Marksizm ve Sendikal Mücadele Tony Cliff ve Donny Gluckstein
“İşçileri doğru olarak temsil ettikleri sürece sendikacıları destekleyeceğiz,
ancak bu temsil ortadan kalktığı anda bağımsız olarak hareket edeceğiz.”
İskoçya Clyde İşçileri Komitesi kararı
Marksizm, Bürokrasi ve Sendikalar Lenin’in Sendikalara Katkısı Komünist Enternasyonal ve Sendika Stratejisi
Marksizm ve Sendikal Mücadele
MARKSİZM, BÜROKRASİ VE SENDİKALAR
İ
nsanlar sendikalar üzerine yazdıklarında, bir çok Marksist de buna dahildir, genellikle sendikaları statik ve tarihin değişken akışından kopuk biçimde ele alırlar. Çok sayıda ve birçok türde sendikalar vardır. Sürekli değişim halindedirler. Ancak sendikaların doğaları ve çalışma tarzları temelde, devrimci bir dönemin mi yoksa “normal” kapitalizmin bir ürünü mü olduklarına bağlıdır.
Marks ve Engels’in Çartist hareket zamanında ve 1848 yılına dek yazdıkları, otuz-kırk yıl sonra yazdıklarından radikal olarak farklıydı. Sendikaların rolü üzerine çok daha ayrıntılı tartışmalar, sonraki yazılarından çok bu ilk yazılarında bulunur. Engels 1844’te, “İngiltere’de İşçi Sınıfının Durumu” adlı çalışmasında, sendikaların işçiler arasındaki rekabeti ortadan kaldırmaya çalıştığını, ancak rekabetin “varolan toplumsal düzenin yaşamsal kuvveti” olduğunu yazdı. Bu nedenle sendikal mücadele kaçınılmaz olarak kapitalist sisteme karşı mücadeleye dönüşür: Bu mücadele, “sadece rekabetin bir türünü değil, rekabetin kendisini tümüyle ortadan kaldırmayı” önüne koyar.1
kopuk olan dayanışmalar, kapitalistler baskı kurmak amacıyla birleştikçe her zaman birlik olan sermaye karşısında kendilerini gruplar biçiminde oluştururlar ve birliğin korunması, ücretlerin korunmasından daha gerekli hale gelir. Bu o denli doğrudur ki, işçilerin birlik uğruna ücretlerinin büyük bir kısmını feda etmeleri karşısında İngiliz iktisatçıları şaşıp kalmaktadırlar. Çünkü bu iktisatçıların gözünde bu birlikler yalnızca ücretler için kurulmuşlardır. Bu savaşımda -gerçek bir iç savaşyaklaşmakta olan bir savaş için gerekli olan bütün öğeler bir araya gelir ve gelişirler. Savaşım bir kez bu noktaya ulaştığında birlik politik bir nitelik kazanır.3 Bundan kısa bir süre önce yazılmış olan Alman İdeolojisi’nde, Marks ve Engels şöyle diyordu: ... bir araya gelen ve greve giden küçük bir işçi azınlığı bile çok geçmeden kendilerini devrimci bir tarzda hareket etmeye mecbur edilmiş durumda bulurlar. Bu gerçek İngiltere’deki 1842 ve Galler’deki 1839 ayaklanmalarından herkes tarafından öğrenilebilirdi.4 Burada Çartizmle ilgili olaylar kastediliyor. 1839 Temmuz’unda ilk Çartist Dilekçe parlamento tarafından reddedildiği zaman, Çartistler genel grev çağrısı yaptılar. 1839’un başında, Güney Galler’de madencilerin ayaklanması baş gösterdi. Ancak bu ayaklanma polis ve askerlerce bastırıldı. Ağustos 1842’de, ikinci talebin de parlamento tarafından reddedilmesinden sonra, işçiler ülkedeki birçok sanayi merkezinde kendiliğinden harekete geçtiler. Bu hareket tarihteki ilk genel greve dönüştü.
Grevler sisteme karşı toptan bir savaşa dönüşebilen, kapitalizme karşı gerilla eylemleridirler. “Bu grevlerin inanılmaz frekansı, toplumsal savaşın bütün İngiltere’de ne ölçüde patlak verdiğinin en iyi kanıtını oluşturur” diye yazar Engels. Grevler muharebelerdir, “işçilerin kaçınamayacakları ve sendikalar başarısız savaş okulları oldukları ölçüde, kendilerini büyük mücadeleye hazırlamalarını sağlayan askeri 1842 Genel Grevi, doruk noktasında, yarım milokullardır.”2 yon işçiye ulaştı ve Dundee ve İskoçya kömür Sendikaların, sermayeye karşı direniş örgütle- alanlarından Güney Galler ve Cornwall’a dek mekten, sermaye iktidarına karşı topyekün uzanan bir böl-geyi kapladı. 1926 Genel Gresaldırı aşamasına ulaşmasından söz eden bu vi’nden iki kat uzun sürede bitti.5 tartışma, Marks ve Engels’in ilk yazılarında tekrar tekrar ortaya çıkar. Marks, Felsefenin Se- Rusya’da ortaya çıkan 1905 grevlerine dek, 1842 grevi dünyadaki diğer örneklerine göre faleti (1847) adlı çalışmasında şöyle der: daha fazla işçiyi kapsamıştı. Bu grev, güneyDirenmenin ilk amacı yalnızca ücretleri koru- doğu Lancashire’ın kısmen küçük bir bölmaktan ibaretse de, başlangıçta birbirinden gesinde, Stalybridge’de başladı. Manchester’ın 2
Tony Cliff ve Dony Gluckstein doğusundaki kasabaları ve sanayi köylerini içine aldı ve ardından Manchester’ın kendisine, buradan Lancashire’ın kalan kısmına, Cheshire ve Yorkshire’a yayıldı. Çok geçmeden Lancaster, Norwich, Carlisle ve Dundee’den Somerset ve Güney Galler’e dek uzanan diğer şehirlere ulaştı.
merkezi işkolları konferansına yol açtı.8
İşkolu konferansları alışılmış grev komitelerinden daha fazla sayıdaydı: Bu konferanslar, halkı örgütledi ve yönetim işlevini üstlendi, yerel savcılar ve ordu birlikleriyle karşı karşıya geldi, çalışma izinlerini çıkardı, kamu güvenliğini sağladı, yiyecek temin etti ve İşçiler grevi yaymak için, “kitlesel gezici grev dağıttı, tüm halkın grev sürecinin belirlenmegözcülüğü”* yöntemlerini kullandılar. Onlara sine katılımıyla kitle gösterileri düzenlendi.9 “greve-çıkartıcılar” (turn-outs) deniyordu: Bir fabrikanın işçileri diğer bir fabrikaya yürüyüş Marks ve Engels bu olaylardan yirmi yıl sonra yapacaklar ve o fabrikanın işçilerini greve sendikaların oldukça dar bir ufka sahip çıkartacaklardı. olduğunu, dar ve kısa vadeli amaçlara yöneldiğini, sosyalizme gidişi kolaylaştırmada Grev ekonomik ve politik talepleri birleştiri- yeteneksiz olduğunu gördüler. yordu. Ücret, Fiyat ve Kâr’da (1865) Marks şöyle diGrev, işçi sendikalarının ve işçi hareketinin yordu: hedeflerini yükseltti. Günlük, sendika karakterli ve iş koluyla sınırlı dar taleplerden sınıf “Aynı zamanda ve ücret sistemiyle ortaya çıkan amaçlarına doğru ilerleme gösterdi. Ücret ta- genel kölelikten tamamen ayrı olarak, işçi sınıfı leplerini genel oy talebi ile birleştirmesi işçi günlük savaşımın kendisine getireceği sonucu sınıfı mücadelesini toplumun devrimci abartmamalıdır. İşçiler, nedenlerle değil dönüşümüne yönelik bir sınıf mücadelesi sonuçlarla savaştıklarını; aşağı doğru hareketi düzeyine yükseltti.6 geciktirdiklerini ancak bu hareketin yönünü değiştiremediklerini; geçici önlemler denedikZamanın koşullarına göre, işçilerin genel oy lerini ancak hastalığı iyileştirmediklerini hakkı talebi, kapitalist toplumsal sisteme dev- unutmamalıdırlar. İşçiler bu yüzden, serrimci bir meydan okuma anlamına geliyordu. mayenin hiçbir zaman bitmeyen saldırıları ve 1842’deki grev duruşmalarından birinde Yüksek piyasa değişimleri nedeniyle aniden ortaya Mahkeme yargıcının ifade ettiği gibi: “Mülk çıkan kaçınılmaz gerilla savaşları içinde tümüyle sahibi olmayanların yasa yapacak gücü olsaydı, sıkışıp kalmamalıdır. ‘Adil bir işgünü bu kaçınılmaz olarak mülk sahiplerinin yıkımına karşılığında, adil bir ücret!’ tutucu özdeyişi yerine, bayrakları üzerine, ‘ücret düzeninin oryol açardı”7 tadan kaldırılması!’ devrimci sloganını Grevin örgütlenme şekli, 1905 ve 1917 sovyet- yazmalıdırlar. lerinin daha önce hayata geçmiş ilksel bir örneğiydi. İşkolu konferansları çeşitli iş kollarını ....Sendikalar sermayenin saldırılarına karşı ve grevci toplulukları birleştirmek üzere ku- direnme merkezleri olarak iyi iş görürler. ruldu. Bu konferanslar ülkenin bütün bölge- Zaman zaman güçlerin akılsızca kullanımı lerinde örgütlendiler. Manchester’daki durum yüzünden başarısızlığa uğrarlar. Genel olarak ise örgütlü güçlerini işçi sınıfının kurtuluşu ve şöyle dile getirildi: ücret düzeninin nihai ortadan kaldırılışı için bir Belirli iş kollarının kitle mitinglerini bazı iş kaldıraç olarak kullanmak yerine kendilerini siskollarının işkolu konferanslarını ve son olarak temin sonuçlarına karşı gerilla savaşı vermekle da genel iş kolları konferansını izleyen binlerce sınırlamaları yüzünden, bu savaşla birlikte kişinin katıldığı genel kitle mitingleri yapıldı. varolan sistemi değiştirmek için çalışmadıkları Her bir basamak bir üst basamağı doğurarak, için başarısızlığa uğrarlar.”10 ------------------------------------------------Daha sonra 1871’de, Birinci Enternasyonel’in * Mass flying pickets: Greve çıkan işçilerin hızla büyük küçük bütün diğer işyerlerine delegeler gönderip, tele- Londra Konferansı’nda, Marks şunları söylüfonlar ederek grevin en kısa zamanda en geniş alana yayılmasını sağlamalarına verilen ad.
3
Marksizm ve Sendikal Mücadele yordu: “İngiltere’de sendikalar yüzyıldır varlıklarını sürdürüyorlar ve işçilerin büyük çoğunluğu aristokratik bir azınlık olan sendikaların dışındadır. En yoksul işçiler sendikalara üye değildir; ekonomik gelişmenin her gün kırdan şehirlere sürüklediği muazzam işçi kitleleri uzun zamandan beri sendikalardan uzak duruyorlar ve bu kitlenin en sefil kesimi sendikalara hiçbir zaman girmez. Aynı şey Londra’nın East End kökenli işçileri için de geçerlidir: Bunların onda biri sendikalara üyedir. Köylüler ve gündelik işçiler bu sendikalara asla katılmazlar.”11
yokluğuna ya da bunun oldukça az olmasına karşın salt ekonomik temelden politik temele şaşırtıcı bir hızla geçilmesi, yüzbinlerce proleter tarafından gösterilen muazzam dayanışma ve enerji karşısında insan sarsılıyor.13 Daha sonra 1905 devrimi sırasında Lenin “işçi sınıfının içgüdüsel olarak, kendiliğinden, sosyal demokrat” olduğunu yazdı.14 Lenin “sosyal demokrat” kavramını burada da devrimci sosyalist anlamda kullanıyor, çünkü o zamanlar sosyal demokrat partiler henüz reformist renklerini göstermemişlerdi.
Rosa Luksemburg bunu onaylıyordu. ilk Rus Devriminin başlangıç günlerinde yazarken, Konferansın hazırlıkları sırasında, Engels bir ekonomik reformlar için yapılan mücadelenin İtalyan yoldaşa aynı doğrultuda mektup kendiliğinden devrimci eyleme dönüşebileyazmıştı. İngiltere’de, diyordu Engels, Sendikal ceğini, ancak bunun “sadece devrim dönehareket, özellikle büyük, güçlü ve zengin minin yakıcı havasında olabileceğini de sendikalar, genel hareketin ilerlemesinin bir belirtti.”15 aracı olmaktan çok onun bir engeli haline geldi; ve Londra’da sendikaların dışında, birkaç yıldır Lenin diğer devrimci olmayan dönemlerde, politik hareketten uzakta suskuluğunu ko- sendikal bilinç ile devrimci bilinç arasındaki ruyan ve bunun bir sonucu olarak çok cahil büyük ayrımı vurguladı: olan oldukça büyük bir işçi kitlesi var.12 “İşçi sınıfı hareketinin kendiliğinden gelişmesi, Marks ve Engels’in sendikalar üzerine 1844-47 onun burjuva ideolojisine boyun eğmesine yol ve 1865-71 yıllarındaki çeşitli yazıları, açar. Çünkü kendiliğinden işçi hareketi sendikaların yapısındaki değişimleri de sendikalizmdir ve sendikalizm işçilerin burjuyansıtmıştır. İkinci dönemde vasıflı işçilerin vaziye ideolojik uşaklığı anlamına gelir.”16 sendikaları bürokrasinin güdümü altındaydı, burjuva fikirlerle doluydu, Liberaller ve Devrimci partinin müdahalesi olmaksızın işçiler Muhafazakarları desteklediler ve diğer işçilere bireysel kapitalistlere karşı kavga ile toplumsal karşı yürüttükleri kavgalarda ayakta kalmalarını sisteme karşı yürütülen kavga arasındaki uçuyerel çıkarların savunulmasında gördüler. rumu aşamazlardı.* 1842’deki genel greve katılan ve Çartistleri -------------------------------------------------* Marksizm ve sendikalar üzerine yazanlar, Marks’ın 1840 destekleyen sendikalardan farklıydılar. Görüşlerin zamanla değişmesine diğer bir örnek Lenin’in yazılarında ortaya çıkar. Lenin bu yazılarında, devrimci bir dönemde işçilerin ekonomik, sendikal mücadeleleri ile politik mücadeleleri arasında diğer zamanlarda olduğundan çok daha dolaysız bir bağlantı görür. 1905 Ocak ayı başındaki Petrograd Putilov Fabrikalarında kendiliğinden grev hareketindeki işçilerin eylemleri Lenin için “devrimci içgüdü”nün bir göstergesiydi: “Sosyal demokrat (burada devrimci sosyalist anlamında kullanılıyor) bilincin etkisinin 4
ve 1860’daki tutumları arasındaki zıtlığa ya da Lenin’in 1905 devrimi öncesinde ve sırasındaki görüşlerine sık sık dikkat çektiler. Ancak bu farklılıklar çoğunlukla yeterince açıklanmadı. Bunun örnekleri, Losovsky’nin Marks and the Trade Unions (New York 1936) and R Hyman, Marxism and the Sociology of Trade Unionism (London 1971). İkinci kitap ya “iyimser” ya da “kötümser” bir yaklaşımla, Marks, Lenin, Troçki gibi Marksistlerden söz ediyor . Ancak Marks’daki 1848 ile 1860 arasındaki farklılığın açıklanması, örneğin Marks’ın ruh haliyle değil, sınıf mücadelesinin kendisindeki değişimle ilgilidir. 1848’de İngiliz sendikaları kapitalist sisteme karşı yaşamsal bir tehdit oluş-turuyorlardı. 1860’da böyle değildi. Değişiklik Marks’ın duygusal ya da entellektüel doğasından değil, sınıfın bilincinden ve mücadele gücünden kaynaklanıyordu. Sendikaların doğasını belirleyen de budur zaten.
Tony Cliff ve Dony Gluckstein Bir devrimde büyüyen sendikaların niteliksel olarak “normal” dönemlerde ortaya çıkanlardan farklı oldukları açıktır. Güçlükler, “normal” sendikaların, devrim-öncesi ya da devrimci bir döneme seksiyonizm** ve bürokrasileriyle girdiklerinde ortaya çıkar. Ancak, öncelikle sendikaların devrimci olmayan dönemlerdeki ayırt edici yanları üzerinde duralım. Bu örgütler, işçileri hem birleştirir hem de böler. Sendikacılığın başarabileceği teorik olarak en büyük birlik, tüm bir işçi sınıfını içine alan tek bir örgüt olabilir. “Tek Büyük Sendika” bazı sosyalist aktivistlerin rüyasıdır. Ancak bu hiç de gerçekçi olmayan bir görüş. Çünkü sendikacılığın (trade unionism***) asıl anlamı seksiyonizmdir. Bütün örgütlü işçilerin amacı, ücret sisteminin ortadan kaldırılması olsaydı, kuşkusuz onların ortak çıkarları tek bir yapı aracılığıyla ifade edilebilirdi. Ancak sendikaların görevleri farklıdır. Görevleri, kapitalist üretim ilişkileri içinde, ücret sistemi içinde içinde, işçilerin çıkarlarını savunmaktır. Sendikalar sömürüye son vermek için değil, işçilerin sömürü koşullarını iyileştirmek için vardırlar. Çeşitli endüstrilerdeki işçiler farklı ücretler alır, farklı koşullar altında çalışırken, sendikalar işçileri ayrı guruplar içinde birleştirir ve her bir gurubu bir diğerinden ayrı tutarlar. Sendikacılığın coğrafyası, kapitalizmin coğrafyasına uyar. Bir yerde ücretlerde düşüş varsa, başka bir yerde üretim bandının hızında ya da emniyetsiz çalışma koşullarında artış vardır. İşverenlerle yapılan belli bir sözleşme görüşmesi öğretmenleri ve madencileri hiçbir zaman birlikte içermez. Bu yüzden madenci sendikalarında öğretmenlere ya da öğretmenlerin sendikalarında madencilere yer yoktur.
aracılık yapar. Sendika içinde onun otoritesini güçlendiren bu roldür. Bu profesyoneller, hoşnutsuzluğun yöneticileridirler. “Sonuç, onu temsil ettiklerinden ayırmaktır. Atölye disiplininden, onun kir ve tehlikelerinden, ustabaşı ve yönetici ile güncel anlaşmazlıklardan, iş arkadaşlarının dostluğundan, apayrı bir büro ortamına çekip alınır. Sendika üyelerinden daha fazla olmasa bile, geliri artık kapitalist üretimin iniş çıkışlarına bağlı olmaktan çıkar. Artık ne fazla mesaiye kalır ne de düşük kapasiteli çalışmadan ya da geçici işten çıkarmalardan etkilenir. Eğer bir fabrika kapanırsa, işten çıkarmaları görüşen profesyonel sendikacı işinden olmaz. Sürekli yönetim kesimiyle yakın ilişki içinde, sözleşmeyi, uzlaşmayı, sermaye ve emeğin anlaşmasını sendikalizmin temel maddesi olarak görmeye başlar. Mücadele, pazarlık sürecinin kesintiye uğraması, sendikanın birikmiş fonlarını tehdit edebilecek bir dert ve külfet olarak görünür. Örgütlenme, işçinin sömürüldüğü koşulları iyileştirmeye yönelik sınırlı hedefinden bile geri adım atarak kendi varlığını sona erdirir.”17 Asıl olarak bürokrasi, kapitalist toplumdaki iki ana sınıf, patronlar ve işçiler, arasında denge kurar. Profesyonel sendikacılar ne patrondurlar ne de işçi. Sendika büroları çok sayıda insanı çalıştırabilir, ancak bir patrondan farklı olarak sendikacıya, onun ekonomik ve toplumsal statüsünü sağlayan şey bu değildir. Öte yandan profesyonel sendikacılar, düşük ücretli işçi kitlesi gibi, patronlarca iş güvencesizliğine ve benzeri durumlara sürüklenerek sıkıntıya düşmezler.
Sendika bürokrasisi apayrı, asıl olarak tutucu, toplumsal bir formasyondur. Tanrı Janus gibi o da iki yüzlüdür: Patronlarla işçiler arasındaki dengeyi sağlar. İşçilerin mücadelesini dizginler ve denetimi altında tutar, ancak patronlar ve devletle olan işbirliğini, sendikaları tümüyle güçsüz kılacak bir noktaya kadar götürme** Seksiyonizm (Sectionalizm): Bu kavram işçi sınıfının mekte yaşamsal çıkarı vardır. Çünkü profesgenelinin değil de bir kısmının çıkarlarını savunmak yonel sendikacı tarafsız bir hakem değildir. anlamında kullanılıyor. Sendika eğer, üyelerinin şikayet konularını bir *** Trade unionism kavramı sendikalizm olarak çevriliyor. araya getirmekte tümüyle başarısızlığa uğrarsa, “Trade unionism”in İngilizce’deki sözcük anlamı ‘vasıf ya sonunda bu durum ya liderliğe karşı etkili alternatif adayların konmasına, ya da üye da meslek birliği’dir.
Bürokrasinin rolü sendikaların dar ekonomik ve seksiyoncu doğasından kaynaklanır. İşçi kitleleri ve zamanlarını patronlarla pazarlıkla geçiren kişiler arasında iş bölümü ortaya çıkar. Profesyonel sendikacı işçilerle patronlar arasında --------------------------------------------------
5
Marksizm ve Sendikal Mücadele ilgisizliğine ve üyelerin rakip bir sendikaya geçmesiyle birlikte örgütsel çözülmeye yol açacaktır. Eğer sendika bürokrasisi hedeflerinden çok fazla koparak burjuva kampına doğru yol alırsa temelini yitirecektir. Bürokrasinin kendi gelir ve toplumsal statüsünün kaynağı olan sendikal örgütlenmeyi korumakta çıkarı vardır. Profesyonel sendikacı, sendikanın kendi üyelerinin farklı kesimleri arasında denge kurar. Sendikanın daha pasif, ilgisiz ya da cahil olan üyelerine dayanarak, daha aktif ve isyancı olan ileri kesimleri denetimi altında tutar. Profesyonel sendikacı, sendikayı diğer sendikalarla karşı karşıya getirerek konumunu sağlamlaştırır. Bir endüstrideki birçok farklı sendikaların varlığı ve bu nedenle tümüyle birleşik eylem örgütlemenin güçlüğü bürokratların her birinin kendi eylemsizliklerine geçerli bir mazeret oluşturur. Bir taraftan patronlardan ve devletten gelen baskı diğer taraftan üye işçilerin baskısı dengeyi korumaya izin vermez. Sendikaya baskı yapan iç ve dış kuvvetlerin şiddeti değişme ve dalgalanma gösterir. Bazı dönemlerde aşağıdan gelen baskı ezici olur; diğer dönemlerde ise kapitalistlerden ve devletten gelen baskı egemen olur. Her iki baskının da göreceli olarak güçsüz oldukları durumda, sendika bürokratının önüne geniş bir hareket alanı açılır. Öte yandan her ikisi de güçlü olabilir ve bürokrasi uzlaşmaz kuvvetler arasında sıkışıp kalmış görünür. Ancak bürokrasi daima kendi çıkarlarına göre yürümeye çalışır ve bu yüzden hiç bir zaman adına konuştuklarını gerçekten temsil ettiğine güvenilemez.
bürokratlar arasındaki farklılıkları ikincil kılar. Böyle zamanlarda bürokrasinin bütün kesimleri işçilerin militanlığını dizginlemenin ve kontrol etmenin peşindedir. Sendika bürokrasisinin ikili bir rol oynadığını, patronlar ve işçiler arasında ikileme düştüğünü söylediğimizde, bu ikilemin parametreleri üzerinde hassas olmak zorundayız. Bir yerde Tony Cliff şöyle diyor: “Sendika bürokrasisi hem reformist hem de yüreksizdir. Bu yüzden gülünç biçimde güçsüz ve sefil bir durumdadır. Reform hayalleri kurar, ancak devletle gerçek anlamda hesaplaşmaktan korkar (devlet sadece reformlar yapmayı reddetmez, zaten onaylamış olduklarını da geri çeker), bütün bunlara reformların tek başına önünü açabilecek olan taban hareketinin yarattığı korku eklenir. Sendika bürokratları taban karşısında sahip oldukları ayrıcalıklarını yitirmekten korkarlar. Kitle mücadelesinden duydukları korku, sendikaların devletçe denetlenmesinden duydukları nefretten çok daha büyüktür. Sendika bürokrasisi bütün karar anlarında devletin yanında yer alır, ancak arada sırada ikileme düşer.”18 Bu, bütün profesyonel sendikacıların bürokrat doğdukları anlamına gelmez. Gerçekten çoğu sendikacı ilk varlıklarını işçi sınıfının savaşçıları olarak göstererek popülerlik kazanır ve sendikalarda üst görevlere yükselirler. Ama bu sadece sol profesyonel sendikacılar için geçerli değildir. Ernest Bevin, 1920 ve 1930’larda, İngiltere’deki sendikal harekette sağ-kanadın en güçlü isimlerinden biriydi. 1926 Genel Grevi’nde ve onun ihanete uğramasında merkezi bir rol oynadı. Bununla birlikte Bevin bile yerini geçmişteki militanlığı ile edinmişti. Birinci Dünya Savaşı öncesi işçi grevleri sırasındaki biyografisi bunu gösteriyor:
Kuşkusuz bürokrasi homojen değildir. Farklı endüstrilerdeki sendika bürokratları kendilerini, aşağıdan yukarıya gelen değişik baskılar altında bulurlar. Ayrıca, bütün sendika bürokratları ideolojik olarak birbirlerine benzemezler. Sol ve sağ sendika bürokratları arasındaki bölünme önemlidir. Bürokrasideki çatlaklar sendikalar arasında ya da bir sendika “Bevin Bristol’ün Liman İşçileri Sendikası’nın içinde onun tutucu etkisini azaltabilir. kalesi haline getirilmesine önderlik etti... Liman Bununla birlikte, bürokratlar arasındaki bütün işçilerince Şehir Sendikalar Konseyi’ne seçildi, sendika hareketini yeniden farklılıkları aşan temel gerçek, tutucu bir kentteki 19 toplumsal tabakadan gelmeleridir. Bu da canlandırdı.” genellikle radikal kriz dönemlerinde, 1926 İngiltere Genel Grevinde olduğu gibi, sol ve sağ Onun ulusal çaptaki ünü 1920’deki iki 6
Tony Cliff ve Dony Gluckstein başarısına dayanıyordu: İngiliz askeri birlik- eğilimler ve onların liderliği, sendikaların lerinin Sovyet Rusya’ya müdahalesini önlemek sadece öncü güçleri değil, bunun yanında için Eylem Konseyinin liderliği ve liman büyük yedek güçleri de barındırdığı gerçeğini işçilerine yönelik “Shaw Soruşturması”nda ifade eder. Sendikaların zayıf yanı böylece bu işçilerin haklarını savunması: “Liman işçilerinin eğilimlerin güçlü yanından kaynaklanır.”21 Baş Hukuk Danışmanı olarak kazandığı konum, Taşımacılık ve Genel İşçi Sendikaları’nı kuran Bu yüzden devrimciler sendika sorununa el sendikal birliği sağlamasının yolunu açtı.”20 attıklarında bazı noktaları akıllarında tutmak zorundadırlar. Olağan koşullarda işçi sınıfı hoBir profesyonel sendikacının geçmişi ne olursa mojen olmaktan uzaktır. Sadece devrimci ayakolsun, eğer işçiler ve patronlar arasında uzunca lanma dönemlerinde sınıf ortak bir amaca ve bir dönem sendika aygıtının bekçisi ve arabu- ortak sosyalist bilince kavuşabilir. Böyle durumlucu olarak hareket ederse bürokratik düşünme larda, çok sayıda örgütsüz işçi sendikalara alışkanlıkları kaçınılmaz olarak yerleşir. Hatta katılsa da, sendikaların temel ya da öncülük militan bir geçmiş, bir bürokratın sendikanın eden kolektif kitle örgütlenmeleri olacağının bir denetimini çok daha etkin olarak başarması garantisi yoktur. Sendikalar güçlendirilebilirler için gerekli güvenilirliği sağlamakta yardımcı ya da yerlerini yeni örgütlenmelere, iktidar mücadelesine daha elverişli olan işçi komiteleri ya olur. da sovyetlere, bırakabilirler. Sendikalar ve sosyalizm mücadelesi arasındaki ilişkiyle ilgili en önemli dersler mücadele Buradan yola çıkarak, işçi kitlelerinin sadece sürecinin kendi içinde, özellikle 1926 Genel devrim döneminde bilinçli olarak devrimci olaGrevi’nde öğrenilmiştir. Genel grevin kendisini bildikleri, Marksist partinin bu noktaya dek incelemeden önce, bu dersleri burada göz görevinin kendisini salt propaganda ile sınırlamak ve sendikal tarzda kısmi mücadeleönüne sermek yararlı olur. lerden uzak durmak olduğu sonucu çıkarılabilir. Bugün, 1926’da olduğu gibi, sendika sorunu Devrimin kendiliğinden doğmadığı, ancak kenköklü kapitalist ülkelerin çoğunda olduğu disi bir sınıf mücadelesinin ürünü olduğu kadar İngiltere’deki devrimci sosyalistler için de ölçüde bu belli ki yanlıştır. Bu yüzden işçiler, en önemli bir konudur. Amaçlarını işçi sınıfının kapitalizmi devirmeye hazır olmadan ve sisiktidara gelmesine liderlik yapmak olarak temin kendisi en sonunda yıkılacak kadar zayıf gören sosyalistler, bu devrimci görevi sadece düşmeden önce sistem içersinde sayısız sınırlı işçi sınıfının çoğunluğunu ve dolayısıyla onun ve dolaylı çatışmalarda dövüşmek zorunda kitle örgütlerini, öncelikle onun sendikalarını olacaklardır. Aynı ölçüde, bu tür mücadeleler sayesinde parti, devrimi başarılı bir sonuca kazanarak gerçekleştirebilirler. götürmeye elveren noktada inşa edilebilir. Ancak devrimci parti, bir sendikayla aynı şey değildir. Bir sendika gibi ayrı ayrı sanayilerde ve Eğer, Marksist eylemin sadece propagandayla iş kollarında üyelerini çoğaltamaz. Eylem ve sınırlanması reddedilirse ve müdahaleye karar örgütlenme birliği ile birbirine bağlı, ortak poli- verilirse ne gibi seçenekler vardır? Parti, tabanın tik görüşlere sahip üyelerin oluşturduğu bir kendiliğinden eylemini teşvik edebilir; ya da azınlıktır. Sendikalar farklı ölçütlerle çalışırlar. işçiler, sendika liderlerinin kendi çıkarları Üye sayıları arttıkça, görevlerini etkin olarak doğrultusunda hareket etmesine yönelik baskı yerine getirme yetenekleri artar. Troçki’nin yapmakta bir hizip olarak kullanılabilirler. İkinci seçim tehlikelidir. Aşağıdan gelen baskının ifade ettiği gibi: sendika liderlerini devrimci bir yola “Sendikalar farklı düzeylerde geniş işçi sokabileceğine inanmak, bürokrasinin doğasını kitlelerini kucaklarlar. Bu kitleler genişledikçe yanlış anlamak, bunun üzerine hayaller kurmak sendika görevini başarmaya o kadar yaklaşırlar. ve işçilerin bilincini ve eylemini körletmektir. Ancak örgütlenmenin genişliğine kazanımları, Sendika liderleri tabanın bazı isteklerine uykaçınılmaz olarak derinlik açısından kayıptır. maya ikna edilebilirler, ancak kitlelerin kolektif Sendikalardaki oportünist, milliyetçi, dinci eylemine hiç bir zaman vekalet edemezler. 7
Marksizm ve Sendikal Mücadele İşçilerin gönüllü eylemi bu nedenle en üstün değerdedir. İşçilerin mücadelesine önderlikte devrimci parti kendi önceliklerinin neler olduğunu belirginleştirmelidir. Kapitalizmin altında yatan temel çelişkiden, proletarya ile burjuvazi arasındaki çelişkiden yola çıkılmalıdır. Ayrıca ikinci bir çelişkiyi -sendikal bürokrasi ve işçi kitleleri arasındaki çelişkiyi- ve bir üçüncüsünü ikili doğasından ötürü bürokrasinin içindeki bölünmeyi de dikkate almalıdır. Toplumdaki iki ana sınıfın -patronlar ve işçiler- zorlamasıyla farklı yönlere çekildiğinde tartışmalar bürokratlar arasında şekillenir. Bu tartışmalar, tabanın seksiyonlarına önderlik eden devrimci parti ile sendikal bürokrasi -hem sol, hem de bazen sağ kanadı- arasında ortak harekete zemin hazırlar. Bu ortak hareket işçi sınıfı mücadelesinin gelişmesinde yararlı olabilir, çünkü bürokrasinin en sol unsurları güvenilmezlik ve kaypaklıklarını sürdürseler bile onlarla devrimcilerin geçici birliği, bir bütün olarak bürokrasinin egemenliğini zayıflatabilir. Devrimci bir parti, sol ve sağ bürokratlar arasındaki, militan konuşmalar yapmaya hazır olanlar ile her zaman kendisini açıkça uzlaştırmaya adamış olanlar arasındaki ayrımdan nasıl yararlanacağını bilmelidir. Bu ayrımın kullanılmasıyla tabanın bağımsızlığı, inisiyatifi ve özgüveni bir tek koşulla güçlendirilebilir: Parti, tabana sol sendika bürokratlarına güvenilemeyeceğini ya da radikal retoriğe bel bağlanamayacağını açıkça göstermelidir. Parti, sendika üyelerine sürekli olarak bürokratların kendileri ayaklanan bir işçi hareketinin ön safına geçseler bile, bunu hareketi daha iyi kontrol etmek için yaptıklarını sürekli hatırlatmalıdır. Sol bürokratlarla bir ittifak sadece hareketi genişletmenin bir aracıdır. En iyi, en radikal konuşmalar bile işçi kitlelerinin kendi eyleminin yerini tutamaz. Böyle bir ittifak, sendikal alandaki her diğer taktik gibi, bir ölçütle, sadece bir tek ölçütle -eylemliliği ve buna bağlı olarak işçilerin özgüvenini ve bilinçliliğini yükseltip yükseltmediğiyle- değerlendirilmelidir. Tabandaki işçilerin gücünü yükseltmek için, sendika-içi demokrasi için mücadele etmek 8
gerekir. İç demokrasi düzeyi bir sendikadan diğerine dikkate değer ölçüde değişiklik gösterir. Sendika tüzüğünün içeriği ya da sendikanın örgütlenme geleneği gibi konular önemlidir. Bu nedenle devrimci parti bürokrasiye karşı radikal önlemler gündeme getirmelidir: Profesyonel sendikacıların düzenli seçimi ve onları geri çağırma hakkı, ücretlerinin endüstrideki ücretlere bağımlı olması vb. Bu yüzden dünyadaki en iyi sendikal yapı bile, üyelerinin eylemliliğine dayanmıyorsa kağıt zerinde kalmaya mahkumdur. Devrimciler, sendikaların kapitalist devletle işbirliği içinde olmaları eğilimine -dünya savaşları sırasında olduğu gibi, zaman zaman bunalımla birlikte ortaya çıkan bir eğilim- karşı kayıtsız kalamazlar. Sendikaların burjuvaziden ve onun devletinden tam bağımsızlığın devrimsiz başarılamayacağı gerçeği, bu bağımlılık düzeyinin burada ve hemen geri püskürtülemeyeceği anlamına gelmez. İşçilerin kapitalist sistem içindeki koşullarının iyileştirilmesi -kapitalizmin yıkılması değilolağan dönemlerde sendikal eylemliliğin ortak çizgisidir. Gerçekte sendikalar sistemce belirlenen çerçeveyi sessizce onaylarlar veya tartışmadaki politik konuları dışlama ya da toplumun varolan düzenine karşı çıkmayan reformist politik partileri destekleme eğilimi gösterirler. Bu eğilim, sendikal çalışmaya yaklaşımları reformistlerinkinden belirgin olarak ayrılan devrimcilerce ihmal edilemez. Reformistler aşamalı değişimden yana olduklarını ve devrime karşı olduklarını ileri sürerler. Ancak kapitalizmin temelindeki koşulları iyileştirmeyi istedikleri için, sadece sistem ayrıcalıklar tanımak için yeterince sağlıklı olduğunda ileri doğru adım atabilirler. Ekonomi inişe geçtiğinde reformistler kendilerinin ne kadar kötü reform savaşçısı olduklarını kanıtlarlar ve çoğu kez geçmişte elde edilen kazançlara zarar verirler. Devrimciler, tersine, hem reformdan hem de devrimden yanadırlar. Hem kapitalizm içindeki kazançlar için, hem de kapitalizmin yıkılması için savaşırlar. İşçilerin kendi çıkarları için bilincinin inşa
Tony Cliff ve Dony Gluckstein edilmesi sistem içindeki mücadeleyle gerçekleşir. Bu süreç sınıfın unsurlarını kaçınılmaz olarak sistemin bunalıma düştüğü ve devrimci önderliğin gerekli olduğu ana hazırlar. Reformlar için ve devrim için yapılan mücadeleler arasındaki ilişki 1905’deki Petrograd Sovyet’inin sloganında iyi ifade edilmişti: “Sekiz saat ve silah!” talebi Rusya devletinin silahlı kuvvetine karşı koymayı amaç edinmişti. İngiliz işçi kitleleri seyrek olarak reform ve devrim arasında böyle doğrudan bir ilişki kurdular, ancak bu Marksistlerin burada ve hemen işçilerin mücadelelerini ve sendikaları politikleştirmek için savaşmamaları anlamına gelmez. Devrimci parti, sendikaları sosyalist örgütlere dönüştürmeye çalışmalıdır. Her ne kadar sadece devrim zamanında tamamlanabilecek olsa da bu uğurda mücadele edilmelidir. Sendikalardaki politik düzeyi yükseltme kampanyası, burada ve şimdi sürdürülmelidir. Sendikal hareketin, hatta tek bir sendikanın bile kazanılamadığı durumda bile bir azınlık sosyalist fikirlere kazanılabilir. Kazanılan militanlar, sendikanın bir kısmı ya da bir işyerindeki bireyler olabilirler. Devrimci bir parti sendika üyelerinin eylemliliğini öne çıkarır. Sürekli olarak işçi sınıfının mücadele içinde kendisini değiştirmeksizin toplumu değiştiremeyeceği sosyalizmin aşağıdan geleceği- fikrine bağlı kalır. Ancak bu, devrim öncesinde iken partinin sendika makinesi personelinin değişmesi için mücadele etmeyeceğini göstermez. Sendika liderliği, kendisine karşı durmaya ve ona karşı aday göstermeye hazır olunmadığı sürece dışlanamaz. Bununla birlikte bir devrimcinin, bir sendika bürosunda, özellikle tam-gün temsilcilik yapması açık ve kesin bir kurala bağlanmalıdır. Her şeyden önce, sendika temsilcisi, sendika bölge temsilcisi, sendika konseyi üyesi ya da onun başkanı olma kararının, böylece, tabanın eylemliliğine destek verilip verilmemesine, ya da bunun önündeki engellerin ortadan kaldırılıp kaldırılmamasına bağlı olduğu üzerinde anlaşılmış olmalıdır. Sendika koltuğuna oturulmuş olması bu eylemliliğin yerini tutamaz. Bu yüzden temsilcisi olduğu işçilerin mücadele düzeyini yükseltme olanağı,
herhangi bir sendika görevine talip olmaktaki aldatıcı unsurdur. Devrimci partinin amacı, işçi sınıfını harekete geçirmek ve bunun bir ürünü olarak bütün sendikaların da ötesinde, sınıfın kitle örgütleri üzerinde nüfuz kazanmaktır. Ancak bu devrim anı dışında tam olarak başarılamaz. Sendika militanları kitlesinin kazanılabileceğini ya da sendika aygıtının devrim günlerindeki mücadele öncesinde işçilerin bilincindeki değişimleri hızla yansıtmak üzere temelden yeniden biçimlendirilebileceğini düşünmek bir yanılgıdır. Bu yanlış tutum, ya sendika çalışmasına yönelik propagandacı bir görüşe (mücadeleye müdahale etmeksizin işçileri Marksizme kazanmaya çalışmaya) ya da bürokrasiyle uzlaşmaya (üst görevleri ele geçirmeye ya da etkinlik kazanmaya çalışmaya) varır. Bu devrimcilerin zafer günü gelene dek kollarını kavuşturarak bekleyecekleri anlamına gelmez. Her düzeyde müdahale yaşamsal bir zorunluluktur. Devrimciler, bir işçi gurubu üzerinde nüfuz kazandıkları ölçüde, bu, sendikanın dış yapısında ve yeni liderlerin seçiminde kendini göstermelidir. Makinenin dişlilerine kapılma riski büyüktür, ancak uzak durmak da çözüm değildir. Bunun yerine, bireyin ve onun yerel parti şubesindeki parti birimine üyeliğinin üzerinde parti tarafından kolektif denetim sağlanmalıdır. Bütün sendika görevlilerini ve partiyle ilişkili olan herkesi denetlemek için sürekli bir çaba olmalıdır. Her ne olursa olsun, sendika görevlisi ister devrimci bir parti üyesi, ister partice desteklenen sol bir sendikacı olsun, temsilci seçme mücadelesi, işçilerin eylemliliğine katkıda bulunmalı, ama onun yerini almamalıdır. Sendika seçimleri üye gücünü artırmalı, ancak onun yerine geçmemelidir. Bütün profesyonel sendikacılara karşı devrimci tutum, 1915 Kasımı’nda, İskoçya Clyde İşçileri Komitesi’nce ifade edilen yolu izlemelidir: “İşçileri doğru olarak temsil ettikleri sürece sendikacıları destekleyeceğiz, ancak bu temsil ortadan kalktığı anda bağımsız olarak hareket edeceğiz.”22 9
Marksizm ve Sendikal Mücadele Troçki de bunu şu yazısında iyi ifade etti: “‘Kitlelerle daima beraberiz; ikili davranan sendika liderleriyle ise bazen, o da sadece kitlelerin liderleri olarak kaldıkları sürece.’ İkili davranan liderlerden, kitleler onları öne çıkardıkları anda, bu liderlerin eleştirilmesini bir an için bile olsun elden bırakmadan yararlanmak gerekir.“23 Her şey bir yana, devrimci bir parti, sosyalizm mücadelesinin, işyerinde patron ve bürokratlara karşı yürütülen günlük mücadeleye tamamen bağlı olduğunu ve ister sendika seçimleri alanında, ister bunun da ötesinde parlamento alanında olsun bu mücadeleden uzakta olup bitenlere çok az bağlı olduğunu hiç bir zaman unutmamalıdır.
10
Tony Cliff ve Dony Gluckstein
LENİN’İN SENDİKALARA KATKISI Lenin’in ve Bolşeviklerin gücü, Marksist teoriyi kendi deneyimleri ve mücadeleleriyle zenginleştirmeleriydi. Ancak sendikalar sorununa katkıları, en genel düzeyin ötesine geçmedi. Ne yapmalı?, Lenin’in 1917’den önce ekonomik mücadeleyi ele alan tek tanınmış eseriydi. Lenin daha sonra, 1901-2’de yazılmış olan kitabının, belli bir tarihsel ortamın bağlamından ve bir müdahale niteliğindeki tartışmalardan ayrı ele alınmaması gerektiğini vurguladı. Bununla birlikte kitap, devrimci partinin (o dönemde sosyal demokrat deniyordu) politik çalışması ile batı ülkeleri sendikalarının o zamanki işlevi arasındaki ayrımı açıklıkla ortaya koyuyordu. Bu sendikalarla ilgili olarak Lenin şöyle diyordu:
savaşımı, proletaryanın ideolojik ve politik zincirlerden ve ekonomik kölelikten tümüyle kurtulması için aynı ölçüde gereklidir. Proletaryanın politik mücadelelerini örgütlemek ve önderlik etmek sosyal demokrasiye (onun partilerine) düşerken, işçi sınıfının ekonomik mücadelelerini koordine etmek ve yönetmek de sendika örgütünün görevidir.”2
Bu tartışma Rusya’da ortaya çıktığı anda, 1905 devriminin yenilgiye uğratılmasıyla birlikte, hiçbir kitlesel sendika hareketinin ayakta kalmaması yüzünden kaçınılmaz olarak soyut kalıyordu. Bu yüzden tartışma, gerçek ilişkilerden çok ideal parti/sendika ilişkileri üzerinde yürüdü. Bolşevik tutum, sendika tarafsızlığı ya da ekonomik ve politik örgütlenmeler arasında görev bölümü kavramına kuvvetli biçimde karşı çıkıyordu. Lenin, onun “Bütün başardıkları şey, emek-gücü satıcılarının 1907’deki örgütünün kabul ettiği aşağıda ‘meta’larını daha iyi koşul-larda satmayı ve salt aktarılan çözümü benimseyerek dile getirdi: ticari değeri üzerinde alıcılarla kavga etmeyi öğrenmeleriydi... Sosyal demokrasi, işçi sınıfının “Kongre, parti birimlerine ve sendikalardaki mücadelesine, sadece emek-gücünün daha iyi sosyal demokrat militanlara, örgütlerindeki koşullarda satılması için değil, ancak mülksüz- sosyal demokrat çalışmanın ilk görevlerinden leri kendilerini zenginlere satmaları için zorla- birini, yani Sosyal Demokrat Parti’nin ideolojik yan toplumsal düzenin ortadan kaldırılmasına önderliğin ve buna ek olarak onunla örgütsel da önderlik eder. Sosyal demokrasi işçi sınıfını bağlar kurulmasının sendikalarca onayının temsil eder. Bu temsil sadece belli bir işçi gu- artırılmasını hatırlatır.”3 rubuyla ilişki içinde değil, ancak modern toplumun bütün sınıflarıyla ve örgütlü bir poli- Bu tutum, sendikalardaki devrimciler için doğru tik kuvvet olarak devletle ilişkileri içinde bir başlangıç noktasıdır. Orada sadece etkili temsildir.”1 sendika üyeleri olmak ya da dışardan öğüt vermekle kalmayacaklar, diğer yandan ideolojik Ne yapmalı? ile Birinci Dünya Savaşı arasındaki önderlik için de mücadele vereceklerdir. dönemde Lenin sendikacılık sorununu yeniden ele aldı. Parti / sendika ilişkileri yeniden tartış- Bununla beraber bu genel tutum, sendika maya açıldı, ancak bu kez Lenin sendikaların bürokrasisi ve taban arasında bir çıkar politik sorunlarda tarafsız olmaları fikrini çürüt- anlaşmazlığı belirdiğinde ortaya çıkan mek istiyordu. Tartışma önce Almanya’nın karışıklıkları açıklamaz. Kitlelerin zararına olarak Bağımsız Sendikaları’nda ortaya çıktı. Bu bürokratik güçte aşırı bir yoğunlaşma ya da sendikalar, Alman Sosyal Demokratları’nca tabanı bürokratların vesayeti altında bırakan kurulmuştu, ancak kopardıkları yaygara ‘politik sorumsuz bir yaklaşıma düşme tehlikeleri müdahale’ye bir son vermek içindi. 1907’de oldukça fazladır. Bunlar daha sonra ele düzenlenen İkinci Enternasyonal Kongresi’nde, alacağımız konulardır. çok sayıda çekişmeden sonra, aşağıdaki görev Ağustos 1914’te, savaş başlayınca, çoğu sosyal bölümü üzerinde anlaşma sağlandı: “İşçi sınıfının hem politik hem de ekonomik demokrat ve emekçi partilerden olanlarla 11
Marksizm ve Sendikal Mücadele sendika liderleri, enternasyonalist söylemlerini terk edip kanlı emperyalist savaşa arka çıktıkları zaman, Lenin felakete bir açıklama aradı. Bu açıklamayı, ilk taslağı Marks ve Engels tarafından İngiliz sendikalarıyla ilişkili olarak verilen işçi aristokrasisi teorisinde buldu.
dan yararlanarak, (bu kârlar, kapitalistlerin ‘kendi’ ülkelerinin işçilerinden sızdırdıklarına ek olarak elde edildikleri ölçüde) işçi liderlerini ve işçi aristokrasisinin üst tabakasını beslemek mümkündür. Ve ‘ileri‘ ülkelerin kapitalistleri onları beslerler: Onları binlerce farklı biçimde, doğrudan ya da dolaylı, açık ya da gizli olarak beslerler.
Lenin’in teorisinin oldukça güçlü yanları vardı. Bu teori, liderlerin güvenilmezliğinin yıkıcı etkisi ve örgütlenmenin önemi üzerinde yoğunlaşı- İşçilerin burjuvalaştırılmış bu katmanı ya da yordu. Teori, yeterince sınıf bilincine, dayanış- gelir düzeyleri ve yaşam tarzları açısından maya, ve kendi öz kuvvetleriyle örgütlenmek tümüyle küçük-burjuvalaşmış işçi aristokrasisi için güven duygusuna sahip olan işçilerin - İkinci Enternasyonal’in asıl dayanağı ve diğer bir deyişle işçi sınıfını mücadeleye günümüzde burjuvazinin temel toplumsal sokması gerekenlerin- neden öncü rolü dayanağı olarak hizmet eder. Burjuvazinin işçi oynamadıklarını açıklamaya çalıştı. Önderliğe hareketi içindeki gerçek temsilcileri, kapitalist ve örgütlenmeye yönelik bu vurgu, birçok sınıfın işçi vekilleri, reformizm ve şovenizmin sosyalistin, bu ilkelerin her ikisini terk ettikleri gerçek taşıyıcılarıdırlar.”7 ve sendika ve reformist bürokrasilerin sağa kaymalarına uyum gösterdikleri bu dönemde Lenin’in, proletaryanın sadece tutucu ince bir gerekliydi. tabakasının, Batı kapitalizminin yığınsal genişlemesinden çıkar sağladığı varsayımı 1915’de, ‘Enternasyonal’in Çöküşü’ başlıklı bir hatalıydı. Kapitalist ekonomi, eğer varsa makalede, Lenin reformizmi, ya da onun avantajları, işçi sınıfının tek bir kesimiyle sınırlı türettiği sözcüğü kullanmak gerekirse, ‘opor- tutulamayacağı bir biçimde işler. Tony Cliff’in tunizm’i şöyle açıkladı: bir yerde yazdığı gibi: “Emperyalizm çağı, dünyanın bütün diğer uluslarını ezen ‘büyük’ ayrıcalıklara sahip uluslar arasında paylaşıldığı bir çağdır. Bu ayrıcalıkların ve bu ezme durumunun bir sonucu olarak elde edilen ganimetin kırıntıları, kuşkusuz küçük burjuvazinin belli kesimlerinin payına ve işçi sınıfı aristokrasisine ve bürokrasisine düşer.”4 ‘Ganimetin kırıntılarını’ elde eden, işçi sınıfının ne ölçüde büyük bir kesimiydi? Lenin şöyle diyor: “Bu tabaka... proletaryanın ve çalışan kitlelerin önemsiz bir azınlığını oluşturur.”5 Ve bu analize uyumlu olarak Lenin, reformizmi “işçilerin bir kesimi ile burjuvazi arasında, proletaryanın bütününe karşı yöneltilmiş bir ittifak” olarak tanımlar.6 Küçük ‘emek aristokrasisinin’ ekonomik temeli Lenin’e göre emperyalizmde ve onun olağanüstü kârlarında bulunacaktı. 6 haziran 1920’de, Emperyalizm, Kapitalizmin En Yüksek Aşaması adlı kitabının önsözünde şöyle yazıyordu: “Besbelli ki, böylesine aşırı olağanüstü kârlar12
“Lenin’in bu analizine bakarak sorulması gereken ilk soru: Nasıl oldu da, örneğin sömürgelerdeki İngiliz şirketlerinin süper kârları İngiltere’deki işçi aristokrasisine ‘kırıntılar atılmasına’ yol açtı? Bu sorunun yanıtı, Lenin’in bütün reformizm analizini geçersiz kılar... Hiçbir kapitalist, işçilerine ‘bu yıl yüksek kârlar elde ettim, bu nedenle size yüksek ücretler vermeye hazırım’ demez. Emperyalizm ve sermaye ihracı, ihraç edilen sermayenin gerçek içeriğini oluşturan makinaları, demiryollarını, lokomotifleri vb üreten çok sayıda işçiye iş sağlayarak sanayi ülkesindeki ücret düzeyine kuşkusuz büyük ölçüde etkide bulunur. İstihdam düzeyinin bu etkisi açıkça ücretler düzeyini genel olarak etkiler. Ancak bu niçin sadece ‘son derece küçük bir azınlığın’ gerçek ücretlerini etkilesin? İstihdam olanaklarının artması ve işsizlikte düşüş, işçi sınıfının büyük çoğunluğunu etkilenmezken, küçük bir ‘işçi aristokrsisi’nin doğmasına mı yol açar? Aşağı yukarı tam istihdam koşulları, vasıflı ve vasıfsız işçiler arasında
Tony Cliff ve Dony Gluckstein artan farklılıklara mı neden olur? Kuşkusuz hayır. ...Gerçekte vasıflı ve vasıfsız işçi kitlelerinin yaşam düzeyini yükselten her şey, işçiler arasındaki standart farkını azaltır. Eğitimi de içine alan genel yaşam standardı ne kadar yüksekse, vasıfsız işçilerin yarı-vasıflı ya da vasıflı olmaları o kadar kolaylaşır. Çıraklığın mali yükü daha iyi durumdaki işçilerce daha kolay katlanılır hale gelir... Ve işçiler için bir beceri kazanmak kolaylaştıkça, vasıflı ve vasıfsız işçiler arasındaki ücret farkları azalır. Yine, emperyalizmin, sınıfın yiyecek maddelerini (ve hammaddeleri) geri kalmış, sömürge ülkelerden aşırı ucuza elde ettiği gerçeğinden yola çıkıp işçilere ‘kırıntılar’ attığı savunulabilir. Ancak bu faktör, yine, sadece azınlık olan ‘işçi aristokrasisi’nin yaşam standardını değil, sanayi ülkeleri işçi sınıfının tamamını etkiler. Genel yaşam standartlarını yükseltmesiyle, bu durum, bir ölçüde sözü edilen işçi sınıfının kesimleri arasındaki farkları azaltır.”8 Ekonomik analiz Lenin’in teorisinin sadece tek bir kısmını oluşturuyordu. Ayrıca sendikalarla ilişkili önemli sonuçlar da vardı. Reformizmin ekonomik kökleri, işçi sınıfının dar bir kesiminden çok daha derinlere uzanıyordu. İşte bu nedenle, Batı ülkelerindeki devrimci sosyalist bir hareketi inşa etme başarısı, sert ve uzun bir savaşım gerektirmiş olan Rusya’da karşılaşılanlardan çok daha büyük güçlükleri göğüslemeye bağlıydı. Kuşkusuz bir diğer sonuç, hiç bir kitle partisinin, buna devrimci bir parti de dahildir, kitleler arasında geçerli fikirlerin hastalıklı etkisinden tümüyle korunamayacağıydı.
“İngiliz sendikalarının ‘kitle örgütleri’ ondokuzuncu yüzyılda burjuva işçi partisinin yanındaydı. Marks ve Engels, bu temelde onlarla anlaşmamalarına rağmen, ilişkilerini kesmediler. Çünkü öncelikle sendika örgütlerinin küçük bir proleter azınlığından ibaret olduğunun farkındaydılar. O zamanlar İngiltere’de, şimdi Almanya’da olduğu gibi, proletaryanın beşte birinden fazlası örgütlü değildi. Engels, eski sendikaların -ayrıcalıklı azınlığın‘burjuva emekçi partisi’ ile asıl çoğunluk olan ‘en alt tabaka’ arasında bir ayrım çizer ve onları ‘burjuva saygınlığı’yla alışverişe girmedikleri ölçüde muhatap alır. Bu Marksist taktiklerin özüdür! Proletaryanın ne kadarlık bir bölümünün sosyal-şovenistlere ve oportünistlere katıldığını ya da katılacağını bilemeyiz, kimse de bilemez. Bu yalnızca mücadeleyle ortaya çıkarılır; bu karara kesin olarak ancak sosyalist devrimle birlikte varılabilir. Ancak, emperyalist savaşta ‘vatan savunucularının’ yalnızca küçük bir azınlığı temsil ettiğini kesin olarak biliyoruz. İşte bu yüzden, eğer sosyalist niteliğimizi sürdürmek istiyorsak, daha aşağıya ve daha derine, gerçek kitlelere ulaşmak görevimizdir.”9 Sendikaların işçi aristokrasisi ile özdeşleşmesi, 1910-17 yılları arasında Lenin’e yakın olan Gregory Zinoviev’in yazılarında daha kaba bir hal alır. ‘Oportünizmin Toplumsal Kökenleri’ adlı bir makalede (1915) Zinoviev, en açık örnek olarak, ‘kazanılmış haklarını bir sebze çorbasına satan ve bir gerici takımı haline gelen’ savaş-sanayi işçilerini gösterir: “Savaş-sanayi krallarının, savaş kazançları sofrasından ara sıra bir kemik uzattıkları küçük bir işçi aristokratları tabakasının varlığından şüphe bile edilemez. Bu azınlık savaş öncesinde de iyi ücretler elde etti ve savaş boyunca da yükselen ücretlerden memnun kaldı. Savaş öncesinde, ayrıca bu azınlığa her türlü ayrıcalık verildi. Savaş sürecinde bu ayrıcalıklar bu işçi aristokratları için çok daha değer kazandı. Bu işçi aristokrasisinin çoğu durumda cepheye gönderilmediğini belirtmek yeterlidir.”10
Lenin’in teorisi sadece reformizmin gücünü küçümsemekle kalmadı, onun karakteri üzerinde de yanılgıya düştü. Ekim 1916’da yazılan ‘Emperyalizm ve Sosyalizm’deki Bölünme’ adlı makalede, Lenin ‘işçi aristokrasisi’nin doğası üzerinde çalışmayı sürdürdü. İddialarını, işçi aristokrasisini, İngiltere ve Almanya’daki bütün sendika üyeliği ile tanımlamaya ve en sonunda onların burjuvaziye satılmışlığını ileri sürmeye kadar vardırdı: Gelişmeler Zinoviev’in analizini bütünüyle
13
Marksizm ve Sendikal Mücadele haksız çıkardı. Avrupa, özellikle sözü edilen savaş sanayi işçileri, Berlin’deki DMW, Petrograd’daki Putilov ya da İskoçya’nın Clydeside Weir fabrikasındakiler, savaşın yaklaştığı yıllarda, Berlin ve Petrograd’da devrime önderlik ederek, endüstriyel militanlığın yeni biçimlenişine öncülük etti. Bu durum sınıfın diğer kesimlerinin -’en alt tabakanın’- henüz hareketsiz olduğu bir döneme rastlıyordu. Zinoviev’in analizi aşırı basitlik hastalığına yakalanmış durumdaydı. Bu da onun işçi bürokrasisinin köklerini dolaysızca işçi aristokrasisinde görmesinden kaynaklanıyordu: “Profesyonel sendikacılar, çoğu kez işçi aristokrasisi çevrelerinden çıkar. İşçi aristokrasisi, ve işçi bürokrasisi, kan kardeşlerdir.”11 İkisi arasındaki ilişki çok daha karmaşıktı. Bir bütün olarak ele alındığında, teori, bürokrasiyi, her türlü sendikal üyelikle eşdeğerde tutulan işçi aristokrasisine eşitleme eğilimindedir. Bütün bunlar yalnızca her bir grubun farklı rolleri olduğunun görülmesini önler ve eğer mantıksal sonucuna götürülse, varolan sendikalarda çalışmama anlayışını ortaya çıkarır. 1920‘de Rus işçilerine seslenen Radek, ’savaşın başlangıcında aralarından bir çoğunun sendikal hareketin tükendiği sonucuna vardığını’ kabul ediyordu.12 Lenin’in analizi, ‘azınlık olan işçi aristokrasisini ...sendika üyeliğini’, işçi sınıfının “en alt kitlesi”nce temsil edilen “bakir toprağı”n karşısına çıkararak kafa karışıklığını artırdı. Buradan ücretleri yükselen sendikal hareketin aslında rüşvet almanın gizli bir biçimini yarattığı düşüncesine varılabilirdi. Her ne kadar Lenin’in niyeti bu değildiyse de buradan aşırısol bir sonuç çıkarmak mümkündü. Buna göre, işçi sınıfının bir kesimi satın alınabildiği sürece, (daha yüksek ücretler gibi) reformlar için mücadele etme, toplumsal ilerlemenin engeli haline gelir. Lenin’in reformizmin kökenleri hakkındaki çalışması, savaş dönemi devrimci sosyalizmi açısından olağanüstü değerdeydi. Bu çalışma, reformist liderler güruhunda, savaşı desteklemelerindeki ikiyüzlülüklerini gizleyecekleri umudunu yaratan sis perdesini ve mazeretleri 14
ortadan kaldırdı. Onların işçi hareketinin içinde, aslında kapitalist sınıfa hizmet ettiklerini ortaya koydu. Aynı zamanda çok sayıda işçinin emperyalizmi açıkça desteklemesinden sarsılan, işçi sınıfını devrimci değişimin aracı olarak görmekten vazgeçen birçoklarının ümitsizliğine boyun eğmedi. Son olarak, teori Marksist hareketin hastalıklı kısımlarını kesip atmada bir bıçak gibi iş görerek geriye kalan temel kısmın sağlığının korunmasına hizmet etti. Bunun yanında teori oldukça körleşmiş bir aletti ve karışık ve kompleks taktik kararlarla karşı karşıya kalan Batı Avrupa devrimcileri için yalnızca en genel rehberdi.
Tony Cliff ve Dony Gluckstein
KOMÜNİST ENTERNASYONAL ve SENDİKA STRATEJİSİ Komünist Enternasyonal, ilk yıllarında Marksizmin gelişmesi için bir güçkaynağıydı. Birçok alanda deneyim kazanan Rus Komünistleri onun düzenlenişini de üstlendiler. Ancak, ne yazık ki, sendikacılık deneyimi bunların arasında yoktu. Dolayısıyla, İngiltere’de 1926 Genel Grevine yol açan yıllarda sendika politikalarındaki güçlükleri aşması için İngiliz Komünist Partisi’ne yapılan yardım da düşük düzeydeydi..
ve parlamento gibi düzen kurumlarında kitle desteği için çalışma gereğinin ne kadar önemli olduğunu gözler önüne seriyordu. Komünistlerin, sendikalara güven duyan ve milyonlarla ifade edilen kitleleri yalnız bırakmaları gerektiği iddialarını yayanların ‘çocuksu saçmalığı’na karşı Lenin ısrarla uyarıyordu:
“(...)sendikaların eski örgütleri, yeni çağı sadece çözümlemekte değil, dayattığı görevleri anlamakta bile yeteneksizliklerini kanıtladılar... Proletarya yeni bir tip örgütlenme, sendikalaşmamış işçi kitlelerini kucaklayan geniş bir örgütlenme yarattı.”1
“Gerici sendikalarda çalışmayı reddetmek, diyordu Lenin, gerici liderlerin etkisi altındaki işçi kitlelerini az gelişmiş ya da geri durumda bırakmak anlamına gelirdi. Devrimciler kitlelerin bulunduğu her yerde mutlaka çalışma yapmalıdırlar. Proleter ve yarı-proleter kitlelerin bulunduğu kurumlar, topluluklar ve derneklerde -en gerici olanlarda bile- sistematik olarak, azimle, ısrarla ve sabırla ajitasyon ve propaganda yapmak için her türlü fedakarlığa, en büyük engelleri aşmaya hazırlıklı olmalısınız... Sendikalara girdiğimiz, aralarında bulunduğumuz, ve her ne pahasına olursa olsun onlarla komünist çalışmayı yürüttüğümüz sürece, her türlü fedakarlığı yapmaya, ve hatta -eğer gerekirse- çeşitli manevralara, hilelere ve illegal yöntemlere, kaçamak ve bahanelere başvurmaya . . . yatkın olmalıyız.”2
Sovyetlerin doğuşuyla birlikte, sendikaların Batı devriminin gelişmesinde marjinal bir rol mü oynadıkları, yoksa artık hiçbir rollerinin kalmadığının mı kastedildiği manifestoda açık değildir.
Ancak tartışmaların bu en genel noktasından öteye uygulamada sendikalarda nasıl çalışılacağı hakkında hiçbir yol gösterme yoktu. Özellikle bürokrasi sorununa çok az değiniliyordu.
Mart 1919’da Komünist Enternasyonal’in (ya da bilindiği gibi Komintern’in) ilk Kongresinde, sendikal çalışmadan oldukça küçük göndermeler dışında söz edilmedi. Enternasyonalin manifestosu Leon Troçki tarafından kaleme alındı. Onun önerisi, sendikaların devrim döneminde yerlerini doğrudan sovyetlere bırakmalarıydı:
Gelişmeler Troçki’nin yanılgısını gösterdi. Sendikalar tükenmiş olmaktan uzaktılar, ve bütün ülkelerde olağanüstü bir büyümeye erişmişlerdi.1920’den itibaren, Komünizmin bayrağının yükseltilmesiyle birlikte devrimin yayılacağı fikri, zamanın ihtiyaçlarının daha ölçülü ele alınmasına yol açmıştı. Yine de ümitler hala yüksekti.
19 haziran 1920’de açılan İkinci Komintern Kongresi sendikalar üzerine çokyönlü bir tartışma açtı. Çünkü bu, artık ‘hareketimizi ilgilendiren en ciddi ve en önemli sorun’ olarak görülüyordu. 3 Tartışmayı Radek başlattı. Onun asıl ilgilendiği şey, Lenin’inki gibi, işçilerin kitle sendikalarından ayrılmaları ve kendi dar devrimci guruplarını kurmalarını öneren Avrupa’daki güçlü sendikalizm akımını yenilgiye Nisan-Mayıs 1920’de, Lenin Sol Komünizm: Bir uğratmaktı. Bu akımın fikirlerini çürütmekti Çocukluk Hastalığı broşürünü yazdı. Marksist önemli olan. Radek önlerindeki görevin açık strateji ve taktikler üzerine bu parlak olduğunu düşünüyordu: makalesinde iddialarını, Bolşevikler’i iktidara götüren deneyime dayandırıyordu. Kitapçık, “Sorun şudur: Kısmi mücadeleler en sonunda esnekliğin, ilerleme ve geri çekilme yeteneğinin işçi kitlelerinin kapitalizme yönelik genel 15
şiddetli bir saldırısına yol açacaktır. Büyük kitlesel birliklerdeki, sendikalardaki bürokrasinin karşı-devrimci eğilimlerini felç edebilirsek, eğer onları görevlerinden alırsak, işçi sınıfının kitle örgütleri, işçi sınıfının mücadelesini geniş bir cephede yönetmeye en yetenekli organlar haline gelirler.”4 İddialarının çoğu sağlam bir temele dayanıyordu. Öte yandan, diğer kongre üyelerinin aksine, bunun güç bir iş olduğunu kabul etmeye hazırdı: “Şimdi gerici sendikaların pratikte devrim kurumlarına dönüşmeleri olanağının incelenmesine geliyoruz. Kongreye sunulan tezlerimizde, komünistler için genel kural olarak şu sloganı atıyoruz: Sendikalara katıl ve onları kazanmak için büyük sendikalarda mücadele ver. Öte yandan bu genel kuralı bir yana bırakırsak, güçlükleri görmek gerekir.”5 Amerika’da olduğu gibi ender durumlarla karşılaşılabilir. Bu ülkede, Dünya Endüstri İşçileri, (IWW) ‘şirketlerin adamı’ sendika bürokratlarının, vasıfsız işçilere yönelik yoğun düşmanlığı yüzünden resmi sendika yapılarının dışında çalışmak zorunda kalmışlardı. Ancak Radek bu açıdan sözlerini yineliyordu, ‘Genel bir kural olarak sendikaları ele geçirme mücadelesine girişme gerekçemiz budur.’6 Reformist sendikalardan kopma çağrısı yapan sendikalistlere karşı doğru bir muhalefet ortaya koymakla birlikte, Radek’in analizinde can alıcı bir hata vardı. Onun, sendika bürokrasisinin saf dışı bırakılabileceğine ya da bürokratik makinenin gücünü devrimden yana kullandığına inanması gerçekçi değildi. Her olası durumda, Batıda onyıllardır yaşayan sendikal bürokrasi sadece devrimin zaferinden sonra yıkıma uğrayacaktır. Bu soruna daha sonra döneceğiz. Kongre’de İngiliz ve Amerikan delegeleri, iddialarında Radek’e karşı çıktılar. İngiltere’den Willie Gallacher ve Jack Tanner, Amerika’dan Louis Fraina ve John Reed tarafından vurgulanan noktaların kuşkusuz çoğu aşırı-sol nitelikteydi ve düzenli sendika çalışmasının önemini küçümsüyordu. Bununla beraber endüstriyel alanda reformizmle mücadelenin güçlüğüyle ilgili ileri sürülen yararlı noktalar, 16
Rus yoldaşlarınca hiç de anlaşılmış değillerdi. Kongre tartışmaları, her iki tarafın da birbirine karşı anlaşılmaz bir dille seslendikleri önüne geçilmez olumsuz bir iz bıraktı. Batıdaki sendikaların deneyimlerinden dersler çıkarma girişimi yankı bulmadı. Bütün bu güçlükleri artıracak şeyi, duruma tümüyle Rus tarzıyla yaklaşan Komintern başkanı Zinoviev’de buluyoruz. Batı’daki sendikacılık gerçeğini bu yüzden tamamen yanlış anlamıştı. Şöyle diyordu: “Bolşevik Parti sendikaların şu tanımını Menşeviklerle 1913’deki tartışmaları sırasında yaptı: ‘Sendika, işçilerin ekonomik mücadelesini yöneten endüstrinin bir dalına (bu yüzden sadece tek bir endüstrinin değil) bağlı işçilerin kalıcı bir birliğidir ve proleteryanın politik partisiyle sürekli bir işbirliği içinde, ücretli köleliğin ortadan kaldırılması ve sosyalizmin zaferi yoluyla onun kurtuluşu için işçi sınıfının mücadelesine katılır.’”7 Bu hüsnü kuruntunun nerede başladığı ve varolan sendikaların değerlendirilmesinin nerede bittiği belli değildir, çünkü Zinoviev ayrıca şunları söyleyerek Webbs’e ait, ‘bir sendikanın, ücretlerin korunması ve yükseltilmesini hedeflediği’ yönündeki iddiasını reddetmişti: “Partimiz, bir sendikayı, üyelerine işsizlik dönemlerinde yardım etme ve çıkarlarını ücretleri yükselterek koruma amacına sahip olan işçilerin bir birliği olarak tanımlayan ifadeden daha fazlasını asla kabul etmemiştir.’”8 Eğer ‘doğru’ sendika ücret sistemini ortadan kaldırma mücadelesiyle tanımlansaydı, bu durumda bu sendika ile kötü şöhretli reformistlerce yönetilen günümüzdeki örnekler arasında giderilemez bir boşluk olurdu. Kitlelerin ilerlemesi ya bu bürokratları yerlerinden edecek ya da sendikalar devrimci ve reformist kanatlara bölünecekti. Bu Zinoviev’ın kaçınılmaz olarak gördüğü bir manzaraydı: “Proleter devrimi sürecinde sendikalar sosyalist partilerin başına gelen bölünmelere uğrayacaklar... Rus sendikal hareketi, politik partinin politik alanda yapmış olduğu gibi bir
Tony Cliff ve Dony Gluckstein Komünistler de Amsterdam sendikaları içinde çalışma politikası izlemeye davet edildi. Bu çelişkiler 1920 Temmuzunda düzenlenen RILU 1920’de Zinoviev bu düşünceyle hareket etti, kongresinin sonuç bölümünde açıkça ortaya ve Nisanda Rus sendikaları yeni bir sendika en- çıktı. Sonuç bildirisi ‘tarafsızlığı’ kınadı ve ‘devternasyonali için çağrı yaptılar. Amaç, savaşla rimci sendikal hareketin yaratılmasının dağılmış olan ve ancak son dönmede Amster- Moskova ya da Amsterdam sloganıyla, dünya dam’daki genel merkeziyle yeniden kurulmuş sendika hareketi içinde zorlu bir mücadelenin olan reformist bir kuruluşun, Uluslararası başlangıç noktası olduğunu’ ilan etti. Ancak Sendikalar Federasyonu’nun rakibi olmaktı. aynı kongrenin örgütlenme üzerindeki kararı Popüler olarak ‘Amsterdam Enternasyonali’ ‘Sendikalar Dağıtılsın’ ya da ‘Sendikalardan olarak biliniyordu. Rus sendiklarının çağrısı Çıkın’ gibi sloganları lanetledi: şöyleydi: “Sendikalardan devrimci unsurların geri çe“Eski sendikalar yeniden inşa ediliyorlar, bir yıl kilmesi taktiği ve milyonlarca işçinin işçi içinde onları tanıyamayacağız. Eski bürokratlar sınıfının hainlerinin atomlaştırıcı etkisine ordusuz generaller olacaklar... Kızıl sendikalar terkedilmesi, karşı-devrimci sendika bürokrasiuluslararası düzeyde birleşmeli ve Komünist sine fırsat verir ve bu yüzden şiddetle ve kesinEnternasyonalin bir parçası (seksiyonu) olma- likle reddedilmelidir.”12 lıdırlar. RILU üyeliğinin gevşek tanımlanması, Komünist Bu öneriyi bütün dünyada sendikalarda örgütlü liderlerin RILU üyeliği hakkında hayali figürler işçilere yapıyoruz.. Proletaryanın politik parti- uydurmasına olanak tanıdı. Bu durum lerinde ortaya çıkan bu dayatıcı gelişme ve bürokratik makine ile tabanı ve sendika bölünmeyle şimdi de sendika hareketi karşı konferanslarında alınan kararlarla tabanın kenkarşıyadır. Tıpkı bütün en önemli işçi partile- di fikrini birbirine karıştıran garip bir hesaplama rinin İkinci Enternasyonal’den ayrılmaları gibi, yöntemine yol açtı.Kuruluşundan sadece 15 ay bütün dürüst sendikalar, Amsterdam sarı sonra RILU 16 milyon taraftarı olduğunu iddia sendikalar enternasyonal’inden kopmalıdır- ediyordu.13 lar.”10 Bu sayıya doğrudan doğruya, katılan örgütlerin Komünistlerin hızla ilerlemesine bağlanan ve daha sonra katılabileceklerin üye sayıları bir umutlar suya düştü. İşçi Sendikalarının Kızıl En- araya getirerek ulaşıldı. Bu matematiksel işlem, ternasyonali’nin (RILU) ilk görevi, ulusal bürokratların yüzbinlerce oyu sadece parmak sendikalarının Amsterdam Enternasyonal’iyle kaldırma yoluyla toplama hakkını öne sürdükbirleşmelerini önlemeye ve onlarla yakın ilişki leri sendika blok oy sistemine benzer. O zakurmaya çalışmaktı. Ancak Batıdaki sendikalar manlar İngiliz Komünist Partisinin önde gelen bütünlüklerini korudular ve büyük direnç gös- bir üyesi olan J T Murphy, RILU’nun toplam üyesini şöyle hesaplıyordu: terdiler. Kızıl Sendika Enternasyonali örgütlemede inisiyatifi ele almalıdır.”9
Sendikaların RILU ile birleşmeden önce Amsterdam’dan ayrılmaları gerektiği genel bir kural olarak konulmuştu. Ancak bu gerçekleşmeyince kural değiştirildi. Önde gelen sendika örgütlerinin reformist enternasyonale bağlı kaldıkları ülkelerde, tek tek sendikaların eski örgütle bağlarını koparmaksızın RILU ile resmi ilişki kurmalarına izin verildi.11
“Alman yoldaşlar, sendika hareketi henüz Amsterdam’dan kopmamış olsa da, Kızıl Enternasyonal’in Alman sendikalarında üç milyon destekleyicisinin ol-duğunu öne sürüyorlar. İngiliz yoldaşlar 300,000 işçi desteğinden söz ediyorlar. . . İtalya’da İşçi Konfederasyonu’nun Amsterdam’daki 2,5 milyon işçinin ayrılması lehine oy kullanacağına inanmak için neden vardır.”14
Çok geçmeden durum bütünüyle karışık hale geldi. Bir yandan ‘Amsterdam ile her türlü Aslında RILU’ya katılım çok daha azdı. 6,5 miilişkinin kesilmesi’ çağrıları yapılırken, lyon Rus sendika üyesi sağlam bir çekirdek
17
Marksizm ve Sendikal Mücadele oluşturuyordu, ancak diğer üye kaydetme iddialarından hiçbiri araştırılmadı. Alman Komünistlerinin herhangi bir sendika kongresinde başardıkları en yüksek resmi temsil düzeyi olan toplam 7,895,965 sendika üyesinin dışında Haziran 1922’de Leipzig’deki delegelerin sadece sekizde birini biraz aşıyordu. 15 Komünist Parti’nin Alman Fabrika Konseyleri hareketindeki gücü çok daha fazlaydı, ancak RILU bu tür taban örgütlerini kendsine yapılacak desteğin temeli olarak görmedi.
başarısını Batı Avrupa dışında elde etti. Çoğu kez, endüstrileri azgelişmiş ve işçilerin ekonomik örgütlerini, Batı’dakine kıyasla saygın Komünist Partileriyle çok daha yakın biçimde ittifak içinde olmaya zorlayan baskı rejimli ülkelerdeki resmi sendikaların desteğini kazandı.*
RILU’nun dağılacağı yönündeki yoğun söylentiler, onun iddia edildiğinden çok daha içiboş bir örgütlenme olduğunu gösterdi. Şubat 1922’de Zinoviev ‘dağılmaya yol açan bütün kuvvetlerin canla başla ortadan kaldırılması’ İtalyan İşçi Konfederasyonu hiç bir zaman 2,2 gereğini ortaya koydu.20 Yine dördüncü Komilyon üyeyi aşmadı ve bir süre RILU ile flört mintern Kongresi’nde Losovsky, ‘genişletilmiş etmesine rağmen, aslında hiçbir zaman enter- yönetim toplantısının tasfiye çağrılarına bir son nasyonale katılmadı. 16 Murphy tarafından verdiğini’ bildirdi.21 sözü edilen 300,000 kişilik İngiliz işçisi desteği muhtemelen Güney Galler Madenciler Fed- Ancak üç ay sonra Murphy, buna rağmen erasyonu’ndan geliyordu. Bu federasyon ‘diğerlerinde olduğu gibi bu ülkedeki birçok RILU’yla birleşmeye sıcak baksa da son adımı parti üyesinin de aklında olan, RILU’yu tasfiye hiçbir zaman atmadı. Sözü edilen İngiliz işçi etme eğilimlerinin belirdiği ya da geçmişten desteğinin düzeyi, bu dönemdeki İngiliz beri böyle bir eğilimin bulunduğu fikrini kesKomünist Partisinin kendi üye sayısının 3000 tirip atmak zorunda kaldı.’22 RILU’nun tasfiye cıvarında kalmasından anlaşılabilir. edileceği beklentisine tekrar tekrar karşı çıkmak gerekiyordu. Daha sonra RILU’ya 35,000 Endonezya işçisi üye olurken, Mayıs 1925’de bir milyon üyeli Çin Zinoviev, çok daha sonraları, Komünist Entersendikaları da enternasyonale katıldı. 18 Dün- nasyonal’in Beşinci Kongresi’nde, RILU’nun yanın doğu yakasında çoğalan destek dikkat- varlığından epey rahatsız olduğunu kabul etti. leri, ileri sanayi ülkeleri sendikaları ile geri (Enternasyonal girişiminin hatasını ve ülkelerinkiler arasındaki farklara çevirdi. Bu bütünüyle fiyaskoya yol açmasını itiraf edemefarklar, Komintern yönetiminin Şubat-Mart yecek kadar korkaktı.) 1926’daki genişletilmiş bir toplantısında, Zinoviev’in bir İngiliz sendika liderinin, dünya RILU düşman hatlarının cepheden bir saldırıyla sendikalarının iki sendika enternasyonali yarılabilecek ve sendikaların hızla teslim arasında-biri Amsterdam’da Avrupa için, diğeri alınabilecekmiş gibi göründüğü bir anda kuMoskovada Asya için- ikiye ayrılması gerektiği ruldu... Bu dönemde işçilerin çoğunluğunu önerisiyle alay etmesiyle ortaya çıktı. Ancak mümkün olan en kısa zamanda kazanacağımızı öneri rahatsız edici bir gerçeklik payı da düşünmüştük. Biliyorsunuz yoldaşlar, bundan taşıyordu: sonra hareket geri çekilme dönemine girdi. Bu beş yıl süresince Komintern’in bütün sorunları, “Amsterdam’ın Avrupa’yı halen belirleyebilme- bütün taktik güçlükleri, gelişmenin sine rağmen, yükselen Asya sendikal hareke- beklediğimizden çok daha yavaş olması tinin yüzünü şaşmaz biçimde RILU’ya gerçeğinden kaynaklandı.23 döndüğünden artık sık sık övünçle söz edili- -------------------------------------------------*1925’de RILU , Rusya, Çin, Java, Yunanistan, Şili, İran ve yordu.”19
Sağ liderlerin Genel İşçi Konfederasyonu’nda (CGT) bir çatlak yarattıkları ve solun kendi konfederasyonunu kurmak zorunda kaldığı (CGTU). Fransa hariç tutulursa, RILU en büyük 18
Mısır’ın bütün sendikalarını, Bulgaristan ve Estonya’nın dağılmış federasyonlarını, ‘ideolojik kimlik’düzeyinde Fin sendikalarını ve Fransa, Çekoslavakya, Romanya, Yugoslavya, Japonya, Arjantin ve Avustralya’nın ‘örgütlü işçilerinin yarısından daha az olmayan’ bir kısmını içeren bir büyüklüğe ulaştığını iddia etti. Geri kalanlar azınlık hareketlerini oluşturuyordu. (The Worker, 15 Ağustos 1925)
Tony Cliff ve Dony Gluckstein Bütün RILU anlayışının tamamıyla ilgili sorun sadece kendisindeki belirsizlik değil, temelden yanlış olmasıydı. Zinoviev İkinci Komintern Kongre’sinde RILU’yu kurmak için atılan ilk adımlardan sözederken, görevin ‘Amsterdam’ı bölmek’ ve işçilerin kazanılması olduğunu vurguladı. Artık her sendikaya şunu söyleyebiliriz: ‘Amsterdam Enternasyonalini terketmelisiniz. Kızıl Sendikalar Enternasyonaliniz var, ona katılmalısınız.’24
Kapitalist iktidar altında olan işçilerin eşitsiz bilinçlenmelerinin kaçınılmaz bir sonucu, politik çizgilerle birbirlerinden ayrılmalarıdır; dolayısıyla, eğer reform ya da devrimin alternatifleri örgütlü biçimler kazanırsa, işçiler ayrı politik partilere bağlanırlar. Ancak sendikalar aynı biçimde ele alınamaz. Komintern kızıl sendikalara ayrılma çağrısı yapmıyordu. Bu aptallık sadece 1920’lerin sonunda yoğun Stalinizm ile ortaya çıktı, çalışanların patronlar karşısındaki kolektif örgütlenmelerinde felaket getiren sonuçlarla birlikte, çalışma-güçlerini parçalama etkisine sahipti. Oysa RILU bütün sendikaları birliğe kazanmaya çalıştı. Ancak bu durum, partiler ve sendikalar gibi kolektif örgütler arasındaki farkı silikleştirdi.
İngiliz delegesi Jack Tanner, sendikaların uluslararası örgütten kopması çağrısı yapılırken işçileri sendikalarda kalmaya zorlamanın tutarsızlık olduğunu öne sürdü. Tanner görüşüne kongrenin genel orturumunda RILU başarısızlığa mahkumdu, çünkü imkansıza destek bulmaya çalışınca, Zinoviev ona söz yöneliyordu, devrimci bir krizin böyle bir hakkı vermedi.25 örgütlenmeyi olanaklı kılmasından önce Komünist politikalara uyumlu resmi bir kitle RILU’nun temel anlayışındaki çelişkinin bir sendikası olmaya çalışıyordu. Kurulduktan sonucu olarak, reformist sendikaların bölün- sonra RILU iki süreci izleyebilirdi: Ya içinde mesini tartışan Komintern ve RILU liderleriyle bulunduğu dönemi tanıyabilirdi, ve ilerici fikirkarşılaşıyoruz. Böylece Radek, sendikalar üze- lerle ya da mücadeleye katılanlarla azınlığı örgütlemeye dayanan militan bir taban örgütü rine bir tartışmayı açarken şöyle diyordu: olarak kalabilirdi; ya da geleneksel bir sendika “Sendikalara bürokrasiyi yıkmak ve gerekirse yapısını oluşturabilirdi. RILU ilk seçeneği redsendikaları bölmek üzere gidiyoruz. detti. Ancak ikincisini başarmak için platforSendikalara onları mücadelenin araçları haline munu büyük ölçüde genişletmek ve devrimci getirmek için gidiyoruz. Sendikaları savaşan olmayan sendika üyelerinin oy çoğunluğu elde örgütlere dönüştürmeye çalışacağız; ancak etmek adına politikalarının çoğunu terk etmek bürokrasinin direnci beklediğimizden daha zorunda kalacaktı. güçlü çıkarsa, onları yok etmekte tereddüt etmeyeceğiz, çünkü bunun en önemli örgütsel Komünist Enternasyonalin böylesine kafa biçim olmadığını, ancak işçilerin örgütlenme karıştırıcı bir konuma düşebilmesi, sendikaların kapasitesi olduğunu ve onların devrimci mü- yapısının ve devrimci parti ile ilişkilerinin yanlış cadeleyi örgütleme istekleri olduğunu bili- bir kavranışının sonucuydu. Bu yüzden Komintern ilişkiyi şu şekilde tanımladı: yoruz.”26 Komintern yönetiminden Alman Komünist İşçi Komünist parti proletaryanın öncüsüdür... Partisine (KAPD) 2 Haziran 1920 tarihli açık bir Sendikalar proletaryanın kitle örgütleridirler... belli bir endüstri kolundaki bütün işçileri mektupta şunlar yazılıydı: birleştirirler; tabanları sadece kendini adamış “Yeni çağ, gözlerimiz önünde iç savaşa Komünistlerden değil, bunun yanında polidönüşen çetin sınıf savaşımı çağı, ‘bağımsız’ tikaya az ilgi gösteren işçilerden ve politik sendikaları da yeni bir örgütlenmeye olarak geri düzeydeki işçilerden oluşur... dönüştürüyor. Bu sendikalardan kimilerini bölmemiz gerekir. Diğerleri kendiliğinden ya Buraya kadar her şey yolunda. Ancak bir kez bütünüyle ya da çoğunluk olarak bize üstün daha burada müthiş bir mantıksal boşluk görüyoruz, çünkü bu noktada bize sendikalar gelecek.”27 ile partinin ilişkisinin bir ölçüde illerle merkezin
19
Marksizm ve Sendikal Mücadele ilişkisine benzediği söyleniyor. İktidarın ele geçirilmesinden önceki dönemde, gerçekten devrimci sendikalar işçileri öncelikle kapitalizme karşı elde edilebilecek kazanımlar için mücadele etmek üzere ekonomik bir temelde örgütlerler. Bununla birlikte, etkinliklerinin asıl nesnesi kapitalizmi proleter devrimiyle yıkmak için proleter mücadelesini örgütlemek olmalıdır.
“Sorun, yeni örgütlenmelerin sendikaların yanı sıra yaratılması olup olmadığı ve karşılıklı ilişkilerinin ne olması gerektiği biçiminde konulabilir. Sendikalar bürokrasi tarafından belirlendiği sürece, bu yeni örgütlerin sendika bürokrasisine karşı bizim temel dayanağımız oldukları yanıtını veririz. Ancak komünistler hareketin liderleri konumunda olduğu zaman, iki akıntının birlikte akmasına izin verme ve fabrika komitelerini sendika organlarına dönüştürme anı gelmiştir.”29
Bölüm şöyle devam eder: “devrim döneminde ... devrimci sendikalar partiyle yakın ilişkiler içinde çalışırlar; kitlelerin Taban hareketlerini inşa etme politikasının redkapitalist mevzilere saldırmasını örgütlerler ve dedilmesi, devrimci bir krizde sendika sosyalist üretimin temellerinin atılmasından so- bürokrasilerinin nasıl bir gelişme gösterecekleri rumludurlar. İktidar kazanıldıktan ve sağ- üzerinde somut bir beklenti yarattı. Radek lamlaştırıldıktan sonra, ekonomik örgütlenme kabul etti ki; sendika liderlerinin taktiklerini sınıf çalışmanın merkezi odağı olur.”28 mücadelesini yenilgiye uğratan taktiklerdir... (Ancak) işçi sınıfının genel koşulları o İdeal durum, devrim döneminde Bolşevikler ve düzeydedir ki, reformist taktiklerin, işçi sınıfının Rus sendikaları arasındaki ilişkiler, sendikaların gerçek ücretlerinde, yaşam standartlarında bürokratik reformist liderliği altında olduğu fiili dereceli bir yükselme fikri tamamen oportünist durumdan ayırt edilmiyor. Dolayısıyla, bir yanılsamadır... Bu durumda açıktır ki sendika sendikaların bulundukları durumun taktikleri, komünist mücadelenin hedefi kapitanımından, ne olmaları gerektiğine, birinden talist yapıyı onarmayı değil, kapitalist sistemin diğerine geçisin nasıl sağlanacağından söz et- yıkılması için bilinçli olarak çalışmayı içerir.30 meksizin geçiliyor. Ne var ki, sendikaların partiyle ilişkileri ‘illerin merkezle ilişkilerine benzer’ Burada Radek’in ‘sendika taktiklerini’ nasıl bir ise, parti ile sendikalar arasında niteliksel bir el çabukluğuyla ‘komünist mücadelenin hedefi’ ayrım olamaz. Sonuç olarak sendikaların, tıpkı ile yan yana koyduğuna ve her ikisini de aynı Komintern’in politik örgütlerinin reformist İ- saydığına dikkat edin. kinci Enternasyonal’den ayrılmalarında olduğu gibi aralarında bölünmeleri mantıklı görünür. Bu, -krizin derin olduğu, bu yüzden şu an kurulu bulunan sendikaların devrimci organlara Sendikaların kazanılması yönündeki ilk çağrı dönüşeceği- yaklaşımının ardındaki akıl kuşkusuz doğruydu. Ancak tasarlanan yol ciddi yürütme, bürokrasinin özgül rolünü ve onun değerlendirme hatalarına yol açtı. RILU’nun derin köklerini yine küçümsedi. Radek’in görüstratejisi, sendikaların kısa dönemde bütünüyle şünün ardındaki mekanik mantık şöyle fethedilebileceği ya da önemli kesimlerinin özetlenebilir: kriz-öncesi dönemlerde sivrilen kazanılabileceği umuduna dayanıyordu. Bu sendika liderleri reformist taktikleri önerirler. Bu umut bürokratik makinaya karşı kararlı ve taktikler artık başarıya ulaşamaz. Bu nedenle sürekli bir mücadele yürütebilen bir taban liderler ya kendilerini değiştirecekler ya da yerhareketi inşa etme olasılığını dışlıyordu. Çoğu lerini devrimcilere bırakacaklardır. Bürokratların Bolşevik lidere göre Batı ülkelerinin koşullarını kendilerini tehdit eden devrimci durumu etkisiz çok daha iyi bilmesiyle Radek, Birinci Dünya hale getirmede merkezi bir rol oynayabildikleri Savaşı süresince sıçrama yapmış olan taban fikri geçersizdir. hareketlerinin değerine karşı duyarlılık gösterdi ve sendikaların derhal dağılması görüşünde Batı’da, ve özellikle sendika makinesinin kalıcı değildi. Ancak diğer Komintern liderleri gibi, o olduğu ve varlığını onyıllardır sağlamlaştırdığı da olayların olumlu yönde ve hızla gelişeceğini İngiltere’de, her ne olursa olsun sosyalist devöngördüğü için bir taban stratejisini rimin zaferi sendika bürokrasisinin dağılmasından önce gerçekleşecektir, ve doğmakta olan savunmadı: 20
Tony Cliff ve Dony Gluckstein devrimi boğan bürokrasinin karşısına dikilmek için özel örgütlenme yöntemleri gerekli olacaktır. Ancak bu Komintern’in görüşü değildi. İkinci Kongre’de, hemen hemen tek başına RILU’yu yöneten Alexander Losovsky, devrimden önce sendikaları dönüştürme olasılığı, hatta daha çok acil dönüştürme ihtiyacı, üzerinde durdu. Ekim devriminden önce fabrika komitelerini dönüştürdük... Şimdi devrimden önce sendikaları dönüştüreceğiz, çünkü sendikaların bu devrimin organı olmaları gerekir.31 Sadece İngiliz ve Amerikan delegeleri bu yaklaşımı eleştirdi. Lois Fraina, örneğin, bürokrasinin devrimci harekete karşı çatısını korumaya gücünün yettiğini ve kendisine karşı bağımsız bir taban hareketi örgütlenmediği sürece hareketi felce uğratacak bir konumda bulunacağını öne sürdü. Bu nedenle sürdürülen Komünist çizgi yanlıştı. Vurgulanması gerekenin bürokrasinin elininkolunun bağlanması değil, ancak kitlelerin kurtuluşlarını bürokrasiden bağımsız olarak sağlamaları olduğu görüşündeyiz... Bunu sendikalardaki çalışmaya karşı bir iddia olarak değil, bürokrasinin kontrol altına alınması fikrine karşı bir iddia olarak öne sürüyorum. Sendikalardaki bürokrasiye karşı mücadele etmeliyiz; bu sadece onların ellerinin kollarının bağlanmasıyla ya da devrim sırasında ya da ondan sonra etkisiz hale getirilmeleriyle gerçekleşir.32 Gallacher, birçok şeyi içinde barındıran ‘Sendikalar fethedilsin’ sloganıyla ortaya çıkan güçlükler hakkında temel bir noktayı öne çıkardı: “Eski sendikaları kemikleşmiş bürokrasileriyle birlikte fethetmekten söz etmek düpedüz saçma ve gülünçtür... Biz 25 yıldır İngiliz sendikalarında, bunları içerden devrimcileştirmede hiçbir başarı sağlamadan faaliyet gösterdik.Yoldaşlarımızdan birini profesyonel bir sendikacı yapmada başarılı olduğumuz her seferinde bunu, varolan taktiklerin değiştirilmesi değil, sendikaların bizim kendi yoldaşlarımızı da kendilerine benzetmeleri izledi. Yoldaşlarımızı pek çok kez büyük profesyonel
sendikacı yaptık, ancak böyle bir çalışma tarzıyla komünizm ve devrim adına hiçbir şeyin başarılamayacağını görmüş olduk.33 Bu görüşler ne yazık ki bir yana bırakıldı. Batı sendikalarının iç doğası Komintern’e yansımadı. Bolşevikler, bu örgütlerdeki, bir yandan bunların işçilerin kendi kolektif örgütleri olmalarını, diğer yandan işçilerin kapitalizme bağımlılığıyla dayatılan kısıtlamaları -bunlar sendikal bürokraside yeri geldikçe kendini gösteren, seksiyonizm, ekonomizm ve benzeri eğilimleriyansıtan çelişkili karakteri anlamadılar. 1921 ile birlikte, reformist liderlerin yerlerini korudukları açıklık kazandıktan sonra, Komünist Enternasyonal’in Üçüncü Kongresi ‘komünistlerin ve komünistlere sempati duyan unsurların’ ‘sendikalar içindeki birimlerde’ örgütlenmeleri gereğini tartıştı. Ancak o zaman bile bu birimler, sendikaları devrimcileştirmek, onları reformist etkiden ve hain reformist liderlerden kurtarmak ve onları devrimci proletaryanın gerçek bir kalesine dönüştürmek için bağımsız taban hareketine yönelik çalışma yapmayacaklardı.34 Bu yüzden bürokratik makinenin ele geçirilmesi, saldırının şimdi çok daha örgütlü olmasına rağmen birincil hedef olarak kaldı. RILU’nun ilk yıllarına zarar vermiş olan sendikaları bölmeye yönelik aşırı-sol taktik, yerini, sol sendikacılarla ittifak yapmaya yönelik fırsatçı(oportünist) taktiğe bıraktı. Bürokrasinin rolü hiçbir zaman tam olarak anlaşılmadığı için, RILU’nun ilk anlayışı içinde de bu olasılık başından beri yer alıyordu. 1920’de RILU’nun kurulmasına yönelik bir adım olarak Zinoviev D’Aragona ve Robert Williams gibi kişilerle bir anlaşma imzaladı. D’Aragona utanmaz bir reformistti ve İtalyan İşçi Konfederasyonu’nun lideriydi. Bu lider, ‘işçi sınıfının görevinin, bütün sendika örgütlerinin gücünü, uluslararası komünist proletaryanın politik örgütleriyle el ele çalışan devrimci bir sendikada birleştirmek olduğunu’ ilan eden ve ‘proletarya diktatörlüğüne’ çağrıda bulunan bir belgeyi imzalamaktan hiç vicdan azabı duymuyordu.35 Bu aynı adam, daha haftalar öncesinde, Turin’deki bağımsız fabrika konseyi hareketini ezmek için en ufak ağırlıktaki bürokratik gücü dahi kullanmıştı. Ve birkaç ay 21
Marksizm ve Sendikal Mücadele sonra güçlü ‘fabrika işgalleri eylemine’ karşı da aynı şeyi yaptı. Diğer imzacı ve İngiliz Taşıma İşçilerinin lideri olan Robert Williams, çok geçmeden Kara Cuma olarak anılan gündeki ihanetiyle madencilerin mücadelesini sabote edecekti. Zinoviev ve bu bürokratlar arasındaki tartışmaları kapsayan broşür, sendika liderlerinin bunları yapma eğilimleri olduğuna yönelik hiçbir uyarı içermiyordu. İnanılmaz biçimde ‘İngiltere, İtalya ve Rusya Devrimci Sendika Temsilcileri Birinci Konferansı Tutanakları’ adını taşıyordu.36
tiktir, bu da elverişli koşullarda gerçekleşebilir. Söz konusu taktik, devrimci ve reformist örgütler arasında ortak propaganda için bir blok oluşturmak değil, ancak bir tür eylem için sınırlı bir anlaşmadır.”38
1921’de birleşik cephe, Komintern stratejisinin önemli bir parçası oldu ve bunun yanısıra RILU tarafından sözde benimsenmiş oldu. Bununla birlikte RILU, kendi analizinde o derece karmaşaya düşmüştü ki, bu taktiği başarılı biçimde uygulamanın olanaksızlığını kabul etti. Üstelik, abartılmış destek iddialarına rağmen, Zinoviev bu tür kişilerle ilişkiye girdiği için Kızıl İşçi Sendikaları Enternasyonali utanç verici eleştirildi. Ancak onun savunması, onun ilişki bir başarısızlık oldu. Losovsky ve Zinoviev enkurduğu ‘lider’ tipinden ne kadar az şey ternasyonalden kurtulmaya karar verdiler. anladığını gösterdi: Kasım 1922’de Losovsky RILU’nun artık AmsRobert Williams ile anlaşma yapmamalı terdam Enternasyonali ile birleşmeye ve birleşik mıydım..? Kuşkusuz. Ancak o Üçlü İttifak’ın bir cepheyi oluşturmak üzere kendi ayrı başkanı bulunuyor. O halde neden Fabrika varoluşunu sona erdirmeye hazır olduğunu Komiteleri Hare-keti’ndeki yoldaşlar bu mil- bildirdi: yona ulaşan sendikanın başında değiller? Bu anlayışla sekter olduklarını ve devrimci “Birlik nasıl başarılacak? RILU alınan kararlarla, olmadıklarını gösteriyorlar.37 bu sonuca varmak için bütün ödünleri vermeye hazır olduğunu bildirdi. Ancak bu süreç, birliğin Zinoviev’in hatası reformist sendika liderleriyle en az güvenceler olmaksızın gerçekleştirilemebir anlaşma yapmış olması değildi. Bu hata, yeceğini söylemeden yürüyor... Biz hem reRILU ile yapılmış olan anlaşmanın yöneldiği formistlerin hem de devrimcilerin propaganda eylem dolayısıyla değil, ancak içerdiği ifadeler özgürlüğünün güvence altına alındığı koşuldolayısıyla, bürokrasiye hiçbir yükümlülük ge- daki bir birleşmeye istekliyiz.”39 tirmeden onu solun gözünde güvenilir kılan ve onların mücadeleye yönelik sabotajlarını çok Losovsky’nin önerisi gerçek birleşik cepheyle ildaha etkili hale getiren ifadeler dolayısıylaydı. gili hiçbirşeyi içermiyordu. Bu taktiğin özü, devEylem için ya da ‘birleşik bir cephe’ için rimcilerin etkilemek istedikleri reformistlerle anlaşma, bilindiği gibi, tamamen farklı olurdu, bütünleşmemeleri ancak ikisinin birlikte çünkü böyle bir anlaşma tabanın eylemliliği ve hareket etmeleriydi. RILU’nun herhangi bir kendini eğitmesini öne çıkararak gerçek iler- önkoşul olmaksızın ortak bir konferans yapılması çağrısı ortak hareket için releme yolunu açardı. formistlere hiçbir yükümlülük getirmedi ancak Duncan Hallas birleşik cephenin doğasını şöyle ‘onlara bütün ödünleri verdi.’ açıklıyor: RILU 1922’de bu politika değişikliğini yaparken “Taktik, işçi sınıfının sadece bir azınlığının dev- ne yazık ki geçmişte uyguladığı politikanın rimcileri desteklediği, devrimci-olmayan bir yanlış olduğunu kabul etmedi. Resmi düzeyde durumun varlığının kabulünden yola çıkar. Bu bir sendika enternasyonali inşa etme girişimi taktik ancak, birçoğunun reformist örgütleri yerine taban hareketlerini desteklemesi destekleyeceği büyük sayıda işçileri içine alan gerektiği sonucunu çıkarmadı. RILU’nun kendi sınıf mücadelesinin düzeyini yükseltme çelişkili varoluşuna bir son verme arayışı onu temelinde değişikliğe uğratılabilir. Birleşik bütünüyle farklı -Amsterdam Enternasyonali’ne cephe bu işçilerin devrimci örgütlere destek yön veren bürokratlarla birleşmeye yönelik- bir vermeleri için kazanılmalarına yönelik bir tak- yöne götürdü. Batı Avrupa’daki devrimciler bu 22
Tony Cliff ve Dony Gluckstein amacı gerçekleştirirken kendi ülkelerindeki sol sendika bürokratlarını kendilerine kazanmaya teşvik edildiler. Komünist enternasyonalin karmakarışık sendika politikaları RILU’nun kuruluşuna yansımıştı. İlk önceleri bu karmaşa sendika çalışması içinde aşırı-sol bir tavrı yüreklendirdi; daha sonra sol-söylemli bürokratlarla uzlaşma yolunu açtı. Tony Cliff başka bir yerde şunları yazmıştı: “Komintern Kongresi strateji ve taktik okullarıdır. Ne ölçüde etkili olacakları sadece öğretmen-lerinin niteliğine değil, ancak bunun yanında, öğrencilerin hazırlık düzeyine, niteliği ve deneyim seviyesine de bağlıdır.”40 Diğer görevleriyle birlikte aşırı yük altında bulunan Lenin ve Troçki’nin ciddi bir rol oynamadıkları RILU örneğinde, öğretmenler çok iyi değillerdi ve onların zayıf yanları öğrencilerin zayıflıklarının daha da büyümesine yol açtı. Komintern’in ilk birkaç yılının yanlışları, yabancısı oldukları bir alanda yeni taktikler peşinde olan devrimcilere özgü yanlışlar değildi. Ancak 1923 yılında niteliksel bir değişim yaşandı. Komünist Enternasyonal’in yozlaşması ve sol sendika bürokratlarıyla ittifak arayışı Rus devriminin izole olmasının bir sonucuydu. Bu durum, Rusya’da, kendi özel çıkarını uluslarası işçi sınıfı çıkarlarının üstünde gören bir devlet bürokrasisine yol açtı. Bu süreç Dördüncü Komintern Kongresi’nin sonrasına dek bütünüyle tamamlanmadı. O zamana kadar Kongreler Marksizm’in tartışılması ve geliştirilmesi için ger-çek bir forum olmuştu. Lenin’in 1923’deki hastalığından sonra Stalinist bürokrasi bu çabalara bir son verdi. Bu Komintern’in sendika stratejisinin düzeltilmesi ve düzenlenmesi fırsatının diğer bir çok alanda yapılmış olduğu gibi yitirilmesi demekti. Bu sonuç Troçki’nin yazılarından açıklıkla anlaşılabileceği gibi kaçınılmaz değildi. Enternasyonal’de etkin bir konumda bulunmamasına rağmen Troçki, İngiltere’deki ve diğer ülkelerdeki sendika bürokrasisinin en açık ve derinlikli analizini yaptı..
1926’daki Komünist Enternasyonal, Rus devlet politikasının henüz dolaysız bir aleti haline gelmemişti ve üstelik CPGB (İngiltere Komünist Partisi) Moskova’nın sadık bir izleyicisi de değildi. Bununla birlikte, sol sendika bürokratlarını kazanmaya yönelik politika değişikliği, İngiliz işçi hareketinde zaten varolan zayıflıkların artmasına yol açtı. Dipnotlar MARKSİZM, BÜROKRASİ VE SENDİKALAR 1. Friederich Engels, The Condition of the Working Class in England (1844) Marx ve Engels, Collected Works (Londra 1975) cilt 4, s.507. 2. Engels, s.512. 3. Karl Marx, The Poverty of Philosophy (1847) Marx ve Engels, Collected Works, cilt 6, s.210 ve s.211. 4. Marx ve Engels, The German Ideology, Collected Works, cilt 5, sayfa 204-5. 5. M Jenkins, The General Strike of 1842 (Londra 1980) s.21 6. Jenkins, s.23 7. Jenkins, s.15 8. Jenkins, s. 148. 9 J Foster, Jenkins’e giriş, The General Strike of 1842, s.13 10. Marx, Wages, Price and Profit (1865), Marx ve Engels, Selected Works (Moscow 1958) cilt 1, s.446-7. 11. Hal Draper, Karl Marx’s Theory of Revolution (Londra 1978) cilt 2, s.107’deki alıntı. 12. Draper, cilt 2, s.107’deki alıntı. 13. Vladimir Lenin, Collected Works (Moskova 1965) cilt 8, s.92. 14. Lenin, cilt 10, s.32. 15. Rosa Luxemburg, Mass Strike (Londra 1964) s.48. 16. Lenin, cilt 5, s.384. 17. Alex Callinicos, ‘The Rank and File Movement Today’, International Socialism, ikinci kısım, numara 17, s.5. 18. Tony Cliff, ‘On Perspectives’, International Socialism, ilk kısım , numara 36. 19. A Bullock, The Life and Times of Ernest Bevin (Londra 1960) cilt 1, s.31. 20. Bullock, cilt 1, s.116. 21. Trotsky, Writings 1932-3 (Newyork 1972) s.170. 22. İngiliz Politik ve Ekonomik Bilimler Kütüpha¬nesi (British Library of Political and Economical Sciences), Beveridge Kolleksiyonu’ndaki Workers Committee broşürü, kesim 3, madde 5. 23. Trotsky, Writings on Britain (Londra 1974) cilt 2, s.191. LENİN’İN SENDİKALARA KATKISI 1. Lenin cilt 5, s.400 2. Internationaler Socialisten-Kongress zu Stuttgart, 1907 (Berlin 1907) s.106. 3. Lenin, On Britain, (Londra 1959) s.582’deki alıntı. 4. Lenin, cilt 21, s.223. 5. Lenin, cilt 21, s.223. 6. Lenin, cilt 21, s.242
23
Marksizm ve Sendikal Mücadele 7. Lenin, cilt 22, s.193-4. 8. Tony Cliff, ‘The Economic Roots of Reformism’, Tony Cliff, Neither Washington Nor Moscow (Londra 1982) s.110-111. 9. Lenin, On Britain s.326-7. 10. J Riddell (editor), Lenin’s Struggle for a Revolutionary International (New York 1984) s.492-3’deki alıntı. 11. Riddell, s.482’deki alıntı. 12. The Second Congress of the Communist International (Londra 1977) cilt 2, s.62. KOMÜNİST ENTERNASYONAL VE SENDİKA STRATEJİSİ 1 Adler (Editör), Theses, Resolutions and Manifestoes of the first four Congress of the Third International (Londra 1980) s.33. 2. Lenin, cilt 31, s.53 ve 55. 3. Radek, The Second Congress of the Communist International, cilt 2, s.62’deki alıntı.. 4. Second Congress, cilt 2, s.67. 5. Second Congress, cilt 2, s.67. 6. Second Congress, cilt 2, s.66. 7. The Worker, 31 January 1920. 8. The Worker, 31 January 1920. 9. The Worker, 31 January 1920. 10. Degras, The Communist International 1919-1943: Documents, (Londra 3 cilt 1956-1965) cilt 1, s.89-90. 11. E H Carr, The Bolshevik Revolution, cilt 3 (Londra 1966) s.397. 12. E H Carr, Socialism In One Country (Londra 1964) s.545. 13. Communist Review, march 1922. 14. Communist Review, October 1921. 15. O Flechtheim, Die KPD in der Weimarer Republik, (Frankfurt-am-Main 1969) s.170. 16. Karmaşık nitelikteki bu görüşmelerin ayrıntı¬ları için bak, D Horowitz, The Italien Labour Movement (Cambridge, Massachussetts, 1963) s.162-4. 17. Carr, Socialism in One Country, Cilt 2, s.690. 18. Degras, cilt 2, s.258. 19. Degras, cilt 2, s.645. 20. Communist Review, April 1922’deki alıntı. 21 Bericht über den IV Kongress, Petrograd-Moskau vom 5 November bis 5 Dezember 1922 (Hamburg 1923) s.395. 22. Communist Review, March 1923. 23. Harry Pollitt’in sunuşuyla, International Trade Union Unity, (Londra 1925) s.17-18. 24. Second Congress, cilt 2, s.175. 25. Second Congress, cilt 2, s.81 ve 175. 26. Degras, cilt, s.145. 27. Degras, cilt 1, s.96. 28. Theses, Resolutions and Manifestoes, s.264-5. 29. Second Congress, cilt 2, s.71. 30. Second Congress, cilt 2, s.64-5. 31. Second Congress, cilt 2, s.89. 32. Second Congress, cilt 2, s.78. Vurgulama bizim. 33. Second Congress, cilt 2, s.167. 34. Theses, Resolutions and Manifestoes, s.265. 35. Moskau gegen Amsterdam (Hamburg 1921) s.58. 36. Moskau gegen Amsterdam, s.53. 37. Second Congress, cilt 2, s.175. 38. Duncan Hallas, The Comintern (Londra 1984) s.66.
24
39. Theses et Resolutions adoptee au Deuxieme Congres de l’Internationale Syindicale Rouge, Novembre 1922 (Paris, tarihsiz) s.2. 40. Cliff, Lenin, cilt 4, s.45-6.