Cussos

Page 1

ek İrİından bİr çeyr ar şl ku et bb ha gİbİ, İnİz; hanİ Mu sarıcık bİr top k, cü çü kü Cİvcİvlerİ bİlİrs Ve e! anaç tavudır çoğu nedens an oraya, İlle kİ ad or cedİrler… Sarı ne sİ çe İş k bedenşüverecekm daha; o küçücü y şe r Bİ sankİ her an dü . er rl ğı taşı varlanır gİde e “anne”den, da rs le üş şm ğun ardı sıra yu dü ı büyür çığlık ses, bİr de uzak r yaşama çığlığ bİ lerİnden çıkan İ, ek öt ar şl er ya da bİze adan ba çabuk büyümezl ve k tutar. Bİrİ susm ço e nc rİ cİvİldedİkle çığlığa… Ne kİ şünü kurı günlerİn dü öyle gelir! la ak ac ay ğm sı da kümese büyüseler, Bİr sabah, tam rin; büyüseler, le İv vc cİ n zı sı yüseler an … evet evet, rarken sen, bü uçsalar dahası a! büyüseler, asalar yere göğe; İçİn İçİne sığar mı? Yoks uçsalar… sığm

top.com.tr

9 786055 742744

ISBN 978-605-5742-74-4

büyüseler…


— Dayıcığım, ondan bana birazcık veremez misin? — Etkilerini tam olarak bilemiyorum. Karışımındaki bazı maddelerin oranlarını yeniden düzenlemem gerek. Şimdilik sadece hayvanlar üzerinde deniyorum. — İyi ya dayı, ben de civcivlerimde denerim. — Bak evlat, bu ilaç genetik şifre üzerinde etkili. — Ne olur dayıcığım, lütfen... Birazcık da olsa veremez misin? — Oğlum, sanırım anlatamadım! Tehlikeli, diyorum. — Dikkatli olurum dayıcığım, birazcık... 10


Girgin, öylesine üsteledi ki bir tek kendini yerlere atıp tepinmediği kalmıştı. Dayısı bunca ısrarın önüne geçemedi. Girgin üzülsün istemiyordu. ‘Keşke bu ilaçtan hiç söz etmeseydim.’ diye geçirdi içinden. Girgin ağlamaklı bir sesle sürdürdü konuşmasını: — Biricik dayım benim; ne olur, kırma beni! Profesör derin bir soluk aldı. Dizlerinin üzerine çöktü. Girgin’i omuzlarından tuttu: — Peki Girgin, kasabaya dönerken küçücük bir şişe veririm. — Yaşasın! Aslan dayım benim! — Yalnız unutma, haftada bir ölçek kullanacaksın! — Anladım dayıcığım, haftada bir ölçek. Girgin, tatilini kısa kesti. İlacı kaptığı gibi evin yolunu tuttu. Evde kimseye ilaçtan söz etmedi. Kümesin kapısını açınca, ‘İyi ki şu ilacı getirmişim. Benim yaramazlar bıraktığım gibi küçücük.’ diye geçirdi içinden. Akşam olmak üzereydi. Günün yorgunluğuyla erkenden yattı. Sabah gözünü açar açmaz avluya koştu. Kümesi boşalttı. Tavukların su kabını alıp 11


Günün nasıl geçtiğini anlamadık. Hava kararmaya başladı. Ben her zamanki tüneğime yerleştim. Anaç tavuk da peşindeki civcivleri kanatlarının altına toplayıp bir köşeye çekildi. Alacakaranlık bir akşamdı. Dolunay, avludaki dut ağacının gölgesini düşürüyordu yere. Gecenin bir vakti kemiklerimin kütürdediğini hissettim. İçimden gelen bir güç beni durmadan şişiriyordu. Ne olduğunu anlayana kadar vücudum iki katına çıkmıştı bile. Bu büyüme, bir balonun şişmesinden farklıydı. Kaslarımız ve kemiklerimiz de büyüyordu. Gözlerimiz, gagamız, kuyruğumuz… 20


Bedenlerimiz kütürdemeye başlayalı iki saat olmuştu. Artık, kümese sığmıyorduk. Güçlendiğimizi de hissediyordum. Bir an evvel kümesten çıkmalıydık. Kapıya yaklaştım. Tüm gücümü toplayıp bir gaga vurdum. Kapı, menteşelerinden söküldü. Şaşkınlık içinde etrafa bakınan kümes sakinlerini dışarı çıkmaları konusunda uyardım. Galiba beynimiz de büyümüş, o saf halimizden eser kalmamıştı. Eskiden kümes başımıza yıkılsa dışarı çıkmak aklımıza gelmezdi. Tam zamanında çıkmışız. Biraz daha geciksek kümes kapısı çıkmamız için yeterli olmayacaktı. Evin geniş avlusundaydık. İlk şaşkınlığı atlattıktan sonra herkes çevremde toplandı. Yeni bir hareket için işaretime bakıyorlardı. Bir süre avluda beklememizin doğru olacağını söyledim. Büyümemiz devam ediyordu. İbiğim kocaman olmuştu. İşte o dakikadan sonra bana Babaibik demeye başladılar. Yarım saat kadar avluda bekledik. Artık oraya da sığmıyorduk. Bu arada çocuklar da sabırsızlanıyordu. Bu sabırsızlıktan evin kedisi de nasibini aldı. Çocuklardan biri, daha bir gün önce kendisini yemeye çalışan kediye sert bir gaga vurdu. Zavallı kedi neye uğradığını anlayamadı. “Miyaaav!” diye bağırıp gözden kayboldu. 21


Koyun Avı

Cüssolar, ormanın içinde rahat edemeyince zorla da olsa ilerleyip ormanı geçmişler ve bir vadiye yerleşmişlerdi. Burası onlar için biçilmiş kaftandı. İnsanlar buraya seyrek uğrarlardı. Bu sessiz vadide, derme çatma koyun ağılları ve buradaki işlerle ilgilenen çobanlar bulunurdu. Havanın güzel olduğu günlerde koyunları vadinin sırtlarındaki düzlüklere bile çıkarırlardı. Kışınsa hepsi kasabaya çekilirdi. 30


Cüssolar koca gövdeleriyle ne yapacaklarını bilmez haldeydiler. Yılanı bir öğünde bitirmişler, yeniden acıkmışlardı. “Ah, ah!” diyorlardı. “Eskiden ne rahatmışız. Küçücük bir solucan, birkaç tohum, bir avuç mısır karnımızı doyurmaya yeterdi. Şimdi doymamız ne zor! Galiba sonunda birbirimizi yiyeceğiz.” Uzaklardan koyun sesleri geliyordu. Cüssolar kulak kabarttılar. Bu sesi kasabadan tanıyorlardı. Onların yaşadıkları evde de birkaç koyun vardı. Hem koyunlar solucanlardan büyük sayılırdı. Melemeleri işittikçe ağızları sulandı. Ancak koyun sürüsüne gündüz gözüyle saldıramazlardı. Bu arada, vadi boyunca akan sudan balık yakalamaya başladılar. Cüssolar, balıklarla uğraşırken akşam oluverdi. O kadar balık avlamalarına rağmen doymamışlardı. Bir an önce daha okkalı bir şeyler yemeliydiler. Koyunlara saldırmaktan başka çareleri kalmamıştı. Bu iş için seçilen üç Cüsso, hava kararır kararmaz ağılın yolunu tuttu. Akarsu boyunca ilerlerken ara sıra başlarını suya daldırıyorlardı. Üzerlerine çöken uykudan kurtulmanın başka bir çaresini bulamamışlardı. Ne olursa olsun uyumamalıydılar. Sabah, çobanın kendilerini ağılın önünde uyur halde bulması hiç hoş olmazdı. 31


— Asım abi delirdin mi sen? Hiç horozlar koyun çalabilir mi? Asım komik duruma düştüğünün farkındaydı. Yoksa akşam hayal mi görmüştü? Bir karış çocuklar bile ona inanmıyordu. Kasabalıyı buna nasıl inandıracaktı? Yine de çocukları uyarmak istedi: — Oğlum benden söylemesi. Ormanda koca horozlar yaşıyor. Kendinize dikkat edin. Çocuklar işi dalgaya vurdu: — Asım abi sen korkma. Biz onlara kızarız. Sonra da koşarak uzaklaşırlarken Asım, yerden kaptığı taşı arkalarından fırlattı. — Sizi hergeleler, inanmazsanız inanmayın. Ne haliniz varsa görün! Asım'ı epey kızdırmışlardı. Bu iş ortaya çıkacak mıydı acaba? Belki de kasabalı, Asım'a inanmayacaktı. Çocuklar telaşla evlerinin yolunu tuttular. Kasabalı bu işi öğrenmeden bir çözüm bulmalıydılar...

42


Büyük Sır

Cüssolar uçma işiyle uzun bir süre uğraştılar. Uçmak, hayatta kalmaları için son şanslarıydı. Eğer başaramazlarsa vadinin bu köşesinde açlıktan kırılıp gideceklerdi. Belki ölmeden önce bir iki köy baskını yapacaklardı, o kadar. Uçuş çalışmalarından sıkılanlar: “Olmuyor işte, olmuyor!” diye söyleniyorlardı. Babaibik, “Olacak evlatlar, ha gayret.” diye onları cesaretlendiriyordu. Bu sözlerden sonra hırsla kanat çırpan Cüssolardan üçü, önce birkaç saniye, sonra birkaç dakika, en sonunda da istedikleri kadar havada kalmayı başardı. Diğerleri belki kanatlarının yapısından, belki de tembelliklerinden 43


Uçan Cüssoların her biri kendi balığının bir köşesinden yemeye başladı. Doymanın ne demek olduğunu neredeyse unutmuşlardı. Şimdi midelerini doldururken bu hissi yeniden hatırlıyorlardı. Dalgın bir halde yerken bir Cüsso duraklayıp kafasını kaldırdı. Kendini kaptırmış bir halde balıklarını parçalayanlara seslendi: — Heeey, yeter! Biraz daha yersek diğerlerine ancak iskelet kalacak. — Ne yapalım, onlar da kemikleriyle idare ederler. — Yapma! Onlar bizim kardeşlerimiz. — Peki peki, hadi toparlanalım o zaman. Uçan Cüssolar doyar doymaz yeniden havalandılar. Yükleri de biraz hafiflemişti. Şimdi masmavi gökyüzünde, gagalarındaki yükle daha kolay ilerliyorlardı. Uzun bir yolculuktan sonra vadiye yaklaşıp alçaldılar. Yere bir helikopter gibi tozu dumana katarak inebildiler. Açlıktan kıvranan Cüssolar, onlar iner inmez balıklara saldırdılar. Kısa sürede geriye balık iskeletleri kaldı. Cüssolar uzun süredir ilk defa doyduklarını hissettiler. Bu büyük balık avını -getirenler dışında- tüm Cüssolar beğenmişti. Herkes Uçan Cüssolara teşekkürlerini sunuyordu: 48


— Gagalarınıza sağlık arkadaşlar, kanatlarınıza sağlık. — Afiyet olsun. — Şimdi yemeği yedik, anlatın bakalım yolculuk nasıl geçti, uçmak nasıl bir duygu? — Uçmak güzel, büyük su güzel, balığı yakalamak heyecan verici. Bir tek getirmesi sorun. — Öyledir, kolay mı koca balığı getirmek? — Yolda yakıt ikmali niyetine balık yemesek gelemezdik. — Sağ olun arkadaşlar. Çok önemli bir iş başardınız. Uçan Cüssolar biraz da sitem ettiler: — Siz de sağ olun; ancak herkes uçmayı öğrense de hep birlikte sağ olsak daha iyi olacak. Cüssolar karınları doymuş bir halde akarsudan kana kana içtiler. Şimdilik hepsi de açlığın ne demek olduğunu unutmuştu.

49


‹lk Aflama

Girgin, Vira ve Zeren sabah erkenden uyanıp bir araya geldiler. Girgin, arkadaşlarına dayısından bir miktar ilaç aldığını söyledi. Çocuklar bu habere çok sevindiler. Vira, “İlacı Cüssolara içirmeye ne zaman gidiyoruz?” diye sordu. “Önce bir deneme yapmalıyız.” dedi Girgin. — Vallahi benim üzerimde deneme de. — Aslında iyi olur, biraz zayıflarsın. — Yok, yok. Böyle iyiyim. — Ben Cüssolara yaklaşma denemesinden söz ediyorum. Yoksa dayımın ilacına güvenmem mi? Nasıl büyüttüyse öyle de küçültecektir. 62


— İlle de bu yaklaşma denemesini yapmak zorunda mıyız? — Kesinlikle, ilacı ziyan edemeyiz. Öncelikle yaklaşıp yaklaşamayacağımızı, ilacı nereye dökeceğimizi görmemiz gerek. — Desene, Cüssoları yakından göreceğiz. — Aynen öyle. — Peki, ne zaman? — İsterseniz bugün. — Bence de beklemenin anlamı yok. Üç kafadar her zamanki yolu kullanarak önce ovayı, sonra da ormanı geride bıraktılar. Vadiyi gözleyebilecekleri bir yere gelmişlerdi ki telaşla birbirlerine baktılar. Vadide Cüssolardan eser yoktu. Korkuyla birbirlerine baktılar. “Yoksa ormana mı girdiler?” diye sordu Zeren. “Hemen korkmayın. Birazdan anlarız.” dedi Girgin. “Sakin olmalıyız. Bana kalırsa fazla uzaklaşmamışlardır. Öyle olsa kasaba çalkalanırdı. Bence yine buralarda bir yerlerdedirler.” — O zaman neredeler? Girgin, vadinin yanında yükselen dağın eteğine bakarken dondu kaldı. Arkadaşlarını çekiştirip: 63


ilaçlı mısırları yedikçe çocuklar yumruklarını sıkıp; “Yaşasın!” “Oh oh için bakalım, birazdan görüşeceğiz…” diye fısıldıyorlardı. Uzun bir süre hiçbir şey değişmedi. Cüssolar; yediler, içtiler, yerlerde yuvarlandılar, eşelenip oynadılar. Çocukların sabahki heyecanı kayboldu. Telaş ve korkuyla mağaradan uzaklaştılar. Cüssoların onları fark etmeyeceği bir yere saklanıp beklemeye koyuldular. Güneş tam tepelerindeydi ki bir gıdaklamayla kendilerine geldiler. Mağaranın önünde şaşkın şaşkın dolaşan anaç tavuğu ilkin Zeren fark etti. Çığlık çığlığa seslendi: — Hey, küçüldüler! Yaşasın! “Tüh! Nasıl küçüldüklerini göremedik.” dedi Vira. Zeren mağaranın girişini tuttu. Girgin ve Vira hepsini teker teker yakalayıp kafese koydular. Girgin, üç Cüsso’nun eksik olduğunu belirtti. Girgin, Vira ve Zeren tahta kafesin kapısını kapatıp mağaranın içinde kayıp Cüssoları aramaya başladılar. “Geh bili bili, geh bili bili!” diye sesleniyorlardı. Seslerinde korku vardı. Ya kayıp olduğunu düşündükleri Cüssolar mağaranın bir köşesinden karşılarına çıkarsa!

72


Son Karflılaflma

Uçan Cüssolar, karınlarını doyurduktan sonra geceyi geçirecekleri ıssız bir ada bulmuşlardı. Sabah erkenden birer büyük balık yakalayıp yola koyuldular. Uzun bir yolculuktan sonra mağaranın bulunduğu bölgeye yaklaşıyorlardı ki aniden çıkan rüzgâr seyirlerini zorlaştırdı. Hedeften şaşarak kasabanın üzerine doğru sürüklendiler. Fırtınaya tutulmuş gemi gibiydiler. Kanatları yorulmuştu. Bütün çabalarına rağmen sürüklenmekten kurtulamadılar. Balıklar da gagalarından düştü düşecekti. İçlerinden biri 73


ek İrİından bİr çeyr ar şl ku et bb ha gİbİ, İnİz; hanİ Mu sarıcık bİr top k, cü çü kü Cİvcİvlerİ bİlİrs Ve e! anaç tavudır çoğu nedens an oraya, İlle kİ ad or cedİrler… Sarı ne sİ çe İş k bedenşüverecekm daha; o küçücü y şe r Bİ sankİ her an dü . er rl ğı taşı varlanır gİde e “anne”den, da rs le üş şm ğun ardı sıra yu dü ı büyür çığlık ses, bİr de uzak r yaşama çığlığ bİ lerİnden çıkan İ, ek öt ar şl er ya da bİze adan ba çabuk büyümezl ve k tutar. Bİrİ susm ço e nc rİ cİvİldedİkle çığlığa… Ne kİ şünü kurı günlerİn dü öyle gelir! la ak ac ay ğm sı da kümese büyüseler, Bİr sabah, tam rin; büyüseler, le İv vc cİ n zı sı yüseler an … evet evet, rarken sen, bü uçsalar dahası a! büyüseler, asalar yere göğe; İçİn İçİne sığar mı? Yoks uçsalar… sığm

top.com.tr

9 786055 742744

ISBN 978-605-5742-74-4

büyüseler…


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.