4 minute read

AYASOFYA VE ONARIMLARI

Ayasofya dünya durdukça herkesin üzerine düşüneceği, hayranlık duyacağı bir yapı olarak devrini sürdürecek. Bu süreci doğru kavramak, Ayasofya’nın çok katmanlı kültür kodlarını çözmek için onun yaşadığı değişimleri bilmek gerekir.

YAZAN: CENGİZ ÖZDEMİR

Advertisement

Bu tanıtım yazısını yazarken her zaman olduğu gibi son ana bırakmamın ilk kez bir mükâfatını gördüm. Yazıyı yazmaya oturduğum gün, 24-25 Eylül 2020 tarihinde kitabın müellifi Doç. Dr. Hasan Fırat Diker’in bilim kurulunda yer aldığı Uluslararası Ayasofya Sempozyumu’nun yapılacağını haber aldım. Bu vesileyle hem kitabı yeniden hatırlama hem de Ayasofya bahsine biraz daha yakından bakma imkânına kavuşacağım.

Benden bir kitap tanıtım yazısı istendiğinde ilk aklıma gelen kitaplardan biri Ayasofya ve Onarımları kitabıdır. Bunun Ayasofya’nın gündemden hiç düşmemesi, politik çekişmelerin merkezi olmasıyla bir ilgisi yok. Bu kitabın kendi değeri ile alakalı bir şey. Hemen başta belirteyim ki bu kitap esasen Hasan Fırat Diker’in 2010’da yazdığı doktora tezinin genişletilerek kitaplaştırılmış hali. Benözel ilgim nedeniyle Ayasofya ile ilgili elime geçen bütün kaynakları inceledim, okudum. Bu kitabı diğer Ayasofya kitaplarından ayıran temel özellik çok “içeriden” yazılmış olması. Çünkü Hasan Fırat Diker Ayasofya şantiyelerinde, laboratuvarlarında bizzat çalışmış, iskelelerde raspa yapmış, yapılan uygulamaları denetlemiş, hatta 2009 da gün yüzüne çıkartılan Seraphim Meleğinin yüzünün açılması işlemine katılmış bir kişidir. Dolayısıyla “sahada” yazılmış bir doktora tezi diyebiliriz.

Halen Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi Mimarlık Fakültesi öğretim üyesi olan Hasan Fırat Diker’in kitabına önsözü rahmetli Semavi Eyice yazmış. Semavi Hoca kitapla ilgili şunları söylemiş: “Bu oldukça zahmetli işi başaran araştırmacı, sadece görünür bazı mimari değişiklikleri yazmamış, aynı zamanda Ayasofya yazmalarında bahsi geçen çeşitli harç terkiplerinin laboratuvar sonuçlarına ve Ayasofya’nın uçan payandalı modelinin deprem simülasyonuna da yer vermiştir.” Bu önsözden de anlaşılıyor ki çok katmanlı bir kitapla karşı karşıyayız.

Onarımların tarihi Ayasofya tarihinin ayrılmaz bir parçasıdır. Dünya mimarlık tarihinde bu kadar cüretkâr bir denemenin günümüze ulaşmasında bu onarımların çok büyük katkısı vardır.”

Onarımların tarihi Ayasofya tarihinin ayrılmaz bir parçasıdır. Dünya mimarlık tarihinde bu kadar cüretkâr bir denemenin günümüze ulaşmasında bu onarımların çok büyük katkısı vardır. Girişte Birinci, İkinci ve Üçüncü Ayasofya’nın kısaca tarihinden, plan tiplerinden ve başlarına gelenlerden bahsettikten sonra üçüncü Ayasofya’nın geçirdiği onlarca onarım tek tek ele alınmış. Üçüncü Ayasofya inşa edildikten 21 yıl sonra kubbesi komple çökmüş, statik sorunları olan bir yapıdır. Yüzyıllara yayılan onlarca deprem, yangın, iç savaş, fetih gören yapı her seferinde insan eliyle yeniden tamir edilmiştir. Kubbesi bir kez tamamen, iki kez kısmen çökmüştür. Duvarları çatlamış, temelleri çökmüş, sürekli eklentiler yapılarak ilk inşa edildiği dönemden bambaşka bir yapı olarak günümüze ulaşmıştır. İlk yapıldığı döneme göre etrafına çepeçevre eklenen destek payandaları ve göğüsleme duvarlarıyla yapı ilk halinden çok daha farklı ve hantal bir görünüm kazanmıştır. Latinler hariç hem Müslümanlar hem Ortodoks Hristiyanlar bu yapıya gözü gibi bakmıştır. Kitabın içinde yapılan tüm müdahaleler yüzyıl yüzyıl hem Bizans hem Osmanlı kaynaklarından yola çıkılarak anlatılıyor. Ayrıca her eklenti perspektif çizimlerle okura gösteriliyor. Gravürler, el çizimleri, fotoğraflar vb. görsel malzemelerle kitap zenginleştirilmiş. Bundan başka Semavi Hoca’nın önsözde bahsettiği gibi Bizans ve Osmanlı belgelerinde tarif edilen ve yapıyı mucizevi bir biçimde ayakta tutan harcın da laboratuvar ortamında aynısını yapan Diker, bu harcı yine laboratuvar ortamında dayanıklılık testine sokuyor. Sonuç harika! Detaylarını kitapta bulabilirsiniz.

Ayasofya ilk büyük onarımını 553 ve 557 depremleri sonrası ana kubbesinin komple çökmesinden sonra yaşıyor ve yapıya bir kubbe kasnağı eklenerek kubbe bugünkü görünümüne ulaşıyor. Kitaptan öğreniyoruz ki ilk kubbe şimdikine göre oldukça basık ve daha çok Aya İrini kubbesine benzeyen ters çevrilmiş bir tabak formundaymış. 6.yy’da eklenen Horologion (saat kulesi) yapısı bugün yok. Kitapta bu yapı ile ilgili seyyahların şehadetleri alıntılanarak saat kulesini hayal etmemiz sağlanıyor. İkonaklazm döneminde yaşanan büyük tahribat ve 9. yy’dan sonra ikonaların ve mozaiklerin yeniden eklenmesi ayrıntılı bir şekilde anlatılmış. Yine en kapsamlı onarımlardan birisi olan 10.yy onarımlarında kısmen çöken kubbenin yeniden tümlenmesinde Ermeni Mimar Trdat ustanın-ki kendisi Kars Ani kilisesinin de mimarıdır- katkıları ayrıntısıyla anlatılmış

12.yy Komnenoslar dönemi onarımları ve Synod kararlarının kilise duvarlarına asılması gibi enteresan tarihsel anekdotlar Bizans dünyasını anlamamız açısından çok değerli. Latin istilasıyla gelen yıkım ve devamında 14. ve 15.yy onarımları, eklenen ve kaldırılan üniteler tek tek belgeler ışığında anlatılmış. Bizans döneminin son büyük onarımı olan 1346 onarımları ikinci kez kısmen çöken kubbenin nasıl yeniden tümlendiği belgeler ışığında anlatılıyor.

Fetih sonrası Müslümanların ilk yaptığı tahta minare eklentisiyle başlayan değişim Fatih döneminde yaşanan değişimlerden günümüze kadar kesintisiz bir biçimde sürmüş. Osmanlı döneminde kuşkusuz en büyük müdahaleyi Mimar Sinan gerçekleştirmiş. 1570’lerde başlayan ve yapının statik olarak günümüze ulaşmasını sağlayan bu müdahalelere yönelik pek çok belge ve bilgi kitapta var. Bunlardan bazıları insanı hayrete düşürecek denli günümüzdeki imar sorunlarının geçmişte de aynen yaşandığını bize anlatıyor. Devamında Osmanlı döneminin iki büyük restorasyonu I. Mahmut ve son büyük restorasyonu 1847-49 Fossati restorasyonları anlatılıyor. Bu dönemde eklenen ve kaldırılan yapı toplulukları tek tek anlatılmış Cumhuriyet döneminde yapı üçüncü büyük değişimini yaşıyor ve ibadethane statüsünden müze statüsüne geçiriliyor. 1930’lardan başlayarak 2010 yılına kadar yapıda uygulanan onarımlar tek tek belgeler ve fotoğraflarla anlatılmış. Özellikle mozaiklerin, fresklerin ve başka öğelerin ortaya çıkartılması süreci çok ilginç ve heyecan verici ayrıntılarla dolu.

Neticede Ayasofya’daki değişim hala sürüyor. Yapının geçtiğimiz günlerde yeniden ibadete açılmasıyla değişim yeni bir ivme kazandı. Ayasofya dünya durdukça herkesin üzerine düşüneceği, hayranlık duyacağı bir yapı olarak devrini sürdürecek. Bu süreci doğru kavramak, Ayasofya’nın çok katmanlı kültür kodlarını çözmek için onun yaşadığı değişimleri bilmek gerekir. Diker’in kitabı her ne kadar teknik bir kitap gibi görünse de bol görselli mizanpajı, kolay anlaşılabilir dili ile bize bu imkânı sağlıyor.

Künye

Adı: Ayasofya ve Onarımları

Yazar: Hasan Fırat Diker

Yayınevi: FSM Vakıf Üniversitesi Yayınları

Yayın Tarihi: 2016

Sayfa Sayısı: 367

This article is from: