Milliyet Sanat 2. Sayı

Page 1

İSİ 8 Ekim 1972 Saye 2

SANAT DERGİSİ

pr#ffc 1

»

t^'\

PERDEL

40ü

L^=

*3İHfe

1


OLAYLAR

YILDIZ RENTER ISTANBUL OPERASINDA JEANNE D ARC'I OYNAYACAK

Her şey bir telefon konuş­ masıyla başladı... Bir gün İstanbul Devlet Operası Müdü­ rü Aydın Gün, Yıldız Kenter'e telefon etti. Ve aralarında şu kısa konuşma geçti : "Yıldız senden bir i s t i r ­ hamım v a r . " "Emret Ağbi. " (Öyle y a , bunca yıl tecrübe, bunca yıl konservatuar çalışmaların­ dan sonra, Aydın Gün elbette, Yıldız Kenter'in ağabey'i sa yıl irdi.) "Jeanne D'Arc'ı oynamaya ne dersin? " "Bayılırım ağbi .' " İşte bu "bayılırım" sözcü­ ğü, Aydın Gün'ün ümit ettiğin­ den de öte bir kabullenmeydi. " O anda hiç tereddüt e t m e ­ dim" diyor, Yıldız Kenter. "Ne text'i okuyayım dedim , ne de kim yönetecek diye sor­ dum? Jeanne d'Arc'ı oyna mak, tiyatroya başladığımdan beri istediğim bir şeydi. Her genç oyuncu, bir gün bu rolü oynayabilmek hayaliyle yaşar,

İşte en sonunda 25 yıllık biı hikaye gerçekleşiyordu." Bugüne dek temsil edildi­ ği her ülkede büyük yankılar uyandıran "Jeanne D'Arc * in Öyküsü"nün çalışmalarınaka­ sım ayında başlanacak ve ocak-r tan itibaren temsillere g e ç i ­ lecektir. Claudel'in yazdığı, müziğini Honegger'in b e s t e ­ lediği eseri, İstanbul'da R o ­ bert Wagner yönetecektir. Baş rolde oynayan sanatçıya büyük imkanlar tanıyan bu sahne oratoryosu, bugüne dek, sanat dünyasına unutulmayacak i simler kazandırmıştır. Aydın Gün, "Yıldız K e n ter'in sanatçı kişiliğinin, ese­ rin başarısına katkıda buluna­ cağına inandığım için bu role onu düşündüm" derken, Yıldız Kenter de "şu anda hem s e ­ vinç hem de korku içindeyim" diye mırıldanmaktadır .Jeanne D'Arc'ı oynamanın verdiği sevinç ve "başarılı olabile cek miyim ? " korkusu

ZEYNEP

Yıldız Kenter

"LİLİ MARLEN " LALE ANDERSEN ÖLDÜ ikinci Dünya Savaşında Al­ man işgali altındaki Belgrad Radyosunun yayınladığı " Lili Marlen" adlı şarkı savaşa ka­ tılan dost-düşman askerleri arasında yayılıvermiş, şarkıyı söyleyen sesin sahibi Lale An<iersen büyük ün y a p m ı ş t ı . Sanatçı birkaç hafta Önce öl­ dü. Ve böylece insanlığın yaşa­ dığı en büyük dramda insan sevgisini hatırlatan ses de t a ­ rihe katıldı.

ORAL

Leylâ Gencer "Kraliçe Elizabeth'1 oynadı Leylâ Gencer Eylül ayın da Edinbourgh Sanat Şenliğine tekrar katıldı. Değerli sanat­ çımız bu defa çoğunluğu İngi­ liz sanatseverlerininkapsadığı geniş seyirci kitlesi k a r ş ı sınaı bir İngiliz Kraliçesinin yaşamım konu alan operanın başrolüyle çıktı :"Elisabetta, Regina d'İnghelterra".G.Ros­ sini *nin unutulmuş verimi ara­ sında yer alan bu eserin ilgiy­ le karşılandığı ve değerli sop­ ranomuzun olumlu yargılar derlediği bildiriliyor.

HAFTANIN SANAT TAKVİMİ SERGİLER • Dünya Sahne Sanatları Mü­ zeleri Uluslararası 10. Kong­ resi dolayısiyle 3 ekimde Brüksel • de açılan sergiye, değerli grafik sanatçımız Mengü Ertel de 88 parçalık " T i ­ yatro Afişleri Sergisi " ile katılmaktadır. Sergi 18 ekim tarihine kadar sürecektir. • Türk Dil Kurumu, kurulu­ şunun 40. yıldönümü ve 1972 "Uluslararası Kitap Yüı" do­ layısiyle Beyoğlu Şehir Ga lerisinde bir kitap sergisi a ç ­ tı. "Türk Dil Kurumu Kitap Sergisi" ekim'in 20'sine k a ­ dar açık kalacak. • Şair YUmaz Peker , Şişli Terakki Lisesi Sanat G a l e r i ­ sinde açtığı sergisinde şiirle­ rini sergiliyor. • Ankara' da Türk Alman

Z

Kültür Merkezinde 11-12 ekim tarihlerinde Hanns Wolf S p e mann'ın heykel sergisi açıla­ cak. Bu sergiden önce sanatçı "Heykel ile obje arasındaki sınır" konulu bir konferans verecek. RESİTAL • İngiliz Kültür heyetinin düzenlediği denizaşırı bir turne sırasında ülkemize de uğrayan Londra'nın tanınmış "Aeolian Kuarteti", bu akşam Maksim salonunda bir resital verecektir. Emanuel Hurwitz (Keman), Raymond Keenlysidfi (Keman), Margaret Major (Viola) ve Derek Simpson (Çello)*'dan oluşan dörtlü, İ s ­ tanbul • daki programlarına Haydn, Britten ve Ravel • i almışlardır. Bir süredir İ n ­ giltere'nin en iyi yaylı ç a l g ı ­

lar kuartetlerinden biri ola rak tanınan Aeolian Dörtlüsü, gerek.turneler,gerekse y a p ­ tıkları plaklarla İngiltere di şında da üne erişmiş bir t o p ­ luluktur. Kuartetin gelecek için planları arasında, u l u s ­ l a r a r a s ı bir plak firmasıyla Mozart'ın yaylı çalgılar için bestelediği beşlilerini (kuin tetlerini) plağa almak bulun­ maktadır.

serler veren sanatçının "The Prairie-Çayır" adlı kantatı yorumlandığında ilgi derle-; misti. YARIŞMA, • Akbank,yaratıcı gücü teş vik amacıyla düzenlediği "Sa­ nat Yarışmaları" nın yedinci sini'Seramik ve Metal Eşya Örnekleri Yarışması" na ayır­ mıştır. Yarışmaya katılma sü­ resi 1 Ocak'ta sona erecektir.

KONFERANS • Çağımızın tanınmış Ame­ rikalı besteci ve orkestra yöneticisi Lukas Foss yarın saat 18.00 de Devlet Operası salonunda "Yirminci Yüzyüda Müzik" konulu bir konferans verecek. Bu konferansın g i ­ rişi serbesttir. Lukas Foss 1922 yılında Berlinde doğ H muştur. Türlü biçimlerde e-

TİYATRO • Sezonu "Kim Kimi Kimle" adlı oyunla açan Kent Oyuncu­ l a r ı , ekim ayı içinde, iki yeni eseri sahneye koyacak. Bun­ lardan biri Taul Zındell • in "Kadife Çiçekleri",öteki i s e , daha önce Devlet Tiyatrosu tarafından temsil edilen Anton Cehov'un "Vanya Dayı " s ı . .


Tiyatro mevsimi başlıyor. Üç beş yıl Öncesine değin, bugünler sizin için en yorucu, en coşkulu günlerdi. Şu sıradaki duygularını­ zı kısaca açıklayabilir misiniz ?

Kırk yıllık alışkanlık ko layca unutulamıyor. Kaldı ki tiyatro,üstünkörü bir meslek değildir. Tiyatro bir tutku.bir kara sevda, ömür boyu baş döndürücü bir sevgidir. . Hem de mezara kadar süren bir sevgi.' Her deniz teknesinin ol duğu gibi,herkesin debirpuslası vardır. Bu puslanın i b r e ­ leri çeşitli yönleri gösterir. Kiminde banka hesabını, ki­ minde çıkar sağlamayı, ki­ minde koltuk hırsını, kiminde ün salmayı g ö s t e r i r . . . Be­ nim puslamın ibresi hep tiyatro sevgisini gösterir . . . Sevgiliden uzak kalma elbet üzücüdür. Ama onu size bı­ raktırdılar diye siz onu bıra­ kamazsınız ki. O sizin içiniz­ de. Kendimi, gereğinden çok hızlı gittiği için, ceza olsun diye,Halic'in çürük sularına demirletilmiş bir yarış tek nesine benzetiyorum.Gerçek­ ten de çok ileriye gidiyorduk. O kısa dönemde tiyatronun yaptığı aşamayı düşünmek bi­ le baş döndürür. Nasıl dön­ dürmesin ki,bu tekneyi koş­ turan, çevremde Şirin Dev­ rim, Tunç Yalman,Beklan Al­ gan, Asaf Çiyiltepe.GencoErkal, Mücap Ofluoğlu, Coşkun Tunçtan, Nüvit Özdoğru, E n ­ gin Cezzar, Ulvi Uraz, Zihni Küçümen,Hamit Akınlı, Gün­ gör Dilmen, E rgunKöknar,Ayla Algan gibi aşınmamış,pırıl pırıl gençler vardı. İşte bu genç rejisörle­ rin bilgili çalışmalarıyla ti yatro gerçekten sanat doru ğuna yükselmişti. Ama tiyatn ronun yorgun, incirleşmiş gövdesi bu dinamik tempo­ ya ayak uyduramazdı.. Gitti­ ler, el ayak öptüler.. Bu gidi­ şi frenlettiler. Yarış teknesi­ ni demirlettiler. Yeni aşıla­ nan genç uzuvları attılar... Böylelikle de rahata kavuş tular. Biz de kendilerine "Al­ lah rahatlık ver sin."'dedik ay­ rıldık. Gel gelelim .yarış t e k ­ nesinin de bir ruhu var,o de­ mirlenemiyor, zincire vurulamıyor ki. O yaşamını s ü r ­ dürüyor. İşte böyle günler­ de pervanemi su üstünde,boş lukta işletiyorum... Tekneyi sarsıyor,ama ruhunu b e s l i ­ yor. Böylelikle paslanmaktan küflenmekten,karıncalanmak­ tan kurtuluyor. Her an yeni bir yarışa hazır duruyor. Üstelik kendimi avutacak kuruntularım da var, kendi

ERTUĞRUl

(Foto: ARA GÜLER)1

" Kendimi, Halic'in çürük sularına demirletilmiş bir yarış teknesine benzetiyorum . . . „ kendime diyorum ki: Sen bu memlekette az çalıştığı, hat­ ta hiç çalışmayıp da kaytardığı için, işinden çıkarılan tek adam gördün mü?Ama gece­ yi gündüze katıp geri kalmış­ lığımızı aşmaya kalktın mı, çevrendekileri tedirgin eder­ sin. Bir işde dikiş tutturmak istiyorsan, hindi gibi arasıra kabaracaksın,biraz daguluklayacaksın, yeter de artar bi­ le... Devlet Tiyatrolarımız yöne timi üstüne düşüncelerinizi ge çenlerde çıkan bir yazınızda oku­ duk. Yine Devlet Tiyatrolarımızın başında olsaydınız, bu mevsim ne­ ler yapmayı düşünürdünüz, hangi oyunları seçerdiniz ?

İnsanın kendisine,kişili ğine bir gramlık bile saygısı olsa,böyle birşeyi bir an a k ­ lının köşesinden geçirmez . . . Bana 1954 de,ikinci kez böy­ le bir teklifte bulunulduğu zaman da söyledim. Bugün de tekrarlarım : Çemişgezek' te bir çadır tiyatrosu yönetmek benim için çok daha ilginç, çok daha çekicidir. İnsan ora­ da yaratıcılığını gösterebilir.

Orada insan,ilk kez tiyatroy­ la karşılaşan, pınar suyu ka­ dar saf seyirci bulabilir. Ya Şehir Tiyatroları,orada ler yapardınız ?

ne­

-Orada yapılacak birşey görmüyorum. Neler yapılmak gerekiyorsa onlar yapıyorlar. Özel tiyatrolarım izin durumu ortada.. . Beşi daha bu mevsime giremeden kapandı. Özel tiyatro­ larımız nasıl desteklenebilir, ma­ lt güçlüklerden misil kurtarılabilir sizce?

-Özel tiyatrolar için yapı­ lacak ilk yardım;boyunların da taşıdıkları ağır vergi l a ­ lelerinden onları kurtarmak tır. Bu, milyarlık bütçeleri o lan devletler için saman çö­ pü kadar bile ağır değildir... Örneğin, bütün özel tiyatrola­ rın yılda verdikleri verginin tutarı iki milyon liraolsa.bunu devlet, özel tiyatrolar adı­ na genel bütçeye ekliyebilir.. Şehrin dört köşesine birer çirkin kazık gibi kakılan zevk­ siz ilan kulelerine Devlet Ti yatrosunun astırdığı afişlerin

bir tekini özel bir tiyatro a s ­ tıracak olsa en azından v e r ­ gisi ile beraber elli lira öde­ mek zorundadır. Özel tiyatro­ lar böylesine her yönden ki yasıya kahredilmektedir... Gerekli malt olanaklara sahip olsanız, nasıl bir tiyatro toplulu­ ğu kurardınız ?Ner elerde, hangi tür eserlerde oynardınız ? Gerekli malî olanaklarım olsaydı,ülkücü genç sanatçı­ larla tekrar bir çalışmaya katılırdım. Bütün yaşam, b o ­ yu,özellikle son çalışmala­ rımdan edindiğim deneme İerden aldığım sonuçlara da­ yanarak "GENÇ" kelimesi üs­ tünde dirençle duruyorum . . . Çünkü düşünceler eskiyor,dö-_ nemler eskiyor, yasalar es-: kiyor, yalnız durmadan yese-: ren "İNSAN" kalıyor. Bu i n ­ sanın taptaze meyvası da "GENÇLİK"tir... Gençliksiz bir "GELECEK" düşünülebi­ lir mi?Onun için, böyle dinç bir topluluğa katılır,Norveç li ozan Henrik Ibsen'ın " H l l kın Düşmanı" piyesini mem­ leketin bütün kentlerine, k a ­ sabalarına, köylerine götürür gösterirdim. Şu aralık içinde bulunduğumuz bunalıma b i r e ­ bir gelecek ilâcı o piyes ve­ recektir. 1882 de yazılan bu piyes için yazarı bir mektu­ bunda bakın ne diyor: "Halkın düşmanı üzerin­ de, karşılıklı görüşmüş ol­ saydık, bir noktada birleşe­ rek kesinlikle anlaşabilirdik. Düşüncelerimizi,görüşleri mizi yayma zorundayız de­ mekte haklısınız. Ama ben ön­ cü fikir piyeslerinin toplumu kolaylıkla kazanacağına inan­ mıyorum. Belki on yıl sonra çoğunluk, Dr. Stockmann ' in, halk toplantısında bugün sa­ vunduğu noktaya varabil i r , a ma bu yıllar içinde Dr.Stock mann bugünkü yerinde say mıyor k i . . . Halk gelecekte ondan en az yine on yıl geri de kalacak. Çoğunluk Halk kütlesi, toplum ona hiçbir za­ man yetişemiyecek. Ben bunu kendi kendimden biliyorum." Bu mektup yazıldığından bu yana aradan on yıl değil, doksan yıl geçti. Dünkü g a z e ­ telerde "Dış Haberler Servi­ s i n i n şöyle bir açıklaması vardı:"Ortak Pazar'a HAYIR diyen Norveç'in tutumuyla il gili şaşkınlık ve spekülasyon lar devam ederken, ülkeyi iyi tanıyan yabancı gözlemciler bu sonucun normal olduğunu belirtmektedirler... Yabancı gözlemcilerin ifadesine göre Norveçliler herşeyden önce ekonominin insan hizmetinde (Devamı

13.

sayfada)

©


KAPANAN PERDELER... «DORMEN» BİR BUÇUK MİLYON, AYFER FERAY BİR MİLYON BORÇLA KAPADILAR eni bir tiyatro mevsimi­ ne girerken, kulakları­ mızın her an duymaya alışkın olduğu, gözlerimizin gazete sütunlarında sık sık rastladığı bazı tiyatro isimle­ rini, duymıyacağız, görmeye­ ceğiz bundan böyle. Türkiye'­ nin en eski Özel Tiyatrosu , "Dormen Tiyatrosu" yok a r ­ tık. Ne "Hababam Sınıfı" , ne Ulvi Uraz. Bitti artık. Ayfer Feray'a hayran olanlar. Siz , "Yedi Kocalı Hürmüz"ün a n ı ­ larıyla .yetineceksiniz bundan böyle. Siz, bulvar komedile1 erinden zevk alanlar, " Mü cap'in yeni oyunu ne? " diye düşünmeyin artık. Ayfer F e ray gibi Mü cap Ofluoğlu da yok yeni mevsimde. Kendilerini her fırsatta ispatlamış olan bu tiyatrola­ rın kapanışları üzücü. Ancak kapanma nedenleri daha da üzücü. Bu tiyatroların kapan­ ma nedenleri gelip bir tek g e ­ nel noktaya dayanıyor: Malt kriz. MÜCAP OFLUOĞLU

Y

Önce, beş yıl hiç a r a l ı k ­ sız temsiller verdiği Küçük Sahne'deki tiyatrosunu.aradan iki yıl geçtikten sonra da, geç­ tiğimiz tiyatro mevsiminin sonunda L. C. C. salonlarındaki tiyatrosunu kapadı Mü cap Ofluoğlu, Neden ? Nasıl? N i ­ çin ? " I966»da Küçük Sahnedeki tiyatromu, bina sahipleriyle ortaklaşa kurmuştum.Net Ka­ zancımın yüzde 75'i onlara gi­ decekti. Tiyatro, 1970 sonuna kadar ortalama 200 bin lira civarında kazanç yaptı. Bunun 160 bini bina sahiplerine ve rildi. Ancak bunu azımsadılar ve benden net 180 bin istedi­ ler. Tiyatromu kapamak zo runda kaldım". Yüz bin liraya kiraladığı L . C . C . Salonundaki t i y a t r o ­ sunu ise 125 bin lira açıkla kapadı MU cap Ofluoğlu. "Bugün 20 liralık bir t i ­ yatro büeünin, % I5'i bele diye rüsumuna, % 40'ı bina ki­ rasına, % 10'u yazar hakkı ve

©

DRAMA Tİ YATROSU:Peynir deposu oldu,

çevirmene gitmektedir. Geri ye kalan % 35'in içine, elekt­ rik, oyuncuların sigortaları, dekor, maaşlar ve vergi mas­ rafları girmektedir. İşte özel tiyatroların yaşayamamasının ilk nedeni. "Evet, Türkiye • de özel tiyatrolara ödenek yok. Buna karşılık devlet baba yılda en az 30 milyon lirayı Devlet T i ­ yatrosuna verir. Ne belediye rüsumu veren ne de bina k i ­ rası diye bir sorunu olan Dev­ let tiyatrosuna... Özel Tiyat­ rolar her yıl 2 milyon lira vergi verir devlete. Ve benim verdiğim vergiyle Devlet ti yatrosu çıkıp bir "Kaktüs Ç i ­ çeği" oynar seyirciye. B a r i , özel tiyatroların oynayabile çekleri, oynamak zorunda ol dukları komedileri, bulvar o yunlarını gişe kaygusu içinde olan özel tiyatrolara bıraksın, müzikallerden vaz geç sin.Hiç olmazsa bir kültür tiyatrosu olması gerektiğini bilsin, n AYFER FERAY "Tiyatronun geliri en iyi şartlarda bile giderinden az -

MEYDAN TİYATROSU: Şimdi matbaa

dır. Bir milyona yakın s e y i r ­ cinin izlediği "Hürmüz" 400000 lira getirdi. Bunu olduğu gibi, bir yıl öncenin borcuna yatırdım. Oysa bu yüksek bir kazanç olarak gösterildi ve "Hürmüz" sayesinde korkunç bir vergi ödedim." "Her şeyin başında, Tür­ kiye'de tiyatro var ama bir tiyatro kanunu yok. İş Kanu nuna tiyatro ile ilgili madde­ ler eklenmiş, ve çelişki daha da büyütülmüş. Kanuna göre bir işçi, günde 8 saat çalışır. Ve patron işçinfh bu 8 saatin­ den kâr elde eder. Oysa ti yatroda, matine ve suare ol mak üzere 6 saat oyuna gider. Geriye kalan iki saat da pro vaya ayrılır. Oysa prova, o yuncunun ilerlemesi, daha iyi rollere çıkması, maaşının art­ ma sı yönünden faydalı bir ş e y ­ dir. Sorarım size, hangi oyun günde iki saat provayla ortaya çıkabilir? İki saatin üzerin de, provaya harcanan her saa­ te, fazla mesai ödemek zo rundayım. Demek ki ben bir fabrikatör gibi işçimin8 s a a ­ tinden değil, yalnız 6 saatin­

den faydalanıyorum ve fazla mesai için dünyanın parasını ödüyorum." İşte bütün bu çelişküer so nunda, 18 yıllık tiyatro sanat­ çısı Ayfer Feray, bir milyon liraya yaklaşan borcunu öde mek için şarkıcılık yapıyor. HALDUN DORMEN "istanbul'u Dormen Tiyatrosuz düşünemiyorum".Dün ya Tiyatro Festivali yönetici­ si Peter Daubney, hislerini böyle belirtti t haberi duyunca. Evet, Türkiye'nin en eski özel tiyatrosu ; 17 yıldanberi 250 sanatçıya okul hizmeti gören, bugün her biri tiyatro adına bir kazanç olan sanatçılar ye­ tiştiren; 17 yılda seyirciye 70 oyun sahneleyen Dormen T i ­ yatrosu da yok artık. İstanbul, yeni tiyatro mevsimine ilk kez, Dormen Tiyatro'suz g i ­ recek. Neden ? Niçin ? "Dormen Tiyatrosu devam edebilirdi. Bugün bir çok özel tiyatro batık devam e d i y o r . . , Ama kapadık. Bunun başlıca nedeni malf kriz. Ama tekne­ den bu değil. İşte diğerleri :


Kalite düşmeye başlamış­ tı. İstediğim şeyleri yapama­ mak durumuna düşmüştüm. Bir "Ensemble Tiyatrosu' olarak tanınan Dormen Tiyat­ rosu, topluluktan devamlı ç ö ­ zülmelerle bu niteliğini k a y ­ betti. Kendimi yenilemek ihtiya­ cı duyuyordum. tik neden, yani mali kriz, diğerlerini daha güçlü bir şe­ kilde ortaya çıkardı. Aslında Dormen Tiyatro su bir rekordur. Dünyanın hiç bir yerinde, özel bir t i y a t r o ­ nun 17 yıl hiç bir yardımsız devam ettiği görülmemiştir. Ne Paris'de, Ne L o n d r a ' d a . . . : Başka bir ülkede olsaydık, 17 yıllık geçmişi, ülkenin en eski özel tiyatrosu olması ve o şehrin bir parçası olması n e ­ deniyle, bir şeyler yapılırdı, "Dormen Tiyatrosu"nu k u r ­ tarmak için. Bir takım mües­ seseler, hükümetten bir ta kim adamların harekete geç­ meleri, yardıma koşmaları gerekirdi. Ama başka bir ül kede değiliz. Bizim ülkemiz­ de herkes çok üzüldü, ahlandı. vahlandı ve bana çok kızıl di, neden kapıyorsun diye. Bir azar, bir a z a r . . . " Evet, hepimiz çok üzül­ dük. Hepimiz çok kızdık Hal­ dun Dormen'e. Ama yine de Dormen Tiyatrosu kapandı. Hem de sahibi,yöneticisi,re­ jisörü, oyuncusu Haldun D o r men'in sırtına tam bir buçuk milyon borç bırakarak.

ZEYNEP ORAL BAŞKENTİN ÖZEL TİYATROLARI DAĞILIYOR Başkentin sayıları bir ara dokuza, ona ulaşan özel topluluklarının bu yıl hemen hiçbiri perdeleri açmayacak­ tır. Topluluklar dağıldığı gibi sahneleri, salonları da kapan­ mış .başka işler için kulla­ nılmaya başlanmıştır. . .Baş kentin ilk özel toplulukların­ dan biri olan Meydan Sahne'sinin Atatürk Bulvarında bir yapının altındaki ilk salonu, şimdi depodur. Büyük Meydan Sahnesi diye çalışmaya açılan daha sonra Halk Oyuncuları nın sahnesi olan Necatibey Caddesindeki salon şimdi bir basımevine kiralanmıştır . . . Mithatpaşa Tiyatrosu'nun olralamış; Televizyon Stüdyosu olarak kullanmak üzere ge­ rekli değişikliklere hazırlan­ maktadır.

...VE AÇILANLAR İSTANBUL, MEVSİME 21 TİYATRO iLE GİRİYOR. 1972-73 tiyatro mevsimi­ ne, İstanbul, 2 I tiyatroyla bir­ den giriyor. Geçen mevsimin başında bu sayı otuzu buluyor­ du. Ancak üç dört yıldan beri sık sık sözü edilen tiyatrodaki mali kriz, bu tiyatroların bir kısmını ortadan kaldırdı. Da­ yananların ise daha ne kadar dayanabilecekleri hiç belli de­ ğil. Aslında iyiler,başarılılar devam ediyor, kötüler kapa­ nıyor diye bir kural da yok or­ tada. Önümüzdeki tiyatro m e v ­ siminde izleyeceğimiz ilk tur­ daki 2 I oyunun on birinin yer­ li yazarlara ait olması Türk Tiyatrosunun kalkınması y ö ­ nünden umut verici,sevindiri­ ci bir durum. Ancak bu kadar sevindirici olmayan bir nokta, tiyatroların önümüzdeki yıl için benimsedikleri tutumdur. 21 Tiyatronun büyük bir kıs mı, amaçlarını, politikalarını ve izleyecekleri yolu şu iki ke­ limeyle belirlemişlerdir : "Güldürmek, eğlendirmek " . Bu çizginin dışında kalan tiyatroların başında Kent Oyuncuları geliyor.Amaçlarınün "iyi tiyatro" yapmak o l ­ duğunu belirten topluluk şöyle diyor : "İyi tiyatroyu g e r ç e k ­ leştirmek, günün şartlarında olağanüstü bir çaba gerekti riyor. Dünya Tiyatrosunun son yıllarda geçirmekte olduğu sarsıntı sonunda, kalite s o ­ rumsuz çoğalmaya, halkın me­ rakı üzerinde yapılan ucuz i s ­ tismarlara, kurban ediliyor. Ucuza rağbetin genellikle ka liteye olandan fazlalığı, değer için çalışanları zor durumda bırakıyor. Bütün bu zorlukla­ ra rağmen,amacımız, s e y i r ­ ciye iyi tiyatro yapmak ola çaktır." Sunar tiyatrosu, ise, e ğ ­ lendirmenin yanı sıra başka görevleri de olduğunu kabul ediyor. "Yolumuz, geleneksel temaşamızı, çağdaş şartlara bağlanarak halka uygulamak, halkı eğlendirmenin yanı sıra, düşündürmek, eğitmek ve ona, yaşama gücü ve coşkusu v e r -

Ali Poyrazoğlu mektir. " diyor. Topluluğun yö­ neticisi Ergun Köknar. Bu yıl Ankara » dan gelip, İstanbul'a yerleşen bir toplu­ luk, "Ankara Oyuncuları" nın tutumu ise şöyle: "Tiyatro muz, çağdaş ilerici düşünce­ nin ışığında kabaca"eğlendirmek ve güldürmek" diye be lirlenen tiyatronun fanksiyo nuna yeni bir boyut getirmek ister. Özüyle ve biçimiyle, bu yeniliği belirleyen, bizim dün­ ya görüşümüz olacaktır." Tiyatromuzun içinde bu­ lunduğu bunalımlara rağmen iki yeni topluluk kuruldu, yeni mevsimde temsiller vermek üzere. Bunlardan biri tiyatro yazarı ve oyuncusu Haşmet Zeybekin çevresinde toplanan genç sanatçılardan meydana geliyor : "Gazete Tiyatrosu". İsminden de anlaşıldığı gibi, topluluk, halkın günlük yaşan­ tılarında önemli bir yer tutan olayları canlı olarak bize y e ­ niden yaşatacak. Mevsimin di­ ğer yeni tiyatrosu ise, Gülriz Sururf - Engin Cezzar Toplu­ luğundan ayrüan Ali Poyraz oğlu'nun Küçük Sahne'de k u r ­ duğu bir topluluk.

"Herkes bana bu enflas yonda neden tiyatro kurdun di­ ye soruyor. Neden bir dokto­ r a muayenehane, bir avukata yazıhane açtın diye sormazlar da, bir tiyatrocuya bunu so rarlar anlamıyorum. Mesle­ ğim tiyatroculuk olduğu için tiyatro açtım" diyor Ali Poy­ razoğlu, İzleyeceği yolu, t u ­ tumunu ise şöyle belirtiyor : " Peter Weiss bir konuş­ masında şöyle demiş : Tiyat­ roda eylem ve seyirci ile can­ lı bir temas vardır. Tiyatro eylemin kendisidir. Ben s e ­ yirci diye adlandırılan insan topluluğundaki her kişi ilete ker teker, yakın ve etken bir temas kurmayı yeğ tutarım . . İşte ben de tiyatroya gelecek her seyirciyle, teker t e k e r , yakın ve etken bir ilişki kura­ bilecek ; onların dünyaları , dertleri, inandıkları ya da yakındıkları konulara değinen oyunlar oynayan bir tiyatro yapacağım." Altan Erbulak:"Kocamustafapaşa'dakidükkânımızı e s ­ ki mallarımız ve yeni oyunla­ rımızı sergilemek için açaca­ ğız. İlerdejkarı,koca ve aşık üçgenini konu alan oyunlara döneceğiz.Seyircilerimizin bi­ zi anlayışla karşılayacakları­ nı umut ediyoruz.Kusura bak­ masınlar " derken, Nisa S e rezli de " Bu kış prodüksiyon sistemi uygulayacağız ve kad­ ro ile her oyun için ayrı an­ laşma yapacağız. Bunun hem tiyatrolar,hem de seyirciler yönünden daha iyi sonuçlar ortaya çıkaracağını umuyo ruz" diyor. Şehir Tiyatroları yeni mevsime yine altı ayrı sahne­ de, üçü yerli üçü çeviri, altı oyunla giriyor. Bu oyunların üçü geçen yüın repertuarın dan kalma. Geçen mevsim, Kent Oyun­ cularının başlattığı "10. Yıl­ dönümü Kutlama" adetine, bu yıl, iki tiyatro katılıyor. " Gül­ riz Sururi-Engin Cezzar" Gö­ nül Ülkü-Gazanfer Özcan"Tiyatroları, kuruluşlarının 10. Yıldönümünü, çeşitli gösteri­ lerle kutlayapaklar.

©


1972 - 73 TİYATRO REHBERİ

ALI P O Y R A Z O G L U TİYATROSU Küçük Sahne'de-Beyoğlu. Tel :49 56 52 İlk Oyun : "Hakkımı Ver Hakkı" Yazan: Aziz Nesin Yöneten : Ali Poyrazoğlu.Umur Bugay

GAZETE

Kadro :Ali P oy razoğlu, Güzin Özipek.Işık Yenersu, Ay­ demir Akbaş,Semra Savaş,Turgut Savaş, Alpay İzer.Anta Toros, Bülent Erbaşar , Ahmet Se zerel. ANKARA

G. Ö Z C A N

Esentepe Tiyatrosu'nda

Kadro: Yurdaer Erşan, Zehra Erşan,Seden Kızıitunç, Nevzat Şenol, Ferdi Akarnur. TİYATROSU

TİYATROSU

Tel :46 40 10

İlk Oyun : "Nereden Nereye" Gazanfer Özcan ve Çetin İpekkaya ' nın adaptesi. Yöneten : Çetin İpekkaya Kadro : Gönül Ülkü, Gazanfer Özcan, Adile Naşit.Selim Naşit, İlhan Hemşeri, Şeniz Biduroğlu , Aliye Tölak, Sümer Tılmaç, Aynur Yetkin.

Tiyatro Caddesi, Beyazıt-Tel : 22 62 46 İlk Oyun:"Üç Kağıtçı" Yazan : Van Sehcathan Derleyen ve Yöneten :Kadri Ögelman

G . S U R U R İ - E . C E Z Z A R ve O R T A K L A R İ

Kadro :Kadri Ögelman,Kemalettin Çelme,Doğu Erkan , Gültaç Öztuna,Sara Ben,Hülya Çınarcık , Gül Okçu, Talat Bozok, Nejat Varbel,Savaş Taner. TİYATROSU

Ümit Tiyatrosu'nda-Şişli.Tel :46 60 64 İlk Oyun : "Ağustos Böceği" Yazan : Alphonso Passo Çeviren :Hale Kuntay Kadro :Gülriz Sururi, Engin Cezzar, Turgut Boralı, Suna Keskin, Hadi Çaman.Bengü Çaman,Merih Gök çe, Sevim Oral.

Asuman Arsan ve Arkadaşları. Millet Cad. No : 227 Aksaray-Tel:21 76 82-21 48 92. İlk Oyun : "Ziba'nın Fendi" Yazan ve yöneten : N. Saim Bilge.

İSTANBUL

TİYATROSU

Kadro : Asuman Arsan, Nevin Atay, Orhan Poşkin, Me lahat Özekit, Nabi Atay, Erten Üçgözel , Türkan Tümayün, Ayla Ayazoğlu, HayrinüsaDemirel,Necati Ayazoğlu, Vecdi Çapraz, Aygen Yalçın.

İstiklal Cad. Elhamra Pasajı-Tel :44 22 36

ÇEVRE TİYATROSU Kocamustafapaşa Tel: 23 27 79. (Altan Erbulak-Metin Serezli) İlk Oyun : "Kim Kime.Dum Duma" Yazan : Suphi Tekniker Yöneten : Yılmaz Gruda

Kadro : Toto Karaca, Ali Sururi, Alev Sururi,Şemsi İn kaya, Ece Örge, Abdullah Şahin, Ali Berge, Ha lis Özyön, Ekrem Dümer.

DEVEKUŞU KABARE

TİYATROSU

Şehzadebaşı Büyük Tiyatro'da Tel: 26 46 09- 27 98 72-27 71 86 İlk oyun:"Davetsiz Misafir" Jean de la Biche'den adapte. Yöneten: Kemal Dirim. Kadro: Kemal Dirim, Filiz Dirim,Belkıs Dilligil, Alev Aksoy (Okay) Erdoğan Dikmen,Teoman Aksoy, Zerrin Yüce, Oya Angün.Nilgün Dikmen, Tuncel Gürel, Yusuf Tangal.

Taksim, Sıraselviler Cad. Klüp 12 Tel : 44 46 75 İlk Oyun : "Aşk ü Sevda" Yazan : Haldun Taner Yöneten : Yılmaz Gruda Kadro : Metin Akpınar, Bilge Şen, Ahmet Gülhan , Alasya.

İlk Oyun : "Hepiniz Soyunun" Yazan:Hadi Çaman Yöneten : Ali Sururi

K E M A L DİRİM TİYATROSU

K^adro : Metin Serezli, Altan Erbulak, Nevra Şirvan, Fi sun Erbulak, Mete İnsalel, Hikmet Karagöz,Er­ can Yozgan.Ayten Güvenç, Demir Nuyan, Meh­ tap Demirci.

©

İlk Oyun: "Bu Kaçıncı Baskı?" Yazan ve yöneten: Gazete Tiyatrosu

G. Ü L K Ü

İlk oyun:"Peşinatsız Taksitle" Yazan: George Michel. Çeviren: Semra Asılyazıcı Yöneten: Yurdaer Erşan.

BULVAR

Kerem Sineması'nda. Beşiktaş Tel: 46 70 91

Kadro: Ertuğ Koruyan, Haşmet Zeybek, Erdal Özyağcılar,Güzin Özyağcılar.Sel Akçalı, Ferisa Acar, Sevil Ust,Gökhan Mete, Nihat Kahveci, Yılmaz Uyar.

OYUNCULARI

Yapı Endüstrisi Merkezi'nde-Harbiye

AZAK

TİYATROSU

KENAN BÜKE

TİYATROSU

Kadıköy İl Tiyatrosu'nda. Bahariye-Tel :36 51 51 Zeki İlk Oyun : "Kiralık Metres" (Müzikal) Yazan : Ahmet Üstel Yöneten :Kenan Büke


Kadro :Kenan Büke, Ali Cağaloğlu.BediOzerginli,Meriç Başaran, Filiz Küçüktepe, Ethem Temizkan.Ka dir Taymaz.Ayten İnkaya, Bülent Kuşçu , Nejar Varbel, Sabriye Kara, Gülden Kıvanç.Tevfik Çe len, Fahri Akdoğan, Çetin Öz. KENT

Gösteri Düzeni :Salı tatil. Hergece 21. 00. Matine pazar :İ5.30 Harbiye Bölümü Tel :40 77 20

OYUNCULARI

Halaskargazi Cad. No:35IHarbiye-Tel :47 36 34 İlk Oyun : "Kim Kimi Kimle" Yazan: Alan Aycbourn (20 Ekime Kadar) Kadro : Yıldız Kenter, Müşfik Kenter, Şükran Güngör , Kâmuran Yüce, Pekcan Koşar, Bülent Koral , Uğur Say,Meral Taygun,Meral Köylü, Candan İsen, Güler Kıpçak, Gülsen Tuncer.Erdoğan Er sever, Ersin Sanver, Salih Sarıkaya. N. S E R E Z L I - T . A Ş K I N E R

Kadro: Nisa Serezli, Yılmaz Gruda, Hüseyin Kutman, Perran Kanat, Atilla Pakdemir.Saima Türkdoğan, De mircan Türkdoğan, Erdinç Akbaş,Sirarpi Acemyan. TİYATROSU

Halk Caddesi No : 39 Üsküdar-Tel :33 0618-33 05 84 İlk Oyun : "Ramazan Geldi Hoş Geldi" Yazan :Ersan Uysal Yöneten :Ergun Köknar Müzik :Bora Akad Danslar : Deniz Uyguner Kadro :Ergun Köknar, Celile Toyon, Zeki Dinçsoy, Ci hat Tamer, Duygu Ankara, Selmin Barutçu, Ce nap Aydınoğlu, Tuncer Yenice, Süer Izat, Ercan Dirikan,Tuncay Özinel.

T Ü R K YAZARLARI TİYATROSU Küçük Komedi Tiyatrosu'nda Koca Mustafa Paşa Tel: 21 56 81 İlk oyun: "Çatallı Köy" Yazan: Ali Yörük. Kadro: Ali Şen, Hulusi Kentmen.Ali Ramazanoğlu, Şa­ hin Tek, Nevzat Açıkgöz, Nişan Hançer,Perihan Doğal, Fatoş Kara, Mefharet Eren, Sühendan Tek, İshak Bıçak­ çı. ŞEHİR

TİYATROLARI

Yeni Komedi-Beyoğlu. Tel :44 04 09

I

İlk Oyun : "İsimsiz Yıldız" Yazan :Mihail Sebastian Çeviren :Ali Yalaz " Yöneten :Vasfi Rıza Zobu.

İlk Oyun : "Don Juan'a Oyun" Yazan : Claude-Andre Puget Çeviren : Yılmaz İnal Yöneten : Engin Uludağ Kadro : Fuat İşhan, Tijen P a r , Sehime Erton.Jale Erkut , İbrahim Delideniz, Ertuğrul Bilda, Şener Şen , Fıdıl Garan.Reha Kıral, Aliye Kartekin, Uluer Süer.Koray Ersoy.Baki Kiper, Adnan Altay, De­ niz Uyguner, Nahit Güvendi, Nedret Ener, Jale Erkut, Canan Konakçı, Nevgün Keymen, Nedret Enel.Lili Baytimur, Canan Konakçı, Hikmet Eldek, Adnan Altay, Zafer Yenitürk.

TİYATROSU

Ümit Tiyatrosu'nda-Şişli. İlk oyun:"Mutemet Ali Rıza Beyin Yaşanmış Hayat H i ­ kayesi ya da Mavi Tuna" Yazan: Başar Sabuncu Yöneten: Tolga Aşkıner

SUNAR

Kadro :Atıf Avcı, Rauf Altınak, Bilge Zobu, Özkan Gür ol, Tanju Tuncel.Ayşin Atav.Sait Ergenç, Doğan Sevsevil, Ayşegül Yalçın, İsmet Ay .Kayhan Yıl dızoğlu, Nedret Denizhan, Necmi Aydonat, Hitay Daycan, Halim Unsal, Suat Aşkı.

Gösteri Düzeni :Pazartesi tatil. Hergün 21. 00 Pazar matine : 15. 30 Kadıköy Bölümü Tel :36 31 21 İlk Oyun :"Sarı Naciye" Yazan : Recep Bilginer Yöneten :Türker Tekin Kadro : Toron Karacaoğlu, Candan Teksoy,Doğan Bavlı, Süleyman Balcın, Mehti Yeşildeniz,Tuncer Sevi, Hümaşah Hican.Bedia Enver,Betül Aran, Sevil Davutoğlu, Tuncer Sevi,Metin Çeliker.Zeki Yıl­ dırım, Nazif Şen,Osman Görgan,Sezai Gülsen , Nigâr Sevenler. Gösteri düzeni :Pazartesi, salı tatil. Hergece :2l. 00 Matine pazar 15. 30 Fatih Bölümü. Tel : 22 01 71 İlk Oyun : "Anna Karenina" Yazan : Tolstoy Çeviren : Va-Nu Yöneten : Perihan Tedü. Kadro : Leyla Altın, Can Çöğen, Şevket Avşar,Aytaç Yü rükaslan, Ergin Ocaklı, Ani İpekkaya, Yaşar Ünlüer, Savaş Dinçel, Perihan Tedü, Bilkay Tekben, Yalçın Akçay, Fatma Andaç, GülistanGüzey.Dinçer Çekmez, Turgut Arseven, ErsanBarkın,Nedred Denizhan, Sezai Altekin, Melahat Hasanoğlu, Fikret Değerli, Agah Hün, Engin Akçelik, Kemal Bekir, Taner Erhal, Devrim Parscan.Ünal Gü rel.Ümit İmer, Erhan Dilligil, Metin Çoban, En­ gin Ocaklı, Fethiye Sezer, Uğur Kıvılcım,Hikmet Görmükçü.Oya Ocakaçan, Yaşar Ünlüer, Osman Görgen.Cevat Dayıoğlu,Tuncay Halıcıoğlu. Gösteri Düzeni : Pazartesi tatil. Hergece 21. 00 Matine Pazar 15. 30 Üsküdar Bölümü Tel :33 03 97 3 97 İlk Oyun :"Osmangiller" Yazan : Nuri Güngör Yöneten :Kemal Tözem Kadro : Müfit Kiper, Kahraman Acehan, Dilek Türker , Bercis Arseven,Suphi Tekniker,Rıdvan Çelebi, Metin Çekmez, Şükriye Atav. Gösteri düzeni : Cuma tatil. Hergece 21. 00 Pazar matine 15. 30

©


ULUSLARARASI ÜNLÜ FOTOĞRAFÇIMIZ ARA GÜLER 25 YIL SONRA KENDİ ÜLKESİNDE İLK SERGİSİNİ AÇTI

1 nglltere ' de (1961' de ) I "Dünyanın Yedi Yıldız Fotoğrafçısı"ndan biri seçilen, Almanya' da (19(52' de) "Leica Ustası" Unvanını kaza­ nan, Amerika'da (1968'do) Mo­ dern Sanat Galerisi ' ndeki "Renkli Fotoğrafın On Ustası" adlı sergide yer alan, çeşitli ülkelerde eserleri sergilenen ünlü fotoğrafçımız Ara Güler . nihayet kendi ülkesinde de ilk resim sergisini açtı. Ameri kan Haberler Merkezinde elli kadar fotoğrafın yer aldığı seıgi, aynı zamanda İstanbul' da mevsimin ilk fotoğraf sergisi. Ancak, Ara Güler yirmi beş yıllık meslek hayatının seçme eserlerini gösterirken inat ve İsrarla "Dünyayı fo­ toğraf açısından görmek bir sanat değildir "diyerek bizi ş a ­ şırtıyor ve kelimelerin üzeri­ ne basa basa anlatıyor : "Anılar bunlar. Çektiğiniz fotoğraf deklanşöre bastığınız anda geçmişe aittir. Bir ikinci kez aynı fotoğrafı çekmenize imkan yoktur. Çünkü Dünya kendini bir daha tekrarlamı yor.

Ara Güler (J. Sieff),

Yabancı bir kitapta ilk fotoğrafı (Year Book, 1957)

Selimiye Camii Önünde Kadın­ lar,Ara Güler'e ün sağladı. . .

Expo 67 Kanada Fuarında Türk fotoğrafı.

Ankara'daki bir eski sokak.

"Bu bir sanat mı .yoksa bir uğraşı olarak mı kalıyor ?"sorumuza da yine şaşırtıcı bir cevap alıyoruz : "Bence fotoğraf bir sanat dalı değildir. Çünkü her sana­ tın bir öz elemanı vardır. Na­ sıl ki resimde öz eleman bo­ yadır ,renklerdir.Balede, mü­ zikte, tiyatroda da öyledir.Ön­ celikle fotoğraf makinesi öz eleman niteliğinde değildir. " 44 yaşındaki sanatçı. 22 yıldan beri gazetecilik de ya­ pıyor.19 58'de Life dergi si gru­ bunun muhabiri olmuş. Şimdi Paris - Match ve Der Stern dergilerinin muhabiri. Ame­ rika'da "Young Turkey" (Genç Türkiye), Almanya 'da "Türkei" (Türkiye) adlı kitapları yayın­ lanmış. Son olarak Lord Kinross'un yazdığı "Saint Sophia" kitabını fotoğrafı am iş. Ara Güler "Fotoğrafları mı sergilemeye devam edece­ ğim. " diyor: "Ama bir a ş a ­ ma olmayacak bunlar. Sadece değişik açılardan çektiğim fo­ toğraflar o l a c a k . . . " SUAT T ÜRKER

tek

New York'da "Renkli Fotoğrafın On Ustası" adlı sergide yer alan bir eseri. (Modern Sanat Galerisi, 1968)


TÜRKİYE'DE FOTOĞRAF SANATI

Emînönü'nde bir sokak. Horizon ve Camera dergilerinde ç ı k t ı .

Eski bir İstanbullu olan R.E.Martinez,58 yıldır ç ı ­ kan Camera adlı ünlü fotoğ­ raf dergisinin editörüdür . . . Başkonsolos olan babasıyla 1915'te İstanbul'a gelmiş ve buradaki İtalyan Lisesinde okumuştur.Bu nedenle her zaman Türkiye'ye ilgi duymuj, Londra ve Paris'te Tür­ kiye üstüne fotoğraf sergi leri açılmasına önayak olmujtur. "Foto muhabirlerinin baba­ sı" olarak tanınır.Dünyada­ ki önemli olayların dagüzel fotoğraflarla verilmesi ge­ rektiğine inandığı için Mag­ num adındaki fotoğraf a j a n ­ sını kurmuştur..

atı Dünyası uzun s ü ­ re Türk Sanatına al dırış etmemiş, onu Arap ve İran Sanatlarının küçük bir kolu saymıştır. Türkiyede İslâm Sana­ tının dalları bol meyvalar vermiştir. Ancak Türk Sa­ natı en güzel örneklerini Selçuk ve Osmanlı devirle­ rinde bulacağımız önemli özellikler taşır. Selçuklu­ lar ulusal anlayışa yer ve­ rerek, ülkenin durumuna ve ellerindeki malzemeye gö­ re mimarinin en güzel e serlerini y a r a t m ı ş l a r d ı r . . Süsleme sanatında, taş oy­ macılığı, çiçek motifleri, yazılarla dikkati çekmiş­ lerdir. Osmanlılar'da, s e r a ­ mik, tahta işlerijkuyumculuk ve halıcılık yepyeni bir anlam kazanmıştır.Mimar­ lık Koca Sinanla beraber Avrupa içlerine doğru iler­ lemiş, Nakşi ve Levni de minyatür sanatının çok g ü ­ zel örneklerini v e r m i ş l e r ­ dir. Güzel yazı ( hattatlık) sanatı da Divanf'nin eser leriyle altın çağını y a ş a ­ mıştır. Batılılaşma hareketiyle Türk sanatçıları- r e s i m , heykel gibi sanatların A v rupadaki örneklerini yakın­ dan tanıma olanağını bul muş ve bu sanat dallarında da gelişme yoluna giril -

B

Nemrut Dağına tırmanan ve Komojen Kralı moze leşinin resimle­ rini çeken ilk fotoğrafçı da Ara Güler oldu.

Mezarlık önünde e v c i l i k oyunu Camera dergisinde yayınlandı.

On yıldır Picasso ile görüşüp evinde fotoğraflarını çeken gaze­ teci yoktu. Bu işi de Ara-Güler başardı.

mistir. Ancak bu sanat ha­ reketleri olurken fotoğraf­ çılık kendini gösterememiş, İslâm Dininin yasakları fo­ toğrafçılığı bir sır gibi giz­ lemiştir. Zamanın fotoğ­ raf meraklıları amatör b a ­ tılı diplomatlarla Rum ve Ermeniler gibi azınlıklar arasından çıkmıştır. Sultan Abdülaziz'in,fotoğrafının çekilmesi için Abdullah Kardeşler adlı fo toğrafçıları çağırtması , fotoğrafçılığın İslâm ülke lerine girmesinde önemli rol oynamıştır. Bu olay fo toğrafçılığın Türkiye'de de kabul edilmesini sağlayan ilk adım olmuştur. Türk fotoğrafçılığından söz eden pek az belge bu­ lunmakla beraber, Nadar 1 ın 1900 yılında yayınlanan "Fotoğrafçı Olduğum Z a ­ man" adlı kitabında z a m a ­ nın ünlü fotoğrafçıları V i yanalı Luckard, Severin, Sarony KardeşlerMn çalış­ maları arasında İstanbullu Abdullah adına da yer v e ­ rilmiştir. Kısa süren bu çalışma­ lardan sonra Türk fotoğraf­ çılığı kapalı ve karışık bir devreye girmiş,bu devre 1920'den İkinci Dünya Sa­ vaşı sonlarına kadar sür müştür. Sonunda, yepyeni bir hamle ile fotoğrafçılık Türkİ3e'de birdenbire p a r l a yınca, ilginç çalışmalar dikkati çekmeye başlamış­ tır. Ortaya çıkan yeni ku­ şak, birbirinden güzel fo­ toğrafları peşpeşe s ı r a l a ­ mıştır. Genellikle yerli te­ malar üzerinde duran Türk arkadaşlarımız en güzel esin kaynaklarını kendi ül kelerinde bulmuşlardır. Türk fotoğrafçılığının bugünkiiörnekleri öylesine çarpıcı, öylesine başarılı­ dır ki,geleceğinin ne dere­ ce parlak olacağını şimdi den belli etmektedir. R. E. MARTINEZ


HAFTANIN FİLMLERİ WATERLOO SAVAŞI (Waterloo) - 'Savaş ve Barış «in yönetmeni Sergei Bondarçuk bir İtalyan-Rus ortak yapımı olan bu filmde Napoleon'un son savaşını anlatıyor. Bir s ü ­ per-prodüksiyon biçiminde şüphesiz... Ama yine de ç a ­ lışmasının ilginç yanları var. Rod Steiger'in abartmalı kompozisyonunu bir yana bırakacak olursanız genellikle oyun yönetimi iyi. Oyuncular : Rod Steiger, Christopher Plummer, Virginia McKenna, Orson Welles, D a n O ' H e r lihy, Jack Havvkins, Michael Wilding. Görüntü yönetmeni: Armando Nannuzzi. Müzik: Nino Rota. Yapımcı: Dino De Laurentiis. Uzunluğu : 115 dakika. Rod Steiger "Waterloo Savaji"nda abartmalı bîr kompozisyon çizjyor.

John Wayne, 75'lik Howard Hawks'm filminde her zamanki sevimliliğini koruyor.

'Rod Taylor "İntikam" da

SON DARBE (Rio Lobo) - Yetmişbeş yaşında bir H o ­ ward Hawks'm geleneksel Hollywood W e stern Herinin çiz gileri içinde hareketli, dinamik bir filmle karşınıza çıka­ bileceği gelir miydi a k l ı n ı z a ? . . . John Wayne de şu s ı r a ­ larda yaşını saklayamaz birduruma gel mi şama, filmin ç e ­ kiciliği tümünün o sevimli geleneksel havasında... Amerikan içsavaşlarının son günleri... Güneyliler Ku­ zeylilerin altın dolu bir trenine baskın yapıyor ve kaçıyor­ lar. . . Bu arada bir teğmen öldürülüyor. Teğmenin yakın dostu albay McNally (John Wayne) bu baskının içlerindeki casuslar tarafından hazırlandığını öğrenince çileden çıkı­ yor ve savaşın sonunda silâhını kaptığı gibi hainlerden i n ­ tikam almaya çıkıyor... Hiçbir yeniliği ol mayan, fakat yer yer zevkle seyredilebilen bir f i l m . . . Shasta Delaney,Chris Mitchum , Jennifer O'Neil, Jack Elam da rol almışlar. Görüntü yönetmeni: William Clothier. Müzik: J e r r y Golds­ mith. Uzunluğu : 114 dakika. Renkli bir Malabar (Ameri­ kan) yapımı. İNTİKAM (Darker Than Amber) - Robert Clouse, Ame­ rikan kara-filmlerinin bazı tipik özelliklerini taşıyan bu filmine hızlı ve umutverici bir biçimde başlıyor. Detektif McGee de beyaz perdede bir süredir Frank Sinatra ' nın canlandırdığı Tony Rome'u andırır bir hafiye. . . Güzel bir kadının ölümünün ardından gelişen olaylar... Clouse bir Gordon Douglas dahi d e ğ i l . . . Film, ortadaki entrikanın seyircide yarattığı merak nedeniyle sonuna kadar seyre dilebiliyorama tümüyle doyurucu olamıyor... Oyuncular: Rod Taylor, Suzy Kendall, Theodore Bikel, Jane Russell, James Boot. Müzik:John Parker. Görüntü yönetmeni: Frank Phililips. Uzunluğu: 96 dakika. Renkli bir Major Films (Amerikan) yapımı. BEN BİR ERKEĞİM (Percy) - İngiliz komedi filmleri yönetmeni Ralph Thomas Raymond, Hitchcock'un romanını kendine özgü basit stiliyle perdeye aktarıyor. Konu organ n a k l i . . . Ama cinsel organ nakli... Bir adamın cinsel o r ­ ganını başka bir adama aktarıyorlar... Ve sonra da acaba yerine uydu mu, normal çalışmasını yapıyor mu diye has­ tayı adım adını izliyorlar... Genç adamın başından geçen­ ler filmin komik öğelerini oluşturuyor. Hywell Bennett, Denholm Elliott, Elke Sommer, Britt Ekland rol almışlar. Görüntü yönetmeni:Ernest Steward. Müzik: Ray Davies.Uzunluğu : 103 dakika. Renkli bir Anglo-Emi(İngiliz)filmi.

Elke Sommer, Hywell Bennett "Ben Bîr Erkeğim" filminde

Altın kolye Fransa'dan İzmir'e geliyor Fransa'nın Dijon şehrin­ de yapılan Uluslararası Altın Kolye Folklor Yarışmalarını, İzmir Turizm ve Folklor Der­ neğinin gönderdiği ekibin k a ­ zanması büyük yankı yapmış­ tır. On beş milletin kırk beş ekibinin katıldığı yarışmaları Fransız Televizyonu yayınla mış,birinci olan İzmir e k i ­ binin danslarından örnekler sunmuştur. Fransız g a z e t e ­ leri de on altı altın madalyalı kolyeyi alan folklorcularımız­ la ilgili haberi "Türkler Mü­ nih'te kaybettiklerini Dijon'da buldular"başlıkları ile ver­ miştir. Komite Başkanı M. Levalvaseure, altın kolyeyi verirken "Yurdunuzaı dönün­ ce maliye bakanınıza müjde­ niz var demektir. Hazinenize altın götürüyorsunuz" diye espri yapmıştır.

Alec Guinness'e ölüm tehditleri yağıyor Sir Alec Guinness, Hitler L in hayatını çevirmeye başladı­ ğından beri yalnız fiziğiyle ve sesiyle değil, günlük hayatıyla da Hitler'e benzemeye başla di. Bir kere Alec Guinness' i görenler, artık konuşmadığını, sadece "bağırdığını", ayrıca koşar adım yürüdüğünü söylü­ yorlar. Bu benzerlikler yet mezmiş gibi, son günlerde bunlara bir yenisi eklendi.Hit­ ler gibi Alec Guinness'de ölüm tehdidi bulunan mektuplar aldı. Guinness bu tehditleri çok cid­ diye aldığı için film çekimi süresince her hangi bir saldı­ rıya karşı kendini sigortalatt.

Müzikal "Othello" Shakespeare' in ünlü Ot­ hello'su, önümüzdeki günlerde bir müzikal olarak P a r i s ' d e ­ ki Marigny Tiyatrosunda sah nelenecek."Othello Story" (Ot­ hello Masalı) ismini taşıyacak olan bu eserde,bol bol pop müziği ve danstan faydalanıla cak. Oyunun, Shakespeare'e sa dik kalan tek yanı dekorlar olacak. Othello'nun ilk kez 160' yılında sahnelendiği gün kul lanılan dekorlar kullanılacak.


" A l t ı n Koza" Jürisi toplantıda: (Soldan sağa) Kadri Kayabal , Refik Sönmezsoy,Şevket Rado(ortada),Mücahit Bejer, Ayhan Cermen (ayakta), Edip Hakkı Köse oğlu, Orhan Özkırım.

"Altın Koza,, bir kara festival oldu Jüri Başkanı Rado "İkinci toplantıda oylarında ısrar etseydiler..." diyor. Adana Altın Koza Film • Festivali" dünyada eşi görülmemiş bir festi val niteliğiyle, Türk sinema tarihi sayfalarında yıllar bo yu kendisindenbir"Kara F e s ­ tival" olarak söz ettirecek. "Altın Koza" yarışması nın en büyük kavgası, hiç şüp­ hesiz iki gruba ayrılan jüri arasında oldu. Şevket Rado.Orhan Özkırım, Kadri Kayabal ve Muzaffer Tema'dan meydana gelen grup "Vukuat Var", Mü­ cahit Beşer, Refik Sönmezsoy, Sabahat Filmer, Ayhan Çer men.Muazzet Tahsin Berkant, Edip Hakkı Köseoğlu ve Yal çın Remzi Yüreğir'den mey­ dana gelen çoğunluk grup da "Baba" filmini kazandırmak istiyordu. Daha doğrusu jüri arasında "Baba"filmiyle Yıl maz Güney'in kazandırılıp , kazandırılmayacağı söz k o ­ nusuydu. İlk karar sonucu "Baba" ve Yılmaz Güney ' in kazanması üzerine azınlık gruba yalnızca mağlubiyeti kabul etmek kalmıştı . Fakat bir gün sonra Adana Beledi ye Reisi görülen lüzum ü z e ­ rine jüri üyelerini toplattıra­ rak kararın değiştirilmesini şart koştu. Bir baskı ile kar şılaşan jüri, "Baba" filmiyle Yılmaz Güney'inyerine " K a ­ ra Doğan" filmini ve Cüneyt Arkın'ı kazandırdı. Bu ikinci karar sonunda, jürinin " B a ­ h a ' c a ve Yılmaz Güney ' e verdiği oylar, sanki bir d e v ­ let sırrını yok edercesine yakılıp,kül edildi.

4

NE DEDİLER? Jüri Başkanı Şevket Rado şunları söyledi : "Ben bir melodram o l a ­ rak kabul ettiğim ve Türk

filmciliğinin melodramdan zarar gördüğüne .bundan k u r ­ tarılması gerektiğine inan dığım için zaten"Baba"ya oy vermemiştim. Ama başkala rının oylarına saygı duydum. Çoğunluk oylayınca "Baba"nın kazandığını açıkladım. Ancak jüri tekrar toplantıya çağrı­ lınca "Baba"ya oy vermiş olanlar derhal karar değiştir diler. Oylarında ı s r a r edebi­ lirlerdi. . . " "Baba" filmine ve Yılmaz Güney'e oy veren Mücahit Be­ ş e r şöyle dedi : "Ben jüride Yılmaz Güney ve "Baba" filmine oy verdim. Her iki toplantıda salt sanat anlayışı açısından yaptığım bu değerlendirmede ı s r a r ettim. Yeniden bir oylama yapılsa, yine aynı filme ve aynı k i ş i ­ ye oy vereceğimi ilan ettim . Ancak, yapılan iş yeni bir s e ­ çim değildir. Yılmaz Güney ve "Baba" filminin değerlen dirmeden çıkarılması üzerine yukarıya doğru yapılan kay dırmadan ibarettir.İkinci ka rar için toplandığımızda m a ­ rifet sanıldığı gibi istifa et mek değil,kalıp başkalarının müşkül duruma düşmel'erini önleyecek tedbirler düşün mekti. Ben bir sanatçı ve bir yapıtını beğenmenin siyasal eylemlerle bağlantısını göre­ miyorum. Fakat, aksini hem de çok şiddetli bir şekilde düşünenlerin davranışı, insanı ürkütecek kadar şiddetli oldu. Ürkenler içinde yaşlı ve ki silik sahibi hanımlar vardı. Onları haklı görmemek müm­ kün değil. Çünkü, herşey man­ tığın harekete geçmesine i m ­ kân vermeyecek kadar çabuk­ luk içinde oldu bittiye getiril­

di. Bize, Yılmaz Güney'in eşi­ nin ödül alması sırasında ç ı ­ kabilecek olaylardan da s o ­ rumlu tutulacağımız ima edildi." Yarışmada önce ikinci lik kazanan,fakat sonra filmi birinci ilan edilen "Kara Do­ ğan" filminin yapımcısı Kamran Yüce şunları söyledi : "İlk karar açıklandığında filmimin ikinci olduğunu du yunca çok sevindim. Fakat , bir gün sonra"Baba"nın y e ­ rine "Kara Doğan"ın getiril diğini öğrendiğimde de, ş a ş ı ­ rıp kaldım. Söyleyecek başka bir şey bulamıyorum. Bütün gerçekler o r t a d a . . . " İkinci karardan sonra Yıl­ maz Güney'in yerine kazan dırılan Cüneyt Arkın," Altın Koza" ödülünü reddetti ve " Hiçbir zaman bir başkası nın malına ne göz diktim, ne de el uzattım. Bu nedenle da ha önce başkasına verilen ödülü almak benim hakkım de­ ğildi" dedi. Bugüne kadar 18 ödül ka zanan ve festivali başından sonuna kadar izleyen Yılmaz Duru da şöyle konuştu : "Gelin, köprüden geçti , gitti bir k e r e . . . Artık,onu ge­ ri döndürmeye imkan var mı? Yönetmenliğini yaptığım "Ka ra Doğan" filmi dört ödül ka zandı. Ama, nedense mutlu olacağım yerde .hiçbir sevinç duymak gelmiyor içimden. "

ALT AN D EMİR KOL

Callas'ın yıllar sonra bir plağı yayınlandı Soprano Maria Callas' in yıllar sonra yeni bir plağı ya­ yınlandı. Ünlü sanatçı birkaç yıl önce plağa hiç vermemiş olduğu parçalardan kurulu bir kayıt yapmıştı. Bu kayıtta V. Bellini'nin "İl Pirato-Korsarf' ve G. Verdi'nin "Lombardiyalılar" ve "Attila" gibi ender sahnelenen operalarından a r ­ yalar söylüyordu. Callas'ın u zunca bir tereddüt devresin­ den sonra plağın satışına izin vermesi müzikseverleri s e ­ vindirmiş , tenkitçilerin uzun övgülerine yol açmıştır. Bun­ lardan Gerhard Arnoldi şöyle yazıyor : "Callas'ın nitelikle­ rinde kayıp bekleyenler hayal kırıklığına uğradılar. Plak .he­ nüz onun yerini alabilecek bir sanatçının çıkmadığını ispat lıyor. "Meraklılar için plağın kimliğini verelim : (Electrola C-063-0 1299).

Ankara Devlet Opera ve Balesi mevsimi açıyor Başkentin opera sahnesi 1972-1973 mevsimine: iki eserle gireceğini haberliyor : W. A. Mozart'ın " Figaronun Düğünü" ve G.Rossini 'nin "Se­ vil Berberi". İlk eseri değer­ li bariton Ayhan Baran, ikin­ cisini Lamberto Pugelli k o ­ yuyor sahneye. İki operanın müzik yöneticileri de konuk sanatçılar: Jean P i e r r e Faber ve Andrea Giorgi. Bilin­ diği üzere her iki eserin de konuları 18. yüzyıl Fransız yazarı Beaumarchais'nin ç a ­ ğının soylularını taşlıyan iki oyunundan alınmış,biri ku­ zeyli, diğeri güneyli iki mü­ zik dehası elinde"opera buffa-gülünçlü opera" türünün iki anıtsal örneği olarak kabul edilmiştir. Devlet Balesinin sunacağı ilk eser ise Piyotr Çaykovskinin "Uyuyan Güzel"adlı dört perdelik ünlü süiti. Marius Petipa'nın koreografik planı üzerine Joy Newton tarafın­ dan sanneye Konacak olan "Uyuyan Güzel"in genel sanat danışmanı çağımızın değerli öğretmeni Ninette de Valois.. Yurdumuzda gerçek an­ lamda "opera" ve "bale"nin beşiği ve okulu olan Ankara Devlet Opera ve Balesi'nin son yıllarda idarr bunalım­ larla sarsıldığı yolundaki söylentiler sürüp giderken genel müdürü değerli beste­ cimiz Necil Kazım Akses'in görevinden ayrılması da bu konudaki kuşku ve üzüntüle ri arttırmış bulunuyor. Dileğimiz,çatısında seçkin sa­ natçıların toplandığı Kuru­ mun temsil ettiği sanat türü­ ne yakışan batı anlayışında bir düzene ve bu türün g e r e k t i r ­ diği ortama bir an önce ka­ vuşmasıdır.

FAM UK YEN ER

Paris Operasının açılışında fiyasko Bu sezon Paris Operası'nın "Norma" ile açılışında, İtalyan tenor Bernabe Martı sesi çıkmadığını ileri s ü r e ­ rek sahneye çıkmamış, halk özür dileyen opera müdürü nü yuhalamıştır. Son yıllar­ da parlaklığını kaybeden P a ­ ris Operası, "Norma" temsiliyle canlanacağını umarken, bu fiyasko,yetkilileri umut­ suzluğa düşürmüştür.

©


"ALTIN PALMİYE,, Yİ ESKİ BiR KAZANDI u yıl İtalya'da, Bordighera'da yapılan Ulus lararasıKarikatür Ya rışmasım İspanyol karikatür­ cüsü Vazquez de Sola kazandı ve birincilik ödülü olan Altın Palmiye'yi aldı. 35 yaşındaki de Sola, Pa r i s ' t e yaşamaktadır. Dindar ve soylu bir aileden geldiği için, ailesinin isteğiyle ilahi­ yat öğrenimi yapmış , papaz olmuştur. Evlendikten ve üç çocuğu olduktan sonra,karı sini en yakın arkadaşı bir p a ­ pazla beraber yakalayınca , müthiş bir bunalım geçirmiş, evini,papaz cübbesini ve ül kesini terkederek Fransa' ya gitmiştir. P a r i s ' t e boyacılık , gece bekçiliği gibi işlerde ça­ lışmış, bu arada küçük yaştan beri tutkusu olduğu karikatür­ le de uğraşmıştır. Çizgisinin özelliği dikkati çekince Le Monde ve Canard Enchaine ' de çizmeğe başlamıştır. Se kiz yıl önce bir boğa güreşi karikatüründe Franco'yu s e ­ yirciler arasına oturtunca, ispanyol makamları bunu"Halkı silahlı ayaklanmaya teşvik' niteliğinde bir suç sayarak de Sola'yı,gıyabında,yirmi yıl hapse mahkûm etmişlerdir.

B

®

Hayat hikâyesinin bu kıs mı ilginçtir : Hüküm giydiğin­ den habersiz.de Sola,ünlü bir karikatürist olarak ülkesini ziyaret etmek istiyor. Hududu geçer geçmez tutuklayıp c e ­ zaevine gönderiyorlar. Ama bir karikatüre biçilen yirmi yıl ceza, dünya kamuoyunu ayağa kaldırıyor. Basın ve s a ­ nat kuruluşları olayı protesto ediyorlar. Papa bile.Franco'dan de Sola'nın affını istiyor. Bu arada İspanya Ortak P a ­ zar'a girmek istediği için, üç ay hapiste yatmış olan de Sola'ya "Serbestsin"diyorlar. De Sola ise İspanya'daki "Fi r a r Kanunu"nu(Kaçarken vu ruldu.') bildiğinden hapisten çıkmamakta direniyor.Sonun­ da vali kendisine şu açıklama ile teminat veriyor : "Ortak Pazar'a girmek için çabalıyoruz. Şu sırada ba­ şımıza bir karikatürcü de Sola belası çıkarmak istemiyoruz. İstediğin ülkeye gidebilece ğini garanti ediyorum. " Yıllardır Franco'ya vekiliseye karşı mücadele eden de Sola İtalya'da bu olayı a n ­ latırken şunları da ekliyor : "Beni Papa değil,Ortak Pazar kurtardı."


MUHSİN ERTUĞRUL olduğu ilkesini gerçekleştir­ mişler ve ekonomi hizmetin­ de insan ilkesini kelimenin tam anlamıyla bir kenara itmeyi başarmışlardır. "Ortak Pazar a üye ola­ rak girişin fazla bir kazanç sağlamayacağı görüşünün hâ­ kim olduğu dört milyon nüfus­ lu Norveç gemicilik yönünden dünyanın üçüncü ülkesidir . . . Norveç'te ücretler arasında­ ki farklar çok düşüktür. Bu da ülkeyi sınıfsız bir toplum ha­ line çok yaklaştırmıştır.. Bu nedenle de vasıfsız bir işçi bile kolaylıkla bir kotra sahi­ bi olabilmekte, yaşadığı ş e ­ hirde oturduğu apartman ka­ tından başka, deniz kivisi ve kış sporlarının yapıldığı dağ­ larda ayrıca bir küçük ev edi­ nebilmektedir. Norveç'te ay­

(devam)

rıca sağlık hizmetleri p a r a ­ sızdır. Eğitim aynı şekilde parasızdır. Emekli maaşları, ise Avrupa'da en yüksek dü­ zeye ulaşmıştır." Tiyatronun kalkınmada rolü olup olmadığı üzerinde bugün bile kafa yormak iste­ meyenleri dürte dürte uyan­ dıracak bir örnek. Mutlu milletler,yazarla­ rını zamanında yetiştiriyor lar. Gerçeği söyliyen bir o zan, gerçeği gösteren bir ya­ zar, toplumun havasına oksi­ jen katıyor böyle. Biz de hâh' Atatürk ülkesinde, Cumhuri yet'in ellinci yılma basar ken sabahları radyodan " P a ­ dişah Masalları" dinliyerek uyutuluyoruz.. .

Kilittir Sarayı 'ndan sonra, ta­ rihi Dram Tiyatrosu da yandı.Oy­ sa, tiyatroseverlerin anıları ile dolu olan bu güzel binanın tiyatro müzesi yapılacağım duymuş, se­ vinmiştik. Böyle bir müze nerede açılmalı sizce?

-Böyle bir müze, kesin­ likle açılmak istenirse, yine bir tiyatroya eklenecek s a ­ londa olması uygun olur. Ti­ yatromuzun kısa geçmişi bü­ yük bir binayı dolduracak bel­ ge ve aksesuvardan yoksun­ dur. Tepebaşı'ndakibina b a ş lıbaşına bir tiyatro tarihini canlandırıyordu.O bakımdan, kendisi bir müzeydi. Hiç u nutmam, Jean Cocteau, kapı­ yı açıp seyirci salonuna bak­ tığı zaman: "Hele şükür, ni­ hayet gerçek bir tiyatro ha vasi alınan salon.'"demişti. Orası bizim için büsbü­ tün başka değer taşıyordu... Çünkü, ömrümüzün en verim­ li kırk yılı, geceli gündüzlü

o çatının altında geçmişti.Onun için biz öylesine üstüne titriyorduk. Yazık oldu.'.. "SULUBOYA RESSAMLARI GRUBU"NUN SERGİSİ Geçen ayın son günü Tak­ sim Sanat Galerisinde "Sulu­ boya Ressemları Grubu " nun üçüncü sergisi açıldı. Celaleddin Üzmen, Malik AkseLFerit Apa, Kazım Ansan, Cafer Bater, Nüzhet İslimyeliPmer İstemi Hatipoğlu'nun e s e r l e ­ rinden meydana gelen sergide her ressamın ayrı bir uygu­ lama tekniğine sahip bulun­ duğu göze çarpıyor. Grup ül kemizin bütün ressamları a— rasında da ödüllü bir y a r ı ş ­ ma düzenlemiş bulunuyor . Sergi 14 Ekim Cumartesi gü­ nüne kadar devam edecek.

®


YENİ YAYINLAR "ÇARPIK SEVDA"-Max Frisch'in romanı. Dilimize çeviren :Sezer Duru. S i ­ nan Yayınları, istanbul. 2 5 2 sayfa,fiyatı:l5lira.

ax Frisch'in kahramanı, değişik bir yapıda : İçe dönük, yalnız yolculuk­ lar yapmaya al ışık, bütün g e r ­ çek erkekler gibi işiyle yaşa­ yan, yalnız oturmaktan gurur duyan, değişmesini istemeyen, tek başına yaşlanmanın, bir tek söz söylememenin tadını .çıkaran biri. Kendisini anla­ yabilecek bir kadının varlığı­ na inanmak bile istemiyor, na­ sıl uyuduğunun sorulmasından bile tedirginlik duyuyor Wal ter Faber (roman kahramantnın adı budur). Önceden d ü ­ şünmeye alışkın, geriyi, g e r i ­ de kalmışı düşünmüyor hiç , daha çok planlıyor. Katı,şart­ lanmış, insancıl duyguların çok uzağına düşmüş,bütünüyle tekniğin tutsağı olmuş. Güzel birşey, sözgelişi bir tabiat görünümü karşısında bile,ben­ zetmeleri şaşırtıcıdır. Hava, Walter Faber için mavi kopye kâğıdına benzemektedir, kıyı­ daki dalgalar cam yününe. " . . sonra-diyor-denizdeki pırütılar cam pırıltıları gibi, elektron atışları fotoğrafı g i ­ bi. Kısa süre sonra güneş do­ ğuyor, göz kamaştırarak,yük­ sek fırındaki ilk ateşleme g i ­ bi. "

M

Max Frisch, (size tanıt mayı unuttum: Dürennmatt' in hemşerisi. İsviçre'l'i, Zürich doğumlu. Yaşı altmışların ü s ­ tünde. Önce gazetecilikle y a ­ zarlığa başlamış, sonra m i ­ mar olmuş. Ama anlı şanlı bir mimar. Zürich yüzme ha­ vuzunu yapmış, ünü göklere yücelmiş. On yıl hem mimar­ lığı sürdürmüş, hem yazarlı­ ğı. İkinci Dünya Savaşı ' nın ardından iki kıt'ayı, Amerika ile Avrupa'yı baştan sona gez­ miş. 1955'lerde, iki meslek­ ten yazarlığı seçmiş u l u s l a r ­ arası bir çok ödüller kazanan romanlar yazmış.) Evet, Max Frdsch, romanı "Çarpık Sevda"da, kahramanı Walter F a b e r ' e karşı bir tavır alıyor. Biraz kızgın, biraz da öççü. Her türlü insansı duygudan

®

TARIK DURSUN

YENİ İNSAN MI ? yoksun Walter Faber, giderek Max Frisch'in elinde - tıpkı kendini tutsak ettiği tekniğin elinde olduğu gibi-önce yarı o yuncak, sonra sonra da tam oyuncak durumuna geliyor ve.. Walter Faber, yazarın düzen-_ lediği akıl almaz bir tuzağa düşüyor ; üstelik, hiç farkına varmadan. Peki, nedir bu t u ­ zak ? Ha, işte bu noktada ulus l a r a r a s ı armağanlar kazan­ mış, ünü yedi iklim dört buca­ ğı tutmuş Max Frisch' i r a hatlıkla kınayabilirsiniz. Frisch' in kahramanı, ansızın bir eksik kaçışın ardına düşü­ yor. Bir çözültü, bir kaçış içinde. Amerika' dan Avru pa'ya bir kaç saatte uçakla ge­ çivermek varken- ük kez tek­ nolojik üstünlüğü inkârdan ge­ liyor-bir hafta süreli gemi yolculuğuna karar veriyor.Ve­ riyor ve Frisch' in düzenledi­ ği ilkel tuzağa düşüyor. Yazarların kahramanları­ nı beklenmedik tuzaklara d ü ­ şürmeleri olağandır, yanlış anlamamalı. Fakat her yazar, akıl çerçevesi içinde yapar bunu. Sözgelişi, Kutsal Kitap­ lardan gelme ya da " kadim Yunan" dan aktarma, baba-kız , erkek-kızkardeş ya da ana-oğullu cinsel ilişkilerin ortaya koyduğu çapraşık durumları konu edinmek, bunlardan ya rarlanarak yola çıkıp okur şaşırtmacılığına sapmak, hem de ilkelliği kabullenilmiş bir oluştur. Ethem İzzet Benice 1 nin "Yakılacak Kitap"ını h a ­ tırlayınız.' . . İkinci Dünya Savaşı ile sa­ vaşın çarpıttığı insandan bir kesit verme çabasındaki Frisch, Walter Faber'in kar­ şısına yirmi yaş sularında bir genç kızı, Sabeth' i çıkarıyor. İşte size bir ilkel düğümleme daha : Yaşlı erkek cinsel dra­ mı, yani. Bir de genç kızla­ rın yaşlıca erkeklere karşı duydukları o onmaz tutku. Ro mana türkçe yakıştırılan"Ça* pik Sevda"lık da buradan geli yor zaten. Karşılıklı tutkun­

luk, iki insanı da değişime gö­ türüyor: Faber, içine gömül düğü anlamsız dünyadan y a ­ vaş yavaş sıyrılıyor,/ değişi­ yor, yabancüaşmadan kurtu luyor, insan olduğunu kavrıyor. Olayların birbirini izle mesi sonucu, Faber- s o n r a ­ dan özkızı olduğunu öğrene cektir-Sabeth'le yatıyor ve işi, evlenme düşüncesine kadar vardırıyor. (Burada bir p a ­ rantez açıp zavallı roman k i ­ şisi Faber' in başına gelenleri de anlatmalıyım size:Biruçak yolculuğunda tanıştığı b i r i l e ­ rinin ardına takılıp güney A merika' lara gidiyor ve hiç akuda düşte yokken eski a r ­ kadaşı, eski sevgilisinin k o ­ cası Joachim' in ölü süyle karşüaşıyor. Bunlar yetmiyor muş gibi, Atina' da da eski sevgilisi Hanna ile burun bu runa geliyor.) Genellikle tiyatro ve sine­ mada, yazarlar, bu denli bir açmaza düştüler mi.kurtuluşu ve çözümü ölümden bekler­ ler. Max Frisch de bakıyor , olacak gibi değil,gelsin ölüm diyor hemen. Sabeth' i Önce zehirli bir yılana sokturuyor, ardından da bir beyin zedele­ mesi, tamam.' Ha, Faber'e mide kuşkuları da verdirdi ğinden bir mide kanseri de ona, bitiyor serüven, perde iniyor. Kusur mu bu benim s a y ­ dıklarım ? Olabilir. Ama ba­ zı okurlar için bir tür üstün­ lük de sayılabilir pekâla. O zaman Max Frisch o okurlar için ikinci bir Mario Simmel yerine geçecektir.

EN ÇOK SATAN

Türk Dil Kurumu Ödülleri

Onar bin lira yerine beşer bin aldılar... Geçen y ı l ödül alan Baykurt • a da ödülü gizlice v e r i l d i .

ürk DilKurumul972yı­ lı Edebiyat ödülleri Türk Dil Kurumunda yapılan bir törenle Kurum Başkanı Prof. Macit Gökberk tarafından dağıtıldı. Bu t ö ­ renle Türk Dil Kurumunun kuruluşunun 40'ıncı yıldönü­ mü ve Dil bayramı da kutlan­ mış oluyordu. Bu yılki ödül­ leri hikâye dalında "Yağma" adlı kitabıyla Adnan Özyalç ı n e r . ş ü r dalında "Dizin" adlı kitabıyla Metin Eloğlu, Tiyatro dalında"Sersem Ko­ canın Kurnaz Karısı"adlı o yunuyla Haldun Taner, çeviri ödülünü Simone de Beauvoirdan çevirdiği "Konuk Kız"adlı romanla Bertan Onaran ka­ zandılar. Bilindiği gibi Türk Dil Kurumunda geçen yıl da ödüller verilmiş, ancak ödül kazananların adları açıklan­ mamıştı. Geçen yıl ödül kaza­ nıp da adı açıklanmıyanlardan Fakir Baykurt'a da ödü­ lü bu defa kimse görmeden verildi. Bu duruma bir kısım kurum üyeleri kızdılar,özel likle bu yıl ödül kazananlar dan Adnan Özyalçıner ile Me­ tin Eloğlu, geçen yılki ödülle rin de açıklanmasını ve by yıl verilmesini konuşmalarında istediler. Aslında alınan bir karar gereğince bu yıl ödül kaza nanlara on bin lira verilmesi gerekiyordu. Yönetim kurulu, çok önceden verilmiş bu ku­ rultay kararının gelecek yıl uygulanması gerektiği yo rumuyla bu yılki ödülleri, beşer bin lira olarak dağıttı.

T

ORHAN DURU

KİTAPLAR

I . Baba : Marîo Puzo (E Ya­ yınevi) 2. Anılar,Sorular, Sorum lular: Orhan Erkanlı(Ba tej) 3 . Betsy: Harold Robbins (Hürriyet Yayınları) 4 . Gazetecinin ölümü:Harold McCoy ( B i l g i Y a

yınevi) Yasımı Tutacaksın: Lary Collins (Payel Yayınevi) Kavgam: Adolf Hitler (Yağmur Yayınları) Hastane rA. Hai ley (Mî I liyet Yayınlan) - K u r : G ü r b ü z Ersan 8 . Bağ (Hürriyet Yayınlan)


ELOĞLU: BU YIL TÜRKİYE'DE ROMAN YAZILMADI M I ? Türk Dil Kurumunun Ş i ­ i r Ödülünü alan Metin Eloğlu yapılan törende, verilen ödül­ den kıvanç duyduğunu belirt miş,ancak roman dalında ö dül verilmeyişine değinerek "Türkiye'de bu yıl roman ya­ zılmadı mı?"diye sormuştur. Eloğlu ödül alan şiirkitabı Dizin ve şiir konusunda şunları söylemiştir: "Annemin anlattığı masal­ lar ve Türkçeyi iyi konuşma sı belki beni şiir yazmaya sü­ rükledi. Yalnız bir çocukluk geçirdim. İncir ağacına çıkar düş kurardım. Önceleri aktör olmayı kafama koydum. "Git­ me açlıktan ölürsün"diye ai­ lem diretti. Böylece Konser­ vatuara giremedim. Hanki okulda matematik,fizik yoksa o okula girerim dedim ve . . . Akademiye kaydoldum böyle­ ce.. " "Ne zaman yazacağım bel­ li olmuyor ki? İnsanın n e r e ­ de, ne zaman yazacağını k e s ­ tirmesi güç. DİZİN sonbirbuçuk yılda ardarda yazdığım şiirlerden meydana geldi. Bu süre içinde 10 formalık bir ş i ­ ir kitabını dolduracak kadar şiir yazdım. Gelecekteki aynı süre için bir şey söyliyemem ki. Her sanatçıda bir birikim vardır. Bu birikimin boşalma­ sı gerekli. Ama nasıl ? Ne za man? Bilinmez k i . . . "

Haldun Taner:"Benim için sürpriz oldu... " Haldun Taner Türk Dil Kurumu'nun Tiyatro Ödülünü kazandığı haberini Yalova kap­ lıcalarında aldı. Kendisi r o ­ matizmadan şikayetçiydi ve doktorlar 21 günlük bir kür tavsiye etmişlerdi. Taner o sıralarda,otelde­ ki odasını değiştirme çabası içindeydi. Dostlarının kendisi­ ni tebrik etmesini önce,iste diği odaya taşınmasıyla ilgili zannetti. Taner, "Çok memnunum . Lütfetmişler seçmişler. Be­ nim için sürpriz oldu. Oyunu , Münir Özkul için yazmıştım . Özkul da başarıyla oynadı . . . Son tiradı televizyon yönetici­ leri de beğenmiş olacaklar ki her tiyatro haberinden sonra tekrarladılar. Bu tiradın ilgi

çekici bir yönü var.Oyun o y ­ nanmaya başladıktan sonra Kadıköy vapurunda sigara pa­ ketinin arkasına yazmıştım... Münir'e okudum, ağladı. Son­ radan oyuna ekledik" d e d i . . .

Ozyalçıner: "Asıl başarı halkın i l g i s i . . " Türk Dil Kurumu Hikaye Ödülünü alan Adnan Özyalçı ner, hikaye yazmağa lisede başlamış. Arkadaşlarıyla , aralarında para toplayıp " De­ met" adlı bir dergi çıkarmış lar.İlk hikâyesi sadece bir s a ­ yı çıkan bu dergide yayınlan mış .Hikâye ve hikâyeciliği üs tüne şöyle diyor : "Yedeksubay öğretmenlik

I görevimi Doğu Anadolu' nun j bir dağ köyünde yapmam gö ; rüş açımı genişletti.Kentli hi; kâyeciler çoğunlukla hayal ku| ruyor. Oysa, Anadolu'ya açı | hp halkı yakından tanıyınca hayali kurgulardaki yanlışlık­ ları anlayıp, somut çelişkile­ ri görme imkânı bulunuyor. " " Hikayecilikte olayları çevreleyebilmek zorluğu var öncelikle.Konuyu.yoğunlaştı rırken, sıkmadan okuyucuya aktarabilmek. Cümleler a r a ­ sında soluk alabilme olanak l a n bırakmak. Bunu sağlaya bilmek için soyut olayı ortaya koyarken, somut olaylardan hareket etmeli ki okuyucu hi kâyeyi takip edebilsin ve ko nuyu sevsin." "Hayal gücümün olanak larını ölçmek için, on onbeş

gerçeküstü hikâye yazdım . Ama yayınlamak için değil.Hi­ kayecinin bir görevi de -özel­ likle ülkemizde-okuyucuyu eğitmek.eğitirken de,onun be geni düzenini beslemek zorunluğunda." "Türk edebiyatının ilgi çe­ kici bir edebiyat olduğuna ina­ nıyorum. Ulusal bir şöhrete erişememesinin nedenini de öncelikle Türkçe'nin işlek bir dil olmamasına bağlıyorum." "Türk yazarı çeşitli s o ­ runlar karşısındadır. Türki ye'de çeşitli çelişkilerin yeraldığı bir ortam vardır. Y a ­ zar bu çelişkileri ortaya koy­ mak,bir çözümlemeye gitmek zorunluğundadır. Bunu yapar­ ken halkla bütünleşmeyi ih mal etmemelidir. Entellektü-

Berran Onaran,Adnan Ozyalçıner ve Metin Eloğlu,Türk Dil Kurumu Bajkan Macit Gökberk'ten ö düİlerini alıyorlar.

Şiir Ödülü kazanan "DlZlıTden Ben bîr şeytanrırnağıyım Halk uzağı ellerde KUFİ Kûff bîr kırk y ı l mı ne geçti aradan N ' o yine mî gideceksin Daha gelmeden KOPUK Su koptu /düşüverdim Toprağın kucağına mı?diyeceksinîz Hay i r , göğün bajucuna HINÇ Uzun bir can havli yürür cançekijmezliğimize Niyesî de j u diyelimS hmç bize,sevi b î z e . . . Kimsecikler bulamaz ki sakladığım d e n i z i . . . METİN ELOĞLU

el düzeyde kaldığı sürece yap­ tığı çözümlemeler bir işe ya­ ramayacaktır. Asıl ödül, asıl başarı,halkın ilgisidir."

Bertan Onaran: "Çeviride ilke, yazarı çok iyi yansıtmak..." Türk Dil Kurumunun çevi­ ri ödülünü, Simone de Beauvoir'ın"KONUK KIZ" roma­ nıyla alan Bertan Onaran şöy­ le diyor: "Çeviride ilke, yazarı çok iyi yansıtmak,bunu olabildiği kadar çok okurun anlayabile ceği biçimde yapmaktır. Bun­ da Türk dilinin ilkelerine de uymak gerekir. Çeviride ustalığa, çalı­ şarak, insanları severek, ya­ şamın anlamını yaptığı işte bularak, saygıyla çalışarak varılabilir."

©


H A F T A N I N SANAT A N S İ K L O P E D İ S İ lerdir. Grimm Kardeşlerin Masalları, Finlilerin Kalövela destanı böyle doğmuştur. Bizde de Kaşgarlı Mahmudun Divan-ı Lugat-it Türk ve Evliya Çelebi'nin Seyahat­ namesi gibi eserlerde Türk folklorunun bazı kaynakları vardır. Fakat ciddi folklor çalışmaları 1890'dan sonra başlamıştır. 1927'de kurulan Türk Halk Bilgisi Derneği ilk folklor derneğimizdir.

KUARTET

Folklor ekiplerimizden biri gösteri sırasında Haftanın Sanat Ansiklope dişinde , Sanat Dergimizde o hafta çıkan yazılardaki önemli sanat terimleri, de yimleriyle i l g i l i açıklama­ l a r ı , sanatçılar ve sanat olaylarıyla i l g i l i bilgileri bulacaksınız.

FOLKLOR Halk inançlarını,gelenek, adet, türkü, dans ve edebiyatı­ nı inceleyen bilimdir. Bir böl­ gede inanç, gelenek, efsane, türkü,bilmece,atasözü, dans v.b bütününe de folklor denir. Folk halk demektir.. .Folklor

kelimesi ilk olarak İngiliz yazarı W. Thoms tarafından (1846^) halk bilimi anlamı­ na kullanılmıştır. Aynı yazar ilk folklor derneğinin de baş kam olmuştur. Ancak folklor­ la ilgili ilk önemli araştırma­ yı bir başka İngiliz yazarı, Thomas Brown, çok daha ön ce yapmıştır. "Halk Arasın­ daki Boş İnançlar Üzerine Araştırmalar" (1646). Bu eser, folklorun temeltaşı sayılır. Folklor çalışmalarının so­ nuçlarım ele alan bazı sanat­ çılar, yerli kaynaklara daya­ nan önemli eserler v e r m i ş ­

Dreyer'in "Jean D'Arc'ın Ç i l e ­ si" bu konudaki en iyi f i l m d i . JEAN D'ARC

Birçok sanatçıya esin kaynağı olan bu Fransız köy lü kızı (1412-1431) 13 yaşında Tanrıdan sesler duyduğunu^ söyleyerek o sırada F r a n s a ' ­ yı işgal etmiş olan İngilizle re karşı erkek elbisesi giyip savaşmıştır. Fransızlarınbir1 eşmesini sağlamışsa dadüş-

NÜVİT ÖZDOGRU 5

Tarihten ve günümüzden ba­ zı acı sayfalar) sorularla bir­ likte sunuyoruz. Ol stnet-i Rahman benim kim kainatın aynıyım Ol nutk-u Rabbani benim kim dilde mestur olmuşum (O, Tanrı biçiminde olan benim ki evren'in aynıyım O.Tanrı sözü benim ki gönüllerde saklıyım) diyordu. İnsanı evren'in merkezi sa­ yan tasavvuf felsefesine inanmıştıHurûftlerdendi. Yakaladılar."Şeriata ay kırı" düşüncelerinden ötürü 1404 yi lında Halep'te derisini yüzerek öldür­ düler. Bu Türk şairi kimdi?

2 Kral l.Charles'ın kafasını uçurtup İn­ giltere'de yönetimi ele geçirdi. Sözde bir cumhuriyet kurdu. Bağnazdı, ül kede bütün tiyatroları kapattı. Tiyat­ rolar 1942'den l«60'a dek tam 18 yıl kapalı kaldı. Tiyatroya bu korkunç ..darbovi vuran ıdanı kimdi?

3 1 Nisan İ873 gecesi Namık Kemal' in Vatan yahut Silistre oyunu Gedikpaşa Tiyatrosu'nda oynandıktan sonra halk "Yaşasın Kemal: Yasasın Millet.'" di ye haykırdı, uzun urunalkışladı. "Al İ:«h muradı iri'/1 vrrsin.'" diye bağı

manian tarafından İngilizle re teslim edilmiş, Kilise ve Engizisyon mahkemesi tara fından dinsizlikle suçlanarak diri diri yakılmıştır. 1920' de azize ilan edilmiştir . Jean D'Arc sayısız esere konu ol muştur.En ünlüleri J. Fabre in piyesi (Müzik Gounod'nun dur),Moreau'nunoyunu ( b a ş ­ rolü Sarah Bernardt oyna­ mıştır) ve Ch. Peguy'un pi yesleridir. Bernard Shaw da "Saint Joan " adlı eserinde değişik bir Jean d'Arc y a r a t v mıştır.P. Claudel'in eserinin (1937) müziği A.Honegger ' in­ dir.

Dışavurumculuk (expressionismejakimının belki en çarpıcı,en güçlü hey kelcieiydi. Çok yönlüydü. Hatta bir de oyun yazmıştı. Naziler başa geçince bütün akıma "decadent" (düşkün, çürü­ müş) damgasını vurdular, bu heykelci­ nin eserlerinden pek çoğunu da yer terinden söküp erittiler, top tüfek yap­ tılar. Bu sanatçı kimdir?

6

• Erirîlecektî. ranlar da oluyordu. O tarihte veliaht, Murad Efendi'ydi. Hafiyeler haberi Padişah'a iletti. İşkillenen Padişah, Namık Kemal'i Kıbna'a,Magosa z i n ­ danına sürdü. Bu Padişah kimdi? İspanya'nın en büyük şair ve oyun ya­ z a n İ93C yılında Meksika'ya gidip oyun­ larım sahnelemeyi tasarlıyordu. Bir den kararını değiştirdi, "Granada ' ya -doğduğum yere-gideyim," dedi. iki gün sonra, 18. Temmuzda iç savaş baş­ ladı. 19 Ağustosta Faşistler geldikken dişini aldı,Granada yakınında Viznar'a götürüp bir tarlada kurşuna dizdi.Kanlı Düğün. Be i narda Alba'nın Evi, Yer ma gibi ovunların yazarı kimdir?

J.Robert Oppenheimer, İkinci Dünya Savaşı'nda fizik bilimindeki derin bil­ gisinin yanı sıra önderlik nitelikle tinden ötürü kısa zamanda atom bom­ basını gerçekleştirmiştlBarıştan son­ ra Oppenheimer hidrojen bombası üzerinde çalışmanın, bir silahlanma yarışına girişmenin insanlığın yara­ rına olmadığına içtenlikle inanıyor du. Ama çağ McCarthy çağıydLBu halk avcısı sağı, solu-ta ülkenin Cumhur­ başkanı'na dek-düşmanla İşbirliği et­ mekle suçluyordu Oppenheimer'ı Ame­ rika Atom Enerjisi Komisyonu Baş kanlığı'ndan attılar. Bu olayı belgesel bir oyun niteliğinde yazan Alman oyun yazarı kimdir?

Kuartet, Latince dört'ten türemiş bir sözcüktür ve mü­ zikte dört âlet ve dört ses ta­ rafından icra edilmek üzere bestelenmiş eserlere verilen addır. İnsan sesi ile idare edi­ len eserlerde genellikle sop rano,alto,tenor ve bas ses leri kullanıldığı gibi,iki sop rano ve iki alto veya iki tenor veya bas da kullamlabilir.Oda müziğinde keman, viyola, vi yolonsel ve bas ileyaylı s a z ­ lar kuarteti kurulabildiği gibi, bunlardan birinin yerini piya­ no veya nefesli sazlardan bi ri de alabilir.Orkestral kuar­ tetler ise orkestranın keman, viyola, viyolonsel ve bas grup­ larından meydana gelir. bu olayı Vietnam Körü adıyleoyunbi(.•inıinıle yaşatan Türk şairi kimdir?

8 Stalin döneminde Sibirya kamplarında on bir yılını harcamıştı. O günlerden bu yana İlk Çember, Kanserliler Ko ğuşu.İvan Denisoviç'inHayatında Bir üün, Ağustos 1914 romanlarını ve Aşk Kızı ile Suçsuz oyununu yazmış, 1970 Nobel ödülünü kazanmıştı. Bütün dün­ yada ülkesinin en büyük çağdaş ro mancısı olarak alkışlanıyor, eserle­ ri Tolstoy'unkilerle karşılaştırdı yordu. Ama,bu yazara-topl umunu kötülediği,Alman militarizmini övdüğü, değersiz eserler yazdığı gerekçesiy le-kendi yurdunda yayımlanma hakkı tanınmıyordu. Bu yazar kimdir?

CEVAPLAR : •uıs.|iu3z|oç; japUDxajy •o -DOJDigoQ nusfjH l'ZDJ'Z •jpJDijdd i)| JDU\ay\ *o • ı p D | JDg 4SUjg 'Ç

'DOJO-J DI3JD£) OOJJ

- 9paj>'2jzD|npqve'IPM -CUO.Q J 9 A ! | 0 ' Z ' İ U İ I S 8 N * I DEĞERLENDİRME :

"Kımıldayan her canlıyı vuracaksın.'" Böyle emir almış ve 102 Vietnamlı s i vill.kadın,yaşlı,çocuk demeden,kur­ şun yağmuruna tutarak öldürmüştü. Mv Lai facianı olarak tarihe eecen

8 - 7 doğru 0 - 5 doğru 4 - 3 doğru J doğru

olağanüstü çok ıyi İyi orta

MİLLİYET SANAT DERGİSİ,OĞUZ AKKAN ve AKAL ATİLLA yör»timinde hazır lawm|tır.

/6


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.