Meskalin Fanzin

Page 1



YAZARLAR Toprak Şems Tezcan Tozan Alkan Yücel Yarımbatman Cüneyt Eşberk Batuhan Perker Deniz Terlan Bengi Nur Güvenç Didem Demirkan Ertan Korkuç #SerdarKadakal

ILETISIM ToprakSemsTezcan@Gmail.com MeskalinFanzin@Gmail.com Twitter.com/MeskalinF Facebook.com/MeskalinF

Ekim 2013


ÖN SÖZÜMSÜ Meskalin Fanzin’in 3. sayısıyla tekrardan sizlerle beraberiz. Ufak bir bilgilendirme: Bu sayımızda birtane konuk yazarımız var, malesef sadece bu sayılık aramızda olabilecek; çünkü yoğun gaza maruz kalarak vefat etti. Bu sayımızda rahmetli Serdar Kadakal’ın gezi direnişi şehidi Ahmet Atakan anısına yazdığı şiiri sizlerle paylastık..

#Ali Ismail Korkmaz #Abdullah Cömert #Mehmet Ayvalıtaş #Ethem Sarısülük #Ahmet Atakan #Medeni Yıldırım #SerdarKadakal #Mustafa Sarı Gezi parkı olaylarında vefat eden bu arkadaşlarımızın hespineteker teker Allahtan rahmet, hala direnen Berkin Elvan kardeşimizede acil şifalar diliyoruz. Tüm yaralılara ise tekrardan geçmiş olsun dileklerimizi sunuyoruz. Hepinize iyi okumalar..

Toprak Şems Tezcan


Benden ibaret Güzelliğin benden ibaret, kendini çirkinleştirmek için uğrasma boşa. Benim için hep güzeldin, Çünkü ben bedenini değil, ruhunu istedim.. Güzelliğin benden ibaret güzelim, ne kadar sevdiysem seni; o kadar güzelleştin. Sevgimi bitirmeye çalışma boşa, yok etmektir beni. Sana inat yok olmayacağım. Sen benden uzaklaştıkça daha çok seveceğim seni. Bir gün güzellikten öleceksin, yorulacaksın ulaşılmaz olmaktan. Geleceksin bir gün yanıma, değerini bilemedim dersen eğer, bitersin. Sus, konuşma sakın: Sus ve gel her şeyim; senin için, her şeyimden vazgeçerim..

Toprak Şems Tezcan


Bütün Sesler Mateme Çalar dinlersin mateme çalar sesim sesimde kırık dökük bekleyişler senin nefesindir üstüme sinen soluk alıp verdiğim senin sesindir susarsın mateme çalar bensizliğin dağıtırsın saçlarını bir kadehte bölük pörçük bel kıvrımların bileklerin kime damlar terlerin bir yabancıdır artık masadaki yerli hayaller neşen dahi hüzzama çalar cebimde kurşunsuz tetikler bilenir usturamın ağzı bir gülsen âleme baştan başa yırtacağım boğazı ağlarsın siteme çalar gözlerin gözlerin beni geceye çalar kahrolurum böyle böyle bazı “…Kalbimin nesi kaldı sen gidince öksüz bir aşk sesi kaldı”

Yücel Yarımbatman


Kızıl Eylül Zulme uğruyor artık Zulümden masumca dökülen Göz pınarları da Zulme uğruyor… İçte devrim koparan isyan Dışta bir karanfil Sinirden dişlerini sıkan Bir kent, Bin bir renk, Zulme uğruyor… Karşımda bir zifir sokak Sonunda bir tutam ışık, Ha var, ha yok Hemen dibim Sis bulutu Göğe kepenk çeker gibi Kafese alıyor adımlarımı Beni aralarına alıyorlar Nerem denk gelirse… Vuruyorlar da vuruyorlar Önce burnuma çarpıyorlar Zor bela soluklanıyorum Dudağım sızlıyor bir bardak çaya Kaç yüz defa morardı saliseler? Bakışlarım kısık, insanlar gördüm hiç tanımadığım… Ellerimden sımsıkı tuttular Sırtlarında taşıdılar beni Sırtları annemin yüzü gibi

Cüneyt Eşberk


Kendime Doğru Ölüyorum Sevemedin beni, sevemedim başkasını. Ölüyorum, Dalgalanışı hala aklımda saçlarının gölgesinin, ölmesi gibiydi tüyü bitmemiş yetimin. yüzdük yüzdük kuyruğuna geldik, aşkından yine kendime doğru koştum.. Hayallerim, kaçışıydı belki bir fahişenin. Pezevenginden veyahutta bıçağından bir müşterinin. Param yetemedi belkide, özür dilerim fahişem. Korunmasız ilişki istedim mutlu olmak için.. Yağmur damlaları patlıyor, her yer çamur. Yaprak düşüyor süzüle süzüle dibine yerin, illaki basar üstüne bir namussuz çocuğu. Aşkından yine kendime doğru düşüyorum.. Bir fahişenin gidipte kendini bir travestiye düzdürmesi kadardı, sevdiğimden sevilme ihtimalim. Belki dedim, seni sensiz de severim; ama seni sensiz sevebilme ihtimalim, içimdeki fahişenin müşterisinden zevk alabilmesi kadardı.


Kalbimden geldi geçti, ama olmadı. Daha fazla zorlama, her yer karanlık. Gözlerin gözlerimden neden gitmiyor, ses neden kulağımda değilsin? Gerçekten öldüğümde anlayamam, merakındandır belkide güzelliğinin. Yavaş yavaş ölüyoruz hepimiz, belirtisi için çok erkensin. Karanlığı görüyorum. Biliyorum geliyor sonu, bitiyor yol. Gittikçe küçülüyor. Sönme umutlarım. Bırakma beni gitme, yolum kalmadı.. Şimdi nerdesin? Sevemedin beni, sevemedim başkasını. Ölüyorum, hoşçakal..

Toprak Şems Tezcan


Elliki göğsüne yatır beni yoksa böyle kalacağım
 sakallarımı tıraş etmeyecek
 evde donla dolaşacağım
 sana istediklerini veremeyeceğim
 tulumbalı polis tanklarının canı sıkılacak
 fransızca bağıracağım
 tulumbalı polis tankı üstümü ıslayacak
 
 biraz sev beni, yoksa aklımdan kaçacağım 
 demirimi alıp iskeleden
 uzaklara taşınacağım
 seni aramayacağım, sormayacağım babana
 evin karşısındaki bakkala
 
 keşke bunlar olmasaydı diyorum
 bunlar olmasaydı keşke
 sezar hakkını alıp otursaydı şöyle
 ginsberg şiiri bıraksaydı öylece
 gökyüzü şarkımızı mırıldansaydı
 sen de böyle düşünüyorsun sanki
 özür dilerim sevgilim
 her şey elimde olmadan gelişti
 yoksa üçüncü sayfaya haber olacak biçimde
 bir an cinnet geçirip
 elli iki yerinden öpmek isterdim seni.

Batuhan Perker


Zaman ve Maske Zaman da bir maske, pişmanlıkların! Dalgın bir mürekkep lekesi gibi Masum günahıdır beyaz sayfaların. Kilit tutmuyor kapıların önü arkası, Her şey aynıdır anıların bahçesinde. Dağılan gövde… kuru sıkı yaşanmış yıllar, Esirgemiyor zehrini sarmaşık, Sen çekip gidiyorsun kolalı gömleğinle. Bense ne çok biriktirmişim, en çok ölüm, Yine de güvenemiyorum ölümüme. Zaman da bir maske, pişmanlıkların! Dalgın bir mürekkep lekesi gibi Masum günahıdır beyaz sayfaların. Ben de beyaz bir leke gibi size aktım, Denizler yarıldı, bana tutundu boşluk, Ben batık gemi! içimde hiçbir yolcu yok, Ah kolsuz ahtapot, nasıl sıktın boğazımı Nasıl dişledin beynimi! Vazgeçtim yazmaktan Aşklardan apartılan o kırmızı şiiri, Çünkü istasyonsuzdu trenleriniz Fenerleriniz ışıksız, suskunluğunuz sağır Boşuna tabancalar aradım çarşılarda Önümü arkamı kendimi boşuna aradım. Zaman da bir maske, pişmanlıkların! Dalgın bir mürekkep lekesi gibi Masum günahıdır beyaz sayfaların.

Tozan Alkan


ZAMAN akıp geçti zaman akrepler kovaladı yelkovanları tik tak sesleri arasında sıkışıp kaldık seçeneklerin arasında her geçen yılın içinde kayboldu dostlar aşklardı zamanın akışını hızlandıran ve sonra anladık çok sonra aslında bunlardı zaman hızla akarken bizi ayakta tutan boğulup giderken girdapların arasından son nefesimizdi bizi apaçık gerçeğe ulaştırırken bağıran bitiş çizgisine yaklaşırken bu yüzden ağırlaşıyor herhalde insan ölüm yaklaşıyorken hızla tükenirken bize verilen zaman

Deniz Terlan


Sadece Zenginler Karanlıktan Korkar Özgürlük yaşamdan bir nefes, alınteri gibi bir orospunun. Sokak sokak bedenini satan /Ama insanların yüzde ellisinden daha şerefli olan. Satmak kolay kalemini, gazete gazete. Birkaç yeşil uğruna; ağaç değilde başka bir yeşil sevenin yolunda, orospuların bile vakti zamanında evlatlıktan reddettiği.. Bunlar gibilerine artık orospu çocuğu diyemeyiz, orospulara ayıp. Sizi gidi çevik çocukları sizi.. Adam öldürmeye prim verenler için zordur onurlu yaşamak, çünkü bir vatanı satmak simit satmaktan çok daha kolay. İşte bu nedenle, sadece zenginler karanlıktan korkar..

Toprak Şems Tezcan




/”Ahmet Atakan” Anısına// Yapmadık çocuk yedi yıl oldu, Külaya sorsanız tam tarihini verir. Yapmadık çocuk, gördük geleceği… gözlerimiz kör olsun. bir evladımız daha oldu bugün. oldu da, ağlarmı insan üzüntüden, hırsından… 22 yaşında… sanki bugün doğmuş gibi geçtiler kapıdan bi güruhla kırk elli kişi, sabaha karşı… Anlamıyor reco, tipini siktiğimin, bir çocuğum daha doğdu bugün şimdi öğrendim, adıda Ahmet Atakan…

#SerdarKadakal

Vefat etmiş bu iki yol arkadaşımıza da Allah rahmet eylesin..


SIZINTI Gölgemi bıraktığım bir şehir. Bırak anım orada hatırlansın. Kırmızı bir huzursuzlukla bana bahşettiğin tüm nefret kırılgan damarlarımdan aksın. Geçmesin bazı şeyler. Biz topraksız bir çocuktuk. Hep bir kahverengiye özlem. Üstelik kalbini felç de eder böyle düşündüğün geceler. Eriyen ellerime bir bak; bırak. Toparlanacak bir şey de kalmadı üstelik. Herkes kendi nefesine bile yabancı. Atılan her çentik artık daha kararlı. Geçmeye çalışırken kalabalıkların arasından sen, düşürdüğün kelimelere bir bak. Seni kabullenmeyecek bir yalnızlık yarattın. Güneş artık sana çok uzak. Bana uzak kalan anılarım. Ben her cumartesi büyük bir iştahla kaybettiğim kedimi ararım. Kaybettiğim kendimi. Bulmam gereken bir şeyler vardı, çok erken gittin. Bir trafik lambası altında o da beni bekliyordur belki. Belki kaybettiğiz her kişi ölmüştür bir yerlerde bileklerini kesip. Tuhaf. Yürüyebilecek bir yol bile görülmüyor şimdi. Etrafta çok fazla ağaç var. Kafamın kırışıklıklarını hiç geçirmeyen ilaçlar. Sazlıklar, rüzgarda korkuyla dans ediyorlar. Dalından koparttığım papatyalar daha ben koklamadan soluyorlar. Ellerim ölüm saçıyor, çekirgeler sıçrıyor ve sen hala anlamsız bakıyorsun. Fark edemediğin şeyler var. Bir yaz yağmuru, yaklaşan ağustos, pıhtı atan kelimelerim ve beslenemeyen bir sevgisizlik. Gittikçe büyüyen bir yitirilmişlik. Uyumakla da geçmiyor üstelik.

Bengi Nur Güvenç


KANGREN Bir bir silerim içimde kalan sensizlikleri bir uğultudur yüreğimde yarım kalmış zaman Durmak için yazılmış kaderimdeki hatalar. Yanlış yollara atılan yanlış çaputlar sokakların içinde oynanan mahalle maçı kadar savunmasız çocukluğum ve bir sen çizerim ellerimde inşaat molozları sek sek oynar eski yalanlarım üzerinde nasıl kirlenmişse zaman karanlığa doğar güneş ısıtmaktan usanmış bir kuzine misali mezbahada doğar yeni çocuklarım annesin katlinde vur şimdi en düş yerimden dilimde kalem kesikleri ismin seni seviyorum desem kangren olur yüreğim.

Ertan Korkuç


Elektro-Kimyasal Erken Boşalma Korkuyorum evet, hemde anlamsızca. Duruyorum Öyle duruyorum sana Çaresizliğim karşısında Ya da Çaresizce duruyorum// /Titriyorum çaresizliğime Sanki bir epilepsi nöbeti Ya da senin deyiminle Sara Beyin hücrelerim çıldırdı Elektro-kimyasal boşalma yaşıyor Sanki ilk orgazmı gibi heyecanlı Ama bulmadım ona bir “Okey Rötar”.. Sus, yere düştüm; adını duydukça köpürüyor ağzım. Şimdi ise pişmanlık duyuyorum, Sanki yine bir erken boşalma..

Toprak Şems Tezcan


Gökyüzüne Sarktım duvara sarılmış bir sarmaşığın ucuyum duvardan ayrı sarkmışım gökyüzüne doğru duvardan bağımsız ve bir o kadar da bağımlıyım özgürlüğüm gökyüzü bağımlılığım toprak kadar en derin acımı sonbaharın en sarısında çekiyorum en sessiz sonumu bir yaprağımı kaybettiğimde yaşıyorum en çok kızardığım vakit seviyorum kendimi baharda seviyorum en gitmek istediğim zamanlarda kalmalara muhtacım yerim hep aynı olduğundan insanlar alışmış orada olmama kontrol dahi etmiyorlar elbet oradadır diye görünmez oluyorum, hiç oluyorum insanların bakışlarında en çok o zamanlar gitmek istiyorum ya da son bulayım istiyorum en çok yeşerdiğim yerden kuruyayım söküp atmak zorunda kalsınlar beni ya da kalıp görünmezliğe mahkum olmalıyım gitmekle kalmak arasındaki araftayım bocalıyorum.

Didem Demirkan


Yüzme Bilmeyen Kaplumbağa, Koşamayan Kirpi ve Uçabilen Muz Kabuğu; Yuvarlanarak Gelen Bok ve Alkolsüz Bira.. Dünyanın klasik bir gününe uyanmış ve yerin dibine yükselen bir namusum. Onun yüzsüzlüğüne aşık olmuş bir yüz ve yüzü uyuşmuş bir baykuş. Dikey bir yatağım kimsenin yatamadığı ve atmaya kıyamadığı. Seks üzerine içilmiş dumansız bir keyif sigarası. Attırılmış bir peçete ve üzerine kan çekilmiş yalnız bir sifon. Sağırlara çalan bir müziğim, seyircisiz bir dans gösterisinde. Dans eden bir topluluğun, kolsuz bacaksız seyircisiyim. Sorma, adımı bile hatılamıyorum. Kim olduğumu soracaksan eğer, soft bir paketin içine saklanmış bir dalım, lâkin kırık; yine kıyamayıp yamalayarak içmeye çalıştığın, kaç yama yeter paramparca olmuş kalbi tutturmaya.. Kadıköyün ücra köşelerinde bir barda, kafamda bir soru. Ben Tanrı mıyım? Kişiliksiz bir şekilde kişiliğimi sorgularken ve kim olduğumu düsünürken geldi bu soru aklıma. Bir ego patlamasıda olabilir tabii ki. Ama ben kimim, neyim? Çocukluğumdan beri bana söylenen adım mı beni temsil ediyor? Aynada gördüğüm kişi ben miyim, yoksa o isim mi? Doğduğum yer istanbul mu yoksa dünya mı ya da sadece evren mi? Mustafa Topaloğlu misali uzaylımıyız yoksa hepimiz. Ben içimde hissettiğim miyim, olmak istedigim kişimi ya da hiç biri? Insanları ben mi yarattım yoksa insanlar tarafından ben mi yaratıldım? Biranın içine katılan pirinç miyim,


yoksa yüzde yüz malt mıyım? Çalan müziğin içindeki bir nota mı yoksa çalan müzik miyim ya da sadece dinleyen bir kişi. Kimim ben yolda yürürken, insanların içinde insan mıyım. Yoksa fark edilmeyen bir varlık? Soğuk bir kar tanesinin içindeki sıcaklıkla bir altıgen miyim yoksa aklına gelen saçma sapan sorularla senin kafanı siken bir insan mıyım sadece. Bu kadar basit olamaz, olmamalı. Olmak ya da olmamak, sikeyim.. Kendime taktığım isimdeki gibi putperest bir kardiyolog muyum yoksa sadece inanmaya çalıştığına inan bir mahluk. Barlar sokağında çıplak bedenimin salaş ve yamalı kıyafetiyim. Soğuğun içinde bulunan sıcaklık ve sis bulutunun içindeki temiz hava benim. Başladığım yere geri döndüm, çocukluğumu oturarak ve gülerek geçirdiğim barın içinde şimdi ise sadece sakin bir müşteriyim. Uçuyorum üzerimde kendimi görüyorum. Karganın üst katında bir cuntada, elimde bir bira yazmadan önce bunları düşünüyorum. Çünkü ben seninde sesinim. İkimizde aynıyız aslında, hatta tüm insanlar çoğu noktada aynı. Yaşanılan dünyanın yaşattığı, iç dünya.


Bu nedenle söylemlerimden rahatsız olabilirsin, normal. Ama sakin ol; önce biraz acıyacak, sonra alışacaksın. Mesela, sonsuzluğa yuvarlanan bir elma, zar zor çıkmıştı basamakları. Vakti geldikçe küflendi, karardı. Dayanamaz oldu ve basamaklardan erimeye başladı. Son basamak çok yakındı, ölüm arzusu kendisini tamamen sarmıştı. Ve tam o noktada kaldı. Evet, ölmenin esşiğinde ölüm korkusu ve arzusuyla. Işte o zaman hayatın güzelliği çıktı ortaya. Hafiften delirmek gerekiyormuş demek, sanırım geç kaldı. Son saniyelerinin tadını çıkardı ve ne oldu bilinmez. Belki yok oldu, belkide aslında yoktu daha yeni var oldu. Şimdi ise elmanın renginin bir anlamı yok, öyle değil mi? Neyse. Nazım sağ olsun, bizi sevmek zorunda da değiller. Elmaları sikelim. Bu kadar basit olamaz, olmamalı. Olmak ya da olmamak, elmaları sikeyim. Sikeyim ki çoğalsınlar. Çoğalsınlar ki daha çok sikebilelim, düşününce hayat aslında tamda bu. Şu hayatta kendimi yanına apo bayrağı açılmış bir Atatürk bayrağı gibi hissediyorum. Peki, hayat ne mi? Hayat yere çakılacağı kesin olan bir uçağın, daha az insan ölsün diye uçarak benzinini bitirmeye çalıştığı zaman dilimi. Evet, yasamak tam olarakta bu.. Hepimize iyi ölümler.

Toprak Şems Tezcan


Kemal-i Nefret Düşlerimde yaşlandı benimle mavi gözleri vardı duvarları hüzün mizacı bir boya ruhuma çaktığım bir çividir sessizliğim karanlık bir deniz karası takınır yüzüm intihar çığlıkları atarken ellerim sahte bir orgazmın müdavimi olmuş bedenim bir yasak aşk doğurdun yine bana balıkçı tezgahında ellerinde ki kanla Bir silüet çizer gözlerim istanbulun fahişe kısraklarına ellerinde bekaret tohumları Çürümeye yüz tutmuş aşklar var şu sıralar içimde o yüzdendir nefesim hep acı acı sen kokar

Ertan Korkuç


TAHASSÜR Yosun tutmuş kirpiklerden ve sisli gecelerden bahsediyorum. En uzağında bir kalbin, asaletli unutuluşunu bahşediyor Tanrı tüm hafızama. En ince ayrıntısına kadar işliyor. Bir düşten nasıl hızlı düştüğünü görmüyor, toprağa çarpmadan ölecek oysaki, bilmiyor. Unutmaya çalışmak öylesine eziyetli ki, insanı en olmadık yerde delirtiyor. Ruhumun çiçekleri bir bir soluyor. Dalından kopan kalbim, hiçbir toprakta can bulmuyor. Tüm terk edilen evler özleniyor bir yerlerde içten içe. Acılardan hangisi birazcık ağır bassa, öteki güceniyor. Kendini de eriten bir ruhum var ve neye dokunsam paramparça ediyor. Kendime baştan sona hasarım. Baştan sona yuvarlanıyorum bir yokuşta önümü görmeyerek. Derimi parçalayarak bastırıyorum acıyı, büyüdüğümü sanıyorum. Bir sokak biliyorum rüyalarımda bile korkumdan uğrayamadığım, çünkü adım orada kaldı. Benden sürekli eksilen parçalarım bir daha uğranmamak üzere o sokakta bırakıldı. Dizlerime oturtup zaman zaman saçlarını sevdiğim çocukluğum, usulca öpüp unuttuğum, hiç durmadan yorulduğum bir hiçlikle boğuşuyor şimdi. Böyle olacağını kim tahmin edebilirdi, etse yine de önlenir miydi? Kim bilir. Acı çekmek bir zevk meselesidir ve hiç durmadan tekrarlanabilir.

Bengi Nur Güvenç


Olanaksız Yengi Bir kıvrımında bile yok oluyorum tonlarında kuruyorum hayallerimi seni sadece gözlerimi kapattığımda sevebiliyorum Biliyorsun sesin hep kulaklarımda /Artık saydam görüyorum seni bir sağırın ses’e aşık olduğu gibi seviyorum.. Gözlerim akıyor sana doğru daha da derin bakıyor çünkü unutmamalı seni/ //Ki kapattığımda daha çok görebileyim Hayalini bile unutmak ne acı// /Yokluğunda sevmek seni başka bedenlerde arayıp her defasında yenilmek Ve daha sonra ise daha iyi yenilmek.. neyse siktiret.

Toprak Şems Tezcan



ANKARA CALLING AT THE TOP OF THE DIAL AFTER ALL THIS, WON’T YOU GIVE ME A SMILE?

Cause Ankara is drowning, and I live by the Fışkiye


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.