2
CONTENTS
4 6 7 10 12 14 22
Course Syllabus Introductory Meeting: Dissolution of the Traditional World Cultural Transformation 1750-1900 Urban Transformation 1800-1900 Technical Transformations 1775-1900 Re-Construction of The Modern Architecture within the Historiography America Vienna France Germany The Avant-Garde Movement of the Early 20th Century Holland Italy Russia
3
Theories of Modern Architecture Course Syllabus Week 1
Introductory meeting: Dissolution of the traditional world
- modern as emancipation and as anxiety - Faustian spirit Week 2
Cultural transformation: 1750-1900
- the Rationalist discourse - the Romantic discourse Week 3
Urban transformation: 1800-1900
- the Industrial City: attempts of regularization and sanitation - spectacular capitals of modern state: Paris, London and Vienna - the 19th century Utopias: reconciliation of nature and city Week 4
Technical transformations: 1775-1900
- standardization / modular construction / mass-production Week 5
Re-construction of the modern architecture within the historiography
- N. Pevsner; Pioneers of Modern Design - S. Giedion; Space, Time and Architecture - H. R. Hitchcock and P. Johnson, The International Style Week 6 America - the American system - the Chicago School - Henry Hobson Richardson, Louis Sullivan, Frank Lloyd Wright Week 7 Vienna - the Secession - Adolf Loos Week 8-9 France - T. Garnier - A. Perret - Le Corbusier Bu kitapçık, Doç. Dr. Tansel Korkmaz tarafından yürütülen ARCH 413 Theories of Modern Architecture dersi kapsamında dönem boyunca alınan ders ve okuma notları ile oluşturulmuştur.
4
Week 10-11 Germany - the Deutche Werkbund - the Expressionism and the Glass Chain - the Bauhaus - the New Objectivity - Mies van der Rohe
Week 12
the Avant-garde Movements of the Early 20th c.
Holland - H. P. Berlage - the De Stijl - the Amsterdam School/Dutch Expressionism Week 13-14 Italy - the Futurism - Guiseppe Terragni and the Italian Rationalism Russia - the Suprematism - the Constructivism/Productivism
5
Introductory Meeting: Dissolution of the Traditional World Marshall Berman All That Is Solid Melts Into Air Goethe’s Faust: The Tragedy of Development İnsanların her geçen gün kendilerini yeniden inşaa etmeleri gereken bir dönemde bu durumun o insanların psikolojilerini etkilemesi kaçınılamaz bir durumdur. Goethe oluşturduğu Faust karakteri ile batı toplumlarındaki modernleşme sürecinin nasıl değişimlere yol açtığını anlatır. Faust geleneksel bir toplumda yaşar ve Mephisto’ nun yardımları ile belirli değişimler gösterir. Geleneksel toplumlarda aydınlanma çağı ile birlikte yükselişe geçen eleştirel düşüncesi ile birlikte insan aklı ön plana çıkmaya başlar. Tanrı her şeyi bilir düşüncesi zamanla yerini insan aklıyla her şeyi açıklayabilir fikrine bıraktı. Modern hayatın ana fikirlerinden biri olan sürekli gelişim düşüncesi Faust karakterinde gözler önüne serilmektedir. Faust durmak bilmeden kendi benliğini ilerletmeye çalışır. Bu durum bir çok noktada kendi hayalciliği ile çatışmaya başlar. Bu noktadan sonra Faust kendisine bunu yapmalı mıyım diye sormak yerine nasıl yapmalıyım sorusuna önem verir. Mephisto’ nun yardımları ile hapsolduğu dünyadan özgürleşerek kurtulan Faust tekrardan bir değişim sürecine girer. Onun gözünde eski dünyayı temsil eden bir kıza aşık olur. Gretchen Faust yüzünden bulunduğu topluma yabancılaşmaya başlar ve Faust gidince korunmasız olarak o topluma ait olmaya devam eder. Toplumsal cinsiyet eşitliği gibi modern dünyanın getirdiği bir çok zorlukla baş etmeye çalışır. Gretchen Faust’ un ardından kendi küçük ve eski dünyasından çıkamadığı için ölmeye mahkumdur. Bu aslında bir geçici üzüntüdür çünkü ilerleme ülküsü ağır basar ve Mephisto’ ya göre modern dünyada herkes kendi başının çaresine bakmalıydı. Bundan sonraki süre zarfında Faust ufkunu kamusal olmaya yönelik genişletir. Sadece kendisinin değil bütün insanlığın hayatını değiştirmek istemeye başlar. Bu yeni düzende yaşayan insanlar moderndir ve Faust onların arasındayken kendisini tamda olmak istediği yerde hisseder. Faust eski dünyaya ait bir yaşlı çift ile karşılaşır ve eskinin güzel olabileceği düşüncesine katlanamaz. Eskiye ait her şeyi değiştiren Faust’ un var olma nedeni bu yaşlı çiftin ölümü ile ortadan kalkar. Faust, Goethe’ nin dünyasındakini aksine günümüzde yerini daha kolay edinmiştir. Çağımızda tüm bireyler ve ya toplumlar kendilerini sürekli olarak geliştirmek zorundadırlar. Bir an için bile bu gelişime ayak uyduramadıkları anda sonlarının gelmesi onlar için kaçınılmazdır. Bitmeyen bir ilerleme ülküsü bireylerin ve toplumların sonunu getirmesi yadsınamaz bir gerçektir. Toplumların ve bireylerin gelişme uğruna değilde gelişmenin toplumlar ve bireyler için sağlanması yeni modernlikler hayal etmemiz için aslında çok büyük bir fırsattır.
6
Cultural Transformation 1750-1900 John Summerson The Classical Language of Architecture The Light of Reason - and of Archaeology Orta çağın sonları ve yeni çağın başlarında Roma mimarisi mükemmellik ile özdeşleşmiş bir konumda yer alıyordu. Roma kusursuz güzelliğin kaynağıydı. Bunun sebebi Roma’nın Yunan mimarisinin evrimiyle oluşmasıydı. Yunan mimarisinin esin kaynağı doğa olduğu için bu durum onu eşsiz güzellikte ve kusursuz kılıyordu. Neoklasik yapıların Fransa’nın geleneksel orta çağ mimarisini silmeye başlaması Fransız mimarların Roma’nın kusursuz güzelliğini sorgulamaya başlamasına yol açtı. Bu sorgulama tamamen düşünmeye ve akla dayalıdır. Klasik düzenlerin doğrusu hala kabul ediliyor asıl sorgulanan bu klasik düzenin bütünlüğünün nasıl korunacağıydı. Yapıların süslemelerden uzak bir şekilde Roma’da olduğu gibi işlevesel bir şekilde kullanılmasını öneriyorlardı. Laguier ideal bir yapının kolon kiriş ve çatıdan oluşması gerektiğini savunuyordu. Ona göre yüzeyler gereksiz bir elemandı. İki kolon ve bir kirişin bir araya gelmesi ve bunun oluşturacağı bir ritimle yapı oluşturmak mümkündü. Laguier’in bu düşünceleri Avrupa’da ses getirdi. Neoklasizmin doğuşu klasik formların güzelliğinin akıl ve mantık çerçevesinde sorgulanmasıyla olmuştur. Akıl ve arkeoloji neoklasizmi oluşturmuş ve onu baroktan ayıran en önemli iki eleman olmuştur. Yeni çağın sonlarına doğru Yunan mimarlığı hakkında insanların çok bir bilgisi yoktu. Bunun temel sebebi bu yapıların Osmanlı İmparatorluğu’nun sınırları içerisinde yer almaydı. 18.YY’ın ortalarında Yunan mimarisi üzerine çalışmalara başlandı. Sebastiano Serlio’nun ekleme kabul etmeyen kapalı bir dizi olarak tarif edilen Roma mimarisinin beş düzenine ( Toskan, Dor, İyon, Korint, Kompozit ) Yunan mimarisinin yeni keşfedilen üç düzeni daha eklenmiştir. Bu sebeple Yunan neoklasizmi doğmuştur. Yunanlıların geniş açıklık geçememeleri , çok katlı yapıları bulunmaması ve kubbe veya kemer gibi yapı elemanları kullanmamaları bu dönemin uygulamalarında istenmeyen sonuçlara yol açmıştır.
7
J.-G. Soufflot St. Geneviève (Panthéon), Paris, 1755-92
Cultural Transformations Geleneksel dünyadan Modern dünyaya geçiş batı toplumu için kökten bir dönüşüm demekti. Bu olayı tetikleyen üç ana unsur vardı. Kant’ın Dare to Know olarak tanımladığı aydınlanma. Liberté, Egalité, Fraternité gibi üç temel kavrama dayanan Fransız devrimi. Son olarakta sanayi devrimi ile gerçekleşen seri üretim bu rakidal dönüşümün en büyük sebepleridir. Modern dünya alternatif dünya görüşlerinin özgürce oluştuğu yerdir. Kültürel değişimin gerçekleşmesinde arkeolojik gelişmeler önemli yer kaplar. Bunun en önemli sebebi insanlığın artık Antik Yunan dönemini tanıyor olmasıdır. Düşüncenin sekülerleşmesi ve eleştirel zihnin alternatif dünya görüşlerine yol açması bu geçişin diğer etmenlerinden birisi olarak tanımlanabilir. Evrenin dini açıklaması yerini Newton’ un mekanik yasalarına yerini bırakmıştır. Rationalist Discourse
Claude Perrault East Facade of Louvre, Paris, 1667-74
Front page of Claude Perrault’s translation of Vitruvius Paris, 1673
Aslında onlar için ortayolcu olduklarını söylememiz çok yanlış olmaz. Rasyonalistler için mimarlığın değişmez kuralları vardır ve bunu art of building ile tanımlarlar. Modern insanın temel dürtülerinden birisi endişedir. Modern insan tanrının yokluğunda kendi aklıyla rasyonel bir düzen bulabilir ve her duruma göre farklı şekilde bunun içini doldurabilir. Bu durum düşüncenin sekülerleşmesine yol açtı ve rasyonalist söylemi ortaya çıkardı. İki temel referansa dayanır rasyonalist söylem bunlar tarih ve doğadır. Tarihe analitik bakarlar çünkü onlar için tarih sadece kahramanlık hikayelerinden ibaret değildir. Tarihin değiştirilemeyeceğinin farkınlardır. Modern insan geriye dönemeyeceğini bilir ve onun için geçmiş sadece nostaljidir. Temel arayışları insan kusurlarına takılmadan soylu bir sadeliğe olaşmaktır. Sessiz bir ihtişam, azamet arayışındalardır. J.J. Winckelmann 1764 yılında History of Ancient Art kitabını yazmıştır. Bu kitap onu sanat tarihinin kurucusu olarak tanımlamamıza yol açmıştır. Modern sınıflandırma methodlarını ortaya çıkaran olmuştur. Arkeoloji ve sanat tarihini sistematik disiplinler olarak kurma çabası içindeydi. Yunan sanatını asil sade ve oldukça ihtişamlı olarak tanımlamasıyla başlangıç olarak göstermiştir. Rasyonalist sadeleştirme mimarlığın ana unsurlarını gerçek formlarında ve gerçek rollerinde kullanılması gerektiğini savunur ve mimariyi art of building olarak tanımlar. Laugier mimaride mükemmellik modelini olarak primitive hut tanımlar. Yapısal bir mükemmellik arayışındadır. N.L.Durand ise mimarlığın amacının estetik olmadığını savunur. Onun için mimarlığın amacı kullanıcının mutluluğudur. İyi bir bina ihtiyaçlarımıza hizmet etmeliydi. Durand için rasyonalizmin ana kriteri fayda sağlamasıydı. Evrensel bina yönetimi için sistematik bir araştırma methodu geliştirdi. Onun için zemin kat planı tasarımın ana düzenleyici unsuruydu. Büyük ve küçük akslar zemin kat planının ana unsurudur bu aksların kesişimine yerleştirilecek olan kolonlar ve aksları takip eden duvarlar olmalıydı. Açıklıklar ise bu ortaya çıkan modüllerin ortasında yer almalıydı. Durand bu söylemleriyle sıradanı regüle etmeye çalışıyordu. Fakat bu durum yerin ruhuna aykırıydı. Durand bu düşüncesiyle mimarinin sanatsallığını elinden alıyordu. Buradaki belkide yegane amacı hızlı ve hatasız bir şekilde bina yapma isteğidir. Choisy 1899 yılında yazdığı Histoire de l’architecture kitabında mima-
8
rinin özünü inşaat olarak tanımlar ve onun için üslup değişimleri ancak teknik gelişmeler ışığında sağlanabilirdi. Benzer dönemlerde E. E. Viollet-le-Duc süsleme ve temslin yapının kendisinden tüetilmesi gerektiğini savunuyordu.
Caspar David Friedrich, Wanderer Above the Sea of Fog, 1818
Rasyonalist söylem 18. ve 19. yüzyıllarda rasyonel tanımının değişebileceğini ancak yol gösterici ilkerin sabit kalacağını göstermiştir bizlere. Rasyonalizm aslında bir yol gösterii ilke arayışıdır mimari ise bu ilkelerin uygulanması. Romanticist Discourse Dünya’nın hayal kırıklığına karşı bir tepki olarak tanımlayabiliriz aslında romantik söylemi. Aydınlanma dönemi ve sanayi devriminin insanları yalnızlaşmaya istmesiyle beraber insanlar yaşadıkları yerlerde birer yabancı olmaya başladılar. Romantik söylemde tam bu durumda bulunan insanlar için birer özgünlük arayışı oldu diyebiliriz. Mimarlığı art of scenography olarak gördüler. Picturesque Movement Büyüme ve değişim mimarisi olarak tanımlanabilir. Teknik çizimler veya fotoğraflar ile tanınamayan anca bedensel deneyim ile tanımlanabilen bir deneyim mimarisi olduğunu söyleyebiliriz. Doğa görünüşünü temsil eder. Süprizleri, tazeliği, değişimi ve masumiyeti sembolize eder. Klasik komposizyonun çözümlenmesine yardımcı olur. Yerin hissi ve inanın günlük yaşam ihtiyaçlarını karşılaması üzerine kuruludur.
Boullée Project for a theater for the Place du Carrousel, Paris, 1781
Visionary Architecture Rasyonalizm ve romantizmin uzlaşması olarakda tanımlayabiliriz. Mimarlık düşüncelerin ifadesidir ve form ile işlev kesinlikle birbirlerinden ayrı düşünülemez. Formun kendi evresel ilkeleri vardır ve doğa soyutlaması olara temel geometrik şekillerin (piramit, küre, koni vb.) kullanımını öngörür. Modern harektlerin öncülerinden birisi olarak düşünülebilir. Basit, soyut bir dil arayışı vardır. Temel geometrik şekillerin yan yana veya üst üste bindirilmesine dayanır.
Ledoux, cemetery, ideal city of Chaux, Arc-et-Senans, from his Architecture, 1804
9
Urban Transformation 1800-1900 Walter Benjamin The Arcades Project Paris, Capital of the Nineteenth Century Walter Benjamin toplumların ve insanların 19.yy’da geçirdiği değişimleri çağın önemli şehirlerinden birisi olan Paris üzerinden inceler. Sanayi devriminin getirilerinin somut olarak tüketim toplumuna sunulduğu ilk yer pasajlardır. Değişimin belkide en önemli unsuruydu bu pasajlar. Lüks eşyalarla donatılan bu pasajlar insanlara daha önceden hiç karşılaşmadıkları parıltılı bir dünya sunuyordu. Dönemin ruhunun ve toplumsal yaşamının çok kısa sürede vazgeçilemez bir unsuru haline gelir. Pasajların lüks eşyalar ile dolup taşması onu bir tüketim merkezi haline getirir. Endüstri ile sanatın adeta bir yarış halinde bulunduğu bu dönemde endüstrinin sanatı taklit etmesi ve onu zanaat olmaktan koparıp seri üretim ürünü haline dönüştürmesi sanata o dönem için çok büyük zararlar vermiştir. Özgün olmayan seri üretim ürünlerinin mağazalardaki yerlerini almasıyla birlikte sanatın getirdiği özgünlük ve çeşitlilik yavaş yavaş kaybolmaya başlamıştır. Pasajların böyle bir dönemde yaygınlaşmasıyla birlikte sanat tüccarların hizmeti altına girmeye başladı. Artık insanlar üzeri camlarla ve onu taşıyan ince demirle örtülü pasajların içinde dolaşıyordu. Pasajlar kendi içlerinde yeni dünya vaat ediyordu insanlara. Şehirler ve ülkeler birbirleriyle yarışıyor ve daha iyi olduklarını ispatlayabilmek için fuarlar düzenleniyordu bu dönemde. İnsanlar zaman geçirmek için bu fuarlara akın ediyor ve içleri sanayi devriminin sonucu olarak üretilmiş mallarla dolu bir dünyada dolaşıyorlardı artık. Paris’te yapılan Dünya fuari Paris’in lüksün ve modanın başkenti olduğunu bütün Dünya’ya göstermesine yardımcı olur. Paris ihtilalden sonra tekrardan yapılanma içerisine girmişti. Bu dönemde tekrardan isyan çıkmasından kokuluyordu ve ona bir önlem olarak sokaklarda tekrar barikatlar kurulmasını önlemek amacıyla geniş, uzun ve anıtsal caddeler inşaa ettiler. Bu sebeple halk kendisini kendi şehrine yabancı hissetti. Metropolün insan yaşamına çok uygun olmadığı belkide ilk defa Paris’te bu caddelerde hissediliyordu.
10
Urban Transformation
A satirical cartoon from Punch magazine shows a skeleton rowing along the Thames, 1858
Geleneksel dünyada insanlar doğdukları kasabalarda ölüyordu. sanayi devrimi ile mobilizasyonu artan insanlar artık şehirlerde yaşamaya başlamışlardı. Bu durum şehirlerin önlenemez nüfus artışlarına yol açtı. Şehirler artık fazlasıyla kalabalık, çevrelerini saran fabrikalar yüzünden hava kirliliğine mahkum ve düzensiz kentleşme sebebi ile oluşan trafikten sıkılmış durumdalardı. Metropolde artık kasaba hayatındaki güven verici rahatlık yoktur. İnsanın hayatta kalmak için artık doğayla değil insanla bir mücadele içine girmesi gerekmektedir. Kalabalık şehirlerde insan kendi kişiliğini diğerlerinden ayıracak bir şekilde ortaya koyması gerekmektedir. Nüfun artmasıyla birlikte düşen yaşam standartları insanları yaşadıkları yerlerden evlerinden çok kamusal alanda vakitlerini geçirmelerine sebep olmuştur. Fransa’da akşam vakitleri cafeler dolup taşarken benzer bir durum İngiltere’de publar için söylenebilirdi. 19. yüzyılda ortaya çıkan hızlı kentleşme sorununa karşı farklı kentlerde farklı çözüm arayışları olmuştur. Londra’da kentsel dönüşümle ilgili bir çok yasa arka arkaya çıkarken İngiliz mülkiyet sistemi ile olan uyumu Londra’nın dönüşümünü hızlı ve verimli kılmıştır. İşçilerin konut sorunu ilk defa gündeme alınıyor ve işçiler için grid planlı bitişik nizam ucuz maliyetli sıraevler hızla inşa ediliyordu. Paris Haussmann’ın şehrin yeniden bir başkaldırıya karşı savunmasız kalmaması için açtığı büyük bulvarlar etrafına gelişlemeye başlıyordu. Viyana’nın Paris’i örnek alarak oluşturduğu Ringstrasse üzerinen eklenen kamu yapıları şehrin modernleşmesinin bir simgesi haline gelmişti. Barcelona’da Cerda’nın gridi kenarlerından keserek oluşturduğu avlulu kurgu. Amsterdam’da Berlage’nin uyguladığı plan bu çözüm arayışlarına örnek olarak gösterilebilir.
Garden City Movement
The example district is characterised by its strict grid pattern and octagonal intersections
An overview of Paris, centring on the Étoile area that Haussmann redesigned.
Modernleşmenin olumsuz yanları Ebenezer Howard, Robert Owen gibi sosyal ütopistleri yarattı. Onrın sıfırdan bşr dünya kurma amaçları vardı . Kır ve kent hayatının dengeli bir şekilde yaşanabileceğini düşünüyorlardı. Ebenezer Howard Garden Cities olarak tanımladığı ve kentle kırın olumlu özelliklerini araya getirerek yaşaması keyifli bir kent hayatı ütopyası vardı. Bu şehirler kendilerine yetebilecek şekilde tasarlanmışlardı. Büyük şehirlere banliyö olarak bağlanma ihtiyaçları yoktu. Daire şeklindeki bu kentin merkezinde bir park ve sosyal donatılar bunuluyordu ve en dıştaki halkası büyük bir yeşil kemer öneriyordu. İdeal cumhuriyet köyü ve köy-kent gibi projelerle ülkemizde de bu düşüncenin dönem dönem gündeme geldiğini söyleyebiliriz.
E. Howard, ‘Rurisville’, schematic garden city from his Tomorrow: A Peaceful Path to Real Reform, 1898
11
Technical Transformations 1775-1900 Construction of the Brooklyn Bridge, 1878.
Technical Transformation Mimarlık ve mühendislik mesleklerinin ilk defa eğitimleri on sekizinci yüzyılın ortalarında ortaya çıkmıştı. Sanayi devriminin etkisiyle üretilen ürünlerin çokluğu halkın bu mallara erişimini kolaylaştırdı.
Telford design for a cast-iron bridge to replace London Bridge, 1801
Crystal Palace Interior
12
Ürettikleri bu ürünleri tüm dünyaya tanıtmak isteyen ulus devletler arasında fuarlar düzenlenmeye başladı. Düzenlenen iki önemli fuar için iki önemli yapı inşaa edildi. Bunlardan birisi İngiltere’de bulunan Crystal Palace diğeri ise Paris’in günümüzde bile en önemli sembollerinden birisi olan Eiffel Tower. Crystal Palace yapıldığı dönem için İngilizlerin yapı tekniğinde ne denli ileride olduklarını diğer uluslara kanıtlar nitelikteydi. Sanayideki değişim ve gelişim artık mimarlığıda etkilemişti ve etkilemekle kalmayarak mimarlıkta bir devrim yaratmıştır. Laugier’in tanımladığı gibi yüzerlerden yani duvarlardan arınmış bir yapı yapabilmeyi mümkün kılmıştı bu gelişmeler. Sanayileşmenin ve hızlı tüketimin bir başka sonucu olarak mimarlığın artık bir endüstri ürünleri tasarımı olarak ele alınmasına yol açtı. Kolon gibi mimari elemanlar belirli ölçüler ve belirli işlemeler ile fabrikalarda üretiliyor ve müşteriler bunları kataloglardan seçebiliyordu.
Cultural, Urban and Technical Transformations Tarımdan sanayiye geçiş ile birlikte geleneksel toplumdan modern topluma geçilmiş oldu. Demiryollarının gelişmesiyle birlikte insanlar şehirlere göç etmeye başladı. Şehirlerin çeperlerine fabrikaların yerleşmesiyle birlikte daha öncekilere göre çok farklı bir şekilde yeni bir işçi sınıfı oluşuyordu. Artık bu sınıfı mavi yakalılar olarak tanımlıyorlardı. İnsanlar daha önceleri sadece kendi mahallesindeki insanları tanırken artık binlerce kişinin çalıştığı fabrikalarda çalışıyorlardı. İnsanoğlu yavaş yavaş köklerinden uzaklaşmaya başlamış ve kendi kaderlerini ilk defa kendilerinin belirleyebileceklerini farkettiler. Mobilizasyonu artan dünyada bir çok şehirde göçler sebebiyle nüfus patlaması yaşayamaya başladı. Metropollerde düzensiz kentleşme, kaos, trafik ve hava kirliliği gibi daha önce karşılaşılmamış sorunlar oluşmaya başladı. İnsanlar yüzyıllardır alıştıkları yaşamlarını bırakıp yeni bir düzene adapte olmaya başlamışlardı. Değişimin ve hareketin sürekli olduğu metropolde insanların her geçen günü artık bir öncekinin aynısıydı. Uyanıyorlar, işe gidiyorlar ve bara gidiyorlardı. Artık onlar büyük bir makinenin sadece küçük bir dişlisiydiler. Yaşam koşullarının zorluğu artık onları yarın için hayal kuramaz hale getirmişti. Gelecek günler için artık hiç bir umutları kalmamıştı. Bu sorunlarla karşı karşıya kalan metropollerin belkide en büyük sorunu mevcut konut stoğunun yetersizliği ve niteliksizliğiydi. İnsanlar oda ve evden sonra yataklarını paylaşacak durumdaydılar. İşçiler vardiya saatlerine göre yataklarını birbirleriyle paylaşıyorlardı. Metropollerdeki konut sorunu ilk defa 19. Yüzyılın sonlarına doğru Londra’ da ele alınmaya başlandı. 20. Yüzyılın başlarında en büyük sorun yabancılaşma olmuştu. Üretici ve tüketicinin birbirini tanıdığı klasik üretim biçiminin yerini seri üretim aldı. Üreticinin tüketiciden maksimum çıkar elde etme dürtüsüyle hareket etmeye başlaması zanaatın ilerlemesini durdurmuştur. Galeries Lafayette ile birlikte ticaret değişmeye başlamış alışveriş merkezi olarak tanımladığımız yapılar ortaya çıkmaya başlamıştır. Bu durum geleneksel esnaf-müşteri ilişkisi kaybolmasına yol açmıştır. Böylelikle modernliğin getirmiş olduğu bir başka sorun olarak üretim ve satış biribirinden kopmuştur. İnsanların artık aldıkları ürünlerin üzerinde fiyat etiketleri bulunuyordu. Üretim ve satış iç içeyken bu mekanlarda herhangi bir tasarım kaygısı güdülmezdi. Fakat kapitalizmin getirdiği bir büyü yaratma içgüdüsü satış mekanlarında tasarıma ihtiyaç duyulmasına yol açtı. Kent hayatı, insanın hayatta kalmak için doğayla verdiği mücadeleden insanlar arası bir kazanç mücadelesine dönüşmüştür. Kent, büyüklüğüyle orantılı olarak bireyselleşmeye olanak vermektedir. Tüm bu kalabalık içinde insan kendi kişiliğini diğerlerinden ayrılacak şekilde ortaya koymak durumunda kalmıştır.
13
Re-Construction of the Modern Architecture in Historiography Michael Thonet The Chair No. 14
N. Pevsner 1936 yılında yazdığı Pioneers of Modern Design: From William Morris to Walter Gropius kitabında mimarlığı zamanın ruhunun bir ifadesi olarak görür. Modern mimarinin on dokuzuncu yüzyılda girdiği kaosun altında yatanları anlatmakla başlar ve Gropius’ un Fagus Fabrikası ile sonuçlanır. Modern mimariyi evrensel bir stil olarak görür. Bu universal style zaman, tarih ve kültürlerden arınmış olmalıydı. Sosyal sorumluluk, yenilik ve basitliğin senteziyle oluştuğunu söyler. S. Giedion 1941 yılında yazmış olduğu Space, Time and Architecture: The Growth of a New Tradition isimli kitabında tıpkı Pevsner gibi mimarlığın zamanın ruhunu ifade ettiğini söyler. Dessau’daki Bauhaus binası, Le Corbusier’ nin Milletler Cemiyeti Sarayı ve Alvar Aalto’ nun Paimio senatoryumunu örnek gösterir. Modern mimariyi duygu ve düşüncenin senteziyle oluşan yeni bir gelenek olarak görür.
Victor Horta Staircase in the Hôtel Tassel, Brussels, 1892–93
Arts & Crafts Seri üretim mantığı, modern dünyayı geleneksel dünyadan ayıran belkide en temel unsurdu. Arts&Crafts akımı sanat ve zanaatı, kullanışlılık ve estetik ile virleştirmeyi amaçlamıştır. Sanayi devrimi ile yavaş yavaş azalmaya başlayan zanattın yaygın üretim şekli olması gerektiği savunulmuştur. Bu durumu aslında sanayı ile gelişen ve yaygınlaşan seri üretim ürünlerinin kalitesizliği bortaya çıkarmıştır. Malzemeye sadık kalmak, günlük kullanım ürünlerinlerinin bile tasarlanması gibi prensipler oluşturmuştu Arts & Crafts akımını. Endüstrileşmenin getirdiği yabancılaşmanın aksine ürün ile üreticinin bağının koparılmamasından yanaydılar. Thonet bu akımın belkide en çok iz bırakan ismi olmuştur. Seri üretimin kendi form dilini bulması gerektiğini savunuyordu Thonet. Yaptığı tasarım zanaati ve endüstri çağının gereksinimlerini karşılar durumdaydı. Zanaatın böylesine seri üretim mantığı ile birleştirilmesi sonucunda Thonet’ in tasarladığı sandalyeler bugün bile evlerimizdeki yerlerini almaktadır. Bu durum bizlere onun seri üretim ruhunu ne kadar iyi anladığını göstermektedir.
Antoni Gaudí Casa Milá, Barcelona,1905–10
Arts&Crafts akımına getirilen en büyük eleştri zamanın ruhunu yakalayamaması hakkındadır. Endüstri çağının gereksinimlerini tam olarak karşılayamayacak bir sistem oluşturmuşlardır. Sanat ve zanaati bir araya getirmekte her ne kadar başarılı olsalarda ürünlerin bir defaya mahsus ve özgün olması ürünlerin elişilebirliğini mümkün kılmamıştır.
Art Nouveau 19. yüzyılın sonlarına doğru etkili olmuş bir akımdır Art Nouveau. Temel eleştirisi mimarinin tarihten arınması gerektiğidir. Çözüm yolu olarak doğaya dönüşü göstermişlerdir. Tarihsel üslup ve süslemeleri reddedip ana referanslarının doğa olması gerektiği düşüncesi hakimdi. Doğadan referans aldıkları asimetrik kompozisyonları bu çağın her ürününde görmemiz mümkün. Asimetrik kompozisyonlarda bir denge arayışındalar. Bir tür
14
yaşama sevincini vurgulamaya çalışıyorlarda diyebiliriz. Her şeyin tasarlanmış bbir bütün olması gerektiği düşüncesi total work of art yaratma çabasındaydılar.
Walter Crane, Printed season ticket, 1890, England. Victoria and Albert Museum, London
Arts&Crafts akımı ile temel farkı endüstriye savaş açmamalı diyebiliriz. Endüstri kentinin Art Nouveau ile kompanse edilebileceği kanısındaydılar. Bozulan dünyanın tasarımla kurtarılabileceği görüşü hakimdi. Sıfırdan yeni bir dil oluşturması açısından bu akımı modernin öncüsü olarak tanımlamamız mümkündür. Almanya’da Jugendstil, Viyana’da Secession olarak yansımış ve Gaudi’nin işlerinde önemli bir yer edinmiştir. Tıpkı Arts&Crats gibi Art Nouveaunun sonunun gelme sebebi çağın ruhuna tam olarak cevap veremesi ve tekrarlanmayan subjektif ögeleriyle endüstri çağının gereksinimlerini karşılayamaması olmuştur.
William Morris and Philip Webb Red House, Bexleyheath, England, 1860
15
America Frank Lloyd Wright Johnson Wax Headquarters
Frank Lloyd Wright Broadacre City
Sanayi devrimi ile Amerika’ da genişleyen tren ağlarının en önemli kesişim noktalarından birinde bulunuyordu Chicago. Tren raylarına ek olarak şehirde liman bulunması Chicago’yu dönemin en önemli ticaret kavşağına çevirdiği bir gerçek. Kurulan bu ticari ağın merkezinde olan Chicago’nun kentleşmesi ve siüetinin gökdelenlerle kaplanması çok uzun sürmedi. Asansörün icatı ve yapılarda çeliğin kullanımının artmasıda bu gelişime çok büyük katkı sağladı. Bu şehirleşme ilk olarak Loop olarak isimlendirilen kentin tarihi merkezinde başladı ve günümüz modern mimarinin vazgeçilmez unsurlarından biri olan Chicago Frame ortaya çıktı. Chicago’da Richardson, Sullivan gibi önemli mimarların gökdelen tasarımları öne çıkıyordu. Bu yapılar genellikle klasik bir sütun gibi üç parçalı şekilde inşaa ediliyorlardı. Ayrıca Louis Sullivan Amerika’nın kendine ait bir stili olması gerektiğini savunur. Sullivan forms follows function sözünden binaların varlık amacının formu belirlemesi gerektiği neoklasik hazır formların kullanılmaması gerektiğini anlıyoruz. Sullivan’ ın mimarlığı Wright’ın organik mimarlığına ilham olmuştur.
Frank Llyod Wright
Frank Lloyd Wright Kaufmann House, also known as Fallingwater
16
Frank Lloyd Wright yapılarını tasarlarken gesamkunstwerk düşüncesi ile masa, sandalye ve kapı kollarına kapar tasarımlar yapmıştır. Wright’ın bu davranışlarını Arts&Crafts akımı ile ilişkilendirebiliriz. Bir dönem Japonya’da bulunan Wright’ın işlerinde bu izleri görmek mümkündür. Flowing spaces düşüncesi ile birbirine akan mekanlar yaratma isteği çok net bir biçimde algılanabilmektedir. Wright ayrıca yapının kolon ve kirişlerinden oluşan gridleri malzemenin doğasına the nature of the material dayandırdığını vurgulamıştır. Wright evleri daha iyi ışık alması için T planlı çizerken ofisleri ise tam tersi olarak çevresi tamamen kapalı çatıdan bir atrium sayesinde ışık alıcak şekilde tasarlamıştı. Wright’ın şehircilik üzerinede çalışmaları olmuştur ve bunun sonucunda Broadacre City projesi ortaya çıkmıştır. Bu şehir planında Garden City etkileri görebilmek mümkündür.
Vienna Secession
Egon Schiele Self-Portrait with Chinese Lantern Plant,1912
Avrupa’nın her köşesinde olduğu gibi Viyana’da da devrim rüzgarları esiyordu ve yüzyılın sonlarına doğru bu durum Viyana’da ciddi bir entelektüel ortam ortaya çıkardı. Bu ortamın oluşmasında Wagner, Loos ve Freud gibi isimlerin çok ciddi katkıları olmuştur. Viyana’yı Paris’e benzetmek için sur duvarlarının izlerine yerleşen Ringstrasse’nin etrafına devletin modern kurumları yerleştirildi. Viyana burjuvasının aristokrasiye özenmesiyle birlikte daha önceden sadece saraya ait olan opera, tiyatro gibi kültürel oluşumlar artık halka erişebilmeye başlamıştı. Viyana’nın bu kendine özgü durumu onları mimarlıkta yeni bir dil arayışına sürükledi. Bunun sonucunda Art Nouveau’yu Viyana’da Secession olarak görmeye başladık. Klasik sanata daha çok önem veren ve yeniliğe kapalı olan Viyana Sanat Okulu’ na tepki olarak Secession doğmuştur. Secession tıpkı Arts&Crafts ve Art Nouveau gibi endüstri ürünlerinin kalitesizliğini gidermeyi amaçlamıştır. Böylelikle Viyana yeni bir mimari dile sahip olmuştur. Art Nouveau gibi detaycı ve insani hazza dayanır fakat onun kadar ısrarcı değildir bu akım.
Gustav Klimt The Kiss, 1908-1909
Adolf Loos Viyana’da Secession’un dışında olmasına rağmen Adolf Loos mimarlığın entelektüel ortmına çok büyük katkıda bulunmuştur. Ornament is Crime isimli yazısında modern dünyanın algılanmasında Art Nouveau’nun sonradan uydurulmuş olan dilinin çok büyük bir engel olduğunu anlatmaktadır. Gesamkunstwerk anlayışını çok gereksiz bulur ve bırakınız insanlar evlerini kendi zevksizlikleriyle doldursunlar sözünü söyler. Loos konut projelerinde mekanın tek seferde tamamı görünen fakat deneyimlenemeyen iç içe geçmiş mekanların ilişkisini kurar ve bu raumplan olarak tanımlanır. Adolf Loos Looshaus
17
Ulrich Conrads Programs and Manifestoes on 20thCentury Architecture Adolf Loos Ornament and Crime Süsleme ilk çağlardan beri insanların zanaat olarak gerçekleştirdikleri bir eylem. Çalıştığı alanda tamamen nitelikli bir kişinin emeğine dayalı el becerisi ve ustalık gerektiren bir şeydir. İlk çağlarda insanların buna vakit ayırmaları aslında çok şaşırılacak bir durum değil fakat sanayi devrimi ile değişen dünyada bir kişinin böylesine emek harcaması aslında o kişinin bir çok şeyi kaçırıyor olmasına yol açacak duruma getirmiştir. Loos’a göre süsleme çağ dışıdır ve modern insanın asla tercih etmeyeceği bir şeydir. Zaman her geçen gün daha değerli hale geliyor, bu yüzden Loos aslında zamanımızı neden boşa harcadığımızı tartışıyor. Süsleme emek, para ve malzemenin israfına yol açmaktadır. Süsleme yapılmadığı durumda üretim süreci kısalacak, kazanç artacaktır. Çağdaş insan zamanın ne kadar değerli olduğunu farkettiği anda süsleme yapmayı bırakır. Loos’ a göre modern insan tüm süslemelerden kurtulmalıdır ve yeni süslemeler icat etmemelidir. Süsleme belirli bir kültür seviyesine gelmiş hiçbir insanın zevkine hitap etmez. Bunun aksi durumlarında ise insanların süsleme ve dekorasyonla kurdukları ilişki artar. Simmel’ e göre ise süs sosyal gücü ve kişisel itibarı temsil eder. Süs bir gösteriş aracıdır ve bu nedenle işlevsel olması mümkün değildir. Loos’ un entellektüel birikime sahip süssüz ve gösterişten uzak bireyi ile Simmel’ in sözlerini karşılaştırınca benim gözümde şu günlerde hepimize çok tanıdık gelecek olan bir durum beliriyor. Bir tarafta bin odalı saraylar, altın varaklı koltuk takımları ve binbir çeşit işlemeye sahip perdeler varken diğer tarafta bu duruma çok tezat bir şekilde gösterişten ve süsten uzak yaşayan bireyler… Süsleme geliştirilebilmiş veya geliştirilebilecek bir şey değil, çünkü sadece zaman içinde materyalleri değişerek kendisini tekrarlıyor. Aslında tamda bu yüzden bir geleceği yok. Modern çağda süslemenin yerini sanat almıştır. Güzelliği süsleme ve dekorasyonda değilde formda aramak günümüz insanının uygulaması gereken bir davranıştır. Günümüz insanı ne kadar bu şekilde davransa bile şu an işlevsel olan bir şey, ilerleyen zamanlarda değişen ihtiyaçlar ve gelişen teknoloji ile birlikte fazlalık olarak tanımlanabilir diğer bir deyişle süs olarak tanımlanabilir. Fakat bu durum kültürel evrimin gerisinde kalan bireylerin sorunu olacaktır.
18
France Le Corbusier
Le Corbusier Ville Radieuse
Le Corbusier, mimarlığı Perret ve Behrens gibi ustalardan öğrenmiştir. Le Corbusier sıklıkla makineler çağında yaşadıklarına vurgu yaparak mimarlığında bu çağa ayak uydurabilmesi için içinde yaşanan evin bir makine olarak düşünülmesi gerektiğini savunuyordu. Oluşturduğu beyaz, kübik yapılarda malzemeye önem vermeden onları beyaza boyayarak binaları soyutlanmış ideal objeler olarak düşünürdü. Yapılarını süsten tamamen arındırarak mimari elemanları birer sanat öğesi olarak kullanmaya başlamıştır. Sanayi sonrası toplumların getirdiği konut sorunlara çözüm arayışından hiç kopmadı ve çözümler üretmeye çalıştı. Bunlardan birisi olarak Le Corbusier’in evleri beş prensip taşıyordu bunlar; serbest plan, serbest cephe, bant pencereler, pilotiler ve çatı bahçeleriydi. Bu ilkelerin evrensel bir geçerlilik kazanması gerektiğini düşünüyordu. Le Corbusier bu ilkelerini neredeyse kusursuz bir şekilde bizlere Villa Savoye ile aktarmıştır. Cepheyi serbestleştirebilmek için kolonları cepheden içeri çekmiştir ve bunun sonucunda cephe tasarımı strüktürden bağımsız bir hale bürünmüştür.
Le Corbusier Unite d’Habitation
Le Corbusier Rusya’da Hindistan’da farklı iklimlerle karşılaşmasının ardından bu beş prensibin her zaman geçerli olamayacağının farkına varmıştır. Yapıların birer makine gibi olmaları gerektiği düşüncesini bir kenara bırakar doğa ile makineler arasında bir denge yakalamaya çalışmıştır. Transatlantikten esinlenerek tüm şehri içine alabilecek bir bina tasarlama düşüncesiyle Unite d’Habitation’ı tasarlamıştır. İdeal insan ölçülerini standartlaştırarak Modulor kitabını yazmıştır. Le Corbusier Villa Savoye
19
Germany Bauhaus, Weimar
Fransızların aydınlanma hareketleri Almanya’da rahatsızlık vermeye başladı ve Almanlar kültürel kimlik arayışı içerisine girdiler. Fransızların geliştirdiği zivilisation kavramına karşılık olarak kultur kavramını geliştirdiler.
Deutsche Werkbund
Walter Gropius Bauhaus, Dessau
Almanyanın dış pazardaki etkisini arttırmak için toplanan bu oluşum mimarlar, şirketler, bürokratlar ve gazetecilerden oluşan multidisipliner bir yapıya sahipti. Bu yapı içerisinde Muthesius sanatçıları gerçek dünyadan kopararak onlara bir Ortaçağ ortamı yaratmak ve ürünleri standardize etmek istiyordu. Eğer ürünler standardize edilmez ve bireysel ihtiyaçlara göre tasarım yapılırsa ürünler ihraç edilemezdi. Yapı içerisinde bulunan Van de Velde istem tersi görüşü savunuyor sanatçıların gerçek dünya ile iç içe olmaları gerektiğini düşünüyordu. Werkbund’u belirli bir tipten ibaret kılmanın yaratıcılığı öldüreceğini düşünür ve onun için yaratıcılıktan uzaklaşan bir sanatçı çağın ruhunu anlayamazdı. Tamda bu dönemde patlak veren savaş yapının Muthesius’un düşüncelerince hareket etmesine neden oldu.
Expressionism
Walter Gropius, Adolf Meyer Fagus Factory
Modern toplumlarda insanlar duygularını zihinleriyle bastırırlar ve kalplerinin değil akıllarının sesini dinlemeye başlarlar. Bunun yarattığı yabancılaşma ve bu yabancılaşma ile başa çıkma düşüncelerinden birisidir ekspresyonizm. İnsanın duygularını açığa vurmasını sağlar. Ekspresyonizmi diğer modern akımlardan farklı kılan şey modernleşen dünyanın sorunlarına odaklanmasıdır. Taut ve Gropius mimarların ev sahipliğinde sanatın tüm dallarını kapsayan bir birlik kurarlar. Sanatçıların galerilere kapanmaması sanatın gerçek hayattan kopmaması için uğraşırlar. Fikir ve sanatın konuşulup paylaşılabileceği bir kamusal alan yaratma çabası vardı. Daha sonra bu ilkeler ile Bauhaus’u kurdular. Alman ekspresyonizmini Hollanda ekspresyonizminden ayıran temel unsur Almanların daha katı bir ifade biçimine sahip olmalarıdır.
Baushaus Van de Velde çeşitli zanaatkarlar ile birlikte Weimar’da Bauhaus’u kurar. Kuruluş amacı olarak sanat, eğitim ve endüstriyi bir araya getirmeyi hedefler. Endüstri ürünlerinin kalitesizliğine bir çözüm arayışıdır. Öğretmen öğrenci ilişkileri yerine Ortaçağ toplumunu andıran usta çırak ilişkisini benimserler okulda. Okulun Weimar’dan Dessau’ya taşınmasıyla birlikte okulun başına Gropius geçti.
New Objectivity Savaş sonrası dönemde ortaya çıkan yoğun konut ihtiyacına çözüm arayan Almanlar ifadeyi bırakıp nesnelliği öne çıkaran yeni nesnellik kavramını türettiler. Frankfurt School bu bağlamda önemli bir yer edinmiş-
20
tir. Existence minimum ilkesinden hareketle belirlenen standartlar çerçevesinde en az çabayla en çok verim sağlanması amaçlandı. Mekanın en verimli nasıl kullanılabileceği üzerine araştırmalar yapıldı.
Ludwig Mies van der Rohe Neue Nationalgalerie
Ludwig Mies van der Rohe Mies Berlage’nin mimarlığı art of building olarak görmesi ve zanaatı içermesinden çok etkilenmiştir. Mies malzemeyi iyi tanıyor, gerekli yerlede işçiliğe çok önem vererek kullanıyordu bu durum onun yapılarında malzemeyi bir süsleme haline getiriyordu. Modern hayatın geçiciliği ve değişme isteğine karşı çözüm olarak mekanı boşaltmak gibi bir düşüncesi vardı. İhtiyaçların zamanla değişip mekanların işlevsiz kalabileceğinin farkındaydı. Birden fazla ihtiyaca karşılık verebilmek ve değişime ayak uydurabilmek için total space anlayışını benimsemiştir. Lake Shore Drive apartmanlarında dikdörtgen prizmanın olabildiğince mükemmelleşebilmesi üzerine çalışmıştır. Farnsworth House ile less is more anlayışını güzel bir biçimde bizlere örneklemiştir. Berlin’de bulunan Neue Nationalgalerie ile taşıyıcı unsurları yapının dışına alarak içeriyi tamamen değişen ihtiyaçları karşılayabilecek şekilde tasarlamıştır.
Ludwig Mies van der Rohe Farnsworth House
Ludwig Mies van der Rohe Lake Shore Drive Apartments
Ludwig Mies van der Rohe Seagram Building
21
Avant-Garde Movements of the Early 20th Century Edvard Munch The Scream 1910
Avangart akımlar ideal güzelliğin peşinde olmayan, gelenekten ve akademiden uzak sanat akımlarıdır. Metropol hayatının bir sonucu olarak ortaya çıkan bu akımlar insanları kendi dilleri hakkında düşünmeye teşvik etmiştir. Sanatın kurumsallaşmasına karşı durarak galerilere kapatılmış sanatı yeniden sokakla buluşturmak amacındadırlar.
Holland H.P. Berlage Hollanda’da modern hareketi başlatmıştır. Tasarladığı Güney Amsterdam planı Hollandalıların az yerleri olması ve bunu tasarruflu kullanmaları düşüncesini benimsiyordu. Yapıların kendisinde olmayan yapıştırma süsleri reddedip eski stilleri taklit etmeyi utanç kaynağı olarak görüyordu.
De Stilj
Piet Mondrian Grande composizione A con nero, rosso, grigio, giallo e blu 1919 - 1920
Berlage’yi ekspresyonistlere göre daha soyut yorumlarlar ve gesamkunstwerk anlayışını savunurlar. De Stilj, fütürizm ve kübizimden etkilenmiştir. Mimarlık anlayışında ise bina hareketin her anında farklı bir perspektif sunmalıydı. Yeni bir form dili yaratarak bir çok farklı alanda kullanılmıştır. Rietveld tarafından tasarlanan Schroder House De Stilj akımının motto binası olmuştur. Hollanda’nın mekanı ekonomik kullanma geleceğine uyar. Mobilyalar ile aynı dilde tasarlanması yapıların tekrarlanabilirliğini zor kılar ve bu sebeplede modern dünyanın ihtiyaçlarını karşılamakta eksik kalır.
Dutch Expressionism
Piet Mondrian Grande composizione A con nero, rosso, grigio, giallo e blu 1919 - 1920
Ekspresyonistler modern insanın modern dünyaya adapte olması sırasında yaşadığı endişeyi yansıtıyorlardı. Hollanda Ekspresyonizminin en çok bilinen örneği Edward Munch’ın The Scream isimli tablosudur. İnsanlar için böyle endişe ve kaygılar daha çok yenidir. Avangart hareketler yeni olanı kutlarken ekspresyonistler modern dünyanın sorunlarını ve sınırlarını ortaya koymuştur.
Italy Futurism Fütüristlere göre günlük hayatta devrim yaratan teknolojik gelişmeler kendi kültürünü yaratır. Şiddet, yıkım, hız, gençlik ve teknolojiye dayanan bu kültür metropoldeki yaşam tarzının bir sonucudur. Bütün hayatı makineleştirecek insanın doğaya karşı kazandığı zaferin keyfini yaşamak istiyorlardı. Onlar için doğa veya tarih yoktur hayatın mekanikleşmesi total mechanization of life düşüncesi vardır. Resim ve heykellerin aksine mimarlıkta bir örneği yoktur ancak Richard Rogers, Nicholas Grimshaw gibi High Tech yapılar tasarlamış mimarların üzerinde etkisi olduğu bir gerçektir.
22
Russia
Kazimir Malevich Suprematism, 1915
Constructivism Rus Fütürizminin örneklerini daha çok edebiyatta görmekteyiz. İtalya ve Rusya gibi geç modernleşen ülkelerde fütürizmin böylesine yayılması tesadüf değildir. Devrim ruhu modern hareketlerde sürekli tetikleyici bir unsur olmuştur. Konstrüktivizm Rusya’da Fütürizm akımının içinden varolmuştur. Konstrüktivizm, mimarlığın kurucu öğesi olarak formu değil de konstrüksiyonu kabul eder. Ruslar bu sanat akımlarıyla birlikte aristokrasiden burjuvaya inen sanatı halka kadar indirmenin peşindedir ve bunun için geçici ve mobil sirk ve tiyatrolar düzenlerler.
Umberto Boccioni Carica di lancieri,1915
Umberto Boccioni Unique forms of continuity in space, 1913
Vladimir Tatlin Model of the Monument 3rd International, 1920
23
REFERENCES
Benjamin, W. and Eiland, H. (2003). The arcades project. Cambridge, MA: The Belknap Pr. of Harvard Univ. Pr. Summerson, J. (2011). The classical language of architecture. London: Thames & Hudson. Berman, M. (2010). All that is solid melts into air. London: Verso. Giedion, S. (2008). Space, time and architecture. Cambridge, Mass.: Harvard University Press. Conrads, U. (1964). Programs and manifestoes on 20th-century architecture. Cambridge, Mass. Google Arts & Culture. (2020). The Kiss - Gustav Klimt - Google Arts & Culture. [online] Available at: https://artsandculture.google.com/asset/the-kiss-gustav-klimt/HQGxUutM_ F6ZGg [Accessed 20 Jan. 2020]. Google Arts & Culture. (2020). The Scream - Edvard Munch - Google Arts & Culture. [online] Available at: https://artsandculture.google.com/asset/the-scream-edvard-munch/ eQFdRTFKDtVQ1A [Accessed 20 Jan. 2020]. Google Arts & Culture. (2020). Self-Portrait with Chinese Lantern Plant - Egon Schiele - Google Arts & Culture. [online] Available at: https://artsandculture.google.com/asset/self-portrait-with-chinese-lantern-plant-egon-schiele/lAGS1DQVHQVm6Q [Accessed 20 Jan. 2020]. the Guardian. (2016). Story of cities #14: London’s Great Stink heralds a wonder of the industrial world. [online] Available at: https://www.theguardian.com/cities/2016/apr/04/ story-cities-14-london-great-stink-river-thames-joseph-bazalgette-sewage-system [Accessed 19 Jan. 2020]. Phillips. (2020). Vladimir Tatlin: ‘Monument to the Third International’. [online] Available at: https://www.phillips.com/article/43416956/vladimir-tatlin-monument-to-the-third-international [Accessed 20 Jan. 2020]. Moma.org. (2020). de Stijl. [online] Available at: https://www.moma.org/collection/ terms/29 [Accessed 20 Jan. 2020]. Tate. (2020). De Stijl – Art Term | Tate. [online] Available at: https://www.tate.org.uk/art/ art-terms/d/de-stijl [Accessed 20 Jan. 2020]. Encyclopedia Britannica. (2020). Brooklyn Bridge | History, Construction, & Facts. [online] Available at: https://www.britannica.com/topic/Brooklyn-Bridge [Accessed 20 Jan. 2020].
24
25