AĞIR DARBENİN İLK İZLERİ Kendini kapana kısılmış gibi hissediyordu Yasemin. Ne taraftan tutsa elinde kalıyordu hayatı. Yine bir sabaha uyanmıştı ve yine bu sabahın diğer sabahlardan hiçbir farkı yoktu. İçindeki kadın, yaşadığı hayata öylesine uzaktı ki... Bir şeyleri düzeltmesi gerekiyordu ama nasıl? Nereden başlamalıydı? Yine yapacağı en doğru şeyi yapacaktı. Minik kuzusunu, Nergiz’ini görmeye gidecekti. Ondan başkası iyi gelmiyordu ruhuna... Düşünceleri dipsiz bir kuyu gibi kendisini karanlığa çekerken çalan telefon sesiyle uyanıverdi gerçekliğe. Halasının aradığını görünce telaşlandı. Bu saatte aramazdı ki? Gencecik yüreği ürkerek açtı telefonu. “Hala?” "Yasemin, kızım, hemen bize gel..." "Ne oldu halacığım, sorun mu var?" "Kızım, Nergiz çok kötü... Cumartesi gecesinden beri odasına kapadı kendisini... İki gündür okula da gitmiyor. Delireceğim, tek kelime çıkmıyor ağzından Yasemin... Belki sana açılır." "Tamam halam, hemen geliyorum." Kadının aldığı titrek nefes endişesini ortaya seriyordu. Bir anlık duraksamadan sonra çekinerek devam etti. "Umarım kocan kızmaz, ondan izin al yavrum, sorun olmasın." "Olmaz halam, olmaz. Sorununa da başlarım zaten çıkarırsa. Çıktım ben." Yasemin yolların nasıl bittiğinin farkında bile değildi. Aklından o kadar çok düşünce geçiyordu ki. acaba minik kuzusuna ne olmuştu. O hiç böyle yapmazdı. O hiç böyle içine kapanmazdı. O yaşama sevinciydi. O gülmekti, kahkahaydı, delilikti. Nergiz Yasemin’in yaşayamadığı her şeydi. Kapıya nasıl gelmiş, nasıl çalmış bilemedi. Halasını karşısın da gördüğü an soru bile sormadan içeri girdi. Birlikte Nergiz’in odasının kapısına geldiler. Aralık kapıdan içeriye baktı önce. Yatakta cenin pozisyonunda yatan minicik bedene takıldı gözleri. Ağlamamalıydı. Usulca yaklaştı minik kuzusunun yatağına. Halası titreyen sesiyle seslendi Nergiz’e. Kapıları yok olmalı tüm odaların... Sorular olmamalı, cevaplar olmamalı. Dünya dönmemeli aslında. Varsın dursun ne çıkar. Hayat, yaşamak, var olmak neye yarar. "Kuzum...." Hiçbir tepki vermemişti yataktaki beden.
"Nergizim yapma böyle... Bak Yasemin geldi." Yasemin’in adı bile Nergiz’in çığlık atmasına yeterdi. Oysa şimdi sadece sessizlik sarmıştı Nergiz’i. "Hala sen istersen içeri geç," diyen Yasemin’e titreyen gözlerle bakan kadın pes etmiş gibi kapıya yöneldi. "Tamam kızım..." Halasının ardından Nergiz’in saçını okşayarak fısıldadı Yasemin. "Nergiz, ay parçam, akıl küpüm, neşe kaynağım... Kuzum ne oldu sana? Konuşalım mı?" Yasemin bir cevap alamayacağını anlamıştı. "Nasıl istersen... O zaman az çekil öteye, koca kıçımı sığdırmam lazım yatağa..." Ne kadar zaman geçti bilinmez, Yasemin uykuya dalmıştı. Nergiz’in kısık sesiyle uyandı. Sayıklıyordu Nergiz... Halasının bir tanecik kızı... Bu hayatta neşelenmesini sağlayan tek insan... Minicik yaşıyla ona destek olan koca yürekli kız... Yıkılmış yatıyordu. Solukları sıklaşmıştı. Boğazına bir şey takılmış gibi inliyordu kuzusu. Hıçkırıkları arasında nefes almaya çalışıyor gibiydi. Çaresiz gibi... Bir girdabın içinde çırpınıyor gibi... Yasemin uzanıp saçlarını okşadı Nergiz'in. "Ah güzelim... Neyin var bilsem, ruhumu sererim yoluna... Seni böyle görmeyi hazmedemiyorum. Benim senin kahkahana neşene ihtiyacım var bir tanem. Sessizlik sana göre değil... Kardeşim, dostum, sırdaşım... Benden başka kime açacaksın içini? Belli seni öldüren bir zehir var içinde, akıt bana be tatlım... Birlikte bulalım çaresini..." "Yasemin..." "Canım..." "Canım çok acıyor, ölemiyorum Yasemin..." Demişti demesine Nergiz ama bu sözle Yasemin’e ölüm ne demek yaşatmıştı. İçine ateş düşmüştü genç kadının. Uzanıp alıverseydi ya kuzusunun içinde ki yangını... Katıverseydi ya şu anda içini kavuran ateşe... Çaresizlik hiç bu kadar elle tutulur olmuş muydu? Koynundaki minik beden hiç bu kadar ufalmış mıydı?
Ah ne çok isterdi Yasemin şu an ona açılmayı... Oysa halası telefon etmeden önce, sabah ilk iş olarak Nergiz’in yanına gelmeyi düşünüyordu. Artık bıktığını, o hayvandan boşanmak istediğini söyleyecekti. Yağmurdan kaçarken doluya tutulduğu evliliğini bir çırpıda atmayı nasılda isterdi. Hep hayal kurarlardı böyle bunalımlı zamanlarında... Nergiz'in onu kahkahalara boğduğu hayaller... İngiltere’ye giderlerdi hayallerinde, bir ev ve erkek hizmetçiler bir sürü, hepsi podyumlardan fırlama... Yasemin bu hayale kaşlarını çatsa da Nergiz o vurdumduymaz gençliğiyle ısrar ederdi. Hayalde bile zıtlıklarının kavgasını yaparlardı. Olmayan bir evin, olmayan hizmetçilerini tartışırlardı. Sonra unutuverirdi dertlerini Yasemin. Anlardı ki aslında her şey bir oyun, sadece gülebilsin diye Nergiz'in yine o dudak uçuklatan zekâsının kurgusu... 17 yaşında ki bir kıza sığınmayı istetecek kadar bağlardı kendine insanları... Bugün sıra ondaydı aslında. O teselli edecekti Yasemin'i... Ama şimdi şu kollarında titreyen kız, donuk gözlerle bakan kız... "Anlatamıyorsan ağla Nergiz'im, ağla ve dök ne varsa...” "Ağlayamıyorum, ağlayamıyorum..." Ve o günden sonra Nergiz bir daha hiç ağlamadı. Hiç kimse onu ağlarken görmedi...