GİRİŞ Geldiklerinde geceydi. Bir zamanlar, komşularından da yardım alan aileler onlarla savaşırdı. Ama barış sağlanıp, dokuma tezgahlarının gerekliliği kanıtlanınca genç kızlar çağrılmak için dua eder oldular. Hala gecenin karanlığında geliyorlar ama şimdi bunu, çoşkulu kalabalıktan kaçınmak için yapıyorlar. Bir Dokumacı geçerken ona dokunmanın bereket getireceğine inanıyorlar. Bize öyle söylüyorlar.
Neden bazı kızların yetenekli olduğunu kimse bilmiyor. Elbette bu konuda varsayımlar var. Olasılıklarlardan birinin, yeteneğin kalıtımsal olarak aktarılması, diğerinin de, açık fikirli kızların kendilerini çevreleyen hayatın dokusunu her zaman daha iyi görebilmesi olduğu düşünülüyor. Yalnızca iyi kalpli kızlarda bu yeteneğin doğuştan var olduğu bile söyleniyor. Ama ben doğrusunu biliyorum. Bu bir lanet!
Durumumu fark ettiklerinden beri, her gece annem ve babamla çalışma yapıyoruz. Sürahideki suyu dökmemi ve elimdeki tabağı düşürmemi doğal görecekleri kadar sakar olmamı öğrettiler. Beni öyle cesaretlendirdiler ki, ipeksi ipleri ustaca parmaklarıma dolayıp elimin içinde işe yaramaz hale getirme konusunda zamanla uzmanlaştım. Bunu başarmak, düşürmek ya da dökmekten daha zordu. Parmaklarım narin lifleri maddeyle kusursuz bir şekilde dokumak istiyordu. On altı yaşında, zorunlu deneme zamanı gelip çattığında, kurnazlığımızın sonucu öyle başarılı olmuştu ki, diğer kızlar bana erken yol verileceğini kulağıma fısıldayıp durmaya başlamışlardı.
Beceriksiz. Sakar. Hünersiz.
Kararlılığımı zehirleyen belki onların sırtımdan beni hançerleyen küçük sataşmaları, belki de çalışma tezgahının davetkar şekilde beni beklemesi oldu. Ama bugün, denemenin son gününde, azalan zaman şeritlerinde parmaklarımı yavaşça kaydırdım.
Bu gece, beni alamaya gelecekler.
BİR Yazın bitmeye yüz tutup sonbaharın kızıla ve kırmızıya boyanan yapraklarıyla kendini göstermeye başlamasına kadar geçen günleri sayabilirdim. Şimdi, öğleden sonranın alacalı ışığında, her taraf zümrüt yeşiliydi ve yüzüm sıcaktı. Güneşi üstümde histettiğimde, her şeyin mümkün olduğunu biliyordum. Kaçınılmaz bir şekilde yok olduğunda, mevsimler programlanmış şekilde başlayıp bitecek ve hayat önceden kararlaştırılmış yolunu çizecekti. Tıpkı benim gibi.
Kız kardeşimin okulunun önü oldukça sakindi. Dışarı çıkacak kızları bekleyen tek kişi bendim. Deneme sürecim başladığı gün Amie serçe parmağını havaya kaldırıp her gün işim biter bitmez yanına gelmem için bana yemin ettirmişti. Tutması zor bir sözdü çünkü beni herhangi bir anda Sürgün Kulelerine götürmek için çağırabileceklerini biliyordum. Ama bugün bile sözümü tutup buraya gelmiştim. Onu neyin beklediğini, ne umut edeceğini bilmesi gerektiğini düşünüyordum. Aylık erzakta son çikolata parçasını ya da Yayın Birliği'nin bir programının sona ereceği bir zamanı bilmesi gerektiği gibi. Şu an yaz sıcağını şiddetle hissediyor olsam da, küçük kız kardeşimin tatlı bir hayatı olacağına güvenebilmesini istiyordum.
Zil çaldı ve ekose eteklerini giymiş kızlar, sessizliği bozan bağırışlarıyla kendilerini okuldan atmaya başladılar. Her zaman benden daha çok arkadaşı olan Amie, çevresi birkaç kızla sarılı halde dışarı fırladı. Ergenlerin ilk zamanlarındaki o tuhaf görüntüye sahiptiler. Ona el sallayınca bana doğru koşup elimi yakaladı ve beni eve doğru çekiştirmeye başladı. Her öğleden sonra beni coşkuyla selamladığı için pek fazla arkadaşım olmamasını umursamıyordum.
"Yaptın mı?" dedi nefes nefese, birkaç adım önüme geçerek.
Bir an tereddüt ettim. Hatam konusunda mutlu olacak biri varsa o da Amie idi. Ona gerçeği söylesem haykıracak ve el çırpacaktı. Bana sarılacak ve ben de bir an için bile olsa onun mutluluğunun tadını çıkaracak ve her şeyin düzeleceğine inanacaktım.
"Hayır," dedim yalan söylerek ve suratını astığını gördüm.
"Sorun değil," dedi başını kararlı bir şekilde sallayarak. "En azından bu durumda Romen'de, benim yanımda kalabilirsin."
Başıma gelecek olanlarla yüzleşmektense, onun haklı olduğunu varsayarak mutluluk oyunu oynayabilirdim. Bir Dokumacı olmak için önümde tüm hayatım vardı ama onun ablası olmak için yalnızca bir gecem kalmıştı. Verdiğim kısa yanıtlarla onu dinlediğime inandı. Daha dikkatli bir insan olmasını ve ben yanında olmadığımda bocalamamasını diliyordum.
Amie'nin okul çıkış saati şehrimizdeki gündüz vardiyasıyla aynı zamana denk geldiğinden, eve döndüğümüzde annem bizi bekliyordu. Girdiğimizde mutfaktaydı ve bizi fark edince hemen başını kaldırıp gözlerime baktı. Derin bir soluk alarak başımı salladım ve rahatlayan omuzlarının gevşediğini gördüm. Beni uzun uzun kucaklamasına, sevgiyle sarılmasına izin verdim. İşte bu yüzden onlara gerçeği söylemiyordum. Bende bıraktıkları kalıcı etkinin endişe ve heyecan değil, sevgi olmasını istiyordum.
Annem uzanıp yüzüme düşen bir saç tutamını eliyle geri yitti ama gülümsemiyordu. Denemede başarısız olduğumu düşünse de, buradaki süremin tamamlanmak üzere olduğunu biliyordu. Yakında görevlendirileceğimi ve onlardan koparılıp alınmasam bile kısa süre sonra evleneceğimi düşünüyordu. Beni bu gece kaybedeceğini ona söylemenin ne faydası olabilirdi ki? Şu an içinde bulunduğumuz anı yaşamaktan başka hiçbir şeyin önemi yoktu...
http://kordugumhayaller.blogspot.com/