O2 Dergi No. 03 / Temmuz - AÄ&#x;ustos 2009
O 2
DOĞA YÜRÜYÜŞÜ: ADAPAZARI KANLIÇAY
EMLER BATI YÜZÜ ÇİFT KAT KULVARI TIRMANIŞI
KAPAK © Tunç FINDIK
BALLIKAYALAR TIRMANIŞ ŞENLİĞİ
50
DHAULAGIRI DAĞI (8167 m.) TIRMANIŞI
O2 Dergi Doğa, Macera Sporları ve Yaşam Kültürü Hasan KASAPOĞLU Yayın Yönetmeni & Fotoğraf Editörü Samet KESEN Araştırma Editörü & Çevirmen
74
samet@oxygenoutdoor.net
14 x 8000 PROJESİ TUNÇ FINDIK RÖPORTAJI
Yazı Kurulu Fatih Mahmut BULUT Hakan ÇALIŞKAN Mehmet HOŞÇAKAL Nurcan TARHAN Onur ZORLUER
Teknik Servis Remzi DEĞİRMECİOĞLU Reklam Sorumlusu Samet KESEN t : 05559833907 @: info@oxygenoutdoor.net www.oxygenoutdoor.net
34 38 120 144 168 171
1.LİKYA MACERA YARIŞI
130
www.iyosis.com
O2 Dergi | 04 |
98 TRİTON ADALAR MACERA YARIŞI BY SALOMON
Katkıda Bulunanlar Cem ERGÜN Caner ODABAŞOĞLU Barış ÖZTÜRK Kutsal Zafer ŞAHİN Murat YILMAZ
O2 Dergi iki ayda bir yayınlanır. Dergide yayınlanan yazı, fotoğraf, harita, illüstrasyon ve konuların her hakkı saklıdır. İzinsiz kaynak gösterilerek dahi alıntı yapılamaz. O2 Dergi her ne kadar eğitici bir dergi olsada, doğa sporlarının tehlikesini ortadan kaldırmaz. Yeterli bilgi, tecrübe ve kontrol bilgisine sahip değilseniz, dergide yazılanlar örnek alınarak yapılacak etkinlikler, tehlikeli sonuçlara yol açabilir.
62
4. TROPHY COLISEUM MACERA YARIŞI
hasan@oxygenoutdoor.net
YAYGIN SÜRELİ YAYIN Yıl: 1 Sayı: 3 Temmuz - Ağustos 2009
16
154
» Trekking Rehberliği » Kaçkar Zirve ve Deniz Gölü » Karakayalar Tırmanış Şenliği » Bosphorus Cup 2009 » Survival » Spor Fizyolojisi - Oksijen
Merhabalar, Türkiye'nin doğa ve macera sporları dünyasını kucaklayan dergimiz O2 tam gaz yoluna devam ediyor. O2 Dergi Türkiye doğa ve macera sporları dünyasını görseller kullanarak belgelemek üzerine çalışmalarını sürdüyor. Şunun kesinlikle farkındayız; yolumuz zorlu ve uzun. Sizlerden gelen tepki e-postaları ve faaliyetlerde birlikte olduğumuz doğa sporcuları dostlarımızdan aldığımız teşekkür dilekleri ile daha güçlü ve inançlı olarak çalışmalarımıza devam ediyoruz. O2 Dergi, yine dopdolu bir sayı ile siz değerli okurları ile buluşuyor. Bu çalışmaların tümü siz sadece hayaller kurun, yollara düşün diye. Gökyüzünde süzülün, dalgalara dokunun, çamura batın, pedala yüklenin, patikayı takip edin, buza kazma krampon vurun, dağların zirvesinde dolaşın. Macera dolu hayallerin küçükte olsa bir parçası olmanızı hayal ederek O2 Dergi ekibi olarak dağlardayız, yollardayız, macera yarışlarındayız, yelkenlide denizlerdeyiz. Doğa ve macera dünyasını keşfetmek için O2 Dergi ile olan yolculuğunuz başlıyor. İyi seyirler, Hasan KASAPOĞLU
O2 Dergi | 05 |
OKURDAN “ O2 Dergi ile doğa, macera sporları ve yaşam kültürü adına yolculuğumuz devam ediyor. Birbirinden değerli macera fotoğrafçıları ve konusunda profesyonel yazar kadrosu ile O2 Dergi 3. sayısı ile karşınızda. Gelen e-postalarınız bizler için çok önemli. Eleştirileriniz ile O2 dergi gelişecek, ilerleyecektir. O2 dergi hakkında görüş ve önerilerinizi lütfen bizimle paylaşın. Macerada buluşmak üzere... “ info@oxygenoutdoor.net Sevgili Oxygen Outdoor Ekibi ve Sevgili Hasan Kasapoğlu, Doğa sporları özel ve güzeldir. Ama bir o kadar da zorlu çalışmalar ve fedakârlıklar ister. Hele bir dergi için yapılan çalışmalar gerçek bir sevgi ve sadakat ister. Bunu da derginizde gerçekten görüyorum. 1990 yılından bu yana doğa sporları ile uğraşıyor ve uzmanlık alanım olan branşlarımda faaliyetlerde bulunuyorum. Seneler önce bizlere ümit ve heyecan veren çalışmaları hatırlıyorum, bu ortamdan uzaklaşmak durumunda kalanları biliyorum. Derginiz şu an için sanal da olsa teknoloji ortamında güzel işler başaracak ve arzu edilecek bir çizgi izlemekte. Dileğim doğa sporları dergilerinin seneler önce başlayıp bıraktığı adımları siz azimle devam ettirirsiniz. Dilerim ki bizler, sizler, hepimiz birbirimize destek olur, doğa sporları tutkusu içinde bir ömür boyu doğru bir dayanışma içinde yaşayıp gideriz. Dilerim ki raflarımızda arşivleyebileceğimiz basılı bir düzene de ulaşılır. Çalışmalarınız için teşekkür eder, başarılar dilerim. Saygılarımla Kutsal Zafer Şahin Öncelikle merhabalar.''Oxygenoutdoor '' isimli dergideki yazınız için rahatsız ettim. Açıkca söylemek gerekirse yazınızı çok beğendim. Yazınıza şiirle başlamanız edebiyatçı olmam hasabiyle beni oldukça mutlu etti.Tabi bunun yanında birkaç olumsuz eleştirim de olacak.Bazı cümlelerinizde anlam düşüklüğü var gibi geldi:''Bu öğrenmenin sonucu farklıdır ; her insanın hayatı.''Ayrıca bazı cümlelerde gereksiz kelime kullanmışsınız: ''Ve sizlerden tek istediğim sadece bir gülücük kalpten kalbe...'' tek istediğim veya sadece kelimelerinden biri fazla.Sanırım baskıdan dolayı bazı harfler çıkmamış ''Bazen anlamsızca bakalım derinlere,tepelere...'' ''ve her sayıdan sonra eleştirilerinizi bekleyeceğim.'' Kusurum olduysa özür dilerim sadece ''her sayıdan sonra eleştirilerinizi bekleyeceğim'' cümlenizden cesaret alarak bunları yazdım amacım ne sizi küçümsemek ne de yazınıza leke düşürmek değil.
'adoring glances' <adoringglances@hotmail.com> tarafından yazarımız Mehmet HOŞÇAKAL'a aktarılmıştır. O2 Dergi | 06 |
GENİŞ AÇI MACERA
Yeni Ay Macera Yarışı 25-26 Temmuz’da gerçekleşecek. Yeniay Macera Yarışı, birkaç doğa sporu disiplinini beraber kullanmayı gerektiren bir macera yarışıdır. İki kişilik takımlar halinde katılan yarışmacılar belirli bir merkezden yarışmaya başlar, ziyaret edilmesi zorunlu ara kontrol noktalarını o etapta yapılması zorunlu olan spor disiplini ile dolaşarak varışa ulaşırlar. İki zorunlu nokta arasında ellerindeki haritayı kullanarak istedikleri gibi dolaşabilirler. Neden Yeniay Yarışı? Çünkü 25 Temmuz gecesi ay Yeni Ay halinde olacaktır! Gelişmeleri ve duyuruları daha hızlı ve ayrıntılı takip etmek isteyenler mayaris-subscribe@yahoogroups.com adresine boş bir mesaj yazarak MAYARIS haberleşme grubuna üye olabilir. Yeniay Macera Yarışı hakkında detaylı bilgiye ; http://www.macerayarislari.com/docs/yarislar/2009/ may_yeniay_2009.php linkinden ulaşabilirsiniz.
4G Adventure Team Redfox 2009’daydı. Macera dünyasına hızlı ve başarılı bir giriş yapan 4G Adventure Team’den Alptekin Başkır ve Murat Dikmen Rusya’daki Redfox macera yarışına giderek takımlarını başarılı bir şekilde temsil ettiler. Alptekin ve Murat Rusya’dayken takımın diğer üyeleri Ayşin ve Selçuk ise Haziran ayında Türkiye’de koşulan Triton Adalar yarışı ve Likya Challenge’a katıldılar. Takım ile ilgili detaylı bilgi ve haberlere www.4g-adventure.com adresinden ulaşabilirsiniz.
O2 Dergi | 08 |
Petzl Roc Trip Millau 2009 Chris sharma Petzl’ın düzenlediği 6. Roc Trip etkinliği günlerinde 91,44 metrelik –XI (11-) derecelik dev Infinity Lane rotasını flash çıkmayı başardı. Etkinliğe katılan diğer Petzl tırmanışçıları Sean McColl, Mickaël Fuselier, Steve McClure, Dani Andrada, Tony Lamiche, Daniel Dulac, Dave Graham, Nina Caprez, Martina Cùfar ve Lynn Hill’de yüksek dereceli bir çok rotayı on-sight ve flash olarak tırmanmayı başardı.
O2 Dergi, Yaşam Radyo’da Murat İrfan Ağcabay’ın konuğuydu. O2 dergi editörleri Samet Kesen ve Hasan Kasapoğlu 24 Haziran 2009 günü Murat İrfan Ağcabay’ın hazırlayıp sunduğu “Lütfen Çimlere Basınız” programına konuk oldu. Türkiye’de yeni başlayan macera fotoğrafçılığı ve O2 dergi üzerine doyurucu bir sohbet gerçekleştiren ekip gelecekteki yeni projelerine değinmeyi de unutmadı. Programın ses kaydını çok yakın bir zamanda www. oxygenoutdoor.net adresinden ulaşabilirsiniz.
GENİŞ AÇI MACERA Dask Anadolu Dağ Maratonu DASK Anadolu Dağ Maratonu (DASK ADAM), doğa sporlarını yaygınlaştırmak, sportmenlik anlayışını geliştirmek ve katılımcılarına doğa disiplinini kazandırmak amacıyla düzenlenmektedir. 2000 yılından bu yana her yıl, kısa adı “DASK” olan, “Doğa Araştırmaları, Sporları ve Kurtarma Derneği” tarafından düzenlenen DASK ADAM, Türkiye’de Uluslararası Dağ Maratonları standartlarındaki tek yarışmadır. Herkesin katılabileceği parkurları olan DASK ADAM, doğa sporcularının, doğacıların ve gezginlerin; bedensel düzeylerini, doğada yön bulma ve izleme becerilerini sınamalarına olanak verecek biçimde hazırlanmaktadır.
Club Sporium Akatlar’da Triathlon dersleri başladı.
Yarışmada ikişer kişilik takımlar, kendilerine verilen haritalardan yararlanarak ve pusula kullanarak, kendilerine verilen koordinatlardaki istasyonlara uğramak şartıyla, belli bir parkur boyunca bir dağ silsilesini zamana karşı yürüyerek aşarlar ve yarışı tamamlarlar. Yarışmacı takımlar, uğramaları gereken istasyonlar arasındaki rotalarını kendileri harita ve pusula kullanarak belirlerler ve iki gün süren parkurlarda kendi gereksinimleri olan yiyecek ve malzemeyi taşırlar.
Club Sporium Akatlar tesisinde Emre Ateş yönetimindeki Triathlon dersleri başladı. Ders ile temel olarak yüzme, spinning ve koşu etaplarından oluşan triathlon sporu için gerekli olan vücut kondisyonunun güçlendirilmesi ve sportif endurans gücünün arttırılması amaçlanıyor. Detaylı bilgiye www.clubsporium.com adresinden ya http://www.dask.org.tr/ da 444 7767 numaralı telefondan ulaşabilirsiniz.
Türkiye Şampiyonası'nın sonuçları açıklandı! Dağcılık Federasyonu'nca Kütahya'da düzenlenen Spor Tırmanışı Lider 2. Ayak Türkiye Şampiyonası'nın sonuçları açıklandı. Federasyondan yapılan açıklamaya göre, 2009 yılı faaliyet programında yer alan şampiyona, Dumlupınar Üniversitesi (DPÜ) Merkez Yerleşke'deki spor tırmanış duvarında 20-21 Haziran'da gerçekleştirildi. Çeşitli illerde faaliyet gösteren kulüplerden 21 sporcunun katıldığı şampiyonada, büyük bayanlarda İzmir'den Gamze Cırık birinci, aynı ilden Gürgel Özver ikinci, İstanbul'dan Ayça Algun üçüncü oldu. Büyük erkeklerde birinciliği İzmir'den Zorbey Aktuyun, ikinciliği aynı ilden Akın Taşkıran, üçüncülüğü İstanbul'dan Berkan Aksu elde etti. Genç bayanlarda Eskişehir'den Rumeysa Cengiz birinciliği kazandı. Genç erkeklerde ise Sakarya'dan Ahmet Hazar birinci, Adana'dan Rıdvan Barış Siligür ikinci, Kütahya'dan Emre Kuruoğlu üçüncü sırada yer aldı.
Yamaç Paraşütü hazırlıkları Çankırı'da sürüyor. Çankırı'nın Bayramören ilçesine bağlı Aluçakseki köyünde, 11-16 Ağustos 2009 tarihlerinde yapılacak Yamaç Paraşütü Dünya Kupası Ön Eleme Yarışması ve Türkiye Şampiyonası'nın hazırlıkları tüm hızıyla sürüyor. Yarışma takviminin yaklaşmasıyla çalışmalar da hız kazanırken, Bayramören Kaymakamı Şeref Aydın, yarışma esnasında herhangi bir aksaklığın yaşanmaması ve yarışmacılara daha iyi şartlar hazırlanması için çalışmaları bizzat yerinde inceliyor. Geçen yıllarda yamaç paraşütçülerinin keşfettiği şirin ilçe şimdilerde, bu dalda hayli popüler. Dünyada yamaç paraşütçülüğü açısından keşfedilmiş en ideal yerlerden biri olan bölge, bu organizasyonla dünyaya kapılarını açacak. Bu fırsatı çok iyi değerlendirmek isteyen başta kaymakam Şeref Aydın ve ilçe halkı konuyla yakından ilgileniyor. İl Özel İdaresi ekipleri, uçuşların yapılacağı Aluçakseki köyünde, sokak aralarının genişletilmesi, pilotların kalkış yapacakları alanın düzleştirilmesi için Kaymakam Aydın ve İl Özel İdare Genel Sekreteri Hasan Yıldız kontrolünde çalışmalar yaptı.
O2 Dergi | 09 |
GENİŞ AÇI MACERA Dağ Bisikleti heyecanı sona erdi! Nevşehir'in Ürgüp ilçesinde düzenlenen 9. Uluslararası Kapadokya Dağ Bisikleti Yarışı sona erdi. Türkiye Bisiklet Federasyonu'nun 2009 yılı faaliyet programında yer alan 9. Uluslararası Dağ Bisikleti Yarışı'nda sporcular, Ürgüp ve Göreme'de iki farklı etapta yarıştı. Altı ülkeden 120 sporcunun katıldığı yarışlarda dereceye giren sporcular şöyle: ÜRGÜP ETABI Elit Erkekler: 1. İlias Periklis (Yunanistan), 2. Matous Ulman (Çek Cumhuriyeti), 3. Bilal Akgül Elit Bayanlar: 1. Susan Clarke (İngiltere), 2. Senem Güler, 3. Esra Kürkçü Genç Erkekler: 1. Hamza Kansız, 2. Ali Tunca Gürkan, 3. Kaan Uysal Genç Bayanlar: 1. Deniz Kars, 2. Tuğçe Ata Elit B Erkekler: 1. Mahmut Karabiber, 2. İlhan Karabiber, 3. Salih Manavoğlu 23 Yaş Altı B Erkekler: 1. Bayram Eroğlu, 2. Yiğit Yazıcı, 3. Uğur Nişana 30 Artı Büyükler: 1. Bora Tirki, 2. Ali İhsan Taş, 3. Cem Anamurluoğlu 40 Artı Büyükler: 1. Zafer Sayın, 2. Alpaslan Bayıroğlu, 3. Sadık Dedeoğlu 50 Artı Büyükler: 1. Ahmet Hidayet Akyürek Yıldız Erkekler: 1. Yusuf Çabık, 2. Uğur Recep Çelik, 3. Fatih Koçak GÖREME ETABI Elit Erkekler: 1. İlias Periklis (Yunanistan), 2. Bilal Akgül, 3. Hudecek Jiri (Çek Cumhuriyeti) Elit Bayanlar: 1. Susan Clarke (İngiltere), 2. Esra Kürkçü, 3. Senem Güler Genç Erkekler: 1. İsak Ünal, 2. Semih Yurt, 3. İsmail Demirkan Genç Bayanlar: 1. Eda Konuk Elit B Erkekler: 1. Mahmut Karabiber, 2. İlhan Karabiber, 3. Salih Manavoğlu 23 Yaş Altı B Erkekler: 1. Uğur Nişancı, 2. İsmail Mutlu Demir, 3. Yiğit Yazıcı 30 Artı Büyükler: 1. Bora Tirki, 2. Ali İhsan Taş, 3. Ali Gülme 40 Artı Büyükler: 1. Zafer Sayın, 2. Erbay Çolakoğlu, 3. Alpaslan Bayıroğlu 50 Artı Büyükler: 1. Ahmet Akyürek Yıldız Erkekler: 1. Yusuf Çabık, 2. Faruk Dinç, 3. Fatih Ulusoy Yarışmada dereceye giren sporculara madalyaları, Nevşehir Valisi Mehmet Asım Hacımustafaoğlu, Vali Yardımcısı ve Ürgüp Kaymakam Vekili Hüseyin Ergi, Ürgüp Belediye Başkanı Fahri Yıldız, İl Emniyet Müdürü Ömer Gurulkan ile Gençlik ve Spor İl Müdürü Muzaffer Çintımar tarafından verildi.
O2 Dergi | 10 |
Rıfat Çalışkan'ı kaybettik! Türk bisiklet tarihinin önde gelen sporcularından Rıfat Çalışkan, kalp krizi sonucu vefat etti. Kalp krizi geçirdiği belirlenen Çalışkan, ilk müdahalenin ardından Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi'ne sevk edilirken, yolda hayatını kaybetti. Alınan bilgiye göre, Bursa'nın Karacabey ilçesinde bağlı Kurşunlu köyündeki evinde rahatsızlanan 69 yaşındaki Rıfat Çalışkan, Karacabey Devlet Hastanesi'ne kaldırıldı. Kalp krizi geçirdiği belirlenen Çalışkan, ilk müdahalenin ardından Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi'ne sevk edilirken, yolda hayatını kaybetti. 1972 Münih Olimpiyatları'nda yarıştıktan sonra aktif spor hayatını sona erdiren Çalışkan'ın, ulusal ve uluslararası yarışlarda birçok derecesi bulunuyor. Çalışkan, son olarak federasyonun Bursa İl Temsilciliği görevini yürütüyordu. Bu arada Türkiye Bisiklet Federasyonu, milli sporcunun vefatıyla ilgili vefat ve başsağlığı mesajı yayımladı. Mesaj şöyle: ''Türk bisiklet tarihinin en büyük sporcularından biri olan ve ülkemize ulusal ve uluslararası alanda birçok ilk ve önemli başarı kazandıran eski mili sporcumuz sayın Rıfat Çalışkan'ın vefatı nedeniyle derin üzüntü içerisindeyiz. Kederli ailesine ve bisiklet camiasına başsağlığı, kendisine Allah'tan rahmet dileriz.''
GENİŞ AÇI MACERA ''Hedeflerimiz büyük'' Zirve Dağcılık ve Doğa Sporları Kulübü, Türkiye Dağcılık Federasyonu'nun (TDF) da üyesi bulunduğu Uluslararası Dağcılar Birliği'ne (UIAA) üyelik başvurusu yaptı. Zirve Dağcılık ve Doğa Sporları Klübü Genel Başkanı Orhan Kozan, belirledikleri hedefler doğrultusunda hayata geçirdikleri yapılanma ve program çalışmalarının ardından, UIAA'ya üyelik için başvuru yaptıklarını bildirdi. Zirve Dağcılık'ın 13 ilde ve çok sayıda ilçede örgütlendiğini ve Türkiye'nin en kapsamlı organizasyonuna sahip olduğunu ifade eden Kozan, Türkiye'de dağcılık sporunun son yıllarda uluslararası düzeyde önemli başarılara imza atmaya başladığını belirtti. ODTÜ'lü 4'ü kadın 10 dağcının Everest'te zirveye takım çıkışı yaparak geçen yıllarda elde ettiği başarıyı örnek olarak gösteren Kozan, kulüp başkan yardımcısı Tunç Fındık'ın 8 binin üzerinde yüksekliğe sahip 14 dağa zirve tırmanışı projesi kapsamında, şu günlerde dünyanın en tehlikeli dağı olarak tanımlanan K-2'de tırmanış gerçekleştirdiğini belirtti. Kulübün de yurt içi ve dışında yılda 150 civarı yüksek irtifa tırmanışı, 500'e yakın doğa etkinliği gerçekleştirdiğini, ayrıca İsveç, Almanya, İtalya, Kanada, İsviçre, Fransa, Çekoslovakya, Yunanistan, Bulgaristan gibi ülkelerdeki dağcılarla ortak faaliyetlerde bulunulduğunu ifade eden Kozan, şunları söyledi: ''Türk dağcılığına daha da katkı sağlamak amacıyla dağcılık ve doğa sporlarıyla ilgili bir çok başarılı çalışma gerçekleştiren Prof. Dr. Gıyasettin Demirhan, Prof. Dr. Orhan Terzioğlu, profesyonel dağcılar Haldun Aydıngün, Tunç Fındık, UIAA eski komite üyesi Nejat Akıncı gibi önemli isimler, Zirve Dağcılık Kulübü'nün yönetim kurulunda görev üstlendi. Uluslararası etkinliklerin sayısını ve işbirliğini artırmak, bilgi ve eğitim paylaşımını gerçekleştirmek, yurt dışında dağcılıkla ilgili düzenlenecek olan konferans, seminer, eğitim ve yarışmalara katılmak, uluslararası dağcılık komisyonlarında daha etkin olabilmek, gelişmeleri yakından takip ederek Türk dağcılarla bunları paylaşmak amacıyla UIAA'ya üyelik başvurusunda bulunduk. UIAA'ya, ülkemizden Türkiye Dağcılık Federasyonu (TDF) da üye. Üyelik talebimiz UIAA'nın ekim ayında Portekiz'de gerçekleştirilecek genel kurulda ele alınacak, TDF'nin görüşü sorularak başvurumuza cevap verilecek.'' UIAA'ya Türkiye'den başvuru yapan ilk kulüp olduklarını hatırlatan Kozan, Türk dağcılığını uluslararası camiada temsil etmeyi amaçladıklarını belirtti. Kulüp olarak büyük hedefler belirlediklerini dile getiren Kozan, ''Güzel ve başarılı işlere imza atmak için hazırlıklı ve iddialıyız. Bugüne kadar yaptığımız çalışmaların çok daha fazlasını yurt dışı ilişkilerimiz ile yapacağımıza inanıyoruz. Ülkemizi doğal ve coğrafik güzelliklerini de yurt dışında daha çok tanıtacak ve ülkemize doğa sporları konusunda daha çok yabancı dağcı çekebileceğimizi düşünüyoruz'' dedi.
Dağcılarımız Khan Tengri ve Lenin'e tırmanacak! Türk dağcılar, Kırgızistan'ın Khan Tengri ve Lenin dağlarına tırmanış yapacak. Dağcılık Federasyonu Başkanı Alaattin Karaca Everest'e de tırmanılacağını ama sorunun maddi olduğunu kaydetti.. 22 Temmuz-13 Ağustos tarihleri arasında yapılacak 7010 metre yükseklikteki Khan Tengri Dağı tırmanışına Dağcılık Federasyonu Başkanı Alaattin Karaca ile birlikte Mustafa Kızıltaş, Emrah Özbay, Musa Karahan, Oktay Salur ve Baki Barış Şenocak katılacak. Yüksekliği 7134 metre olan Lenin Dağı tırmanış kadrosunda ise Ertuğrul Tugay, Ali Şahin, Ercan Ataman, Nurdoğan Aydoğdu, Burak Kural, Muazzez Özçelik, Seyhan Çolak, Murat Zık, Hüseyin Sevindik ile Hüseyin Dönmezoğlu yer alacak. Tırmanışlara katılacak dağcılar için 28 Haziran-1 Temmuz tarihleri arasında Rize Kaçkar Dağı'nda antrenman tırmanışları düzenlenecek. -FEDERASYON BAŞKANI KARACADağcılık Federasyonu Başkanı Alaattin Karaca, Türk dağcıların artık 7 bin metrenin üzerindeki yüksek irtifa kabul edilen dağlara başarılı tırmanışlar yaptıklarını, yurt dışı tırmanışların Türkiye'nin tanıtımına önemli katkı sağladığını ifade etti. Karaca, Türk dağcıların dünyanın en yüksek noktası kabul edilen Everest'e tırmanmaları için tek eksiğin maddi yetersizlik olduğunu da belirterek, şunları söyledi: ''Türkiye'de son yıllarda çok başarılı dağcılarımız yetişti. Dağcılarımız yurt dışında da başarılı tırmanışlar yapıyor. Yurt dışındaki zirvelere Türk Bayrağımızı ve flamamızı dikmek, bölgedeki diğer dağcılarla tanışmak, ülkemizin tanıtımına büyük katkı sağlıyor. Everest Dağı'na tırmanmak için ise tek eksiğimiz maddi kaynak. Bize maddi destek sağlanırsa Everest'in zirvesine tırmanmak dağcılarımız için hiç de zor değil. Kaynak bulamadığımız için bunu hayal bile edemiyoruz. Maddi imkan sağlansa dağcılarımız Everest'e tırmanmaya hazır.''
O2 Dergi | 11 |
GENİŞ AÇI MACERA
Bozkurt Ergör'ü kaybettik! Türk dağcılığının önde gelen isimlerinden ve eski federasyon başkanlarından Dr. Bozkurt Ergör (82) vefat etti. Dağcılık Federasyon Başkanı Alaatin Karaca, federasyon Rafting ve kano sporunun yapılacağı başlangıç noktası sitesinde yaptığı açıklamada, ''camialarının anıtsal ismi olan Derekapı mevkisinde toplanan sporcuları, Yusufeli Kaymakamı Mevlüt Özmen, farklı ülkelerden gelen yave onursal başkanları'' Dr. Ergör'ün öldüğünü bildirdi. bancı turistler ile vatandaşlar izledi. Karaca, şunları kaydetti: ''Ülkemizde dağcılık sporunun master düzeydeki hemen her bireyi üzerinde doğrudan ya da eserleriyle büyük katkısı olan Sayın Dr.Bozkurt Ergör evrensel anlamdaki sportif yetkinliğinin ötesinde, dünya dağcılık camiasının saygı duyduğu gerçek bir sportmen, doğa aşığı, insancıl, müstesna bir şahsiyetti.
Yusufeli ilçe sınırları içerisinde yer alan ve kaynağını Altıparmak ve Kaçkar dağlarından alan Barhal Çayı'nın geçtiği noktada ilk defa rafting yapan yabancı ve yerli turistlere, eğitmenler tarafından çeşitli bilgiler verildi. Kaymakam Özmen, küçük yaştaki bazı yabancı turist çocukların rafting yapmak üzere botlarda olduğunu görünce, yetkililere bilgi vererek herhangi bir olumsuz konu Yıllardır boğuştuğu kalp rahatsızlıklarına meydan oku- yaşanmaması için indirilmelerini ve derenin akıntısı az yarak sayısız sporcunun, doğa sevdalısının yetişmesinde olan alanında rafting yapmalarını istedi. lider olan başkanımız, olağanüstü hoşgörüsü, mütevazı kişiliğiyle de her tanıyanda inanılmaz saygı sevgi dalga- İlçenin rafting ve kano sporları için önemli bir potansiyel taşıdığını belirten Özmen, amaçlarının Barhal Deresi ile ları oluşturan bir okyanustu. Çoruh Nehri'ni Türkiye ve dünyaya tanıtmak olduğunu Acısını yüreklerimizden çıkarmak, hedeflerini, amaçları- ifade etti. nı beyinlerimizden soyutlamak mümkün değildir.'' -BOZKURT ERGÖR KİMDİR?1927 yılında doğan Bozkurt Ergör, Dağcılık sporuna 12 yaşında başladı. 1966'da kurulan ilk Türkiye Dağcılık Federasyonunda görev aldı. Çeşitli tarihlerde 3 defa Dağcılık Federasyonu Başkanlığı yaptı. Türkiye'de pek çok doruğa ''ilk çıkış'' yapan Ergör'ün, dağcılık sporuna ait ilk Türkçe eser olan ''Dağcılık Tekniği'' isimli kitabı bulunuyor.
Özmen, şöyle konuştu: ''Festival kapsamında ilgi gören en önemli programımız rafting ve kano oldu. Özellikle yurt dışından gelen misafirlerimiz bu sporu beğenerek ve isteyerek yapıyorlar. Dünyanın en hızlı akan ikinci nehri konumunda bulunan Çoruh da ilçemiz için büyük önem taşıyor. Ancak konum ve suyun akışı itibariyle Barhal Deresi ise bu sporu yapmak isteyenler için önde geliyor. Bizler insanlarımızın bu sporu büyük bir heyecan ile yaptığını biliyoruz. Bu nedenle ister yerli ister yabancı kim olursa olsun herkesi buraya bu heyecanı yaşamaya davet ediyoruz.''
Özmen, konuşmasının ardından rafting yapacağı bota bindi. Dere içerisinde yer alan kayalıklar nedeniyle kimi Artvin'in Yusufeli ilçesinde bu yıl birincisi düzenlenen zaman bazı sporular zorlu dakikalar yaşadı. Derekapı Yusufeli Eko Turizm Festivali kapsamında, yerli ve ya- mevkisinde başlayan ve yaklaşık 5 kilometre süren parbancı 60 sporcunun katılımıyla rafting ve kano yapıldı. kur, ilçe merkezinin çıkışında Barhal Deresi ile Çoruh » Nehri'nin birleştiği alanda sona erdi.
Yusufeli'nde kano ve rafting heyecanı!
O2 Dergi | 12 |
GENİŞ AÇI MACERA
Türkiye Oryantiring Şampiyonası yapıldı! Tokat'ın Niksar ilçesinde düzenlenen Türkiye Oryantiring Şampiyonası, 482 sporcunun katılımıyla gerçekleştirildi.
Niksar'a bağlı Çamiçi Yaylası'nda yapılan şampiyonaya 32 takımdan 482 sporcu katıldı. Ormanlık alan içerisinde başlangıç noktasında kendilerine verilen harita ve pusula ile yön bulan sporculardan, en kısa süre içerisinde bitiş çizgisine varanlar dereceye girdi. Oryantiring Federasyonu Başkanı Mehmet Genç, yaptığı açıklamada, Türkiye Oryantiring Şampiyonası'nı bu sene Niksar ilçesinde yaptıklarını söyledi. Niksar'da Türkiye'de ilk defa şehir içi oryantiringi gerçekleştirdiklerini ifade eden Genç, ''Bu sene Türkiye Şampiyonası'nın son ayağını Niksar'da yapıyoruz. Türkiye Şampiyonası'nın ardından milli takımı belirleyeceğiz'' diye konuştu. Niksar Belediye Başkanı Duran Yadigar ise şampiyonanın ilçenin tanıtımında çok önemli olduğunu vurguladı. Bu arada, şampiyonayı takip eden basın mensuplarının keneye karşı tedbir aldıkları görüldü. Şampiyonada, büyük erkekler kategorisinde Gerka Jandarmagücü, büyük bayanlar kategorisinde GATA, genç erkekler kategorisinde İzmir Havagücü, genç bayanlar kategorisinde ise Balıkesir Belediyespor takımları birinci oldu. Ferdi yarışlarda ise büyük erkekler kategorisinde Gerka Jandarmagücü'nden Süleyman Demirel, büyük bayanlar kategorisinde GATA'dan Emine Sezgünsay, genç erkekler kategorisinde İzmir Havagücü'nden Ali Çakal, genç bayanlar kategorisinde ise Balıkesir Belediyespor takımından Tuğba Daye birincilik elde etti. Şampiyonada dereceye giren sporculara madalyaları, takımlara ise kupaları düzenlenen törenle verildi.
Çoruh Nehri'nde rafting sezonu açıldı! Artvin'in Yusufeli ilçesinde Çoruh Nehri'nde rafting sezonu açıldı. Yusufeli Kayak Rafting Kano ve Dağcılık İhtisas Spor Kulübü Başkanı Osman Kılıçlıoğlu, yaptığı açıklamada, Çoruh Nehri'nin kollarından olan İspir, Oltu, Tortum ve Barhal çaylarında rafting yapıldığını belirtti. Çoruh Nehri ve kollarında rafting sezonunun açıldığını ifade eden Kılıçlıoğlu, Çağdaş Demokrat Muhasebeciler Derneği üyesi bir grubun Çoruh Nehri'nin kollarından İspir Çayı'nda rafting yapmak üzere geldiğini söyledi. Kulüp olarak bölgeye gelen yerli ve yabancı turistlere Çoruh Nehri ve kollarında rafting heyecanı yaşattıklarını kaydeden Kılıçlıoğlu, ''Geçen yıllara oranla su debisinin yüksek olması dolayısıyla sezonun ilk raftingini Barhal Çayı yerine İspir Çayı'nda yaptık. Bu yıl geçen yıllara oranla yerli turistler tarafından rafting talebinde artış oldu. Yurt dışından ise daha çok Gürcistan, Hollanda, Almanya, Macaristan ve Fransa gibi ülkelerden talep geliyor'' dedi.
O2 Dergi | 13 |
TİTREŞİM VE DARBELERE KARŞI KORUMA Toughbook’lar en zor koşullarda dahi yoluna devam eder. Notebook’lardaki hasarların yaklaşık % 50’si düşme veya darbelere maruz kalma gibi taşıma sonucu olan kazalardan kaynaklanmaktadır. Ekran, kasa ve sabit disk bu hasarlardan en sık etkilenen elemanlardır. Toughbook’larımızı darbe ve titreşime karşı niçin özel olarak korumamızın sebebi de budur. Magnezyum kasalı yapı standart plastik yapılı kasalardan kat kat daha sağlamdır. Önemli olan tasarımdır. Ve her şey çalışması gerektiği gibi çalışır. Ekran kasası içerisindeki esnek askılar, ekranları korumakta ve darbeleri emmektedir. Tüm ekranlarda bulunan güçlü magnezyum alaşımlar eğilmeyi veya kırılmayı önlenmektedir. Yeni geliştirilmiş bir malzeme içerisine yerleştirilmiş olan sabit disk titreşim ve darbelere karşı en iyi şekilde koruma altına alınmıştır.
NEMDEN, KİRDEN VE TOZDAN KORUMA Yalıtıldı ve test edildi: İçeri girmemesi gerekenler giremez. Her 5 Notebook’tan 1’i içerisine sıvı, kir ve toz girmesi nedeniyle bozulmaktadır. Toughbook’lar akıllı tasarımları sonucu çevresel etkilere karşı dayanıklıdır. Klavye ve Touchpad tüm Full- ve Semi Ruggedized Modellerde yalıtımlıdır. İş akışının engellenmemesi için en ince detayına kadar düşünülmüştür. Panasonic, Full Ruggedized Toughbook modellerinde soğutma fanları kullanılmamıştır sebebi ise fanların boşluklarından cihazın içine hem toz, hem de kir zamanla girebilmektedr. Böylece toz ve kirin bu yolla cihazın içine girmesi önlenmektedir. Buna karşın sıcaklık; cihazın kasası vasıtasıyla direkt dışarı atılmaktadır. Ayrıca tüm kart yuvaları, kablo giriş yerleri ve ara-yüz portları kapaklarla korunmuştur.
AMAÇLANAN SİZİN DAHA RAHAT ÇALIŞMANIZ İÇİN TEKNOLOJİNİN DAHA AKILLICA KULLANILMASIDIR İş hayatı zaten yeteri kadar karışıktır. Panasonic bu nedenle Panasonic Toughbook’larının donatımında iş hayatınızı daha da kolaylaştıracak en yeni teknolojileri kullanmaktadır. En yeni işlemci teknolojileri en iyi performansı sunmakta ve az elektrik tüketimi sonucu pilin çalışma süresini uzatmaktadır. Intel® Centrino® Mobile Teknolojili Toughbook-Modeller standart olarak WLAN (Wireless LAN -Kablosuz Network) ile internet girişi veya veri değişimi için donatılmıştır. İsteğe bağlı olarak Bluetooth™ ve GSM/GPRS/UMTS-Modülleri de seçilebilir ve mobil kullanım veri transferi konusunda yeni olanaklar sunmaktadır. En modern ekran teknolojilerinin kullanımı direk güneş ışığı yansıması halinde dahi kontrastlı ve parlak bir görüntü sunmaktadır. Arka aydınlatma ışıklandırması ise gece veya ofis ortamında en iyi oranda okunaklılık olanağı sunmaktadır.
O2 Dergi | 14 |
http://www.toughbook.eu/TRK/toughbooks_home.aspx
POLARIN TARİHÇESİ Şirketimizin kurucusu Profesör Seppo Säynäjäkangas, 1975 yılında Finlandiya'nın Kempele şehrinde kayak yaparken eski bir arkadaşıyla karşılaştı. Kayak antrenörü olan arkadaşı, takım arkadaşlarının kalp atış hızını hassas bir şekilde ölçemediğinden yakınıyordu. Bu olaydan etkilenen Profesör, portatif kalp atış hızı monitörlerinin öneminin farkına vardı ve bu konu hakkında çalışmaya başladı. Bir sene kadar sonra Finlandiya'nın Oulu şehrinde (Avrupa'nın teknolojik araştırma konusunda en fazla tanınan şehirlerinden biridir) POLAR firmasını kurdu. Profesör Säynäjäkangas, Kempele şehrinin çevresini ürettiği bu öncü cihazı test etmek için ideal bir ortam olarak gördü. 1979 yılında POLAR, ilk telsiz kalp atış hızı ölçen cihazın patentini aldı ve 1982'de bu sektörde ilk kez telsiz olarak giyilebilen bir kalp atış hızı monitörü üretti. Bu cihaz sayesinde atletlerin antrenman alışkanlıkları tamamen değişti. Aradan 30 yıl geçti. Polar bu sektörde en fazla ürün çeşidine sahip lider firma oldu. Polar'ın geniş ürün gamı; antrenman yapmaya yeni başlayan kullanıcıları motive etmeye ve bilgilendirmeye yönelik modellerden, periyodik olarak egzersiz yapan kullanıcılara ve aynı zamanda birçok spor dalında dünya şampiyonu olan sporculara kadar uzanır. Vücudunuzdan gelen sinyalleri algılamak önemlidir, fakat daha önemlisi, bu sinyallerin size ne demek istediğini anlamaktır. Polar, yaptığınız antrenmandan maksimum yararlanmanızı sağlar. Bu başarımızın en büyük sebebi spor, insan fizyolojisi, elektronik cihazlar ve müşterilerimizin ihtiyaçları konusunda uzmanlık seviyesinde bilgi sahibi olmamızdır. İşte bu nedenlerden dolayı,1977 yılından beri yaptığımız teknolojik buluşlarla, nabız monitörleri ürün grubunda sektörün lider firmasıyız.
RS800CX MULTI Farklı spor dallarıyla uğraşanlar için
Antreman yaptığınız alan neresi olursa olsun, yaptığınız spor hangisi olursa olsun RS800CX hızınızı ve mesafenizi ölçmede aynı zamanda vücudunuzun antreman evrelerine karşı olan tepkisini planlama, denetleme ve analiz etmede en doğru yoldur. Antreman evresinden sonra haritada gittiğiniz parkuru görebilirsiniz. Bu cihaz genelde dış mekanlarda yapılan sporlar için; koşu, bisiklete binme, kayak yapma, patenle kayma ve kanoya binmek gibi tasarlanmıştır. Bu cihaz antreman programınızın En iyisi olma tutkumuz sayesinde sektörde liderliğimizi vazgeçilmez bir parçasıdır. sürdürüyoruz. Başlangıçtan beri sadece kendimize ve müşterilerimize karşı sorumlu olmamız, 30 sene önce* Toplam veri kaydı için değişik sporların antreman sinde olduğu gibi bugün de aynı şevk ile çalışmamızı dosyalarını birleştirir ; koşu ve bisiklete binme gibi sağlıyor. * Polar ProTrainer 5 yazılımıyla senkronize olarak Ürün çeşitliliğimiz, satış sonrası destek ve danışmanlık hizmetlerimizle tüm fitness seviyelerine hitap edebiliyoruz. Profesyonel bir atletin performansını artırmasına yardımcı oluyor, sporla az ilgilenen insanları egzersize teşvik ediyor, kilo problemi olanları sağlıklı bir yaşama kavuşturup kilolarını kontrol etmeyi sağlıyor ve daha birçok farklı ihtiyaçtaki kullanıcıya ulaşıyoruz.
antrenman analizi ve kişisel antreman ayarları yaratma Başarımız ortada... Bugün Polar için dünya çapındaki özelliklerini sağlar 21 şubede 1200 kişi çalışmaktadır. 80'den fazla ülkede * Antreman programınızın ve toparlanma sürenizin 35.000 perakende satış noktasına hizmet veren dağıtım performansınızı en iyi şekilde geliştirip geliştirmediğini ağımız vardır. İşte Polar'ın arkasındaki gerçek güç bu- kararlaştırır dur. * Çok hassas barometrik yükseklik sensörü eğim profillerini gösterir http://www.polar.fi/tr
O2 Dergi | 15 |
DOĞA YÜRÜYÜŞÜ :
ADAPAZARI KANLIÇAY
FOTOĞRAF : HASAN KASAPOĞLU YAZI : SAMET KESEN REHBER: MUHİTTİN GÜRÇAY “DOĞA YÜRÜYÜŞÜ BÖLÜMÜMÜZ ZİRVE DAĞCILIK İSTANBUL ŞUBESİ TARAFINDAN DESTEKLENMEKTEDİR.”
Doğa yürüyüşü bölümümüzde bu ay Zirve Dağcılık Kulübü ile Adapazarı Karagöcek beldesi civarındaki Kanlıçay bölgesindeyiz. Kanlıçay yeşilin hakim olduğu suları bol olan bir köydür. Saat 10:30da buradan yürüyüşe başladık gurubumuzdaki kişilerle tanışarak yola devam ettik.. Yarım saat kadar orman içinden yürüdükten sonra kanyona girdik ve 45 dakika kanyon içinden yürüyerek şelaleler bölgesin ulaştık. »
O2 Dergi | 20 |
Kanyon içerisinde sıkça dere içerisinden yürüdük. Arada iple çıktığımız kısa kaya çıkışları keyfimize keyif kattı. Yer yer belimize kadar suyun içerisine girdik. 29 kişinin katılımıyla gerçekleşen yürüyüşümüz toplam 22 km uzunluğundaydı. »
O2 Dergi | 23 |
Kanlıçay doğu Karadeniz bölgesinden gelen vatandaşlarımızın yerleştiği bir bölgedir. Bu yüzden yolda bolca fındık ağaçları gördük. Bu yürüyüş parkuru yılda 2 defa yürünebiliyor. Bu dönemler ilkbahar ayları ve sonbahar ayları. Bu dönemlerde deredeki su yürüyüş niteliği açısından en uygun durumda olur.. Kışın çok soğuk ve sert, yazın ise kurak bir parkurdur. Ulaşımın zorluğu da göz önüne alındığında yaz ve kış faaliyetleri için uygun bir parkur olmadığı ortaya çıkmaktadır. Orta zorlukta bir parkurdur. Her deneyimli yürüyüşçü rahatlıkla yürüyebilir. |O2|
O2 Dergi | 26 |
Macera Yarışlarında Kullanılan Malzemeler :
TRAIL RUNNING AYAKKABILARI HAZIRLAYAN : ONUR ZORLUER
Salomon XT Wings GTX Konfor ve çevikliğin mükemmel dengelenmiş bir kombinasyonu olan Salomon XT Wings GTX kötü hava koşulları altında bile hız ve gücünüzden bir şey kaybettirmez. Ağırlık: 415 gr. Teknoloji: Aktif ana gövde, Gore-Tex membran
Salomon XA Comp GTX Konfor, rekabet ve eğlenceyi bir arada yaşayan macera koşucuları için üretilmiş klasik macera ayakkabısının kötü hava ve sert arazi koşullarına uygunlaştırılmış modeli. Ağırlık: 380 gr. Teknoloji: Salomon 2D Gelişmiş ana gövde, Gore-Tex membran.
Salomon XA Pro 3D Ultra Her mevsim kullanıma uygun olan XA Pro 3D Ultra gelişmiş amortisör özellikleriyle üst düzey bir performans ürünüdür. Ağırlık: 390 gr. Teknoloji: Salomon 3D Gelişmiş ana gövde, nefes alabilen çabuk kuruyabilen membran.
O2 Dergi | 32 |
The North Face Rucky Chucky GTX XCR The North Face’in yüksek efor gerektiren aktivitelere uygun ayakkabılarından Rucky Chucky üstün su geçirmezlik özellikleri ile göze çarpıyor. Ağırlık: 565 gr. Teknoloji: Ergonomik Northotic taban, Gore-Tex XCR membran.
Merrell Overdrive II Kesintisiz performans beklentisinde olan macera koşucuları için tasarlanmış olan Overdrive II birçok özelliği ile konfor ve hızı yakalamış bir model. Ağırlık: 570 gr. Teknoloji: Vibram Ultra Tracktion Taban, Suya dayanıklı membran.
La Sportiva Wildcat Son derece güçlü bir amortisör sistemine ve yüksek sürtünme oranına sahip tabanı ile macera koşularında iddialı olan La Sportiva’nın en üst segment modellerinden birisi.. Ağırlık: 339 gr. Teknoloji: FriXion® taban, nefes alabilir suya dayanıklı membran.
5.10 Marvel Marvel, hızlı ve istikrarlı bir zor arazi ayakkabısıdır. Sentetik deri, nefes alabilir kumaş gibi nitelikli malzemelerden üretilmiştir. Tabanı Stealth S1 mükemmel tutuş ve esneklik sağlar. Ağırlık: 460 gr. Teknoloji: Stealth S1 taban, nefes alabilir astar.
O2 Dergi | 33 |
Lafuma Active Trail Mesh Ortalama özellikleri ile macera yarışları kadar şehir koşullarında da kullanabileceğiniz hafif,konforlu bir model. Ağırlık: 470 gr. Teknoloji: Vibram taban, Nefes alabilir file astar.
Scott Aztec Pro Hafiflik ve agresiflik bu ayakkabıyı oluşturan temel 2 kavram. Scott’ın macera yarışçıları için dizayn ettiği bu model bilek ve ayak sakatlanma risklerini en aza indirecek bir teknoloji ile hazırlanmış. Ağırlık: 382 gr. Teknoloji: Anatomik taban, su geçirmez nefes alabilen membran.
Montrail Wildwood TR Montrail’in bu yeni modeli arttırılmış koruma ve çarşak bantlarıyla daha fazla koruma sağlıyor. Bunun yanı sıra geliştirilmiş amortise etme sistemi ve nefes alan membranı ile iddialı bir model. Ağırlık: 360 gr. Teknoloji: Asimetrik kesim, Gryptonite™ taban, topuk destekleri.
Vasque Velocity VST XCR Performansı ön planda tutan Vasque, Velocity VST ile bir yenilik getirerek Gore-tex astar kullanmış. Bu şekilde zorlu arazi koşullarına adapte olmayı kolaylaştırmayı hedefleyen Velocity iyi bir macera ayakkabısı. Ağırlık: 428 gr. Teknoloji: Gore-Tex membran, tutunmayı arttırıcı taban sistemi.
O2 Dergi | 34 |
TREKKİNG REHBERLİĞİ Rehberler doğa yürüyüşlerini güvenlik içinde yaptıran, bölgeyi bilen ve yürüyüşün huzurlu geçmesini sağlayan kişilerdir. Doğa yürüyüşlerindeki liderlerimizdir. Onların bilgi ve deneyimleri altında doğaya çıkarız, bilmediğimiz yerlere onların liderliğinde gideriz. Bu yüzden tek yetkili kişilerdir. Onların sorumlulukları rehberlik yaptıkları gruptaki kişilerin sağlıkları ve hayatlarıdır. Sorumlulukları yüksektir. Grubuyla aynı ortamı ve amacı paylaşırlar. Sözlerinden çıkmayıp, sorumluluklarını ağırlaştırmamak saygısını göstermek gerekir. Çünkü rehberler işlerini gerçekten sevmektedirler. Bunları dikkate almanızı isterim.
Trekking rehberliğine yeni başlamış olanlara faydalı olması için rehberlik yaparken elde ettiğim deneyimlerimi ve çalışmalarımı aktarmayı görev bilerek hazırladım. Rehberlik İşini Yaparken İlgili İşinizi Kolaylaştıracak Birkaç Önemli Nokta: - 10 kişilik bir gruba rehberlik yapmakla 50 kişilik bir gruba rehberlik yapmak arasında çok fark vardır. Birincisi kontrol kolaylığı ve emniyet, ikincisi grubun birbirine kaynaşma kolaylığı veya zorluğu. 10 kişilik bir gruba hâkim olmak çok kolaydır. Bir kere her birine ayrı ayrı ilgi gösterebileceğiniz bir sayıdır. Yürüyüş sırasında 10 kişilik grubun başından sonuna aralarına 2 şer m. mesafe bırakıldığında tek sıra mesafesi de ortalama 25 m. dir. Ama 50 kişilik bir grupta her şey daha zor olacaktır, bir kere en az iki yardımcı rehber daha gerecektir ve grubun başından baktığınızda sonuna olan mesafe 135 m.yi bulacaktır ve dar bir patika geçişinde arkalarda ne olduğu rehber için bir sorudur. Ayrıca 25 m. mesafeye yürüyebilirsiniz, ama 135 m.lik mesafeye koşmanız gerecektir. Tavsiyem böyle zorluklarla uğraşmayın. Bence 15 kişiden yukarı gruplara da rehberlik yapmaya çalışmayın.
İlk rehberler, bölgeyi tanımaları ve fiziksel dayanıklılıkları nedeniyle dağ halkı içinde avcılar ve maden oymacıları arasından çıkardı. Bu rehberler 19.yy.da Alplerdeki başlıca dorukların fethinde önemli bir rol oynadılar. Çeşitli tırmanma okullarının açılması ile amatör dağcılar rehberlik kurumunu bir süre tehdit etti ve en iyi rehberlerin dağcılar olduğuna inanılmaya başlandı. Bu bir yere kadar doğrudur. Dağcılara belli bir doğada yaşam eğitimi de verilmektedir. Ancak amatör birçok dağcıyı yine kayboldukları vahşi ormanlardan bölgeyi, yaban hayatını ve - Çocuk grubuna rehberlik yapıyorsanız en büyük hayatta kalmayı çok iyi bilen klasik rehberlerin kurtardığı probleminiz yaramaz ve çok soru soran, hatta saçma sada olmuştur. pan sorular soran çocuklar olacaktır. Devamlı fevri hareketleri vardır. Bunları etrafınızda toplayın ve onlarla onBize güvenli ve keyifli bir yürüyüş yaptıracak rehberlerin; lar gibi muhabbet etmeye çalışın, ama diğer çocuklar ve bölge, rota, navigasyon, sinyal ve işaret dili, ilkyardım, yürüyüş emniyeti üzerindeki dikkatinizi kaybetmeden. malzeme, kampçılık bilgilerine ve liderlik özelliklerine, Böylelikle bu yaramaz böcekler kuyruğunuzdan ayrıldaha ileri ve zorlu şartlardaki rehberlerin, özellikle keşif mayacak ve tüm grubun kontrolünü zorlaştırmayacaktır. rehberlerinin hayatta kalma, kurtarma, dağcılık, yaban Onların derdi dikkat çekmektir. Siz onların dikkatini çehayatı bilgilerine ve hatta avcılık geçmişine sahip olma- kin. ları gerekmektedir. Dağcılık tipi trekkinglerde rehberler genelde dağcılar - Grubunuz hakkında bilgi sahibi olun, hepsinin veya dağ mihmandarları olmaktadırlar. mesleğini ve ilgi alanlarını öğrenin, bu onlarla hem daha Mihmandar: Profesyonel dağ rehberi. kaliteli iletişim kurmanıza yardımcı olacağı gibi, hem de zor durumlarda kendilerinde de faydalanmanızı sağlaTrekking ya da doğa rehberliğinin öyle basit ve kolay bir yacaktır. Mesela grupta bir doktor varsa bir kaza veya iş olmadığını söylemek isterim. Bence en az profesyonel rahatsızlanma olayında çok işinize yarayacaktır. turizm rehberliği kadar önemli bir iş.
- Bilgi ve deneyimlerinizi gruba karşı asla abartmayınız. Çünkü grubunuzda kimler olduğunu bilmiyorsanız, abartacağınız bir ilk yardım bilgisi grup içinde yürüyüşçü olarak bulunan bir doktorun hem komiğine gidecektir, hem de size olumsuz bir gözle bakmasına neden olacaktır. Keza liderlik hakkında yapacağınız sıkmalar gruptaki bir şirket yöneticisinin hiç de ilgisini çekmeyecektir ve büyük bir ihtimalle her seferinde size ya zorda kalacağınız, ya da tuzağa düşeceğiniz sorular soracaktır. Onun Avlanmayı bilmeli, yaban hayatını tanımalı, hayatta kal- için siz siz olun grubunuz hakkında bilgi sahibi olun ve mayı bilmeli, kamp yapmayı bilmeli, her türlü malzeme- sahip olduğunuz bilgileriniz hakkında fazla açık vermeyiyi etkin bir şekilde kullanabilmeli, malzeme üretebilmeli, niz. rotasına ve bölgesine hâkim olmalı. Kısacası kendini ve grubunu hayatta tutabilecek doğada yaşam bilgilerine - Rotasız keşif macera yürüyüşünde yürüyüşün sahip olmalı. başlangıç ve gidiş yönü bellidir. Ancak gidilen hat nasıl Trekking rehberinin birçok bilgi ve becerisinin yanında, farklı özelliklerinin de olması gerektiğine inanıyorum. Bir kere doğal ortama bir grup götürüyor ve bu gruba liderlik yapıyor, sorumluluk alıyor. Gruba hâkimiyet, grubun güvenliğini sağlaması, onlara bir şeyler öğretmesi, öngörülü olması, hoşgörülü olması, dayanıklı olması gibi birçok özelliğe sahip olmalı.
O2 Dergi | 36 |
bir hattır bu bilinmez. Rotalı yürüyüşte ise başlangıç, gidiş ve bitiş noktalarının rota ve koordinat verileri ile belli olmasının yanında, genellikle ilerlenen hat hakkında da bilgi sahipliği vardır. Rehberler keşif macera yürüyüşlerinde de hiç değilse ellerinde ortalama bir bölge haritası bulundurmalı ve genel bir bilgi sahibi olmalıdırlar. Yoksa bu yürüyüş türü “arabayı durdur, şu dere başından başlayalım..” olayı değildir. - Yürüyüş temposuna uymayan, hızlı giden ve bunu kendini ispatlamak için yarış havasında yapan kişilere gruptaki ekstra malzeme yükünü “sizin performansınız mükemmel, bunu ancak siz taşırsınız..” gibi bir iltifatla yükleyin, kabul edeceklerdir. Temponun otomatikman düzeldiğini göreceksiniz. **** ( Kendi deneyimlerim ve eğitim notlarımdır ) Grubunuzla Hayatta Kalma Durumuna Girdiğinizde: Öncelikle hayatta kalma durumuna düşüldüğünde uygulanacak olan prosedürü uygulayın. Sonra da grubun kontrolünü sağlayın. Başkalarının Korkusunu Kontrol Altına Alma: 1. Liderlik yapmak. Zor anlar başladığında bütün birikiminizle yönlendirici ve etkili olmaya çalışın. Zorda kalanlar liderin kıymetini anlarlar. 2. Dayanışma ortamı oluşturmak ve devamını sağlamak.. Ekip çalışması son derece önemlidir. 3. Disiplin koymak. Disiplin akış ve sürat sağlayacaktır. Yapılması gerekenler zaman kaybına uğramayacak ve grubun hayatta kalma şansı artacaktır. 4. Etkilenilmeyi kullanmak. Sakin, kararlı ve dikkatli davranışlar, ilgi çekecektir. Hislere hakim olma gösterisi bulaşıcıdır. En büyük özellikler çabuk etki gösterir. 5. İnanç sağlamak. İnançlı ve kararlı olduğunuzu gösterin ve asla sarsmamaya bakın. Görüldüğü üzere hayatta kalmak için tüm bunların yerine getirilmesi bile başlı başına bir güç istiyor. Şansınızın yaver gitmesi de cabası. Kısacası hayatta kalabilmek gerekiyor. Liderlik Özellikleri: - Kendini zorlamaz ve zor duruma düşürmez ya da limitlerini yükseltir. - Bilgilidir, deneyimlidir ve devamlı düşünür. - Soğukkanlıdır ve paniği önleyecek güce sahiptir. - Güvenilir ve olduğu gibidir. Kendi stili vardır. - Grubu ile daima ilgilidir. - Motivasyonu yüksek tutmasını bilir. - Malzeme bilgisi yüksektir. - Sabırlıdır ve sinirlerine hakimdir. - Doğru ve çabuk kararlar verebilecek kabiliyete ulaşmıştır. - Bilgilendiricidir, saklayıcı değil.
O2 Dergi | 38 |
Rehber Olarak Çantanızda Bulundurmanız Gerekenler (Benim Donanımımın Bir Kısmı): Standart trekking malzemelerinize ek olarak; 1. Harita, pusula ve varsa GPS 2. Donanımlı bir ilk yardım çantası. ( İçinde glükokortikoid pomat, kan durdurucu iğne ve sıtma tableti dâhil olacak şekilde ) 3. Ateş başlatma ve sürdürme kiti ( içinde magnezyum çubuğu, film kutusunda av barutu ve zippo yakıtı da olacak şekilde ) 4. İşaret fişekleri ( kırmızı, yeşil ve beyaz ) / yoksa çocukların kullandığı füzeler bile olur. 5. Sis bombaları ( kırmızı ve sarı ) 6. Gerektiğinde yırtıcı hayvanları korkutup kaçırmak için çocukların kullandığı torpiller. 7. Survival Kiti 8. 25 mt. 8 mm. kanyon ipi ve bir adet HMS karabina. 9. Mors kodları ve yerden havaya yardım işaretlerini içeren minik bir hayatta kalma defteri veya kitapçığı. ( size bir şey olduğunda gruba faydası olacaktır. / Ayrıca tecrübe edilmiştir ) 10. Grubunuzun İsim, yaş, meslek, sağlık ve ilgi alanları bilgilerini içeren liste. 11. Sık çalıklar ve orman içi için Maşet. Grubunuzun garantisini sadece kendinize ve bilginize fazla güvenerek asla sağlayamazsınız. Onların bu malzemeleri taşıdığınızı görmesi bile sizin son derece emniyetli, akıllı ve güvenilir bir rehber olduğunuzu gösterecektir. Emniyetli ve deneyimli rehberlerin yürüyüşün süresini önemsemeden ve gruptaki -komik bir durummuş gibi karşılayan- bakışlara aldırmadan gerekli tüm donanımı taşıması gerekir. Kaliteli ve emniyetli rehberler donanım yükü taşıyan rehberlerdir. Bakışları asla takmayın. 2006 – Kutsal Zafer Şahin’in “Doğada Yapılan Yürüyüşler – Trekking&Hiking” Kitabından |O2|
ZİRVELERE YOLCULUK :
KAÇKAR ZİRVE DENİZ GÖLÜ YAZI VE FOTOĞRAF : NURCAN TARHAN
VE
Kaçkar dağı Karadeniz bölgemizde yer almakta olup, Türkiye’nin kendine has doğasına, kültürüne ve iklimine sahip yerlerindendir. Bu defa Kaçkar’a gidiyoruz. Birkaç çıkışı olmakla beraber biz bu çıkışımızda güneyden çıkmaya karar verdik. Haritamız da uğrayacağımız noktaları gözümüzle şöyle bir işaretledikten ve malzemelerimizi hazırladıktan sonra yola çıktık. 3932m yükseklikte bulunan tektonik bir dağdır Kaçkar. Yaklaşık 2000 çeşit bitkiyi barındırarak, dünyada koruma altına alınmış bölgelerdendir. Birçok endemik bitkiye de bünyesinde yer vermektedir. Sadece bu kadar değil, eşsiz yeşilliği, tertemiz bir doğası, bir o kadarda asi bir havası vardır Karadeniz’in. Asi diyorum çünkü anlamazsınız, hava günlük güneşlikken birden sis çöküverir üzerinize, görüş mesafeniz sadece ayaklarınızı görebilmeye izin verir. Ardından dolu ve yağmur yağar. Neye uğradığınızı şaşırır bir hata mı yaptım acaba diye düşünürsünüz adeta. Ama çok sürmez asiliği kızgınlığı. Birde bakmışsınız güneş çıkmış, ufuk noktasındaki zirveleri dahi görür hale gelmişsinizdir. Hatta tepenize düşen gölgenin farkına varabilirseniz, gökkuşağının tüm güzelliğiyle size eşlik ettiğini de görürsünüz. Güney rotası için, Erzurum üzerinden Yusufeli-barhalyaylalar (hevek)-olgunlar-meretet-dilberdüzü-deniz gölü üzerinden Kaçkar zirvesine ulaşabilirsiniz. Bizde öyle yaptık önce Erzurum üzerinden Yusufeli’ne oradan yöre araçlarıyla, olgunlara varıp Dilberdüzüne, ilk kamp alanımıza vardık. Yemyeşil bir vadi içinde, sabah su,keçi ve kuş sesleriyle uyanıp çadırdan çıktık. Dağların arasından güneşin ilk ışıkları, diğer tepeleri işaret ediyordu. Bu kadar rengin bir arada bulunduğu bir şölen nadir görülür diye düşünüyorum. Yeşil, kızıl, mavi, turuncu, kahverengi vs… Ee tüm bunların kokularının karışımını, esenliğini sizin hayal dünyanıza bırakıyorum. Varın siz düşünün...Bu şölenle uyandıktan sonra sıkı bir kahvaltı ardından biran önce hazırlanıp bizi bekleyen Kaçkar’a doğru yol aldık. Zaman zaman çarşaklar, büyük kaya blokları derken, tatlı ama sert bir rota ile yolumuza devam ettik. Güneş tüm sıcaklığıyla üstümüzdeydi. Arada bir gelen bulut parçaları ise soluklanmamıza izin veriyordu. Bunca yoldan sonra önümüzde masmavi ve çok görmek istediğim bir göl belirivermişti bile. Adı deniz gölüydü. Mavisi ise insanı kendine hayran bırakacak cinstendi. Görmek istemekte çok haklıymışım meğerse. Deniz gölü ile ilgili kısa bir bilgi verecek olursam; Kaçkar’ın güneydoğusunda ve en yüksek rakımında yer almaktadır. Derinliği tam olarak bilinmemekle beraber, Boğaziçi üniversitesinde yapılan araştırmalara göre yaklaşık olarak 60 m olarak tahmin edilmektedir. Bu özelliğiyle dünyadaki sayılı krater ve buzul göllerindendir. Buzullarının erimesi ise tüm yıl içinde sadece temmuz ayının son dönemlerine denk gelmektedir. Bunun yanı sıra gölün üzerinde ve etrafını
O2 Dergi | 42 |
çevreleyen dağ eteklerinde hemen hemen her zaman kar ve buz parkurları yer almaktadır. Evet sonunda gördüğümüz bu ihtişamlı göle girilmeliydi. Bu kadar büyük bir güzellik yaşanmalı, tadına bakılmalıydı. Ama öncesinde Kaçkar zirvesine sözümüz vardı. Göl kenarında biraz mola verip bir şeyler yiyip, içerken kurduğumuz hayallerin ardından yola devam ettik. Birkaç saat sonra Kaçkar’ ın zirvesindeydik işte. Beklediğimden daha cömert davranarak neredeyse tüm Karadeniz’ in güzelliğini sunmuştu bize, görelim diye. Birkaç fotoğraf ve biraz molanın ardından bedenlerimizi huzurla şarj edip, inmeye başladık. Bu arada neredeyse göle gireceğimizi unutuyorduk. Bunun için acele etmemiz gerekiyordu, güneşin batma saati yaklaşıyordu. Bu nedenle, iki arkadaşım ve ben grubu biraz arkada bırakarak göle koşturuyorduk. Ben diğer iki arkadaşımdan az sonra, son tepeciği aştım ki, bizimkiler çoktan hazır hale gelip, şortlarıyla beraber göle girmek için sabırsızlıkla beni bekler konuma geçmişlerdi. Bu sırada gözlerim, dağ tepeciklerinin arasından neredeyse kaybolmakta olan güneşe, gölden çıkan dumana ve şortla bekleyen arkadaşlarıma şöyle bir baktı. Ama ne olursa olsun girilmeliydi bu göle. Hazır hale gelip aynı anda atladık derin maviliğe. Kimimiz balıklama, kimimiz çivileme. Balıklama atlayanlardan biri olarak, suya girdiğim andan itibaren sonsuz bir mavilik çevrelemişti etrafımı. Bu büyüleyici mavilik soğuğuyla nefes kesiyor, rengiyle kara delik gibi daha derine çağırıyordu sanki. Çağırışlarına yavaş yavaş giderek cevap veriyordum bende. Ta ki, ayaklarımı çırparken, etrafları demir kütlesiyle kaplanmış gibi bir ağırlık hissedene kadar… Artık yukarı çıkma zamanı gelmişti sanırım. Yukarı çıkarken bacaklarım, vücudum ve hareketlerim iyice ağırlaşmıştı. Hiç bitmeyecek gibiydi bu mavilik. Ve sonunda çıktım. Ilık ve daha yumuşak bir havaya, en derinden bir nefesle tekrardan merhaba!.. Ekipteki diğer arkadaşlar da gelmişti bu sırada. Sorulan tüm sorulara sadece gülümseyerek cevap verebiliyordu, kuş kadar hafiflemiş bedenim. Üzerimizi değiştikten hemen sonra, arkadaşlardan birinin saatinin özelliğini kullanarak suyun sıcaklığını ölçtük. Evet yanıt 4 C idi. Bir kez daha gülümsüyorduk işte.(Şehre döndüğümde merak edip araştırdım, suda sadece mavilik görülmesi, onun dışında bir şey görülememesinin nedeni yalnızca derinlik miydi acaba? Hayır bu değildi tabi sebep. Buzulların erimesine denk gelen bu dönemde suda oluşan alglerdi. Daha da ilginci, yapılan yüksek irtifa dalışlarında ilk 15 m. o derin mavilik sonrasında, görüş mesafesi neredeyse 50 m civarında olup, suyun dibindeki kayaların bile çok net görülebiliyor oluşuydu.) içimizi ısıtacak bir kahveden sonra uça kaça kampa inmiştik. İndiğimizde artık serinlik çökmüştü. Çadırlara girip tulumlarımızda keyif yapıyorduk ki, o gün kendini pek iyi hissetmediği için kampta kalan bir arkadaşımız bizimle zirveye gelememişti. Biz yolları arşınlarken, o da vadide dolaşıp, yaylaya çıkan ailelerden bir delikanlı ile karşılaşıp muhabbet etmeye ve balık tutmaya başlamışlardı. Akşam yemeği olarak bizi »
ödüllendirmek üzere dünyanın en lezzetli alabalıklarından olan, kırmızı noktalı ufak alabalıklardan getirmiş, kızartmıştı. Çadırın dışından gelen “tabaklarınızı uzatın balıklar geliyor!…” sesiyle yüzümüz bir kere daha gülüyordu. Doğa bir gün içine sığdırdığı son sürprizini de yapmıştı böylece bize… |O2|
EMLER BATI YÜZÜ ÇİFT KAT KULVARI TIRMANIŞI YAZI VE FOTOĞRAF : CEM ERGÜN (İDAK)
Karayalak Vadisi’ni, Yedigöller’e bağlayan kapıya yakın bir yerlere kampımızı kurduktan sonra küçük bir keşif yapmak üzere yola çıktık. Gireceğimiz rotanın son noktalarını geçen bahar farklı bir rotadan, Kayacık zirvesi üzerinden tırmandığımız için biliyorduk. Ama bu gireceğimiz rota hakkında daha önce tırmanıldığına ilişkin bir kayıt veya rapor göremediğimizden, bizim için tam bir bilinmezdi. Ben, Hayri ve Ozan küçük bir keşif için yola çıktığımızda; yanımızda sadece batonlarımız vardı. Vadi sessiz ve terkedilmiş karlar ülkesindeki yalnızlığı içerisindeyken, biz beyaza kesen dünyaya ses olmuş, yerdeki vahşi hayvan izlerinde doğayla bütünleşmiştik. Klasik rotadan gidenler bilecektir. Karayalak Vadisi biter ve döne döne bir patikadan yükselmeye başlarsınız. O yol sizi Çelikbuyduran’a ve Yedigöllere götürdüğü gibi; önünüzde başka zirvelerin kapılarını da açar. Ama bizim yolumuz kapıdan geçmiyordu. Kapının sol yanından devam edip, sanki bir merdiven altına doğru devam ettiğinizde, sol yandan yukarı çıkıp; Kayacık vadisi ile birleşen kulvar bize yol olacak, açılacak ve zirveye ulaşacaktık. Kamptan çıkıp rota başına geldiğimizde karşımızda görünen, bir el ayası gibi çukurlaşmış bir görüntü ve ağır ağır açısını artırarak yükselen büyüleyici bir kulvardı. Bizim bu faaliyette bilinmezimiz, kapımız bu el içinden yükselen beyazlıktı. Rotanın güzelliğine dalmış düşünürken; vadiden Çelikbuyduran’a doğru giden yolda sanki bir gürültü, haykırışlar, çığlıklar duyar gibi oldum. Birileri bağırıyor muydu ne? Akan karın altından çığlıklar mı geliyordu? Soner son gülümsemesi için kimin fotoğraf makinesine poz vermişti? Ya da Nilgün? Zümrüt’ün saçları beresinden çıkarak alnına mı düşmüştü? Sahi, Bahar kamptan çıkmadan önce içtiği çayın tadında neler hissetmişti? Şimdi çığlıkları geliyor gibi. Aynı gün değil belki, ama mevsim aynı, zaman aynı, beyazlık aynı. Gökyüzü aynı… Üç yıl önce yaşamlarını yitirdikleri yere onlar için gelmiştik. Genç nefeslerine bir tırmanışla nefes olmaya, özledikleri bir dağ hikayesi ile onları anmaya, bu sevdayı anladığımızı anlatmaya gelmiştik. Onlara ve bütün dağ dostlarına, dağlarda yaşamını yitiren, seyircisiz ve sadece kendileri için dağları, doğayı severken giden tüm dostlara… Rotanın başından gittikçe artan bir tırmanışla yükselirken bir taraftan da kar durumunu inceliyorduk. Yer yer sertti. Bazı yerlerde yumuşaklıklar olsa da bu kar oturmuş ve risksiz gibiydi. Yine de her olasılığa karşılık mesafeli yürümeye ve iki yanımızda yükselen kayaların arasında ses çıkarmamaya dikkat ediyorduk. 45-50 derecelerde olan rotamız, ilerden sola döndü. Sonra ortaya aldığı bir kaya sonrasında sağa doğru dikleşerek devam etmeye başladı. Girişi görmek için gelmiş ama rotanın güzelliğine kendimizi öylesine kaptırmıştık ki; yavaş yavaş kararan havanın farkına geç varabildik. Yanımıza olası bir durumda kullanabileceğimiz hiçbir »
malzeme almadığımız gibi, kafa fenerlerimizde yoktu. Yardım isteyecek telsiz de. Aynı yoldan dikkali ve yine aynı adım izlerine basarak mesafeli ve sessizlik içinde inerek; kampa doğru yollandık. Kampımız 2300 metrelerde ve Karayalak Vadisinin içerisindeydi. Mehmet’in traktörü ile gidilebilecek en uygun noktaya kadar Sakartaş üzerlerine kadar gitmiş, oradan vadiye geçerek uygun olduğunu düşündüğümüz tabana çadırlarımızı kurmuştuk. Vadi yakalarında, akacak ve bize sorun yaratacak kar yoktu ve o anlamda rahattık. Kampa ulaşıp, diğer arkadaşlarla sabah saat 05:00’de kampı terk ederek rotaya girmeye karar verdik. Hava aydınlanmaya başladığında, bilmediğimiz rotanın içinde olacaktık ve daha iyi görecek, tehlikelerden uzak olacaktık. Çadır arkadaşım Hayri ile hemen akşam yemeği hazırlıkları yaptık ve sonrasında çantamızı hazırlayarak kendimizi gökyüzünde ki yıldızlara ve ayın çağrısına bırakarak uyumaya çalıştık. Gözlerimin kapanıklığı bir çadırda çalan telefonla şekil değiştirdi, sonra aynı kapanıklığa ulaştı, bir telefon sesi daha… Artık uykum yok. Bütün gece vadileri ziyaret etmiş kara koyunların çitten atlayarak kaçışlarını sayabilirim. Uyumuşum. Sabah kalkıp, son hazırlıklardan sonra dışarı çıktığımızda; dün gece ki o güzel hava gökyüzünde yaşamaya devam ediyordu. Bu iyi dedim kendi kendime. Hava bozmazsa aynı gün geri inebileceğimiz hesapları yapıyordum çünkü. Ve gerimizde; çadırlar ve yedek kıyafetler dışında başka eşya bırakmayarak rota girişine doğru ilerlemeye başladık. Yer ekibi olarak kampta kalacak Gönül ve Mahir de rota girişine kadar bizimle gelecek ve nereden gittiğimizi göreceklerdi. Soğuk olmayan bir hava, yumuşak kar ve gittikçe dikleşen bir rota. Bu risk demekti. Kapıya yaklaştığımız sıralarda, pek yüksekliğe alışamayan Mahir küçük bir baş dönmesi yaşadı. Kampa dönmesinin daha doğru olacağını düşünerek geri dönmelerini ve ilk telsiz temasımızı saat 08:00 gibi yapacağımızı söyleyerek ayrıldık. Yol uzun ve bilinmezliklerle doluydu. Ozan öne geçti. Önceki akşam bastığımız ayak izlerini takip ederek ve mesafeli bir şekilde yükselmemizi sürdürdük. Parkur neredeyse birbirinin aynısıydı. Bazen sert, bazen toz kar. Genelde kaya diplerine yakın olmaya, ortalardan gitmemeye ve karı kesmemeye dikkat ederek yola devam ettik. Hava aydınlandı. Sırtımızda Eznevit’in doğu yanı duruyor. Kısa molalarla, ancak zaman zaman iyice dikleşen rotada o bölgeyi sıra ile geçmeye, en küçük bir dikkatsizlikte sorun yaşayacağımızı bilerek ilerlemeye, yükselmeye devam ettik. Alt ekiple telsizle haberleşmeye çalışmamız başarısız olunca, hem İstanbul’da ki Enis’le, hem de alt ekiple telefonla iletişim kurmaya başlıyoruz. Bütün hatlar rota boyunca sorunsuz çekiyor gibi. »
Saat 10:00 sularında birden karşımıza çıkan 6-7 metrelik bacaya benzeyen bir duvar bize oyun oynamaya başladı. Önce sağ taraftan yükselerek arka tarafa inmeyi düşünsem de bu aşırı risk demekti. Sonra emniyet kemerlerimizi giyerek, bacadan tırmanmaya karar verdik. Hayri ve Ozan’ın birlikte aldığı emniyetle bacayı tırmanmaya başladım. Tutamak ve ayağıma destek olacak pek bir yer olmamasına rağmen klasik baca tırmanışı ile rahat bir şekilde yükselerek kayayı geçtim. Sonra yukarıdan aldığım emniyetle; Hayri ve Konuralp sorunsuz bir şekilde yukarı geldiler. Sonra çantalar ve Özgür ile Ozan. Bütün bunlar olurken biraz zaman kaybettik tabi ki. Bu noktada aynı zamanda dinlenme olanağı da bulmuş olduk. Ve vadi ağzı henüz görünürde yoktu. Yola devam. Neredeyse birbirinin aynı olan kulvarda ilerliyoruz artık. Kar bazen yumuşuyor bazen sertleşiyor. Bu alanı krampon kullanmaksızın sadece kazma ile geçtik. Sonra yolumuzu hafiften kayacık eteklerine doğru çevirerek, kulvardan çıktık. Artık ayağımızda olan kramponları bazen kayada, bazen buz alanlara saplayarak yükselmeye, bir an önce vadiyi görebilmek için sabırsızlanarak yola devam ettik. O sırada, Aladağlara aynı otobüste geldiğimiz 4 kişilik İTUDAK ekibi, klasik batı kulvarından Kayacık zirvesine ulaşmış, inişe geçmişlerdi. Vadide çok kar olduğunu, Emlere gitmekten vazgeçerek inişe geçtiklerini söyleyerek geldiğimiz kulvar içinde kaybolup gittiler. Bu arada rüzgar yavaş yavaş hızını artırmış, bir şeyler dönmeye başlamış gökyüzü desen gibi bulutlarla dolmuş gibiydi. Kayacık vadisine ulaştığımızda, vadi sislenmeye başlamış ve Emler zirvesi görünmez olmuştu. Bir süre kayacık zirveye yakın ilerleyerek, sisler içerisinde iyice kaybolmaya başlayan Emler sırtına doğru vadi içinde yürüyüşümüze devam ettik. Görüş alanı iyice düşmüş, kar yapısı daha bozulmuş ve oldukça dik ilerlemeye başlamıştık. Önde ilerlerken birkaç yerde gördüğüm çatlaklar bir an için keyfimi kaçırsa da daha dikkatli olarak ilerlenmesi konusunda arka tarafı uyararak devam ettim. Üst tabaka birkaç santim kardı ve basınca kırılıp altta ki toz kara gömülüyordum. Bu riskti. Hem de fazla risk. Her an daha güçlenerek artan rüzgar, bazen alıp savuracakmış gibi zorluyor ve yol bir türlü zirveye ulaşamıyordu. Zaman akşama yaklaşmış ve zirveye çıkamadan karanlık iyice ineceği, sırtta veya zirvede bivak sorunu yaşayacağımızı düşünerek alçalmaya ve uygun bir yerde geceyi geçirmeye karar verdik. Rüzgar her yöndeydi ve nereden estiği belirsizdi. Yüzümüze vurduğu karları hangi yamaçtan alıp savuruyordu oda belirsizdi. Emler’in eteklerinde toplanmış karları kullanarak beş kişinin barınacağı bir mağara yapmaya başlasak da, bir süre sonra bu fikrimizden vazgeçerek, sadece baş kısmımızı sokacağımız bir oyuk hazırlayarak zemini indirdik ve düzelttik. Sonra kar eritip sıcak sıvı alarak sandviçimizi yiyerek karnımızı doyurduk. »
Ama esen rüzgar, her an soğumaya devam eden hava nedeniyle, bacaklarımızın titremesine engel olamıyorduk. Matlarımızı sererek, çantalarımızı üstü açık barınağımızın yanlarına yerleştirerek bivak torbalarımıza girdik. Bu gece uzun olacaktı. Gökyüzünde yıldız yoktu, sayılacak kara koyunda… Bir önceki gecenin sabahında, alt taraftan üşümemi sağlayan şeyin, patlak matım olduğunu anladığımda, bivaklarsak üşüyeceğimi düşünmüştüm ama yapacak bir şey yoktu artık. Uyku tulumum ile mat arasına çeketi, tulumun içine de polar montumu sererek, alt taraftan gelecek soğukluğu izole etmeye çalıştım. Ve sanırım bunda başarılıda oldum. Bir süre sonra başlayan yoğun kar yağışı, gecenin bize bedel ödetmeye çalıştığının işareti gibi geldi. Ve sürekli bir birimizi kontrol etmeye seslenmeye başladık. Saatler geçmek bilmiyor ve üzerimizde kar her an daha çok birikiyordu. Zaman zaman sağa, sola kımıldayarak üzerimden yanlara akıttığım karları alta doldurmaya başladım. Yapacak bir şey yoktu. Sürekli kalkıp karları kürümenin bedeli daha ağır olabilirdi. Sırtıma doldurduğum karlar sayesinde neredeyse dik oturur konuma gelmiştim. Ayaklarımı topladığım yer karlarla dolmuş, üzerime ağırlık iyice çökmüştü. Sol yanımda ki Hayri kenarda olduğu için üzeri 60-70 cm kar ile dolmuş, sadece başının bir bölümü nefes alacak şekilde dışarıda kalmıştı. Konuralp, Ozan, Özgür ise yine aynı, karlar altındalar… Saat 19:00’da girdiğimiz uyku tulumlarında saatleri sayar olduk. Zaman ve gece geçmiyor. Ancak aklımız zirveden de kopamıyor. İçimizde bir umut ile havanın açmasını ve zirveyi yapıp klasik rotadan inmeyi düşünüyoruz. Sabah saat 06:00 gibi kalkmayı ve bivak alanını ya zirveye yada kamp alanına dönüş için terk etmeyi hesaplıyoruz. Kar dinmiyor, rüzgar hız kesmiyor. Sabah her durumda beklemeden inmek lazım. Elbiseler ıslak ve üşüyoruz. Bir kişide bir sağlık sorunu yaşasak aşağı indirmek büyük zorluk olacak. Saat 04:00. Susadım. Su çantamda kaldı. Tulumun içine alsam içerdim. Uzanıyorum dışarı, bivaktan nefes almak için bıraktığım açıklıktan bir tutam kar alıp ağzıma atıyorum. İyi geliyor, sonra bir daha… Ozan bir ara karları atmak için kalktığında, eldivenini bulamadan bu işi yapınca, ellerini çok kötü üşüttü. Isınamıyor bir türlü. Herkes ıslak ve üşüyoruz. Bivak torbasının açık bıraktığım yerinden dışarı bakıyorum, ileride ki kayalar görünüyor. Fırtına sanki dindi gibi diye düşünüyorum ama yanılıyorum. Bana inat suratıma suratıma karları savurmaya devam ediyor. Saat 06:00. Fırtına devam ediyor. Artık kalkmak ve dağı terk etmek zamanı. Kalmanın bir anlamı olmadığı gibi, yollar daha fazla karla dolmadan gitmek lazım. Taze karın kuracağı tuzaklara yakalanmadan, geldiğimiz rotadan geri inmeliyiz. Kalkıp üzerimizdeki karları temizliyoruz. Hayri; çığ altında kalmak ne demekmiş çok iyi anladım diyor. Üzerimize ve yanlarımıza inen karların ağırlığı, kısa surede sertleşmesi hareket »
O2 Dergi | 60 |
etmeyi engelliyor. Hızla toplanmaya başlıyoruz. İlk iş tulumların içinden botları çıkarıp giyinmek. Sonra bir metre kar altında kalan çantaları çıkartmak ve malzemeleri yerleştirmek. Hızla toplanıyoruz. Daha birkaç saat önce açılan kayalıklar yine görünmez oluyor. Fırtınanın getirdiği karlar yüzümüzü ellerimizi dövmeye acıtmaya devam ediyor. Bivakların altı kar dolu. Matlar 40-50 cm kara gömülmüş, bulmaya çıkartmaya çalışıyoruz. Hızla bölgeyi terk edip kulvarlara girmeliyiz. En azından rüzgar orada böyle dövmez desek de bir süre sonra yanıldığımızı anlıyoruz. Rüzgar aynı şerrefsiz rüzgar ve acıtmaya devam ediyor. Artık adına çift kat dediğimiz, bir daha bu rotaya gelmem diye Davos esprileri yaptığımız kulvardan dikkatli ve aralıklı olarak alçalıyoruz. Çıkışta karşımıza çıkan bacadan iniş için emniyet noktası oluşturarak inmeye başlıyoruz. Ancak son inecek kişiden sonra ipi bırakmak zorunda kalacağız. İpin kısa olması, yanımızda sikke olmaması, yakın bir noktadan emniyet alabilecek yer olmayınca, bırakmaktan başka yol kalmıyor. İpi bırakıyor ve ayrılıyoruz. Fırtına tüm gücü ile devam ediyor. Geldiğimiz izler çoktan yeni yağan karda kaybolmuş. Dikkatli ve sağlıklı bir iniş için bütün çabamızı kullanarak nihayet aşağıya, rota başına ulaşıyoruz. Yorgunuz, açız, susuzuz…
Islanan kaz tüyü tulumlar, çantalar, kıyafetler külçe gibi ağır. Bitsin artık şu son adımlar… Balık tesisindeyiz. Ve çalışanların yaşadığı odada gürül gürül yanan sobanın başında yorgunluk atıyoruz. Kıyafetleri değiştirip, dağınık çantaları topluyoruz artık. Islak botlar sobada kurutuluyor ve Alabalıklar bol salata, bira ve gazozlar eşliğinde yeniyor. Sonra biz açlar için Niğde’de Adana kebaplar yeniyor birde. Hem de birer buçuk porsiyon. Ve hareket saati gelen otobüsümüze binerek “Bu Nasıl İstanbul” diyerek, şehre ve sürgünümüze geri dönüyoruz. Faaliyet süresince desteklerini esirgemeyen tüm dostlara sıcak selamlar. Ayrıca faaliyet için teknik yardımda bulunarak, ekip için çığ çubuğu yapan Henkel Tuzla Fabrikası teknik ekibine çok teşekkürler… Faaliyet Ekibi; Tirmanis Ekibi : Cem Ergün, Hayri Aytar, Ozan Eksioglu, Konuralp Tolan, Özgür Konya Kamp Ekibi : Mahir Çoban, Gönül Ercan Sehir Ekibi : Enis Kayserilioglu, Zeynep Basibüyük |O2|
Cem Ergün Adımlar artık daha yavaş atılıyor. Bitik vaziyetteyiz. Uzak- İDAK (İstanbul Dağcılık Kulübü) tan gördüğümüz çadırlar, her adımda daha büyüyor. Ve sıcak su diye bağırıyorum dönüşümüzü haber vermek için çadırlara doğru. Gönül ve Mahir geldiğimizi anlayınca yardıma geliyorlar. Merak etmiş, kaygılanmışlar. Su zaten hazır ve sıcak sıvı içimizi ısıtıyor. Kampta fazla kalmamaya karar veriyoruz. Tulumlar ve elbiseler ıslak. Bir an önce aşağı inip Alabalık çiftliğinde değiştirmeye karar vererek, toplanıyoruz. Yavaş yavaş, Sokulunun altında ki yolda bekleyen Mehmet’in yanına doğru ilerliyoruz. Artık dengeli adım atamıyoruz. »
KAYAYA DOKUNMAK
BALLIKAYALAR TIRMANIŞ FESTİVALİ YAZI :ONUR ZORLUER FOTOĞRAF : HASAN KASAPOĞLU
O2 Dergi ekibi olarak bu yıl 7.si düzenlenen Ballıkayalar Tırmanış şenliğini de kaçırmadık. Şenliğe yerli yabancı birçok katılımcı iştirak etti. Şenlik öncesi Doğan Palut’un hazırladığı kolay rotalar tırmanışa yeni başlayanlara mutluluk kaynağı oldu. Ayrıca şenlik için getirilen mobil duvar şenliğe farklı bir renk kattı. Şenlik organizatörleri tırmanmayanları da düşünmüş ve trekking organize etmişlerdi.
Geleneksel hale gelen şenliğin 7.sini düzenledik bu sene. Her sene düzenli olarak yapılmaya çalışılıyor. Daha çok üniversite kulüpleri ve diğer bağımsız kulüplerin derneklerin, doğaseverlerin biraraya gelip oluşturdukları ortak bir organizasyondur.
Kaya tırmanışının diğer spor dallarından ayrılmasının belkide tek sebebi doğada olması. Yaşadığımız Ballıkayalar türkiyenin ilk tırmanış bahçelerinden sıcak atmosfer, paylaşım, kendimizi dinlemek, dobiri. Spor tırmanış bilimeden önce dağcılar özellikler ğayı dinlemek belki spor kısmından daha önemli. ballıkayalara gelip burada antrenman yapıp dağlara hazırlanıp o şekilde kendilerini geliştiriyorlardı. Bir Spor tırmanış Türkiye’de çok yeni bir spor. Dünya’da çeşit antrenman sahalarıydı. Süreç içerisinde dün- da yeni gelişmekte. 2016da olimpiyatlara girecek yadakine paralel olarak türkiyede de spor tırma- diye bir haber aldık. Bu anlamda da Türkiye’de de nış başladı; çok hızlı gelişti. Peşinde İzmir, Adana, spor tırmanış antrenörleri, hakemleri yetişmeye Ankara, Eskişehir, Antalya, Erzincan ve daha birçok başladı. Artık tamamiyle dağcılıktan ayrıldı. Ama ilde tırmanış bahçeleri büyümeye başladı. Bu bera- bizler dağları ve doğayı sevdiğimiz için bağımızı berinde dağlardan kopuşu getirdi. Çünkü tırmanış koparmamaya çalışıyoruz ve dağlardaki başarımızı bahçeleri hem vizyonu olan hem alkışçısı olan hem salonlara, salondaki başarımızı da dağlara taşımaya şovu olan hem ulaşım yerlerine yakın olan rahatlı- çalışarak bu ikilemi devam ettirmeye çalışıyoruz. En ğı bakımından insanları daha çok çekmeye başladı. güzel tarafı ise bu işin duayenleri ile bu işe yeni başAma bu aynı zamanda dağcılığın, özellkle alpinizmin layanlar aynı bölgede çalışabiliyorlar. Birisi birisinin biraz gerilemesine yol açtı. Çünkü insanlar artık bü- emniyetini alabiliyor. Diğeri onun ipine girebiliyor. tün gün efor sarf edip akşamda evine gidip duşunu Böyle bir güzelliği var. Gece yakılan bir kamp ateşi, almayı ve dinlenmeyi tercih ediyor. Halbuki dağcılık tatlı bir sohbet, içilen kahveler, insanı okadar mutlu faaliyetin durumuna göre 3-4 gün hatta 1 hafta de- ediyor ki insanın buralardan kopası gelmiyor. Belkivam ediyor ve sürekli yorgunluk ve efor had safhada de insanların doğaya kaçış sebebi bu. olduğu için daha seçici insanların işi haline gelmeye başladı. Ancak şu olumlu gelişme var kaya tırmanış- Kaya tırmanışı belkide yerçekimine karşı yapılan tek çıları geliştikleri ölçüde alpinist anlamda çok güzel mukavemet sporu. Tüm sporlarda bir şekilde yere başarılar elde edebiliyorlar. İyi bir dağcı iyi bir kaya basarsınız veya ona odaklıdır. Tırmanış yerçekimine tırmanışçısıdır aynı zamanda. Geçmişteki yerli ve karşı verilen bir mücadeledir. yabancı dağcıların yaptıkları teknik çıkışlara baktığımızda arka planda her zaman kaya tırmanışı vardır. Bu sporun en güzel taraflarından biri ise cinsiyet Açılan tırmanış bahçelerinin tanıtım amacıyla ,in- farklarının hemen hemen hiç olmaması ve 7’den sanları kaynaştırmak amacıyla, o bölgeye diğer böl- 70’e herkesin buna zaman ayırabilmesi. Çünkü gedeki insanların gelip kaynaşması amacıyla şenlik- kaya tırmanışı sanıldığının aksine sadece bir güç ler yapılıyor. Ballıkayalarda ki bu şenlik te bunlardan sporu değildir. Denge, nefes, konsantrasyon gerektiren bir spor. » biriydi. » O2 Dergi | 66 |
Nasuh MAHRUKİ'den Ballıkayalar Tırmanış Festivali notları ; Şenlikte olması gereken başka ne olabilir? Bence bunu birazda katılımcıların yaratıcılığına bırakmak gerekir. İnsanlara biraz daha serbest hareket edebilecek ve düşünebilecek bir ortam yaratılırsa ki burası da öyle bir ortam önemli olan bu düşüncedeki bu kafadaki bu tür şeylerden keyif alan insanları biraraya getirmek ve onların serbestçe kendi düşüncelerini enejilerini yaratabilmelerine fırsat vermek.önümüzdeki yıllarda bu şekilde bence hiç düşünmediğiniz aklınıza gelmeyen birçok yeni şey ortaya çıkacaktır. Buraya insanlar gidip geldikçe kendi kültürlerini ve yaratıcılıklarını da buraya getireceklerdir. Bu şenlik için Doğan Palut tarafından açılan basit dereceli yeni rotalar var. Bunun spor tırmanışa katkısının olacağını düşünüyoruz. Siz ne düşünüyorsunuz? Muhakkak katkısı olacaktır. Sonuçta bir konuyla ilgili nekadar çok insan ilgilenirse okadar çok nitelikli başarılı işler üretilebileceklerin çıkma olasılığı da okadar artarcaktır. Türkiyede spor tırmanış son 10 yılda epey bir yol katetti. Artık ilkokullarda bile tırmanış duvarları var. Ben dağcılığa 20 yaşında başladım. 20den önce böyle birşey yoktu hayatımda ve kafamda. Şimdiyse çocuklar 12-13 yaşında başlıyorlar. İleride bunun çok büyük bir getirisi olacaktır. Dolayısıyla yeni açılan rotaların çok etkisi olacaktır. Sizce Türkiye olarak doğa sporlarında ne gibi bir yerdeyiz dünya çapında düşünürsek? Bu soruya çokta sıcak bir cevap vermek zor. Maalesef çok gerilerdeyiz. Dünyanın epey gerisindeyiz. Bana sorarsanız 30-40 yıl gerisindeyiz. Çünkü batı dünyası 1910larda güney kutbunu keşfetmeye gitmişler, 1920lerde everesti zorlamışlar. Hakikaten çok gerilerdeyiz ve bu arayı kapatma şansımız da pek yok. Ama Türkiye'de bireysel olarak çok başarılı işler yapan sporcular da var. Bu bireysel başarılara sahip çıkmalıyız ve önlerini açmalıyız. Türkiyede dağcılığı geliştirmek için kullanabileceğimiz model bir ülke var mıdır? Türkiyede sporun durumu neyse olimpiyatlardaki son hezimetimiz neyse dağcılığımız da bunda çok farklı değil. Türkiyede dağcılığı geliştirmek istiyorsak ancak topyekün bir iyileştirme ile bir yere varabiliriz. Bir ülkenin trafiği neyse sporu o, sağlığı neyse hukuku da odur. |O2|
O2 Dergi | 73 |
O2 Dergi | 74 |
"Ballıkayalar
Türkiye'nin ilk tırmanış bahçelerinden biri. Spor tırmanış bilinmeden önce dağcılar özellikler ballıkayalara gelip burada antrenman yapıp dağlara hazırlanıp o şekilde kendilerini geliştiriyorlardı. Bir çeşit antrenman sahalarıydı. Süreç içerisinde dünyadakine paralel olarak Türkiye'de de spor tırmanış başladı; çok hızlı gelişti. Peşinde İzmir, Adana, Ankara, Eskişehir, Antalya, Erzincan ve daha birçok ilde tırmanış bahçeleri büyümeye başladı. Bu beraberinde dağlardan kopuşu getirdi."
O2 Dergi | 75 |
ESKİ DOSTLA HASRET GİDERMEK
TROPHY COLISEUM MACERA YARIŞI
YAZI : 4G ADVENTURE TEAM FOTOĞRAF: FATİH MAHMUT BULUT / SAMET KESEN
Trophy Coliseum da tekrar yarışmak eski bir dost ile hasret gidermek gibi oldu bizim için. Altı yıl aranın ardından Coliseum’un gücü Macera Akademisi’nin tecrübesi ile birleşince ortaya tadına doyulmaz bir yarış çıktı. Yarış sabahı kayıt olduktan sonra numaramızı aldık, verilen numara 29. Saat 12'de başlayacağı anons edilen yarış için bütün hazırlıklarımız tam bir şekilde yarış tagının altındaydık. TOFD (Türkiye Omurilik Felçlileri Derneği) atölyesinde özürlü personelin ürettiği acil durum boyunluklarımız boynumuzdayken yarış başladı ve Coliseum’un tartar pistinde 700 m koşarak bisikletlerimizin yanına geldik. Boyunluğumuzu çıkarıp bisikletlerimize bindiğimizde 2 gün sürecek yarışımız başlamış oldu. Acarkent’in dik yokuşlarını tırmanarak ilerleyip sitenin içinden ana caddeye çıkıp orman yoluna girdiğimizde birçok takım ile karşılaştık. Arka arkaya ormanın içine girip, yangın yolundan aşağı inerek ilk noktamızı almış olduk. İkinci noktaya giderken Takım Kırık, The Doruk’s ve İnegöl 16,5 ile beraber ilerlemeye başladık. Dere kenarından yavaş ilerlerken arayı açma ya da kopma şansımız olmadı. İkinci nokta yoluna çıktıktan sonra hızlı pedal basmaya başladık. Kontrol noktasına geldiğimizde fark ettik ki bu noktaya bizden önce gelen çok takım vardı. Mix kategoride yarışan takımlarda dahil. Arayı Açıyoruz! İkinci noktayı aldıktan sonra Mahmut Şevket Paşa Köyü'ne doğru yol asfalta dönmüş, sonrasında da dikleşmişti. Üçüncü noktamız Değirmendere mevkiindeki bentin yanındaydı. Uzun asfalt bir yolumuz vardı. “İşte arayı açacağımız önemli bir etap” diye aramızda konuştuk. Başladık hızlı bir şekilde yokuşları çıkmaya. The Doruk’s geride kalmış, İnegöl 16,5 u geçmiş, ilerliyorduk. Tabii bu yokuşlarda Alptekin’in bir elinin gidonda diğer elinin benim sırtımda olduğundan bahsetmeden geçemem. Bu şekilde Alptekin’in beni ittirmesi tempomuzu hiç düşmeden ilerleme şansı tanıyordu. Epey bir hızlanmıştık Öndeki ekipleri yavaş yavaş yakalayıp geçmeye başladık. Ayvalıdere Köyü'ne sapacağımız yolda Yolgezer kardeşliği ile karşılaştık Onları da geçip ilerlerken kenarda Scott takımını gördük. Biraz daha gidince de Combat Divers takımını geçtik. O sırada anladık ki öndeki bütün takımları yakalamışız. İlk amacımızı elde etmiş, bu etapta ciddi bir zaman kazanmıştık. Yarış bizim için çok hızlı ilerliyordu. Navigasyonu çok zor olmayan bir yarıştı ve biz hep max nabız ile ilerliyorduk. Yeni kontrol noktası Riva Kalesi. Bu noktaya giderken sağanak yağmura yakalandık. Asfalt yoldan ilerlerken yine Alptekin ile sarmaş dolaş ilerlemeye başladık. »
O2 Dergi | 78 |
Tempomuzu hiç düşürmeden kaleye geldiğimizde bu noktaya gelen yarışın ikinci, orta mix kategorinin ise birinci takımıydık. Kaleye cumar ve ip merdiven yardımı ile tırmanıp, diğer tarafından ip inişi yaparak kanolara doğru koştuk. Yüzdük mü! Kürek mi Çektik? Belli Değil! Sahilde bulunan kanomuza binip Riva Deresi'nin içine doğru kürek çektik. Rüzgârın etkisiyle küreklerden akan su bizi epey ıslatmıştı. 6,5 km’yi bitirdiğimizde yüzdük mü? Kürek mi çektik? belli değildi. Bisikletlerimizin olduğu noktaya geri gelip, koşu etabımıza başladık. Bu arada epey bir susamış ve acıkmıştık. Zaman kaybetmemek için nasıl olsa bir süre sonra kuruyacağı düşüncesiyle üzerimizdekileri hiç değiştirmeyerek köyün içine girdik. Çoluk çocuk esnaf garip garip bize bakıyordu. ‘Abla siz ne yapıyor sunuz ?’sorularını cevaplayıp bakkaldan su ve muz aldıktan sonra koşmaya başladık. Koşu etabımızın ilk iki noktasına Scott takımı ile beraber gittik. Bu etapta biraz hız kaybetmiştik. Saat 4 civarı idi. Diğer noktalarımızı da alıp tekrar bisikletlerimizin yanına geldiğimizde ise saat 6 olmuştu. Bisiklet ile günün son noktasını da alıp kamp alanına hareket kalmıştı. Bu noktaya gelen ilk takımdık ve bir rahatlama vardı. Tam ne tarafa gideceğimizi anlamak için haritaya baktığımızda gideceğimiz noktayı işaretlemeyi atladığımızı fark ettik. Kontrol noktası koordinatlarımızı çıkarıp noktanın yerini işaretledikten sonra bastık pedallarımıza. Biraz hızımız düşmüştü. Bir an önce kampa geri dönme hevesiyle hızlı gitmeye çalışıyorduk. Son hedef yaklaşırken günün en kötü etabını yaşayacağımızın farkında değildik. Tepecik olarak adlandırılan noktaya çıkmak bize “Everest'te çıkıyor” hissi verdi. Hafif Bir Kaybolmuşluk Hissi, İşlerin Ters Gitmesi ve Yorgunluk! Haritada yol olarak gözüken su yatağını bulduğumuzda girişinde bağlı ve hiç dostça havlamayan bir köpek vardı. Köpeğin yanından usulca geçtikten sonra yol bir müddet sonra bitti. Bisikletler elimizde tırmanmaya devam ettik. Baharın en güzel renklerini içinde barındıran uzun otlu çayırın içinde bisikletleri itmek, o an orada yapmak isteyeceğim son işti. Yoldan kopmuştuk, tepede duran baz istasyonuna kerteriz alarak ilerledik. Bir müddet sonra tekrar bir yola girdik bu seferde yağan yağmurun etkisiyle toprak daha doğrusu kil yol, balçık kıvamına gelmişti. Ne bisiklete binmek mümkündü, ne de bisikleti düzgün bir şekilde itebilmek. Motivasyonumuz epey azalmıştı. O anda gerçekten macera yarışında olduğumu hissettim. Hafif bir kaybolmuşluk hissi, işlerin ters gitmesi, yorgunluk biraz bezdiriciydi. “Ne zaman bulacağız bu noktayı? Yoksa yanlış yerde miyiz? hiç mi bulamayacağız?”diye küskün küskün ilerlerken yolumuz başka bir yolla kesişti. O yol haritada hiç gözükmüyordu. Nerde olduğumuzu yeryüzü şekillerine »
O2 Dergi | 80 |
bakarak tahmin etmeye çalışırken bir avcı oğlu ve yavru köpekleri ile karşılaştık. Onlarla biraz sohbet edip ufak köpeklerini sevmek moralimizi düzeltti. Yola devam ettiğimizde artık bisiklete binebilir durumdaydık. Yoğun killi çamurun etkisi ile bisikletlerden ilginç sesler geliyor, frenler tutmuyordu. En sonunda tepeciğimize ulaşıp noktamızı aldık. Geri dönüş yolumuzun dik ama çok rahat bir asfalt olduğunu görünce bu yoldan çıkmadığımıza çok üzüldük. Haritadan bunu anlamak mümkün değildi. Çünkü yolun her iki ucu da aynı çizgi ile çizilmişti. Mahmut Şevket Paşa Köyü'ne geldiğimizde bir çeşme ve hortum bulduk. Başladık bisikletlerimizi yıkamaya. Alptekin olaya kendini çok kaptırdı. Hava kararana kadar orada bisiklet yıkayacağımızı düşündüm bir an. Onu oradan çekiştirerek yola koyulduk. Geriye bir tek Güzel Vadi'de ki kamp alanımıza gitmek kalmıştı. Bozhane üzerinden kamp alanımıza geldiğimizde saat 7:46 idi. Hava daha aydınlıktı. Keyfimiz yerine geldi. Ağrımız sızımız yoktu. Çokta yorgun değildik. Tek derdimiz çamurda epey yıpranan bisikletlerimizde bir sorun çıkmamasını sağlamaktı. Kamp alanına geldiğimizde kampa ulaşan ilk takım olduğumuzu gördük. Gündüz gözü ile kamp alanında olmak pek bir keyifliydi. Temizlenip yemeğimizi yiyip bir sonraki günün hazırlıklarını yapmaya başladık. Bu arada yavaş yavaş diğer takımlar gelmeye başladı. Bir sonraki günün pasaportlarını alıp koordinatları girmeye başladığımızda saat 11’i bulmuştu. Yattığımız da ise saat 12 idi. Uyumamız mı? Uyuyup uyumadığımı pek hatırlamıyorum. Yan çadırda horlayanlar, gece geç gelen ekiplerin sesleri derken saat 4'de kalkıp hazırlandık. 5:15'deki başlangıç saatinde bisikletlerimizin üstünde ikinci güne başlamıştık. Kamp alanından ilk çıkan ekip bizdik. Kısa bir süre sonra Kırık takımı bize yetişti. İlk noktanın bulunduğu askeri bölgenin yanından ilerleyen toprak yolun başına geldiğimizde killi çamur ile yine karşılaştık. O anda keyfim kaçmıştı. Bu sefer yokuş yukarı çıkmayacağımız için işimiz biraz daha kolay da olsa bisikleti itme fikri sabah sabah hiç hoş değildi. Başladık itmeye, 10 dakika itip 3 dakika çamur temizliyorduk. Ağırlaşan bisikletimi ben kaldıramadığım için Alptekin ile bisikletleri değiş tokuş yapıp, o benim bisikletimi temizlerken ben ilerliyordum. Benim aldığım bisiklet yine çamur doluyor, bu sefer Alptekin'e veriyordum. Bu şekilde yaklaşık 2 km gidip noktayı alıp aynı yoldan geri döndük. Çamurlu bisikletlerimizin bizi yavaşlatması ile ilerlerken vites değiştirmemeye özen göstererek takur »
O2 Dergi | 82 |
tukur sesler eşliğinde Kırık takımı ile Karakiraz Köyü’ne geldik. Burada karşımıza çıkan çeşmede Alptekin yine bisikletlerimizi yıkamak istedi. Yaklaşık 50 metre ilerdeki sapaktan yine çamur yola gireceğimiz için bisikletleri yıkarken hem zaman kaybetmiş hem de anlamsız bir iş yapmıştık. Birde sapağı kaçırıp bir sonrakine girince yarışın başından beri ilk ciddi hatamızı da yapmış olduk. Fark edip geriye çıktığımızda gerideki bütün takımlar bizi yakalamıştı. İkinci kontrol noktasında artık arka gurubun içine düşmüştük. Üçüncü nokta toprak yolunda ilerlerken GPS takımı ile karşılaştık. Üçüncü noktayı almış dere kenarında lastik tamir ediyorlardı. Onları geçtikten sonra Rivamad takımı ve The Doruk’s takımını gördük. Rivamad, The Doruk’s ve Kırık takımı ile arka arkaya düşmüş beraber ilerliyorduk. Tabii ki başrollerde yine killi ıslak toprak ve itilen bisikletler vardı. Birbirimizden kopma şansımız olmadan üçüncü noktanın tepeceğine çıkılacak yokuşun altına geldiğimizde yerde bırakılmış bisikletler gördük. Sonra sorgulamaya başladım. Neden ordaydım? Neden bu mücadelenin içindeydim? Yürümenin bile zor olduğu bu yokuştan balçık çamur içinde ilerlerken bisikletimi de çıkarmak için uğraşıyordum!. Macera yarışına sınırlarımı zorlamak mental ve fiziksel dayanıklılığımı test etmek bu alışılmamış durumlar ile başa çıkmak için katılıyordum. Bana bunu yaptıranda konulan yarış kuralları dâhilinde mücadele etme zevki idi. Noktayı alıp aşağıya bisikletler elimizde koşarak indik. Birlikte ilerlediğimiz takımları geride bırakarak asfalta geldiğimizde arka tekerleğimin patladığını fark ettim. Bir çeşme bulup önce tekerlekleri çamurundan temizleyip tamir ettik. Tam üzerine binip ilerlerken arkada bıraktığımız ekipler bize yetişti. 4. ve son noktamızı alıp Acarkent etabına başlayacaktık. Geriye uzun sayılabilecek navigasyonu kolay inişli çıkışlı bir parkur kalmıştı. Tempolu bir şekilde bisiklete binerek ilerlemeye başladık. Önümüzdeki takımları teker teker geçerek son noktamızı da alıp Acarkent’e doğru yol aldık. Tam Acarkent etabına varmak üzereydik ki Alptekin’in canı meyve yemek istedi yol kenarındaki manavın önünden geçiyorduk ama para ver, üstünü al, bekle, hiç zaman kaybetmek istemiyorduk. Manava yanaştım ‘Allah rızası için 2 tane kayısı verebilir misiniz dedim’ ama ‘yıkayarak’. Manavdakiler şaşkın şaşkın bana baktılar ‘tabii’ deyip kayısıları yıkayarak bana uzattılar ‘Siz ne yapıyorsunuz’ sorusunu da sormayı atlamadılar. “Yarış! macera yarışı!” diye kısaca anlatmaya çalıştım ve günün sorusu geldi “Arkada daha kaç kişi var ?” »
O2 Dergi | 86 |
...ve Final! Bisikletlerimizi bıraktığımızda durumumuz son derece iyiydi. Tempolu bir şekilde yüksek puanlı noktaları toplayıp oryantiring etabını bitirdik. Tabii son noktada havuzun içine kıyafetleri ile atlama zevkini Alptekin kaptı. Havuzun içindeki problemleri çözerek yarışı noktaladık. Orta parkurda en iyi zamanlama ile 19 takımı geride bırakarak birinci olmuştuk. Yarışın keyfini Coliseum'un imkânlarından yararlanarak çıkarttık. Duş ardından hamam keyfi yaparak iki günlük kirimizi de akıtıp, parti havasına girip başladık eğlenmeye… Bir macera daha bitmişti doğruları ile yanlışları ile kendimize çıkartacağımız birçok ders ile. Bisiklet; 83 km Koşu; 25 km Kano ; 6km İp inişi ip çıkışı ve havuz eğlencesi… Toplam 15 saat 13 dk
‘Hayal etmek güzeldir, Gerçekleştirmek daha güzel.’ http://www.4g-adventure.com/
O2 Dergi | 92 |
|O2|
DHAULAGIRI DAĞI (8167 m.)'DEN SONRA K2 DAĞI TIRMANIŞINDAN (8611 m.) ÖNCE
14 X 8000 TUNÇ FINDIK RÖPORTAJ : NURCAN TARHAN - SAMET KESEN FOTOĞRAF : TUNÇ FINDIK
• İnsanlara 14*8000 nedir, nasıl bir projedir bunu aksettirmek istiyoruz. Her şeyden önce bize hem biraz kendinizden hem de biraz dağcılık maceranızın nasıl başladığından bahseder misiniz ? Küçükken izciydim arkadaşlarla kampa giderdik, ama yavrukurt kampı gibi değil biraz daha kafa kampıydı bizimki. O zaman için iyi şeylerdi kendi başımıza bir şeyler yapıyorduk. Bunlar ortaokul dönemlerine dek geliyordu. Tabii daha sonra bunlar tatmin etmiyor insanı, sadece ateş yakıp, kamp atmak vs. biraz daha fazla macera istiyorsun zamanla. Üniversite zamanlarında da dağcılık kulübüne gittim, daha doğrusu kulüp yoktu biz kurduk. Nasuh, ben ve iki arkadaşım daha sonra 90’ların başında kulüp baya aktif oldu, yılın birçok gününü dağlarda geçirdiğimiz bir çekirdek kadro oluşmuş oldu böylece. Kaya tırmanışını pek sevmiyordum ilk başlarda. Sadece dağcılık yapacağım diyordum. Zaten o zaman kaya tırmanışı yapan bir iki insan vardı. Ertuğrul melikoğlu vs. gözümüzün önünde örnek olacak insan da pek yoktu açıkçası. Ertuğrul melikoğlu ile de baya tırmanmaya başladık. Daha çok kışın gidiyorduk alpin tırmanışlar yapıyorduk. Kendi partnerlerim Kürşat avcı, Alptekin arat da dahil. Birlikte baya kaya tırmanışları da yaptık. O dönemlerde sportif tırmanış diye bir şey yoktu tabi. Herkes dağa gidiyordu. En zor yapılan işte kış tırmanışlarıydı ve birçok yerin, zirvenin kış tırmanışı yoktu. Kaldı’ nın (Niğde - Aladağlar ) bir kış tırmanışı, demir kazığın ise sadece iki tırmanışı vardı. Bizde 1992-93-94 yılların da onlara yöneldik, baya iyi tırmanışlar yaptık. Doğan palut’ la farklı tarzlarımız vardı. Onlar daha çok kaya tırmanışı yapıyorlardı. Biz ise daha fazla alpin tırmanış. Balıklayalar ve Ankaralılar ekolü oluşmuştu o dönemde. Daha sonrasında Doğan ile de yolumuz bir şekilde kesişti. •
Yurtdışına da gittiniz bildiğimiz kadarı ile ?
Tabi, o daha sonra 2000’li yıllar civarındaydı. Kendi partnerlerimle de yurtdışı tırmanışları yapmaya başladık, bu sırada Efecan aytemiz de katıldı bize. Kafkasya dağları ve Alpler gibi dağlara gittik. Dağcılık biraz daha gelişti. Türkiye dağcılık federasyonu ( TDF ) ile bir şeyler yaptım, milli takımda yer aldım dolayısıyla böyle böyle geliştik. • Peki siz dağa, o heyecanı, adrenalini yaşamak için mi yoksa dağın sessizliği, doğası için mi gidiyorsunuz? Bence hepsi bir arada . Dağcılık özgürlük demektir. Kendi kararlarını aldığın, kendi istediklerini yaptığın. Önemli olan ne istediğini ve sınırlarını iyi bilmektir. Sınırlarını genişleteceksen de yavaş yavaş ittirmelisin, ona göre faaliyetler düzenlemelisin. Onun dışında istediklerini istediğin dozda yapabildiğin bir spordur. Kaya tırmanmayı sevmiyorsan yapmazsın, »
ya da kış faaliyetlerini kaldıramıyorsan kış dağcılığı çok fazla yapmazsın. Tercih senindir. Dağların bana verdiği huzur, dinginlik ve özgürlük gerçekten önemli. Tüm bunlar ruhumu genç tutmamı sağlıyor. Bunun gibi manevi yanlarının yanı sıra birde fiziki getirileri var benim için. Ben pek yerinde durabilen bir insan değilim. Olduğum yerde duramıyorum, hareket etmem gerekiyor. Dağlar ise bana bunları sağlıyor. Hareket ediyorum, güç gerektiren şeyler yapıyorum ve kendimi çok daha iyi hissediyorum. Yani tüm bunlar gücüme güç katıyor, öyle söyleyeyim dağlar hem fiziki anlamda hem mental olarak iyi hissettiriyor. Dağcılık zor bir spor. Herkes yapamayabilir. Sonuçta dediğim gibi hem fiziki hem manevi güç gerektiriyor. Benim açımdan ise ne kadar zor o kadar eğlenceli. • Başarının verdiği ayrı bir hazda oluyordur değil mi? Yani öyle tabi. Kendini gerçekleştirme diye bir şeyde var dağcılık da. Aslında hepsi bir arada bunların. • Peki birde şunu merak ediyorum, gördüğüm birkaç eski fotoğrafta gerek Doğan Palut’un, gerek Yıldırım Güngör’ün ilk yıllarında, dağlara neredeyse yok denecek kadar az teknik malzeme ( kıyafet vs. ) ile ama çok büyük özverilerle gittiğiydi. Şimdi yaptığınız tırmanışlarda ise malzeme ve kıyafet açısından bir sıkıntınız yok. Bu durum bir şeylerin tadını, hazzını azalttı ya da arttırdı diyebiliyor musunuz? Aslında yok. Benim için fazla bir şey değişmiyor. Dağların saf bir güzelliği vardır. Ama artık Aladağlara gittiğimde o kadar da büyük gelmiyor. Çünkü ben artık Himalaya’ lar da tırmanıyorum, boyutları, psikolojisi her şeyi farklı ama hala aynı şekilde seviyorum Aladağları . Orası hala benim oyun bahçem, hala oyun yerim… • Doğa sporları ile uğraşan insanlar genelde bu tarz sporların çoğuyla uğraşırlar. Mesela izcilik ve mağaracılıkla başladım diyorsunuz. Bunun gibi sizin için yeri ayrıdır bu sporun dediğiniz bir dal var mı ? Aslında hepsi iç içe, kaya tırmanışı, alpin tırmanış vs. Bu benim antrenmanım, severek yapıyorum artık. Önceden o kadar ilgimi çekmiyordu. Bunların hepsini birden yapınca manalı, diğer türlü çok anlamlı değil bence. • Hayatınızı genel olarak da ele aldığımızda ise, Tunç Fındık meslek olarak da dağcılık yapıyor. Hiç düşündüğünüz oluyor mu nereye kadar gider, riskleri var mı vs? Riski var tabi, çok çaba sarf ediyorum sonuçta, bunlarla ev, araba alabilirdim. Ama mesele bu değil. Bir işe girebilirim ama ne kadar tatmin eder bu beni. Dağcılığın manevi olarak büyük katkısı var bana. »
O2 Dergi | 105 |
Milyon dolarlarım olsa da bu huzuru bulamam. Zaten o para bende olsa huzurlu olamam muhtemelen onları da dağa harcarım gibime geliyor … Dağcılığın insana farklı bir bakış açısı kazandırdığını düşünüyorum. Bunu da dağcılık yapmayan insanların anlaması biraz güç gerçekten. İyi yanını göremezsen, yaşayamazsan dağcılık acı verici bir spor. Ama iyi yanını görür o pencereden bakabilirsen, bu bakış açısıyla ay’a bile gidersin.Bu kadar basit. • yiz?
Dağcılık minimalistliği öğretiyor diyebilir mi-
Hayat benim için çok basit. Düşününce şöyle, fazla bir şeye gerek yok. Nefes alıyorsan yeter. Normal insanlar bunu ancak ölüm korkusu yaşadıktan sonra fark ediyorlar. “Oh çok şükür yaşıyoruz, daha ne olsun.” diye düşünüyorlar ama hemen ardından hayatın temposunda bu mantalite unutulup gidiyor. Dünya böyle geçiyor genelde. İnsanlarda genelde mutsuz o yüzden. Sadece yaşamak yeterli oysa ki. •
Ama siz dağlarla son derece mutlusunuz.
Elbette. Yapmak istediğim şeyi yapıyorum her şeyden önce, daha ne olsun bunun içinde bir şeyler veriyorum tabi. Yani öyle çok şaşalı bir yaşamım yok benim. • Peki yurtdışına gitmiş ve Türkiye’de de dağcılık yapan biri olarak, dağcılığın Türkiye deki gelişimi, devletin desteği ve kulüplerin gelişimi hakkında neler düşünüyorsunuz? Entelektüel insanlar azınlıkta gerçekten. Spor tırmanış, daha rahat yapılan bir spor, daha az zamanda, daha az malzemeyle ve daha yakın yerlerde yapılabilen bir dal. Onun dışında insan içinde olan, sosyal bir spor. Alpin tırmanışlar içinse daha uzaklara gitmek, daha fazla zaman ve daha fazla malzeme gerek. Bunun dışında dünyadaki çıtası yüksek olan bir spor.Belirli yerlere gelmek biraz daha zor. Türkiye için düşünecek olursak, bence dağcılık normal ve iyi seviyede. Bu ülkede dağcılık 1950-60’larda başladı, Federasyon kuruldu. 1970’lerde birçok yerin ilk kış tırmanışları yapılmaya başlandı. 80 ve 90’larda Nasuh geldi. Doğan, ben, Emre altoparmak, Batur kurüz gibi isimler derken, gelişim arttı. Şimdi daha yaygınlaştı tabi. Ama yine iyi bir yerdeyiz. Türkiye dağ ülkesi değil sonuçta. Ülkenin en büyük şehri İstanbul’da bile antrenman yapayım desen yapacak yer yok. Tüm bunları düşünürsek, iyi bir yerdeyiz bence. Bugün bakınca, en üst seviyeden birkaç isim, iyi seviyede de iki düzüne insan çok rahat çıkar. Şuan içinde olduğumuz bir ekonomik krizi de ele almak lazım. Eğer daha çok büyümezse bu kriz, gelişim iyi bir şekilde devam edecektir.»
O2 Dergi | 109 |
• Devletin yaptığı bir açılım var mı? Veya ne gibi destek beklenebilir? Bana kalırsa kimseden bir şey beklemek olmaz. Ben kendi yolumda, istediklerim doğrultusunda ilerliyorum. Kimse engel çıkartmasın yeter. Ki kimse böyle bir sorun çıkarmıyor zaten. Devlet destek olarak, milli takımı büyütebilir, her sene ekspedisyon düzenleyebilir vs. ama zor şeyler, para yok şu dönemde ve federasyonda özerkleşti, sponsor falan lazım, onlarda çok kolay işler değil. Devlet sınırlı yani, biraz daha kendi çabalarınla bir şeyler yapmaya çalışacaksın. • Peki krizi düşünmezsek, sizde sponsorluklarla tırmanışlar yapıyorsunuz. Sponsor desteği hakkında ne düşünüyorsunuz, olumlu veya olumsuz? Tabi olması lazım bence.Genel olarak kullanıyorum sponsor ama her zaman olmuyor. Sponsorluğa bakış açısı farklı. Biraz daha hayır kurumu, reklam gibi görülüyor. Aslında sponsorluk yapılacak kişilerin seçimlerinde, kurumu temsil edecek, tanımlayabilecek kişiler olarak bakılması düşüncesi pek yaygın değil henüz. Ama sonuçta birçok şirketinde dağcılığın içinde barındırdığı şeylerle kendini simgeleyeceği yapılar var. Bunun için ileride daha iyi olacağını düşünüyorum. • 14*8000 ile ilgili olarak, bu projeye nasıl kalkıştınız, ne dediniz de bu projeye başlamaya karar verdiniz? Aslında çokta zor bir karar olmadı. Daha önce birkaç 8000’lik dağa çıkmıştım. Yüksekte kendimi çok iyi hissediyorum. Zaten bu projedeki dağların hepsine çıkmak istiyordum. Neden tamamlamayayım dedim. Dünyada da az kişi tarafından yapılan bir şey bu. Sanırım Lhotse dağına çıktıktan sonra başladı bende bu. Yapabilirim bunu dedim. Bu projenin durumu birazda sponsorluk bulmamla ilgili tabi. Sonuçta ben her sene bir şekilde bir tane 8000’lik yapabilirim. Ama biraz daha hayatımda yapmak istediğim diğer şeylerden harcamak olacak bu. Her şeye rağmen ümitliyim bir şekilde olacak diyorum. • Birkaç gün sonra K2’ye gidiyorsunuz. Şimdiye kadar diğer zirvelerinizin başarı haberlerini aldık hep, umarız bu defada güzel haberlerinizi göreceğiz mail gruplarından, sitenizden. İnşallah. Zaten dağ ile ilgili bir sorun olmazsa, benle ilgili bir sorun olmaz büyük ihtimalle. K2 sonuçta belirli zorlukları olan bir dağ, koşulların el vermesi gerekiyor. »
• Bu 14*8000 projenizdeki dağları neye göre sı- şey zirvede elde bayrakla bir görüntü oluyor. Ama bu karaladınız peki? dar basit değil. 8000’lik yapmak 2 ay sürüyor. Ki sadece 2 ay değil ömrün boyunca sürüyor aslında. Sürekli bir Hmm, bu genelde merak edilen bir konu. Ama şeyler öğreniyorsun, tecrübe ediyorsun vs. ben dağlarböyle net bir sıralama yok açıkçası.Daha çok hangisi da pusulayla açı almak, solo buz tırmanmak durumunda denk gelirse. Benim yurtdışından tırmanışlara ilgili bağ- kaldım. Eğer bunların birini bilmiyor olsaydım şuan bulantılarım var, bazen denk geliyor daha uygun fırsatlar rada olamayabilirdim. oluyor, kamp müdürü ya da rehber olarak davetler oluyor. Bunları değerlendirebiliyorum. Tabi birde mevsim- • Yurtiçi ve yurtdışı faaliyetleri ile beraber senesel bir etken var. Mesela Nepal’ de bir yere sonbahar ve de kaç faaliyet yapıyorsunuz? ilkbahar aylarında gidilirken, Pakistan’ da ki bir yere yaz aylarında gidiyorum gibi. Çok değişiyor. Yani bir 8000’liğe gittiğimde 2 ay yurtdışında kalıyorum. Geri dönüyorum kaya tırmanıyo• Gözümü en çok korkutan dağ şurası dediğiniz rum, bazen burada hiç yüksek dağlara gitmiyorum. Türbir yer var mı? kiye de çok kalınca daha çok gidiyorum tabi. Yılın 180 veya 200 gününü dağlarda geçirdiğim oluyor. Haftanın Yok, pek bir şey fark etmiyor benim için. Kimi 5 günü kaya tırmanıyorum, antrenman olarak bunu yadağ, daha riskli, kimi daha teknik, kimi daha uzun vs. pıyorum ama koşmuyorum. Çünkü zaten sürekli dağlarhepsinin farklı bir özelliği, karakteri var. da oluyorum. Olmasam da performansımda bir fark olmuyor. Ama kaya için böyle değil. Yüksek bir dağa gidip • Bu durumda hepsinden aldığınız haz farklı. geldiğimde ilk başta kaya tırmanışında performansımın Peki proje bitimiyle ilgili bir zaman belirlediniz mi ken- baya düştüğünü görüyorum ama birkaç gün sonra todi içinizde? parlayabiliyorum. Eğer bir sponsor olursa senede 3* 8000’lik tırmanış ile 5 senede bitiririm. Ama sponsor yoksa da senede 1*8000 ile 10 senede biter. Genelde insanlar, para olursa, bende yaparım ne var diyor.Ama yanlış bu. Yükseklik gerçekten farklı bir şey, insanlar bunu pek düşünmüyor. En ufak bir yanlış hayatınıza mal olabilir. Doğan’la da çok konuştuğumuz bir şey bu, insanlara dağ deyince, akıllarına ilk gelen »
• Yüksek dağlardan dönüşünüzde fiziki ya da mental olarak ne gibi değişimler yaşıyorsunuz? Biraz daha kişiye bağlı bunlar. Bende çok değişiklik olmuyor. Genelde bu kiloda gidip bu kiloda dönüyorum. Tabi çok uzun süre kalırsın, bir şey olur o zaman 1-2 kilo kaybedebiliyorum. Bu benim için iyi bir şey değil. Ama genelde kaybetmiyorum. Zihinsel bir »
sorun yaşamamama rağmen ciddi anlamda unutkanlıklar yaşayan sherpa arkadaşlarım oldu. Dikkat ediyorum tabi bende bu duruma. • Gidilen dağların yüksekliği arttıkça, cesetlerle karşılaşma durumunuz da artıyor sanırım. Artık sizin için normal bir durum olsa da kendimi düşünemiyorum bununla ilgili olarak dağ kazaları yaşayıp arkadaşlarınızı kaybettiğiniz de oldu.Halk bu konuda oldukça tedirgin. Bu konuda düşünceleriniz nelerdir? Bunları düşünerek ve bilerek gitmek lazım zaten. Sonuçta riskli bir spor dikkatli olmak lazım. Ben şuanda dağcılık yapıyor değil de, bir savaş uçağı pilotu ya da ya da yarış arabası kullanıcısı olabilirdim. Hepsi riskli sonuçta sevdiğiniz şeyler bunlarsa dikkat etmek ve bunların bilincinde olmak gerekir. Tabi bazı arkadaşlarımı kaybettim. Bunların sebeplerini görebiliyorsun zamanla. Genellikle insan hatası ve ben buna pilot hatası diyorum. Çok dikkat edeceksin, gününde değilsen tırmanmayacaksın. Sonuçta biliyorum ki insanda son derece değişken bir varlık. Kendini çok güçlü hissettiğin bir rotada, ertesi gün çok titrek ve güçsüz hissedebilirsin. Doğru kararlar almak ve kendini bilmek gerekir. »
• Dağlarda fotoğraf çekiyorsunuz, peki video da çekiyor musunuz? Evet, bol bol fotoğraf çekiyorum. Ama video çekmiyordum. Çünkü ben tv, ya da sinema izlemekten pek hoşlanmam, oturup bir şeyin karşısına izlemeye tahammülüm yok açıkçası. O yüzden izlemediğim bir şeyin çekimini yapmıyordum. Ama sponsorluk için gerekiyor. Sonuçta durağan şeylerin verdiğinden daha fazlasını veriyor çoğu zaman. Çekim yap, birleştir, belgesel haline getir falan biraz zor şeyler. • Peki bu videolarınızı ileride belgesel haline getirmeyi düşünüyor musunuz? Tabi neden olmasın. Fenerbahçe için yaptığım tırmanışlar belgesel oldu. 6 bölümlük FB dünya zirvelerinde adı altında. Çok da güzel oldular gerçekten. Yapabiliyoruz onu gördük ama ne kadar yapmak için zamanım var, ne kadar istiyorum o ayrı. • Yükseklik arttıkça bununla ilgili olarak geçirilen gün sayısı ve yükünüzde artıyor sonuçta. 8000 civarı bir dağ için ortalama ağırlınız ne kadar oluyor? 5000 ve üzeri dağlar için ortalama ağırlık 15-18 dir. Daha fazlası gücünüzden yer. Ama tabi çok daha fazla yük taşıdığın olur.kaya tırmanışı vs gibi durumlarsa, uzun duvara gidiyorsan, teknik malzeme vs’den dolayı daha fazla yükünüz olur. Ama genelde daha kısa yürüme mesafesidir. Çok taşımazsın bu durumda yükü. • Sizi tebrik ediyoruz, gerçekten doğa sporları ve dağcılıkla uğraşan insanlara örnek olduğunuzu, ufuklarını açtığınızı, cesaret verdiğinizi düşünüyoruz. Güzel bir tırmanış daha sizi bekliyor Başarılarınızın devamını sabırsızlıkla bekliyor olacağız…|O2|
KARAKAYALAR TIRMANIŞ ŞENLİĞİ YAZI & FOTOĞRAF : FATİH MAHMUT BULUT
Anadolu Ünivesitesi Doğa Sporları Kulübü Anadosk’un düzenlediği 3. Karakayalar Tırmanış Şenliği 16-17 Mayıs 2009 tarihinde Eskişehir/Kaymaz’da gerçekleşti. Bu yıl üçüncüsü düzenlenen Karakayalar Tırmanış Şenliği’ne 200’ü aşkın tırmanışçı katıldı. Bölgeye ulaşım Anadosk tarafından 16 Mayıs sabahı Anadolu Üniversitesi Yunus Emre kampüsünden kalkan servislerle sağlandı. Öğle saatlerinde bölgeye ulaşılmasıyla birlikte kayıt ve kumanya dağıtım işlemlerinin ardından macera ve adrenalin dolu tırmanışlar başladı. Tırmanış başlangıcı öncesi Anadosk tarafından hazırlanan ve dağıtılan tırmanış rehberi tırmanışçılara büyük kolaylık sağladı ve herkes gibi O2 ekibi olarak bizde yeni açılan birçok rotayı görme, deneme ve fotoğraflama fırsatı yakaladık. Spor rotaların yanısıra geleneksel rotalarında yoğunlukta olduğu bölgede ilk günden itibaren tırmanışçıların üzerinden bir an olsun ayrılmayan güneş, tüm ısrarlarına rağmen adrenalin, heyecan ve spor tutkusuna engel olamadı. Gün boyunca sektör ve rotalardaki yoğunlukta azalma görülmedi hatta bazı rotalarda birikme görüldü. Özellikle 5-8 arası rotaların pek de boş kalmadığını ve bu seviyedeki rotalarda yoğun ilgi olduğunu gözlemledik. Yoğun ve yorucu geçen ilk günün ardından akşam saatlerinde Anadosk’un emeğiyle hazırlanan slayt gösterisinde Nurullah Özcan ve Sönmez Erkaya’nın başarılı sunumları genç tırmanışçılar tarafından ilgiyle izlendi. Sunumların ardından günün yorgunluğunu atmak isteyen tırmanışçılar ertesi gün için güç toplamak adına çadırlarına çekildiler. »
O2 Dergi | 122 |
İkinci gün sabahın erken saatlerinden itibaren başlayan tırmanışlar akşam servislerin kalkma saati olan 17:00’a kadar devam etti. Hava sıcaklığının ikinci günde yüksek olması nedeniyle pek çok tırmanışçı yine ikinci gün gelen mobil bakkala akın etti. Renkli geçen ikinci günün ardından ayrılacak olan tırmanışçılar toplanma işlemlerinin ardından servislerle yola koyuldular. Şenlik özellikle açılan yeni rotalar açısından ilgi çekici olmakla birlikte rotaların farklı yapılarıylada tırmanışçıları cezbetmeyi başardı. Bölgedeki en büyük sorun ise ,daha fazla kalmak isteyen tırmanışçılar için, ulaşım. Eskişehir’e 70 km uzaklıkta olan bölgeden merkeze ulaşmak için otostop çekmeniz ya da yoldan geçecek olan otobüslerden birini durdurmanız gerekiyor. Otobüslerin pek de sık olmadığını düşünürsek gidecek olanlar için şimdiden bir uyarı olabilir... Kullanma ve içme suyunu bölgeye yaklaşık 5dk mesafede bulunan köyden edinebiliyorsunuz. Köye girerken dikkat çünkü hayvancılıkla geçinen bir köy olduğundan çoban köpekleriyle karşılaşmanız yüksek bir ihtimal. Yeterli kumanyanız ve vaktiniz varsa tırmanış açısından keyif almak son derece kolay. Kolay, orta ve zorlu rotalarıyla başlangıç seviyesinden profesyonel seviyeye kadar herkesi memnun edebilecek bir tırmanış bölgesi Karakayalar... Şenlik süresince heryerde koşturan, çabalayan ve herkese yardımcı olmaya çalışan Anadosk üyelerine O2 dergi ekibi olarak teşekkür eder ve şenliklerin gelecek yılda da aynı hızda devam etmesini dileriz. |O2|
O2 Dergi | 126 |
O2 Dergi | 128 |
"Spor rotaların yanısıra geleneksel rotala-
rında yoğunlukta olduğu bölgede ilk günden itibaren tırmanışçıların üzerinden bir an olsun ayrılmayan güneş, tüm ısrarlarına rağmen adrenalin, heyecan ve spor tutkusuna engel olamadı. Gün boyunca sektör ve rotalardaki yoğunlukta azalma görülmedi hatta bazı rotalarda birikme görüldü. Özellikle 5-8 arası rotaların pek de boş kalmadığını ve bu seviyedeki rotalarda yoğun ilgi olduğunu gözlemledik.
"
O2 Dergi | 129 |
TRİTON Adalar Macera Yarışı by Prinkipo’dan Antigoniye, oradan Halkiye en son Prinkipo’ya YAZI : ALİ RIZA BİLAL ( TEAM TOUAREG TURK KAPTANI) FOTOĞRAF : HASAN KASAPOĞLU
İstanbul da bir ilki gerçekleştirdik. Prens Adaları adı da verilen takımadalar içinde bir macera yarışı. Triton organizasyonun üstlendiği yarışma Adalar Belediyesi, SALOMON, Touareg Turk, TREK,Riva Mad ve HARDLİNE NUTRIOIN destekleri ile gerçekleşti. TTT olarak yine ikiye bölünüp 2 ayrı kategoride yarışma kararı aldık. Faruk ve ben TTT-Salomon1 takımı Utku ve eş, Neval de TTT-Salomon 2 mix takımı olarak yarışa katıldık. Bakiye en son dağ bisikleti yarışında düşüp dirseğini kırdığından hala dinleniyordu. Sakın oturup da pinekliyor sanmayın, kolu alçıda dağlarda koşmaya devam ediyor. Maceracılık onun ruhunda var. Evden bisiklet ile Bostancı rıhtımda Faruk ile buluşma ve Team Zıkkım sohbeti eşliğinde Büyük adaya vardık. Meydan da olması gereken başlangıç yerinde hala hummalı bir hazırlık vardı.Bu tip organizasyonları defalarca yaptığımdan bilirim, hep son ana kalan şeyler olur. Ama bu defa farklıydı sanki bayağı gecikmiş gibiydi. Malum adalara ulaşımın güç olması, içeride ki transferin ve lojistiğin zorluğu Belediyenin biraz aksaması organizasyonunda aksamasına sebep oldu. Bunu en iyi ben anlayabilirdim. Sadece gülümsedim. Sonuçta organizatörlerde bizler gibi amatörce yarışırcasına, bizlerin yarışabilmesi için didinip duruyorlar. Yok lastik patladı tamir et, havasını şişir, aman harita kabını sen mi getirdin ben mi getirdim derken yarış başladı. Faruk ile en önlerde başlama kararı aldık. Bu tip yarışta bizi zorlayabilecek çok takım yoktu. Dimdik bir yokuş ile başlayan Adalar Macera yarışı by SALOMON nabzın 170 lere çıkması ile devam etti. Yokuşu Team Scott ve TTT Salomon-1 ve Turkcell MTB takımları binerek çıkarken diğer takımlar ancak elde çıkarabildiler. Laf aramızda son 20 metreyi bende elde çıkardım. İlk nokta, yokuşun sonunda ki elektrik direğindeydi. Noktayı alır almaz tam gaz devam ettik. Lunapark meydanına gelince harita bakmak için Faruk durdu. Ne olduysa o an oldu ve yolu şaşırıp yokuş »
O2 Dergi | 132 |
yukarı Aya Yorgi’ye çıkacağımıza dümdüz adanın tam arkasına doğru Turkcell MTB takımı ile hızla ilerledik. Adanın arkasına ulaşınca Faruk’a “bu nokta bu kadar uzakta olmamalı ver bakayım şu haritaya” dedim. Biz 2/3 ve 4 numaralı noktaları geçip 5. Noktaya kadar gelmişiz. Malum yarış kuralı, sıralı olarak nokralara gitmek ama tersten ve yokuş yukarıda geri döneceğimiz için diğer yarışmacılara karşı avantaj sağlamadığımızı da düşünerek 5 / 4 / 3 ve 2 numaralara tersten sanki göğe çıkıyormuşçasına toprak yolları tırmanarak ilerledik. Bu arada sıcak hava, güneş tam tepemizde boza pişirirken Büyükada yokuşları gerçekten iyi geldi. Pasımız açıldı. Hele geçtiğimiz senelerde inşa edilen yangın gözlem kulesinde ki manzara harikuladeydi. Diğer noktalara giderken harita okuma işini ben devraldım. Bisiklet bırakma noktasına kadar devam ettik. Bisikletleri hızla bırakıp SPD ayakkabılarımız çıkarıp koşu ayakkabılarımızı giydik. POLAR koşu sensorumuz sayesinde koşu hızımızı ,averajımızı ve nabız atışlarımızı da kontrol ederek,Turkcell MTB, ve 3 takım ile koşmaya başladık. İlk 3 noktaya beraber girdik. Sonra haritayı Faruk aldı çünkü benden önde koşuyordu. Normal yoldan tekrar ormana girdik, 2 noktayı daha alıp ip etabına doğru hızla koşmaya başladık. İp etabının önünden geçerken Faruk benden çok önde koşuyordu. Sanırım gördü dedim. Çünkü tepenin arkasına dolaşıp ip etabına gitmek gerekiyordu. Faruk sanki başka bir nokta daha varmış gibi tepenin tam arkasına dolanıp ip etabına tırmanmaya başladı. Bu arada bizle koşan diğer 3 takım yandan tepeye tırmanıp bizden önce ip etabına girdiler. Faruk’a neden yandan tırmandık diye sordum. Meğer ip etabını aşağıdan görmemiş. Münhani çizgilerine göre bakıp en kolay yoldan tırmanmayı seçmiş. Hâlbuki ben görmüştüm ama başka bir nokta daha var ve ona gidiyoruz diye ses çıkartmadım. »
O2 Dergi | 134 |
Buradan bir kere daha ne gördük? Takım arkadaşından çok fazla uzaklaşmayacaksın. Yan yana olsak ve ben onu uyarsaydım diğer 3 takımdan da önce ip etabına girecektik. Neyse yarış daha bitmedi ve biz daha ilk adadayız. Vakit var. İp etabına girip kolayca geçiyoruz. Kısa ve hızlı bir etap. Koşarak bisikletlerimizi alıp önümüzde ki kontrol noktasını da geçip kanolara varıyoruz. İşte diğer ekipleri de yakalama şansı deyip asılıyoruz küreklere. Büyük adanın önünden geçerek Heybeli arasından Heybelinin arkasında ki plaja doğru asılıyoruz küreklere. Plaja vardığımızda tekneler arasından geçerek sahile geliyoruz Bizden önceki 3 ekipte bekleşiyorlar. Bir terslik var. Çünkü hakem veya bayrak yok. Burada yüzme etabı var ama nerede belli değil. Bir polis var ona soruyoruz ama o da bilmiyor. Bu arada organizasyonu arayan Team Scott bu etabın iptal olduğunu söylüyor bize. Birazda kızarak Kınalıya doğru ilerlemeye başlıyoruz. Güzelim yüzme etabı iptal oldu. Artık en öndeyiz. Heybeli ile Kınalı arasında arkadan mı dolanalım önden mi derken 2 ekip bizi geçiyor. Onlar gibi önden dolaşma kararı alıyoruz. Yine asılıyoruz küreklere ve Kınalıya ilk biz çıkıyoruz. Şu ana kadar sadece su içtik. Artık bir şeyler atıştırmanın vakti geldi derken bakıyoruz arkamızdan elen Team Scott ve yabancı bir ekip yemek yemeye koyuluyorlar. Biz koşarken yemeyi tercih ediyoruz. Zaten yemekte 3 parça çikolata, maksat kan şekeri düşmesin, şekerde enerji versin. Zaten Büyük adadan çıkmadan önce enerji jelden biraz emmiştim. Çikolatayı Faruk’la paylaşırken bir yandan haritaya bakıp koşmaya devam ediyoruz. Kınalı sahili çok güzel. İnsanlar ter içinde, ıslak ve tuzdan beyaz beyaz olmuş bize bakıp laf atıyorlar. Seviyorum ben laf atılmaları. Bazen gaz veriyor. İlk zamanlar kızıyordum ama artık kızmıyorum. Hoşuma gidiyor. Önümüzde ki 2 noktayı da aldık Bu arada diğer 2 takım nasılsa bize yetişti. Tepedeki noktaya yoldan mı gidelim dağa mı saralım derken bir takım »
O2 Dergi | 136 |
yoldan diğeri de dağdan gitmeyi tercih ediyor. Bizde dağ tercih ediyoruz. Daha doğrusu Faruk üsteliyor. Kırmıyorum. Biliyorum ki birazdan bacaklarımız çizik içinde kan revan olacak. Olsun macera yarışların vazgeçilmezlerinden bu. Bunu da seviyorum. Mazohistmi oldum nedir? Öndeki takımı yakalıyoruz. Yola çıkınca diğer takımı da görüyoruz. Ama nokta yok. 3 takım ileri geri 15 dakika kadar noktayı arıyoruz. Nafile nokta yok. Vakit kaybetmeden devam ediyoruz. Tepeden halen Kınalıya doğru kürek çeken takımları görüyoruz. Bayağı farklı gelmişiz. Koşmaya başlıyoruz çalı çırpıdan kurtulmanın sevinci ile. Koştukça diğer takımlardan arayı açıyoruz. Arada tersten gitmekte olan bir sürü takımla karşılaşıyoruz. Kano etabına geldiğimizde başka kimsenin halen suya çıkmadığını görüyoruz. Birkaç takımda yeni gelmiş inmeye uğraşıyorlar. Team Zıkkım tezahüratı eşliğinde Kınalıdan hızla ayrılıyoruz. Faruk ile Heybeli de ki bisiklet etabı hakkında konuşurken; Kaşık adası civarında bir motor hızla üzerimize geliyor. Zaten çok dalga çıkmış tekmeyi idare etmekte zorlanıyoruz. Bu kaptan da deli midir nedir derken teknenin burnunda yatmış fotoğrafımızı çeken takımımızın da Fotoğrafçısı Hasan Kasapoğlu’nu görüyoruz. Teknede organizasyondan insanlar var. Tüm bisikletlerde teknede. Şaşırıyorum. Organizasyon; dalgaları göstererek havanın “malum” patladığını söylüyor ve Heybeli etabının iptal olduğunu Büyükada’ya devam edip yarışı bitirebileceğimizi ekliyor. Hızla çekmeye devam ediyoruz diyeceğim ama diyemiyorum. Heybeli önlerinden geçerken çok dalgalı. Neredeyse Abu Dhabi yarışına hazırlanırken Yassı Adaya gitmek için yola çıktığımızda, fırtınaya yakalandığımıza yakın hava var. Teknenin içi su dolu. Sanırım tekne iç cidarına da su aldı. Teknenin burnunu döndürmek hayli zorlaştı. Faruk belini dayayamadığı için çok rahatsız. Onunla guru duyuyorum çünkü ben olsam 50 kere »
O2 Dergi | 138 |
söylenmiştim belim ağrıdı belim ağrıdı diye. Rüzgar devamlı soldan geliyor. Sola yatmaktan sol karın kaslarım demir gibi oldu. Belki de yağlar erimiştir diye düşünerek vakit geçiriyorum. Bu arada yaklaşan bir ekip var. Daha doğrusu ufukta gözüken. Şaşırıyoruz. Bu kadar farklı çıkmışken kim böyle yaklaşabildi diye düşünmekten alamıyoruz kendimizi. Büyük ada vapur iskelesine gelince film kopar gibi oluyor. İki vapur iki motor yanaşmak isterken önce bir vapur sonra bir tanesi daha manevra için iskeleden ayrılıyor. Devasa vapurlar arasında kalıyoruz Faruk ile. Hem büyük dalgalar, rüzgar hem de vapurların müthiş anaforlarında sabit kalmaya çalışıyoruz. Bu arada vapurdan “ öleceksiniz ne işiniz var burada” “arada kalacaksınız kaçın” feryatlarına gülerek karşılık veriyoruz. Hatta bir ara Kaptanla selamlaşıp iyi olduğumuzu işaret ediyorum. Ama aklım diğer ekiplerde. İnşallah bir kaza bela olmadan burayı geçebilirler. İskeleyi kazasız geçip iyi bir hızla kano bitişine geliyoruz. Kanomuzu emniyetle karaya çekip can yeleklerini de çıkarıp, sırılsıklam çantalarımızı sırtımıza alıp bitiş çizgisine koşmaya başlıyoruz. Ada çok kalabalık, malum Pazar günü. İnsanların içinden koşarken yine laf atıyorlar. Bu sefer daha da hoşuma gidiyor. Yarış bitiyor ya… Ellerimiz havada bitişe gelirken Hasan yine bu anımızı ölümsüzleştiriyor. Faruk ile birbirimizi tebrik ediyoruz. Bizden yarım saat sonra bir sürpriz ile TTT Salomon- 2 ekibi bitişe geliyor. Meğer arkamızdan gelen 2. Kano onlarmış. Çok gururlanıyoruz. İki ay önce çapraz ve ön bağları ile meniskleri tıraşlanan Utku, eşi Neval ile birlikte insan üstü azim göstererek; mix takımları bırakın, genel klasmanda bir sürü takımları geçerek 2. Geliyorlar. Takımımla gurur duyuyorum.»
O2 Dergi | 140 |
O2 Dergi | 142 |
Ödül töreni sırasında Team Scott ve yeni Macera Yarış takımı 4G derecelerimize itiraz ediyorlar. Noktaları sırası ile almadık diye. Hâlbuki bizler centilmenlik edip zaten organizasyona böyle yaptığımızı nedenleri ile anlattık. Organizasyonun hatalı nokta atması birinci sebep. Bizim yolu kaybedip tersten 3 nokta almamız ise diğer takımların lehine olacakken zaman cezası alıyoruz. Kime, ne kadar, neden ceza verildiği açıklanmadan Madalya töreni yapılıyor. Biz Faruk ile 2. İlan edilirken Utku ve Neval birinciliklerini koruyorlar. Bizler için önemli olan yarışmak. Zaten kimin bitişe ilk geldiği de malum. Haa bu arada söylemeyi unuttum. Prinkipo Büyükada, Heybeli Halki, Kınalı da Antigoni’dir.Bizans zamanında ki eski Prens adaları ismi ile… Teşekkürler Prens Adaları Ali Rıza Bilal TTT Salomon Kaptanı www.touaregturk.net |O2|
O2 Dergi | 143 |
FOTOĞRAFLAR İLE BOSPHORUS CUP 2009 FOTOĞRAF : HASAN KASAPOĞLU
Yılın en gösterişli, en büyük yelken yarışı organizasyonları arasında en iddialı organizasyon olarak gösterilen Bosphorus Cup 2009 22-23 Mayıs 2009 tarihlerinde Caddebostan ve İstanbul Boğazında yapıldı. Yarış sonucunda IRC 1 klasmanında Provezza-6, IRC 2 klasmanında Goblin, IRC 3 klasmanında Komet, IRC 4 klasmanında Kupakızı-Kahve Dünyası ve IRC 5 klasmanında ise Fair Wind liderlikleri alırken trofe galibi ekip ise Komet oldu.
1. Uluslararası Likya Macera Yarışı, 20-21 Haziran 2009 - Fethiye
YAZI : CANER ODABAŞOĞLU
FOTOĞRAF : MURAT YILMAZ
Sanırım Mart ayında hafta içi gri bir gün, Fethiye’de bir macera yarışı yapılacağı duyurusu düştü posta kutuma. Güzel bir coğrafyada olmak için çok keyifli bir aktivitedir macera yarışı. Yarışı organize eden Likya Dağcılık ve Doğa Sporları Kulübü; şahsen tanımasam da düzgün işler yaptıklarını uzak yazışmalardan takip ettiğim insanlardan oluşuyor. Gel gör yarış tarihi benim için kötü bir zamana geliyor; yoğun iş sezonuma denk gelen Mayıs sonu. Fazla hayıflanmadan sonraki mesajıma geçiyorum. … Mayıs ortası, yeni bir Likya duyurusu. İşler yoğun, ben bunalmışım. Acaba ayarlasam, partner bulsam gidebilir miyim diye düşünürken bir telefonla yarışın ertelendiğini ve eş organizatör olarak Macera Akademisi’nin davet edildiği haberini alıyorum. Buruk bir sevinç; yarışamayacağım ama en azından Fethiye coğrafyasını nefesime çekeceğim. … Böylece Türkiye’nin en güzel yarışlarından biri için geri sayım başlamış oldu. Bir çok ilke sahip yarışma bir yandan Likya’nın kökenlerine de bağlı kaldı. Tarihte bilinen ilk demokratik birliği kurmuş olmakla bilinen Likyalıların yayıldıkları bölgede, Türkiye’nin eş organizatörlü ilk yarışı planlandı. Üstelik anaerkil Likyalıların anne ve büyükannelerinin isimlerini soyları olarak anlatmaları gibi, Fethiye’li hanımların fikir analığı ve emeğinde şekillendi. Son rötuşları da daha kuzeyden gelen bir hanıma emanet edip geleneği korumuş olduk. 20 Haziran sabahı ılık bir Kayaköy sabahına uyanıp, Likya Dağcılık Kulübü’nün enerjik gönüllüleri ile görev tanımları ve gün programını konuşmaya koyulduk. Bu onların ilk macera yarışı. Ortak noktaları doğa tutkusu olan bu güzel insanların yarış için kenetlenmesinin sebebi, Fethiye’deki doğa sporlarının kum, deniz ve yamaç paraşütü ile kısıtlı kalmadan gelişmesini istemeleri. »
O2 Dergi | 156 |
Ortak hedefleri daha fazla bisiklet, tırmanış, kanyoning, deniz kanosu, yürüyüş, vb yapılması. Kimisi altı aydır bu proje için zaman ve emek harcıyor, kaynak yaratıyor. 20 Haziran’daki teknik toplantıda 9 takım halinde 20 yarışmacımız hazır. Takımların iki tanesi hem bay-bayan karışık, aynı zamanda da 3 kişilik. Diğer yedi takım ise iki kişilik. Bir takım İngiliz ve İrlandalı yarışmacılardan oluşuyor, böylelikle uluslararası olmayı bile başardık. Macera yarışının malzeme ve lojistik organizasyonu zor ve pahalıdır. Yarış yaşadığınız şehirdeyse, bu sadece organizatörün dert ettiği bir konu olsa da yarışma için seyahat edecekseniz bisikletinizi taşımak bile sizi yıldırmaya yeter. Ama neyse ki Likya Macera Yarışı’na katılan takımlara ücretsiz dağ bisikletleri sağlanıyor. Lykia World sponsorluğundaki bisikletlerin üst seviye ve az kullanılmış olması yarışmacıları için çok sevindirici oldu. Zorunlu ara kamp yapılacak yarışmada kamp malzemeleri organizasyon tarafından taşınacak. Kamp çantalarını teslim eden takımlar çıkış noktasına transfer edilmek üzere bisikletlerini de kamyonete yükledi. Yarış, büyülü olduğuna inanılan Mendos dağının doğusundaki “çıkış alanından” bisiklet etabı ve sürprizlerle başladı: Enerjik ekipler sıcak orman yolundaki hızla yamaca tırmanırken tavşan misali önde olmaya çalışanlar ilk birkaç yol çatalında sürekli hata yaptılar. 6kmlik rampa takımları sıraya dizdi; En genç takım olan Zıkkım belki önceki akşamın da etkisiyle güneşe çarpılırken en yaşlı takım olan John & Diarmuid 34km’lik etabı 24 dakika farkla lider tamamladı. Yarışın başında kestirme yapmak için maki dolu ormanı yarmaya çalışan Manimals takım üyelerin ayrılması ve yorgunluk sonucu bir bisikletten olmaları onları yarıştan düşürdü. Yer yer gevşek zeminli hızlı toprak yollarda geçen »
O2 Dergi | 160 |
bisiklet etabının son sürprizi Dorado takımından Murat Dündar’ın etabın 30. km’sinde kayıp dizini yarması, takımın günü dikiş ile kapatması oldu. Böylece bisiklet etabında 3 takım yarış dışı kalırken yön bulma problemi de yaşayan 3 kişilik Ay Yolcular’ın bugünkü bisiklet ve trekking parkurları kısaltıldı; Bitirmek üzere yarışa devam ediyorlar ama seviye düştüler. Trekking etabına gelen takımlar bazen belirsiz ince patikalardan denize yaklaştılar, Af Kule olarak bilinen eski manastırdan sonra koşulası patikalardan Kayaköy yoluna ve harabelerine ulaştılar. Ölüdeniz’e yukarıda bakan tepeleri aşıp Likya Yolu’nun başladığı noktadaki ara kampa ulaştılar. Bu etapta bilet burkulması yaşayan John&Diarmuid, hızlanarak ara kampa dakika farkıyla lider giren Combat Divers ile beraber manzaranın tadını çıkartabildi. Diğer takımlar Af Kule’ye alacakaranlıkta yetiştiler ve yolun kalanında kafa lambalarıyla yön bulmaları gerekti. Ölüdeniz’e bakan tepelerin arasındaki boyuna karanlıkta ulaşmaktan vazgeçen Balıkesir ve MAC Extreem takımları gece yarısından önce ve sonra ara kampa vardılar. Kampa 00:40ta en geç varan takım olan 4G Adventure, yarışta ana klasmanda devam eden 3. takım kaldı. Devamen tempolarını koruyup bitişe nizami varmaya kararlılar, önlerindeki takımların hatalarını kollayacaklar. 2. gün yarışma sabah 05:00ten itibaren varış sırasına göre 5er dakika aralıkla çıkış alan 7 takım ile başladı. Kürsü şansı olmayan Team Zıkkım, yarışma kararlılığı ve daha çok şelale tutkusuyla ara kampa transfer olup çıkış aldı. Manzaralı Likya Yolunda patika koşusu ile Faralya’daki Kelebekler Vadisi’ne bağlanan etap soğuk sulu çeşmeler, zambaklar ve yarışmacılar fazla fark edemese de dut ağaçları ile bezenmişti. Kelebekler’e en dik yoldan, 150mt’lik şelalenin içinden 3 ayrı ip inişi ile inen etap kuşkusuz bütün yarışın en etkileyici bölümüydü. 40, 60 ve 55 mt’lik üç ip boyu şeklinde »
O2 Dergi | 164 |
her biri 2 paralel ip hattı ile düzenlen etap Türkiye’deki macera yarışlarında kurulan en uzun ve ciddi ip inişi oldu. Ayakları yere değen takımlar büyük bir dikkatle 13mt’si ip merdiven olan 300 metrelik kanyon geçişini tamamlayıp kelebekler kumsalına koştular. Güvenlik sebebiyle şelalenin tepesi ve kumsal arasında yarış zamanı durdu, takımlar dikkatli ve kazasız bir şekilde etabı tamamladılar. Kumsalda onları etap sponsorumuz 7 Capes Seakayaks ekibi karşılarak 6,5kmlik deniz kanosu etabını başlattılar. Kürek etabına gireken Yarışın yeni sıralaması Combat Divers lider, atak yapan Balıkesir takımı ikinci, bilek ve diz problemi yaşayan John&Diarmuid üçüncü sıraladalar. Sıcaktan etkilenen Balıkesir takımı bir üyesini Lykia World’de bırakınca yarışa tek üyesi devam edebildi. Ölüdeniz burnundaki kumsalda coastering adıyla bilinen sahil koşusu yapan takımlar 100 metre yüzerek tekrar sert zemine ulaşıp orman içi patikalardan bitiş çizgisine koştular. 2. günün sonunda 4 takımın ayakları üzerinde sonuna kadar gidebildiği yarışma beklenenden hızlı ama sert tamamlandı. Takımların sportmence tadına vararak ilerlediği organizasyonda bitişe ulaşan veya taşınan, bütün yüzlerin gülmesi ve 2010 için plan yapması dikkat çekti. Ödül töreninin ardından başlayan canlı regea performansı, Han Kamping’in yeşil bahçesi, ağrıyan kaslar, ızgara yemek ve bira, uykusuzluk derken yolu uzun olanlar yola koyuldu, tatili uzun olanlar Red Bull Hummer ile partiye devam ettiler. Yarışmada dereceye girenler Lykia World tatilleri, Ikarus Havacılık tandem uçuşları, Diver’s delight dalışlarının yanı sıra seçkin hediye sponları The North Face, Jansport, Aktif Pedal – Specialized ve Likya 2 teker hediyelerini kazandılar. Yarışmaya Fethiye yerel yönetimi ve kamu kurumları beklenenden az destek olurken Likya Dağcılık kulübü üyeleri gösterdikleri özveri ve imece ile takım çalışmasının neler yapabileceğini gösterdiler. Gelecek senelerde daha geniş imkanlarla daha da güzel işler başaracaklarına inanıyor ve Likya Macera Yarışı’nın gelenekselleşmesini diliyorum. |O2|
Sıra 1 2 3 4
T.No Z05 Z05 Z08 Z08 Z01 Z01 Z01 Z06 Z06
O2 Dergi | 166 |
Takım Adı COMBAT DIVERS COMBAT DIVERS JOHN&DIARMUID JOHN&DIARMUID 4G ADVENTURE 4G ADVENTURE 4G ADVENTURE MAC Extreme MAC Extreme
Yarışmacı Adı MUSTAFA CİHANGİR JOHN DIARMUID AYŞİN SELÇUK ALPTEKİN FIRAT FERHAT
Yarışmacı Soyadı POYRAZ YILMAZ YOUNG HANDLEY BAŞKIR BERTAN BAŞKIR KARA DEMİRCİ
TOTAL 16:50:00 19:15:00 23:38:00 23:19:00* *etap atladı
O2 Dergi | 168 |
HAYATTA KALABİLME HAZIRLIĞI VE PLANI Hazırlayan : Emekli SAT Komando Hakan ÇALIŞKAN Maceracılar merhaba… Kaldığımız yerden devam ediyoruz. Bir önceki yazımızı hatırlarsanız, bitki ve hayvanların bulunduğu her ortamda, insanın da bir şekilde yaşamını sürdürebildiğini, ancak bunun için belli bir adaptasyon süresine ihtiyacı olduğundan bahsetmiştik. Eğer adaptasyon için yeterli süreniz yok ise, bu durumda çevre koşullarını kendinize uydurmanız gerekir. Örneğin; sahil köyünde yaşayan bir balıkçı, sürekli güneşin altında kaldığı halde, her hangi bir koruyucu ürün kullanmamasına rağmen, kolay-kolay güneş yanığı olmaz. Çünkü derisi, henüz güneş ışınları yeterince zarar vermeyecek bir seviyedeyken güneşe maruz kalmaya başlamış ve ortama adapte olmuştur. Ancak şehirdeki bürosundan çıkıp, ilk defa plaja gelen biri için durum bu kadar basit değildir. Eğer güneşin zararlı ışınlarından korunmadan bütün gün kumun üstünde yatarsa, muhtemelen geceyi hastanede, yanık merhemleri içinde geçirecektir. Bu durumda yapmamız gereken, derimiz güneş ışınlarına adapte oluncaya kadar, koruyucu kremler, kıyafetler kullanarak ya da belli saatlerde ve sınırlı sürelerde güneşe çıkarak, derimizin etrafındaki çevre koşullarını değiştirmek ve ona zaman tanımaktır. Aynı zamanda biliriz ki, eşit miktarda güneş ışınına maruz kaldığı halde her kez bundan aynı seviyede etkilenmez. Bazıları kızarırken bazıları direkt bronzlaşmaya başlar. Yani kişisel özellikler de bu durumda etkilidir. Buradan yola çıkarak; fiziksel ve mental hazırlığımızın seviyesinin, ayrıca kişisel özelliklerimizin, hayatta kalma faaliyetinde en etkili faktörler olacağını rahatlıkla söyleyebiliriz. Biz insanlar genel olarak, kötü olayların hep başkalarının başına geleceğini düşünürüz. Bizim içinde olduğumuz uçak asla düşmez, gemimiz batmaz, arabamız kaza yapmaz, kayak yaparken, tırmanırken ya da yürürken dağda kaybolmayız, dalışta havamız hiç bitmez, dalış arkadaşımız rahatsızlanmaz, kaybolmaz yada bir yerlere sıkışmayız. Bunlar hep bizim ve yakınlarımızın dışımızdaki şansız, tanımadığımız insanların başına gelir… Keşke böyle olsaydı. Faaliyetlerimizi planlarken, ki ‘’umarım planlıyorsunuzdur’’, genellikle ana konu üzerinde yoğunlaşır, tali konuları pek düşünmeyiz. Yani, arabamızla güneye tatile giderken, nerede kalacağımızı, mayomuzu, terliğimizi düşünürüz ama yolda arabamızın arıza yapabileceğini, servis alabileceğimiz noktaları, yola nasıl devam edeceğimizi, yada edemezsek nerede kalacağımızı pek düşünmeyiz. İşte hayatta kalabilme faaliyeti tam bu noktada
başlar. Yani evimizden çıkarken elektriği, suyu kontrol etmekten, tekrar eve girinceye kadar ki süreci kapsayan iyi bir yol planını. Zaten asıl büyük sorunlarda planlarımıza hiç dahil etmediğimiz; açık kalan musluk, fişe takılı kalan ütü yada eve döndüğümüzde bulamadığımız anahtar durumlarında ortaya çıkar. Artık hiç birimiz Robinson gibi yıllarca ıssız bir adada, tek başına yaşama şansına maalesef sahip olamayacağız. Eminim maceracı her ruh böyle bir deneyimi yaşamak ister. Fakat böyle bir yaşam tarzını seçip kendinizi her kez den soyutlayıp, dağda bir evde yaşamaya başlamadıktan sonra bu imkansız gibi bir şey. Artık yer yüzünde insanın ulaşamadığı ya da ulaşamayacağı nokta kalmadı. Bu sadece biraz zaman alıyor. İşte bizde, her hangi bir kaza ya da hayatta kalma faaliyeti durumunda, bize ulaşılabilinceye kadar geçecek sürede neler yapabiliriz bunu göreceğiz. Gelişen teknoloji ile birlikte hayatta kalma faaliyeti, daha çok günlük hayatımızın içine girdi. Neden dağa düşen uçağın yada gece ıssız bir yolda uçurumdan düşüp gözden uzak bir noktada sıkışan aracın içinde siz olmayasınız ki. Ormanda bisiklete binerken, yürürken ya da kayak yaparken bastıran sisin içinde kaybolma ihtimaliniz hiç mi yok. Yok diyorsanız; bence hemen bu ihtimallerin olduğu bir uğraş edinin ve yaşadığınızın farkına varın Var diyorsanız sizi kutluyorum, ancak bu faaliyetleri daha uzun yıllar emniyetli ve sağlıklı bir şekilde devam ettirebilmek için, faaliyetlerimizi hazırlıklı ve planlı bir şekilde yürütmemiz gerektiğini hatırlatıyorum. HAYATTA KALABİLME HAZIRLIĞI: Aynı örnekten devam ederek; tatil için hazır olmak, sadece kalacağımız yer için rezervasyon yaptırmak ya da bavulu hazırlamaktan ibaret değildir. Araba kullanacaksanız, yeterince dinlendiniz mi? Uykunuzu aldınız mı? Hepsinden önemlisi araba kullanacak ehliyete sahip misiniz? Ehliyet sizin, o faaliyet için yeterli bilgiye sahip olduğunuzu gösterir. Eğer siz de bir faaliyete katılacaks anız ve bu faaliyet belli bir eğitim ve sertifika gerektiriyor ise, bunu mutlaka önemseyin. Ayrıca katılacağınız faaliyet için size rehberlik edecek veya eğitecek kişilerin yetkin, sertifikalı kişiler olup olmadığını mutlaka kontrol edin. Şunu da unutmayın ki, sertifikalı olmak her zaman yetkin olunduğu anlamına gelmiyor. Bir tırmanışta siz gerekli eğitimleri aldıysanız ve tırmanma bölgesinde yerel rehberlerden faydalanıyorsanız, o zaman bu rehberlerin sertifikalı olması gerekmeyebilir, ancak bir dalış için size rehberlik edecek, sizi eğitecek kişinin mutlaka ehliyetli yani bu işe hazır olması gerekir. Hayatta kalbimle hazırlığı; öncelikle hayatta kalabilme faaliyeti durumundan kaçınmakla, böyle bir duruma düşmeyi engellemekle başlar. Biz hayatta kalabilme hazırlıklarını üç genel başlık altında inceleyeceğiz. 1.FİZİKSEL HAZIRLIK: ne söylenebilir ki…Uçurumdan düşüp bir dala tutunduysanız, zayıfsanız düşersiniz, güçlüyseniz kendinizi çeker hayatta kalırsınız.
O2 Dergi | 169 |
Tabi ki hiç kimse hayatta kalabilme faaliyetinde kullanmak adına fiziksel gücünü arttırmak için antreman yapmaz. Ancak katıldığınız etkinlik için fiziksel durumunuzun, anatominizin ve kondisyonunuzun yetersiz olması, hayatta kalabilme faaliyetiyle karşı karşıya kalabilme riskinizi arttırmak için yeterli bir sebeptir. Macera yarışlarında, genellikle benim gözlemlediğim, özellikle uzun parkurlarda, eğer parkuru hatasız ve zamanında tamamladıysanız, muhtemelen ilk üç içinde derece alıyorsunuz Sebep mi? Çünkü pek çok yarışmacı bilgileri yeterli bile olsa, uzun iyidir diyerek katıldıkları parkurlarda, fiziksel olarak hazır olmadıkları için, , fiziksel olarak tükenerek yarışı bitiremiyor. Bitirenler de dereceye giriyor. Burada en önemli konu sınırlarınızın farkında olmaktır. Belki abartılı bir örnek olacak ama, ben Everest’e tırmanacağım deyip tırmanamazsınız. Hiç dalış yapmadıysanız, ilk dalışınızda 130 feet’e dalamazsınız, dalmamalısınız Bunun için öncelikle fiziksel olarak kendinizi hazırlamanız, antrene olmanız gerekir. Eğer fiziksel olarak kendinizi hazırlamadan bir faaliyete katılıyorsanız, bu macera değil, delilik hatta bazen de intihar etmektir. Unutmayın ki; amacımız hayatta kalma faaliyeti veya hayatımızı tehlikeye atmak değil. Her şeyi emniyetli sınırları içinde yaparken bir aksilik olursa öğrendiklerimizi uygulayarak hayatta kalabilmektir. Kendi fiziksel sınırlarımızı bilmenin yanında, genel olarak insan anatomisini de sınırlarını bilmemiz gerekir. Örneğin; irtifaya çıktıkça azalan oksijen yoğunluğundan dolayı, dağcılık, paraşüt gibi bazı macera sporlarında oksijen takviyesi almak gerekir. Ya da dalış yaparken hazırlanmış dekoprasyon (derinlik zaman limitleri) tablolarına uymak gerekir. Bu standartlar ilgili kuruluşlar tarafından test edilip onaylanmış, insan anatomisi için emniyetli faaliyet değerlerini veren tablolardır. Bi bakalım ne olacak şeklinde bir düşünceyle yapılan deneme, muhtemelen sizin son denemeniz olacaktır. Ve unutmayın ki bir spor dalında çok iyi olmanız, sizin başka bir branşta da çook iyi olacağınız anlamına gelmez. Her sporun kendine özgü antreman teknikleri ve çalışan kas grupları vardır. Çok uzun koşabilmek, çok uzun yüzebileceğinizi göstermez. Kondisyon arttırıcı, güç geliştirici genel antreman programlarının yanında, katılacağınız faaliyetle ilgili özel antreman programlarını da uygulamanız gerekir. 2.ZİHİNSEL HAZIRLIK: A. BİLGİ OLARAK HAZIR OLMAK: Bilgili olmanın en önemli özelliği paniği önlemesidir. Hayatta kalma faaliyetinde bilgili olmak; öncelikle icra ettiğimiz sportif aktivite ile ilgili yeterli bilgiye sahip olmayı, sonra da eğer işler yolunda gitmez ise hayatta kalma konularında bilgili olmayı ifade eder. Eğer harita bilginiz yoksa ya da eksikse, kaybolursunuz ve panik yaparsınız. Tırmanırken tırmanma teknikleri konusunda yeterince bilgili değilseniz,
O2 Dergi | 170 |
bir engelle karşılaştığınızda panik yaparsınız ve hayatınız tehlikeye girer. Paraşüt atlarken acil bir durumda ne yapacağınızı bilmiyorsanız ya da yeterince çalışmadıysanız panik yaparsınız, muhtemelen çakılırsınız. Dalışta havanız bittiğinde uygulamanız gereken teknikleri çalışmadıysanız panik yaparsınız ve muhtemelen bu yaptığınız son dalış olur. Bir faaliyet sırasında bir arkadaşınız ya da kendiniz yaralandığınızda, yeterli ilkyardım bilgisine sahip değilseniz panik yaparsınız. Panik; insanın acil bir durumdaki en büyük düşmanıdır ve sağlıklı düşünmesini engeller. Paniğin panzehiri bilgidir. Acil bir duruma düştüğünüzde hayatta kalmanızı sağlayan ise; hayatta kalabilme bilgisidir. Bu, yeri geldiğinde ilkyardım bilgisi, bazen sualtında havanız bittiğinde arkadaşınızdan nasıl hava alacağınızın bilinmesi ya da survival veya bizim kullandığımız şekliyle, yön bulma, su elde etme, ateş yakma, barınak yapma gibi hayatta kalabilme konularını bilmektir. Bilgi ölçülebilir bir konudur. İlgilendiğiniz konuyla hakkındaki bilgi seviyenizi her zaman test edin ve seviyenize uygun aktivitelere katılın. Bilginiz oranında dalın, tırmanın, yürüyün, atlayın, zıplayın. Bilginizi daima taze ve güncel tutun. B. MENTAL OLARAK HAZIR OLMAK: Bilgili olmak mental hazırlığın ilk basamağıdır. Bir konu hakkında bilgili iseniz, kendinizi hazır hissedersiniz ve bu korkunuzu önler. Ancak tüm bilginize rağmen faaliyet alanınızla ilgili tanımlayamadığınız ya da tanımladığınız korkularınız varsa, sorun yaşama ihtimaliniz de var demektir. Dalış hakkında çok bilgili olabilirsiniz ama karanlıktan korkuyorsanız gece dalmak sizin için bir risktir. Ama bu korkunuzun farkında olmak bir avantajdır. Dalış arkadaşınızın veya rehberinizin bunu bilmesi daha büyük bir avantajdır. ‘’bilin, bilgilendirin’’ Acı eşiğinizin düşük olması, mental olarak her hangi bir faaliyete hazır olmadığınızın başka bir göstergesidir. Bu her ne kadar fiziksel bir özellik gibi görünse de, aslında zihinsel bir faaliyettir. Rahatlık hayatınız boyunca sizin için önemli olduysa, yattığınız yatağı, başınızın altındaki yastığı çok fazla önemsiyorsanız, yemek seçiyor, sabah kahvemi içmeden kendime gelemem diyorsanız, hayatta kalma faaliyetine 1-0 yenik başlıyorsunuz demektir. Ancak bazen hiç umulmayan kişilerin hayatta kalma faaliyetinde kendinden beklenmeyen doğru ve güçlü davranışlar sergilediği görülür. Bu kişiler kendilerini motive edebilen, davranışlarını kontrol altında tutabilen insanlardır. Bazı insanlar motive olabilmek için dış uyarıcılara ihtiyaç duyarlar. Örneğin; bir sporcu vardır, ona pozitif yönde bir işi başarabileceğini söylemeniz, seyircinin olumlu tezahurat yapması havaya sokar, motive eder. Ancak böyle sporcular negatif dış uyarıcılardan da olumsuz bir şekilde etkilenir. Bazı sporcular ise kendi kendini motive edebilir, dış uyarıcıya ihtiyaç duymaz ve negatif uyarıcılardan olumsuz olarak etkilenmez.
Ormanda aç, susuz ve yorgunluktan bitmiş bir halde yattığınızı düşünün. Ve bir anda burnunuzun dibinde bir kobranın dikildiğini hayal edin açlık, susuzluk ve yorgunluk kaldı mı buradaki kobra yılanı sizin harekete geçmenizi sağlayan dış uyarıcıdır. Kobra sizin içinizde bir yerlerde gizli kalmış gücü ortaya çıkarır. Eğer siz bir dış uyarıcıya ihtiyaç duymadan bu gücü kullanabiliyorsanız, acil bir durumda da siz diğerlerine göre bir adım öndesiniz demektir. Hayatta kalma faaliyetinde sizi ayakta tutacak en büyük içsel uyarıcı; hayatın kendisi, yaşama isteğidir. Unutmayın ki; bittim, tükendim dediğiniz anda bile, o ana kadar yaptıklarınızdan çok daha fazlasını yapabileceğiniz bir güç, içinizde saklı duruyor. Belki bazılarınız ‘hadi artık konuya gir’ bişeyler görelim diye düşünebilir. Bir sonraki sayıda üçüncü başlığımız ‘’Donanım olarak hazır olmak’’ konusuna gireceğiz. Bekleyin macera ile kalın… |O2|
SPOR FİZYOLOJİSİ OKSİJEN Hazırlayan : Mehmet HOŞÇAKAL Onun güzelliğini herkes görüyorsa o bence az güzeldir. Herkes biliyorsa o bence hiç güzel değildir. Onun güzelliğini yalnız ben görüyorsam bu sevgidir. Yalnız ben biliyorsam bu aşktır. Hiç kimse görmüyorsa bu yalnızlıktır. ( ÖZDEMİR ASAF) Oksijen renksizdir, kokusuzdur. Varlığından bile haberdar değilizdir, bazen… Bazıları görmezler, bazıları bilmezler, bazıları her an hissederler. Damarlarından hücrelerine… Bazen… Unuttuklarımız gibi unuturuz onu da. Unuttuklarımız nasıl ihtiyacımız olduğunda hatırlanıyorsa onu da ihtiyacımız olduğunda hatırlarız. Üzücüdür bu; unutulduğumuz zaman üzüldüğümüz kadar, hatırlanmadığımız zaman üzüldüğümüz kadar. Terk edildiğimiz, ulaşamadığımız, dokunamadığımız zaman üzüldüğümüz kadar, üzücüdür… Ürkütücüdür bazen; kaybetmekten ürkeriz, bulamamaktan, onsuz kalmaktan ürkeriz. Bazen… Oksijen havada %20,946 oranında bulunur. Daha fazla değil, daha az da değil. Yüzde 16’nın altında değil, yüzde yüz de değil. Bazen fazlası ya da azlığı bizi ve tüm canlıları yok edebilir. Sevgi gibi… Nefret gibi… Sporcu için bambaşkadır, oksijen. En yakın dostudur onun, damarlarından hücrelerine… Sporcu için bambaşkadır, oksijen. Azaldığını hissetmektir, yetmediğini hissetmektir. Aldığı havanın içinde oksijen olmadığı zaman, o havanın ne kadar boş, anlamsız, kifayetsiz olduğunu bilmektir. Ve onun azlığına fiziksel ve ruhsal olarak alışmaktır.
O2 Dergi | 171 |
Az olsa da onu yaşamaktır; için için, yavaş yavaş. Sevgi gibi… Aşk gibi… Nefret gibi, bazen… Tepelere, zirvelere aşık olmaktır, sporcu olmak. Oksijenin kısmi basıncının 0,16 ATM’ in altında ya da 1,8 ATM’ in üzerinde olduğunda da yaşamaya devam edebilmektir, sporcu olmak. Aşkı için oksijensiz de yürüyebilmektir, sporcu olmak. Hayata ve hayatına meydan okuyabilmektir, sporcu olmak. Normal değildir, sporcu olmak. Bir insanın hipoksi olacağı yüksekliklerde (3000 m yükseklikte oksijenin kısmi basıncı yaklaşık 0,14 ATM.) yaşamaya devam edebilmektir, sporcu olmak. Aşkına ulaşmak için yavaşta olsa tırmanabilmektir, sporcu olmak. Tepelere tırmanırken her 150 metre yükseklikte biraz daha üşümek, daha şiddetli rüzgârların vücudunda dolaştığını hissetmektir, sporcu olmak. Aşkına yaklaştıkça solunum frekansının artması, nabzının yükselmesi, kalbin bir başka atmasıdır, sporcu olmak. Aşkına ulaşmak için, böbrek üstü bezlerinden adrenalinin biraz daha fazla salgılanarak, karaciğerindeki rezerv olan hayati glikojeni bile glikoza çevirerek yoluna devam edebilmektir, sporcu olmak. Aşkı için damarlarının genişlemesi, vücudunda ki kan basıncının yükselmesi, kan şekerinin en üst düzeye fırlaması, göz bebeklerinin büyümesidir, sporcu olmak. Ve en nihayetinde aşkı için ölebilmektir, sporcu olmak. En yükseklerde, en sevdikleriyle… Bazen… Bir pakın ardından sualtı hokey sopasıyla, tek nefesle dakikalarca gidebilmektir, sporcu olmak. Pakını kaleye ulaştırıp gol yapabilmek için sınırlarını zorlamak, iradesiyle kendi vücuduna hükmetmek, oksijenin kıymetini bilmek, tüylerinin dikleştiğini hissetmek, iki metre yukarıda oksijen olduğunu bilse bile pakını kaleye ulaştırmadan yukarıya çıkmamaktır, sporcu olmak. Diplere aşık olmak, sığ sularda boğulmaktır, sporcu olmak… Bazen… Sırtına bir tüp takıp, mavi sulara atlamaktır, sporcu olmak. Kimselerin göremediklerini görmektir, balıklarla arkadaş olmaktır, denizatlarına dokunmak, denizyıldızlarının bir canlı olduğunu anlamaktır, batan bir geminin ne kadar cansız olduğunu ve canlılara ne kadar açık olduğunu hissetmektir, sporcu olmak.
O2 Dergi | 172 |
Su altında da mağaraların olduğunu, bitkilerin olduğunu bilmektir, insanların suyun altını da ne kadar kirlettiğini görmektir, yıllar önceki bir mezar taşının, bir testinin deniz canlıları tarafından nasıl değiştirildiğini görmek ve hayranlıkla izlemektir, sporcu olmak. Su altında ki dakikaları hesaplamaktır, aslında hayatını hesaplayarak yaşamaktır, sporcu olmak. Sırtında takılı bulunan tüpteki havayı, havadaki oksijeni, nitrojeni, bu gazların her bir metredeki etkilerini hesaplamak ve kendisi ve ekibi için en uygun dalış profilini belirlemektir, sporcu olmak. Dalış süresini, bu süre sonunda hangi derinlikte ne kadar bekleneceğini ve kandaki nitrojenin ne zaman akciğerlere oradan da nefes yolu ile suya bırakılacağını bilmek ve güvenle dolaşabilmektir, sporcu olmak. En güzel koylarda, en sevdikleriyle… Bazen… Derin sularda dolaşmaktır, sporcu olmak. En derinlere ulaşabilme tutkusudur, bazen. Bazen, insanın sınırlarına meydan okumasıdır, nefes almayı unutmasıdır, bayılmasıdır, sporcu olmak. 105 metre derinliğe tek nefesle inerek, her on metre derinlikte biraz daha oksijeni hissetmektir, hücrelerindeki oksijeni bir kat daha artırmaktır inişte, çıkışta ise bunun tam tersini yaşayacağını bilmek, sığ sularda oksijenin kısmi basıncının azalacağını ve sığ sularda bayılabileceğini düşünmek ama yinede meydan okumaktır hayata, aşkı için bayılmayı hatta ölümü göze alabilmektir, sporcu olmak. İki dakika otuz sekiz saniyede, tek nefeste 105 metreye inmek ve çıkmaktır, sporcu olmak. Vital kapasitesini en üst seviyelere çıkarabilmek, rezidüel volümü en alt seviyelere indirebilmek, karbondioksite duyarlılığını azaltabilmek ve amacına kilitlenebilmektir, sporcu olmak. Ve “Serbest dalış için ciğer büyüklüğü önemli değil, önemli olan sahip olduğunuz tutku…” diyebilmektir, sporcu olmak.(Yasemin DALKILIÇ) Aşık olmaktır, sporcu olmak. En derinlere ve en tepelere… Ve en nihayetinde aşkı için ölebilmektir, sporcu olmak. En derinlerde, en sevdikleriyle… |O2| HOSCAKALMEHMET@MYNET.COM