5 minute read
COVID-19 SALGINI KARŞISINDA KENTLERDE KÜLTÜREL HAYAT
Fotoğraf: Ellery Sterling
İstanbul Kültür Sanat Vakfı’nın kültür politikaları çalışmaları kapsamında hazırlanan bu yazı, kent ölçeğinde dünyadan iyi örnekleri ele alıyor.
Advertisement
Küresel COVID-19 salgını sırasında kültür-sanat, kamu nezdinde en büyük birleştirici ve iyileştirici güçlerden biri olmaya devam etti. Kültür-sanat dünyası, evlerde kalmanın bir sorumluluk hâlini aldığı şartlara hızla karşılık verdi; İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) gibi pek çok kültür kurumunun arşivlerini dijital ortam da izleyiciye açması, müzisyenlerin sosyal medya kanallarında verdiği konserler gibi girişimler bu süreçte umut ve birliktelik duygusu aşıladı. Pek çok çalışmanın da işaret ettiği gibi, kültürel ha yata katılım ile iyi olma hâli arasındaki güçlü bağ bu zorlu dönemde kendini yeniden gösterdi.
Diğer yandan, pek çok belirsizliği içinde barındıran bu süreç, en temel özelliklerinden biri insanları kamusal alanlarda bir araya getirmek olan kültür-sanat dünyasını derinden sarstı. Tiyatrolardan sinemalara, müzelerden yayınevlerine ve bağımsız sanatçılar ile tasarımcılara kültür-sanatın üretimine ve yaygınlaşmasına katkıda bulunan pek çok kişi ve kurum faaliyetlerini uzun bir süre ertelemek veya iptal etmek zorunda kaldı.
Toplumun zengin bir kültürel yaşama erişimini güvence altına almak ve kültür-sanat alanının ülke ekonomisine olan önemli katkısını sürdürebilmesi büyük önem taşıyor. Kısıtlı kaynakları nedeniyle hâlihazırda kırılgan bir yapıya sahip olan kültür-sanat alanının, merkezi ve yerel yönetimler, özel sektör ve bireysel bağışçılar ta rafından, sivil toplum ile işbirliğine dayalı bir yöntemle uzun vadede desteklenmesine ihtiyaç duyuluyor.
KENTLER YENİDEN CANLANIRKEN…
Kültür-sanat, kentlerde beraber yaşama dinamiklerinin geliştirilmesine aracılık eden, refahın artırılmasında rol oynayan, yarattığı sosyal ve ekonomik değerler ile kalkınma stratejilerinin odağına yerleşen bir alan. Yerel yönetimler de birçok kültürün iç içe geçtiği günümüz kentlerinde, vatandaşlar, sivil toplum kuruluşları, merkezi hükümet ve uluslararası ağlar arasında diyalog geliştirmede etkili olabilecek aktörler olarak öne çıkıyor. Vatandaşlara doğrudan temas edebilme ve yönetilen coğrafyanın sosyokültürel özelliklerine hâkim olma kapasitesine sahip yerel yönetimlerin kapsayıcı kültür politikaları geliştirmesi ve bu alanı desteklemek için üstleneceği rolü doğru tanımlaması bu yüzden büyük önem taşıyor.
Normalleşme sürecinin başlamasıyla kentler yeniden canlanırken, kültür-sanat alanının tüm aktörlerine önemli görevler düşüyor. Herkesin aynı belirsizliği tecrübe ettiği bir dönemde, bağımsız sanatçılardan yerel yönetimlere ve kültür kurumlarına kadar alanın tüm paydaşları, bir ekosistem olarak birlikte hareket etmeye her zamankinden daha çok ihtiyaç duyuyor.
AVRUPA’DA YEREL YÖNETİMLERDEN DESTEKLER
COVID-19 salgını sırasında, kültürel alanın desteklenmesi ve buradaki canlılığın sürdürülebilmesi için dünyanın pek çok ülkesinde yerel yönetimler tarafından farklı destek yöntemleri geliştirildi. Özellikle Avrupa’daki örnekler, kültür ve sanat alanında mevcut bir altyapısı ve destek mekanizması bulunan şehirlerin pandemi döneminde daha hızlı ve etkili hareket edebil diklerini gösteriyor. Türkiye’deki yerel yönetimlere kültür yönetimi modelleri geliştirmede yol gösterebilecek birkaç somut örneğe değinelim.
Amsterdam Belediyesi, Nisan ayında pandemiye karşı aldığı genel önlemleri derleyen bir belge yayımladı. Önlemler arasında pandeminin şehirdeki kültür-sanat sektörü üzerindeki ekonomik etkisinin kapsamlı ölçümüne yönelik bir çalışma yürütülmesi de yer aldı. Belediye, kültür-sanat alanına yönelik destek paketini bu araştırma sonunda ortaya çıkan veriler doğrultusunda oluşturdu. Bu da bize gösteriyor ki kültüre katılım, kültür sektöründe istihdam, kültürün kent ve ülke ekonomisine katkısı konularında kapsamı doğru belirlenmiş verilerin güncel olarak derlenmesi, kültür politikalarında doğru stratejilerin izlenmesi açısından önem taşıyor.
Yerel yönetimlerin düzenleyici ve altyapı hazırlayıcı nitelikleriyle tanımlanması, merkezi hükümet ve uluslararası ağlar ile sorumluluk alanındaki kentlerin kültürel aktörleri arasın da aracılık görevi üstlenmesi, yerelde etkin bir kültür yönetimi modelinin oluşturulması için öncelikler arasında. Lizbon’da kent konseyinin, belediyenin açıkladığı destek paketine ek olarak, kültür-sanat aktörlerinin farklı destek mekanizmaları hakkında bilgi sahibi olabilmesi için danışma hattı oluşturması bunun bir örneği. Hâlihazırda sanat profesyonellerinin sorularını cevaplamak için oluşturulan Loja Lisboa Cultura ile verilen hizmetin kapsamı genişletilerek pandemi döneminde merkezi yönetim veya farklı kuruluşlar tarafından açıklanan tüm destek mekanizmaları hakkında sanat profesyonelleri ne ve kurumlara bilgilendirme yapıldı. Bu danışma hattı yoluyla alanın öncelikli ihtiyaçları ve sektörün endişeleri de görülmüş oldu.
Kültürün yerel yönetimlerce stratejik planlama süreçlerinin önemli bir parçası olarak benimsenmesi ve kültürün kentle olan güçlü ilişkisini vurgulayacak şekilde düzenlenmesi, alana yönelik atılacak adımların da etkin bir şekilde belirlenmesini sağlıyor. La Paz’da yerel yönetim, kültür-sanat alanına yönelik kısa, orta ve uzun vadeli tedbirler belirledi. Kısa vadeli tedbirlerle dijital platformlarda sanatın yaygınlaştırılması na aracılık edilmesi, etkin bir destek mekanizması kurulması ve kültür-sanat çalışanlarının haklarına dair farkındalık yaratılması amaçlandı. Orta vadeli tedbirlerle alana yönelik bir fon ayrıldı, belediye mekânlarının kullanımı için tarihler ve ödemeler yeniden belirlendi. Uzun vadeli tedbirler ise kültür-sanat hayatının yeni den canlandırılması için eylem planının oluşturulmasını kapsadı.
Vatandaşlara doğrudan temas edebilme kapasitesine sahip yerel yönetimlerin, kültür kurumlarıyla izleyiciler arasında köprü olması, kültür-sanat aktörlerine iletişim desteği vermesi, kültüre erişimi artıracak etkili yöntemlerden biri olarak öne çıkıyor. Dublin’de kent konseyi, pandemi döneminde kent sakinlerini CultureConnects başlıklı çevrimiçi etkinliklerde sanatla buluştur du. Konseyin pandemi öncesinde düzenlediği buluşmalar mevcut şartlara uygun hâle getirilerek sanatçılar ve kültür kurumları izleyicilerle dijital kanallarda, konuşma, webinar gibi etkinliklerde bir araya geldi.
Yerel yönetimlerin bu gibi yollarla bağımsız sa natçıları ve sanatsal üretimi desteklemesi, kentteki kültürel bağları geliştirme potansiyeli de taşıyor. Ljubljana Kent Galerisi’nin açtığı “Ka rantinada Sanat” başlıklı Facebook sayfasında sanatçılar, karantina döneminde ürettikleri eserleri paylaşıyor. Salgın sona erdiğinde açık artırmayla satılacak eserlerin geliriyle sanatçılara destek olunacak.
KÜLTÜR-SANAT ALANININ GELECEĞİ
Gazeteci Simon Mundy, “Büyük Kapanma – Sanat, Kentleri Yeniden Canlandırmak için Ne Yapacak?” başlıklı yazısında sanatın normalleşme sürecinde üstleneceği önemli role değiniyor ve bu sürecin kültür politikalarının öncelikleri üzerine yeniden düşünmek için bir fırsat olduğunun altını çiziyor: “Buradaki tek amaç kentleri salgından önceki durumlarına döndürmek olmamalıdır. Politika yapıcılar bu mecburi sakinliğin yarattığı fırsat tan yararlanarak, 21. yüzyılın kalanının kültürel açıdan nasıl olması gerektiğini tekrar düşün melidir. Nasıl ki 1946-1950 yılları arasındaki yaratıcı süreç yeni kurumların ortaya çıkması na, toplumun değişmesine, hizmetçiliğin sona ermesine, sosyal konutların ve kamusal sanat mekânlarının inşa edilmesine vesile olmuşsa, 2020 yılı da kültürel hedeflerimizi sorgulayacağımız bir yıl olmalıdır.”
Mundy, Culture Action Europe’un açıklamasını alıntılayarak kültür politikalarının hangi alanlarla birlikte ele alınması gerektiğini de şu şekilde anlatıyor: “İklim değişikliğinin üstesinden gelmek için harekete geçmeye ve adil gelişmede kültürün önemli bir rol oynadığını kabullenmeye hazır mıyız? Peki, toplumsal eşitsizliklerle mücadele etmeye ve ekonomik kazançtan çok dayanışmaya öncelik vermeye hazır olacak mıyız? Hükümetler eski düzene dönmek yerine sistemi kökünden değiştirecek kararlar almaya cesaret edebilecek mi? İşte bunları yapmayı başarabilirsek içinde bulunduğumuz krizden aynı sürdürülebilir hedef için çalışan, sımsıkı kenetlenmiş ve güçlü bireyler olarak çıkacağız.”
Kültür-sanat alanı, küresel düzeyde yaşanan bu krizde, toplumsal kalkınmanın temel bileşenlerinden biri olduğunu bir kez daha gösterdi. Salgın tedbirleri hafiflerken kültür-sanat alanının nasıl toparlanacağı, yeni uygulamaların ne ola cağı dünyada konuşulmaya devam ediyor. Şimdi, normalleşme süreciyle birlikte alanın geleceğini tasarlarken, birlikte düşünebilmek için yeni yollar açmanın ve farklı paydaşlar arasında işbirliğini güçlendirmenin de tam sırası. Kültür-sanatın sağaltıcı, kapsayıcı ve dönüştürücü gücünün daha iyi anlaşılması ve geniş kitlelere ulaşması ise ancak yerel yönetimlerin bu işbirliğinin merkezinde yer almasıyla mümkün olabilir.