''Yüzde 100 doğal, hormonsuz, hakiki, köy ürünü, saf '' gibi tanımlanan ürünler organik ürün değildir” Tarım ve Doğal Kaynaklar Bakanlığı, “organik ürün” ve “organik tarım” konusunda halkı ve üreticileri uyararak, “organik, ekolojik, biyolojik eş anlamlıdır. ‘Yüzde
100 doğal, hormonsuz, hakiki, köy ürünü, saf’ gibi tanımlanan ürünler ‘Organik Ürün’ değildir. Tüketiciye ürün hakkında hiçbir garanti vermez” dedi.
Ücretsizdir.
Sayfa8
ÜRETİCİNİN Sayı:1 yıl:1
KKTC Tarım ve Doğal Kaynaklar Bakanlığı Müsteşarı Emirali Deveci ile bir sohbet gerçekleştirerek bakanlığın yürütmüş olduğu çalışmalar konusunda bilgi aldık.
Hayvan Üreticileri ve Yetiştiricileri Birliği başkanı Mustafa Naimoğluları, sektörü değerlendirdi. Açıklamalarda bulundu.
Birlik Başkanı Engin Halkseven Üreticinin Sesi’ne yaptığı açıklamada, üreticilerin ürünlerini satamaması durumunda gelecek yıl ekim yapmayacakları uyarısında da bulundu.
''AB ile yürüttüğümüz projelerimiz vardır''
''Yerli üretimi tüketemezseniz, kalkınamazsınız''
''Tarım Bakanlığı bu yıl buğday fiyatına patates açıkladı''
Sayfa26
Tarımsal üretimin önemine değinen Oğuz, krizin üretim sektörünü hareketlendirdiğini ve bir kez daha üretimin öneminin ön plana çıktığını belirtti. Tarım ve Doğal Kaynaklar Bakanı Dursun Oğuz, koronavirüs nedeniyle bitkisel ve hayvansal üretimde herhangi bir aksama olmaması için Bakanlık olarak gerekli tedbirlerin alındığını bildirdi.
Sayfa54
Sayfa18 Kıbrıs Türk Narenciye Üreticileri Birliği Başkanı Ali Alioğlu narenciye üretimi ile ilgili önemli açıklamalarda bulundu.
''Üretici pandemi sürecinde çok büyük zarara uğradı''
Sayfa20
Veteriner Dairesi`nde müdür vekilliği yapan, Veteriner Başhekim Mehmet İsfendiyaroğlu`ndan Veteriner Dairesi`nin çalışmaları hakkında bilgi aldık.
‘’Hayvan varlığımızın artırılması için çeşitli projelerimiz var’’
Sayfa46
Kıbrıs Türk Süt Endüstrisi Kurumu Müdürü Mehmet Karadayı; kurumun çalışmalarını anlatarak, ülkemizde üretilen süt ile ilgili bilgi verdi.
Sayfa14
Hayvancılık Dairesi Müdürü Gönen Vurana ile yaptığımız röportajda, hayvancılık sektörünün içerisinde bulunduğu durumu değerlendirdi.
‘‘Biyoteknoloji Laboratuvarı`nı kurduk ''
DURSUN OĞUZ TARIM VE DOĞAL KAYNAKLAR BAKANI
‘’Yerel üretİmİn önemİ ortaya çıktı’’
Tarımsal Araştırma Enstitüsü Müdürü Cem Karaca ile kurumun gerçekleştirmiş olduğu çalışmalar hakkında bilgi aldık.
''Amacımız, tüketiciyi ve üreticiyi korumaktır''
Sayfa52
Sayfa16
Bakan Oğuz, sağlık koşulları da dikkate alınarak, ülkede mevcut hayvan varlığının bakım ve beslenmesinin devamlılığı, ürünlerinin değerlendirilmesi ve halka ulaştırılmasının bu süreçte önem arz ettiğini ifade etti.
Tarım Dairesi Müdürü Reşat Değirmenci, Tarım Dairesi`nin gıda analizleri ile ilgili yürütmüş olduğu çalışmaları Üreticini Sesi’ne konuştu.
‘’Dairemiz tarafından düzenli denetimler yapılmaktadır’’ Sayfa32
(ZEYSAN) Başkanı Ziya Sezey, 20 yıllık hizmetlerini, Zeytin üretiminde ki çeşitlendirmeleri ve sektörlerinin sıkıntıları aktardı.
‘’Pandemi döneminde piyasa çok daraldı’’
Sayfa48
''En büyük hedefimiz tamamıyle soğuk zincire geçmek''
Sayfa44
4
HAZİRAN 2020
ÜRETİCİNİN
Ülkeye Asaf ırkı damızlık koyun getirildi Kıbrıs’ta büyükbaş hayvancılığının istenen seviyede olduğunu ancak küçükbaş hayvancılığın arzu edilen seviyede olmadığını, bu amaçla İspanya’dan ülke koşullarına uygun, çevre koşullarına kolayca adapte olabilen, yüksek verimli Asaf ırkı koyunlar getirildiğini anlattı. Asaf ırkının Kıbrıs Türk hayvancısının yabancı olmadığı bir ırk olduğunu, Asaf ırkının İvesi melezi olduğunu, kanlarında 8’de 5 oranında İvesi kanı bulunduğunu, 8’de 3 oranında da Osfriz kanı bulunduğunu belirten Kaya, bu iki ırkın yüksek süt verimine sahip ırklar olduğunu, süt verimi yönlerinin yanında yavru verim ve gelişimleri de çok iyi olan ırklar olduğunu söyledi. “220 günlük bir sağım sürecinde minimum 550 litre (altı ay boyunca günde ortalama 2.5 kilo) süt veriyorlar, bin litreye kadar çıkan hayvanlar var” diyen Kaya, yağ oranının da yüzde 7.2 olduğunu, bu oranın ülkede yetiştirilen koyunların sütünün çok üzerinde olduğunu kaydetti. Kaya, Asaf ırkının, ikizlik oranının da iyi olduğunu, ortalama doğum oranının 1.6 olduğunu, doğum sonrası ölüm oranının da çok düşük olduğunu, hem mandra hem de ovada yetiştirme açısından uyumlu olduklarını söyledi. Damızlık yetiştirmek maksadıyla ülkeye, süt ve et verimi yüksek, hastalıklara dayanıklı İspanya’dan 763 Asaf ırkı koyun getirildi. Hayvanlar Gazimağusa Limanına getirildi. Gemiden indirilirken Tarım ve Doğal Kaynaklar Bakanı Dursun Oğuz da hazır bulundu. Küçükbaş hayvancılığı geliştirme maksadıyla getirilen koyunlardan ilk etapta devlet çiftliğinde damızlık üretilecek, ardından da hayvan yetiştiricilerine saf Asaf ırkı koyun verilmeye başlanacak. Ülkede yetiştirilen Sakız ırkı koyunların yavru ve süt verimi bakımından yüksek, İvesi ırkının yavru verimi düşük ancak gelişimi iyi, Asaf ırkının ise her iki açıdan iyi olduğu belirtiliyor. Ülkeye 1979’dan sonra ilk kez koyun ırkı getirilmiş oldu. ‘‘ÜLKE HAYVANCILIĞI AÇISINDAN ÖNEMLİ BİR GÜN’’ Tarım ve Doğal Kaynaklar Bakanı Dursun Oğuz yaptığı açıklamada, “ülke hayvancılığı açısından çok önemli bir gün” olduğunu söyledi. Küçükbaş hayvan ıslahı amacıyla damızlık hayvan üretimi için hükümete geldikleri ilk günden itibaren çalışma başlattıklarını ifade eden Oğuz, en son ülkeye damızlık hayvanın 1979’da getirildiğini, bu çalışma sürecinde kendilerine pek çok ırktan koyun ithali konusunda teklif geldiğini ancak hellim üretimi ve tescili açısından da Asaf ırkının tercih edilmesinin önemli olduğunu kaydetti. Dursun Oğuz, “(Asaf ırkı) Hem süt hem et verimliliği bakımından hem de hayvan hastalıkları bakımından dayanıklı bir ırk” dedi. Kıbrıs Rum kesiminde de Asaf ırkının kullanıldığını belirten Oğuz, koyunların damızlık üretim çiftliğinde yetiştirileceğini, çoğaltıldıktan sonra ise üreticilere dağıtımların yapılacağını kaydetti. Dursun Oğuz, bugün 708’i koyun 55’i koç olmak üzere 763 hayvan getirildiğini, koçların 22’sinin ise Asaf ırkından Arar geni taşıdığını kaydetti. Hayvanların, Türkiye Tarım Kredi Kooperatiflerine bağlı TAREKS şirketi aracılığıyla getirildiğini belirten Oğuz, “Bizim için bir dönüm noktası. Ülkedeki hayvan ırkının hem geliştirilmesi hem mevcut ırkların geliştirilmesi yönünde çalışıyoruz” dedi. Dursun Oğuz, hayvanların ülkeye getirilmesinde katkı koyan tüm kesimlere teşekkür etti.
‘‘ASAF IRK KIBRIS TÜRK HAYVANCISINA YABANCI DEĞİL’’
Hayvancılık Teknik Komite Üyesi Küçükbaş Hayvan Geliştirme Projesi Başkanı Prof. Dr. Huriye Horoz Kaya yaptığı açıklamada, Kuzey
“HEDEF DAMIZLIK ASAF IRKI KOYUN SAYISINI İLK ETAPTA 5 BİNE ÇIKARMAK” Amaçlarının damızlık Asaf ırkı koyun sayısını ilk etapta 5 bin damızlığa çıkarmak, ardından üreticiye vermeye başlamak olduğunu kaydeden Kaya, hedeflerinin ırkın saflığını korumak olduğunu, ileri aşamada ülkedeki koyun sürülerinin ıslah edilebilmesi için melezleme yöntemine başlanabileceğini de belirtti. ”Esas amacımız ırkı saf olarak üretip, saf olarak üreticilere vermektir” diyen Kaya, ileri aşamada hedeflerinden birinin Damızlık Hayvan Üreticiler Birliği oluşturup, İspanya’da olduğu gibi bu çatı altında saf ırk hayvan satmak olduğunu söyledi. Prof. Dr. Huriye Horoz Kaya, Asaf ırkı koyunların üreticilere verilmeye başlanmasının en iyi ihtimalle iki sene alacağını ifade etti.
5
HAZİRAN 2020
ÜRETİCİNİN
Patates Üreticileri Birliği Koronavirüs salgını, gıda Tarım Bakanlığı'nı eleştirdi ve tarım sektörü için risk Patates Üreticileri Birliği, Tarım barındırıyor mu? ve Doğal Kaynaklar Bakanlığı’nı, patates üreticisine ürünlerinin satışı konusunda yardımcı olmamakla eleştirdi. Birlik Başkanı Engin Halkseven yaptığı açıklamada, üreticilerin ürünlerini satamaması durumunda gelecek yıl ekim yapmayacakları uyarısında da bulundu.
Halkseven, koronavirüs salgını öncesi aylık 1200 ton olan patates tüketiminin, turist ve yükseköğrenim gören yabancı öğrenci olmayışından dolayı 700 tona düştüğünü, durum böyle olunca ilkbahar hasadıyla birlikte üreticinin elinde 6 bin ton fazlalık oluştuğunu söyledi. Patatesin kilo başı maliyetinin 2,35 TL olduğunu, gelinen aşamada toptancıların kendilerine kilo başına 1.5 TL teklif ettiğini kaydeden Halkseven, bunun üzerine Toprak Ürünleri Kurumu’na (TÜK’e) ellerindeki fazla ürünün bir kısmının alınması önerisini götürdüklerini ancak bunun reddedildiğini ileri sürdü. Kurum’un fazla patates için Türkiye’de pazar aradığını ancak Mısır’dan Türkiye’ye fazlaca patates ithal edildiğinden pazar bulmanın da zorlaştığını kaydeden Halkseven, bu gelişme üzerine TÜK’ten patatesin paketlenmesinin Kurumun tesislerinde yapılma teklifini götürdüklerini, maliyeti kilo başına 50-60 kuruş olan bu önerinin kabul edilmediğini savundu. Halkseven, “Biz bu ülkenin üreticileri olarak beyaz altını olarak bilinen patatesin üretimini devam ettirmek için yetkililerle yaptığımız toplantılarda sıkıntılarımızı dile getirdik. Fakat hala daha hiçbir cevap alamadık” dedi.
TÜK
Toprak Ürünleri Kurumu’nun
Koronavirüs salgını yüzünden en çok kaygı duyulan konulardan biri tarımsal üretimde ve gıda tedarik zincirinde yaşanması muhtemel sıkıntılar.
(TÜK) çalışma şeklini de eleştiren Halkseven, TÜK’ün yurt dışından tohumluk patates getirip peşin fiyata sattığını, sonra da geri çekildiğini, Güney Kıbrıs’ta üreticiye 25 kilosunun 18 Euro’ya verilen patatesin TÜK tarafından peşin fiyata 26 Euro’ya satıldığını savundu. Halkseven, Birlik olarak tohumluk patatesin ithalinin kendilerine bırakılmasını istediklerini ancak Kurum’un bunu reddettiğini ileri sürdü.
“SÖZLEŞMELİ EKTİRİLEN PATATESİN TABAN FİYATI HENÜZ AÇIKLANMADI” Kurumun yılda 50 ton kadar “sifra ve farida” cinsi patatesi getirip alım garantili olarak ektirdiğini kaydeden Halkseven, “Hâlâ bugün paketleme ambarı açılmamış ve sözleşmeli ektirilen ürünün taban fiyatı açıklanmamıştır. Fiyatların Mayıs başında açıklanması gerekirdi. Henüz netice alamadık” dedi. Halkseven, “Biz patates üreticileri hep üvey evlat muamelesi gördük ve görmeye de devam ediyoruz. Bizi ilgisizlikten dolayı her zaman yalnız bıraktılar. Bu yıl üreticiler olarak iflas bayrağını çekeceğiz, seneye yurt dışından yemeklik patates ithaline şimdiden hazır olsunlar” ifadelerini de kullandı.
Birleşik Milletler Dünya Gıda ve Tarım Örgütü (FAO), bu yılın verimli geçeceğinin düşünülmesine rağmen koronavirüse karşı alınan önlemler yüzünden kimi ülkelerde gıda sıkıntısının yaşanabileceği uyarısında bulundu. FAO’ya göre hükümetlerin kimi tarım ürünlerine ihracat yasakları getirmesi, gümrük uygulamalarının sıkılaştırılması ve tarım işçilerinin lojistiğinde yaşanması muhtemel sorunlar, birkaç hafta içinde dünyanın kimi yerlerinde gıda temininde sıkıntıların yaşanmasına yol açabilir. Uzmanlar salgın patlak verdiğinden beri tarım sektörüne yönelik alınması gereken önlemler ve ortaya çıkabilecek sorunlar hakkında uyarılarda bulunuyor. Sektör temsilcileri, stok tarafında bir sıkıntı yaşanmadığını dile getirse de kimi ürünler için üretim ve hasat zamanının gelmesi, bu krizin tarım sektörünü nasıl etkileyeceğine dair soru işaretlerinin oluşmasına neden oluyor.
Tika’dan Gazimağusa’daki seracılara 40 dönümlük sera örtüsü yardımı Türk İşbirliği Koordinasyon Ajansı (TİKA) Lefkoşa Program Ofisi, Türkiye’nin Lefkoşa Büyükelçisi Ali Murat Başçeri’nin yönlendirmesiyle koronavirüs sonrası dönemde üreticileri destekleme kapsamında Gazimağusa’daki sera üreticilerine sera örtü naylonu desteğinde bulundu. Gazimağusa Sera Üretim ve Pazarlama Kooperatifi (Sera-Koop) üyelerine 40 dönüm alanı kapsayacak şekilde UV+IR+LD katkılı uzun ömürlü sera örtü naylonu hibe edildi. Destek sayesinde üreticilerin yıpranmış sera örtü naylonları değiştirilmiş olacak. Hibe nedeniyle Gazimağusa’da Sera-Koop önünde tören düzenlendi. Törene, Türkiye’nin Lefkoşa Büyükelçisi Ali Murat Başçeri, Tarım ve Doğal Kaynaklar Bakanı Dursun Oğuz, Gazimağusa Belediye Başkanı İsmail Arter, TİKA Lefkoşa Program Ofisi Koordinatörü Havva Pınar Özcan Küçükçavuş, Tarımsal Araştırma Enstitüsü Müdürü Cem Karaca ve sera üreticileri katıldı.
6
HAZİRAN 2020
ÜRETİCİNİN
Sütte kaos...Sütler her an dökülebilir
İç piyasada süt ve süt ürünleri tüketimi azaldı, dış piyasadan olan talep ise geriledi, bu durum üreticileri sütünü dökme noktasına getirdi, süt üretiminde kriz kapıya dayandı. Küresel salgın Covid-19 ülkedeki süt tüketimi ve süt ürünlerinin ihracatını da olumsuz etkiledi, üretici tıkandı. Hem üretici hem de süt kurumu çıkmazda olduğunu belirterek, “Seçeneğimiz kalmazsa bu süt dökülecek” diyor. Süt ürünleri ihracatı ve süt üretimindeki resmi rakamlar kötümser bir tablo çizmese de sektör temsilcileri krizin kapıya dayandığını söyledi.
Rakamlar kötü tablo çizmiyor ama…
Kıbrıs Türk Sanayi Odası verilerinden derlenen rakamlarda salgın
süresince Türkiye ve diğer dünya ülkelerine yapılan ihracatın aylara göre dağılımında Mayıs ayında düşüş yaşandığı görüldü. 2019 yılı Mayıs ayında 950 bin 288 kilo hellim ve kaşar ihracatı yapılırken, bu rakam geride bıraktığımız Mayıs ayında 908 bin 151 kilo oldu. Ülkedeki süt üretimi ise ihracattaki düşüşe karşın az bir miktar da olsa arttı. 2019 yılı Mayıs ayında 13 Milyon 25 bin litre olan süt üretimi 2020 yılının aynı döneminde 13 Milyon 374 bin litreye yükseldi. Ülkemizde Mart ayında patlak veren Covid-19 salgını ve kapanma sürecinin Türkiye ve 3.Dünya ülkelerinde daha sonra yaşanmaya başladığını anlatan sektör temsilcileri, esas sıkıntının bugünden sonra yaşanacağını vurguladı. İç piyasadaki tüketimin azalması, dış piyasadaki talebin de çok düşmesiyle sütün üreticinin elinde kalmaya başladığı ifade edildi.
SEKTÖR TEMSİLCİLERİ NE DEDİ? Kıbrıs Türk Sanayi Odası Başkanı Candan Avunduk: “Yurt dışındaki ülkelerin talebi düştü”
“İç piyasadaki tüketim ve dış piyasaya olan ihracat durma noktasına geldi. Salgının başladığı Mart ayından bu yana Türkiye ve 3.Dünya ülkelerine ihracatımız devam etti, hiç durmadı. İhracatımızda ilk beş ayda gerileme olmadı. Onların stoklarını doldurduk, gönderdik, kullanmadılar, talepleri olamadı. Bizim ülke olarak kapandığımız günlerde dış ülkeler hala açıktı ve oraya ciddi ihracatımız oldu. Ama akabinde onların da kapanması tüketimlerini düşürdü. Bu nedenle dıştan talep durdu, stoklarını bitirmediler, talepte bulunmadılar. Türkiye’ye ve Orta Doğu’daki ülkelere hellim ile kaşar satışlarımız vardı. Ancak salgın onları da etkilediği için, bizim gibi kapanma, ekonomik zorluk gibi sıkıntılar yaşadılar. Bu nedenle yeni bir talep henüz gelmedi. Süt üretiminde ise biraz da olsa artış var, havaların da iyi gitmesiyle bu
7
HAZİRAN 2020
devam ediyor, verimli bir yıl oldu. Buna karşın iç piyasadaki talep düştü, Türkiye’de de OREKA pazarında talep durdu. Oraya da ihracatımız kesildi.”
Hayvan Üreticileri ve Yetiştiricileri Birliği Başkanı Mustafa Naimoğulları: “İsyan çıkacak, olaylar değişik boyutlara gidecek”
Hayvan Üreticileri ve Yetiştiricileri Birliği Başkanı Mustafa Naimoğulları, süt üretiminin geçen yıl aynı oranlarda olduğunu, tüketimin düşmesi gerekçesiyle üretilen sütün elde kaldığını, çözüm bulunmaması halinde her gün 80- 100 ton civarında sütün döküleceğini iddia etti. Sütün üreticinin elinde kalmasına en büyük etken olarak ‘bazı imalatçıların fırsatçılığını’ işaret eden Naimoğulları, her gün tonlarca sütün dökülmesi durumunda isyan çıkacağını aktardı. “İmalatçıların bitmez tükenmez talepleri yine devrede. Ülkede krizin olması, tüketimin azalması ve krizin süreceğini ön gördükleri için talepleri bitmek bilmedi. Sürekli açılım yapılıyor. Salgından önce hellime ve kaşara 1,50 TL teşvik veriliyordu, salgın sonrası tüketim düştüğü için 4,50 TL’ye çıkarıldı. Ama buna rağmen yine kriz başladı. Yaklaşık 2 buçuk ay bu sürdü. Haziran’dan sonra imalatçıların başka talepleri başladı. Hükümet imalatçıya 20 milyon TL destek oldu, tüm açılımlara rağmen imalatçı sürekli krizi fırsata çevirerek bir talep ile geldi. Süt hayvancının elinde kaldı, tankerler doldu taştı. Gelinen aşamada hayvancının süt fiyatını düşürmesi istendi ama bakanlık buna sıcak bakmadı. İmalatçıların başka talepleri ortaya çıktı. En önemli yanlış; bazı fabrikalar 8 kilo çiğ sütten 1 kilo hellim yaparken bazıları 6 kilodan yapıyor. Üretici gerçek kalitede süt üretimi yapmıyor, bu nedenle süt fazlalığı çıkıyor. Devlet gerekli denetimi yapmıyor, üreticiye yükleniyor. Bazı fabrikalar bilinçli olarak süt miktarını azaltıp kriz yaratmaya çalışıyorlar. İmalatçının TC’ye pazarladığı bir miktar üründe de sorun oldu ve iade gündeme geldi. Kaliteli ürün üretiminin önemini bir kez daha anladık.”
“Buzluklarımızdaki sütlerin yarısı alınıyor, sütler dökülme aşamasına geldi”
“Ülkeye her çeşit ürün ithalatı yapılıyor, çok ciddi krizdeyiz ama üretilen süt miktarı kadar içme sütü ve süt ürünleri ithal ediliyor. Bu yanlışlarla kriz daha da büyüyor. Üretici isyan noktasına geldi. Buzluklarımızdaki sütlerin yarısı alınıyor, sütler dökülme aşamasına geldi. Bakanlık teşvik vermemize rağmen çözemedik diyor, imalatçının fırsatçı duruşu buna fırsat vermiyor. Bu ülkeyi ve toplumu düşünselerdi bunu yapmayacaklardı. Bu sütler dökülmeye başlarsa ülkede de büyük bir kriz ve açlık başlar. Hayvancılık sektöründen ekmek yiyen 50 bin hayvancı aç kalacak, yan sektörleri batacaktır. Hükümet başka kavgalar peşinde, üreticinin sıkıntısıyla ilgilenen yok. Bugün sadece 29 tanker soğuk süt, açık sütle birlikte 500 tonun üzerinde pazarlanması gereken süt vardır. Çözüm bulunmaza pazarlanamayan miktarı dökülecek.”
“İsyan çıkacak, olaylar değişik boyutlara gidecek”
“Tüm bedeli bize ödetmeye çalışıyorlar. Hükümetin üretim, pazarlama politikası ve becerisi sıfır, tüm yükü çeken üretici. Eğer sütler dökülmeye başlarsa isyan çıkacak, olaylar değişik boyutlara gidecek. Hiçbir dönemde krizde eylem yapma taraftarı olmadık, çözüm bulalım dedik ama sürekli üstümüze geldiler. Kesim yapalım, bu işten vazgeçelim, dairelerde birer iş verin çalışalım, bu şekilde iş yürümez dedik, buna da sıcak bakmazlar. Sorun çözülmezse her gün üretilen ve satılamayan 80 - 100 ton civarındaki süt miktarı dökülecek.”
ÜRETİCİNİN Süt İmalatçıları Birliği (SUİB) Başkanı Mustafa Başlar: “Ürünler stoklanmalı, ithalat yasaklanmalı başka çıkar yolumuz yok”
Süt İmalatçıları Birliği (SUİB) Başkanı Mustafa Başlar, üreticinin elindeki sütün dökülmemesi için bakanlık ile istişare içinde olduklarını belirtti, çözüm önerileri sunduklarını anlattı. “Bu sütler dökülmesin, üretelim, maliyetine bizden alıp soğuk hava depolarında stoklasınlar, günü gelince de ihracatta kullanırlar” diyen Başlar, Bakanlığın buna sıcak bakmadığını söyledi. Başlar, sunulan çözüm önerileri arasında peynir ithalatının yasaklanmasını da gündeme taşıdıklarını kaydetti. “Sütler elde kalıyor. Bunun sebebi de salgından dolayı ortaya çıkan keskin etki. Ekonomik kriz gittikçe büyüyor, süt ürünleri ve süt pazarlamasında çok büyük sıkıntılarımız var. Ortadoğu ve Türkiye pazarı büyük iki pazarımızdı. Türkiye pazarında rekabet edebilirliğimiz yok olma aşamasına geldi. Türkiye’de de salgın krizi var. Orada da süt fiyatı 1,50 TL’ye dek düşmüş. Bizim 2,59 TL’ye aldığımız süt fiyatı ile Türkiye piyasasında rekabet etmemiz mümkün değil. Teşvik verilmesine rağmen biz o fiyatlara denk gelemiyoruz. Zaten Türkiye’nin bizden hellim dışında ürün alması çok ama çok zor… Ortadoğu’da da yığılma oldu, fiyatları indirip göndermeye devam ettik ama orda da tüketim yavaşladı bu yüzden orada tüketim azaldı, talep düştü. 1 haftadan beridir SÜTEK, üreticiler, bakanlık çok büyük yoğun gayret içinde ama yetersiz. Bu sütler dökülmesin, üretelim, maliyetine bizden alıp soğuk hava depolarında stoklasınlar, günü gelince de ihracatta kullanırlar dedik ama Bakanlık buna sıcak bakmadı. Bu durumda süt veren hayvanların kesimi dile getiriliyor. Bu süreç geçici, normale dönülürse de kesim yapıldığı için süt sıkıntısı çekeceğiz. Peynir ithalatının yasaklanmasını da gündeme taşıdık. İç piyasada nüfusun azalması tüketimi çok düşürdü.”
“Süt üretimi bu dönemde geçen yıl 400 ton idi, bu yıl 450 tondur”
“Hayvan kesimi kafalara yerleşmemeli, bu bizi 2 yıl geriye götürür. Geçen yıl bu dönemde tüketim içinde %60 ihracat, % 40 iç piyasa satışı vardı. Bu oran zaman zaman %50’ye düşerdi ama seyri bu noktalardaydı. Şu an iç piyasa %10, ihracat ise %50’ye yakın. Bu durumda % 40 süt fazlalığı oluştu. Geçen yıl günlük süt üretimi bu dönemde geçen yıl 400 ton idi, bu yıl 450 tondur.”
Kıbrıs Türk Süt Endüstrisi Kurumu (SÜTEK) Müdürü Mehmet Karadayı: “Seçeneğimiz kalmazsa bu süt dökülecek”
Kıbrıs Türk Süt Endüstrisi Kurumu (SÜTEK) Müdürü Mehmet Karadayı ise imalatçıların süt almaktan kaçındığını, üreticinin zorda olduğunu, sütlerin dökülmemesi için büyük çaba sarf ettiklerini dile getirdi. “Salgından dolayı tüm yurt dışı piyasası ve Türkiye piyasası içe kapandı, Pazar daraldı, imalatçılar sütü almaktan kaçınıyor, üretici zorda, bakanlık elinden geleni yapıyor ama büyük bir çıkmazdayız. Üretim normal akışında ilerliyor ama tüketim çok geriledi, ihracat çok geriledi. Bu salgın krizi olmasaydı, üreticiler ve imalatçılar arasında sıkıntı olmayacaktı. Böyle bir salgını kimse öngörmemişti. Elimizde süt fazlası var, imalatçılar da tıkandı. Azar azar tüketmeye çalışıyoruz ama nereye kadar… Görüşmeler de devam ediyor, tüm çabamız sütlerin dökülmemesi için, elimizden geleni yapıyoruz. Seçeneğimiz kalmazsa bu süt dökülecek ve hayvan varlığı yeniden gözden geçirilecek, gerekirse hayvan kesimini gündeme alacağız. Sütün dökülmesindense hayvanların kesilmesine razıyız. Herkes elini taşın altına koydu, pazar arıyor. Sütler dökülmesin diye çabalıyoruz ama dökülecekse de yapabileceğimiz bir şey maalesef yok.” Kaynak: Yenidüzen
8
HAZİRAN 2020
ÜRETİCİNİN
''Yüzde 100 doğal, hormonsuz, hakiki, köy ürünü, saf '' gibi tanımlanan ürünler organik ürün değildir”
Tarım ve Doğal Kaynaklar Bakanlığı, “organik ürün” ve “organik tarım” konusunda halkı ve üreticileri uyararak, “organik, ekolojik, biyolojik eş anlamlıdır. ‘Yüzde 100 doğal, hormonsuz, hakiki, köy ürünü, saf’ gibi tanımlanan ürünler ‘Organik Ürün’ değildir. Tüketiciye ürün hakkında hiçbir garanti vermez” dedi. Tarım Bakanlığı, Organik Tarım Yasası’nın; yükümlülükleri yerine getirmeksizin “organik terimi” ve kısaltma ibareleri yer alan ürünü elinde bulunduran veya piyasaya arz eden işletmeler veya kişilerin suç işlemiş olacağını ve mahkûmiyetleri halinde beş yıla kadar hapis cezasına çarptırılabileceklerini vurguladı. Bakanlık, ayrıca bahse konu ürünlerin piyasadan toplatılarak imha edilmesi için mahkemece emir verildiğini ifade ederek, “Bu yasanın 40’ıncı maddesi altında hazırlanacak tüzüklerin kurallarına aykırı hareket edenler bir suç işlemiş olurlar ve mahkumiyetleri halinde yetkili mahkemece asgari ücretin on katına kadar para cezasına çarptırılabilirler” uyarısında bulundu. Tarım ve Doğal Kaynaklar Bakanlığı, “Orgaik Ürün” ve “Organik Tarım” konusunda bilgilendirme açıklaması yayımladı. Bakanlık, Organik Tarım’ın; yasa ve tüzükler çerçevesinde izin verilen girdilerin kullanıldığı, üretimden tüketime kadar her aşaması kontrollü ve sertifikalı, izlenebilirliği olan, üretimde herhangi bir kimyasal maddenin veya ilacın kullanılmadığı ve çevreye, sağlığa zararsız üretim şeklini esas alan bir tarım çeşidi olduğunu belirtti. Amacın; insan sağlığını korurken toprak, su ve havayı kirletmeden çevre ve canlıları koruyan tarımsal üretim yöntemini desteklemek olduğunu belirten bakanlık, şöyle devam etti: “Bunun yanında amaç; tüketiciye tarladan sofraya kadar izlenebilirliği olan güvenilir, GDO’ suz ve hormonsuz ürünler sunmaktır. Hasat, işleme, ambalajlama, etiketleme, muhafaza, depolama, taşıma ile ürünün tüketiciye ulaşmasına kadar olan işlemlerde bakanlığımız tarafından yetkilendirilmiş kontrol ve sertifikasyon kuruluşları tarafından kayıt altına alınarak kontrol edilmekte ve ürünün ve girdinin geldiği her aşama sertifikalandırılmaktadır. Organik tarımda iki çeşit sertifika vardır. Birincisi müteşebbis ikincisi
de ürün sertifikasıdır. Organik Tarım Müteşebbis Sertifikası, yetkilendirilmiş kuruluş müteşebbis ile sözleşme imzaladıktan sonra yapılan uygun görülmesi halinde yetkilendirilmiş kuruluş tarafından verilen sertifikadır. Verilen bu sertifika müteşebbisin ürettiği ürünün organik olduğunu belgelememekte olup müteşebbisin organik tarım faaliyeti yaptığını göstermektedir. Ürün sertifikası ise, bütün kontrol yöntemlerinin uygulanması sonucu organik ürünün ve organik girdinin yasa ve tüzüklerie uygun olduğunu gösteren belgedir. Bu belgede sertifikayı veren kuruluşun adı, bakanlıkça verilmiş kod numarası adresi, kuruluşun verdiği sertifika nosu, ürünün adı statüsü yer almaktadır. Bir ürünün organik olup olmadığını anlamak için o ürünün sertifikası istenmeli ayrıca etiketli ürünlerde Tarım ve Doğal Kaynaklar Bakanlığı’nın yetkilendirdiği kuruluşun adı-logosu, kod numarası, müteşebbis veya ürün sertifika numarası ve KKTC Ulusal Ürün Logosu bulunmasına dikkat edilmelidir.” Tarım Bakanlığı, “organik, ekolojik, biyolojik” gibi ifadelerin eş anlamlı olduğuna da işaret ederek, “%100 doğal, hormonsuz, hakiki, köy ürünü, saf” gibi tanımlanan ürünlerin de organik ürün olmadığını ve tüketiciye ürün hakkında hiçbir garanti vermediğini vurguladı. Tarım Bakanlığı, Organik Tarım Yasası’na işaret ederek, şu uyarılarda bulundu: “20/2018 tarihli Organik Tarım Yasası Dördüncü Kısmı; ‘Kontrol Sisteminin Kurulması, Kontrol Kuruluşlarının Yetkilendirilmesi ve Yükümlülükleri,Gözetim ve Denetim, Yıllık Raporlar, Kontrol Sistemine Bağlılık, Sertifikasyon İşlemleri, Usulsüzlük ve İhlaller, İstatistiki Bilgi ve Bilgi Paylaşımı’ başlığı altında Madde 27 de belirtilen yükümlülükleri yerine getirmeksizin ‘organik terimi’ ve kısaltması olan ‘org’ veya ’biyo’ veya ‘bio’, ‘eco’ veya ‘eko’ ibareleri yer alan ürünü elinde bulunduran veya piyasaya arz eden işletmeler veya kişiler, bir suç işlemiş olurlar ve mahkûmiyetleri halinde beş yıla kadar hapis cezasına çarptırılabilirler. Ayrıca bahse konu ürünlerin piyasadan toplatılarak imha edilmesi için Mahkemece emir verilir. Bu Yasanın 40’ıncı maddesi altında hazırlanacak tüzüklerin kurallarına aykırı hareket edenler bir suç işlemiş olurlar ve mahkumiyetleri halinde yetkili mahkemece asgari ücretin on katına kadar para cezasına çarptırılabilirler.”
9
HAZİRAN 2020
ÜRETİCİNİN
Kuzey Kıbrıs’ta yeni patates çeşitleri deneniyor… Tarım ve Doğal Kaynaklar Bakanlığına bağlı Tarımsal Araştırmalar Enstitüsü (TAE), Türkiye Tarımsal Araştırmalar ve Politikalar Genel Müdürlüğüne bağlı Niğde Patates Araştırma Enstitüsü tarafından geliştirilen yeni tür patateslerin denemelerini yapıyor. Demelerdeki amacın, Kıbrıs Türkünün damak tadına uygun, hastalıklara daha dayanıklı, verimi daha yüksek, Avrupa’daki tohumluk patates üreticilerine bağımlılığı azaltacak ve tohumluk maliyeti daha düşük türler tespit etmek olduğu belirtildi. TAE Müdürü Cem Karaca, konuyla ilgili yaptığı açıklamada, Kıbrıs Patatesi olarak bilinen Spunta’nın Kıbrıs’ın patatesi olmadığını, her yıl yurt dışından 500600 ton tohumluk Spunta ithal edildiğini, bu türün Kıbrıs’taki toprak ve iklime daha iyi uyum gösterdiğinden, Kıbrıs Patatesi olarak tanıtıldığını belirtti.
DÜŞÜK MALİYET
Karaca, yurt dışından getirilen Spunta tohumluklarından elde edilen hasattan tohumluk ayırıp tekrar ekilebileceğini ancak bu ekimden elde edilecek patatesten tohumluk kullanılacak olursa verimin çok düşük olacağını, yani tohumluk özelliğini yitirmiş olacağını, bu nedenle her yıl yurt dışından tohumluk patates getirdiklerini ifade etti. Karaca, Türkiye’de geliştirilen yeni patates türlerinin hasadının 5 kez tohumluk için kullanılabileceğini, bunun da maliyetlerin düşmesi anlamına geldiğini vurguladı. Cem Karaca, patateste verimin düşmesinin “Fizyoljik yorgunluktan” kaynaklandığını, yeni tohumluk patateslerin doku kültürü tekniği ile elde edildiğini anlattı.
AVRUPA’YA BAĞIMLILIĞIN OLMAMASI
Karaca, deneme yapma kararı almalarında bir diğer etkenin de, KKTC’ye uygulanan izolasyonlar çerçevesinde Avrupa’dan Spunta patates tohumu getirememe gibi bir durumla karşılaşabilecek olmaları olduğunu ifade etti. Karaca, yeni türlerin tohumuna erişimin olmasının, Avrupa’daki patates tohum üreticilerine bağlılığın azalması anlamına geldiğini belirtti.
VERİM VE HASTALIKLARA DAYANIKLILIK
Spunta’nın Avrupa’da zannedildiği gibi çok tercih edilen bir çeşit olmadığını
kaydeden Karaca, dönüm başına 4.5 ton verim aldığını, yeni çeşitlerde bu oranın 6-6.5 tona kadar çıkabileceğini söyledi. Yeni türlerle ilgili denemeleri Beyarmudu, Güzelyurt ve Türkmenköy’de yaptıklarını kaydeden Karaca, Ocak 2008’de Türkiye’den gelen 5 çeşit ve ülkede üretimi yapılan 3 çeşitle denemelere başlandığını bildirdi. Karaca, zirai ilaç kullanılmayan bu denemede, 6 çeşidin mantar hastalığından dolayı öldüğünü, Ünlenen ismindeki yeni çeşidin hastalıktan etkilenmediğini aktardı. Karaca, Ocak 2020’de de deneme ekimleri yapıldığını, bu denemenin üretici şartlarında yapılacağını ve verime odaklanacaklarını kaydetti.
TADIM GÜNÜ YAPILACAK
Karaca, “Biz bu patates denemelerini niye yapıyoruz? Ülkemizin alışık olduğu damak tadına uygun , daha düşük tohumluk maliyetli olan ve daha yüksek verimli çeşitleri ülkemiz koşularında deneyip görmek ve kıyaslamak için yapıyoruz. Denemeler sonunda ise elde edilen ürünlerden tadım günü yapmayı da öngörüyoruz” dedi. Cem Karaca şöyle devam etti: “Damak tadımıza uygun, verimi daha yüksek, hastalıklara daha dayanıklı dolayısı ile daha az kimyasal kullanılması gereken, tohumluk maliyeti daha düşük çeşitler tespit edebilirsek niye belli bir miktar bunlardan da ekmeyelim? “
ÇOK DAHA VERİMLİ ÇEŞİTLER VAR
Niğde Patates Araştırma Enstitüsü Müdürü Uğur Pırlak ise, melezleme ve ıslak teknikleri ile ürettikleri çeşitlerden 6 tanesinin sertifikasyon sürecinde olduğunu hatırlattı. 6 yıl süren sertifikasyon sürecinin 5’inci yılında olduklarını söyleyen Pırlak, 2021’de üreticilere yerli patates tohumlarından verebileceklerinin altını çizdi. Spunta’nın Avrupa’da tercih edilen patates çeşitlerine göre çok kaliteli ve verimli bir çeşit olmadığını belirten Pırlak, yaptıkları denemelerde, verimi Spunta’nın çok üstünde, aroması ise Sunta seviyesinde olan çeşitler bulunduğunu vurguladı. Pırlak, denemede olan yeni çeşitlerin hatalıklara karşı da daha dayanıklı olduğunun da altını çizdi.
11
HAZİRAN 2020
ÜRETİCİNİN
Zeytinde rekor rekolte: 15 bin ton Tarımsal Araştırmalar Enstitüsü Yüksek Ziraat Mühendisi Hüseyin Karanfiloğlu, zeytin rekoltesinin bu yıl rekor olduğunu, ağaç başına 35 kilo, ülke geneli ise 15 bin ton verim alındığını hesapladıklarını söyledi.
Zeytin rekoltesi hakkında TAK’a yaptığı açıklamada Karanfiloğlu, 2019’dan önce en yüksek rekoltenin ağaç başına 18 kilo, toplamda ise 8 bin 400 ton ile 2010’da elde edildiğini; en düşük rekoltenin ise ağaç başına 5 kilo, toplamda ise 2 bin 357 ton ile 2014’te elde edildiğini, 2019’da ise ağaç başı 35 kilo ile toplam rekoltenin 15 bin ton olduğunu kaydetti. Karanfiloğlu, bu yılki rekoltenin 14 bin tonunun yağ çıkarmak için, 500 tonunun sofralık zeytin üretiminde, 250-300 tonunun ise evsel tüketime gittiğini kaydetti. Karanfiloğlu, yaklaşık 2-2.5 bin ton zeyrşnyağı çıkarıldığının tahmin edildiğini belirtti. “Bu bir rekordur, verimin çiftelenmesi demektir” diyen Karanfiloğlu, pek çok bahçelerdeki sulama yapılmadığından rekolteyi belirleyen unsurun yağış miktarı olduğunu, 2013 yılından sonra sulanmayan zeytin ağaçlarının kurak geçen sezonlardan dolayı veriminin düşük olduğunu, ağacın kendini bu dönemde dinlenmeye aldığını ve yağışlı havayla birlikte yüksek verim alındığını belirtti. Hüseyin Karanfiloğlu, bu yıl zeytin rekoltesi hesaplamalarında mühendis ve değirmenlerden alınan bilgi yanında ilk kez olarak Yüksek Ziraat Mühendisi Esra Serinol’un uydu görüntülerinin kullanıldığını kaydetti. Karanfiloğlu ayrıca, zeytin ağaç varlığı ile ilgili çalışmalarından ve ağaç çapı hesaplamalarından da yararlanıldığını, daha önceki yıllarda değerlendirmelerin sadece bölge mühendisleri ve değirmenlerden bilgi alınarak yapıldığını, bu çalışmada bahçe ve açık alanlardaki zeytin ağaç varlığının 550 bin olarak hesapladıklarını tespit edildiğini ifade etti. Karanfiloğlu, rekoltenin hesaplanması için bölgelere hakim ziraat mühendislerinin yer alacağı bir komisyonun olması gerektiğinin altını çizdi.
BUDAMANIN ÖNEMİ
Hasat sonrası bakımın bir sonraki yıldaki verim açısından çok önemli olduğuna işaret eden Karanfiloğlu, ağaçların öncelikle budanması gerektiğini, budama işleminde kırık, kuruyan ve verimsiz dalların kesilmesi gerektiğinin altını çizdi. Karanfiloğlu budanan yerlere aşı macunu sürülmesinin de önemli olduğunu vurguladı.
GÜBRELEME NASIL YAPILMALI?
Ağaca temel gübrenin de verilmesi gerektiğini, 15-15-15 diye bili-
nen kimyevi taban gübrenin ağacın etrafındaki toprağa karıştırılması gerektiğini kaydeden Karanfiloğlu, büyük ağaçlara 1.5-2 kilo, küçük ağaçlara 200-250 gram verilmesi, Şubat’ta ise şeker diye bilinen 210-0 (amonyum sülfat) verilmesi gerektiğini söyledi.
HALKALI LEKEYE DİKKAT
Zeytin ağaçlarında görülen mantar hastalığı olan Halkalı Leke ile mücadelenin de önemine dikkat çeken Karanfiloğlu, Halkalı Leke’ye karşı doğru mücadele verilmediği takdirde, yaprak dökümüne yol açacağı ve ağaçta 2-3 yıl verimsizliğe neden olabileceği uyarısında bulundu. Karanfiloğlu, Halkalı Leke’ye karşı budama sonrası ve Şubat sonu Mart başı olmak üzere iki kez yağışsız günlerde bakırlı ilaçların atılması gerektiğini de vurguladı.
SULAMA DÖNEMLERİ
Ağaca, özellikle meyve çekirdeğinin sertleşmeye başladığı temmuz ayında su desteğinin verilmesi gerektiğini kaydeden Karanfiloğlu, yağmur suyundan daha çok faydalanmak için tarlalarda bentlerin yapılması tavsiyesinde bulundu, zeytin bahçelerinde çıkan otların da tohum yapmadan önce toprağa karıştırılmaları takdirde gübre görevi yapacağını söyledi.
ZEYTİNYAĞI PLASTİK BİDONLARDA MUHAFAZA EDİLMEMELİ
Karanfiloğlu ayrıca zeytin yağının, ışıktan uzak cam, paslanmaz çelik veya laklı tenekelerde muhafaza edilmesi gerektiğini vurguladı. Karanfiloğlu, zeytinyağının plastik bidonlarda saklanması alışkanlığından vazgeçilmesi gerektiğinin altını çizdi.
12
HAZİRAN 2020
ÜRETİCİNİN
KKTC patatesi GÜBRETAŞ ile bereketlendi Türkiye Tarım Kredi Kooperatifleri (Tarım Kredi) Genel Müdürü ve GÜBRETAŞ Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Fahrettin Poyraz da KKTC ile uzun yıllara dayanan ticari iş birliğini, özellikle son 3 yılda farklı bir boyuta taşıdıklarına işaret etti. Poyraz, şu değerlendirmelerde bulundu: “KKTC’de tarım alanındaki ticari iş birliklerinin yanı sıra bilinçli tarıma yönelik eğitimlerle ve örnek uygulamalarla katkılar sağlamaktayız. Önceki yıllarda ağırlıklı olarak Kuzey Kıbrıs’ta ihtiyaç duyulan gübrenin tedariki için şirketimiz GÜBRETAŞ kanalıyla bir bağlantımız vardı. 2017’de bunu daha kapsamlı hale getirerek KKTC’deki tarımsal üretime ne gibi faydalar sağlayabileceğimizi karşılıklı değerlendirmeye başladık. Bunun neticesinde, bir yandan GÜBRETAŞ’ın yıllardır Türkiye’de yaptığı çiftçi eğitimleri, toprak analizi ve üreticilere tarımsal danışmanlık hizmetlerini Kuzey Kıbrıs’ta da uygulamaya başlarken, diğer yandan Türkiye Tarım Kredi Kooperatifleri’nin çatısı altındaki diğer şirketlerle de bu iş birliğini farklı alanlara yayarak güçlendirdik.”
“KKTC’nin sahip olduğu potansiyele inanıyoruz” GÜBRETAŞ’tan yapılan açıklamaya göre, GÜBRETAŞ’ın KKTC’de Tarım ve Doğal Kaynaklar Bakanlığı’nın destekleri ve Kıbrıs Zirai Levazım Kooperatifi ile başlattığı iş birliği sayesinde KKTC’de tarımsal verimliliği artıracak bilinçli tarım faaliyetleri gerçekleştirildi Bu kapsamda 2019 sonbaharında planlaması yapılan model üretim alanlarından birinde patates hasadı yapıldı ve daha fazla verim elde edildi. Toprak analizine dayalı bilinçli tarım teknikleri ve dengeli bitki besleme programının uygulandığı deneme ekiminde, yüzde 40 daha az taban gübresi kullanılmasına rağmen dönüm başına 7 bin 500 kilogram kumpirlik patates hasadıyla bölge ortalamasının iki katı verim elde edildi. KKTC Tarım ve Doğal Kaynaklar Bakanı Dursun Oğuz, konuya ilişkin değerlendirmesinde, KKTC’nin kalkınmasına fayda sağlayacak tarımsal üreticilerin hem kaliteli ürün üretmesi hem de bu ürünlerin pazarlanması ve daha fazla gelir edilmesinin temel önceliklerinden biri olduğunu vurguladı. Bu hedef doğrultusunda Türkiye ile tarım sektöründeki iş birliğini geliştirmek için Kıbrıs Zirai Levazım Kooperatifi, Türkiye Tarım Kredi Kooperatifleri ve GÜBRETAŞ arasında önceki yıllardan beri yürütülen mevcuttaki çalışmaları yeni projelerle daha ileri götürmek için desteklediklerini aktaran Oğuz, şunları kaydetti: “Bu amaçla geçtiğimiz yıllarda çiftçi eğitim toplantılarıyla KKTC’de başlatılan bilinçli tarımı yaygınlaştırma faaliyetlerine büyük önem vermekteyiz. Geçen yaz yapılmasını kararlaştırdığımız ve tarımı geliştirme çabalarının bir yansıması niteliğindeki bir patates model alan uygulamasından bu yıl çok yüksek verim ve kalite elde edilmesi bizi çok memnun etti. Bu sonuçlar, yeni dönemde Kuzey Kıbrıs’taki tarımsal üretimin ekonomik kalkınmaya katkısı açısından umut verici örneklerdir. Özellikle Türkiye’nin destekleriyle hayata geçmekte olan sulama projeleri sayesinde önümüzdeki yıllarda Kuzey Kıbrıs’ın ekonomik büyümesinde tarımın payı ve önemi daha da artacaktır. Bu nedenle ülke tarımına, tarımda ürün çeşitliliği ile kalitesinin artırılmasına ve çiftçilerimizin gelirlerine fayda sağlayacağını düşündüğümüz bilinçli tarım faaliyetlerine desteğimizi artırarak sürdüreceğiz.”
“İş birliğini farklı alanlara yayarak güçlendirdik”
Dr. Fahrettin Poyraz, 2018 sonunda Türkiye ve KKTC tarım bakanlarının teşrifiyle iki ülke arasında gübre, sera, damla sulama, ilaç ve tarımla ilgili diğer konularda birbirini tamamlamayı amaçlayan bir güç birliği protokolü imzalandıklarını hatırlatarak, “KKTC’nin sahip olduğu potansiyele inanıyor ve tarım alanındaki potansiyelin maksimum faydaya dönüşmesine katkı vermekten heyecan duyuyoruz.” ifadesini kullandı. Tarım Kredi Kooperatifleri’nin, Türkiye’nin en büyük çiftçi ailesi olduğunu vurgulayan Poyraz, 2017’den bu yana yapılan görüşmeler ve çalışmalar sonucu önemli mesafeler aldıklarını belirtti. Bu kapsamda KKTC’de üretilen bazı tarımsal ve hayvansal ürünlerin Türkiye pazarına ulaştırılmasının yanı sıra KKTC Tarım ve Doğal Kaynaklar Bakanlığı’nın desteğiyle bazı ortak projeler gerçekleştirmeye başladıklarını aktaran Poyraz, şunları kaydetti: “Geçen yaz yaptığımız görüşmelerde, tıpkı hellim peynirinin yeni pazarlara ulaşması için yaptığımız çalışmalar gibi, özellikle Türkiye’nin ihtiyaç duyduğu bazı tarımsal ürünlerin KKTC’deki çiftçilere sözleşmeli üretimle ürettirilip ülkemize götürülmesi noktasında iş birliğini artırmaya karar vermiştik. Ayrıca, GÜBRETAŞ tarafından 2020’de KKTC’de iki noktada gerçekleştirilen model üretim alanı uygulaması da geçen yıl belirlediğimiz hedeflerden biriydi. Bu hedeflerden birinin daha başarılı ve verimli şekilde sonuçlandırılması, bu samimi iş birliğinde doğru yolda olduğumuzu gösteriyor.”
“Daha az gübre ile daha yüksek verim sağladık” GÜBRETAŞ Genel Müdürü İbrahim Yumaklı ise KKTC’nin ihracat gelirinde yüzde 85’lik paya sahip olan tarım ürünlerinde, etkin gübre kullanımıyla kalite ve verimliliği artırmayı hedeflediklerini vurguladı. Yumaklı, “Bu amaçla GÜBRETAŞ’taki uzman ziraat mühendislerimiz, 2017’den bu yana Yavru Vatan’daki üreticilere yönelik bilgilendirme eğitimleri vermektedir. Bu eğitimleri toprak numunesi alma, bitki besleme reçeteleri oluşturma ve tarımsal danışmanlık hizmetleriyle de destekledik. Geçen yıl ise Tarım ve Doğal Kaynaklar Bakanlığı ile Kıbrıs Zirai Levazım koordinasyonunda bu çalışmalara yeni bir adım ekleyerek iki yerde model üretim alanı uygulamasını hayata geçirdik.” ifadelerini kullandı. Bu model uygulamasında normal kullanımdan daha az gübre kullanımı ile daha yüksek verime ulaşıldığına işaret eden Yumaklı, bu çalışmaya başladıklarında Kıbrıs’ta çiftçi şartlarında çok yoğun taban gübresi kullanımı yapıldığını gördüklerini aktardı.
13
HAZİRAN 2020
ÜRETİCİNİN leceğini Kuzey Kıbrıs’taki üreticilerimize de uygulamalı olarak göstermiş olmaktan, böylece KKTC’nin tarım ve ekonomisi için katma değer sağlamaktan büyük bir mutluluk duyuyoruz.”
“Verimin iki katına çıktığına hepimiz şahit olduk”
Bölgede dönüm başına ortalama 187 kilogram olan taban gübresini neredeyse 3’te bir azaltarak 112 kilogram olarak uyguladıklarını, toprağın ve bitkinin ihtiyacı olan miktarda gübre kullanmanın doğru olduğunu düşündüklerini kaydeden Yumaklı, “Bunun yolu, önce toprak analizi yapmaktan geçiyor. Yaptığımız toprak analizi sonucuna göre, patates tarımı için dengeli bir gübreleme programı oluşturuldu. Tek tip besleme yerine çeşitlendirme yaparak taban gübresini azaltırken, onun yerine patates bitkisinin en çok ihtiyaç duyduğu potasyum, magnezyum ve kalsiyum elementleri ile farklı formlarda azot ve zayıf toprağın değerlerini artırmak için hümik asit takviyesi yapıldı.” değerlendirmesinde bulundu. Uygulanan bu etkili gübreleme programı sayesinde verimin yanı sıra ürün kalitesinin de arttığını vurgulayan Yumaklı, şunları kaydetti: “Normalde Kuzey Kıbrıs’ta dönüm başına ortalama 3 bin 500 kilogram patates hasat edilirken, bunun yüzde 20’si iri boy kumpirlik ve kalanı orta boy tohumluk patatestir. Deneme ekimini yaptığımız arazinin sahibi ve aynı zamanda da Kuzey Kıbrıs’ın önde gelen çiftçilerinden biri olan Kadri Bey, bu yıl kendi bildiği yöntemlerle ekim yaptığı alanda bu verimi dönüm başına 6 bin kiloya ve iri boy kumpirlik patates oranını ise yüzde 60’a kadar çıkardı. GÜBRETAŞ ziraat mühendislerinin uygulama yaptığı alanda ise dönüm başına verim 7 bin 500 kilogram olurken, aynı zamanda iri boy miktarı da yüzde 75 olarak gerçekleşti. Yani bu model alanda verimi Kuzey Kıbrıs ortalamasının 2 kat üzerine çıkarırken, hasattaki kalite göstergesi olan kumpirlik patates oranını da yaklaşık 3 kattan fazla artırmış olduk. Optimum gübreleme ile maksimum verim ve kalitenin elde edilebi-
Zirai Levazım Makine ve Gıda Pazarlama Kooperatifi Genel Sekreteri Orhan Kürşad da gübre tedariki konusunda yıllardır GÜBRETAŞ ile çalıştıklarını hatırlatarak, “GÜBRETAŞ ile kurmuş olduğumuz ticari iş birliğini özellikle son yıllarda Kıbrıs’taki çiftçilerimizin ve tarımın faydasına olacak sosyal çalışmalarla da güçlendirdik. Lefke’deki patates tarlasında ilk hasat başladı ve buradaki verimin iki katına çıktığına hepimiz şahit olduk.” ifadelerini kullandı.
GÜBRETAŞ, KKTC’deki bilinçli tarımda öncü
Türkiye’nin en büyük çiftçi birliği olan Tarım Kredi Kooperatifleri’nin kimyevi gübre sektöründeki öncü şirketi GÜBRETAŞ, özellikle son yıllarda bilinçli tarımı yaygınlaştırma faaliyetlerine ağırlık verdi. Ar-Ge çalışmalarıyla bitkiye ve bölgeye özel yeni gübre desenleri geliştiren GÜBRETAŞ, bu özel ürünlerinin verime etkilerini model üretim alanlarındaki örnek uygulamalarla ortaya koymayı sürdürüyor. Yıllardır farklı tarımsal ürünler için Türkiye’nin farklı bölgelerindeki çiftçilerin arazilerindeki çalışmalarda yüksek verim ve kalite artışları elde eden GÜBRETAŞ, son birkaç yıldır bilinçli tarımı yaygınlaştırma eğitimlerini KKTC’de de gerçekleştiriyor. GÜBRETAŞ, 2019’da KKTC’deki bu bilinçlendirme eğitimlerine yeni bir adım daha ekleyerek Tarım ve Doğal Kaynaklar Bakanlığı’nın destekleri ve Kıbrıs Zirai Levazım Kooperatifi iş birliğiyle iki ayrı model üretim alanı oluşturdu. 1,4 milyon dönümlük tarım arazisine sahip KKTC’nin yıllık kullandığı ortalama 15 bin ton gübrenin büyük kısmı GÜBRETAŞ tarafından temin ediliyor.
Süt Ürünleri İmalatçıları Birliği (SÜİB) 11. Olağan Genel Kurulu yapıldı
Süt Ürünleri imalatçıları Birliği (SÜİB) 11. Olağan Genel Kurulu Kıbrıs Türk Sanayi Odası’nda (KTSO) yapıldı. Yapılan seçimle 7 asil ve iki yedek üye belirlenirken, başkanlığa yönetim kurulu kararıyla yeniden Mustafa Başlar seçildi. Genel Kurulun açılış konuşmasını yapan Başkan Mustafa Başlar, zor dönemden geçildiğine işaret ederek, “imalatçılar olarak bu zor günlerde üretime devam ettik. Üretimden kopmamak için mücadele ediyoruz. Bu günlerin de geçeceğine inanıyoruz. Üretim olmazsa olmazımızdır” dedi. KTSO Başkanı ve aynı zamanda birlik üyesi de olan Candan Avunduk yaptığı kısa konuşmada 11. Olağan Genel Kurulun hayırlı olmasını di-
leyerek, “Sektör olarak çok göz önündeyiz. Çok zor günlerden geçiyoruz. Katma değeri yüksek üretim yapıyoruz. Bilimsel verilerle sektörümüzün ülkeye kattığı değerin teşviklerin çok üstünde olduğunu ortaya koymak zorundayız” diye konuştu. Süt Endüstrisi Kurumu (SÜTEK) Müdürü Mehmet Karadayı, Kötü günleri en az zararla atlatıldığına işaret ederek, “Sektör bu zor zamanlarda özverili bir şekilde çalışarak bu dönemi zararına da olsa süt alarak geçirmiştir. Herkese teşekkür ederim” dedi. Genel Kurulda oluşturulan divanda Başkanlığa Kemal Öztürk getirildi. Kemal Öztürk genel kurula hitaben yaptığı konuşmada, sektörün ülkenin bel kemiği olduğuna işaret ederek, “Çiftçisinden hayvancısına süt ürünleri imalatçısına kadar yüksek katma değere sahiptir. Kamuoyuna kendimizi anlatmalıyız. 80 milyonluk ihracatımızın yüzde 47’sini bu sektör yapıyor” diye konuştu. Genel Kurulda daha sonra mali ve faaliyet raporları okunarak onaylandı. Daha sonra yeni yönetim kurulunun seçimine geçildi. Kapalı oy usulü yapılan seçimde yeni yönetim şöyle oluştu: “Asil üyeler; Mustafa Başlar, Mustafa Betmezoğlu, Çağkan Garanti, Rasim Kırmızıgil, Aslıhan Taylan, Sadık Uğurlubirel ve Şevket Seren.”
14
HAZİRAN 2020
OZEL
ÜRETİCİNİN
Tarım ve Doğal Kaynaklar Bakanı Dursun Oğuz Kovid-19 salgınının tarım ve hayvancılık sektörü üzerindeki etkisine değinerek, sektör hakkındaki gelişmeleri değerlendirdi.
röportaj
Tarımsal üretimin önemine değinen Oğuz, krizin üretim sektörünü hareketlendirdiğini ve bir kez daha üretimin öneminin ön plana çıktığını belirtti. ‘’Hayvan varlığının bakım ve beslenmesinin devamlılığı önemli’’ Tarım ve Doğal Kaynaklar Bakanı Dursun Oğuz, koronavirüs nedeniyle bitkisel ve hayvansal üretimde herhangi bir aksama olmaması için Bakanlık olarak gerekli tedbirlerin alındığını bildirdi. Bakan Oğuz, sağlık koşulları da dikkate alınarak, ülkede mevcut hayvan varlığının bakım ve beslenmesinin devamlılığı, ürünlerinin değerlendirilmesi ve halka ulaştırılmasının bu süreçte önem arz ettiğini ifade etti.
‘’Yerli üretimin önemi bir kez daha ortaya çıktı’’ ‘’Yerel üretimin ne kadar önemli olduğu ortaya çıktı. Koronavirüs toplumun ihtitacının karşılanması yönünde kendi özkaynaklarımızı kullanmayı öğretti. Tarım ve hayvancılık sektöründe uğraş veren insanlarımız mutlaka üretime devam etmelidir. Süt ürünlerinin sağlanması anlamında, büyükbaş hayvancılığın gelişmesi ve büyümesi de devam etmelidir. Eğer üretici sütünü elinden çıkaramazsa tıkanma ve çöküş olacaktır. Bu dönem sütün pik yaptığı bir dönemdir. Şuan 450 ton günlük süt üretiyoruz. 120 ton süt tüketimi varken geri kalan fazlalığı Ortadoğu ve Türkiye pazarına ihracaat yapıyorduk fakat şuan bir daralma oldu. Malesef 3 milyon lt süt tüketilemiyor. Bu sütün bir şekilde değerlendirilmesi gerekir. Bu yüzden hayvan rasyonları ile ilgili değişime gi-
''Yerel üretimin önemi ortaya çıktı'' dilmesini istedik. Bu fikrimizi anlayanlar kadar anlamayanlar da oldu. Bu sorunun herkesin farkına varması gerekiyor. Bu sektörün yaşaması için bu sorunun çözülmesi için bir çabaya girdik. Aniden bir şeyleri kısın demedik. Üretilen süt tüketilemezse hayvanları kesime gidersiniz ve ülkede hayvancılık küçüklerek yok olur.’’
‘’Hayvan yem giderleri yüksek’’ “Çiftçiler Birliği’nin hemen hemen yarısı da hayvancı. Hayvancılar Birliği’nin yarısı da çiftçi. Öyle bir durumdayız ki! Bu ülkede özellikle hayvan üreticileri bu durumda olmaya mecburdur. Arazi kiralayıp, ektiği zaman ve ürün elde ettiğinde kendi girdilerini daha aşağıya çekebiliyor. Gerçekten bu ülkede hayvan yem girdileri yüksek. Bu nedenle üretici ne yapıyor? Maliyeti aza indirmek için kendileri üretim yapıyorlar, bu da doğru bir şey. Hayvancıyı her zaman desteklemek istiyoruz ilerleyen süreçte bizim sorumluluğumuzda olan arazilerin öncelikle hayvancıya verilmesi ki bunu İçişleri Bakanlığı’nın kiraladığı arazilerle de ilgili.Birinci öncelik mutlaka hayvancının. Ama diğer taraftan çiftçi olup da hayvancılık yapmayan da var. İkisini ayırmak en doğrusu ancak ortada böyle bir bağ var.’’
‘’Kaçak etin önüne geçmek zorundaydık’’ ‘’Güney’de süt daha pahalı, et daha ucuz. Bundan sonraki süreçte nelerin gelişeceğini bilemiyoruz. Aralık ayında canlı hayvan fiyatlarında bir yükselme oldu. Toprak Ürünleri Kurumu olarak karkas et ithal etmek istedik. Bu duruma hayvancılık sektörü tepki gösterdi, fakat bu ülkede bir kaçak et konusu var. Bu konuyu bertaraf etmek ile ilgili yetkili birimlere uyarıda bulunduk. Gıda güvenliği açısından da kaçak etin
15
HAZİRAN 2020
ÜRETİCİNİN
ülkeye girmesi güvenli değil. Et fiyatlarının tavan yaptığı bu dönemde Türkiye Tarım Kredi Kooperatfileri üzerinden canlı hayvan fiyatlarının olması gereken fiyatta getirilmesini sağlamak için girişim yaptık. Et kaçakçılığı ile mücadele yapacağız, oturup beklemeyeceğiz. Bu ülkede kaçakçılığın et fiyatlarını dengelediğini söylüyorlar. Bu aslında bir acizlik. Yani diyorlar ki bu ülkedeki hayvan sayısı yeterli değil kasaba giden yeterli değil, aslında bu kaçakçılık sayesinde Güney’den etin buraya girmesi bu ülkedeki et fiyatının daha aşağıda ve dengede oluşmasını sağlıyor. Yani acayip bir durum. Gayri yasal bir durum bu ülkedeki “güya” bir denge unsuru oluyor. Bu önemli bir konu ve baş ağrısı bir konu. Sadece güvenlik güçleri ile denetim yetmez. Bazı yerlerin gözetim altında tutulması. 3-4 tane yer var işte. Bunu herkes biliyor, ama müdahale etmiyor.’’
‘’TÜK; halkın, üreticinin, çiftçilerin parası ama bunu en iyi şekilde kullanmak zorundayız’’ Kıbrıs Türk Çiftçiler Birliği’nin TÜK’ün özel bir firmadan ambar kiraladığına ilişkin iddiası doğru mu? “Merkezi İhale Komisyonu ile TÜK’ün görüşmesi var. Bunun maliyeti ile ilgili açıkça da konuşalım, biz mevcut koşullarda stoklamayı nasıl yapabiliriz diye bir maliyet hesabı çıkardık. Bu maliyet hesabına göre TÜK nasıl daha karlı bir ortamda bu alımı yapar diye hesaplama yaptığımızda TÜK’ün lehine bir sonuç çıktığı için bu yola koyulduk. TÜK; halkın, üreticinin, çiftçilerin parası ama bunu en iyi şekilde kullanmak zorundayız. Kuruşu kuruşuna da hesap etmek zorundayız. Ben yaparım da ne olursa olsun diyemem. O nedenle onu kuruşu kuruşuna hesap ediyoruz. Hiç kimse burayı bir çiftlik olarak kullanamayacak. Ben de dahil. O nedenle herkes rahat olsun, bir şey sormak isterlerse buyursunlar gelsinler. Her şey açık ve şeffaf. Kimseye de hesap vermeyecek durumda da değiliz. Bende konuşursam belgelerle konuşurum. Elimde belgem var ise ve kendimden eminsem o yüzden hiç bir sorun yok. Ben bunun uygun olduğunu değerlendirdik. Tük’ün çok parası var da bunu mu yapıyoruz.’’
‘’Bu yılki tahıl fiyatları hayvancıyı düşünerek belirlendik’’ ‘’Biz göreve geldiğimiz zaman arpa fiyatı 1,55 TL idi. Süreç içerisinde hayvan üreticilerine kademeli olarak 1,55 TL olan bu fiyatı 1,35 daha sonra 1,25 TL’lere indirdik. Bu yıl 1,48 TL’den belirlenen bu fiyatın bir yıl öncesinden daha uygun fiyatta olduğunu görüyoruz. Bizler hayvancılarımızı düşünerek hareket ediyoruz. Yem rasyonunun ana hammaddesi konumunda olan arpanın fiyatının yıl sonuna kadar değişmeyeceğinin garantisini veriyoruz. Buda üretimin sürdürülebilirliği için önem arz etmektedir. Ayrıca hayvan üreticilerimiz geçen hasat döneminden kalan arpayı bitene kadar 1,25 TL’den almaya devam edeceklerdir. Tarım ve Doğal Kaynaklar Bakanı Dursun Oğuz 2020 ürünü yemlik arpanın alım fiyatı kilo başına 1.35 TL, sert buğdayın alım fiyatı kilo başına 1.50 TL, yumuşak buğdayın alım fiyatı kilo başına 1.40 TL ve tritikalenin alım fiyatı kilo başına 1.35 olarak belirlendiğini belirti. Ayrıca tohumluk materyal olarak alınacak arpa ve buğday ürünlerine kilo başı 0.05 TL prim ödemesi yapılacaktır. Bizler hayvancılarımızı düşünerek hareket ediyoruz. Amacımız hem üreticimizi korumak hem kurumlarımızı koruyarak ilerlemektir. ’’
“İlgisiz ve duyarsız değiliz’’ Tarım ve Doğal Kaynaklar Bakanı Dursun Oğuz, patateste fiyat gerilemesi olduğunu kaydederek, bu konuda yaptıkları çalışmaları anlattı. Fiyatı bir buçuk olarak açıkladıklarını, ısponda patatesin fiyatının da yükselmesi gerektiğini belirten Oğuz, Yeşilköy’den sözleşmeyle patates satın alındığını belirtti. Tarım Bakanı, “İlgisiz ve duyarsız değiliz. İhra-
cat pazarlığı var. Sorunlara çözüm üretmeye çalışıyoruz” şeklinde konuştu. Arpanın alımı 1.35, yumuşak buğday 1.42, sert buğdayın 1.50 olduğunu kaydeden Oğuz, eldeki arpayı 1.25’ten satmaya devam edeceklerini söyledi. Oğuz, rakamların Bakanlar Kurulu’nda onaylandığını, bugün Resmi Gazetede yayımlanacağını kaydetti. TÜK’ün ambarlarda sorun yaşanmaması için düzlenme yaptığını kaydeden Tarım Bakanı, “Rekolte beklentinin altında. Geçen yılın altındayız. Beklentimiz olmadı” dedi. Kaynak: Tarım Bakanı Dursun Oğuz’dan kötü haber: “Tahılda rekolte beklentinin altında. Geçen yılın altındayız”
‘‘Covid-19 sürecinde denetimlerimizi artırdık’’ Oğuz Covid-19 sürecinde gıda güvenliğinin de önemine değindi. Oğuz, bakanlığın ve ilgili dairelerin gıda güvencesi ve güvenliğinin sağlanmasında, hayvan sağlığının korunmasında, hastalıkların teşhisi ve tedavisinde, hayvan refahının sağlanmasında, gıdaların satış yerlerinin denetlenmesinde, çiftçi eğitimlerinde, sebze ve meyvelerdeki kalıntı analizlerinde, sertifikalı üretimde önemli görevler üstlendiğini belirtti. Covid-19 sürecinde denetimlere ve çalışmalara aralıksız devam edildiğini belirten Oğuz, vatandaşlar için ellerinden geleni yaptıklarını, yapmaya da devam ettiklerini söyledi. Bakanlık olarak, gıda güvenliğinin öneminin farkında olduklarını, bu kapsamda çalışmalarını hız kesmeden sürdürdüklerini ifade eden Tarım Bakanı Dursun Oğuz, “Gıda güvenliği konusunda üzerimize düşen görevleri yerine getirirken, çok dikkatli davranıyor ve bu konuda en küçük hatayı kabul etmiyoruz. Bizler bu konuda ciddi adımlar atarken, gıda güvenliği ile ilgili tüm kesimleri sorumlulukla hareket etmeye çağırıyoruz” dedi.Kaynak: “Gıda güvenliğinin öneminin farkındayız”
16
HAZİRAN 2020
ÜRETİCİNİN
Hayvan Üreticileri ve Yetiştiricileri Birliği başkanı Mustafa Naimoğulları, hayvancılık sektörü değerlendirdi.
''Yerli üretimi tüketemezseniz, kalkınamazsınız'' Hayvan Üreticileri ve Yetiştiricileri Birliği başkanı Mustafa Naimoğulları, Covid-19 salgınından sonra ülkede özel üretim sektörlerinin ürettiği ürünleri pazarlamada sıkıntı yaşadığını aktardı. Salgın döneminin Mustafa NAİMOĞLULARI üretici açısından HAYVAN ÜRETİCİLERİ VE YETİŞTİRİCİLERİ BİRLİĞİ BAŞKANI olumsuz yaşandığına vurgu yapan Naimoğulları şunları kaydetti:
‘’İlk günden itibaren birçok sektör kapalı olmasına rağmen üretici her gün, her saat üretmeye devam etti. Bunun tek nedeni vardı, o da halkımız üretilen gıdalara ulaşabilmesi’’ ‘’Kriz dönemlerinde devletin halkı ve üreticiyi desteklemesi gerekirken bizim ülkemizde halk ve üretici devleti destekliyor’’ Soru: Covid-19 salgını sürecinde hayvancıların yaşadığı sıkıntıları değerlendirir misiniz? ‘’Mart ayının başlangıcından itibaren oluşan çok ciddi ve olumsuz bir süreç var. Covid-19 salgınından sonra ülkede özel üretim sektörleri ürettiği ürünleri pazarlamada ciddi sıkıntı içerisine girdi ve özellikle Mart ortalarından Bakanlar Kurulu`nun almış olduğu kararlar ile oteller, restoran ve üniversiteler kapanınca ürettiğimiz ve normal şartlarda iç piyasaya yüzde 45’lik kısmını sattığımız sütün oranı yüzde 10-15’e düştü. Çünkü lokomotif sektörlerde, üniversiteler, oteller ve toplu tüketim yerlerinde tüketim kalmayınca sadece marketlerde alışveriş imkanı kaldı. Bir yandan da alınan kararlar ile halk evlere kapatılarak karantina süreci başladı. Bu noktada en ucuz ve en az tüketim yapılan yer olan evlerde, 1 kg hellim veya 1 kg yoğurt tüketilmeye başlandı. Hiçbir şekilde üretimi de durduramadığınız için de üretim bu gibi durumlarda da devam ediyor. Özellikle Mart ve Nisan ayları üretimin artmış olduğu ve sürekli artmaya devam ettiği dönemlerdir. Bu noktada ciddi sıkıntılar yaşadık. Sütü pazarlamada ciddi sıkıntılar çekmiş olmamıza rağmen sütümüzü hiçbir şekilde dökmedik. Bu süreçte hayvancılar ciddi bir özveri gösterdiler. Ancak buna rağmen Bakanlar Kurulu, hayvancıya ödemiş olduğu sütte 10 kuruşluk kesinti yaptı. Türkiye süt konusunda bizden daha alt fiyata sahip olduğundan Bakanlar Kurulu, sırf bu sütü daha ucuz fiyata Türkiye’ye pazarlayabilmek için kesinti yaptı. Pazarlama noktasında özellikle Nisan ayında çok büyük sıkıntılar çekildi. Maalesef bu sıkıntılar halen devam ediyor. Sütün yüzde 30-35’lik kısmı Arap ülkelerine satılmaktadır. Orada herhangi bir sorun yaşanmıyor. Çünkü dövizdeki yükseliş pazardaki sıkıntıyı Arap ülkelerinde çözdü ama Türkiye ile çözemedik. Devlet, Türkiye ile öncellikle kaşar için teşvik verdi. Öte
taraftan da hayvancının çiğ sütünden 10 kuruşluk kesinti yapıldı. Yapılan 10 kuruşluk kesinti üreticinin alacağı paradan ayda 1,2 milyon TL’ye yakın kesinti anlamına gelmektedir.’’
‘’Bu zamana kadar sütler dökülmedi, çok zor da olsa tüketilmeye devam ediyor’’ ‘’Devlette buna ekleyerek kilo başına 4,5 TL’ye kadar teşvik verdi ve buna rağmen Türkiye pazarına bunu pazarlamakta sıkıntı yaşandı. Dönem dönem sütler dökülme noktasına geldi fakat bu zamana kadar dökülmedi. Ramazan ayının başlaması ile özellikle Arap ve Türkiye pazarında sıkışıklık oldu. Mayıs ayında Türkiye pazarında bazı açılımlar yapıldı ve sütler tüketilmeye başlandı. Sonuçta geldiğimiz dönem olan Mayıs ayında, sütler çok zorda olsa tüketilmeye devam ediliyor.’’
‘’Üretici her gün, her saat üretmeye devam etmiştir’’ ‘’Salgın dönemi üretici açısından hiç iyi geçmemiştir. Çünkü ilk günden itibaren üretici birçok sektör kapalı ve herkesin evinde oturmasına rağmen, bütün riskleri göze alarak her gün, her saat üretmeye devam etmiştir. Bunun tek nedeni vardır o da halkımızın gıdaya ulaşabilmesini sağlamak.’’
‘’Üretici desteklenmiyor’’ ‘’Dövizdeki yükseliş üreticiye darbe vurmuştur. Aylardır dövizdeki artış, yem ve ham madde fiyatlarında ciddi vurgun yaptı. Şu anda da ham madde fiyatlarında yüzde 30’luk bir artış söz konusu olmuştur. Üretici bir yandan sütünün fiyatının düşmesi ile uğraşırken, öte yandan da hayvan yemini pahalıya alıyor. Bunlara rağmen üretmeye devam ediyor. Tarım Bakanlığı veya Maliye Bakanlığı üreticiye destek olması gereken yerde, üreticinin sütünden keserek ihracattaki navlun desteklerini karşılamaya çalışıyor. Kriz dönemlerinde devletin halkı desteklemesi gerekir fakat bizim ülkemizde halk ve üretici devleti destekliyor. Böyle bir anlayış uzun süreli olamaz.’’
‘’Bu süreçte 50 ton süt hibe ettik’’ ‘’Biz hayvancılar olarak belediyeler vasıtasıyla halkımıza tonlarca süt hediye ettik. Sadece Değirmenlik Belediyesi’ne 50 tonluk süt hediye ettik. Bunun yanı sıra küçükbaş ve büyükbaş canlı hayvan hibe ettik. Sadece halkımıza, fakir ve fukaraya dağıtılsın. Mevcut olarak görülüyor ki Tarım ve Maliye Bakanlığı özellikle ekonomik sıkıntıların olduğu bu günlerde üreticinin yanında olacağına, üretici onların yanlarında oluyor. Hem sütten kesinti yapılıyor hem de öte yandan dövizde ki artış devam ediyor ve bu yüzden de yem fiyatlarında artış oluyor. Yaşanan bu durum sürdürülebilir bir yapı değildir’’
‘’Oteller herşey dahil sisteminden vazgeçmelidir‘’ ‘’Turizm sezonu, otellerimizin, restoranlarımızın ve üniversitelerimizin uzun süre kapalı kalacağı ortadadır. Şayet bu yerler kapalı kalmaya veya çok az çalışmaya devam ederse bu krizi çok da iyimser kapatamayacağız. Ne kadar süre eski performanları ile çalışacakları belli
17
HAZİRAN 2020
olmayan bu sektörler bu ülkenin lokomotif sektörleri olarak anılıyor. Lokomotif var ama arkasında vagon yok! Lokomotif sektör demek; o sektöre siz teşvik vereceksiniz ki arkasında taşıdığı vagonlara destek versin. Fakat ülkemizde lokomotif sektörler bir şekilde gidiyor fakat arkalarında vagon yok! Bundan sonraki süreçte turizm ve üniversitelerin yeniden düzenlenmesi gerekir. Otellerin herşey dahil sisteminden vazgeçmelidir. Dışarıda ki esnafın da kazanmasına yardımcı olmalıdır. Üniversiteler toplu taşıma araçlarından vazgeçmelidir. Diğer ulaşım araçlarının da kazanması gerekir. Herşey dahil bir sunum yaptığınız zaman, insanları bir yere kapatılır ve sadece ithal ürünler tüketilir. Yerli ürün tüketimini de böylelikle azaltırsınız. Bu kriz döneminde hükümetin yapması gereken, ithal ürünleri yasaklamasıydı. İthal ürünleri yasaklayamadı fakat üzerlerine fon koydu. Tüccarın elinde de iki aylık stok olduğu için bu da başarılı olamadı. Herkesin elinde stoklar bulunduğundan, seracı salatasını, patatesci patatesini, hayvancı sütünü satamadı fakat ithal ürün gelmeye devam etti.’’
‘’Yerli üretimi tüketemezseniz, kalkınamazsınız ‘’ ‘’AB ülkeleri ve dünyanın yapmış olduğu gibi herkes içine kapanmış, sınırlar kapalı, uçuşlar durdurulmuş ve bu noktada tüm ülkeler yerli üretiminin tüketimi, yerli üretiminin ucuzlamasını sağlayarak daha çok yerli ürün üretimini sağlıyor. Yerli üretimi tüketemezseniz, kalkınamazsınız. Bu hususta yerli üretimin artırılması için markalaşmak gerekir. Bizim açımızdan markalaşmak çok önemlidir. Bugün KOOP SÜT ve diğer markalaşmış ürünler gibi marka olmalısınız ki; ithal ürünlerin ülkeye girmesini önleyebilesiniz. Öte yandan yerli ürünlerin üretildiği iç piyasada, üretim maliyetini düşürmek için girdi maliyetlerini desteklemek zorundasınız. Destekleme sistemi de bundan sonraki süreçte doğru planlanması gerekir. Teşvik doğru yere verildiği zaman o yer topluma fayda sağlar.’’
‘’Şayet siz sürekli olarak turizme, üniversitelere teşvik veriyorsanız burada bir hata vardır’’ ‘’Teşvikler belirli süre ile verilir. Şayet siz sürekli olarak turizme, üniversitelere teşvik veriyorsanız burada bir hata vardır. Bir yere teşvik veriliyorsa doğru yere gitmesi gerekir. Fakat bizim ülkemizde verilen teşvikler bir kaç kişini cebine giriyor. Bundan hayvancı, üretici, yerli sanayici, esnaf hiç kimse faydalanmıyor. Sadece bazı otel sahipleri daha zengin oluyor. Bu yüzden korona önce ve korona sonrası iki döneme ayırmak lazım. Bundan sonraki süreç eskisi gibi olmaması gerekir. Bu dönemde topyekün her şeyi planlamak zorundasınız. Tarımı da, hayvancıyı da, üretimi de, turizmi de, üniversiteleri de planlayıp daha kaliteli, verimli ve teşviklerin doğru yere gitmesini sağlamak gerekir. Bundan sonraki süreç çok kolay olmayacaktır. 2020 yılından çokta fazla ümitlenmemek gerekir. Biz üretim sektörü olarak katkı koymamıza rağmen hep küçülüyor ve sıkıntı içerisine giriyoruz. Tek sorun yaşamadığımız nokta canlı hayvan pazarlama noktası oldu. Çünkü Barış ve Güvenlik Kuvvetleri ihale yaparak eti buradan aldı. Şayet Barış ve Güvenlik Kuvvetleri eti buradan almasaydı, ürettiğimiz eti de pazarlayamazdık.’’
‘’Üretici 40 kuruşluk indirim ile üretim maliyetlerini düşüremez’’ ‘’Tarımsal olarak çok verimli bir yıl geçirdik. Hayvancımız kaba otunu çıkarttı. Şu anda biçerdöverler tarlada arpasını çıkartmaya devam ediyor fakat ne yazık ki, akaryakıtta çok daha fazla indirim yapılması gerekirken sadece 40 kuruşluk bir indirim yapıldı. Dünya borsalarında akaryakıt fiyatları çok düşmesine rağmen ülkemizde bu sadece 40
ÜRETİCİNİN kuruşluk bir indirim ile oldu. Bunun en azından 1 TL’lik bir indirim olması gerekirdi. Üretici bu noktada mağdur edildi. Üretici 40 kuruşluk indirim ile üretim maliyetlerini düşüremez. Çünkü dolar bazında diğer malzemelerin, parçaların ve alet ekipmanların fiyatları çok arttı. Bu kadar soruna rağmen senemizin iyi gelmesi bizleri ayakta tuttu. Şayet senemizde verimli gelmeseydi eğer kimse ayakta kalamazdı.’’
‘’Türkiye çiftçisini destekliyor’’ ‘’Türkiye hükümeti çiftçiye 1,8 milyar TL ödeme yaptı. Çiftçisini destekliyor. Nedeni ise, dünyada ve Avrupa’da ki uzmanlar ‘’gıdada eksiklik olacak ve birçok ülke gıda bulamayacak’’ diyor. Bu yüzden Türkiye Hükümeti devletin tüm arazilerini tarıma açtı. Devletin elinde olan tüm arazileri destek olarak üretime geçebilmesi için insanları yönlendirdi. Fakat bizim ülkemizde ise ürettiğimiz ürünü pazarlayamadığımız için küçülmeye gidiyoruz. Bunlar doğru politikalar değildir. Çünkü 3 ay sonrasında gıda da sıkıntı olacak ve gıda eksiklikleri yaşanacak. Bu sıkıntıları yaşamamak için üretim maliyetlerini düşürecek ve üretimi artıracaksınız. Korkmayacaksınız! İthal ürünlerin ülkeye girmesini engelleyeceksiniz. Bu noktada 3 ay sonra ülkemizde taşlar yerine oturmaya başlayınca süt bulamayacağız. Çünkü yazdan ve talep eksikliğinden dolayı sütler azalacaktır. Mezbahaya hayvan gönderemeyeceksiniz. Et eksikliği yaşanacak. Birçok gıdada eksiklik yaşanacak. Türkiye ve tüm dünya bunu gördüğü için üretimin artması için uğraş veriyorlar.’’
‘’Halkın ucuz gıdaya ulaşması sağlanmalıdır’’ ‘’Halkın ayakta kalabilmesi için gıdaya ulaşması gerekir. Aynı zamanda üretim olursa gıda ürünlerinde fiyat artışı olmaması gerekir. Yaşadığımız bu zorlu süreçte herkese bin 500 TL gibi bir ücret verildi. Bin 500 TL’yi insanlar almak için kuyruğa girdi ve yaklaşık iki ay kimse çalışamadı. Birçok otel ve küçük esnaf çalışanlarına maaş desteği de sağlayamadı ve insanlar bin 500 TL ile geçimini sağlamaya çalışıyor. Siz bin 500 TL gibi bir ücret ile insanlara nasıl et, süt vereceksiniz? Asgari ücretlileri düşünerek gıda fiyatlarından artışa gidilmemesi gerekir. Buna yönelik politika yapılmalıdır. Bizler bu konuları Tarım Bakanlığı ile sürekli görüşüyoruz.’’
‘’Dünyanın her yerinde üretim desteklenirken, bizde üretime engel olunuyor’’ ‘’Biz, zam yapılmasından vazgeçtik ama yapılan kesintileri de kaldırın diyoruz. Devlet ve Maliye Bakanlığı elini taşın altına koysun. Onların parası yok diye; halkın ve üreticinin üzerine saldırmak doğru değildir. Dünyanın her yerinde üretim desteklenirken, siz burada üreticini cebinden para alamazsınız. Bu 2 aylık süreç üretici sektörüne ciddi anlamda darbe vurmuştur. Üretici risk aldı, maddi sıkıntı çekti, üretimin pahalı olması noktasında ve dövizin artmasından dolayı da çok ciddi sıkıntılar yaşadı. Bakanlar Kurulu her hafta toplanıyor. Özellikle teşvik sistemi, üretiminin daha da arttırılması ve üretilen ürünlerin pazarlanabilmesi için ithal ürünlerin yasaklanması noktasında birçok karar alması gerekir. Biz tüm bunların takipçisi olacağız. Görüşmelerimiz devam ediyor. Elbette herkes sıkıntı içerisinde ama üretimi de mutlak suretle kaybetmememiz gerekir.’’
18
HAZİRAN 2020
ÜRETİCİNİN
Tarım Dairesi Müdürü Reşat Değirmenci, Tarım Dairesi`nin gıda analizleri ile ilgili yürütmüş olduğu çalışmaları Üreticini Sesi’ne konuştu.
''Amacımız, tüketiciyi ve üreticiyi korumaktır'' ‘’Yılda yaklaşık 3000-3500 üründen numune alıyoruz’’
Soru:Ülkemizde meyve ve sebzelerde bulunan kalıntılar konusunda yürüttüğünüz çalışmalarınızdan bahseder misiniz? ‘’2017 yılına kadar yaklaşık numune alım sayısı yılda 2700 civarındaydı. 2018’den Reşat Değİrmencİ TARIM DAİRESİ MÜDÜRÜ sonra numune sayısı 3500-3700 civarına çıktı. 2019 yılında ise 3500’e yakın bir numune alındı. Laboratuvarımızın haftalık alabileceği numune sayısı en fazla 75’dir. Laboratuvarımızın alt yapısı yaşanan yangın sonrasında bir takım zarara uğramış olsa da şuan kalıntı analizlerini yaptığımız aletlerimiz tamamlanmıştır. Günde ortalama 75 numune yapılabiliyor fakat bazı dönemlerde ihracat veya ithalat yapıldığı zaman numune sayısı 97’ye kadar çıkabiliyor. Normal şartlarda haftalık ne kadar ithalat yapılacağı veya bizim ne kadar numune yapabileceğimiz gibi kesin olarak bir sayı belirleme şansımız yok.’’
‘’Üreticilerimiz kimyasalları, pestisitleri kullanırken yeterli bir bilince sahip değil’’ ‘’Biz, kimyasal baktığımız pestisit kalıntı olarak yaklaşık 317 tane kimyasal maddeyi tarayabiliyorduk. Bunlara bakılır ve kalıntılar var ise laboratuvar bunları tespit ediyordu. Kimyasal madde sayısı 353’e çıktı ve şu anda 353 tane maddeye bakılıyor. Bu da demektir ki, ülkeye giren domates, salatalık gibi ürünlerin üzerinde bulunabilecek, yaklaşık 63 ekstra kimyasala bakılacaktır. Bunlarda madde varsa ve yüksek bir seviyede ise, ürünler imhaya gidecektir. Biz bu sayede tüketicilerimizi daha fazla korumaya başladık. Bu işin bir de maddi boyutu unutmamak gerekir. Taranan maddelerdeki hedefimiz 420-450 seviyesine çıkarmaktır. Bunun içinde doğal olarak maddi bir finansman söz konusudur. 3500 olarak bahsettiğimiz rakamın hangi boyutta olduğunu, dünya standartlarının ne düzeyde olduğunu ve bizlerin yapmış olduğu analiz sayısının yeterli olup olmadığına bakıldığında; 550 milyonluk Avrupa’da yapılan numune sayısı da yaklaşık 75 bin civarındadır. Ülkemiz ile kıyaslandığı zaman 3500 numune sayısının, Avrupa ortalamasının çok üzerinde olduğu görülüyor. Bizim numune sayısı açısından bir eksikliğimiz yok, aksine artımız vardır. Bizim sıkıntımız, üreticilerimizin kimyasalları ve pestisitleri kullanırken yeterli bir bilince sahip olmamalarıdır. Bu durum ile ilgili biz yılda ortalama 35 tane eğitim düzenliyoruz. Eğitimleri Tarım Dairesi`nde çalışan yetiştirme ve bitki koruma uzmanlarımız veriyor.’’
‘’Amacımız, her noktaya eğitimlerimizi yaymaktır’’
‘’Tarımsal yayın hizmetini veren kurumların başında Tarım Dairesi gelmektedir. Resmi kurum Tarım Dairesi`dir. Fakat Tarımsal Araştırma da yaptığı denemeler ve yaptığı denemeler ilgili uzman davetlerinde, uzmanlarımızdan ekstra eğitimler talep ediyor. Yine kendi bünyelerinde de uzmanları vardır. Bizim amacımız, her noktaya eğitimlerimizi yaymaktır. Bu eğitimleri üreticilerin ayağına kadar götürme hizmetini de Tarım Dairesi üstlenmiştir. Her köye gidilir ve o köyde üretimi yapılan ürüne göre, üreticiye o konu üzerinde eğitim verilir. Buradaki amaç, mümkün olduğunca çok üreticiye ulaşma ve üreticileri sağlıklı bir tarım konusunda bilgilendirmedir.’’
‘’Kuru tarım üreticilerinden yeteri kadar verim alamıyoruz’’ ‘’Özellikle ülkemizdeki kuru tarım üreticilerinden yeteri kadar verim alamıyoruz. Hastalıklar konusunda, tohum kullanma veya ilaçlama ve gübreleme konusunda yeterli olmadıkları zaman yeteri kadar verim alamıyorlar ama nihayetine baktığımız zaman da ülkemiz ciddi bir zarar görüyor. Her bir üreticinin kaybı aynı zamanda ülkenin kaybıdır. Kirlilik konusuna bakıldığı zaman da yerli ve ithal arasında çok fark olmadığını görüyrouz. Hatta bizdeki yerli ürünler yüzde 4-21, ithal ürünlerde ise yüzde 4-61 arasında kirlilik söz konusudur. Numunelerin alınması konusundaki politikamız ise Kıbrıs’ın her tarafından ve hemen hemen her köyde hasat dönemine yakın tarihte numune ürünler alma yönündedir. Çok bilinçli üreticilerimiz, hasat yapmadan önce bize bilgilendirme yapıyor ve biz de gidip bu numunelerimiz alıyoruz. Temiz olduğunu öğrendikleri zaman da hasatlarını yapıyorlar.’’
‘’Üreticiler, Tarım Dairesi`nden ürünün sıkıntısının ne olduğunu, hangi ilaçları kullanması gerektiği ile ilgili bilgi alabilir’’ Soru: Üreticiler ürünlerine ne kadar miktarda ilaç kullanmalıdırlar? ‘’Üreticilerin dikkatli olması gereken birkaç konu vardır. Öncellikle üretici, ilaç bayisine gittiği zaman orada ürettiği ürünü için ilaç bayisiyle ‘’ürünün sıkıntısı ne olduğuyla’’ ilgili istişare etmesi gerekmektedir. Bu istişare konusunu Tarım Dairesi’nin şubeleri ile de yapabilir. Üretici dairelere gittiği zaman ürünün sıkıntısının ne olduğunu, hangi ilaçları kullanması gerektiği ile ilgili bilgi alabilir. Üreticilerinin karşılaştığı sıkıntı ise domatese attığı ilacı ‘’içinde kalmasın diyerek diğer ürünlerine de atabiliyor.’’ Etiketinde yazmayan, önerilmeyen hiçbir ürüne ilacın atılmaması gerekmektedir.’’
‘’Tarım Dairesi’ne danışılmadan kullanılan kimyasal ilaçlar, sonrasında direkt ürün imhası gerektiriyor’’ ‘’Bizim karşılaştığımız en büyük sorun budur. Üreticinin elinde geçtiğimiz yıldan kalma bir ilaç kalıyor. Elinde kalan bu ilacı bir sonraki yıl herhangi bir ilaç bayisine veya Tarım Dairesi`ne danışmadan ürününde kullanıyor. Fakat bir yıl içerisinde bu ilaç yasaklanmış olabiliyor veya son kullanma tarihi bilmediği için üretici bunu kullanıyor. Bu ilaçlar o yıl içerisinde tavsiye dışı yada yasaklanmış bir ilaç olabiliyor. Üretici bu ilacı kullanmış olabiliyor. Danışmadan kullanılan bu ürünler
19
HAZİRAN 2020
sonrasında direkt ürün imhasına gerektiriyor. Şayet; tavsiye dışında bir ilaç kullanıldığında ve limitin üzerinde kalıntı çıktığı zaman; bu ürün direkt imhaya gider ve ikinci, üçüncü alıma gitmez. İkinci, üçüncü ürünün alımına ise; üretici ürüne tavsiye edilen ilacı kullanmıştır fakat varsayalım ki, herhangi bir sebepten dolayı kalıntı çıktı. İki defa daha analiz edilme şansı verilir. Yapılacak diğer analizlerde ürünün limitin altında düştüğü zaman, ‘’ürün zararsız boyuttadır’’ demektir ve hasat yapmasına izin verilir fakat o ürüne tavsiye edilmesi şartıyla! ‘’ Yapılan bir diğer hata ise, üreticimiz bir ilaçlama yapacaksa eğer ilacın içinde ‘’gübre, mantar ilacını, yabancı ot ilacını, yayıcı yapıştırıcı’’ olsun istiyor. Kimyasalları önerilirken, hepsi yalın olarak önerilir. Örneğin, mantar ilacı önerilirken sadece mantar ilacı atılır. Gübre kullanılacaksa eğer ayrı olarak kullanılması gerekmektedir. Aksi takdirde bu karışımların çıkarabileceği toksit zehirlenmeyi bilemeyiz. Üretici bu konuda hassas davranmıyor. Örneğin, yayıcı yapıcı kullanmaması gereken bir üründe, kullandığı zaman ve içerisine diğer maddelerde girince normal şartlarda 15 - 20 günde temizlenecek olan bu ürün, bir ayda bile temizlenmiyor. Çünkü, bu ilaç etkisini artırmış yada kullanılan karışım ilacın etkisini azaltıyor. O yüzden böcekleri öldürmek amacıyla kullandığı ilacı karıştırdığı için, böceğe karşı olan zararlı etki azalmış oluyor ve başarıya ulaşmıyor.’’
‘’Biz bu kapsamda hem ürün hem de ilaçlama ve bilgilendirme bazında eğitimlerimizi veriyoruz’’ ‘’Bunların yanı sıra son dönemlerde özellikle ilaçlama makinaları, dozajlar, kullanılan aparatlar ve insan üzerinde zararlı etkisi ile ilgili Türkiye’den Tarımsal Araştırma Enstitüsü ve Zirai Araştırma Enstitüsü bünyesinde yer alan uzman kişileri ülkemize davet ettik. Gelen uzmanlar, ‘’kullanılan ilaçların insan üzerinde ne tip etkisinin olduğunu, doğru dozaj nasıl olmalıdır, nelere dikkat edilmelidir ve hangi aletlerin nasıl kullanılması’’ ile ilgili konularda bizlere bilgi verdiler. Verilen bilgiler, kaynaklara bağlı olarak veriliyor. Üreticilerin yaptığı yanlışlar ile ilgili ciddi anlamda fotoğraf koleksiyonları vardır. Üreticilerin herhangi bir önlem almadan işlemlerini gerçekleştirmeleri konusuyla ilgili uzmanları ülkemize iki defa davet ettik. Son davette, Seracılar Birliği, Güzelyurt bölgesinde arazide toplantılar düzenledi ve televizyon programları ayarlanarak, üreticilere ve halka ulaşılması sağlandı.’’
‘’Her tarlada örnek alma yöntemleri vardır’’ Soru: Numune alırken nelere dikkat ediyorsunuz? Sıkıntı yaşıyor musunuz? ‘’Bir ürünün, bir arazide nasıl örnek alınacağı ile ilgili yöntemler vardır. Bu örnek alma yöntemlerinde örnek alınacak eğer herhangi bir meyve ağacı ise, ‘x’ yapılır şekilde gezilir ve örnek toplanır. Bir paçal numune oluşturulur. Bitkiye göre 2-3 kilo toplanır. Toplanan numuneler getirilip analiz edilir. Arazide tek bir noktadan ürün toplanılması doğru değildir. Çünkü, makine o sırada orayı yıkamış olabilir ya da hiç çalışmamıştır ve üzerinde kalıntı yoktur fakat ilacın dolum noktası içinde olabilir. Bu göz ardı edilmez. Her tarlada örnek alma yöntemleri vardır. Bunlar, ‘N, M, Z, X’ şeklindedir. Araziden tek bir noktadan ürün toplanmaz. Fakat halkımızda bir düşünce vardır. O da, ‘’Tarım Dairesi her araziden numune almak zorundadır’’ düşüncesidir. Tarım Dairesi, bu kadar numune alabilecek ve bunları analiz edebilecek düzeyde de değildir. Çünkü, 3500 ithal üründen hemen hemen tümünden numune alınıyor. Ülke içerisinde ki ürünlerden de analiz sayısı neticesinden numune alınıyor. Fakat her tarladan veya bahçeden numune alınır diyemeyiz. Avrupa’da da tesadüfi bahçelerden numuneler alınır. Onların bizlere göre farklı sistemler vardır. Onlarda hal vardır. Hale gelen hazır ürünlerden numuneler alınır ve analiz yapılır. Şayet ki ürünler uygun ise satışına devam eder. Sıkıntı var ise; ürünün satışına izin verilmezse ve ürünün
ÜRETİCİNİN imhasına gidilir. Ülkemizde de hal sistemine son dönemlerini yaşıyor ve geçmek üzereyiz. Hal sistemine geçildiği zaman bizde bu numune şeklimiz farklılaşacak.’’
‘’Hasat dönemi başlamasına yakın bir dönemde arkadaşımız araziden numune alınıyor ‘’ Soru: Gttiğiniz arazileri nasıl tesbit ediyorsunuz? Alınan numunelere kaç tahlil yapıyorsunuz? ‘’Bölgelerimizde, mühendislerimiz hangi ürünün hangi bölgede yetiştiğini biliyorlar. Dolayısıyla mühendislerimiz imkanlar neticesinde veya üreticilerimiz talepleri doğrultusunda gidiyorlar. Hasat dönemi başlamasına yakın bir dönemde arkadaşımız araziden numune alınıyor. Bizlerde kayıtlar yapılıyor ve alınan numeneler analize gönderiliyor. Analiz sonuçlarından ürün ile ilgili herhangi bir sorun var ise, hasat yapılmasına izin verilmiyor. Kalıntının miktarının düşürülmesi bekleniyor. Yaklaşık 10 gün sonrasında tekrar arkadaşımız gidiyor ve bir numune daha alıyor. Eğer ki bir hala da düşmemişse toplamda kendisine 3 hak tanınıyor. 3’ncü numune gidildiğinde eğer ki düşmemiş ve çok yüksek bir limit ise artık o ürünleri imhaya gider. Tavsiye dışı, kullanılmaması gereken bir ilaç kullanıldıysa eğer ve bu yüzden limit üstüyse ikinci veya üçüncü numune alınıma izin verilmez ve bazen ürün imhasına bazen de bitki imhasına gidilir. Hiçbir şekilde ürünün hasat edilmesine müsamaha edilmez. Fakat bazı ürünler vardır ki salatalık, domates gibi uzun süreli ürünlerdir. Örneğin domatesten numune alındı. Analize gönderildi ve domates temiz çıktığı zaman hasat edilmesine devam ediliyor. Fakat o gün temiz çıkan ürün, belki de birkaç gün ilaç atıla bilineceği için mühendisimiz 20 gün sonrasında seradan tekrar numune alabilir. ‘’Bir sefer alındı ve temizdir. İlelebet almayacağız demiyoruz!’’. Amacımız, tüketiciye ürünü temiz bir şekilde ulaştırılmasını sağlamaktır.’’
‘’Amacımız, tüketiciyi ve üreticiyi korumaktır’’ Soru: Meyve ve sebzelerde ithalat neye göre yapılır? ‘’Ülkemizde haftalık ve dönemsel olarak tüketicimizin ne kadar ürün tükettiği bellidir. Fakat bu oran birkaç yıl içerisinde sapmaya gitti. Çünkü, Güney Kıbrıs’ın muazzam düzeyde bir talebi var. Pazarlarda, ciddi oranda Güney Kıbrıslı kişilerin alışveriş yaptığı gözlemlenmektedir. Bu durumda Güney ve Kuzey’in bir pazar oluşturmasına neden olmuştur. Bizler haftalık olarak her bölgedeki üretimi ve tüm sebze meyvelerde iklim şartlarını da göz önünde bulundurarak takip ediyoruz. Diğer taraftan da devamlı olmak suretiyle tüccarlar ve Toptancılar Birliği ile sürekli irtibat halindeyiz. Bu istişareler neticesinde, üründe yaşanacak sıkışmayı da öncesinden biliyoruz ve bir miktar ayarlıyoruz. Amacımız, tüketiciyi ve üreticiyi korumaktır. Tüketicinin yüksek miktarda ürün tüketmesine, üreticinin de mağdur olup üretimden kopmasını istemiyoruz. Amacımız bir denge içerisinde hem tüketiciye uygun fiyata ürün sunmak hem de üreticiyi daha fazla üretmesi için teşvikte bulunmaktır. İkisini de dengede yürütüyoruz. Bugün eğer, bir tüketici bir markete yada pazara gittiği zaman, bir ürün bulabiliyorsa o bizim doğru bir iş yaptığımız gösterir. Meyve ve sebze fiyatların yüksekliği dönem dönem basına yansıyor. Ama bizlere ürünler çoğunlukla Türkiye’den gelir. Bakıldığı zaman Türkiye’de satılan domates gibi ürünlerinin mağaza fiyatları ile ülkemizde satılan ürünlerinin fiyatları arasında çok büyük farklar olmadığını görüyoruz. Bazen de şu durum ile karşılaşıyoruz, Türkiye’den kabak getirmek isteyen bir kişi, Türkiye’ye gittiğinde kabak bulamadığını belirtiyor. Türkiye’de de her ürünün bulunduğunu, bol olduğunu ve fiyatının uygun olduğunu düşünmemek gerekir. Elbette belirli ürünler dönemsel olarak uygun fiyatlarda bulunabilir ama Türkiye’de iklimsel veya başka sebeplerden dolayı yaşanan sıkıntılar sonucunda, ülkemizde ki ürünlerde de fiyatlar yükselir.’’
20
HAZİRAN 2020
ÜRETİCİNİN
Kıbrıs Türk Narenciye Üreticileri Birliği Başkanı Ali Alioğlu narenciye üretimi ile ilgili önemli açıklamalarda bulundu.
''Üretici pandemi sürecinde çok büyük zarara uğradı'' ‘’Pazarlama konusunda çok sıkıntılar yaşıyoruz’’ Soru: Narenciyenin ülkedeki durumu nedir? İhracatta sıkıntı yaşanıyor mu? ‘’Ülkemiz son yılların en kötü dönemini yaşadığımız zamanlardan geçiyor. Ürünün kalitesinden Ali ALİOĞLU Kıbrıs Türk Narenİye Üretİcİlerİ Bİrlİğİ Başkanı veya rekoltesinden dolayı bir durum değil; maalesef pazarlama noktasında yaşadığımız sıkıntılar var. Liberal ekonominin dile getrildiği ülkemizde, maalesef kapalı toplum politikası ile idare edildiğimiz için, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde liberal ekonomiden bahsetmemizin mümkün olmadığını düşünüyorum. Ülkemize ihracatcının gelmesi gerekirken, maalesef Türkiye’den yerli tüccarlarımızın haricinde birilerinin gelip ürün pazarlama noktasında bir çalışma gayretinin olmadığını görüyoruz. Bunun tabi ki tek sebebi, izalasyonların ve ambargoların olmasıdır. Yyurt dışındaki ihracatçıların buraya getirilmesinde zorlanma yaşanıyor anlamında değil, tercih anlamında sıkıntılar olduğundan dolayı bu sıkıntılar yaşanıyor. Özellikle 1994 Abat Kararları’ndan sonra Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne karşı uygulanan ambargolardan yüzde 18 verginin söz konusu olması, özellikle narenciyede muazzam derece bir sıkıntı yaşatmıştı. O yıllardan bu yıllara bakacak olursak 74 bin dönüm narenciye bahçesinde 1994’te büyüklerimizin Güney’den Kuzey’e göç ettiği dönemlerde 74 bin dönüm narenciye bahçesinden 34 bin dönüm narenciye bahçesini konuşmak aslında bizlere ülkedeki tarıma verilen değeri göstermektedir. Yani tarıma ayrılan finans kaynaklarının yetersiz olduğunu görmekteyiz.’’
‘’Bu ülkenin en büyük ihraç kalemi narenciyedir’’ ‘’Özellikle sulu tarımın en büyük yetiştiriciliği söz konusu olan Güzelyurt ve bölgesi, uzun yıllar yeşilin ve bakımlı ormanların oluşturduğu en önemli bölge olarak addedilmektedir. Sebebi ise, şu anda yetiştirmiş olduğumuz 33 bin dönüm narenciye bahçesinin ve ormanlık alanın bakım ve onarımını yapan bir üretici kesiminin olmasıdır. Son yıllarda yapılan hasat döneminde, her sene söylediğimiz gibi bu ülkenin en büyük ihraç kalemi narencidir. Narenciye bir üretim fazlalığı değildir. Narenciye aynı zamanda bu ülkenin en büyük döviz getirisidir. Bu döviz getirisini siz ne kadar sağlayabilirseniz ülkenizin milli değerini ve ismini o kadar iyi tanıtırsınız. Narenciye bu ülkeye döviz getirmekle kalmıyor, aynı zamanda ülke tanıtımını ve ülkede
yetişen bitki deseninin tanıtımını da yapmaktadır. Biz bunlarla mücadele ederken birçok sorunumuzu da mevcut hükümetlerdeki iktidarlara anlatmaya çalışıyoruz. Malesef hükümetler bizlerin sorunlarını öteleyip, hasır altı ederek, 45 yılının sonunda 74 bin dönüm narenciye bahçesini yüzde 60 azaltarak 30 bin dönüme kadar gerilemesine neden olmuştur. Bugün tarih kitapları, Güzelyurt’taki yeraltı kaynaklarımızdan ve suyun zenginliğinden bahsetmektedir. En büyük su akiferinin üzerinde yaşayan bir toplum olarak, maalesef ülkemizdeki en fakir ve sıkıntılı bölgede yaşamaktayız. Güzelyurt bölgesi psikolojik, siyasi ve stratejik bir önem taşımaktadır. 45 yıldır halkımız bu topraklarda hüküm sürmektedir. Bu 45 sene içerisinde kök salmaya çalışan insanlarımız oldu, maalesef bugün parlamenter sistem, bizim demokratik olarak yaşadığımız KKTC topraklarında, çifte standartın en ağır şekilde hissedildiği bölge olarak Güzelyurt bölgesi olduğu görülmektedir. Güzelyurt, en fazla iç ve dış göçün yaşandığı bir bölgedir. Güzelyurt ilçe olduktan sonra 7 milletvekilinden 6 milletvekiline, Lefke’nin ilçe olması ile 6 milletvekili de 4 milletvekiline kadar düşmüştür. Bunun en büyük nedeni de nüfusun azalmasıdır. Şu an itibariyle KKTC’de yapılan mevcut yatırımların en düşük seviyesini yaşadığı bölge Güzelyurt bölgesidir.’’
‘’Bu yılki rekoltemiz 115 bin ton’’ ‘’Bu yıl en iyi senelerden bir tanesini yaşarken, 115 bin ton rekoltemiz çıkmıştır. Bunun da lokomotif sektörü; valensiya portakalıdır. Özellikle salgının olduğu günler içerisinde hasadına yeni girdiğimiz valensiya portakalı, hükümetin bu ürünün dalında kalmaması için çalışma yaptığını düşünürken, biz bu ürünün dalında kalmasıyla değil üreticinin bundan sonraki dönemde ve yıllarda ‘’nasıl üretiminin devamını yapıp, kazanacağının’’ çalışmalarını sürdürdüğümüzü belirtmek istiyorum. Bizim bakış açımız bu iken, hükümet kanadının bakış açısı da ‘’aman ürün dalında kalmasın, üreticinin sıkıntısını biz yaşamayalım’’ oldu.’’
‘’Üretici pandemi sürecinde çok büyük zarara uğradı’’ ‘’Böylesi krizler aslında narenciye sektörüne vurulan bir sekte değildir. Bu virüs, dünyanın bir tarafından yayılıp, küresel olarak tüm dünyayı saran bir hastalık konumuna geldi. Ülkeler görünmez bir hastalıkla savaşa girdi. Haliyle ülkemiz de tehdit altına girdi. O günlerde birlikteliğin ve beraberliğin tekrardan pekiştirildiğini yakınen gördük ve tanıklık ettik. Böylesi günlerde krizleri fırsatı çevirmeye çalışan üretici, yine ayaklar altına alındı. Devletin bünyesinde var olan Cypruex’in aktif rol üstlenmesi gereken, yine figüranlık yaparak, Cypruex’in dışındaki alıcılara fırsat verildi. Bu durum üreticiye zarar vermiştir. Bu zarar da 50- 60 milyon TL’nin üzerinde bir rakamdır. Onun hesaplarını yapmaya çalışıyoruz. Bu zararının söz konusu da olması bundan sonraki süreçte fakirleşmeye, üreticinin bakım gününü gittikçe düşeceği de gözlemlenmektedir.’’
‘’Üretici yeterli devlet desteği olmadığı için tefecilerin eline düşüyor’’
21
HAZİRAN 2020
Soru: Narenciye ağaçlarının ada genelindeki durumu nedir? Yeni nesil ağaçlar geliyor mu ve ağaçlarda gençleştirme yapılıyor mu? ‘’Tarım Bakanlığı`nın belirli dönemlerde proje kapsamına almış olduğu bazı yaptırımlar vardır. Bu yaptırımlar, tür değişikliği ve yeni dikim yaptırımlarıdır. Bizler tür değişikliğine her zaman karşı olduk. Çünkü bizim narenciye bahçelerimiz artık 60 - 70 yıllık olduğundan, bu narenciye bahçelerinin yaşlanmasından ve yanlış budanmalarından dolayı gerek verimlerinin gerekse kalitesinin düşmesi söz konusudur. Türkiye, İsrail ve dünyayı takip ederek yeni araçların çıktığını ve yeni yeni tangerine dediğimiz mandalina çeşitlerinin çoğaldığını ve dünya piyasasına girdiğini görmekteyiz. Bizde bunu yapabilmek adına bu ağaçlarının sökülüp tekrardan plantasyon yapıp, yeni dikim fidan dediğimiz projelerin hayata geçmesi gerektiğine inanıyoruz. Fakat maalesef bunu başaramadık. Çünkü üretici fidan dikip 5 - 10 sene içerisinde verime gireceğine, öncellikli olarak tür değişikliğini tercih etmektedir. Üretici, kalem aşısıyla 2-3 sene içerisinde verime girip ‘’zararının neresinden dönülse kardır’’ mantığıyla tür değişikliğini tercih eder durumuna girdi. Siz bir fidan dikecekseniz eğer en az 6 sene sonra verimine ve 7-8 senden sonra tam anlamıyla verime ulaşacağını düşünecek olursanız,
ÜRETİCİNİN
bu üretici 6 sene boyunca ‘’verecek ama almayacak!’’. Peki böyle bir durum için siz katkınızı nasıl koyacaksınız önemli olan nokta budur. Katkı almayan ve kazancı olmayan bir üretici zaten borcun içerisindedir. Hükümet edenlerin de desteği olmayan bu narenciye üreticisi ilk etapta gidip bankalardan yüksek faizler altında borçlanıyor. Yetmezmiş gibi bu borcu da ödemeyecek duruma geliyor ve finansal yatırım şirketleri adı altında tefecilerin eline düşüyor. Sonrasında mahkeme koridorlarında tefecilerin, finansal şirketin ya da bankacıların koşuşturmasını görmekteyiz.
‘’Bu dönem için rekoltemiz 115.000 civarındadır’’ Soru: 2019-2020 rekolteniz ne kadardır? 2020-2021 yılından ne kadar bekliyorsunuz? ‘’2019-2020 yılı rekoltemiz 115,000 civarındadır. Önümüzdeki 20202021 beklenti budur ama şu anda ne ile karşı karşıya olacağımızı bilemiyoruz. Üreticilerimizi takip edeceğiz, üreticilerimizden gelen sıkıntılar ve orada ki sıkıntıları aşma noktasında haliyle Nisan ayında bakımın faaliyetine giren narenciye üreticisi maliyetinin yüzde 50’sinden fazlası bugün yer altı kaynaklarından çektiğimiz elektrik enerjisiyle bahçelere verdiğimiz sudur. Diğer bir yarısı ise maalesef hep dış satımlardan aldığımız hizmetlerdir. Bunlarda başta işçi, gıda, gübre gibi...’’
22
HAZİRAN 2020
ÜRETİCİNİN
22 yıllık kooperatifçilik hayatında önemli görevler üstlenen Durali Güçlüsoy ülke kooperatifçiliği üzerine konuşarak, kooperatifçiliğin geldiği noktayı değerlendirdi
''Üretemezseniz yaşayamazsınız, yaşattıramazsınız''
Durali GÜÇLÜSOY
Zirai Levazım Makine ve Gıda Pazarlama Kooperatifi Ltd. Yönetim Kurulu As Başkanı Durali Güçlüsoy, kooperatifçiliğin eski şaşalı günlerine dönmesi için çalışma yürüttüklerini belirterek, kooperatifçiliğin önemine değindi.
ZİRAİ LEVAZIM YÖNETİM KURULU BAŞKAN YARDIMCISI
hiptir’’
‘’Ülkemizde kooperatifçilik köklü bir geçmişe sa-
Soru: Kooperatifçilikten bahseder misiniz? ‘’Kooperatifçilik çok köklü bir geçmişe sahiptir. Kendi kooperatiflerimizde yaptığımız arşiv araştırmalarında 1850 yıllarına kadar dayanan köklü Kıbrıs Türk Kooperatifçiliği olduğunu öğrendik. Dayanışmanın, birlikte üretmenin esas kaynağının kooperatifçilikten geçtiğini, Kıbrıs Türk halkı çok önceden keşfetmişti. Araştırmalarımız neticesinde kooperatifçiliğin bir çok istismara uğratıldığını gözlemledik. Kooperatifçiliğin eski önemi ve keyfi kalmadığını da üzülerek izledik. Elbette amacımız; tekrardan kooperatifçiliği eski şaşalı günlerine getirerek, hak ettiği değeri bulmasıdır. Kooperatifçiliğin üzerinden yapılan üretimin ve tüketimin çok değerli olduğunu insanlarımıza aşılamak ve bunun yanında bunu geliştirerek, genişletmek ve toplumun tüm sektörlerine yaygınlaştırmaktır. Bununla ilgili şu anda Kooperatif Şirketler Mukayyitliği’nde yoğun bir çalışma yapılıyor. Biz kooperatifler de çalışmalarımıza başlattık.’’
‘’Kooperatifçilik branşlaştı’’ Soru: Kooperatifçilik nasıl yaygın hale getirilebilir? ‘’Dünya kooperatifçiliği sektörleştirdi, branşlaştırdı. Artık tek düze bir kooperatifçilik yok. Bizde alışılagelmiş kooperatifçilik sistemi var. O da tek düzene bir kooperatifçilik. Bu noktada artık kooperatif kuruluşları banka şubesi gibi faaliyet gösteriyor. Şu şekilde anılıyor; kredisini verip, geri alma mantığıyla hareket ediyor. Kooperatifçiliğin amacı bu değildir. Kooperatifçilikte bu değildir. Kooperatifçilik, bir üretimin finans kaynağıdır. Size bağlı üreticiler daha iyi, uygun ve düzenli mal üretebilmesi için sizlerin ona maddi veya manevi sağladığı bütün olasılıktır. Ekipman, ilaç veya gerektiği zaman nakit olasılığıdır. Fakat bizde ihtiyaç kredilerini karşılayan kurum olmuş hale geldi. Bizim buradaki amacımız bundan çıkıp esas görevi olan gömleği giymesidir. Kooperatifçiliğin esas görevi örneğin domates üreticisine bahçesini işlemede ki ekipmanı sağlamak, ektiği ürünü sulaması için sulama ürünlerini, ilaçlaması için ilaç sağlamaktır. Esas görevi yapıldığı takdirde halkımızda, tüketicimiz de daha uygun ve düzgün ürünler satın alabilir. Üretici de finansmana, ekipmana ve
tüm tarımsal girdilere kolay ulaşım sağlayarak daha düzgün ve kaliteli ürün üretebilir.’’
‘’Üreticilerin de kooperatifleşerek katkı sağlaması gerekir’’ Soru: Kooperatiflerden kimler yararlanıyor? ‘’Şu anda gözlemlendiğinde kooperatiflerimizin en çok üyesi hayvancı ve çiftçilerdir. Fakat bunun yanında ki üreticilerin de kooperatifleşerek katkı sağlaması gerekir. Geçmiş dönemlerde Enginar Üreticileri Kooperatifleri vardı. Tabi ki ihracata dayalı bir sistemleri olduğu için fazla uzun yaşamadı. Güzel bir örnekti. Keşke yaşama şansı olsaydı. Bunun yanında branşlaşarak, örneğin Zeytinciler Kooperatifi, Enginar Üreticileri Kooperatifi, Domates Kooperatifi gibi ayrı kooperatifler olmalıdır. Minareliköy Kooperatifini örnek alacak olursak, farklı branşlarda kooperatifçiliği yapmadık ama tek kooperatif altında branşlaştık. Çiftçimizi, hayvancımızı, zeytincimizi ayırdık. Onlardan gelen taleplere göre karşılıklarını verdik, yatırımlarını yaptık. Her türlü ekipman katkılarını yaptık. Bunlar bir anda hepsi kooperatif altında oldular. Bu sayede üretimde kalite arttı, üreticinin talepleri anında cevap buldu ve toparlandılar. Bunun yaygınlaşması gerekir.’’
‘’Zirai Levazım’ı yeniden Kıbrıs Türk halkının göz bebeği noktasına getireceğiz’’ Soru: Minareliköy Kooperatifçiliği ve Zirai Levazım hakkında bilgi verir misiniz? ‘’İki ayrı kooperatifte görev yapmaktayım. Birisi Minareliköy diğeri Zirai Levazım’dır. Minareliköy Kooperatifi kendi içinde branşlaştı. Son 5 yıldır zeytin üreticisine çok ciddi yatırımlar yapıldı. Bütün sulama sistemleri damla sulamalara geçildi. Eskiden salma sulama sistemi vardı. Bunun içinde fazla enerji kaybı, su kaybı ve toprağın zarar görmesi gibi unsurları göz önüne alarak, damla sulama sistemine geçtik. O dönemin Tarım bakanı ile proje yürüttük. Finansman desteği sağlandı. Çok büyük bir damla sulama ağı kurularak bütün zeytin üreticisi damla sulama sistemine geçirildi. Daha sonra üreticimizden gelen talepler doğrultusunda toprağı işlemek için traktör, çapa makinası, ilaçlama makinası istediklerini gördük. Kooperatif olarak bunlara da yatırım yaptık. Şu anda üreticimiz hangi aşamada, ne talep ediyorsa hemen kooperatif olarak karşılıyoruz. Mesela ağaç bakımı, budama, ilaçlama, bahçesinin sürülmesi, otların temizlenmesi gibi her türlü hizmeti veriyoruz. Bunun yanında kuru tarıma yani kuru ziraata de, çiftimizi de desteğimizi sağlıyoruz. Gübre desteği, finansman desteği, ekipman desteği, ekipmanın tamirleri için finansman desteğini gibi her türlü desteği sağlıyor ve yolumuza devam ediyoruz. Zirai Levazım’a değinecek olursak eğer, Zirai Levazım Kıbrıs Türk halkının gözünün nuru bir kuruluştur. Aynı zamanda kooperatif kuruluşudur. Ülkedeki bütün tarım sektörlerine cevap verecek yapıda bir kurumdur. Geçmiş dönemlerde siyasi istismarlara uğrayarak zarara uğrayan da bir kurumdur. Bütün çalışmalarımızı ve planlarımız, Zirai Levazım’ı tekrardan Kıbrıs Türk halkının göz bebeği noktasına getirmek içindir. Tekrardan kurumsal yapıyı oluşturmaya çalışıyoruz. Bunun yanında Türkiye’de New Holland Türk traktörünün ana bayi-
23
HAZİRAN 2020
siyiz. Üreticimize kredili, uzun vadeli, uygun fiyata traktörler sağlıyoruz. Üretim ile ilgili tüm ekipmanlarımız da bulunuyor. Üreticilerimize kredili, uzun vadeli olacak şekilde bu desteği de sağlamaya çalışıyoruz. Bunun yanı sıra gübre, ilaç konusunda her türlü talebe cevap vermeye çalışıyoruz.’’
‘’Tarım bakanımızı ve Başbakanımızı takdir etmek gerekir’’ Soru: Covid-19 salgınında tarım sektörü nasıl etkilendi? ‘’Korona aslında bütün sektörleri etkilediği gibi tarım sektörünü de etkiledi. Bu noktada Tarım Bakanımızı ve Başbakanımızı takdir etmek gerekir. Çünkü bu süreçte hemen bizimle irtibata geçtiler ve ‘’Tarım sektörünü nasıl az hasarlı önleyebiliriz’’ adında toplu görüşmemiz oldu. Biz tarım sektörünün, insanların yaşaması için en önemli kalemlerden biri olduğunu ve bu sektörün kapanamayacağını, bu sektöre ekipman sağlayacak sektörlerinde kapanamayacağını ve bu şekilde tarım sektörünün ayakta tutmak için Korona virüs salgını döneminde faaliyetlerimize hiç ara vermeden devam ettik. Bilindiği üzere salgın dolayısıyla turizm kalmadı ve turizmin tükettiği birçok ürün bahçede kaldı. Bu ürünlerin bakımları ve ilaçlanması için birçoğunu yerinde denetim yapıp sorunları tespit ettik ve bu sorunları çözmeye çalıştık. Umarım en az hasarla da bulunmuş oluyoruz.’’
‘’Bir ülkenin kalkınması tarım sektörünün kalkınması ile olur’’ Soru: Üreticiler önümüzdeki süreçte neye dikkat etmelidir?
ÜRETİCİNİN ‘’En önemli süreç Covid-9 sürecinin sonunda başlar. Ülke ekonomik olarak çok büyük sıkıntılar yaşayacak. Bu sıkıntıları hem üreticiler hem de tüketiciler yaşayacaktır. İnsanların gelir düzeyleri yarı yarıya düştü. Bazıları maaş olarak, bazıları ticari işletmesi olarak düştü. Zaten krizlerden veya savaşlardan sonra bir ülkenin tekrardan kalkınması için birinci öncelik vermesi gereken tarımsal sektördür. Bir ülke kalkınacaksa tarım ile kalkınır. Örneğin siz önce otellerinizi açıyor ve turist kabul ederseniz öncelikle sizin yerli ürünlerinizi o insanlara sunmanız gerekir. Sizin yerli bir domatesiniz yoksa o turiste o ikramı sunamazsanız ve maliyetleriniz artar. Maliyetleriniz arttığı zaman da turistler sizi seçmez. Daha ucuz bir yere gider. Bu yüzdendir ki bu salgın süreci bittikten sonra ekonomik olarak kalkınmanın tek çıkar yolu tarımdır! Tarımı kalkındırmamız lazımdır. Teşviklerin veya olasılıkların daha arttırılması gerekir. Bu noktada kooperatifçilere önemli bir iş düşer. Kooperatifçiler artık ihtiyaç kredilerine cevap vermekten ziyade tarımsal üretim kredilerine cevap vermelidir. Hatta devlet yetkilileri de buna teşvik vermelidir. Eğer üretemezseniz yaşamazsınız, yaşattıramazsınız. O yüzden üretim her şeyden önce gelir. Üretimin de desteklenmesi ve doğru planlanması her şeyden önce gelmesi gerekir. Bizde hata, hep planlanma noktasındadır. Bilgi ve beceri konusunda herhangi bir sıkıntımız yoktur. Varsayalım ki Akdeniz ikliminin en güzel zeytini bizde çıkıyor. Fakat biz bunu doğru planlayamaz isek ne kadar kaliteli bir ürün çıkarsanız bile pazarlayamazsınız. Her şey planlamadan geçer. Bu salgın bize tarımsal alanda değil; sağlıkta, eğitimde yeniden bir planlamayı fırsat verdi. Bu yüzden yetkililerden biraz daha duyarlı davranıp bu planlamayı yapmalarını bekliyoruz.’’
24
HAZİRAN 2020
ÜRETİCİNİN
Kıbrıs’a özel bitki çeşitlerinden biri olan molehiya, bu yıl hak ettiği değeri buldu. Günden güne artan molehiya üreticisi sayısı da bunu doğruluyor. Demirhan bölgesinde molehiya üreticisi Ali Tunçtaşlı ile sektörün sorunlarını konuştuk.
''Kendi tohumumuzu yetiştiriyoruz''
Ali TUNÇTAŞLI MOLEHİYA ÜRETİCİSİ
Demirhan bölgesinde molehiya üretimi yapan Tunçtaşlı, yerli talebin çok fazla olduğunu, son birkaç senedir İngiltere’ye de ihracat yapıldığını kaydetti. Tunçtaşlı, en büyük sorun olarak damlama sistemini gösterirken, su maliyetini karşılamanın gittikçe güçleştiğini belirtti.
‘’Ekim ayı Nisan’dan Mayıs’a geçti’’ Soru: Sizi tanıyabilir miyiz? ‘’Mesleğim Avukatlık ama çocuk yaştan beri tarımın her alanı olan ekme, biçme işlerini dedemden öğrenerek bugünlere kadar geldim. Güzelyurt bölgesinde narenciye bahçemiz var. Sezonuna göre enginar ve serada da domates, salatalık, fasulye gibi sebzelerin yetiştiriciliğini yaptık. Yaklaşık 16 yıldan beridir molehiya üretiyoruz. Lisede eğitim gördüğüm esnada molehiya yetiştirmeye başladım. Kıbrıs’ın milli yemeği olan molehiya, Akdeniz’de yetişen bir bitki türüdür. Küresel ısınmadan dolayı zaman kaybına uğradı. Çünkü dedemin zamanında Nisan ayının 1’nde 3 veya 4 kesimi alınırken; küresel ısınmadan dolayı bu tarih 15 Mayıs’a kadar gecikti. Şu andaki ekme zamanı ise sıcaklıklara bağlı olarak Mayıs ayının 15’i gibidir. Fakat bazı dönemlerde yine sıcaklıklara bağlı olarak ayın başında da ekilebilir.’’
‘’Molehiyanın tohumunu kendimiz üretiyoruz’’ ‘’Molehiyanın tohumunu da kendimiz üretiyoruz. Çünkü öyle bir döneme geldik ki, tohumun genetiği ile oynanmaya başlandı. Normal yaprağının 3-4 katı büyüklüğünde neredeyse asma yaprağı kadar molehiya yaprağı olmaya başladı. Laboratuvar ortamında genetiği değişen tohumları kullanmadığımızdan, yerli özelliğini kaybetmemiz için kendi tohumumuzu yetiştiriyoruz. Mayıs ayının 15’inde veya o haftalarda molehiya ekimine başlıyoruz. Tarlanın sürülmesi de çok önemli bir husustur. Tarlayı biz genelde tırmık ile sürüyoruz ki; tezekli kalsın. Çapa ile tarla sürüldüğü zaman tarla dümdüz oluyor. Tohumu da attığınız zaman bu sefer sulandığında, suyun gücüyle tohumu götürme ihtimali oluşuyor. Bu yüzden tırmık ile tarla sürüldüğü zaman tezek çıkarıyor. Tohumu da attığınız zaman, tohum olduğu yerde kalıyor ve suyun onu götürme imkanı da ortadan kalkmış oluyor. Yine suyun gücüne bağlı olarak molehiya evlekleri açılıyor. Molehiya evlekleri dediğimiz, beş ayak genişliğinde 55-60 ayak uzunluğunda dikdörtgen şeklindeki tavla kısmı dediğimiz şekillerdir.’’
‘’Köy kooperatiflerine ait kuyuların sularını kullanıyoruz’’
Soru: Molehiya için suyun önemi nedir? ‘’Yetiştiriciliği Demirhan bölgesinde yapıyorum ve Demirhan molehiyanın ana vatanıdır. Bunun yanında Minareliköy ve Çukurova köylerinde molehiya oldukça yetiştirilen bölgelerdir. Bizim kullanmış olduğumuz su da, o bölgelerdeki kooperatiflere ait kuyuların sularıdır. Hatta insanların eskiden bana sorduğu ilk soru ‘’ne suyu kullanıyorsun?’’ sorusudur. Çünkü o bölgede Kanlıdere’nin geçtiği hudutlar var. İnsanlarımız da doğal olarak çekiniyorlardı. Bizim kullandığımız köylerin kendi kooperatiflere ait kuyuların sularıydı. Bugün, bir saat suyun bedeli takribi 40-45 TL’dir ve bu büyük bir maliyetidir. Suyun gücü de 4 inçlik bir sudur. Tohumumuzu attıktan sonra tarla tercihe göre hiç ekilmemiş ise, tohumu attıktan sonra içerisine herhangi bir gübreye atmaya gerek yok, fakat aynı tarlayı birkaç sene ekerseniz toprağın gücü azalır. Bu yüzden taban gübresi dediğimiz gübreler vardır. Toprağın içine atılır ve toprak güçlenir.’’
‘’İnsanlarımız eskisi gibi molehiya işine meraklı olmadıklarından dolayı işçi bulmakta zorlanıyoruz’’ Soru: Ne kadarlık bir alanda üretim yapıyorsunuz? ‘’Her yıl 3 dönümlük bir alanda üretim yapıyorum. Bu rakamdan daha fazlasını üretemem çünkü vakit ve emek istiyor. İnsanlarımız eskisi gibi molehiya işine meraklı olmadıklarından dolayı işçi bulmakta zorlanıyoruz. Üç dönümlük alana tohum attıktan sonra, 4 inçlik ‘’can suyu’’ diye ifade ettiğimiz su ile bango dediğimiz alanımızı baştan aşağıya kadar sulamaya başlarız. Suyun gücü ile molehiya bangomuz komple suya gömülür. Zaten altı kapanmıştır ve bu şekilde suyunu içer. Üç dönümlük alana yaklaşık olarak on beş bango molehiya ekiyoruz. Her birinin su içme süresi 45 dakikadır. Molehiyada en önemli nokta, tüm molehiyalar aynı gün ekilmez. 10--15 günlük zaman aralıklarında ekilir.’’
‘’Aynı yerden 4 defa kesim yapılabilir’’ Soru: Molehiya ekimi gerçekleştikten yaklaşık kaç gün sonra verim alınır? ‘’Bir tohumu ekildikten sonra 50. gününde kesime hazır olur. Bereketli bir dönemde bir molehiya ekildikten sonra aynı yerden 4 defa kesim yapılabilir. Şayet 3 dönüm ekildiği zaman yetiştirmeniz, ayıklatmanız ve satmanız mümkün olmadığından dolayı kısım kısım ekilir, bitirilir ve diğerine başlanır. Ekimden sonra ektiğimiz yer 3 gün sonra soğutma evresi dediğimiz, su ile tekrar aynı yer sulanır. 3’ncü günün sonunda soğutma işlemi tamamlanır ve artık bangoyu 15 gün boyunca hiçbir şekilde sulanmaz. 15 gün içerisinde molehiya artık filizlenir, 3 yaprak haline geldiği zaman susar ve damarları kırmızı renge bürünür. 15’inci gün esas suyunu vermeye başlanır. Haftada bir defa olmak üzere gömme şeklinde sulanır. Bu arada ektiğiniz yerde ot çıkarsa, bangonun içerisine girerek çıkan tüm yabani otlar sökülür. Bunlar diken, sarmaşık gibi molehiyanın büyümesini engel olacak şeyler olabilir.’’
‘’Zor ve zahmetli olduğundan anne, nenenin yemeği gibi görülmeye başlandı’’ Soru: Ülkemizde yetişen molehiya hakkında neler düşünüyorsunuz? Değerlendirir misiniz? ‘’Molehiya kültürümüzün bir parçasıdır. Eskiden özellikle yaz gecelerinde her sokakta kadınlar buluşur, sohbetler eder, ilişkileri daha
25
HAZİRAN 2020
kuvvetli ve birbirlerine yardım duygusu daha fazlaydı fakat şimdilerde öyle bir döneme geldik ki insanlar birinin molehiya ayıkladığını gördüğünde, saklanmaya başladı. Eski bağlılık, sevgi, yardım duygusu kalmadı. Özellikle bu yemeği yapan genç kızlar da yapmamaya başladı. Çünkü bu zor ve zahmetli olduğundan anne, nenenin yemeği gibi görülmeye başlandı. Molehiya tercihe göre taze ve kuru olarak satılıyor. Eskiden kadınlarımız molehiya ayıklamaya daha meraklıydı fakat şimdilerde işçi bulamak çok zor hale geldi. Bunun çok büyük sıkıntısını çekiyoruz. Çünkü bir kadın eğer molehiya ayıklayacaksa günün neredeyse 10 saatini oturup, para karşılığında molehiya ayıklıyor. Şimdilerde bugün bunu yapabilecek kaç gencimiz var ki? Fakat eski insanlar sabah oturur 5 demet ayıklıyor, akşama ayıkları 5 demet ayıklar. Günde 10 saat molehiyasını ayıklar.’’
‘’İyi bir şekilde saklandıktan sonra 2 yıl raf ömrü vardır’’ Soru: Molehiyaya neler zarar verir? ‘’Bir molehiya kurutulduktan ve iyi bir şekilde saklandıktan sonra 2 senelik bir ömrü vardır. Eğer nemli bir ortamda bulundurulsa, o molehiya küflenmesine, kurtlanmasına sebep olur. Şayet kuru molehiya ayda bir kere çamaşır ipine asıl güneşe bırakılırsa en az 2 yıl raf ömrü vardır. Molehiyanın tarlada da düşmanları vardır. ‘Sarı ot’ dediğimiz bir hastalığı vardır. Molehiya büyüme aşamasına geçtiği sırada yerden molehiyanın tüm tarafına sarmalayan bir ağ, molehiyanın etrafını sardıktan sonra içini sarar ve örmeye başlar. Örmeye başladıktan sonra da molehiya artık hiçbir şekilde tüketilemiyor. Bu yüzden sarmaşıkların yetiştiği bir tarlada bizler bir yıl aralık vererek yetiştiriyoruz. Öte yandan molehiyanın da kurtları vardır. Yapraklarında beyazımsı bir katman oluşan molehiya, ayıklandığı sırada fark edilmez ise, temas ettiği diğer molehiyaları da kurtlar ve diğer bütün molehiyalar kullanılamaz hale gelir.’’
‘’Hobi amaçlı yapıyorum’’ Soru: Molehiya artık bir ihracat ürünü haline geldi. Siz bunun için herhangi bir girişim yaptınız mı ya da yapmayı düşünüyor musunuz? ‘’Bu işi çocukluktan yaştan itibaren yapıyorum ve bu iş, benim asıl mesleğim değildir. Sadece hobi amaçlı yapıyorum. Ek bir gelirdir de aynı zamanda hepimize… Benim aslında bir hayalim var. Nasıl ki ülkemiz de Cypruex tesisleri var. Narenciye üreti-
ÜRETİCİNİN cileri de ürünleri Cypruex’e götürüyor ve onlarda üreticilere alım garantisi veriyor. Bu ürünlerde dış ülkelere satılıyor. Bu noktada bizler molehiyaya yeteri kadar özen göstermedik. Molehiya KKTC’nin dışında da İngiltere, Kanada’ya, Avustralya gibi Kıbrıslı Türklerin ve Rumların olduğu tüm bölgelere, ülkelere ihracatı olabilir. Bunun yapılmamasının nedeni ise, üretim rekoltemiz az ve gençlerimiz özen göstermiyor. 15 mayıstan başladığımız üretimimizin ilk aşamasından itibaren 4 aylık süreçte tarlada ve yeteri kadar özeni gösterebilecek gençlerimizi maalesef kalmadı. Dedelerimiz, nenelerimiz ancak bu işleri yapabiliyor. Bu sefer de ne mi oldu? Molehiya kapasitemiz düştü. Bizim yetiştirdiğimiz taze ve kuru molehiyalar ülke ihtiyacına cevap veriyor. Hayalime gelecek olursak eğer, nasıl ki Cypruex ürünlerini dış ülkeye pazarlıyorsa; bence hem işsiz gençlerimize iş olanağı hem de işi olup ek gelir kazanmak isteyen insanlarımıza da bir ek gelir olması için molehiya tesisin kurulmasıdır. Molehiyaların tıpkı Cypruex gibi mevsimsel işçileri istihdam ederek molehiyaların toplanması, ayıklanması ve kurutulması sağlanıp pazarlanmasıdır. Bu sayede molehiyanın bir markası olur, pazarlanıp gelir elde edilir ve genç nesil istemese bile bir iş olanağı açarız. Bu olduğu zaman işsize iş olanağı aynı zamanda ek gelir kapısı olur. Molehiya dallarını da kullanabilen bazı dış ülkelerin olduğunu da görüyorum. Biz yaprağını aldıktan sonra dallarını hayvanlara veriyoruz fakat Mısır’da dallarını kağıt, ip, çuval bezine dönüştürüldüğünü de gördüm.’’
‘’Molehiya yapraklarında delik olması o molehiyanın en temiz molehiya olduğunun anlamıdır’’ Soru: Sizce molehiya hak ettiği değeri alıyor mu? ‘’Molehiya için verdiğimiz emeğin karşılığını alıyoruz. Çünkü yetiştiren sayısı az olduğu için molehiyada bol içinde yaşayamıyoruz. Verdiğimiz emeklerin karşılığını alıyoruz. Bu noktada halkımızdan bir talebim olacaktır. İnsanlar her zaman dış görünüşe önem verir fakat molehiyayı satın alırken, delikli yaprak olmamasına dikkat ediyorlar. Çünkü halk tarafından bilinen fakat yanlış olan bir algı vardır. ‘’Eğer molehiya yaprağı delikli ise onu kurt yedi’’ algısıdır. Molehiya yaprağında delik var ise, ‘’o molehiyaya ilaç atılmamıştır’’ demektir. Molehiyada hiç delik yok ise, bu molehiya ilaçlanmıştır demektir. Delik var ise eğer; En temiz molehiyadır demektir.’’
26
HAZİRAN 2020
ÜRETİCİNİN
KKTC Tarım ve Doğal Kaynaklar Bakanlığı Müsteşarı Emirali Deveci, bakanlığın yürüttüğü çalışmalar hakkında bilgi verdi.
''Amacımız üreticileri kooperatiflerin çatısı altında toplayarak, daha randımanlı ve modern üretimler yapabilmelerini sağlamaktır’’ Küçükbaş hayvancılık konusunda zaman zaman sıkıntıların yaşandığını aktaran Deveci, küçükbaş yetiştiriciliğin zor bir uğraş olduğu ve birçok hayvancının bu üretim dalından uzaklaştığına dikkati çekti. DeEmirali DEVECİ veci, gıda üretimi KKTC Tarım ve Doğal Kaynaklar Bakanlığı Müsteşarı açısından küçükbaş hayvancılığının artırılması gerektiğini savundu.
‘’Tarımsal desteklerimizi iki ana başlık altında topladık’’ Soru: Tarım ve Doğal Kaynaklar Bakanlığı’nın yürüttüğü çalışmalar hakkında bilgi verir misiniz? ‘’Tarımsal desteklerimizi iki ana başlık altında topladık. Birisi ‘‘alan bazında’’ desteklerimiz olup, arazi ölçüsüne göre dönüm üzerine ödenen desteklerdir. O arazide ne üretiliyorsa ona göre destek veriliyor. Örneğin; arpa üretiliyorsa, Bakanlar Kurulu`nun vermiş olduğu karar doğrultusunda belirli bir rakam ile destekleniyor. Aynı şekilde arazide yem bitkisi, narenciye, meyve ağacı, sera veya sebze üretiliyorsa her birisi için ayrı bir rakam belirlenerek, o şekilde destekleniyor. Bunların tamamı ‘’alan bazlı’’ desteklerimizdir. Desteklerimizin yaklaşık yarısını bu şekilde vermekteyiz. Diğer desteğimiz ise; akaryakıt desteğidir. Her yapılan bitkisel üretim için belirlenmiş bir rakam vardır. Bu rakama göre üreticilere akaryakıt desteği veriliyor. Buradaki amaç, üretim maliyetlerini düşürmek ve daha uygun fiyatlar ile üretimini desteklenmesini sağlamaktır. Bunun yanında hayvancılık desteklerimiz de vardır. Hayvancılık desteklerimiz kendi içerisinde ikiye ayrılır. Bunlar; Bakanlar Kurulu`nun belirtmiş olduğu küçük başa verilen ‘’hayvan başı destek’’ içindir ve belirli bir rakam ile desteklenmektedir. Bir de süt ürünleri için desteğimiz vardır. Üretilen çiğ süt miktarı, yine Bakanlar Kurulu`nun belirlemiş olduğu bir rakam ile desteklenmektedir. Buradaki amaç ise ülke tüketicilerine daha uygun fiyatlarda süt ve süt mamullerini ulaştırabilmek, aynı zamanda üreticilerinden mevcut koşullarda hayatlarını idame ettirebilecekleri bir rakam elde edebilmelerini ve dünya piyasaları ile rekabet edebilecek bir pozisyona gelebilmelerini sağlamaktır. Bu şekilde 2 ana başlık altında vermiş olduğumu tarımsal destekleri toparlayabiliriz.’’
‘’Organik ve sertifikalı ürünlere ekstra destekler
vermekteyiz’’ ‘’Sistemimizin içerisinde bitkisel üretimde organik ‘’Global Gap’’ gibi sertifikalı üretim yapan üreticilere ekstra destekler öngörmekteyiz. Buradaki amaç, organik üretimleri teşvik etmek ve sertifikalı üretim yapmalarını sağlamaktır. Bu sayede tüketicilerimizin daha güvenilir gıda tüketmesini sağlıyoruz. Ülkemizin tanınmamasından dolayı dış ticarette bazı sıkıntılarımız var. böylelikle ‘’organik ve Global Gap’’ gibi sertifikalı ürünlerin ihracatı daha da kolaylaşacaktır. Bu alanları desteklemek için verdiğimiz tarımsal standart desteklerimizin yanında organik ve sertifikalı ürünlere ekstra destekler vermekteyiz. Bu da bir açılımdır. Bir diğer açılımımız ise, üreticilerimizin bir araya gelmesini, kooperatifleşmesini, daha güçlü olmalarını ve ürünlerini daha iyi pazarlayabilmeleri için birlikte hareket etmelerini destekliyoruz. Sistemimizin içerisinde birlikte hareket ederek üretim yapan üreticilerimiz, şayet belirlediğimiz kriterler kapsamında gelip bizlere başvururlarsa aldıkları desteklere %15 oranında ‘’birlikte hareket etmeye’’ ekstra destek sağlıyoruz. Eğer ki ‘’kooperatifleşerek’’ gelirlerse; yüzde 30’luk bir desteğimiz olacaktır. Buradaki amacımız ise, üreticileri kooperatiflerin çatısı altında toplayarak; daha randımanlı ve modern üretimler yapabilmelerini sağlamaktır. Bu sayede büyük şirketlerin daha modern, daha ekonomik ve daha verimli üretim yapabilecekleri tartışılmaz bir gerçektir. Bu üreticilere ulaştırdığımız destekler, doğrudan üreticinin gelirine yönelik desteklerdir.’’
‘’Üretim fazlası ürünlere desteklerimiz var’’ ‘’Bir de ülkemizde üretilen ve ihracatı gerçekleştirilmesi gereken üretim fazlası ürünlerimizde verdiğimiz bir başka destek sistemimiz vardır. Örneğin, narenciye ürününün yaklaşık %10 iç piyasada tüketilebilir. Büyük bir kısmı ise gerek konsantre sıkılarak, gerekse de sofralık meyve olarak ihraç edilir. Bu ihracatları desteklemek için de verdiğimiz ‘’ihracat teşvik primlerimiz’’ var. Aynı şekilde süt mamullerinde bulunan hellim ürünümüze veya beyaz peynir olarak işlendiği zaman yurt dışına gönderebilmeleri için ihracat teşvik primimiz var. Bu primlerde, bizim destek sistemimizin bir parçasıdır. Buradaki amaç ada ülkesi olduğumuzdan dolayı üretilen ürünleri iç piyasada değerlendirilmeyeceği zaman, ihracat yoluyla ekonomiye kazandırmaktır.’’
‘’AB ile yürüttüğümüz projelerimiz vardır ‘’ Soru: Hayvan varlığının arttırılması ile ilgili çalışmalarınız nedir? ‘’Tarım Bakanlığı olarak, tarım üretimi yapan herkesin çağdaş bir hayat standardında yaşayabilecek kadar gelir elde etmelerini istiyoruz. Aynı zamanda bu tarım ürünlerini tüketen tüketicilerimiz, gıda güvenliği olan üretimi uygun olan ve gönül rahatlığıyla tüketilebilecek ürünlerin tüketilmesini istiyoruz. Bu çerçevede hayvansal bacağına da bakacak olursak eğer, biz sağlıklı hayvanların ülkemizde beslenmesi konusunda ciddi bir çaba içerisindeyiz. Sağlıklı hayvanlardan üretim yapan insanlar para kazanabilir. Bu sayede sağlıklı hayvan üretilen ürün, sağlıklı bir şekilde tüketiciye sunulabilir. Bu kapsamda hayvan hastalıkları ile ilgili mücadele bizler için çok önemlidir. Bizler
27
HAZİRAN 2020
de bu konuda önemli adımlar atıyoruz. AB ile yürüttüğümüz projelerimiz vardır. Ülkedeki tüm küçük ve büyükbaş hayvanlardan kan alınarak, taramaları yapılıyor ve hasta olan hayvanların izole edilerek sürülerden uzaklaştırılmasını ve ülke hayvan varlığının hayvan hastalığından ari edilmesini sağlıyoruz. Bizler bu konuda son zamanlar da çok iyi bir yere de gelmiş durumdayız. Çalışmamız sayesinde üretici, sağlam ve sağlıklı hayvanından elde ettiği üretimden daha yüksek gelir elde edecektir. Biz bu bacağında üretici boyutunu sağlam bir zemine oturtuyoruz. Diğer tarafta da sağlıklı hayvanlardan üretilen et ve süt, sağlıklı bir gıda olarak tüketicimizin sofrasına ulaşıyor. Bu bizim için çok önemli başka bir boyuttur. Biz bu konuda iyi durumdayız. Özellikle son dönemlerde hayvan hastalıkları ile ilgili taramalardan iyi bir sonuç elde ettik. Hayvanlarımızda dünya standartlarının altında kabul edilebilir hastalık var. Bu hastalıklar da insana bulaşan, çok kötü hastalıklar değildir. Fakat biz; hayvan verimini etkileyen, muhtemelen insanlara zarar verebilecek olan hastalıklar bile olsa bu hastalıkları için etkin adımlar atıyoruz. Ülkemizde yaygın, bulaşıcı ve hayvanlara zarar verebilecek bir hastalık olmadığı gibi; tüketicilerimize de zarar verebilecek bir hastalık bulunmaması bizim için en önemli unsurdur.’’
‘’Küçükbaş hayvan konusunda bazı sıkıntılarımız var’’ ‘’Ülkemizde küçükbaş hayvan konusunda bazı sıkıntılarımız var. Çünkü, küçükbaş hayvan yetiştiriciliği oldukça zor bir uğraş olduğu için birçok insanımız bu üretim dalından uzaklaşmaktadır. Ülkemizde küçükbaş hayvancılığının artırılması gerekmektedir. Biz bu düşüncede olduğumuz için Devlet Üretim Çiftlikleri’nde modern bir damızlık ve küçükbaş çiftliği kuruyoruz. Bu şekilde daha verimli bir hayvan popü-
ÜRETİCİNİN
lasyonu yaratıp, bunu üreticilere yayarak ülkedeki küçükbaş hayvancılığının hem sayısal hem de verim ve kalite anlamında arttırılmasını sağlayacağız. Çalışmamız hem et üretimi açığımızı kapatmak hem de hellim konumuz için önemlidir. Bizim uluslararası piyasalara hellim ihraç edebilmemiz için küçükbaş sütünün de ürün içerisinde bulunması gerekiyor. Bu da küçükbaş hayvan varlığımızın ve küçükbaş sütünün arttırılmasını gerektiriyor. Yaptığımız çalışmalar sayesinde küçükbaş hayvan sütü üretiminde artış sağlayarak, hellim ihracatını ve ülkemize gelecek dövizle birlikte refah artışına katkı sağlayacak küçükbaş damızlık modern çiftliğimizi kuruyoruz. Bu ülkemiz için güzel bir adım olmuştur. Çiftliklerimiz sayesinde hem et hem de hellim ihracatımızı karşılarken daha çok insanımızın tarımsal ürünlerden gelir elde edebilmesini sağlayacağız.’’
‘’Hayvancılık ve tarım her alanda sürdürülebilmeli’’ ‘’Tarım Bakanlığı olarak, ülkemizin her yanında üreticilerimizin olması ve ekmek paralarını köylerinde kazanabilmelerini istiyoruz. Bütün insanların şehirlere toplanıp, yaşayabilmesi mümkün değildir. Dolayısıyla toprağımıza sahip çıkarak herkesin kırsalında, köyünde, kasabasında ekmeğini kazanabileceği bir formül yakalamaya çalışıyoruz. Hayvancılık yalnız başına düşünülecek bir konu da değildir. Bunun yanı sıra ülkemizde çok ciddi kuru ziraat üretimimiz vardır. Kuru ziraat ürünlerinin değerlenmesi de hayvancılık üzerinden mümkündür. Çünkü, arazide kaba yem, arpa, buğdayı ancak hayvansal yem olarak değerlendirildikten sonra ekonomik değeri artan ürünler olabilir. Bu yüzdende hayvancılık bizler için çok önemlidir. Kırsaldaki istihdamın ve gelir düzeyinin attırılmasını sağlayacaktır. Tarım ise sadece tarımcının refahını değil, tüm ülkenin refahı artırmasını sağlayan, geniş bir zemine yayıldığı için de çok önemli bir sektördür. Bu yüzden hayvancılık ve tarım her alanda sürdürülebilir olmalıdır.’’
32
HAZİRAN 2020
ÜRETİCİNİN
Hayvancılık Dairesi Müdürü Gönen Vurana ile yaptığımız röportajda, hayvancılık sektörünün içerisinde bulunduğu durumu değerlendirerek, daire tarafından yapılan çalışmalar hakkında bilgi aldık.
''Küçükbaş hayvan varlığımız ülkenin ihtiyacını karşılayacak boyutta değildir''
Gönen VURANA
Ülkemizdeki küçükbaş hayvan varlığımızın ülkenin et ve süt ihtiyacını karşılayacak boyutta olmadığını dile getiren Gönen Vurana, işletme sayısının fazla görülmesine rağmen hayvan sayısının az oluşuna dikkat çekti.
HAYVANCILIK DAİRESİ MÜDÜRÜ
‘’Küçükbaş hayvan işletmeleri mikro ölçeklidir’’ Soru: Ülkemizde ki ağılların mevcut durumları nedir? ‘’Geniş ve düz arazilere sahip olan ülkemiz, bu coğrafi yapısı ile küçükbaş hayvancılık için çok uygun olmasına rağmen küçükbaş hayvan varlığımız ülkenin et ve süt ihtiyacını karşılayacak boyutta değildir. İşletme sayısı olarak fazla görülmesine rağmen, hayvan sayısının az oluşu işletmelerin mikro ölçekli olduğunu göstermektedir. Ekonomik olarak yürütülecek bir işletmenin en az 150 küçükbaş hayvana sahip olması gerekmektedir. Oysa bizde işletmelerin büyük bölümü bu rakamın altındadır. Bu durum; işletmelerin daha çok hobi amaçlı ve ek gelir sağlanması için kurulduğunu göstermektedir. Yeterli gelir elde edemeyen bu işletmelerin yatırım yapmadıkları ve altyapı eksiklikleri olduğu yapılan işletme ziyaretlerinde görülmektedir. Kayıt tutmayan ve gerek iş gücü eksikliği gerekse süt verimi yönünden düşük verimli hayvanlar ile çalışan hayvancılar yeterli para kazanamadığından işlerini geliştirememiş ve bir sonraki kuşağa da işlerini sevdirememiştir. Tüm bu zorluklar içerisinde uğraşan küçükbaş yetiştiricisi yılın büyük bir bölümünde meraya çıkamadığından hazır yemlerle beslenmeye çalışılmış ve de maliyetler yükselmiştir.
lan kontroller gerçeğe ne kadar yakındır? ‘’Yem fabrikalarının denetimi düzenli olarak dairemiz tarafından yapılmakta ve Kasım 2019 tarihinden itibaren de her ay basınla paylaşılmaktadır. Buradaki esas problem hayvanların ihtiyaçlarının karşılanması için toplam rasyonun değerleridir. Yani konuyu açacak olursak bir hayvanın bir gün içinde tükettiği yemin besin değerleri. Bu hesaplama her hayvancı için farklıdır. Bu farkı da otlatma ve kaba yem dediğimiz sano, bala gibi ürünler oluşturmaktadır. Bu durumda her hayvancının ne yedirdiğini bilmemiz mümkün değildir. Genel olarak yemleme sistemini değerlendirecek olursak birçok problemin olduğunu görürüz. Örneğin küçükbaş hayvancılıkta yemleme daha çok meraya dayalı olmalı ki işletme kar elde edebilsin. Meradan kasıt hayvanları otlatmaya çıkardığınız arazilerdir. Bu meraların sınıflandırılmasını yapacak olursak; ortalama 12 Ham Proteinli yem bitkisi sağlayanlar iyi meralar, üzerindekiler çok iyi altındakiler ise kötü meralar olarak değerlendirilir. Peki bizdeki durum nedir? Yaygın olarak arpa hasadı sonrası otlatılan alanlar gelmektedir. Bu alanlar ilk ay iyi çünkü biçerdöver kayıplarının yüksek olduğu bilinmektedir yani hasatta biçerdöverlerin eski ve bakımsız olması arpanın hasat sırasında tarlaya geri dökülmesinden dolayı tane yem olarak zengin. Ne var ki; kaliteli kaba yem olarak değerlendirilemeyecek arpa kalemi yüksek verimli hayvanları beslemekte yetersizdir. Bu durumda fabrika yemleri ile desteklenmesi gerekmektedir. Ancak yem satın almaya başlandığı zaman karlılık da düşmeye başlar. Yüksek süt verimli hayvanların fabrika yemi ile desteklenmesi gerekli iken düşük süt verimli veya süt vermeyenlerin ek yemle beslenmesine gerek yoktur. Tabi ki burada önemli olan nokta kaba yem olarak hayvanların ne tükettiğidir. Örnek verecek olursak; yaygın olarak vigo samanı kullanılıyor ve bu ürünler incelendiğinde görüyoruz ki aslında kaba yem olarak değerlendirmek yanlış olur. Bunun sebebi; genel olarak 2,5 cm altında öğütülen kaba yemlerin hayvanların geviş getirme olayına teşvik etmemesidir. Peki bu durum ne yapıyor? Bu günlerde aldığımız en yaygın şikayet süt yağının düşmesi. Önemli bir problem ve tamamen besleme hatalarından kaynaklanmakta.’’
‘’Karlı bir hayvancılık, kaliteli kaba yem ile olur’’
‘’Dairemiz tarafından düzenli denetimler yapılmaktadır’’
‘’Genellikle karlı bir hayvancılık, kaliteli kaba yem ile olur. Peki bu ne demek? Yem bitkilerinin besin madde içerikleri çeşide, bakım koşullarına ve en önemlisi hasat tarihine göre farklılıklar göstermektedir. Örneğin hasat tarihi geçtikçe ürünün protein oranı azalmakta ayrıca başlarda yüzde 80’lerde olan sindirim oranı yüzde 45’lere düşmektedir. Karlı bir hayvancılık için kaliteli kaba yeme ve desteklemek için belirli dönemlerde fabrika yemine ihtiyaç duyulmaktadır. Bu durumda yemin denetimi hayvanı besleyen bakıcısındadır. Biz sadece satışa sunulan yemlerin denetimini yapıyoruz. Depolama koşullarını kontrol ediyoruz. Besleme konusunda hayvancılara bilgi veriyoruz.’’
Soru: Hayvan yem tahlilleriyle ilgili kontroller yapılıyor mu? Yapı-
‘’Geçen yıl sezonun iyi geçmesiyle arıcının yüzü güldü’’
Birçok ülkede meralarda serbestçe gezen hayvanlar buralarda konaklamakta bizde ise dört duvar arasına hapsedilmektedir. Birçok işletmede doğum bölmeleri olmadığından ya da yetersiz olduğundan ilk ay kuzu ve oğlak ölümleri oldukça yüksektir. İşletmelerin hayvan sağlığı ve hayvan refahı için tüm gereklilikleri karşılaması, kayıt tutması ve programlı bir şekilde sürü yönetimi uygulaması gerekir ki gelirlerini artırsınlar ayrıca sorunların da ne olduğunun farkına varsınlar.
33
HAZİRAN 2020
Soru: Arıcılıkta gelişme var mı? Son çalışmalar ile ilgili bilgi verir misiniz? ‘’Arıcılık sektör olarak daha çok doğaya bağlı olduğundan yıllara göre değişim göstermektedir. Geçen yıl iyi bir sezon geçti ve bal üretimi ihtiyaçları karşılayacak seviyeye ulaştı. Bu açıdan arıcının yüzünü güldüren bir dönemdi. Yeşil hat tüzüğü kapsamında olan bal her yıl Avrupa Birliği bağımsız uzmanı tarafından denetlenmektedir. 10 yılı aşkın bir süredir devam eden bu uygulama sayesinde sektörün eksikleri giderilmiş ve Arıcılar Birliği ile birlikte yürütülen faaliyetler ve projeler ile arıcılar bilinçlendirilmiş ve kayıt altına alınmışlardır. Bakanlık olarak arılı kovan başına doğrudan gelir desteği de verilerek arıcıların girdilerine katkıda bulunmaya çalışıyoruz. Bal; basından da takip ettiğiniz gibi sahteciliğin en çok uygulandığı ürünlerden biridir. Avrupa Birliği uzmanı haricinde bizler de piyasa denetimleri yaparak bu durumun arıcılara zarar vermesini önlemeye ve tüketiciyi korumaya çalışıyoruz. Piyasa denetimlerinde bal numuneleri alınarak tahlilleri yaptırılmakta ayrıca izlenebilirlik açısından etiketleri denetlenmektedir. Geçtiğimiz günlerde de genel bir denetim yapılmış ve ballar analizlerinin yapılması için numuneler alınmıştır. Ülkemizde 30 bin civarında arı kolonisi ve 300 civarında da arıcı bulunmaktadır. Bal üretimi yapmak ve ticari olarak satış yapabilmek için işletme kaydı açılması zorunludur. Bu sayede balın, arı kovanından tutun da sofraya gelene kadar tüm aşamalarının denetlenmesi mümkün olmaktadır.’’
‘’Tağşiş balı piyasaya süren firma ile ilgili yasal işlem başlatılmaktadır’’ Soru: Ülkemizde zaman zaman tağşiş bal ürünleri bulunuyor. Sizler bulduğunuz bu ürünleri hangi işlemlere tabii tutuyorsunuz? ‘’Yapılan denetimler sonucunda tağşiş olduğu belirlenen ürünler toplatılıp imha ediliyor. Ayrıca söz konusu tağşiş balı piyasaya süren firma ile ilgili yasal işlem başlatılmaktadır. Ülkemizde başlıca 2 ana hasat dönemi bulunmaktadır. Bunlardan biri mayıs ayında narenciye balı hasadı ki piyasada narenciye balı olarak satılıyor. Diğer hasat ise Ağustos ayında yapılan hasattır ki bu da dağ balı olarak piyasaya sunuluyor.
ÜRETİCİNİN
Eylül ayında Avrupa Birliği uzmanı ile birlikte arıcılar arasından rastgele yapılan seçimler sonucu belirlenen işletmeler denetliyor. Yılın ilk çeyreğinde ise market ve otellere bal tedarik eden firmalar denetlenmektedir.’’
‘’Su Ürünleri (Değişiklik) Yasa Önerisi hazırlandı’’ ‘’Su ürünleri kaynaklarımızdan ekonomik olarak yararlanırken, sürdürülebilir ve stoklarının korunması, yetiştiricilik ile avcılığın düzenlenmesi, hassas türlerin korunması suların kirlenmesinin önlenmesi ve üreticilerin örgütlenmesi konuları, balıkçılık sektörünün temel konularını oluşturmaktadır. Balıkçılık sektörünün plan hedeflerine uygun olarak gelişmesi amacı doğrultusunda yapılan çalışmalar, 27/2000 sayılı Su Ürünleri Yasası çerçevesinde yürütülmektedir. Yasada; Su ürünleri ile ilgili resmi kontrol ve denetimlerin etkin olarak yapılabilmesi için ilgili kamu kurum ve kuruluşlarının da, belirtilen hizmetlerin etkin bir şekilde yerine getirilebilmesinde Bakanlığa yardımcı olmalarını sağlamak üzere, işbirliği yapmaları amaçlanmıştı. Fakat gelinen aşamada Yasanın uygulanması sırasında doğan ihtiyaçların karşılanması ve denetimin etkinliğini arttırmak için kurallarda değişiklik yapılması, öncelikli olarak balıkçılık faaliyetlerine yönelik ilave tedbirler ve caydırıcı yaptırımlar getirilmesi ve benzer diğer nedenlerle Su Ürünleri (Değişiklik) Yasa Önerisi hazırlanmıştır. Yasamız bakanlar kurulundan onaylanmış meclise sevk edilmiştir. Bu yasal değişikliğin altında mesleki olan veya mesleki olmayan balıkçılık faaliyetlerine ilişkin izin kurallarını belirlemek, su ürünleri avcılığında uygulanmak üzere bilimsel, teknik, ekonomik, çevresel ve sosyal konular göz önüne alınarak su ürünleri kaynaklarının korunması, sürdürülebilir kullanımının sağlanması için su ürünleri avcılığına (balıkçılık) ilişkin yükümlülük, sınırlama ve yasakları ile uyulması ve uygulanması gerekli kuralları düzenlemek için de Balıkçılık İzinleri ve Balıkçılık Kaynaklarının Sürdürülebilir Kullanımı Tüzüğü dairemiz tarafından çalışılmış ve yasanın meclisten onaylanmasına hitaben tüzüğümüz de bakanlar kuruluna sunularak yürürlüğe girecektir.’’
34
HAZİRAN 2020
ÜRETİCİNİN
Toprak Ürünleri Kurumu Yönetim Kurulu Başkanı Hasan Adahan, Toprak Ürünleri Kurumu`nun çalışmalarını anlattı, bu yılki hedeflerini açıkladı.
''Finansal büyümeyi sağlamalıyız'' Toprak Ürünleri Kurumu Yönetim Kurulu Başkanı Hasan Adahan, Covid-19 salgınından dolayı sekteye uğrayan turizm ve eğitim sektöründeki daralmanın et tüketimini de etkilediğini ifade etti. Adahan, kurumun Hasan ADAHAN asıl hedefinin tükeTOPRAK ÜRÜNLERİ YÖNETİM KURULU BAŞKANI ticinin doğru fiyattan doğru ürünleri tüketmesini ve fahiş kar marjını engellemek olduğunu savundu. Adahan kurumun çalışmaları hakkında bilgi verdi. ‘’Güzel ve verimli bir yıl oldu’’ Soru: Toprak Ürünleri Kurumu’nun yürüttüğü çalışmaları değerlendirir misiniz? ‘’Toprak Ürünleri Kurumu yürüttüğü faaliyetlerin yüzde 80’lik kısmını arpa, buğday ve zahire ürünleri tutmaktadır. Aynı zamanda Toprak Ürünleri Kurumu`nun patates ile ilgili çalışmaları vardır. Bunun yanı sıra Bakanlar Kurulu`nun vermiş olduğu izinler doğrultusunda Toparak Ürünleri Kurumu olarak et ve sebze pazarında da faaliyet göstermeye başladık. Geçmiş yıllarda da bu şekilde çalışmalar vardı ama son birkaç yıl bu çalışmalar yapmıyordu. Geçtiğimiz yıl zahire için çok bereketli bir yıldı. Bu yıl da hasat dönemine gelmiş durumdayız. Bu yıl da geçtiğimiz yıl gibi güzel ve verimli bir yıl oldu. Alımlar için çalışmalarımız başladı.’’
‘’Ülkemizde erkenci üretim yapılıyor’’ ‘’Bu yılki alımda geçtiğimiz yıla kıyasla daha farklı bir yol izledik. Çünkü geçtiğimiz yıl alımlarımız tamamladıktan sonra hemen stoklamıştık ve piyasada alım iznini verdik. Bu yıl da bunun çalışmasını yapıyoruz. Elimizdeki stoku tüketmekten dolayı sıkıntılar çektik. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyet`inde arpa konusunda dünyadan farklı olarak erkenci bir üretim yapılıyor. Çünkü diğer ülkelerde daha hasat yapılmadan bizler hasat yapmış oluyoruz. Eğer bu avantajı da kullanarak yurt dışına da satış gerçekleştirirsek, çok büyük yol alacağımızı düşünüyorum. Bu konudaki çalışmalarımız devam ediyor.’’
‘’Sektörlerde daralma yaşandı’’ ‘’Et ile ilgili Bakanlar Kurulu`nun bize vermiş olduğu yetki kapsamında yurt dışından karkas et ithal etme izni var. Covid-19 salgını yüzünden ülkemizin en geniş kapsamlı alanlarından olan turizm ve eğitim sektörünün sekteye uğramasından dolayı nüfusumuzda daralma yaşandı. Bu sebeple ülkemizdeki et tüketimi de doğal olarak azaldı. Yaşanan azalmadan dolayı, biz, Bakanlar Kurulu`nun vermiş olduğu yetkiyi kullanmadık. Güvenlik Kuvvetleri’nin 120 tonluk et
ihalesine çıktı. İhaleye verile tekliflerin çok yüksek olmasından dolayı, TÜK ile GKK karşılıklı müzakere sonucunda, 120 tonluk eti, Toprak Ürünleri Kurumu`ndan alma kararı verdi. Biz yaptığımız bu çalışma ile piyasada yer alan hayvancının eti doğru fiyattan ve doğru şekilde satmasını sağlıyoruz. Güvenlik Kuvvetleri`nin daha uygun fiyata et alması için de kurum olarak aracılık yaptık. Bu eti de (karkas) Türkiye’den getirip, satma niyetinde değiliz ama piyasada hayvan sıkıntısı yaşandığı an bu et alternatif olarak bulunacaktır. İlk hedefimiz elimizde bulunan ve ürettiğimiz hayvanları tüketmektir. Bu nokta da bir denge vardır. Bu denge de Toprak Ürünleri Kurumu’dur.’’
‘’Bakanlar Kurulu’nun vermiş olduğu karar ile sebze izni aldık’’ ‘’Bakanlar Kurulu`nun vermiş olduğu karar çerçevesinde sebze izni de aldık. Aynı zamanda soğan ile ilgili de bir çalışmamız oldu. Geçtiğimiz yıllarda patatesin piyasada bulunmamasından ötürü fiyatlarda çok yükselme yaşandı. Covid-19 salgını yüzünden yine bu dönemlerde soğan fiyatları yukarıya doğru ivme yapmış durumdaydı. Biz, Bakanlar Kurulu`nun bizlere vermiş olduğu izin kapsamında toptancının elinde bulunan malı, fırsatçılık yapıp, üreticiden aldığı fiyatının çok üstünde satmasına engel olduk. Soğanı piyasaya getireceğimizin duyulması bile, fiyat ivmesinin yukarıya değil; yatay seyir etmesini sağladık. Bu durumda kurumun gerçek amacı ve hedefi gerçekleşmiş oldu. Kurumun asıl hedefi, tüketicinin doğru fiyattan doğru ürünleri tüketmesini ve fahiş kar marjını engellemektedir. Soğan konusunda başarılı olduk. Toprak Ürünleri Kurumu, piyasada herhangi bir sıkıntı sonrasında Bakanlar Kurulu`nun vermiş olduğu yetki doğrultusunda Türkiye’den veya diğer ülkelerden ürün getirme yetkisine de sahiptir. Bu noktada gerekli çalışmalarını da yapacaktır.’’
‘’Finansal büyümeyi sağlamalıyız’’ Soru: Toprak Ürünleri Kurumu önümüzdeki süreçte ne gibi çalışmalar yürütecektir? ‘’Yaptığımız en büyük çalışma, tarımsal (zahire) ürünlerdir. Bunun da planlaması geçmiş yıllardan daha farklı olacaktır. Zaten normal şartlarda her yıl düzenli olarak yapılan işler vardı ve bu işler Toprak Ürünleri Kurumu için alışkanlık yapmış durumdaydı. Bu çalışmalarda da değişiklikler olacaktır. Bu değişiklikler konusunda geçen yıl alışılmışın dışında bir durum yaşandı. Ülkede minimum 100 bin ton civarından rakamsal zahire çıktı. Hayvancılarımız, hayvan yemlerini getiren iş insanlarımız, yem fabrikaları ve bu ürünleri yurt dışından getirip pazarlayan kurumlar; alımlar yaptılar ve hayvan yemlerini stokladılar. Durum böyle olunca bizler, belirtilen rakamları elimizde tutamadık ve net bir sayı verdik. Bu ürünler burada kaldı. Biz Toprak Ürünleri Kurumu olarak 62 bin ton arpa, 15 bin ton civarında buğday aldık ve 77 bin ton stoklama yaptık. Yıllardır yapmadığımız bir durumu da yaşayıp, geçen sene 20 bin ton civarında satış gerçekleştirdik. Uzun yıllardır yapılmamış bir durumdu bu. Çünkü biz zahireyi her zaman ithal ediyorduk, hiçbir zaman ihracat gerçekleştiremiyorduk. Bunun da en büyük sebebi verimli bir yıl geçirmiş olmamızdır. Bu bağlamda bu yılki hedefimiz, dünya piyasasına uygun olup alımı yapılması, erkenci bir şekilde kullanırsak eğer ürünlerin sonunda değil, başlangıcın-
35
HAZİRAN 2020
da satışını gerçekleştirmektir. Bunu da ihtiyacımız fazlasını belirlemek noktasında, Toprak Ürünleri Kurumu`nun türevleri olan yem fabrikalarımız veya yemin içerisindeki katkı ürünleri getiren firmaların getirdiği ürünleri tam olarak hesaplamamız gerekmektedir.’’
‘’Hesapları doğru yapmamız ve elimizde yeteri kadar stok bulundurmak zorundayız’’ ‘’Hayvancının elindeki stok ürünleri de bir sistem kurup hesaplaya bilmemiz gerekiyor. Böylelikle yıllık hayvan rakamına ve yemleri bulunan rasyona göre arpa stokunun rakamını öğrenebileceğiz. Bunun da çalışmalarını ve hesaplamalarını yapmaya başladık. Ancak bu sayede doğru stoku elimizde tutabileceğiz. Özellikle son iki aydır bizler evlerimize kapandığımız sıralarda hayvancılarımız çalışmadan hiçbir zaman durmadı. Nasıl ki, vatandaşlar için marketler açık kaldıysa; hayvansal tarım da bir market anlayışı ile açık kaldı. Hayvancılar bu çalışmalarını 12 ay 24 saat süreyle devam etmek zorundadır. Bu yüzden bu hesapları doğru yapmamız ve elimizde yeteri kadar stok bulundurmak zorun-
ÜRETİCİNİN
dayız. Şayet ihracatın ve ithalatın durduğu noktada, elimizde yeterli oranda arpa stoğu bulunduramazsak bu hayvanlar açlığa terk ederiz. Bu hususta Toprak Ürünleri Kurumu`nun üzerinde büyük bir sorumlulukta vardır. Toprak Ürünleri Kurumu bereketli olan bu yıllarda en az 3-4 aylık stokları elinde tutarak bir depolama yapması gerekmektedir. Fazlasını elinde bulundurup, maliyeti düşürmenin de bir anlamı yoktur. Bunun satışını da ivedi bir şekilde yapıp, finansal büyümeyi sağlamalıyız. Bu mevcut olan en büyük planlamamızdır. Bir diğer planımız ise, mal alım noktasındadır. Ürünlerin alımları geçmiş yıllarda çok dağınık ve siyasi bir biçimde yapılmıştır. Bizler bu yılki çalışmalarımızda doğru noktalara ve doğru yerlere alımlar yapıp; depolamak istiyoruz. Çünkü özellikle bu yıl ismimiz arpa konusunda fazlasıyla gündeme geldi. Bu konuda hayvancılık sektörü haklıdır. Çünkü bizler doğru şekilde alımlar yapamayıp, doğru şekilde depolayamadık. Bu durumda bizlerin yaptığı özeleştiridir. Geçtiğimiz yılda yapılmasına rağmen bizler bu yıl bu hatayı yapmayacak ve bu konuda çalışmalar yapacağız.’’
36
HAZİRAN 2020
ÜRETİCİNİN
Mis Yoğurtları Direktörü Serhan Mutluel süt ve süt ürünleriyle ilgili bilgi vererek şirketin çalışmaları hakkında tüketiciyi aydınlattı.
''Haksız bir rekabet ortamında bulunuyoruz''
Serhan MUTLUEL MİS YOĞURTLARI DİREKTÖRÜ
Haksız bir rekabet ortamında bulunduklarını belirten Mutluel, bu haksızlığın önüne, gerekli kriterler belirlenerek, ürünlerin üretildiği yerin hijyeni, gerekli makinaların ne düzeyde olduğu belirlenmesi gerektiğini savundu.
‘’Vizyon genişletmesine çalışmalarımıza ara vermeden devam ediyoruz ‘’ Soru: Sizi ve şirketinizi tanıyabilir miyiz? ‘‘Ege Üniversitesi Süt Teknolojisi bölümünü okudum. 1994 yılında bölümün ilk mezunu olup aynı zamanda bölümümü birinci olarak tamamladım. 1995 yılında Pınar Süt’te bir süre çalıştım ve sonrasında askerlik görevimi yapmak için Kıbrıs’a geri döndüm. Askerlik görevinden sonra burada bir süre birkaç firmada çalıştım. Bazı firmaların kuruluşundan önemli rol oynadım ve bir süre KOOP Süt’te çalıştım. KOOP Süt’te yaklaşık 12 yıl süt üretiminde görev aldım ve 2017 yılından itibaren de Mis Yoğurtları adında şirketimizi devir aldık. Çok köklü bir firma olan Mis Yoğurtları fabrikamızda, yeni ürünlerin üretimi için çalışmalarımıza başladık. Büyük ve uzun çapta bir vizyon
genişletme çalışmalarını ara vermeden sürdürüyoruz.’’ ‘‘Burayı devraldıktan sonra vizyon değişimine gittik’’
Soru: Sadece yoğurt üretimi mi yapıyor sunuz? ‘‘Bizden önceki Mis Yoğurt babadan oğula yoğurt yaparak geldi. Bu şekilde de devam etti. Bu kurumda daha önce mühendis yoktu. Oğullar babalarından öğrendikleri geleneksel yöntemler ile devam ediyorlardı. Kendileri farklı ürünlerin (süt, peynir, hellim) üretimine gerçekleştirmiyorlardı. Bildikleri sadece yoğurt yapmaktı ve bu şekilde devam ediyorlardı. Fakat biz burayı devraldıktan sonra vizyon değiştirme çalışmalarına girdik. Deneme üretimleri yaptık ve bu üretimlerde yetersiz olduğunu düşündüğümüz ürünlerde gelişmeler kaydettik. Neticesinde bazı uygun sonuçlara ulaştık ve bu sonuçlar, uygulanabilir olacağını düşünüyoruz. Dolayısıyla ambalaj tasarımlarımızı da vererek, yeni ürünleri piyasaya çıkaracağız. Bu ürünlerimiz başta süt ve ayran var. Bunun yanı sırada birkaç ürünümüz daha bulunuyor fakat onlar sürpriz olacaktır.’’
‘’Maalesef piyasada birçok künyesiz süt ve süt ürünlerini görüyoruz’’
Soru: Piyasada birçok süt ürünlerinin üretimini yapan firma mevcut. Sizce doğru bir rekabet ortamı sağlanıyor mu? ‘‘Gerek dünya, gerekse Avrupa Birliği`nin standartları incelenerek ülkemizde bulunan sektörlerin (et, süt) gerekli kriterleri, kodeksleri ve standartların oluşturularak devlet tarafından denetimlerin yapılması gerekmektedir. Bu denetimler sayesinde ülkemizde bulunan haksız rekabetin önüne geçilir. Bu denetimlerin mutlaka yapılması bizim arzumuzdur. Örneğin piyasada, aynı gramajlara sahip birçok ürün, diğer ürünlere nazaran yarı fiyatına satılıyor. Bu ürünleri satın alan halkımız, ürünleri karşılaştırdığı zaman; ‘’iki ürünün de aynı sütten ve aynı miktarda ürütülmesine rağmen’’ ikisi arasındaki uçuk rakamın olmasını değerlendirmeleri gerekir. Bunun yanı sırada halkımız bir ürünü satın alırken mutlaka üretim yerlerinin bulunduğu adresi görmeden hiç bir ürünü almamalıdır. Çünkü, piyasada maalesef sadece bir telefon numarası bulunan birçok süt ve süt ürünlerini görüyoruz. Bunların da hangi şartlarda ve ortamlarda üretldiğini bilmiyoruz.’’
‘’Haksız bir rekabet ortamında bulunuyoruz’’ ‘‘Tekrar belirttiğim gibi haksız bir rekabet ortamında bulunuyoruz ve bu haksızlığın önüne, gerekli kriterler belirlenerek, ürünlerin üretildiği yerin hijyeni, gerekli makinaların ne düzeyde olduğu belirlenmelidir. Bu sayede standartlar belirlenir ve belirlenen standartlar ile birlikte üretilen ürünlerin gerekli bakanlıklarca denetiminin yapılması bizlerin en büyük arzusudur. Bizler en üst düzey makinalara sahip olarak, sütün içerisinde bulunan mikro düzeyde olan kirliliği tespit edebiliyoruz. Hatta hayvanın süt ile karışan idrarını temizleyebilecek cihazlara sahibiz. Aldığımız cihazımız da çok yüksek bir meblağ değerine sahiptir ve bu cihaz birçok firmada bulunmamaktadır. Maalesef bu cihaza sahip olmayan birçok firma tarafından üretilen ürünlerin piyasamızda bulunuyor. Artık bu cihazların tüm firmalarda bulunmasının şart koşulması gerektiğini düşünüyorum.’’
‘’Temizlenmeyen ürünün sütü, tüketen kişiye hastalıklara sebebiyet verir’’ Soru: Süt ve süt ürünleri alındığı zaman nelere dikkat edilmelidir? ‘‘Süt veya süt ürünleri alındığı zaman ambalajın alt kısmında siyah veya kahverengi partiküller görüldüğünde bu ürünün yapıldığı yerde az önce bahsettiğim cihazın olmadığını gösterir. Temizlenmeyen bu ürünün sütü, tüketen kişiye hastalıklara sebebiyet verir. Tüketici, süt ve süt ürünlerini tüketirken dikkat etmesi gereken ilk husus, altında çok ince bir tabaka olarak oluşturan ve sütte olmaması gereken bir renge sahip partiküllerdir.’’
‘‘Ülkede bizlere sağlanan süt kapasitesi yeterli değildir’’ Soru: Süt Endüstri Kurumu tarafından sizlere sağlanan süt kapasitesi yeterli midir? ‘‘Yeterli değildir. Bizler sütün yetersizliği kapsamında Süt Endüstri Kurumu`na başvuruda bulunduk. Birçok firmada istediği sütü elde edemediğini de bildirdi. ‘’Bu kapsamda neler yapılmalıdır?’’ sorusu-
37
HAZİRAN 2020
ÜRETİCİNİN ve Oda birlikte çalışma yürüterek herhangi bir birim oluşturmalı ve birimde Ziraat Mühendisi, Veteriner ve Gıda Mühendisi bulundurmalıdır. Bu birim sayesinde denetimler daha da artırılmalı ve Gıda Güvenliğinin kontrolü yapılmalıdır.’’
‘’KTSO Hellim Denetleme Kurulu dışında başka ürünler içinde kurullar oluşturulmalı’’
nu da sorduğumuz zaman, geçmiş dönemlerde hayvan ve üreticileri sütün satışında zarara uğradıklarını belirttiler. Süt ürünlerinin verimini artırıcı bir çalışmada bulunulmadı. Bu çalışmalar bulunulduğu zamanda istenilen süt miktarı ve süt kalitesi elde edilecektir. Elbette sütün yetersiz olması dönemsel olarak yaşanan normal koşullardır. Özellikle Ocak ayından itibaren başlanan dönemde, Mayıs ayına kadar koyun, keçilerin sağılmasından ve ineklerin bu dönemde doğum yapmasından dolayı artış sağlanan ve Mayıs ayından sonra Aralık ayına kadar tekrar inişe geçen bir dönem yaşanıyor.’’
‘‘Sağlıksız koşullarda üretilen ürünler bizim ürünlerimizin yarı fiyatına satışa sunuluyor’’ Soru: Aylık süt kapasiteniz ne kadar? ‘‘Günlük 7-8 ton süt işleyebilecek bir kapasiteye sahibiz fakat biz bu kadar sütü işleyemiyoruz. Bu rakamlarda olan süte haksız rekabetten dolayı ihtiyaç duymuyoruz. Biz bu kadar sütü işliyor, uygun fiyatlara satışa sunuyoruz fakat birçok farklı firma hijyenik olmayan ortamlarda ürettikleri ürünleri bizim yarı fiyatımıza satışa sunuyor. Örneğin pazarlarda birçok kişi bizlerin yarı fiyatına yoğurt satışı yapıyor. Tüketiciler bunu bir irdelemesi gerekmektedir. Bu haksız rekabetinde denetlenmesi gerekmektedir. Pazarda 3 kilosu 18 TL olarak o kişi tarafından üretilen ve satılan yoğurdun, marketlerde bizler tarafından üretilen yoğurdun 32 TL olması ve arasından bulunan bu kadar büyük farkın tüketiciler tarafından düşünülmesi gerekmektedir.’’
‘’ZMO, özellikle Gıda Güvenliği konusunda takdire şayan birçok çalışma yürütüyor’’ Soru: KTMMOB Ziraat Mühendisleri Odası`nın çalışmalarını takip ediyor musunuz? Yaptıkları çalışmaları yeterli görüyor musunuz? ‘‘Tüm çalışmalarını takip ediyorum fakat Ziraat Mühendisleri Odası’nın Tarım Bakanlığı bünyesinde daha etkin bir konumda olması gerektiğine inanıyorum. Tarım Bakanlığı`nın bir kolu olarak görev almalı yada bir birim olarak bünyesinde barınmalıdır. Tarım Bakanlığı ile Ziraat Mühendisleri Odası koordine bir şekilde işlemleri yürütmeli ve her zaman bir iletişim içinde bulunmalıdırlar. Bunun dışında ZMO`nun çeşitli konularda yaptığı açıklamalarında bilgilendirici bir tavır sergiliyor fakat ZMO artık daha da ‘’gür bir ses ile sesini çıkartmalıdır. Ayrıca, ZMO tüm çalışmalarını gönüllülük esasına bağlı olarak yürütüyor. Özellikle Gıda Güvenliği konusunda takdire şayan birçok çalışma ile ilgili çalışmaları devam ediyor. Fakat karşı tarafında da maalesef denetim eksikliği bulunuyor. Devlet kapsamında denetimlerin sıkılaştırılması gerekmektedir. Devletin bu denetimleri sıkılaştıramamasının zannımca, büyük bir sebebi de personel eksikliğinden kaynaklandığını düşünmekteyim. Bu bağlamda Özellikle Gıda Güvenliği için, Bakanlık
Soru: KTSO`nın süt ile ilgili çalışmaları var mı? KTSO takip ediyor musunuz? ‘‘Kıbrıs Türk Sanayi Odası`nın (KTSO) kendi bünyesinde oluşturduğu Hellim Denetleme Kurulu var. Bu kurulun oluşturduğu birimde üretilen hellimlerin standartlara uygunluğu kontrol ediliyor. Bu kurulunun sadece hellim için değil; diğer tüm süt ürünleri içinde kontrol altına alınması gereken bir denetleme kurulu kurulmalıdır. Kurulan, bu denetim kurulları tüm süt ürünlerinden numuneler alarak gerekli tetkikleri yaparak üretimlerinin sağlanmasını sağlayabilirler. KTSO bünyesinde bulunan bu birimler, her zaman koordine bir şekilde çalışma yürüterek, standartları belirleyerek tüm süt ürünlerinin standart artışını sağlar.’’
‘’Talep doğrultusunda yurt dışı pazarlarına da açılmayı planlıyoruz’’ Soru: Tarımsal ürünlerin gelişmesi için neler yapılmalıdır? Tarımsal Sanayi ile ilgili neler düşünüyorsunuz? ‘‘Tarımsal Sanayi ile ilgili ülkemize özgü hellim, portakal, patates gibi ürünlerin daha fazla çalışılıp, tanıtılıp daha fazla pazarda bulunması ve ülkedeki üretim açısından gerekirse Sanayi de işlenerek, ekonomik katkı sağlanmasını için birtakım çalışmalar yapılması gerekmektedir. Bizler diğer ülkelere nazaran birde iklim şartları tarafından çok şanslı bir bölgedeyiz. Çünkü, diğer ülkeler yılda bir sefer hasat yapabilirlerken bizler yılda 2 defa hasat yapabiliyoruz. Bunlar başta patates, enginar ve yılda ihracatta 1’nci sırada yer alan hellim gibi ürünlerin genişletilmesi ve gelişmesi için daha da çalışmalar yürütülmelidir. Bu çalışmada başta dikkat edilecek husus, üretim planlanmasının ve buna bağlı olarak üretim desenin çıkması gerekmektedir. Bu çalışma sistemi hem hayvansal hem de tarımsal ürünler için yapılmalıdır. Bizler bu hususta tesisimizde hellimin üretimi için de çalışmalarımızı yürütüyoruz. Çalışmalarımızı tamamladıktan ve gerekli mercilerden onaylandıktan sonra talep doğrultusunda yurtdışı pazarlarına da açılmayı planlıyoruz.’’
‘’Biz hellim kalitesi ve standart olarak Rum tarafından daha iyisini üretiyoruz‘’ Soru: Rumların, hellimi kendi isimlerine tescillemek için daha fazla gayret edildiği düşünülüyor. Sizler bu konuda neler düşünüyorsunuz? ‘‘Biz, KTSO ve Tarım Bakanlığı olarak Hellimin tescillenmesi için fazlasıyla gayret gösteriyoruz ama Güney Kıbrıs’ın tanınmış olması onları daha ön planda olmalarını sağlıyor. Aslında Rumlar, hellimi tescil edilmek üzereyken Avrupa Birliği tarafından 1950’li yıllara ait ve üzerinde Türk tarafından olan ambalaj olduğu fotoğraf görülünce, tescillenme durumları askıya alınmıştı. Hellimin tescillenmesi için Politik ve Diplomatik ilişkilerimiz, geliştirmeliyiz.
‘’Hellim kalitesi ve standart olarak Rum bölgesinden daha iyisini üretiyoruz. ‘’ Gerekli kriterler, mevzuatlar ve yasalar kapsamında kalitemiz ve stan-
38
HAZİRAN 2020
ÜRETİCİNİN durulmasını istiyoruz. Bu sayede daha sağlıklı, hijyenik ve Gıda Güvenliği artmış şekilde tüketim gerçekleştirebiliriz. Bizler direkt soğuk sütler kullandığımız için ürünlerimiz daha sorunsuz, gıda güvenirliğine uygun gerçekleştiriyoruz. Bizlere gelen sütler kapalı bir sistem içerisinde işleniyor ve hiçbir şekilde hava ile temas etmiyor.’’
‘’Tüm ürünlerimizi kapalı ve tek sefer kullanmalı bir sistem içerisinde üretiyoruz’’
dardımızı daha da iyileştirilebiliriz. Hellim konusunda bu kadar iyi bir konumda olmamızın sebebi de; Hellim Denetleme Kurulu sayesindedir. Öte taraftan, yine piyasalarımızda hellim konusunda da haksız bir rekabet var. Bazı yerlerde 25 TL’ye satılan hellim, bazı yerlerde 75 TL’ye satılıyor. Bunun aksine bizler KKTC olarak hellimin tescillini almayı istediğimiz dönemde Rumlar bizlere; ‘’tek yetkili organ biziz’’ dediler. Bunun yanı sıra yine geçtiğimiz aylarda bizlere, ‘’eğer hellim ürünlerinizi dış Pazara açmak istiyorsanız, ‘’tanınmış limanlarımızda bizim denetimimiz ve iznimiz ile yapabilirsiniz’’ dediler. Biz KKTC olarak ise kendilerine; ‘’gelin ortak bir denetleme kurulu kuralım. Biz gelip sizi, siz de bizi denetleyin, ortak bir ihracat kurulu oluşturalım’’ dedik fakat Rum Tarım Bakanlığı ‘’Hayır kurul sadece bizim tarafımızda oluşturulacak, biz denetleyeceğiz ve sadece biz ihracat yapmanız için onay vereceğiz’’ diyerek kabul etmedi. Bu şekilde tescil yapılamadı. Eğer bizler Rum tarafına boyun eğip bunu kabul etseydik, Hellim çoktan tescillenmişti. Bunun yanı sırada ‘Soğuk Zincir’ dediğimiz bir konuya da değinmek istiyorum. Ülkemizde iki süt çeşidinden birisini oluşturan sistemdir. Bunlar birisi; sıcak diğeri ise, cihazlar vesilesiyle hayvanlardan sağılan sütün anından soğutulan sütlerdir. Cihazlar ile birlikte sağılan sütler daha hijyenik, toplam bakteri yükü daha düşük olan süt çeşididir. Soğuk zincir adı verilen sistem ülkemizde tamamen oluşturulmasını talep ediyoruz. Süt Endüstri Kurumu tarafından sadece birkaç bölgede mevcut olarak bu sistem kullanıyor. Bizler soğuk zincir tarafından üretilen sütleri tesisimizde tüketiyoruz. Bunun aksine özellikle yaz aylarından hayvanda sağılan sütün, direkt güğümlere alınarak tesislere götürülüyor. Bunlar sıcak olduğundan, trafiğin ve yapılacak işlerin yoğunluğuna bağlı olarak uzun süreli beklemelere maruz kalıyorlar. Bu durumlarda, sütün bozulmasına ve kalitesini düşürüyor. İçerisinde bulunan bakterilerin artmasına sebebiyet veriyor. Bizler bu bağlamda sütün direkt sağıldıktan sonra soğuk zincir sistemi ile soğutularak tankerlere dol-
‘‘Bir diğer en büyük sorunumuz ise, yoğurtların tazeliğini 21 gün korumasına rağmen yasalarımız gereği bizlere bir ürünün tüketim süresi 5 gün olarak veriliyor. Bizler bu sürenin, sınırın diğer tarafında ve Türkiye’de olduğu gibi 21 gün olması talebidir. Halkımızın da artık korkmadan ‘’yoğurdun tarihine 1-2 gün var ya da ürünün tarihi 5 günü geçti, artık yenmez endişesi yaşamaktan kurtulmaları gerekmektedir.’’ Çünkü bizler tüm ürünlerimizi kapalı ve tek sefer kullanmalı bir sistem içerisinde üretiyoruz. Bu yüzden halkımız bunları gönül rahatlığıyla kullanabilirler. Bu hususta en büyük talebimiz yoğurt ürünlerimizin de tıpkı ayran gibi 21 günlük bir kullanım süresine çıkartılmasıdır. Çünkü sürenin 5 gün olması bizim gibi diğer üretimciler için ekonomik külfet oluşturuyor. 5 günlük olan yoğurtları, tarihleri 3 gün kaldığında vatandaşlarımızın tüketmemesi ve bizlere iade edilmesi, 5 günde 1 olmak üzere gidip tekrar yenilemememiz ve bu da yol masraflarımızı artırıyor.’’
40
HAZİRAN 2020
ÜRETİCİNİN
Kaliteli suyun olduğu bölgelerde muz üretiminin yapılabildiğini belirten Ziraat Mühendisi Salahi Atalar, devletin üreticilere teşvik konusunda daha fazla destek olması gerektiğini söyledi. Atalar, muz üretimi konusunda konuştu.
''İklimsel şartlar değişince muz üretimi sona erdi'' Ülkemizde yavaş yavaş hareketlenme kazanan muz üretimi hakkında konuşan Ziraat Mühendisi Salahi Atalar, muz yanında çilek üretimi de yaptıklarını belirtti. Üretim konusunda düşüncelerini aktaran Atalar Üreticinin Sesi’ne konuştu.
Salahi ATALAR ZİRAAT MÜHENDİSİ
‘‘Küçük yaşlarda muz üretimine başladım’’ Soru:Muz üretiminden bahseder misiniz? ‘’Lefke Avrupa Üniversitesi Bahçe Bitkileri bölümünden mezun oldum. Tarım Dairesi’nden görev yapıyorum. Çok küçük yaşlarda muz üretimine başladım. Muz üretimi üzerine bir aile şirketimiz var. Muz yanında çilek üretimi de yapıyoruz. Yaklaşık 30 yıl önce Yedidalga ve Yeşilırmak bölgelerinde 300 dönümlük bir alanda muz üretimi yapılıyordu. O yıllarda, ülkemize ekvator bölgelerinden muz ithalatı gerçekleşmiyordu. Bu sayede yerli üretim olan muzlarımızı piyasada rahatlıkla satabiliyorduk. Fakat o dönemde ekvator bölgesinde olan muz üretiminin fiyatı ucuzlaması, ülkemizde de iklimsel şartlar değişince, ülkemizde muz üretimi sona erdi. Muz satışı dünyada Dolar bazında satılır. Genelde muz üretimi tropikal ve subtropikal bölgelerde yapılır.’’
‘’Muz ithalatına 600 bin dolar ödüyoruz’’ Soru: Ülkemizde muz üretimi ve tüketimi ne noktadadır? ‘’Ülkemizde yaklaşık 5 bin ton muz tüketiliyor. İthal edilen muz, 5 bin tondur. Geçtiğimiz yıla kadar da ülkemizde evlerde üretimi gerçekleşen muz miktarı ise 1-2 ton olarak biliniyorken; biz 26 dönümlük bir alana 80 tonluk bir muz üretimi yaparak aile şirketimizi kurduk. Ülkemizde ithal edilen muz 5 bin ton, bu da 600 bin dolar sadece muz ithalatına ödüyoruz demektir.’’
‘’Muz ağacından her yıl verim alınıyor’’ Soru: Muz üretiminin aşamalarını aktarır mısınız? ‘’Nisan ayında ekimi yapılan muzlardan yaklaşık 1 yıl sonra verim alınıyor. Verimi aldığınız ağacı kestikten sonra hemen yanında yeşermeye başlayan fidan daha sonrasında ağaç oluyor ve siz o büyüyen ağaç ile diğer yıl tekrar verim alabiliyorsunuz. Bu şekilde her yıl verim veren ağaç kesilir, yeşeren yeni ağaç yaklaşık 1 yıl sonrasında yeni verim verir.’’
‘’Muz üretimi kaliteli su ile yapılabilir’’
Soru: Ülke toprakları muz üretimi için uygun mudur? ‘’Muzun en büyük problemi kırağıdır. Kırağının olduğu, aşırı killi ve kireçli toprakların olduğu hiçbir bölgede muz yetişmez. Muzun yetişmesi için en büyük etken kaliteli sudur. Özellikle bölgemiz korunaklı bölge olduğu ve kaliteli su içerdiği için muz üretimini gerçekleştirebiliyoruz. Aynı zamanda bu yıl Yeşilyurt ve Cengizköy bölgelerinde de muz üretimini gerçekleştirmeyi planlıyoruz. Bölgemizde kaliteli suyun bulunması; muz üretimini gerçekleştirmemize en büyük etken oldu. Elbette kırağı riski olmayan ve kaliteli suları bulunan diğer bölgelerimizde (Gazimağusa, Girne, Lefkoşa) muz yetiştirilebilir. Özellikle Girne bölgemizin sahil kısımlarında çok rahatlıkla muz üretimi gerçekleşebilir.’’
‘’Tarım ve Doğal Kaynaklar Bakanlığı tarafından muz üretimi Tarım Sigortası Fonu kapsamına alındı’’ Soru: Devlet muz üretimi için üreticilere destek sağlıyor mu? ‘’Devletin yaptığı en büyük destek; Tarım ve Doğal Kaynaklar Bakanlığı tarafından muz üretiminin Tarım Sigortası Fonu kapsamına almasıdır. Bu sayede kırağı riski minimize edildi. Bu çok önemli bir adımdır. Güney bölgesinde olan muz üretiminin hangi süreçte olduğunu da belirtmek istiyorum. Güney Kıbrıs’ta yıllık 7 bin ton muz üretimi gerçekleştiriliyor. Devletten ton başına yaklaşık 150 Euro destek alıyorlar. Ayrıca devlet, dönüm başına destek ve üretim yapılması için de teşvik ediyor. Bu sayede Rumlar yıllık 7 bin ton muz üretimi ger-
41
HAZİRAN 2020
çekleştiriyor. Rum bölgesinde de yaklaşık 15 bin ton tüketim gerçekleşiyor. Fakat Rum bölgesinde en önemli husus muz üretiminin gerçekleştiği dönem ülkeye muz ithalatının yapılması kesinlikle yasaktır! Bunun yanı sıra örneğin; Türkiye’de fonlar var. Yurtdışından gelen ürünlere fon konuluyor. Bu fon sayesinde Türkiye kendi içinde üretilen muzdan faydalanıyor. Bu da ekonomiye büyük bir gelir sağlıyor. Özellikle Akdeniz bölgelerinde bulunan muz üretimi çok büyük alanlara ulaşmış durumdadır. Sadece Anamur bölgesinde muz üretimi için 10 bin dönüm sera bulunuyor. Fakat ülkemizde aylık olarak 400-500 ton muz tüketimi gerçekleştirilirken, yılda sadece 80 ton muz üretimi yapılıyor.’’
‘’Sadece muz değil; diğer birçok üründe de üretim gerçekleştirmiyoruz’’ Soru: Ülkemizde muz üretiminin artması yönünde devlet nasıl çalışmalar yürütmelidir? ‘’Devlet teşvik etmelidir. Yurtdışında gelen ürünlere fon koymalıdır. Türkiye’de bulunan bu fonda, yurtdışında gelen ürünlerde hem devlet kazanıyor hem de yurtiçinde bulunan üretici ürünlerini satabiliyor. Bu sistem aynı şekilde ülkemizde de gerçekleşirse, hem devlet para kazanacak hem de üretim artacaktır. Ülkemizde sadece muz üretimi değil, diğer birçok ürünün de üretimini gerçekleştiremiyoruz. Bunun en büyük nedeni ise, üretimin artık çok zorlaşmasıdır. Çünkü, girdi maliyetleri çok yüksek! Başta zirai ilaçlarda ve zirai gübrelerde yüzde 150-200 gibi bir artış oldu. İşçilik çok pahalı. Devlet özellikle işçilik konusunda çalışmalar yürütmelidir. Bunun yanı sıra elektrik ve su fiyatları da çok yüksek.’’
ÜRETİCİNİN
42
HAZİRAN 2020
ÜRETİCİNİN
Soğan üreticisi Elmaz Karamanoğlu, gerçek üreticinin dışında soğan üretimi yapanlardan dert yandı. Ürünlerinin ellerinde kaldığını belirten soğan üreticisi Elmaz Karamanoğlu, çok zor günler geçirdiğini Üreticinin Sesi’ne anlattı.
''En büyük sıkıntımız,mesleğimizi yapan memurlar, öğretmenler, polisler…’’ Soru: Sizi tanıyabilir miyiz? ‘’Kardeşimle birlikte kendimizi bildik bileli soğan üretiyor ve üretmeye de devam ediyoruz. İlk olarak dedemiz ile başladığımız soğan üretimine hayatımız boyunca da devam edeceğiz gibi görünüyor. En büyük sıkıntımız asıl mesleği memurluk öğretmenElmaz KARAMANOĞLU SOĞAN ÜRETİCİSİ lik gibi farklı meslekler olan kişilerin ekmek kazandığımız mesleğimizi yapmasıdır. Bu kişiler asıl meslekleri haricinde bizim işlerimizi yapınca; biz de ekmeğimizi kazanmada sorunlar yaşamaya başladık. Bu noktada Tarım Bakanlığı’ndan veya diğer kurum kuruluşlardan isteğimiz, asıl meslekleri dışında üretim işi ile uğraşan kişilerin denetlenmesidir. Öte yandan marul, maydanoz, roka, ıspanak, pancar, kabak, salatalık üretimini de yapıyoruz.’’
‘’Soğanın düzenli olarak bakımı yapıldığında ve güzel işlendiği zaman her toprakta yetişir’’ Soru: Soğan için toprağın önemi nedir? ‘’Soğan toprağın üzerinde yeşeren bir üründür. Patates gibi toprağın altında değil. Soğan kuruduğu zaman toprağın üzerine çıkar. Soğanın bakımı ve düzenli olarak otları toplanıldığı zaman her toprakta yetişir. Elbette toprak çok zayıf ve bakımsız ise o toprakta yetişmez fakat toprak güçlü, güzel işlenir, yazları sapanı yapılır, gübresi ve koruması yapıldığı zaman çok güzel verim alınır. Zaten toprak üretimi yaklaşık 5-6 aylık süre içerisinde önemi olan bir üründür. 5-6 ay içerisinde işçiliğine önem verir ve bakımı yapılırsa verim alınır. Öte yandan biz özellikle pandemi sürecinde çok zor şartlar altında ürünümüzü yetiştirdik. Ürünümüzü yetiştirdik fakat bir diğer mücadele ettiğimiz aşama ise ürünü satabilme noktasıdır. Çünkü tüccar ürünü 1,5 TL’ye satın alıyor ve üzerine karını ekleyerek 3 TL’ye markete satıyor. Markette üzerine karını koyarak 5 TL’ye kadar bir fiyata satıyor. Fakat üretici tüm emeğini göz önüne alarak ancak masrafını ödeyebileceği fiyat olan 1,5 TL’ye satıyor ve 7 aylık tüm emeği boşuna gidiyor. Çünkü biz aylarca emek veriyoruz ve maalesef emeklerimizin karşılığını alamıyoruz. Bu noktada talebimiz artık bir sistemin geliştirilmesi ve bizlerin aylarca emek verdiği ürünümüzü zarar etmeden satabilmemizdir. Çünkü biz soğan ekili tarlamızda 22 işçi çalıştırıyor ve her birisine 150 TL’den ödeme yapıyoruz. Öte yandan da ilaç ve bakım ücretlerini ödüyoruz, fakat tüccar gelip bizden ancak 1,5 TL’den satın alabileceğini söylüyor ve kendileri markete bu fiyatın çok üzerinde satıyor. Herkes kazanıyor fakat üretici zarar ediyor eğer ki şanslı ise bazen de masraflarını karşılayabiliyor.’’
‘’Tohum tedarik aşamalarında dönemsel sorunlar yaşıyoruz’’ Soru: Kaç çeşit soğan var? ‘’Soğanın çok çeşidi var. İlk ekilen erkenci soğan dediğimiz beyaz soğan var. Ocak ayında kırmızı soğan, çift kabuklu mor soğan, kar beyazı gibi birçok çeşidi var. Soğan çeşitlerinde değil de tohum tedarik aşamalarında dönemsel sorunlar yaşıyoruz. Bazen tohumcuların ellerinde tohum kalmıyor. Biz de tohumların ekimi gerçekleştiriyoruz. Genel olarak Türkiye’den geleni kullanıyoruz. Tohum bulmada sorunlar yaşayınca bazı dönemler ekimde de sorunlar yaşıyoruz.’’
‘’Başka bir yerden gelirimiz yok, toprak ne verirse biz onunla geçiniriz’’ Soru: Ülkemizde bir dönem soğan ile ilgili bazı problemler yaşandı. Bu sorunun nedeni neydi? ‘’Soğan Covid-19 virüsü yüzünden etkilendi. Çünkü oteller ve restoranlar kapanmak zorunda kaldı, öğrenciler gitti ve okullar kapandı. Normal şartlarda biz ürettiğimiz ürünleri süpermarketlere satıyorduk ve onlar da ihale yoluyla otellere satışını gerçekleştiriyordu. Fakat virüsten dolayı bunların hiçbiri bu yıl gerçekleşmedi. Biz de bu yıl 7 aylık bir süreç içerisinde tüm ekimlerimizi gerçekleştirdik. Ürünlerimizi elde ettik fakat satma konusunda sorun yaşıyoruz. Bizim tüm ümidimiz ürünlerimizi satabilmemizdir. Çünkü başka bir yerden gelirimiz, maaşımız yok! Toprak ne verirse biz onunla geçiniriz. Ülkemizde birçok insan var ki, ayda evlerine minimum 6-7 bin TL maaş giriyor ve ek olarak yaptığımız işi de yapıyorlar. Eğer ki soğan üretmese bile maaşı olduğu için evine para girebiliyor. Fakat biz bu işten para kazanamadığımız zaman evimize ekmek götüremiyoruz. Elimizdeki soğanı satamadığımız zaman, marketlerin hepsi tek tek gezmek zorunda kalıyorduk. Evimize ekmek alabilmenin mücadelesini veriyoruz. Bunların dışında aylık olarak 17 bin TL elektrik, günlük 300 TL mazot ve ilaç ücreti ödüyoruz. Kısaca durumumuz kötü...’’
‘’Pandemi sürecinde soğan stokları azalmıştı’’ Soru: Toprak Ürünleri Kurumu bir dönem soğan getirerek piyasayı dengede tutmaya çalıştı. Bu noktada neler düşünüyorsunuz? ‘’Toprak Ürünleri Kurumu soğanı getirdiği dönemde, ülkemizde soğan hasadı gerçeklememişti. Kurum soğanları getirmeden önceki dönemde, virüs tam olarak yayılım göstermemişti ve tüm oteller açıktı fakat oteller kapandıktan sonra soğanda da ani artış gerçekleşti. Çünkü pandemi sürecinde soğan stokları azalmıştı.’’
‘’En büyük sorunun da ‘’Denetim’’ eksikliği olduğunu öğreniyoruz’’ Soru: Soğan fiyatlarının yükselme nedeni nedir? Üreticinden başlayan soğan serüveninde, fiyatın arttığı nokta neresidir? ‘’Örneğin biz ürünümüzü 3 TL’ye satarsak, bize net kar olarak 1,25 TL kalacaktır. Fakat biz bu ürünü 1,5 TL’ye sattığımız zaman üründen hiçbir şekilde kazanç elde edemiyoruz. Bizim tüm emeğimiz ve
43
HAZİRAN 2020
ÜRETİCİNİN
mücadelemiz zarar etmemek, elektriğimizi, işçimizi ödeyebilmektir. Herkesin adilce ve hakça kazanabilmesi için bizim ürünlerimizi 2,5 TL’ye satmamız, tüccarın üzerine 50 kuruş ekleme yaparak, 3 TL’ye satması ve marketçinin de giderlerine bağlı olarak 3,5 veya 4 TL’den satmasıdır. Fakat bugünlerde soğan fiyatı marketlerde 5-6 hatta 7 TL’ye satılıyor. Biz ürünümüzü 1,5 TL’ye satarken markette 5-6 liraya satıldığını görüyoruz. Bu kısımda da en büyük sorunun da denetim eksikliği olduğunu öğreniyoruz.’’
‘’Covid-19 virüsü işimizi yokuşa sürdü’’ Soru: Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin yıllık soğan ihtiyacı ne kadardır? Biz o rakama ulaşabiliyor muyuz? ‘’Her yıl soğan yeterli olmuyor ve ihtiyaçtan dolayı Türkiye’den getiriliyor. Özellikle Ocak- Şubat dönemlerinde kırmızı soğan ülkemizdeki yetersizlikten ötürü Türkiye’den getiriliyor. Türkiye’den de getirilmesi noktasına da birşey diyemiyoruz. İnsanlar, soğandan mahrum edilmemelidirler. Biz de ülkemizin soğan eksikliği sorunu yaşamaması için bu dönem şahsım olarak fazlasıyla ekim gerçekleştirdim fakat Covid-19 virüsü işimizi yokuşa sürdü.’’
‘’Üretici üretemiyor çünkü; tüccar, marketçi, polis, öğretmen, memur üretiyor...’’ Soru: Ülkemizde soğan kalitesi nedir ve neden aynı standardı yakalayamıyoruz. Her markette farklı soğanlar ve fiyatlar var. Bu konuda ki düşüncüleriniz nedir? ‘’Tüccar ürüne karını eklemek için üreticinden daha ucuz bir fiyata ürünü satın alarak marketçiye satıyor. Üretici de üzerine istediği fiyatı ekleyince fiyatlarda farklılık gösteriyor. Örneğin bir tüccar düzenli olarak ürün satın aldığı üreticinin dışında başka bir üreticinden daha ucuza ürün satın alıyor. Üzerine karını ekliyor ve marketçiye bir öncekinden daha ucuza satıyor. Marketçi de ürüne karını ekleyince X market fiyatı ile Y market fiyatları farklı oluyor.
Üretici üretemiyor çünkü, tüccar da üretiyor, marketçi de, polis de, öğretmen de, memur da… Herkes üretici olduğu için ortada farklı fiyatlar ve kaliteler oluyor. Bunun da en büyük sebebi denetimsizlik ve sistemsizliktir.’’
‘’Yasa olmadığı için herkes kaliteli, kalitesiz ürünlere aynı fiyatı biçiyor’’ Soru: Ülkemizde Hal Yasası’nın halen olmaması üreticiye ne gibi zararlar veriyor? ‘’Hal Yasamız olmadığı için maalesef özellerin, tüccarların belirlediği fiyat ile ürünümüz satabiliyoruz. Hal Yasası olsaydı; tüm tüccarlar tek bir noktada buluşur, belediye tarafından fiyat belirlenir ve herkes doğru bir şekilde kazancını elde ederdi. Birisinin az ya da diğerinin fazla kazanması gibi bir durumda ortadan kalkardı. Aynı zamanda tüm tüccarlar ve üreticilerin malları bir yerde bulunduğu için zabıtalar ürünün kalitesine göre de fiyat biçebilecek, tüccarın satın alabilmesini sağlayacaktı. Maalesef yasa olmadığı için herkes kaliteli, kalitesiz ürünlere aynı fiyatı biçiyor ve bazen de kalitesiz ürüne de pahalı fiyat söyleniyor. Hal yasamız ya da kooperatifleşme olduğu zaman bizlerde ürünümüzü gönül rahatlığıyla satabileceğiz.’’
44
HAZİRAN 2020
ÜRETİCİNİN
Kıbrıs Türk Süt Endüstrisi Kurumu Müdürü Mehmet Karadayı; kurumun çalışmalarını anlatarak, ülkemizde üretilen süt ile ilgili bilgiler verdi.
''En büyük hedefimiz tamamıyle soğuk zincire geçmek'' SÜTEK Müdürü Mehmet Karadayı, süt ödemelerinin zamanında yapılabilmesi için çalışmalara özen gösterdiklerine dikkat çekerek, kurumun yürüttüğü çalışmalar hakkında bilgi verdi. ‘’Soğuk zincir grubundaki sütleri tercih ediyoruz’’ Soru: SÜTEK hangi sütleKıbrıs Türk Süt Endüstrisi Kurumu Müdürü ri tercih ediyor? ‘’Öncellikle bizim şu anda 3 tip sütümüz var. 1’ncisi açık süt, bu sütte yaklaşık yüzde 10’luk bir miktar kalmıştır. Diğer süt zincirimiz de buzdolabında muhafaza edilen sütlerdir. Bunların aksine aynı zamanda hiçbir şekilde el değmemiş soğuk zincir süt grubumuz vardır. Bu da üreticilerin sütleri sağarken hiçbir şekilde temas kurmadan, depolara döktüğü süt zinciridir. Açık süt yani sıcak süt dediğimiz süt zincirimizde ise üreticiler kendi imkanlarıyla sağdıkları sütleri, güğümlere koyup açık ortamda süt taşıyan nakliyecilerimiz vasıtasıyla imalata taşınan süt gurubudur. Soğuk zincir ise, süt tankerlerine yerleştirilerek imalathanelere getirilen süt zinciridir. Bizlerin bu noktada tercih ettiği süt grubu, soğuk zincir grubundaki sütlerdir. Soğutulmuş süt zincirini tercih etmemizin en büyük nedeni, hijyen açısından daha sağlıklı olması, dayanıklılığının artması ve daha kontrollü bir şekilde sütlerinin taşınıyor olabilmesidir. Hedefimiz tüm sütlerin soğuk zincir ve soğutulmuş olarak bulundurulmasıdır. Geçmiş yönetimlerin açıkladığı gibi, biz açık sütün tamamıyla ortadan kalkmasını istiyoruz. Elbette bunun da uygun şartlar içerisinde olması gerekmektedir. Bilindiği gibi tüm sütlerimizin soğutulmuş olması ve sıcak sütün tamamıyla ortadan kaldırılması; belirli bir maddi imkanlar çerçevesinde gerçekleşebilir. Bu noktada sayın bakanımızın da; açık sütün, tamamıyla devre dışı kalması, soğuk zincir veya buzluktaki (soğutulmuş) sütlerin imalathanelere tankerler vasıtasıyla getirilmesi yönündedir. En büyük hedefimizde budur.’’ Mehmet KARADAYI
‘’Halkımızın sağlığını etkileyebilecek, Aflatoksin ve Antibiyotik oranları yüksek sütleri imha ediyoruz’’ Soru: Küçükbaş hayvanlarda zaman zaman görülen Aflatoksin ve Antibiyotik oranları nasıl belirlenir? Bu çeşit sütler nerede imha ediliyor? Aflatoksin ve Antibiyotik oranlarının yüksek çıkmasının nedeni nedir? ‘’Aflatoksin ve Antibiyotikler sadece küçükbaş hayvanlar değil; büyükbaş hayvanlarda da bulunuyor. Hayvanlarda Aflatoksinlerin bulunması, hayvanların yediklerinden kaynaklanmaktadır. Genelde sağlıksız koşullarda üretilen yemler ve hayvanın tükettiği küflü ve bazı mantarlardan dolayı Aflatoksinler oluşur. Oluşan Aflatoksinler akabinde süte geçer. Bizler de yaptığımız analizler sonucunda tespit
ettiğimiz Aflatoksinli sütleri imha ediyoruz. Son dönemde laboratuvarımıza getirilen cihazımız sayesinde analizler yapabiliyoruz. Tespit aşamasında öncellikle, süte hızlı bir test yapıyoruz. Hızlı testler bizim sütte Alfatoksinleri öngörebilmemizi sağlıyor. Önceki dönemlerde sütlerde hızlı test yapıldıktan sonra Alfatoksin veya Antibiyotik oranları yüksek olarak belirlenen ürünleri devlet laboratuvarına gönderiyorduk. Bu durum da zamanımızın büyük bir kısmını alıyordu. Fakat devlet laboratuvarında bulunan cihazın aynısını laboratuvarımızda bulunuyor. Bu cihazımız sayesinde, devlet laboratuvarına göndermeye gerek kalmıyor. Cihazımız sayesinde, Alfatoksin tespit ettiğimiz ürünleri de tutanak karşılığında imha ediyoruz. Bu durumu da üreticiye bildiririz. Üreticiye bildirmeden öncesinde de Hayvancılık Dairesi’ne bildiririz. Hayvancılık Dairesi de üreticinin tüm yemlerinden tahlil alır. Biz de bu süreçten sonra üreticiden tüm sütlerinin Alfatoksin oranını minimuma indirgeyene kadar süt alımlarımızı durdururuz. Devamlı olmak kaydıyla üreticinin tüm sütlerini test yapar ve 50 mg olarak belirlediğimiz sınırımızın altına düşen sütlerin alımlarını tekrar gerçekleştiririz. Bu durum Antibiyotik oranları yüksek çıkan sütler için de geçerlidir. Alfatoksine uygulanan tüm süreçlerin aynı şekilde Antibiyotikleri yüksek çıkan sütlere de uygulanır. Zaman zaman üreticinin doğum yapmış veya hasta hayvanı Antibiyotik verdikten sonra sağımhanede sağım yaptığı zaman; sütte 1 damla bile bulunduğu an tüm sütü bozar. Biz de bu durumu tespit ettiğimiz anda; halkın sağlığını etkileyecek bir durum olduğundan dolayı bu sütleri anında yok ediyoruz. Hiçbir zaman fabrikaya Alfatoksin ve Antibiyotikli sütleri göndermiyoruz. Sütlerin imhasını ise yine bizim bünyemizde gerçekleşiyor. Hiçbir şekilde üreticiden sütlerinin imha edilmesi istenmiyor. Biz uygun şartlar içerisinde, kontrollü ve düzenli olarak denetimlerimizi yapıyoruz ve oranları yüksek olan, toplum sağlığına zararlı sütleri gözetimimizde imha ediyoruz.’’
‘’Süt borsasına tüzüğe bağlı olarak yön veriyoruz’’ Soru: Süt borsası nasıl oluşur? ‘’Kurumun süt borsası tüzüğü vardır. Borsa tüzüğüne bağlı olarak yönetim kurulu, piyasaya ne kadar miktarda sütün konulacağını belirler. Borsaya arz edilen usul miktarı yüzde 30’u geçmez. İmalatçılarımız yine tüzüğe bağlı olarak herhangi borcunun olmaması veya anlaşılmış borç olması gerekiyor. Bu şekilde borsaya girebilir. Borsaya girildikten sonra ortaya teklifler sunulur ve sunulan teklif karşılığında yönetim kurulu tarafından süt miktarı, pazarlamacılarımız tarafından dağıtımı gerçekleşir.’’
45
HAZİRAN 2020
ÜRETİCİNİN ‘’Süt, üreticinin hak ediş oranını belirliyor’’ zaman vade farkından geçikme olabiliyor’’ Soru: İmalatçılara süt neye göre verilir? Usulü nedir? ‘’İmalatçılara süt hak edişlere göre verilir. Usulü ise, üreticiden aldığımız sütü imalatçılara eşit oranında dağıtırız. Üreticinin 2 yıl içerisinde aldığı süt, üreticinin hak ediş oranını belirliyor. Bu hak edişler doğrultusunda kurumumuz bünyesinde bulunan pazarlamacılarımız ile sütler hak edişlerine göre adilane bir şekilde dağıtılmaktadır. Tabii ki teminat karşılığında sütler dağıtılmaktadır. Bizim en önemli konumuzdur. Herkes istediği gibi istediği kadar süt alamaz. Bunu belirleyen en önemli nokta hakediş sistemidir.’’
‘’Üreticiden alınan numunelere göre tahliller yapılıyor’’ Soru: Süt tahlilleri nasıl yapılıyor? ‘’Personellerimiz her üreticinin sütünden numuneler alır ve kurumumuz bünyesindeki laboratuvarımızda sütün kalite ve belirlediğimiz yağ oranlarına göre fiyatlandırma yapılır. Üretici bu şekilde ödenir.’’
‘’Ödemelerimiz düzenlidir ancak zaman
Soru: Süt bedelleri ödenirken gecikmeler yaşanıyor. Gecikmelerin nedeni nedir? ‘’Süt bedelleri her ayın 5’i ve 20’sinde ödeniyor. Bu konuya her zaman özen gösterdik. Zaman zaman süt zammından dolayı oluşan vade farkından dolayı gecikmeler oluyor. Örneğin, ihracat yapan firmalara 60 gün sonra ödeme gerçekleştiriyoruz. Bu durumun en büyük nedeni ise; vade farkından dolayıdır. İç piyasada hizmet verenler ise 45 gün sonra faturalandırılır ve bu şekilde ödemesi gerçekleşir. Biz de kurum olarak 15 gün arayla ödeme yapıyoruz. Aradaki zaman ve fiyat farkları doğduğunda imalatçının 60 gün önce aldığı sütü halen eski fiyatından ödendiğinden dolayı aradaki vadeden dolayı oluşan fiyat farkından imalatçıya eski fiyatlandırma ile ödeme yapılır. Süte zam geldiği zaman aradaki 60 günden dolayı önce tüketiciye süt zammı yapıyoruz. Arada oluşan vade farkından dolayı ise imalatçıya gecikmeli olarak ödeme yapılıyor. Bu da sadece yüzde 10’luk bir gecikmedir. Kalan yüzde 90’lık kısmının tamamıyla ödüyoruz. Bu yüzde 10’luk kısmı da aradan geçen birkaç günlük arayla ödemesini mutlaka gerçekleştiriyoruz. Hassasiyetimiz, üreticinin mutlaka gününde ödenmesidir.
46
HAZİRAN 2020
ÜRETİCİNİN
Veteriner Dairesi Müdür Vekilli Veteriner Başhekim Mehmet İsfendiyaroğlu, hayvan varlığının artırılması için çeşitli projeler yürütüldüğünü belirterek, Üreticinin Sesi’ne açıklamalarda bulundu.
''Hayvan varlığımızın artırılması için çeşitli projelerimiz var'' Veteriner Dairesi Müdür Vekili Mehmet İsfendiyaroğlu, ülkemizdeki küçükbaş ve büyükbaş hayvan sayısını arttırmak için birçok projelerinin olduğunu aktararak, mezbahalarda kesilen hayvanların kesim kategorilerine uygun olacak şekilde bir mühürleme sistemine geçildiğine dikkat çekti. Mehmet İSDENDİYAROĞLU VETERİNER DAİRESİ MÜDÜR VEKİLLİ
‘’Ülkemizde 300 bin küçükbaş hayvan yanında 63 bin büyükbaş sığır cinsi hayvanımız bulunmaktadır’’ Soru: 2020’de yapılan küçükbaş ve büyükbaş hayvan varlığı nedir? Veteriner Dairesi, hayvan varlığını arttırmak için hangi çalışmaları yürütüyor? ‘’Ülkemizdeki küçükbaş hayvan varlığında; 79,818 keçi cinsi, 218,60 adet de koyun cinsi hayvanımız vardır. Bunun yanında 63,18 de sığır cinsi hayvanımız bulunmaktadır. Toplamda 300 bine yakın küçükbaş, 63 bin adet ise sığır cinsi büyükbaş hayvanımız bulunmaktadır. Ülkemizdeki hayvan varlığı yıllara göre değişmekle birlikte son zamanlarda kuzu ve oğlağın kasaplık değerlerinin artmasıyla birlikte hayvanlarda bir artış görülmektedir.’’
‘’Hayvan varlığımızın arttırılması için çeşitli projelerimiz var’’ ‘’Özellikle küçükbaş hayvan varlığının arttırması önümüzdeki aylarda hellim ihracatı ve hellimin patentini almamız için çok önemli bir noktadır. Bu hususta koyun ve keçi sütünün arttırılması gerekmektedir. Hayvan varlığının arttırılması için devlet tarafından yada hayvancılar tarafından mı arttırılmasının uygunluğu için birkaç çalışmamız oldu. Devletin bu konuda yurtdışında damızlık hayvan getirme projesi vardır. Bunun üzerinde de çok ciddi çalışmalar yapılmaktadır. Bunun yanı sırada üreticilerimizi teşvik ederek, koyun sürüsünü arttırıcı ırkları seçip, kendi aralarında melezlenmesiyle süt oranını arttırma eğilimine gideceğiz. Şayet hayvan varlığı artmaz ve hellim patenti almaya gidilecekse, çok ciddi sıkıntılar yaşayacağız. Çünkü hellimde, koyun ve inek sütü belirli bir yıldan sonra yarı yarıya gelmesi gerekmektedir. Aynı durum Güney Kıbrıs’ta da yaşanmaktadır fakat onlar çalışmalara başladılar ve İspanya’dan yüklü oranda Asaf koyunlarını getiriyorlar. Biz de bu yönde yürüttüğümüz çalışmalar çerçevesinde Asaf ırkı koyunları ülkemize getirdik. Bu sayede süt verimi artırılacak. Biz de çalışmalarımızı yapıyoruz ve süt patentini alma gibi bir döneme geldiğimiz zaman hazır olmuş olacağız.’’
‘’Mezbahalarda kesilen hayvanların kesim kategorilerine uygun olacak şekilde, bir mühürleme sistemine geçtik’’ Soru: Veteriner Dairesi mezbahalarda etkin denetimler başlattı. Böylelikle sağlıklı hayvan kesilmesi konusunda önemli bir adım atıldı. Bu denetimleri bölgesel olarak nasıl yürütüyorsunuz? ‘’Son aylarda mezbahaları, Sayın bakanımızın dirayetli duruşu ve çok yerinde denetlemeleriyle kontrol altına almaya başladık. Bu mezbahalardan iki tanesi (Et-San ve Kıb-et) devlet kontrolü altında çalışmaktadır. Maalesef diğer mezbahalarımız belediyelerin kontrolündedir. Belediye kontrolünde olan mezbahalarımız yasal olarak kesimlerini ve faaliyetlerini bizlere bildirmek ile mükelleftirler. Ancak bazı mezbahalardan yeterince dönüş alamıyorduk. Tespitini yaptığımız mezbahalar için yola çıktık. Öncellikle biz bünyemiz altında olan mezbahalara gittik. Zaten normal şartlarda da Veteriner Dairesi’nden her gün sabah ve akşam üzeri olmak üzere günde iki defa bu kontrolümüzdeki mezbahalara gidiliyor. Gittiğimiz mezbahaları kesilen hayvanların, kesim kategorilerine göre bir mühürleme sistemine geçirdik. Daha önce karışık bir mühürleme sistemi vardır. Bizler yasal prosedürün içerisinde hangi hayvanın, hangi kategoride bulunduğunu ve yasal gerekleriyle mühürlenme işlemine geçtik. Bu şekilde mühürlendikten sonra halka arz ediyoruz. Kontrolümüzde bulunan mezbahalarda bu sistemimize geçtikten sonra belediyeler bünyesinde bulunan mezbahalar için de belediyelere yazı yazdık. Yazımızda, ‘’Sizler de yasal çerçevede bizim yaptığımız mühürleme işlemlerini yapmak mecburiyetindesiniz‘’ dedik. Akabinde belediyeler tarafından bizlere olumlu dönüş yapıldı. İskele, Gazimağusa, Güzelyurt, Alsancak ve Gönyeli mezbahası bizim kullandığımız sisteme geçti.’’
‘’Denetimlerimizi Ticaret Dairesi işbirliğinde sürdürüyoruz’’ ‘’Bunun yanında mezbahalara, veteriner kontrolü altında imzalanmış ‘mezbaha çıkış belgesi’ vermeye başladık. Mezbahada kesilen hayvanı kişi, buzluk kamyonetine yüklediği sırada veteriner sağlık belgesi ile kasaphanesine veya et satış yerine gidecektir. Kişi, etini aldığı kategoride mezbaha çıkış belgesi ile mezbahadan ayrılabiliyor. Bu sayede bizler kasaplara gittiğimizde, kasabın o gün hangi hayvanı kestiğini bizlere göstereceği belge sayesinde öğrenebileceğiz. Hatta bu hususta geçtiğimiz haftalarda bir kasap denetlenmesine gidildi. Orada çekilen denetim sırasında fotoğraflar ve yazısı ile bakanlığımızın resmi sitesinde de yüklendi. Biz denetlediğimiz kasaplarda, öncellikle belgesini göstermesini istiyoruz. Gösterdiği belge çerçevesinde, buzluklarını açarak yazılan kategorideki etlerin ve mühürsüz etlerin kontrolünü sağlıyoruz. Mühürsüz bir etin olduğu görülürse eğer; orada kaçak et söz konusudur. Biz, hemen orada müdahale ediyoruz. Fakat eğer etler mühürlü ise hangi kategoriye göre mühürlendiğine bakıyoruz. Bu mühürden de kuzu, oğlak veya keçi olup olmadığını öğrenebiliyoruz. Maalesef bu denetimlerimiz başlamadan önce, kasaplarımız inek ve koyun etlerini kestikleri halde satmıyorlardı ve reyonlarında koyun veya inek ibaresi yoktu. Biz denetimlerimizde bunu da şart koştuk. Eğer ki kasap, 9 kategoride hayvan kesmişse; reyonlarında 9 kategoride de fiyatlarının bulunması gerekmektedir. Çünkü müşteri, bütçesine uygun olarak gördüğü fiyat çerçevesinde et satın alıyor. Biz, sistemimizde fiyatların
47
HAZİRAN 2020
kesinlikle belirtilmesine özen gösterdik. Bu kapsamda Ticaret Dairesi ile iş birliği halinde çalışmalarımızı yaptık. Bu bağlamda önümüzdeki haftalarda Ticaret Dairesi ile sistemlerimizi tamamıyla oturtmak ve ikaz olacak bir şekilde denetimlerimize çıkacağız. Sonraki süreçte artık cezai uygulamalara geçeceğiz. Biz bu sistemi yürürlüğe koyduğumuz süreden itibaren kasaplarımız tarafından da olumlu dönüşler aldık. Birçok kasabımız, reyonlarında fiyatlandırmaya gittiler veya düzenlemeye başladılar. Bakanımızın ısrarla üzerinde durduğu ‘sürdürülebilirliği’ devam ettireceğiz. Tarım ve Ekonomi bakanımızın bu konu üzerinde durması sayesinde kamuoyu oluştu. Bu sayede mezbahalarda hayvanlar daha sağlıklı çıkıyor, hem de kasaphanelerde tüketicinin kandırılmamasını sağlıyor. Kasabın size, koyun diye kuzu eti satması ortadan kalkıyor.’’
‘’Brusella, Leucost ve Tüberküloz hastalıkları üzerine proje yaptık’’ Soru: Hayvan hastalıkları ile ilgili mücadelede geçtiğimiz yıllarda AB ile çalışmalar yapıldı. Bu çalışmalar son olarak ne noktadadır? ‘’AB ile bizler, katkılı olarak Hayvan Hastalıkları Eradikasyon projesi kapsamında 2 proje yürüttük. İkinci projemizi görev aldığım süreçte yani; yaklaşık birkaç hafta öncede bitirdik. Projemizi Brusella, Leucost ve Tüberküloz hastalıkları üzerinde yaptık. Projemiz, kapsamında da iyi sonuçlar aldık. 10 üzerinden olan Hastalık insidansını 8’e kadar indirdik. Elbette bunda önemli olan nokta ise devamlılığını sağlayabilmektir. Avrupa Birliği`nin yine katkıları ile 3’ncü projemiz içinde hızlı bir şekilde çalışmalarımıza başladık. 3’ncü projemize biz de bir miktar katkı sağlayacağız. Onun hazırlık aşamasındayız. Elbette bu projelerimizin yanı sırada yine Avrupa Birliği’nin bize verdiği diğer projelerimiz, misyon ve yasalarımızın bu çerçevede düzenlenmesi şeklindedir. Yine yasalarımızın, projeler için hazırlanması hususuna da değinmek istiyorum. Veteriner Dairesi`ndeki personel eksikliğinden dolayı, Avrupa Birliği`nin teklifi ile Veteriner Hizmetleri yasamızda ufak bir değişikliğe gittik. Değişiklik, mevzuat ve hukuk dairesinden geçti ve mecliste bulunuyor. Bu ufak değişiklik ile özel çalışan veteriner hekimlerin de projeler bazında yetkilendirilip, ‘’yetkilendirilmiş veteriner’’ şeklinde devlete hizmet vermeleri sağlanacaktır. Bunun da nasıl çalışacağı esas-
ÜRETİCİNİN larında düzenlenen bir tüzük yaptık. İkisi eş zamanlı olarak birisi Bakanlar kurulunda diğeri de mecliste geçtiğinde 15-20 gün sonra hayvan hastalıkları ile ilgili bir projemizin olduğunu ve özel çalışan veterinerlerden hizmet sağlayacağımızı ilan edeceğiz. İlan ettikten sonra müracaat eden veterinerlere özel bir kurs veya seminer ile ‘‘yetkilendirilmiş veteriner hekimler’’ olarak yetkilendirilecek ve proje bitene kadar piyasada bizim adımıza hizmet vereceklerdir.’’
‘’İki yıl boyunca Dipkarpaz bölgesinde her sonbaharda aşılama yapacağız’’ Soru: Özellikle Karpaz Bölgesi`nde görülen çiçek hastalığı birçok hayvancıyı mağdur etti. Bu konudaki son çalışmalarınız nelerdir? ‘’19 Aralık 2019 yılında Karpaz bölgesinde görülen çiçek hastalığı bize bildirildiği sırada hemen harekete geçtik. Biz yasası ve tüzüğünü bildiğimiz, önemli ve ciddi hastalık boyutunda da olduğunu düşündüğümüz bu hastalık için hemen Karpaz bölgesine gittik. Karpaz bölgesine gitmeden hemen önce yaşanan durumu Bakanımıza aktardık. O sırada numuneleri alıp, hemen tahlillere başladık. Tahlil sonuçlarımız ‘pozitif’ çıktı. İki gün süren numune ve tahlil sonuçlarından önceki günde de biz karantina tedbirini almıştık. Yasamız gereği de pozitif çıkan sonuçları, Türkiye’de Referans Laboratuvarı’nda teyit etmesi için hemen gönderdik. 19 Aralık`ta yaşanan bu olayda, biz 20 Aralık’ta Dipkarpaz bölgesini karantina altına alarak, tüm hayvan geçişleri ve köye giriş çıkışları durdurduk. Hasta olan hayvanları kuralları gereğince imha ettik. 23 Aralık günü de aldığımız numuneler ve sonuçları pozitif çıkınca; dairemiz de hemen kriz masasını oluşturduk. Oluşturduğumuz kriz masasından sonra hemen aşılama kararı aldık. Daha sonra hemen aldığımız aşılama kararını uygulamaya geçirdik. Dipkarpaz bölgesinin tüm çevresinde ilaçlama ve aşılamalar yaptık. Bölgede dezenfeksiyon çalışmaları yaptık. Ölenleri ve hasta olanları imha ettikten sonra 17 Ocak 2020 tarihinde tüm aşılarımızı tamamladık. Aralık ayından itibaren süregelen karantina çalışmalarımızı Şubat ayına kadar devam ettirdik. 17 Şubat`ta sadece kasaplıkları direkt kasaphanelere gidecek şekilde serbest bıraktık. Elbette karantina tedbirlerimiz devam ediyordu ve hiçbir şekilde hayvan hareketliliği yoktu.’’
48
HAZİRAN 2020
ÜRETİCİNİN
Kıbrıs Türk Zeytin & Zeytinyağı Üreticileri ve Sanayicileri Derneği (ZEYSAN) Başkanı aynı zamanda Yeşil Lefke Ticaret Direktörü Ziya Sezey, zeytin üretimindeki çeşitlendirmeleri ve sektörün sıkıntıları aktardı.
''Pandemi döneminde piyasa çok daraldı'' ‘’Zeytinin değerlendirilmesine katkı sağlıyoruz’’
anlamda biz onlardan bir adım öndeyiz ve daha şanslıyız diyebiliriz.’’
Soru: Sizi tanıyabilir miyiz? ‘’2000 yılında zeytin sektörüne hem üretici hem de sanayici olarak giriş yaptım. O günden beridir de sektör içerisinde faaliyetlerimizi yürütmekteyiz. Öte yandan sektörün temsilciliğini yapan Zeytin & Zeytinyağı Ziya SEZER ZEYSAN Başkanı Yeşİl Lefke Tİcaret dİrektörü Üreticileri ve Sanayicileri Derneği’nin (ZEYSAN) başkanlığını yürütüyorum. Faaliyetlerimizi aile şirketimiz olan Yeşil Lefke Ticaret olarak sürdürmekteyiz. Aynı zamanda üretim anlamında çevremizde faaliyet gösteren tüm üreticilere de ekonomik anlamda tarımsal olan zeytinin değerlenmesine katkı sağlıyoruz.’’
‘’Başka ülkelerdeki rakiplerimiz bir takım teşvikler ile fiyat oluştururken, biz tamamen üretimimizden gelen gücümüzü kullanıyoruz’’
‘’En büyük sorunumuz pandemi döneminde piyasanın daralmasıdır’’ Soru: Zeytin üreticileri ne gibi sorunlar ile mücadele ediyorlar? ‘’Sektör içerisinde birçok problem ile mücadele içerisindeyiz, fakat en büyük sorunumuz pandemi döneminde yaşamın ve piyasanın daralmasıdır. Piyasanın daralmasından kaynaklanan talebin azalması depolarımızda olan ürünlerin değerlendirilmesinde birtakım sıkıntıları beraberinde getirmiştir. Bu sıkıntıları aşma noktasında çaba içerisindeyiz. Diğer taraftan sektörün genel sorunları da var. Örneğin zeytin-zeytinyağı dünyanın kabul edebileceği standartlar dahilinde bir yasasının olmayışı ve yine bu anlamda ülkemizde zeytinyağı ile ilgili faaliyet gösteren devlet laboratuvarının ilgili birimlerinin yeterli donanıma sahip olmayışı ve analizlerin Türkiye’ye gönderilip yapılması noktasında ancak çözüm yaratılıyor. Yine devlet yetkilerinin, bizim gibi bu sektörde faaliyet gösteren şirketleri izinlendirme noktasında ‘’kimin, ne iş yaptığını’’ ayırt edilmesi açısından başarılı olamayışı, Güney’den Kuzey’e taşınan kaçak zeytinyağlarının kontrolsüz bir şekilde geçirilmesi ve belki de tağşiş olması, aynı zamanda bunların zeytinyağı adı altında piyasa sürülmesi önümüzde aşılması gereken en büyük sorunlardır.’’
‘’Bir adım öndeyiz ve daha şanslıyız’’ Soru: İhracat yapıyor musunuz? ‘’Şirket olarak ihracat yapıyoruz ve pandemi döneminde belirli bir süre kısıtlamaya gidilmesine rağmen geçtiğimiz günlerde bir parti malımızı yurtdışına gönderebildik ve göndermeye de devam edeceğiz. Bu noktada biz diğer paydaşlarımızdan biraz daha şanslıyız. Şanslı olduğumuz nokta ise, ihracat kapımızın açık olmasıdır. Sektörde diğer paydaşlar sadece iç piyasada faaliyet gösteriyorlar. Bu
Soru: Devletten herhangi bir destek alıyor musunuz? ‘’Devletten hiçbir şekilde destek almadık. Hatta son verilen navlun desteğinin de kaldırıldığını öğrendik. Bu da işlerin daha da zorlaşacağı anlamındadır. Çünkü başka ülkelerde ki rakiplerimiz, bir takım teşvikler ile fiyat oluştururken biz tamamen üretimimizden gelen gücümüzü kullanarak fiyatta ve kalitede rekabet edebilme şansını arıyoruz. Devletin bu noktada bizlere Doğrudan Gelir Desteği adı altında verdiği çok cüzi bir miktarın haricinde maalesef hiçbir desteği yoktur.’’
‘’40 zeytin ağacından 10 bin ağaca…’’ Soru: Kaç hektarlık alanda üretim yapıyorsunuz? ‘’Takriben 10 bin ağacımız var. Bazıları modern sistem ile sık dikilen, kimisi de geleneksel yöntemlerle üretim yapılan ağaçlardır. Bu şekilde 10 bine ağaca yaklaşan bir potansiyelimiz var. Bu potansiyel 2000 öncesinde 40 zeytin ağacıyla başladı. Dededen gelen miras ile başlayan serüvenimiz, şimdi 10 bin ağaç ile devam etmektedir.’’
‘’Yüksek Gıda Mühendisimiz, adada zeytinyağı üzerine master yapan tek mühendistir’’ Soru: Zeytin bakımı nasıl yapılmaktadır? ‘’Eskiden zeytin, dağlardan getirilen argolya(delice) dediğimiz zeytinlerin dikimi ve daha sonra aşılaması yöntemiyle üretime gidilirdi. Ancak son zamanlarda zeytinin bir ekonomik güç olduğunun ortaya çıkmasından sonra bu dikim daha fazla profesyonellik anlamında diğer ülkeler bakılarak ‘’nasıl gerçekleştiriyorlar’’ deyip, onlara bakılarak sistemli bir dikim ve bakım periyotları haline getirilmiştir. Bu çerçevede biz kendi bünyemizde iki Ziraat Mühendisi ve ikincil ürün dediğimiz tarımsal ürünün işlenmesi kısmında Yüksek Gıda Mühendisimizi istihdam ettik. Aynı zamanda Yüksek Gıda Mühendisimiz, adada zeytinyağı üzerine master(yüksek lisans) yapan tek mühendistir.’’
‘’Belirli bir kaliteye ulaştık’’ Soru: Ülkemizdeki zeytinyağının kalitesi nasıl olmalıdır? ‘’Markamız Yeşil Lefke olarak çıkmaktadır. Zeytinyağımız şu anda ülkemizin her tarafında raflarda bulunmaktadır. Zeytinyağının kalitesini de, nasıl ki şu anda tüm dünyada ‘’pandemiden önce ve pandemi sonra’’ diye bir süreç var ise, zeytinyağı içinde öncesi ve sonrası diye ayırabiliriz. Önceden ne olduğu belirsiz olan zeytinyağları piyasada kol geziyordu. Belirtmek istediğim nokta; önceden asit dereceleri bilinmiyordu, üretim metotlarına uyulmayan ve hiçbir kontrolü olmayan bir süreçti. Bu süreç 2000 senesinden öncesi olan dönemdi. Ancak 2000 senesinden sonrasında adada zeytin sa-
49
HAZİRAN 2020
nayisinin kurulmaya ve zeytin potansiyelinin bir ekonomik güç olarak ortaya çıkmasından sonra, üretim metotları da ilmi yollarla yapılmaya başlandı ve şu anda uluslararası yarışmalarda dahil zeytinyağında ödül alan arkadaşlarımız oldu. Bu da belirli bir kaliteye ulaştık anlamına gelir.’’
‘’Zeytinin macununu dahi üretmiş durumdayız’’ Soru: Türkiye’de özellikle zeytinde birçok çeşit olduğunu fakat Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde zeytin çeşitlerinin az olduğu düşünülüyor. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
ÜRETİCİNİN
‘’Bizim plantasyon alanımızda 10 bin ağacımız içerisinde yağlı, sofralık zeytinlerimiz var ve bunlarda kendi aralarından hangi metotlarda çalışıyorsa onlarda kendi içinde ayrılmıştır. Evet, geçmiş dönemlerde sadece iki çeşit zeytinimiz var ve bunlar; siyah ve yeşil zeytin olarak bulunuyordu. Fakat Yeşil Lefke Ticaret olarak başardığımız Natural Sele Zeytin, Kuru Sele, Konfit dediğimiz teknolojik anlamda çalışabilecek bir zeytinimiz var ki; bu zeytinden dilimli zeytin veya biberli zeytin türevleri üretiliyor. Biz şu anda zeytinin macununu dahi üretmiş durumdayız. Yeşil Lefke Ticaret olarak bizler, eski metotlarda takılı kalmış bir şirket değiliz. Kendimizi geliştirerek dilimli, biberli, çakıstes ve diğer siyah zeytinlerimiz gibi bir üretim şemsiyesine sahibiz.’’
50
HAZİRAN 2020
ÜRETİCİNİN
Ziraat Mühendisleri Odası başkanı Üreticini Sesi gazetesine açıklamalarda bulundu.
''Toprak Yasası ile topraklarımızın korunması sağlanacaktır'' ‘’Tarımda esas üretim kaynağı sudur’’
Soru: Asrın Projesi kapsamında ülkemize su getirildi. Bu kapsamda ülkemizde yeteri kadar su bulunuyor mu? Getirilen su tüm bölgelere ulaşacak şekilde dağıtımı yapılabiliyor mu? ‘’Su olmazsa tarım olmaz. Tarımda esas üretim kaynağı sudur. Asrın Erkut ULUÇAM Projesi çerçevesinde ülZİRAAT MÜHENDİSLERİ ODASI BAŞKANI kemize getirilen suyun tasarlanan proje kapsamında 37,5 milyon m³’ü tarımda kullanılması, kalan diğer 37,5 milyon m³ suyun ise evsel olarak kullanılması yönündeydi. 1,5 çapında borulardan geçen ve toplamda 75 milyon m³ olan suyun, şu anda evsel olarak kullanılan su miktarı 25 milyon m³ civarındadır. Geride ise 50 milyon m³ bir suyumuz bulunmaktadır. Tarımsal sulamada suyun düşük maliyetli kullanılabilmesi için 65 m yüksekliğinde olan Geçitköy Barajı’ndan Güzelyurt ovasına; enerji ve elektrik maliyeti gerektirmeden kullanılabilmesi için yer altından da 6 km yakın bir tünelin kazılması sulama proje kapsamındadır. Şu an 2,5 km’si yapılmış durumdadır. Projenin tamamlanmasında gecikmeler yaşandı. Bunun sebebi ise maddi ve teknik arızalardan kaynaklıdır. Bu durum da sürecin gecikmesine neden oldu. Tarımda kullanılacak olan toplamda 50 milyon m³ su; Güzelyurt ve mesarya ovalarında kullanılacaktır. Elbette bakıldığında ağırlıkta 30 bin dönümlük ekili olarak narenciye bulunmaktadır. Narenciye kış aylarında suya gereksinim duymadığından dolayı yaklaşık 3 - 4 ay boyunca su boşta kalacaktır. Bu süreçte suyu barajda yer altının beslenmesi veya mesarya ovasına pompalayarak orada tahıl ve kışlık baklagil sulanması konusunda projelerde yapılabilir. Özellikle Mart ayında son 10 yıla bakıldığında ve bizlerinde bu konuda yaşadığımız deneyimlerimizi göz önünde bulundurduğumuzda Mart ayında yağmur yağmadığı zaman da buğday, arpa ve tahıl yetişmiyor. Bu noktada çok az bir sulama ile ekinleri hasat olgunluğuna getirebiliriz. Güzelyurt’a kış ayında yaklaşık 3 - 4 aylık dönemde suyun aktarılmaması, mesarya bölgemizde ekinlerin hasat edilebilerek fayda sağlayabilir.
‘’Kaliteli kaba yemin yetiştirilmesinde suyun kullanılması elzem olduğunu düşünüyoruz ‘’ Soru: Ülkemizde suya çok ihtiyaç duymayan ürünler nelerdir? Bu yönde neden herhangi üretim yapılmıyor? Ziraat Mühensileri Odası bu konuda herhangi bir çalışma yaptı mı? ‘’Hayvancılarda bulunan en kaliteli yem yoncadır. Kış aylarında da dirifil türlerimiz var. Elbette yaz aylarında da vardır ve bunlar su ihtiyaç duyarlar. Bu hususta birçok üretici de Lefkoşa’nın arıtma bölgesinde dirifil yetiştirmektedir. Yıllar içinde tecrübeler kazanan
hayvancılar, hayvanlar için Mısıs ilacını da yetiştirmeye başladı. Özellikle kış aylarında ‘Lolül’ adını verdiğimiz protein değeri yüksek, kışlık kaba yemler de vardır. Eğer yağmur yağar ve suya ihtiyaç duyulmaz, yağmaz ise birçok üretici derelerden ve özellikle arıtma suyundan ihtiyaçlarını giderebilir. Hayvancının eksikliği olan kaba yem ihtiyacını hayvancılıkta kullanılan Kesif yem miktarını da azaltabiliriz. Kesif yem ise; Arpa, Soya küspesi ve yurt dışından ithal ettiğimiz diğer yemlerin azalttığımız zaman üreticilerin mağdur duruma düşmelerine neden olur. Çünkü yurt dışından getirilen tüm yemler döviz kuruna bağlıdırlar. Dövizde artış yaşandığı zaman üreticiler mağdur oluyor. Dolaylı olarak da üreticiler bu sefer süt fiyatlarında artışa gidiyor. Özellikle Ziraat Mühendisleri Odası olarak kaliteli kaba yemin yetiştirilmesinde suyun kullanılması elzem olduğunu düşünüyoruz. Bununla ilgili arazi çalışmaları teknoloji vasıtasıyla sulama hatlarının geçtiği köylerde ve sulama hatlarının üzerinden bulunan kartlı sayaçlar üreticinin ihtiyaç duyduğu suyu karşılamasıyla ilgili bir proje yapılabilir. Bu konuda üreticinin suyu aşırı kullanması için de üreticiye bir su kotası geliştirilebilir. Şayet su kotası olmaz ise; geliri sadece tarımdan olmayıp, başka sektörlerde gelir elde eden büyük şirketler ve üreticiler bu suya hükmetmeye çalışacaklardır. Özellikle aile işletmelerine bu suyun kullandırılması gerektiği düşüncesindeyiz. Çünkü geliri başka yerlerden olan şirketlerin hayvan ve tarım sektörüne girmeleri tüm dengeleri bozmaktadır. Bu durum ülkemizde uzun yıllardır görmekteyiz. Bu bağlamda gelen suya bir kota getirilmesi ve üreticinin belirlenen ürünleri yetiştirmesi şartıyla suyun verilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Bu hususta hangi bölgede ne kadar suyun kullanılması gerektiği ile ilgili bir üretim planlanması yapıldığı zaman su daha etkili kullanılır, üreticiler mağdur olmaz ve büyük şirketler suya hakim olması engellenebilir.’’
‘’En verimli topraklar mesarya ve Güzelyurt bölgelerindedir’’ Soru: Ada genelinde en verimli topraklar hangi bölgededir? ‘’En verimli topraklar dediğimiz kırmızı toprak çeşidimiz yani; Terra Rossa toprağımızdır. Bu topraklarda özellikle patates üretilir. Bu topraklarda her türlü verim sağlanır. Köylere baktığımızda ise; Çayönü, Pergama, Türkmenköy’ün belirli kesimleri, Taşpınar, Doğancı, Bostancı ve Güzelyurt en verimli topraklardır.’’
‘’Topraklarımızın korunması sağlanacaktır’’ Soru: Toprak yasası geçtiği zaman üretici neler kazanacaktır? ‘’Öncellikle 1’inci, 2’nci ve 3’ncü sınıflardaki toprakların korunması için Toprak Yasası elzem bir yasadır. Geçmiş yıllarda hazırlanan yasa, meclise gitti fakat hükümetlerin değişmesinden dolayı yasa; hiçbir şekilde meclisten geçemedi. Bu konuda büyük bir rant söz konusudur. Özellikle İskele bölgesinde kırmızı topraklar mevcuttur. Oradaki su miktarı da bellidir. Fakat o topraklar su ile tarıma kazanıldığı zaman enginar ihtiyacımız belki de iki katına çıkabilir. Bu da sadece İskele bölgesindeki 4 bin dönümlük enginarın ekilmesi, ülkeye yıllık 50 milyon TL kazandıracaktır.’’
52
HAZİRAN 2020
ÜRETİCİNİN
Birlik Başkanı Engin Halkseven Üreticinin Sesi’ne yaptığı açıklamada, üreticilerin ürünlerini satamaması durumunda gelecek yıl ekim yapmayacakları uyarısında da bulundu.
''Tarım Bakanlığı bu yıl buğday fiyatına patates açıkladı'' Patates Üreticileri Birliği Başkanı Engin Halkseven, hasat döneminde sadece maliyetlerini çıkarmak istediklerini, astronomik paralar kazanmanın peşinde olmadıklarını belirterek, Tarım ve Doğal Kaynaklar Bakanlığı’nın patates için belirlediği fiyatı eleşEngin HALKSEVEN tirdi. PATATES ÜRETİCİLERİ BİRLİĞİ BAŞKANI ‘’Beklentimizi alamadık’’ Soru: Geçtiğimiz günlerde tohumluk patates fiyatları ile ilgili Tarım ve Doğal Kaynaklar Bakanlığı’na tepki gösterdiniz. Tepkinizin nedeni nedir? ‘’Tohumluk patatesin geldiği günden beri Tarım ve Doğal Kaynaklar Bakanlığı ile görüşme halindeyiz. Özellikle hasadın yaklaştığı dönemde çok sık toplantı yaptık fakat beklentilerimizi alamadık. Beklentilerimizde, ekilen tohumluk miktarına göre hasat edeceğimiz ürün fazlamız vardı. Bu durumda hasat yapılmadan belli olmazdı. Bizde takriben 5-6 bin tonun üzerinde durduk fakat hasat dönemi gelince fazlalığın bu kadar olmadığını gördük. Fazlalığımız yaklaşık 2 bin ton civarıydı, fakat Covid-19 virüsünden dolayı adamızdan bulunan öğrencilerin ülkelerine dönmesi, restoranların ve otellerin kapanması, turistlerinin ülkeye gelmemesi, özellikle sebze satın alan ve alışveriş yapan Rum turistlerin de kapıların kapanması ile buraya gelmemesi beklentilerimizi altüst etti. Aynı zamanda Yeşil Hat Tüzüğü kapsamında dönemsel olarak Rum tarafına ürünlerimizi satma imkanımız varken bu imkan da kapıların kapanması ile ortadan kalktı. Hasatımızı gerçekleştirdik ve bir miktarını tüccar ile bir miktar üreticimiz ürünlerini buzluklarına yerleştirdiler. Bizim iç piyasada ortalama 1200 ton tüketimimiz vardı. Şimdi ise bu sayı nerdeyse yarı yarıya düştü.’’
‘’Türkiye’ye Mısır’dan patates gelmesi tüm planlarımızı alt üst etti’’ ‘’Öte yandan Tarım ve Doğal Kaynaklar Bakanlığı Türkiye pazarında bir hayli arayış içine girdi ve Türkiye’de pazar bulduk. Türkiye’de ki bazı tüccarlar ile temasa geçtik ve hemen ihracata girişimini başlattık, fakat Türkiye’ye Mısır’dan patates gelmesi tüm planlarımızı alt üst etti. Biz patates tohumlarını Avrupa’dan ithal ediyoruz. Aynı patatesi Rum tarafındaki üreticiler de aynı firmadan ithal ediyor. Oradaki bir üretici 25 kiloluk çuvalı 18 Euro’ya alırken alırken, biz aynı çuvalı 26 Euro’ya satın alıyoruz. Sadece tarlaya girmeden 8 Euro fark ödüyoruz. Bu durumun kaynağının ana nedeni de iki defa navlun ödememizdir. Çünkü Rum tarafına gelen mal direkt Hollanda’dan yüklenip, Limasol Limanı’na geliyor. Bize ise Hollanda’dan Mersin’e, Mersin’den de Kıbrıs’a geliyor. Hal böyle olunca iki defa navlun ödemek zorunda kalıyoruz.’’
‘’Talebimiz tohumluk patateslerin Patates Üreticileri Birliği’ne verilmesidir’’ ‘’Asıl tepkimiz başkan olduğum 2 yıllık dönemde özellikle tohum konusunu ısrarla gündeme getirdik. Bu tohumluğu birliğe bırakmalarını talep ettik. Bunun da nedeni biz birlik olarak üreticilerimizi kontrol ederek tohumlukları vermek istedik. Çünkü tohumluklar getiriliyor, direkt üreticilere dağıtılıyor ve daha sonra üretici kaderi ile baş başa bırakılıyor. Biz dedik ki, ‘’biz birlik olarak bu tohumlukları alalım, kontrollü ekim yapalım, birlik kooperatifi olarak alım garantisi de verelim ve herkesin patatese piyasada istediği gibi fiyat vermesinin önüne geçelim’’. Ama talebimiz geri çevrildi.’’
‘’Bakanlık uzlaşıcı olmadı’’ ‘’Biz Tarım ve Doğal Kaynaklar Bakanlığı’na; ‘’hasat döneminde sadece maliyetlerimizi çıkarmak istediğimizi ve astronomik paralar kazanmanın peşinde olmadığımız, sadece işimizi yaparken evimize ekmek götürebilelim’’ dedik ve kendilerine bu teklifi sunduk fakat ona da ‘’yok’’ dediler.’’
‘’Tarım Bakanlığı bu yıl buğday fiyatına patates açıkladı’’ Soru: Üreticinin ürünleri satışı için en uygun fiyat ne olmalıdır? ‘’Bir kilo patatesin bugün 2,20 TL maliyeti vardır. Şu anda tüccarın aldığı fiyat yaklaşık 1,80 – 2 TL arasındadır. Biz üretici olarak bu fiyatın 2 TL olması için ısrar ediyoruz. Virüsten dolayı yaşanan gelişmelerin farkındayız ve varsın bu yıl zarar etmeyelim fakat kar da etmeyelim diye düşündük. Bu sezonu bu şekilde atlattıktan sonra önümüzdeki günlerde kapılar açılır, turist gelir, oteller çalışmaya başlar ve her şey olması gerektiği gibi olursa bizler de tekrar bir program yapacağız.’’ ‘’Tarım Bakanlığı buğday fiyatına tohumluk patates fiyatı açıkladı’’ ‘’İhracat olmadığından dolayı bizler Toprak Ürünleri Kurumu ve Tarım Bakanlığı’na; ‘’tüm patatesleri bir noktada toplayalım, fazlalık olan ürünleri de yok edelim ve iç piyasada bir standardı oluşturalım. Aynı zamanda tüccar patatesi ne kadara alacağını ve satacağını, tüketici de ne kadar alacağını bilsin’’ dedik. Şimdi ne mi oldu? Tüccar bir miktar topladı, üretici bir miktar stokladı. Biz üreticiler 2 TL’ye talep ediyoruz fakat bu yandan da Tarım Bakanlığımız sözleşmeli ektirdiği tohumluk patatesine alım garantisi de verdi ve buğday fiyatına patates açıkladı. Yani Buğday 1,5 TL diye açıklayan bakanlığımız, patates içinde aynı fiyatı söyledi. Geçen sene 2,5 TL aldığı patatesi, bu yıl 1,5 TL’ye açıkladı. Özellikle de pandemi süreci gibi bir dönemde! Bu hangi mantığa sığar! Bu hiçbir tarihte görülmemiştir. Köy kahvesindeki bir kahvenin fiyatı 2,5 TL, benim gece gündüz çalışarak alın teri döktüğüm ürünüm 1,5 TL! ‘’ ‘’Üretici ürününü ekerken ‘’acaba’’ diyerek ümitsiz ekme-
meli’’
Durum böyle olunca tüccar; ’’bize, bakanlık 1,5 TL olarak açıkladı. Ben senden nasıl 2 TL’den alayım’’ diyor. Biz de ısrarla üzerine basa basa, bu tohumluğu bu yıl Toprak Ürünleri Kurumu’ndan almamız lazım diyoruz ki; planlı, programlı bir üretim yapabilelim. Üreticim her sene patatesini ekerken ‘’acaba’’ diyerek ümitsiz ekmesin. Bilsin
53
HAZİRAN 2020
ki tohumluğu ekerken bir taban fiyatının olacak ve fiyatı 2 TL’den alınacak. Gün geldiğinde biz birlik olarak, bütün üreticinin patatesini bir yerde toplamayı hedefliyoruz. Bir yere toplandığında çıkacak olan fazlalık ürün ihraç edilecek yada imha edilecek. Fakat diğer kalacak olanla da üretici, cebine para koyabilecektir. Bizim amacımız budur.’’ ‘’ ‘’Biz, onların bakış açısına göre ‘’Tekelcilik’’ oynuyoruz gibi görünüyor. Fakat biz her zaman Tarım ve Doğal Kaynaklar Bakanlığı’na çağrıda bulunuyoruz ve ‘’hasat döneminde bilirkişi, mühendisler ile maliye çıkartalım ve satışa çıkartalım’’ diyoruz. Tüccar ve marketçi de patatesi ne kadara alacağını bilsin. Bugün bakıldığında tüccar risk altındadır. Çünkü 1,5 veya 2 TL’ye üreticiden ürün satın aldı. Eğer aldığı ürünü satamaz ve imha edilmeye gidilirse, büyük zarara uğrayacaktır. Biz bu tür olumsuzlukları kaldırmak için defalarca ‘’planlı programlı ekim yapalım’’ dedik. Bu sadece patates için değil, seracılıkta da, bahçecilikte de çok önemlidir.’’
‘’Yürürlüğe halen girmeyen Hal Yasası, bugüne kadar hükümet edenlerin ayıbı!’’ ‘’20 yıllardır mecliste bekletilen Hal Yasası, hala yürürlüğe girmedi. Bu da bizim ve bugüne kadar hükümet edenlerin ayıbıdır. Hal Yasası devreye girdiğinde gerek üreticinin, gerek tüccar istihdamlar sağlayacaktır. Bu işten ekmek yiyenler olacak ve bu iş planlı programlı yürütülecektir. Üretici de tüccar da vergi kaçırmayacaktır. Tarıma da büyük bir katkı sağlanacaktır!’’
‘’Üretici üretti fakat hak ettiği değeri alamadı, çoğu vazgeçti’’ Soru: Patates üretici sayısında artış yaşanmamasının nedeni nedir? ‘’Resmi olarak 530 üyemiz var. 530 üyemizin yetiştirdiği patates ile geldiğimiz durum ortadadır. Geçmiş dönemlerde sayımızı daha da fazlaydı. Özellikle Asil Nadir’in döneminde sezonluk 25 ton patates hasadımız vardı. Bugün bu sayı 12 bin tona düştü. Dönemsel olarak da 6 bin tona düştük. Çünkü üretici ürettiği ve hak ettiği değeri alamadı, çoğu vazgeçti. Bunun tek nedeni de plansızlık ve programsızlıktır!’’
‘’Rekoltemiz iki bölgede toplamda 12 bin tondur’’ Soru: Patates için toprağın önemi nedir? Ülkemizde patates için en verimli topraklar hangi bölgelerdedir? ‘’Lezzet ve albenisi açısından bütün dünyanın kabul ettiği en güzel topraklar; Çayönü, İncirli, Beyarmudu ve bunun tabi ki de Rum tarafından bulunan kırmızı topraklardır. En güzel patates bu topraklarda yetişiyor fakat biz üretimi baltalamak ve bu güzel ürünü öldürmek için elimizden geleni yapıyoruz. Tabi ki ambargolar altında da eziliyoruz. Rum tarafına bakıldığında bir tüccar yada üretici, gidip Avrupa’nın herhangi bir yerinde pazar bulabiliyor ve bu ürünü de rahatlıkla pazarlıyor. Biz de Annan Planı’ndan sonra Yeşil Hat Tüzüğü açıldıktan sonra ancak satmaya başladık fakat buna rağmen yine Rum tarafına kendimiz ürünümüzü satamıyoruz. Çünkü satmak için Rum tüccara gidiyor ve ona pazarlıyoruz. Tanınmayan bir ülke olduğumuzdan ve toprak altı bir ürün olan patatesi ürettiğimizden dolayı hükumetimizin diğer ülkelere verdiği belge, geçersiz sayılıyor. Narenciye gibi toprak
ÜRETİCİNİN üzeri bir ürün olsaydı eğer yurt dışına satabilirdik. Bölgesel rekoltede yaklaşık 5-6 bin ton doğu bölgesi dediğimiz; Beyarmudu’ndan Karpaz’a kadar, batı bölgesinde Güzelyurt Doğancı’ya kadar olan bölgelerdir. Rekoltemiz iki bölgede toplamda 12 bin tondur.’’
‘’Bütçe yetersizliğinden dolayı mühendis istihdamı sağlayamıyoruz’’ Soru: Patateste hastalıkla mücadelede birlik olarak yürüttüğünüz çalışmalarınız var mı? ‘’Birlik olarak Covid-19 hastalığından ve aynı zamanda bütçe yetersizliğinden dolayı mühendis istihdamı sağlayamadık. Bölgemizdeki Tarım Dairesin’deki mühendis arkadaşların ve zirai ürün satan arkadaşlarımızın fikirlerini, görüşlerini alarak hastalıklarla mücadele ediyoruz.’’
‘’Tarım ve Doğal Kaynaklar Bakanlığı’nın bize yapmış olduğu en büyük hizmet patates çeşitliliğidir’’ Soru: Bu yıl patatesteki çeşitlilik noktasında gelişmeler nelerdir? ‘’4 çeşit patates yetiştiriyoruz. Toprak Ürünleri Kurumu’nun ektirmiş olduğu 25 ton tohumluk Farida ve 25 ton Sifra cinsidir. Bunun yanında iç piyasada tüketilmek için yaklaşık 400 ton tohumluk Isponda, bunun yanı sıra 100 ton sanayi tipi üretimde kullanılmak üzere patates ekildi. Tarım ve Doğal Bakanlığı’nın biz üreticilere ne gibi faydalarının da olduğuna değinecek olursak eğer, özellikle sanayi tipi patates eskiden kotada 2,5 kilo yurt dışından fatura karşılığında geliyordu, 1 kilo da buradan alınıyordu. Fakat bu kota şu anda tersine döndü ve 2,5 kilo buradan, 1 kilo da yurt dışından geliyor. Tarım Bakanlığının bize yapmış olduğu en büyük hizmet diyebiliriz.’’
‘’Su rezervlerimiz günden güne azalmaya devam ediyor. Yazıktır, günahtır!’’ Soru: Su sorunu yaşıyor musunuz? ‘’Günden güne doğu bölgemizdeki su rezervlerimiz azalıyor. Bölgemizde bulunan gölette büyük bir su depolandı. Biz bunu defalarca geçmiş Tarım Bakanları ve şimdiki bakanımıza ‘’bu suyu bir şekilde değerlendirelim’’ talebinde bulunmamıza rağmen kimse bize yardımcı olmadı. Bu su buharlaşmaya devam ediyor. Zamanla bu su ziyan olacak ve bitecek. Su rezervlerimiz günden güne azalmaya devam ediyor. Yazıktır, günahtır! Batı bölgemize de iki yıl üst üste yağan yağmurdan dolayı su rezervleri saatte 10 ton olan kuyu, şu anda 50-60 tona kadar çıktı.’’
‘’Maalesef mahrum olacağız gibi görünüyor…’’ Soru: Türkiye’den gelen ve tarım alanları için projelendirme aşamasına geçilecek sudan beklentiniz nelerdir? ‘’Türkiye’den gelen su boruları patlamadan öncede denize dökülen su, hala daha denize dökülmektedir. Bu sudan hiç kimse yararlanamadı. Sadece Güzelyurt bölgesinde narenciye için bir çalışmalarını sürdürüyor. Bu suyun bölgemizde kullanılması için bir proje yok ve maalesef mahrum olacağız gibi görünüyor.’’
‘’Yıllık üretimimiz yaklaşık 25 bin ton’’ Soru: KKTC’nin yıllık patates ihtiyacı ne kadardır? Bu rakam yeterli midir? ‘’Sadece sofralık olarak yıllık yaklaşık 15 bin ton patates tüketimi vardır. 1500 ton da sanayi tipinde kullanılıyor. Yıllık üretimimiz yaklaşık 25 bin ton’dur ve fazlasıyla iç piyasada yeterli oluyor. Şu anki hasadımız da yaklaşık 12 bin tondur. Bizim Aralık ayına kadar tüketeceğimiz tahmini olarak patates miktarı 8 bin ton’dur. Bu sezon mantar hastalıklardan dolayı bazı bölgelerde verim kaybına uğradık.’’
54
HAZİRAN 2020
ÜRETİCİNİN
Tarımsal Araştırma Enstitüsü (TAE) Müdürü Cem Karaca Üreticinin Sesi’ne konuştu... Kurumun çalışmaları hakkında bilgi veren Karaca, Türkiye Tarımsal Araştırmalar ve Politikalar Merkezi (TAGEM) ve KKTC Tarımsal Araştırma Enstitüsü arasında yürütülen projelerden bahsetti.
''Güzelyurt’ta, Biyoteknoloji Laboratuvarı`nı kurduk''
Cem Karaca
Tarımsal Araştırma Enstİtüsü Müdürü
Güzelyurt’ta 2019 yılında kurulan Biyoteknoloji Laboratuvarı’nın fidan dikmi için çok gerekli olduğunu dile getiren Karaca, bitkinin büyüme ucundan alınan doku ile hastalıktan ari bir şekilde istenilen sayıda fidan üretme şansına sahip olduklarına dikkat çekti.
‘’TAGEM ile ortak projeler yürütüyoruz’’ Soru: Tarımsal Araştırma Enstitüsü`nün yürüttüğü çalışmalar arasından patates çeşitliliği var. Bunlar hangi tür patateslerdir? ‘’Patates çeşitliliği çalışmamıza geçtiğimiz yıl başladık. Niğde Patates Araştırma Enstitüsü`nün Türkiye’de geliştirdiği çeşitler vardır. Geliştirdikleri yaklaşık 8 çeşidi 10 yıllık çalışmaları olarak tescile gönderdiler. Yerli ve milli olarak geliştirilen çeşitler var. Zaten bizim de 2009 yılından itibaren Tarımsal Araştırmalar ve Politikalar Genel Müdürlüğü (TAGEM) ile protokolümüz bulunmaktadır. Bu kapsamda TAGEM ile ortak projeler yürütüyoruz. Şimdiye kadar devam eden 11, sonuçlanan 17 tane projemiz var. Kendileriyle sürekli irtibat halinde olduğumuz içinde son görüşmemizde ‘’Türkiye’de hem sofralık hem de sanayi tipi patates çeşitlerimizin olduğunu, bunları ülkemizde de denemek istediğimizi’’ belirterek bir çalışma yapma teklifinde bulunduk. Teklifimize olumlu bakarak, yetiştireceğimiz ürünleri geçtiğimiz yıl temin ettiler. 2019 yılının Ocak ayında dikimlerine başladık. Öncellikle 5 çeşit ektik. ‘’Levent Bey, Nahita, Ünlenen, Murat Bey ve Onaran’’ gibi patates tohumlarımızı Türkmenköy Tarımsal Araştırma istasyonunda hastalıklara dayanıklılığını görmek için hiç ilaç kullanmadan denedik. Bunun yanı sıra daha önceden Kıbrıs’ta ekilen 3 tür olan; Sipunta, Sifra ve Asteriks çeşitlerimizi ektik ve denedik. Burada en fazla dikkatimizi çeken ise, Türkiye’den gelen ve tescillenen ‘’ünlenen’’ çeşidi oldu. Çünkü diğerleri hastalıklardan ölürken, bu çeşit ayakta kalmayı başardı ve düzgün bir şekilde verim alabildik. Hatta Niğde Patates Araştırma Enstitüsü`nde çalışan arkadaşlarımızda ürünün hastalıklara karşı direncinin yüksek olduğunu bilmiyorlardı. Akabinde bu yıl saydığım tohumları gönderdiler ve ilaveten bu sene denemeye koyduğumuz yeni çeşitlerimiz de oldu. Bunlar; Saruhan, Niğde Sarısı türleri idi. Toplamda 10 çeşit yeni patates türünü ektik. Bu çeşitleri, yıllardır ülkemizde yetiştiren ‘Sipunta’ türümüz ile kıyasladık. Ayrıca ülkemizde yetiştirdiğimiz patateslerin tohumlarını hep yurt dışından getiriyoruz. Çünkü ülkemizde tohumluk yetiştirme durumumuz yok. Aynı şekilde Güney Kıbrıs’ta patatesi bu şekil-
de yetiştirmektedir. Bu cins patatesler genelde Hollanda ve İskoçya ülkelerinden getiriliyor Halk arasından damak tadına en yakın olan ve halk tarafından ‘’bizim patates’’ diyerek anılan Sipunta, Hollanda’dan geliyor. Yılda iki defa ekimi yapılır. Kasım ayında tohumluklar gelir, Aralık veya Ocak aylarında dikilir ve Mayıs aylarında hasat edilir. Ondan bir tane tohum daha alınır ve Ağustos aylarında bir daha dikilir. Ağustos ayında dikildiğinden sonra tekrar hasat edilir fakat ondan bir daha dikim gerçekleşmez. Tohum özelliğini kaybeder.’’
‘’Türkiye’den getirilen tohumlar diğer ülkelerden gelen tohumlara göre daha uygun fiyata mal olmaktadır’’ ‘’Türkiye’de getirilen tohumların en büyük özelliğinden birisi ise Hollanda ve İskoçya gibi ülkelerden getirilen ve yılda 2 defa dikimi gerçekleşen tohumların aksine; 3-4 bazen de 5 defa kullanılıyor olmasıdır. Aynı zamanda Türkiye’den getirilen tohumlar diğer ülkelerden gelen tohumlara göre daha uygun fiyata mal olmaktadır. Özellikle Türkiye’den gelen bu tohumlar, bizim ‘Sipunta’ türünden çok daha fazla verim alabiliyoruz. Tohumlarımızı, 2019 yılının Ocak ayında Türkmenköy`de denedik. Bu yılki ekimimizi de yine Ocak ayında gerçekleştirdik. Aynı zamanda üretici koşullarında da denenmesini istediğimiz için de; Beyarmudu ve Güzelyurt Bölgelerinde denedik. Toplamda 3 yerde ekim gerçekleştirdik ve üreticilere bıraktığımız ürünleri bizler diktik. Ürünlerin hasatlarını da bizler gerçekleştireceğiz. Ekimlerini gerçekleştirdiğimiz tohumlarda biraz gecikme yaşanıyor. Fakat önemli olan gecikmesi değil; sonucudur. Yaklaşık 90 günlük bekleme süresi olan bu ürünlerde, 90 günün sonucunu da hep birlikte göreceğiz.’’
‘’TAGEP ile ortaklaşa kitap çıkarttık’’ Soru: Ülkemizde kaç çeşit mantar vardır? Mantarlar ile ilgili çalışmalarınız hakkında bilgi verir misiniz? ‘’2015-2018 yıllarında ülkemizde bulunan mantar çeşitleri ile ilgili geniş kapsamda bir çalışma başlattık. 2000 yılından beridir birlikte çalışmalarımızı yürüttüğümüz TAGEP ile ‘Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde Yayılış Gösteren Makrofungusların Belirlenmesi’ adlı kitabımızı çıkarttık. TAGEP ile yaklaşık 39 tane proje sonuçlandırdık ve 15 adet projemizi de halen yürütmekteyiz.’’
‘’Toplamda 219 mantar türünü tespit ettik‘’ 2015 yılında, ülkemizde mantarın çok sevildiğini ve geniş kapsamda herhangi bir çalışmanın yapılmadığını da göz önünde bulundurarak hem profesyonel hem de amatör mantar toplayıcılarına kılavuz niteliğinde olmasını istediğimiz bir kitap çıkartmayı düşündük. Türkiye’de sayılı uzmanlarımızdan olan Prof. Hasan, Hüseyin ve Doğan Bey ile 2015 yılı gibi kurak bir dönemde ülkemizin her bölgesinde bulunan arkadaşlarımızı da haberdar ederek yaklaşık olarak 3-4 yıllık bir çalışma yürüttük. Toplamda 219 mantar türünü tespit ettik. 219 tür arasında yenilir veya yenilememesi, makro ve mikroskobik, zehirli olup olmadıkları gibi özelliklerini resmettik. Hepsini de kitabı-
55
HAZİRAN 2020
mızda belirttik. Fakat kitabın ilk giriş kısmında da mutlaka danışıldıktan sonra tüketilmesini de vurguladık. Ülkemizde sadece 219 mantar türünden çok daha fazlasının olduğuna inanıyoruz. Hatta bizler çalışmamızı tamamladıktan yaklaşık birkaç ay sonrasında yeni bir tür tespit ettik. Tespitini yaptıktan sonra ilk tespit edecek kişi biz olacaktık fakat tespit sonrasında analizlerini yurt dışına gönderdik ve bizden önce Rum bölgesi, teşhisini gerçekleştirdi. İsmini de kendileri verdi.’’
‘’TAGEM, bizim kardeş kuruluşumuz gibidir ‘’ Soru: Mantar ve patates dışında yürüttüğünüz çalışmalarınız nelerdir? ‘’Bizlerin işbirlikçisi olan iki gurubumuz var. Bunlardan biri TAGEM diğeri ise TAGEP adlı kuruluşlardır. Özellikle son yıllarda TAGEM ile çalışmalarımızı sürdürüyoruz. TAGEM, bizim Türkiye’de kardeş kuruluşumuz gibidir. Ülkemizde gelişmiş bir laboratuvar olmadığı için herhangi bir hastalıktan dolayı ürünlerimiz zarar gördüğü zaman bunları TAGEM’e gönderiyoruz. Onlar da bizlere destek oluyor, hastalık teşhisini ve yapacağımız mücadeleyi bizlere anlatıyor. TAGEM ile devam etmekte olan 11, TAGEP ile de 15 tane projemiz var. 2000 yılından itibaren TAGEP ile yürüttüğümüz çalışmalarımızda sonuçlanan 39, 2009 yılından beridir de TAGEM ile de 17 projemizi sonuçlandırdık. 2000 yılında çalışmalarımıza başladığımız TAGEP ile öncelikle 7-8 yıl sonrasında sonuçlanan bir adaptasyon sürecine girdik. Çünkü ürünün verimini, ülke koşullarına adaptasyon sürecini en erken 7-8 yıl içerisinde anlaşılıyor. TAGEP ile ilk süreçte Türkmenköy’de narenciye ve erik çeşitlerini dikimi gerçekleştirdik. Aynı zamanda Türkiye ve dünyada öne çıkan çeşitleri de denemelere kattık ve katmaya devam ediyoruz. İlk dönemde denemeler yaparak dikimini yaptığımız türlerden verim aldıktan sonra ülkemizde üretimini de gerçekleştiriyoruz. Düzenli olarak her yıl türlerimiz ve çeşitlerimizde artışa geçtik.’’
‘’Emekli olan personellerimizin yerine yeni personellerin getirilmemesi yüzünden de sorunlar yaşıyoruz’’ Öncellikle Asma, Zeytin ve yeni turunç çeşitleri gibi ürünlerimizin dikimini sağladık. Her yıl düzenli olarak farklı ürünler denemeye devam ettik. Uygun olanların üretimini artırdık. Üretimini gerçekleştirmek isteyen üreticilere de bunları teşvik ederek; ülkede üretimi artırmaya
ÜRETİCİNİN
devam ettik. Her yıl düzenli olarak kendimizi geliştirmeye devam ediyoruz. Fakat emekli olan personellerimizin yerine yeni personellerin getirilmemesi yüzünden de sorunlar yaşıyoruz. Personel eksikliği yaşadığımız bu dönemlerde bile bir önceki yıllara nazaran kapasitemizi 2-3 kat artırdık. Personel kaybı yaşamamıza rağmen üretim de gerçekleştirmek zorundayız. Aynı zamanda Türkiye’den de suyun gelmesiyle, özellikle narenciye, zeytin ve yaprağını döken ağaçlara inanılmaz talep oldu. Bu ürünlere hem bireysel olarak hem de üreticiler para kazanmak için yüksek oranda talepçi oluyorlar. Bizler imkanlarımızın el verdiği müddetçe de yetiştirmeye, üreticilere yardımcı olmaya çalışıyoruz.‘’
‘’Güzelyurt’ta, Biyoteknoloji Laboratuvarı`nı kurduk‘’ ‘’Son çalışmalarımız arasında en önemlisi ve fidan üretmek için çok gerekli olan Güzelyurt bölgesine, Biyoteknoloji Laboratuvarını kurduk. 2019 yılının Ocak ayında açılışını gerçekleştirdiğimiz laboratuvarımızda, doku kültürü ile bir bitkinin büyüme ucundan bir doku alıp; hastalıktan ari bir şekilde istediğiniz sayıda fidan üretme şansına sahip olduk. Güzelyurt Tarım Dairesi’ne bağlı fidanlıklar vardı. Orası yasa ile Tarımsal Araştırma Enstitüsü’ne bağlandı. Ülkemizdeki devlet eliyle gerçekleşecek tüm fidan, meyve fidanları bizim dairemiz altında yapılıyor.’’
‘’Yeni nesil arpa çeşitlerimiz var’’ ‘’Yeni nesil arpa çeşitlerimiz de bulunmaktadır. Tahıl alanlarında önemli çalışmalarımız oldu. Dr. Reşat Değirmenci ve TAGEM bünyesinde yer alan uzmanlar ile yaklaşık 6-7 yıl deneme aşamasında, melezleme yöntemiyle geliştirdiğimiz çeşitlerimiz tarihte ilk kez oldu. Ülkemizde iki fiğ çeşitlerimizden birisi ‘’Değirmenci’’ diğeri ise ‘‘Güzelyurt’’’ adı ile tescillendi. Arpa içinde geçen yıl 2, bu yıl da 2 tane daha gönderdik. Toplamda 4 arpa çeşidimiz tescil aşamasında ve yakın bir tarihte tescillenmesini bekliyoruz. Ülkemiz arpa konusunda her zaman dışa bağımlıydı fakat yaptığımız son arpa tescilleme çalışmasıyla bu bağımlılığı minimuma indirgeyeceğiz. Şu anda ülkemizde dikimi gerçekleşen arpa çeşidimiz de, en fazla verim alınan ve hastalık bakımından en güçlü olan çeşit olarak ilk sırada yer almaktadır. Önümüzdeki yılda 50 veya 100 kilo olarak elimize geçecek olan çeşidimizi, kuraklığa karşı dikimini gerçekleştirip tohum çoğaltmasına gideceğiz.’’
ÜRETİCİNİN SESİ
Genel Yayın Yönetmeni Deniz GÜRGÖZE
Grafik Tasarım
Mesarya Ajans Haber, Reklam ve
Yayın Türü
Nazire BÜYÜKOĞLU
Danışmanlık İletişim Adresi
Süreli Yayın
1.Sok.No:41 Taşkınköy – LEFKOŞA
Basım Yeri
Tel: 0 392 225 65 95 / 96 – 0 533
Comment grafik
Halkla İlişkiler ve Reklam
Röportaj
Növber GÜRTAY
Serhat KALIN
820 00 07 mesarya.ajans@gmail.com
Üreticinin sesi Gazetesi Kıbrıs Türk Tarım Bakanlığı'nın katkılarıyla hazırlanmıştır.