Milliyet Sanat Dergisi İlk Sayısı

Page 1

_

29 Eylül 1972 Sail t

|3/HUİ iLMll

\JEll\VJ 131


Yüzbinlere seslenen ilk sanat dergisi Sevgili M i l l i y e t O k u r l a r ı , Türkiye'de i l k k e z , M i l l i ­ yet Gazetesi,yüzbinlere sesle­ nen bir "Sanat Dergi si'sunuyor. Ancak birkaç gazetenin sanat haberlerine yer v e r d i ğ i , b a z ı ­ larının satifi 1000'i geçmeyen birkaç sanat ve edebiyat der­ gisinin çıktığı ü l k e m i z d e , y U z bînlerce okura seslenmesi, s a ­ nırız k i , " S a n a t Dergîsi"ni bîr olay haline getirmekte ve onun b i r i n c i ö z e l l i ğ i olmaktadır.Ha­ zır I ly anlara en çok kıvanç v e ­ ren ö z e l l i ğ i de budur. "Sanat Dergisi"nin ikinci ö z e l l i ğ i yalnız edebiyata, ya da b e l i r l i bir sanat dalına d e ­ ğ i l , e d e b i y a t l a beraber bütün sanat dallarına (sinema, t i y a t ­ ro, m ü z i k , resim, h e y k e l , mimar­ l ı k , karikatür, fotoğraf, grafik sanat lar, vd. )yer vermeğe ça I ıjmasıdır. Ayrıca folklora ve a r k e o l o j i y e , o l a y a ve önemine göre yer v e r i l e c e k t i r . Derginin bir üçüncü ö z e l ­ l i ğ i , o b j e k t i f ve tarafsız bîr t u ­ tumla "sanatın g a z e t e c i l i ğ i " ni yapmağa çalıjmak o l a c a k t ı r . U zun m a k a l e l e r , ç e v i r i l e r y e r i ­ n e , a k t ü e l yazı,haber,resim ve eleştirilere öncelik tanınacak­ t ı r . Her hafta önemli bir sanat o l a y ı n a , dolay ısı i l e o sanat dalına ağırlık v e r i l e c e k t i r . S i ­ nema ve t i y a t r o sezonlarının başlaması nedeniyle i l k sayıda sinemaya,ikinci sayıda t i y a t ­ roya ağırlık verilmesi g i b i . . . Yer I i , u I us I araras ı sanat ş e n l i k l e r i , f e s t i v a l l e r , ödüller, armağanlar,kutlamalar ve a n ­ malar,sanat-bilim,sanat- e n ­ düstri i l i ş k i l e r i de derginin k o ­ nuları arasındadır. "Sanat Dergisî"nîn hazır­ lanmasına, değerli sanatçıları­ mız Mengü Ertel,Vedat Sargın ve Erkal Y a v i ' n i n de büyük k a t k ı l a r ı olmuştur. Teşekkürü borç b i l i r i z . Saygılarımızla

Haftanın Sanat Takvimi D E V L E T VE ŞEHİR TİYATROLARI I EKİM'DE SEZONU AÇIYOR

1972-73 Tiyatro m e v s i m i ­ ne girerken, özel tiyatroların, perdelerini açmakta her yıla nisbetle biraz geç kaldıkları­ nı görüyoruz. Hala ilk oyunla­ rının provalarındalar. Açılış t a r i h l e r i ise henüz kesin d e ­ ğil. Buna karşılık, Devlet ve Şehir Tiyatroları yıllar boyu süren geleneğe uyarak 1 Ekim­ de perdelerini açıyorlar.

" Osmangiller " oyununun pro­ valarından bir s a h n e . . .

ŞEHİR TİYATROLARI İstanbul Şehir Tiyatrola­ rının bu yılki ilk tur oyunla­ rında, üçü yerli üçü çeviri o l ­ mak üzere altı oyun var. Bu altı oyunun üçü geçen yıldan kalma,diğer üçü ise yeni oy­ unlar: Yeni Komedi Tiyatrosun­ da: Mihail Sebastian'ın "İsim­ siz Yıldız" ı. Ali Yalaz'in d i ­ limize çevirdiği oyunu Vasfi Rıza Zobu sahneye koyuyor.

Ankara Devlet Tiyatrosu," 4 . M u r a t " ı bu mevsim yine oyna­ yacak.

Üsküdar Tiyatrosunda'Nu­ r i Güngör'ün "Osmangill/ c " isimli oyunu. Kemal Tozem sahneye koyuyor. Fatih Tiyatrosunda: Geçen yılın ilgi çeken iki oyunu s ı ­ rayla oynanacak.Bunlar T o l s toy^un ünlü e s e r i "AnnaKarenina" sı ile Cevat Fehmi Baykut'un "Buzlar Çözülmeden'M

DEVLET TİYATROSU Ankara Devlet Tiyatrosu­ na g e l i n c e . . . Çeşitli sahne l e r d e oynanacak olan dokuz eserin,beşi yerli,dördü ise çeviri. İlk tur oyunları şöyle: Büyük Tiyatroda: MaxF r i s c h ' i n "Andorra" v e G i r a doux'nun "Deli Saralı" adlı o yunları, Küçük Tiyatroda: Tağrık Buğra'nın "İbişin Rüyası" ve B a ş a r Sabuncu'nun "Mutemet Ali Rıza Bey'in Yaşanmış Ha­ yat Hikayesi" adlı oyunu. Yeni Sahne'de: Ephraim Kishon'un e s e r i : " B i r Tavsiye Mektubu". Altındağ Tiyatrosunda:Ülker Koksal'in "Sacide"si. Bunların yanı s ı r a geçtiği­ miz yıllarda büyük ilgi topla­ yan "Becket", "Damdaki K e ­ mancı", "IV Murat" ve "Don Kişot" oyunlarının t e m s i l l e ­ rine de devam edecektir. Devlet Tiyatrosu İzmir Sahnesinde,"Tut ki Öleceksin" ve "Bir Tavsiye Mektubu"adlı oyunları, Bursa'da ise"Hırçın Kız" ve "Batak" ı temsil edecektir. Devlet Tiyatrosunun ilk tur oyunları arasında bir de çocuk piyesi v a r : F e r d i M e r t e r ' i n "'Alâaddin. ve Sihirli Lamba" s ı . . .

rultayı'denilen kurultaya J a ­ pon , Amerikalı, Rus .Yugoslav, Polonyalı,İngiliz ve İsveçli e l ­ liye yakın bilim adamı katıldı. Türk ve yabancı bilim a d a m ­ l a r ı "Divan-ı Lügat-it T ü r k " ve "Türk Dili" üzerine t e b ­ l i ğ l e r verdiler. Bu çok önemli yıldönümü dolayısiyle PTT de özel bir pul çıkardı. SERGİLER

• Değerli sanatçı Ara GÜ LER, son fotoğraflarını 2G Ey­ lülde İstanbul Amerikan Kül tür Merkezi salonunda s e r g i ­ ledi. . . 50 kadar fotoğra fin sunulacağı sergi 11 Ekim tarihine kadar açık kalacak. • Sinematek'de bu ay sunu­ lan Çağdaş Polonya Sineması Toplu Gösterisine paralel ola­ rak hazırlanan POLONYA Sİ­ NEMA AFİŞLERİ SERGİSİ de 15 Eylül tarihinde açılmıştır.. Sergi ay sonuna kadar açık kalacaktır. • Türk Dil Kurumu Şiir Ödü­ lünü alan Ş a i r - R e s s a m Metin Eloğlu,Taksim Sanat Galeri­ si' nde " R e s i m - Ş i i r " s e r g i ­ si açtı. Aynı galeride r e s s a m Fikret Ürgüplü'nün e s e r l e r i de sergileniyor.

İ D İ L B İ R E T İKİ R E S İ T A L VERECEK

İstanbul Devlet Operası konser sezonunu .piyano v i r ­ tüözümüz İdil Biret'in 2 ve 3 Ekim'de aynı p r o g r a m l a v e ­ receği iki resitalle a ç a c a k t ı r . Programda şu e s e r l e r yer alacaktır :Alban Berg; Sonat No. 1. Franz Liszt; Gondoliera- II pensieroso-Au bordd'une Source-Mefisto Vals. Johannes Brahms;Sonat Fa minör ,op.5. KAŞGARLI MAHMUT KURULTAYI BAŞLADI

Türk Dilinin kaynağı s a ­ yılan ve 55 yıl önce > bulunan "Divan-ı Lügat-it Türk"ün ya­ zılışının 900'uncu yıldönümü dolayısıyla Ankarada iki gün önce (27 Eylül) U l u s l a r a r a s ı bir bilimsel kurultay başladı. «Kaşgarlı Mahmut Bilimsel Ku-

SEZONUN İLK AÇILAN PERDESİ KENT OYUNCULAR], 19721973 Sezonunun açılan ilk p e r ­ desi oluyor. Topluluk 20 Eylül akşamı,geçen sezon sonunda sahneye konulan KİM KİMİ KİMLE komedisi ile sezonu açtı.KENT OYUNCULARrnın ye­ ni sezonun yeni oyunları için hazırlıkları devam ederken,geçen yılın bu komedisini ancak bir ay oynayabilecekleri tah min ediliyor. Topluluk, yeni sezonda sunacağı oyunlar hak­ kında henüz bir açıklamada bulunmadı. Repertuvarın k e ­ sin olarak önümüzdeki günler­ de tesbiti bekleniyor.


* | f | " Ş i | y ı l ı n d a yapılan uluslar l l J / f c a r a s ı film şenlikleri si nema dünyasının bugün nerede olduğunu açıkça ortaya koydu. Yılın en önemli film festivalinde alman sonuçlara göz a t ı v e r e l i m : C a n n e s ' d a ' en iyi film' için verilen ödül iki İtalyan filmi arasında paylaş t ı r ı l d ı . Elio P e t r i ' n i n ' L a C l a s se Operaia va in Paradiso İşçi Sınıfı Cennete Gider' ve Francesco Rosi'nin 'II Caso Mattei-Mattei Olayı' y a r ı ş manın büyük ödülünü k a z a n d ı ­ l a r . En iyi yönetmen için ve rilen ödülün sahibi 'Meg Kir A Nep-Kızıl Üâhf' adlı Macar filminin yönetmeni Miklos Jancso idi.Jüri ödülünü Sov yet Rusya'dan Andrei T a r kovski'nin 'Solaris'.Jüri Özel Ödülünü de Amerikalı Geor ge Roy Hill'in (Slaughterhouse 5-Mezbaha 5'i aldı. Uluslar a r a s ı Film E l e ş t i r m e c i l e r i Birliğinin geleneksel ödülünü kazanan film Ren6 Vautier ' nin 'Avoir Vingt Ans dans l e s A u r e s - A u r e s ' l a r d a Yirmi Ya­ şında O l m a k . . .Buyılki Berlin yarışmasının en iyi film için verilen "Altın Ayı'sını kaza nan da Pier Paolo Pasolini' nin 'Canterbury Masalları Canterbury T a l e s ' . . .

1972-73'ün Filmlerinde başlıca konular:

POLİTİKA ve SEKS

" İ j ç î Sınıfı Cennete G i d e r " f i l m i n i n ç e v r i l i r k e n : Yönetmen Elio Petri f i l m i n i n b a j a r ı l ı oyuncusu G i a n Maria Volont6'ye rolünü a n l a t ı y o r .

Cannes'da ödül kazanan filmlerin ortak bir özelliği v a r . Nüansları ne olursa ol sun,hepsi siyasal ya da t o p ­ lumsal e l e ş t i r m e niteliğini t a ş ı y o r . Elia P e t r i ' n i n fil­ minden başlayalım: 'İşçi Sı nıfı Cennete Gider ' İtalya ' da süregelen i ş ç i - i ş v e r e n anlaş­ mazlıklarını, g r e v l e r i , grev l e r i n ardındaki politik olaylar ı ' ve o kargaşalık içindeki İtalyan toplumunda işçinin ger­ çek durumunun ne olabilece ğini saptamak istiyor. Umut suzlanıyor P e t r i , s e n d i k a l d a ­ yanışmanın ve mücadelenin d ı ­ şındaki y e r s i z şiddet gösteri­ l e r i n i kınıyor açık açık. İtal­ yan toplumunun günümüzdeki ekonomik, siyasal ve toplum sal bunalımına soğukkanlılık­ l a , hem gözlemci,hem yorum­ cu b i r t a v ı r l a eğilmeyi bili yor. FrancescoRosi'nin'Mat tei O l a y ı ' İ t a l y a ' n ı n son z a ­ manlardaki en önemli siyasal kişilerinden b i r i durumuna ge­ len ünlü b i r plânlamacının ö lümüyle ilgili b i r s o r u ş t u r ma...

Düşünebiliyor m u s u n u z , İtalya'nın bugünkü siyasal ve toplumsal kargaşalığına ay dm bir İtalyan sinemacısının yabancı kalabileceğini ? İtal yan sinemasının ünlüsü olsun , ünsüzü olsun,güçlü yönetmen­ l e r i kendi ülkelerinin s o r u n ­ l a r ı üstüne eğiliyorlar. ' Bir bozuk düzendir ülkemizdeki , mutlaka değişmeli" demek i s ­ t i y o r l a r . Politik yöntemleri b u . . . Ama bununla ilgili s o ­ r u n l a r ı tartışırken,bazen eli ne bir megafon alıp fabrika önlerinde iş çileri k ı ş k ı r t m • ya çalışan Mao'cu öğrenciy bazen anlayışsız işvereni,b£ zen y a r a r l a r ı n a k a r ş ı düzen lenen siyasal oyunlara âle edilmiş i ş ç i l e r i , bazen kötü niyetli sendikacıları , bazen polisi,bazen hükümeti, hatta o dokunulmaz Papa'yi suçlu y o r l a r . Son Berlin Festiva linde gösterilen ' L ' U d i e n z a Paşanın Kabulü' adlı filmde Marco Ferreri,Kafka'yi h a - x

Amerikan yeni s i n e m a c ı l a r ı n ­ dan Fred Levinson " H a i l " a d l ı filminde p o l i t i k bîr tajlamayapıyor.

t ı r l a t ı r bir stilde, Vatikan' in büyüklerini taşlıyordu. 'Kızıl İlâhî' Doğu blokunun sinemacı ülkelerinden Can­ n e s ' a gönderilmiş en iyi film­ di e l e ş t i r m e c i l e r i n çoğunluğu­ na g ö r e . . . 1972 yılında da, h â ­ l â , geçen yüzyıl M a c a r i s t a n ' ı ­ nın t a r ı m kesimindeki i ş ç i işveren s ü r t ü ş m e l e r i n i poli tik anlama yönelen ve sosya list bir düzenin özlemini doğ rulayan b i r sonuca v a r a r a k anlatmanın ne değişikliği v a r ,

©


demeyin.. .Jancso'nun filmi bir sosyal karışıklık dönemi ni v e r i r k e n , soruna sadece •insancıl açıdan bakıyor. O mücadelenin kendi s o r u n l a r ı ­ nı t a r t ı ş m a k ve bugünkü s i y a ­ s a l rejiminin propagandasını yapmaktan çok, içsavaşa dön müş bir kargaşalık içindeki insanı anlatmak istiyor. Ana sından doğduğu gibi,tertemiz , tablolara model olacak güzel­ likteki bir genç kızın da göğ sündeki kurşun y a r a l a r ı kar ş ı s ı n d a , i ç i n için a ğ l ı y o r . . . HERŞEY İNSANLIK İÇİN Siyasal ya da toplumsal eştiriye insandan hareket der ek gitmek Doğu blokunun inemacıları için çok tenli xeli bir d a v r a n ı ş . . .Ama yine de yapıyor bunu Doğulu sine m a c ı l a r . Çünkü, hangi düzen­ de y a ş a r s a yaşasın .insanı an -

yor Tarkovski . . . KAZAN BAĞIMSIZLARLA Cannes'da ödül listesine girmeyen filmler arasında si­ yasal konular üstüne eğilmiş öylesine ilginç yapıtlar vardı k i ! . Bir genelleme yapmak zorunluluğu duyulursa deni lebilir ki, çağımız sineması nm en belirgin özelliğidir b u . Film yapımının teknik koşul­ larındaki kolaylıklar , malf koşullardaki hafiflemeler s i ­ nemayı bağımsızlaştırıyor şüphesiz. Sinema bağımsız lastiği oranda da başkaldırıcı oluyor.Başkaldırıcılığı uç­ ta bir kavgacılık kabul etme mek gerekir.Buna r tepki si n e m a s ı ' demek daha doğru olacaktır. Cannes'da ödül k a ­ zanmayan Amerikan filmle rinden'Konuklar-The Visit o r s ' ı ele alalım. Elia Kazan

Bu sezon göreceğimiz önemli filmler 1972-1973 film m e v s i ­ minde neler g ö r e c e ğ i z ? . . . Joseph Losey'in I97I Cannes Senliğinde en iyi film s e ç i ­ len 'Arabulucu-The Go-Bet­ w e e n ' . . . Robert Altman 1 m 1972 Cannes yarışmasında en i y i oyuncu ödülünü Susan­ nah York'a kazandıran h e ­ yecan filmi 'Hayal ler- Ima­ ges 1 .. . A l t m a n ' ı n l 9 7 0 C a n nes'ında en i y i fi İm ödülünü kazanan "Cephede Ş e n l i k M a s h ' . . . l 9 7 2 ' d e Cannes'da yarışma dışı gösterilen, R o ­ man Polanski 'nin 'Kanlı Salt a n a t - M a c b e t h ' . . .1969 Can­ nes'ında büyük ödül alan , Lindsay Anderson'un ' Ne Ekersen-lf . . . Bob Fosse' nin Liza Mine İ l i ' li başarılı m ü ­ z i k a l i : ' E l v e d a Berlin-Caba­ r e t ' . . . İlgi çeken Amerikan polis fi İmleri :Don Siegel' in W i l l i a m Friedkin'in ' K a n u ­ nun Kuvveti-French Connection',Peter Yates'in 'Be­ lâlı Elmas-Hot Rock \Robert A l d r i c h ' i n 'Ölüm Çetesi Grissom G a n g ' , A l a n P a k u la'nın ' F â h i ş e - K l u t e ' , R i c ­ hard Brooks'un 'Büyük S o y g u n - D o l l a r s ' . . . Western' lerden, Ralph N e l s o n ' un 'Mavi Askerler-SoldierBIue.

Tiyatro Yönetmeni Gordon Davi dson'un "Catonsville"li " D o kuzların Yargılanması" filminde politik bir elejtirme yapılıyor

latmak, insan sevgisini yan sıtmak istiyor bugünün sine macısı.Kruşçof'un bazı Rus sinemacılarını bu yüzden na sil 'azarladığım' unutamayız . "Bireyciliği nasıl sinema sa natımıza getiriyor" diye bazı Sovyet sinemacıları afaroz e d i l m i ş l e r d i . Ama, gelin görün ki, 1972'de bir Tarkovski çı kıyor, fezayı ele geçirmek için dolu dizgin y a r ı ş a çıkmış Sov­ yet politikacılarına t e r s gel se de,feza yarışını s e r t bir biçimde e l e ş t i r i y o r . ' S o l a r i s ' Tarkovski' nindüşüncelerin deki insanseverlik nedeniyle çok ilginç. Feza yarışındaki korkunç hırsa,aya bayrak çek­ mek için yapılan politik çekiş­ m e l e r e k a r ş ı l ı k , salt insansı değerlerin nasıl kaybolmak­ ta olduğunu anlatmaya çalışı -

©

bu filmi, oğlu Chris'in yazdı ğı bir senaryo üstüne , kendi adına çevirmiş ve 160.000 d o ­ l a r gibi çok düşük maliyetle tamamlayabilmişti. Film y a ­ pımı böylece 'para pul iste mey en' bir i ş durumuna ge linçe sinemacı da tavizsiz sinema yapabilmek olanakla r i n a kavuşuyor.En iyisini ya pabiliyormu, yapamıyor mu , o ayrı i ş . Fakat önemli olan sanatçının özgürlük içinde filmini y a p a b i l m e s i . . .Kazan , Vietnam savaşının Amerikan toplumunu nasıl yaraladığını, çok s e r t bir e l e ş t i r m e havası içinde anlatıyor. AMERİKA'DA BAĞIMSIZ SİNEMA George Roy Hill' in Cann e s ' d a ö z e l jüri ödül ünü k a z a -

nan'Slaughterhouse 5 - M e z baha 5' Amerika ' nin savaşçı politikasını doğrudan doğruya yermek istemeyen fakat ba r ı ş özlemini çok şiddetli,ke sin ve etkili bir biçimde dile getiren iyi bir filmdi. Büyük Hollywood kumpanyalarından b i r i tarafından çevrilmişti . Amerika'da s e r t siyasal eleş­ t i r m e niteliği taşıyan filmler bağımsız sinemacılar t a r a fından yapılıyor genellikle . . . Bu filmler bağımsız dağıtım­ cılar tarafından pazarlanı yor. Yeni bir dağıtımcı toplu luğunu oluşturuyor buYeni da­ ğıtımcılar, ucuza mal edilmiş filmleri, ülkelerinin içinde ve dışında değerlendirdikleri za­ man iyi para kazanıyorlar.büyük ş i r k e t l e r e dahi kafa t u t a ­ biliyorlar. Ve,kamerasını eli -

ne alan Amerikalı , ülkesinin sokaktaki siyasal olayların­ dan filmler yapıyor.İşte, Can nes'da seyrettiğimiz ' Winter Soldier-Kış A s k e r i ' . . . Viet­ nam Savaşından önce Ameri kalı gençlerin Şikago'da yap t ı k l a r ı , günlerce süren bir protesto mitingini, bir genç sinemacılar topluluğu filme ç e k m i ş . . . 'Winter Soldier' in de bir belge filmi olarak ilgi uyandıramayacağı düşünüle­ mez. Yine sinema dışından bir sanatçı , tiyatro yönetmeni Gordon Davidson Amerikan politikasına k a r ş ı çok s e r t bir protesto hareketine g i r i ş ­ tikleri için tutuklanan dokuz Amerikalı aydının yargılan masını anlatıyor 'Catonsvil le'li Dokuzların Y a r g ı l a n m a s ı ' n d a . . . Filmin yapımcısı Gregory P e c k . . .Nereden n e ­ reye? FRANSA Siyasal konulu filmleriyle ilgi uyandıran bir ülke de F r a n s a . . . Gerçi bugün Fran sız sinemasının köşe başını tutmuş yönetmenlerinin he . men hepsi suya sabuna dokunmamaya dikkat ediyorlar am ma,bağımsız ya da y a r ı ba ğımsız genç sinemacıların politik filmleri F r a n s a ' da söz konusu edilebiliyor.JeanLuc Godard bir süredir genç­ lerin a r a s ı n d a . . . Son filmi 'Herşey Yolunda - Tout Va Bien' yine politik t a r t ı ş m a l a n kapsıyor. PASOLİNİ NEREYE GİDİYOR? Peki sinema 1970' lerin başında kendine böyle v e r i m ­ li bir alan bul muşken, İtalya' da 19G0'ların başlarından be r i gerek romanlarıyla, gerek yönettiği filmlerle siyasal p o ­ lemikler yaratan P i e r Paolo Pasolini 'nin bu yılki Berlin yar ı ş m a s ı n d a 'Canterbury Ma s a l l a r ı ' ile 'Altın Ayı'kazan masına ne demeli ?Geçen yıl 'Decamerone'.bu yıl 'Can terbury M a s a l l a r ı ' . . Pasolini mezhep değiştiriyor da ondan! Zira bugünkü sinemanın siya­ sal konulara yöneldiği kadar , sekse de yer verdiği meydan­ da. Seksten yana şimdi Paso lini, 'savaşmayın sevişin' de mek istiyor. Ve ne s e v i ş m e ! . Önceleri sinemada seks ' e r o ­ t i z m ' kelimesiyle t a n ı m l a n ı r ­ dı, şimdi daha ötede'porno'da


PORNO MODASI Siz Amerika'da ve Dani marka'da çevrilen seks film­ lerini seyredin,hayretten d o ­ nakalır, Pasolini'yi unutursu­ nuz. Bir zamanlar dünyanın hemen her köşesinde gizli gizli dolaştırılan sekiz mili metrelik pornografik filmler sanki büyütülmüş,sinema ek ranına aktarılmış.Amerika' da ve Danimarka ' da sanaür yok. Danimarka'da her türlü porno yayınlar ve gösteriler s e r b e s t . Amerika'da adlf ör gütler bunu önlemek için çok uğraşıyorlar , pornografik Amerikan filmlerinin her gös­ terilişinde bir amme davası açıyorlar amma,bu çılgınlı ğın önü hiç alınamıyor. BİRKAÇ FİLM 1972 Cannes festivali s ı r a -

yu en bayağı bir biçimde ç ı ­ karıp Amerika'nın içinde ve dışında yayan Andy Warhol "dünyalığını yapınca "meydan başkalarına k a l m ı ş . Danimarkahlardaki porno e s p r i s i daha başka. Onlar bi r a z da Skandinav estetiğini ko­ rumaya çalışıyor modellerini s e ç e r k e n . . . Ama çevirdikle­ r i filmlerin Amerika ve Ko penhag'tan başka y e r l e r d e kesintisiz gösterilmesi i m ­ kânsız. Bir hayli insan geçi yor Danimarka'da porno sine­ manın s ı r t ı n d a n . . .O filmle r i n sevişme sahnelerinde g ö ­ rülen genç kadınlar ve erkek­ l e r gerçekte başka meslek l e r d e n m i ş . Öğretmenler, t e k ­ nisyenler , banka m e m u r l a r ı , satıcı kızlar gibi . . . Çalışma saatleri dışında kalan z a m a n ­ larını değerlendirirlermi^

i972deÜDÜL ALAN FİLMLER 25.

CANNES

( A-19 M n y ı s )

En iyi film ödülü FransiscoRosi'nin "II Caso Mattei-Mattei Olayı" ve Elio P e t r i ' n i n "La Class Operaıa va in P a r a d i s o - İ ş ç i Sınıfı Cennete Gider" filmleri a r a ­ sında paylaştırıldı. En başarılı kadın oyuncu: Robert Altman'ın " İ m a ges-Hayaller" adlı filmindeki rolüyle Susannah York. En başarılı erkek oyuncu: Maurice Pialat'nın Nous Ne Vieillirone P a s E n s e m b l e - Birlikte İhtiyarlamaya­ cağız" filmindeki rolüyle Jean Yanne. En iyi yönetmen: "Meg Kir a Nep-Kızıl İlâhi"filminin yönetmeni Macar Milos Jancso. J ü r i Ödülü: Rus yönetmen Andrei Tarkovski'nin "Solaris" adlı filmi. Jüri Özel Ödülü: Amerikalı yönetmen George Roy Hill'in "Slaughterhouse 5-Mezbaha 5" Uluslararası Film E l e ş t i r m e c i l e r i Birliği Ödülü: F r a n s ı z RenĞ Vauter'nin "Avoir 2 0 A n s d a n s l e s Aur e s - A u r e s ' l e r d e Yirmi Yaşında Olmak" İspanyol Film E l e ş t i r m e c i l e r i Birliği'nin "Bunuel" ödülü: P e t e r Fleischmann'ın "Das Unheil". 22.

BERLİN

( P 3 H o . r . - a T«M-n )

En iyi film için verilen "Altın Ayı" ödülünü Pier Paolo Pasolini'nin "Canterbury M a s a l l a r ı - Canterbury T a l e s " adlı filmi kazandı. Yarışmanın en başarılı ikinci filmine verilen "Gü­ müş Ayı" ödülünü Amerikalı yönetmen Arthur Hailey'in "The Hospital-Hastane" adlı filmi aldı. En iyi kadın oyuncu:"Hammersmith Yok Oldu- Ham­ mersmith is Out" filmiyle Elizabeth Taylor. En iyi erkek oyuncu: "Detenuto in Attesa di Giudizio-Yargılanmayı Bekleyen Tutuklu" filmiyle Alberto Sordi. En iyi yönetmen: "La Vieille Fille-Yaşı GeçkinKızf' filminin yönetmeni J e a n - P i e r r e Blanc. Jürinin özel mansiyonları: Roman Polanski'nin " Weekend Of A Champion - Şampiyonunun Hafta Tatili"ve " Olympia " adlı Alman belgesel filmi. 1S.

Miklos Jancso " K ı z ı l İlâhi kati çekiyor.

adlı filmde l i r i k anlatımıyla dik—

sında bu iki ülkenin seks film­ lerinden de bazı örnekler seyredebilmiştik.Bu filmler bir takım maceracı insanları kısa zamanda milyonların sahibi etmiş. Bir Sherpix firması var k i , b i r porno müzesi."Mona"yı not edin bir y e r e . ' Ben bakireyim' diye işin e s p r i s i ni yapan bir genç kızın erkek düşkünlüğü !. Mona nişanlısı na, daha sonra da sokakta önü­ ne gelen erkeğe saldırırken, kendi kendini tatmin etmeye çalışan annesi damat adayının kollarına atılıyor. Bir ' Zevk ve P a r a İçin Zina - Adultery For Fun and Profit' v a r , d a h a m ü t h i ş . . . Meğer bu iki film de Amsterdam ve New York porno festivallerinde ödül ka zanmışlar.'Underground fel sefesi'maskesi altında porno'-

böyleceAmerikan seks film lerindeki bayağı kadınların ye r i n i , b u r a d a birbirinden gü zel kadınlar a l ı y o r . . . Türk sinema seyircisi filn dünyasının bu son gelişmele rini izleyebilmek olanağındar yoksun. Oysa bu gelişmeler birtakım sosyolojik etkenler­ le oluştuğu için,sinemasever­ lerin de yabancı kalamaya cakları türden. Ne v a r ki, dün yanın pek çok ülkesinde oldu ğu gibi,Türkiye ' y e getirilen filmler de bir sansür kurulu tarafından denetleniyor. Ve , Türk Sinema Sansürü 1939'da kabul edilmiş bir yönetmeliği uygulamaya devam ettikçe , 1970'lerin sinemasını s e y r e ­ debilmek boş bir hayal oluyor.

TUNC AN OKAN

KARLOVY

Yarışmanın büyük ödülünü Sovyet yönetmeni Daniel Chrabrowitzki'nin "Sönen Ateş" adlı filmi aldı. İkincilik ödülü Japon Kindchi Fukasaku'nun "Doğan Güneşin Altında" adlı filmine verildi. En iyi erkek oyuncu ödülü: "Görüşme" adlı Hint fil­ minin oyuncusu Randschitu Malik. En iyi kadın oyuncu ödülü: "Ölü Arazi"filmininMa­ c a r oyuncusu Marika Töröcsik. 20.

SAN SEBASTIAN

(10 f o m . - 19 T o m

Festivalin birincilik ödülü olan "Altın İstiridye M Amerikalı Tom Gries'in "Glass House-Cam Ev"adlı fil­ mine verildi. İkincilik ödülü "Gümüş İstiridye" Jean Cla­ ude Brialy'nin yönettiği "Eglantine" adlı F r a n s ı z fil­ miyle İtalyan Stefano Vanzina'nın"LaPolizia Ringrazia-Polis Teşekkür Eder" adlı filmi arasında paylaştı­ rıldı. En iyi erkek oyuncu: "The Public Eye" filminin o yuncusu Topol ve "La Duda"nm oyuncusu Fernando Rey" En iyi kadın oyuncu: The Public Eye" adlı A m e r i ­ kan filminin oyuncusu Mia Farrow. 33.

VENEDıK

(21 Acj. - 3 E y l ü l

Üç yıl önce festival yönetmeliğinde yapılan bir de­ ğişiklik nedeniyle bu yıl da hiçbir r e s m i ödül dağıtıl­ madı. Kapanış gecesinde Charles Chaplin'e sinema sa­ natına olan olağanüstü hizmetleri nedeniyle bir "Onur Ödülü" verildi. Chaplin'den başka Amerikalı yönetmen Billy Wilder ve Pudovkin'in görüntü yönetmeni Sovyet Sanatçısı Anatoli Kolovnia "Onur Ödülü" aldılar.


Haftanın Filmleri

TUNCAN OKAN

ŞERLOK HOLMES "The Private Life of Sherlock Holmes" - Billy Wilder yönetiminde ç e v r i l ­ miş renkli Panavision bir Phalanx ProductionsMirisch-Sir N i g e l Films ( İ n ­ g i l i z ) fi İ m i . Dağıtım: United Artists.Senaryo: Sir Arthur Conan Doyle'un kişileri üs­ tüne I . A . L . D î m a o n d ve Billy W i l d e r . G ö r ü n t ü yö­ netmeni: Christpher Chat Its. M ü z i k : Miklos Rozsa.Oyun­ cular: Robert Stephens, C o ­ l i n Blakely, Irene H a n d l , • Christopher Lee,Tamara Toumanava,Genevieve Page . Uzunluğu: 125 d a k i k a . (Tür­ kiye'de kısaltılmıştır ).EMEK, AS ve Y I L D I Z ' d a . . .

S

ERLOK Holmes'ten söz etmek, filmografisinin en ilgi çekici aşamaları­ nı Amerikan toplumsal düzeni üstüne yaptığı taşlamalarla ortaya koyan Billy Wilder' in nereden aklına g e l m i ş ? Ama, yapımcıların zorladıkları ' ı s ­ m a r l a m a bir proje' değil b u . . Wilder yıllarca s a b ı r l a , t i t i z likle düşünüp planlamış 'Şer lok Holmes'in h e r ş e y i n i . . . En b a ş a r ı l ı filmlerinin senaryo cusu I. A. L. Diamond ile bir likte senaryosunu y a z m ı ş . Conan Doyle' un detektif r o m a n l a r ı dizisinin k a h r a m a ­ nı Şerlok Holmes'i nasıl anla­ t ı r perdede Billy Wilder ? . . . 'Şerlok Holmes'in iki yönlü b a ş a r ı s ı da burada: Wilder'in, ünlü polis hafiyesinin mitik görüntüsünün ardındaki k i ş i l i ­ ğini veren bir senaryoyla yola çıkması ve 'bu ariti - Şerlok Holmes' senaryosunu bir ' he yecan filmi p a r o d i s i ' b i ç i m i n ­ de sinematografik nitelikleri çok b a ş a r ı l ı , ölçülü, ustalıklı bir dille perdeye aktarabil m e s i . . . 'Şerlok Holmes' t a r ­ t ı ş m a s ı z c a , Bily Wilder'in k i ­ şiliği güçlü bir sinemacı oldu­ ğunu bir kez daha doğruluyor. Wilder'i yıllardır alkışlamış s i n e m a s e v e r l e r için önemli sayılması gereken de bu değil mi?.. Filmin ilk görüntüleri Hol-

Billy W i l d e r ' i n "Şerlok Holmes"inden bir sahne. . . S e r l o k Holmes (Robert Stephen),sevgilisi Cabri elle Walladon (GenĞvieve Page) ve Doktor Watson (Colin Blakely).

m e s ' i n efsaneleşmiş p o r t r e s i ­ nin en belirgin ayrıntıları nı veriyor : Kasketi, piposu , pelerini,büyülteci...Bu gö­ rüntülerin hemen ardından Holmes 'i nasıl tanıdığını anlat­ maya başlıyor Wilder. Doyle'­ un romanlarında serüvenlerini soluksuz izleyen okuyucuları­ nın düşlerindeki portreye ben­ zemiyor Wilder'in perdede k a r ş ı m ı z a çıkardığı. Bir m e t ­ r e seksenbeş santim boyunda yakışıklı bir adam Holmes a ma,kadınlarla kurduğu i l i ş k i ­ l e r d e hep talihsizliklere uğra­ mış. . . Kompleksleri uyuştu rucu madde kullanarak yen meye çalışan,baleden nefret eden, sigara külleri üstüne i h ­ t i s a s yapmakla boş vaktini ge­ çiren, çalışma zevkini ancak dağınık bir odada tozlu dosya­ ların içine kapanmakta bulan, üstün zekasına rağmen yaptı­ ğı i ş l e r e inanmayan, zavallı , mutsuz, yalnız bir insan şu Şerlok H o l m e s . . .Ama Wilder' in ona hayranlık duyduğu bes belli. Herşeyden önce,onda bir 'insan' olarak boyutlar b u l a ­ bildiği i ç i n . . . Bu nedenle de, Wilder,aslında Holmes'inkendine değil, efsanelerin y a r a t ­ tığı 'Superman Holmes'e k a r ­ şı. Taşlamak istediği o'Süper-

m e n ' . . . Dünyanın en akıllı po­ lis hafiyesini bir kadın alda tabilir m i ? Aldatır tabii, gü­ zel olduğu için,kadın olduğu için,kendine âşık edebildiği iç i n . . . Gabrielle Walladon gi b i . . . Birlikte günler ve aylar geçiriyorlar da, Holmes fark kedemiyor onun bir u l u s l a r ­ a r a s ı casus olduğunu... Sonra kurşuna diziyorlar Walladon'u ve Holmes üzüntüsünü unut­ mak için yeniden kokaine dö nüyor. Yakışıklı olduğu için ün­ lü bir Rus balerinin ağına dü­ şüyor bir gün Holmes . B a l e ­ r i n kocasının cinsel ilgisizli­ ğinden yakınacak ve mutlaka Holmes'ten bir çocuk dünyaya getirmek istediğini söyleye­ cektir. En kısa yoldan k u r t u l ­ masının çaresini arıyor Hol mes. Doktor Watson ile olan beraberliğinin homoseksüel ilişkilere dayandığını söyle yiveriyor r a h a t ç a . . .Doğrumu diyecek olursunuz siz de bir a n . . . Kadınlardan uzak y a ş a ­ yan iki bekar acaba böylesine bir ilişkiyle mi biribirlerine b a ğ l ı d ı r l a r ? Ama W i l d e r ' i n bu anekdotu da Holmes'in Rus balerinine verdiği cevaptan farksız bir tavırla atıvermiş o r t a y a . . . Nitekim bu anekdot­ ta Wilder'in mizansen ustalı -

ğmın ince keskin ve zevkli yan­ larını bulmak mümkün. 'Şer­ lok Holmes' Wilder'in sinema­ cılık serüveninin son b a ş a r ı larından biri olarak anılmaya değer. • K A D I N AFFETMEZ (The Beguiled)-Yönetmen Donald Siegel i ç i n de,ünlü Western oyun­ cu C l i n t Eastwood i ç i n d e , d e ­ ğişik sayılması gereken bir f i l m . Ama bir ç e k i c i l i ğ i yok doğrusu. Senaryosu Thomas C u l l i n a n ' ı n bir romanından alınmı§. A m e ­ rikan içsavaşları sırasında e r ­ keksiz kalmış kadınların arası­ na düşen yaralı bir erkeğin ö y ­ küsü. Siegel,özel l i k l e , erkeğin kadınlar da yarattığı sınırsız cinsel isteklerin g e t i r d i k l e r i y ­ le oluşturmuş senaryosunun g e ­ r i l i m i n i . Siegel-Eastwood i k i ­ lisinin başarısını görebilmek i çin " K i r l i Adam-Dirty Harry" adlı polis f i l m i n i seyretmek g e ­ rek.Polis f i l m l e r i n i n başarılı yönetmeni Siegel e l i n i n y a t k ı n olmadığı konularda varlık gös­ teremiyor . Ö t e k i oyuncular: Geraldîne Page, Elizabeth Hartman, Jo Ann Harris. Gö­ rüntü yönetmeni: Bruce Surt e e s . M ü z i k : Lalo Schifrin. U zunluğu: 105 dakika.LALE,ŞA­ FAK, S İ T E ' d e . . .


Çok sesli müziğin öncülerinden

ULVİ CEMAL ERKİNİ KAYBETTİK urdumuzda köklü olarak Cumhuriyet çağından sonra başlayan" çok s e s ­ li müzik" hareketlerinin ön cüleribeş değerli bestecimiz­ den biri 15 Eylül'de öldü. Kültürü, sanatındaki geniş bilgisi ve zengin iç dünyası her türlü kompleks belirtisi ni s i l m i ş , daima güler yüzlü . az fakat öz konuşan bir insan yapmıştı onu. Erkin 1906 yılında İstan­ bul'da doğmuştu. İlk müzik d e r s l e r i n i annesinden almış , küçük yaşlarda piyano çalış maya koyulmuş, bilgisini özel teori d e r s l e r i y l e a r t t ı r m ı ş .li­ seyi bitirdikten sonra 1925'de Eğitim Bakanlığının açtığı ya r ı ş m a y ı kazanarak müzik ö ğ ­ renimi için P a r i s ' e gönderil­ mişti.1930 yılında yurda dön müş, Ankara Müzik Öğretmen Okulunda görevlendirilmişti. Bu arada tanınmış Türk kadın piyanist FerhundaRemzi ile evlenmiş, daha sonra Ankara Devlet Konservatuarı piyano öğretmenliğine atanmıştır.

Y

İSTANBUL DEVLET OPERA VE BALESİNDE BU MEVSİM

11 OPERA, 2 OPERET çıklanan programa b a ­ kılırsa İstanbul'daki tek opera sahnesinin bu mevsim yoğun bir ç a l ı ş m a a ref e sinde bulunduğu anla şılıyor. Yönetici ve sanatçı k a d ­ rolarında değişiklik yapma­ dan böyle bir tasarının g e r ­ çekleştirilmesi kurumun g e ­ lişme çizgisinde Önemli a ş a ­ manın belirtisi sayılacaktır.. P r o g r a m genellikle her türlü zevke seslenen örnekler g e ­ t i r i y o r . Bunlar arasında on­ bir opera, iki operet, bir mü­ zikli çocuk oyununa ek ola­ rak dört oratoryo ve bir an­ latımlı koreografik e s e r var. Tespit edilen operalar şunlar: Giuseppe Verdi "Don C a r l o s " ve "Rigoletto", Gaetano Donizetti "Don Pasquale" ve "Anna Bolena", " F i g a -

A

Soprano Azra Gün İstanbul Devlet Opera ve Balesinin bu y ı l sahneye koyacağı Kontes Marîtza operetinde gene başrolü o y n u y o r . . .

ESERLERİ

Önemli e s e r l e r i şunlar dır : Türlü dış ülkelerde de çalınan ve geniş ilgi derleyen Birinci Senfoni (1946)ve İkinci Senfoni (1951) , yaylı çalgılar için Senfonietta (1951), karısı Ferhunde Erkin'e ithaf edil miş bir piyano konçertosu bir keman konçertosu (1947) , piyano için bir konçertino (1932), bir yaylı çalgılar kuar­ teti (1936) ve bir piyanolu k e n ­ tet (1943),büyük o r k e s t r a için "Bayram"adlı parça ve eski Türk danslarının işlenmesiy­ le meydana gelen " Köçekçel e r " adlı dans rapsodisi(1943) piyano için " Beş Damla " (1931), onbirpiyano p a r ç a s ı n ­ dan kurulu "Duyuşlar" (1937) , bir piyano sonatı (1946).

İstanbul Devlet Opera ve Balesiinin I972-I973mevsiminde Verd i ' n i n "Rigoletto" adlı operası dayer alıyor. Soprano Suna Korad ve bariton Ozcan Sevgen operada bu yıl yine g ö r e v l i . . .

ronun Düğünü", Peter Çaykovski "Maça Kızı"Gioacchino Rossini "Sevil Berberi", A r t h u r Honegger "Jeanne d'Arc au Bucher" ve Gott fried von E ine m "Yaşlı Ka­ dının Ziyareti". Kurum böylece beş yeni e s e r i repertuarına katmış olacak; Verdimin "grande ope­ r a " akımı özentisiyle yaptığı ilk denemelerden "Don C a r ­ los", Donizetti'nin İtalya'da Leyla Gencer'in istediği ve desteği ile yüzyılı aşkın bir süre sonra t e k r a r sahne ı ş ı ­ ğına kavuşan "Anna Bolena"sı, Çaykovski'nin Puşkin öy-

küsü üzerine bestelediği l i ­ rik "Maça Kızı" Honegger'in Ük sahnelişinde geniş yan­ kılar uyandıran "Jeanne d ' A r c r ı ve çağımız o p e r a s ı ­ nın son yıllarda gerçekten i l ­ ginç ve kolay anlaşılır bir ör­ neği olarak kabul edilen Ei nem'in "Yaşlı Kadının Ziya­ reti". Ekim ayının ü k haftasında perdesini "Don C a r l o s " ve "Don Pasquale" ile açıyor İstanbul Devlet Opera ve Ba­ l e s i . Her iki "Don"dan ilkinin sahneye dramatürjideki bir t a r t ı ve yargı eksikliği sonucu getirildiği inancında­

yız. Opera yorum ve uygula­ masında çok gelişmiş sayısı sınırlı kurumların r e p e r t u a ­ rına a r a - s ı r a katılan "Don Carlos"un Schiller'in roman­ tik idealizmini yansıtan çağ­ dışı kalmış, batı tarihinde b i ­ l e unutulmuş ve unutulması istenen konusu ve zorunlu u zatmalarla işlenmiş müzik dokusuyla seyircimiz ü z e r i n ­ de nasıl bir etki bırakacağını kestirmek kolay olsa gerekti. Kurumun programında Franz L e h a r ' ı n "ŞenDul" ve Emmerich Kalman'ın "Kon­ t e s Maritza" adlı operetleri yer alıyor. Viyana operet s a ­ natının bu klasikleşmiş iki örneği Birinci Dünya Savaşın­ dan ulaşan melodileriyle pek çok yaşlımıza tatlı a n l a r y a ­ şatacak, a n ü a r uyandıracak­ t ı r . Mevsimin müzikli çocuk oyunu ise Ralph Maria Sieg e l ' i n " K ü l Kedisi". Oratoryolar programın en olumlu dizileri a r a s ı n d a . . . E s e r l e r şunlar: Ahmet Adnan Saygun "Yunus E m r e " , Cari Orff "Carmina Burana" ve "Catulli Carmina", Joseph Haydn "Mevsimler", Bir de İgor Stravinski'nin anlatımlı koreografik e s e r i "Askerin Öyküsü" sahnelenecek. 1972-1973 mevsiminin de İstanbul Devlet Opera ve Ba­ lesine başarılı bir çabave ve­ rim getirmesini d ü e r i z .

FAR UK YEN ER HİNT M Ü Z İ S Y E N İ A L A U D D İ N HAN Ö L D Ü Hindistan'ın dünyaca ünlU müzisyenlerinden üstad A l a u d din H a n , g e ç t i ğ î m i z h a f t a l a r d a , yüz on yaşında ölmüjtür. İ c r a c ı l ı ğ ı yanında/besteci ve öğ­ retmen olarak da Un yapan A lauddin Han on sekiz müzik a leti ç a l a b i l m e k t e y d i . Klâsik müzik alanında geleneklerine sıkı sıkıya bağlı kalan sanatçı, Hindistan müziğine nota siste mini getiren ö n c ü l e r d e n d i . . .


OLİMPİYAT'TA SANAT l a n , g e z i n t i ve spor parkları insanların yaşamına katkıda bulunmağa devam etti. GRAFİK S A N A T L A R

1 A T O Olimpiyatları yall t f / £ nız spor değil,ay­ nı zamanda kültür ve sanat olimpiyatları oldu. Olimpiyatlar tarihinde ilk kez spora paralel olarak sanatın çeşitli kollarına yer verildi ve y a r ı ş m a l a r yapıldı. , Ama bu y a r ı ş m a l a r ı n bir çok kah­ ramanı ortada görünmedi ve altın madalyalarla kutsan­ madı. Olimpiyatlarla ilgili s a ­ nat ve kültür çalışmalarına beş yıl önce başlanmış ve ba­ zı y a r ı ş m a l a r açılmıştı. Mi­ mari , r e s i m , grafik alanların­ daki bu y a r ı ş m a l a r a dünya­ nın en büyük sanatçıları k a ­ tıldılar. Bu arada 250.000 ç o ­ cuğun katıldığı bir resim ya­ r ı ş m a s ı da düzenlendi ve ka­ zanan ilk üç çocuk sanatçının r e s i m l e r i olimpiyat k a r t l a ­ rında kullanıldı. MİMARLIK

Mimarlık alanında açılan yarışmayı,ünlü m i m a r F r e i Otto'nun projesi kazandı. . Bu proje uzay çağının bütün tek­ nik olanaklarının ve zevkinin bir sembolü olan büyük bir mimari anıttı. Bir yapay gö­ lün çevresinde, ü z e r l e r i cam elyafından çadırla örtülü üç ana spor y a p ı s ı , b i r açıklık neşe,aydınlık ve şeffaflık h a ­ vası içinde, yapısal değerlere insanî ölçüler kazandırdı. Olimpiyatlar bitince bu anıt ya­ pılarla beraber öğrenci yurtMünih'teki,uzay çağına u y g u n , dev mimari anıtın m a k e t i . Bu a nıt cam elyaftan yapılmış çadır tentelerle örtülü üç büyük ya pıdan meydana g e l m i j t i r .

Grafik sanatlar da olim­ piyatların atmosferini biçim lendirmede, değerlendirmede büyük rol oynadı. Afiş .amblem, b i l e t , b a y r a k , b r o ş ü r , katalog, p r o g r a m , i ş a r e t l e r , tabelalar, madalyalar v. d. Dünyanın beş kıtasından gelecek binlerce insan ve olimpiyatları izliyecek mil­ yonlarca kişinin konuştukları Dünyanın en büyük grafik sa natçısı Polonyalı Jan Lenica' nın olimpiyat a f i ş i .

dil ne olursa olsun,tümüne a y ­ nı biçimlerle h e r ş e y anlatılabilmeliydi. OTL AICHER yönetimin­ de 37 yaratıcı kişinin b i r l e ş ­ mesi ile, grafikçiler, bu konu­ da yapılabilecek, en güzel, en mükemmel çalışmayı gerçek­ l e ş t i r d i l e r . En yalın çizgi l e r l e herşeyi anlatabilecek, TOKYO Olimpiyatlarından bu yana gelişen "Yeni Hiyerog­ l i f diyebileceğimiz çalış­ mayı uyguladılar. Bu i ş a r e t ­ l e r , harfsiz kelimesiz, s a d e ­ ce gözlerle insanların anla­ şabileceğini ispatlıyordu. Ünlü ressam Eduardo C h i l l i da'— nın olimpiyat a f i j i .

Olimpiyat organizasyon komitesi başkam WlLLf DA UME ilk konuşmalarından b i ­ rinde "önce renkleri seçmek­ le başladık" diyordu "MÜNİH ve civarının renklerini seç­ tik, aydınlık, neşeli, parlak renklerdi bunlar. "Ayrıca her renk anlatıma yardımcı ol­ makta, örneğin, mavi olimpi yatları,yeşil basın ve tele vizyonu,portakal rengi tek­ nik g ö s t e r i l e r i , anlatmaktay di.

Olimpiyat oyunlarını .dün­ yadaki zevk ve alışkanlıklara aykırı olmayan,fakat yine de K o l l e k t i f sanat çalışmalarının bir örneği olan K i e l ' d e k i y e l ­ ken yarışmalarını gösteren afiş


grafik ve plastik değerlerini koruyan bir anlatım yolu ile sunmak gerekliydi. Bunun i çin fotoğraflardan yararla­ nılarak, her y a r l ş m a i ç i n a y ­ rı afişler h a z ı r l a n d ı . . . Bu afişlerde kullanılan teknik ve renkler olimpiyatların ka­ rakterini taşıyor ve bir ü s ­ lûp birliği yaratıyordu. Bütün b r o ş ü r l e r , biletler, p r o g r a m ­ l a r aynı tutum içinde gerçek­ leştirildi. Spor alanlarında çağdaş dünyanın en yetenekli, en güç­ lü insanlarına y a r ı ş m a o r t a organizasyon ( mı hazırlıyan komitesi, kendi alanlarında yıllardır y a r ı ş a n , t ü m e n g e l ­ leri aşarak belli r e k o r l a r kırmış diyebileceğimiz kişi lere,plastik ve grafik sanat­ çılarına çağrıda bulundu. Hiç bir ön fikirle veya biçimle kayıtlanmadan olimpiyatlar i çin afişler yapmalarını iste di. Aralarında İTALYANMarini, ALMAN Hartung, PO LONYALI Lenica, AVUSTUR­ YALI Kokoşka, MACAR asıllı A t l e t i z m karşılaşmaları i ç i n y a pıjan afiş.

A

MÜZİK V E T İ Y A T R O

« ••.

^r zszszsz^zszszsz SZ^zS2SzSzS/\\'/\"

2S2SzSi2S2SZSi2S2 -i, 2- Ss z ^ z ^> /*\ Z _^ z \ / /\/K/\/ ^\Z-\2.\' Sr S^S-^ J/T\ srSr )Z\Z5 ?\ ~/J\/_ v

:k i s

/V ^

\ / \

s

\/'^)(

\ / \ / ^

/\/\/\/^ \/\/_\7 /\/_\/\/\/\

/\

/ \ / \

^r SZ / \ f \

ZT\1 \ Z \ / ^\Z\ /. ? \ /

ara

Ünlü İ n g i l i z Sanatçısı Peter Phillips'in atletizm a f i ş i .

Gene türlü salonlard r e s i t a l l e r , müzik konferan l a n ve hafif ş a r k ı l a r gece Ünlü Fransız ressamı Pierre ulages'ın olimpiyat a f i ş i .

•<k

Ifc

Z

jm5L

? &

1972 yılı boyunca Olimpi­ yat Oyunlarının yer alacağı Münih,Kiel ve Augsburg şe­ hirlerinde zaman zaman ola­ ğanüstü kültür ve sanat h a r e ­ ketleri planlandı. Bu h a r e k e t ­ l e r 26 Ağustos-10 Eylül gün leri arasında yoğunlaştı. Ö r ­ neğin Münih'de opera ve t i ­ yatro gösterileri için başta "Ulusal Tiyatro" olmak ü z e ­ re irili ufaklı dokuz sahne \senfonik k o n s e r l e r , oda m ü ­ ziği ve r e s i t a l l e r için altı s a ­ lon ayrıldı. Bu arada program ç a l ı ş ­ maları geleneksel "şenlik" anlamına yönelmiş ,ağırlık Al­ man ulusunun vazgeçemediği müzik ve lirik tiyatroya kay-

Aynı günler boyunca ] lano'nun "La Scala", Londî nın "Sadler's Wells"opera r u m l a r ı Münih 'in , Stockhc Kraliyet ve Sofya Ulusal ot r a l a r ı Kiel'in konuğu oldu. ondört gün içinde Münih'de tuz,Kiel'de oniki, Augsbuı da onbir opera sunuldu. Her şehirde y e r alan a ayrı bale g ö s t e r i l e r i , k o r o kapsamına cazı da alan ç daş müzik geceleri dışıı yalnız Münih'deki ondört s fonik konsere katılan ko o r k e s t r a l a r ı belirtirsek İJ Olimpiyat Oyunları'nınkül ve özellikle müzik alanı ulaşılması çok güç bir dü: ye nasıl vardığını daha a seçik görürüz : Moskova 1 larmoni, Japon Radyo-Te vizyon Kurumu Senfoni, S vak Filarmoni, Berlin Fil moni, Viyana Filarmoni, I ipzig Gewandhaus,Münih ] larmoni ve Stuttgart Fih moni o r k e s t r a l a r ı .

V

^s^

O l i m p i y a t l a r d a k i grafik çalış­ malar "Yeni h i y e r o g l i f " d i y e b i ­ leceğimiz bir metodla yapıl mış ve sadece g ö z y o l u y l a her kesin anlayabilmesi amacı sağ­ lanmıştı.

^rl

SzSzSi r \/\( Y ^c \ 6%( \Y\ZV \S ~7 Ss Z \ Z \ Z \ / \ Z \ Z \1Z S

ü

VASERELLY, RUS asıllı Po1 ıakof, İSVİ ÇRE Lİ Bili gibi çok ünlü 21 sanatçıya afişler yaptırıldı. Bu afişlerden s e r ­ giler düzenlenerek, dünyanın belli başlı büyük kentlerinde a ç ı l d ı . . . Sayfalarımızda bazı örneklerini gördüğünüz bu af i ş l e r a y r ı c a satışa ç ı k a r ı l a ­ rak sanat ve spor meraklıla­ rının koleksiyonlarında en seçkin yeri a l d ı . . .

"Modern sanatın en büyük özelliği yaşamımıza katıl­ maktır" diyen Matisse y a ş a ­ yıp XX. Olimpiyat oyunlarını görebilseydi,sanatın ve s a ­ natçıların yaşamla bu denli iç içe oluşundan herhalde bü­ yük kıvanç duyardı.

\

}^*N

—^âW —^sİV

$%

Oiyrti|ji»(.'tıe Spiolo MOMtlM 197?

mıştı. Bu anlayışın sonucu olarak lirik tiyatro gösterileri arasında Güney Koreli b e s t e ­ ci İsang Yun'un " Sim Tjong" Çek bestecisi Rafael Kubelik'in "Cornelia F a r o l i " , Al­ man bestecisi Joachim Lud— wig'in "Rashomon" adlı ope­ r a l a r ı , gene Alman bestecisi Karlheinz Stockhausen'in "Aqua Divina" adlı sahne ora­ toryosu ve Avusturyalı b e s ­ teci Gerhard Wimberger'in "Hayat K u r a l l a r ı " adlı o p e r e ­ ti dünyada ilk defa Olimpiyat Oyunları sürerken sahnelen di. Sanat tarihi böylece bu e s e r l e r i n "ilk defa"sı ile say­ falarına Olimpiyatları da ka­ tıyor, spor ve sanat k a v r a m ­ l a r ı bağlanıyor, kaynaşıyordu

rini bir yana bırakıp "fc lor" konusuna da değineliı Münih ve Augsburg şehiı ri b e r a b e r c e bu alanda gt müze kadar gerçekleşenle kat kat aşarak "dünya rel ru"nu kırdılar. "Latin Ar rika","Afrika" ve " Japor haftalarına ek olarak Ol: piyat Oyunlarına folklor 1 lulukları ile katılan ülke sayalım :Fransa, Portekiz. manya, Meksika,Güney Kc Hindistan, Polonya ve ev s bi Bavyera. Daha pek çok ayrıntı şında yalnız kaba hatla açıklamaya çalıştığım böj sine zengin bir uygularr bizim de yerimiz olamaz ı <& diye düşünmemek imkân


SİNEMATEK BU SEZON İLGİNÇ BİR PROGRAM VADEDİYOR nümüzdeki aylarda, yeni salonunda i k i n ­ ci y ı l ı n ı dolduracak olan Türk Sinematek'î 197273 mevsimi i ç i n üyelerinin karşısına güçlü bir program­ la çıkacak.Klâsiklere daha a z , modern yapıtlara daha çok yer v e r e c e k t i r . . . Bunun nedeni sinemanın günümüz­ d e , ö z e l l i k l e genç yönet­ menler e l i y l e , y e n i çağdaş boyutlara ulaşması ve sine­ maseverin piyasa sinemala­ rında bu eserlerden çok a z ı ­ n ı , o da tesadüfen i z l e y e b i l mesidîr.

Ö

limpiyat okçuluk afişi,fotoğraf sanatından yararlanılarak yaprn k o l l e k t i f bîr çalışma o l d u .

Yurtdışı gezilerinde oılu tenkitler derleyen Cum•başkanhğı Senfoni Orkestını sadece tek konser için rseydik "Hayır.' "mı dene­ ti ?Bestecilerimize"01imat" kavramından esinli eısmarlasaydık çalınıp söv­ meyecek , yahut oynanma ak mıydı ?Aynı zamanda let hizmetlisi olarak ma­ llan yetişmiş üç-beş s a ;ımızdan hiç değilse biri solist" olarak göndermek meydik "Olmaz."' cevabı alacaktık ?Ve hele " foK -

lor"konusundaki umursamaz lığımıza ne demeli?Hani n e ­ rede o zaman zaman yurtdışı gezilerine çıkıp birincilik derleyen,nerede turist gemi­ lerini karşılamak için sefer­ ber edilen topluluklar? Bilmeyiz, "umarız bu bir ders olur" deme k bir yarar sağlar mı?Bundan önce gel­ miş geçmiş bu tür olaylarda­ ki davranışlarımıza bakar­ sak böyle bir yarara inanma­ nın güçlüğü çıkar ortaya.. .

Sinematek'inyenî mev­ simdeki en önemli girişimi "Dünya Sinemasının Genç Ö n c ü l e r i " adı altında çeşit­ li ü l k e l e r i n genç ve dinamik sinemacılarının birer ikişer örnekle tanıtılmasıdır.Bu si nemacılar arasında,Brezilya sinemasının uluslararası planda en çok başarı kazan­ mış önemli ismi Glauber Rochaj Amerikan si nemasının genç kuşağının Hollywood dışında filîm çeviren ve çok başarı kazanmış olan i s i m l e ­ ri David ve Albert Maysles Fransa'dan Jean-Luc Godard bulunmaktadır. Sinematek'in Ekim ayı programı ise üç ana gösteri d i z i s i , önem I i modern klasik­ l e r , 4 . A l t ı n Koza Şenliği f i limlerinden seçmeler ve ü l ­ kemizi ziyaret edecek olan ünlü aktris Claudette Col bert'e saygı gösterilerinden meydana gelmektedir. M o ­ dern klâsikler arasında K o zintsev'in ünlü " D o n K i ş o t ' u Tarkovsky'nîn "Andrei Roublev" başeseri/vtankiewicz'in Bette Davis'li "Perde A ç ı l ı y o r " u , Kawalerowicz ve Z a nussi'nîn fîlîmleri bulun­ maktadır. Ekim ayının en önemli ö z e l l i k l e r i n d e n biri de haf­ tada i k i kez canlı-resim,serüven,güldürü filimlerinin önemli ve faydalılarının s u ­ nulacağı " Ç O C U K SİNE­ M A S I " gösterilerine başlan­ masıdır.

SEMİH BALCIOĞLU: 44 yaşındadır. İstanbulda doğdu. Güzel Sanatlar Aka­ demisini bilirdi. Yurtiçi ve dışında 17 ödül kazan di. 7 sergi açtı, 4 karika­ tür Albümü vardır.

FERRUH DOĞAN: 40 yaşındadır. 27 yıldır kari­ katür çizmektedir. 'Asrileşen Köy ' ve "Çizgili Dün­ ya" isimli iki albümü ya­ yım lanmış tır.

NEHAR TÜBLEK: 48 yaşındadır. Manastır ' da doğdu. Ka ba taş Lise s in i bi­ tirdi. Hürriyet Gazetesin de çalişlyor.Bordighera 'da üç yıl önce "Altın Pal miye", dört yıl önce "Al­ tın Hurma" aldı.

TONGUÇ YAŞAR : 40 yaşındadır. İstanbul ' da doğdu. 1952 yılında karika­ tür çizmeye başladı.1969'da "SÜLÜNAME"adh ka­ rikatür kitabı çıktı.


BU YIL TÜRK SANATININ YUZUNU KARİKATÜRİSTLER GÜLDÜRDÜ undan önceki yıllarda olduğu gibi, Türk K a r i ­ katürcüleri bu yıl da ul u s l a r a r a s ı yarışmalardan ö düller getirdiler ve Belçika da iki büyük ödül, İtalya'da üç armağan a l a r a k 1972'de Türk sanatının yüzünü güldürdüler. Belçika'nın K n o k k e - H e ­ ist ilinde düzenlenen onbirinci mizah festivalinde, F e r ruh Doğan karikatür dalında, Tonguç Yaşar spor karikatürü dalındaki "Büyük Ödül" l e r i kazandılar. UNICEF y a r a r ı ­ na düzenlenen bu u l u s l a r a r a ­ sı yarışmada; karikatür, spor karikatürü, grafik, afiş, kitap kapağı ve r e s i m l e r i , posta kartı, gazete ve dergi ilân

B

FERRUH D O Ğ A N ' . n B e l ç i ­ ka'da büyük ödül alan y a ­ zısız k a r i k a t ü r ü .

NE HAR TÜBLEK'in Bordîghera'da

"Venedik'i Kurtarmalıyız" konusunda Turizm Armağanı alan karikatürü.

resmi) alanlarında birer bü­ yük ödül dağıtıldı bu yıl. F e r r u h Doğan ve Tonguç Yaşar Knokke-Heist'ta dü­ zenlenen törende,25.000 Bel çika Frangı (Yaklaşık olarak 8.500 T.L) olan ödüllerini aldılar. Töreni veren Belçika radyo, televizyon ve basınının ortaklaşa yorumu şu oldu : "Belçika'ya ilk kez gelen Türkler, ödülleri alıp gitti­ l e r " . Çünkü 11 yıldır yapılan bu yarışmaya, Türk sanatçı­ l a r ı ilk kez katılıyordu. İtalya'da Marostica'da yapılan Dördüncü Uluslara­ rası karikatür yarışmasında Semih Balcıoğlujüri özel a r ­ mağanını aldı.

Bordîghera'da düzenlenen mizah festivalinde üç Türk karikatürcüsü ödül k a z a n d ı . . . Mizah festivallerinin en e s k i ­ si olan Bordighera, bu yıl 25 inci yılını k u t l a d ı . . . Mizahın çeşitli alanlarında yarışılan bu festivalde, bu yıl mizah h i ­ kâyesi alanında Haldun Taner de ikincilik ödülünü aldı. Türk karikatürcülerinden Semih Balcıoğlu PaoloEmilio Taviani (Maliye Bakanı) a r ­ mağanını; F e r r u h Doğan, Regione Liguria armağanını, NeharTüblekde"Venedik'i K u r tarmalıyız"konusunda Turizm armağanını kazandılar.

T O N G U Ç YAŞAR'ın Bel­ çika'da spor konusunda büyük ödül alan yazısız karikatürü.

SEMİH BALCIOĞLU'nun Bordîghera'da özel ödül alan yazısız karikatürü.

FERRUH D O Ğ A N ' m Bordîg­ hera'da bölge ödülü alan yazısız k a r i k a t ü r ü . SEMİH BALCIOĞLU'nun İtalya'da Marostica'da öze I ödü I al an karikatürü


1972: PİCASSO YILI PABLO P İ C A S S O ' N U N 9 0 . YAŞI B Ü T Ü N DÜNYADA ' l Q ' Y Q sanat dünyasında I t J f £• Picasso yılı o l a ­ rak kabul edildi, nlü sanatçının 90'ıncı yaş ünü bütün dünyada çeşitli s a ­ at olaylarıyla kutlandı. Louve Müzesi, tarihinde ilk kez, aşıyan bir sanatçıya Büyük Galerisini a ç t ı . . .Picasso'dan eçmelerin sergilendiği bu erginin açılışını Fransa !umhurbaşkanı Pompidou aptı ve "Bu bir Picasso s e r ­ i s i değildir, bu, yaşamak ve Skircrnınyayınladıgı albümde Ara alışmâkiçin F r a n s a ' y a y e r - G ü l e r ' i n objektifinden Picasso...

\ra Güler, Picasso tarafından kabul olunan ve resimlerini çeebilen birkaç fotoğrafçıdan biri oldu.Resimde Picasso i l e . . .

eşen büyük bir sanatçıya Fransa'nın teşekkürü dür" d e ­ li. New- York*un en büyük iki a l e r i s i Picasso'nun 70 yıllık alışmalarından örnekler serg­ ilediler. ÇeşiÜi ülkelerdeki a ş k a sergilerin yanı sıra adyolar ve televizyonlar i l inç p r o g r a m l a r düzenledier. Bir çok yayınevi, bu a r a a ünlü Skira, Picasso için ö el albümler yayınladılar . . . kira'nın yayınladığı nefis a l •ümün kapağını, Türk fotoğafçısı Ara Güler'in fotoğrauıın süslemesi bizim açı­ nızdan bu kutlamalara tek atkı oldu. 1881 yılında doğan ve yetn i ş yıldan beri r e s i m yapan Picasso, tarihin en ünlü r e s ­ samıdır. Michelangelo, Rem>randt,C6zanne hayatlarında o-

8)

ması hem yaratma gücü, hem de servetindeki artış üstüne fikir vermektedir. Ama bu büyük servet r a ğ ­ men " P a r a onun için boş bir kağıt parçasından başka şey değildir"diyor İngiliz sanatçı­ sı ve eleştirmeni M. Ayrton. Picasso, fırçası ile her i s t e ­ diğini alabilmektedir.. .İkinci Dünya Savaşından sonra.Cannes yakınlarında bir villayı beğendiği zaman, kaç e s e r i ile onu alabileceğini s o r m u ş , sonunda bir kaç siyah beyaz

KUTLANDI

çalışmasını v e r e r e k villayı almıştı. Para işleriyle ve g e ­ rekli malzemenin alınması i le dördüncü k a r ı s ı , 41 yaşın­ daki Jacqueline R o q u e u ğ r a ş ­ maktadır. Bir İspanyol r e sim ö ğ r e t ­ meni olan Picasso'nun baba­ sı, oğlunun 15 yaşında g ö s t e r ­ diği büyük b a ş a r ı üzerine f ı r ­ çalarını ona t e s l i m e t m i ş t i . . . Picasso o günden beri bitmek tükenmek bilmeyen bir e n e r ­ ji ile çalışmaktadır. Cannes yakınlarındaki 35 odalı v i l l a -

Picasso, study osun da poz veriyor . . .

nun ününün onda birine sahip olmamışlardır. Teknik g e l i ş ­ m e l e r Picasso'nun adını ve es e r l e r i n i dünyanın dört bucağma götürmüştür. • . Picasso, aynı zamanda t a ­ rihin en zengin s a n a t ç ı s ı d ı r . . Serveti 750 milyon doların (11 milyar 250 milyon TL) üstün­ dedir. Geçen her yıl bu s e r ­ vete 200 milyon liranın üs­ tünde bir birikim eklenmek­ tedir. Marlborough G a l e r i s i ­ nin verdiği değerlere göre Pi­ casso'nun bir yağlıboya t a b ­ losunun fiatı 750. 000 TL ile 2.250.000 TL. arasında, bir siyah beyaz çalışması ise 100.000-400.000 TL .arasında değişmektedir. 1969 yılı ba­ şından, 1970 şubatına kadar 13 ayda 167 yağlıboya, 45 siyah beyaz çalışmasını t a m a m l a ­

1901 yılında yaptığı kendi port­ resi ile (Solda) , 1964 yılındaki kendi portresi (Üstte)sanat dev­ releri arasındaki farkı açıkça gösteriyor. (Soldaki resim New York Modern Sanatlar MUzesin-

dedir.)


m

-•• * \

"Türbanlı Kadın"Fernanda O l i ­ ver (1906) pembe günleri temsil ediyor.

sında her gün sekiz saat dü zenli olarak r e s i m yapıyor. Picasso, kapıları e l e k t r o ­ nik cihazla kontrol edilen ve ancak altı yedi kişiye t açılan villasında, a r a s ı r a /çok y a ­ kınlarını kabul ediyor.En çok görüştüğü kişiler: Ressam Edouard Pignon ve e ş i , P i c a s so f nun bir biografisini yazan Douglas Cooper, sanatçı Jean Miro : boğa g ü r e ş ç i s i Dominguin ve " P i c a s s o : Savaş, Ba­ r ı ş ve Aşk" filminin yönet­ meni Lucien Clerque. Uzun yıllardır faşizmle savaşan ve Franko yönetimiy­ le mücadele eden Picasso, İspanyol mültecilerden d e s ­ teğini esirgemiyor. Gözlerinin biraz zayıfla­ m a s ı ve biraz ağır işitmesi dışında Picasso'nun sağlık du­ rumu iyi.Kbnuşulanların bazı yerlerini dudak h a r e k e t l e r i n ­ den anlamağa çalışıyor. Ama içinde kaynayan sanat a t e ş i y ­ l e - m ü c â d e l e gücünü y i t i r m i yor ve şöyle diyor: ""Resim yaparken birdenbire ölmek­ ten daha iyi ne bekliyebili rim ki."

Picasso'nun Kadınları "Madame Picasso " O l g a Khok lova Picasso.(1923) Klâsik tema­ lara dönüşü canlandırıyor.

Picasso'nun sevgilileri ve e ş l e r i onun modelleri ve ilham kaynağı da olmuşlardır. Bazı e l e ş t i r m e n l e r Picasso'nun hayatını, kadınlarına göre d e v r e l e r e ayırırlar. " Jacqueline'in Portresi" (1954) realizmi temsil ediyor.

"Rüya" Marie TheY6se Walter (1932) ajkın canlanmasının t a b ­ losu.

"Dora Maar"(l938)güçlü çalış­ maların ö r n e ğ i .

Picasso'nun iki konuşması

"Sanatta

anlamak gerekli değildir »

Büyük sanatçı Pablo Picasso'nun sanat Usfüne kitabı,yazı lan yoktur.Şimdiye kadar sa­ dece iki konuşma yapmıştır: B e n c e , r e s i m d e "aramanın" hiç bir anlamı yoktur. İş, düşünmektedir. Bütün ömrünü, talihin karşısına çıkarmasını istediği cüzdanı, gözlerini y e r e dikerek a r a m a k l a geçiren bir adamla kimse ilgilenmez. A r a ş t ı r m a merakı, çok kez r e s m i çığırından ç ı k a r m ı ş ve sanatçının bir takım zekâ oyunlarına saplanmasına yol a ç m ı ş t ı r . Modern sanatın belki de en büyük yanılgısı budur. Modern r e s m e k a r ş ı cephe alıp doğalcılığı ( n a t u r a lizm ) savunanlar vardır. Bilmek i s t e r d i m , kimse doğal bir sanat e s e r i görmüş müdür ? Doğa ve sanat a y r ı ş e y ­ l e r olduklarına g ö r e , aynı şey olamazlar. Sanat yoluyla doğada var olmayan şeyler üstüne görüşümüzü b e l i r t i r i z . Kübizmin, öbür r e s i m türlerinden farkı yoktur. Aynı ilkeler ve aynı kurallar hepsinde g e ç e r l i d i r . Kübizmin u zun süre anlaşılmamış oluşu, bugün bile birçok kimsenin bunda bir anlam göremeyişi neyi d e ğ i ş t i r i r ? Ben İngiliz­ ce bilmem, İngilizce bir kitaptan bir şey anlamam. B u n ­ dan , İngiliz dilinin var olmadığı anlamı çıkmaz ; bilme­ diğim bir şeyi anlıyamadığım için kendimden başkasını niçin suçlu bulayım ? " G e l i ş m e " sözcüğü de sık sık kulağıma çal iniyor. Ken­ di sanatımdaki gelişmeyi hep s o r a r l a r bana. Benim için sanatta geçmiş ya da gelecek diye bir şey yoktur. Bir s a ­ nat yapıtı h e r çağda canlılığını s ü r d ü r e m i y o r s a hiç d u r ­ mayın onun üstünde. skiden bir r e s i m , çeşitli e v r e l e r d e n geçe geçe t a ­ mamlanırdı. Ressam h e r geçen gün yapıtına yeni bir şey katardı. Resim, toplamaların toplamıydı.Benim için i s e , r e s i m , y ı k m a l a r ı n toplamıdır. Bir r e s i m y a p a ­ r ı m , sonra bozarım. Ama sonunda hiç bir şey yok olmaz; bir yerden çıkardığım kırmızı başka bir yerde b e l i r i r . Soyut sanat yoktur. Sonradan gerçekle ilgili bütün e t ­ kileri yok etseniz bile, daima başlangıçta belirli bir n o k ­ tadan başlamak zorundasınız. İnsan doğaya k a r ş ı gelemez. Ressam ne kadar "özgür" olursa olsun, bu özgürlük a n ­ cak ayrıntılarda kalır. "Figüratif" ya da "non-figüratif' sanat diye bir şey yok­ tur. Metafizikte bile d e ğ e r l e r sembolik "figür"lerle gös terilir."Non-figüratif",yani hiç bir biçime dayanmayan bir r e s i m türünden söz etmenin ne denli gülünç olduğunu bir düşünün... Ressamın içi dolar dolar, sonra da boşalır. Sanatın bütün s ı r r ı işte budur. Fontainebleau ormanında gezmeğe giderim. Yeşil hazımsızlığına tutulurum. Bu duyguyu mu­ hakkak bir r e s m e boşaltmam gereklidir. O r e s m e yeşil hükmeder. R e s s a m , duygularını ve düşlerini içinden b o ­ şaltmak için r e s i m yapar. Herkes sanatı anlamak i s t e r . Bir kuşun ötüşünü a n l a ­ maya ç a l ı ş ı r mıyız? İnsan niçin geceyi, çiçekleri, ç e v r e ­ sindeki her şeyi anlamaya çalışmadan s e v e r ? Ama sanata gelince ille de anlamaları gereklidir ! Herşeyden önce,bir sanatçının yaratmak zorunda bulunduğunu, onun dünyanın ufacık bir parçasından ibaret olduğunu ve kendisine, anla­ madığımız halde hoşumuza giden nice nice şeylerden d a ­ ha çok önem verilmemesi gerektiğini, ah bir a n l a s a l a r ! Resmi açıklamaya çalışanlar çoğu kez boşuna nefes tüketmektedirler...

E


Yeni Yayınlar

TARIK

DURSUN

DEĞİŞİK BİR TEKRAR "GÜLLÜCEYİ SEL A L ­ DI"-Yusuf Z i y a Bahad ı n lı'nın r o m a n ı . H U r Y a y m 2vi,İstanbul. 2 0 4 say^â, 1 2 , 5 l i r a .

EÇEN pazar,bütün Tür kiye gazetelerinde bir küçük haber yayınlandı, İğinizi çekti mi, bilmiyorum. Konya'nın Yükselen köyünde , 965 yılında bir nüfus sayımı sapılmış .toplamnüfus,87O çıkmş.Beş yıl sonraki sayımda

G

ise,2263 olarak saptamışlar bunu. Böyle olunca da - yasa­ lara göre- köyde belediye ör­ gütü kurulmuş, köy "kasaba" laştırümış.Bir köye belediye örgütü kurulması, o köy ün bü­ yüyüp "kasaba"laşması .elbet­ te iyi, olumlu, yar arlı birşey . Gelin görün, öyle değilmiş du­ rum ; bu yüzden köylü ikiye bölünmüş, kimi "kasaba"ola­ lım, kimi de olmayalım diye tutunmuşlar. Çekişme, sonun­ da Köy İhtiyar Heyeti'nin İç­ j işleri Bakanlığına başvurup

ÇEŞİTLEME " P A R D A Y A N ' I N M İ L Y O N L A R I " : (MİchĞİ Z e v a c o / C e mîl Cahit Cem) İlk gençlik y ı l l a r ı m ı z ı n unutul­ maz şövalyesi Pardayan,elinde k ı l ı c ı y i n e haksız­ lıkların üzerine tek başına y ü r ü y o r . Y i n e y o k s u l ­ lardan , ezilmişlerden, haksız lığa uğramışlardan yana.Basından geçmedik serüven de kalmıyor ta bii. Kaçmalar,kovalamalar, izlenmeler, kavgalar, yenmeler ve yenîlmeler.Pardayan'ın sevgilisi F a usta da olanca şeytanlığı ile bu romanda boy h e ­ d e f i . G e l e c e k t e k i uzun kış geceleri i ç i n gerçek bir avuntu.(Başkan Y a y ı n l a r ı , İ s t a n b u l , 4 3 3 sayfa, 15 l i r a ) . "AVARE YILLAR": (Orhan Kemal) Yazarının i l k fakat en güzel romanlarından.Daha olmamı§ın getirdiği güzel burukluk,yeni yetmeliğin alabildiğine başı­ boşluğu, hiç eksik olmayacakmış duyusunu veren kijisel özgürlük (bu,yasama kavgasına,ekmek der­ dine,düştükçe giderek y i t e c e k t î r ) ve d e l i k a n l ı l ı k serüvenleri.Orhan Kemal'i Orhan Kemal yapan romanların basında bu "Avare Y ı l l a r " geliyor.(Varhk Yay in l a n , İstanbul, 192 sayfa,8 l i r a ) . "HANÇER":(Harold Robbins/Suna Develîoğlu)Ünlü ör­ güt Mafia üzerine roman döktürmek,herhalde M a ­ r i o Puzo ve "Baba" i l e başlamadı.Gelin görün k i , doruğa vans Puzo ve romanıyladır. Bu köyle b i l i ­ nince e l i kalem tutan nice Amerikan yazarı M a ­ f i a romanı yazma modasına kendilerini k a p t ı r d ı ­ lar.Oysa piyasa romancılığında say ıs iz" best-se I l e r " l e taç giymiş bir Harold Robbins'in buna i h t i ­ yacı mı v a r d ı ? "Hançer"deki kadın kahraman sevdiği adam M a fîa'dan çıkınca i k i arada bir derede k a l ı y o r . . . Bu kalış v e kendi i ç dünyasıyla çevresel çekişme de Robbins'e sayfalar dolusu yazma imkânını sağlı­ y o r . Bir dirhem bal i ç i n bir çeki odun çiğnemeye hazırsanız,buyrun'.'(Nil Y a y ı n e v i , İ s t a n b u l , 274 say fa, c i l t l i , 15 l i r a . )

®

"Bizim köyün nüfusu beş yıl da bu kadar artmaz, bu işde bir iş döndü," demesiyle bir başka yönde gelişmeye başla­ mış. Köy enstitüsü çıkışlı ya zarlar içinde -milletveküliğini ve yayıncılığım saymazsa­ nız- sesi soluğu en az çıkan­ lardan birinin, Yusuf Ziya Bahadınlı'nın yeni romanı "Güllüceyi Sel Aldı" da da konu a sağı yukarı bu' düzeyde. Gül lüce'nin de başına aynı oluş ge liyor.Köy.bir tür ilçe olacak , belediye örgütükurulacak,be lediye başkam ve yöneticile­ ri seçilip işbaşına getirile­ cekler. Yeni bir düzenleme ya­ ni. Ama Güllüce'de dediği de­ dik çaldığı düdük .muhtar Me­ nus Kâhya az buçuk tedirgin. Gerçi yeni düzenlemede bele­ diye başkanlığım garantide görmekte ama köy içinde bir takım çıkar sahipleri- sözge­ lişi bakkal Sadık-işi bozup at­ mak için elinden geleni ardı­ na koymuyor. Nedenini de r o ­ man kahramanlarından Ali şöyle açıklamakta : " . . . Şe­ kerden tut da kumaşa kadar - Sadık' in dükkanında - hepsi var. Sadık' a borcu olmayan Güllüce'liyi zor bulursunuz... Köyün tek bakkalı.Belediye ku­ ruldu mu biyol, Sadık ağamız sudan çıkmış balığa dönecek. Hafta bir pazar kurulacak, her yandan satıcı gelecek,hem de Sadık'ınkinin yarı fiyatına mal satacak,çarşı kurulacak,dük­ kânlar çoğalacak, yol yapıla­ cak, köylünün bir ayağı şehir­ de olacak. iSutun.yumurtan.ya-ğın ayağında para edecek." "Güllüceyi Sel Aldı"da ki­ şiler bu tür çekişmeleri habire sürdürüyorlar, bir bölüğü yönetenleri de arkalarına alı yorlar.daha da güçleniyorlar. Bahadınlı,romanında gerçi bi­ linenin dışına çıkıyor, değişik birşey anlatıyor fakat zor an­ latımla , çok gevş ek bir roman dokusunda yapıyor bunu. Ro­ manın zaman zaman güçsüz lenmesi, tekdüzeliğe vurması hep bu yüzden.

ENOOK SATAN KİTAPLAR BİZDE 1. Baba: M a r i o Puzo (E.Yayın­ l a r ı . 7 . Baskı 20 lira) 2. Kamelyalı Kadın: Alexandre Dumas (Altın Kitaplar 15 lira) 3 . A n ı l a r , S o r u n l a r , Sorumlular (Orhan Erkanlı) 4 . U ç a n O t o m o b i l : (lan Fle­ ming. M i l l i y e t Y a y ı n l a r ı , 10 lira) 5.Böyle Gelmiş Böyle G i t m e z : A z i z Nesin (Bilgi Y a y ı n e v i , Yeni Basım 25 lira) (Bunlardan sonra Barbara C a r t l a n d ' i n bütün romanları haftanın en çok satan k i t a p larındandır)

Milliyet'in İstanbul,Ankara, İzmir,Adana'da çefitli kitabevlerinden aldığı bilgilere dayanılarak düzenlenmiştir..

AMERİKA'DA 1. "Jonathan Livingston Sea­ g u l l " Bach 2. " M y Name is Asher Lev" "Bana Derler Asher Lev" 3."Report to the Commissi­ oner" - " İ l g i l i y e Rapor" 4 . " T h e Winds of W a r " - " S a v a ­ sın Kanatları" 5. "The Dark H o r s e " - " Siyah A f KnebeI

FRANSA'DA I. "Manouche"-R.Peyrefitte 2."Des b l e u s a l ' â m e " - " K a l p ­ teki Çürükler" F. Sağan 3 . " L a Part des c h o s e s " - " N e s ne'nin Parçaları" B.Groult 4 . " D o n Fernando" F. Fournier-Aubry 5. " L 1 Insolence de sa beaute"" G ü z e l l i ğ i n i n Edepsizliği"


" H İ T L E R " ÜZERİNE EN İLGİNÇ K İ T A P

İki Japon yazarından sonra

Amerikalı ünlü psikan list Walter Langer, "Hitl üzerine en ilginç kitap" di yorumlanan b i r e s e r yayınl di. (The Mind of Adolf Hitl 269 sayfa. 10 Dolar ) Lang 1943 yılından beri çalıştığı eserinde Hitler'in dişi yar dılışlı olduğunu, k u r t l a r , başlı yaratıklar ve pornogı fi ile ilgili konulara düşkü lüğünü,atlardan , ayışığınd; korktuğunu ortaya koyuyo

FRANSIZ YAZARI

MONTHERLANT İNTİHAR ETTİ u y ı l i k i Japon y a z a r ı n ­ dan (Mişima ve Kavabata) sonra ünlü Fransız y a z a r ı , Akademi üyesi Henri de Montherlant da intihar e t t i . . . Türkiye'de " G e n ç Kızlar" adlı romanıyla tanınan Montherlant geçtiğimiz cuma günü (22 Ey­ lül) ağzına sıktığı b i r k u r ş u n la yaşamına son v e r d i . . Bırak tığı mektuplarda intihar e d e ­ ceğini açıklayan 76 ya§ındaki yazar,yakınlarına kör olmak­ tan korktuğunu da b e l i r t m i ş t i . Son y ı l ı n ı gözlerinden hasta o larak geçirmiş ve bir k l i n i k t e

B

tedavi görmüştü. Montherlant (doğumu 1896) Birinci Dünya Savaşına k a t ı l ­ mış, yaralanmış ve savaştan sonra yazdığı "Rüya" adlı r o ­ manıyla (1922) üne kavuşmuştu. Bu romanında savaşın amansızlığını anlatıyor,bazı endişele­ r i n i dile g e t i r i y o r d u . "Arzunun Çeşmeleri" (1927), " C a s t i l l a ' l ı Küçük Prenses" (l929),"Yalnız Gezen İnsan Şeytanın B i r i d i r " (1961) gibi romanlarında da g e ­ leceğe karamsar bir gözle b a ­ kıyordu. l 9 3 6 - 3 9 y ı l l a r ı n d a y a ­ yınlanan " G e n ç K ı z l a r " , " K a -

deyince hemen Ç alıkuşu Reşat N u r i G ü n t e k î n ' i yapıştırıyoruz. Savaş ve Barış i l e Tolstoy sanki y a ­ pışık kardeş. Ham let i le Sha kespeare de ö y l e . A m a bazı öyle ünlü eserler var ki y a ­ zarlarının adını anan y o k . . . Haksızlık değil m i ? Bakalım sîz şu soruların kaç tanesini bi leceksîniz.

Denektaşı

1 Moliere'in "Scapin'in D o ­ lapları" adlı komedisini Ay yar Hamza adıyla Türkçeye uyarlayarak sahne d i ­ linin ilk ve en güzel örnek­ lerinden birini v e r m i ş olan vali kimdir? 2 Olmayacak durumlarda kahramanlık taslayanlara "Donkişotluk etme.'" deriz. Pek çok dile deyim olarak Don Kişot (Picasso) giren ve gelmiş geçmiş en sal) adlı romanında nüfus büyük romanlardan biri o artışına k a r ş ı İrlandalı ç o ­ lan Don Kişot'un yazarı cukların yenmesini acı acı kimdir? öneriyordu. Yazarın adı? 3 "Robenson hayatı"da deyim 5 Adamcağız Figaro'nunDü­ olmuştur. Aslındaki yazığünü ve Sevil Berberi adlı mıyle verelim: Robinson iki oyun yazıyor. İkisi de Crusoe romanı kimindir? ünlü operalara libretto o4 Güliver'in Seyahatleri'nin luyor. Mozart ve rtossini'Anglo-İrlandalı yazarı ç a ­ yi biliyoruz. Yazarın adı? ğının en ünlü taşlamacıla­ 6 Bir detektif adı söyle d e ­ rından biriydi. "Küçük Bir nince ilk aklımıza gelen Öneri" (A Modest Propo-

MONTHERLANT dınlara A c ı y ı n " / ' İ y i l i k Şeyta­ n ı " , " C ü z z a m l ı Kadınlar" a d l ı dört kitaplık roman dizisinde de iyimser olduğu söylenemez­ di. " Ö l ü K r a l i ç e " (l942)f'KimDoğacak" (1949) gibi t i y a t r o e serlerinden sonra yine romana dönmüş ve dokuz eser yazmış t i . " K a o s ve G e c e " (1963), " İ ç Savaş" (1965) son romanlarındandır.Anılarını da yazmış ve i k i n c i c i l d i n i I966'da yayınla­ mıştı.

• 39 yaşındaki Sovyet şs Yevkuşenko, Birleşik Ame ka'daki gezisi sırasında dergiye yazdığı "Arzudan./ zuya" adlı ş i i r i için 500-do (7500 T L . ) almış .fakat 11 d< İlikten meydana gelen ş i i r i çin "Şiir uzun,para a z " di) rek 7 50 dolar istemişti. Ş Yevtuşenko'nun bu gezi s n sında tanıdığı "Lolitaelli,Si deralla ayaklı" Hanna adlı 1 kıza duyduğu aşkı anlatmak dır.

NÜVİT

Şerlok Holmes'tir. İngiliz­ ce'de "Elementary, dear Watson.'"(Çok basit, d o s ­ tum Watson!)sözü de d e ­ yim haline gelmiştir. Şer­ lok Holmes ile Dr.Watson' un aynı zamanda spiritu­ alist olan yaratıcısı kim­ dir? 7 İslâm tasavvufu ve Budizm' in etkisiyle yazılmış Sidharta adlı şiirinde bir ş a ­ irimiz büyülü om mani pad m e hum kelimelerini t e k r a r l a r . Çağdaş şiirle alay edenler "om mani padme hum"u hedef a l m ı ş l a r ­ dır, ama şairini pek hatır­ l a m a z l a r . Siz? (Bu şairin yorumu için Profesör Meh­ met Kaplan'ın Şiir Tahlil­ l e r i adlı kitabını salık ve­ ririz. ) 8 Kaptan Ahab beyaz balina­ nın peşinde. Homer'in d e s ­ tanlarını akla getiren Moby Dick, İnsanoğlu'nun yazgı­ sını, uygarlığını, istemini (iradesini)ve açgözlülüğü- ni i ş l e r . Balina r-kötülüğün

ÖZDOĞRU

simgesidir, ama kötülüğü yalnız kendisinin yok ede­ bileceğini sanan Ahab da kötüdür. Moby Dick, genel­ likle, Amerika'nın en bü­ yük romanı sayılmaktadır. Yazarı gününde hiç anlaşı­ lamamıştı. Adı? CEVAPLAR: '(I68I-6I8I) 3 I I ! A I 3 V UDuija|_| # g ' i q a p f ) 4 3 p ; " jDsv V ( 0 e 6 | - 6 S 8 I ) ^ J UDuo3 J n u j j y J ; s ' 9 ' ( 6 6 Z I ~Z£ZI) sjDuojDiunDag ap UOJ -.D3SUj4sn6ny9JJŞi ( j ZISUDJJ

'9 '(ÇfrZI-Z99l) 44 iMs uDu4 -OUOf •^•UnU,3043(] piUDQ JDZD/ZJ|I6UJ •£-(9191-^1)

OjpaADDC, S34UDAJ33ap |3n6 -ÎW*2('Z,U,PID

J

4,s

UD

Pnjos

nq'DsziuipzuX a / j p D§OJ >jy

- a / ^ a m u v JS'PA DSJ"9 Z ! S ) •Xag J|y jsj|D/\ u o z q o j j / j

DEĞERLENDİRME: 8-7 doğru olağanüstü 6-5 doğru çok iyi 4-3 doğru iyi 2 - 1 doğru orta


Haftanın Sanat Ansiklopedisi Haftanın Sanat Ansiklopedisinde, Sanat Dergimizde o hafta çıkan yazılardaki önemli sanat terimleri deyimleriyle ilgili aç ıklamalar ı, sanatçılar ve sanat olaylarıyla ilgili bilqileri bulacaksınız. Örneğin,bu sayımızda Picasso yazılarında geçen "Figüratif"/'Non Figüratif" "Kübizm" maddelerini ve " S inematek" in ne olduğunu okuyacaksınız.

KÜBİZM Fransız r e s s a m ı Braque' . 1908 yılında açtığı bir r e m sergisinde diğer bir r e s ­ im, Matisse, bir manzara 3smini s e y r e d e r k e n " Küçük i p l e r " deyimini kullanmıştı, übizm,kübik,kübist deyim îri bu sözden çıktı. Gerçek-

;bîzm'in,Picasso ile beraber urucusu sayılan Braque'in bir jblosu (1911).

m Braque, ünlü r e s s a m Ce a n n e ' m " Tabiattaki herşey eometrik biçimler de k u l l a ılarak anlatılabilir" sözünün tkisiyle tablosunda modele ağlı kalmamış, küçük küpler ibi geometrik biçimler kul inmişti. Çok geçmeden Pi a s s o da "Avignon'lu Genç [ızlar" tablosunda aynı biçim i r çalışma gösterdi, böylece esim ve heykeli tabiattaki btimlerin doğrudan doğruya ıklidi dışında plastik bir olgu [arak ele alan modern bir sa­

nat akımı doğdu. Gözün türlü NON-FİGÜRATİF(Soyut) yönlerden görebileceği özel likleri bir arada ve geometrik biçimlerle göstermeğe ç a l ı ­ Rus r e s s a m ı Kandinsky'şan r e s i m ve heykellere de nin 1910'da yaptığı bir sulubo­ kübik denildi. Matematik uz ya tablo ile başlıyan sanat ç ı ­ manı Princet, sanat teoricisi ğırının adıdır. Konuyu soyut (ve tablo satıcısı) Kahnweiler, bir hale getirme çabalarıyla ş a i r Apollinaire de bu akımı doğmuş, daha sonra figürsüz, desteklediler. Kübist s a n a t ­ soyut r e s i m ve heykellere non çılar, bir nesnede sadece gör­ figüratif denilmiştir. 1912'de düklerini değil, o nesne h a k ­ Kandinsky ilk non-figüratif re­ kında bütün bildiklerini bir i s i m sergisini Berlin'de aç­ e s e r d e bir araya getirmeğe mış, bunu Çek r e s s a m ı Kupka çalıştılar. Braque ve P i c a s ile Alman r e s s a m ı Klee'nin sodan sonra Leger , Matisse, non-figüratif sergileri izle Derain, Metzinger gibi ö n e m ­ m i s t i r . Bizde bu alanda çalış­ li r e s s a m l a r da kübizm a k ı ­ mış r e s s a m l a r arasında Sabmına katıldılar. r i Berkel,Nuri İyem, Adnan Kübizm, empresyonizm Çöker v a r d ı r . denilen sanat akımına bir tep­ Aslında non-figüratif r e ­ ki olarak ortaya çıkmıştır. sim yüzyıllardan beri kilim Empresyonistler, ışığın eşya l e r d e , nakışlarda, Aztek ve üzerinde yaptığı değişiklikle­ ri ele a l m ı ş , renk m e s e l e s i ­ Maya'larda,eski Yunanlıların geometrik biçimlerinde v a r ­ ne önem v e r m i ş ve açık renk­ dır. Ama bunlarda, plastik a l e r l e ç a l ı ş m ı ş l a r d ı . Kübistler maçtan çok süslemeye önem ise hacim ve uzaklık m e s e l e ­ verildiği ileri sürülmüştür. lerine önem verdiler.

N o n - f i g U r a r i f resme bir örnek: Klee'nin bir tablosu.

FİGÜRATİF (Somut) Dış gerçeğin, nesnelerin somut biçimde canlandırıl­ m a s ı , amacını güden sanata figüratif denir. R e s i m ve hey­ kelde insan, m a s a , ağaç gibi her türlü motif b i r e r figür dür. Figüratif denince,non-figüratif (Ya da soyut) r e s m e ve heykele k a r ş ı olan resim , heykel anlaşılır.

yokolmaya mahkûm olan b ü ­ tün sinema filimlerinin k o p ­ yalarını, Alimlerle ilgili afiş, belge,fotoğraf gibi materyeli, sinema dergi ve k i t a p l a r ı n ı , sinema makinelerini,dekor ve aksesuarı teknik koşullara uygun depolarda k o r u r , yeni kuşakların ve geleceğin se­ yircilerinin, a r a ş t ı r m a c ı l a r ı n yararlanmasına s u n a r l a r . Bu yönleriyle Sinematek'ler hem s i n e m a s e v e r l e r , h e m de s i n e ­ ma sanatçıları için vazgeçile­ mez b i r e r okuldur.Bugün dün­ yanın bütün büyük m e r k e z l e ­ rinde 50'den fazla sinematek vardır.Bu sinematek 'ler m e r ­ kezi Roma ve Bruxelles'de bulunan iki u l u s l a r a r a s ı fe­ derasyona bağlıdırlar: FIAF ve Union Mondial des Cinâmatheques. Aynı amaçlarla ülkemizde Sinematek 1965 yılında başta Muhsin Ertuğrul olmak üzere sinema, basın .üniversite ç e v ­ relerinden on beş kişi t a r a ­ fından kurulmuştur. Taksim

Sinematek'in kurucusu Henrî Langlois

SİNEMATEK Sinematek'ler bir çeşit s i ­ nema müzesidir. İlk olarak 1930'larda F r a n s a ' d a ortaya atılan bütün filimleri toplayıp koruma düşüncesi bir süre sonra şimdiki Fransız Sine matek'inin yönetmeni olan ün­ lü sinema adamı Henri Lang­ lois ve arkadaşlarının çaba sıyla ilk Sinematek'e dönüştü. Sinematek'ler, kitap ya da plaklardan da daha çabuk b o ­ zulabilen, çeşitli nedenlerle

Sıraselviler caddesinde bir merkeze sahip olan Türk Si nemateki ' nin arşivlerinde öbür sinematekler gibi yüz l e r c e filim,binlerce fotoğraf, afiş .belge v&korunmakta.öbür yandan düzenlenen sürekli gösterilerden sinema s a n a t ı ­ nın klâsik ya da modern b ü ­ tün önemli e s e r l e r i haftanın altı günü sunulmaktadır. Üye­ l e r bu gösterilerin yanısıra kitaplıktaki kitaplardan ya­ rarlanabilmekte, konferans, s e r g i , a ç ı k oturum gibi çalış­ m a l a r ı izleyebilmektedirler..

MİLLİYET,SANAT DERGİSİ O Ğ U Z A K K A N ve A K A L ATİLLA yönetiminde hazırlanmiftır.


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.