3 minute read
Gerçekliğin Yeniden Yaratılması Atila Oğuz
by Önsoz Dergi
do s ya
atila oğuz
Advertisement
Antik Yunan şair Anacreon
Toplumsal hayatın ilerleyişi, başlangıcından beri, duraksamadan günümüze kadar devam e iği ve daha da edeceği gerçeği bilimsel olarak karşımızda duruyor. Sanatın toplumsal hayata etkileri oldukça fazladır ve gözle görünür bir biçimde gelişim seyretmektedir. Toplayıcılık, avcılık, hayvancılık ve tarımla başlayan toplumsal hayatın, artı değerin hakim olduğu bir toplumsal düzene dönüşmesi, toplumsal sınıfl arı ve sınıfsal çelişkileri beraberinde getirdi. Bu durumda sanat üreticilerinin de bir taraf olmaları zorunlu hale geldi. Taraf değiliz diyenler de aslında tarafl ar ve kendi toplumsal-ekonomik sistemlerinin gerekliliği için tarafsız gibi dururlar, ya da görünmeye çalışırlar, ancak mevcut ekonomik ve siyasi sistemlerinin devamını istemekteler. Bunu açıklıkla değil kitleleri manipüle ederek yapar ve her kesimden insanların kafalarını karıştırmak suretiyle ciddi anlamda yol alırlar. Sanatın toplumsal hayat üzerindeki etkilerini her dönemin sanat üreticisi çağının gereksinimlerine ve sorunlarına göre belirler ve yeni yöntemler geliştirir veya izler. Bu durumda sanat üreticisinin en önemli isteği ve kaygısı, toplumun bütün kesimlerine, üretilen değerlerden ihtiyaçlarına göre ve eşit pay almalarını sağlayacak yeni bir ekonomik, siyasi sistemin kurulmasının önünün açılması fi krinin geniş kitlelere anlatılması ve bir üst bilinç yaratılması olmalı. Aksi halde güzel ve hoş sözler de insanı ve geniş kitleleri coşturabilir, fakat mevcut hoşnutsuz olan hayatın akışını değiştirmiyorsa, anlık etkiler yaratan bu hoş sözler tarih sahnesinden, coşkunun bitmesiyle etki bırakmadan çekip gidecektir. Sanat üreticisinin bakış açısı mümkün olduğunca geniş olmalı, hem kendi dönemine hem de geçmişine duyarlı olmalıdır. Günümüzden beş bin yıl kadar önce yaşamış olan Sümerli şair Ludingirra’nın, şiiri gelecek kuşaklara bilgi aktarımı olarak da gördüğünü, çözümlenen kil tabletlerden biliyoruz. ( Sümer kültürü için çok ciddi çalışmalar yapan Sümerolog Muazzez İlmiye Çığ’a sonsuz teşekkürler.) Günümüzde bile birçok sanat üretici-
sinin böyle dertleri ve gayretlerinin olmadığını biliyoruz. Toplumsal hayatın yeniden yaratılmasında, yazınsal sanatın rolü, sanat üreticisinin nasıl bir toplumsal hayat isteğiyle yola çıktığına bağlı olarak gelişir. Yazınsal sanat her zaman yeniyi eskinin içinden çıkarmalı; döneminin sorunları ve istekleriyle birlikte oluşacak yeni sistemin topluma faydalı olabilmesi için sanat üreticisi, topluma yol göstermeli, kendi faydalarına olanı rahatlıkla görmelerini sağlamalı ve toplumsal üretimin herkesin ihtiyaçlarına göre paylaşıldığı yeni bir sisteme dikkat çekmelidir. Yazınsal sanatın ana dallarından biri olan şiir, her sorunu olduğu gibi toplumun mutluluk duyduğu, coştuğu herhangi bir şeyleri de konusu haline getirip işleyebilir. Şiir dili her dönem kendi içinde yenilenir fakat toplumun geniş kesimlerinin de anlayabileceği bir üslupla yazılmalıdır. Toplumun geniş kesimleri tarafından tüketilmeyen yazınsal sanat eserleri, toplumun geniş kitleleriyle bağ kuramayabilir ve maalesef anlaşılmayacakları için de vermek istedikleri mesajlar saklı kalmış olacaktır. Yine de bu tür eserler dar çevrede anlaşılır ve yeniden üretilebilirler. Yani başka bir sanat üreticisine esin kaynağı olabilirler. Dolayısıyla sanat üreticileri yeni bir şeyler üretebilmek için geçmişte üretilen sanat eserlerini ve tarihin arka odasında kapalı olan tarihin kapısını aralamak durumundadır. Resmi tarih anlatıları asla topluma gerçek tarihi açıklamaz; buna Hititliler ile Mısırlılar arasındaki Kadeş savaşından örnek vererek devam edelim. Kadeş savaşını Hititliler kazanır, ancak Mısır yazıcılarının yazıtlarında durum tam tersidir. Dolayısıyla sanat üreticisinin katkısı, önce gerçek tarihle yüzleşip, sonrasında bunu eserlerinde işleyerek toplumsal hayatın akışını ciddi ve hızlı bir biçimde etkilemesiyle olur. Bu durumda sanat üreticileri üzerlerinde çok ciddi sorumlulukların olduğunu hiçbir zaman unutmamalı ve buna göre hareket etmelidir. Ekinsel değerlendirmelerde mutlaka kültürel antropolojik verilerin dikkate alınması önemli ve kalıcı değerlerin yaratılmasında etkili olacaktır. Tartışmalı tarihi dönemlerin aydınlatılmasında kültürel antropolojiden yaralanmak ciddi kazanımlar sağlar. Pandemi olmasaydı muhtemelen bu atölye çalışmaları tarihi yarımada Karaburun’da yapılacaktı. Karaburun deyince aklıma Börklüce Mustafa, Torlak Kemal ve Şeyh Bedreddin geliyor. Tarihin bu dönemini, sanırım sosyal ve kültürel antropolojik çalışmalar yeterince yapılmadığından, Abdulbaki Gölpınarlı ve Nazım Hikmet’in Şeyh Bedreddin destanı aracılığıyla daha çok tanıdık ve ilgi duyduk. Oysa Anadolu’nun tamamının kültürel ve sosyal antropolojik dökümünün çıkarılması, yaratacağımız yeni insan ya da yeni hayat için çok aydınlatıcı ve yol gösterici olacaktır. Her dönemin insanı, kendi yenisiyle gelir ve gelişir. Kimileri tarihin not defterine bir şeyler yazar ve gider, kimileri de uzayın boşluğuna akıtır düşlerini, bundan kimsenin haberi olmaz. Söylenecek sözümüz varsa, çekinmeden söylemeliyiz. Söz yazıldığında yarına ulaşır.
Antik Dönem şairi Sappho