Ön okum krg

Page 1


.


J

oost’un iki sorunu vardı: ay ve bıyığı.

Aslında Hoede hanesinde devriye gezmesi gerekiyordu. Fakat son on beş dakikadır bahçelerin güneydoğu duvarında dolanıyor, Anya’ya söyleyebileceği zekice ve romantik laflar düşünüyordu. Anya’nın gözleri keşke deniz mavisi ya da zümrüt yeşili olsaydı. Fakat kahverengiydi; sevecen, hayalperest… erimiş çikolata kahverengisi? Tavşan tüyü kahverengisi? “Ona teninin ay ışığı gibi olduğunu söyleyiver,” demişti Joost’un arkadaşı Pieter. “Kızlar bu tarz şeylere bayılır.” Bu, kusursuz bir çözümdü ama Ketterdam havasının yardımcı olduğu söylenemezdi. O gün limanda hiçbir esinti yoktu. Bunun yanı sıra kentin kanallarını ve çarpık ara sokaklarını gri süt renginde bir sis kaplamıştı. Burada, Geldstraat’ın köşkleri arasında bile havada kesif bir balık ve sintine suyu kokusu vardı. Ayrıca kentin dış adalarındaki rafinerilerden yükselen duman, gece göğünü tuzlu bir pusla lekelemişti. Dolunay, bir mücevherden ziyade

15


Leigh Bardugo

patlatılması gereken bir kabarcığa benziyordu. Belki Anya’nın gülüşüne iltifat edebilirdi. Tek sorun, onun güldüğünü hiç duymamış olmasıydı. Espri yapmayı beceremezdi. Joost evden yan bahçeye açılan çift kanatlı kapılara yerleştirilmiş cam panellerden birindeki yansımasına baktı. Annesi haklıydı. Yeni üniformasıyla bile bir bebek gibi görünüyordu. Parmağını usulca üstdudağında gezdirdi. Ah, bıyıkları bir uzasaydı. Düne göre kesinlikle daha serttiler. Stadwatch’taki işine başlayalı altı haftadan az olmuştu. Umduğu heyecanı bulamamıştı. Fıçı’daki hırsızları kovalayacağını ya da limanlarda devriye gezeceğini, rıhtımlara yanaşan gemilerin yüklerine ilk bakanlardan olacağını sanıyordu. Fakat Ticaret Konseyi, o büyükelçinin belediye binasında suikasta kurban gitmesinden bu yana güvenlikten dert yanmaktaydı. Peki, Joost ne yapıyordu? Talihli bir tüccarın evinin etrafında daireler çizip duruyordu. Fakat bu tüccar sıradan bir tüccar değildi. Konsey üyesi Hoede, Ketterdam hükümetinde neredeyse en yüksek mevkide bulunuyordu. Kendisinden büyük işler bekleniyordu. Ceketini ve tüfeğini düzelten Joost kalçasındaki copuna hafifçe vurdu. Belki Hoede onu severdi. Keskin bakışlı ve eli çabuk, derdi Hoede. Bu adam bir terfiyi hak ediyor. “Komiser Muavini Joost Van Poel,” diye fısıldadı, kelimelerin sesinin keyfini çıkararak. “Komiser Joost Van Poel.” “Kendine hayran hayran bakmayı kes.” Henk ve Rutger yan bahçeye girerlerken aniden dönen Joost’un yanakları kıpkırmızı kesildi. Henk ve Rutger, Joost’tan yaşça daha büyük, daha iri ve daha geniş omuzluydular. Ayrıca ev muhafızları, Konsey üyesi Hoede’nin özel hizmetkârlarıydılar. Bu da demek oluyordu ki soluk yeşil üniforma giyinip Novyi Zem’den gelen gösterişli tüfekler taşıyorlardı. Joost’a sıradan bir kent muhafızı olduğunu da her daim hatırlatıyorlardı. 16


Kargalar Meclisi

“O ufak tüyler okşamakla uzamaz,” dedi Rutger abartılı bir kahkahayla. Joost temkini elden bırakmamaya çalıştı. “Devriyemi bitirmem gerek.” Rutger, Henk’i dirseğiyle dürttü. “Abayı yaktığı o kıza bakmak için kafasını Grisha atölyesinden içeri sokacak yani.” “Ah, Anya, Grisha sihrini kullanarak şu bıyıklarımı uzatsan olmaz mı?” diye alay etti Henk. Yanakları alev alev olan Joost topukları üzerinde dönerek evin doğu tarafına doğru yürüdü. Geldiğinden beri onunla dalga geçiyorlardı. Anya olmasaydı muhtemelen amirinden onu başka bir yere atamasını rica ederdi. Joost devriyelerinde Anya’yla sadece bir iki kelam edebilmişti ama yine de Anya, gecesinin en güzel kısmıydı. Ayrıca itiraf etmeliydi ki Hoede’nin evini de pencerelerden içeri atabildiği birkaç bakışı da seviyordu şimdi. Hoede, Geldstraat’taki en şatafatlı köşklerden birine sahipti. Yerler parıldayan siyah beyaz kare taşlarla döşenmişti. Işıldayan koyu renk ahşap duvarlar tekne tavanlara yakın, denizanası gibi dalgalanan üfleme camdan şamdanlarla aydınlatılıyordu. Joost bazen buranın kendi evi, kendisinin de harikulade bahçesinde yürüyüşe çıkmış varlıklı bir tüccar olduğunu hayal ederdi. Köşeyi dönmeden önce derin bir nefes aldı. Anya, gözlerin… ağaç kabuğu gibi kahverengi? Bir şeyler düşünecekti. Olayları akışına bırakmakta daha başarılıydı zaten. Grisha atölyesinin cam panelli kapılarının açık olduğunu görünce şaşırdı. Hoede’nin zenginliği, mutfaktaki elle boyanmış mavi fayanslar ya da üzerinde lalelerin yer aldığı şömine raflarından ziyade, bu atölyede gözler önüne seriliyordu. Grisha çalışanları oldukça masraflıydılar; Hoede’nin emrindeyse tam üç Grisha çalışıyordu. Fakat Yuri, uzun çalışma masasının başında oturmuyordu. 17


Leigh Bardugo

Anya da görünürlerde yoktu. Sadece koyu mavi cübbesiyle bir sandalyeye yayılmış Retvenko oradaydı. Göğsünde bir kitap vardı ve gözleri kapalıydı. Joost kapıda oyalandıktan sonra boğazını temizledi. “Bu kapıların geceleri kapalı ve kilitli olması gerekir.” “Evin içi fırın gibi,” dedi Retvenko gözlerini açmadan. Ravka aksanı belirgindi. “Hoede’ye, terlemediğimde kapıları kapatacağımı söylersin.” Diğer Grisha çalışanlarından yaşlı olan Retvenko, bir Rüzgârın Hâkimi’ydi. Saçları gümüş rengiydi. Söylentilere göre Ravka içsavaşında mağlup tarafta mücadele etmiş ve savaşın ardından Kerch’e kaçmıştı. “Şikâyetlerini Konsey üyesi Hoede’ye seve seve iletirim,” diye yalan söyledi Joost. Hoede’nin kömür yakma zorunluluğu varmış gibi evin içi sürekli aşırı sıcak olurdu fakat Joost bunu ona aktaran kişi olmayacaktı. “O zamana dek…” “Yuri’den haber var mı?” diye araya girdi Retvenko nihayet ağır gözkapaklarını kaldırarak. Joost çalışma masasının üzerindeki kırmızı üzüm kâselerine ve kırmızı kadife yığınlarına huzursuzlukla baktı. Yuri, Bayan Hoede için meyvelerin renklerini perdelere akıtmakla meşguldü ancak birkaç gün önce fena halde hastalanmıştı. Joost o zamandan beri onu görmemişti. Kadifenin üzerinde toz birikmeye, üzümler de bozulmaya başlamıştı. “Hiçbir bilgim yok.” “Hiçbir bilgin olmayacak tabii. Aptal mor üniformanla sağda solda dolaşmaktan başka bir şey yaptığın yok çünkü.” Üniformasının nesi vardı ki? Hem Retvenko niye burada olmak zorundaydı ki? O, Hoede’nin kişisel Rüzgârın Hâkimiydi. Çoğunlukla tüccarın en kıymetli kargolarıyla seyahat ederek gemilerin sağ salim ve olabildiğince çabuk bir şekilde limana ulaş18


Kargalar Meclisi

masını sağlayacak elverişli rüzgârlar çıkmasını sağlardı. Neden şimdi denizde olamıyordu ki sanki? “Yuri karantinaya alınmış olabilir bence.” “Aman ne yardımcı oldun,” dedi Retvenko sırıtarak. “Meraklı kazlar gibi kafanı uzatmayı kesebilirsin,” diye ekledi. “Anya burada değil.” Joost yine kızardığını hissetti. “Nerede peki?” diye sordu sesine otorite yüklemeye çalışarak. “Hava karardıktan sonra içeride olması gerekir.” “Bir saat önce Hoede onu aldı. Tıpkı Yuri’yi alıp götürdüğü akşamki gibi.” “Yuri’yi alıp götürdü derken ne demek istiyorsun? Yuri hastalanmıştı.” “Hoede, Yuri’yi alıp götürmüştü ve Yuri hasta dönmüştü. İki gün sonra, Yuri sırra kadem bastı. Şimdi de Anya ortalarda yok.” Sırra kadem bastı? “Belki acil bir durum vardı. Belki birilerinin iyileştirilmesi gerekiyordu…” “Önce Yuri, şimdi de Anya. Sırada ben varım. Ve zavallı Memur Joost dışında bunu fark eden kimse olmayacak. Git şimdi.” “Eğer Konsey üyesi Hoede…” Retvenko kolunu kaldırınca bir rüzgâr Joost’u geriye doğru itti. Dengesini sağlamaya çalışan Joost, kapı çerçevesine tutundu. “Sana git dedim.” Retvenko havada bir daire çizdi. Kapı gürültüyle kapandı. Joost ellerini tam zamanında çekerek parmaklarının parçalanmasını engelledi ve yan bahçeye düştü. Olabildiğince hızlı bir şekilde ayağa kalkıp üniformasındaki çamuru temizledi. Utançtan karnı kasıldı. Darbenin şiddetiyle kapıdaki cam panellerden biri çatlamıştı. Joost Rüzgârın Hâkimi’nin çatlaktan sırıttığını gördü. Joost mahvolan camı göstererek, “Bunun ücreti maaşından 19


Leigh Bardugo

kesilecek,” dedi. Sesinin bu kadar küçük ve önemsiz çıkmasından nefret etti. Retvenko elini sallayınca kapı, menteşelerinde titredi. Joost gayriihtiyari geriledi. Retvenko, “Devriyene geri dön, küçük muhafız,” diye seslendi. “Fena değil,” diye kıs kıs güldü bahçe duvarına yaslanan Rutger. Ne zamandan beri orada duruyordu? “Beni takip etmekten başka yapacak bir işin yok mu senin?” diye sordu Joost. “Bütün muhafızlar kayıkhaneye gidecek. Sen de dahil. Yoksa arkadaş edinmekle mi meşgulsün?” “Ondan sadece kapıyı kapatmasını istemiştim.” Rutger başını iki yana salladı. “Onlara ricada bulunmayacaksın. Emredeceksin. Onlar hizmetkâr. Onur konukları değil.” Mahcubiyetten midesi bulanan Joost, Rutger’in yanında yürümeye başladı. İşin en kötü yanıysa Rutger’in haklı olmasıydı. Retvenko’nun onunla o şekilde konuşmaya hakkı yoktu. İyi ama Joost’un ne yapması gerekiyordu? Bir Rüzgârın Hâkimi’yle kavgaya tutuşacak yüreği olsaydı bile, bunun pahalı bir vazoyla kapışmaktan bir farkı olmazdı. Grishalar yalnızca birer hizmetkâr değillerdi. Hoede onlara çok kıymet veriyordu. Sahi, Retvenko, Yuri ile Anya’nın alınıp götürülmeleriyle ilgili ne demek istemişti? Anya’yı koruyor muydu acaba? Grisha çalışanlarının evde tutulmalarının geçerli bir sebebi vardı. Sokaklarda korumasız dolaşmak çok riskliydi. Bir köle tacirince kaçırılabilirler ve bir daha da onlardan haber alınmayabilirdi. Belki de biriyle buluşuyordur, diye düşündü Joost sefilce. Kanala bakan kayıkhanedeki ışık ve hareketlilik, düşüncelerini böldü. Kanalın karşı tarafındaki diğer tüccar evlerini bütün haşmetleriyle görebiliyordu. Yüksek ve zariftiler. Çatılarındaki üçgen biçimli damları gece göğünde koyu renk birer siluetten iba20


Kargalar Meclisi

retti. Bahçeleri ve kayıkhaneleri ışıl ışıl fenerlerle aydınlatılmıştı. Birkaç hafta önce, Joost’a Hoede’nin kayıkhanesinin tadilattan geçirileceği ve orayı devriyesinden çıkarması söylenmişti. Fakat o ve Rutger içeri girdiklerinde ne boya ne de iskele gördüler. Gondollar ve kürekleri duvar diplerine itilmişti. Deniz yeşili üniformalı diğer muhafızlar oradaydılar. Joost morlar içindeki iki stadwatch muhafızını tanıdı. Ne var ki devasa bir dolap, içerinin büyük bölümünü kaplıyordu. Güçlendirilmiş çelikten yapılmış gibi görünen bir nevi bağımsız bir hücreydi bu. Kaynak yerleri, perçinlerle sımsıkı tutturulmuş, duvarlarından birine kocaman bir pencere yerleştirilmişti. Camdan bakan Joost içeride bir masanın başında, kırmızı ipeklerini sımsıkı tutan bir kızın oturduğunu görebiliyordu. Kızın arkasında stadwatch muhafızı, esas duruşta bekliyordu. Anya, diye fark etti Joost irkilerek. Büyük kahverengi gözlerinde korku vardı. Cildi soluktu. Karşısında oturan ufak tefek çocuk ondan daha çok korkmuş görünüyordu. Saçları uykudan kalkmış gibi dağınık olan bu çocuk, sandalyeden sarkıttığı bacaklarıyla tedirgince havayı tekmeliyordu. “Neden bütün muhafızlar?” diye sordu Joost. Kayıkhanede ondan fazla muhafız toplanmıştı. Konsey üyesi Hoede de oradaydı. Yanında Joost’un tanımadığı bir tüccar daha vardı. İkisi de tüccar karaları giymişti. Stadwatch’un komiseriyle konuştuklarını gören Joost vücudunu dikleştirdi. Bahçede üniformasına bulaşan bütün çamurları çıkarmış olduğunu ümit etti. “Bu da ne böyle?” Rutger omuz silkti. “Kimin umurunda? İstisnai bir durum.” Joost tekrar camdan içeri baktı. Gözlerini Joost’a dikmiş Anya’nın bakışları dalgındı. Joost, Hoede’nin köşküne ilk geldiğinde Anya, yanağındaki bir morluğu iyileştirmişti. Mühim bir şey değildi. Bir talim sırasında yüzüne aldığı darbeden geriye kalan sarıyeşil izdi. Fakat görünüşe bakılırsa bu izi fark eden Hoede, 21


Leigh Bardugo

muhafızlarının eşkıya gibi görünmelerini istemiyordu. Joost, Grisha atölyesine gönderilmişti. Kışın son günlerini yaşadıkları o gün Anya onu güneşin vurduğu parlak bir alanda oturtmuştu. Soğuk parmaklarını teninin üzerinde gezdirmiş ve yaşattığı korkunç kaşıntı hissine rağmen, birkaç saniye sonra morluğu tamamen yok etmişti. Joost teşekkür ettiğinde Anya gülümsemiş ve Joost kendinden geçmişti. Durumunun umutsuz vaka olduğunu biliyordu. Anya ona ilgi duyuyor olsaydı bile onu Hoede’den satın alacak parası yoktu. Ayrıca Hoede’nin emri olmadan asla evlenmezdi. Fakat bütün bunlar Joost’u onu görmeye gitmekten ya da ona küçük hediyeler vermekten alıkoymamıştı. Anya hediyeler içinde en çok Kerch haritasını beğenmişti. Bu tuhaf haritada ada ülkelerinin etrafını, Gerçek Deniz’de yüzen denizkızları ve tombul yanaklı adamlar olarak tasvir edilen rüzgârların sürüklediği gemiler çevrelemişti. Doğu Çıtası’nda turistlerin satın aldığı türden ucuz bir armağandı fakat Anya’yı mutlu etmiş gibiydi. Şimdi Joost onu selamlamak için elini kaldırdı. Anya hiçbir tepki vermedi. “Seni göremez, geri zekâlı,” diye güldü Rutger. “Camın diğer tarafında ayna var.” Joost’un yanakları al al oldu. “Nereden bilebilirdim ki?” “Bir kez olsun gözlerini aç ve dikkat et.” Önce Yuri, şimdi de Anya. “Neden bir Grisha şifacısına ihtiyaçları var? O çocuk yaralı mı?” “Bana iyi göründü.” Komiser ve Hoede bir tür uzlaşıya varmış gibi görünüyorlardı. Joost, camdan Hoede’nin hücreye girdiğini ve cesaretlendirici bir şekilde, hafifçe çocuğun sırtına vurduğunu gördü. Hücrede menfezler olmalıydı zira Hoede’nin, “Cesur davranırsan birkaç kruge kazanabilirsin,” dediğini duydu. Ardından benekli eliyle An22


Kargalar Meclisi

ya’nın çenesini kavradı. Anya gerilirken Joost’un midesi kasıldı. Hoede, Anya’nın kafasını hafif sarstı. “Sana söylenenleri yaparsan bu iş hemen biter, ja?” Anya gergince gülümsedi. “Elbette, efendim.” Hoede, Anya’nın arkasındaki muhafıza birkaç kelime fısıldadıktan sonra hücreden çıktı. Kapı büyük bir gürültüyle kapandı. Hoede ağır bir kilit taktı. Hoede ve diğer tüccar, neredeyse Joost’la Rutger’in tam önünde yerlerini aldılar. Joost’un tanımadığı tüccar, “Bunun akıllıca olduğundan emin misin? Bu kız bir Corporalki. Fabrikatörüne olanlardan sonra…” dedi. “Retvenko olsaydı endişelenirdim ama Anya mülayimdir. Bir Şifacı. Saldırgan eğilimli değildir.” “Peki, dozu düşürdün mü?” “Evet, ama Fabrikatör’dekiyle aynı sonuçları elde edersek Konsey’in zararımı karşılayacağı konusunda anlaştık, değil mi? Benden o masrafı üstlenmemi bekleyemezler.” Tüccar başıyla onaylayınca Hoede komisere işareti verdi. “Başlayın.” Fabrikatördekiyle aynı sonuçlar. Retvenko, Yuri’nin ortadan kaybolduğunu iddia etmişti. Bunu mu kastetmişti acaba? “Çavuş,” dedi komiser, “hazır mısın?” Hücrenin içindeki muhafız, “Evet, efendim,” diye yanıt verdi. Bıçağını çekti. Joost güçlükle yutkundu. “İlk test,” dedi komiser. Muhafız öne doğru eğilerek çocuğa gömleğinin kolunu sıyırmasını söyledi. Emre itaat eden çocuk kolunu uzattı. Diğer elinin başparmağını ağzına soktu. Bunun için fazla büyük, diye düşündü Joost. Fakat çocuk çok korkmuş olmalıydı. Joost neredeyse on dör23


Leigh Bardugo

düne kadar oyuncak ayısıyla uyumuş, bu nedenle de ağabeyleri onunla acımasızca alay etmişti. “Birazcık acıyacak,” dedi muhafız. Yuvarlak gözlü çocuk, başparmağını ağzında tutarak başını salladı. “Bu gerçekten hiç gerekli değil…” dedi Anya. “Sessizlik, lütfen,” dedi Hoede. Muhafız, çocuğa hafifçe vurduktan sonra önkolunda kıpkırmızı bir kesik açtı. Çocuk anında ağlamaya başladı. Anya sandalyesinden doğrulmaya çalıştı ama muhafız elini kararlılıkla omzuna koydu. “Sorun değil, Çavuş,” dedi Hoede. “Bırak da onu iyileştirsin.” Çocuğun elini nazikçe tutan Anya öne doğru eğildi. “Şşşt,” dedi usulca. “Yardım etmeme izin ver.” “Acıyacak mı?” diye yutkundu çocuk. Anya gülümsedi. “Hiç acımayacak. Sadece biraz kaşınacak. Hatırım için hareket etmemeye çalış, olur mu?” Joost biraz daha öne eğilmiş olduğunu fark etti. Anya’yı daha önce birini iyileştirirken hiç görmemişti. Yeninden bir mendil çıkaran Anya çocuğun koluna dağılan kanı sildi. Sonra parmaklarını özenle çocuğun yarasının üzerinde gezdirdi. Deri yavaş yavaş birleşip eski haline gelirken Joost hayretle izledi. Birkaç dakika sonra çocuk sırıtarak kolunu uzattı. Biraz kırmızı görünmesi dışında pürüzsüzdü, geride hiçbir iz kalmamıştı. “Bu sihir miydi?” Anya çocuğun burnuna hafifçe vurdu. “Bir bakıma. Biraz sargı bezi ve zamanla kendi vücudunun yarattığı sihirden farksız.” Çocuk neredeyse hayal kırıklığına uğramış gibiydi. “Güzel, güzel,” dedi Hoede sabırsızca. “Şimdi de parem.” Joost kaşlarını çattı. O kelimeyi hiç duymamıştı. Komiser, çavuşa işaret etti. “İkinci aşama.” 24


Kargalar Meclisi

Çavuş, çocuğa tekrar, “Kolunu uzat,” dedi. Çocuk kafasını iki yana salladı. “O kısımdan hoşlanmıyorum.” “Uzat şu kolunu.” Çocuğun altdudağı titriyordu ama kolunu uzattı. Muhafız, kolu bir kez daha kesti. Ardından Anya’nın önüne, masanın üstüne parafinli kâğıttan bir zarf koydu. Hoede, Anya’ya, “Zarfın içindekileri yut,” dedi. “O ne?” diye sordu sesi titreyen Anya. “Orası seni ilgilendirmez.” “O ne?” diye tekrarladı. “Ölümcül bir şey değil. İlacın etkilerini değerlendirmek için senden bazı basit görevleri yerine getirmeni isteyeceğiz. Çavuş, yalnızca söylenenleri yapmanı, bunların dışına çıkmamanı sağlamak için orada. Anlaşıldı mı?” Anya’nın çenesi kasıldı ama başını salladı. “Sana kimse zarar vermeyecek,” dedi Hoede. “Ama sakın unutma, çavuşu incitirsen o hücreden katiyen çıkamazsın. Kapılar dışarıdan kilitli.” “O şey ne?” diye fısıldadı Joost. “Bilmiyorum,” dedi Rutger. “Ne biliyorsun ki?” diye homurdandı Joost. “Ağzımı kapalı tutmayı.” Joost kaşlarını çattı. Anya titreyen elleriyle minik zarfı alıp açtı. “Devam et,” dedi Hoede. Başını geriye yatırıp tozu yuttu. Bir an oturduğu yerde, dudaklarını birbirine bastırmış bir şekilde bekledi. “Bu sadece jurda mı?” diye sordu umutla. Joost da öyle umuyordu. Jurdanın korkulacak bir tarafı yoktu. Stadwatch’taki herkesin geç saatlerdeki nöbetlerde tetikte kalmak için çiğnediği bir uyarıcıydı. 25


Leigh Bardugo

“Tadı nasıl?” diye sordu Hoede. “Jurda gibi ama daha tatlı…” Anya aniden soluk aldı. Elleri masayı kavradı. Gözbebekleri o kadar büyüdü ki gözleri neredeyse kapkara göründü. “Ahhh,” dedi iç geçirerek. Neredeyse mırlamıştı. Muhafız omzunu biraz daha sıktı. “Nasıl hissediyorsun?” Anya aynaya bakıp gülümsedi. Beyaz dişlerinin arasından çıkan dili pas rengiydi. Joost ürperdi. “Tıpkı Fabrikatör’deki gibi,” diye mırıldandı tüccar. “Çocuğu iyileştir,” diye buyurdu Hoede. Anya neredeyse kibirli bir hareketle elini salladı. Çocuğun kolundaki kesik anında kapandı. Derisinin üzerindeki kan, kırmızı damlacıklar halinde kısa süreliğine havalandıktan sonra ortadan kayboldu. Çocuğun derisi tamamen pürüzsüz görünüyordu. Kandan ya da morluktan eser yoktu. Çocuk gülümsedi. “Bu kesinlikle sihirdi.” “Sihir hissi veriyor,” dedi o tuhaf tebessümüyle. “Ona dokunmadı,” dedi hayretler içindeki komiser. “Anya,” dedi Hoede. “Beni dikkatle dinle. Şimdi muhafıza ikinci testi uygulamasını söyleyeceğiz.” “Mmm,” diye vızıldadı Anya. “Çavuş,” dedi Hoede. “Çocuğun başparmağını kes.” Çocuk çığlık atıp tekrar ağlamaya başladı. Ellerini, korumak için bacaklarının altına kıstırdı. Bunu durdurmalıyım, diye düşündü Joost. Anya’yı ve çocuğu korumanın bir yolunu bulmalıyım. İyi ama ya sonra? O bir hiçti. Stadwatch’ta yeniydi, bu evde yeniydi. Dahası, utançla fark etti, işimi kaybetmek istemiyorum. Gülümseyen Anya, çavuşa bakabilmek için başını geriye yatırdı. “Cama ateş et.” 26


Kargalar Meclisi

“Ne dedi o?” diye sordu tüccar. “Çavuş!” diye gürledi komiser. “Cama ateş et,” diye tekrarladı Anya. Çavuşun yüzü gevşedi. Uzaktan gelen bir ezgiyi dinliyormuşçasına başını yana yatırdı. Sonra tüfeğini alıp gözlem penceresine nişan aldı. “Eğilin!” diye bağırdı biri. Joost kendini yere attı. Silah sesleri kulaklarını doldurdu. Sırtının ve ellerinin üzerine cam parçaları yağarken kafasını kolladı. Düşünceleri panikli bir patırtıdan ibaretti. Zihni inkâr etmeye çalışsa da az önce ne gördüğünü biliyordu. Anya, çavuşa cama ateş etmesini emretmişti. Cama ateş ettirmişti. Fakat bu olamazdı. Grisha Corporalkileri insan bedeninde uzmandılar. Kalbinizi durdurabilir, solunumunuzu yavaşlatabilir, kemiklerinizi kırabilirlerdi ama kafanızın içine giremezlerdi. Bir an sessizlik oldu. Sonra diğer herkesle birlikte ayağa kalkan Joost tüfeğine uzandı. Hoede ve komiser aynı anda bağırdılar. “Etkisiz hale getirin onu!” “Vurun onu!” “Onun değeri ne kadar biliyor musun sen?” dedi Hoede. “Biri onu etkisiz hale getirsin! Sakın ateş etmeyin!” Anya ellerini kaldırdı ve kırmızı yenleri etrafa yayıldı. “Durun,” dedi. Joost’un telaşı yok oldu. Korkmuş olduğunu biliyordu ama korkusu geri plandaydı. İçi heyecanla dolmuştu. Ne olacağından ya da ne zaman olacağından emin değildi. Tek bildiği, bir şeylerin olacağı ve buna hazırlıklı olması gerektiğiydi. İyi de olabilirdi kötü de. Umurunda değildi. Yüreğinde kaygı ve istek yoktu. Hiçbir şey istemiyor, hiçbir şeye özlem duymuyordu. Zihni sessiz, soluğu düzenliydi. Tek yapması gereken beklemekti. Anya’nın doğrulup küçük çocuğu aldığını gördü. Ona usulca bir Ravka ninnisi söylediğini duydu. 27


Leigh Bardugo

“Kapıyı aç ve içeri gel, Hoede,” dedi Anya. Joost sözcükleri duydu. Onları anladı, sonra unuttu. Hoede kapıya doğru yürüyüp kilidi açtı. Çelik hücreye girdi. Anya gülümseyerek, “Söylenenleri yaparsan bu iş hemen biter, ja?” diye mırıldandı. Gözleri siyah ve dipsiz birer havuzdu. Cildi yanıyor, parlıyor, göz kamaştırıyordu. Joost’un aklına bir fikir düştü; ay kadar güzel. Anya çocuğu diğer koluna aldı. “Sakın bakma,” diye mırıldandı çocuğun saçlarına. “Şimdi,” dedi Hoede’ye. “Bıçağı al.”

28


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.