bir veri karmaşasından çok kuramsal bir yapıda olmasına dikkat edilmelidir. Gerçekten çalışmayla ilgili olan araştırmalardan bahsedilmeli, fazla sayıda kaynağın olması onun iyi bir literatür taraması olduğunu göstermez. Son olarak, giriş bölümünde araştırma problemi ve literatür sunulduktan sonra araştırmanın amacı ve hipotezler verilmelidir. Gereç ve Yöntem: Bu bölümde araştırmanın hangi yöntemle yapıldığı, verinin nasıl toplandığı, katılımcıların/deneklerin örneklem özellikleri gibi konularda bilgiler verilir. Gereç ve yöntem bölümü şu alt başlıklardan oluşur:

Katılımcılar: Araştırmaya katılanların özelliklerinin doğru biçimde verilmesi, bilimsel çalışmalarda çok önemlidir. Bunun nedeni, araştırma bulgularının genellenebilirliği hakkında okuyucuya bir fikir vermektir. Ayrıca, araştırmanın tekrarlanması durumunda diğer araştırmacılar, benzer sonuçları hangi özelliklere sahip katılımcılara ulaşırlarsa elde edebileceklerini bileceklerdir. Bu bölümde;

• Deneklerin nasıl seçildiği (seçkisiz-rastlantısal [random]) • Deneklerin farklı gruplara nasıl atandığı (seçkisiz-rastlantısal [random]) • Deneklerin katılım esasları (gönüllü, ödeme, habersiz) • Deneklerin demografik özellikleri (yaş, cinsiyet, vb.) hakkında bilgi verilmelidir. Kullanılan Araçlar: Bu bölümde ölçüm için kullanılan laboratuar aygıtları, kullanılan testler, ölçekler, anketler tanıtılmalıdır. Kalem-kâğıt testleri, anketler ve ölçekler için psikometrik bilgiler de (güvenirlik ve geçerlik) bu bölümde sunulmalıdır. İşlem: İşlem bölümü, araştırmanın veri toplama aşamasının özetlendiği bölümdür. Bu bölümde deneklere verilen yönergeler, farklı deneysel grupların nasıl


154

YAZARLARA BİLGİ

oluşturulduğu, özel deneysel manipülasyonlar ve deneysel desen özetlenir. Ayrıca, deneysel veya istatistiksel kontrol yöntemlerinden de burada söz edilebilir. İşlem bölümünde yazar neyi, nasıl yaptığını yeteri kadar ayrıntılı bir şekilde anlatmalıdır. İstatistiksel Değerlendirme: Bu bölümde yazar(ların) araştırmada kullandığı istatistiksel yöntemler belirtilmelidir. Hipotezlerin istatistiksel olarak nasıl sınandığı ve bu sınamanın sonuçları iletilir. Bulgular: Bu bölümde, toplanan veri ve bu verinin istatistiksel analiz sonuçları sunulur. Araştırmanın temel bulguları verilir. Sadece vurgulanması gereken istatistiksel veriler tablo veya grafik olarak sunulmalı, bu bilgiler ayrıca yazı içinde verilmemelidir. Elde edilen veriler en fazla 7 olmak üzere tablo/şekil/grafik veya resimlerle belirtilir. Tablolar Word programında dikey çizgileri olmaksızın, numaralandırılarak ve tablo başlığının tüm kelimelerinin ilk harfleri büyük olacak şekilde hazırlanmalıdır. Başka kaynaktan alınan tablo/şekil/grafiklerin altına kaynak belirtilmelidir. Kullanılan istatistiksel testler, kısaltmalar ve ilgili açıklamalar tablo/şekil/grafik altında (*) işareti konularak 8 punto olacak şekilde yazılmalıdır. Tablo, Şekil, Grafikler: Yazıda işleniş sırasına göre yerleştirilmelidir, yazıda kaynakçadan ya da varsa eklerden sonra verilmeli, her biri ayrı sayfadan başlamalıdır. Şekil, resim/fotoğraflar ayrı birer .jpg veya .gif dosyası olarak (piksel boyutu yaklaşık 500x400, 8 cm eninde ve 300 çözünürlükte taranarak), dosyaya eklenmelidir. İçerisinde renkli şekil, resim, tablo ve grafik bulunan yayına kabul edilmiş makalelerden, basım aşamasında renkli baskı ücreti istenebilir.

Tartışma: Bulguların sunulmasından sonra bunların yorumlanması ve sonuçlarının vurgulanması tartışma bölümünde yapılır. Tartışma bölümüne hipotezlerin ne şekilde doğrulandığı veya yanlışlandığı bilgisiyle girilmelidir. Araştırmanın bulguları ile benzer diğer araştırmaların bulguları arasındaki benzerlikler veya karşıtlıklar belirtilmeli, ayrıca araştırmanın eksik yönleri, güçlü yönleri ve literatüre katkısı ile birlikte sunulmalıdır. Araştırmanın bulgularından yola çıkılarak ne tür kuramsal ve uygulamaya yönelik doğurguların olabileceği ve benzer araştırmaların iyileştirilerek nasıl daha iyi yapılabileceği tartışılmalıdır. Genel olarak tartışmada şu sorulara yanıt verilmelidir: • Benim bu bulgu sayesinde bilime ne tür bir katkım oldu?

• Yaptığım çalışma, araştırma problemini çözümlememe ne şekilde yardımcı oldu? • Çalışmamdan ne tür sonuçlar ve kuramsal doğurgular çıkıyor?

Kısaltmalar ve Ekler: Kısaltmalar ilk kullanıldıkları yerde parantez içinde verilmeli ve tüm metin boyunca o kısaltma kullanılmalıdır. Ekler, anket formları, ölçekler, ek çizelgeler gibi bilgi ve belgelerdir. Ekler uygun başlık verilerek makale içindeki sunuş sırasına göre yeni bir sayfadan başlanarak, kaynakçadan sonra verilmelidir.

Teşekkür: Yazar(lar) gerekli gördüklerinde yazıya katkıları yazarlık düzeyinde olmayan, ancak belirtilmeyi hak ettiğini düşündükleri kişilere birkaç cümlelik kısa teşekkür yazabilirler. Burada, teşekkür edilen kişilerin katkıları (örneğin; parasal ya da araç gereç desteği, teknik yardım, bölüm başkanının genel desteği gibi) açıklıkla belirtilerek (örneğin; “bilimsel danışmanlık”, “taslakta düzeltme”, “veri toplama”, “klinik araştırmaya katılma” gibi) yazılır. Kaynak Yazımı: Yazı içinde kaynak gösterimi, metin içindeki kullanım sırasına göre düzenlenmelidir. Yazı içinde geçen kaynak numaraları köşeli parantezle ve küçültülmeden belirtilmelidir. Kaynak listesinde yalnızca yayınlanmış ya da yayınlanması kabul edilmiş çalışmalar yer almalıdır. Kaynak bildirme “Uniform Requirements for Manuscripts Submitted to Biomedical Journals” (http://www. icmje.org) adlı kılavuzun en son güncellenmiş şekline uyulmalıdır. Dergi adları Index Medicus’a uygun şekilde kısaltılmalıdır. Dört ya da daha az sayıda olduğunda tüm yazar adları verilmeli, daha çok yazar durumunda dördüncü yazarın arkasından “et al.” ya da “ve ark.” eklenmelidir. Örnekler: Kitaplar (tek yazarlı, iki yazarlı, üç yazarlı) Carpenito LJ. Handbook of nursing diagnosis. 7th ed. Philadelphia: Lippincott; 1997.

Terakye G. Hemşirelikte iletişim ve hasta hemşire ilişkileri. 2. baskı. Ankara: T. C. Sağlık Bakanlığı Sağlık Projesi Genel Koordinatörlüğü; 1994. Gorman LM, Raines ML, Sultan DF. Psychosocial nursing for general patient care. 2nd ed. USA: F.A. Davis Company; 2002.

Kökdemir D, Demirutku K. Akademik yazım kuralları kitapcığı. Ankara: Başkent Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimleri Fakültesi Yayınları; 2000.

Çeviri Kitap Hofling CK, Leininger MM. Hemşirelikte ana psikiyatrik kavramlar (Kumral A, Çeviri Editörü). İstanbul: Vehbi Koç Vakfı Yayınları; 1960. (Orijinal çalışma basım tarihi 1961).

Yalom ID. Kısa süreli grup terapileri: İlkeler ve teknikler. (Şahin NH, Çeviri Editörü). Ankara: Türk Psikologlar Derneği Yayınları; 1998. (Orijinal çalışma basım tarihi 1983.)

Kitaptan Bölüm Groves MS, Muskin PR. Psychological responces to illness. In: Levenson JL, editor. Textbook of psychosomatic medicine. Washington: American Psychiatric Publishings; 2005. p. 67-88. Kocaman N. Pediatri servislerinde psikososyal bakım yönetimi. Tüzün DÜ, Hergüner S, editör. Çocuk hastalıklarında biyopsikososyal yaklaşım. İstanbul: Epsilon Yayıncılık Hizmetleri; 2007. s. 458-71. Editörlü Kitap (tek editörlü, iki editörlü, üç ve daha fazla editörlü kitap, editörlü kitaptan bölüm) Karancı AN, (editör). Farklılıkla yaşamak aile ve toplumun farklı gereksinimleri olan bireylerle birlikteliği. Ankara: Türk Psikologlar Derneği Yayınları; 1997.

Stuart GW, Sundeen SJ, (editors). Principles and practice of psychiatric nursing. 4nd ed. St. Louis: Mosby Year Book; 1991. Connolly T, Arkes HR, Hammond KR, (editors). Judgement and decision making. Cambridge: Cambridge University Pres; 2000. Süreli Yayınlar (tek yazarlı, iki yazarlı, üç yazarlı, altıdan fazla yazarlı makale) Lazarus RS. Coping theory and research: past, present, and future. Psychosomatic Medicine 1993;55: 234-247.

Aydemir Ö, Güvenir T, Küey L, Kültür S. Hastane anksiyete ve depresyon ölçeği Türkçe formunun geçerlilik ve güvenilirliği. Türk Psikiyatri Dergisi 1997;8: 280-87. Schmid-Büchi S, Halfens RJ, Dassen T, van den Borne B. A review of psychosocial needs of breast-cancer patients and their relatives. J Clin Nurs 2008;17:2895-909. Bir derginin ek sayısı (supplementum) Kocaman N, Kutlu Y, Ozkan M, Ozkan S. Predictors of psychosocial adjustment in people with physical disease. J Clin Nurs 2007;16(3A Suppl.):6-16.

İnternet Kaynakları Lee DS, Austin PC, Rouleau JL, Liu PP, Naimark D, Tu JV. (November 19, 2003). Predicting mortality among patients hospitalized for heart failure. The Journal of the American Medical Association, 290 (19), 2581-2587. Retrieved November 23, 2003, from http://jama.ama-assn. org/cgi/content/abstract/290/19/2581. Borman WC, Hanson MA, Oppler SH, Pulakos ED, White LA. Role of early supervisory experience in supervisor performance. Journal of Applied Psychology 1993;78, 443-449. Retrieved October 23, 2000, from PsycArticles database. Kökdemir D. (2 Kasım 2003). Ruyalar ve olasılıklar. 21 Kasım 2003, http:// www.elyadal.org/dedektif/ruya2.htm. Resmi Yayınlar American Nurses’ Association. Statement on psychiatric mental health nursing practice and standards of psychiatric-mental health clinical practice. Washington: American Nurses’ Publishing; 1994.

Tez Atik EH. Psikiyatri hastalarında anestezili elektro konvülsif tedavi uygulaması öncesi ortaya çıkan anksiyetenin giderilmesinde bilgilendirmenin etkinliği. [Yayınlanmamış yüksek lisans tezi] İstanbul: Marmara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü; 2008. Hughey AC. The treatment of the Negro in South Carolina fiction. Unpublished master’s thesis, University of South Carolina; 1993.

Broşür ve Kurs Kitapçığı Işıl Ö, Ünsal BG, Onan N, Çığrıkçı S. İntihar. Rehber Kitapçık. İstanbul: 2003. Işıl Ö. Evde bakım hizmetlerinde iletişim. Sertifikalı Evde Bakım Hemşiresi Yetiştirme Kurs Kitabı. İstanbul: 2004.

Görsel ve İşitsel Medya Yeni Sinemacılar-Corazon International (Yapımcı Firma), Kızıltan, Ö. (Yönetmen), Çakar Ö. (Senaryo), (2006). Takva [Film]. Türkiye, Almanya (yapım yeri), http://www.takva.com.tr (resmi internet sitesi).


INSTRUCTIONS FOR AUTHORS GENERAL INFORMATION 1. The Psychiatric Nursing Journal is a publication issued by the Psychiatric Nurses Association. The publication is a refereed journal aiming to cover studies relating to psychiatric nursing practices, training, management, and researches on the basis of scientific, theoretical and philosophical approaches within the range extending from primary care services to rehabilitation. The journal is published in Turkish and English. 2. The journal covers research articles, original/discussion articles, reviews/compilations, case studies, translations (authorized), study abstracts, letters to the editor, announcements about current scientific meetings, courses, congresses, projects, and books, and theses relating to the new information and developments in the area of psychiatric nursing and mental health. 3. The journal is published three times annually, in January, May and September. The three issues comprise one volume. 4. The scientific responsibility of the articles rests with the authors. The publication board of the journal cannot be held responsible in this regard. The articles may not have been published by another journal previously or currently be under consideration for publication in any other journal. 5. The articles that are assessed and approved by the Publication Board and the Advisory Board will be published in the journal. Those articles determined not suitable for publication will not be returned. All rights relating to the text and pictures published will be reserved by the journal. If anything is quoted from the journal, the source should be cited. 6. In research texts, the institution where the research takes place should be indicated. The authors should be the persons directly conducting the study and writing the relevant article; any contributors should be mentioned in the acknowledgments section. 7. If the text has been presented in a scientific meeting, this should be indicated by (*) in the title, and the sign (*) should be explained at the end of the first page, indicating the name, location and date of the meeting. 8. If the study is a master’s or doctoral dissertation, this should be indicated by (*) in the title, and the sign (*) should be explained at the end of the first page, indicating the Institute, Year, and whether it is a Master’s or Doctoral dissertation, with the name and surname of the advisor included in parentheses. 9. Ethics: In articles including the results of experimental studies, after the details of the procedure(s) to be applied to the volunteers or the patients are explained in full, there should be a statement indicating that consent has been obtained. In such studies, the authors should indicate that they have complied with the provisions set out in internationally recognized guides and regulations and texts issued by the Republic of Turkey, Ministry of Health, and forward the approval of the Ethics Committee. 10. The articles should be comprehensible, and the Turkish counterparts of foreign words and abbreviations should be given in parentheses at their first mention. The Turkish generic names of drugs should be used in the articles instead of the commercial names. 11. The authors may be requested to review the articles considered eligible for publication in line with the comments and suggestions. The publication board may make alterations to the articles, provided that the consent of the author is obtained. Notification of the developments regarding the article will be sent by e-mail. No fees or provision will be paid for the articles to be published in the journal. 12. The articles should be sent to the following e-mail address: info@phdernegi.org SPELLING RULES The articles sent to the journal should be written using Microsoft Word, A4 size, Times New Roman - 12 font, by leaving 2.54 cm margins, with 1.5 line spacing, and in justified format. The first sentence of each paragraph should be indented 5-7 spaces. Single-line spacing should be used in descriptions of the figures and tables, quotations, footnotes, and resources. The page numbers should be indicated at the bottom right corner, starting from the page with text. The study text should be a maximum 15 pages, and the collections and case studies should be a maximum 8 pages. Information from previous studies should not be quoted directly; the relevant information should be indicated in the author’s own words. If it is necessary to quote, and the total number of words quoted does not exceed 40, the sentence will be written in quotation marks “...”, and the resource and the page number will be given after the quotations are closed, “...” (p...). The articles should include the following: application letter, cover, abstract (Turkish and English), main text, resources, annexes, tables, and figures.

155

Application Letter: The application letter should indicate that the article has been read and approved by all authors, that it is an original study, and that there are no conflicts of interests. The signatures should be affixed next to the names of the authors.

Cover: The cover should include the title of the study in Turkish and English; the names, titles, institutions and addresses of the authors; and the name, phone and e-mail of the author who is responsible for contacts. The short title of the article, not exceeding 40 characters (including spaces), should also be indicated. This page should include information that the article has not been published elsewhere, the relevant details if it has been presented as a paper, and the name of the supporting institution, if any. Abstract: The abstract should be one page following the cover, and written in block format. It should include the Turkish and the English title, and should consist of 250 words with sufficient explanation of the purpose and content of the article. The sentences should be summaries giving the necessary information, not be written using first person singular and plural, and be passive and in past tense. The Turkish abstracts should include amaç, yöntem, bulgular, and sonuç sections, while the English text should include objectives, method, results and conclusion sections. The subject of the study, characteristics of the subjects/ participants/samples, hypotheses, data collection tools, and the findings should be summarized. The abstract should not include any resources; the Turkish and English key words, not exceeding five, should be included at the end.

Main Text: The study articles consist of: introduction and purpose, method, findings and discussion, comment(s) of the author and the area of use, abbreviations and annexes, and the acknowledgment section. Introduction and Purpose: The study problem is given, the previous studies relating to the problem are summarized, and the current importance and purpose of the study are indicated. The following points should be taken into consideration before writing the introduction: • What is the significance of this study? • How do the hypotheses and experimental design help to solve the study problem? • What are the contributions to the current literature and theoretical implications of this study? • On what logic are the tested hypotheses based?

An appropriate introduction should be able to answer these questions. In trying to answer these questions, the author should present a good literature review, and bring the reader to the answers of these questions step by step. The points to be taken into consideration in the literature review are as follows: • It should be assumed that the reader is informed about the literature being reviewed and summarized, so the review should not be overly comprehensive or include every detail about the subject. • It is compulsory to cite references while presenting the findings and implications of previous studies and the original ideas of other authors. • In a field where there are controversial findings, it is not appropriate to support a party that has similar views, or defend such a party against the other. A neutral approach toward all views should be upheld.

• The information given for literature review should be in a theoretical framework, rather than being a chronological data complexity. Only the relevant studies should be mentioned; a lot of resources do not necessarily imply a good literature review. Finally, the purpose of the study and the hypotheses should be given at the end of the introduction following the study problem and the presentation of the literature. Method: This section includes information about the method of the study, the data collection tools and the characteristics of the participants/subjects. The Method section is divided into the following sub-titles:

Participants: It is very important to demonstrate the characteristics of the participants in a scientific study. The aim is to give an idea to the reader about the generalizability of the study findings. In addition, if the study is repeated, the other researchers will know which participants with what characteristics will give similar results. This section should include the following information: • How the subjects were selected (random) • How the subjects were appointed to different groups (random) • Basis of participation of the subjects (voluntary, paid, non-informant) • Demographics of the subjects (age, sex, etc.). Tools Used: This section should explain the laboratory devices, tests, scales, and


156

INSTRUCTIONS FOR AUTHORS

surveys used for any measurements. The psychometric information (reliability and validity) for written tests, surveys and scales should also be given in this section. Process: In this section, the data collection phase of the study is summarized.

This section includes a summary of the different instructions given to the subjects, how the different experimental groups were formed, any special experimental manipulations, and the experimental design. The experimental and statistical control methods can also be mentioned here. In this section, the author should sufficiently explain in detail what has been done and how it has been done.

Statistical Assessment: This section should include the statistical methods used in the study by the author(s). The authors should explain how the hypotheses were statistically tested and how the results of such tests are presented.

Findings: The data collected and statistical analysis results are presented in this section. The basic findings of the study are given. Only the statistical data to be emphasized should be presented in tables or graphics; such information should not be given in the text. The data obtained should be presented in a maximum of 7 tables/figures/graphics or illustrations. The tables should be prepared using Word, without vertical lines, and numbered; the first word in the title of the table(s) should be capitalized. References should be cited for the tables/figures/graphics taken from other resources. The statistical tests, abbreviations used and the related descriptions should be written in 8-font under the table/figure/graphic, using (*). Tables, Figures and Graphics: TTables, figures and graphics should be ordered according to the context of the text and attached after the resources or annexes, if any, each on a separate page. Any figures/photos/pictures should be added to the file as a separate .jpg or .gif file (approximately 500x400 pixels, 8 cm width and resolution of 300).

For the articles accepted for publication that include colored figures, pictures, tables, and graphics, a fee may be requested for colored printing.

Discussion: After the findings are presented, the relevant comments are made, and the results are emphasized in the discussion section. The discussion begins with how the hypotheses were verified or falsified. The similarities or conflicts among the findings of the study and other studies should be stated; the strengths, weaknesses and contributions of the study to the literature should be demonstrated. Based on the findings of the study, the theoretical and practical implications should be discussed together with how similar studies can be improved. In general, the following questions should be addressed in the discussion: • With this finding, what contribution have I made to science? • How has this study helped me to solve the study problem? • What are the results and theoretical implications of my study?

Abbreviations and Annexes: The abbreviations should be given in parentheses at their first mention, and the same abbreviation should be used throughout the text. The annexes should consist of survey forms, scales and additional tables. The annexes should be ordered according to their presentation order in the text, on a separate page following the references, with an appropriate title. Acknowledgements: The author(s) may add a few sentences of acknowledgements for individuals not contributing to the study as authors, but whom they want to thank. The contributions of the relevant individuals should be clearly stated (e.g., funds or material support, technical assistance, general support of the department head, etc.) and explained (e.g. “scientific consultancy”, “corrections on the draft”, “data collection”, participation in the clinical study”, etc.).

Indicating the Resources: The resources should be indicated in the order they were cited in the text. The resource numbers within the text should be indicated in square brackets without minimizing. The references should include only the studies that have been published or approved to be published. The references should be in line with the updated “Uniform Requirements for Manuscripts Submitted to Biomedical Journals” (http://www.icmje.org). The journal titles should be abbreviated in accordance with Index Medicus. If there are six authors or less, all names should be listed; if there are more than six, six authors should be listed, followed by “et al.” or “ve ark.”. Examples:

Books (one author, two authors, three authors)

Carpenito LJ. Handbook of nursing diagnosis. 7th ed. Philadelphia: Lippincott; 1997. Terakye G. Communication in nursing and patient-nurse relations. 2nd ed., Ankara: T.R. Ministry of Health, General Coordinatorship of Health Project; 1994.

Gorman LM, Raines ML, Sultan DF. Psychosocial nursing for general patientcare. 2nd ed. USA: F.A. Davis Company; 2002.

Kökdemir D, Demirutku K. Booklet of academic spelling rules. Ankara: Başkent University, Faculty of Economics and Administrative Sciences; 2000.

Translated Books Hofling CK, Leininger MM. Basic psychiatric concepts in nursing (Kumral A, Translation Editor). Istanbul: Vehbi Koç Trust Publications; 1960. (Original study, publication date 1961). Yalom ID. Short-term group therapies: Principles and techniques. (Şahin NH, Translation Editor). Ankara: Turkish Psychologists Association Publications; 1998. (Original study, publication date 1983). Section from Book Groves MS, Muskin PR. Psychological responses to illness. In: Levenson JL, editor. Textbook of psychosomatic medicine. Washington: American Psychiatric Publishings; 2005. p. 67-88. Kocaman N. Psychosocial care management in pediatric services. Tüzün DÜ, Hergüner S, editor. Biopsychosocial approach in child diseases. Istanbul: Epsilon Publishing Services; 2007. p. 458-71. Editor Books (one editor, two-editors, three or more editors, section from editor book) Karancı AN, (editor.) Living with differences, association of the family and the society with individuals with different needs. Ankara: Turkish Psychologists Association Publications; 1997. Stuart GW, Sundeen SJ, (editors). Principles and practice of psychiatric nursing. 4th ed. St. Louis: Mosby Year Book; 1991. Connolly T, Arkes HR, Hammond KR, (editors). Judgment and decision making. Cambridge: Cambridge University Press; 2000. Periodicals (articles with single author, two authors, three authors, more than six authors) Lazarus RS. Coping theory and research: past, present, and future. Psychosomatic Medicine 1993;55:234-47. Aydemir Ö, Güvenir T, Küey L, Kültür S. Hospital anxiety and depression scale. Validity and reliability of Turkish form. Turkish Psychiatric Journal 1997;8:280-7. Schidmit-Büchi S, Halfens RJ, Dassen T et al. A review of psychosocial needs of breast-cancer patients and their relatives. J Clin Nurs 2008;17(21):2895-909. Supplementum Kocaman N, Kutlu Y, Ozkan M, Ozkan S. Predictors of psychosocial adjustment in people with physical disease. J Clin Nurs 2007;16(3A Suppl.):6-16. Internet Resources Lee DS, Austin PC, Rouleau JL, Liu PP, Naimark D, Tu JV. (November 19, 2003). Predicting mortality among patients hospitalized for heart failure. The Journal of the American Medical Association, 290 (19), 2581-2587. Retrieved November 23, 2003, from http://jama.ama-assn.org/cgi/content/abstract/290/19/2581. Borman WC, Hanson MA, Oppler SH, Pulakos ED, White LA. Role of early supervisory experience in supervisor performance. Journal of Applied Psychology 1993;78, 443-449. Retrieved October 23, 2000, from PsycArticles database. Kökdemir D. (2 November 2003). Dreams and probabilities. 21 November 2003, http://www.elyadal.org/dedektif/ruya2.htm. Official Publications American Nurses’ Association. Statement on psychiatric mental health nursing practice and standards of psychiatric-mental health clinical practice. Washington: American Nurses’ Publishing; 1994. Thesis Atik EH. Efficacy of information in eliminating anxiety before anesthetized electro-convulsive treatment in psychiatric patients. Unpublished graduate thesis, Marmara University Social Sciences Institute. 2008. Hughey AC. The treatment of the Negro in South Carolina fiction. Unpublished master’s thesis, University of South Carolina; 1993. Brochures and Course Leaflets Işıl Ö, Ünsal BG, Onan N, Çığrıkçı S. Suicide. Guide. Istanbul: 2003. Işıl Ö. Communication in in-house care services. Course Book for Training Certified In-House Care Nurses. Istanbul: 2004. Visual and Audial Media Yeni Sinemacılar-Corazon International (Producing Company), Kızıltan, Ö. (Director), Çakar Ö. (Scenario), (2006). Takva [Movie]. Turkey, Germany (production place), http://www.takva.com.tr (official website).


KİTAP TANITIMI • KİTAP TANITIMI • KİTAP TANITIMI • KİTAP TANITIMI • KİTAP TANITIMI • KİTAP TANITIMI • KİTAP TANITIMI • KİTAP TANITIMI • KİTAP TANITIMI • KİTAP TANITIMI • KİTAP TANITIMI •

Sağlık Alanında Temel Kavramlar Prof. Dr. Fatma ÖZ 2004 yılında ilk basımı, 2010 yılında ikinci basımı gerçekleştirilen “Sağlık Alanında Temel Kavramlar” kitabı öğrencilere, klinisyen ve akademisyen olarak çalışan tüm sağlık profesyonellerine temel bir kaynak niteliğindedir. İlk basımın okuyucularından gelen geri bildirimlere göre, “her eve lazım bir kitap” diye nitelenerek sağlık çalışanları dışındaki insanlara yararlı bir kitap olduğu da belirtilmiştir. Kitabın içeriğinde, insan, sağlık ve hastalık, çevre ve toplum, hemşirelik, güç ve güçsüzlük, benlik kavramı, bağımlılık ve bağımsızlık, suçluluk, anksiyete ve korku, yalnızlık, duyusal yoksunluk ve duyusal yüklenme, ümit ve ümitsizlik, kayıp, ölüm ve yas sürecine yer verilmiştir. Kitabın adı temel kavramlar olmakla birlikte, içeriğinde bu kavramların dışında bir bölüm olarak “hemşireliğin” de yer alması, yazarın bu meslekten biri olmasından ve okuyucuların çoğunluğunun da hemşire ve hemşirelik öğrencileri olmasından kaynaklanmıştır. Evrensel kavramları içeren kitabı okurken, okuduklarımızı kendimiz ve hizmet ettiğimiz popülasyona sunmak için yazarın şu söylediklerini akıldan çıkarmamak gerekir; “Bildiğim ancak çoğunu yaşayarak öğrendiğim bu süreçlerde insanların kavramları zihinlerinde oluşturulmuş ve içselleştirilmişse bunları her ortamdaki yaşantılara transfer edebileceklerini düşünmekteyim. Bu doğrultuda son zamanlarda bir söylev olan “kavramların içi boşaltıldı”nın anlamının da olmayacağı düşüncesindeyim. Yani, insan beyni kavramları içselleştirmiş ve kendine mal etmişse boşaltılmasının da zor olabileceğini söyleyebiliriz”. Yazar kitabının ilkyazım sürecinde, sonrasında ve ikinci basım sürecinde yaşadığı güçlükleri ve baş etmesinde etkili faktörleri de okuyucuyla önsözde paylaşmıştır. Yazarın sağlam temellere dayanan kişilik özelliklerinin, içselleştirdiği kavramlardaki bilgi ve becerilerinin, mesleki sorumluluk anlayışının, ilk basımla ilgili gelen geri bildirimlerin, yoğun isteğin verdiği güç ile kitap tüm okuyuculara sunulmuştur. Yazarın okuyucuları için isteği, hayatınızdaki sizi üzen olayları üretime, anlamlılığa ve doyuma çevirmenizdir. Yazara ve yazarın gelişimine emeği geçenlere saygılar, yürekten teşekkürler.


ISSUED BY THE PSYCIATRIC NURSES ASSOCIATION

JOURNAL of PSYCHIATRIC NURSING C İ LT / V O L U M E 2 • S AY I / I S S U E 3 • Y I L / Y E A R 2 0 1 1 Psikiyatri Kliniği’nde Yatan Hastaların İlaç Uyumları ve Sosyal Destekle İlişkisi Drug Compliance of Patients Hospitalized in the Psychiatry Clinic and the Relationship with Social Support Psikiyatrik Bozukluğu Olan Ergen ve Ebeveynlerinin Öfke İfade Biçimleri Arasındaki İlişkinin İncelenmesi Examining the Mode of Anger Expression in Adolescents with Psychiatric Disorders and their Parents Bir Psikiyatri Kliniğinde Hemşireler Tarafından Yapılan Hasta Bakım Planlarının Fonksiyonel Sağlık Örüntüleri Modeli ve NANDA Tanılarına Göre Değerlendirilmesi Evaluation According to the Functional Health Pattern Model and NANDA Diagnoses of Patient Care Plans Made by Nurses in a Psychiatry Department Hemşirelik Öğrencilerinin Eleştirel Düşünme Eğilimleri İle Akademik Başarıları Arasındaki İlişkinin İncelenmesi Examination of the Relationship Between Critical Thinking Disposition and Academic Success of Nursing Students Bir Psikiyatri Kliniğinde Yatan Hastaların Psikotrop İlaç Kullanma Hakkında Düşünceleri ve Taburculuk Sonrası Telefonla İzlem Ideas Regarding Psychotropic Drug Use among Inpatients in a Psychiatry Clinic and after Their Discharge from the Hospital with Follow-Up by Telephone Ruhsal Hastalığa Sahip Bireylerde Damgalama Süreci ve İçselleştirilmiş Damgalama Stigma Process and Internalized Stigma among Individuals with Mental Illness

CİLT/VOLUME 2 • SAYI/ISSUE 3 • YIL/YEAR 2011

Damgalama Erken Yaşlarda Başlar… Gençlerde Ruhsal Hastalıklara Yönelik Damgalamayla Mücadelede Eğitimin Rolü Stigma Starts Early: The Role of Education among Young People Combating Stigma about Mental Illnesses

Türk Psikiyatri Dizini, Türkiye Atıf Dizini, Index Copernicus ve Gale/Cengage Learning’de dizinlenmektedir. Indexed in Turkish Psychiatry Index, Turkish Citation Index, Index Copernicus, and Gale/Cengage Learning.

ISSN 1309-3568

PSİKİYATRİ HEMŞİRELİĞİ DERGİSİ • JOURNAL of PSYCHI ATRIC NUR SING

PSİKİYATRİ HEMŞİRELERİ DERNEĞİNİN YAYIN ORGANIDIR

PSİKİYATRİ HEMŞİRELİĞİ DERGİSİ


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.