Mesarya Gazetesi - Sayı 4

Page 1

Sayı:4 2020 / Ücretsizdir / www.mesaryaajans.com / BÜLTEN

İşbirliği protokolü

Muhabir ve Program Yapımcısı Pınar Barut, internet haberciliği ile ilgili bilgi vererek, dedikodu haberciliğinde artış yaşandığını savundu.

İmzalandı

‘’Haksız rekabet basın özgürlüğüne darbe vurdu’’ sayfa 12

İçişleri Bakanlığı toplantı salonunda bugün saat: 10.30’da gerçekleşen toplantının ardından İçişleri Bakanı Ayşegül Baybars ve Değirmenlik Belediye Başkanı Ali

Karavezirler, e-devlet programının en önemli ayağı olan Mekansal Adres Kayıt Sistemi (MAKS) kontrol ve denetleme maksatlı pilot bölge seçilen Değirmenlik Belediyesi ile

Prof. Dr. Senih Çavuşoğlue jüri üyesi olarak davet edildi

Engin Halkseven yaptığı açıklamada, üreticilerin ürünlerini satamaması durumunda gelecek yıl ekim yapmayacakları uyarısında da bulundu.

‘’Bakanlık alın terimizi hiçe saydı’’

sayfa 10

Doğu Akdeniz Üniversitesi (DAÜ) İletişim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Senih Çavuşoğlu, “Grands Prix Du Design” uluslararası tasarım ödüllerine jüri üyesi olarak davet edildi. Bu yıl 14.’sü düzenlenecek olan Grand Prix Du

Design, yapılaşmış çevre ve yaşam kalitesine katkı koyan mimarlık, iç mimarlık, yapı, emlak, endüstri ürünleri ve ürün tasarımı, marka tasarımı, kentsel tasarım, peyzaj mimarisi gibi alanlarda 2006 yılından beri ödüller veriyor.

sayfa 22

Buluşturuyoruz

Demirhan bölgesinde Molehiya üretimi yapan Ali Tunçtaşlı ile sektörün sorunlarını konuştuk.

‘’Kendi tohumumuzu yetiştiriyoruz’’

stratejik işbirliği yapılması, bilgi ve iletişim teknolojileri konularında birlikte çalışılmasının sağlanması amacıyla işbirliği Protokolüne imza attı. sayfa 16

sayfa 14

1,2,3 Ağustos ve 7,8,9 Ağustos tarihlerinde, Cittaslow Market Mehmetçik’ te, 12:00 – 22:00 saatleri arasında Mehmetçik Belediyesi’nin kontrolünde

üretim yapan yerli üreticilerin yerel ürünleri, üzüm ve üzüm ürünleri sizlerle buluşuyor. Yerli üretimi destekleyelim, sağlıklı bir yaşam için güvenli gıda tüketelim. sayfa 06

KKTC Kredi Garanti Fonu ile Creditwest Bank’tan Üreticilerimize İhtiyaç Kredisi

sayfa 06




Ağustos 2020

Mesarya Gazetesi

4

Köşe Yazısı

Kıbrıs Şivesi diye bir şey yoktur. Ağız milliyetçiliği de komik... Candaş ÖZER Gazeteci - Yazar, Şair Genel manada Kıbrıs Kültürü dil ile yaşatılır. Sesta/Sepet örerek, fırına çörek börek salıp fotoğraf çekerek ve veya molohiya, gullirigya, kolakaz bullez’inan, sadece köy festivalleriyle kültür yaşatılmaz. Kültürü yaşatan en büyük aracı yazı ve dilidir.. Bir toplumun kültürünü nesilden nesle aktaran en güçlü faktördür dil. Dolayısıyla dil ne kadar temiz, anlaşılır ve güçlüyse sahiplenilen kültürlerde o kadar uzun yaşar.. Dil, lehçe, şive, ağız, argo, jargon her biri ayrı bir literatürde incelenir. En başta söyleyeyim hiç bir Lehçe’ye, Şive’ye, Ağız’a karşı değilim. Aksine sempatik ve özerk farklılıklar zenginliği olarak değerlendiririm. Şimdi Terminolojik olarak işin bilimsel yanını konuşalım biraz da... Uluslararası dil bilimsel ölçülere göre her dilin konuşma biçimi, yerel farklılıkları halkın bir bölümünün kullandığı farklı bir çeşidi vardır ve buna da lekt denir. Eğer lektler bir coğrafî bölgeye aitse o zaman diyalekttir ya da ağızdır. Türkiye Türkçesinde 40’tan fazla Ağız/Diyalekt çeşidi vardır. Kıbrıs Türkçesi’nde ise öne çıkan sadece tonlama, boğumlama ve vurgulama farklılıkları gösteren Baf, Dillirga, Doğancı/Elye, Akıncılar/ Luricina, Mesarya, Karpaz Ağzı gibi, kendi aralarında küçük çapta tonlama ve boğumlama farklılıkları gösteren Ağızlar mevcuttur. Fakat temel anlamda Kıbrıs Ağzı tektir, Baflı veya Lefkoşalının kullandığı ağız karşılaştırıldığında aralarındaki artükilasyon ve fonetik farkı gayet doğaldır. Kıbrıs Ağzında bir lasecik Rumca, bir iki Latince, bir çıngıcık İngilizce, azacık Osmanlıca kelimeler kullanılıyor olsa bile genel manada yüzde 90 Türkçe kelimelerin farklı tonlama ve boğumlamasından ibarettir. Kıbrıs Türkçesi’nde bazı Rumca kelimelerin yer edindiği gibi, Rumcada da bir çok Türkçe sözcük ve deyim yaygın olarak kullanılır. Rumların, ortak yaşamdan kaynaklanan bazı Türkçe sözcük, deyim, argo, jargon kelime ve cümlecikleri kullanması onların Rumcalarını baştan aşağı değiştirmediği gibi.. Toplumumuzda da bazı Rumca sözcükleri ağız konuşurken kullanıyor olmamız da, Kıbrıs Ağzı Türkçemizin Türkiye Türkçesi’nden farklı bir şiveymiş ve veya özellikle de bazı aymazların ayrı bir dilmiş gibi göstermeye gayret etmeleri, tarih, coğrafya ve dil gelişim süreci açısından mümkün ve etik değildir. Aynı zamanda Kıbrıs Ağzı Anadolu Toros Yö-

rüklerinin Ağzı ve Karamanoğulları coğrafyasının Ağızlarıyla derinden benzeşmektedir. Ve Kıbrıs Ağzı, Türkçe Ağız’larının en anlaşılır, en saf ve içinde bir çok Ağız’a göre en çok Türkçe kelime barındıranlardan en önde gelenidir. En baştan söyleyeyim, asla “Kıbrıs Şivesi” diye bir söylem yoktur. Hangi yörenin veya coğrafyanın olursa olsun Ağız’ları sempatik bulurum, asla karşıtı değilim. Hatta, Diksiyon ve Tuluat eğitimleri vermiş bir radyo tv programcısı ve yazar olarak, kendim de köy gezi kültür tv belgesellerimde ve oynadığım radyo/reklam piyeslerinde, sadece Kıbrıs Ağzı değil, Karadeniz, Ege, Yörük Türkmen, Adana, Osmaniye, Doğu vb. Gibi türlü Ağız’lar kullanmışımdır. Bilip becerebilenler de günlük kullandıkları dilde veya tiyatral işlerde her türlü ağzı kullanabilir. Ama; gel gelelim, herkesin Ağız konuştuğu Kıbrıs’ımızda ne olur kimse kimsenin Türkçesini veya ağzını ve veya yanlış telaffuzlarını düzeltmeye kalkmasın zira çok komik ve keçi koyuna güldü durumuna düşüyoruz. En çok öne çıkan ve toplumumuzda takıntı ve kompleks haline gelen şu örneği vermek istiyorum. Örneğin, ülkemiz Kuzey Kıbrıs’ta, ısrarla ve kinayeli bir üslupla: “Magosa değil be gardaş, Mağusa. Lefkoşe değil re anipşi, Lefgoşa” düzeltmesini yanlış yapanların, sonra da dönüp başkalarını düzeltmeye, başkalarının konuşma ve telaffuzlarının hatalı olduğu çıkışı yapmaları bana çok adaletli gelmiyor. “Yazı dilimizde ve eğitimli insanlar olarak kürsü konuşmalarımızda Türkçemizi daha düzgün kullanalım” demeye yeltenen Tarih ve Tıp Uzmanı, Milletvekili Sn. Opr. Dr Hasan Topal ağabeyimizi sosyal medya üzerinden linç etmeye kalkışanların.. Sosyal medyada kullandıkları kelimler, üslup, gramer, cümle ve kelime hataları içeren argo ve jargon nitelikli saldırgan; nefret tüten cümleler yazanların da Türkçelerine çeki düzen vermesi düşüncesindeyim… Madem illa düzelteceksek ve bu şart ise doğru düzeltim şöyle olmalıdır: Lefkoş(e) değil, Lef(g)oşa da değil; doğrusu Lefkoşa. Ma(go)sa değil, Ma(us)a- Ma(hus)a ve veya Mağusa’da değil. Resmi ve doğru olanı Gazimağusa’dır.

Arkadaşlar bir daha söyleyeyim, Kıbrıs Türkçesi ne Lehçe, ne de Şive değildir... Hepimiz çoğu kez “Kıbrıs Şivesi” dil sıfatlandırmasını kullanırız. Ama Dil Bilimine göre, yani Etimolojik olarak “Kıbrıs Şivesi” diye bir şive yoktur. Ana Dil Türkçedir. Türkçenin de yazım ve konuşma kuralları bellidir. Eğer eğitimli bir insansanız ve kürsüden veya kamera karşısında geniş halk kitlelerine hitap ediyorsanız, Tıp ve Tarih Doktoru Sn. Hasan Topal ağabeyinizin dediği gibi doğru/dürüst ve daha anlaşılır temiz bir Türkçe kullanmalısınız. Dilediğiniz kadar şive öğrenebilir, kullanıyor da olabilirsiniz, bu bir yetenek ve çok hoş bir meziyettir . Fakat kitlelere hitap ederken doğru/düzgün bir Türkçe konuşma diline sahip değilseniz, kullandığınız ağızlı Türkçe sizin en büyük eksikliğinizdir.. Ana Dil nedir? Kendisinden başka lehçeler türemiş olan dildir. Bugün ses yapısı, şekil ve anlam bakımından birbirinden az ya da çok farklılaşmış bulunan dil veya lehçelerin, kök bakımından bilinmeyen bir tarihte birleştikleri ortak dile Ana Türkçe, Ana Moğolca, Ana Altayca, Lâtince vb. Ana Dil’in adı Türkçedir ve Ana Dil’in kolları da: Lehçe, Şive, Ağız, Argo, Jargon şeklindedir. Lehçe nedir? Türk Lehçe’leri hakkında ilk bileğileri veren kaynak Kaşkarlı Mahmut’un ölümsüz eseri “Divanü Lügat-it Türk” adlı şaheserdir. Bu eserde dilimizin lehçeleri “Çuvaş ve Yakut” Türkçeleri diye iki ana kola ayrılır. Lehçe: Bir dilin, bilinmeyen ve tespit edilemeyecek bir zaman döneminde, tarihsel, bölgesel ve siyasal temelde, ses, yapı ve söz dizimi özellikleriyle Ana dilden ayrılmış kollarına denir. Lehçe, zamanla yeni bir dile dönüşür. Şive nedir? Bir dilin izlenebilir tarihi süreçlerinde Ana Dil’den ayrılmış bir koludur. Şivedeki ayrılık ve farklılıklar Lehçe’de olduğu kadar çok ve keskin değildir. Örneğin Azeri Türkçesi, Türkmen, kazak, Kırgız Türkçesi gibi. Şive yazı dilinde konuşulduğu gibi kullanılır. Bir çoğumuz Karadeniz Şivesi, Doğu Şivesi, Istanbul Şivesi ve Kıbrıs Şivesi deriz. Gerçekte ve bilimsel olarak bunlar Şive değil, Ağız’dır. Fakat Türkiye ve Kıbrıs’ta çoğunluk ve yoğunlukla Ağız yerine.


AÄ&#x;ustos 2020

Mesarya Gazetesi

5


Ağustos 2020

Mesarya Gazetesi

6

KKTC Kredi Garanti Fonu ile Creditwest Bank’tan Üreticilerimize İhtiyaç Kredisi

Ekonomi faaliyetlerini desteklemek, ülke ekonomisine ivme kazandırmak ve üreticilere kaynak sağlamak amacıyla Devlet kuruluşu olan KKTC Kredi Garanti Fonu ile Creditwest Bank arasında yeni bir kredi ürünü hayata geçti. İlgili krediden kuru, sulu tarım, süt ve hayvan üreticileri ile narenciye, patates üreticileri ve sera tarımı yapan üreticiler yaralanabilecek. Ülke üreticilerimizin kullananabileceği bu krediye ödeme planı %12 faiz oranı

üzerinden hesaplanırken faizin %3’lük kısmı aynı ay içerisinde Kredi Garanti Fonu’ndan alınarak işletme hesabına aktarılmaktadır. Destek amaçlı tasarlanan Üretici Kredisi’nde faiz dışında komisyon, pul masrafı ve benzeri masraf (üçüncü kişilere ödenenler hariç) alınmayacaktır. Üretici kredisinde herhangi bir kredi kullanım amacı gözetmeden 100,000 TL üst limiti belirlenmiştir. KKTC Kredi Garanti Fonu Destekli Üretici Kredisi 36 ay vadeli olup ilk 6 ay geri

Buluşturuyoruz 1,2,3 Ağustos ve 7,8,9 Ağustos tarihlerinde, Cittaslow Market Mehmetçik’ te, 12:00 – 22:00 saatleri arasında Mehmetçik Belediyesi’nin kontrolünde üretim yapan yerli üreticilerin yerel ürünleri, üzüm ve üzüm ürünleri sizlerle buluşuyor. Yerli üretimi destekleyelim, sağlıklı bir yaşam için güvenli gıda tüketelim.

ödemesizdir. Krediye başvurmak isteyen üreticilerin kimlik kartı ile üretici olunduğunu kanıtlayan herhangi bir belge ile Creditwest Bank şubelerine gelmeleri yeterli oluyor. Creditwest Bank, KKTC’te tarım ve hayvancılık ile uğraşan kesimlere yönelik ürün ve hizmetlerini her geçen gün geliştirmekte olup, son dönemde TÜK ve üretici birlikleri ile yaptığı finansman anlaşmaları ile ülke ekonomisine katkı sağlamaya devam ediyor.


AÄ&#x;ustos 2020

Mesarya Gazetesi

7


Ağustos 2020

Mesarya Gazetesi

8

D’Jumba’nın yaratıcısı Orhan Erören Mesarya’ya konuk evinin hikayesini paylaştı...

‘’Geçmişi ve geleceği orta noktada birleştiriyoruz’’ Konumun iyi olması, bölgede malımızın olması ve malımı en iyi şekilde değerlendirebilecek olmam beni ‘‘hotel yaparsam iyi olur’’ anlayışına yönlendirdi. Aynı zamanda Lefkoşa surlariçinde doğup büyüyen birisi olarak hem bölgemizi çok seviyorum hem de 5 göbek burada doğup büyüdüğüm için bu bölge ile aramda duygusal bir bağ oluştu.’’ ‘’Teşvik ve hibe almadım’’ Soru: Devlet, uygun gördüğü projelere ve genç girişimcilere teşvik veriyor. Siz bu teşviklerden yararlandınız mı? ‘’Hayır, herhangi bir teşvik yada hibe almadım. Binamızın yeni alınmasından dolayı hibe programlarından yararlanamıyordum. Binamızı %70-80 oranında tamamladıktan sonra hibe programından yararlanabilirdik ama kişisel tercihlerimden dolayı hibe programına başvura da bulundum.’’ ‘’Geçmişi ve geleceği birleştiriyoruz ‘’

ORHAN ERÖRER D'JUMBA KONUK EVİ DİREKTÖRÜ Dünyada, özellikle Avrupa’da çok yaygın olan ve son zamanlarda ülkemizde de yaygınlaşmaya başlayan butik oteller, ülkemiz ekonomisini de hareketlendirmeye başladı. Özellikle mimari yapıları ile dikkatleri üzerine çeken otellere bir yenisi daha eklendi. Genç girişimcilerden Orhan Erören tarafından hayat bulan D’Jumba (konuk evi) farklı mimari yapısı yanında estetik tasarımları ile dikkat çekmeyi başardı. ‘’Babamın doğduğu ev olan bölgemizi değerlendirmek istedim’’ Soru: Sizi tanıyabilir miyiz? ‘’1984 yılında Lefkoşa’da doğdum. Ankara ODTÜ’de Uluslararası İlişkiler bölümünden mezun olduktan sonra İngiltere’de master yaptım. Daha sonra da Kıbrıs’a geri döndüm. Adaya döndükten sonra birçok farklı meslek gruplarında çalıştım. Etkinlik organizatörlüğü, sanatçı menajerliği, bar işletmeciliği ve son olarak küçük çapta turizm işleri yaptım. Toplumda tarafından sanatçı menajliği alanında tanınıyorum. Etkinlik lojistiği ve setlerde prodüksiyon amirliği işlerini yapıyorum. Uzun yıllar boyunca etkinlik lojistiği sattığımdan dolayı yeteri kadar deneyim kazandım. Fakat AİRBNB sitesi üzerinden küçük turizm işlerinden aldığım motivasyon ile birlikte, babamın doğduğu evin olduğu bölgemizi değerlendirmek istedim. Yıkılmış ve sadece arsa olarak kullanılabilecek şekilde duran 200 m2 yer tutan arsaya 6 odalı, bahçesi ve kafesi olan çift fonksiyonlu bir yatırım yapmak istedim. İnşaata başladığım dönemde Lefkoşa surlariçi bölgesinde 3 adet küçük turistik tesis bulunuyordu fakat 2018 yılında bu tesisi açtığım zaman 6’ncı küçük turist tesisi olarak işletmeye başladım ve bu bölgede 12 hotel olduk.’’ ‘’Duygusal bir bağlılık içerisindeyim’’ Soru: Son zamanlarda Lefkoşa Belediyesi’nin de etkin çalışmalarıyla ile bölgenin canlandığını gözlemleniyor. Siz de surlariçini tercih ettiniz ve bu bölgede hizmet vermeye başladınız. Bu bölgeyi tercih etmenizin nedeni nedir? ‘’Bölgede yatırım yapmamım en büyük amacı; arsanın kendi malımızın olmasıdır. Eğer kendi malımız olmasaydı böyle bir işe girmezdim.

orta

noktada

Soru: Konseptiniz nedir? ‘’Konseptimiz, oda ve kahvaltıdır. Diğer otellerin birçoğu restorasyondur fakat bizim binamız yenidir. Yeni baştan bir otel inşa ettiğimizden dolayı inşaat ve alt yapısal anlamdan birçok avantajını yaşadım. Bizler otelimize başladığımız dönemde büyük bir otel odasında alabileceğiniz tüm hizmetlerini düşünerek tasarladık. Çünkü; yeni bir bina olduğumuzdan dolayı alt yapı, elektrik, su ve internet gibi bir önemli etkenlerin de hizmetini sağlıyoruz. Hem surlariçinin kültürü ile içe içe hem de yeni bir otelin konfor ve rahatlığını da yaşayabilecek hizmet sunuyoruz. Asıl farklı olduğumuz noktamız da tam olarak budur. Özellikle binamızı tasarladığımız da müşterilerimize, surlar içinde bulunduğu mahallenin verdiği kültürel hazzını alabilecek, minimaliz tasarımı hissedebilecek ve surlar içinin bulunduğu konumdan da ötürü, yine bu kültür ile pencerelerini izleyerek hizmet alabilirler. Bizler hem geçmişi hissettiriyor hem de teknolojiden mahrum etmiyoruz. Geçmişi ve geleceği orta noktada birleştiriyoruz. Örneğin, ahşap kapı üzerinde, elektronik sistem geliştirerek kartlı sistem bulunduruyoruz. Diğer küçük tesislere nazaran asıl farklı olmak istediğimiz nokta; kültürel turizmin yanı sıra, iş turizmine de açık bir yer olsun istedim. Belirli şirketlerin ve iş kollarının teknik elemanları ve misafirleri, otelimizde konakladıkları sırada odalarının kendileri için sunulan çalışma alanları, asla kesintiye uğramayan ve hızlı olan internet sayesinde tüm işlerini tıpkı ofislerinde bulunuyorlarmış hissini vermek istedim. Tasarlanan her nokta, bölgenin kültürünün dokusunu her anıyla alabilecek şekilde oluşturuldu. Elbette her dokuyu ve otantikliği hissettirmememin de bir diğer nedeni ise; Eski Eserler Dairesi’ne kabul ettirmememizdir.’’ ‘’Kamusal alanda hizmet verecek olan otel ve kafe, ev gibi düşünülemez’’ Soru: Binanızı tasarlarken esinlendiğiniz herhangi bir yer oldu mu? ‘’Hayır, binamız özgün bir tasarımdır. Babam ve abimin mimar olması, binamızın babam tarafından projelendirilmesi ve abim tarafından detaylandırılması benim için çok büyük bir şans kapısıydı. Çünkü, babama doğduğu bölgedeki binayı tasarlamak gibi muhteşem bir miras görevi düşmüştü. Bende bunu asla reddedemezdim. Binamızı tasarlamaya başladığımız tarihten itibaren babam ile


Ağustos 2020

Mesarya Gazetesi

9

işbirliği içerisinde bulunarak proje hakkında düşünmeye başladık. bulunduğundan dolayı rekabetimiz artıyor. Rekabetin de olmasını Kendisinin başta ilk projesi; 5 oda ve kafe bölümünün daha büyük isteyen bir kişi olduğumdan dolayı, tesislerin artmasının bizler için iyi olması yönündeydi fakat danıştığım birçok mimar arkadaşım ve bir avantaj olacağını düşünüyorum. otellerin genel olarak 6 oda olmasıydı. Ben de tesisimizin 6 oda olarak Tesislerin büyümesi demek, pastadaki dilimlerin daha fazla kişilere hizmet vermesi için direttim. Toplamda 3 projenin sonunda binamızı bölünmesi demektir. Pastanın daha fazla dilimlere bölünmesi projelendirdik. Fakat Eski Eserler Dairesi’nin Teknik Komitesi’nin sonrasında da, belediye ve devlet işbirliği içerisinde bir destinasyon biraz daha geliştirilmesi gerekmekte olduğunu düşünmekteyim. oluşturulması gerekmektedir. Kendilerinin bir çalışma kapsamında, Kurduğum cümleyi de deneyimlere bağlı olarak söylemekteyim. pastayı daha da büyütmeleri gerekmektedir. Bu konuda da bir çalışma Çünkü, Eski Eserler Dairesi binamı tasarladığım dönemde, mahallede yapılıyor. Mevcut olarak en büyük hedefimiz de her dönem, kalite ve bulunan birçok evi kopya etmeye yönlendirdi. Elbette, koruma rahatlıktan ödün vermeden gelişme göstermektir. altında olan bir bölgeye diğerlerinden farklı olarak ‘’absürt’’ bir bina Asıl önemli olan konu ise artık işlerin destinasyon yapılarak satılmasıdır. veya ev yapılamazdı fakat kamusal alanda hizmet verecek olan otel Tüzüklerin değiştirilmesi gerektiğini ve acentaların değiştirilmesi ve kafe de ev gibi düşünülemez. Eski Eserler Dairesi’nin mevcut ve devletin acentaların bizim gibi az sayıda odalara sahip otellere vizyonu biraz daha benimsemeleri gerektiğine inanmaktayım. uyguladığı politikaların aksine daha uygun politikalar yürütmelerini Garanti işler yapmak yerine, zırhlarla bezenmiş kalıplarını biraz daha gerekir. yıkarak aynı zamanda eski eserler bölgesine de rahatsız vermeyecek bir yapıya bürünmeleri gerekmektedir. İstediğimiz projemizi tam Destinasyon konusunda yaptığımız çalışmalarımızda birisi de ‘Küçük Turistik Tesisler Derneğini’ kuruyor olmamızdır. Dernek, olarak gerçekleştiremediğimizden dolayı projemizi Kuzey Kıbrıs’ta bulunan küçük tesisleri içerisinde tasarladıktan bir süre sonra, tamamen kendilerine barındırarak kuruluyor. Dernek olmadığımdan bıraktık. Çünkü birkaç özgün tasarımlarımızı dolayı grup olarak da Berlin’de gerçekleşecek kendilerine sunduğumuzda hiçbir şekilde olan İTB Fuarına katılımımız olacaktır. kabul etmediklerini belirttiler ve durum Geçtiğimiz yıllarda her yıl düzenli olarak böyle olunca tamamıyla kendilerine Bize, tükettikleri ürünleri yapılan fuara katılım gösterdiğim de bana; bırakmak zorunda kaldık. doğal olarak‘’Nereden geldiğim sordular’’ Tasarımcıya, sanatçıya fazlasıyla saygı sordukları zaman ‘’burada herhangi bir yere mensup olmadan duyduğumdan ve güvendiğimden üretildi’’ diyebilmeyi de istiyoruz. katılım gösterdiğimi söylemiştim. dolayı, iç mimarı anlamında tüm Çünkü bizler aynı zamanda Kıbrıs’ı, Fakat bu yıl devletin de destekleriyle işlemlerimi iç mimarıma bıraktım. şimdilerde bir grup ve önümüzde ki Duvarlarımızda bulunan resimler ve Lefkoşa’yı da satıyoruz ve sırf bu dönemler de dernek olarak katılım minimal çalışmalarımız ile özgünlüğü yüzden daha fazla ürün talep gösterebileceğiz. Bu durumlar bizler hissettik ve diğer avantajlı olduğum için biraz daha fazla farkındalık durumum ise çok iyi bir dülger ile ediyoruz. Kesinlikle ekonomik yaratacak davranışlardır. Fuarda katılım çalışmamdı. Etrafımda çok iyi tasarımcı bir kaygı olarak değil; gerçek gösterdiğimiz de alabileceğimiz ve ve zanaatkarlar olması yapımız ve kendim manada bir şey anlatabilme devletin de vereceği destek sayesinde, açısında şanslı bir durumdur.’’ bizler bir şemsiye oluşturacak ve bu sayede kaygısı ile satıyoruz. herkese aynı şekilde fayda sağlayabileceğiz.’’ ‘’Kalite ve rahatlıktan ödün vermeden gelişme göstermektir’’ ‘’Kıbrıs’ı, Lefkoşa’yı satıyoruz’’ Soru: Yaptığınız girişimiz ile ülke ekonomisine katkı Soru: Yerli üretimi destekliyor musunuz? Eğer sağladığınız düşünüyor musunuz? ‘’Kesinlikle düşünüyorum. Otelimizi hizmete açmadan önce doluluk destekliyorsanız örneklendirir misiniz? oranımızı eşim ile birlikte öngördüğümüzde hiç şaşmadığını fark ettik. ‘’Destekliyorum. Kıbrıs’ta üretilen reçel, pekmez, zeytin ve zeytinyağı, Çünkü, doluluk oranı ile ilgili tüm senaryoları hazırladık ve gelir-gider bal, kahve, macun ve yerel marka ürünlerin hediyelik eşyalarını hesaplamalarını yaparak otelimizi hizmete sunduk. Özel bir bankanın işletmemizde bulunduruyorum. Ülkemizde üretilen birçok ürünleri işletmemizde kullanıyoruz. İşletmemizde, 1 lira daha az diyerek başka bizlere sunduğu muhteşem kredi avantajlarıyla tesisimizi kurduk. Bizler tüm senaryoları ve 2015-2017 yıllarında ülkemizde otellere de ürünlere gitme gibi bir yönelimde değildir. Çünkü, bulundurduğumuz Kıbrıs’a has ürünler, misafirlerimiz üzerinde bulunan otellerin de doluluk oranlarını göz bırakacağı deneyim aynı zamanda önünde bulundurduk. Her ay düzenli olarak kültürümüzü de yansıtacağından dolayı 1 bir sonraki ay için olan dokümanları hazırlıyor liralık farktan daha değerlidir. Bize, tükettikleri ve diğer aylarda ki hedeflerimizi belirleyerek ürünleri sordukları zaman ‘’burada üretildi’’ işlerimizi yürütüyoruz. Her zaman bir hedef diyebilmeyi de istiyoruz. Çünkü bizler aynı içerisinde bulunuyor ve detaylı bir çalışma zamanda Kıbrıs’ı, Lefkoşa’yı da satıyoruz ve yaptığımdan dolayı ön görme olasılığımızı sırf bu yüzden daha fazla ürün talep ediyoruz. fazlasıyla tahmin edebiliyorum. Ön görmede Kesinlikle ekonomik bir kaygı olarak değil; zorluk yaşadığımız tek nokta ise, değişen gerçek manada bir şey anlatabilme kaygısı ile piyasa şartları oluyor. satıyoruz.’’ Bölgemize de birçok küçük turistik tesis


Ağustos 2020

Mesarya Gazetesi

10

Engin Halkseven yaptığı açıklamada, üreticilerin ürünlerini satamaması durumunda gelecek yıl ekim yapmayacakları uyarısında da bulundu.

‘’Bakanlık alın terimizi hiçe saydı’’ ‘’Talebimiz tohumluk patateslerin Üreticileri Birliği’ne verilmesidir’’

Patates

‘’Asıl tepkimiz başkan olduğum 2 yıllık dönemde özellikle tohum konusunu ısrarla gündeme getirdik. Bu tohumluğu birliğe bırakmalarını talep ettik. Bunun da nedeni biz birlik olarak üreticilerimizi kontrol ederek tohumlukları vermek istedik. Çünkü tohumluklar getiriliyor, direkt üreticilere dağıtılıyor ve daha sonra üretici kaderi ile baş başa bırakılıyor. Biz dedik ki, ‘’biz birlik olarak bu tohumlukları alalım, kontrollü ekim yapalım, birlik kooperatifi olarak alım garantisi de verelim ve herkesin patatese piyasada istediği gibi fiyat vermesinin önüne geçelim’’. Ama talebimiz geri çevrildi.’’ ‘’Bakanlık uzlaşıcı olmadı’’ ‘’Biz Tarım ve Doğal Kaynaklar Bakanlığı’na; ‘’hasat döneminde sadece maliyetlerimizi çıkarmak istediğimizi ve astronomik paralar kazanmanın KIBRIS TÜRK PATATES ÜRETİCİLER BİRLİĞİ BAŞKANI peşinde olmadığımız, sadece işimizi yaparken Patates Üreticileri Birliği Başkanı Engin Halkseven, hasat evimize ekmek götürebilelim’’ dedik ve kendilerine döneminde sadece maliyetlerini çıkarmak istediklerini, bu teklifi sunduk fakat ona da ‘’yok’’ dediler.’’ astronomik paralar kazanmanın peşinde olmadıklarını belirterek, Tarım ve Doğal Kaynaklar Bakanlığı’nın patates için belirlediği ‘’Tarım Bakanlığı bu yıl buğday fiyatına patates açıkladı’’ fiyatı eleştirdi. Soru: Üreticinin ürünleri satışı için en uygun fiyat ne olmalıdır? ‘’Beklentimizi alamadık’’ ‘’Bir kilo patatesin bugün 2,20 TL maliyeti vardır. Şu anda tüccarın Soru: Geçtiğimiz günlerde tohumluk patates fiyatları ile ilgili Tarım aldığı fiyat yaklaşık 1,80 – 2 TL arasındadır. Biz üretici olarak bu fiyatın ve Doğal Kaynaklar Bakanlığı’na tepki gösterdiniz. Tepkinizin 2 TL olması için ısrar ediyoruz. Virüsten dolayı yaşanan gelişmelerin nedeni nedir? farkındayız ve varsın bu yıl zarar etmeyelim fakat kar da etmeyelim ‘’Tohumluk patatesin geldiği günden beri Tarım ve Doğal Kaynaklar diye düşündük. Bu sezonu bu şekilde atlattıktan sonra önümüzdeki Bakanlığı ile görüşme halindeyiz. Özellikle hasadın yaklaştığı dönemde günlerde kapılar açılır, turist gelir, oteller çalışmaya başlar ve her şey çok sık toplantı yaptık fakat beklentilerimizi alamadık. Beklentilerimizde, olması gerektiği gibi olursa bizler de tekrar bir program yapacağız.’’ ekilen tohumluk miktarına göre hasat edeceğimiz ürün fazlamız vardı. Bu durumda hasat yapılmadan belli olmazdı. Bizde takriben 5-6 bin ‘’Tarım Bakanlığı buğday fiyatına tohumluk patates fiyatı açıkladı’’ tonun üzerinde durduk fakat hasat dönemi gelince fazlalığımızın bu kadar olmadığını gördük. Fazlalığımız yaklaşık 2 bin ton civarıydı, fakat ‘’İhracat olmadığından dolayı bizler Toprak Ürünleri Kurumu ve Tarım Covid-19 virüsünden dolayı adamızdan bulunan öğrencilerin ülkelerine Bakanlığı’na; ‘’tüm patatesleri bir noktada toplayalım, fazlalık olan dönmesi, restoranların ve otellerin kapanması, turistlerinin ülkeye ürünleri de yok edelim ve iç piyasada bir standardı oluşturalım. Aynı gelmemesi, özellikle sebze satın alan ve alışveriş yapan Rum turistlerin zamanda tüccar patatesi ne kadara alacağını ve satacağını, tüketici de de kapıların kapanması ile buraya gelmemesi beklentilerimizi altüst ne kadar alacağını bilsin’’ dedik. Şimdi ne mi oldu? Tüccar bir miktar etti. Aynı zamanda Yeşil Hat Tüzüğü kapsamında dönemsel olarak Rum topladı, üretici bir miktar stokladı. tarafına ürünlerimizi satma imkanımız varken bu imkan da kapıların Biz üreticiler 2 TL’ye talep ediyoruz fakat bu yandan da Tarım kapanması ile ortadan kalktı. Hasatımızı gerçekleştirdik ve bir miktarını Bakanlığımız sözleşmeli ektirdiği tohumluk patatesine alım garantisi tüccar ile bir miktar üreticimiz ürünlerini buzluklarına yerleştirdiler. de verdi ve buğday fiyatına patates açıkladı. Yani Buğday 1,5 TL diye Bizim iç piyasada ortalama 1200 ton tüketimimiz vardı. Şimdi ise bu sayı açıklayan bakanlığımız, patates içinde aynı fiyatı söyledi. Geçen sene nerdeyse yarı yarıya düştü.’’ 2,5 TL aldığı patatesi, bu yıl 1,5 TL’ye açıkladı. Özellikle de pandemi ‘’Türkiye’ye Mısır’dan patates gelmesi tüm planlarımızı alt üst etti’’ süreci gibi bir dönemde! Bu hangi mantığa sığar! Bu hiçbir tarihte görülmemiştir. Köy kahvesindeki bir kahvenin fiyatı 2,5 TL, benim gece ‘’Öte yandan Tarım ve Doğal Kaynaklar Bakanlığı Türkiye pazarında bir gündüz çalışarak alın teri döktüğüm ürünüm 1,5 TL! ‘’ hayli arayış içine girdi ve Türkiye’de pazar bulduk. Türkiye’de ki bazı tüccarlar ile temasa geçtik ve hemen ihracata girişimini başlattık, fakat ‘’Üretici ürününü ekerken ‘’acaba’’ diyerek ümitsiz ekmemeli’’ Türkiye’ye Mısır’dan patates gelmesi tüm planlarımızı alt üst etti. Biz patates tohumlarını Avrupa’dan ithal ediyoruz. Aynı patatesi Durum böyle olunca tüccar; ’’bize, bakanlık 1,5 TL olarak açıkladı. Ben Rum tarafındanki üreticiler de aynı firmadan ithal ediyor. Oradaki bir senden nasıl 2 TL’den alayım’’ diyor. Biz de ısrarla üzerine basa basa, bu üretici 25 kiloluk çuvalı 18 Euro’ya alırken alırken, biz aynı çuvalı 26 tohumluğu bu yıl Toprak Ürünleri Kurumu’ndan almamız lazım diyoruz Euro’ya satın alıyoruz. Sadece tarlaya girmeden 8 Euro fark ödüyoruz. ki; planlı, programlı bir üretim yapabilelim. Üreticim her sene patatesini Bu durumun kaynağının ana nedeni de iki defa navlun ödememizdir. ekerken ‘’acaba’’ diyerek ümitsiz ekmesin. Bilsin ki tohumluğu ekerken Çünkü Rum tarafına gelen mal direkt Hollanda’dan yüklenip, Limasol bir taban fiyatının olacak ve fiyatı 2 TL’den alınacak. Gün geldiğinde Limanı’na geliyor. Bize ise Hollanda’dan Mersin’e, Mersin’den de Kıbrıs’a biz birlik olarak, bütün üreticinin patatesini bir yerde toplamayı geliyor. Hal böyle olunca iki defa navlun ödemek zorunda kalıyoruz.’’ hedefliyoruz. Bir yere toplandığında çıkacak olan fazlalık ürün ihraç

ENGİN HALKSEVEN


Mesarya Gazetesi

Ağustos 2020 edilecek yada imha edilecek. Fakat diğer kalacak olanla da üretici, cebine para koyabilecektir. Bizim amacımız budur.’’ ‘’Biz tekelcilik yapmıyoruz’’ ‘’Biz, onların bakış açısına göre ‘’Tekelcilik’’ oynuyoruz gibi görünüyor. Fakat biz her zaman Tarım ve Doğal Kaynaklar Bakanlığı’na çağrıda bulunuyoruz ve ‘’hasat döneminde bilirkişi, mühendisler ile maliye çıkartalım ve satışa çıkartalım’’ diyoruz. Tüccar ve marketçi de patatesi ne kadara alacağını bilsin. Bugün bakıldığında tüccar risk altındadır. Çünkü 1,5 veya 2 TL’ye üreticiden ürün satın aldı. Eğer aldığı ürünü satamaz ve imha edilmeye gidilirse, büyük zarara uğrayacaktır. Biz bu tür olumsuzlukları kaldırmak için defalarca ‘’planlı programlı ekim yapalım’’ dedik. Bu sadece patates için değil, seracılıkta da, bahçecilikte de çok önemlidir.’’ ‘’Yürürlüğe halen girmeyen Hal Yasası, bugüne kadar hükümet edenlerin ayıbı!’’ ‘’20 yıllardır mecliste bekletilen Hal Yasası, hala yürürlüğe girmedi. Bu da bizim ve bugüne kadar hükümet edenlerin ayıbıdır. Hal Yasası devreye girdiğinde gerek üreticinin, gerek tüccar istihdamlar sağlayacaktır. Bu işten ekmek yiyenler olacak ve bu iş planlı programlı yürütülecektir. Üretici de tüccar da vergi kaçıramayacaktır. Tarıma da büyük bir katkı sağlanacaktır!’’

11

kendimiz ürünümüzü satamıyoruz. Çünkü satmak için Rum tüccara gidiyor ve ona pazarlıyoruz. Tanınmayan bir ülke olduğumuzdan ve toprak altı bir ürün olan patatesi ürettiğimizden dolayı hükümetimizin diğer ülkelere verdiği belge, geçersiz sayılıyor. Narenciye gibi toprak üzeri bir ürün olsaydı eğer yurtdışına satabilirdik. Bölgesel rekoltede yaklaşık 5-6 bin ton doğu bölgesi dediğimiz; Beyarmudu’ndan Karpaz’a kadar, batı bölgesinde Güzelyurt Doğancı’ya kadar olan bölgelerdir. Rekoltemiz iki bölgede toplamda 12 bin tondur.’’ ‘’Bütçe yetersizliğinden dolayı mühendis istihdamı sağlayamıyoruz’’ Soru: Patateste hastalıkla mücadelede birlik olarak yürüttüğünüz çalışmalarınız var mı? ‘’Birlik olarak Covid-19 hastalığından ve aynı zamanda bütçe yetersizliğinden dolayı mühendis istihdamı sağlayamadık. Bölgemizdeki Tarım Dairesin’deki mühendis arkadaşların ve zirai ürün satan arkadaşlarımızın fikirlerini, görüşlerini alarak hastalıklarla mücadele ediyoruz.’’ ‘’Tarım ve Doğal Kaynaklar Bakanlığı’nın bize yapmış olduğu en büyük hizmet patates çeşitliliğidir’’

Soru: Bu yıl patatesteki çeşitlilik noktasında gelişmeler nelerdir? ‘’4 çeşit patates yetiştiriyoruz. Toprak Ürünleri Kurumu’nun ektirmiş olduğu 25 ton tohumluk Farida ve 25 ton Sifra cinsidir. Bunun yanında iç piyasada tüketilmek için yaklaşık 400 ton tohumluk İsponda, ‘’Üretici üretti fakat hak ettiği değeri alamadı, çoğu bunun yanı sıra 100 ton sanayi tipi üretimde kullanılmak vazgeçti’’ üzere patates ekildi. ‘’Türkiye’den Tarım ve Doğal Bakanlığı’nın biz üreticilere ne gibi Soru: Patates üretici sayısında artış faydalarının da olduğuna değineceksek eğer, yaşanmamasının nedeni nedir? gelen su boruları özellikle sanayi tipi patates eskiden kotada 2,5 ‘’Resmi olarak 530 üyemiz var. 530 üyemizin patlamadan öncede kilo yurtdışından fatura karşılığında geliyordu, yetiştirdiği patates ile geldiğimiz durum 1 kilo da buradan alınıyordu. Fakat bu kota ortadadır. Geçmiş dönemlerde sayımızı daha denize dökülen su, hala daha şu anda tersine döndü ve 2,5 kilo buradan, da fazlaydı. Özellikle Asil Nadir’in döneminde denize dökülmektedir. Bu sudan 1 kilo da yurtdışından geliyor. Tarım sezonluk 25 ton patates hasadımız vardı. hiç kimse yararlanamadı. Sadece Bakanlığının bize yapmış olduğu en büyük Bugün bu sayı 12 bin tona düştü. Dönemsel hizmet diyebiliriz.’’ olarak da 6 bin tona düştük. Çünkü üretici Güzelyurt bölgesinde narenciye ürettiği ve hak ettiği değeri alamadı, çoğu için bir çalışmalarını sürdürüyor. Bu ‘’Su rezervlerimiz günden güne azalmaya vazgeçti. Bunun tek nedeni de plansızlık ve suyun bölgemizde kullanılması devam ediyor. Yazıktır, günahtır!’’ programsızlıktır!’’ ‘’Rekoltemiz iki bölgede toplamda 12 bin tondur’’

için bir proje yok ve maalesef mahrum olacağız gibi görünüyor.’’

Soru: Patates için toprağın önemi nedir? Ülkemizde patates için en verimli topraklar hangi bölgelerdedir? ‘’Lezzet ve albenisi açısından bütün dünyanın kabul ettiği en güzel topraklar; Çayönü, İncirli, Beyarmudu ve bunun tabi ki de Rum tarafından bulunan kırmızı topraklardır. En güzel patates bu topraklarda yetişiyor fakat biz üretimi baltalamak ve bu güzel ürünü öldürmek için elimizden geleni yapıyoruz. Tabi ki ambargolar altında da eziliyoruz. Rum tarafına bakıldığında bir tüccar yada üretici, gidip Avrupa’nın herhangi bir yerinde pazar bulabiliyor ve bu ürünü de rahatlıkla pazarlıyor. Biz de Annan Planı’ndan sonra Yeşil Hat Tüzüğü açıldıktan sonra ancak satmaya başladık fakat buna rağmen yine Rum tarafına

Soru: Su sorunu yaşıyor musunuz? ‘’Günden güne doğu bölgemizdeki su rezervlerimiz azalıyor. Bölgemizde bulunan gölette büyük bir su depolandı. Biz bunu defalarca geçmiş Tarım Bakanları ve şimdiki bakanımıza ‘’bu suyu bir şekilde değerlendirelim’’ talebinde bulunmamıza rağmen kimse bize yardımcı olmadı. Bu su buharlaşmaya devam ediyor. Zamanla bu su ziyan olacak ve bitecek. Su rezervlerimiz günden güne azalmaya devam ediyor. Yazıktır, günahtır! Batı bölgemize de iki yıl üst üste yağan yağmurdan dolayı su rezervleri saatte 10 ton olan kuyu, şu anda 50-60 tona kadar çıktı.’’ ‘’Maalesef mahrum olacağız gibi görünüyor…’’ Soru: Türkiye’den gelen ve tarım alanları için projelendirme aşamasına geçilecek sudan beklentiniz nelerdir? ‘’Türkiye’den gelen su boruları patlamadan öncede denize dökülen su, hala daha denize dökülmektedir. Bu sudan hiç kimse yararlanamadı. Sadece Güzelyurt bölgesinde narenciye için bir çalışmalarını sürdürüyor. Bu suyun bölgemizde kullanılması için bir proje yok ve maalesef mahrum olacağız gibi görünüyor.’’ ‘’Yıllık üretimimiz yaklaşık 25 bin ton’’ Soru: KKTC’nin yıllık patates ihtiyacı ne kadardır? Bu rakam yeterli midir? ‘’Sadece sofralık olarak yıllık yaklaşık 15 bin ton patates tüketimi vardır. 1500 ton da sanayi tipinde kullanılıyor. Yıllık üretimimiz yaklaşık 25 bin ton’dur ve fazlasıyla iç piyasada yeterli oluyor. Şu anki hasadımız da yaklaşık 12 bin tondur. Bizim Aralık ayına kadar tüketeceğimiz tahmini olarak patates miktarı 8 bin ton’dur. Bu sezon mantar hastalıklardan dolayı bazı bölgelerde verim kaybına uğradık.’’


Ağustos 2020

Mesarya Gazetesi

12

Muhabir ve Program Yapımcısı Pınar Barut, internet haberciliği ile ilgili bilgi vererek, dedikodu haberciliğinde artış yaşandığını savundu.

‘’Haksız rekabet basın özgürlüğüne darbe vurdu’’

PINAR BARUT

Radyo Havadis’te başarılı programları ile ismini duyuran Pınar Barut Mesarya’ya gazetecilik üzerine konuştu. ‘’Ülkemizde branş gazeteciliği yok’’ Soru: Kendinizi tanıtır mısınız? ‘’Yaklaşık 16 yıldır medya sektöründe yer alıyorum. 33 yaşındayım. Temelimi radyoculukla oluşturdum. Radyo noktasında dünyada birçok örneklerini araştırdım ve medyanın temelinin radyo ile oluşturulduğunu gördüm. Radyoculuğun, gazeteciliğin bir dalını oluşturduğuna inanıyorum. Örneğin mizah programı yapmıyor ve ürettiğiniz içerikle habere uygunsa ve araştırıp bilgi veriyorsanız; gazeteciliğinin bir mekânını oluşturuyorsunuzdur. Bu yüzden radyoyu, mikrofonu gazeteciliğin mekânlarından birisi olarak görüyorum. Bu bağlamda yaklaşık 15 yıl radyoculuk serüvenim devam ediyor. Benim için radyoculuk; salt bir müziğin dışında haber verme, sosyal eleştiri, siyasi mizah olduğu için beni gazetecilik için yetiştirdi. Bunun yanı sıra da şuan, Hukuk Fakültesi`nde öğrenimime devam ediyorum. Gazetecilik Bölümü mezunu olmadığım için kendime gazeteci diyemiyorum. Zaten yaptığım işim tam olarak bu değil. Bu yüzden kendime ‘’haberci’’ diyorum. Muhalif bir yapıya sahip olduğumdan dolayı medya sektörü içerisinde birçok işyeri değiştirdim. Ülkemizde bilindiği üzere ‘’Branş Gazeteciliği’’ yok. Örneğin birgün Cumhurbaşkanı ile röportaj yapıyorsunuz, ertesi gün yangına diğer gün ise sele gidebiliyorsunuz. Dolayısıyla muhabir kimliğini de seviyorum. Çünkü muhabir, işin en ateşli kısmında yer alan kişidir. Özellikle pandemi sürecinde tüm karantina otellerine girdik, ‘’bir vaka daha çıkacak mı?’’ diye saatlerce kapılarda beklediğimiz de oldu. Pandemi süreci nedeniyle birçok gazetemiz basılı yayınını durdurdu. Bu nedenle bende geçmiş yıllarda TV ve radyoda da çalışan birisi olarak, haberlerimizi yazmak yerine artık internete yüklemeye başladık.’’ ‘’Mesleğin şanı yerlere sürüklenen noktaya geldi’’ Soru: Ülkemizdeki internet haberciliği hakkında neler düşünüyorsunuz? ‘’Maalesef internet gazeteciliği artık berbat bir hal almış durumda. Çünkü herhangi birisi gidip hazır sitelere 300-500 Türk lirası ödeyerek bu sitelere sahip oluyor. Diğer sitelerden haberleri çalıyor ve sitesine yükleyerek belirli bir noktaya geliyor. Daha sonra siyasi görüşüne yada olay yaratmak istediği noktaya göre iddia ortaya atıyor. Ve bu ülkede internet haberciliği bu şekilde devam ediyor. Maalesef bu durum mesleğin şanını yerlere sürükleyen bir noktaya geldi. Bir bilgisayar, 3-5 kuruşa yapılmış bir site, kelime hatalarıyla dolu bir haber ve bir muhabirden oluşan vasat koşullarda internet haberciliği yapılmaya çalışılıyor. Bu siteyi işletenlerinin bazılarının kim olduğunu künyelerine isimleri yazılmadığı için bilemiyorsunuz.’’ ‘’Dedikodu haberciliğinde artış yaşandı’’ Soru: Sizce 2000 yılından itibaren gazetecilik anlamında ne gibi değişimler yaşandı? ‘’2000 yılından sonra gazetelerini yada muhalif yapısından

PINAR BARUT

MUHABİR VE PROGRAM YAPIMCISI

dolayı iş bulamayan ve bu yüzden gazeteciliğini internete taşıyan kişileri bir kenarda tutmak gerekir. Bu kapsamda Türkiye’de kriz yokken bile Habertürk Gazetesi basılı yayımını tamamıyla durdurarak, internet haberciliğine geçti. Habertürk Gazetesi gerçek anlamda bir gazeteydi, fakat bizim sorunumuz zaten 2000 yılından sonra haberlerini ve yayınlarını internete taşıyan yada kendine çalışacak mecra bulamadığı için internet ortamında kendi medyasını veya kanalını yaratanlar değildir. Bizim sorunumuz; aslında hiçbir temeli olmadan internet ortamında bir şeylerin yapmanın kolay ve ucuz olmasından dolayı temelsiz bir şekilde ‘’ben internet gazetecisiyim yada gazeteciyim’’ bilinciyle hareket eden kesimden oluşuyor. Durum böyle olunca doğru haberi ayıklayabilmek zorlaştı. Çünkü bu kesimlerin artmasıyla, toplumun en önemli hakkı olan doğru haber alma hakkına balta vuruldu. Birey haber almak için internete giriyor ve karşısına 10 farklı siteden, 10 farklı haber çıkıyor. Okuyucu hangisinin doğru olduğunu anlayamıyor. Bu noktada yapılması gereken, gerçekten habercilik yapanların bu siteleri ayıklamasıdır. Yalan, yanlış haberleri yayımlayan siteler özellikle Covid-19 sürecinde artış gösterdi. Bu süreçte bazı internet siteleri 60 vakanın olduğunu dahi söyledi. Bizlerde bu haberleri ayıklamak ve doğru haberi almak, yayımlamak için saatlerce hiçbir şekilde ulaşılamayan Sağlık Bakanlığı`nın kapılarında bekledik. Bu süreçte doğrulanmamış ve kişilerin kendi çıkarları doğrultusunda çıkarttığı haber olan ‘’dedikodu haberciliğinde’’ de artış yaşandı. Çünkü daha önce gazete bir belgeydi ve sizin oraya yanlış haber yazmanız, 50 yıl boyunca arşivde yanlış haber olarak yer almaya devam ederdi. Bu yanlış, sizin namınıza da bir leke sürerdi. İnternet haberciliğinde ise yalan, yanlış ve kim tarafından yazıldığı belli olmayan haberlerle dolu.’’ ‘’Haksız rekabet basın özgürlüğüne darbe vurdu’’ Soru: Kıbrıs’ta basının özgür olduğunu düşünüyor musnuz? Gazeteciliği ticari bir faaliyet olarak düşünmek doğru mu? ‘’Kıbrıs’ta 15 yıl önce basın özgürlüğünden daha rahat bahsedebilirdik, fakat Kıbrıs’ta ki sorun iktidarların baskılarıyla oluşan sorun değildir. Her ülkede olduğu gibi iktidar muhalifleri yada yandaş gazeteleri vardır. Bu basın özgürlüğü kapsamında değerlendirilecek bir şey değildir. Basın özgürlüğü kapsamında değerlendirilecek şey, yapılan haberlerin iktidar yada belirli başlı yerler tarafından engellenmesidir. Kıbrıs’ta buna çok rastlanmaz. Kişi zaten gönüllü olarak yapar. Örneğin yeni gazete çıkartacak olan kişi, görüşünü, yapacağı haberlerinde hangi minimalde olduğunu belirtir. Bu kişilerin basın özgürlüğü anlamında baskıya uğradığını iddia edemeyiz. 15 yıl önce Kıbrıs’ta görüşlerini belirten, ne yapacaklarını söyleyen gazeteler vardı. İktidar baskısının da olduğunu düşünmüyorum fakat özgürlük anlamında son 15 yılda ‘’haksız rekabet ortaya çıktı.’’ Gazetecilikle alakası olmayan yada bir medya yaratıp özgür basına destek hayali olmayan iş adamlarının, kumar patronlarının kalkıp gazete yada haber sitesi kurmasıyla haksız rekabet, basın özgürlüğüne darbe vurdu. Bunu bir örnekle pekiştirecek olursak eğer, yeni bir gazete çıkarmaya karar veren kişi yeterli geliri olmadığından dolayı sadece reklam ile ayakta duruyor. Belirli bir görüş sahibi olan bu gazete; yeteri bir oranda geliri olmadığından dolayı ülkenin en iyi gazetecilerini istihdam edemiyor, en iyi kalitede kâğıtları kullanamıyor. Fakat ülkede dürüst, adil ve tarafsız olarak haberlerini sunuyor. Öte yandan da reklama dahi ihtiyaç duymayan kumar patronları, ülkedeki en iyi araştırmacı gazetecileri yüksek meblağlarla ikna ediyor, en iyi kâğıtta gazete basıyor. Bu noktada sadece emeği ve reklam geliriyle ayakta durmaya çalışan onurlu, gururlu ve özgür gazeteciler varken; diğer tarafta kendi çıkarına, istediği araziyi alamayınca hükümeti haksızca eleştiren, canı sıkılınca muhalefeti ezen ve sürekli kendi çıkarları doğrultusunda ‘’tetikçi gazetecilik’’ yapanlar var. Gazeteciler


Mesarya Gazetesi

Ağustos 2020

13

Mecra değişebilir. Belki 15 yıl içerisinde yazılı basın camiası içerisinde bu haksız rekabet ve kişiler biliHaber de ‘’ulaştığımız sağlam kaynaklardan alınan kalmayabilir. Her şey dijital niyor fakat kamu içinde bilinmediğinden dolayı bilgilere göre’’ de yazılıyordu. Sormak istiyorum, ortama geçebilir fakat gazeteciliğin bu haksızlığının nasıl durdurulacağının düşü‘’sizin kaynaklarınızın sağlam olup, olmadığını nülmesi gerektiğini düşünüyorum.’’ kim nereden bilsin?’’ kendisi, insanoğlu var oldukça var Covid-19 döneminde insanlar, prim vermeye olacaktır. Sadece şekil değiştirebilir. ‘’Gazetecilik, insanoğlu var oldukça var olabaşladı ve bu sayfaları tıklamaya devam ettiler. Haber alma, araştırma ve haber verme caktır’’ Biz insanlar her şeye alıştığımız gibi Covid-19 bunun insanoğlu var oldukça devam sürecini de alıştık. Ondan sonraki zaman diliSoru: Gazeteciliğin geleceğini nerede görüminde de fark ettim ki; ‘’sağlam kaynaklardan eder. 15 yıl sonra kesin burada oluruz yorsunuz? edindiğimiz bilgiler’’ diye paylaşan sayfaların aldiyemeyiz fakat benim öngörüm ‘’Mecra değişebilir. Belki 15 yıl tına insanlar ‘’yalan söylüyorsunuz, söylediğiniz içerisinde yazılı basın kalmayabilir. gazeteciliğin ölmeyeceğidir. çıkmadı, güvendiğiniz kaynaklara güvenmeyin’’ Her şey dijital ortama geçebilir fakat ‘’Nerede olur?’’ dersek eğer gibi tepkiler gelmeye başladı. İnsanlar yavaş yavaş gazeteciliğin kendisi, insanoğlu var olbile olsa kimin doğru kimin yanlış olduğunu anladık bilemem dukça var olacaktır. Sadece şekil değişti-

rebilir. Haber alma, araştırma ve haber verme bunun insanoğlu var oldukça devam eder. 15 yıl sonra kesin burada oluruz diyemeyiz fakat benim öngörüm gazeteciliğin ölmeyeceğidir. ‘’Nerede olur?’’ dersek eğer bilemem… ‘’ ‘’Pandemi döneminde asılsız yüzlerce haber yapıldı’’

Soru: Kıbrıs halkı basına güveniyor mu? Son zamanlarda yapılan yalan haberler güvenin sarsıldığını düşünüyor musunuz? ‘’Pandemi süreci ile KKTC özelinde pandemi verilerini almanın tek yolu; geleneksel veya yeni Kıbrıs Türk medyasını takip etmekti. Pandemi sürecine kadar KKTC’de, Türkiye kanallarındaki diziler ve haberler büyük bir kesim için önemliydi fakat pandemi döneminde KKTC özelindeki doğru haber CNN, NTV veya Habertürk değil; Havadis, Yenidüzen, BRT vb. birçok gazete veya kanaldan öğrenileceğini öğrendik. KKTC’de bugün kaç vakanın çıktığını Türkiye’deki kanallar, gazetelerden değil; KKTC’de ki medyadan öğrendik. İnsanlar sadece KKTC’deki TV ve gazeteleri takip etti. Bilgi kirliliğinin de en yüksek seviye çıktığı dönem ile KKTC halkının en çok güvenmesi gereken yine KKTC medyasının olduğunu öğrendiği dönemler aynıdır. Fakat bu noktada bazı medya kuruluşları, kamunun neye tıklayacağını, iyi ezberlemiş. ‘’Hangi başlığı ya da haberi koyarsam halk daha çok tıklar’’ mantığına yönelmiş durumdadır. Örneğin ‘’Bakan bugün 2 pozitif vakanın olduğunu söyledi’’ demek ile ‘’Bugün 35 vaka olabilir’’ demeye döndü. İnsanları galeyana getirerek daha fazla tıklanırsınız ve reklamlardan da para alırsınız. Fakat siz gazeteci değil; dedikoducu, felaket tellalı olursunuz. Bu dönemde bunlar da ayıklandı. Özellikle pandemi dönemde bizlere de birçok ihbarlar geliyordu ve birçok ihbarda büyük ihtimalle de doğruydular fakat bizler bu dönem özel bir dönem olduğunun farkındaydık ve gerekli olan devlet mecradan kesin bilgi aktarılmadan, haberini yapmıyorduk. Pandemi döneminde vaka haberi duyup, kamunun hangi davranışa gireceğinin bilemediğimizden ve bu dönemin en önemli ayağı da halkın belli bir psikoloji de tutmaktı. Bizler bunun farkında olduğumuzdan haberini yapmıyorduk, fakat aynı ihbarlar diğer gazetelere de gidiyor. Bu gazeteler, gazetecilik diline yakışmadan haberini yapıyordu. İhbarların kesinliği kabul görmeden, Sağlık Bakanlığı tarafından resmi açıklamayla doğrulmadan haber yapılıyordu.

fakat bu yalan yanlış haber yapanların sonunu getirmiyor.’’

‘’Mesleğin etik kuralları vardır’’ Soru: Pandemi sürecinde herkes konuk alıp yayın yaptı. Bu konuda neler düşünüyorsunuz? ‘’Bu konu aslında biraz da ‘’hat’’ meselesi olabilir. Özellikle pandemi döneminde ülkede farklı alanlarda tanınmış kişiler, facebook yayını açıyor ve belediye başkanını konuk alıyor. Bu noktada ben yayını açan değil de; yayına konuk olan belediye başkanını eleştiriyorum. Çünkü bu fenomenler internette kendisini tanıtmayı amaç edinen ve ‘’zaten ben haberci değilim’’ diyenlerdir. Bu bağlamda fenomen, gazeteci olmamasına ve amacının da belli olmasına rağmen, koskoca belediye başkanları gidip bu kişilere konuk olmasına kızıyorum. Bunun dışında TV’ler internet ortamına geçince de birçok medya sektöründe değişimler oldu. Örneğin eli yüzü düzgün fakat gazeteci olmayan, gündemi takip etmeyen ve konuk ettiği kişiyle hiçbir şekilde bağlantısı, fikri olmayan kişiler ekrana çıkmaya başlandı. Sadece günü kurtarmak için yapıldı. Bu kapsamda biraz vizyonu olan kişiler, plajda üstsüz yakalanan ünlünün haberini yayımlar gibi konuşan kişilere konuk olmamalıdır. Mesleğin etik kuralları var. Bilinen ve yıllardır var olan, duruşu ve görüşü olan, hizmetiyle ses getiren medya kuruluşlarına konuk olunmalıdır. Bu noktada en büyük iş siyasilere, konuk alınan insanlara düşünüyor. Çağrıldıkları programlara ve onları konuk edecek kişileri iyi araştırmaları gerekmelidir.’’


Ağustos 2020

Mesarya Gazetesi

14

Demirhan bölgesinde Molehiya üretimi yapan Ali Tunçtaşlı ile sektörün sorunlarını konuştuk.

‘’Kendi tohumumuzu yetiştiriyoruz’’

ALİ TUNÇTAŞLI MOLEHİYA ÜRETİCİSİ Kıbrıs’a özel bitki çeşitlerinden biri olan mlehiya, bu yıl hak ettiği değeri buldu. Günden güne artan molehiya üreticisi sayısı bunu doğruluyor. Demirhan bölgesinde molehiya üretimi yapan Tunçtaşlı, yerli talebin çok fazla olduğunu, son birkaç senedir İngiltere’ye de ihracat yapıldığını kaydetti. Tunçtaşlı, en büyük sorun olarak damlama sistemini gösterirken, su maliyetini karşılamanın gittikçe güçleştiğini belirtti. ‘’Ekim ayı Nisan’dan Mayıs’a geçti’’ Soru: Sizi tanıyabilir miyiz? ‘’Mesleğim Avukatlık ama çocuk yaştan beri tarımın her alanı olan ekme, biçme işlerini dedemden öğrenerek bugünlere kadar geldim. Güzelyurt bölgesinde narenciye bahçemiz var. Sezonuna göre enginar ve serada da domates, salatalık, fasulye gibi sebzelerin yetiştiriciliğini yaptık. Yaklaşık 16 yıldan beridir molehiya üretiyoruz. Lisede eğitim gördüğüm esnada molehiya yetiştirmeye başladım. Kıbrıs’ın milli yemeği olan molehiya, Akdeniz’de yetişen bir bitki türüdür. Küresel ısınmadan dolayı zaman kaybına uğradı. Çünkü dedemin zamanında Nisan ayının 1’nde 3 veya 4 kesimi alınırken; küresel ısınmadan dolayı bu tarih 15 Mayıs’a kadar gecikti. Şu andaki ekme zamanı ise sıcaklıklara bağlı olarak Mayıs ayının 15’i gibidir. Fakat bazı dönemlerde yine sıcaklıklara bağlı olarak ayın başında da ekilebilir.’’ ‘’Molehiyanın tohumunu kendimiz üretiyoruz’’ ‘’Molehiyanın tohumunu da kendimiz üretiyoruz. Çünkü öyle bir dö-

neme geldik ki, tohumun genetiği ile oynanmaya başlandı. Normal yaprağının 3-4 katı büyüklüğünde neredeyse asma yaprağı kadar molehiya yaprağı olmaya başladı. Laboratuvar ortamında genetiği değişen tohumları kullanmadığımızdan, yerli özelliğini kaybetmemiz için kendi tohumumuzu yetiştiriyoruz. Mayıs ayının 15’inde veya o haftalarda molehiya ekimine başlıyoruz. Tarlanın sürülmesi de çok önemli bir husustur. Tarlayı biz genelde tırmık ile sürüyoruz ki; tezekli kalsın. Çapa ile tarla sürüldüğü zaman tarla dümdüz oluyor. Tohumu da attığınız zaman bu sefer sulandığında, suyun gücüyle tohumu götürme ihtimali oluşuyor. Bu yüzden tırmık ile tarla sürüldüğü zaman tezek çıkarıyor. Tohumu da attığınız zaman, tohum olduğu yerde kalıyor ve suyun onu götürme imkanı da ortadan kalkmış oluyor. Yine suyun gücüne bağlı olarak molehiya evrekleri açılıyor. Molehiya evrekleri dediğimiz, beş ayak genişliğinde 55-60 ayak uzunluğunda dikdörtgen şeklindeki tavla kısmı dediğimiz şekillerdir.’’

‘’Köy kooperatiflerine ait kuyuların sularını kullanıyoruz’’ Soru: Molehiya için suyun önemi nedir? ‘’Yetiştiriciliğimizi Demirhan bölgesinde yapıyorum ve Demirhan molehiyanın anavatanıdır. Bunun yanında Minareliköy ve Çukurova köylerinde molehiya oldukça yetiştirilen bölgelerdir. Bizim kullanmış olduğumuz su da, o bölgelerdeki kooperatiflere ait kuyuların sularıdır. Hatta insanların eskiden bana sorduğu ilk soru ‘’ne suyu kullanıyorsun?’’ sorusudur. Çünkü o bölgede Kanlıdere’nin geçtiği hudutlar var. İnsanlarımız da doğal olarak çekiniyorlardı. Bizim kullandığımız köylerin kendi kooperatiflere ait kuyuların sularıydı. Bugün, bir saat suyun bedeli takribi 40-45 TL’dir ve bu büyük bir maliyetidir. Suyun gücü de 4 inçlik bir sudur. Tohumumuzu attıktan sonra tarla tercihe göre hiç ekilmemişse, tohumu attıktan sonra içerisine herhangi bir gübreye atmaya gerek yok, fakat aynı tarlayı birkaç sene ekerseniz toprağın gücü azalır. Bu yüzden taban gübresi dediğimiz gübreler vardır. Toprağın içine atılır ve toprak güçlenir.’’ ‘’İnsanlarımız eskisi gibi molehiya işine meraklı olmadıklarından dolayı işçi bulmakta zorlanıyoruz’’ Soru: Ne kadarlık bir alanda üretim yapıyorsunuz? ‘’Her yıl 3 dönümlük bir alanda üretim yapıyorum. Bu rakamdan daha fazlasını üretemem çünkü vakit ve emek istiyor. İnsanlarımız eskisi gibi molehiya işine meraklı olmadıklarından dolayı işçi bulmakta zorlanıyoruz. Üç dönümlük alana tohum attıktan sonra, 4 inçlik ‘’can suyu’’ diye ifade ettiğimiz su ile bango dediğimiz alanımızı baştan aşağıya kadar sulamaya başlarız. Suyun gücü ile molehiya bangomuz komple suya gömülür. Zaten altı kapanmıştır ve bu şekilde suyunu içer. Üç dönümlük alana yaklaşık olarak on beş bango molehiya ekiyoruz.


Ağustos 2020 Her birinin su içme süresi 45 dakikadır. Molehiyada en önemli nokta, tüm molehiyalar aynı gün ekilmez. 10--15 günlük zaman aralıklarında ekilir.’’ ‘’Aynı yerden 4 defa kesim yapılabilir’’ Soru: Molehiya ekimi gerçekleştikten yaklaşık kaç gün sonra verim alınır? ‘’Bir tohumu ekildikten sonra 50. gününde kesime hazır olur. Bereketli bir dönemde bir molehiya ekildikten sonra aynı yerden 4 defa kesim yapılabilir. Şayet 3 dönüm ekildiği zaman yetiştirmeniz, ayıklatmanız ve satmanız mümkün olmadığından dolayı kısım kısım ekilir, bitirilir ve diğerine başlanır. Ekimden sonra ektiğimiz yer 3 gün sonra soğutma evresi dediğimiz, su ile tekrar aynı yer sulanır. 3’ncü günün sonunda soğutma işlemi tamamlanır ve artık bangoyu 15 gün boyunca hiçbir şekilde sulanmaz. 15 gün içerisinde molehiya artık filizlenir, 3 yaprak haline geldiği zaman susar ve damarları kırmızı renge bürünür. 15.gün esas suyunu vermeye başlanır. Haftada bir defa olmak üzere gömme şeklinde sulanır. Bu arada ektiğiniz yerde ot çıkarsa, bangonun içerisine girerek çıkan tüm yabani otlar sökülür. Bunlar diken, sarmaşık gibi molehiyanın büyümesini engel olacak şeyler olabilir.’’

Mesarya Gazetesi

15

molehiya artık hiçbir şekilde tüketilemiyor. Bu yüzden sarmaşıkların yetiştiği bir tarlada bizler bir yıl aralık vererek yetiştiriyoruz. Öte yandan molehiyanın da kurtları vardır. Yapraklarında beyazımsı bir katman oluşan molehiya, ayıklandığı sırada fark edilmez ise, temas ettiği diğer molehiyaları da kurtlar ve diğer bütün molehiyalar kullanılamaz hale gelir.’’ ‘’Hobi amaçlı yapıyorum’’

Soru: Molehiya artık bir ihracat ürünü haline geldi. Siz bunun için herhangi bir girişim yaptınız mı ya da yapmayı düşünüyor musunuz? ‘’Bu işi çocukluktan yaştan itibaren yapıyorum ve bu iş, benim asıl mesleğim değildir. Sadece hobi amaçlı yapıyorum. Ek bir gelirdir de aynı zamanda hepimize… Benim aslında bir hayalim var. Nasıl ki ülkemiz de Cypruex tesisleri var. Narenciye üreticileri de ürünleri Cypruex’e götürüyor ve onlarda üreticilere alım garantisi veriyor. Bu ürünlerde dış ülkelere satılıyor. Bu noktada bizler molehiya’ya yeteri kadar özen göstermedik. Molehiya KKTC’nin dışında da İngiltere, Kanada’ya, Avustralya gibi Kıbrıslı ‘’Türkiye’den Türklerin ve Rumların olduğu tüm bölgelere, gelen su boruları ülkelere ihracatı olabilir. Bunun yapılmapatlamadan öncede ‘’Zor ve zahmetli olduğundan anne, masının nedeni ise, üretim rekoltemiz az denize dökülen su, hala daha nenenin yemeği gibi görülmeye başve gençlerimiz özen göstermiyor. landı’’ 15 mayıstan başladığımız üretimimizin denize dökülmektedir. Bu sudan ilk aşamasından itibaren 4 aylık süreçte hiç kimse yararlanamadı. Sadece Soru: Ülkemizde yetişen molehiya tarlada ve yeteri kadar özeni göstereGüzelyurt bölgesinde narenciye hakkında neler düşünüyorsunuz? bilecek gençlerimizi maalesef kalmadı. için bir çalışmalarını sürdürüyor. Bu Değerlendirir misiniz? Dedelerimiz, Nenelerimiz ancak bu iş‘’Molehiya kültürümüzün bir parçasıleri yapabiliyor. Bu sefer de ne mi oldu? suyun bölgemizde kullanılması dır. Eskiden özellikle yaz gecelerinde Molehiya kapasitemiz düştü. Bizim yeiçin bir proje yok ve maalesef her sokakta kadınlar buluşur, sohbetler tirdiğimiz taze ve kuru molehiyalar ülke mahrum olacağız gibi eder, ilişkileri daha kuvvetli ve birbirlerine ihtiyacına cevap veriyor. görünüyor.’’ yardım duygusu daha fazlaydı fakat şimdiHayalime gelecek olursak eğer, nasıl ki Cyplerde öyle bir döneme geldik ki insanlar birinin ruex ürünlerini dış ülkeye pazarlıyorsa; bence molehiya ayıkladığını gördüğünde, saklanmaya hem işsiz gençlerimize iş olanağı hem de işi olup başladı. Eski bağlılık, sevgi, yardım duygusu kalmadı. ek gelir kazanmak isteyen insanlarımıza da bir ek gelir Özellikle bu yemeği yapan genç kızlar da yapmamaya başladı. olması için molehiya tesisin kurulmasıdır. Molehiyaların tıpkı Çünkü bu zor ve zahmetli olduğundan anne, nenenin yemeği gibi Cypruex gibi mevsimsel işçileri istihdam ederek molehiyaların topgörülmeye başlandı. lanması, ayıklanması ve kurutulması sağlanıp pazarlanmasıdır. Bu sayede molehiyanın bir markası olur, pazarlanıp gelir elde edilir ve Molehiya tercihe göre taze ve kuru olarak satılıyor. Eskiden kadınları- genç nesil istemese bile bir iş olanağı açarız. Bu olduğu zaman işsize mız molehiya ayıklamaya daha meraklıydı fakat şimdilerde işçi bula- iş olanağı aynı zamanda ek gelir kapısı olur. mak çok zor hale geldi. Bunun çok büyük sıkıntısını çekiyoruz. Çünkü Molehiya dallarını da kullanabilen bazı dış ülkelerin olduğunu da göbir kadın eğer molehiya ayıklayacaksa günün neredeyse 10 saatini rüyorum. Biz yaprağını aldıktan sonra dallarını hayvanlara veriyoruz oturup, para karşılığında molehiya ayıklıyor. Şimdilerde bugün bunu fakat Mısır’da dallarını kağıt, ip, çuval bezine dönüştürüldüğünü de yapabilecek kaç gencimiz var ki? Fakat eski insanlar sabah oturur 5 gördüm.’’ demet ayıklıyor, akşama ayıkları 5 demet ayıklar. Günde 10 saat molehiyasını ayıklar.’’ ‘’Delik var ise eğer; en temiz molehiyadır demektir’’ ‘’İyi bir şekilde saklandıktan sonra 2 yıl raf ömrü vardır’’ Soru: Molehiyaya neler zarar verir? ‘’Bir molehiya kurutulduktan ve iyi bir şekilde saklandıktan sonra 2 senelik bir ömrü vardır. Eğer nemli bir ortamda bulundurulsa, o molehiya küflenmesine, kurtlanması sebep olur. Şayet kuru molehiya ayda bir kere çamaşır ipine asıl güneşe bırakılırsa en az 2 yıl raf ömrü vardır. Molehiyanın tarlada da düşmanları vardır. ‘Sarı ot’ dediğimiz bir hastalığı vardır. Molehiya büyüme aşamasına geçtiği sırada yerden molehiyanın tüm tarafına sarmalayan bir ağ, molehiyanın etrafını sardıktan sonra içini sarar ve örmeye başlar. Örmeye başladıktan sonra da

Soru: Sizce molehiya hak ettiği değeri alıyor mu? ‘’Molehiya için verdiğimiz emeğin karşılığını alıyoruz. Çünkü yetiştiren sayısı az olduğu için molehiya’da bol içinde yaşayamıyoruz. Verdiğimiz emeklerin karşılığını alıyoruz. Bu noktada halkımızdan bir talebim olacaktır. İnsanlar her zaman dış görünüşe önem verir fakat molehiyayı satın alırken, delikli yaprak olmamasına dikkat ediyorlar. Çünkü halk tarafından bilinen fakat yanlış olan bir algı vardır. ‘’Eğer molehiya yaprağı delikli ise onu kurt yedi’’ algısıdır. Molehiya yaprağında delik var ise, ‘’o molehiyaya ilaç atılmamıştır’’ demektir. Molehiyada hiç delik yok ise, bu molehiya ilaçlanmıştır demektir. Delik var ise eğer; En temiz molehiyadır demektir.’’


Ağustos 2020

Mesarya Gazetesi

16

İçişleri Bakanlığı ile Değirmenlik Belediyesi arasında maks pilot bölge projesi için işbirliği protokolü imzalandı

İçişleri Bakanlığı toplantı salonunda bugün saat:10.30’da gerçekleşen toplantının ardından İçişleri Bakanı Ayşegül Baybars ve Değirmenlik Belediye Başkanı Ali Karavezirler, e-devlet programının en önemli ayağı olan Mekansal Adres Kayıt Sistemi (MAKS) kontrol ve denetleme maksatlı pilot bölge seçilen Değirmenlik Belediyesi ile stratejik işbirliği yapılması, bilgi ve iletişim teknolojileri konularında birlikte çalışılmasının sağlanması amacıyla işbirliği Protokolüne imza attı. Toplantıda İçişleri Bakanlığı Müsteşarı Mehmet Öznacar, Yerel Yönetimler Müdürü Fatma Serinkan, Nüfus Kayıt Dairesi Müdürü Faika Tanoğlu, Bakanlık Hukukçusu Emine Uzun, Bakanlık Bilgi İşlem Sorumluları Cem Beyaz ve Sercan Tekkan ile Değirmenlik Belediyesi Müdürü Mustafa Uluçınar ile Değirmenlik Belediyesi İdari İşler Sorumlusu Haşim Kiracıoğlu, Değirmenlik Belediyesi İmar ve Bayındırlık Bölümü personeli Nilgün Aydın da hazır bulundu. Baybars, Maks Projesi, kamu kurum ve kuruluşlarının en önemli rehberi olacak” 28 Belediye ile ortak olarak yürütülen Mekansal Adres Kayıt Sistemi’nin devreye girmesiyle başta nüfus kayıt sistemi için gerekli dijital alt yapının sağlanacağını ve kamu yönetiminde pek çok alana sağlıklı, kapsamlı ve güncel hizmet sunulacağını açıklayan Baybars, “MAKS Projesi ile temelde kişilere ait güncel adres bilgileri işlenerek, coğrafi bilgi sistemleri ve mekanların örtüştürülmesi ile oluşacak geniş veri tabanının kamu kurum ve kuruluşlarının çalışmalarında en önemli rehber olacağının altını çizdi. İçişleri Bakanlığı Yerel Yönetimler Müdürlüğü, bünyesinde adrese dayalı nüfus kayıt sistemi için gerekli alt yapıyı oluşturacak olan Mekansal Adres Kayıt Sistemi (MAKS) Projesi kapsamında daha önce yapılan teknik çalışmalar sonucunda TÜRKSAT tarafından 2017 yılına ait uydu görüntüleri temin edilmiş, Mobil 360 Panoramik Görüntü

Çekimi ile MAKS Veritabanı Tasarımı ve Veri Entegrasyonu yapılmıştı. MAKS Saha Çalışması ve MAKS Veri Temini/ Üretimi kapsamında ada genelinde sahadan adres verileri toplanmaya ve bu verilerin sayısal ortama aktarılması, birbirleriyle ilişkilendirilmesi hedeflenmişti. Baybars, “Evlere kapanarak yapılan çağ dışı nüfus sayımları da artık tarihe karışacak” Bu kapsamda 28 Belediye ile ortak yürütülen MAKS Projesinde, 2-12 Nisan 2019 tarihlerinde belediyelerin görevlendirdiği personellere eğitim verilmiş ve belediyelerin MAKS Projesi kapsamında sahadan toplanan verilerin güncellenmesi, eksik olan mahalle, sokak ve hane numaralandırma çalışmalarının tamamlanmasını beklediklerini ifade eden Bakan Baybars, “bugün, bu saha çalışmaları en hızlı şekilde tamamlayan belediyelerimizden biri olan Değirmenlik Belediyesi ile çok önemli bir işbirliği protokolüne imza atıyoruz”dedi. Değirmenlik Belediyemizin bölge muhtarlarımızla birlikte yürütecekleri çalışmalarla MAKS Projesi için Pilot Bölge olarak belirlediğimiz Değirmenlik Belediyesi’nin saha çalışmasıyla oluşan verileri, bakanlığımızın nüfus sisteminde kayıtlı kişileri ikamet ettikleri adrese göre eşleştirecek, buna paralel olarak da Muhaceret ve Nüfus Kayıt Daireleri’nin sistemleri arasında veri alış verişi sağlanarak adrese dayalı nüfus kayıt sistemi çalışmalarımızı tamamlayacağız” şeklinde konuşan Baybars, “MAKS Projesinin tamamlanmasıyla evlere kapanarak yapılan çağ dışı nüfus sayımları da artık tarihe karışacak”dedi.

Baybars, “Ali Karavzirler ve ekibine ortaya koydukları özverili çalışmalarından dolayı teşekkür etti” MAKS Projesi kapsamında saha çalışmalarını en hızlı şekilde tamamlayan belediyelerimizin başında gelen Değirmenlik Belediyesi ile çok önemli bir işbirliği protokolüne imza atıldığının altını çizen Baybars, Değirmenlik Belediyesi ile her zaman işbirliği ve istişare içerisinde çalışmaktan büyük mutluluk duyduklarını belirtti.Ülkeye çağdaş hizmet kazandırma yolunda merkezi hükümetle yerel yönetimlerin birlikte uyum içinde çalışmasının çok önemli olduğunu ifade eden Baybars, Değirmenlik Belediye Başkanı Ali Karavzirler’e ve ekibine ortaya koydukları özverili çalışmalarından dolayı teşekkür etti. Karavezirler, “Hükümetle yerel yönetimlerin işbirliği içinde çalışması önemli” Değirmenlik Belediye Başkanı Ali Karavezirler konuşmasında hükümetle yerel yönetimlerin işbirliği içerisinde çalışmasının önemine vurgu yaparak, e-devlet programının en önemli ayağı olan Mekansal Adres Kayıt Sistemi’nin çok önemli olduğunu ve bölge muhtarlarıyla yapacakları çalışma sonucunda vatandaşa çağdaş hizmet sunma konusunda ellerinde güncel, sağlıklı verilerin oluşacağını belirtti. Karavezirler, her zaman çalışkanlığı ve yerel yönetimlere verdiği değerden dolayı İçişleri Bakanlı Ayşegül Baybars teşekkür ederek, Baybars ile çalışmaktan büyük gurur ve onur duyduğunu belirtti. Mekansal Adres Kayıt Sistemi (MAKS) Pilot Bölge Projesi sonucunda Değirmenlik Belediye sınırları dahilinde hatalı kayıtların düzeltileceği, eksik olan kayıtların ekleneceği ve kişilere ait güncel adres bilgilerinin işlenerek, coğrafi bilgi sistemleriyle mekanların örtüştürülmesinin sağlanmış olacağı belirtildi. MAKS projesinin hayat bulmasıyla oluşacak geniş veri tabanı sayesinde sadece Değirmenlik Belediyesi ve İçişleri Bakanlığı’nın daha verimli, kaliteli hizmet vermesini sağlamakla kalınmayacağı aynı zamanda birçok kamu kurum ve kuruluşlarının doğru, güncel veriler ışığında yapacakları analizlere ve çalışmalarda rehber kaynak yaratılacağı açıklandı. Toplantının sonunda İçişleri Bakanı Baybars ve Değirmenlik Belediye Başkanı Karavezirler MAKS Pilot Bölge İşbirliği Protokolü’nün halkımıza hayırlı olmasını temenni ederek karşılıklı olarak protokole imza attılar.


Mesarya Gazetesi

Ağustos 2020 Yap-el sitesi servis yoluna kavuşuyor!

Karavezirler: “Söz verdik, yaptık!” Değirmenlik Belediyesi, Minareliköy bölgesinde yer alan YAP-EL SİTESİ’ne servis yolu yapıyor. Değirmenlik Belediyesi Başkanı Ali Karavezirler, MağusaLefkoşa yolu üzeri, Yonca Kavşağı’ndan YAP-EL SİTESİ’ne giden vatandaşların daha kısa yoldan evlerine varabilmeleri için vermiş olduğu sözü tuttu. Belde haklına yaraşır, çağdaş bir servis yolu yapmayı amaçladıklarını söyleyen Karavezirler, “Söz verdik ve yaptık” dedi. Karavezirler, servis yolu olmamasından dolayı yıllarca sıkıntı yaşayan YAP-EL SİTESİ sakinlerinin hayatlarını

kolaylaştırmaktan büyük mutluluk duyduğunu ifade etti. Ana yolla kesişen ve o bölgede yaşayan vatandaşların gidiş gelişlerini sağlamak ve ulaşımlarını rahatlatmak amacıyla yapılan servis yolu 400 metre uzunluğunda olacak. Değirmenlik Belediye Başkanı Ali Karavezirler, yeni yapılan servis yolu sayesinde YAP-EL SİTESİ sakinlerinin daha çağdaş, güvenli ve kolay bir ulaşıma kavuşacaklarını söyledi. Yol yapımını yerinde inceleyen Karavezirler ayrıca, servis yolu yapımında çalışan tüm personele teşekkür etti.

İkinci Bahar Yaşam Kulübü üyelerimize doğum günü ziyaretleri İkinci Bahar Yaşam Kulübü Üyelerimizi evlerinde ziyaret ederek doğum günlerini kutlamaya devam ediyoruz. Akdoğan Belediyesi olarak çok değerli büyüklerimizin doğum günlerini kutlar sağlıklı,huzurlu, mutlu, uzun yıllar dileriz.

17

1.Bağımlılık Temalı Ulusal Fotoğraf Yarışması sergisi açıldı.

Ödüller sahiplerini buldu

(Mustafa Erkan) - Bağımlılıklarla Mücadele Derneği Medi Foundation tarafından düzenlenen ve Başbakanlık Uyuşturucu ile Mücadele Komisyonunun da katkı koyduğu I. Bağımlılık Temalı Ulusal Fotoğraf Yarışması’nın ödül töreni ve sergisi 17 Temmuz Cuma akşamı Milli Eğitim ve Kültür Bakanı Nazım Çavuşoğlu’nun katılımıyla Bedesten’de gerçekleştirildi. Yapılan konuşmalar ve ödül töreninin ardından eserlerin sergilendiği serginin açılışını Çavuşoğlu gerçekleştirdi. Yoğun ilgi gören sergide katılımcılara teşekkür belgeleri ve değerlendirmeler sonucunda dereceye giren yarışmacılara ödülleri takdim

edildi. Medi Foundation, 1.Bağımlılık Temalı Ulusal Fotoğraf Yarışması ödül dağılımı şöyle oldu; 1. İlayda Koç 2.Nesil Zengi 3. Şefik Ormancıoğlu En çok sergileme alan fotoğrafçı ödülü Nesil Zengi, Uyuşturucu ile mücadele komisyonu özel ödülü Simge Aslan, Arda Erkan özel ödülü İlayda Koç, Medi Foundation Özel ödülü Ali İhsan Akça, Özatay Fotoğrafçılık özel ödülü Cemaliye Pelit Kavani, ve katılımcalara teşekkür belgeleri takdim edildi.

Kıbrıs Vakıflar İdaresi tarafından daha önce Girne Amerikan Üniversitesi’ne (GAÜ) kiralanan Girne Karaoğlanoğlu’ndaki arazi Sağlık Bakanlığı’na devredildi.

Vakıflardan hastane için 26 milyon katkı

Kıbrıs Vakıflar İdaresi, önceden Girne Amerikan Üniversitesi’ne (GAÜ) kiralanmış olan ancak daha sonra devralınan Karaoğlanoğlu’ndaki araziyi, Sağlık Bakanlığı’na devretti. Vakıflar İdaresi, toplam 24.5 dönüm büyüklüğündeki, üzerinde karkas inşaat bulunan arazinin 22 yıllığına yapılan kira sözleşmesinden feragat ederek, alacağı 26 Milyon TL (3 Milyon Sterlin) kira bedelini, Girne hastanesi yapımı için Sağlık Bakanlığı’na bağışladı.

Bu amaçla imzalanan protokole, Kıbrıs Türk Vakıflar İdaresi Genel Müdürü İbrahim Benter ile Sağlık Bakanı Ali Pilli imza koydu. Kıbrıs Türk Vakıflar İdaresi’nde düzenlenen törene, Maliye Bakanı Olgun Amcaoğlu, Sağlık Bakanı Ali Pilli, Vakıflar Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Gökmen, Vakıflar Genel Müdürü İbrahim Benter ve bazı yönetim kurulu üyeleri ile bürokratlar katıldı.


Ağustos 2020

Mesarya Gazetesi

Köşe Yazısı

18

Sağlık

Kendini Affet! Özge SARICA Uzman Klinik Psikolog Kendini affetmek! Ne kadar zor gelse de insana, affetmeli kendini!

settiriyor.

Çünkü hayat affetmek ve yola devam etmek üzerine sınıyor bizi. Önce şu soruları bir soralım kendimize; etrafımdaki insanlara karşı ne kadar şefkatli, ne kadar toleranslıyım? Onların acılarını veya eksikliklerini gördüğüm zaman nasıl tepki veriyorum? Peki birileri bana hislerini anlattığında ne kadar dikkatle dinliyorum ya da paylaşılan hislerin ne kadarını reddediyorum? Her hangi biri hata yaptığında, acı çektiğinde bu durumu anlayışla karşılıyoruz. O kişinin kendisini iyi hissetmesi için çaba harcıyor, gerektiğinde göz yaşlarını akıtmasına, pişmanlıklarını bizimle paylaşmasına izin veriyoruz. Motive etmeye, herşeyin iyi olacağına inanması için onu dinliyor ve onunla konuşuyoruz. Peki içimiz bize hata yaptığını söylediğinde ne oluyor? Ona kızıyoruz, bu hatayı neden yaptığını dinlemek istemediğimiz için onu susturuyor, yargılıyor, hatta onu cezalandırıyoruz. Başkalarının yapabileceği hatalar bizim için affedilemez demek! Mesela etrafınızda bulunan kişilerin yüzlerini, fiziksel özelliklerini bir düşünün, yok mu kusurlu yanları? Peki onları hiç yeterince güzel, yeterince yakışıklı olmadıkları için sevilmeye değer olmadıklarını düşündünüz mü? Ya da yüzlerine bunu söylediniz mi? Ama aynanın karşısına her geçişinizde içinizdeki kişiye bunu söylüyorsunuz. Kendi beden imajımıza karşı takındığımız katı tutum bizi fiziksel yönden şişman, çirkin, kel ya da kusurlu his-

Ya da arkadaşlarınızı düşünün, geçmişte yaşadıkları ilişkiler, aile sorunları, iş veya maddi problemler yüzünden acı çektiklerinde, size ilişkisinde söyleyemediği sözlerden, farklı davranamadığı anlardan, hakkını isteyemediği patronundan, kendisini yok sayan babasından bahsettiği o anlarda, sen hakediyorsun zaten bunları yaşamayı, beceriksizsin, yetersizsin hatta sen artık çok hata yaptın sevilmeye layık değilsin dediniz mi? Peki ya kendinize nasıl davranmıştınız o anlarda, bir düşünün. İnsanoğlu en acı eleştiriyi kendine yapar ve affetme konusunda en çok kendine cimrileşir. Çünkü devreye giren yüksek ahlaki değerler, geçmiş tecrübeler ve geleceğe yönelik kaygılar bu tip durumlarda onarıcı yaklaşmamıza engel olur. Küçüklükten itiba-

ren yaşadıklarımızı dış gözle değerlendirmeye başlıyoruz. Başkalarında gördüğümüzde onaran, affeden, hatta şefkat gösteren yanımız bizi kendi hatalarımız karşısında fazlasıyla zorlamaya çalışıyor. Affedemiyoruz. Bu affetme yaşanan durumun, eksikliğin ya da acının varlığını onaylamak değil, olabileceğini kabul etmek anlamına gelmektedir. O yüzden affetmek yaşanan duruma karşı aynı zamanda bir çıkarımda bulunmayı ve geleceğe yönelik bir önlem almayı da kapsar. Yola devam etmek demektir affetmek! Biten ilişkiniz için affedin kendinizi.. Aileniz için affedin kendinizi.. Seçtiğiniz eş için affedin kendinizi.. Söylediğiniz söz, yaptığınız o davranış için affedin kendinizi.. Maddi kayıplarınız, kötü alışkanlıklarınız, istemeden acı yaşattığınız insanlar için affedin kendinizi.. Yeterince sevemediğiniz, ya da fazlasıyla sevdiğiniz için affedin kendinizi.. Size ait olan fiziksel kusurlarınız için affedin kendinizi.. Çok akıllı, çok başarılı, çok yetenekli, çok olmadığınız her ne varsa onlar için affedin kendinizi.. Anneliğinizi, babalığınızı, eş olan yanınızı, arkadaş olan kendinizi affedin.. Unutmayın, o son sözü söyleyemezdiniz, ya da farklı davranamazdınız. Çünkü geçmiş yaşandığı andan itibaren bu sorular için kendi kapısını kapatır. Geçmişi kurgulamak işe yaramaz, söyle söyleseydim, böyle davransaydım dediğiniz anda bugünün enerjisini tüketmeye başlarsınız. Bugün bulunduğunuz yerden geçmişteki halinize kızıyorsunuz, oysa ki o hatalarla geldi size, sizde gelecektekine hatalarınızla gideceksiniz. Kabul edin ve içinizden geleni sevin, onu dinleyin, onu yatıştırın.

Tüm şefkati ,sahip olduğunuz, ilk ona sunun!


Mesarya Gazetesi

Ağustos 2020

19

Sağlık

Köşe Yazısı

Pandemi Sonrası Normalleşme Süreci- “Yeni Normal” Yüksel Yılmazoğulları Akdel Uzman Klinik Psikolog Covid-19 salgınının ülkemizde görülmeye başladığı Mart ayından bu yana hiç de alışık olmadığımız bir süreç yaşadık. Deyim yerindeyse hepimiz evlerimize kapandık. Dünyanın pek çok ülkesi Koronavirisü ile mücadelesine ağır şartlarda devam ederken, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti olarak yaklaşık 3 ay süren bu sancılı süreç sonrasında normalleşmenin de ilk adımını attık. İş yerlerinin açılmasıyla birlikte dış dünyaya da yavaş yavaş açılmaya başladık fakat herkesin aklı karışık, lakin “bundan sonra neler olacak?” sorusu hayatımızı ve psikolojimizi yönetir oldu. Hayatımızın artık tamamen değiştiğini ve eskisinden farklı olacağını hepimiz biliyoruz ve bu yeni normale ayak uydurmaya çalışıyoruz. Yeni davranışlar, yeni terimler derken başka bir yolda yürümeye başladık. Tam da bu noktada, normalleşme sürecinde psikolojimizin bu durumdan ne derece etkileneceğini bilmiyoruz. Bildiğimiz bir gerçek var ki o da koronavirüs salgını, insanlık çağı boyunca mücadele edilen ilk salgın değil. Daha önce de sars, ebola, veba gibi salgınlarla da karşılaşıldı. Ancak Covid-19 yani koronavirüsün diğerlerinden farkı bulaşma hızı ve farklı DNA’sının ötesinde, küresel olarak yayılması oldu. Tüm dünyadaki dengeleri değiştiren koronavirüs, can kayıplarının yanı sıra yaşamımıza; endişe, paranoyaklaşma, yüksek kaygı, panik, ırkçılık, ekonomik sorunlar, yas, travma, iş kaybı, hayatımızdaki önemli adımları atamama (mezuniyet, düğün vb.) gibi psikolojik, sosyolojik, çevresel ve ekonomik stresörleri de getirdi. Bir diğer açıdan baktığımızda ise koronavirüs, ülkelerin ve insanların birbirlerine destek olmaları gibi davranışlara da tanık olmamıza vesile oldu. Bu kadar kısa bir zaman diliminde bunca uyarana maruz kalmak kimse için kolay değildi. Bunların hayatımıza pozitif veya negatif olarak etkisini ise yeni olarak adlandırılan bu süreçte görmekteyiz. Koronavirüs neredeyse tüm dünya insanında davranış değişikliklerine neden oldu. Zira temasın kısıtlandığı, sınırlandırılmış bir özgürlükte; pandemiyi dünyaca yenene kadar bu değişiklikler olmaya devam edecek. Hal böyle olunca; riskten kaçınma, geri çekilme, agorafobi (dışarı çıkma, halka açık alanlarda bulunma korkusu) gibi durumların gelişmesi gayet normal Eskisi gibi sarılıp öpüşemeyeceğimiz, tokalaşamayacağımız, dokunsal olmaktan uzak bir dünyaya adım attık. Bu kimi zaman hüzün ve karamsarlık duygularına neden olabilir. Yine aşırı hijyen davranışları, mikrop

fobisi, temizlik takıntısı gibi sorunları tetikleyebilir ya da alevlendirebilir. Akut stres bozukluğu, travma sonrası stres bozukluğu (TSSB), depresyon, kaygı bozuklukları, fobiler karşılaşabileceğimiz ruhsal bozukluklar olarak görülebilir. Bunlar olması beklenen henüz ne derece etkilendiğimiz belli olmayan senaryolardır. Fakat olumsuz resmi, bir yana bırakırsak, daha farklı noktalara yoğunlaşabiliriz. Yukarıda belirtilen durumlar kalıcı olmayabilir, çünkü bu dönemde ortaya çıkabilecek belirtiler, anormal bir durumda ortaya çıkan normal semptomlar olarak da adlandırılabilir. Pandeminin etkisi azaldıkça bunlar da azalabilir hatta yok olabilir. O yüzden kesin konuşmak yerine çok yüksek olan kaygıyla baş etmek ve dengede tutmak; çözüm stratejileri geliştirmek, olumsuz senaryo ve düşünceleri olumlu olanlarla değiştirmek gerekiyor. Yaşadığımız stres ve travmayla mücadele bizleri bu oluşumun sonunda daha güçlü bir hale getirecek. Pandeminin sebep olduğu karantina sebebiyle kendimizle baş başa kaldık, kendimizi tanıdık, aktif yönlerimizi bulduk. Ailemize, evimize vakit ayırdık, yarım kalmış işlerimizi bitirdik, stresle ve kaygıyla başa çıkmayı öğrendik. Yepyeni bir deneyim oluşturduk. Zorunlu da olsa bir tatil yaptık, uzun süredir oldukça yoğun geçen hayatımızda bir duraklama ve dinlenme fırsatı yakaladık. Tüm bunlardan sonra kendimizi yeniden yapılandırıyoruz. Ne zaman bitecek diye düşünmek yerine şu anı, şimdiyi düşünmek, hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını kabullenip yeniye ayak uydurmamız gerekiyor. Küçük hedeflerle yola çıkıp daha kısa süreli kazanımlar sağlamak, belirsizliği gidermeye yönelik çabalamak yerine zaten belirli olanı daha iyi hale getirmek bu süreçte hem zihnen hem de fiziksel olarak bizi daha çok ayakta tutacaktır. Normalleşme sürecinde nasıl davranacağız? Yukarda da bahsettiğim gibi, eskiden hiçbir koruma önlemi alınmadan sosyal yaşantıya devam ediliyordu fakat artık bu durum değişecektir. Normalden kasıt klasik alışkanlıkları kapsamaktadır. Örneğin; pandemi öncesinde el sıkışabiliyorduk, sarılıp öpüşebiliyorduk, elimizi yıkıyorduk ama görünür kirlilik olduğunda yıkıyorduk. Halk olarak maskeyi kullanmıyorduk. Bunların hepsi hayatımıza Koronavirüs salgını ile girdi. Şimdi ‘Yeni Normal’ hayatlarımızı bunlara göre düzenlememiz gerekmektedir. Yani artık hepimiz birçok sosyal alışkanlığımızı

değiştirmek durumundayız. Sarılmayı, öpüşmeyi, kucaklaşmayı, hasta olan kişiye ziyarete gitmeyi seven kişiler olarak bu duruma belki alışmamız güç olacak ama kendi sağlığımız için alışmak zorundayız. Mümkün olduğunca temassız yaşamaya alışmak durumundayız. Selamlaşma şeklimizi bile değiştirmemiz gerekmektedir. Sarılıp öpüşmeyi zaten uzun süre hayatımızdan çıkarmalıyız. Maske artık her zaman kullanmamız gereken bir aksesuar olmalıdır. Bunlarla birlikte, Koronavirüs salgını sonrası normalleşme aşamalarıyla ana okul ve kreşler de açıldı. Çocuğunu kreşe ya da anaokuluna göndermek zorunda kalan ebeveynler, bu dönemde stres ve kaygı yaşayabiliyor. Stres ve kaygının yerini, paniğin almaması gerektiğini unutmayıp, bu sürecin kazandıracaklarına yoğunlaşmak büyük önem taşıyor. Unutmamalı ki evde geçirilen bu zaman içerisinde çocuklar oldukça sınırlı uyarana maruz kalıyorlardı. Sürekli aynı ortam ve aynı kişilerle geçirilen vakit uyaran eksikliğine neden olmakta, bu da çocukların zihinsel gelişimlerini negatif yönde etkilemektedir. Nasıl fazla uyarana maruz kalmak (televizyon, bilgisayar vb.) zarar verici düzeyde ise uyaranların az ve eksik olması da ayni düzeyde zarar oluşturmaktadır. Ebeveynlerin kaygı ve stresle başa çıkabilmeleri için, - Gerekli tedbirlerin alındığına dair bu kurumların düzenli olarak incelendiğini kendi kendilerine hatırlatmalı. - Çocuklarının ruhsal dünyalarının yeniden düzene girmesi için bu tür ortamlarda da bulunuyor olmalarının avantajlarını düşünmeli. -Çocukların gelişimi açısından sosyalleşmenin önemi unutulmamalı. - Kreş dışında bakım verecek olan kişilerin de çocuğun gelişimine ne düzeyde katkı sağlayacağı düşünülmeli. - Akşam bir araya geldiklerinde tüm ailenin gününü birbirine anlatıyor olması, bu sürecin normalleştirmesi için rahatlatıcı yöntemlerden biri olacağı anımsanmalı. Pandemi sebebiyle 2020 yılını, yıllar geçse de unutmayacağımız çok net. Bu dönemi nasıl hatırlayacağımız, nasıl yaşayacağımız sadece bizim elimizde. Normalleşme sürecinin altından başarıyla kalkılacaktır fakat şu an unutulmamalıdır ki salgın henüz bitmiş değildir. Güvenlik ve hijyen önlemlerine devam edip çevremizdekilere çok iyi bakmamız gerekmektedir. Sağlıcakla kalın,


Ağustos 2020

Mesarya Gazetesi

20

Yuvam’da karne ve diploma heyecanı yaşandı İskele Belediyesi Yuvam Anakucağı Çocuk Bakım ve Eğitim Merkezi’nde eğitim gören 3 yaş grubunun ardından 4 yaş grubu öğrenciler de karnelerini aldı. 4 yaş grubu öğrencilere karnelerinin yanında diplomaları da takdim edildi.

Mehmetçik İmar Planı çalışmaları devam ediyor Mehmetçik imar planı çalışmaları hız kesmeden devam ediyor. Bu kapsamda Mehmetçik Belediyesi’ne bağlı Mehmetçik, Bafra, Pamuklu, Kumyalı, Çayırova ve Balalan köylerini kapsayan imar planının hazırlanması ile igili vizyon ve strateji çalışmaları yürütülüyor. Bu kapsamda bölgenin ekonomik, sosyal, doğal ve teknik

altyapısına ilişkin stratejileri Ülkesel Fiziki Plan’a uygun olarak ortaya koymak ve mekansal kararların şekillendirilmesi için belediye yönetimi, bölge muhtarları, bölgedeki kurum kuruluş temsilcileri ve devletin ilgili birimlerinin katılımı ile gerçekleştirilen çalıştayda bilgi alışverişinde bulunuluyor...

Karakoç’tan Sarıçizmeli’ye ziyaret Sivil savunma teşkilatı başkanı Necmi Karakoç, belediye başkanımız Cemil Sarıçizmeli’yi makamında ziyaret etti. Geçekleşen ziyarette Covid-19 süresince Sivil Savunma

teşkilat başkanlığı ile yürütülen başarılı çalışmalar konuşularak, bundan sonraki süreçte de bu çalışmaların geliştirilerek artırılmasının yanında bölgesel konular görüşüldü.

Alsancak Belediyesi ile BES arasında toplu iş sözleşmesi imzalandı

Alsancak Belediyesi ile Belediye Emekçileri Sendikası (BES) arasında 2020-2021 tarihlerini kapsayan Toplu İş Sözleşmesi imzalandı. BES’ten verilen bilgiye göre, pandemi sürecinden ekonomik

olarak etkilenilmesine rağmen Alsancak Belediyesi ile BES arasındaki Toplu İş Sözleşmesi’ne Belediye Başkanı Fırat Ataser ile BES Başkanı Mustafa Yalınkaya imza koydu


Mesarya Gazetesi

Ağustos 2020

21

Evkaf İyilik Gönüllüleri çevre için farkındalık kampanyası başlattı Evkaf İyilik Gönüllüleri ülke çapında çevre için bir farkındalık kampanyası başlattı.Kampanya dahilinde araçlar için oto kokusu dağıtılıyor. Oto kokularının üzerinde “Yollar çöp tenekesi değildir, kül tablası hiç değildir” sloganı yer alıyor. İyilik Gönüllülerinin bu kampanya ile amacı araba sürücülerinin çöplerini ve sigara izmaritlerini atmamasını sağlamak ve farkındalık oluşturmak.

Lefkoşa Darts Birliği Ferdi Darts Şampiyonası’nın üçüncü ayağı yapıldı.

Şampiyon Tony, lider Çınaroğlu!

Lefkoşa Darts Birliği lokali’nde gerçekleştirilen müsabakalarda Ferdi Darts Şampiyonası’nın üçüncü ayağı yapıldı. Gerçekleştirilen müsabakaların final maçında Murat Çınaroğlu ile karşılaşan ‘Tony Stone’ üçüncü ayağın şampiyonu oldu. Ferdi Darts Şampiyonasının üçüncülük dördüncülük maçındaysa karşılaşan Hakan Boral ile ‘Serkan Can’

üçüncülüğü elde etti. Lefkoşa Darts Birliği tarafından düzenlenen sekiz ayaklı Ferdi Darts Şampiyonası’nın üçüncü ayak müsabakaları dün (16 Temmuz 2020) de yapıldı. Lefkoşa Darts Birliği lokali’nde gerçekleştirilen müsabakalarda Tony Stone şampiyon oldu. Toplam sekiz ayaktan oluşan Ferdi Darts Şampiyonası’nın üçüncü ayağında Tony Stone

HAF�.1

HAF�.2 TA

HAF�.3 TA

PUAN

Murat Çınaroğlu

16

16

16

48

Tony Stone

5

20

20

45

Elmas Çocuk

20

7

3

30

Serkan Can

12

5

12

29

Hakan Boral

7

7

9

23

Berk Mohaç

9

5

5

19

Güney Özçevik

5

9

5

19

Ali Çamlıbelli

7

5

7

19

Hüseyin Moda

7

5

7

19

Mahmut Çınar

5

7

5

17

Faik Amcaoğlu

0

12

5

17

Ertuğrul Kaya

5

5

7

17

Sedat Sedatgil

7

5

3

15

Ali Kasapoğlu

5

3

7

15

Tonguz Çakmak

5

3

5

13

Fatih Köse

0

7

5

12

Mehmet Barani

0

5

5

10

Mehmet Tamer Kaya

0

5

5

10

SPORCU ADI

TA

final de Murat Çınaroğlunu’nu mağlup etti. Stone şampiyon olmasına rağmen son ilk üç ayakta elde ettiği puanlarla Murat Çınaroğlu genel klasmanda 48 puanla zirve de yerini korudu. Genel klasman sıralamasında ikinci ayaktan sonra oluşan puan tablosu aşağıdaki gibidir.


Ağustos 2020

Mesarya Gazetesi

22

Daü İletişim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Senih Çavuşoğlu uluslararası tasarım ödüllerine jüri üyesi olarak davet edildi Doğu Akdeniz Üniversitesi (DAÜ) İletişim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Senih Çavuşoğlu, “Grands Prix Du Design” uluslararası tasarım ödüllerine jüri üyesi olarak davet edildi. Bu yıl 14.’sü düzenlenecek olan Grand Prix Du Design, yapılaşmış çevre ve yaşam kalitesine katkı koyan mimarlık, iç mimarlık, yapı, emlak, endüstri ürünleri ve ürün tasarımı, marka tasarımı, kentsel tasarım, peyzaj mimarisi gibi alanlarda 2006 yılından beri ödüller veriyor. Merkezi Kanada’nın Quebec eyaletine bağlı Montreal kentinde bulunan ve her yıl düzenlenen yarışmaya

dünyanın önde gelen tasarım firmalarının temsilcileri, tasarım akademisyenleri ile medya profesyonelleri uluslararası jüri üyesi olarak davet ediliyor. Davetli jüri üyeleri, ayrıca tasarım alanında söz sahibi dergi (Special edition of INTERIEURS), web ve medya platformlarında bağlı bulundukları kurumları ile birlikte önemli bir görünürlük de elde ediyor. Çevrimiçi olarak yapılacak olan değerlendirme ardından jüri üyeleri Montreal’de düzenlenecek olan ve ödüllerin dağıtılacağı büyük törene davet edilecek.



İmtiyaz Sahibi DE-SA LTD. (a) Mesarya Ajans Genel Yayın Yönetmeni Deniz GÜRGÖZE

Genel Koordinatör / Halkla İlişkiler ve Reklam Növber GÜRTAY Grafik Tasarım - Dizgi Safiye ÖZYÜREKLİLER

Reklam Tasarım Nazire BÜYÜKOĞLU Röportaj Serhat KALIN Basım Yeri Comment Grafik

İletişim Adresi 1. Sokak No:41 Taşkınköy / L.şa (0392) 225 65 95 - 96 0533 820 00 07 mesarya.ajans@gmail.com www.mesaryaajans.com


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.