Sayfa 2
Sayfa 2
AKP-Cemaat kavgası dozunu arttırarak devam ediyor. Bu çatışma, bilinen bazı gerçekleri alenileştirmesi açısından oldukça önemli. Damatlar, dünürler, ablalar, kardeşler devleti holdingleştirmişler. Paraları o kadar çok ki bir türlü sıfırlayamıyorlar. Ancak ne yazık ki bu bile bazı kesimleri tatmin etmedi. İçki içene gösterilen tahammülsüzlük, yüz kızartıcı suçlara karşı duyarsızlık hakim. Bu olgunun ileride sosyal bilimciler tarafından tahlil edilmesi gerek. *** Yerel seçimler bir sonraki sayımıza kadar sonuçlanmış olacak. Türkiye’deki seçimlerin demokratikliğini sonraki sayılarımızda bol bol irdeleyeceğiz. Özel olarak 2014 Mart yerel seçimlerinin iki kritik sonucu olacak. Birincisi, kabul edilen ve seçimden sonra yürürlüğe girecek olan Yerel Seçimler Yasası ile PKK/BDP/HDP’nin özerklik dayatmaları şiddetlenecek. Anlaşılan o ki bu sefer “Açılım” sürecindeki gibi pasif bir politika izlemeyecekler. Kürt sorunu açısından sıkıntılı günler ufukta bekliyor. İkincisi ise seçimden sonra AKP, Cemaat’e karşı daha da radikal tedbirler alacak. AKP’nin seçim sürecinde operasyonlara ve ses kayıtlarına karşı savunmada olması bu öngörümüzü kuvvetlendiriyor. Peki muhalefet cephesi ne alemde? Ayşe Meral, bu ayki yazısında seçim sürecindeki muhalefeti kaleme aldı. *** 28 Şubat hala Türkiye’nin gündeminde. Yakın bir tarihte gerçekleşmiş olması süreci daha da önemli kılıyor. Keza Ergenekon ve Balyoz tertiplerinin yanına bir de 28 Şubat davası gelmesi şaşırtıcı olmadı. Darbe mi? Postmodern darbe mi? Devrim mi? Hala tartışılıyor. 28 Şubat’ı bu ay sizlere Osman Budak işledi. *** Okurlarımıza bir de müjdemiz var. Kemalistler.net ile başlayan yayın hayatımızda bir büyüme gerçekleştirdik ve Kemalistler.net okulundan çıkan, kapalı olduğumuz dönemde ismimizi yaşatan Kemalistler.org ile sitelerimizi birleştirme kararı aldık. KADRO dergisinin tüm sayılarına bundan sonra Kemalistler.org, .net veya .com uzantılarından herhangi birini kullanarak gireceğiniz sitemizden ulaşabilirsiniz. Bir sonraki sayıda görüşmek dileği ile...
Sayı 3, Mart 2014 Sayfa 3
İÇİNDEKİLER 4 Babacığım montaj şantaj dedi…
28 Tiyatro
6 Oyları kimler bölüşüyor?
30 Kitap
8 Bazıları lider olur, bazıları taşeron
32 Konser/Sahne
10 28 Şubat Amerikancılığa darbedir
33 Sinema
12 Bu millet ihaneti unutmaz!
34 Bulmaca
14 Mavi Kitabın yazılış amacı 18 Marmaray Türkiye’yi nereye götürüyor? 20 Adalet yerini buldu 22 Fotoğrafı zor bulunan devrimci: Çantalı Başkan 26 Tarihte bu ay
Genel Yayın Yönetmeni Osman Budak Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Coşkun Turgut Editör Ersoy Münevis Yayın Kurulu Tekin Tek, Meftun Bulunmaz, Mehmet Esmer, Ayşe Meral, Kubilay Kızıldenizli, Av. Sedef Ünal, Mustafa Solak, Murat Kula
Sayfa 4
Sayfa 4
Babacığım Montaj Şantaj dedi… Erkan YELER
“İ
çimizi karıştıranı misafir ediyorsun” diyerek, Kasımpaşa’lı posta koydu Obama’ya iyi mi?.. * Fethullah oyun bozanlık yapınca, “Gönderdiğin tespihi geri gönderirim” dedi… Keramet tespihte değilmiş… * Emniyet MİT’e, MİT Emniyete operasyon yaptıkça Bir zamanların Küçük Ceylan-Küçük Emrah rekabeti, Yerini AKP-Cemaat kızışmasına bıraktı… * Erdoğan ve Oğlu… Zafer ve Oğlu… Muammer ve Oğlu… Tayyip ve Oğlu… Babalar ve Oğullar yani… Kasetleri yok satıyor… Fethullah’ın oğlu yok… Mecburen kaseti solo… * Ülke Unkapanı plakçılar çarşısı… Her gün yeni bir kaset… Akşam çıkıyor sabah yok… Telif hakkı TİB’in olmuş… *
Muhteşem, “Hırsızlık babadan oğula geçer” derken çok haklıydı… Cemaat en son Muhteşem ve Şehzadenin ses kayıtları servis etti… Ayakkabı kutularından çıkan Üç-Beş kuruş, Muhteşemin “sıfırla” talimatı üzerine, Şehzadenin elden çıkarmaya çalıştığı miktarın yanında hakikaten Üç-Beş kuruş kaldı… * Muhteşem; “Ses kayıtları gerçek değildir. Ahlaksızca yapılmış bir şantaj montajtır” dedi… Uzmanlar; “Montaj yoktur” dedi… Eski yol arkadaşı Abdüllatif ŞENER; “Kayıttaki ses başbakana aittir. Cümle yapısı, kullandığı kelimeler, konuşurken duraklamalar ve kelimelerdeki vurgulamalara kadar başbakanın sesidir” dedi… * TİB yasası onaylandı… Görevi: Tayyip hükümetinin ses ve görüntülü hırsızlık delillerini anında ortadan kaldırmak… HSYK yasası onaylandı… Görevi: Tayyip hükümetinin hırsızlık dosyalarını yasal olarak aklamak… MİT yasası da onaylanırsa ki, onaylanacak… Tayyip hükümeti MİT’i sınırsız yetkilerle dona-
Sayı 3, Mart 2014 Sayfa 5
tıp, kendi için koruyucu kalkan olarak kullanacaktır… * Almanya eski Cumhurbaşkanı Christian Wulff, görevi döneminde 719,40 euroluk faturasını bir yapımcının ödemesi nedeniyle Almanya ayağa kalktı, Wulff istifa etti… Ardından “çıkar sağlamak-rüşvet almak” suçlamasıyla ülkede ilk kez eski bir cumhurbaşkanı mahkemede yargılanmakta… Almanya’da durum böyle…
* Velhasıl, Yüz yılın tescilli vurgunu Deniz Feneri ortada iken, Ses kayıtları ve 1 Milyarlık soygun gerçek olsa “Hırsız var” diye bağırsak avaz avaz… Ülkemde ne değişir ?.. Hiç !!! * İ. Melih GÖKÇEK’in kaseti çıkmış TİB tüketmeden iyi seyirler…
Sayfa 6
Sayfa 6
Oyları kimler bölüşüyor? Ayşe MERAL
C
HP li dostlar, İşçi Partililere "Oyları bölmeyin, AKP'nin ekmeğine yağ sürmeyin" diyor ! CHP'nin Oy'unu bölen İşçi Partisi değil
bölücülüğe karşı politikalarla Vatan savunması veriyor. Emperyalistlerin çıkarlarını değil, Türkiye'nin milli çıkarlarını, Halk'ın refahını yani insanı ve insanlığı siyasetinin merkezine koyuyor. En başta, AKP ve BDP/PKK’nın gerici ve bölücü ki. Anayasa masasında CHP ve MHP ısrarla oturCHP'nin Oylarını bölen ; AKP-MHP-BDP dir. maya devam edeceklerini söylüyor. Öyle ki Nasıl mı? Halk'ın direnmesi ve mücadelesi karşısında AKP Belirleyici olan genel politikalarda birleşerek. İcazeti ABD emperyalizminden bekledikleri için, bu anayasayı yapamayacağını anladı, CHP ve Halk'ın değil ABD'nin dayattığı politikaları uygu- MHP, AKP ye "masadan kaçma" diye bağırıyor! CHP de, AKP de, BDP de Seyid Rıza'cı. layarak. CHP yönetimi de, AKP ve BDP ile birlikte CumAKP-CHP-BDP ve MHP sistem dahilinde aynı huriyeti kuran CHP’nin tarihine ve köklerine salpolitikanın uygulayıcısı olunca oyları da bölüşdırıyor, Cumhuriyetin Tunceli'sine karşı, Ortaçamüş oluyorlar! ğın Dersim'ini ve toprak ağalığını baş tacı ediyor! Yani birbirlerinin oylarını bölüp, bölüşüyorlar. CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu: "Türk üst kimOy'ları aslında aynı yerde, ABD emperyalizmi lik olmaz, etnik olur, Türk Milleti olmaz" diyerek, cephesinde; gericilik ve bölücülük de birleştiriAtatürk'ün "Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye yorlar. Yani CHP’nin Oy'unu bölenler, CHP ile aynı poli- Halkına Türk Milleti denir" sözünü inkar edip yok tikaları izleyenler. sayıyor! İşçi Partisi ise emperyalizme karşı, gericiliğe ve CHP de MHP de Pensilvanya'ya- cemaate say-
Sayı 3, Mart 2014 Sayfa 7
gıda kusur etmiyor. CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, Yargıda, poliste cemaat kadrolaşması var diyemem, diyor ! Laiklik karşıtı fiillerin odağı olmaktan Anayasa Mahkemesinde hüküm giyen AKP’nin Genel Başkanı "Laiklik elbet elden gidecek" derken, CHP Genel Başkanı; "Laiklik tehlikededir diyemem" diyor !
Akepe Tekke ve zaviyeler açılsın diyor, CHP Genel Başkanı yardımcısı Bülent Kuşoğlu bu öneriyi AKP den bile önce dillendiriyor! Daha çok örnek var hepimizin bildiği, hem iç politikada, hem dış politikada aynı söylem ve eylemleriyle, komşularımız mazlum ülkelere karşı tutum ve icraatlarıyla, Mecliste çıkardıkları ortak tezkereleriyle vb.vb. Bu kadar yetmez mi !? Ee bir düşünün bakalım, CHP’nin Oy'larını kim bölüyor, CHP nin Oyları nereye gidiyor ? OYları nerede, kimler paylaşıyor!? *** Her seçim öncesi yurtsever CHP li dostlarım, hem kendilerini kahrediyor, hem de "Oy'lar bölünmesin "diye içine sindiremediği, tasvip etmediği, kendisine ve köklerine yabancı olan kişileri Meclis'e gönderiyor, Belediye Başkanlığı koltuklarına oturtuyor !
Beğenmediği, onaylamadığı kişilere kendi eliyle, bile bile koltuk ve makam sunuyor! Yine yıllardır hep oy verdiği partisini artık tanıyamaması, partisinin kendisine yabancılaşması, yanı sıra kendisinin de partisine yabancılaşması ile ruhunda açılan yaraların yarattığı bunalım ve karmaşa ile baş etme çabasından yorgun düşüp, adeta muhakeme yetisini kaybederek "Oy lar bölünmesin" ezberine teslim olması, kafasındaki prangayı kıramaması gerçekten çok üzücü oluyor. Prangayı kıranlar İşçi Partisine geliyor zaten, hem de coşkuyla, mücadele azmiyle ışıl ışıl. Aslında iki seçenek var. OY'un gericiliğe bölücülüğe yani emperyalizmin değirmenine mi, yoksa Vatan savunmasına mı su taşıyacak? Karar senin CHP li dostum, nerenin OY'unu böleceksin, ya da OY'unu nerede birleştireceksin? Emperyalizmingericiliğin ve bölücülüğün cephesinde mi, Atatürk’te birleşen, Aslanlı Yolda yürüyenlerin Öncü cephesinde mi ? 29 Ekimde, 10 Kasım da, 19 Mayıs da Aslanlı Yolda. 13 Aralık da, 8 Nisan da, 5 Ağustos'ta Silivri'de, Haziran da beraberdik, yan yana kolkolaydık Türk bayrağımızın altında. Şimdi nerede olacaksın!? Hele ki şimdi, CHP’nin yurtsever tabanının asla onaylamadığı adaylar önünüze sürülmüşken. *** Not: "Değişim, Yenileşme" diye pazarlanan yozlaşma ve yabancılaşmaya ayak uyduran, çapına göre kıza-oğula iş, bir kafe, bir büfe sözü ile iş bitirip, lafa gelince Atatürk'ün partisiyiz diye kılıfa girenlere değil sözüm. Bir paket makarna bir çuval kömür diye aşağıladıkları halktan ne üstünlükleri var ki onların !?
Sayfa 8
Sayfa 8
Bazıları lider olur, bazıları taşeron Kubilay KIZILDENİZLİ
A
BDULLAH ÖCALAN Meneur, Führer, Caporal,
temezler ama kendilerinden sonra gelenler için bir refah ve aydınlık toplumunu kurarlar. Bu yüzden ölürler önderleri için, bu yüzden kafaları kopar, bacakları uçar, gözleri çıkar. Bedenlerinin kızıl ateşte yanmaları bundandır, güЛидер venirler önderlerine ve tereddütsüz ateşe akarSerok lar. Lider Bir bakarsınız Çanakkale’de düşmana bedenleLeader Fransızca, Almanca, İspanyolca, Rusça, Kürt- rin siper edenler, bazen Çin’de Sarı Nehre akanların içinde, bazen Dicle’nin, Meriç’in, Fıçe, Türkçe, İngilizce… rat’ın Kızılırmak’ın sularına karışırlar. Hangi dilde olursa olsun lider veya önder sözFedailer, liderleri için ölürken, önderleri de boş cükleri ait olduğu dillerin en seçkin sözcükleridurmaz. dir. Lider sıfatını hak eden kişi, insanları alır bir yer- Bazıları Che gibi, ateşte ölür. Bazıları Fidel gibi, ABD’yi dize getirir, devlet kuden bir yere götürür. Halkları ardından saçtığı ateşle toplar, onları bazen ölüme, bazen cehen- rar. Bazıları ise taşeron olur. nem ateşinin göbeğine gönderir. Liderlerinin peşinden gidenler, bir bakarsınız Ama bilinir ki ateşe ve ölüme atlayanlar ve bu amaçla hendekleri dolduranlar, kendileri için is- köleci zalimlere karşı Lincoln’ün, bazen işgalci-
Sayı 3, Mart 2014 Sayfa 9
lere karşı direnen Washinghton’un askeri veya Martin Luther King’in davasını kuşanırlar. Halkın arkasından koştuğu, uğruna ölümü göze aldığı liderler ise asla boş durmazlar. Kimisi Atatürk gibi hem çürüyen bir sistemi yıkar, emperyalizmi denize döker ve dipdiri bir Cumhuriyet kurar. Kimisi Stalin gibi Fuhrer’i dize getirir Kimisi de “araç” olur! Fedailer Rusya’da Bolşeviklerin askeri, Vietnam’da Ho Şhi Ming’in neferi olurlar ve ABD’yi kapana kıstırırlar. Kimi lider tehdide boyun eğmediği için Martin Luther gibi halkının gözü önünde katledilir! Ve liderlerin kimi Ho Shi Ming gibi Vietnem’da sosyalizmi kurar… Kimi lider ise Silivri Mahkemelerinde dimdik vatanını savunur, yargıçları yargılar! Ve kimi “önder” ise sorguda dava arkadaşlarını ve örgütünü satar. Abdullah Öcalan’ın sorgu görüntülerini izleyince insanın ne kalbi, ne vicdanı, ne onuru Apo için bu iki sıfatı yakıştıramıyor.
Liderlik ve önderlik Apo’nun kişiliğinde öyle mi? Önder, taşeron olmaz. Önder, enstrüman olmaz, Önder, davasını ve arkadaşlarını satmaz. Abdullah Öcalan’ın sorgu görüntülerine bakınız. Bu görüntülerde daha önce mahallesinde kendinden güçsüzleri ezmiş ama kendinden daha güçlü bir kuvvetle karşılaşınca, “yalakalık yapan, sırnaşan, bayağılaşan” basit birini görürsünüz. Davasına sahiplenen bir önder, emri ancak partisinden alır ama burada bir Albayın karşısında sırnaşan bir adam görüyoruz. Satılığa çıkmış, karakterini yitirmiş bir “serok”. Suriye Muhaberatı’nın, KGB’nin veya CIA’nın karşısında çizdiği portre eminiz daha zavallıdır. Ve bu güzel ülkemin yurttaşları, bu güzel ülkemin Kürdü görecektir ki onaen yakın en sıcak el “gizli örgütlerin, büyük devletlerin “taşeronlarından” uzanamaz. Çünkü, Önder, taşeron olmaz.
Sayfa 10
Sayfa 10
28 Şubat Amerikancılığa darbedir Osman BUDAK
Ş
üphesiz ki 28 Şubat süreci mafyalaşmış dinsel gericiliğe ciddi darbeler indirdi. Süreci hatırlayacak olursak bu çerçevede; 1) Eğitimde birlik sağlandı ve temel eğitim sekiz yıla çıkarıldı. 2) İmam Hatip Okulları ve Kuran kurslarına sınırlama getirildi. 3) Hukuki olarak da irticaya karşı düzenlemeler yapılması gündeme geldi. 4) İrticanın ekonomik temellerine yönelindi. 28 Şubat’tan bahsedince akıllara hemen bunların gelmesi doğal. Ancak sürecin çok daha önemli bir sonucu Amerika’ya ciddi darbeler indirmiş olmasıdır. Aslında yukarıda saydıklarımız bile ABD’nin çıkarlarını başlı başına zedelemişti. Çünkü Türkiye’deki irtica yapaydı. Sovyetleri kuşatmak için “Yeşil Kuşak Projesi” ile Taliban ve ElKaide gibi örgütler nasıl yaratılmışsa Türkiye’de de dinsel gericilik bu proje çerçevesinde palazlandırılmıştı.
28 Şubat süreci laikliği koruması açısından demokratik bir eylem olduğu kadar Amerika’ya karşı Türkiye’nin bağımsızlığını savunan ciddi bir dönemdir de aynı zamanda. Bunun en somut örneği Amerikan ordusunun 24 Temmuz 2002 günü gerçekleştirdiği “Millenium Challenge 2002″ isimli operasyonudur. Türkçesi, “Bin yılın meydan okuması 2002!”. Peki bu isim ne anlama geliyor? Bunu anlayabilmek için 3 yıl geriye gidelim. 3 Eylül 1999. Org. Kıvrıkoğlu, 28 Şubat’ı bin yıl sürdürme kararlılığını ilan ediyor. 24 Temmuz 2002′de ABD buna “Bin yılın meydan okuması” ile karşılık veriyor. Bin yıla, bin yıl! Operasyonun ilginç ayrıntıları bulunuyor. ABD’nin California eyaletinin Nevada çölünde gerçekleştirilen operasyonun tarihi çok manidar. 24 Temmuz 2002! Lozan Antlaşması’nın imzalandığı tarih.
Sayı 3, Mart 2014 Sayfa 11
Tatbikat 22 gün sürüyor! Sakarya Savaşı da 22 gün sürmüştü. Hedef ülke 96 saat içerisinde işgal ediliyor! Seferberlik süresi 96 saat olan tek ordu Türk ordusu. Yine hedef ülke, deniz yollarını kontrol ediyor ve bir ada devleti ile sorunları var. Azınlıklar sorunu da bulunuyor. Senaryoya göre bu ülkede büyük bir deprem oluyor. Uluslararası mahkeme o ülkenin sınırlarını ilgilendiren olumsuz bir karar alıyor. Ülkede ordu darbe yapıyor ve ada ülkesini denizden kuşatıyor.
PKK’ya karşı ciddi operasyonlarda bulunuyor. 1996 sonbaharı. TSK, Saddam Hüseyin ve Barzani ile işbirliğine gidiyor. Sonuç… ABD, 3000 CIA peşmergesini Guam adasına nakletmek zorunda kalıyor. Bu olayın yankısı büyük oluyor. “ABD’nin Vietnam’dan sonraki en büyük yenilgisi” olarak yorumlanıyor. Yıl 1991. Amerika, Irak’a ilk müdahalesine hazırlanıyor. Hedef Saddam’ı devirmek ve kuzeyde kukla bir yönetim kurmak. Bunun için Kuzey’den de operasyon şart. Dönemin cumhurbaşkanı Özal da plana ikna olmuş durumda. Ancak beklenmedik bir gelişme yaşanıyor ve Genelkurmay Başkanı Org. Necip Torumtay istifa ediyor! TSK oyuna gelmiyor. Bu yüzden Amerika güneyde Saddam’ın Bu ülkede “kitle imha silahları” bulunduğu iddia ordusunu dağıtırken, Saddam da kuzeye yöneedilerek Birlemiş Milletler' den yaptırım kararı liyor ve yenilmiyor. alınıyor. Sonuçta TSK’nın tavrı ABD’yi Irak’a gömüyor. Bu kadar detay verildikten sonra da ülkenin Bugünlerde 28 Şubat operasyonları yapılırken adını 18 Temmuz 2002 tarihinde Associated bu olayları anımsamakta fayda var. Press pek de zorlanmadan koyuyor ve “Hedef Belki meseleyi bir nebze olsun sandık edebiyaülke Türkiye” diyor. tından çıkarıp bağımsızlık temelinde görmeye Ergenekon tertibinin gerekçesi kabul edilen katkı sağlar. “Ergenekon Reorganizasyon” belgesinin de Kıvrıkoğlu’nun açıklamasından daha 2 ay bile geçmeden Tuncay Güney’in bilgisayarında oluşturulması da ayrıca manidar. Amerika’nın intikamı gecikmiyor. TSK’dan intikam almak için kolları hemen sıvıyor. Davanın adı Ergenekon olduktan sonra… Hakimi de savcısı da yola geliyor. Ne de olsa Güney’in ifadesi ile “Ergenekon demek, TSK demektir.” 28 Şubat Amerika ile yaşanan gerilimlerin başlangıcı değildi. Çekişmeler biraz daha öncesine dayanıyordu. 30 Mart 1995. Türk ordusu Çelik Harekatı ile Amerika’nın egemenlik alanı Kuzey Irak’a müdahale ediyor.
Sayfa 12
Sayfa 12
Bu millet ihaneti unutmaz! Tünay SÜER
H
ukuk böylesine hiç yara almamıştı. Türkiye İstiklal Savaşında bile böylesine içten vurulmamıştı. Cumhuriyet tarihi boyunca kimler geldi, kimler geçti ama ülke böylesine soyulmamıştı. Ve Türkiye 91 yıldır böyle bir başbakan görmemişti. **** Bugün beklenen tahliyeler yapıldı. Hırsızlar ve rüşvetçiler serbest bırakıldı ama sahte delillerle, kumpaslarla 5 yılı aşkın Silivri, Metris, Sincan, Hasdal, Maltepe, Mamak, zindanlarındaki yurtseverlerimiz halen tutsaklar. Bu hukuk tarihe kara bir leke olarak geçecektir. Siz ey vicdanları tükenmiş, yalancılar, insanlıktan nasiplerini almamışlar! Eski Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral
İlker Başbuğ ağırlaştırılmış müebbet: 36 yıl İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek’e ağırlaştırılmış müebbet ve ayrıca 34 yıl 4 ay hapis cezası: Gazeteci Tuncay Özkan ağırlaştırılmış müebbet: 36 yıl Orgeneral Çetin Doğan: 20 Yıl Deniz Kuvvetlerimizin, Kara ve de Hava Kuvvetlerimizin mümtaz general, amiral ve yüzlerce asker sivil yurtseverlerimizi tutsak alacaksınız ağır cezalar vereceksiniz ama memleketi soyanları özgür bırakacaksınız. Adaletiniz batsın! Tuuu! Sizin kalıbınıza, yalancı dindarlığınıza. Yazıklar olsun! **** Balıkesir’de konuşan Erdoğan tahliyelerle ilgili “Adaletin yerini bulacağını biliyordum. Hak yerini buldu. Beklentim bu istikametteydi” dedi.
Sayı 3, Mart 2014 Sayfa 13
Bu da kocaman bir yalandı tabi. HSYK’yı değiştirmesinin, sürdüğü hakim ve savcıların ardından yandaşlarını ivedi ataması tamamen, önce kendisini ve de istifa eden bakanların tutuklu çocuklarını kurtarmak, bakanları susturabilmek içindi. Hatırlayın. Eski bakan Erdoğan Bayraktar istifa ederken Sn. Başbakanın istediği bakanla çalışması ve görevden alması yetkisidir. Fakat Rüşvet ve yolsuzluk ifadelerinin bulunduğu bir operasyon sebebiyle istifa ediniz, beni rahatlatacak deklarasyon yayınlayınız diye tarafıma baskı yapılmasını kabul etmiyorum. Soruşturma dosyasını da kabul etmiyorum. Çünkü soruşturma dosyasında var olan ve yasalara uygun olarak onaylanan, imar planlarının büyük bir bölümü Sn. Başbakanın talimatıyla yapılmıştır. “Ben ne yaptıysam, Başbakan Erdoğan emrettiği için yaptım. Esas onun istifa etmesi gerekir” dememiş miydi? (Bayraktarın o sözleri, başbakan ile oğlunun internete düşen konuşmalarını doğruluyor gibi değil midir?) Bu istifalardan sonra Bilal Erdoğan’da başka bir yolsuzluktan savcı makamına çağrıldı. İşte o zaman işler çığırından çıktı başbakan için. Bir yanda kendisine uzanacak yolsuzlukların telaşı, diğer yandan sanıyorum istifa eden bakanların tehditleri onu iyice kıskaca aldı. Önce oğlunu ifadeye göndermedi sakladı ardından o malum sürgünleri yaptı. HSYK’ ı da ele geçirince nispeten rahatladı ve tahliyeleri yaptırdı. Gaziantep’te bir kilo baklava çalan çocuğa yıllarca hapis cezası veren adalet ayakkabı kutularındaki dolarları avroları, yolsuzluk ve rüşvetlere tahliye verdi. Bunun adı adalet olabilir mi? Bu olsa olsa Recep Tayyip Erdoğan adaleti olur. AKP ‘in kara adaletidir. *** Başbakan bugün Pennsylvania ya da seslendi. Ey Pensilvanya, eğer yüreğin varsa, vatanına gel! Türkiye’den kaçtın gittin, oradan ülkenin huzurunu kaçırıyorsun. Adaletin tecellisi için ne gerekiyorsa yapacağız. Dedi. Bu sözleri, ses tonu adeta küfür gibiydi. Yani sen sıkıysa dön ben sana gününü o zaman gösteririm gibi tehditti.
Ulusal güvenliğimiz için ne gerekiyorsa yapacağız. Biz bu ihanetin hesabını soracağız Bu millet ihaneti unutmaz, bu millet sırtına saplanan hançeri unutmaz, bu millet bunların hesabını sorar. Dedi. Sözleri o kadar abesti ki ama anlayana tabi. Sanki ülkemizde ulusal güvenliğimiz kalmış gibi. Yahu başbakan, Türk Ordusunu darmaduman ettin komutanları zindanlara kapattın. Diğer taraftan Bülent Arınç’a suikast yalanları ile Ankara Seferberlik Bölge Başkanlığı’ndaki iki kozmik odayı talan ettirdin. Demokratik Açılım adı altında Kürtçülere verdiğin tavizlerle Doğu ve Güneydoğuyu PKK ve sayıları yüzbinleri bulan El Kaide, El Nusra gibi, adı dünya listelerinde “terörist gruplar” olarak nitelendirilen canilere bıraktın. Hangi güvenlikten bahsediyorsun ey Tayyip Erdoğan? Yazımı senin sözlerine birkaç ilave ile bitiriyorum. Bu millet ihaneti unutmaz. Elbette unutmaz. Bu millet sırtına saplanan hançeri unutmaz. Kalleşler, hainler asla unutulmaz tabi. Bu millet AKP’ in yolsuzluklarını aklayan hakim ve savcıları da unutmaz. Bu Millet bütün bu suçların azmettiricisi ve iştirakçisi olanları da unutmaz. Gün gelecek yargılayacak, hesabını soracaktır. Bundan kimsenin kuşkusu olmasın… Böyle biline…
Sayfa 14
Sayfa 14
Mavi Kitabın Yazılış Amacı PROF. ARNOLD TOYNBEE VE MAVİ KİTAP
Dr. M. Galip Baysan
M
avi kitapla ilgili ilk yazılarımızda eski bir Ermeni dostu Vikont Brice'den ve bu kitabı hazırlamak için neden gönüllü olduğundan bahsetmiştik. Bu yazımızda sizlere onun yardımcısı olan ve daha sonraki yıllarda Türk ve Yunanlılar hakkında yazdığı kitaplarla büyük ün sağlayan tarihçi Profesör Arnold Toynbee'yi ve Mavi kitabın 1916 yılında neden hazırlandığını ve hangi amaçla öne çıkarıldığını açıklamaya çalışacağız.
cektir. 1911'de Oxford'da Balliol Koleji'nden mezun olduktan sonra kısa süre Atina'daki İngiliz okuluna devam etti, sonra kendi yetiştiği kolejde "Antik Çağ Tarihi" öğretim üyesi oldu. 1915'te Dışişleri Bakanlığı haber alma dairesinde çalışmaya başladı. 1921- 1922 yılları arasında, Türk Kurtuluş Savaşı sırasında Manchester Guardian gazetesinin muhabirliğini yaptı. Bu görevi sırasında elde ettiği deneyimlerden yararlanarak "The Western Question in Greece and Turkey / Yunanistan ve Türkiye'de Batı Sorunu" (1922) Bryce in en büyük yardımcısı Arnold Toynbee' idi adlı kitabını yayınladı. 1925'te London School of (1889–1975) ; (İngiliz Tarihçisi) 1934–1961 yılları Economics / Londra Ekonomi Okulu'nda uluslararası tarih araştırmaları profesörü oldu ve ününü arasında yazdığı 12 ciltlik "A study of History / Tarih üzerine bir inceleme" adlı yapıtıyla ünlene- pekiştirecek eserler yazmaya başladı. Civilization
Sayı 3, Mart 2014 Sayfa 15
in Trial / Medeniyet Yargılanıyor (1948), Türki- ken her şeyi öğrendim. Bundan sonra daima ye, Bir Devletin Yeniden Doğuşu (1974) adlı İstihbarat ve haber alma servisinde Türklerle kitapları Türkiye'de iyi bilinen eserlerdir. (1) ilgili alanlarda çalıştım. (Mayıs 1917'den Mayıs 1918'e kadar). Daha sonra 1918 yılının Mayıs Yaşamında Türkiye ve Türklere oldukça geniş ve Aralık aylarında Dışişleri Bakanlığı'nın Politik istihbarat bölümünde ve Aralık 1918 ile Niyer veren Toynbee; Türk halkının ölüm kalım mücadelesi verdiği 11 yıllık (1911–1922) savaş san 1919 tarihleri arasında yine Dışişleri Badönemi sırasında tam bir dinsel fanatiktir. Ön- kanlığı'nın temsilcisi olarak Paris'teki Sulh Koncelikle bir Yunan ve daha sonra da bir Ermeni feransında çalıştım. 1919–1920 arasında da sempazitanıdır." National and İnternational Po- Londra Üniversitesinde Bizans bölümü, modern Yunan dili edebiyatı ve Tarihi öğretmek litics in The Middle East adlı kitapta Gordon, Martel, Toynbee'den bir "Propaganda uzmanı" şerefini taşıyorum." (3) olarak bahsetmekte, 1912 Haziran ayı başlarında annesine gönderdiği bir mektupta Bu sözler açık bir İtirafın, gayet net bir şekilde "Türklerin Avrupa'dan atıldığını görmek için sa- ifade edilmesidir. Kendisinin birinci derecede bırsızlanıyorum, çünkü onlar sadece kaba ve kaynak olduğunu ifade eden ve ima eden yasaldırgan değil aynı zamanda aptal ve tembel- zar; o tarihe kadar sadece Yunanistan'ı gördirler" diye yazıyordu. Türkiye'nin savaşa girmüş, bütün bilgileri Türkiye'nin en önemli düşme kararı alması üzerine de "bu işi daha da manı olan diğer bir Hıristiyan ülkenin elemanlakolaylaştırdı. Sofradan kalktığımız zaman Tür- rından almıştır. Ön yargıları, inançları Türk inkiye'den bir kırıntı bile kalmayacak" dediğini sanını tanımaktan değil, bilakis hiç tanımamabelirtmekte, "Toynbee'yi etkin ve kaba" olarak sından kaynaklanmaktadır. Türklere karşı ön vasıflandırmaktadır. (2) yargıda olmasının dışında nefret duyguları ile doludur, böyle bir insanın İngiltere gibi büyük Ünlü tarihçi o günlerde tamamen Yunanlı dost- bir imparatorluğun propaganda sistemi içinde larının etkisi altındadır. Buna bir itirazımız ola- yer alması Ermeni ve Rumlar için ne kadar büyük bir kazançsa Türkler ve gerçekler açısınmaz, bir topluma, bir ulusa karşı sevgi nefret dan o kadar büyük bir talihsizliktir. gibi duygular bireyin tabii hakkıdır, bu hakka saygılıyız ama bizim Toynbee ile ilgili bazı pozisyon iddiaları ile yaptığı açıklamalara itirazı- "20 Ekim 1920'de izin aldım, 15 Ocak 1921'de mız olacak, tek yanlı görüşlerine katılmadığıAtina'ya vardım. Atina –İzmir –Manisa –Bursa mız gibi, yalan ve sahte haberlere de fazlaca –Yalova – İzmit – İzmir – Atina –Selanik – İsiltifat ettiğini iddia ediyoruz. Bu gerçeği bizzat tanbul'u gezerek 15 Eylülde Londra'ya dönkendi kaleminden öğreniyoruz. düm." (4) Bu ifadelere göre Toynbee Türkiye ve Türkleri de görmüş, tanımış görünümü veri"Türk ve Yunan ilişkilerini ilk elden etüt edecek yor. Ancak 1920–15 Eylül 1921'e kadar bütün bu gezdiği bölgeler "Yunan işgal bölgesi" İstanfırsatlara sahiptim. Kasım 1911'den Ağustos 1912'ye kadar, Balkan Savaşı'ndan hemen ön- bul ve Boğazlar kesimi de kendi ülkesi İngiltere ceki dokuz ayımı Yunanistan'ın tarihi bölgele- ve müttefiklerinin işgali atındaki bölgelerdir. Toynbee ne Türkleri ne de Türkiye'yi tanıma rinde, Girit ve Atos Yarımadasını adım adım dolaşarak geçirdim, ülkenin fiziksel coğrafyası gayretine girmemiştir. Bütün dikkatini Yunanlıen önemli ilgi saham oldu. Modern topluluğun lar ve Ermenilere, yani Osmanlı idaresi altında sosyal ve ekonomik yaşam ile ilgili pek çok şey yaşayan son Hıristiyan toplumlara vermiştir. Ayrıca bir tarih uzmanı olarak kadroya dâhil öğrendim. Avrupa Savaşı sırasında Lord edilen Toynbee'nin "Osmanlı yönetiminin kendi Bryce'in maiyetinde, İngiliz Hükümeti tarafından 1915'te 'Osmanlı İmparatorluğu'nda Erme- bölgesinde 600 yıldan fazla bünyesindeki çok nilere yapılan Muamele / Treatment of Armeni- değişik din ve mezhepten, milletten olan insanans in the Ottoman Empire' ve 1916'da "Çeşitli ları bir arada mutlu yaşatmayı başarabilmiş bir yönetim olduğunu bilmeden "Türk idaresine Yayınlar / Miscellaneus No.31" adları altında hakaret etmesi" nin mazur görülecek hiçbir yayayınlanan ünlü "Mavi Kitap"ı hazırladım. Bu vesile ile Türk milletinin ve diğer halkları yöne- nı olamayacaktır. timindeki güvensizlik hakkında bilinmesi gere- Toynbee'nin Ermenilerle ilgili görüşleri inanıl-
Sayfa 16
maz bir taraftarlığın ürünüdür. "Türkiye'nin kuzeydoğu illerinde 1895 ten beri Ermenilere Müslümanlar tarafından Soykırım yapılması yaygın hale gelmişti."(5) "Ermeniler yabancı ülkelerin kendileri için bir şeyler yapmasını sağlamaya yardımcı olmak amacıyla kendilerini Türklere katlettirmişlerdir." (6)
Sayfa 16
günlerin en önemli konusu: ne yapıp edip ABD'yi Antant ülkeleri safında Almanya ve müttefiklerine karşı savaşa sokmaktı.1916 yılında "The New York America" bütün Amerikalılara Hıristiyan İngiltere ve Hıristiyan Fransa'ya barbar düşmanlarına karşı mücadelesinde desteklenmesi tavsiyesinde bulunuyordu. Eski Başbakan Asquith ve Stanley Baldwin'in her ikisi ve Başbakan Ramsay MacDonalt 1924 yılında Toynbee savaş döneminde sadece Türkiye'ye yaptıkları bir konuşmada, Bryce'ın Mavi Kitap'ıkarşı değil Almanya'ya karşı açılan propagan- nın 1916–1917 yılları arasında müttefik propada kampanyasında da rol almıştı. Sistem içinde ganda aracı olarak yaygın bir şekilde kullanıldığını Amerikan Halkı ve Başkan Wilson'un hargörev yaptığı iki yıla yakın bir süre içinde "Belçika'da Alman Terörü", "Fransa'da Alman be katılma konusunda verdikleri nihai kararı Terörü, Ermeni katliamı, Hemşire Cavell'in ölü- etkilediği görüşünde olduğunu ifade etmişlerdir. (9) mü" gibi yayınlar hazırlamış ve seçkin İngiliz tarihçisi bir "Sahte Zulüm propagandası uzmanı" olmuştur. (7) 1915 sonu ve 1916 yılında İngiltere'yi böyle yoğun bir propaganda kampanyasına zorlayan konulardan birincisi Amerika ve diğer tarafsız İşte ünlü "Mavi Kitap" içindeki bilgilerin doğru ülkelerin, özellikle Balkan ülkelerinin kendi yanolup olmadığı kontrol dahi edilmeden, tamamen Ermeni kaynaklarından yararlanarak ha- larında savaşa katılmalarını sağlamaktı. Ama ondan da öte, o güne kadar bilinmeyen ve tahzırlanmış ve Toynbee'nin kendi sözleri ile min dahi edilmeyen bir durum ortaya çıkmıştı. "aptalca yayınlanmış ve dağıtılmış bir savaş Türkler için yüzyıla yakın bir süredir yapılan büpropaganda kitabı" (8) olarak vasıflandırılmış tün aleyhte çalışmaların etkisinde kalarak, zibir yayındır. Ancak bütün Dünyada, özellikle hinlerinde 'katil, canavar ruhlu, barbar tipli, fesAmerika'da etkinliği fazla olmuştur. Çünkü o li, sakallı/bıyıklı, harem sahibi, uçkuruna düşkün, inançsız, zalim insancıklar' canlanıyordu. Ancak; bir Türk tabiriyle "yiğidin harman olduğu" muharebe meydanlarında, özellikle Çanakkale'de, Irak, Sina Cephelerinde kelimenin tam anlamıyla "adam gibi adamlar" la karşılaşınca şaşırdılar. Belki garip karşılanabilir ama karşılıklı mücadele sırasında önce birbirlerine saygı duymayı sonra da sevmeyi öğrendiler. Komutanların gözlemleri ve askerin savaş azmi için gerekli gibi görünen kin ve nefretin yerini "sevgi, saygı" gibi insancıl duyguların alması, Londra'da "Savaş Meclisi"ni rahatsız etti. İngilizlerin nefretinin Türkler üzerine yoğunlaşması savaşçılar için hayati önemi haizdi, "masum bir Hıristiyan toplumuna yapılan emsalsiz soykırım, şiddet dolu uydurma hikâyelere bu askerler bile dayanamazdı. Ancak tıpkı Alman Lepsius gibi, İngiliz Lordu Bryce ve Tarih uzmanı Toynbee ve Ermeni çevreleri propaganda malzemesi bakımından sıkıntıya düştüler. Onlar da tıpkı Lepsius'un yaptığı gibi İstanbul'da tarafsız bir ülke temsilcisi gibi görünen ama her hali ile Antant ülkelerin bir ferdi gibi çalışan Amerikan elçisi Henry Morgenthau'ya başvurdular. Bryce
Sayı 3, Mart 2014 Sayfa 17
1914 yılında Filistin'i ziyareti sırasında tanıştığı İstanbul'daki ABD Büyükelçisi Morgenthau'ya bir mektup göndererek, "eğer Anadolu'da yaygın bir durumda bulunan Amerikan misyonerlerden, durumu açıklayacak bir bilgi geldiği zaman onları arada sırada görmeme izin vermelisiniz." diye yazıyordu. Margenthau ona misyonerler, konsoloslar ve seyahat edenlerin gönderdikleri raporları gönderdi. Meselâ Halep'teki Amerikan konsolosu J.B. Jackson'un gönderdiği bir rapor, Mavi Kitapta yayınlandı. Margenthau 1919 Mart'ında yayınlanan Red Cross Magazine'de bu yardımı şu sözlerle itiraf ediyor. "Benim sahip olduğum bilgilerin çoğu zaten Viscont Bryce'ın mükemmel hazırlanmış dokümanter eseri Mavi Kitapta yayınlanmıştır." (10)
edebilecek imkâna sahip olması nedeni ile özellikle seçmişti. Savaştan önce Amerika'da uzun yıllar elçilik yapmış olması da ayrı bir avantajı idi. Meselâ Amerika'daki misyoner kuruluşları Ermenilere yardım için açtıkları kampanyalarda kendi propagandalarına destek sağlamak için "eski dostumuz büyükelçi Bryce da iddialarımızı doğrulamıştır." gibi ifadelerle, Türk düşmanlığına destek buluyorlardı. (12)
Burada dikkatinize sunmak istediğimiz en önemli husus: Türkiye'ye yönelik savaşın en önemli propaganda araçlarından birinin, İngiliz Hükümeti'ne tarafsız bir ülkenin temsilcisi, ABD Elçisi tarafından temin edilen bilgilerle hazırlanmış olması ve İngiliz hükümetinin, ABD halkını Osmanlı Devleti ve müttefiki Almanya'ya karış savaşa sokmak için bunları Amerika kamuoyunu kazanmak amacıyla, İngi- kullanmış olmasıdır. Görüldüğü şekilde tıpkı lizler başlattıkları dev propaganda kampanya- Lepsius olayında olduğu gibi İngiliz Mavi kitası" sırasında, Amerikan gazetelerine de Bryce bının hazırlanmasında da en önemli kaynak; Raporu'nun önemli kısımlarının yazılması için İstanbul'daki Amerikan Büyükelçisi Henry Mordağıtıyorlardı. "The New York Times, Philegenthau'dur. Gelecek yazılarımızdan birinin delphia Public Ledger ve Chicago Herald gibi konusu olan bu şahsın yaptıklarını izlerken gazeteler bu Ermeni dehşeti öykülerine olduk- okurlarımızdan bu gerçeğin unutulmamasını ça fazla yer vermeye başladılar. Current Histalep ediyoruz. tory (Güncel Tarih) adlı New York Times'ın çıkardığı aylık dergi, Bryce Raporu'nun uzun giriş bölümünü doğrudan veren ve raporun Türk DİP NOTLAR: (1) Ana Britannica C.30, s.171, 172. vahşetiyle ilgili en korkunç kısımlarını özetleyen Türk karşıtı makaleleri orta sayfa serileri (2)Edward İngram (editing). National and İnterolarak veriyordu. New York Times gazetesi üç national Politics in The Middle East, P.71 sayfasını Bryce Raporu'na aktarmak için kul(London – 1986). lanmıştı. New Republic Bryce'ı kaynaklarının (3) Arnold Toynbee, The Western Question in seçimi ve kanıtları için övmüştü, ancak bu kaynakların çoğunun anonim olduğundan hiç bah- Greece and Turkey, s.VIII (London – 1992). sedilmemişti. Aksine raporun özeti verilmiş ve (4) Aynı Eser, s.VIII. Türkler kınanmıştı. Diğer gazete ve dergiler de (5) Aynı Eser, s.17. aynı şeyi yapmış, raporun özeti ya da rapor(6) Aynı Eser, s.35. dan alıntıları yayınlamıştı. (11) (7) S.Sonyel, The Great War, s.140. (8) A.Toynbee, a.g.e, s.50. Morgenthau'nun kitabının çıktığı 1918 Aralığına kadar Amerika'da en etkin propaganda kita- (9) S.Sonyel, The Great War, s.148. (10) S.Sonyel a.g.e., s.147 –148. bı Bryce'ın "The Treatment of Armenians in (11) Justin Mc Carthy: Birinci Dünya Savaşınthe Ottoman Empire / Osmanlı İmparatorluğu'nda Ermenilere Karşı yapılan Muamele" ad- da İngiliz Propagandası ve Brice Raporu, Oslı hazırlanışını yakından izlediğimiz kitap oldu. manlıdan günümüze Ermeni Sorunu, s.32 Bunun bir sebebi de onun 1888'de Amerika (Yeni Türkiye Yayınları, Ankara–2001) Tarihi ile ilgili yazdığı "The American Commonweath" adlı kitabın Amerika'da akademik (12) Aynı Eser, s.35 çevrelerde büyük kabul görmüş olmasıydı. İngiliz Hükümeti Lord Bryce'ı Amerikalılara hitap
Sayfa 18
Sayfa 18
Marmaray Türkiye’yi nereye götürüyor? Ersoy MÜNEVİS
Y
ıl 1795, bugün İstanbul Teknik Üniversitesi olarak bildiğimiz Mühendishane-i Berr-i Hümâyun açıldı. 1870 yılında ise Avrupa üniversiteleri tarzında kurulan Darü'l-Fünun-ı Osmani büyük bir merasimle açıldı. Recep Tayyip Erdoğan ise Rize’de kendi adını taşıyan üniversitenin akademik yılı açılış konuşmasında “Rizeliler Anadolu insanının en güzel örnekleridir. Batının çocuklarında bunu göremezsiniz. Dilerlerse anne baba ocaklarında diledikleri eğitimi görebiliyorlar.” dedi. Yıl 1805, Avrupa tarzında ilk hastane Kasımpaşa'daki Tersane-i Amire'de açıldı. Recep Tayyip Erdoğan ise Başakşehir'de İkitelli Şehir Hastanesi'nin temel atma töreninde “Benim vatandaşımı hastanelerde insan yerine koymadılar. Kardeşlerim acil servislerde dâhil hasta kardeşime yeterince ilgi göstermediler. Şefkat göstermediler. Hastanelere sağlam giren hasta çıktı.
Mecburen giren yoksul kardeşim yeri geldi rehin alındı. Hastaneden çıkamadı.” şeklinde halka hitap etti. Yıl 1827, Osmanlılar İngiliz yapısı ilk buharlı gemiye sahip oldu. Recep Tayyip Erdoğan ise ABD'den alınan Awacs Uçaklarının Hizmete Alım Töreninde “Bu yılsonu ve önümüzdeki yıl içerisinde teslimatlarla birlikte 4 uçağı teslim alacaklarını vurgulayarak, "Hava kuvvetlerimiz çok büyük bir güce erişmiş olacak” dedi. Yıl 1837, Osmanlı yapımı "Eser-i Hayr" adlı buharlı gemi denize indirildi. 1848’de ise Osmanlı yapımı ilk demir vapur deniz indirildi. Recep Tayyip Erdoğan ise Heybeliada Gemisi'nin hizmete girişi, Büyükada Gemisi'nin de denize indirilmesi amacıyla düzenlene törende ''Türkiye artık dünyada savaş gemisi tasarım ve inşasını
Sayı 3, Mart 2014 Sayfa 19
gerçekleştirebilen 10 ülke arasına girmiş bulunuyor'' dedi. Yıl 1855, Osmanlı İmparatorluğu'nda telgraf hizmete girdi. Recep Tayyip Erdoğan ise Türksat 4A uydusunun teslim töreninde “Bugün teslim törenini gerçekleştirdiğimiz Türksat 4A uydusu sayesinde televizyon yayınlarımız ve uydu haberleşme sinyallerimiziz, Afrika kıtasının da tamamına ulaşmış olacak" dedi.
Yıl 1876, Temel Kanun veya Anayasa anlamına gelen Osmanlı’nın ilk anayasası Kânûn-i Esâsî kabul edildi. Recep Tayyip Erdoğan referandum gezilerinde HSYK'nın ''CHP'nin arka bahçesi olduğunu'' savunarak, ''HSYK'daki kaymak tabakayı yıkıyoruz'' dedi. Eğer ki Akp; üniversiteler açtı, hastaneler açtı, yerli gemi, yerli helikopter yaptı, uzaya uydu attı, Marmaray’ı inşa etti, paradan altı sıfır attı, internet getirdi, adalet sarayları yaptı, Kanal Yıl 1856, İzmir-Aydın demiryolu hattının yapı- İstanbul’u yapacak, anayasa yapacak diye geliştiğimizi sanıyorsanız, yukarıda verdiğimiz mına başlandı. Marmaray'ın açılış töreninde konuşan Recep örnekler Osmanlı’nın dağılma döneminde gerçekleştirilen icraatlardır. Bu icraatların yapılTayyip Erdoğan ise “Bugün yaşadığımız bu gurur Türkiye'nin, aziz milletimizin İstanbul'u- ması Osmanlıyı yıkılmaktan kurtaramadı. 1856’da İzmir-Aydın demiryolu yapıldığında, muzun gururudur.” dedi. Yıl 1862 Osmanlı banknotu Kaimeler piyasa- “Padişahım çok yaşa” şeklinde sloganlar atanlar var mıydı bilemiyoruz ancak ülkeyi becerikdan tamamıyla toplandı. siz, basiretsiz, kendi çıkarlarını düşünen, emRecep Tayyip Erdoğan ise "Paradan 6 sıfır peryalizmle işbirliği yapanlara teslim ettiğimizatılması döneminde, Taksim'e çıkıp anırırım diyen köşe yazarları oldu, ancak anıramadılar de en sonunda olacak olan bölünmek, yıkılama şimdi o görevini köşelerinde yerine getiri- maktır. yorlar" dedi. Gelinen en son nokta, Kuzey Irak’a resmi olaYıl 1864, Karadan Hindistan'ı Avrupa'ya bağrak “Kürdistan” denmesi, Suriye’de üç kantonlayan telgraf hattı tamamlandı. Recep Tayyip Erdoğan ise Azeri doğal gazını da Kürtlerin özerklik ilan etmesi ve BDP Genel Türkiye üzerinden Avrupa'ya ulaştırmayı plan- Başkanı Selahattin Demirtaş’ın, yerel seçimlayan 7 milyar dolarlık hükümetler arası Trans lerden sonra demokratik özerklik ilan edecekAnadolu Doğal Gaz Boru Hattı Projesi lerini söylemesi. (TANAP) anlaşmasının imza töreninde. "Bu proje sadece ülkelerimiz arasındaki bağları derinleştirmeyecek, Türkiye üzerinden AzerKısacası Marmaray’a değil, ülkenin nerebaycan ve Avrupa arasında organik bir bağ ye götürüldüğüne bakılması gereoluşturacaktır." dedi. kiyor. Yıl 1864, Nizamiye Mahkemeleri kuruldu. Avrupa’nın en büyük adliyesi olan İstanbul Adalet Sarayı'nın açılışını yapan Recep Tayyip Erdoğan, 8 yılda 131 yeni adalet sarayı yaptıklarını yargıdaki personel sayısını ise % 26 artırdıklarını kaydetti. Yıl 1869, Akdeniz ile Kızıldeniz'i birbirine bağlayan yapay suyolu olan Süveyş Kanalı açıldı. Recep Tayyip Erdoğan ise çılgın proje olarak lanse edilen Kanal İstanbul projesini “İşte bugün bu muhteşem şehre yeni bir hizmeti yeni bir eseri kazandırmanın milletçe heyecanını yaşıyoruz.” diyerek tanıttı.
Sayfa 20
Sayfa 20
Adalet yerini buldu… Osman TAMTÜRK
17
Aralık da kopan fırtınanın önüne katıp demir parmaklıkların arkasına sürüklediği son beş kişi de serbest bırakıldı. Hem de biz milletin….. böyle yaparız der misali 28 Şubatta. Böylece bir taşla iki kuş vurulmuş oldu. Öncelikle adalet yerini buldu. Beyefendilerin mahdumları ve de Türkiye aşkı ile yanıp tutuşan, bu ülkeye yararlı olmak için her türlü fedakarlığı esirgemeyen Sarraf efendi nihayet serbest bırakıldı. Basında çarşaf çarşaf dolaşan belgelere baktığımızda tutuklanacakların başının Bilal Efendi olduğu görülüyordu. Ancak babasının arabasına sığınan Bilal efendiyi tutuklamak ülkenin bağımsız yargısı için tabii ki mümkün değildi. Bizde bağımsız yargı var ya, hani o “Vatan Sağ olsun” diyenleri ömür boyu hapseden yargı, işte o yargının babam sağ olsun diyenleri yargılaması tabii ki mümkün olmayacaktı. Bu itibarla Bilal efendi dışarıda iken onlarda tez olarak çıkacaklardı. Bu konuda
CHP Gaziantep millet vekili “Tahliyelerin olacağı belliydi. Yabancı tutuklular, Dışişleri Bakanlığı’nın isteği doğrultusunda serbest kalabilecek ya da önerilen ülkeye gönderilebilecekti. Sarraf, ‘beni çıkartmazsanız konuşurum, konuşursam hepinizi yakarım’ dedi. HSYK yasası hemen faaliyete geçti ve bunlar serbest kaldı” diyor ama öyle olmasaydı da serbest kalacaktılar. Bilal dışarıda iken onların içerde olması adaletsizlikti ve şimdi adalet yerini buldu. Aslında paralel rezaletin savcıları bu konuda adil davranmışlardı. “Vatan sağ olsun” diyenleri nasıl düzmece delillerle telefon dinlemeleri ile içeri esir hanelere tıkmışlarsa, “babam sağ olsun” diyenleri de başbakanın deyimi ile kumpas kurarak içeri atmak istediler. Gerçi ortada dolaşan fiziki deliller, yani paralar telefon konuşmalarını destekliyorsa da önemli değil. Başbakan kumpas dedi ya önemli olan odur. Bu ülkede tek bir doğru vardır. O da başbakanın dediğidir. Hoş o da ikide bir kendi ile çelişiyor ama o kadar olacak artık. Sayın Baykal’a kurulan komplo için miting meydanlarında keyiften dört köşe demeçler veren başbakan, sıra kendilerine geldiğinde fırıl fırıl dönüverdi. Yıllardır yazıyoruz. Evde canavar beslemek tehlikelidir, büyüdüğünde seni de yutmak ister diyoruz. Gün o gündür. Başbakanın beslediği canavar artık büyümüş ve onu yutmaya karar vermiştir. Bütün bu kavganın sebebi budur. Başbakansa yine mağdur edebiyatına sarılmış, diktatörlük yasalarına sarılmaya başlamıştır. Bu kavganın sonunda hangi taraf kazanırsa kazansın kaybeden millet olacaktır. Fillerin tepiştiği yerde asıl zararı çimenler görür. Sorulacak soru şudur. Bu millet çimen olmaya devam edecek midir? Başka bir deyişle seçimlerde yine bunları destekleyecek midir? Bunu da Mart sonunda göreceğiz.
Say覺 3, Mart 2014 Sayfa 21
Sayfa 22
Sayfa 22
Fotoğrafı zor bulunan devrimci: Çantalı Başkan Mehmet Esmer
“A
ğbi Ankara’dan aradılar seni. Genel Sekreter görüşmek istiyormuş. Gelince arasın hemen dedi.” Genç arkadaşım partiye girince böyle haber verdi.
mi daha sonraları öğrendiğim gibi iktidarlar yıkan büyük yürüyüşüyle, emek mücadelesi yapan (vatan savunmasının bence o yıllarda askerden de en ön cephesinde yer alan) o madenci şehrine gitmenin heyecanı ama daha çok da merakı var içimde.
1989’un güz ayları… Hastalığa meryemdir 'Particilik' Yemin etmişiz Sosyalist Parti'yi 1991 genel seçimine sokacağız. Örgütlenme barajını aşacağız. İçimizde “Elveda proletarya, Sosyalizm nerede hata yaptı” diyenlerden tutun da “kapitalizm haklı çıktı”diyen liberal muhalefete inat bütün Türkiye’yi tarıyoruz. Böyle bir ahvâl içinde sıkça gelen Ankara telefonlarından biridir diye düşünüyorum. Genel Sekreter, “Mahmut Sarıkaya arkadaştan bir aydır haber alamıyoruz, Zonguldak’ta idi” diyor. Bütün hastaneler aranmış karakollara sorulmuş sanırsınız maden kuyularından birinin içine girmiş de çıkmamış. Orada bile duramaz gören olur zaten. Zonguldaklı arkadaşlardan son bilgi ise Devrek’te bir görüşmeye gittiğine dair. 1980 darbesinin büyüttüğü kontrgerillanın insan katlettiği yıllar…
Ve Zonguldak kazan ben kepçe. İşportacı Ali İhsan, “Abi onu Nazım abi bilir ama Devrek’e gidecem demişti. Mustafa abiye uğramıştır, bir aydır görmedim” dedi. Devrek’te Mustafa,“Geldi ama nereye gittiğini söylemedi. Belki Karabük’e gitmiştir. Ereğli’ye de gidebilir” dedi. Karabük Zonguldak arası trenle 3.5 saat. Ereğli de bir saat. Ereğli yakın önce oraya bakmalı. Amasra’da da madenciler var en az 3 saat çeker.
Arabalar nereden kalkıyor acaba. Böyle telaşlı ve de koşturmalı insan arama. Bir hafta…
Bu sefer ben arıyorum Ankara’yı birazda umutZonguldak arabasına binerken aklıma kötü şey- suz. ler geliyor terminalde. İyi ki aramışım. Bir taraftan da emeğin başkentine gitmenin “elveda” edilen işçi sınıfının, mücadeleye girdi İstanbul’da ablasının evindeymiş mide kanama-
Sayı 3, Mart 2014 Sayfa 23
sı geçirmiş sıkıntıdan.
Paramız az karnımız aç
Ece ajandası olmazsa olmazıydı. Birde pilot kalem yeni çıkan. Sayfa ortadan bölünür pilot kalemle çizilerek ve yol parası, tuvalet parası ayrı ayrı yazılırdı oraya. Ama “particilik” iyi ederdi bizi halâ olduğu Özel ihtiyaçlar gider yazılamazdı. Gazete gibi. Geçti bir ay daha “Ayaktasın bir su verir mi- özel ihtiyaca girerdi. Yemek içmek zaten yasin” misali parti, hazır öğrenmişken biraz da- zılamaz. Parti iyi kötü yeme içme harçlığı yolluyor. Onu da almamak lâzım aslında. ha kal deyince emeğin başkentine oldu bir Paramız çok az karnımız aç ne yapacağız çeyrek yüzyıl bağımlılık. çözüm kolay. Bir bağ maydanoz alır poşete Aynı zamanda merdiven şehri Zonguldak koydurur sonra bir tanıdık lokantada yıkar ve içine yağ sirke tuz döktürür o yılların ilklerinden çavdar ekmeği ile bana bana partide Geldi Mahmut arkadaş, Kozlu’da herhalde üç yüz merdiven çıkmıştık, hocanın evinde yerdik.Yanında çay varsa burjuva sofrası rahat konuşalım diye. Zonguldak kömür ma- bile demişizdir belki de. deni ile bilinir ama bir bilinmeyeni de öğrenIşıklar içinde yat dim. Bana göre maden ve merdiven şehridir ZonBüyük madenci eyleminin top sesleri geliguldak. yorken ayrıldım Mahmut’tan. En son Kozlu kahvelerinde madenci önderi Metin’i partiye Bir şey demedi fazlaca “Biraz rahatsızlankazanmaktı hedefimiz. O devam etti. Görüşmıştı işte ne gerek vardı aramaya.” tük toplantılarda ben başka bir emek kentindeydim. Büyük Madenci Yürüyüşü'nde SosBaşladı madencileri anlatmaya kendince. yalist Parti Genel Başkanı Ferit İlsever’in Kısa ve tıknaz olurlar, az öne doğru eğik yü- koluna girmişti. Dediler ki partisi ile ayrı düştü disiplinsizlik rürler kömür çıkarılan yere ayak denir, bayaptı. Ve uzaklaştı. İçine kapandı. Başka zen sürünerek girerler ondandır. Köylüdür bir kısmı tarla tabanı olanları vardır. Anlattı laflar eder oldu. İki vazgeçilmezi vardı birini çok az belli etti. Bir diğeri boynuna asarak anlattı. gezdiği çantası idi. Belki de bir yıl olmuştur birlikte mücadele ettiğimiz. Ben arada kaçardım yavuklumun Madenci kendinden yana olan adama “başkan” der. Sevmediği adama da başkan yanına. O zonguldak'ta çok kalırdı. Hocanın evinde- der. Ama söylerken belli eder niyetini. Mahki iki kişilik çekyatta sırt sırta verip yatarken mut arkadaşımı yürekten sevdiği için hiç bısorardım, “dünya işlerini”sanki öbür dünyaya rakmadığı çantasını da ekleyerek Çantalı Başkan dedi madenci. çalışıyormuşuz gibi. O yıllarda çok olurdu Aydınlıkçılar da böyle hastalıklar.
Sevgili Hasan Basri Özbey, Tekin Ulgur ağabey için “Fotoğrafı zor bulunan devrimci” Bir gece duvara dayalı halı sarmalını kazay- diye yazdı. Doğrudur, Türkiye’nin bağımsızla yıkınca ben içinden çıkan Sinekli Marma- lık mücadelesinde Aydınlıkçı fedai geleneğira’yı bir saatlik ısrarla açıp içince anlattı ba- nin bilinmeyenleri çoktur. Ben bir yatakta na sevdiğini. Cümle içinde cümleyle “Yaşça yattığım Mahmut Sarıkaya’nın doğum tarihiküçük biraz ama ne yapayım aşık oldum iş- ni öğrenemedim. Aramızdan 30.11.2010 ‘da te” demişti son kadehi içerken. Hoca da za- ayrılmış yeni öğrendim. Işıklar içinde yat Çantalı Başkan. ten çoluk çocuğu yollamıştı memlekete. Kendi de geç gelirdi çoğu zaman. Önceleri pek renk vermedi.
Sayfa 24
Sayfa 24
Bilinçaltı bilgi düzeyimizin farkına varabilir miyiz? BİLİM TEKNOLOJİ
Ç
evremizde gördüklerimizin ancak yüzde 10’unun bilinç dünyamızda yer edindiğini biliyor muydunuz? Bilimadamları Barcelona’da yer alan beyin araştırmaları laboratuvarında yüzde 10’luk oranı yükseltmeye çalışıyor. Araştırmanın ana hedefi, verilerle dolu dünyamıza karşı beynimizi daha verimli kullanabilmek.
natör olarak görev yapıyor. Freeman araştırmanını amaçlarını sıraladı: “Araştırmalarımız, hafıza işlemine daha fazla yoğunlaşarak çevremizde dikkatimizden kaçan yararlı bilgilerin hatırlanması aşamasına odaklanıyor. Böylece daha fazla bilgiyi hafızada tutmaya ya da tehdit içeren bir duruma karşı daha hızlı farkında olmaya başlıyorsunuz.
Veri toplamak basit. Sıkıntı bu verileri anlamlı bir bütün haline getirmek. Fakat hiç bitmeyen veri seli tarafından boğulan insanlar, çoğu zaman bu bilgi yüklü yapıdan bir anlam elde edemiyor. Araştırmacılar karmaşık ve sofistike bir sanal program aracılığıyla beyni keşfetmeye çalışıyor.
Mesela dokunma, görme ve duyma duyu organları ile çevremizdeki dünyayı algılıyoruz ve ona bir anlam yüklüyoruz. Bizim yaptığımız araştırma, bu algılama sürecinde bilinçaltına aktarılan bazı duyumların uyandırılması ve bilinç düzeyine yükseltilmesini amaçlıyor.”
Londra Goldsmiths Üniversitesi’nde psikoloji profesörü Jonathan Freeman projede koordi
Avrupa Birliği tarafından yürütülen projede, bilinçaltının gizemli kodları gün yüzüne çıkarılarak beynin daha etkili ve verimli çalışması amaçlanıyor. Beynin kamaşık yapısı yine
Sayı 3, Mart 2014 Sayfa 25
kompleks bir yapay zeka ile ölçülüyor.
Pompeu Fabra Üniversitesi’nde psikoloji profesörü Paul Verschure: “Beyin dışarıdan kontrol edilen bir bilgisayar değil. İnsan vücuduna sıkıca bağlı bir organ. Beyin ve vücut faaliyetlerine beraber karar veriyorlar. Yani beyni anlayabilmemiz için onu gövdeyle beraber düşünmeliyiz. Ve araştırmamızda kullandığımız bu vücut hemen arkamda duruyor. Yani beynin faaliyetlerini bu robotun vücut faaliyetleri ile beraber anlamaya çalışıyoruz. Bilincin fiziksel faaliyetlerinin temelini araştıran projemizde bir sonraki adım, beynin nasıl çalıştığını keşfetmek.”
Bilgisayar mühendisi Pedro Omedas bize kullandıkları bilgisayar sistemlerini tanıttı: “Burada çok farklı teknolojileri kullanıyoruz. Sanal gerçeklik platformu ve karışık gerçeklik platformu, bilgileri ekrana yansıtmamıza yardımcı oluyor. Daha sonra farklı bir sistem aracılığıyla bu platformdaki bilgileri özetleyebiliyoruz. Amacımız, verili bir alanda insanın nasıl hareket ettiğini anlamak. Psikolojik sensörler, mesela kalp atışları ya da nefes alma süreçleri gibi bir dizi bilinçli ya da bilinç dışı yapılan faaliyeti bize bildiriyorlar. Biz de bu karmaşık sürecin nasıl işlediğini inceliyoruz.” Araştırmacılar bu adımla insan beyninin daha karmaşık veri yapılarına karşı daha etkili çaPompeu Fabra Üniversitesi’nde Nörobilim lışmasını sağlayacak yeni bilimsel araçlara alanında profesör Anna Mura, gelecekte inulaşmayı umut ediyor. san beyninin işlevini artıracaklarını söyledi: “Sistem, bilinçaltı düzeyimizin farkına varma- http://ceeds-project.eu ya ve onu bilinç düzeyine yükseltmemize yardımcı oluyor. Bu sayede daha karmaşık verileri kolay bir şekilde keşfedebileceğiz ve daha fazla ayrıntıyı tanımlayabileceğiz. “ Peki iki beyin bir beyine göre daha iyi değil mi? Araştırmacılar bir robottan yardım eli istiyor.
TARİHTE Sayfa 26
Sayfa 26
1 MART 1926
4 MART 1970
7 MART 1990
Yüksek Denetleme Kurulu Hacı Ali Demirel'e satılan Devlet Demiryolu arsaları için soruşturma açtı. üç gün sonra Yüksek Denetleme Kurulu'nun sekiz üyesi görevden alındı.
Hürriyet gazetesi yönetim kurulu üyesi ve yazarı Çetin Emeç, İstanbul Suadiye'deki evinin önünde pusu kuran maskeli 2 kişinin silahlı saldırı sonucu öldü.
5 MART 1959
Türkiye ile ABD arasında ikili bir 1889 İtalyan Zaaskeri bir antlaşma nardelli yasası imzalandı. ABD'nin esas alınarak ha- diğer Bağdat Paktı zırlanan yeni Türk ülkeleriyle de imzaladığı bu ikili antCeza Kanunu laşmaya göre, bu TBMM'de kabul ülkelere doğrudan edildi. ya da dolaylı bir saldırı söz konusu MART 1985 olduğunda, ABD Orly katliamı dava- ülkenin isteği üzerisında karar açıkne gerektiğinde landı. ASALA örgü- silahlı kuvvetlere tü militanı Varujan de başvurarak yarGarbisyan müeb- dımda bulunacaktı. bet, Soner Nayır15, Ohannes MART 1954 Semerciyan10 yıl TBMM'de Türk Cehapis cezasına za Kanunu'nun161. çarptırıldı.15 Tem- Maddesinin değişmuz1983 yılıntirilmesi hakkındaki da Fransa'nın Orly kanun tasarısı tarHavaalanı'nda ikisi tışmalara yol açtı. Türk 7 kişinin ölü- Tasarı üzerine komüne yol açan nuşan Başbakan bombalı saldırının Menderes, "Bunu sanıklarına verilen basın özgürlüğünü bu cezalarla ASA- kısıtlamak için haLA ilk defa ağır bir zırlamadık, vatancezaya çarptırılmış daşların şeref, naoldu. mus ve haysiyetleri söz konusudur. MART 1924 Vatandaşın bu Eğitim sisteminde memlekette iftiralaikliği ve öğrenim dan masun, korkubirliğini esas alan suz yaşamak hakTevhid-i Tedrisat kıdır.Vatandaşın Kanunu TBMM'de namusunu teminat kabul edildi. altına almak azmindeyiz" dedi.
2
6
3
8 MART 1956 Devletin siyasal prestijine ve mali gücüne zarar getirdiğine karar verilen ya da kişilerin özel hayatına tecavüz eden yazılar yazan gazetecilere ağır cezalar öngören Basın Kanunu, TBMM'den geçti.
11 MART 1947 13 MART 1889 Türkiye Uluslararası İskan ve Kalkınma Bankası ve Uluslararası Para Fonu Teşkilatı'na (International Monetary Fund) katıldı.
Atatürk, ''1283'' yaka numarasıyla Harp Okulunun piyade sınıfına yazıldı.
14 MART 1919
Yunanlıların, İzmir'e çıkarma planı, İngiltere BaşbaMART 1971 kanı Lloyd George, DÜNYA EMEKÇİ Silahlı Kuvvetler, Fransa Başbakanı KADINLAR GÜNÜ hükümeti ve parla- Clemenceau, İtalya mentoyu suçlayan Başbakanı Orlando bir muhtıra verdi. ve ABD Başkanı Başbakan Demirel Wilson tarafından MART 2003 Siirt'te yapılan mil- istifa etti. kabul edildi. letvekili yenileme seçimlerinde 3 milTIP BAYRAMI letvekilliğini alan, iktidardaki AK Parti'nin Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan da parlamentoya girdi.
9
10 MART 1972 Türkiye Büyük Millet Meclis'i Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan'ın idamlarını onayladı.
12
E BU AY
Sayı 3, Mart 2014 Sayfa 27
15 MART 1921 19 MART 1999 22 MART 1969 24 MART 1926 28 MART 1933 Son Osmanlı sadrazamlarından, İttihat ve Terakki liderlerinden (Mehmed) Talat Paşa, suikasta kurban gitti. Berlin'de, sokakta bir Ermeni'nin arkasından kurşunladığı Talat Paşa, 1 Eylül 1874'te Edirne'de doğmuştu.
Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi Başsavcılığı, Fethullah Gülen hakkında, laik devlet düzenini yıkarak teokratik devlete geçmek için faaliyet gösterdiği iddiasıyla soruşturma açtı.
20 MART 1967
16 MART 1978
Kıbrıs Türk Toplumu lideri Rauf Öğle saatlerinde Denktaş, 3 yıldır İstanbul Üniversite- ayrı kaldığı adaya si'nden çıkan kala- dönme kararı aldı. balık bir solcu öğrenci grubunun MART 1937 üzerine bomba atıldı, 7 öğrenci öldü, Tunceli'de ''Dersim İsyanı'' başladı. 31'i ağır olmak Olaylar 22 Ekim'e üzere 100'den fazkadar süren harela kişi yaralandı. katlarla denetim MART 1944 altına alındı. Varlık Vergisi'nin tasfiyesine ilişkin yasa yürürlüğe girdi.
21
17
18 MART 1915 Çanakkale kıyılarına çıkartma yapan müttefik ordularına karşı Mustafa Kemal komutasındaki Osmanlı direnişi zaferle sonuçlandı. ŞEHİTLERİ ANMA GÜNÜ
Devrimci Milliyetçi Gençlik Kurultayı İstanbul'da toplandı. Kısa adı FKF olan Fikir Kulüpleri Federasyonu lideri Yusuf Küpeli ile Deniz Gezmiş bir manifesto yayımladılar. "Tam bağımsız ve gerçekten demokratik Türkiye" hedefi için mücadele programını açıkladılar.
Türkiye'de petrol arama ve işletilmesinin devletçe yönetilmesini öngören kanun TBMM'de kabul edildi.
Hitler Yahudileri ve Yahudilere ait mağazaları boykot için emir verdi.
25 MART 1929 İtalya'da faşist yönetim genel seçimlerde oyların yüzde 99'unu kendilerinin aldıklarını açıkladı.
26 MART 1931 Ölçüler Kanunu MART 1933 Mecliste kabul edilAlman Milli Meclisi di. Yeni kanunla, okka, endaze gibi Reichstag Adolf Hitler'e kararname- eski ölçülerin yerilerle ülkeyi yönet- ne kilo, gram, metre, litre gibi uluslame yetkisi verdi. rarası ölçüler kullanılmaya başladı.
23
27 MART 1976
29 MART 1936 İstanbul'da yaşayan Almanlar vapurlarla Karadeniz'e açılarak Hitler'e oy verdiler.
30 MART 1998
AB, Rum kesimi ile üyelik görüşmeleriDışişleri Bakanı ne başladı. KKTC Çağlayangil ile ABD Dışişleri Ba- Cumhurbaşkakanı Henry Kissin- nı Rauf Denktaş, ger Washington'da ''AB, 34 yıllık hakSavunma İşbirliği sızlığa son damgaAnlaşması'nı imza- yı vurdu'' dedi. ladı. Bu anlaşmaya göre, Türkiye üsleMART 1889 re izin verecek, Paris'te, 1789 Amerika Birleşik Fransız Devrimi'nin Devletleri de buna 100. yıldönümü karşılık Türkiye'ye için, Gustav Eiffel 4 yıl için 15 milyar tarafından yapılan lira verecekti. Eyfel Kulesi açıldı. DÜNYA TİYATRO GÜNÜ
31
Sayfa 28
Sayfa 28
TİYATRO
ÜÇ KIZ KARDEŞ Yazan
: ANTON ÇEHOV
Yöneten Dramaturgi Dekor Tasarımı Işık Tasarımı Kostüm Tasarımı Çeviren Süre
: MEHMET BİRKİYE : M.MELİH KORUKÇU : BEHLÜLDANE TOR : İ. ÖNDER ARIK : ŞİRİN DAĞTEKİN YENEN : ATAOL BEHRAMOĞLU : 2 perde | 2 saat 45 dakika
OYUNCULAR AYŞE LEBRİZ BERKEM,VEDA YURTSEVER İPEK, İMER ÖZGÜN, KUBİLAY KARSLIOĞLU, GÜRAY GÖRKEM, ONUR DİKMEN, KAYA AKARSU, SEVAL GÖKÇE, KÜRŞAT ALNIAÇIK, OKDAY KORUNAN, TURAN GÜNAY, GÜMEÇ ALPAY ASLAN, HÜSEYİN SEVİMLİ, HASAN DEMİRCİ
KONUSU Olga, Maşa ve Irina ile erkek kardeşleri, general babalarının tayini nedeniyle geldikleri Rusya'nın kuzeyindeki bir taşra kasabasında yaşamaktadırlar. Moskova özlemi içindeki kardeşler, evlerinde verdikleri partilerle kentin elit kesimini oluşturan subayların gözdesidirler. Ancak görünürde cazip olan bu yaşam aslında onları mutsuz etmektedir. Alıştıkları hayat ve değerlerin farklılaşmasıyla, bir yerlere sıkışmışlık duygusunun insanlara sirayet ettiği, geçmişin gelecekle yer değiştirdiği ve tüm umutların bu küçük kasabanın binalarına çarparak parçalandığı noktada, Moskova, olduğundan daha uzak bir şehir haline gelmiştir. 04-05-06-07-08-09 Mart 2014 20:00 DEVLET TİYATROLARI CEVAHİR SAHNELERİ SALON 1 08-09 Mart 2014 15:00 DEVLET TİYATROLARI CEVAHİR SAHNELERİ SALON 1
Sayı 3, Mart 2014 Sayfa 29
TİYATRO
DAR AYAKKABIYLA YAŞAMAK Yazan
: DUŞAN KOVAÇEVİÇ
OYUNCULAR
Yöneten Çeviren
: M.NURULLAH TUNCE : BİLGE EMİN
Sahne Tasarımı
: M.NURULLAH TUNCER
BENNU YILDIRIMLAR, BORA SEÇKİN, ÇAĞRI ÖZGÜR HÜN, İBRAHİM CAN, MÜGE AKYAMAÇ, NİHAT ALPTEKİ, TANKUT YILDIZ, USKAN ÇELEBİ, VOLKAN AYHAN, YELİZ GERÇEK
: FATİH MEHMET HAROĞLU Kostüm Tasarımı : GAMZE KUŞ Yönetmen Yardımcısı : ÖZGE KIRIŞ, BİLGE EMİN, CEYLAN ÇETE Işık Tasarımı
Süre
: 2 perde | 2 saat
KONUSU Özelleştirilerek kapatılan bir ayakkabı fabrikasında, beş işçinin haklarını almak için başlattığı açlık grevi ve medyanın bu direnişi bir tür ölüm oyununa dönüştürerek reyting almak için düzenlediği şov... İşveren ve medyanın işbirliği sonrasında yaşanan ölüm-kalım mücadelesi... "Dar Ayakkabıyla Yaşamak" Duşan Kovaçeviç tarafından ilk defa Zvezdora Tiyatrosunda seyirciyle buluştu. 2011 yılında "en iyi metin" ödülünü alan oyun Sırbistan dışında ilk defa Şehir Tiyatrolarında sahneleniyor. 12-13-14-15 Mart 2014 20:00 Şehir Tiyatroları Üsküdar Musahipzade Celal Sahnesi 15-16 Mart2014 15:30 Şehir Tiyatroları Üsküdar Musahipzade Celal Sahnesi
Sayfa 30
Sayfa 30
KİTAP Suçlamalara Karşı Gerçekler Türkiye Cumhuriyeti 26. Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, 13. Ağır Ceza Mahkemesinde savunma yapmayı reddetmiştir. Çünkü Cumhuriyet tarihinde ilk kez bir Genelkurmay Başkanı görevi başında iken terör örgütü yönetmekle suçlanmıştır. Bu tarihi süreçte yargı, aldığı kararlarla sınıfta kaldı. Siyaset, sadece konuşarak ve seyrederek sınıfta kaldı. Medya, gerçeklere dokunmaktan çekinerek sınıfta kaldı. Türk silahlı kuvvetleri, muvazzafı ve emeklisiyle silah arkadaşlığına vefasızlık göstererek sınıfta kaldı. Cezaevlerinde bulunanlar ise aileleri ve sevenleriyle hep dimdik ayakta kaldılar. Ne eğildiler ne de büküldüler. İlker Başbuğ, bu kitapta iki yıldır şahsına ve Türk silahlı kuvvetlerine yöneltilen suçlamalara yanıt vererek savunmasını Türk milletinin takdirine sunuyor. (Tanıtım Bülteninden)
Sayfa Sayısı: 312 Baskı Yılı: 2013 Dili: Türkçe Yayınevi: Kaynak Yayınları
Sayı 3, Mart 2014 Sayfa 31
KİTAP Cenderedeki Medya Tenceredeki Gazeteci "Onlar, dizlerinin üzerine çökmüş olduğunuz için size büyük görünüyorlar; ayağa kalkın!" Elinizdeki kitabın konusu gazetecilik... ülkemizde son yılların en tartışmalı konusu bu şüphesiz. Özellikle Ahmet Şık ve Nedim Şenerin bilinen ama bilinmeyen nedenlerle tutuklanmaları ve KCK operasyonlarıyla başlayan kitlesel tutuklamalarla gündeme oturan otoriterleşme ve siyasal alanın daraltılması-imhası tartışmalarının da düğüm noktalarından biri. Ertuğrul Mavioğlu, gazetecilik mesleğinin dününü ve bugününü; Türkiyenin toplumsal, siyasal, ekonomik değişim ve dönüşümleriyle paralel bir biçimde ele aldığı bu son çalışmasında demokratik toplumların sine qua non koşulu olan haber alma özgürlüğünün güncel durumunu gözler önüne seriyor. Gazeteci kimdir? Haber ve haber alma özgürlüğü nedir? Tarafsızlık ne anlama gelir? İfade özgürlüğünün sınırları var mıdır? Yazma ve yayınlama özgürlüğü ne anlama gelir? Medya, sermaye ve iktidar ilişkileri nasıl tanımlanmalı, nasıl ele alınmalıdır? Tüm bu ilişkiler, yapılar ve haklar kurumsal düzeyde nasıl düzenlenmelidir? Hak gaspları nasıl engellenmelidir? Kısacası quo vadimus?
Sayfa Sayısı: 264 Baskı Yılı: 2012 Dili: Türkçe Yayınevi: İthaki Yayınları
Sayfa 32
Sayfa 32
KONSER - SAHNE
İLHAN İREM SEN HİÇ SENSİZ KALMADIN Kİ İlhan İrem, nadir olarak verdiği her biri değişik konseptlerdeki konserlerinden biri ile 8 Mart 2014 Cumartesi günü Bostancı Gösteri Merkezi'nde... Sanatçı, Dünya Kadınlar Günü’nde “Sen Hiç Sensiz Kalmadın ki” isimli konseri ile “Aşık Ruhlar” dediği sevenlerine muhteşem bir aşk gecesi yaşatacak. 08 Mart 2014 21:00 Bostancı Gösteri Merkezi, İstanbul
Sayı 3, Mart 2014 Sayfa 33
SİNEMA KAPİTAL (LE CAPITAL) Vizyon Tarihi Yapımı Tür Süre Yönetmen Oyuncular
Senaryo Yapımcı
: 28 Şubat 2014 : 2012 - Fransa : Dram : 113 Dakika : Costa-Gavras : Gabriel Byrne , Gad Elmaleh , Celine Sallette , Marie-Christine Adam , Liya Kebede : Costa-Gavras , Romain Gavras , JeanClaude Grumberg , Karim Boukercha : Michèle Ray-gavras
Film Özeti Genç ve hırslı Marc Tourneuil, Avrupa'nın en büyük bankalarından biri olan Phoenix Bank'ın genel müdürlüğünü yürüten Jack Marmande'ın sağ koludur. Jack Marmande'a konulan kanser teşhisinin ardından hastaneye kaldırılmasıyla işler gerçek anlamda Marc'a kalmış olur. Yönetim kurulu tarafından yeni görevine resmi olarak atanan Marc, ilk andan itibaren hissedarlardan kendi istediklerini yapması konusunda baskı görmeye başlar. Ancak tüm tehditlere rağmen bankayı kendi usullerine göre yönetme konusunda son derece kararlıdır. Amerikan hissederlar tarafından Fransız hissedarların arkasından iş çevirmesi yönünde tehdit alan Marc, yakın zamanda Phoenix Bank üzerinden oynanan oyunları fark eder. Yaklaşan tehlikeye ise kendi oyun kurallarıyla cevap vermek zorundadır. Z ve Missing gibi önemli yapıtlara imza atan Costa-Gavras tarafından yönetilen filmin başrollerinde Gad Elmaleh, Gabriel Byrne ve Liya Kebede yer alıyor.
Sayfa 34
Sayfa 34
SUDOKU
KARE KARALAMACA