9__

Page 1

Y I L : 3

S A Y I : 9

2 0 1 1

İzmir’de Bediüzzaman Coşkusu

Almanya, Osnabrück Üniversitesi’nde Bediüzzaman Konuşuldu

İİKV Seminerleri 3. Kıbrıs Bediüzzaman Paneli Van’da Bediüzzaman Sergisine Büyük İlgi

• Vakfımıza Uluslararası İlgi • Said Nursî: ‘Sineklerime ilişmeyin!’ • Said Nursî Biyografisi Bulgarca’da


İzmir’de Bediüzzaman Coşkusu Risale-i Nur Külliyatı müellifi Bediüzzaman Said Nursî ile yakın talebelerinin hayatlarından önemli bir kesiti mercek altına alan ve o günlerden kalma belge ve hatıraları günümüze taşıyan Risale-i Nur’un doğuş ve neşir yıllarının anlatıldığı “Bediüzzaman Sergisi” İzmir Balçova Termal Tesisleri Seminer Salonu’nda İzmir, Manisa ve çevre illerden gelenlerin yoğun katılımıyla açıldı. Başta Bediüzzaman’ın talebelerinden Said Özdemir ve Mehmet Fırıncı olmak üzere diğer Son Şahitler, İzmir’in ileri gelenleri, Çevre Eski Bakanı Rıza Akçalı, İİKV İcra Kurulu Başkanı Prof. Dr. Faris Kaya, Sergi Koordinatörü Said Yüce ve kanaat önderleri de açılışta hazır bulundular. 27 Kasım - 02 Aralık 2010 tarihleri arasında İzmir Balçova Termal Tesisleri sergi salonlarında açık olan sergi, Risale-i Nur Külliyatı’nın ilk telif yıllarından Bediüzzaman’ın vefatına kadar uzanan 1926-1960 yılları arasındaki faaliyetleri kapsadı. Bu dönem içine Bediüzzaman ile talebelerinin Barla yılları, Eskişehir hapsi, Kastamonu sürgünü, Denizli ve Afyon hapisleri ile Emirdağ hayatı ve İstanbul seyahatleri giriyor. Daha önce “Barla Yılları”, “Kastamonu Yılları” ve “Emirdağ Yılları” adı altında düzenlenen ve yurt içinde ve yurt dışında birçok yerde yoğun ilgiyle karşılanan sergide, adı geçen dönemlere ait önemli belge ve hatıralar İzmir ve çevre illerin halkının ziyaretine sunuldu. İzmir’de Nur talebeleri tarafından ilk defa düzenlenen bu etkinlik, bir kısım medyanın sergiyi engellemek maksadıyla yaptıkları yayınlar nedeniyle gündem oluşturdu. Ülke medyasının konuya ilgi duyması üzerine günlerce yapılan menfi ve müsbet yayınlar, sergiye olan ilgiyi beklenenin kat kat ürerine çıkarttı. Onbinlerce İzmirli Bediüzzaman sergisine gelerek, Bediüzzaman Said Nursî ve Risale-i Nur eserleri hakkında genişçe malumata sahip oldular. Üç boyutlu İzmir Sergisi sanal ortamda: http://www.iikv.org/blog/izmirde-bediuzzaman-sergisi 2


İzmir Basınında Sergi Yansımaları...

Bediüzzaman 1 - CHP 0 gösteridir, şudur, budur onlarca etkinlik düzenlenir.

Said-i Nursi’nin sergisini İzmir’de açanlar bugünlerde zevkten dört köşe olmalılar. Nasıl olmasınlar ki? Serginin açılacağını düne kadar çok sınırlı bir kesim biliyordu, bugün bütün İzmir öğrendi.

Bu etkinliklerin her birinin hedef kitlesi ayrıdır. Hepsinin ayrı müşterisi vardır.

CHP İzmir İl Başkanı Rıfat Nalbantoğlu’na, Bediüzzaman Said-i Nursi’nin taraftarlarınca şöyle kocaman, okkalı bir teşekkür belgesi hazırlatılıp verilmeli.

Kiminin az, kiminin çok.

Bir etkinliğin yapılıp yapılmamasının tek dayanağı ‘yasalardır’. Yasaların izin verdiği çer“Serginin duyurulmasına yaptığınız eşsiz çeveler içinde isteyen istediği etkinliği istediği ve emsalsiz katkıdan dolayı Bediüzzaman yerde düzenleyebilir. Bu kadar basit, bu kaSaid-i Nursi hazretlerinin duaları sizinledir” dar net. türünden bir yazı olabilir bu. Rıfat Nalbantoğlu ya da CHP, hangi etkinliğin nerede yapılması gerekir diye onayı isteNe demiş Rıfat Nalbantoğlu? necek makamlar arasında yoktur ve olamaz“Balçova Termal A.Ş.’de düzenlenecek ser- lar da zaten. ginin içeriğini bize söylemediler. Söyleselerdi Sergiyi beğenmemek başka, sergi yasakizin vermezdik.” lansın demek başka. Yok artık daha neler. Birisinin Nalbantoğlu’na, bu yaparız dediği eylemin “faşizm” olduğu- Rıfat Nalbantoğlu ve temsil ettiği CHP’nin nu hatırlatması gerekiyor herhalde. Yasala- 21.yüzyıl Türkiye’sinde, İzmir gibi özgürlükler rın izin verdiği bir serginin açılmasına engel kentinde “faşizm” kokan baskıyla bir sergiden olma hakkını Nalbantoğlu, hangi yasa mad- korkması, en hafif tabiriyle ‘komiktir’. İşin özü şu. desine göre kendinde bulabiliyor ki? “Eski CHP’nin, yeni CHP’nin ayak bağı olmaktan vazgeçmesi gerekiyor”.

Ne demiş Nalbantoğlu?

“Serginin içeriğini öğrenir öğrenmez Vali Kıraç’la konuştuk. Sergiye izin verme dedik”. Kılıçdaroğlu’nun, genel merkezin önünden Yok artık daha neler. Allah’tan Vali Kıraç yıl- geçen ilk eskiciye, hiç leğen ya da mandal ların verdiği devlet adamlığı tecrübesiyle dav- pazarlığı yapmadan partideki bütün eskileri verip kurtulması gerekiyor. ranmış.

Burası bir ticarethanedir, yasalar çerçe- Tek başına iktidarı hedefleyen bir partinin vesinde isteyen istediği etkinliği ücreti- Said-i Nursi’nin sergisinden bile bu kadar ni vererek düzenleyebilir diye cevaplamış korkmasını başka türlü nasıl izah edebilirsiniz ki? Nalbantoğlu’nu. Bünyamin Dobrucalı 28 Kasım 2010 Pazar Yenigazetem Ege

Doğrusu da bu değil mi? Olması gereken de bu değil mi? İzmir’de her Allah’ın günü sergidir, paneldir, 3


4


İzmir Basınında Sergi Yansımaları...

Bediüzzaman’ın İzmir’de Ne İşi Var? İstanbul İlim ve Kültür Vakfı - Barla Platformu Said Nursi sergisi düzenlemek istemiş. Daha önce farklı illerde açılan sergi büyük ilgi görünce “İzmir nasıl olsa gavur değil, orası da bizim, orada da açalım” demişler. Bilbordlarda reklamları görünce şaşırmıştım. Burası İzmir, Said Nursi’nin burada ne işi var, burası gavur memleketi mi diye içimden geçirmiştim!

ünvanını aldı. Hayatı boyunca din ve fen ilimlerinin birlikte okutulacağı bir üniversite kurmak için çalıştı. Üniversitenin yeri olarak ta Van Gölü’nün kenarında bir yer belirledi. Bu üniversite olmazsa ileriki yıllarda ülkede birliğin bozulacağını öne sürdü. PKK terörüne dikkat çekti. Bu görüşlerini açıkladığı için deli diye tımarhaneye kapatıldı. 31 Mart Olayı’nda idamla yargılanıp beraat etti. Kurtuluş Savaşı’nda talebelerinden Polat Alemdar tarzı bir birlik kurdu. Tarihte “Keçe Külahlılar” olarak anılan birlik Rus cephesinde büyük yararlılık gösterdi. Türk Milleti’ne özel ilgi duydu ve Türk kavmini işaret etti. “Kur’an Türk kavmine işaret ediyor, siz de onlara itaat edin” dedi…

Sergi Türkan Saylan’ın adına düzenlenmiş olsaydı olurdu! Nazım Hikmet adına yapılsaydı yine olurdu! Ama Said Nursi adına olmaz! Said Nursi’nin İzmir’de ne işi var? Gitsinler gavur memleketlerinde açsınlar! Hem sergi açmadan önce kentin haramilerini de görmeleri gerekirdi. Bunlar yol yordam bilmiyorlar ki, gelmiş kimseyi görmeden kendi kafalarına göre sergi açmışlar.

Tarihçe-i Hayat adlı kitabında yer alan Türklerle ilgili görüşleri… Ey efendiler! Ben, her şeyden evvel Müslüman’ım ve Kürdistan’da dünyaya geldim. Fakat Türklere hizmet ettim ve yüzde doksan dokuz menfaatli hizmetim Türklere olmuş ve en çok hayatım Türkler içinde geçmiş ve en sâdık ve en hâlis kardeşlerim Türklerden çıkmış ve İslâmiyet ordularının en kahramanı Türkler olduğundan, meslek-i Kur’âniyem cihetiyle, her milletten ziyade Türkleri sevmek ve taraftar olmak kudsi hizmetimin muktezası olduğundan; bana Kürt diyen ve kendini milliyetperver gösteren adamların bini kadar Türk Milletine hizmet ettiğimi, hakikî ve civanmert bin Türk gençlerini işhâd edebilirim.

Öyle kendi başınıza sergi açarsanız haramiler de gelir içine limonu sıkar! İnönü Dönemi’nde olsaydı sıkılan limon sütü bozardı. Şimdi bozmuyor… İzmir’de Said Nursî sergisi açılmış kimin haberi vardı ki? Üç beş, on kişi. Haramilerin sayesinde tüm İzmir duydu. Sergiye gitmeyi düşünmeyenlerde akın edince sergi salonu ana baba günü oldu. Tüm İzmir medyası olayı haber olarak değerlendirince sergi amacının da ötesinde başarılı oldu. Gördüğüm o ki “bu kayık kürek çekmesen de gidiyor”…

Hayatı sürgünlerde geçti. Hapishanelerde ambalaj kağıtlarına yazılan kitapları Risale-i Nur Külliyat’ını oluşturdu. Kitaplarında iman ve fen ilişkisini ön plana çıkardı. Kur’an-ı Kerim’in çağdaş bir tefsiri denilecek eserleri büyük halk kitleleri tarafından ilgi gördü. Hayatındaki en büyük zorlukları İnönü Dönemi’nde CHP iktidarında yaşadı.

Haramiler akıntıya karşı kürek çektiği için, ne kadar çabalarsa çabalasınlar geri geri gidiyorlar. Ne kadar acı değil mi?! İzmir’de bir şeyler yapmak isteyenler için “Haramiler ve kuralları” adlı bir el kitabı hazırlamayı düşünüyorum. Oraya “haramilerin” herşeyini koymak istiyorum. Bilmeyenler öğrensin ve kural dışı işlere girmesinler!

23 Mart 1960 tarihinde Urfa’da vefat etti. 27 Mayıs ihtilalinde askerler naaşını alıp askeri uçakla Isparta’ya nakletti. Nakil sırasında cesedin çürümemiş olması uzun süre tartışıldı. Mezarı bilinmiyor…

Haramiler sayesinde Said Nursî hakkında biraz araştırma yaptım.

Yusuf İnan 29 Kasım 2010 Pazartesi Yerel Gündem

Said Nursî 1873 yılında Bitlis’in Hizan kazasının Nurs köyünde doğdu. O dönemin alimleri ile yapılan tüm münazaraları kazanarak Bediüzzaman 5


Osnabrück Üniversitesi Vefatının 50. Yılında Bediüzzaman Sempozyumu

Almanya’nın en eski üniversitelerinden Osnabrück Üniversitesi tarafından Said Nursî’nin vefatının 50. yılı münasebetiyle 8-9 Kasım 2010 tarihlerinde iki günlük Nursî Sempozyumu düzenlendi. Çok sayıda akademisyen ve fikir insanının katıldığı sempozyuma yoğun ilgi gösterildi. Almanya dışında Danimarka, Türkiye, Hollanda, ABD, Bosna Hersek ve İngiltere’den de akademisyenlerin tebliğleriyle katıldığı konferansa toplam 27 tebliğ sunuldu. Uluslararası mahiyette gerçekleşen sempozyuma Osnabrük Üniversitesi ev sahipliği yaptı ve şehrin belediye baskanı akademsiyenleri tarihi belediye sarayında karşıladı ve dini hoşgörünün anlamı üzerinde durarak tarihte Katolik ve Protestanlar arasında 30 yıl kadar kan dökülmesine sebep olan 30 Yıl savaşlarının halen belediye sarayı olarak hizmet veren binada imzalanan barış antlaşması ile son bulduğu üzerinde durdu. Toplantıya Türkiye’den katılan İstanbul İlim ve Kültür Vakfı başkanı ve Nursî’nin talebelerinden Mehmet Fırıncı, belediye başkanına vakfın plaketini takdim etti. Delegasyon daha sonra üniversite binasına geçti ve üniversite rektörünün de katılarak bir konuşma yaptığı merasimle sempozyumun açılışı gerçekleşti. Tebliğlerin Said Nursi’ye göre Din –Bilim İlişkisi, Said Nursî’ye göre Felsefe ve İnsan Hakları, Nursî’nin Fikirleri Işığında Din Eğitimi, Nursî’de Hürriyetler ve Modernite, Dinler Arası Diyalog ve Adalet, Vahiy İlişkisi alt başlıkları şeklinde ele alındığı 6 oturum halinde gerçekleştirilen sempozyum 9 Kasım Salı günü sona erdi. Çok sayıda akademisyen ve fikir insanının katıldığı sempozyuma yoğun ilgi gösterildi. 6


Prof. Dr. Bülent Uçar’ın* Açılış Konuşması Saygıdeğer misafirler, kıymetli hocalarım, için çaba sarfeden, müslümanların ve ekseriyeti oluşturan toplumun olumlu ve yapıyakından ve uzaktan gelen dostlar; cı birlikteliklerini gözeten ve İslam din dersiBediüzzaman Said Nursî Hz.’nin vefatının nin geliştirilmesi için çalısan bir bilim adamı 50. yıldönümü münasebetiyle düzenlemiş olarak, Said Nursî bana yıllar evvel içimden olduğumuz uluslararası sempozyumumu- geçenleri bildiriyor. za iştirak eden siz değerli katılımcılara hoş Said Nursî, özgürlükle – özellikle bilimsel geldiniz diyorum. özgürlükle – uyumlu inanç anlayışını şu teDaha önce ağırlıklı olarak Alman okulların- mel noktalara dayandırmakta: daki İslam dini dersini, imamların ve müslüman hatiplerin eğitimini, cami ve cemiyetle- Bediüzzaman şöyle der: “İlmin baskı altına rin konumlarını ele alan programlarımızdan alınması benim gözümde olabilecek en kötü sonra bugün ve yarın, farklı ama bir açıdan şeydir. Ekmeksiz yaşayabilirim ama, özgürlük olmadan asla... Her şey da yine benzer bir konuyu sadece özgürlük ile yeşerip işleyecek olmamızın mutluhayat bulabilir. İman geliştikluğunu yaşıyoruz. çe özgürlük de değerlenir.” Bu kısa giriş konuşmamın Bu tespitler bu gibi zamanana fonksiyonunun, bu helarda ve bu gibi mekanlarda yecan verici insana ve onun özellikle kendine yer bulaalabildiğine güncel ve yol biliyor mu? Bilimin ve imagösterici görüşlerine ve kavnın birlikteliği üniversitenin rayışlarına ilgi uyandırmak dışında başka nerede dile olması gerektiği kanaatingetirilebilir? Üstelik de bilim deyim. adamlarının bir İslam alimi hakkında takdimler sunmak Bir çok kişi tarafından müüzere davet edildiği, ilgi duceddid sıfatına layık görülen bu zat kimdi? Onu ayrıcalıklı kılan nedir yanların dinleme ve konu hakkında konuşki; onun öğretileri bugün hala yaygın olarak ma imkanı bulduğu bir toplantıda. gündemimizi etkilemektedir? Said Nursî’ye ve onun etki alanına döneÖzetle ifade edecek olursak, ana ese- cek olursak; Mustafa Kemal Atatürk, onu ri olan Risale-i Nur’da üç konunun üzerin- geçmiş yüzyılın 20’li yıllarında, batılılaşma de durulduğunu söyleyebiliriz: Eğitim, ah- hedefine hizmet etmek üzere kendi tarafıkamın ahlak merkezli yorumu ve – bir çok na çekmeye çalışmıştı. Fakat Said Nursî, soruyu beraberinde gün yüzüne taşıyan bu reformları fazla radikal ve seküler olarak – modern pozitif fen bilimlerinin İslam ile değerlendiriyordu. Bu yüzden uzun yıllar “uyum”u. Bu bağlamda müsaadenizle Said hapis ve Türkiye içinde sürgün hayatı yaNursi’den sadeleştirilmiş bir alıntı yapmak şamıştı. Bugün ise en etkin Türk dinî akımlarından biri ve bir uyanış hareketi olan istiyorum: Nurculuk, referans olarak Said Nursî’yi gör“Üç hasmımız var. Bunlar cehalet, fakirlik, mekte ve kabul etmektedir. Belki de bu gebölünmüşlük. Bu hasımlarımıza ilim, eğitim lişme onun yaygın ve kalıcı etkisini en iyi şekilde ifade etmektedir. ve birlik ile karşılık vereceğiz.” Peki Said Nursî’yi tarih sahnesine çıkaran,

Alman üniversitelerinde imamların eğitimi 7


başarısında eşsiz kılan ve onu Bediüzzaman yapan nedir? O, 20’li ve 30’lu yılların radikal değişim ve dönüşüm cereyanı esnasında, hiç bir şekilde şiddet kullanımına meyletmiyor, iç sürgün hayatında kaleme aldığı yasaklı eserleri ile pasif direnişe geçiyordu. Aynı zamanda dinin siyasallaşması emellerini reddediyor ve adına ideoloji dediğimiz çağdaş siyasi din anlayışlarına da karşı çıkıyordu.

sözlerdeki hikmet ne kadar güzel: “Hakiki mürşid alim, koyun olur, kuş olmaz; hasbi verir ilmini. Koyun verir kuzusuna hazm olmuş musaffa sütünü. Kuş veriyor ferhine lüab-âlûd kayyini.”

Hep söylenir, bilim ilim olmazsa belki film olur diye. Kuru bilgi sahibi olmanın anlamsızlığını kendisi hep ifade etmiştir. Hiç birimiz “İmam Google”dan daha bilgili olamayız ama belki daha ârif olabiliriz Rabbimin lütfuyla. Şu

* Prof. Dr. Bülent Uçar Osnabrück Üniversitesi İslamî İlimler Bölümü Başkanı Sempozyum Organizasyon Heyeti Başkanı

Bir de şunu ifade etmeme izin veriniz: Öteden beri, nedendir bilmem ama, içimde hep Risale-i Nur okuma hevesi vardı. O dönem hiç bir Nurcuyu tanımamama rağmen, yaklaSaid Nursî, bir çok açıdan çok yönlü bir şah- şık 15 yıl evvel yapılacaklar listesine “Risale-i siyet olduğunu ortaya koyuyor. O, gelene- Nur’u okuma”yı da not etmişim. Allah ömür ğe bağlı, ehli sünnet çizgisinde bir alim olup, nasip etti, son 2 yılda Risale-i Nur’un yakzamanının muktedirlerine çıkar uğruna yas- laşık yüzde 70’ni okuma imkanı buldum ve lanmaksızın, döneminde yaşayan insanla- okurken doğrusu hata, eksik, noksan arayarak tetkik ettim hep. Zira rın sorunlarıyla ilgilenen, ilKur’an’dan başka hiçmiyle âmil büyük bir mürşid. Risale-i Nur’un yaklaşık yüzbir kitaba mutlak bağlılık İslamî ilimlerdeki konumunu de 70’ni okuma imkanı buldum ve teslimiyet göstermem. ise, kanaatimce iman ile maneviyat arasında kurduğu ve okurken doğrusu hata, ek- Velakin, itiraf ediyorum; temel denge oluşturur. Be- sik, noksan arayarak tetkik et- şu ana kadar eleştirebilebir cümle okumadiüzzaman Said Nursî, hem tim hep. Zira Kuran’dan baş- ceğim dım. Ama kendi nefsimsosyal gelişimi gereği, hem de bilinçli bir şekilde, tasav- ka hiçbir kitaba mutlak bağlılık deki hatalar, kusurlar ve vufa meyillidir. Ancak devrin ve teslimiyet göstermem. Vela- günahlar önüme serildi. iman dönemi olduğunu belir- kin, itiraf ediyorum; şu ana ka- Hülasa bu zatın güzelliği büyüklüğü, ilim, amel tir. Buna mukabil felsefî medar eleştirebileceğim bir cümle ve ve ahlak bütünlüğü içeriseleler ve modern olgular ile alakalı olarak, aklî delil- okumadım. Ama kendi nefsim- sinde Kur’an’a olan tesliler ile tartışmalara dahil olan deki hatalar, kusurlar ve günah- miyetindendir diye düşünüyorum. bir şahsiyettir. Mantık konular önüme serildi. sunda gerekli derinliği edinAçılış konuşmamı bitirirmiş fakat hayat ile irtibatını sağlam tutmuş biri. Aynı zamanda dinin ge- ken, bu etkileyici alime olan saygılarımı, koleneksel öğretisine sımsıkı bağlı kalmış bü- nuşmacıların sunumlarını, aralarda ve sonyük bir alimle karşı karşıyayız. Bu yönüyle raki fikir teatilerini heyecanla beklediğimi Gazzalî ile aynı havayı teneffüs eden, mute- özellikle belirtmek istiyorum. Son sözümü bu dil ve denge unsuru olan bir alim ve İslamî minvalde yine bu günün ve yarının merkezini, ana konusunu teşkil edecek olan kişiden, ilimlerin bir temsilcisidir kanaatimce. Said Nursî’den alıntılıyorum: Üstad bedbinliği, yılgınlığı kınar: “Bir zatı gördüm ki yeis ile mübtelâ, bedbin- “İman, insanı insan eder, belki insanı sultan likle hasta idi. Dedi: “Ulemâ azaldı; Korkarız, eder, zelil durumdan izzetli duruma yükseltir. dinimiz sönecek de bir zaman.” Dedim: Nasıl İman, insana kemalatın kapılarını açar ve inkainat söndürülmezse, iman-ı İslamî de sö- san, onunla kainattaki yerini idrak eder. İman onun amellerine şeref ve izzet katar.” nemez.”

8


Bosna Hersek, Almanya ve Çeşitli Ülkelerden Akademisyenler

Prof. Dr. Frederek Musall, Dr. Ismail Yavuzcan, Prof. Dr. Dr. Ina Wunn, Prof. Dr. Rauf Ceylan

Prof. Dr. Thomas Michel

Osnabrück Belediye Başkanı, Sempozyum Organizasyon Heyetini Sarayında Karşıladı

9


Van’da Bediüzzaman Sergisine Yoğun İlgi

Açılışta Van Müftüsü ve Bediüzzaman’ın Talebeleri

Van Valisi Münir KARALOĞLU Sergiyi Gezerken

İstanbul İlim ve Kültür Vakfı ve Van Nur Platformu’nun ortaklaşa düzenlediği sergide, Risale-i Nur Külliyatı’nın yazarı Bediüzzaman Said Nursî ile yakın talebelerinin hayatlarına ait önemli belge ve hatıralar yer aldı. Bediüzzaman Said Nursî’nin talebelerinden Mehmet Fırıncı da 19. asırda İslam medeniyeti projesinin Van’da çizildiğini belirtti. Fırıncı, bundan sonra İslam dünyasının bu proje doğrultusunda gitmesi halinde saadete ulaşacağını kaydetti. Said Nursî’nin talebelerinden Abdulkadir Badıllı ise 15 yıl boyunca Van’da kalan Bediüzzaman için bu dönemin büyük önem taşıdığını belirtti. Badıllı, “Bu süre zarfında iki kez İstanbul’a gitti. 1924 ile 1926 yılları arasında Erek Dağı’nda kaldığı zamanda Şeyh Said hadisesi çıkıyor. Bu hadiseden sonra bir çok alim yurt dışına çıktı. Bazıları sürgüne gönderildi. Üstad’a, İran’a gitmesi için teklifte bulunanlar oldu. Ancak kendisi İran’a gitmek yerine Anadolu’da kalarak sıkıntılarla baş etmeyi tercih etti. İran’a gitseydi Risale-i Nurlar olmazdı.” şeklinde konuştu.

10


İİKV SEMİNERLERİ Vakfımız merkezinde her ay mutad halde devam eden İİKV müzakereli seminerlerine katılım oldukça yoğun... Son iki ay içerisinde, Prof. Dr. Alparslan Açıkgenç, Gazeteci-Yazar Mustafa Özcan, Araştırmacı Yazar Ali Ünal, Yolcu belgeseli yapımcıları Cemalettin Canlı ve Yusuf Kenan Beysülen’in konuşmacı olarak katıldılar. Bu seminerlerin tamamı video kaydına alındıktan sonra, videolar deşifre edilerek, hem yazılı hem de video olarak www. iikv.org web sitemizde “İİKV Seminerleri” başlığı altında yayımlanmaktadır.

Gazeteci - Yazar Ali Ünal

Cemalettin Canlı, Yusuf Kenan Beysülen

Prof. Dr. Alparslan Açıkgenç

Gazeteci - Yazar Mustafa Özcan

11


İİKV SEMİNERLERİ / Mustafa Özcan Bediüzzaman’ın Siyasî Düşünceleri Üzerine Mülahazalar Said Nursî siyaset alemi gibi geniş dairelerde dahi Risale-i Nur hizmetinin temel esası olan azami ihlas düsturu ışığında dinin rükünlerini hiçbir şeye hatta ittihad-ı İslam’a dahi alet etmemeye özen gösterir. Yine ihlasın muhafazası noktasında amaca ulaşmak için takip edilen yöntemin amaç kadar doğru olmasının gerekliliğini eskilerin “vusülsüzlüğümüz usülsüzlüğümüzdendir” sözü ile açıklayabiliriz. Yani burada eğer yöntem yanlışsa amaç ta doğru olmayacaktır. Fakat maalesef İslam dünyası bu konuyu çokça ihmal etmiştir. Batı orta çağ bataklığından ancak yöntemle çıkabilmiştir. Hatta Descartes’in İslami bazı kaynaklardan da ilham alarak yöntem üzerine yazmış olduğu eserle zamanını bu konuda aydınlatırken bizim bu konuda yani yöntem belirlemek adına faaliyetimizin bulunmuyor. Sonuçlara kenetlerek yapılan yöntem yanlışları ihlasta zedelenmelere yol açtığından Bediüzzaman’ın ihlası sıklıkla okumaya vurgusu yaptığını görüyoruz. Yine eskilerin bir sözü var; “Nasıl inanırsanız öyle yaşarsınız. Nasıl yaşarsanız, öyle inanmaya başlarsınız.” Dolayısıyla süreç insanı değiştirip asli maksattan koparabiliyor. Yine eski usülcülerin bir ifadesi var; “Mukaddemat ile netaici birbirine karıştırmamak lazım” yani Hilafet-i Muhammediyye gibi meşru bazı siyasi hedeflere ulaşmaya çalışırken dahi siyasi araçları kullanmak doğru olmaz ve uygulanan yöntem her zaman sorgulanmalıdır. Din Allah için istenir, aksine olarak iktidar ve güç için istenmesi halinde dinin zaafiyete uğraması kaçınılmaz olur ve bunun bir süreklilik arz etmesi kuvvetle muhtemeldir. Hatta kurtarıcı olarak yola çıkanların sonra kurtarılmaya muhtaç hale geldiklerini görüyoruz. Dolayısıyla bizim siyasete yaklaşımımızın talepkar

değil hadim ve irşad eksenli bir siyaset olması gerekir ve burada ihlasın önemine İmam-ı Rabbani’nin Hindistan’da Ekber Şah’a karşı yaptığı siyaseti örnek verebiliriz. Ayrıca siyaset hayatın bir gerçeğidir. Hidayet manasında bir mecburiyet olması hasebiyle siyasete bakış açımızı kavramamız gerekir. Bu anlamda Bediüzzaman’ın siyaset anlayışının İmam-ı Rabbani ile örtüştüğünü görebiliriz. Yine imam-ı Rabbani’nin yolunu takip eden bir diğer kişi olan Ebu’l Hasen en-Nedvi’nin ihvana, siyasete bulaşarak yaptıkları yöntem yanlışını göstermeye çalışarak onları uyardığını ve bu anlamda Bediüzzaman’a da yakınlığı bulunmakla beraber Şia konusunda da paralel düşüncelere sahip olduğunu biliyoruz. İslam tarihinde meydana gelen ve Emeviler’le başlayan siyasî sapmalar, bir yöntem kayması olarak değerlendirilebilir. Onların yaptığı istibdata mukabil oluşan Şia kaynaklı siyasal islam konusu, akaid kitaplarına kadar imamet ve hilafet meselesi başlıkları altında bir mesele olarak girmiştir. Burada asıl üzerinde durulması gereken, zaferde veya hezimette İslam’ın temelinde olan teslim ve tevekkül inancıdır. Yani zaferleri olgunlukla, hezimetleri de sabırla karşılamak gerekir. Yönetimde ihlasa uygun olan, Hz.Ömer’in “Bizde iktidar istenmez verilir” sözünden anlaşılan ile Hz. Yusuf’un idari vazifeye talip olmasını kıyaslayarak ölçüyü ortaya koymak gerekir. Yine bu bağlamda İslamî yönetim biçiminde siyaset ve takva ilişkisini Ömer bin Abdülaziz’de tezahürü olan feragat mesleği olarak anlamak gerekir, yoksa batılıların anlayışıyla menfaatlerin celbi için yapılan bir alavere dalavere olarak anlamak çok yanlış olur. Kurumlarda tutumumuz “nefis cümleden süfli vazife cümleden âlâ” anlayışıyla oluşmalı ve nizaa müsaade etmeden hürmet anlayışına müesses olmalıdır. 12


Cemaat kavramının dar bir çerçevede değil geniş bir bakış açısıyla değerlendirilmeli. Farklı meşrep sahiplerinin birbirleri ile olan rabıtalarının bilincinde olması ve dayanışmaya önem vermesi gerekir. Bediüzzaman’ın bu konuda ortaya koyduğu şirket-i maneviye-i uhreviye düsturu bu bulunması gereken rabıtanın yalnız manevi olarak değerlendirilmesi gerektiğini ifade eder. Madde odaklı cemaatlerin geçmişte yaşadıkları kötü akıbetler, İslami cemaatlere yakışmayan bir tablo olarak ibret alınmalı. Siyaseti de aynı şekilde düşünerek çıkar ortaklığından uzak tutmak gerekir.

da ihlası kıracaktır. Eddifa gazetesinde çıkan İhvan-ı Müslimin ve Nurcuların farkına dair makalede şöyle bahsediliyor; “Nur talebeleri bu zamanda -o gün için- ekseri bilad-ı İslamiye’de intişar etmişler ve çoklukla vardırlar. Bu intişarlarında ayrı ayrı hükümetlerde bulundukları halde hükümetlerden, izin almaya muhtaç olmuyorlar ki tecemmu’ edip toplansınlar ve çalışsınlar. Çünkü meslekleri siyaset ve cemiyet olmadığından hükümetlerden izin almaya kendilerini mecbur bilmiyorlar. Ama İhvan-i Müslimin ise vaziyetleri itibari ile siyasete temas etmeye ve cemiyet teşkiline, şubeler ve merkezler açmaya muhtaç bulunduklarından, bulundukları yerlerdeBediüzzaman’ın cemaat adına siyaset ya- ki hükümetten icazet ve ruhsat almaya muhpılamayacağı fikrini göz taçdırlar ve Nur talebeleri önünde bulundurmalı, ihgibi bilinmiyor değiller.” Bediüzzaman’ın cemaat las düsturunu esas ittihaz Bundan yola çıkarak ederek İslamiyet’i bir topluBediüzzaman’ın “sırran adına siyaset luğa hasretmekten kaçındüsturunu yapılamayacağı fikrini göz tenevveret” malı ve kucaklayıcı olmaya doğru bir şekilde yorumönünde bulundurmalı, ihlas layarak bunun ihlas boçalışmalıyız. Yine burada adaletin muhafazasındayutu üzerine durmak gedüsturunu esas ittihaz ki zaaf dine muarız olana rekir. ederek islamiyeti bir bir hak iras etmiş olacağından bu konudaki hassasiSudan’dan kendisine topluluğa hasretmekten yete dikkat etmeliyiz. Son “neo ihvan” denilen Hakaçınmalı ve kucaklayıcı san et-Turabi örneğini zamanlarda ortaya çıkan “politik İslam” tabirinin baverebiliriz. Ciddi entelekolmaya çalışmalıyız. tılıların yakıştırması olmatüel donanımı olan böysına rağmen maalesef içilesi bir adamın muvaffak mizde kabul görmeye başlamıştır. Halbuki olamayışı aynı ölçüde ahlaki zekası olmadıbu noktada Bediüzzaman’ın “Menfaat üzeri- ğına yorulur. Yani bizim cemaatler ve fertler ne dönen siyaset canavardır” sözü mesele- bazında manevi dinamiklerimizi canlı tutarak nin vehamiyetini ortaya koyar. Yine bu ko- o sıcaklığı tekrar yakalamamız gerekir. Siyanuda Bediüzzaman’ın bize verdiği bir diğer set yoluyla insanları kurtarmak için yola çıölçüyü şu sözlerinde bulabiliriz; “Dahildeki kanlar, süreçte yükün ağırlaşması nedeniycihad-ı manevi; manevi tahribata karşı çalış- le ahlakı atmak mecburiyetinde kaldılar. Dini maktır ki; maddi değil, manevi hizmetler la- hassasiyetlerini ve ahlaki zeminlerini kaybetzımdır.” meseler de zedelediler. Fiili bir çok vakıayı da bugün müşahede ediyoruz. Neyin eğri Hulefa-i Raşidin döneminden sonra irşat neyin doğru olduğu anlaşılamaz hale geldi. postu şeyhler, hocalarca işgal edilmiş ve Bundan dolayı Cenab-ı Hakkın affediciliğine Bediüzzaman’ın dönemine kadar bu totali- sığınmamız gerekir. Yol, sonuçları itibariyle ter dönem devam edegelmiştir. O, buna kar- hayra çıksa da amellerimizden yine de soşı ortak aklı öne sürerek şahs-ı manevi kav- rumluyuz. İçinde bulunduğumuz dönem ara ramını ortaya koymuş ve cemaatle harekete devir ve onun aktörleridir. Bu devir sona erönem vermiştir. Bununla birlikte cemiyet itha- diğinde asılların yine zuhur edeceğine inanımını kabul etmeyerek ticari ve siyasi teşek- yorum. küllerden uzak olduğunu kasdetmiş ve hatta bu bağlamda nim medrese tarzını dahi uygun bulmamıştır. Nim medreseler nümaEditör: Mustafa Polat yişe, içtimaya, tecemmu’a götürecek ve bu 13


İİKV SEMİNERLERİ / Prof. Dr. Alparslan Açıkgenç Zihin Yapımızın Yeniden İnşasında Risale-i Nur’un Yeri Rolü Bu seminerde “Zihinlerin yeniden inşasında Risale-i Nur’un rolü” başlığını kullandım ama aslında çoğunuzun belki çok yakından bildiği bir meseleyi değerlendirmek istiyorum: Bilginin İslamîleştirilmesi hareketi. Bu hareket Risale-i Nur’un bakış açısıyla nasıl değerlendirilir? Risale-i Nur’un yapmak istediğiyle arasında bir ilişki var mıdır? Var ise nasıl bir ilişki kurulabilir? 1970’li yılların sonlarına doğru, Muhammed Nakib el-Attas’ın öncülüğünü yaptığı, İslam dünyasına ise İsmail Farukî’nin daha çok dile getirdiği, Seyyid Hüseyin Nasr gibi zatların da değindiği bir hareket başladı. Bu hareket etrafında ise zihinlerde bazı soru işaretleri meydana geldi. Bilginin İslamîleştirilmesi ne demekti? Bize göre bilgi deyince “hakikat” anlaşıldığı için ve İslam da zaten bize hakikati verdiği için bu söylem ve hareket nereye tekabül ediyordu? Ama bütün bu sorular bir yana; bize göre önemli olan şuydu: Acaba Üstad bu konuda ne derdi? İslam Ansiklopedisi’ndeki Said Nursî maddesini yazmaya başlayıncaya kadar bu açıdan Risale-i Nurları değerlendirmemiştim. Fakat o maddenin yazımında, Risale-i Nurları tekrar baştan sona tetkik ederken, zihnimdeki bu tarz sorulara da cevaplar aradım. Risale-i Nur açısından bu konuyu nasıl değerlendirebiliriz? Ve bu konuyla ilgili, Risalelerde belli şeyler var mı? Fakat bu konuya gelmeden önce dikkat çekmek istediğim başka bir nokta daha var. O da “inhisarcılık”ın, “hasretme”nin yanlışlığı. İslam Partisi, İslam Üniversitesi, İslam Cumhuriyeti gibi kullanımlardaki mahzur. Derviş Vahdetî, İttihad-ı Muhammedî cemiyetini kurduğunda Üstad’ın kendisine yaptığı ikazdaki yaklaşımı bu mahzuru nazara vermektedir. Ayrıca Emirdağ Lahikası’ndaki bir mektupta da, kuracağı İslam daru’l-fünunu yani bir İslam üniversitesi

olmasına rağmen ismini Medresetü’z-zehra olarak belirlemesi, Üstad’ın hasredici yaklaşımlar karşısında nasıl bir tavır takındığının göstergesidir. Bu mektuptan anlaşıldığına göre, İslamîleştirme Üstad açısından da gerekli. Bir İslam üniversitesi fikrinden bunu anlayabiliriz. Ancak isminin hasredici bir şekilde konulmaması da oldukça önemlidir. Peki bu hedefe yani bilginin İslamîleştirmesi hedefine hangi usulle ulaşılabilir? Elcevab: Risale-i Nur’un zihniyet inşası ile ulaşılabilir. Burada “bilgi” derken kastedilen şey tabii ki insanın üretmeye çalıştığı ve bilimsel bilgidir. Zihniyet inşasının önemi şuradan gelmektedir: Nasıl bir kap, içindeki şeye şeklini ve rengini verirse; bilginin üretildiği yer olan zihin de bilgiyi kendi yapısına göre şekillendirir. Dolayısıyla eğer zihin İslam rengiyle sıbgalanmış ve şekliyle yapılanmış ise, orada üretilen bilgiye de artık İslamî demeye gerek yoktur. Çünkü o bilgi; İslam’ın bakış açısıyla yoğrulmuş bir zihinden lemean ettiği için elbette ki İslamî bakış açısını yansıtacaktır. Böylelikle hem hasredici isimlendirmeden kurtulmuş oluruz, hem de dışarıdan bir müdahaleye gerek kalmadan İslam’ın nokta-i nazarıyla şekillenmiş bir bilgi üretimi meydana getiririz. Bilginin İslamîleşmesi için esas gerekli olan şeyin zihinlerin inşası olduğunu anladıktan sonra bir sonraki sorumuza geçebiliriz. Peki acaba Risale-i Nur bu zihin inşasını nasıl gerçekleştirmektedir? Bence Mesnevî-i Nuriye’den aktaracağım yerde Üstad bu işin usulünü bize açıklıyor: Kırk sene ömrümde, otuz sene tahsilimde yalnız dört kelimeyle dört kelâm öğrendim; tafsilen beyan edilecektir. Burada, yalnız icmalen işaret edilecektir. Kelimelerden maksat, mânâ-yı harfî, mânâ-yı ismî, niyet, nazar’dır.

14


Burada üç yaklaşımla bize zihin inşasını be- etmek yani mana-yı ismîyle bakmak şekline lirtiyor. Bu üç yaklaşımın özetlendiği kelime- bürünür. İslam bilim geleneğinde kullanılan ler de “mana-yı harfî, niyet ve nazar”dır. tabirler konusunda etraflı bir araştırma yapıp kullanılan ıstılahları topladım. Bu araştırma Cenab-ı Hakk’ın mâsivâsına, yani kâinata neticesinde İslam dünyasının zihni Kur’an’la mânâ-yı harfiyle ve O’nun hesabına bakmak ve hadislerle şekillendiği için hiçbir yerde etlâzımdır. Mânâ-yı ismiyle ve esbab hesabına ken, fail bir kelime kullanılmadığını gördüm. bakmak hatâdır. Mesela Aristo’dan tercüme edilen metinlerde bile şirki çağrıştıran “bi’t-tabia” ifadesine rastEvet, herşeyin iki ciheti vardır. Bir cihe- lanmaz. ti Hakk’a bakar, diğer ciheti de halka bakar. Halka bakan cihet, Hakk’a bakan cihete ten- Üstad’ın Felsefe ve İlimlere Ittıla’ı teneli bir perde veya şeffaf bir cam parçası gibi, altında Hakk’a bakan cihet-i isnadı gös- Zekeriya er-Razî gibi, İbnu’r-Ravendî gibi terecek bir perde gibi olmalıdır. Binaenaleyh, dini reddedenler hariç; dini reddetmeyen, İsnimete bakıldığı zaman Mün’im, san’ata ba- lam bilim geleneği içinde çalışmış olan hiçkıldığı zaman Sâni, esbir düşünür etken kelimebaba nazar edildiği vakit ler kullanmamıştır. İşte Cenab-ı Hakkın Müessir-i Hakikî zihne ve Üstad’ın yürüdüğü yol da fikre gelmelidir. mâsivâsına, yani kâinata tamamıyla bu bilimsel yoldur. Burada Üstad’ın bimânâ-yı harfiyle ve Onun Zihin inşası derken kaslimler ve felsefeyle irtibatedilen –biraz önce de be- hesabına bakmak lâzımdır. tına değinmek istiyorum. lirttik- herşeye Kur’an’ın Üstad, zamanındaki ulaşabakış açısıyla bakmaktır. Mânâ-yı ismiyle ve esbab bildiği bütün bilimleri okuİslamîleştirme denen şey hesabına bakmak hatâdır. muş ve üzerinde çalışmışde aslında budur. Mana-yı tır. Başta İbn Sînâ olmak harfî de bize bunu sağlar. üzere felsefecileri okuduBunun teminindeki diğer iki unsur da nazar ğunu, kullandığı atıflardan anlamaktayız. ve niyettir: Niyet ve nazar mahiyet-i eşyayı Ben Üstad’ın haşir meselesinde İbn Sînâ’dan tağyir eder. yaptığı atfı, Şifâ’da beş sene boyunca aradım. İbn Sînâ’yı etraflıca okumayan biri bileDolayısıyla buradan şu sonucu çıkarabiliriz: bilir mi bunu? İslamî olan ve olmayan iki türlü bilgi vardır. Çünkü nazar ve niyete göre eşyanın mahiye- Hegel, Gazzalî’den, Fahreddin Râzî’den ti, dolayısıyla eşyadan elde ettiğimiz bilgi de- bahsetmiyor, kitaplarında İslam filozoflarını ğişiyor, tagayyür ediyor. Evet niyet adi bir ha- anlatmıyor diye nasıl “felsefe bilmemek” ile itreketi ibadete çevirir. Ve gösteriş için yapılan ham olunamazsa üstad da aynı şekilde bu itbir ibadeti günaha kalbeder. Maddiyata es- tihamlardan masundur. Risaleleri “Neresinde bab hesabıyla bakılırsa cehalettir, Allah he- Kant’tan, neresinde Hegel’den bahsediyor?” sabıyla olursa marifet-i İlahiye’dir. Bu kısım diye aramak hataların en başlıca sebebidir. nazarı ve niyeti temsil etmektedir. Bence Üstad hem Kant’ı hem de Hegel’i okumuştur; çünkü kendi zamanındaki fikirleri deKullanılan ğerlendirmesi gerekiyor. Ancak çok önem Kelime ve Istılahların Önemi verdiği “safî zihinleri idlal etmemek” kaidesince bunları zikretmiyor, sadece gerekli cevabı Zihnin inşasında ve şekillenmesinde kullanı- veriyor. Eğer dikkatli okunacak olursa Kant, lan kelimeler ve ıstılahlar da çok büyük önem Hegel, Marx gibilerin fikirlerine verdiği cevaptaşımaktadır. İslam dünyasında, geleneği- ları görmek ve dolayısıyla Üstad’ın zamanınmizde kelimeler hep özenle seçilmişlerdir. daki felsefelerden haberdar olduğunu anlaÜstad da bu konuda çok hassas davranmış- mak mümkündür. tır. Mana-yı harfînin verilebilmesi için kullanılan kelimenin edilgen olması gerekmektedir. Editör: Mehmet Arıkan Etken olduğunda, müsemmaya bir fiil istinad 15


Said Nursî: ‘Sineklerime ilişmeyin!’ Said Nursî’yi bir kez daha tartışıyoruz. Aslında Cumhuriyet tarihi boyunca sık sık merhum Said Nursî gündemimize geldi. Bu sefer de hayatını anlatan “Hür Adam” filmiyle gündemde. Filmi henüz izlemedim. Ancak tartışmaların bir kısmını izleme imkânım oldu. Karşıt görüşlerin, önyargıların ve siyasal argümanların sebep olduğu toz-duman içerisinde, yine bu düşünürümüzü sağlıklı olarak tartışamayacağız diye endişe ediyorum.

NURSî’NIN EVRENSELLİĞİ VE GÜNCELLİĞİ

Prof. Dr. İbrahim Özdemir Gazikent Üniversitesi Rektörü

Prof. Erich Fromm, 1960’lı yılların başında felsefe kökenli Müslüman bir öğrencisine “Mevlana’nın çağdaş insan için mesajı nedir? Bize ne verebilir?” diye sorar. Bu soru bir doktora konusu olur ve 1964’te yayımlanır. Amerika en çok okunan kitaplar listesine girer. (Türkçe çevirisi: Aşkta ve Yaratıcılıkta Yeniden Doğuş: Kitabiyat Yay.: Anka-

Onu sadece siyasî kimliği ve duruşu ile tar- ra) tışmak, ona büyük bir haksızlık. Ben merhumun kültürümüzdeki Mevlana, Yunus Emre Tam da bu bağlamda sormamız lazım: ve çizgisinin çağdaş bir iz düşümü olarak değerlendirilmesi taraftarıyım. O siyasî bir Said Nursî 21. yüzyılda yaşayan bizlere hareketin değil, iman merkezli bir hareke- ne verebilir? tin öncüsü idi. Bu niteliğiyle de sadece bizde değil, tüm dünyada okunuyor ve anlaşıl- Tartıştığımız konulara nasıl bir katkı yapamaya çalışılıyor. bilir? Ben onun kozmik evren anlayışının tartışılmasını isterdim. AVATAR filmi bağlamında tartışılması, hepimize ufuk açardı. Bundan dolayı AVATAR’ın onun gözüyle anlaşılmasını ve yorumlanmasını tercih ederdim. İşte o zaman, tıpkı engizisyon döneminin özgün düşünürleri gibi, fikirleri yüzünden hapishane ve sürgünlerle geçmiş bir hayatı anlayabilirdik. Nasıl ki, Socrates, Guardino Bruno ve Galileo’yu düşünceleri ve muhalif duruşları yüzünden çektiklerini hatırlamadan anmak ve anlamak mümkün değil, Nursî’yi de bütüncül bir anlayışla ele almak ve anlamak lazım. Zira Nursî’nin en önemli yanı, fikirlerinin derinliği, evrenselliği ve güncelliğidir.

Örneğin, şu sıralar farklı kimlikler ve anadil konusu gündemin diğer sıcak konularının başında geliyor. Bu konular her tartışıldığında ve “ötekini” inkâr eden, yok sayan “tekçi” anlayışları gördüğümde merhum Nursî hatırıma gelir. Neden mi? Açıklamaya çalışayım. Yıl 1935 ve mevsim güz. Nursî 120 talebesi ile Eskişehir Hapishanesi’nde. Çok ciddi ithamlarla karşı karşıyalar. Zira “îdam kastıyla ve muhakkak sûrette mahkûm edilmesi direktifiyle” haklarında dava açılmış. Talebeleri tedirgin, ancak mütevekkil! An16


cak tüm bunların içerisinde, Nursî bulduğu her kağıt parçası üzerine yazmaya devam ediyor. Bu gün çevreci bir anlayışla çok anlamlı olan “Sinek Risalesi”ni de hücresinde yazmış. Anlaşılan hapishanede sinekler çoğalmış, zaten tecrit ve taciz altındaki mahkûmları, bir de sinekler taciz ediyor. Hapishane idaresi sinekleri öldüren bir ilaç kullanıyor.

diyor. Hem de tamamen İslamî referanslarla!

Socrates’in ünlü savunmasını hatırlamanın yeridir. O idam ile yargılanırken bile, sadece kendini değil, hemşehrilerinin ruhunu da savunan bir tavırla Atinalılara şöyle sesleniyordu: “Sen ki, dostum, Atinalısın, dünyanın en büyük, kudretiyle, bilgeliğiyle en ünlü şehrinin hemşehrisisin; paraya, şerefe, Tüm mahkûmların memnuniyetle karşıla- üne bu kadar önem verdiğin halde bilgelidığı bu olayı, Nursî şiddetle ğe, akla, hiç durmadan yükselprotesto eder. Bununla da tilmesi gereken ruha bu kadar Nasıl ki, Socrates, yetinmez; günümüzün tabiaz önem vermekten sıkılmaz Guardino Bruno ve riyle tam bir “derin ekoloji” mısın?” anlayışıyla, sinek risalesini Galileo’yu düşünceleri ve muhalif duruşları yazar. Eko-sistemde sineNursi de Eskişehir yüzünden çektiklerini Hapishanesi’nde “idam” ile ğin yeri ve anlamını, İslamî bakış açısıyla ortaya koyar. hatırlamadan anmak ve yargılanırken, sadece kendi anlamak mümkün değil, savunmasını hazırlamıyordu; Ancak, daha sonra bu ri- Nursi’yi de bütüncül bir sinek örneğinden hareketle salenin yayınlanmasını ve anlayışla ele almak ve tüm canlıların yaşam hakkıanlamak lazım. dağıtılmasını yasaklıyor. İnnı savunuyordu. Assisili Aziz Francis gibi, Mevlana ve Yusanın kıymetinin olmadığı, nus gibi tüm varlıkları “kardeşfarklı görüşlere tahammül edilmediği bir ortamda yanlış anlaşılmaktan leri” olarak görüyor ve onların korunmasını talep ediyordu. endişe ettiği anlaşılıyor. Bana göre Said Nursî’nin 130’ü aşkın risalesi içinde en önemli olanı “Sinek Risalesi”dir. Yıllar sonra bir risaleyi buldum ve okudum. Varlığı ve tüm canlıları sevgi, şefkat ve muÇevreci bir bakış açısıyla risaleyi okuyun- habbet temelli kucaklayan bir anlayışı görca, AVATAR filminin vermek istediği mesajı mek için bu küçük risaleyi okumak yeterlidir. daha iyi anladım. Keşke James Camaroon bu küçük risaleyi “önceden görseydi” diye İşte o zaman, biyolojik çeşitlilik gibi, kültürel çeşitlilik ve farklılıkları da korunması gedüşündüm. reken bir zenginlik olarak görebiliriz. Evet, Toparlarsak; biz hâlâ bin yıldan fazladır bir- Said Nursî’yi tartışalım; ama yeni ve bütünlikte yaşadığımız dindaşlarımıza ve vatan- cül bir anlayışla. daşlarımıza “ana dilini öğrenme” hakkını çok görürken, Nursî 1930’ların TürkiyesinYeni Şafak - 16.01.2011 de sineklerin hakkını savunuyor. “Küçücük kuşlarıma[sineklerime] ilişmeyin” diye ikaz SİNEKLERE DOKUNMAYIN

17


Kıbrıs’ta 3. Bediüzzaman Paneli

İstanbul İlim ve Kültür Vakfı tarafından organize edilen “İnsanlık Onurunu Yücelten Değerler: İlim ve Ahlak” konulu panel, 8 Ocak 2011 Pazar günü, Girne’deki Acapulco Beach Club and Resort Hotel’de gerçekleştirildi. İstiklal Marşı’nın okunması ile başlayan panelde daha sonra Kur’an-ı Kerim’den bir bölüm okundu. İstanbul İlim ve Kültür Vakfı KKTC temsilcisi Hüseyin Sağer açılışta yaptığı konuşmada, vakfın bugüne kadar 30’dan fazla ülkede yaptığı panellerden birini de KKTC’de gerçekleştirilmesinden duyduğu memnuniyeti dile getirdi.

Töre’nin konuşmasının ardından panele geçildi. Panel konusunda bilgi veren İstanbul İlim ve Kültür Vakfı İcra Kurulu Başkanı Prof. Dr. Faris Kaya, tarihte düşünürlerin ilim ve ahlak konusunda söylediği özlü sözlerden örnekler aktardı. Amerika Birleşik Devletleri ve Türkiye’den gelen dört bilim adamının İLİM ve AHLAK” temalı bildirilerini sunduğu panele Tarım ve Doğal Kaynaklar Bakanı Zorlu Töre de izledi. KKTC’de Uluslararası Bediüzzaman Panelleri serisinin üçüncüsü olan panelde sunum yapan George Town Üniversitesi Öğretim Üyelerinden ve Vatikan Dinlerarası Diyalog Eski Sekreteri Prof. Dr. Thomas Michel, “Bediüzzaman’a Göre Dinlerarası Diyalog” konulu tebliğini sundu.

Sağer, panelde Osmanlı ve Cumhuriyet dönemlerinde binlerce kitabı bünyesinde barındıran büyük Üstat Bediüzzaman Said Nursî’nin bilgilerini paylaşmayı hedeflediklerini belirtti. Sağer, bugün 50’den fazla ülke diline çevrilen Risale-i Nur kitabının Türkiye’de bazı kesimler Michel aynı zamanda Türkiye, Filipinler, tarafından yanlış anlaşıldığını ifade etti. Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere ve Avustralya gibi dünyanın birçok ülkesinde düzenlenPanelde daha sonra sinevizyon gösterisi yer miş uluslararası sempozyumlarda dinlerarası aldı. Sinevizyon gösterisinin ardından açılış ko- diyalog üzerine tebliğler sunmuş birisi. nuşmalara geçildi. Tarım ve Doğal Kaynaklar Bakanı Zorlu Töre, 1960’lı yıllarda Larnaka’da Panelde, İnönü Üniversitesi öğretim üyelerinHazreti Hala Sultan türbesinin yakınında ika- den Prof. Dr. Şener Dilek de, “Risale-i Nur’da met ettiğini anımsattı. Hayatın Gayesi” konulu tebliğini sundu. Araştırmacı – yazar Şükran Vahide ise “Halifet’ül“Sadece ilme önem vermek ve ahlaka önem arz Olarak Risale-i Nur’daki İnsan Tasavvuruvermemek her şeyin boşuna gitmesidir” di- na Dair” başlıklı tebliğini sundu. yen Töre, ilim ve ahlakın birlikte olması gerektiğini söyledi. Ahlakın olmadığı yerde hiçPanelde daha sonra, İstanbul İlim ve Külbir gelişme olamayacağına işaret eden Töre, tür Vakfı İcra Kurulu Başkanı Prof. Dr. Faris Bediüzzaman’ın yaptığı şekilde İslam’ı yayma Kaya’nın “Bediüzzaman Ne Yapmak İstemişçalışmalarının sürmesi gerektiğini ifade etti. tir?” konulu tebliği sundu. Panel soru – cevap oturumuyla sona erdi. 18


KKTC Tarım Bakanı Zorlu Töre

Şükran Vahide

19


Vakfımızı Ziyaret Edenler...

Bağcılar Belediye Başkanı Lokman Çağrıcı

Fatih Belediye Başkanı Mustafa Demir

Ali Murat Güven / Yenişafak Gazetesi Yazarı

Meryem Aybike Sinan / Haber7.com Yazarı

Prof. Dr. Ahmet Akgündüz / Rotterdam İslam Üniversitesi Rektörü

Mürşit Ağa Bağ / Hür Adam Filmi Baş Rol Oyuncusu

20


VAKFIMIZA ULUSLARARASI İLGİ Vakfımız bir çok uluslararası kurum ve kuruluş tarafından ziyaret edilmektedir. İlim adamları, öğrenci grupları ve çeşitli vesilelerle ülkemize gelen önemli şahsiyetler bir fırsatını bulup vakfımızı ziyaret etmekte ve çalışmalarımız hakkında bilgi almaktadır. DANİMARKALI SOSYOLOJİ ÖĞRENCİLERİ BEDİÜZZAMAN HAKKINDA BİLGİ ALDILAR Danimarka Devlet Üniversitesi, Sosyoloji-Antropoloji yüksek linsan öğrencileri vakfımızı ziyaret ederek, hem vakıf faaliyetleri hem de Said Nursî hakkında bilgi aldılar. Daha önceden bir saat olarak belirlenen program, öğrencilerin yoğun ilgi ve sorularıyla birlikte üç saat olarak gerçekleşti. Toplantının ardından, vakfımız arşiv ve dökümantasyon merkezinde sergilenen Bediüzzaman ve talebelerine ait el yazması risaleleri incelediler. SİNGAPUR ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ÖĞRENCİLERİ BU SENE DE VAKFIMIZDAYDILAR Çeşitli dinlere mensup yirmiyi aşkın öğrenci ve öğretim üyesinden oluşan Singapurlu bir grup misafir, İstanbul İlim ve Kültür Vakfı’nı ziyaret ederek vakıf çalışmaları ve Risale-i Nurlar hakkında bilgi aldılar. Ülkemizde kaldıkları sürece vakfımız tarafından misafir edilen öğrenciler böylelikle, hem vakfın faaliyetlerini hem de Bediüzzaman’ı daha yakından tanıma fırsatı elde etmiş oldular. BAĞDAT’TAN MİSAFİRLERİMİZ VARDI Bağdat’ın ünlü “Cemiyetül Islah” derneği üyeleri Risale-i Nur’u daha iyi anlamak ve Bediüzzaman’ı tanımak için bir haftalığına vakfımızda özel eğitim gördüler. Bir hafta boyunca vakfımız misafirhanesinde misafir edilen derneğin yöneticileri, yoğun bir programla hem Risale-i Nur dersleri hem de uygulamalı olarak çeşitli derslere katılarak bilgilerini pekiştirdiler. Programda ana dersleri veren Risale-i Nur Külliyatı’nı Arapçaya tercüme eden İhsan Kasım Salihi’nin yanı sıra Prof. Dr. Alparslan Açıkgenç, Prof. Dr. Said Özervarlı, Ali Katıöz, Mehmet Fırıncı ve Edip İbrahim Debbağ da özel oturumlarda birer konuşma yaptılar.

21


Hür Adamın Yankıları Köşe Yazılarından Seçmeler

Şahin Alpay / Zaman Gazetesi Ekmeksiz yaşarım, hürriyetsiz yaşayamam. İslam bilgini Said Nursî’nin (1878-1960) hayatını konu alan “Hür Adam” filmini izledim. Türkiye’nin fikir ve inanç hayatında bu denli önemli rol oynamış bir kişiye dair bir filmin, ölümünden ancak yarım yüzyıl sonra çevrilebilmiş olmasından üzüntü duyuyorum, ama bunu Türkiye’nin bürokratik vesayet rejiminden kurtuluşunda bir dönüm noktası olarak gördüğüm için mutluyum. Gelecekte Nursî’nin yaşamını daha iyi canlandıran filmler çekilebilir. Ama sanırım bu film, bilmeyenler için Nursî’yi öğrenmeye iyi bir vesile olacak. Umarım, bundan sonraki adım, Nursi’nin üç döneme ayrılan serüvenini yansıtan bir belgesel olur. İstanbul Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Cemil Ertem / Taraf Gazetesi Yazarı Hür Adam filmi vizyona girdi ve tartışmalar yaşandı. Sizin bu tartışmalara yorumunuz ne oldu? Said Nursî’ye zulüm yapılmıştır. Düşünceleri yasaklanmıştır. Kendini takip edenler büyük baskılara maruz kalmış, hapislerde yatmıştır. Dolayısıyla Said Nursî’nin söylediklerinden rejim korkmuştur. Said Nursî’nin söylediklerinin ışığı yeni yeni ortaya çıkmaktadır. Nihaî anlamda başarılı olan Said Nursî’dir. Nursî, namazı her şeyin merkezine koyar. Mecliste namaz kılınmamasını yoldan çıkma olarak değerlendirir. 1908 II. Meşrûtiyet’i, Kurtuluş Savaşını, cumhuriyet fikrini desteklemiştir. Tüm bunlar Türkiye’nin işgalini bir Haçlı seferi olarak görmesinden ve İslâmın korunması fikrinden kaynaklanmıştır. Cumhuriyet kurulup İslâm reddedi-lince rejimle arası açılmıştır. Açılmıştır, ama iç çatışmayı hiçbir zaman desteklemediğini Şeyh Said İsyanını desteklememesinden anlıyoruz. Arzu Akyol / Yeni Şafak Bu film insanlara ne söyleyecek? Bir kere bu filmi seyreden insan huzur bulacak. Onun kahramanlığından, kanaatkarlığından, sabrından, vatan ve insan sevgisinden ibret alacak. Üstat yaşamı boyunca baskılara, sürgünlere maruz kalıyor. Tek suçu Şeyh Said isyanının yaşandığı o günlerde Kürt olmak. Bu yüzden 34 yıl memleketine gidemiyor ve gurbette ölüyor. Bir ekmeği 15 günde yiyor, bir pantolonu 15 sene giyiyor. Böyle bir hayatı izleyen insan kendi hayatına şükredecek. Kazandığı paraya, hürriyetine şükredecek. Kanaat edecek. Allah’ın varlığına, bu büyük inanca hürmet edecek. Buna çok ihtiyacı var Türkiye’nin. Bu filmde tevazu, kanaat, şükür, zikir, hamd var. Hasan Cemal / Milliyet Gazetesi Said Nursî’ye hayatı zindan ettik!.. Şu sıralar gösterime giren filmiyle Said Nursî yeniden kamuoyunun gündeminde. Nurculuk cemaatinin milyonlara varan takipçisi var. Cumhuriyet devleti yıllar boyu hem Said 22


Nursi’ye, hem de kurucusu olduğu cemaatinin takipçilerine hapis yolunu hep açık tutmuş, onlara çok hoyrat davranmıştı. O kadar ki, 27 Mayıs sonrası darbeciler, Said Nursî’nin mezarını bile yok ettiler. Şimdi nerede yattığı bile bilinmiyor. Peki ne oldu? Tüketebildiler mi Nurcuları?.. Bu soruyu, en başta, Said Nursî filmine bugün olmadık tepkileri gösterenler kendilerine sormalıdır diye düşünüyorum. Said Nursî’ye hayatı zindan ettik. Mezarını bile yok ettik. Ne oldu?.. En güzeli özgürlüktür, özgürlükçü demokrasidir. Herkes kendi sembollerine, değerlerine sahip çıksın. Ama başkasına karışmasın. Başkasını susturmaya kalkışmasın. Başkasının özgürlük alanına müdahale etmesin. Kimse kimseyi tüketemez çünkü... Sinema Eleştirmeni Atilla Dorsay / Sabah Gazetesi “Har Adam” filmi, benim kuşağımın uzaktan uzağa izlediği, yaşlılığına gazete haberlerinden tanık olduğu, bir kişiliğin öyküsü. Bediüzzaman Said Nursî. 1876’da Bitlis’in bir köyünde doğmuş, 1960’da 84 yaşında Urfa’da vefat etmiş bir din adamı. Hayatını İslam’a adamış, Allah adını ağzından eksik etmemiş, en zor koşullarda bile inancı bir yana kılık, kıyafet ve tavrından da taviz vermemiş (“Bu sarık ancak bu kelleyle birlikte gider!”), hep kendine ve ilkelerine sadık ‘hür bir adam’ olmayı seçmiş biri. Bir yobaz değil. Fen ve sanatın öneminden dem vuran, İslam medeniyetlerinin içine girdiği duraklama ve giderek iniş dönemine karşı Batı’nın yükselişinden alınacak dersler olduğunu düşünen biri.

Said Nursi Biyografisi Bulgarca’da Araştırmacı-yazar Şükran Vahide’nin ka- mü’min olan Nursi, Türkiye’de İslam’ın tecleme aldığı, Bediüzzaman Said Nursi En- did edilmesinde hayatî bir rol oynayan bir tellektüel Biyografisi kitabının Bulgarcası iman hareketine öncülük etmiş olup buçıktı. İlk defa, İngilizce (Islam gün bütün dünyada milyonIn Modern Turkey: An Intellarca takipçisi bulunmaktadır. lectual Biography Of BediNursi’nin düşünceleri üzerinuzzaman Said Nursi) olarak de ciddi bir analiz yapmış ol2005’de SUNY Press’den çımasının yanında bu kitap, ilk kan bu kitap, Türkçe, Arapça, defa bu fikirleri ve kendisinin Rusça, Endonezyaca, Farsilgili faaliyetlerini tarihî bağça, Urduca ve Almanca dillelamlarına yerleştirmektedir. rine tercüme edilip basılmıştı. Eldeki kaynaklara ve Nursi’nin kendi eserlerine dayanan bu Bulgarca, Hint-Avrupa dilleri eser, bu mühim âlimin hayaailesinden, Güney Slav dilleritı ve düşüncesiyle ilgili eksikne bağlı dil. Sekiz milyon nufussiz ve dengeli bir bakış açılu Bulgaristan’ın resmi dilidir. sı sunmaktadır. “Bu kitabın hayatî bir önemi vardır. Nursi, Kitabın arka kapak yazısı en muhafazakar Müslümanşöyle: ların dahi teslim edeceği üzere, sahih bir Elinizdeki eser, yüzyılımızın büyük müte- Müslüman’dı. Onun yazılarında bir sıcaklık fekkir ve âlimi Bediüzzaman Said Nursi hak- ve ruh yüceliği görülür ki bu durum takdikında İngilizce’de hazırlanmış olan en kap- re lâyık olduğu gibi, aynı zamanda bunları samlı çalışmalardan biridir. Batı ile birarada daha iyi bilmeyi de gerektirir.” Ian S. Markbarış içinde yaşamaya inanmış samimi bir ham, A Theology of Engagement’in yazarı. 23


Yeni Dönem Faaliyetler ABD

KANADA

14 Mart 2011 Virginia Theological Seminary Washington DC

21 - 22 Mart 2011 Din ve Toplum Sempozyumu St Mary’s University College, Calgary ADIYAMAN - BURSA SERGİLERİ

KANADA

Bediüzzaman Sergisi ve Konferanslar...

Adıyaman : 16 - 20 Mart 2011 Belediye Karşısı Demokrasi Parkı Bursa : 23 - 27 Mart 2011 Bursa Merinos Kültür Tesisleri

18 -19 Mart 2011 Din ve Toplum Sempozyumu King’s University College, Edmonton

Bülten Çalışmaları Bültenlerimiz, www.iikv.org adresinde pdf formatında yayınlanmaktadır. İsteyen gönül dostlarımız web sitemizden ücretsiz olarak bilgisayarlarına kaydedebilecekleri gibi, sitemizin iletişim bölümünden adreslerini yazarak ücretsiz bülten talebinde bulunabilirler.

İSTANBUL İLİM VE KÜLTÜR VAKFI BÜLTENİ YIL: 3 SAYI: 9 ŞUBAT 2011 Kalenderhane Mh. Dede Efendi Cd. No: 6 Vefa 34134 Fatih / İstanbul Tel: 0 212 527 81 81 - Fax: 0 212 527 80 80 www.iikv.org

24

ÜCRETSİZDİR.


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.