UMUT YAYIMCILIK VE BASIM SANAY‹ LTD. fiT‹ Yönetim yeri: Gureba Hüseyin A¤a Mah. ‹mam Murat Sok. No:14/1 Aksaray-Fatih/‹STANBUL. Tel: (0212) 531 48 53 FAKS: (0212) 621 61 33 Sahibi ve Yaz›iflleri Müdürü: Bar›fl AÇIKEL Bask›: Kayhan Matbaa ISSN. 1303-0078 ‹flçi-köylü internetteki yay›n hayat›na bafllad›. www.iscikoylu.org email: umutyayimcilik@superonline.com BÜROLAR ➧ KARTAL: ‹STASYON CAD. DÖRTLER APT. NO: 4/2 KARTAL, TELEFAKS: (0216) 306 16 02 Cep: 0 544 521 34 30 ➧ ANKARA: MEfiRUT‹YET MAH. KONUR SOK. NO: 14/24 KIZILAY/ANKARA TEL: (0312) 418 25 26 Cep: 0 535 562 33 72 ➧ ‹ZM‹R: GAZ‹OSMANPAfiA BULVARI, KOÇAfi ‹fiHANI NO: 87, DA‹RE:318 KONAK TELEFAKS:(0232) 441 93 09 Cep:0536 387 14 52 ➧ MALATYA: DABAKHANE MAHALLES‹, BOZTEPE CAD., BABACAN ‹fiHANI NO:9 KAT:1/16 MALATYA TEL: (0422) 325 78 13 Cep: 0 535 434 32 58 ➧ BURSA: GÜMÜfiÇEKEN CAD. ERKMEN ‹fiHANI, NO:7/21, HEYKEL, TEL: (0224) 224 09 98 Cep: 0 536 613 81 98 ➧ SAMSUN: KALE MAH., YUSUF KEFEL‹ ‹fiHANI, KAT: 6 NO: 9 , TEL: (0362) 435 64 57 Cep: 0 544 521 34 30 ➧ TURHAL: YAVUZ SULTAN SEL‹M MAH. TANRI-VERD‹ SOK. 19/15 2. NOTER YANI TURHAL/TOKAT TEL: 0356 276 37 20 Cep: 0533 414 65 54 ➧ MERS‹N: ÇANKAYA MAH. S‹L‹FKE CAD. ÜZÜM ‹fiHANI KAT :1 NO: 47 MERS‹N TEL: (0324) 238 06 89 Cep: 0 535 522 88 75 Yurtd›fl› Hesap Numaralar› Sema Gül Euro Hesab› Ziraat Bankas› ‹stanbul Aksaray fiubesi: 0 751 00 38 65 97 00 00 009 Emlak-Halk Bankas› Atatürt Bulvar› fiubesi: 00 238 041 Vak›f Bank Valide Sultan fiubesi: 401 20 35
PART‹ZAN’DAN Merhaba, Yeni bir say›m›zda daha sizlerle birlikteyiz. Bir sürelik bir gecikmenin ard›ndan yine be¤enece¤inizi umdu¤umuz çeflitli konularla beraberiz. Bu say›m›zda alt› çal›flmaya yer verdik. Bunlardan ilki “‹çinden geçti¤imiz süreçte dünyada ve Türkiye’de durum” ad›n› tafl›yor ve ad›ndan anlafl›laca¤› gibi son geliflmelere yönelik bir yaz›. Emperyalizmin yar›-sömürge ülkelere yükledi¤i görevlerin, derinleflen krizin “sürdürülebilir kriz” olarak kontrol alt›nda tutulmak istendi¤inin ifllendi¤i yaz›y› zevkle okuyaca¤›n›z› umuyoruz. Bunun d›fl›nda geçti¤imiz seçim sürecini ve sonuçlar›n› de¤erlendiren bir yaz›y› ve “Terörizm ve terör ile ekonomik krizdeki emperyalist sistemin amaçlad›¤› nedir” bafll›kl› bir çal›flmay› da sizlere sunuyoruz. Daha önceki say›lar›m›zda yay›nlad›¤›m›z “Parti ve Örgütlenme” dizisinin 7. bölümünü; ayr›ca dünya tarihinde efline az rastlan›r bir katliam olan 19 Aral›k hapishane katliam›na iliflkin ve F Tipi hapishanelere karfl› direnifli de¤erlendiren bir yaz› da bu say›m›zda yer al›yor. Bir di¤er yaz› da Rus Maoist Partisi taraf›ndan yaz›lan ve 23-26 Ekim tarihleri aras›nda Moskova’da Çeçenlerin gerçeklefltirdi¤i rehin alma eylemi ve sonras›nda Rusya devletinin gerçeklefltirdi¤i katliam vesilesiyle Çeçen sorununu iflleyen bir yaz›. Bu say›m›zla ayn› zamanda oldukça yo¤un geçen bir y›l› daha geride b›rakm›fl oluyoruz. Geçti¤imiz y›l bir yandan emperyalizmin sald›r›lar›n› yo¤unlaflt›rd›¤› bir y›l olurken bir yandan da genifl kesimlerdeki hoflnutsuzlu¤un artt›¤› bir y›l oldu. Dünya ve Türkiye topraklar› önemli geliflmelere sahne oldu. Önümüzdeki y›l içinde de daha zorlu günlerin ama ayn› zamanda flanl› günlerin bizleri bekledi¤ine inan›yor, bu vesile ile tüm halk›m›z›n yeni y›l›n› kutluyoruz. Dostlukla...
‹Ç‹NDEK‹LER ‹çinden geçti¤imiz süreçte dünyada ve Türkiye’de durum . . . . . . . . . . . . . .2 Seçim sonuçlar›na k›sa bir bak›fl . . . .14 “Hapishaneler savafl›n par›ldayan siperleridir” . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .20 “Terörizm ve terör ile ekonomik krizdeki emperyalizmin amaçlad›¤› nedir? . . . . . . . . . . . . . . . .28 Özgürlü¤ün dikenli yolu . . . . . . . . . . .35 Parti ve Örgütlenme 7 . . . . . . . . . . . . .42
2
PART‹ZAN 47/ Kas›m-Aral›k 2002
‹Ç‹NDEN GEÇT‹⁄‹M‹Z SÜREÇTE DÜNYADA VE TÜRK‹YE’DE DURUM
Bugün dünya devrimci ve komünist hareket içerisinde Maoistlerin hat›r› say›l›r bir güç olmalar› tesadüfi de¤ildir. Tam aksine bu, Maoistlerin s›n›f savafl›m› noktas›nda sahip olduklar› öngörü ve derin bir kavray›fl›n ürünüdür. Çünkü Maoistler sosyalizmde s›n›f savafl›m› konusunda bilinçliydiler ve “geriye dönüfller” sorununda haz›rl›kl›yd›lar. Dolay›s›yla SSCB, Çin ve di¤er ülkelerdeki ihanetler Maoistleri devrim mücadelesinde daha az etkiledi. ‹flte bugün Peru’da, Filipinler’de, Nepal’de, Hindistan’da ve Türkiye’de Maoistler önderli¤indeki Halk Savafllar›n›n kararl›l›¤›n› bu ideolojik zeminde aramak en do¤ru yaklafl›m olacakt›r.
‹çinden geçti¤imiz yüzy›l›n son çeyre¤inde emperyalistler ve iflbirlikçileri sald›rganl›klar›n› ve iç çeliflkilerini gizlemek için yaz›l› ve görsel medyalar› vas›tas›yla ilerici güçleri, dünya halklar›n› tam bir ideolojik bombard›mana tuttular. Bu ideolojik bombard›man›n argümanlar› ya da de¤iflmeyen sözcükleri “tek kutuplu dünya”, “yeni dünya düzeni”, “ideolojiler öldü”, “bar›fl”, “küreselleflme” vb. gerçe¤i çarp›tan, gizleyen yalanlard›. Oysa s›n›f savafl›m› hükmünü sürdürüyordu. Yani ezen ezilen çeliflmesi, toplumsal de¤iflimin motoru olan s›n›f savafl›m› gerçe¤i, emperyalizmin do¤as›nda var olan sald›rganl›k, haks›z savafl k›flk›rt›c›l›¤› tüm bu demagojik söylem aras›nda varl›¤›n› devam ettiriyordu. fiöyle bir haf›zam›z› yoklarsak emperyalistlerin “yeni dünya düzeni” masal›n› gündemlefltirdikleri 1990 bafllar›ndan bu yana bafl›n› ABD emperyalizminin çekti¤i bir k›s›m emperyalist haydutun Irak halk›na, Yugoslavya halk›na yönelik gerçeklefltirdikleri katliam› görüyoruz. Yani tarih,
Ortado¤u ve Balkanlarda haks›z savafllara tan›kl›k etmeye devam etti. Emperyalistlerin kendi ç›karlar› için uygulad›klar› “bölparçala-yönet” politikas› Balkanlar’da, Ortado¤u ve Kafkaslar’da sürdürülen bölgesel savafllar “küreselleflme aflamas›” ile de¤iflti¤i iddia edilen emperyalizm de¤iflmedi¤ini gösterdi. “Küreselleflme” emperyalizmin do¤as›nda vard›r. Lenin bu gerçe¤i flu saptamas›yla ifade ediyordu: “Dünyay› aralar›nda paylaflan uluslar aras› tekelci kapitalist birlikler oluflmufltur. Kapitalist büyük güçler taraf›ndan teritoryal paylafl›m› tamamlanm›flt›r.” Sermayenin küresel bir boyut kazanmas› yeni de¤il eski bir olgudur. Son süreçte yaflananlar, emperyalistlerin talan ve sömürü politikas›n›n yeni geliflmelere ve koflullara uygun olarak yap›land›r›lmas›d›r. ‹ki fley önemlidir: Birincisi hiçbir fley olmam›fl gibi davranamay›z. Her fleyi bütünüyle eski kal›plar içine hapsederek ele alamay›z. ‹kincisi; emperyalizmin niteli¤inde, özü ve bafll›ca
3 Lenin yoldafl›n emperyalizmi tan›mlarken ortaya koydu¤u temel özellikler sosyal pratikte daha da yerli yerine oturmufltur. Bugün üretimden kopan yani spekülatif bir karakter kazanan uluslararas› sermayenin, çürümüfl ve asalak bir tablosunu Lenin yoldafl çok önceden ana hatlar›yla çizmiflti. Dün söylenenle-
yor ki, yukar›da ifade etti¤imiz gibi, bugün yeni olan, Lenin taraf›ndan ortaya konan gerçe¤in yerli yerine oturmas›d›r. Bu gerçe¤i göremeyenler, temel özelliklerin derinleflmesi anlam›nda yaflanan de¤iflimden hareketle emperyalizmin niteli¤inin de¤iflti¤ini iddia edenler emperyalistlerin kiral›k kalemflörleridir ve bu kalemflörlerin ortaya saçt›-
Emperyalizmin sömürge ve yar›-sömürge ülkelere dayatt›¤› hiçbir ekonomik model halklara refah getirmemifltir/getiremez. ve özellikle de Lenin taraf›ndan ortaya konmufltur. Marks’›n, kapitalizmin do¤as›, onun üretim iliflkilerinin ilk aflamas›ndaki serpiliflinden çöküflüne dek olan süreç hakk›nda Kapital’de ortaya koydu¤u temel çizgiler ve sundu¤u bilimsel analiz, günümüzde de, bütün kapitalizm sürecinin en parlak betimlemesidir. Üretim araçlar›n›n merkezileflece¤i ve eme¤in toplumsallaflaca¤›, sermayenin yo¤unlaflmas›yla dev tekellerin do¤aca¤› Marksistlerce çok önceden görülmüfltü. Bugün, flunu söylemek kesinlikle abart› de¤ildir:
ri k›saca özetlersek: “…. Emperyalizmin bafltan gelen ekonomik temellerinden biri olan sermaye ihrac›, rantiye tabakas›n›n üretimden kopuflunu daha da artt›r›r ve deniz afl›r› baz› ülkelerin ve sömürgelerin eme¤inin sömürüsü ile yaflayan ülkenin topuna asalakl›k damgas›n› vurur. …. Rantiyelerin elde etti¤i gelir, d›fl ticaret gelirlerinden hem de dünyan›n en büyük ticaret ülkesinin d›fl ticaret gelirlinden befl kat daha fazlad›r. Emperyalizmin ve emperyalist asalakl›¤›n esas› budur iflte!...” Tam da bu ifadeler gösteri-
¤› zehirden etkilenen oportünist ve revizyonistlerdir. “Emperyalizm varoldukça emperyalist savafllar kaç›n›lmazd›r” Marksist-Leninist-Maoist tezi, dün oldu¤u gibi bugün de gerçekli¤ini koruyor. Keza emperyalistler aras› Pazar dalafl›, silahlanma savafl› ve kutuplaflma tüm h›z›yla devam ediyor. Ve bugün çeliflkilerin ve çat›flmalar›n en yo¤un oldu¤u bölgeler enerji kaynaklar›n›n en yo¤un oldu¤u bölgelerdir: Ortado¤u ve Kafkaslar. RSE’nin çöküflü ile birlikte ABD öncülü¤ünde “tek kutuplu dünya”dan söz edenler, emper-
PART‹ZAN 47/ Kas›m-Aral›k 2002
e¤ilimlerinde temel bir de¤ifliklik yoktur. ‹kinci ile bafllarsak; bugün kapitalizmin temel özellikleri ve onu tekelci aflamaya ulaflt›ran unsurlar, olgular ve daha da önemlisi bugün giderek öne ç›kan e¤ilimleri Marksizm’in kurucular› Marks, Engels taraf›ndan sonraki geliflimi de Marksizm’in sürdürücüleri taraf›ndan
PART‹ZAN 47/ Kas›m-Aral›k 2002
4 yalistler aras›ndaki pazar rekabetini inkar edip demokrasi nutuklar› atanlar bilimsel sosyalizmin çözümleyici yasalar› karfl›s›nda yine mahkum oldular. Çünkü ‘emperyalizm’ demek rekabet ve siyasal hakimiyet demektir. Çünkü ‘emperyalizm’ demek haks›z savafl k›flk›rt›c›l›¤› ve demokrasi düflmanl›¤›d›r. Lenin yoldafl, Kautsky ile yürüttü¤ü polemiklerde bu gerçe¤i flöyle dile getiriyordu: “Ortaça¤a k›yasla muazzam bir tarihsel ilerleme anlam›na gelen burjuva demokrasisi; her zaman dar, s›n›rl›, sahte, ikiyüzlü, zenginler için bir cennet, sömürülenler, yoksullar için bir tuzak, bir aldatmacad›r.” “Küresel demokrasi”, “insan haklar›” ve zenginlikten söz eden emperyalistler, içinden geçti¤imiz yüzy›l›n son çeyre¤inde Balkanlar, Ortado¤u ve Kafkaslar’da yarat›lan tüm haks›z savafllar›n mimar›, “insan haklar›” ihlallerinin bafl aktörleridir. Sömürge, yar›-sömürge ülkelerdeki faflist diktatörlüklerin ak›l hocalar› ve bafl destekçileri yine bu emperyalist haydutlard›r. Yine, emperyalist tekeller aras›ndaki rekabet, kutuplaflmay› kaç›n›lmaz k›l›yor. Bir yanda ABD’nin bafl›n› çekti¤i ve ‹ngiliz emperyalizminin içinde yer ald›¤› kutup, di¤er yanda Alman ve Frans›z emperyalizminin yön verdi¤i Avrupa Birli¤i cephesi. Ve di¤er bir cephe ise; Çin-Rus ittifak› (bu ittifak›n kendine has özellikleri vard›r). Bugün dünyada artan ekonomik ve siyasi kriz, yaln›z emperyalist tekeller aras› rekabeti k›z›flt›rm›yor, ayn› zamanda krizin yol açt›¤› yoksulluk, iflsizlik, sosyal haklar›n budanmas› emperyalist merkezlerde toplumsal huzursuzlu¤a da yol aç›yor. Son
y›llarda artan küreselleflme karfl›t› kitlesel hareketler bunun en somut örne¤idir. Tüm bu geliflmeler ayn› zamanda emperyalist krizin giderek daha da derinleflmesine yol aç›yor. Ve emperyalistlerin bugüne kadar krizi çözmek için yapt›¤› tüm hamleler esasta baflar›s›z kald›. Ne özellefltirme, ne s›n›rs›z serbest piyasa, ne gümrük duvarlar›n›n kald›r›lmas› ve ne de s›cak paran›n hisse senedi, borsa, repo, hazine bonosu, devlet tahvili vb. ile para sermayenin dünya üzerinde dolu dizgin at oynatmas› kapitalizmin krizini çözüyor! Çözemiyor, çözemez de… Ne tekelci sermayeye sa¤lanan onca olanak, ne giderek çöküfle giden borsa, ne serseri may›n gibi dolaflan s›cak para ve ne de Daimler/Chraisler örne¤indeki gibi flirket evlilikleri kapitalizmi krizden ç›karam›yor. Tüm bu aray›fllar›n mant›¤› krizi sürdürülebilir çizgide tutup, kontrollü yönetmektir. Bu yönetmede aslolan da sermayenin eme¤e, mazluma, güçsüze sald›r›s›d›r. Hiç flüphesiz bu sald›r›lar daha da çok yönlü ve kapsaml›d›r. Özellikle ABD’de yaflanan “11 Eylül sald›r›lar›”yla birlikte terörizm demagojisi ile ezilen halklar cephesinde anti-emperyalist, özelde ABD karfl›t› tepkiye karfl› emperyalistlerin ve suç ortaklar›n›n terörü artt›/art›yor. Yani karfl›-devrimci güçler “11 Eylül sald›r›lar›”n› uygulad›klar› ve uygulayacaklar› terörün maskesine dönüfltürdüler. Ki bu sald›r›lar›n ABD’nin direkk veya dolayl› plan› olmas› çok yüksek bir ihtimaldir. Bu konsepti özetleyecek olursak; dünyan›n tüm hammadde, yer alt› ve yerüstü kaynaklar› ile bunlar›n pazara ulaflt›r›ld›-
¤› yollar› denetime almay› amaçlamakt›r diyebiliriz. Ancak fluras› gerçektir ki; tüm hammadde, yer alt› ve yerüstü zenginlik kaynaklar›, bunlar› pazara ulaflt›rmak için gerekli olan yollar›n denetimini sa¤lamak, pazarlarda hakimiyet kurmak ve düflük maliyette üretim yapma koflullar›n› yaratmak için ele geçirmeyi düflünmekle yetinmiyor. Yetinmiyor çünkü ayr›ca ayn› nedenlerle bu pazar, kaynak ve yollara di¤er emperyalistlerin ihtiyac› olmas›ABD’yi daha fazlas›n› yapmaya koflulluyor. ABD emperyalizminin elinde tuttu¤u stratejik hammadde, do¤al kaynak (yeralt›-üstü) ve bunlar›n ulafl›m yollar›n›n kontrolü, pazar alanlar› ve ulafl›m kontrolü için flartt›r. Di¤er emperyalistlerin denetim alanlar›na de¤iflik söylem ve k›l›kla sald›rmakta ve kendi denetimini kurmaya çal›flmaktad›r. Bu dev savafl ayg›t›n›n süreklili¤i ve emperyalist rekabette di¤er emperyalistleri zay›f noktalar›ndan yakalamaya çal›fl›p, rekabeti kendi kontrolü alt›nda sürdürmeye çal›flmaktad›r. Do¤al kaynaklar›, pazar alanlar› ve bunlar›n geçifl hatlar› kendi tekelini, hegemonyas›n› geniflletip derinleflmesini etkiler. Bundan dolay› savafla her zaman haz›rd›r. ABD hala askeri ve siyasi olarak en büyük güçtür. K›sa vadede AB, uzun vadede Çin d›fl›nda alternatif güç yoktur. Bu “süper gücün” resesyona tek çözüm yolu acilen hammadde do¤al kaynaklar›n› ve pazar alanlar›n› geniflletip sa¤lamlaflt›rmas›d›r. ABD’nin bol hammadde, do¤al kaynak, ucuz ifl gücü, pazar alanlar›, geçifl bölgelerini ele geçirip kullanmas› için rakiplerinin geliflmesini yavafllat›p denetimi eline al›p s›k› s›k›ya tutma-
s› için dünyay› tekrardan paylaflmalar› gerekmektedir. ABD’nin Asya’da, Filipinler’de, Tayvan, Kore, Hindistan, Nepal, Endonezya, Pakistan, Afganistan, Ortado¤u ülkeleri; Afrika’da; Somali, Libya, Zimbabve vs. Latin Amerika’da geneli; Kafkaslar ve Balkanlar’daki sald›rgan tutumlar› gösteriyor ki; Irak sald›r›s› son olmayacak. Dünyan›n yeniden paylafl›lmas› gönül r›zas› ile de¤il, silap zoru ile olabilir. fiu aç›k ki, emperyalistleri ve iflbirlikçilerini bu karfl›-devrime sürükleyen gerçek olgu, içinde bulunduklar› ekonomik-siyasi krizdir. Bu krizin ciddi bir toplumsal huzursuzlu¤a yol açaca¤›n› öngören emperyalistler “anti-terör yasalar›” ile militarizme kilitlenmekteler. Son süreçte Avrupa merkezli küreselleflme karfl›t› hareketlere karfl› uygulanan fliddet, uygulanan militarist politikan›n daha da güçlenece¤inin habercisidir. Elbette ki, ç›plak zor, olay›n bir boyutudur. Avrupa ve ABD merkezli olarak giderek artan ›rkç›l›k, flovenizm, yine iflçi s›n›f›n›n a¤›r bedellerle kazand›¤› sosyal haklar›n birer birer budanmas›, var olan hak ve özgürlüklerin s›n›rlar›n›n giderek daha da daralt›lmas›, bize, yaflanan krizin çap›n› ve emperyalistlerin bu krizi hangi yöntemle “çözmeye” çal›flacaklar›n›n iflaretini de vermektedir. Hiç kuflkusuz her fley karfl›t›yla vard›r. Emperyalizm merkezli küresel sömürü, küresel karfl›-devrimci terör, halklar›n küresel tepkisine ve öfkesine yol aç›yor. Avrupa merkezli küreselleflme karfl›t› gösteriler, farkl› uluslardan kitlelerin, anti-kapitalist ya da kapitalist sistemin yaratt›¤› sonuçlara tepki duyan kitlelerin bulufltu¤u merkezler haline geldi. Bu protesto gösterilerine ka-
t›lan protestocular›n hepsi kapitalizme karfl› de¤il, önemli bir kesimi kapitalizmin baz› sonuçlar›na karfl›d›rlar. Yani ideolojik flekilleniflleriyle/durufllar›yla sistem d›fl› de¤il sistem içi hareketlere dahildirler. Gerçek olan budur. Di¤er bir gerçek ise; bu objektif tablo devrimci ve komünist hareketler için ortaya iyi olanaklar sunmaktad›r. Enternasyonalist proletaryan›n ve emekçilerin devrimci mayalanmas›n›n olanaklar› do¤makta ve güçlü bir anti-emperyalist mücadele mayalanmaktad›r. Devrimci ve Komünist güçler birleflik bir anti-emperyalist mücadele perspektifi ile var olan bu tabloyu devrim lehine çevirme görevi ile yüz yüzedir. EMPERYAL‹ZM VE KR‹ZE DA‹R Emperyalist kapitalist sistemin bugünkü bunal›m›n›n bafllang›c› 1960’li y›llar›n sonudur. 1970’li y›llarda kapitalist sistem yeni bir afl›r› üretim krizine girmifl ve bu kriz öncekilerden farkl› olarak uzun y›llar devam etmifltir. Son yirmi y›l içerisindeki tüm politikalar bu krizin etkilerini zay›flatmaya, krizin neden olaca¤› y›k›ma engel olmaya ve bununla birlikte toparlanmaya yöneliktir. Sonradan küreselleflme olarak adland›r›lacak finans sermayenin dünyan›n her noktas›na an›nda ulaflabilme yetene¤i kazanmas›, tekellerin dünyan›n en ücra bölgelerine dahi ürün pazarlamas›, tüketimin teflvikini amaçlayan araçlar›n h›zl› geliflimi vb. sürecinin oluflumu da bu krizle ilgilidir; yar›-sömürgelerde uygulanan politikalar da yine bu afl›r› üretim krizinin etkilerini k›rmaya, krizin bu ülkelere ihrac›na ve bu sayede krizi toparlanma, aya¤a kalkma sürecine dönüfltürmeye
yöneliktir. Bugün yaflananlar› kapitalist ekonominin bu afl›r› üretim krizi ile aç›klamamak, çözümü, kesinlikle kapitalizm ile s›n›rlamak ve devrimci olma özelli¤ini de kazanamamak/yitirmektir. Baflkan Mao emperyalizmin hareket yasas›n› ‘sald›r›-yenilgi-toparlanma-sald›r› ve yine yenilgi, yok olana dek’ olarak aç›klad›¤›nda tam da bugün yaflananlar› aç›kl›yordu. Bu, emperyalizmin asalak, çürümüfl karakterinin de net bir aç›klamas›d›r. 1990’l› y›llara gelindi¤inde “toplumun bir bütün olarak, kapitalizmin sürekli geliflimiyle ileriye gitti¤i”ni aç›klayanlar ayn› zamanda asalak ve çürümüfl kapitalizm olan emperyalizmi de göklere ç›kar›yorlard›. Belki de bu yüzden burjuva ideologlar ço¤u kez Küreselleflme’yi ya da Globalizm’i emperyalizmin yerine kullanarak nefret duyulan devletleri ilerici, gelifltirici göstermeye afl›r› önem verdiler… Oysa, sömürü ve talan üzerine kurulu bu ekonomik sistem, ilerici hiçbir özelli¤i kalmad›¤› gibi her türlü ilerici hamlenin de aç›k ve s›n›r tan›maz düflman›yd›. 1900’lerin bafllar›ndan beri ve son yirmi y›ll›k süreç de bu gerçe¤i hiçbir yan›lg›ya yer vermeyecek kadar aç›k göstermifltir. “Geliflme”, “ilerleme”, “tarihin sonu”, “s›n›f savafl›n›n sonu”, “bilgi ça¤›” vb. olarak takdim edilen tüm geliflmeler açl›¤›, yoksullu¤u, asalakl›¤›, çürümüfllü¤ü gelifltirdi; tüm veriler sermayenin daha az say›da kapitalistin eline geçti¤i ve zenginliklerinin artt›¤›n›, fakirlerin say›s›n›n artt›¤›n› ve maddi olanaklar›n›n azald›¤›n› göstermektedir ve bu tabloyu veren e¤riler ayn› yönde sürekli ilerlemektedir. Her kriz an› bu e¤rilerin ileriye do¤ru s›çramas›yla somut-
PART‹ZAN 47/ Kas›m-Aral›k 2002
5
PART‹ZAN 47/ Kas›m-Aral›k 2002
6
laflmaktad›r. Hiçbir ülke yirmi y›l öncesiyle k›yasland›¤›nda daha adaletli, daha özgür, daha güvenlikli ve daha ayd›nl›k de¤ildir. En geliflmifl ülkelerde sosyal adaletsizlik, iflsizlik en ileri seviyelere varm›fl bulunmaktad›r. Ve ayn› derecede yoksul ve iflsiz olanlar›n öfkesi de yo¤undur. Krizin ilk y›llar›nda yar›-sömürgelerde birikmifl sermaye, geliflmifl kapitalist ülkelere yöneldi¤inde yar›-sömürgeler “sürdürülemez bir ekonomi” gerçekli¤iyle karfl› karfl›ya kald›lar ve bu sürecin faturas›n› a¤›r ödediler. Tam askeri yönetimlere kadar varan bu sürecin ekonomik çöküflleri de içerdi¤i unutulmamal›d›r. Geliflmifl ülkelerin birikmifl yo¤un sermayeyi kendi merkezlerine çekmeleri krize karfl› gösterilen ilk tepkiydi ve çözüm de¤ildi. Afl›r› üretimin giderilmesi kâr hadlerinin yüksek tutulmas› ile mümkün görünmüyordu. Ancak kâr hadlerinin düflük olmas›, sonuçta kapitalist için y›k›md›r ve bu yönelime girilemezdi. Bu, ekonominin yap›sal bir sorun ile karfl› karfl›ya oldu¤unu gösteriyordu. 1980’lere gelindi¤inde yeni bir iktisadi yönelimin benimsendi¤i ve hatta tüm dünyaya dayat›ld›¤›na tan›k olduk.
Geri b›rakt›r›lm›fl ülkelerde direnenler, baflkalafl›ma ayak uydurmayanlar/uymakta zorlananlar darbelerle alt edildiler ve kurulan askeri diktatörlüklerle her türlü muhalefet bast›r›larak yeni model, fliddet a¤›rl›kl› olarak uygulanmaya baflland›. Türkiye’de yaflanan tam da budur. Tekelci kapitalist devletlerin birikmifl mali-sermayelerini bulunduklar› merkezlere çekmeleri ateflten kurtulmayd›. Ancak bu yetmezdi, sermaye yeniden ve daha üst düzeyde gerçeklefltirilmeliydi. Merkezlere çekilen birikmifl sermayenin buralarda bunu baflarmas› mümkün de¤ildi, çünkü afl›r› üretim sorunu vard›. Birikmifl mali-sermaye bu dönemde yar›-sömürgelere yöneltildi ve bu ülkeler bu aflama ile birlikte ciddi bir borç yükü alt›na girdiler. Çürümüfl kapitalizm bu aflamadan sonra dünya çap›nda ortak bir e¤ilim gelifltirdi. Tüm dünyada uygulamaya sokulan “neo-liberal” ekonomi, yar›-sömürgelerin bu ekonomiye uyarlanmas› ve bu eksende “ithal ikameci” modelin yerine “ihracata dayal› geliflme” modelinin onay görmesi bu döneme aittir. Bu bir politik tercih de¤il çürümüfllü¤ün zorunlu bir dura¤›d›r. Tekelci kapitalizmin tüm dünyaya dayatt›¤› bu “yeni”
model, s›k›flm›fl ve kendini gerçeklefltirme olana¤› daralm›fl sermayenin spekülatif kazanca yönelmifl karakterinin ekonomik varolufludur. Kapitalizmin bu krizi ayn› zamanda yeni bir toparlanma sürecine de iflaret ediyordu ve iflte bunun en belirgin araçlar›ndan biri de yar›-sömürgelere giydirilen bu “dünya piyasas›na aç›lma” k›yafetiydi. Bu aç›lman›n, öyle olmad›¤› halde, tamamen emperyalist tekellerin talan politikas›n›n meflrulu¤u için eflitsizleri eflit gösterme, tekelci sermaye ile komprador sermayeyi rakip gösterme, emperyalizmi “üretime” “zenginleflmeye” “serbest rekabete” “ilerlemeye” teflvik eder gösterme oldu¤u çok zaman geçmeden görüldü. Turgut Özal patronlu¤unda, TSK korumas›nda, yeni bürokratlar›n yol göstericili¤inde ve emperyalist mali kurulufllar›n reçeteleriyle ba¤›ml› ekonomi, tekellerin bu toparlanma sürecine yem olarak sunulmufltu. EMPERYAL‹ZM VE YARI-SÖMÜRGELER Emperyalizmin yar›-sömürgelere ve ayn› kategorideki ülkemize yükledi¤i görevler var. Emperyalistler, bizim gibi ülkelere hemen her alanda yo¤un bir talan politikas› dayat›yor. Bu politika, ülkemizin tüm kaynaklar›n›n emperyalizm taraf›ndan s›n›rs›zca kullan›lmas›na olanak sa¤layacak yeni ekonomik koflullar›n yarat›lmas›n›, yar›-sömürge ülke zenginliklerinin, gelir kaynaklar›n›n talan edilmesini, sömürülmesini, gasp›n› içermektedir. Emperyalist güçler ad›na bu düzenlemeyi koordine eden (düzenleyen) ve denetleyen güçler IMF, Dünya Bankas› ve Dünya Ticaret Örgütüdür. Amaç tektir: Emperyalist sultan›n ç›karlar›n›
emperyalizmin dayatt›¤› programda ifllemek; ekonominin kumanda merkezlerini denetim alt›na almak, ekonomik ve mali tabana dayal›, derinleflerek ekonomik ve mali sistemi kilitleyen krizi “sürdürülebilir kriz” olarak kontrol alt›na alarak yönetmek ve kendi yaflamsal ç›karlar›n› güvence alt›na almak. Hat›rlanaca¤› gibi; 24 Ocak kararlar›na dek ekonomi, “ithal ikameci” model üzerinde yürüyordu; tekelci (uluslararas›) kapitalizmin tüm yar›-sömürgelere oldu¤u gibi bize de, özellikle ikinci paylafl›m savafl›ndan sonra dayatt›klar› model buydu. Devlet eliyle desteklenen sanayinin d›fla ba¤›ml› kapitalist bir çizgide bir ölçüde geliflti¤i, önemli bir birikimin ba¤›ml› sanayiye temel sa¤lad›¤› do¤rudur. Fakat, yar›-sömürgelerde y›llarca uygulanan bu “ithal ikameci” kalk›nma modeli buralarda belli bir kapitalist geliflmeyi sa¤lasa da, özü itibariyle ve esas olarak emperyalizme ba¤›ml›l›¤›, yar› sömürgecili¤i pekifltirdi. 24 Ocak kararlar›n›n uygulanmaya bafllad›¤› 1980’li y›llarda, bu model yerini yeni bir modele b›rakt›: ‹hracata dayal› geliflme modeli. Bu model “neyin varsa sat” modelidir. Son yirmi y›ld›r uygulanan ve flimdilerde son s›n›r›na varan bu modelle yirmi y›l önce iki haneli rakamlarla ifade edilen borçlar üç haneli rakamlara t›rmanm›fl bulunuyor; ülke, efline rastlanmad›k borç-faiz sarmal› ile bunal›m›n›n en derinini yafl›yor. Ve üstelik son birkaç y›ld›r giderek az›tan bir mali kriz yaflanmakta. Kapitalist dünya piyasas›, frenleyici engellerinden kurtulmufl uluslararas› sermayeye teslim edilmifl durumda. Bu arada kapitalist-emperyalist sistemin
bir parças› durumundaki Türkiye için de durum ayn›d›r. “Yeniden yap›land›rma” süreci ile tekelci sermayenin ç›karlar›n› sa¤lama almayan her fley, her iliflki biçimi, her ekonomik-örgütsel-geleneksel flekillenifl yeniden biçimlendirilip de¤ifltirilmek isteniyor. Bunun için özellefltirme sald›r›s› pervas›zca sürdürülmekte, gümrük duvarlar› kald›r›lmakta, tekelci sermayenin d›fl hareketindeki tüm engeller yok edilmektedir. Bunun anlam›; toplumsal üretimin emperyalistlerin üretim fazlal›l›¤›na ve iç pazar›n ihtiyaçlar›na göre ayarlanmas› ve ekonomik liberalizmin getirdi¤i serbestiyle iç kaynaklar›m›z›n emperyalist tekellere peflkefl çekilmesi/hiç pahas›na sat›lmas› (transferi), eme¤in art›-de¤er, faiz, kâr vb. biçimleri alt›nda daha da insafs›zca sömürülmesidir. Bunun anlam›; iç ekonomik süreçlerin, uluslararas› sürecin hizmetinde sözde “verimlilik” çizgisinde tekelci sermayenin ç›karlar› do¤rultusunda yeniden düzenlenmesidir. Bunun anlam›, kapitalist emperyalist ülkelerin (merkezlerin) çözemedi¤i krizin yar›-sömürge ülkelere (çevrelere) ihraç edilerek hafifletilmesidir. Bunun için de ilk elden yap›lmas› gereken özellefltirme ile K‹T ve benzeri kurulufllar›n devlet kapitalizmi niteli¤ine son vermek ve bu alanlar› sermayenin özellefltirilmifl hareket alan› haline getirmek ve bu eksende devleti her alanda küçültmektir. Ekonomiden ulafl›ma oradan e¤itime ve sa¤l›¤a ve hatta savunmaya dek her alanda özellefltirme politikas› uygulanmakta ve bu en hayati alanlar bile tekelci sermayenin yönetimi, gözetimi ve denetimine sokulmaktad›r. Bu, kölelefltirmedir. Bu, dizginsiz bir boyun e¤dirmedir.
Yaln›zca iktisadi teslimiyet de¤il, ayn› zamanda siyasal, askeri ve bunun da ötesinde sermayenin kültürel boyun e¤dirmesidir. ‹flçiye, emekçiye, memura, küçük esnafa dayat›lan y›k›md›r; sosyal y›k›m› da katlan›lamaz biçimde içeren çok yönlü bir y›k›m. Bu, özellefltirme üzerinden kitlesel iflsizlik ve iflsizli¤in yayg›nlaflt›r›lmas›, sermayenin d›fl hareketi ve devlet korumac›l›¤›n›n bitirilmesi üzerinden k›rsal nüfusun ve dolay›s›yla tar›m›n y›k›m›, IMF ve Dünya Bankas›’n›n direktifleriyle memurun y›k›m›, esnaf ve küçük iflletmecinin iflas›, zincirlerinden boflanm›fl uluslararas› sermayenin bask›s› ile ülke pazar›n›n talan›d›r. Yeniden yap›land›rma d›fl ödemeler a盤›n› kapat›lamaz hale getirmifltir, bütçe a盤› ve faiz/borç sarmal› derinleflmifltir. Kemal Dervifl ile kontrol alt›na al›nmaya çal›fl›lan kriz, IMF’nin ülkenin bafl›na Yeniden Yap›land›rma ile sard›¤› krizdir. Öte yandan yeniden yap›land›rma ile tekelci (uluslararas›) sermaye ve bat›l› emperyalist devletlerin birikmifl borçlar›n›n aksat›lmadan zaman›nda ödenmesi de IMF, Dünya Bankas›, Dünya Ticaret Örgütü gibi uluslararas› kurulufllar›n öngördü¤ü ekonomik reçeteyle güvence alt›na al›nmaktad›r. Bu kurulufllar sermayenin d›fl hareketindeki herhangi bir düzensizli¤e meydan vermeyecek biçimde ekonomiye müdahale etmekte ve emperyalist sermayenin girifl ve ç›k›flta güvenceli, rahat dolafl›m›n› sürdürmesini düzenlemektedir. Devlet, yeniden yap›land›rma siyasetinin neden oldu¤u sald›r›lara karfl› geliflecek muhtemel direniflleri, grevleri, iflgalleri, toplumsal muhalefeti, s›n›f hareketlerini de zor araçlar›yla
PART‹ZAN 47/ Kas›m-Aral›k 2002
7
PART‹ZAN 47/ Kas›m-Aral›k 2002
8 etkisizlefltirmeye dönük yap›land›r›lm›flt›r. Devlet, yeniden yap›land›rma program›n›n uygulanmas› karfl›s›ndaki direnifl odaklar›n› ezmek ve bast›rmak için öteden beri tam bir zaptiye görevi üstlenmifl haldedir. Emperyalizmin bugün tepe noktas› görülen “küreselleflme” ile dayat›lan “yeniden yap›land›rma” politikalar› yaln›zca ezilenlere, eme¤e karfl› de¤il, ayn› zamanda birkaç düzine uluslararas› tekelin daha küçük birçok tekele karfl› da sald›r› hareketidir. Ancak, sermayenin eme¤e sald›r›s› asloland›r. Tüm dünya birkaç düzine tekel taraf›ndan talan edilmektedir. Brezilya’y› ve son y›llarda ülkemizi de içine alan bunal›m›n temelinde yatan emperyalizmin yeni iliflki biçiminin yar›-sömürgelere dayatt›¤› çizgidir. Yar›-sömürgelerdeki mali krizler “küreselleflmenin” sald›r›lar›d›r. Ve en önemlisi de elbette ki üretme yerine tüketime yönelerek üretim kapasitesinin gerilemesidir. Bunun iflçiye, emekçiye fatura edilen yönü de gerileyen reel ücretler, yükselen fiyatlar, kitlesel ve kal›c› iflsizlik, sendikac›l›¤›n gücünün afl›nd›r›lmas›, tar›m destekleme fonlar›n›n kald›r›lmas›d›r. Y›k›ma u¤rayan “alttakiler”deki hoflnutsuzluk, art›-de¤er sömürüsüne mahkum edilmifl iflçi s›n›f› saflar›nda yükselen hareketlenme; köylünün insafs›zca y›k›m›, yoksullu¤un ve açl›¤›n mevcut duruma katlanamaz s›n›ra giderek dayanmas›, k›saca yeniden yap›land›rman›n yokluk, yoksulluk ve açl›¤a giderek ivme kazand›rmas› halk› sab›r çizgisinin üzerine tafl›yor. Emekçiler sermayenin ya¤ma ve soygun düzenine daha fazla dayanamaz. Türkiye’de esnaf›n bile art›k sokaklara inmesi
yaflanan yoksullu¤un somut bir göstergesidir. TC’nin ekonomik ve siyasal olarak derin bir kriz içinde oldu¤u tart›fl›lmaz bir gerçektir. Egemen s›n›flar IMF yard›mlar›yla krizi atlataca¤›n› düflünüyorlar. Bunun için IMF memuru K. Dervifl’i ekonominin tek patronu olarak ilan ettiler. Sonuçta kriz ve borç bata¤› içinde debelenmekten kurtulamad›lar, kurtulamazlar da. Yani ç›k›fl yok. Yüz elli milyar dolara yak›n d›fl borç, her y›l ödenen 20/30 milyar dolar borç faizi ile krizi, b›rakal›m çözmeyi, kontrol alt›na almak dahi oldukça zordur. IMF ve Dünya Bankas›’n›n yar›-sömürgelere dayatt›¤› iktisadi ve mali politikalar da Meksika, Brezilya, Asya-Pasifik’teki ülkeler ve di¤erlerinde oldu¤u gibi Türkiye’nin de içinde bulundu¤u krizi çözmede çözüm reçetesi olam›yor. Uluslararas› mali ve iktisadi kurulufllar›n yapt›¤› fley krizi çözmek de¤il, kriz telinin gere¤inde fazla gerilip sosyal patlama dedikleri s›n›f çat›flmalar›na dek derinleflmesinin önüne geçmekken, di¤er yandan bu kurulufllar›n yapt›¤› fley, ekonomik ve mali tekellerini sa¤lama almak üzerinden krizi sürdürülebilir çizgide yönetmektir. fiu aç›k; nereden bakarsak bakal›m geriye bir tek çözüm kal›yor: Demokratik Halk Devrimi ile emperyalist borçlar›n üzerine bir çarp› iflareti koymak, bankalar› ulusallaflt›rmak, toprak, arazi vb. el koymak. Yani devrimimizin öngördü¤ü bu devrimci araçlar› devreye sokarak Demokratik Halk Devrimini gerçeklefltirebiliriz; gerisi krizi çözmek de¤il onunla yaflamay› ö¤renme programlar›d›r; onu yönetme reçeteleridir. Bu reçetenin tümünde
Emperyalizmin bugün tepe noktas› görülen “küreselleflme” ile dayat›lan “yeniden yap›land›rma” politikalar› yaln›zca ezilenlere, eme¤e karfl› de¤il, ayn› zamanda birkaç düzine uluslararas› tekelin daha küçük birçok tekele karfl› da sald›r› hareketidir. Ancak, sermayenin eme¤e sald›r›s› asloland›r. yükü omuzlayan da iflçi ve emekçi kesimlerdir. “Halk›n deste¤i olmadan yeni program baflar›ya ulaflamaz” söyleminin arkas›nda yatan budur. Burjuva-feodal devletin giderek zay›flayan kabu¤u bir do¤a yasas›n›n zorunlulu¤uyla mutlak olarak parçalan›r. Tüm sorun bu parçalanmada proletarya ve ba¤lafl›klar›n›n oynad›¤› rol ve bunlara yol gösteren öznel güçlerin elveriflli durumudur. Ama e¤er olgunlaflan devrimci duruma müdahale edecek öznel güçler bu müdahaleyi yapacak durumda de¤ilse bu durum uzun sürmez ve toplum çürür, nesnel dinamikler geriler ve bu durum birkaç on y›l› bulan bir sürece yay›larak, büzülerek kendi içine çekilir. “Siyaset ekonominin yo¤unlaflm›fl ifadesidir”; dolay›s›yla ekonomik kriz siyasal krizi kaç›n›lmaz k›l›yor. Ve egemenler cephesindeki bu kaç›n›lmazl›k bugün daha çok yönlü ve kapsaml› bir flekilde yayg›nlafl›p derinlefliyor. Bir yanda parlamentoda oluflan parçal› siyaset, di¤er yanda MGK’n›n (özellikle generallerin) direktifiyle hareket
eden, demokrasi maskeli hasta bir parlamento vb. vb. Tüm bu nesnel tabloyu biraz daha somutlarsak o zaman karfl›m›za komprador kapitalist ve toprak a¤alar› s›n›f›n›n devleti olan faflist Kemalist diktatörlük gerçekli¤ini görürüz. TC’nin ekonomik olarak IMF ve DB’nin oksijen çad›r›nda oldu¤unu yukar›da k›saca da olsa özetlemeye çal›flt›k. IMF denetleyicisi Cottarelli ve ard›llar›, yine DB memuru olan K. Dervifl’in TC ekonomisine yön verdi¤i gerçe¤inin genifl kitleler taraf›ndan ç›plak gözle görülmesi, yani TC’nin ekonomik olarak emperyalizme ba¤›ml›l›k iliflkisini geç de olsa genifl kitleler taraf›ndan kabul görmesi gelecek aç›s›ndan bir olumluluktur. Nitekim bu olumlulu¤un iflaretlerini IMF karfl›tl›¤› biçimindeki tepkilerin giderek artmas›nda görüyoruz. Elbette ki bu tek bafl›na yeterli de¤ildir. Yani özellefltirme ad› alt›nda en verimli kaynaklar›m›z›n emperyalistlere peflkefl çekildi¤i, yat›r›mlar›n s›f›rland›¤›, bir dizi fabrikan›n kap›s›na kilit vuruldu¤u bir ülkede ortaya konan tepkilerin çap› ve boyutu oldukça yetersizdir. Bu yetersizli¤i yeterli hale getirme sorumlulu¤u devrimcilerin ve komünistlerin önünde durmaktad›r. Her fleyden önce bu açl›k, yoksulluk ve sefalet tablosunun sorumlusu emperyalistler ve uflaklar› oldu¤u gerçe¤ini kitlelere tafl›mak, IMF karfl›t› kendili¤inden tepkileri iradi olarak antiemperyalist bir mücadeleye dönüfltürmek ertelenemez bir görev olarak önümüzde durmaktad›r. Emperyalist-kapitalist sistemin ideolojik ve siyasal sald›r›lar›, devrim cephesinde gerçekleflen iç ihanet ile bütünleflince
dünyam›zda ve co¤rafyam›zda önemli oranda dumura u¤rat›lan anti-emperyalist bilinci yeniden kitlelere tafl›mak, emperyalistlerin ekonomik siyasal, askeri, kültürel sald›r›lar›na karfl› güçlü bir anti-emperyalist dalga yaratmakt›r –ki bunun bir yolu da IMF ve DB karfl›t› eylemlerden geçiyor, emperyalistlerin sald›rganl›klar›na, iflgallerine tav›r almaktan geçiyor. Bugün dünyan›n birçok bölgesinde –ki, özellikle yar›-sömürge ülkelerde- yaflanan tüm bu krizlerin sorumlusu emperyalistlerdir. Dolay›s›yla krizin çözümü için IMF’nin öngördü¤ü ve dayatt›¤› reçeteler, krizleri çözmemifl tam aksine daha da
Uluslararas› mali ve iktisadi kurulufllar›n yapt›¤› fley krizi çözmek de¤il, kriz telinin gere¤inde fazla gerilip sosyal patlama dedikleri s›n›f çat›flmalar›na dek derinleflmesinin önüne geçmekken, di¤er yandan bu kurulufllar›n yapt›¤› fley, ekonomik ve mali tekellerini sa¤lama almak üzerinden krizi sürdürülebilir çizgide yönetmektir. derinlefltirmifltir. Bugüne kadar IMF’nin, DB’nin TC’ye sundu¤u tüm reçeteler de bu rolü oynam›flt›r. Egemen s›n›flar›n sözcülerinin her f›rsatta dile getirdikleri “ekonomik olarak büyüyoruz”, “krizi atlatt›k” vb. yönlü tüm söylemleri içine düfltükleri borç bata¤›n› gizlemeye yetmiyor. Emekçi y›¤›nlar art›k söylenenlere de¤il sofras›na bak›yor. Günlük yaflamlar›n›n bir parças›
olan yoksullu¤un ve iflsizli¤in yarat›c›s› ve sorumlular›n›n emperyalist tekeller ve iflbirlikçileri oldu¤u gerçe¤ini düne oranla bugün daha iyi görüyor, bilince ç›kar›yor. TC emperyalistlerden ald›¤› her yeni kredi ile birikmifl borcun faizinin faizini ödemekte. Böyle bir ekonomi iflah olur mu? Tabi ki olmaz. Çünkü borçlu ekonominin karfl›l›¤› yeni borç demektir. Nitekim TC’nin iç ve d›fl borcu azalmam›fl tam aksine d›fl borç 150 milyara yak›n (200 milyar dolara) iç borç 130 milyar dolara do¤ru h›zla yükselmektedir. Bu yo¤un borçlanmaya karfl›l›k, emperyalist sermayenin rahat dolafl›m› için yap›lan tüm yasal düzenlemelere ra¤men yat›r›mlar s›f›rlanm›fl, sermaye piyasadaki spekülatif rolünü oynuyor. K›sacas› var olan bu ekonomik tablo istikrar› de¤il istikrars›zl›¤› üretiyor. Bu ekonomik tablo kitlelerin al›m gücünü düflürüyor, iflsizli¤i azaltm›yor ço¤alt›yor. Art›k bu ülkede yoksullu¤un s›n›r› da belirsiz bir hale geldi. Emperyalist tekellere kölece ba¤l› olan egemen s›n›flar d›fl politikada da bu tekellerin ç›karlar› u¤runa bölge halklar›na, emperyalistlerin hedef gösterdi¤i ülkelere karfl› tam bir Hitler zihniyetiyle hareket etmekteler. Bugün TC Ortado¤u’da, Kafkaslar’da ABD’nin jandarma karakollu¤una soyunmufltur. Ki özellikle son y›llarda ‹srail ile oluflturulan ittifak, bölge halklar› için bir tehdit oda¤› olma halini daha da büyütmüfltür. Bu ittifak›n mimar› emperyalist efendileri ABD’dir. ABD emrediyor TC askeri Afganistan’dad›r; ABD emrediyor askeri üsler Irak’a yap›lan ve yap›lacak sald›r›lar için haz›r durumdad›r. ABD-‹srail ortakl›¤› askeri tat-
PART‹ZAN 47/ Kas›m-Aral›k 2002
9
PART‹ZAN 47/ Kas›m-Aral›k 2002
10 bikatlar, silah sanayiine dayal› ortak yat›r›mlar vb… Bilindi¤i gibi Ortado¤u ve Kafkaslar enerji ve petrol kaynaklar›n›n zenginli¤i dolay›s›yla baflta ABD ve AB’li emperyalistler olmak üzere birçok emperyalist haydudun yo¤un ilgisi alt›ndad›r. Emperyalistler bugüne kadar bu bölgelerde yeri gelince ulusal, yeri gelince dinselmezhepsel çeliflkileri kullanarak hem bölge halklar›n› birbirlerine düflürdüler, hem de bu çat›flmalar› bahane ederek “bar›fl”, “demokrasi” demagojileriyle bu bölgelere yerleflmeye çal›flt›lar. Gerçek olan flu ki, emperyalizm sorunlar›n çözücüsü de¤il yarat›c›s›d›r. Filistin prati¤inde bu gerçe¤i görmek mümkündür. Lübnan prati¤inde bu gerçe¤i hat›rlamak mümkündür. Bölge halklar›na gözda¤› vermek için ikide bir; Saddam diktatörlü¤üne yönelik güç gösterisi yapma, Rusya’n›n arka bahçesi olan kimi Kafkas ülkelerini silah deposuna çevirme politikalar›nda bu gerçe¤i görmek mümkündür. Ki önümüzdeki süreçte bu bölgelerde hem ABD’nin militarist sald›r›lar›na hem de emperyalistler aras› ç›kar dalaflmalar›na daha fazla tan›k olaca¤›z. Bölgedeki zenginlikler ve mevcut olan ulusal, dinsel-mezhepsel çeliflkiler emperyalist haydutlar için her türlü provokasyon ve sald›r› için nesnel zemin yaratmaktad›r. Bu konuda bugüne kadar bu bölgelerde yaflananlar yar›n neler olabilece¤i konusunda bize somut veriler sunmaktad›r. Militarizm bugün faflist diktatörlük için esas seçenektir. Nedenine gelince; ekonomik ve siyasi olarak kriz içinde olan egemenler, jandarmal›k rolleriyle kendilerini emperyalist efendilerine pazarlamaya çal›flmakta-
lar. ‹flte bu rollerini lay›k›yla yerine getirmek, yine IMF ve DB kararlar›n› pürüzsüz bir tarzda uygulamak için, içerde dikensiz bir gül bahçesi yaratmay› hedeflemekteler. Bundan dolay› grevler yasaklan›yor, Kürt ulusuna karfl› imha ve inkar politikas›nda ›srar ediliyor, hapishanelerde devrimci ve komünist tutsaklar katlediliyor. Yine içte artan toplumsal huzursuzluk nedeniyle, dikkatler d›fl sorunlara yöneltilerek ›rkç›l›k ve flovenizmi körüklemekte s›n›r tan›m›yorlar. ‹srail’den sonra bölgede s›n›r komflular›yla böyle sorunlar yaflayan ülke neredeyse yoktur. Nitekim egemen s›n›flar›n ideolojik planda pompalad›klar› ›rkç›l›k ve milliyetçilik zehiri MHP gibi bir partinin parlamentoda ikinci s›raya yükselmesine yol açt›. Elbette ki MHP bu yönleriyle teflhir olmufl bir simgedir. Yoksa di¤er birçok burjuva partisinin niteli¤i de bu partiden çok farkl› de¤ildir. Devrimci ve komünist hareket, Stalin sonras›nda, SBKP içindeki yeni burjuvazinin iktidar› gasp etmesi ile birlikte kendi içinde ideolojik planda derin bir tart›flma ve saflaflma yaflad›. Saflaflman›n bir ucunda Bolflevik Partiyi içten fetheden Yeni Rus bürokrat burjuvalar, di¤er ucunda ise Mao’nun baflkanl›k etti¤i ÇKP vard›. Uluslararas› komünist hareket bünyesinde yaflanan bu saflaflma, özünde devrim ile karfl›-devrim aras›ndayd›. Bürokrat burjuvalar ihanetlerini koflullar ile teorize ettiler. Sosyalizm maskeli bu ihanet çetesinin teorileri uluslararas› planda birçok devrimci parti ve örgütün gerçekleri görebilmesine engel oldu. Baflkan Mao’nun sürdürdü¤ü çok yönlü ve kapsaml› mücadele bu ihanet çetesi-
nin niteli¤ini önemli oranda a盤a ç›kartt›. Ama bir bütün olarak bu çetenin devrimci saflarda yaratt›¤› etki k›r›lmad›. SSCB’nin sosyalizmden kapitalizme geri dönüfl sürecinde yapt›¤› hatalara düflmemeyi planlayan Çin’li kapitalist yolcular, istikrarl› ekonomi politikas› ile %8-5’lik büyümesi ile Çin ekonomisini dünya devi yapt›lar. 1949 devriminin ateflinin büyütüp gelifltirdi¤i Çin ekonomisi kapitalist yolcu tercihi döneminde de ekonomideki geliflimi ile adeta enerjisini çok iyi bir flekilde kendi kapitalist yolcu amaçlar›na uyarlad›lar. Çin ekonomisi birçok anlamda devleflti. Dev tekelleri, özel ve devlete ait, en ucuz fiyatta kaliteli ürünlerle rakiplerini zorluyor. Ucuz iflgücü, zengin kaynakalar› ile jeo-politik, jeo-stratejik önemi ile adeta Asya’da rakipsiz. Hatta dünyan›n önündeki 15 y›l sonraki efendisi olaca¤›na kesin gözü ile bak›l›yor. Do¤u Türkistan’da ç›kan zengin petrol, do¤al gaz, uranyum kaynaklar›n› bir yandan ifllerken esas ihtiyac›n› d›flar›dan almay›, kendi kaynaklar›n› zor anlar›n ihtiyac› olarak bekletiyor. Keflmir’in yer alt›-yerüstü (özellikle uranyum ve do¤al gaz) kaynaklar›n›n oldu¤u bölgeyi PakistanÇin s›n›r anlaflmas› ile ilhak etti. Tayvan’da Guomindang’›n iflgali ile kurulan “Milletçi Çin”in ele geçirilip Tayvan’›n geri al›nmas›yla, son on y›la kadar %90 oran›nda “Asya Kaplanlar›n›n” elinde olan Uzakdo¤u pazarlar› flimdi Çin’in elinde bulunuyor. Çin’in Keflmir ve Tibet baflta olmak üzere en önemli bölgesel düflmanlar›ndan biri Hindistan, di¤eri ise Tayvan’d›r. Çin y›llarca uluslararas› iliflkilerde politikaya de¤il ekonomik ç›karlar›na a¤›rl›k
vermifltir. Bu nedenle hem ‹srail ile hem ‹ran hem de rak’la vb. karfl›t rejimlerle askeri teknoloji baflta olmak üzere ticaret anlaflmas›n› esas al›yordu. Önemli olan ekonomik ç›karlar›n› korumak oldu¤unu düflünerek uluslararas› iliflkilerde pek taraf olmamaya çal›fl›yordu. Ama art›k süper güç olabilmenin bir gereklili¤i olarak uluslararas› iliflkilerde taraf olmak zorunda kalm›flt›. Tüm bu dönem boyunca özellikle ideolojik-siyasi ve örgütsel alanlarda yarat›lan kafa kar›fl›kl›¤›, süreç içinde s›n›f savafl›m›n› yads›yan, devrimi reddeden düflüncelerin ilerici ve devrimci güçler içinde yayg›nlaflmas›na yol açt›. Modern revizyonist düflünceler emekçi kitleleri olumsuz etkiledi. 1917 Ekim devrimi ve devam›nda SSCB’de sosyalizmin inflas›, 2. Paylafl›m Savafl›nda SBKP önderli¤inde ezilen halklar›n birçok ülkede faflizmi alt etmesiyle birlikte dünyada yükselen devrim dalgas›, bu iç ihanetle birlikte büyük yara ald›. Modern revizyonizmin yaratt›¤› tahribat uluslararas› komünist hareket içindeki saflaflmay› h›zland›rd› ve derinlefltirdi. Baflkan Mao, ÇKP içinde de yaflanan bu saflaflmay› Büyük Proleter Kültür Devrimi ile birlikte doru¤a ulaflt›rd› ve modern revizyonizmin uluslararas› komünist hareket içindeki etkisini yok etmenin yolunu açt›. Modern revizyonist düflüncelerin Uluslararas› Komünist Hareket üzerindeki etkileri 1980’li y›llar›n ortalar›na kadar kesintisiz sürdü. 1980’lere gelindi¤inde emperyalist-kapitalist sistemin de ilerici devrimci güçlere sald›r›s› yeni bir boyut kazand›. Modern revizyonizmin karfl› devrimci düflüncelerinden etkilenen birçok
devrimci güç emperyalist-kapitalist sald›r›lar karfl›s›nda açmaza düflüp sistem içi aray›fllara girdiler. Türkiye’deki devrimci güçler bu sürece askeri cunta ile girdiler. Cuntaya karfl› esasta bir direnifl gösteremeyen devrimci ve komünist hareket örgütsel bir yenilgi ald›. Devrimciler ve komünistler bu süreci do¤ru bir tarzda çözümleyemediklerinden dolay› yeniden toparlan›p gereken hamleyi yapmay› da bir türlü baflaramad›lar (Kürt ulusal hareketini bu de¤erlendirmenin d›fl›nda tutuyoruz). Bu baflar›s›zl›k giderek örgütsel çözülmelere ve ideolojik dejenerasyonun daha da derinleflmesine yol açt›. Bu tablonun bir k›s›m yarat›c›lar› “mültecili¤e” meflruluk kazand›rd›lar. Bu tablonun yarat›c›lar› yenilgilerden do¤ru dersler ç›karma yerine, yenilginin kaç›n›lmazl›¤› gerici anlay›fl›n› benimseyip, devrimin gerekli olup olmad›¤›n› tart›flacak kadar gerilediler. fiu aç›k ki; devrim cephesinde yaflanan y›lg›nl›¤›n ve karamsarl›¤›n kökenleri yukar›da belirtti¤imiz döneme dayan›yor. Bugüne yan›t ararken düne bakmam›z gerekir. E¤er dünün ideolojik-siyasal-örgütsel tablosunu iyi de¤erlendirirsek, bugünkü açmazlara ve t›kan›kl›klara daha do¤ru ve isabetli yan›tlar verebiliriz. Geçti¤imiz yüzy›l›n son çeyre¤i önemli özellikler içermekteydi. 1990’l› y›llar›n bafllar›nda revizyonistlerin emperyalist burjuvazi ile birleflik sald›r›s›na tan›k olduk. Emperyalist-kapitalist sistemin kiral›k kalemflörleri ve ideologlar›n›n 1990’l› y›llarda ifade ettikleri “tarihin sonu”, “ideolojiler öldü”, “devrimler dönemi kapand›” vb. sald›r›lar Rus bürokrat burjuvalar›n›n çöküflü ile birlikte bafllad›. Rus
Sosyal Emperyalizmin etkisi alt›ndaki ayd›nlar›n bir k›sm› da ayn› cephanelikle hareket ederek sald›rd›lar. Onlar da Rus bürokrat burjuvalar›n›n 1957-60 aras›nda Baflkan Mao ile sürdürdükleri polemiklerde gündeme getirdikleri revizyonist tezlerden beslenmifltir. 1990’dan itibaren g›das›n› bu revizyonizmden alan bürokrat burjuva diktatörlükler birer birer çöktü. Bu çöküfl, ayn› zamanda yeni çarlar›n gerçek yüzlerinin a盤a ç›kmas›na da neden oldu. Ancak, sosyalizm düflman› tüm uluslararas› karfl›-devrimci güçler bu çöküflü bilinçli olarak sosyalizmin, s›n›fsal bak›fl›n çöküflü olarak propaganda ettiler. Bunun faturas›n› sosyalizme ç›karmak için her türlü pervas›zl›¤› uygulad›lar. Sosyalizmin bu sözde yenilgisini de, nihai bir yenilgi olarak ilan ettiler. “Tarihin sonu” gibi z›rva teoriler de bu anlay›fl›n ürünüdür. Ezen ile ezilen savafl›m› sürüyor. Emperyalist tekeller aras› rekabet tüm h›z›yla devam ediyor. S›n›f savafl›m› tarihin motorudur. Tarih hükmünü sürdürüyor… Bu konuda net olmak gerekir. Bunun alt›n›n sürekli çizilmesi gerekir. Bu konuda en ufak bir taviz kabul edilemezdir. Emperyalizm Lenin yoldafl›n tan›mlad›¤› özellikleri oldu¤u gibi tafl›maktad›r. Bugün Lenin taraf›ndan belirtilen özelliklerin yerli yerine oturdu¤unu, bu özelliklerin geliflti¤ini görüyoruz. Bu anlamda önemli bir geliflmenin oldu¤u do¤rudur. Bu geliflme görevlerimizi de, savafl tarz›m›z› da etkilemektedir. Emperyalistler, enerji kaynaklar›n›n yo¤unlaflt›¤› bölgelerde yükselen bir rekabet içindedir. Petrol bölgelerindeki denetimin tamamen sa¤lanmas›
PART‹ZAN 47/ Kas›m-Aral›k 2002
11
PART‹ZAN 47/ Kas›m-Aral›k 2002
12 emperyalistler için önemlidir. Bunun için de her an sald›r›ya, iflgale yönelebilirler. Ama güçler dengesini de iyi hesaplamak gerekti¤i için tereddütlü yaklafl›yorlar. Irak, Körfez savafl› öncesi dünyan›n petrol ihtiyac›n›n %40-60’›n›n karfl›land›¤› bir ülkedir. Zengin petrol kaynaklar›n› ele geçiren-düflmanlar› üzerinde bir denetim kurabilir. Dünya petrol fiyatlar› ile oynayabilir. Irak hükümeti, ABD’ye karfl› Çin, Rusya, AB ülkelerine tavizler vermeyi göze alm›fl durumda. Bu emperyalist devletlerin ç›kar›n› koruma görevini de üstlenecek olan Irak hükümeti, bu sayede kendi ç›karlar›n› korumak isteyecek olan emperyalistlerden destek alacak/al›yor. Ayr›ca Irak Kürdistan›’ndaki muhalif Kürt gruplar›na “özerklik mi istiyorsunuz? Al›n size genifl özerklik” gibi anayasalar›ndaki karar› da hayata geçirme girifliminde. Bu sayede Kürt gruplar›n›n amaçlar›na savaflmadan bar›fl içinde varmalar›n›n yolunu göstermifl oluyor. Bu ne kadar gerçek bir olgu ise dünyada ve co¤rafyam›zda devrimci ve komünist hareketin da¤›n›kl›¤›, geliflen toplumsal muhalefete önderlik etme konusundaki zay›fl›¤› da bir o kadar gerçektir. Özellikle bu kaos ortam›nda birçok devrimci hareket ideolojik olarak gereken netli¤i, tüm bu yaflananlar›n neden ve niçinlerine do¤ru bir yan›t verme becerisini gösteremedi. Asgari düzeyde gereken netli¤in sa¤lanamamas› hem “yeni dünya düzeni” ideologlar›n›n demagojilerine ve hem de onlar›n sol içindeki uzant›lar›na karfl› güçlü bir mücadele yürütülmesine engel oluyor. Bugün dünya devrimci ve komünist hareket içerisinde
Maoistlerin hat›r› say›l›r bir güç olmalar› tesadüfi de¤ildir. Tam aksine bu, Maoistlerin s›n›f savafl›m› noktas›nda sahip olduklar› öngörü ve derin bir kavray›fl›n ürünüdür. Çünkü Maoistler sosyalizmde s›n›f savafl›m› konusunda bilinçliydiler ve “geriye dönüfller” sorununda haz›rl›kl›yd›lar. Dolay›s›yla SSCB, Çin ve di¤er ülkelerdeki ihanetler Maoistleri devrim mücadelesinde daha az etkiledi. ‹flte bugün Peru’da, Filipinler’de, Nepal’de, Hindistan’da ve Türkiye’de Maoistler önderli¤indeki Halk Savafllar›n›n kararl›l›¤›n› bu ideolojik zeminde aramak en do¤ru yaklafl›m olacakt›r. Kitlelerin bütünlüklü de¤erlendirilmesi bizim genel niteli¤imizden ve kitle ile iliflkilerimizin zay›fl›¤›ndan kaynakl› tam olarak mümkün de¤il. Subjektif oldu¤umuzun bilincinde olmal›y›z. 12 Eylül sonras› burjuva nitelikli hareketler ç›kt›. Bunlar, devrimci hareketi olumsuzlayan karakterdedir. Devrimci hareket geliflti¤inde reformist hareketin de geliflti¤ini görüyoruz. Devletin de buna özel deste¤i olmakta. Egemen s›n›flar›n devrimci ve komünist hareketin gelifliminin önünü kesecek bir tek politikas› yok. Çeflitli türden politikalar uygulamaktalar. Bu konuda zengin bir deneyime sahiptirler. Alevilerin örgütlenmesi, sistemle çeliflkilerinin büyümesi devlet taraf›ndan kontrol edilebilmektedir. Yöre derneklerinin geliflimini görüyoruz. Komünistlerin ve devrimcilerin bu geliflmelere planl› yaklaflamad›¤›n› görüyoruz. Kitlelere sekter yaklafl›m, hegemonyac› yaklafl›m… Bireysel tepkiler, intiharlar…Kitlelerin sorunlar›na vak›f olamamak, onlar› örgütleyeme-
mek, kitlelerin kendili¤inden hareketlerle bo¤ulmas›… Kürtlerin siyasal uyan›fl›, Kürt kad›n›n›n ulusal mücadeledeki yeri… Kürtlerin incelenmesi… Kopenhag kriterlerinin çözüm olmad›¤› her vesileyle anlat›lmal›d›r. Kürt halk› bunu görecektir. Bizim bu konuda aç›l›m yapmam›z flartt›r. Kitlelerin sorunlar›na vak›f olanlar›n mutlaka maddi bir güç yaratacaklar› bilinmelidir. Kitlelerin somut koflullar›na tepkileri geliflecektir. Bu tepkiler burjuva ak›mlar› içerecektir, burjuva ak›mlara neden olacakt›r. Bu, kitlelerin tepkilerine kay›ts›z kalmam›za neden olmamal›d›r. Kitleler örgütsüz ve bilinçsizdir. Kitlelerin yoksullu¤u artmaktad›r. Egemenlerin kitlelerin yoksullu¤unu ortadan kald›ramayaca¤› aç›kt›r. Onlarla politik olarak karfl› karfl›ya gelecektir. Kitlelerin kendili¤inden hareketi karfl›s›nda bize düflen sorumluluk politik bilincimizi onlara tafl›mak, burjuva fikirlere karfl› etkin bir mücadele yürütmektir. Bunun için kitlelerin kendili¤inden mücadelesine karfl› kay›ts›z kalmamal›, özellikle de ilerici
Ezen ile ezilen savafl›m› sürüyor. Emperyalist tekeller aras› rekabet tüm h›z›yla devam ediyor. S›n›f savafl›m› tarihin motorudur. Tarih hükmünü sürdürüyor… Bu konuda net olmak gerekir. Bunun alt›n›n sürekli çizilmesi gerekir. Bu konuda en ufak bir taviz kabul edilemezdir.
13 kitleleri yönlendirdi¤ini unutmamal›y›z. Alevi kesimine yaklafl›m›nda bunu görebiliriz. Büyüttü¤ü Sünni dincili¤e karfl› bir süre sonra buna karfl› Alevili¤i desteklemeye bafllad›lar. Bugün Kemalistlerin destekledi¤i Alevi dernekleri vard›r. Karfl› devrim bu hareketi desteklemektedir. Alevili¤in ilerici özelli¤i yok edilmek istenmektedir. Küçük burjuva devrimci hareketlerin baz›lar›nda önderlik sorunu kendi niteli¤ine uygun olarak çözülmüfl durumdad›r.
li seviyededir. Kitlelerin talepleri biçim olarak farkl›d›r. Köylülerin sosyal yaflamlar› de¤iflim göstermifltir. Meseleye salt toprak sorunu olarak bak›lamaz. Tar›ma dayanan çeliflkiler gücünü korumaktad›r. Savaflla birlikte de¤iflimler olmufltur. Bu de¤iflimlerin incelenmesi gerekir. Türkiye’de sanayi iç dinami¤iyle geliflmemifltir. Köylerinden göç edenlerin ezici ço¤unlu¤unun flehirlerde fabrika iflçisi olarak yaflamad›¤› biliniyor. Halk Savafl›n› reçetelere indirgeye-
mücadele edilmesi gerekir. Olay salt silahl› mücadeleye indirgenemez. Kürt ulusunun ulusal bilinci geliflmifl durumdad›r ve demokratik talepler için mücadelede ileridedir. Demokratik talepler u¤runa mücadelede Kürt halk›n›n önemli bir yeri oldu¤unu görmeliyiz. Radikal mücadele bu taleplerle gelifltirilebilir haldedir. Karfl› devrimci politikalar›n
Bunun anlam› geliflkin hareketlere neden olabileceklerinin fark›nda olmay› gerektirir. Devrimimiz kendine has özgünlükler tafl›yacakt›r. Türkiye’de Halk Savafl›, gerilla savafl› önceki örneklerinin ayn›s› olmayacakt›r. Türkiye’nin kendine has özellikleri, bulundu¤u bölge itibar›yla farkl›l›klar› vard›r. Devletin merkezi otoritesi, militarist geliflkinli¤i önem-
meyiz. Halk savafl›n›n uygulanmas›yla ortaya ç›kacak sonuçlar› yeniden de¤erlendirerek prati¤imize yön verecek somut taktikler belirleyerek ilerleriz. Gerilla savafl›n›n mevcut haliyle zorluklar tafl›d›¤› görülmektedir. fiehirlerde örgütlenmenin gereklili¤i artm›flt›r. Gerilla savafl›n›n güçlenmesi, gelifltirilmesi aç›s›ndan da bu gereklidir.
PART‹ZAN 47/ Kas›m-Aral›k 2002
hareketine etkin bir flekilde kat›larak politik niteli¤ini artt›rmal›y›z. Kürt ulusal mücadelesi hakk›nda genel yaklafl›m›m›z do¤ru olmakla birlikte bu konuda bir kavray›fls›zl›k ve somut koflullar›n tahlili ile taktikler gelifltirmede eksik durumday›z. Bugün de Türkiye Kürdistan›’nda mücadele yürütme sorumlulu¤u devam etmektedir. Kürt ulusal sorununun ulusal özelli¤ini görmezden gelemeyiz. Demokratik taleplerin desteklenmesi ve bunun hareketini yaratmak için
14
PART‹ZAN 47/ Kas›m-Aral›k 2002
Seçim sonuçlar›na k›sa bir bak›fl
Proletarya Partisi’nin seçimlerde izledi¤i taktik do¤rudur. Esas olarak kendili¤inden de olsa sand›k bafl›na gitmeyen ya da bofl oy kulllanan milyonlar›n duruflu, bu do¤ru takti¤in resmidir. Proletarya Partisi’nin objektif durumundan dolay› bu do¤ru takti¤in propagandas›n› en genifl kitlelere tafl›yamamas›, kitlelerin sisteme duyduklar› güvensizli¤i daha da derinlefltirmemesi bir olumsuzluktur. Bir eksikliktir. Bu eksikli¤imizi herkesten önce biz görmeliyiz ve gidermek için de çaba sarfetmeliyiz. Bu yönlü yap›lan tüm yap›c› elefltirileri de anlay›flla karfl›lamal›y›z. Yine di¤er devrimci güçlerin varsa olumlu pratikleri, onlardan ö¤renmesini bilmeliyiz.
3 Kas›m seçimleri, egemen s›n›flar›n iç çekiflmelerinin yo¤unlaflt›¤›, yaflanan ekonomik ve siyasi krizin halkta derin hoflnutsuzluklar yaratt›¤›, mevcut partilere ve yürüttükleri politikalara duyulan güvensizliklerin derinleflmesi sonucu gündeme geldi ve egemen s›n›flar yeni parlamento seçimiyle, yani yeni “yüzlerle”, yeni yalanlarla kitlelerin bu güvensizli¤ini güvene dönüfltürmeyi ve tepkileri sistem içine, parlamento koridorlar›na hapsetmeyi hedeflediler. Bilindi¤i gibi seçim sürecinde tüm burjuva partileri rollerine uygun olarak, kitleleri aldatmak için yalan söylemekte s›n›r tan›mad›lar. Di¤er bir ifadeyle emperyalizme uflakl›kta, halk› açl›k ve sefalet içine itmekte, anti-demokratik uygulamalarda s›n›r tan›mayan hükümet orta¤› partiler, hiçbir fley olmam›fl gibi “yeni çözüm” reçeteleriyle kitlelerin karfl›s›na ç›kmaya bafllad›lar. ‹flledikleri suçlar, yaratt›klar› sefalet tablosu için
mazeretler ürettiler. Hatta ürettikleri mazeretlerle kendi kendilerini ikna da ettiler. Ama seçmeni ikna edemediler. Ve sonuçta sistemin “yeni” yalanc›lar›na yenik düfltüler. fiimdilik yalanlar›yla birlikte parlamentonun d›fl›nda kald›lar. Seçim sonucunda ortaya nas›l bir tablo ç›kabilece¤ini daha önce flu temelde dile getirmifltik. Seçimlerde yine esas olarak “denenmemifllerden”; “denenmemifl” olduklar› için de daha “inand›r›c›” olanlardan faydalan›lacak. Devletin böyle bir zamanda buna ihtiyac› var. “Yeni” olan›n cazibesi kullan›lmak istenecek. Ancak geçmiflin deneyimi unutulmas›n, “anti-faflist, dürüst, halkç›, bar›flsever” Ecevit, en az›l› faflistlerden oldu¤unu gösterdi. “Anti-siyonist” Erbakan, ABD uflakl›¤›n›, ‹srail dostlu¤unu, ‹srail ile yap›lan anlaflmadaki imzas›yla ortaya koydu. “fiehit dostu, az›l› PKK düflman›, islamc›” MHP, idam sorunundaki, türban ko-
nusundaki taklalar›yla, politi- ne belli misyonlar biçen kimi Tüm bu nesnel olgulardan ve kada figüranl›k için bulundu- ilerici güçleri dahi etkileyebili- bilimsel yöntemlerden uzak ya¤unu gizleyemedi. yorlar. Yaratt›klar› bilinç bula- p›lacak her de¤erlendirme yeni Tüm bu ö¤retici tecrübeler- n›kl›¤›yla, kitlelerin hakl› öfke bir yan›lg›n›n ve yanl›fl taktik den sonra, en son söyleyece¤i- ve tepkisini parlamento kori- yaklafl›mlar›n zeminini yarat›r. mizi en baflta ifade edecek dorlar›nda eriterek yok ediyor- Nitekim ortaya ç›kan ilk de¤erolursak, bugün parlamentoda lar. lendirmelerde bu olumsuz yakço¤unlu¤u sa¤lam›fl olan ‹flte biz bu makalemizde lafl›mlar› görmek mümkündür. AKP’nin icraatlar›, koalisyon esas olarak seçim sonuçlar›n› Oysa yap›lmas› gereken, sühükümetinin icraatlar›ndan bütünsellikli bir tonda de¤er- reçten do¤ru devrimci sonuçlafarkl› olmayacakt›r. Abdullah lendirme yerine, kimi devrimci r› ç›karmak olmal›d›r. Bunu Gül’ün baflbakanl›¤›nda kuru- güçlerin ve Kürt ulusal hareke- yapman›n ilk ad›m› da, sürece lan hükümet de, emperyalist te- tinin seçim sonuçlar›n› de¤er- bütünsellikli ve sorgulay›c› kellerin, IMF’nin ve uflaklar›- lendiren ya da ortaya ç›kan so- yaklaflmakt›r. Herfleyi d›fl›nda n›n ç›karlar›na uygun bir politi- nuçlar hakk›nda yapt›klar› baz› arayan, olumsuzluklar›n faturaka izleyecektir. Bu politikalar- yorumlar üzerinde durmaya ça- s›n› baflkas›na ç›karmaya çal›da iflsizli¤e çözüm yoktur. Bu l›flaca¤›z. flan; kendi taktik yaklafl›m›n› politikalarda demokratik hak ve prati¤ini sorgulama cesaretive özgürlükler yoktur. Bu poliSEÇ‹M SONUÇLARINI ni göstermeyen, baflkalar›n› antikalarda iflsizlik, yoksulluk DO⁄RU OKUMALIYIZ lama-dinleme zahmetine katve halka düflmanl›k vard›r. Bu 3 Kas›m seçim sonuçlar›n› lanmadan peflinen mahkum tart›fl›lmaz bir gerçek. Ama bu do¤ru alg›lamal›y›z. Do¤ru al- eden anlay›fllar, elbette ki süseçim sonuçlar›ndan ç›kar›lma- g›laman›n yolu, içinden geçti- reçten do¤ru sonuçlar ç›karas› gereken baflka bir gerçek ¤imiz süreçte, egemenlerin ne- mazlar. daha var. den yeni bir seçime ihtiyaç Proletarya Partisi bafltan Devrimci ve komünist güç- duydu¤u gerçe¤ini objektif bir itibaren, boykot sorusunun ler ürettikleri politikalar do¤- tarzda çözümlemek ve ortaya yan›t›n›, parlamentonun niterultusunda kitleleri örgütleye- ç›kan sonuçlar› bilimsel bir li¤inde, kitlelerin parlamenmedikçe, kitlelerin öfke ve tep- tarzda yorumlamaktan geçer. toya bak›fl aç›s›nda, kitlelerin kisini siyasal iktidar TABLO 1 : mücadelesine yöneltecek taktik önderli¤e, taktik ustal›¤a sahip ol3 KASIM 2002 TÜRK‹YE GENEL‹ SEÇ‹M SONUÇLARI* mad›¤› müddetçe egeTOPLAM SEÇMEN SAYISI (TAHM‹N‹) 45.000.000 OY ORANLARI KAYITLI SEÇMEN SAYISI 41.407.027 menlerin yalanlar› ve OY KULLANAN SEÇMEN SAYISI 32.768.161 GEÇERL‹ OYLAR KAYITLI SEÇMEN zorbal›¤›, kitlelerin çaGEÇERL‹ OY SAYISI 31.528.783 resizli¤i, burjuva partiSANDIK BAfiINA G‹TMEYENLER 8.638.866 20,86 BOfi VE GEÇERS‹Z OY KULLANANLAR 1.239.378 2,99 lerine politika yapma SANDI⁄A G‹TMEYEN+GEÇERS‹Z OY 9.878.244 23.86 DEMOKRAT‹K SOL PART‹ 384.009 1,22 0,85 olana¤› tan›r. Halk›m›DEMOKRAT‹K HALK PART‹S‹ 1.960.660 6,22 4,74 YURT PART‹S‹ 294.909 0,94 0,71 z›n söylemiyle “eflek ayM‹LL‹YETÇ‹ HAREKET PART‹S‹ 2.635.787 8,36 6,37 n› eflek olmas›na ra¤DO⁄RU YOL PART‹S‹ 3.008.942 9,54 7,30 M‹LLET PART‹S‹ 68.271 0,22 0,16 men, palan sürekli de¤iBÜYÜK B‹RL‹K PART‹S‹ 322.093 1,02 0,77 ANAVATAN PART‹S‹ 1.618.465 5,13 3,90 flir”. Egemenlerin sözL‹BERAL DEMOKRAT PART‹ 89.331 0,28 0,21 SAADET PART‹S‹ 785.489 2,49 1,90 cüleri, kiral›k medyas› BA⁄IMSIZ TÜRK‹YE PART‹S‹ 150.482 0,48 0,36 palan›n de¤iflimini, efleÖZGÜRLÜK VE DAYANIfiMA PART‹S‹ 106.023 0,34 0,25 TÜRK‹YE KOMÜN‹ST PART‹S‹ 59.180 0,19 0,14 ¤in de de¤iflimi olarak GENÇ PART‹ 2.285.598 7,25 5,52 ‹fiÇ‹ PART‹S‹ 159.843 0,51 0,38 kitlelere sunmaktan asla CUMHUR‹YET HALK PART‹S‹ 6.113.352 19,39 14,77 ADALET VE KALKINMA PART‹S‹ 10.808.229 34,28 26,12 geri durmazlar. Bu çabaYEN‹ TÜRK‹YE PART‹S‹ 363.869 1,15 0.88 lar› kendili¤inden baflaBA⁄IMSIZLAR 314.251 1,00 0.76 r›s›z olmaz. B›rakal›m * YSK’nun 09.11.2002 tarihli “kesin sonuç” karar›ndaki veriler kullan›lm›flt›r. geri kitleleri, kendileri-
PART‹ZAN 47/ Kas›m-Aral›k 2002
15
PART‹ZAN 47/ Kas›m-Aral›k 2002
16
düzen d›fl› tepkilerinin boyutunda aramaya çal›flt›. Ve ortaya ç›kan yan›t, kitlelerin önemli oranda varolan burjuva partilerine ve parlamentoya duyduklar› derin güvensizlik gerçe¤iydi. Evet ortada olan bu gerçektir. Ama varolan bu güvensizli¤i s›n›f savafl›n›n içinde daha da derinlefltirecek, tepkileri düzen d›fl› bir mücadeleye sevk edecek güçlü devrimci ve komünist bir iradenin olmamas›, kitleleri çaresizlik içinde çare aramaya devam ettirdi. Yani, “denenmemiflleri” deneme, kara kurt yerine, beyaz kurdu ya da kötünün iyisini tercih etmeye zorlad›. Ortaya ç›kan bu tablo da bu düflünüfl tarz›n›n ürünüdür. Bu tabloyu daha do¤ru bir tarzda okumak için, bir önceki seçim sonuçlar›n› bir hat›rlayal›m. Bilindi¤i gibi bir önceki seçimler Kürt halk›na karfl› linç giriflimlerinin yafland›¤›, milliyetçili¤in ve flovenizmin flaha kalkt›¤› bir döneme rastlad› ve sand›ktan “Halkç›” kurt ile Bozkurt ç›kt›. O tarihi kesitte bu kurtlar›n ortaya ç›kmas›, elbette ki yaln›z “denenmemifl” olmalar›yla aç›klanamaz. Yukar›da ifade etti¤imiz nedenlerin yan›s›ra yolsuzlu¤un ve rüflvetin ayyuka ç›kt›¤› ve bu iki kurdun en az›ndan kamuoyuna yans›yan, yolsuzluk eylemlerinin olmamas›, kitlelerde yükselen “temiz toplum” sesleri parlamentoda ortaya böylesi bir sonucun ç›kma zeminini yarat-
t›. Son y›llarda oluflan en uzun süreli koalisyon hükümetinin en parlak icraat› emperyalizme uflakl›kta; emekçilere, Kürt ulusuna, devrimcilere, komünistlere düflmanl›kta hiçbir s›n›r tan›mama gerçe¤idir. Sand›ktan ç›kan sonuçlar› bu politikalar›n haz›rlad›¤›n› söylemek abart› say›lmaz. Ve bu po-
litikalar› nedenleriyle birlikte sorgulad›¤›m›zda bir anlam ifade eder. Tersi yaklafl›mlar-yorumlar, yap›c› ve ilerletici olmaz. Sorunun daha iyi anlafl›lmas› için, kendi kendimize yüksek sesle soru sormakta yarar vard›r. Birincisi, koalisyon ortaklar›n›n parlamento d›fl›nda kalmas›n› “statükoculu¤un” tasfiyesi olarak yorumlayabilir miyiz? ‹kincisi, “meflruiyet” tart›flmas›na devrimcilerin yaklafl›m› nas›l olmal›d›r? Ya da bu tart›flmalar›n seçim öncesi yürütülüp ona uygun bir taktik politika niye gelifltirilmedi? vb. vb. Parlamentoya giren ve ayn› zamanda parlamento d›fl›nda
kalan koalisyon hükümetini oluflturan partiler aras›nda kitlelerin seçimde yapt›klar› tercihi, “statükocu” güçler ile “antistatükocu” ve de¤iflimden yana olan güçlerin mücadelesi olarak yorumlamak ve kitlelerin tercihini de bu temelde aç›klamaya kalkmak eksik ve yanl›flt›r. AKP ve CHP’ye olmayan misyonlar yüklemeye kalkmakt›r. Evet, kitlelerin önemli bir bölümü demokratik hak ve özgürlüklerin geniflletilmesinden yana. Bu yönlü de¤iflim talepleri vard›r? Ama flu da bir gerçek ki, kitlelerin en büyük istemi iflsizlik sorununun çözümüdür. Ekonomik krizin afl›lmas›d›r. Di¤er bir ifadeyle küçülen lokmalar›n›n büyütülmesidir. Ki bu konuda tüm burjuva politikac›lar›n›n söylemleri birbirine yak›n söylemlerdir. Daha da somutlarsak, farkl› söylemlerine ra¤men tüm burjuva partilerinin IMF program›na sad›k kalacaklar› tart›fl›lmaz bir gerçek. IMF karfl›t› en büyük ajitasyonu Genç Parti yapt›. Yani AKP ve CHP’nin bu yönlü demagojik söylemleri dahi oldukça s›n›rl›d›r. Yine AB sorununda tüm burjuva partilerinin yaklafl›mlar› ayn› paralelde; hatta diyebiliriz ki, demagojik bir tarzda da olsa, AB, demokratik hak ve özgürlükler, Kürt sorununda en çok söylemi olan ANAP’d›r. Buna ra¤men ANAP’›n ald›¤› oy yüzdesi ortada. Dahas› da var. AKP, ANAP’tan daha çok sta-
tükocu bir söyleme sahip de¤il ca¤› sonuçlar da, gidenlerden rudur. Do¤ru olan di¤er birfley midir? pek farkl› olmayacakt›r. Bu du- ise; bu düflünüfl tarz›na sahip Bu durumda At›l›m’›n rumda, yine ayn› saptamalarda olan kitlelerin, bu seçimde hü“MHP-DSP-DYP gibi statüko- m› bulunaca¤›z? vb. kümet ortaklar›na oy vermeyip cu güçler mecliste tasfiye oldu” AKP’nin yükselifl nedeni- cezaland›rd›¤›d›r. Çünkü kitletan›mlamas›n› hangi nesnel ze- ni, RP’nin içinde bafllat›lan lerin sistemi, parlamentoyu min üzerine oturtaca¤›z? Ya da operasyonda, ABD’nin “›l›m- alg›lay›fllar›, tepkilerindeki AKP ile ANAP’› bu konuda l› islam” projesinde, artan ifl- bilinç düzeyi ancak böyle bir birbirinden ay›ran temel fley sizlikte, yoksullukta, kitlele- prati¤e denk düflüyor. CHPnedir? vb. Bu yönlü sorular›m›- rin sisteme karfl› duydu¤u AKP’yi parlamentoya tafl›yan; z› daha da ço¤altabiliriz. Ama güvensizlikte ve en önemlisi MHP, ANAP, DSP, DYP’yi oygerçek olan flu ki; ne sözü lar›yla cezaland›ran bir biTABLO 2 : edilen partiler tek bafl›na linç düzeyidir. Bu gerçek“statükoculuklar›ndan” leri görmeden, sistem d›KATILIM ORANLARI dolay› mecliste tasfiye olfl›ndaki alternatif güçlerin dular, ne de meclise giren SENE zay›fl›¤›n› hesaba katmaGEÇERL‹ OY OY KULLANMAYAN AKP ve CHP de¤iflimden dan yap›lacak her de¤erve GEÇERS‹Z OY yana olan partilerdir? AKP lendirme, s›k›nt›l› ve ne kadar “de¤iflimci” ise, 1950 özürlü bir de¤erlendirme % 89.3 % 10.7 % 88.6 % 11.4 ANAP da o kadar, hatta 1954 olur. Yeni figüranlara ol1957 % 76.6 % 23.4 ondan daha çok “de¤iflim- 1961 mad›k misyonlar biçilir. % 78.4 % 21.6 cidir”. Aralar›ndaki fark 1965 Devrimcilerin ve ko% 68.0 % 32.0 % 61.4 % 38.6 ve ortaya ç›kan sonuçlar›n 1969 münistlerin de¤erlendir1973 % 63.8 % 36.2 esas nedeni koalisyon ic- 1977 meleri s›n›fsal bir zemin % 69.9 % 30.1 % 87.8 % 12.2 raatlar›na kitlelerin pra- 1983 üzerinde yükselmek zo1987 % 90.9 % 9.1 tik tecrübeleriyle, gün- 1991 rundad›r. S›n›f perspektif% 81.4 % 18.6 % 82.3 % 17.7 lük sosyal yaflamlar›yla 1995 li bir de¤erlendirme bur% 83.2 % 16.8 tan›kl›k etmeleri gerçe- 1999 juva partilerinin demago2002 % 76.1 % 23.9 ¤idir. Söyledikleri tüm jik söylemlerinin kitlelerdemokrasi söylemlerinin de yaratt›¤› bilinç bulaalt›ndan anti-demokratik uygu- de, devrim için nesnel zemi- n›kl›¤›n› hesaba katar. Bu delamalar, iflsizlik ve yoksulluk nin giderek olgunlaflt›¤› bu magojik söylemleri bofla ç›karç›kt›. Tüm bu karfl› devrimci ic- ortamda, devrimcilerin ve mak için teflhir propagandas›na raatlar›na ra¤men yine de se- komünistlerin alternaif bir a¤›rl›k verir. Tüm bunlar anlaçim meydanlar›nda ikiyüzlü güç yaratamama iradesizli- fl›l›r fleylerdir. Anlafl›lmayan propagandalar›na devam etti- ¤inde aramak en do¤ru ve fley bu burjuva partilerinin deler. Ama kitleleri ikna edeme- anlaml› oland›r. magojik söylemlerinden harediler. Gerçek yüzlerini ve Soruna bu pencereden bak- ketle onlara haketmedikleri halk düflmanl›klar›n› bu sefer mayan yani s›n›fsal bir zemin- misyonlar biçmektir. Kitlelerin gizlemeyi baflaramad›lar. de yaklaflmayan, burjuva parti- de¤iflim istemleri ile burjuva Bu seçimlerde net olan flu lerinin niteli¤ini, bu partilerin partilerinin demagojik söylemki; tek bafl›na hükümet olan egemen s›n›flar›n ç›karlar› için lerini birbirine kar›flt›rma, bunAKP’nin “denenmemifl” olma- oynad›klar› rolü do¤ru bir tarz- lardan yanl›fl sonuç ç›karma s›d›r? CHP’nin ise AKP’nin da çözümlemeyen her yakla- yan›lg›s›d›r. Kitlelerin bu par“fleriat” sopas›na karfl› “laik” fl›m, ortaya ç›kan sonuçlar› tilerin demagojik söylemleve “sol” söylemlerden dem do¤ru okuyamaz. Neden ve so- rinden etkilenip onlara oy vurmas›d›r. K›sacas› de¤erlen- nuçlar aras›ndaki diyalektik ba- vermesi, bu partilerin de¤idirmeleri “statükocu” ve “kar- ¤› do¤ru bir tarzda kuramaz. flimden yana, de¤iflimci oldufl›tlar›” temelinde yapmak bizi Sözgelimi kitlelerin sisteme ¤u anlam›na gelmez. büyük yan›lg›lara götürür. Bir karfl› önemli oranda tepkileri Yine seçim sonuçlar›na dair dahaki seçimde bu partinin ala- ve güvensizlikleri oldu¤u do¤- KADEK sözcüleri ve Özgür
PART‹ZAN 47/ Kas›m-Aral›k 2002
17
18
PART‹ZAN 47/ Kas›m-Aral›k 2002
2 Kas›m 2002 Özgür Gündem Politika gazetesinin kimi yazarlar›n›n yapt›klar› aç›klama ve de¤erlendirmeler de tamamen keyfiyetçi ve ayn› zamanda ürkek de¤erlendirmelerdir. Ortaya ç›kan sonucun nedenlerine iliflkin sorulan sorular, verilen yan›tlar hem yüzeysel hem de öze dönük de¤ildir. Verilen cevaplar›n s›rt› gerçeklere dönüktür. KADEK ilk anda seçimlerin meflruiyetinin ortadan kalkt›¤›n› duyurdu. Gerekçe olarak da, seçmenin yaklafl›k olarak yüzde 47’sinin iradesinin meclise yans›mamas› ve yüzde 25’inin de oy kullanmamas›n›n meclisin meflruiyetini ortadan kald›rd›¤›n› ifade etti. Herfleyden önce bu meclisin meflruiyeti DEHAP’›n meclise girip, girmemesiyle aç›klanamaz. Di¤er bir ifadeyle DEHAP meclise girmifl olsayd›, bu meclis demokratik ve meflru mu olacakt›? Kald› ki bu meclisin misyonu ve niteli¤i ortada. Bu bir. ‹ki, seçim yasas› -baraj sistemi-nin hedef ve amac›n› DEHAP seçim sonuçlar›yla ö¤renmedi.
Tam aksine mevcut seçim sisteminin anti-demokratikli¤ini, seçim çal›flmalar› döneminde ortaya ç›kabilecek tüm engelleri DEHAP da önceden görüyordu. Bu yönlü aç›klamalar yap›yordu. Tüm bunlara ra¤men farkl› bir tav›r gelifltirme yerine seçimlere girdi. Daha da önemlisi yüzde 25’inin oy kullanmad›¤›, oy kullanan kitlelerin de önemli bir bölümünün parlamentonun ifllevine dair kendi kendine ciddi sorular sordu¤u, güvensizlik duydu¤u bir ortamda seçimlere kat›lmay›p protesto etme yerine seçimlere kat›larak tüm bu hukuksuzluklara bir anlamda meflruluk kazand›rma, bu yönlü sürece katk›da bulunman›n bir aç›klamas› olmal›yd›/olmas› gerekirdi. Ama görünen o ki bu politikan›n sahipleri istedikleri sonucu alamay›nca oluflan yeni parlamentonun meflru olmad›¤›n› hat›rlad›lar. Hiç flüphesiz ki, yap›lan bu de¤erlendirmeler ikna edici, inand›r›c› de¤ildir. Bizim için seçimin gayri meflrulu¤u, parlamentonun figüranl›¤› tart›fl›lmaz. Ama
Amed flehrinde kullan›lmayan 200 bin oyun nedeni tart›fl›l›r. Kürtlerin yo¤un olarak yaflad›¤› bat› kentlerinde DEHAP’a verilen oylar›n say›s› tart›fl›l›r. Miting meydanlar›nda toplanan yüzbinlerin oylar›n›n, sand›kta neden DEHAP hanesine yaz›lmad›¤› gerçe¤i tart›fl›l›r. Ve tart›fl›lmas› da gerekir. Bu politikan›n sahipleri de tart›flmalar› bu noktalarda yürütürlerse ortaya do¤ru sonuçlar ç›karabilirler. Aksi yaklafl›mlar eksik ve yetersiz kal›r. Öncelikle seçim sürecini olumlu ve olumsuz yönde etkileyen baz› faktörlerin alt›n› çizelim. Yani de¤erlendirme yaparken bu d›fl etkenleri hesaba katal›m-katmal›y›z. Seçim sonuçlar›n› etkilemese de Kürt topraklar›nda baz› müdahalelerin oldu¤u, bloka oy vermemeleri için kimi seçmenlere bask› yap›ld›¤› do¤rudur. Do¤ru olan di¤er bir olguysa DEHAP’›n miting alanlar›na yüzbinleri tafl›d›¤› ve daha önce kat›ld›¤› seçime oranla oylar›n› biraz daha art›rd›¤› gerçe¤idir. Tüm bu art›lar›n, bu politika
sahiplerinin hedef ve beklenti- yet” projesinin bu pratik duruleriyle örtüflmedi¤i aç›k. Aç›k flun üzerinde hiç mi etkisi yokolan di¤er birfley ise; söz konu- tur? su olan bu politika sahiplerinin Bu projenin, bu yönelimin süreci sorgulamada keyfiyetçi Amed flehrinde sand›k bafl›na davrand›klar› olgusudur. gitmeyen 200 bin kiflinin tavr› Yukar›da k›saca da olsa kit- üzerinde bir etkisi yok mu? Yalelerin önemli bir bölümünün ni “‹mral›’’da sunulan bu “kurburjuva partilerine bak›fl aç›s›n› tulufl stratejisinin” bu sonuçta özetledik. Yani demokratik hak hiç mi pay› yok? Evet sorgulave özgürlükler mücadelesinde may›, biraz da bu cephede yapasgari düzeyde ortaya konula- mak gerekir. Sorgulamay› FP bilecek tutarl› bir yaklafl›m›n ile ANAP’la seçim ittifak› yapkitlelerde yank› buldu¤u-bula- may› düflünen reformist-pragca¤› böylesi bir döneme DE- matist düflünüfl tarz›ndan baflHAP’›n bu eksenli mesajlar› latmak gerekir. Unutmamal›niye kitlelerde istenilen düzey- s›n›z ki; art›k hiçbir fley sizin de bir yank› bulmad›, sonuç al›- için eskisi kadar kolay de¤il. c› olmad›? Diyebiliriz ki, DE- Kürtler bu projeyi sessiz ve HAP’›n miting alanlar›nda yü- derinden sorguluyor ve de rüttü¤ü propagandalar›n ana te- ciddi kayg›lar tafl›yorlar. mas›n› özgürlükler sorunu Evet, sisteme karfl› tav›r anlaoluflturuyordu. Buna ra¤men m›nda miting alanlar›nda coflku hedefledikleri sonuca ulaflmay› ve heyecanlar›n› birlefltiriyorbaflaramad›lar. lar. Ama sand›k bafl›na gitmede Özellikle Kürt co¤rafyas›nda süren savafl sonuT. Kürdistan›’nda oy kullanmama oran› cu zorla topraklar›ndan sü(1999 seçimlerine oranla 2002 rakamlar›) rülüp Bat› kentlerinde yerDiyarbak›r (%7,3’lük bir art›flla %28), leflen yüzbinlerin oylar›n› Elaz›¤ (%10’luk bir art›flla %27), (%9,8’lik bir art›flla %26,7), DEHAP’tan belli oranda Erzincan Sivas (%10.3’lük bir art›flla %25,1), esirgemelerinin nedeni; Malatya (%10,8’lik bir art›flla %27,3), yüzeysel de¤il, ancak ciddi Marafl (%11,2’lik bir art›flla %24,1) (%14.7’lik bir art›flla %26,85) sorgulamalarla anlafl›l›r. Ad›yaman A¤r› (% 8.8’lik bir art›flla %27,15) Bu sonucu tek bafl›na parti Antep (%11,8’lik bir art›flla %27,4), (%9,9’luk bir art›flla %28,4) örgütlerinin çal›flmamas›na Kars Ardahan (%9,3’lük bir art›flla %25.5) ya da kiflisel sürtüflme ve Siirt (%10,3’lük bir art›flla 25,8) aday seçimindeki hatalara Batman (%9’luk bir art›flla %24) d›r. ba¤lamak inand›r›c› de¤ildir. Dahas› burada hakl› olarak flu soru sorulabilir: Ma- ayn› heyecan› yaflam›yorlar. dem parti örgütleri ciddi bir ça- Sand›¤›n çözüm gücü konusunl›flma yürütmediyse; yüzbinleri da tereddütler tafl›yorlar. alanlara kim tafl›d›? Bu soruDikkat edilirse, Kürtlerin nun da bir yan›t› olmal›d›r. Yi- yo¤un olarak yaflad›¤› bat› ne kiflisel hesaplar›n, kayg›la- kentlerinde ortaya ç›kan sonuçr›n ön plana ç›kmas› bencil, bi- lar çarp›c› ve düflündürücüdür. reyci bir düflünüfl tarz›n›n ürü- Bu sonuçlar üzerinde yukar›da nüdür. Bu düflünüfl tarz›n› bu belirtti¤imiz kayg›lar› görmek denli güçlendiren hangi pratik- mümkündür. Elbette ki kitlelelerdir? “Demokratik Cumhuri- rin, bir bölümünün öncelikle-
rinde de bir farkl›laflma olabilir ki, vard›r da. Yani ekonomik s›k›nt›lar, iflsizlik öncelikler noktas›nda belli farkl›laflmalara yol açabilece¤i gerçe¤ini her zaman hesaba katmak gerekir. Proletarya Partisi’nin seçimlerde izledi¤i taktik do¤rudur. Esas olarak kendili¤inden de olsa sand›k bafl›na gitmeyen ya da bofl oy kullanan milyonlar›n duruflu, bu do¤ru takti¤in resmidir. Proletarya Partisi’nin objektif durumundan dolay› bu do¤ru takti¤in propagandas›n› en genifl kitlelere tafl›yamamas›, kitlelerin sisteme duyduklar› güvensizli¤i daha da derinlefltirmemesi bir olumsuzluktur. Bir eksikliktir. Bu eksikli¤imizi herkesten önce biz görmeliyiz ve gidermek için de çaba sarfetmeliyiz. Bu yönlü yap›lan tüm yap›c› elefltirileri de anlay›flla karfl›lamal›y›z. Yine di¤er devrimci güçlerin varsa olumlu pratikleri, onlardan ö¤renmesini bilmeliyiz. Ancak bizim bu eksikliklerimizi takti¤imizin yanl›fll›¤›yla aç›klamaya kalkan oportünist anlay›fllara asla prim vermemeliyiz. Elbette ki do¤ru politikalar, pratik yaflamda hayat buldukça bir anlam ifade eder. Ama böylesi sa¤l›kl› bir pratik içinde bilinçli insan ö¤esi ve örgütlülük flart. Bunlar olmadan hiçbir politikan›n pratikte yaflam bulma hakk› olmaz. Bu gerçe¤i görmek ve yeni süreçte Proletarya Partisi’nin her militan›n›n belirlenen yönelim do¤rultusunda prati¤e yönelmesi, bir görev olarak karfl›m›zda duruyor. Bunu görmeliyiz. Çözümlemede ve uygulamada sorgulay›c› ve yarat›c› olmal›y›z.
PART‹ZAN 47/ Kas›m-Aral›k 2002
19
20
“Hapishaneler savafl›n par›ldayan siperleridir”
PART‹ZAN 47/ Kas›m-Aral›k 2002
19 Aral›k Kahramanl›k Günü fian olsun Kahramanl›k Gününe Özellikle 1997 y›l›ndan sonra hapishanelerde sol bir yaklafl›m geliflti. Kimi zaman kolay zaferlerle birlikte hapishanelerdeki direnifl abart›l› bir nitelik kazand›. D›flar›da gerileyen devrimci harekete karfl›n hapishaneler bunun aksine ilerleyen bir görünüme sahipti. Bu çeliflkili durumun kavranamamas› özellikle sol sekter anlay›fllar›n yanl›fl e¤ilimlerini güçlendirdi ve içerideki direnifllerle d›flar›y› hareketlendirmek gibi bilimsel ve do¤ru olmayan hedeflerin oluflmas›na neden oldu. Proletarya Partisi’nin aç›ktan düflmedi¤i bu hatal› yaklafl›m 2000 y›l›n›n sonlar›na do¤ru hapishanelerde oluflmufl bulunan birlikteli¤i de bozdu.
S›n›f savafl›m› her daim zorunluluklar› bilince ç›kartmakt›r. Zorunluluklar› bilince ç›karamayanlar, s›n›f mücadelesinin temel yasas›n›n “zor” üzerine kurulu oldu¤unu kavrayamaz. Bu “zor”; iktidar›n nas›l ve hangi biçimde ele geçirilece¤i, bu u¤urda neler yap›lmas› gerekti¤i hangi araç ve devrimci fliddet taktiklerinin uygulanaca¤› vb. ile ba¤lant›l›d›r ayn› zamanda. Bu yap›lmas› gereken ve yap›lacak olanlar kuflkusuz s›n›f savafl›m›n›n temel yasalar›n›n kavranmas› ile mümkündür. Tarihsel olarak bakt›¤›m›zda her yeni s›n›f eski olan› yenmifltir. Ve eski olan› tarihin çöplü¤üne gömmüfltür. Bu süreç kendili¤inden de¤il yeni olan s›n›f›n zorunluluklar› bilince ç›karmas› ile olmufltur. Eski olan kendili¤inden evrimci bir flekilde y›k›lmam›fl aksine bu bir fliddet hareketi sonucu gerçekleflmifltir. Gerçeklerin kavranmas› ancak onun maddi gerçekli¤i analiz edilerek yap›labilir. Tek ba-
fl›na bir analiz de yetmez, ayn› zamanda senteze tabi tutmal›y›z. De¤iflim, dönüflüm, ilerleme ve s›çrama. Bir olayda s›çrama yapmak istiyorsak sentez kaç›n›lmazd›r. Sentez esast›r. Sentez burada tek bafl›na bir incelemeye de indirgenemez. Sentez, sürecin içerisinde bir s›çramay› hedefler. S›çraman›n olmad›¤› yerde ne bir analizden söz edebiliriz ne de sentezden. Olaylar tek bafl›na ele al›namaz. Onun di¤er olaylarla ba¤lant›s› ve sürecin kendi içindeki ba¤lafl›klar›n›n ayr› ayr› ele al›nmas›yla analiz-sentez sürecine varabiliriz. Aksi takdirde ortada olan maddi dünyay› ne anlamak ne de kavramak mümkündür. S›n›f savafl›m› eski ile yeni aras›ndaki bir savafl›md›r. Bunu kavramad›¤›m›z müddetçe eski ile yeninin ne oldu¤unu, aras›ndaki farklar›n neden kaynakland›¤›n› kavrayamay›z. Eski ile yeni aras›ndaki ba¤lant›, onun y›k›l›p yerine yeninin geçmesine indirgenemez. Eski ve köhnemifl olan kuflkusuz bir fliddet hareketi sonucu y›k›la-
21 kuflanmas›n›, yeninin inflas›n› da beraberinde getirir. Bu anlamda eski nedir? Yeni nedir? Bu soru bizim için çok önemlidir. Dünya devrim tarihi ve onun bir parças› olan Türkiye devrim hareketine bakt›¤›m›zda irili ufakl› birçok eksikli¤imizin oldu¤unu belirtiriz. En az›ndan sonuçtan soruna bakt›¤›m›zda dahi bu, bariz flekilde görülebilmektedir. Bununla birlikte elbette ileri derecede gelenekler yaratt›¤›m›z da ortadad›r. Amac›m›z burada kim, ne kadar yanl›fl, ne kadar do¤ru tart›flmas› yapmak de¤il. Ama farkl› yaz›-
milyonlarca flehit ve tutsak düflmüfl insanlar› görürüz. Bunlar› yad›rgam›yoruz. Tatl› su devrimcili¤i yapmad›¤›m›z› belirttik. Emperyalizme, faflizme ve her türden gericili¤e karfl› devrimci fliddet ekseninde bir faaliyet yürütüyoruz. Kuflkusuz faflizmi kaba bask›c› ayg›ta indirgememek gerekir. Yönetim biçimi olarak ifade etmek eksik ve yanl›fl olur. Faflizm kendi içinde bunlar› da yapar. Vurgulamaya çal›flt›¤›m›z flu; bu savafl›mda flehitlerin oldu¤u ve olaca¤›. S›n›f savafl›m› zorlu, çetin ve engebelidir dedik. Tatl› su devrimcili¤idir de-
19 Aral›k 2000 Bayrampafla Hapishanesi larda ideolojik mücadele de kaç›n›lmaz olarak verilmek/yap›lmak zorundad›r. Burada kendi tarihimizi bir bütün olarak ele almal›y›z. Yani flu siyaset bu siyaset diye de¤il. Eksisi ve art›s› ile devrimci mücadelenin gelece¤i olarak soruna yaklaflmal›y›z. Bunlar› devrimin bir parças› olarak ele almak ve de¤erlendirmek zorunday›z. Dünya devrim tarihi ve onun parças› olarak Türkiye devrim tarihine bakt›¤›m›zda binlerce
medik. Dikensiz gül bahçesidir hiç demedik. Ne kay›plar›m›z›n arkas›na s›¤›n›r›z ne de zaaflar›m›z›n. Yenilgi olmadan zafer, zafer olmadan yenilgi olmaz. Baflar› olmadan baflar›s›z, baflar›s›z olunmadan baflar›l› olunmaz. Bu bir çeliflkidir. Çeliflki yasas›n›n kavranmas›d›r. Bunlar kendi içlerinde çat›flmal› birlikleri yaflarlar. Birinin varl›¤› di¤erini, di¤erinin varl›¤› di¤erini belirler. Birinin olmamas›, di¤erinin de olmamas›n› beraberin-
PART‹ZAN 47/ Kas›m-Aral›k 2002
cakt›r. Bu fliddet hareketi yaflanan toplumsal gerçekli¤e göre farkl›lafl›r. Devrimci fliddet de ayn› zamanda bir zor hareketidir. Zorunluluklar›n bilince ç›kar›lmas›d›r. Tafl›d›¤›m›z ve temsil etti¤imiz s›n›f›n ideolojisini kavramal›y›z. Bu ise proletaryan›n dünya görüflü olan Marksizm-Leninizm-Maoizm bilimi ve ideolojisinin kavranmas›d›r. Devrimcili¤in zor ve çetin oldu¤unu biliriz. Devrimci olurken de insanlar, devrimcili¤in tatl› su devrimcili¤i veya kafeterya devrimcili¤i olmad›¤›n› bilirler. Ya da bunu süreç içinde kavrarlar. Hiçbir devrimci bu bilince kendili¤inden eriflemez. Bu bilince ulaflmas› toplumsal faaliyet, s›n›f mücadelesini yürüttü¤ü oranda mümkün olabilir. Bunun d›fl›nda al›nan bilinç hiçbir ifle yaramaz. Tarihsel olarak ileri ve yeni olan, eskiyi y›kar dedik. Bu her dönem için geçerlidir. Bu sadece günümüze has bir durum de¤ildir. Köleci toplumda köleler, feodal toplumda burjuvazi, kapitalist toplumda proletarya bu y›kma ve infla iflini yüklenmifltir. Kuflkusuz bu süreçlerin yaflanmas›, toplumsal alt üst olufllar›n olmas› o kadar basit olmam›flt›r. ‹rili ufakl› birçok çarp›flmadan geçilerek bu sürece var›lm›fl›r. Bu süreçte eksikliklerimiz, dünya proletaryas›n›n ve azametli halk kitlelerinin hatalar› ve eksiklikleri olmam›fl m›d›r? Mutlaka olmufltur. Ya da içinde bulunulan durumdan ç›k›fl nas›l olmufltur? Sorunlar› Marksist tarzda çözümlemekle üstesinden gelinmifltir. Bizler de kendi eksikli¤imizi ve geriliklerimizi eski yan›m›z olarak de¤erlendirdi¤imizde eski ile mücadelemiz keskinleflir ve bu süreç eskinin at›l›p yeninin
22
PART‹ZAN 47/ Kas›m-Aral›k 2002
de getirir. Tüm bu eksiklere, zaaflara ve geri yanlar›m›za ra¤men devrimci hareket kendi tarihsel yürüyüflünü devam ettiriyor. Devam ettirmek zorunda. Çünkü “Devrim hudut tan›maz.” TÜRK‹YE TOPRAKLARI HALK ‹Ç‹N KAPALI B‹R HAP‹SHANEYE ÇEVR‹LM‹fiT‹R Türkiye proletaryas› ve azametli halk kitleleri için 1970’lerden itibaren birçok yi¤it devrimci ve komünist önderi savafl›m›m›zda flehitler mertebesine u¤urlad›k. S›n›f savafl›m› ac›mas›z. S›n›f savafl›m›nda hatalar, yanl›fll›klar kabullenilmez. Yok say›lmaz. Belki bir nebze, içinde bulunulan durum kavranabilir. Ama bu da somut olmak zorundad›r. Türkiye topraklar› 1980 AFC’si ile birlikte bir bast›rma, yok etme kampanyas›, halk› teslim alma, devrimi bast›rma hareketine tan›k oldu. Her yer bir iflkence merkezine dönüfltürüldü. Sokaklar, evler, karakollar... Türkiye kapal› bir hapishaneye çevrildi. D›flar›da emekçi halklar, içerde-hapishanelerde devrimci tutsaklar faflizmin azg›nca terörüne tabi tutulmaktayd›. Her türlü demokratik hak alma mücadelesi rafa kald›r›ld›. Herfley karfl›-devrimci “zor ile bast›r›lmaya çal›fl›l›yordu. Bunda AFC k›smen belli bir süre baflar› da elde etti diyebiliriz. Türkiye co¤rafyas›n›n üzerine ölü topra¤› serpilmiflti. Her zor, kendi karfl›t›n› ya var eder ya da var olan› daha da aktiflefltirir. 1980 AFC’sine karfl› belli bir dönem sonra ilk tepkiler hapishanelerden gelmeye bafllad›. Bir yerlerde direnifl devam ediyordu. Devam etmek zorundayd›. Hapishanelerde iflkenceler, keyfi uygulamalar, tek
tip elbise, tredman, uysal tutuklu modeli, zorla marfl söyletme, itirafç›laflt›rma, kimliksizlefltirme, kifliliksizlefltirme, ideolojisiz b›rakma vb. uygulamalar devam ediyordu. Bu uygulamalara karfl› gelifltirilen politikalarda devrimci tutsaklar direnifl politikalar› gelifltirdiler. Bu direnifl insan olma onurunu korumak, devrimci kimli¤i korumak için geliflmiflti. Bunun sonucunda birçok devrimci tutsak, kal›c› rahats›zl›klara, hastal›klara yakaland›. Bilinçli bir flekilde tedavi olmalar› engellendi ve ölüme sebebiyet verdiler. Bu bir uygulamayd›. Karfl›-devrimin imha planlar›ndan biriydi. Kuflkusuz 1980 AFC’si döneminde hapishane katliamlar› yoktu. Fakat a¤›r bask› koflullar› alt›nda devrimci irade ve idealler yaflat›lmaya çal›fl›l›yordu. Ülke, halk için hapishaneye çevrildi dedik. Devrimci demokratik kitle muhalefeti bast›r›ld›. Herfley cunta fleflerinin elindeydi. Devrimci demokratik kitle hareketi bast›r›ld› dedik! Yok edildi demedik. Belki yine birileri “hay›r vard›k” diyebilir, olabilir. Var olmak nedir? Bu soruya yan›t verilmelidir? Kendi güçlerini korumak m›? Befl, on, yüz kifli olmak m›? Varl›k nedeni nedir? Bu soruyu hakl› olarak sormak gerekir. Varl›k durumunu elbette soraca¤›z. Varl›k durumu faflizmin azg›nca sald›r›lar› alt›nda kitleler ezilip hor görülüp sömürülürken, inkar politikalar›, asimilasyon vb. uygulan›rken buna karfl› durmakt›r. Bir umut, bir k›v›lc›m, bir ›fl›k olabilmektir. Bu söylediklerimize kimse abart›ya ve ajitasyona kaçmadan yan›t verdi¤inde sürece sa¤l›kl› bir flekilde yaklaflm›fl demektir. Ne demek istedi¤imiz
de net bir flekilde anlafl›l›r. Biz varl›k sorununu sadece hayatta kalma olarak alg›lam›yoruz. Temel mücadele biçimlerinin uygulanmas›ndan bahsediyoruz. Ki bunlar› da a¤›r bir flekilde yaflayan örgütler, partiler vard›r. Elbette bahsedilen olgu fludur; iki kuvvetten birinin o günkü flartlar alt›nda gerilemesidir. Faflist diktatörlük devrimci demokratik kitle muhalefetini bast›rd› bir dönem. Sadece bast›rd›. Yok edemedi. Onun kendi iç dinamiklerini yok edemedi. Gelinen aflama da bunun göstergesidir. Bu sorun özgülünde yine hapishaneler cephesinden soruna bakt›¤›m›zda, o dönem üç hapishane özel bir anlam tafl›maktad›r. Diyarbak›r, Mamak, Metris; Bu üç hapishane pilot bölge olarak seçilmifl en azg›n faflist uygulamalar, bask›lar buralarda uygulanmaya çal›fl›lm›flt›r. Bask› ayg›t›n›n koflulu ne olursa olsun ona karfl› bir durufl mutlaka olur. Bask› ayn› zamanda kendi karfl›t›n› yarat›r. Veya var olan› daha da aktiflefltirir. Diyarbak›r, Metris Ölüm Orucu direniflleri, PKK’nin ‘84 at›l›m›. Gerilla savafl›n› bafllatmas›, “ilk kurflunun s›k›lmas›” vb. etken ve geliflmeler devrimci demokratik hareketin canlanmas›na da etkide bulunmufltur. Türkiye devrim hareketi nezdinde hapishaneler cephesi önemli bir yere sahiptir. Bunu reddetmiyoruz. Aksine alt›n› çiziyoruz. Devrim ve sosyalizm mücadelesinde her alan›n kendine özgü mücadele biçimleri vard›r. Her alan kendi temel mücadele alan›n› flu yada bu flekilde koflullara göre oluflturur. Hapishaneler cephesinde de sorun fludur; 1980 AFC’si döneminde direndik. Bu direnifl süre-
23
PARILDAYAN S‹PERLERDE IfiIKLAR YANMAYA DEVAM ED‹YOR “Bir ülkeyi tan›mak istiyorsan hapishanelerine ve mezarl›klar›na bak.” Burjuvazi ezen bir s›n›f. Proletarya ise ezilen bir s›n›ft›r. Burjuvazi kendi cennet vatan›n› korumak için elinden gelen her türlü çabay› harcar. Kendi cennet vatan›n› korumak isteyen burjuvazi bunun genifl anlamda propagandas›n› yapar. “Kapitalizm iyidir”, “serbest pazar ekonomisi iyidir,” “Burjuva demokrasisi içinde olan haklar hiçbir yönetim biçimi içinde yoktur”, “Alternatifsiz bir düzen ve y›k›lmaz bir sistem” vb. safsatalar› ile kitlelerin bilincini dumura u¤ratmaya ve bilinç bulan›kl›¤› ile hak alma mücadelesini sekteye u¤ratmaya çal›fl›r. Kemalist faflist diktatörlük bunu, alt yap›s›n› ilk ö¤retim okullar›ndan bafllayarak e¤itim sistemi, siyaset ve dini kullanarak her yerde yaymaya
çal›fl›r. Kaderci bir toplum, kaderine terk edilmifl kitleleri görmeyi hayal ederler, isterler. Bu yap›lanlar elbette sömürü çark›n›n çok kontrollü bir biçimde dönmesine endekslidir. Sistem varl›¤›n› ayn› zamanda bu biçimde devam ettirmeye çal›fl›r. Burjuvazi ve tüm gericiler için geçerli olan kural sömürü çarklar›n›n dönmesi, iktidarlar›n›n var olmas›d›r. Bu sömürü çark›n› durdurmaya çal›flanlar “düflmanlard›r.” Bu “düflman” ise tabi ki devrimci ve komünistler olmaktad›r. Burjuvazi ve tüm gericiler için devrimci hareketler her zaman bir tehlike teflkil etti¤inden dolay›, devrimci hareketler sindirilmeli veya “kabul edilebilir bir fliddet düzeyine” getirilmelidir. Amaçlanan budur. Veya yok etmek, tabi yapabilirlerse! Kapitalizm ve dolay›s›yla yar›-sömürge, yar›-feodal ikti-
sadi yap›ya sahip olan ülkelerde art› de¤er ve emek sürecinden haks›z kazanç sa¤layanlar, kapitalistler dolay›s›yla proletaryay› da beraberinde yarat›r. Bu, devrimci bir zeminin do¤mas›na neden olmaktad›r. Burjuvazi kendi mezar kaz›c›s› olan proletaryay› da yarat›yor. Ve yeni bir iktidar savafl› da kaç›n›lmaz oluyor. Bu anlamda burjuvazi komünist ve devrimci hareketleri bast›rmak, yok etmek için katliamlar, gözalt›nda kay›plar, yarg›s›z infazlar vb. yapmaktad›r. Gerici s›n›flar›n tümü bu flekilde hareket etmeye zorunludur. Aksi bir tav›r göstermeleri onlar›n s›n›f karakterlerine, tav›rlar›na ters düfler. Tüm bunlar› gericiler her zaman kendi düzenlerini, “cennet vatanlar›n›” korumak için yapt›¤›n› ifade etmifltir. Ya da buna benzer ifadeler ile bölücüler, eflkiyalar, teröristlere karfl› mücadele ettikle-
PART‹ZAN 47/ Kas›m-Aral›k 2002
cinde yenilgiler alanlar, ideolojik k›r›lmalar yaflayanlar vb. oldu. Birçok parti ve örgüt hapishane sürecinde ya da d›flar›da tasfiye sürecine girdi. Reformizm, tasfiyecilik, aç›k yenilgiler sonucu gemilerin-tasfiyeciler-limana çekilmesiydi. Bu koflullarda baflkalar› da var dedik. Umuda dair olan ne varsa onu büyütenler. Bedel ödemek gerekti¤inde “Ölüm mü bir ad›m öne ç›ks›n” diyenler. ‹flte biz bu gelene¤in temsilcileriyiz. Mahir, Deniz, ‹bo’lar›; devrimi ve devrimci idealleri yaratmak için ölüme yürüme kararl›l›¤› ve cüreti gösterenleriz. Yaflad›¤›m›z mücadele sürecinde bunun say›s›z örneklerini gösterdik ve göstermeye devam ediyoruz.
24
PART‹ZAN 47/ Kas›m-Aral›k 2002
rinden dem vurmufllard›r. Kemalist faflist diktatörlük de dünya karfl› devriminin bir parças›d›r. Emperyalizmin itaatkar sad›k ufla¤›d›r. Halklar›n can düflman›d›r. Konumuz özgülünde hapishaneler örne¤ine dönersek 1980 AFC’si döneminde devrimci ve komünist tutsaklar direnifller sonucu 1990’lara do¤ru birçok hapishanede haklar›n› ald›lar. Elbette a¤›r bedeller ödenmifltir. Bu süreç devletin haklar› kendili¤inden vermesiyle de¤il direnifller ile kazan›lm›flt›r. Bu süreç zarf›nda tutsaklar irili ufakl› direnifller yaflam›fllard›. 1990’larda gelinen süreci böyle bir direnifl sonucu yaratm›fllard›. Birçok gelenek de iflte bu dire-
tutuklu. ‘96 Diyarbak›r katliam›. ‘99 Ulucanlar katliam›. Bunlar flehitler verdi¤imiz yerler. Onun d›fl›nda birçok yere operasyonlar düzenlenmifl, katliamlar yap›lmaya çal›fl›lm›flt›r. Her yerde direnifl bayra¤› ve teslim olmama gelene¤i sürmüfltür. Direnifl bayra¤› gökyüzünde dalgalanmaya devam etti. K›z›l bayra¤a leke sürülmedi. Kemalist faflist diktatörlü¤ün tüm bunlar› yaparken elbette bir amac›/hedefi vard›. Hedef ve amaçlar› devrimci tutsaklar› hücrelere koymakt›. Ama o gün bunun alt yap›s› oluflturulmam›flt›. Yani hücre tipi hapishaneler mevcut de¤ildi. Daha önce de hücre tipi uygulamas› yapt›. Fakat salt Eskiflehir tabutlu¤u
2000 y›l›ndaki yeni ve daha üst boyutta gündeme sokulan F tipi hücre sald›r›s› gerçeklefltirildi¤inde devrimci hareket (Proletarya Partisi’nin de yer yer düfltü¤ü) hapishaneler merkezli bir düflünüfle sahipti ve bununla birlikte halk kitleleri politik mücadeleden olabildi¤ince uzakt›. nifller s›ras›nda yarat›lm›flt› diyebiliriz. 1990 süreci ile birlikte tasfiyecilik süreci de h›zlanm›flt›. Buna paralel olarak devrimci hareket de toparlanmaya bafllad›. ‹ki süreç kendi içinde bir geliflme gösteriyordu. Faflist diktatörlük yine bu süreci de bildik yöntemler ile atlatmaya çal›flt›. D›flar›da katliam, hapishaneler cephesinde ise teslim alma politikalar›. Eskiflehir tabutlu¤unun ‘91’de aç›lmas› ve direnifl sonucu kapatt›r›lmas›. Hapishaneleri her zaman sorun olarak görenler ard› arkas›na operasyonlara ve katliamlara girifltiler. ‘95 Buca katliam›, ‘96 Ümraniye, 96 Ölüm Orucu ve SAG direniflinde 12 flehit yüzlerce a¤›r hasta
yetmedi ve istedi¤i sonucu alamad›. Birçok fleyi yapmak isteyip de yapamad›klar›n› ileriye erteliyorlard›. Yapmay›fllar›n›n nedeni, kuflkusuz iyi niyetlerinden de¤ildi. Bunun bir nedeni d›flardaki mücadelelerin seyrini en aza indirmelerinin di¤er nedeni de koflullar›n alt yap›s›ndan kaynakl›yd›. F tipi hapishaneler mevcut hale getirilmemiflti. Bu anlamda yapacaklar› katliam› ileri bir tarihe ertelemek zorunda kal›yorlard›. ZULMÜN KALELER‹ F T‹PLER‹ F tipi hapishaneler emperyalizm ve faflizmden ba¤›ms›z bir flekilde ele al›namaz. Emperyalizmin egemen s›n›flara yüklemifl oldu¤u görevlerden ba-
¤›ms›z bir flekilde de¤erlendirme yapmak olay› darlaflt›r›r. S›¤ ve kaba bir yaklafl›ma düflürür bizleri. Çokça bahsedilen “Yeniden yap›land›rma” devletin küçülmesi, neo-liberal politikalar vb. hepsi emperyalistlerin ç›karlar›n› korumaktan baflka birfley de¤ildir. Bugün Türkiye’nin konumu gittikçe önem kazanmaktad›r. Bu önem jeopolitik, jeo-stratejik konumundan kaynaklanmaktad›r. Ortado¤u, Trans Kafkasya, Balkanlar, Ortaasya. Buralarda flu ya da bu boyutta bölgesel savafllar yaflanmaktad›r. Türkiye tüm bu ülkelere komflu hatta köprü vazifesi görmektedir. Bunu hem egemen s›n›flar hem de emperyalistler bilmektedir. ‹flte bu önemden kaynakl› emperyalistlerin bölgedeki ç›karlar›n› temsil etmektedirler. Sadece bu önemden kaynakl› birçok kredi verilmekte. Tabi bu krediler karfl›l›¤›nda elbette birfleyler istiyorlar. ‹stenenlerin bafl›nda bölgede askeri vurucu güç durumda olmas› gelmektedir. Bunlarla beraber IMF ve DB ile birlikte kredi dayatmalar›yla özellefltirme yasalar›n›n ç›kmas›, uygulamalardan “olumlu” sonuçlar al›nmas› ve buna ba¤l› olarak bir tak›m yasalar›n h›zla ç›kmas›. Di¤er taraftan Avrupal› emperyalistlerin dayatmalar› var. Türkiye AB’ye girmek ve entegrasyon sürecini tamamlamak istiyor. AB emperyalistleri ise belirli koflullar öne sürmekte. Ege ve K›br›s sorununun çözümü, AB’nin istedi¤i tarzda, AGSP’ye girmek için yap›lan diplomatik manevralar, taahhütler, demokratileflme, Kürt sorunu, ana dilde e¤itim vb. Kuflkusuz bunlar da yine karfl›l›ks›z yap›lmayacak. ABD emperyalizminin bölgeler üzerinde etkinli¤inin artt›¤› bir dönemde
AB emperyalistleri bölgeler üzerinde politikalar gelifltirmeye çal›fl›yorlar. Ve bu politikalar› bölgede bulunan devletlerle yapmak istiyorlar. Bunlardan biri de TC. Avrupal› emperyalistler de gerek AB sürecinde gerekse AGSP sürecinde Türkiye’yi bu sürece haz›rl›yor. Kuflkusuz demokratikleflme Kürt sorunu vb. AB’ye girdi¤imizde bu sorunlar ortadan kalkacak diye düflünemeyiz. Bu da çözüm olmayacakt›r. Bunlar birer makyajdan ibarettir. Türkiye’nin bölgedeki jeopolitik, jeo-stratejik durumunu göz önüne alan emperyalistler kendi ç›karlar›na ters gelmeyecek bir durumda elbette koç bafl› Türkiye’yi kullanacaklard›r. Art›k bölgesel savafllar›n yafland›¤› bir dönemde Kemalist faflist diktatörlük ne flifl yans›n ne de kebap tarz›nda orta yolcu politika izleyemeyecektir. Bölgesel olarak yüklenen misyon gere¤i hareket edecektir. Emperyalist haydutlar savafla bafllad›¤›nda egemen s›n›flar da hemen girmek zorunda. Yoksa verilen bunca kredi bofl yere verilmiyor. Karfl› taraf›n da bir ç›kar› olacakt›r. Bir anlamda Türkiye egemen s›n›flar› üzerinde a¤›rl›kl› olarak Yanki emperyalizminin etkisi var. Onlarla askeri, ekonomik, siyasi iliflkiler daha yayg›n ve bunu daha da gelifltirmeye çal›flmaktad›rlar. Bölgede karfl› devrimci vurucu bir güce ihtiyaç duyuluyor. Bunu bölge devletleri içinde en iyi yapacak ülkelerden biri de Kemalist faflist diktatörlü¤ün ta kendisidir. Tüm bunlar emperyalistlerin ç›karlar›na hizmet edecek bir tarzda gelifltirilmeye çal›fl›lacakt›r. Bir di¤er nokta ise bugün PKK’nin gelmifl oldu¤u durumdur. Gerilla savafl›n› tasfiye
eden, “bar›fla endeksli politika izleyen, “silahl› bürokratizmi” reformizmin peflinde koflmas› ve gelinen nokta: Silahlara veda! “Bar›fl” kimle, ne için, nas›l bar›fl ve niçin silahlara veda deniliyor? Kuflkusuz bu da ayr› bir tart›flma konusu. 1999 y›l› bafllar› PKK genel baflkan›n›n yakalanmas› ile bafllayan süreç egemen s›n›flar›n nefes borusunu açm›flt›r. Bu süreçte Kemalist faflist diktatörlük sahte zafer naralar› atarak herfleyin bitti¤ini aç›kl›yordu. Psiklolojik savafl› çok yo¤un bir flekilde kulland›. Elbette bu geçici bir durumdu ve bundan baflka bir fley de¤il. O süreçte Kürt halk› üzerinde fütursuzca kör bir fliddet uygulamas› gelifltirildi. Her ne kadar bu geçici, sahte balon Çank›r›’da partizan öfkeleriyle patlasa da, halen psikolojik savaflla ne kadar güçlü olduklar›n›n imaj›n› yaratmaya devam ettiler. Ama sahte zafer balonu bir sefer patlat›lm›flt›. PKK’nin devrimci hareket ve genel anlamda devrimci demokratik güçler üzerinde yaratt›¤› tahribatlar ayr› bir yaz›n›n konusu. Bunu sadece geliflmeler içinde de¤erlendirmek gerekir, deyip geçiyoruz. fiimdi burada iflte F tiplerine girebiliriz. F tiplerinin rolü, misyonu vb. bunlar› anlatmadan konuya girifl yapsayd›k, iflte F tiplerine geldik, direniyoruz gibi kabaca de¤erlendirmelerde bulunmufl olurduk. Ve anlat›lmak istenen birçok fley eksik kal›rd›. F tipi hapishaneler Türkiye’nin bölgede artan önemine paralel olarak 97’den itibaren yap›lmaya baflland›. Türkiye topraklar› üzerindeki devrimci hareketlerin “marjinallefltirilmeye” çal›fl›lmas›, kitleler ile ba¤lar›n›n kesilmeye çal›fl›lmas›, parti ve örgütlerde ideolojik,
siyasi k›r›lmalar yarat›lmaya çal›fl›lmas›, reformizmin önünün belli anlamda aç›lmaya çal›fl›lmas› vb. uygulamalar ile devrimci hareket pasifize edilmeye çal›fl›l›yordu. Bulundu¤umuz durumdan düflman›n varl›¤›n› ve sald›r›lar›n› söyleyerek ç›kamay›z. Sorun genel siyasi hatt›n, devrimci mücadelenin, silahl› mücadelenin, halk savafl›n›n yeterince kavranmamas› ve sebatkar bir flekilde uygulanmamas›d›r. Düflman her zaman sald›racakt›r ve sald›rm›flt›r da. Hatan›n zemin ve eksikli¤i kendimizdedir. Bizim kendi içimizdedir. Bu bizim kendi eksikli¤imizin yol açt›¤› bir durumdur. F tipi hapishanelere neden ihtiyaç duyuldu? Bunun üzerinde geniflçe durduk. Devrimci ve komünist tutsaklar› izolasyona tabi tutup teslim almak. Yapabilirse! “Yüksek güvenlikli hapishaneler” bizim ülkemizde en yayg›n bilinen ad› ile F tipleri, yüksek teknolojiye dayanan hapishaneler infla ettiler. F tipi hapishaneleri flu ya da bu biçimde devlet taraf›ndan aç›lacakt›; gerekli ve zorunlu görüyorlard›. Bunun ertelenmesi, kapat›lmas› vb. olabilir miydi? ‹mkanlar dahilinde bak›ld›¤›nda çok zor olmakla birlikte yap›labilirdi. Ama mevcut haliyle kald›¤› sürece her zaman karfl›m›za ç›kacakt›. Burada amac›m›z F tiplerini kapatt›r›r m›yd›k vb. tart›flmas› yapmak de¤il. Bu konuda karfl›m›za tekrar tekrar ç›kan Eskiflehir tabutlu¤u ile ne demek istedi¤imiz anlafl›l›r herhalde. Kemalist faflist diktatörlük F tipi hapishaneleri flu ya da bu aflamada açacakt›. Bunu belirtmemiz hiçbir fley yapmayal›m ya da kabullendi¤imiz anlam›na gelmez. Sadece var olan nesnel bir gerçekli¤i belirtiyo-
PART‹ZAN 47/ Kas›m-Aral›k 2002
25
PART‹ZAN 47/ Kas›m-Aral›k 2002
26
ruz. Bunun ç›plak gözle görülmesi gerekti¤ini belirtiyoruz. Burada flu sorun karfl›m›za ç›kar; Eskiflehir tabutlu¤unu kapatt›¤›m›zda, düflman da kendi cephesinden sorunun nereden kaynakland›¤› konusunda dersler ç›kar›yordu. Daha önce de belirtti¤imiz gibi, mevcut haliyle hapishaneler sistemi hücrelefltirilmedi¤i ve F tiplerine geçifl olmad›¤› müddetçe bu sorun onun aç›s›ndan sürekli var olacakt›. Bunun alt yap›s›n› oluflturmakla ifle bafllad›lar. Daha sonra yapt›klar› ise zaten bildi¤imiz fleyler. Elbette bu modele geçmesinde birçok yan etken var. Yaln›z bunlar sorunun özünü teflkil edecek öneme sahip de¤iller. F tipi hapishaneler elektronik ayg›tlar ile donanm›flt›. Teknoloji ile devrimci ve komünist tutsaklar› teslim alacaklar›n› san›yorlard›. Ama yan›ld›lar. Düflman devrimci iradenin nelere kadir oldu¤unu bilmiyordu. Herfleyi teknoloji ile yenece¤ini sanan zihniyet enin-
de sonunda yenilmeye mahkumdur. Faflizmin ekonomik-politik sald›r›lar›n›n önemli bir halkas›n› ifade eden tecrit politikas›, devrimci hareketinin ezilmesini amaçlayan ve bununla birlikte devletin halka gözda¤›n› içeren bir politikayd›. Bu sald›r› politikas› güçlü bir flekilde 1995-96 y›llar›ndan itibaren gündeme sokulmufl ve çeflitli biçimlerde uygulanm›flt›. Devrimci hareketin hapishanelerdeki örgütlü ve militan duruflu hücre politikas›n›n gerçekleflmesini uzun süre engellemiflti. Ancak bu yeterli olmad› ve sonuçta 19 Aral›k katliam› ile devrimci tutsaklar hücrelere sokuldu. Bu yine de kolay olmad› tabi ki. ‹flte 19 Aral›k kahramanl›k günü. Hapishaneler savafl›n par›ldayan siperleridir sözü gerçek niteli¤ine direnifllerle sahip oluyordu. Devrimci irade bir ›fl›k gibi parlamaya devam etti. Ve
halen de çeflitli biçimlerde zulmün kalelerinde direnifl devam ediyor. Ifl›klar yan›yor. Yanmaya devam edecek. Zulmün kaleleri ka¤›ttand›r. Biz bu kaleleri y›kaca¤›z. TESL‹M ALINAMAYAN DEVR‹MC‹ ‹RADE VE IfiIKLAR YANMAYA DEVAM ED‹YOR Gökyüzünde bir 盤l›k duyulur. Devrim ve sosyalizm 盤l›¤›d›r bu. Bu bir isyan 盤l›¤›d›r. Devrim ve sosyalizm için. Bu bilinçle isyan etmek ve zalimlere karfl› savaflmak meflrudur. Marksizm binlerce do¤rudan oluflur. Ama tek bir yasaya indirgenebilir. “Zulme karfl› isyan etmek meflrudur.” ‹syan 盤l›klar›na yeni 盤l›klar eklenir. Bu 盤l›klar bir yakar›fl, bir feryat, bir aman dileme de¤ildir. Zulmün sald›r›s›na karfl› devrimci duruflun/iradenin hayk›r›ld›¤› isyan etme meflrulu¤udur. Zulme karfl› savafla davet vard›r bu 盤l›klarda, saflar› s›klaflt›ra-
l›m. Gidenin ard›ndan gözyafl› dökmeyin, dökmeyelim. Gözyafl›m›z› yüre¤imize ak›tal›m. Her bir gözyafl›m›z gelece¤in kurflunu, gelece¤in bombas› olsun ve zulmün üzerine ya¤s›n. Zulme karfl› direnifl. Par›ldayan siperlerde direnifl, devrimci iradenin teslim al›namayaca¤›n› gösterelim ve gösterdik de. Ancak bu görkemli direnifl yetmedi. Tutsaklar F tipi tecrit hapishanelerine konuldular. Ve 19 Aral›k tarihine kadar elde etmifl olduklar› kazan›mlar› kaybettiler. Bu yüzden hapishanelerde devrimci örgütlenmenin da¤›t›lmas› ve direnifllerle elde edilmifl kazan›mlar›n kaybedilmesi bir yenilgidir. Bu yenilgi durumunun oluflmas› salt hapishanelerle s›n›rl› bir sürecin ürünü olarak görülemez. Hapishanelerdeki direniflin, bu yenilgiye engel olabilmesi, sald›r›y› püskürtmesi ancak sürecin bütünlüklü kavranmas›yla mümkün olabilirdi. 1996 Ölüm Orucu da, karfl› devrimin ayn› içerikteki sald›r›s›na verilen bir yan›tt› ve kitlelerin kendili¤inden mücadelesinin devrimci tutsaklar taraf›ndan politik bir içerikle doru¤a ulaflt›r›lmas›yd›. Bundan sonraki süreç, bu seviyenin bütünlüklü kavran›p bütüne mal edilmesini gerektirdi¤i halde bu baflar›lamam›flt›r. Direniflin vard›¤› bu üst noktada hapishaneler, mücadelenin merkezi olarak görülerek süreç yanl›fl bir flekilde ele al›nm›flt›r. Geçen üç y›ll›k dönemde politik mücadele önemli ölçüde hapishane merkezli duruma gelmifltir. Elbette bunda, d›flar›daki devrimci örgütlenmenin zay›fl›¤› belirleyicidir. 2000 y›l›ndaki yeni ve daha üst bo-
yutta gündeme sokulan F tipi hücre sald›r›s› gerçeklefltirildi¤inde devrimci hareket (Proletarya Partisi’nin de yer yer düfltü¤ü) hapishaneler merkezli bir düflünüfle sahipti ve bununla birlikte halk kitleleri politik mücadeleden olabildi¤ince uzakt›. Bu gerçekli¤in oluflmas›nda uzun zamand›r izlenen yanl›fl politikalar belirleyici olmufltur. Hapishane merkezli ve hatta hapishanelerle s›n›rl› devrimci direnifl, gücünü uzun süre koruyamad›. Devam eden direnifle karfl›n devrimci cephenin karfl› devrimci sald›r›y› püskürtebilecek bir anlay›fl›, duruflu ve örgütlü¤ü gelifltirememesi devrimci hareketin d›flar›daki güçsüzlü¤üyle ve kitlelerin örgütsüzlü¤ü ile aç›klanabilir. Hapishanelerdeki devrimci ve komünist kadrolar›n sürece sol yaklafl›mlar› ve bu yaklafl›mlar›n ürünü olan iç parçalanmalar da önemli bir nedendir. Özellikle 1997 y›l›ndan sonra hapishanelerde sol bir yaklafl›m geliflti. Kimi zaman kolay zaferlerle birlikte hapishanelerdeki direnifl abart›l› bir nitelik kazand›. D›flar›da gerileyen devrimci harekete karfl›n hapishaneler bunun aksine ilerleyen bir görünüme sahipti. Bu çeliflkili durumun kavranamamas› özellikle sol sekter anlay›fllar›n yanl›fl e¤ilimlerini güçlendirdi ve içerideki direnifllerle d›flar›y› hareketlendirmek gibi bilimsel ve do¤ru olmayan hedeflerin oluflmas›na neden oldu. Proletarya Partisi’nin aç›ktan düflmedi¤i bu hatal› yaklafl›m 2000 y›l›n›n sonlar›na do¤ru hapishanelerde oluflmufl bulunan birlikteli¤i de bozdu. Hapishaneler tarihinde çok
belirleyici bir öneme sahip F tipi hücre sald›r›s›, devrimci direniflteki ›srar› k›ramam›flt›r. Kendi içinde önemli zaaflara ve eksikliklere karfl›n teslimiyet çizgisinekesinlikle düflmeyen, birlik ruhuna sonuna kadar ba¤l› kalan, bunun karfl›t› olan oportünizme karfl› esasta baflar›l› bir çizgi sergileyen komünist ve devrimci yaklafl›mlar›n kazan›mlar› büyüktür. Genelde yaflanan gerilemeye karfl›n; teslimiyete karfl› direniflin, parçalanmaya karfl› birli¤in, y›lg›nl›¤a karfl› kararl›l›¤›n yafland›¤› bir tarihin bafllang›c› oldu 19 Aral›k günü. Yer hapishaneler. Devlet katliam yapt›. Yine ölen bizdik. Ama asla teslim olmayan da yine bizdik. 28 karanfil aram›zdan ayr›ld›. Ve her bir yi¤it savaflç› için and içtik, yemin ettik. Silahlar›n karfl›s›nda ellerimizi kald›rmad›k, teslim olmad›k. fiimdi bizi F tiplerinde nas›l teslim alabilirler. Teslim almay› amaçlayanlar yan›ld›. Yan›lmaya devam ediyor. Beton gülleri gibi dimdik ayaktay›z. Kaplan kafeslerine kapat›lsak da direniyoruz, direnece¤iz. Zulmün oldu¤u yerde fedakarl›klar›n ve kahramanl›k destanlar›n›n da yaz›ld›¤› yerler var. F tipleri böylesi tarihi bir direnifle tan›k olmufltur. 19 Aral›k günü, böylesi bir direnifle flahit oldu. Ve bizler tarihi kanla yazmaya devam ediyoruz. Verdi¤imiz flehitler Türkiye proletaryas› ve azametli halk kitleleri için flehit düfltü. Bir gider bin geliriz. Proletaryan›n demirden tugaylar› bofl kalmaz. Biz bu demir tugaylar› yeniden yeniden yarat›r›z. fian ve fleref olsun kahramanl›k destanlar› yaratanlara!
PART‹ZAN 47/ Kas›m-Aral›k 2002
27
28
PART‹ZAN 47/ Kas›m-Aral›k 2002
“Terörizm” ve “terör” ile ekonomik krizdeki emperyalist sistemin amaçlad›¤› nedir? Her kim “YDD’nin ve/veya “küreselleflme”nin neo-liberal ekonomik politikalar›n›n önüne flu ya da bu derecede bir engel olarak ç›k›yorsa, daha aç›k haliyle her kim, hangi devlet emperyalizmin dünya üzerindeki ç›karlar›na ayk›r› bir ses, ayk›r› bir durufl olarak engel oluyorsa; onlar emperyalist sistemin en büyük düflmanlar›d›rlar. Dün Afganistan’la bafllayan bu uygar insanl›¤›n (siz emperyalist burjuvazi ve yerli egemen uflaklar›n›n anlayan) bafl›na büyük bir bela olan bu ülkelere sald›r›lar için s›rada; Irak, ‹ran, K. Kore, Küba, Libya, Kolombiya... gibi ülkeler ve bu ülkelerin halklar› vard›r.
“Terörizm” ve “terör” iflte büyük bir ekonomik kriz içerisinde debelenmekte olan emperyalizm ve bütün dünya gericili¤inin, bugüne dek “bar›fl”, “demokrasi”, “insan haklar›”, “insani müdahale” gibi kavramlarla gerekçelendirerek gerçeklefltirdi¤i emperyalist sald›rganl›¤a neden olarak kulland›¤› kavramlar.Bunlar özellikle 11 Eylül 2001’de ABD emperyalizminin beyni ifllevli Savunma Bakanl›¤›-Pentagon’a ve Dünya Ticaret Merkezi’ne yönelik sald›r›lar sonras›, emperyalizmin dünyan›n her bir yan›n› ve dünyan›n bütün halklar›n› bütünlüklü olarak denetim alt›nda tutmada ifllevlendirdikleri iki “yeni” kavram. Emperyalist-kapitalist sistem büyük bir ekonomik krizin içerisinde debelenmektedir dedik. Son yirmi y›ld›r büyük bir gövde gösterisiyle ve büyük bir 盤›rtkanl›kla, ideolojik-kültürel-psikolojik olarak büyük bir kampanya dahilinde dillendirdikleri, “Yeni Dünya Düzeni” yaflanan bu son süreçte bütün kötülükleriyle birlikte ortaya
ç›kt›. “Yeni Dünya Düzensizli¤i”nin bütün dünya halklar›na büyük bir y›k›m, büyük bir ya¤ma, büyük bir iflsizlik, açl›k ve yoksulluk ve büyük bir zulüm öyle ki, emperyalizmin neyi varsa bütün bu günahlar›n›, a¤›rl›klar›n› yükledi¤i apaç›k ortaya ç›km›fl durumdad›r. Bununla birlikte süre¤en olan bu krizlerinin yükünü esas olarak yar›-sömürge ülkelere ve bu ülkelerin halklar›na yükleyerek, yine bunu da II. Emperyalist Paylafl›m Savafl› sonras› sosyalizme ve halk demokrasilerine yüzlerini dönen halklar›n olas› karfl› koyufllar›n›n önünü almak için bu yönlü verdikleri, ekonomik-sosyal haklar›n-tavizlerin bir göstergesi olarak; zorunlu olarak baflvurduklar› “sosyal refah devleti” ve yine “korumac›, müdahaleci, kalk›nmac› devlet modeli”ne zorunlu olarak baflvurdular. Ancak sosyalizmin ve halk demokrasilerinde yaflanan geriye dönüfller sonras› bunlara ihtiyaç olmad›¤› aksine bunlar› zorunlu k›lan koflullar›n ortadan kalkmas› ile ad›m ad›m ve gittikçe artan bir
h›zla ve/veya boyutlarda orta- yan›n› ahtapot misali sar›p sardan kald›r›lmas›n› getirdi. ‹flte mal›yor. “Tarihin sonu”na inemperyalizmin “Yeni Dünya sanl›¤› “demirleyen” ve “son Düzeni” ad› alt›nda oturtmaya durak”ta olundu¤una gerek ideçal›flt›¤›, halklara verilen bu ta- olojik ve gerek askeri olarak vizleri yeniden gaspetmek ve al›flt›rmaya u¤raflan emperyabütün dünya pazarlar›na hakim lizm ve dünya gericili¤i; flimdiolmak ve en yüksek kârlar› elde lerde bir yandan ekonomik olaetmede önü s›ra olan bütün en- rak bütün engelleri ortadan kalgelleri ortadan kald›rmak ve yi- d›rarak ve bu yönlü devlet(ler)i ne kendi tan›mlar›yla 3. Dünya küçülten ve ama nedir ki, öte ülkeleri denilen, dünyan›n yar›- yandan da bu duruma karfl› kosömürge ve sömürge ülkeleri- yufllar›n çok da uzak olmad›¤› nin bütün yeralt› ve yerüstü do- öngörülerek; iflte bu noktada ¤al zenginlik kaynaklar›n› ya¤- yani zulmetmede, bask›lamada, malamakt›r. Yani daha fazla sö- katletmede tam tersi bir yönelimürü, soygun, ya¤ma, talan; me sokarak “devlet(ler)i siyasal yani daha fazla zulüm, ölüm, ve askeri olarak afl›r› boyutlarda açl›k-sefalet ve yoksulluk. Em- güçlendiriyorlar. ‹flte iki durum, peryalizmin Yeni Dünya Düzeni”, “küreselleflme”nin “neo-liberalizmle daha bir katlayarak” verdi¤i budur; baflka birfley de¤il. ‹çerisinde olduklar› süre¤en ekonomik krizlerini, kabul edilebilir bir düzeye çekerek ve orada tutarak; bu haKapitalist-emperyalist sisteme liyle yar›-sömürge karfl› hareketler terörizm de¤ildir. ülkelerin halklar›na yüklenerek rahatlamay› düflünen ve bu yönlü epey bir çaba harc›yan ekonomik olarak küçültülen emperyalizm, sömürü ve zulüm ve askeri olarak büyütülen cenderesinde böylesine ezilen; devlet. açl›¤a, yoksullu¤a, sefalete ve ABD emperyalizmi baflta oldahas› ölüme mahkum edilen mak üzere, bütün emperyalist halklarla elbette bir yerlerde ülkeler bugüne dek ‘bar›fl”, “influ ya da bu zamanda karfl› san haklar›”, “insani müdahakarfl›ya geleceklerini bilerek, le”, “demokrasi” vb. adlar› aldaha flimdiden bu yönlü haz›r- t›nda gerekçelendirerek gerçekl›klar yap›yor ve yapacaklard›r lefltirdi¤i sald›rganl›klar›n› buda. Öyle ki, ekonomik alanda gün art›k, bütün böylesi kavneredeyse bütünüyle küçültülen ramlara göre çok daha kolay kadevlet; nas›l oluyorsa askeri ve bul görecek olan “terörizm”siyasal alanda hiç de küçültül- “terör” gibi kavramlarla yap›müyor, aksine daha bir silahlan- yor. Öyle ki dünya ve uygar ind›r›l›yor, daha bir güçlendirili- sanl›¤›n bafl›, bu “terörizm”yor. Ve bu yönlü ülkenin her bir “terör” ile büyük bir belan›n
içerisinde ve emperyalizm, bütün k›l›çlar›n› k›nlar›ndan ç›kartarak dünyay› ve uygar insanl›¤› savunuyor. (!) Asl›nda tarihe bakt›¤›m›zda bütün bir s›n›flar tarihi boyunca insanl›¤›n hep birbirine karfl›t olan, iki yakadan olufltu¤unu görürüz. Bir yan› ezenler, sömürenler, “adil”-“insanc›l” ve yine öte yan› da hep “suçlu”“hayvani” olarak sunuluyor bize. Ki gerçek hiç de böyle de¤ildir. Ama nedir ki, insanl›k ezen ile ezilen, sömüren ile sömürülen, bask›layan-ile bask›lanan-olarak uzlaflmaz iki karfl›t kutba parçaland›¤›ndan bu yana; hep “adil” olanlarla “suçlu” olanlar›n savafllar›na tan›kl›k etti, ediyor ve edecektir de. Unutmadan belirtmeliyiz ki tarih bugüne dek hep iki biçimde yorumlanm›flt›r. Bu yaln›z tarihle bafllayan ve son bulan ve/veya s›n›rl› olan bir gerçekli¤i de¤ildir insanl›¤›n. Aksine karfl›t iki s›n›f, karfl›t iki ideoloji, karfl›t iki politika, kültür ve ahlak, müzik ve sanat, düflünce ve davran›fl bütünlü¤ü-vb. gibi bir y›¤›n karfl›tl›kla içiçe bir insanl›k. ‹flte, paragraf giriflinde belirtti¤imiz tarihin böylesine yorumlan›fl›, böylesi “adil” olanlar ve böylesi “suç”lu olanlar, hep egemen s›n›f olarak burjuvazinin tarihi, yorumlay›fl›d›r. Herfley çarp›t›lm›flt›r, çarp›t›l›yor hala ve çarp›t›lacakt›r. “Ezenler için sadece bir tek hak vard›r; kendilerinin bar›fl içinde yaflama hakk›. Buna karfl›l›k ezilenlerin hakk› ise (...) hayatta kalmakt›r ve bu zoraki kabul de sadece ezilenlerin varl›¤›, kendi varolufllar› için zo-
PART‹ZAN 47/ Kas›m-Aral›k 2002
29
PART‹ZAN 47/ Kas›m-Aral›k 2002
30
runlu oldu¤unda gerçekleflir. “Ezenlerin bilinci, kendisini çevreleyen herfleyi egemenli¤inin bir nesnesine dönüfltürme e¤ilimindedir. Yeryüzü, toprak, üretim, insanlar›n yaratt›klar›, insanlar›n kendileri zaman, herfley onun tasarrufundaki nesneler statüsüne indirgenir. “(..) insanl›k bir “fley”dir ve onlar insanl›¤a sadece kendilerine özgü bir hak olarak miras ald›klar› bir mülk olarak sahiptirler. “Ötekiler”in, halk›n insanlaflmas›, ezenlerin bilincine insanl›¤›n kazan›lmas› olarak de¤il, y›k›c›l›k olarak görürüz. (Paula Freile Ezilenlerin Pedagojisi) Bugün insanl›k, bunu çok daha ç›plak, çok daha yak›c›, çok daha katlan›lmaz bir biçimde görüyor, duyuyor ve dahas› yafl›yor. K›sacas› bugün dünyay› bütün zenginlik kaynaklar›yla birlikte tekellerinde tutan, bütün bir “ötekiler”i sömüren açl›¤a-sefalete mahkum eden ve bütün bir “ötekiler”e ölümler yaflatan emperyalist sistem, “terörizm” ve “terör” ile, böylesi sömürü ve zulüm saltanatlar›n›n süreklili¤ini sa¤lamak için dünya halklar›na; yani dünya iflçi s›n›f›na, köylülerine, öteki bütün toplumsal alt tabakalar›na ve yani “ötekiler”e yönelik büyük bir ideolojik-askeri sald›r›lar zincirini bafllatm›flt›r. Bu süre¤en olan ekonomik krizlerin ideolojik a¤›rl›¤›n› ortadan kald›rmak, ancak ve ancak dünyan›n ve özellikle de enerji yataklar›n›n oldukça yo¤un oldu¤u yerlerin bafltan afla¤› bütünüyle engelsiz-dizginsiz bir biçimde ellerinin alt›nda ve rahat bir biçimde at koflturabilecekleri bir durumda olmas› gerekir. Bunun için bunun önündeki hem kendi içlerindeki engellere ve hem de bütün emperyalist ülkelerin bü-
yük bir ifltahla hem fikir olduklar› dünya devrimci ve komünist hareketine ve bütün dünya halklar›na yönelik, “terörizm”, “terör” kavramlar›n›n odaklaflt›r›ld›¤› ideolojik ve askeri sald›r›ya geçtiler. ‹flte bugün, daha henüz bafl›nda oldu¤umuz bir emperyalist sald›rganl›¤›n ilk aya¤› ise; tan›k oldu¤umuz gibi zengin enerji yataklar› ve yoksul halk› ile Afganistan’d›. “Terörizm” tan›¤› oldu¤umuz bir “terörizm”dir. Öyle ki, sosyalizme ve halk demokrasilerine karfl› oluflturulan ve yine bura halklar›n›n en zay›f yanlar› olan din olgusunun üzerinde temellendirilen ve flekillendirilen “Yeflil Hat”t›n bir ürünü ve bu nedenle emperyalist sistemin zorunlu, flimdilerde ise “yaramaz” olarak yans›t›lan çocu¤u-“teröristler”e tan›d›k olunuyor haliyle. Laden’i bir bafl›na belirtmek yetiyor bile-CIA taraf›ndan yetifltirilen çekirdek bir CIA ajan›flimdi böylelikle ve özellikle 11 Eylül sald›r›s›yla birlikte, baflta ABD emperyalizmi olmak üzere, bütün emperyalist ülkeler büyük bir ifltahla buralara, G. Do¤u ve Uzak Asya’n›n zenginlik kaynaklar›na iflte bu yaramaz çocuklar› gündeme oturtarak büyük bir sald›rganl›kla yöneldiler. fiimdi de s›rada Irak var. ‹flte bugün buralara böyle yönelirken politik-askeri hedefleri de bellidir emperyalizmin. Yoksul ve ezilen halklar ve yine devrimci ve komünist hareketler. Bunun üzerinde uzunuzad›ya durmaya gerek yok. Öyle ki daha flimdiden Afgan yoksul halk›n›n yaflad›klar› ve Irak halk›n›n yaflayacaklar› ki her ne kadar emperyalist tekelci bas›n ve medya gizlese de ayanbeyan bilinmektedir. Bugün “Yeni Dünya Düze-
ni”nin bütün kötülükleriyle birlikte döküldü¤ü bu süreçte tüm dünyay› büyük bir sald›rganl›kla ve yine bir ahtapot gibi sar›p sarmalayan “emperyalizmin bu gerçekli¤i” yeni de¤ildir. Aksine o, varoldu¤undan bu yana böyledir ve tarihi dünya halklar›na ve/veya insanl›¤a karfl› ifllenmifl ve ard›-arkas› kesilmeyen bir terörizm tarihidir. Öyle ki, bütün dünya halklar›na milyonlarca ölüm ve beraberinde, en az bir o kadar yaral› ile büyük bir y›k›m, dehflet verici bir yoksulluk ve açl›¤› da birlikte getiren; ve özünde emperyalistlerin, dünya pazarlar›n› yeniden paylaflmak istemelerinin birer sonucu olan, I. ve II.
Bugün “Yeni Dünya Düzeni”nin bütün kötülükleriyle birlikte döküldü¤ü bu süreçte tüm dünyay› büyük bir sald›rganl›kla ve yine bir ahtapot gibi sar›p sarmalayan “emperyalizmin bu gerçekli¤i” yeni de¤ildir. Emperyalist Paylafl›m Savafllar› bile yeter bunu anlatmaya. Öyle ki; o dönemlerin emperyalist ülkeleri, yine bugünün G-7’leridir ve G-8’leri (Rusya ile birlikte) ve Çin’i tek tek ele ald›¤›m›zda görülece¤i üzere terörizmin hem nedenleri ve hem de sonuçlar› olarak, her iki durumda da yine bu emperyalist ülkelerle karfl›laflaca¤›z. ‹lk olarak “Yeni Dünya Düzeni”nin bafl aktörü dünyaya ve dünya halklar›na “son durak”ta büyük bir “huzur” ve “refah›”
yaflatan ABD emperyalizminin tarihine bakal›m: Kuzey Amerika’ya göç eden Avrupal›lar›n daha o dönemde K›z›lderilileri, topraklar›n› ellerinden ald›klar› yetmiyormufl gibi, bir de as›rlar boyu tam bir soyk›r›ma tabi tutmufllard›r. Sonra yine II. Emperyalist Paylafl›m Savafl› içerisinde, bütün herfley bir yana, tek bafl›na Japonya’ya karfl› kulland›¤› ve yüzbinlerce insan›n toplu ölümüne, milyonlarcas›n›n sakatlanmas›na, yaralanmas›na ve öyle ki, hala bile etkin olan hastal›klar ve birlikte büyük bir do¤a felaketine neden olan; Nagazaki ve Hiroflima’ya att›¤› iki atom bombas›, hala insanl›¤›n belle¤inde canl› bir durumdad›r. Sonra Vietnam-sömürü ve zulme karfl› savaflan Vietnam halk›n›n üzerine, Vietnam topraklar›n›n her bir metre karesine tonlarca bomba ya¤d›ran; yüzbinlerce insan›n ölümüne neden olan bir terör. Ve yine
dünyan›n bütün yar›-sömürge -kendi tan›mlar›yla 3. dünya ülkelerinde- gerçeklefltirilen ve her biri ayr› bir katliam olan askeri darbelerin, bizzat öngörülüp planland›¤›, kumanda merkezi Pentagon ve CIA’d›r. Sonra Irak/Körfez savafl›, Somali, Yugoslavya ve daha ad›n› sayamad›¤›m›z birçok yer. Son olarak Almanya, AB’nin bu bafl aktörü, emperyalist ülke, I. ve II. emperyalist paylafl›m savafllar›n›n da bafl aktörü-ama özellikle II. emperyalist paylafl›m savafl› içerisinde, sosyalizmin kalesi ve bu nedenle haklar›n umudu durumunda olan Sovyetler Birli¤i’ne yönelik yapt›¤› ve bütün bir s›n›fsal kötülüklerini, hem de büyük bir gövde gösterisiyle ortaya koyarak giriflti¤i bu savaflta; milyonlarca Sovyet vatandafl› katledildi; Bütün Sovyet ekonomisi, kurum ve kurulufllar› bütünüyle imha edildi. Ele
geçirilen bütün flehirler k›sa bir süre içerisinde bütünlüklü bir harabeye çevrilerek; öylece b›rak›ld›. Ki o dönem Alman emperyalizminin simgesi olan faflist Adolf Hitler, bir bafl›na Alman emperyalizminin bu sald›rganl›¤›n›n boyutlar›n› anlat›r. Bütün bir Avrupa o dönem tam bir kan deryas›na/ölüm tarlas›na çevrilmifltir. Ülkede de durum pek farkl› de¤ildir. Aksine emperyalist sistemin 11 Eylül sald›r›lar›yla büyük bir h›z verdi¤i “Terörizm” ve “terör” karfl› sald›r›lar›, faflist TC’nin kuruluflundan beri halka ve öncüleri devrimci ve komünistlere yönelik sald›r›lar›n› daha bir boyutland›rm›flt›r. Faflist TC devleti t›pk› öteki bütün yar›-sömürge ülkeler gibi ekonomik olarak hep bir darbo¤az yaflad›¤› ve yaflayaca¤› içindir ki bütünüyle sopa ile vard›r... En küçük bir hak istemini dahi terörist eylem olarak
11 Eylül sald›r›lar›n›n ard›ndan ABD, terörizmine h›z kazand›rd›.
PART‹ZAN 46/ Eylül-Ekim 2002
31
PART‹ZAN 47/ Kas›m-Aral›k 2002
32
ele al›p büyük bir vahfletle sald›rd›¤›n› biliyoruz. Öyle ki bu gerçeklik; yani bu sald›rganl›¤›, bu vahfleti bir avuç komprador patron ve büyük toprak a¤alar›n›n ve bu iki s›n›f›n uflakl›k ettikleri emperyalizmin ç›karlar› için ortaya koydu¤u bir gerçekliktir. Bugün her zamankinden daha h›zl› ve boyutlu olarak ve tam yirmi y›ldan bu yana yaparak geldikleri, bir dönemin zorunlu olarak baflvurulan ve bir yönüyle yar›-sömürgelere özgü olan korumac›-müdahaleci-kalk›nmac› devlet modelini kald›rmak ve böylelikle sosyal-ekonomik haklar›n gasp› ve yine bütünüyle emperyalistlerin pervas›zca yeralt› ve yerüstü do¤al zenginlik kaynaklar›na yöneldi¤i ve özellefltirme, tar›m›n imhas› gibi sald›r›larla ülke ekonomisini tam bir y›k›ma sürükledi¤i ve böylece ülkenin emperyalizme olan ba¤›ml›l›¤›n› art›ran; yoksullu¤u, açl›¤› ve sefaleti dehflet verici boyutlara ulaflt›ran emparyalizm ve faflizm, bütün bunlarla birlikte ülkede de “Terörizm” ve “teröristler”i bularak sald›r›yor. Sahi neydi terör veya terörizm? Kimdi bu böylesine büyük ve vahfli bir güçle sald›rd›klar› teröristler? Nereden ve nas›l ç›km›fllard›? Yeniden flu al›nt›y› yapmal›y›z. “ötekiler’in halk›n insanlaflmas› ezenlerin bilincine, insanl›¤›n kazan›lmas› olarak de¤il, y›k›c›l›k olarak görünür.” S›n›fl› toplumlar›n ortaya ç›kt›¤› ve insanl›¤›n ezen ile ezilen, sömüren ile sömürülen olarak iki karfl›t kutuba parçalanmas›yla birlikte, ezen ve sömüren s›n›flar için, iliklerine dek sömürdükleri s›n›flar›n her bir karfl› koyuflunu, her bir isyan›n›, terörizm olarak niteleyerek bü-
yük bir sald›rganl›kla sald›rm›fllard›r hep. Ve bu karfl› koyufllar veya/ve isyanlar hep “su甓yanl›fl” veya “terör” olarak ele al›nm›fllard›r. Öyle ki, art›k ülkeyi bütünüyle emperyalizme peflkefl çekmek, yine bir dönemler dünyan›n kendi kendine yeten 7 tah›l üreticisi ülkeden biriyken, bugün “Küreselleflme”nin “neo-liberal ekonomik” politikalar› do¤rultusunda tar›m› neredeyse bütünüyle imha etmek, özellefltirme sald›r›lar›yla birlikte büyük bir gelir getirdi¤i halde “zarar ediyor” gibi gerekçelerle ülkenin büyük bankalar›, kurum ve kurulufllar› emperyalist tekellere sunuluyorken; bunlar›n sonucu olarak ülke halk› her geçen gün artan boyutlarda yoksullu¤a, açl›¤a, sefalete itiliyorken ve yine ülkenin yoksul ezilen halk gençli¤i büyük bir kültürel sosyal yozlaflman›n uyuflturucu fuhufl ve mafya batakl›¤›n›n içerisine sürükleniyorken-bütün bunlar› yapmak “terörizm” olmuyor da, bütün bunlara karfl› koymak, ülkeyi ve halk› bu batakl›ktan ç›karma u¤rafl›na dalmak, bu yönlü emek vermek bedel ödemek nas›l oluyor da “terörizm” oluyor; yapanlar ise terörist” oluyorlar? Çok aç›kt›r ki, ekonomikideolojik-kültürel-sosyal ve hem de askeri ve dahas› bütünlüklü olarak terörü, bugün emperyalizm ve faflizm uygulamaktad›r. Ekonomik olarak “küreselleflme”-“Yeni Dünya Düzeni” ile birlikte emperyalist sistemin süre¤en olan ve zaman zaman böyle boyutlanan ekonomik krizlerini kabul edilebilir bir düzeyde tutarak, bu yükün a¤›rl›¤›n› bizim gibi yar›-sömürge ülkelere ve bu ülke halklar›na tafl›tmay› amaçlamakta ve bunu
yapmaktad›rlar. ‹flte bugün, bütün öteki sald›r›lar bir yana, bugün bir zamanlar tah›l üretiminde dünyan›n kendi kendine yeten yedi ülkesinin içerisindeyken bu süreçte ülkenin ge(tiri)ldi¤i içler ac›s› durum ortada. “Yeni Dünya Düzeni” safsatas›yla birlikte uygulanagelen neo-liberal ekonomik politikalar do¤rultusunda bugün art›k bu¤day› bile d›flar›dan ithal eder duruma getirilen bir ülke var art›k karfl›m›zda. Uygulanan binbir çeflit planl› ve öngörülü ekonomik-imha amaçl› politikalar›n›n yani de¤iflik süreçlerde ve de¤iflik ürünlere konulan kotalarla, üreticinin maliyetini dahi karfl›lamayan taban fiyat› uygulamalar›yla tar›msal kredilerin ve sübvansiyonlar›n art›k bütünüyle kald›r›lmas› gibi sald›r›larla birlikte çay›, tütünü, f›nd›¤›, pirinci, mercime¤i ve bu¤day› bile ihraç edemez ve üretemez duruma getirilmifl bir ülke. Ve dahas› bütün bir haliyle emperyalizme peflkefl çekilen bir ülke. Yine büyük flehirlerde özellefltirme sald›r›lar›yla büyük kurum ve kurulufllar emperyalist tekellere büyük bir onursuzlukla sunulmakta ve ama yine ayn› zamanda böylece iflsizler ordusu dehflet oranlarda ço¤al›rken, yine hala çal›fl›r durumda olan iflçiler ise büyük halk gasplar›yla yüzyüze kalmaktad›r. Küçük esnaflar ise bugün art›k tam bir imhayla karfl› karfl›yalar. Yani bütün ülkede hakim bir gerçeklik; yoksulluk-iflsizlik-açl›k-sefalet, zulüm-ölüm. Kuflku yok ki, bu ekonomik sald›r›lar bir bafl›na yap›lm›yor. Çünkü tek bafl›na yetmiyor. ‹deolojik-askeri, bütün öteki sald›r›larla beslenmedi¤i sürece bir baflar› elde edemeyeceklerini biliyorlar.
Emperyalizmin ve faflizmin bu ekonomik; ideolojik-kültürel-askeri olsun bütünlüklü imha sald›r›lar›na karfl›l›k, her dönem bir karfl› koyufl, bir baflkald›r› olmufltur. Ülkemizde gelinen aflamada ise gerek bütün dünyada ve gerek ülkemizde olsun yükselen bir mücadele ve bu mücadelenin büyümesi için oldukça elveriflli koflullar mevcuttur. Bu nedenle, ifli daha bafl›ndan s›k› tutacaklar› bilinen birfleydir. Kuruluflundan beri bu sistem, devrimcilere karfl› tam bir sald›rganl›k içerisindedir. Ama nedir ki, bu yaln›z halk›n öncülerine de¤il, ayn› zamanda bütün bir halka karfl› da böyledir. Öyle ki, daha 1925’te, AdanaNusaybin demiryolunu keserek, hak isteyen demiryolu iflçilerine karfl› tam bir sald›rganl›k içerisindedir. Yine günümüze dek, Kürt ulusunun baflkald›r›lar›na karfl› da böyledir (ve bu baflkald›r›lar›n önderlerini katletmekle yetinmemifl, isyana kat›lan bütün bir Kürt ulusunu tam bir k›y›mdan geçirmifl, kalanlar› ülkenin de¤iflik bölgelerine sürgün etmifl, da¤›tm›fl, parçalam›flt›r.) Yine iflçi s›n›f›n›n birlik dayan›flma ve mücadele günü 1 May›s’lara olan sald›rganl›¤› da bilinen bir durumdur. ‹flçi s›n›f›n›n bütün eylemlerinin karfl›s›nda ve yani ezenlerin saf›nda olarak, ilk önce devlet ve kolluk güçleri varolmufltur. Köylülere de böyledir. Yak›n bir örnek oldu¤u için belirtelim; emperyalist Eurogold tekeli elini-kolunu sallaya-sallaya geliyor, Bergama’da siyanürle alt›n ç›kar›yor ve tabi ki bütün Bergama’y› do¤as›yla ve sosyal yaflam›yla birlikte alt-üst ediyor ve tabi ki bu do¤al zenginlikleri de talan ediyor. Buna karfl› ç›kan ve bu
yönlü eylemler yapan Bergamal›lar’a devlet herkesten önce sald›r›yor. Bergamal›lar› gözalt›na al›yor, hapislere at›yor. Bugün de Alman ajanl›¤› ile suçluyor. Ama nedir ki bu emperyalist tekel hala yerli yerinde duruyor. Peki öyleyse, kim gerçek terörist? Ülkenin iflçi ve köylüleri mi, yoksa faflist devlet mi? Bugün de, sömürü ve zulüm cenderesinde ve yine açl›k ve sefaletin a¤›rl›¤› alt›nda; kendi ideologlar›n›n daha bir korkuyla dillendirdikleri bir gerçek var; o da bu patlak verecek olan bir karfl› koyufl ve/veya “sosyal patlama”d›r. Bu nedenle ipleri daha bir s›k› tutuyor faflizm. Bunu da en baflta ve ilk olarak
Emperyalist sistem aldat›c›l›¤›, gerçekleri tersyüz edicili¤i ile bugün terörizm ve terör maskesiyle dünyan›n bütün do¤al zenginlik kaynaklar›n› ya¤malamaktad›r. Bu ya¤ma dünyan›n bütün halklar›na ve devrimci ve komünist hareketlere yönelik sald›r›larla besleniyor. hapishanelere devrimci ve komünist tutsaklara sald›rarak, onlar› teslim almaya çal›flarak halk içerisinde büyük bir umutsuzluk yaratma u¤rafl› içerisindedir. ‹flte, büyük bir gövde gösterisi ve büyük bir 盤›rtkanl›k eflli¤inde ve yine emperyalist efendileri taraf›ndan onayl› olarak 19 Aral›k 2000’de bütün hapishanelere ve devrimci ve komünist tutsaklara yönelik bü-
yük bir katliam gerçeklefltirildi. Öyle ki günler/aylar öncesinden burjuva-faflist medya taraf›ndan planl› bir biçimde haz›rlanagelen ve faflist Baflbakan B. Ecevit’in o hiç unutulmayacak olan “teröristleri kendi terörizmlerinden kurtaraca¤›z” söyleminden birkaç gün sonra gerçeklefltirilen bu katliama bu katliam› gerçeklefltirenlerce “Hayata Dönüfl Operasyonu” ad› verildi. Bir tarafta halk›n o¤ullar› ve k›zlar› olarak devrimci ve komünist tutsaklar, öteki tarafta say›s›z a¤›r silahlar›yla bombalar›yla büyük ifl araçlar›yla birlikte devlet-ve “Hayata Dönüfl Operasyonu.” Peki terörist kim? Devrimci ve komünist tutsaklar m›, yoksa faflist TC devleti mi? Bu sald›r›yla birlikte halka verilen, verilmeye çal›fl›lan korkuydu. Herfleyden önce tam bir teslimiyet, umutsuzluk, çaresizlik ve alternatifsizlikti istedikleri. Faflist TC devleti, emperyalizmin yükledi¤i bu misyonlar gere¤i, bugün Avrupa ve Asya’n›n birleflti¤i yerde bütünüyle stratejik bu bekçilik göreviyle; her ne kadar ekonomik olarak bütünüyle küçültülürken, yeni süreçle birlikte emperyalist ABD’nin Ortado¤u, Orta Asya ve Balkanlar’da yapmay› tasarlad›¤› sald›r›lar›n merkezi üssü olarak milyarlarca dolarl›k silahlanmayla dehflet ölçülerde güçlendirilmektedir. Faflist TC devleti bulundu¤u bölgesel ölçekte, emperyalist ABD patentli bir sald›r› merkezi durumundad›r art›k. Ama nedir ki, bu dehflet ölçüde silahlanmay›, yaln›z öteki ülkelere ve bu ülke halklar›na de¤il, bütün bunlar› yaparken dikensiz-engebesiz bir gül bahçesi emeli ile en baflta gerilla
PART‹ZAN 47/ Kas›m-Aral›k 2002
33
PART‹ZAN 47/ Kas›m-Aral›k 2002
34
savafl› veren parti ve örgütlere olmak üzere bütün bir Türkiye Devrimci Hareketine ve yine ezilen emekçi yoksul halk›m›za da sald›r›yor. Bu sald›rganl›¤› kuruluflundan itibaren süreklili¤i olan gerçekli¤idir. Bunu da düflük yo¤unluklu savafl stratejisi ile halk savafl›na karfl› yap›yor. Bir yandan halka, köylü kitlelerine yo¤un bir flekilde ekonomik-ideolojik-askeri olarak sald›r›rken, yine bir y›¤›n araç ve kurumla ve bir y›¤›n yöntemle kendi o¤ullar›n›n ve k›zlar›n›n bunlar›n sorumlusu olduklar›na inand›rmaya zorlayarak sald›r›yor halka. Bir yandan da binlerce onbinlerce askeri, özel timi, kontr-gerillas› ile gerillay› toptan imhaya yöneliyor faflizm. Öyle ki Ordu Mesudiye’de güpegündüz iki çoban çocu¤u öldürür. Tokat Çerde¤in’de Fatma Ülkü adl› bir kad›na tecavüz eder, köylülere yapt›¤› onursuz aramalar›yla sald›r›r ve kad›nlar›na, k›zlar›na tecavüz tehdidiyle ajan-ihbarc›l›k-gibi onursuz teklifler yap›yor ve dahas› dayat›r. Bütün bunlar yap›lanlar›n çok az bir k›sm›. Bu yaln›z son ekonomik krizle birlikte boyutlar›n› tar›m›n imhas› ile tamamen açl›¤a ve sefalete mahkum edilen köylülük ve yine yaln›z Tokat’ta faflist Albay Nam›k Durmufl flahs›nda resmedilen faflizmin halka yönelik askeri sald›r› ve dayatmalar› yetiyor, ne derece boyutlu oldu¤unu anlatmaya. Sonuç olarak, emperyalist sistem aldat›c›l›¤›, gerçekleri tersyüz edicili¤i ile bugün terörizm ve terör maskesiyle dünyan›n bütün do¤al zenginlik kaynaklar›n› ya¤malamaktad›r. Bu ya¤ma dünyan›n bütün halklar›na ve devrimci ve komünist hareketlere yönelik sald›r›larla
besleniyor. Önce Afganistan ve Afgan halk›n›n bafl›na çöreklenen ve ard›ndan Irak’› hedef tahtas›na oturtan özellikle ABD emperyalizmi bununla yetinmiyor, yetinmeyecektir de. ABD emperyalizmi öte yandan Güneydo¤u Asya’da, ileri karakolu durumundaki Filipinler’e, bilindi¤i üzere 3.800 kadar Amerikan askeri yerlefltirerek her ne kadar yine CIA yetifltirmesi olan “Ebu Sayyaf’a karfl› -Laden ile iliflkili oldu¤u belirtilerek- savaflt›¤›” söylenilse de esas hedef ekonomik ve askeri olarak Filipinler’in do¤al zenginlik kaynaklar› ve Filipin halk›n›n öncüleri olarak Filipin Komünist Partisi ve önderli¤indeki Yeni Halk Ordusu ve Moro Ulusal Hareketi’dir. ABD emperyalizmi bunlara karfl› hep savaflm›flt›r. Bütün hepsi bir yana, daha 1898 ile 1916 y›llar› aras›nda 44 milyon Filipinli’yi katletmifltir. Yine ABD’nin Ortado¤u’daki üssü oldu¤u bugün daha bir a盤a ç›kan ‹srail siyonist devletinin Filistin halk›na yönelik gerçeklefltirdi¤i ve süreklili¤i olan katliama, ABD’nin verdi¤i destek de bilinmektedir. Çok aç›kt›r ki, her kim “YDD’nin ve/veya “küreselleflme”nin neo-liberal ekonomik politikalar›n›n önüne flu ya da bu derecede bir engel olarak ç›k›yorsa, daha aç›k haliyle her kim, hangi devlet emperyalizmin dünya üzerindeki ç›karlar›na ayk›r› bir ses, ayk›r› bir durufl olarak engel oluyorsa; onlar emperyalist sistemin en büyük düflmanlar›d›rlar. Dün Afganistan’la bafllayan bu uygar insanl›¤›n (siz emperyalist burjuvazi ve yerli egemen uflaklar›n›n anlayan) bafl›na büyük bir bela olan bu ülkelere sald›r›lar için
s›rada; Irak, ‹ran, K. Kore, Küba, Libya, Kolombiya... gibi ülkeler ve bu ülkelerin halklar› vard›r. Soruyoruz öyleyse söyleyin gerçek terörist kimlerdir? Bugün bu “terörizm”-“terör” gibi kavramlar› kullanarak büyük bir sald›rganl›k ile “3. dünya”y›; buralardaki bütün yeralt› ve yerüstü do¤al zenginlik kaynaklar›n› talan eden; bura halklar›na açl›k ve yoksulluk, zulüm ve ölüm götüren emperyalist ve faflist sistem mi, yoksa bütün bunlara karfl›l›k olarak özgürlük, ba¤›ms›zl›k, demokrasi ve eflitlik için savaflan s›n›fsal ve ulusal mücadele yürüterek emperyalist sistemin bu yönlü sald›r›lar›n› bofla ç›karmaya u¤raflan halklar, uluslar ve yine devrimci ve komünist hareketler mi terörist? Bu sorunun yan›t› oldukça aç›kt›r; emperyalist sistem bugün insanl›¤› sömürü ve zulmün cenderesinde açl›¤a ve sefalete mahkum eden ve bu nedenle insanl›¤›n bafl belas› terörist bir sistem olarak vard›r. Faflist TC devleti de, bütün öteki yar›-sömürge ülke iktidarlar› gibi, bu teröristlerin aras›ndad›r. Öyle ki apoleti en yüksek olan uflaklar›ndan biridir emperyalist sistemin. Kuflku yok ki, faflist TC’nin apoletinin yüksek olmas›, hiç de “flans›yla” gelen bir durum de¤ildir; bu emperyalizme uflakl›k etmede; bütün bir ülkeyi peflkefl çekmede ve yine döktü¤ü kan ve katletti¤i canlar›n boyutu ile yak›ndan ilgilidir. Görünen o ki, faflist TC’nin tarihi emperyalizme uflakl›k tarihidir ve bu tarihi de her bir aflamada halk›n kan›yla ve can›yla doludur; son söz soruyla gelsin istiyoruz: Gerçek terörist kimdir?
35
ÖZGÜRLÜ⁄ÜN D‹KENL‹ YOLU Çeçen sorunu, Moskova’daki son sald›r› ve modern Rus devleti
Aç›klama: Bu yaz› Rus Maoist Parti taraf›ndan 23-26 Ekim tarihleri aras›nda Çeçenlerin Moskova’daki Tiyatro Merkezi’nde yapt›¤› rehin alma eylemi ve ard›ndan Rus devletinin gerçeklefltirdi¤i katliamla ilgili olarak gönderilmifltir. Yaz›da kat›lmad›¤›m›z baz› noktalar olmas›na karfl›n uluslararas› alanda d›fl›m›zdaki siyasi anlay›fl ve düflüncelere de önem verdi¤imiz için yay›nlamay› anlaml› bulduk. Partizan 35. say›m›zda “21. Yüzy›lda Emperyalizm ve Devrim” bafll›kl› yaz›m›zda konu ile ilgili görüfllerimizi belirtmifltik. ‹htiyaç duyulursa bu iki yaz› birlikte okunarak ayr›m noktalar› net bir flekilde anlafl›labilir. Partizan RUS MAO‹ST PART‹S‹’NDEN UMUT YAYIMCILI⁄A ÖZEL Kad›n, çocuk yüzlerce masum Rus sivillerinin ve 26 Ekim 2002’de sabah›n erken saatlerinde yar›-faflist Rus rejimi taraf›ndan katledilen Çeçen öz-
gürlük savaflç›lar›n›n an›s›na… Bu makale ne yaz›k ki yeterli bir doküman de¤ildir. Moskova’daki 23 Ekim sald›r›s›ndan önce birçok de¤iflik dilde Web sitesini içeren oldukça yayg›n Çeçen internet kültürü vard›. Bunlardan baz›lar›, örne¤in gerilla hükümetinin görüfllerini aç›klayan resmi siteler; baz›lar› ise örne¤in fundamentalist ‹slami görüflleri ifade eden populer Kavkaz.org gibi ba¤›ms›z ve farkl› politik yönelimlere sahip sitelerdi. Bu siteler do¤ru bilgi, tarihi belge ve ayr›ca çeflitli resmi dokümanlarla birlikte Çeçen ba¤›ms›z ideologlar›n›n yaz›lar›n› içeriyordu. Bu durum Ekim sald›r›s› s›ras›nda ve sonras›nda köklü bir flekilde de¤iflti. Çeçen sorunu ile ilgili bir yorum okumak için ‹nternete ba¤land›¤›n›zda “server not found” mesaj› ile s›kça karfl›lafl›l›r oldu. fiu anda hiç –ya da neredeyse hiç- bir Çeçen sitesi bulunmamaktad›r. Rus medyas›n›n iddias›na göre;
PART‹ZAN 47/ Kas›m-Aral›k 2002
Bugün Çeçen hareketine ‹slami fundamentalist güçler ve devrimci demokrat pozisyonlar›n› terk ederek ‹slam’› flekilsel olarak tan›yan veya aktif olarak fundamentalist pozisyonu savunan Aslan Mafladov ve Basayev gibi kifliler önderlik etmektedir. Müslüman dünyan›n her yan›ndan ve Avrupa’n›n bir bölümünden Çeçenistan’a gelenlerin büyük bölümü, Jordan’dan tan›nm›fl militan lider Amir ‹bn-al Khattab gibi ‹slam fanatikleri olan gönüllüler ve paral› askerlerdir.
PART‹ZAN 47/ Kas›m-Aral›k 2002
36 Kavkaz.org sitesi Moskova sald›r›s›n›n ilk günü bir grup “vatansever” “ba¤›ms›z gazeteci” Rus hacker’› taraf›ndan tahrip edildi Ancak biz bu teoriden ciddi olarak kuflku duymaktay›z. Afrika dahil dünya çap›ndan ulafl›labilen bir siteyi tahrip etmek teknik olarak kolay de¤ildir ve küçük bir gazeteci grubunun hemen hemen tüm bir Çeçen sitesini tahrip etmekle sorumlu tutulmas› zordur. Bizler bu konuda, Amerikan NSA’n›n Rus emsali olan Devlet Komünikasyon ve Enformasyon Federal Ajans›’ndan (FAPSI) flüpheleniyoruz. Zira bu, üst düzey bir Moskova yetkilisinin “teröristlerin sesine hiçbir yerde izin vermeyece¤iz” aç›klamas› ve Rusya’da pratik olarak sansürün bafllang›c› anlam›na gelen son yasan›n kabulüyle ayn› çizgidedir. Bu sebepten dolay› ne yaz›k ki, bu makale Rus resmi kaynaklar›na, ayn› zamanda eksik ve hatal› olabilecek kiflisel an›lara ve tahlillere dayanmaktad›r. ÇEÇEN BA⁄IMSIZLIK HAREKET‹NE YÖNEL‹K SINIF TAHL‹L‹M‹Z Çeçenistan bugün (ve tarihinin büyük ço¤unlu¤unda da) bir köylü toplulu¤udur. Sovyet zaman›nda bu bölge, özellikle baflkent Grozni (ayr›l›kç›lar›n adland›rmas›yla Dhokhar) ço¤unlukla petrolle ba¤lant›l› oldukça büyük bir sanayiye ve önemli bilimsel araflt›rma kurumlar›na sahipti. Sanayi ve ülkenin di¤er altyap›s› savafltan kaynakl› tamamen y›k›ld›. Sanayi var oldu¤u dönemlerde de Çeçen olmayanlara (Ruslara ve Rusça konuflanlara -Yahudiler, Ermeniler-) hizmet etti. Ülkede Çeçen flehir ve tar›m proleterleri ve yar›-proleterleri vard›r (ta-
fl›ma iflçileri, kiral›k tar›m iflçileri vb.) fakat bunlar›n toplumdaki a¤›rl›klar› ve politik arenadaki rolleri, bugüne kadar önemsenmeyecek kadar az olmufltur. Ve tabi ki farkl› ekonomik ve politik ç›karlar›yla çeflitli zümrelere bölünmüfl Çeçen ulusal burjuvazisi de mevcuttur. Çeçen ba¤›ms›zl›k hareketi her zaman nüfusun genifl kitlelerinden ezici bir deste¤e sahip oldu. Askeri bir iflgal alt›nda, anlaml› bir referandumun hiçbir fleklini yapmak mümkün de¤ildir; ancak hem 1 hem de 2. Çeçen savafllar›nda Rus iflgalcilere karfl› direniflin fliddetinden korkan iktidars›z Kremlin, Çeçenistan’da kendileri ad›na konuflacak, kukla yönetimin bafl›na getirecekleri, güvenilir Çeçen bulamamaktad›r. Afla¤›da ayr›nt›land›raca¤›m›z gibi Çeçen sorununa uluslararas› destek de azd›r ve direnifl güçleri kendi bafllar›na kalm›fllard›r. Bugün Çeçen hareketine ‹slami fundamentalist güçler ve devrimci demokrat pozisyonlar›n› terk ederek ‹slam’› flekilsel olarak tan›yan (Mafladov) veya aktif olarak fundamentalist pozisyonu savunan (Basayev’in mücadelenin ilk bafllar›nda kahraman› Che Guevara idi, fakat flimdiki kahraman› Wahabi’dir. Basayev flu anda Cihad ve fiadizmi savunuyor) Aslan Mafladov ve Basayev gibi kifliler önderlik etmektedir. Müslüman dünyan›n her yan›ndan ve Avrupa’n›n bir bölümünden Çeçenistan’a gelenlerin büyük bölümü, Jordan’dan tan›nm›fl militan lider Amir ‹bn-al Khattab gibi ‹slam fanatikleri olan gönüllüler ve paral› askerlerdir. Bildi¤imiz kadar›yla yurtd›fl›ndan Çeçenlere büyük ço¤unlu¤u fundamentalist rejimler ve flah›slardan finansal ve lojistik yard›m da gel-
mektedir. Bizim düflüncemize göre kendi kaderini tayin için mücadelenin yanl›fl ve gerici sloganlar alt›nda bafllat›lmas› üç faktörün sonucudur. a) Sosyal emperyalist Kruflçev ve Brejnev kli¤inin egemenli¤inin yafland›¤› eski SSCB’de devrimci solcu bir gelene¤in eksikli¤i. b) Hangi kaynaktan gelirse gelsin yard›mlar› reddedecek yeterli bir bütçeye sahip olmayan ayr›l›kç›lar›n uluslararas› arenada güçsüzlü¤ü ve d›fl dünyadan yal›t›lm›fll›¤›. c) Rus otoritelerinin hareketi ezmek için sürekli çaba harcamas›. ‹kerya Çeçen Cumhuriyeti’nin ilk baflbakan› Dhokhar Dudayev, laik-demokratik Çeçenistan’›n ateflli bir savunucusu idi. Biz kendisini Nelson Mandela ve Yaser Arafat’›n ilk zamanlar›ndaki gibi devrimci ulusal bir lider olarak tan›ml›yoruz. Dudayev henüz Sovyet Hava Güçleri’nde bir generalken; daha sonralar› Temsil Edilmeyen Ulus ve Halklar Örgütü’nün (UNPO) kurucusu olan Linnart Mall ile ba¤ kurdu¤u
Kremlin, Çeçen hareketinin devrimci ulusal bir do¤rultuda geliflti¤i tehlikesini gördü ve bu yüzden Nisan 1996’da Dudayev’i katletmek için yüksek teknolojili bir operasyona 1.3 milyon dolardan fazla para harcad›. Bu operasyon, bizzat Baflbakan Boris Yeltsin taraf›ndan idare edildi.
Estonya kenti Tartu’ya tayin edildi ve Mall, Onu modern ulusal kurtulufl düflüncesi ile tan›flt›rd›. Dudayev’in “Özgürlü¤ün Dikenli Yolu” kitab› kurtulmufl Çeçenistan’da tüm halk›n eflitli¤i görüflü ve Rus emperyalizminin totaliter geleneklerinin ortadan kald›r›lmas› sorununun çözümünü anlat›yor. Dudayev ve silahl› yoldafllar› (bunlar›n birço¤u bugün hala gerilla lideridir ve Onun devrinin geleneklerini k›smen korumaktad›rlar) bu prensiplere göre yeni do¤an ‹kerya Cumhuriyetinin politik yaflam›n› flekillendirmeye çal›flt›lar. Kremlin, Çeçen hareketinin devrimci ulusal bir do¤rultuda geliflti¤i tehlikesini gördü ve bu yüzden Nisan 1996’da Dudayev’i katletmek için yüksek teknolojili bir operasyona 1.3 milyon dolardan fazla para harcad›. Bu operasyon, bizzat Baflbakan Boris Yeltsin taraf›ndan idare edildi. Yukar›da anlatt›klar›m›z› özetlersek; biz Çeçenistan’daki ulusal kurtulufl mücadelesinin genifl iflçi ve köylü kitlelerinin ç›karlar›n› ifade eden bir hareket oldu¤unu düflünüyoruz. Bu harekete 3. dünya kurtulufl mücadelelerinde oldu¤u gibi ulusal burjuvazi önderlik etmektedir ve s›n›fsal bar›fl ve tüm ulusun güçlü birli¤i ile karakterize olmaktad›r. Çeçenistan’daki durum Baflkan Mao’nun flu sözlerinin klasik bir örne¤idir: “Emperyalizm bir ülkeye karfl› bir sald›rganl›k savafl› bafllatt›¤›nda, bir avuç uflak d›fl›nda o ülkenin bütün s›n›flar› emperyalizme karfl› geçici olarak ulusal bir savaflta birleflebilir. Böylesi bir durumda ülkenin çeflitli s›n›flar› aras›ndaki tüm di¤er çeliflkiler geçici olarak ikincil veya tali bir pozisyona düflerken, emperyalizm ve ilgili ülke
aras›ndaki çeliflki temel çeliflki halini al›r.” ÇEÇEN‹STAN’DAK‹ EKONOM‹K ÇIKARLAR Çeçenistan’›n temel do¤al zenginli¤i, nispeten kaliteli olan petrolünde yatar. Çeçenistan’da petrol ilk olarak 1970’lerde ç›kar›ld›. O dönemlerde y›lda 20 milyon ton petrol ç›kar›l›yordu. Petrol kuyular›n›n tükenmesiyle birlikte bu rakam h›zla düfltü ve 1980’lerin sonlar›nda ise y›lda 7 milyon tona kadar düfltü. fiu ana kadar bilinen petrol kuyular›n›n %90’› tüketildi. fiu anda, ba¤›ms›z Rus uzmanlar›na göre; Çeçenistan’daki petrol kuyular›ndan y›lda 1 milyon ton petrolün yasad›fl› olarak (bu yasad›fl› petrol ticaretinden y›ll›k 100 milyon dolar kazan›ld›¤› tahmin ediliyor); art› y›lda 0.5 milyon ton petrol ise “devlet”in sahip oldu¤u (örne¤in Moskova yanl›s› vatan hainleri taraf›ndan kontrol edilen) Nisan 2001’de, 2. Çeçen savafl›n›n bafllamas›ndan 1.5 y›l sonra kurulan Grozneftegaz flirketi taraf›ndan ç›kar›lmaktad›r. Bunu, tüm Rusya’da ç›kar›lan (örne¤in 20 milyon tonluk kuyular› ile yaln›zca Tataristan Cumhuriyetinde) 300 milyon ton petrolle karfl›laflt›r›n. Çeçenistan’daki var olan petrol rezervleri 50 milyon ton olarak tahmin ediliyor. Yani Çeçenistan’daki petrol üretimi Rus petrol ticaretinde önemsiz bir bölümü oluflturmaktad›r. Çeçen petrol iflleme sanayisi savaflta neredeyse tamamen imha oldu. Rusya anakaras›n›n komflu bölgeleri (Stavropol Bölgesi, Da¤›stan Cumhuriyeti vb.) tam kapasite çal›flan ve tesisleri %100 dolu olmayan petrol iflleme fabrikalar›na sahip oldu¤undan bu yana, bugün kimsenin bunlar› restore etmek
gibi bir düflüncesi bulunmamakta. Petrolün 1. Çeçen savafl›n›n bafllamas›nda kesin bir yeri oldu¤una inan›yoruz. Aral›k 1994’te Rus askerlerinin Çeçenistan’a girmelerinden önce dahi, Ekim 1994’te Moskova yanl›s› Çeçen muhalifleri ad›na (Bistan Gantamirov ve di¤erleri) baflar›s›z bir darbe girifliminde bulunuldu. Bizim düflüncemizce; bu darbe giriflimi gerçekte petrol gelirlerinin Çeçen ulusal burjuvazisinin farkl› zümreleri aras›nda yeniden da¤›l›m› ile ilgiliydi. Bu giriflim Moskova taraf›ndan aktif olarak desteklendi. 1994’te oynanan bu senaryo, 1970’lerin sonlar›nda Afganistan’da oynanan senaryoya gerçekten benzemektedir. Ancak farkl› olarak Çeçenistan’daki darbe giriflimi baflar›s›zl›kla sonuçlanm›flt›r. Buna ra¤men Kremlin, tarihi dersleri reddetmeyi seçerek ülkeyi iflgal etti. Yukar›da da görülebilece¤i gibi, Rusya oligarflisinin buz iflgale acil ekonomik ihtiyac› yoktu. Aynen Afganistan’da oldu¤u gibi, Rus yönetimi Çeçen halk›n›n ba¤›ms›zl›k arzusunu küçümsedi ve bu, 1. Çeçen savafl›nda utanç verici hüsranlar›yla sonuçland›. 2. Çeçen savafl›na gelince, bunun kayna¤›n›n tamamen politik oldu¤unu düflünüyoruz. Bu; Vladimir Putin’i seçilmifl baflbakan yapmak ve Yeltsin devrinin sahte “demokratik” yüzü yerine aç›k diktatörlük metodlar›n›n yard›m› ve farkl› bir programla Kremlin’de ayn› eski oligarflinin iktidar›n› korumak için yap›lan PR kitle kampanyas›n›n bir parças›yd›. Rus yönetimi 2. Dünya savafl›nda Hitler’in kulland›¤› taktiklerin benzerlerini kullanarak 1999’da fiamil Basayev ve ‹bn-ul Khattab li-
PART‹ZAN 47/ Kas›m-Aral›k 2002
37
PART‹ZAN 47/ Kas›m-Aral›k 2002
38 derli¤indeki Çeçen gönüllü güçlerinin Da¤›stan’a sald›r›s›n› provoke etti ve bunu kendilerinin Çeçenistan’› iflgali için bahane olarak kulland›. 1. Çeçen kampanyas›n›n aksine bugünkü durumda Rus burjuvazisi, 19992000 y›llar›nda Çeçen ulusal burjuvazisi içindeki farkl›l›klara ve çeflitli zümreleri aras›ndaki ç›kar anlaflmazl›klar›na oynamak için ciddi bir giriflimde bulunmad›. Çeçenistan’daki petrolle ilgili mevcut durum, petrol ticaretinin yeniden bölüflümünün devam etmekte olmas›d›r. Buna ra¤men, tekrar ediyoruz ki, Çeçenistan petrolünün Rusya’n›n bütünü içindeki toplam pay› önemsizdir; ancak Çeçenistan standartlar› içinde önemlidir. Rus iflgal güçleri, yasad›fl› petrol ç›kar›lmas›ndan; Çeçenistan d›fl›ndaki petrol iflleme tesisleri için petrol karavanalar›na refakat ederek ve “temizlik operasyonlar›” (silahl› savaflç›lar› aramak için sistemli olarak tüm bir
köy ya da kasaba araflt›r›l›rken, bu tür operasyonlar vahfletle gerçeklefltirilmektedir) yaparak yüksek kârlar elde etmektedirler. Çeçenler aras›nda büyük ço¤unluk “kara petrol pazar›” taraf›ndan kuflat›ld›klar›na inanmakta. Grozneftegaz baflkan› Baudin Khamidov, Rus ordusunun yasad›fl› ticaret kâr›n›n en az %10’unu ald›¤›n› fakat, gerçekte bu paylafl›m›n kat kat daha büyük oldu¤una inand›klar›n›; Çeçenistan’›n tüm ana yollar›n›n Rus ordusu taraf›ndan kontrol alt›nda tutuldu¤unu söyledi. Bundan dolay› iflgalci ordunun, bu ticaretin sürmesinde ç›karlar› vard›r. Ayn› zamanda gerilla liderleri ve onlar›n arkas›ndaki ulusal burjuvazinin bir k›sm› için de yasad›fl› petrol ç›karma temel gelir kayna¤›d›r. Grozneftegaz hem ayr›l›kç›lar›n ekonomik kayna¤›n› keserek hem de “Moskova yanl›s›” denilen (ya da ayr›l›ktan aç›kça yana olmayan) Çeçen burjuvazisinin güvenilir k›sm›n›
güçlendiren bir uzlaflma çözümü olarak görülebilir. ‹flte bu, Rus askeri otoritesi ve Ahmed Kadirov’un kukla Rus yanl›s› yönetimi aras›nda var olan gerginli¤i aç›klamakta. ÇEÇEN SORUNUNDA ABD VE TÜRK‹YE’N‹N OYNADI⁄I ROL ABD emperyalizmi için Çeçenistan’›n varl›¤›n›n hemen hemen hiçbir öneminin olmad›¤›n› düflünüyoruz. P. J. O’Rourke ve Zbigniew Brezinski gibi gerici politikac›lara ba¤l› Çeçenistan ile dan›flma içinde olan bir Amerikan komitesi mevcuttur. Bugüne kadar Çeçen Cumhuriyeti’nin baz› devlet yetkililerine Washington’da resmi resepsiyonlar verildi. Fakat pratik olarak yap›lan tek fley budur. Tüm bunlar›n da Washington’un kendisine haddini bildirmek için Vladimir Putin’e bask› yapma sald›r›s› olduklar›n› düflünüyoruz. ABD taraf›ndan Çeçen ayr›l›kç›lara da¤›t›lan silah yoktur. Onlar için Sovyet ordusundan kalan silah depolar›na el koymak ya da bugünkü Rus ordusundan “gizlice” silah ve cephane sat›n almak çok çok daha kolayd›r. Baflkent Grozni’de güpegündüz pazardan silah sat›n alabilirsiniz. (Bu durum Çeçenistan’›n hemen her yerinde görülebilir) Gerillalara ABD taraf›ndan mali yard›m ve fiili olarak diplomatik destek söz konusu de¤ildir. Amerika’n›n Çeçenistan’da ç›kar› bulunmamaktad›r ve ABD için jeo-politik ç›karlar›n› Gürcistan ve Trans Kafkasya’daki di¤er ba¤›ms›z ülkeler üzerinden gerçeklefltirmek daha kolayd›r. Ayr›ca aksine, baflta ‹ngiltere ve bir ölçüde Almanya olmak üzere baz› Avrupa ülkelerinin Çeçenistan’da bir tak›m
39
politik menfaatleri vard›r. Biz Türk devlet çevrelerinin Çeçen ayr›l›kç›lara deste¤i konusunda bilgi sahibi de¤iliz. Rusya’da (Putin yanl›s› gençlik hareketi “Beraber Yürüyelim” gibi) baz› gerici çevreler bu deste¤in hayli büyük oldu¤unu iddia etmekte; bu yüzden de Rus kamuoyunu ekonomik olarak Türkiye’yi boykota ça¤›rmaktad›r. Fakat Türkiye’de Çeçen hareketini kim ya da hangi kesimlerin destekledi¤i önemli de¤ildir; biz Türk ilerici çevrelerinden flu iki fleyi anlamalar›n› istiyoruz: 1- Çeçen ba¤›ms›zl›k savafl› Kürt halk›n›nki gibi ulusal kurtulufl mücadelesidir. 2Çeçenistan’daki savafl ve Rusya’n›n anti “terörizm” histerisinin ülkemiz üzerinde müthifl zararl› etkisi vard›r; (Rus, Çeçen ve di¤er birçok ulustan) insan yaflam›n› elinden almakta; hükümetlerinin bask›c› ve gerçek faflist yöntemler kullanarak gittikçe daha sa¤c›laflmas›n›
sa¤lamaktad›r. Türk ve Kürt emekçileri Rus emperyalizminin yükselen sald›rganl›k ve vahfletine de¤il Rus proletaryas› kadar, Çeçenistan’daki savafl› durdurmaya gerçekten ilgi duyuyor. ÖLÜM KÖPRÜSÜ 2. Çeçen savafl› üç y›ld›r devam etmekte. Bu süre boyunca, Rus resmi kaynaklar›na göre, ordu ve ‹çiflleri Bakanl›¤› askerlerinden yaklafl›k 4500’i öldürüldü. Ba¤›ms›z Rus ve yabanc› kaynaklara göre ise bu say› gerçekte 1.5, 2 kat daha büyük ve yaklafl›k 7-10 bin. Bu say› (1979-1989) Afganistan savafl› s›ras›nda ölenlerin say›s›n›n Çeçenistan’dakilerden daha çok oldu¤una dikkat çekiyor. Afganistan’da Sovyet ordusu 11 y›ldan az bir zaman içinde 13.000 askerini kaybetmiflti. Çeçenistan’da 2. savafl s›ras›nda siviller aras›ndaki kay›p için resmi Rus kaynaklar›n›n
verdi¤i say› 14.000; fakat görgü tan›klar› bu say›n›n gerçekte 80 bin oldu¤una inan›yor. Buna 1. Çeçen savafl›nda Rus yetkililer taraf›ndan resmi olarak kabul edilen 80.000 sivili de ekleyin. 1989’da Çeçenlerin yap›lan nüfus say›m›nda say›lar› 1.000.000’du; bu durumda 1994-2002 aras›nda Rus ordusunun ve ‹çiflleri Bakanl›¤›’n›n askerleri (resmi rakamlara göre) her 10 Çeçen’den birini veya (gerçekte) 7 Çeçen’den birini öldürmüfltür. Bu jenosid de¤il ise, nedir? Kremlin ayn› 8 y›l boyunca Çeçen ayr›l›kç› savaflç›lar›ndan 40.000’inin yaflam›n› yitirdi¤ini tahmin ediyor. Bu “anti-terörist operasyon” dedikleri fley midir? 40.000 teröristin anlam›, çocuklar ve kad›nlar dahil her 20 Çeçen’den birinin “terörist” oldu¤udur. Üç y›ld›r Çeçenistan’da süren tam anlam›yla bir gerilla savafl›d›r. Moskova’daki Tiyatro
PART‹ZAN 47/ Kas›m-Aral›k 2002
Çeçenlere ölüm kusan Rus silahlar› askerlerce kafataslar›yla süsleniyor(!) 2000 y›l›nda ortaya ç›kan bu foto¤raflar vahfletin inkar edilemez belgeleriydi.
40
Çeçen isyanc›lar kimseyi öldürmediler, operasyon için biçimsel bir bahaneleri bile yoktu, birçok rehine operasyondan sonra öldü, binaya may›n döflenip döflenmedi¤i ve militanlar›n binay› havaya uçurmaya haz›rlan›p haz›rlanmad›klar› sorunu ciddi olarak tart›flmal›d›r.
PART‹ZAN 47/ Kas›m-Aral›k 2002
Merkezi’ndeki son rehin alma eylemini de bu gerçeklikle ba¤lant› içinde de¤erlendirmeliyiz. 23-26 EK‹M SALDIRISI Moskova’da bu tarihlerde yaflanan olaylar›n asl›n› dünya bas›n› (ço¤u zaman Rus bas›n›ndan da beter bir flekilde) oldukça iyi gizledi. Bu durum, Türk okurlara da fazlas›yla tan›d›k geliyordur. Tüm hikayeyi burada tekrar etmeyi gerekli görmüyoruz. Önemli olan: Rus yetkilileri Merkez Tiyatro’da 57 saat boyunca rehin al›nan rehinelerin durumu ile ilgili yalan söyledi. Üzerinden 1 hafta geçmiflken flu anda da yalan söylemeye devam ediyorlar. Detayl› olarak yalanlar›n› a盤a ç›karmak gereksiz bir ifl olacakt›r. Bu yüzden önemli oldu¤unu düflündü¤ümüz birkaç nokta üzerinde dural›m. 1- Binaya sald›rmak için hiçbir neden ve hatta biçimsel bir bahane bile yoktu. Movsar Barayev liderli¤indeki Çeçenler tehdit ettikleri gibi rehineleri sistemli bir flekilde öldürmeye bafllamam›fllard›, hatta bafllamaya niyetleri de yoktu. Binada son atefl sesi 26 Ekim saat 02’de duyuldu.: erkek rehinelerden biri bask› alt›nda fenalaflarak his-
terik bir flekilde davranmaya bafllam›flt›. Sald›r› operasyonu ise saat 06’da bafllad›. Çeçen isyanc›lar, 3 (baz› raporlara göre 4) kifliyi öldürdüler. Bu ölümler afl›r› gergin atmosfer ve baz› rehinelerin yanl›fl davran›fllar›yla ba¤lant›l›yd›. Sald›r› s›ras›nda, Rus Spetnaz (özel amaçl› güçler), resmi rakamlara göre 118, yar› resmi rakamlara göre -gazla zehirlenen insanlar› tedavi eden doktorlar›n düflüncesine göre- 160 veya 200’den fazla (operasyondan bir hafta sonra 100 rehine hala kay›pt›) insan› öldürdü. 2- Rehineler aras›nda kurbanlar›n ço¤unlu¤u Stepsnaz gruplar›n›n (Alpha, Vympel, SOBR vb.) Acil Durum Bakanl›¤›, askeriye, ambulanslar ve hastane yetkilileri aras›nda s›k s›k yaflanan çeliflkilerden dolay› operasyondan sonra öldüler. Yetkililer, Alman doktorlar 4 gün sonra “kendi” rehinelerinin vücutlar›nda buluncaya kadar, operasyonda kullan›lan gaz›n ne oldu¤unu aç›klamay› reddettiler. Bu madde fentonyl’di ve morfinden 100 kat daha güçlü bir uyuflturucuydu. Zaman›nda do¤ru panzehir kullan›labilseydi birçok yaflam kurtulabilirdi fakat onlar bu gaz›n ne oldu¤unu gizleyerek bunu engelledi. 3- Görgü tan›klar›na göre, gerillalar›n, kullan›lan gaz tüm salona yay›ld›ktan sonra dahi binay› uçurmak için yeterli zamanlar› vard›. Buna yapmad›lar. Üstelik, ‹çiflleri Bakan› yard›mc›s› 26 Ekim günü, operasyondan birkaç saat sonra, baz› “kamikaze” kad›nlar›n gerçek patlay›c›l› de¤il, kand›rmak için kemer takt›klar›n› söyledi. Tiyatronun giriflindeki “bubi tuzaklar›n›n” da kand›rmaca oldu¤u ortaya ç›kt›. Acaba gerçekten binaya may›n döflenmemifl miy-
di? Özetleyelim; Çeçen isyanc›lar kimseyi öldürmediler, operasyon için biçimsel bir bahaneleri bile yoktu, birçok rehine operasyondan sonra öldü, binaya may›n döflenip döflenmedi¤i ve militanlar›n binay› havaya uçurmaya haz›rlan›p haz›rlanmad›klar› sorunu ciddi olarak tart›flmal›d›r. Danimarka’daki son Çeçen Kongresi s›ras›nda tutuklanan, Çeçen gerilla hükümetinin sözcüsü Ahmed Zakayev, Movsar Barayev ve grubunun 26 Ekim günü ö¤leden sonra tüm rehineleri serbest b›rakmay› ve daha sonra onlar olmadan savaflmay› kabul etmeyi amaçlad›klar›n› söyledi. Tüm bunlar›n yerine, Rus liderler operasyonun baflar›l› oldu¤unu ve rehineler aras›ndaki kay›plar›n en az oldu¤unu deklare etti. Eski KGB albay›, Baflbakan Putin, general Patruflev (yeni Okhranka, FSB’nin yöneticisi), ‹çiflleri Bakan› Gryzlov, Moskova eyleminin en bafl›ndan beri önceliklerinin rehinelerin yaflamlar›n› kurtarmak oldu¤una yemin ediyorlard›. Eski bir burjuva-demokratik atasözü flöyle der: “Savafl generallere emanet edilmeyecek kadar ciddi bir meseledir” Bu bugün de, hatta daha fazla geçerlidir. SONUÇ VE ÖZET OLARAK Kremlin 23-26 Ekim olaylar›n›n bir tekrar›na izin vermeyeceklerine dair yemin ediyorlar. Bunu nas›l baflaracaklar? Üç y›l önce yapt›klar› gibi, eski “dene ve test et” prensibini devam ettirmeye niyetliler: “temizlik operasyonlar›na” devam ederek, Çeçenistan’da “özel operasyonlar” gerçeklefltirerek (yani gerillaya en ufak bir benzerlik tafl›yan erkek, kad›n, genç, yafll› her kim olursa olsun tutuklanmas›
veya yok edilmesi), Moskova’da ve tüm büyük flehirlerde ikametgâh kay›t kurallar›n›n s›k›laflt›r›larak. Bu “konseptleri” mant›ki ve do¤al olarak Rus faflistlerinin gizli deste¤i, medyaya sansür vs. izleyecektir. Üç y›l önce Volgodonsk ve Moskova’da FSB’nin çok ciddi rollerinin oldu¤u apartmanlar›n havaya uçurulmas›n›n ard›ndan Kremlin, Çeçenistan’a asker y›¤m›flt›. Ve bugün de uygulamay› amaçlad›klar› “güçlendirme”, “artt›rma”, “s›k›flt›rma”, “imha etme” politikalar›n› uygulamaya bafllam›flt›r. Bunun sonuçlar›; Çeçen ve Kuzey Kafkasya halklar› için üç y›ll›k kabus, bir bütün olarak Rus toplumunda anti-demokratik e¤ilimin güçlendirilmesi, hala sürmekte olan Rusya Federasyonu ekonomisinin hala sürmekte olan durgunlu¤u olmufltur. Tiyatro operasyonuyla Kremlin, yine her fleyin eski rutininde tekrarlan›p gidece¤i mesaj›n› verdi. Komplo teorileri ve nükleer savafl olas›l›¤›n›n genifl ölçüde s›n›rland›r›lm›fl oldu¤u (Brejnev döneminin askeri akademisyenlerinden baflka ne
ö¤renebilirlerdi ki) dönemin düflünüflüne sahip olan Politikac›lar/Generaller, hem kendi burjuva zümresi hem de bir bütün olarak Rus burjuvazisinin ç›karlar›na göre hareket etmekte yeteneksizdir. Rusya rejiminin yasalar›n›n orta ve küçük burjuvazi üzerine sosyal temelde birçok söylemi vard›r. Ancak kendisi, tüm küçük burjuvazi ve orta burjuvazinin büyük bölümünü düflman etmeye çal›fl›r gibi davranmaktad›r. Tiyatro operasyonu göstermifltir ki; yap›lan anketlerde Ruslar›n %60’›n›n Çeçenistan’da savafl›n durdurulmas›n› istedikleri görülmesine karfl›n Moskova bu savafl› devam ettirmekten yanad›r. Ve savafl devam ederken, kimse orduda reform yapmay› düflünememektedir. Genç memurlar›n›n, sokak sat›c›lar›ndan daha az kazand›¤›, yar› aç askerlerin her hafta silahlar›n› alarak firar etti¤i, eskimifl askeri teçhizatlar›n sürekli artt›¤› ve son olarak dev gibi hemen hemen hiçbir flekilde önlem al›nmayan nükleer, bakteriyel, kimyasal ve konvansiyonal silah çöplü¤ü ile tüm dünyay›
ve Rus halk›n› tehdit eder durumdaki bir ordu. Savafl devam ederken, kimse Rus biliminden ve e¤itim sisteminden bebek ölümlerini, büyüyen ilaç ba¤›ml›l›¤›n› ve suç oran›n› düflürmesini bekleyemez. Savafl devam ederken, kimse…… düflünemez. Fakat bir kifli zaten parçalanm›fl olan imparatorlu¤un s›n›rlar›nda, yaln›zca ayr›l›kç› hareketler üzerinde de¤il kendi vatan›nda protesto gösterisi yapan iflçileri de bask› alt›nda tutmaya her zaman haz›r militarizmi güçlendirebilir. Bir kifli demokratik kurumlar› kapatabilir, bir kifli ö¤retmen ve ö¤rencileri açl›k diyetinde tutabilir, bir kifli halk için kiralar›, elektrik ve gaz fiyatlar›n› yükseltebilir, bir kifli….. Bir kifli tüm bunlar›n hepsini yapabilir. Bu anlamda Rus rejiminin iyi ö¤retmenleri vard›r: Pinochet, Somoza, Salazar, Kenan Evren… Bunlar okuyuculara Rusya’y› sevmedi¤imizi düflündürebilir. Bu yanl›fl. Biz Rusya’y› gerçekten seviyoruz. Bizim sevmedi¤imiz Rusya Federasyonu’dur.
Rusya Federasyonu’nun 26 Ekim’deki vahfli operasyonu
PART‹ZAN 47/ Kas›m-Aral›k 2002
41
42
PART‹ZAN 47/ Kas›m-Aral›k 2002
Parti ve Örgütlenme-7
Önderlik, olaylar› önceden gören, proleter bir önseziye sahip olan, burnu iyi koku alan en üst bir yönetim organ›d›r. Önderlik bu yeteneklerini ve becerilerini masa bafl›nda oturarak kazanamaz ve uygulayamaz. Önderlik, kendi içinde iflbölümü yaparak hareket eder ve önderli¤ini bu iflbölümü esas›na göre gerçeklefltirir. Aralar›ndaki iflbölümü gere¤i, bir k›s›m önder kadro, bizzat pratik içinde bilfiil önderlik görevini yerine getirmeye çal›fl›rken, bir k›s›m da, ideolojik ve siyasi sorunlar› araflt›rarak, o temelde yaz›lar yazarak önderlik görevlerini yerine getirmek için çal›fl›r.
ÖNDERL‹K VE ÖNDERL‹K SORUNU Devrim yapmak için öncü, örgütlü ve çelik disiplinli bir partiye, parti için ise, iyi bir önderli¤e ihtiyaç vard›r. Partisiz devrim, öndersiz bir parti düflünülemez. Bu anlamda devrim için partiden asla vazgeçemeyiz, ama öndersiz bir parti de düflünemeyiz. Partisiz bir devrim, öndersiz bir parti düflünmek, beyinsiz bir insan vücudu istemeye benzer. Bu anlamda, parti önderli¤ini, insan beynine benzetebiliriz. Parti ve önderlik iflte bu kadar önemlidir. Her ikisini birbirinden ayr› düflünmek mümkün de¤ildir. ‹lk bölümde parti üzerinde k›saca durmufltuk, burada da, önderlik üzerinde biraz durmak gerekir. ÖNDERL‹K NED‹R? Önderlik, parti örgütlenmesini, çal›flmalar›n› ve tüm hareketini kendisinde merkezilefltiren, yöneten, yol gösteren, sorunlara çözüm bulan, sevk ve idare eden, yetkili ve inisiyatifli bir kurumdur.
Partide, bu kurum, Merkez Komitesi (MK)’dir. Nas›l ki bafls›z bir insan düflünülemezse, önderliksiz de bir parti düflünülemez. Partide, yaln›z Merkez Komitesi seçimle ifl bafl›na gelir. Merkez Komitesi, iki Kongre veya Konferans aras›nda, burada al›nan kararlar ve tespit edilen politikalar do¤rultusunda partiyi yönetmekle görevlidir. Partiyi insan vücuduna benzetirsek, önderlik de, o vücudun beynidir. Yani önderlik partinin beynidir. Partiyi bir orkestraya benzetirsek, önderlik de, o orkestran›n flefidir. Yani önderlik partinin orkestra flefidir. Önderlik bir sanatt›r. Hem de, devrim için kitleleri örgütleyen, mücadeleye sevk eden, içlerinde öne ç›kanlar› ay›r›p partiye alan ve partide benzerleri aras›nda seçtiklerini kadrolaflt›ran, onlar› birer önder olarak yetifltiren, sonuçta, komple toplumsal bir hareketi yönlendirerek ortaya konulan bir sanatt›r. Asl›nda, bu sanat›n, yani devrim sanat›n›n, her aflamas›,
her aflamas› içinde yaflan›lan her olay veya yarat›lan her de¤er bir sanatt›r. Devrim ise, tüm bu sanatlar›n toplam›ndan oluflan bir sanatt›r, yani bafl yap›tt›r. ‹flte parti önderli¤i bu sanat› icra etmekte baflrolü oynayan bir kurumdur. O kurum içinde yer alan her önder kadro ise, bu sanat›n icras›na at›lan baflrol oyunculard›r veya sanatç›lard›r. Bu kadar önemli bir sanat› icra edebilmek veya bu kadar önemli bir görevi baflar›yla yerine getirebilmek için, önderlikte yer alan kadrolar›n, önder niteliklere sahip olmas› gerekir. Önder niteliklere sahip olmayan bir kadronun zorunlu haller d›fl›nda, önderlik kademesinde normalde yer almas› do¤ru de¤ildir. Yer almas› durumunda bile o görevi baflar›yla yerine getiremez. fiimdiye kadarki parti prati¤i, bu somut durumun görülmesi aç›s›ndan önemlidir. E¤er bu pratikten gereken ders ç›kart›lmam›flsa, bu demektir ki, ayn› pratik sürdürülmeye devam edilecektir. Partinin, do¤ru bir çizgide yürüyen, istikrarl› bir önderli¤e ihtiyac› vard›r. Partide, do¤ru ve istikrarl› bir önderlik çekirde¤i oluflmas› flartt›r. Lenin, parti aç›s›ndan önderli¤in önemini flu k›sa ve net cümleyle ortaya koyuyor.
“‹ddia ediyorum ki: süreklili¤i sa¤layan istikrarl› bir önderler örgütü olmadan hiçbir devrimci hareket varl›¤›n› sürdüremez.” (131) ‹flte parti bunu yaratmak ve önderlikte yer alacak önder nitelikli kadrolar› yetifltirmek zorundad›r. Önder niteliklere sahip olmak ne demektir? Birincisi, iyi bir dava adam› olmas›d›r. Bir önder için iyi bir dava adam› olmas› yetmez, dava adam›n›n niteliklerine uygun yaflamas› gerekir. Dava adam›, nerede ne yapaca¤›n›, nerede nas›l hareket edece¤ini bilir, geliflmeleri önceden görür ve sezer. Dava adam›n›n burnu iyi koku al›r, proleter bir önseziye sahiptir. ‹kincisi, iyi bir örgütçü olmas›d›r. Önder ve örgütçü olmak, her ifli kendisinin yapmas› veya her ifle gözü kara bir flekilde at›lmas› de¤ildir. Esas olarak, iflin yap›lmas›, kararlar›n uygulanmas›, görevlerin baflar›lmas› için, organize etmek, gerekli ise yeni örgütlülükler oluflturmak veya ona öncülük etmek, o ifli yapacak elemanlar yetifltirmek, onlar› sevk ve idare etmek, ve ayr›ca, üye ve kadrolar› iyi tan›mak, yani onlar›n olumlu ve eksik yönlerini tespit etmek, benzerleri aras›ndan yetenekli olanlar›
çekip ç›karmak demektir. Stalin, Rusya’da, gerçek bir önder ve örgütçü olan J.M Sverdlov hakk›nda konuflurken flunlar› söylüyor. “Bizim koflullar›m›zda önder ve örgütçü olmak, birincisi, fonksiyonerleri tan›mak, yetenek ve eksikliklerini görmeyi bilmek, fonksiyonerlere nas›l davran›laca¤›n› bilmek, ikincisi, fonksiyonerleri, 1- Her fonksiyonerin yerini buldu¤unu hissedece¤i biçimde, 2- Her fonksiyonerin devrime, kiflisel nitelikleri temelinde verebilece¤inin en fazlas›n› verebilece¤i biçimde, 3- Fonksiyonerlerin böyle bir da¤›t›m›n›n çal›flmaya bir bütün olarak rahats›zl›k de¤il, eflgüdüm, birlik, genel bir canlanma getirmekle sonuçlanaca¤› biçimde, 4- Kendisi u¤runa fonksiyonerin çeflitli görevlere da¤›t›ld›¤› bu biçimde örgütlenmifl çal›flman›n genel yönü, siyasi düflünceyi ifade edecek ve gerçeklefltirecek biçimde; yerlefltirmeyi bilmek gerekir.” (132) Partide, bu konuda, baz› üye ve kadrolarda, kolayc› ve yanl›fl bir anlay›fl var. Önder ve örgütçü bir kadroda olmamas› gereken bu anlay›fl, asl›nda, sorunu uzun vadeli düflünmeyen, sab›rl› davranmay›p acelecili¤e düflen kolayc› bir anlay›flt›r. Partide, e¤er bir kifli veya or-
PART‹ZAN 47/ Kas›m-Aral›k 2002
43
PART‹ZAN 47/ Kas›m-Aral›k 2002
44
gan verilen görevi yapm›yorsa, al›nan bir karar› uygulam›yorsa ve bunu birden çok tekrarlam›flsa, baz› üye ve kadrolar›n, akl›na ilk gelen ve yap›lmak istenen fludur; “yapm›yorsa biz yapar›z”. Bu düflünce, kararl›l›¤› ve cesareti göstermesi ve ifllerin biran önce yap›lmas›n›n istenmesi anlam›nda güzeldir. Ancak, önder ve örgütçü bir kadro aç›s›ndan, ilk akla gelen düflünce bu olmamal›d›r. Evet, yapm›yorlarsa elbette “biz yapar›z”, ama sorun bu flekilde çözülmüfl olur mu? Kesinlikle hay›r. Asl›nda, bu, kolayc› ve yanl›fl bir yöntemdir. Önder ve örgütçü bir kadro öncelikle böyle düflünmez ve düflünmemesi gerekir. Düflünmemesi o görevi yapmaktan çekindi¤inden de¤ildir. Yeri geldi¤inde ve baflka çare kalmad›¤›nda elbette eline silah al›p eylem de yapacakt›r. Ancak o tür bir düflünce, kolayc› ve sorunu k›sa vadeli ç›karlar aç›s›ndan de¤erlendiren bir düflüncedir. Zor olan o tür iflleri yapacak eleman yetifltirmek ve örgütlülük oluflturmakt›r. Esas önemli olan, iflin neden yap›lmad›¤›, görevlerin neden baflar›lamad›¤› sorular›n›n alt›nda yatan gerçekleri bulup ortaya ç›karmak ve ortadan kald›rmakt›r. Aksi halde o ifl o anda yap›lm›fl olsa da, sorun yine çözülmüfl olmayacakt›r. ‹flte önder ve örgütçü bir kadro öncelikle bunu yapar. Bu ifli yapmak belki biraz zaman alabilir, ama soruna kesin ve köklü bir çözüm bulmak isteniyorsa, sorunu, k›sa vadeli de¤il uzun vadeli ele almak, k›sa vadeli ç›karlar› uzun vadeli ç›karlara feda etmesini bilmek gerekir. Önder ve örgütçü bir kadro, k›sa sürede, eylem yapacak bir
y›¤›n eylemci ortaya ç›kartabilir, onlar› örgütleyip yetifltirebilir, ama her eylem yapan bir eleman, önder ve örgütçü bir kadro yetifltiremez. Burada, önderlikte yer alan kadrolar eylem yapmaz, yapamaz veya eylemler yapmadan oraya gelmifl anlam› ç›kar›lmas›n. Aksine o kadrolar, pratik mücadele içinde yetiflerek ve hatta eylemler yaparak oraya gelmifllerdir. Önderlikte yer alan baz› kadrolar›n yeterli bir prati¤e sahip olmadan veya silahl› eylem yapmadan önderlikte yer almas› bu gerçe¤i de¤ifltirmez. Çünkü, biz, burada, hem olmas› gerekeni ve hem de pratikte olan› birlikte ortaya koyuyoruz. Zaten burada, esas sorun, önderlerin eylem yap›p yapmamas› de¤ildir. Önder ve örgütçü bir kadronun özelli¤ini ve görevlerini ortaya koymakt›r. Önder ve örgütçü bir kadro, y›k›lmas› gerekeni y›kan bir y›k›m ustas› oldu¤u gibi, ayn› zamanda y›k›lan›n yerine yenisini ve hem de daha iyisini yapan bir yap›m ustas›d›r. Üçüncüsü, kitlelerle genifl bir ba¤ içinde bulunmas›, önderli¤in faaliyetini kitlelerin faaliyetleriyle birlefltirmeyi becermesidir. Önderlik kademesinde yer alan önderler, sorumlu olduklar› organlar› harekete geçiremez ve bulunduklar› alanlarda oran›n siyasi iktidar› olma perspektifiyle hareket edemezse, önderli¤i de kitlelerin deste¤iyle güçlendiremez. K›sacas›, “kitlelerden kitlelere” politikas›n› kendisi önderli¤i temsilen uygulamal›, ö¤renci ve ö¤retmen iliflkisini pratikte gerçeklefltirmelidir. Dördüncüsü, genifl bir inisiyatife sahip olmas›d›r. Beflincisi, çözümleyici ve yarat›c› bir zekaya sahip ol-
mas›d›r. Alt›nc›s›, sevk ve idare etme ve yönetme kabiliyetine sahip olmas›d›r. Yedincisi, yorulmak bilmeden çal›flmas›d›r. Önderlikte yer alacak kadrolar›n di¤er kadrolardan bu özellikleriyle ayr›lmas› gerekir. Ancak bu özelliklerin birço¤u do¤ufltan gelmez, sonradan oluflur. Bu anlamda önder do¤ulmaz, önder olunur. Parti önderli¤i sayg›n bir niteli¤e ve manevi bir otoriteye sahip olmal›d›r. Önderli¤in manevi otoriteye sahip olmas› gerekir ve önemlidir. Manevi otoriteye sahip olan bir önderlik, politikas›n›, ald›¤› kararlar›, yay›nlad›¤› talimatlar› daha rahat ve disiplini daha kesin ve s›k› uygular ve uygulat›r. ‹fllerini daha rahat yürütür, partiye bir bütün olarak hakim olur. Manevi otorite ve sayg›nl›k nas›l sa¤lan›r? Önderli¤in, önderli¤ini partiye hissettirmesiyle, ihtiyaçlara cevap vermesiyle, sürece iliflkin do¤ru ve yol gösterici kararlar almas›yla sayg›nl›k ve otorite sa¤lan›r. Bulundu¤u organ›n hakk› verilirse, yeri doldurulursa, sayg›nl›k ve otorite sa¤lan›r. Sayg›nl›k siyasi bir de¤erdir. O insanlar›n içinde önceden var olmaz, o sonradan bizzat önderlik taraf›ndan yarat›l›r. Yarat›lmas› da gerekir. Çünkü bu nokta oldukça önemlidir. Partide, genelde önderlik sorunu ve özelde ise önder kadro sorunu yeterince kavranmam›flt›r. “S›n›f, Parti ve Önderlik” bilincinin gelifltirilmesi noktas›ndaki kampanyada da bu konu üzerinde ciddi olarak durulmufl/durulmaktad›r. Önderlik s›radan bir kurum de¤ildir. Bu organda görev alacak önderler kolay yetiflmedi¤i gibi, basit de-
¤erlendirmelerle de o kurumda görev almas› için önder konumuna yükseltilmez. “Tecrübeli ve etkili parti önderlerinin yetifltirilmesi uzun vadeli ve güç bir ifltir, fakat bu olmadan da proletarya diktatörlü¤ü ve onun ‘irade birli¤i’ lafta kalacakt›r.” (133) Baz› olaylarda veya eylemlerde kadrolar›n öne ç›kmas›, iyi savaflmas›, iyi bir askeri komutan olmas›, iflkencede iyi direnmesi, iyi yaz› yazmas›, iyi nutuk çekmesi, o kiflinin bir önder oldu¤u veya olaca¤› anlam›na gelmez. Partide bu yönlü de¤erlendirmeler yayg›n durumdad›r. Bu da önder kadro niteli¤inin ve önderlik olay›n›n biraz basite al›nmas›ndan ileri geliyor. Önderlikte yer alan kadrolar müneccim de¤ildir, do¤a üstü bir güçleri de yoktur. Ancak önderlik “somut flartlar›n somut tahlili” ›fl›¤›nda ve yaflanan olaylardan dersler ç›kartarak hareket ederse, yetene¤ini, yarat›c›l›¤›n›, tecrübesini merkezilefltirir ve önderlikte birlefltirirse, iflte o zaman önemli bir güce eriflebilir. Önderlik, olaylar› önceden gören, proleter bir önseziye sahip olan, burnu iyi koku alan en üst bir yönetim organ›d›r. Önderlik bu yeteneklerini ve becerilerini masa bafl›nda oturarak kazanamaz ve uygulayamaz. Önderlik, kendi içinde iflbölümü yaparak hareket eder ve önderli¤ini bu iflbölümü esas›na göre gerçeklefltirir. Aralar›ndaki iflbölümü gere¤i, bir k›s›m önder kadro, bizzat pratik içinde bilfiil önderlik görevini yerine getirmeye çal›fl›rken, bir k›s›m da, ideolojik ve siyasi sorunlar› araflt›rarak, o temelde yaz›lar yazarak önderlik görev-
lerini yerine getirmek için çal›fl›r. Bu önder kadrolar›n zamanlar›n›n ço¤unu masa bafl›nda geçiyor olmas›, o kadrolar›n, pratikten ve kitleden kopuk oldu¤u, böyle giderse “bürokratlaflaca¤›” anlam›na gelmez. Partide genelde böyle bir anlay›fl ve inan›fl var. Asl›nda bu do¤ru de¤ildir. “Bürokrat” olman›n, masa bafl›nda oturarak politika üretmeyle, ideolojik-siyasi ve teorik önderlik yapmayla bir alakas› yoktur. Bürokratl›¤›n mekandan çok kafa yap›s›yla, yaflam biçimiyle do¤rudan ba¤› vard›r. Bu anlamda bürokratl›k öncelikle kafada bafllar. ‹deolojik sorunlar› irdeleyip çözüm bulmak, partinin ve kitlenin nabz›n› elde tutup onlar›n duygu ve düflüncelerini de hesaba kat›p uygulanabilir somut politikalar üretmek, bu kanalla düflünce ve duygu al›fl veriflinde bulunmak niçin bürokratl›k olsun? Tam aksine, bu tür bir yöntemle masa bafl›nda çal›fl›l›yor olsa da, bürokratl›k olmaz, önderli¤i tam anlam›yla yerine getirmek olur. Böyle bir yöntemle çal›flan ve buna uygun bir yaflam içinde bulunan bir kadro, masa bafl›nda çal›flsa da, bürokrat olmaz. Çünkü bu çal›flma yöntemi onu engeller. Ancak flu söylenebilir, masa bafl›nda çal›flan kadrolar, pratik içinde faaliyet yürüten kadrolara nazaran daha çabuk ve daha çok bürokratlaflma tehlikesi tafl›yabilir. Bu görüflün epey do¤ruluk pay› vard›r. Fakat bunu engellemek de yine partinin elindedir. Do¤ru ve sistemleflmifl bir çal›flma tarz› uygularsa, önderli¤i alttan her türlü destekle besler ve denetlerse, bunu da ortadan kald›rabilir, en az›ndan asgariye indirir. Partide, bürokratlaflmay› ortadan kald›racak, oluflmas›n›
engelleyecek bir yaflam biçimi ve çal›flma tarz› oluflturulmad›ktan sonra, bir üye ve kadro, isterse elinde silah savafl içinde olsun, o kifli yine de bürokrat olabilir. Bu defa da “silahl› bürokrat” olur. Buradan da anlafl›laca¤› gibi önemli olan mekan de¤ildir, yaflam biçimi ve çal›flma tarz›d›r. Önderli¤in, kitlenin nabz›n› elinde tutmas›, onun ruhunu yakalamas› ve sorunlar›n› çözecek somut politikalar ortaya koyarak, bunun pratikte uygulanmas›n› sa¤lamas›d›r. Önderlikte yer alan bir kadro, sürekli orada kalacak diye bir kural yoktur. Çünkü oraya kaz›k çak›p oturmuyorlar. Alttan yeni yetiflen daha yetenekli ve faal kadrolarla ya yer de¤ifltirmeleri sa¤lanmal›, ya da desteklenmeleri için ortam yarat›lmal›d›r. Her ikisi de gerekli oldu¤u koflullarda uygulanabilir, biri di¤erine engel de¤ildir. Partiye taze kan kitleler içinden, parti önderli¤ine taze kan ise, alttaki kadrolar aras›nda öne ç›kanlarla sa¤lanacakt›r. Partide bu taze kan ak›fl› sürekli, durmaks›z›n devam etmelidir. Önderlik, partide, her kap›y› açan, her soruna haz›r reçeteler sunan sihirli bir formül de¤ildir. O, benzerleri içinden süzülüp öne ç›kanlar aras›ndan parti iradesiyle seçilenlerin oluflturdu¤u en üst bir yönetim organ›d›r. Onlar gökten zembille inmiyor. Partinin mevcut kadrolar› aras›ndan seçilerek oraya geliyor. Baz›s› hak ederek, baz›s› da hak etmeden önderlikte yer alabiliyor. Hak etmeyen kadrolar›n önderlik içinde yer almas› esas olarak onlar›n suçu de¤ildir. E¤er burada bir suç aranacaksa suç yine partinindir. Kadrolar içinden benzerleri
PART‹ZAN 47/ Kas›m-Aral›k 2002
45
46
aras›nda yetenekli ve önderlik vas›flar›na sahip olanlar› seçip ç›karmak önemlidir. Çünkü önder kadro ile kadrolar aras›nda nitel fark yoktur. Aradaki fark nitel de¤il niceldir. Nicel oldu¤u için seçim yapmak daha zordur. E¤er niteliksel bir fark olsayd› o zaman ayr›m noktalar› daha belirgin olurdu. Dolay›s›yla seçim de o kadar kolaylafl›rd›. Önderlikte hak etmemifl kadrolar›n yer almas› sorununda iflin zorunluluk yan›n› da görmek gerekir. Yetiflmifl, nitelikli önder kadro az olunca “mecburen” o göreve hak etmemifl veya o niteliklere uygun olmayan kadrolar atan›yor veya
yapmada kitleye önderlik eden partiye önderlik etmektir. Önderli¤in görevi, partiye, ideolojik, politik ve örgütsel temelde önderlik etmektir. Önderlik olay› soyut bir kavram de¤ildir. O somuttur ve pratikte de¤iflik biçimlerde kendisini ortaya koyar. Önderlik bu görevlerini yerine getirdi¤i oranda parti baflar›l› olur. E¤er önderlik bu görevlerini yerine getiremezse parti de baflar›l› çal›flmalar yürütemez. Onun için önderlik, partiye önderlik görevlerini yerine getirmeli, bunun için ne gerekiyorsa yapmal›d›r. Parti önderli¤i yani Merkez Komitesi, partiye, ideolojik, po-
PART‹ZAN 47/ Kas›m-Aral›k 2002
Merkez Komitesi, partiye ideolojik ve politik önderli¤ini, özellikle yay›nlar vas›tas›yla yapar. seçilmek zorunda kal›n›yor. Bu zorunlulu¤u aflmak için önder niteliklere sahip kadro yetifltirecek olan yine partidir. Partiye önderlik edecek olan ise, önderliktir. Parti önderli¤i, önderlikte bulundu¤u süre boyunca, parti ço¤unlu¤unun düflünceleri kendi düflünceleriyle çeliflse de, parti ço¤unlu¤unu dikkate almak, onlar›n düflüncelerine sayg› göstermek zorundad›r. Ancak, bu, onlar›n, parti ilkeleriyle, parti ve kitlelerin ç›karlar›yla çeliflkiye düflmesi durumunda, ayn› tavr› göstermesi anlam›na gelmiyor. O koflullarda al›nmas› gereken do¤ru tav›r, “ilkelere ba¤l› politika tek do¤ru politikad›r” anlay›fl›ndan hareketle, parti ilkelerine ba¤l› kalmas›d›r. ÖNDERL‹⁄‹N GÖREVLER‹ Önderli¤in görevi, devrim
litik ve örgütsel önderlik yapmal› ve do¤ru bir önderlik politikas›na sahip olmal›d›r. Merkez Komitesi partiye önderli¤ini nas›l yapar? Parti Merkez Komitesi kendi içinde iflbölümü temelinde flekillenir. Merkez Komitesi kendi içinden bir Siyasi Büro seçer. Siyasi Büronun görevi, Merkez Komitesi toplanmad›¤› zaman, partiye, ideolojik ve politik önderlik etmektir. ‹flbölümü gere¤ince Parti Merkez Komitesinin kendi içinde yapt›¤› örgütsel düzenleme flöyledir: 1. Siyasi Büro 2. Örgütlenme Bürosu 3. Enternasyonal Büro 4. Yurtd›fl› Bürosu 5. Askeri Komisyon Merkez Komitesi içinde kurulan, bu Büro ve Askeri Komisyon üyeleri, Merkez Komitesi üyeleridir ve Siyasi Büroya ba¤l› olarak çal›fl›r. ‹sminden de
anlafl›laca¤› gibi bu Bürolar›n kurulufl amac› ve görevi farkl›d›r. Merkez Komitesi, iflte tüm bu alanlarda görev yapan Büro ve Askeri Komisyon üyelerinin toplam›ndan oluflur. Baflka bir ifadeyle, Kongre veya Konferansta, partiyi temsil eden delegelerin oylar›yla seçilen Merkez Komitesi üyeleri buralarda görev al›rlar. Siyasi Büro d›fl›nda, partinin ihtiyac› ve gücü dikkate al›narak bazen bu bürolar›n baz›lar› oluflturulmayabilir. Veya buna yenisi eklenebilir. Merkez Komitesinin kaç kifliden oluflaca¤›na Kongre veya Konferans karar verir. Önceden belirlenmifl sabit bir say›s› yoktur. Bu say›, asil ve yedek olmak üzere, partinin ihtiyac› ve gücüne göre belirlenir. Merkez Komitesi, partiye ideolojik ve politik önderli¤ini, özellikle yay›nlar vas›tas›yla yapar. Yay›nlar önderli¤in kullanaca¤› önemli bir araçt›r. Kitap, broflür, dergi, gazete, bildiriler, talimatlar vs. bu yay›nlar içinde yer al›r. Bunun d›fl›nda, koflullar ve olanaklara ba¤l› olarak radyo ve televizyon yay›nlar› da olabilir. Merkez Komitesi, partiye, örgütsel önderli¤ini örgütsel mekanizmalarla yapar. Bu mekanizmalar; parti hücreleri, yan örgütleri, denetim ve rapor sistemi vs. olarak say›labilir. 1. ‹deolojik önderlik: Partinin ideolojik yönden e¤itilmesi ve yönlendirilmesi ile ilgilenir. Partinin temel ideolojik görüfllerini hem partiye egemen k›lmaya ve hem de anti MarksistLeninist-Maoist ak›mlara karfl› mücadele yürütmeye çal›fl›r. Partinin temel ideolojisi iflçi s›n›f›n›n dünya görüflüdür. Partinin tüm yönelimi bu temele oturur. Bu yönelim ve onun temeli olan Marksist-Leninist-Maoist
ideoloji parti iradesi taraf›ndan ortaya konur. Merkez Komitesi bunu de¤ifltiremez. Onun görevi, irade taraf›ndan kabul edilen ve oluflturulan ideolojik çizgiyi ve politikay› hayata uygulamakt›r. Temel ideolojik çizgi kabul edildikten sonra o, kolay kolay de¤iflmez. Önemli olan o çizgiyi daha bafl›ndan do¤ru tespit etmektir. Do¤ru bir ideolojik çizgiye sahip olduktan sonra görev, bu çizgiyi daha da gelifltirmek ve anti MLM ak›mlara karfl› korumakt›r. Bu görev partinin bütünü taraf›ndan yerine getirilir, ancak önderli¤in bunda önemli bir pay› vard›r. Anti MLM ak›mlar parti d›fl›nda oldu¤u gibi parti içinde de geliflebilir. Parti içinde bu, birden ortaya ç›kmaz. E¤er do¤ru ve etkili bir ideolojik mücadele yürütülmezse, süreç içinde geliflerek programlaflm›fl bir çizgi halini alabilir. Onun için parti içinde üye ve kadrolar›n yanl›fl ideolojik anlay›fl ve e¤ilimlerini göz ard› etmemek gerekir. Önderlik, gerek parti içinde bu tür yanl›fl ideolojik anlay›fl ve e¤ilimlere ve gerekse de parti d›fl›nda mevcut olan anti MLM anlay›fllara karfl› ideolojik mücadele yürütmeli ve partiye ideolojik önderlik etmelidir. Önderlik, partinin ideolojik safl›¤›n› korumal›, bunun için anti MLM ak›mlara karfl› amans›z bir mücadele vermelidir. ‹deolojik safl›k, proleter ideolojiye ayk›r› ak›mlara karfl› mücadele edilerek korunur ve pekifltirilir. Bugün bu mücadele çok daha fazla gerekli ve önemlidir. Dün oldu¤u gibi bugün de, proleter ideolojiye ve komünizme karfl›, emperyalist burjuvazi ve yerli gerici s›n›flar taraf›ndan, her yönden yo¤un bir sald›r› bafllam›flt›r. Bu sald›-
r›lar›n geri püskürtülmesi ve MLM bayra¤a leke sürdürülmeden dalgaland›r›lmas› gerekir. Bu da partinin ve onun önderli¤inin görevidir. Önderli¤in ve önder bir kadronun görevi, sadece, yanl›fl buldu¤u düflünceleri düzeltmek ve somut durumlar›n de¤iflmesi halinde politikalar›n› de¤ifltirmek de¤il, ayn› zamanda kendi yede¤ini, yani halefini de yetifltirmektir. Partide bu eksiklik de var. Önder bir kadro salt kendisini yetifltirmez, sorumlu oldu¤u organda ya da alanda kendi yerini alacak önder kadrolar da yetifltirir. Her organ bu görevi kendisi için yerine getirmelidir. Önderlik, partide yap›lan hatalara karfl› elefltirel ve e¤itici bir yöntem izlemeli, ancak kendi hatalar›na karfl› da, önderlik vas›flar›na uygun davranmal›, ac›mas›z ve yol gösterici olmal›, hatalar›n nedenlerini ortaya koyarak e¤iticilik görevini yerine getirmelidir. Her hatadan bir ders ç›karmal›, “her olumsuzlukta bir olumlu yan vard›r” anlay›fl›ndan hareketle, olumsuzlu¤u olumlulu¤a çevirmeye ve ondan olumlu yönüyle yararlanmaya çal›flmal›d›r. “Toplumsal bir harekette gerçek bir devrimci lider, yaln›zca, gördü¤ümüz gibi, hatal› buldu¤u fikirleri, teorileri, planlar› ya da programlar› düzeltmekle kalmaz; bir nesnel sürecin, bir aflamadan ötekine ilerlemedi¤ini fark eder etmez hem kendi fikirlerini, hem de yoldafllar›n›n fikirlerini buna göre gelifltirir ve düzeltir; yani de¤iflen yeni durumlara uygun, yeni devrimci görevler ve çal›flma programlar› önerir. Bir devrim döneminde durum h›zla de¤iflir, e¤er devrimcilerin bilgileri ayn› h›zla de¤iflmezse bu liderler,
devrimi zafere ulaflt›ramaz.” (134) 2. Politik önderlik: Görevi partiye politik önderlik etmektir. Önderlik, partiyi, iki Kongre veya Konferans aras›nda tespit edilen politikalar do¤rultusunda yönetir, devrimci mücadelenin ilerleyen süreçlerine uygun yeni politikalar gelifltirir. Gerek ülke içinde ve gerekse dünyada geliflen güncel olaylarla ilgili yeni politikalar tespit eder ve yanl›fl politikalara karfl› mücadele yürütür. Partide politik önderli¤in uygulamas› gereken iki yöntem vard›r. Geneli özelle, önderli¤i kitlelerle birlefltirmek. Geneli özelle veya özeli genelle birlefltirmek ne demektir? Bu yöntem partide stratejik ve taktik önderli¤i zorunlu k›lar. Bu iki önderlik birlefltirilerek uygulanamazsa, genel özelle, özel genelle birlefltirilemez. Birbirinden kopuk bir önderlik do¤ru ve baflar›l› bir önderlik olamaz. a) Stratejik önderlik: Esas olarak devrimin stratejik hedeflerinin gerçeklefltirilmesiyle ilgilenir. Devrimin esas ve yedek güçlerinden yerinde ve do¤ru bir flekilde yararlanmakt›r. Devrimin uygun koflullarda baflar›ya ulaflmas› için tüm yedek güçlerinden yerinde ve zaman›nda yararlanmakt›r. Stratejik önderlik, taktik politikalarla gelifltirilip somut flartlara uygun hale getirilemezse ve taktik önderlikle birlefltirilerek uygulanamazsa baflar›ya ulaflamaz. Yedek güçlerden do¤ru bir flekilde yararlanmak nas›l olur? Stalin bu soruya flöyle yan›t veriyor. “Birincisi: Devrimin hali haz›rda olgunlaflt›¤›, sald›r›n›n
PART‹ZAN 47/ Kas›m-Aral›k 2002
47
48
PART‹ZAN 47/ Kas›m-Aral›k 2002
‹brahim Kaypakkaya
Süleyman Cihan
tam islim ilerledi¤i, ayaklanman›n kap›y› çald›¤› ve yedeklerinin öncüye yaklaflt›r›lmas›n›n baflar›n›n tayin edici koflulu oldu¤u s›rada, devrimin ana güçlerini tayin edici anda düflman›n en can al›c› noktas›nda yo¤unlaflt›rmak....” “‹kincisi: Tayin edici darbe an›n›n, ayaklanman›n bafllama an›n›n seçimi öyle hesaplanmal›d›r ki, bunal›m doruk noktas›na varm›fl olsun, öncünün sonuna kadar savaflmaya haz›r olmas›, yedek güçlerin öncüyü desteklemeye haz›r olmas› ve düflman saflar›nda kargaflal›¤›n son haddine varmas› verilmifl olsun.” “Üçüncüsü: Bir kez tutulan rota, hedefe giden yol üzerindeki tüm ve her türden zorluklar ve kar›fl›kl›klara ra¤men flaflmadan izlenmelidir: Bu, öncünün, mücadelenin ana hedefini gözden kaybetmemesi ve bu hedefe yönelen ve öncünün çevresinde toplanmaya çal›flan kitlelerin yoldan sapmamas› için zorunludur...” “Dördüncüsü: Yedeklerle öyle manevra yap›lmal›d›r ki, düflman›n güçlü oldu¤u, geri çekilmenin kaç›n›lmaz oldu¤u, düflman›n kabul ettirmek istedi¤i savafl› kabul etmenin apaç›k dezavantajl› oldu¤u, verili güçler iliflkisinde geri çekilmenin, öncüyü düflman›n darbelerinden
Kaz›m Çelik
sak›nmak ve yedekleri korumak için tek araç oldu¤u zaman, düzenli bir geri çekilmeye giriflebilsin.” (135) Stalin’in stratejik önderlikle ilgili söyledikleri özetle bunlard›r. Stratejik önderli¤in baflar›l› olmas› taktik önderli¤in do¤ru uygulanmas›na ba¤l›d›r. Do¤ru bir taktik önderlik uygulanmadan stratejik önderlik baflar›ya ulaflamaz. b) Taktik önderlik: Taktik önderlik, stratejik önderli¤in bir parças›d›r ve stratejik önderli¤in baflar›l› olmas› için onun görevlerine ve amaçlar›na tabidir. Taktik önderlik, stratejik görevler ve hedefler belirlendikten sonra onlar›n baflar›ya ulaflmas› için tüm mücadele ve örgüt biçimlerinde ustalaflmak, güçlerden yerinde ve zaman›nda do¤ru bir biçimde yararlanmakla ilgilenir. Yani taktik önderli¤in görevi daha günceldir ve somuttur. An›n koflullar›na ba¤l› izlenecek bir politika oldu¤u için her an de¤iflebilir. Tabi ki de¤iflecek politikaya ba¤l› olarak görevler de de¤iflir. Koflullara uygun mücadele ve bu mücadele biçimlerine uygun örgüt biçimlerinden do¤ru bir biçimde yararlanmak, taktik önderli¤in görevidir. Proletaryan›n koflullara uygun mücadele ve örgüt biçimlerinden yerinde ve zaman›nda
Mehmet Demirda¤
do¤ru bir biçimde yararlanmak nas›l olur? Stratejik önderlikte oldu¤u gibi, Stalin, bundan yararlanmay› da flöyle izah ediyor. “Birincisi: Öne ç›kar›lacak mücadele ve örgüt biçimleri, tam da hareketin verili an›ndaki kabarma ve alçalma koflullar›na en uygun olan ve kitleleri devrimci mevzilere çekmeyi, milyonlarca kitleyi devrim cephesine çekmeyi ve onlar›n devrim cephesinde mevzilenmesini kolaylaflt›rmak ve sa¤lama almak için elveriflli mücadele ve örgüt biçimleridir. “‹kincisi: Verili her anda, tüm zinciri elde tutmay› ve stratejik baflar›ya ulaflman›n koflullar›n› haz›rlamay› olanakl› k›lmak için kavranmas› gereken süreçler zincirindeki özel halkay› bulmak. “Burada önemli olan, Partinin önünde bulunan tüm görevler aras›ndan, yerine getirilmesi merkezi noktay› oluflturan ve çözümü di¤er aktüel görevlerin baflar›yla yerine getirilmesini güvenceleyen özel aktüel görevi bulup ç›karmakt›r.”(136) Taktik önderli¤i uygularken çok uyan›k olmak ve geliflmeleri önceden görerek, ona uygun bir politika tespit edip, mücadele ve örgüt biçimlerini uygulamak gerekir. Güncel siyasi olaylar gerçekten çok karmafl›k-
Parti önderli¤i, her zaman her yerde ve tüm olaylar›n içinde olamaz. Ama o olaylardan ve geliflmelerden de haberdar olmas› gerekir. Bunu yapacak olan partinin de¤iflik çal›flma alanlar›nda ve kitlelerin içinde bulunan alttaki parti organlar›d›r. t›r, her an de¤iflme e¤ilimindedir. Onun için, parti önderli¤inin, en az›ndan bir k›s›m üyesi, kitlelerin pratik mücadelesi içinde olmal›, geliflmeleri yak›ndan ve günü gününe takip etmelidir. Bununla birlikte alt parti organlar›, kendi çal›flma alanlar›nda meydana gelen olaylar› ve geliflmeleri, genifl bir biçimde önderli¤e raporlarla aktarmal›d›r. Aksi halde parti önderli¤inin, önderlik görevlerini yerinde ve zaman›nda do¤ru bir biçimde uygulamas› mümkün de¤ildir. Stratejik önderli¤ini do¤ru yapsa bile taktik önderli¤ini yapamaz. Taktik önderlik için önderli¤in alttaki organlardan desteklenmesi zorunludur. Parti önderli¤i, her zaman her yerde ve tüm olaylar›n içinde olamaz. Ama o olaylardan ve geliflmelerden de haberdar olmas› gerekir. Bunu yapacak olan partinin de¤iflik çal›flma alanlar›nda ve kitlelerin içinde bulunan alttaki parti organlar›d›r. Taktik önderlik, stratejik önderli¤e hiç benzemez. Bu konuda baflar›l› olunmak isteniyorsa, ki istenmemesi mümkün
de¤ildir, o zaman önderlikle alt parti organlar› aras›nda s›k› ve düzenli bir ba¤ olmas›, önderli¤in bu organlar taraf›ndan sürekli olarak beslenmesi, bu iflin uyumlu bir flekilde ve birlikte sürdürülmesi gerekir. Bu noktada, partide, önemli bir eksiklik var. Enformasyon eksikli¤i. Bir önderlik, partide olup bitenler konusunda, parti üye ve kadrolar›n›n ruh hali, olanaklar›, sorunlar› vs. hakk›nda yeterince bilgiye sahip de¤ilse, partiye nas›l bir önderlik yapabilir? Partide alttan üste, üstten alta do¤ru sürekli ve düzenli bir bilgi ak›fl› yoksa, denetim düzenli ve sürekli bir flekilde yap›lmazsa, rapor sistemi oturmam›flsa, önderlik, partiye nas›l hükmedebilir ve önderlik yapabilir? Önderli¤in alt›nda var olan parti organlar›, önderli¤i çal›flmalar› hakk›nda, mevcut durum ve geliflmeler hakk›nda ya sa¤l›kl› bilgilendirmiyor ya da hiç bilgi vermiyor. ‹flte partide var olan sorunlar›n çözülmeyiflinin ve giderek birikmesinin nedenlerinden birisi de budur. Önderlik, partiye önderlik yapabilmesi için partiden sa¤l›kl› bilgiler ve haberler almal›, sa¤l›kl› ve genifl bilgilere sahip olmal›d›r. Partinin somut durumunu, eksik ve zaaflar›n›, elindeki olanaklar›n›, sorunlar›n› vb. hepsini bilmek zorundad›r. Aksi halde partiye önderlik yapamaz. Çal›flma alanlar›ndan, bölgelerden sa¤l›kl› ve yeterli bilgi ve haber alamazsa, önderlik, partiye sa¤l›kl› ve do¤ru bir önderlik nas›l yaps›n? Önderlik, güncel geliflmeleri zaman›nda ve düzenli takip edemezse, okuyup araflt›rmazsa, geliflmeleri önceden göremezse partiye nas›l önderlik yaps›n?
“Taktik önderli¤in ilkesi zincirin esas halkas›n› kavramakt›r” (abç) (137) Bu, bir y›¤›n ve karmafl›k çeliflki içinden, bafl çeliflkiyi kavrayarak çekip ç›karmaya benziyor. Nas›l ki, çeliflkiler içinden bafl çeliflkiyi kavrayarak zincirin esas halkas›n› yakalamak gerekliyse, taktik önderlikte de, zincirin esas halkas›n› yakalamak gerekir. Taktik önderlikle stratejik önderlik aras›ndaki iliflki, t›pk›, temel çeliflkiyle bafl çeliflki aras›ndaki iliflkiye benzer. Temel ve bafl çeliflki aras›ndaki iliflkide de, bafl çeliflki çözülmeden temel çeliflki çözülmez. Önderlik konusunda da, taktik önderlik do¤ru bir biçimde uygulanmadan stratejik önderlik baflar›ya ulaflmaz. “... bir süreçte birkaç çeliflki varsa, bunlardan yaln›zca bir tanesi bafl ve belirleyici rolü oynar, geri kalan›, ikincildir ve ikinci derecede bir yer tutar. Birden fazla çeliflkinin bulundu¤u bir karmafl›k süreç incelenirken, bafl çeliflkinin meydana ç›kart›lmas› için elimizden gelen çabay› esirgememeliyiz. Bu bafl çeliflki, bir kere kavran›ld› m›, sorunlar kolayl›kla çözülebilir...” (138) Uygulanmas› gereken ikinci do¤ru yöntem, önderli¤i kitlelerle birlefltirmektir. Bu ne anlama gelir? Bu, önderli¤in, kitlelerden kitlelere politikas›n› uygulamas›d›r. Bu, önderli¤in, kitlelerin ruhunu ve e¤ilimini elde tutup ona uygun politika tespit edip uygulamas›d›r. Bu, önderli¤in, kitlelere do¤ru ve yerinde önderlik etmesidir. Bu, önderli¤in, kitlelerle
PART‹ZAN 47/ Kas›m-Aral›k 2002
49
PART‹ZAN 47/ Kas›m-Aral›k 2002
50
parti aras›nda gerekli örgütsel kanallar› oluflturmas›d›r. Bu yöntemi uygulamayan bir önderlik, kendi subjektif niyetlerini ve düflüncelerini hayata geçirmeye çal›fl›r, ama o da prati¤e uymaz. Dolay›s›yla partiye ve kitlelere do¤ru bir önderlik yapamaz. Kitlelerden kopuk bir önderlik politikas›, partiyi kitlelerden kopart›r, partide bürokratlaflmaya neden olur ve partiye taze kan ak›fl›n› engeller. “Partimizin bütün pratik çal›flmalar›nda do¤ru önderlik, ‘kitlelerden kitlelere’ ilkesine uygun olmak zorundad›r. Bunun anlam› fludur: Kitlelerin fikirlerini (da¤›n›k ve sistemleflmemifl fikirleri) almak ve onlar› derli toplu hale getirmek (onlar› inceleyerek, derli toplu ve sistemli fikirler haline getirmek), ondan sonra yeniden kitlelere gitmek ve kitleler bunlar› kendi fikirleri olarak benimseyene, onlara s›k› s›k›ya sar›lana ve onlar› eyleme dönüfltürene kadar bu fikirleri yaymak, aç›klamak ve bu fikirlerin do¤rulu¤unu bizzat kitlelerin eylemi içinde s›namak. Sonra kitlelerin fikirlerini al›p bir kez daha derli toplu hale getirmek, yeniden kitlelere gitmek ve böylece ›srarla bu fikirlerin uygulanmas›n› sa¤lamak. Böylece fikirlerin her defas›nda daha do¤ru, daha canl› ve daha zengin bir hale geldi¤i sonsuz bir helezon içinde bunu bir daha, bir daha tekrarlamak. ‹flte Marksist bilgi teorisi budur.” (139) Mao’nun dedi¤i gibi “kitlelerden kitlelere” politikas› önderli¤in temel bir politikas› olmal›d›r. Bu temel politika iyi kavran›p prati¤e uygulanmad›¤› müddetçe, parti kitlelerden kopma tehlikesini her zaman tafl›yacakt›r.
“Bir örgütte ya da bir mücadelede önder gruplar kitleler aras›nda do¤ru bir iliflki anlay›fl›, önderli¤in do¤ru fikirlere sadece ‘kitlelerden kitlelere’ yöntemiyle sahip olabilece¤i anlay›fl› ve önderli¤in fikirleri prati¤e uygulan›rken genel ça¤r›n›n özel rehberlikle birlefltirilmesi gerekti¤i anlay›fl›; iflte bu kavramlar›, kadrolar›m›z aras›nda bu meselelerle ilgili olarak görülen yanl›fl görüflleri düzeltmek için bugünkü düzeltme hareketi s›ras›nda her yerde yaymak gerekir. Birçok yoldafl›m›z bir önderlik çekirde¤i oluflturmak için faal unsurlar› bir araya getirmenin ve bu önderlik çekirde¤ini kitlelerle s›k› s›k›ya kaynaflt›rman›n önemini kavram›yorlar ya da bunda baflar›l› olam›yorlar ve bu yüzden önderlikleri bürokratik ve kitlelerden kopuk bir hale geliyor. Birçok yoldafl, kitle mücadelelerinin tecrübesini toparlaman›n önemini kavram›yor ya da bunda baflar›l› olam›yor. Bunun yerine kendilerini zeki sanarak, öznel fikirlerini ileri sürmekten hofllan›yorlar ve bu yüzden bunlar›n fikirleri bofl ve pratikten uzak bir hale geliyor. Birçok yoldafl, bir görevle ilgili olarak genel bir ça¤r› yapmakla yetinip, onu derhal özel ve somut rehberlikle devam ettirmenin gere¤ini kavram›yor ya da bunda baflar›l› olam›yorlar ve bu yüzden yapt›klar› ça¤r› ya dudaklar›nda ya ka¤›t üzerinde ya da konferans salonunda kal›yor ve önderlikleri bürokratik bir hale geliyor...” (140) “Önderlik konusunda, do¤ru fikirleri oluflturmak üzere kitlelerin fikirlerini almak, bunlar› derli toplu hale getirmek ve yeniden kitlelere gitmek, bu fikirlerde ›srar etmek ve onlar› derinli¤ine uygulamak. ‹flte önder-
li¤in temel yöntemi budur...” (abç) (141) “Kitlelerden kitlelere” politikas› pratikte tam olarak uygulanmad›¤› ve uygulanmas› için gerekli mekanizmalar yarat›lamad›¤› için, partide, ço¤u zaman ya öznelci ya da bürokratik davran›lm›flt›r. Somut durumu bilmeden, kavramadan, yeterince incelemeden, o anda sadece bildikleri ile, duyduklar› ile yetinmek, kendi subjektif düflünce ve niyetine göre hareket etmek, karar vermek öznelci bir anlay›fl›n uygulan›fl›d›r. Böyle olunca çok geçmeden, bazen bir toplant› sonras› veya ondan da önce, “yeterince kavrayamad›k”, “subjektif davrand›k” vb. biçiminde özelefltiri yap›l›r. Bir baflka zaman ise, “ald›¤›m›z karar do¤ruydu, ama uygulanmad›” denir. Gerçekten al›nan karar do¤ru olabilir, ama do¤ru bir önderlik uygulanmas› için, sadece, al›nan karar›n do¤ru olmas› yetmiyor, bizzat o karar›n prati¤e de uygulanmas› gerekiyor. ‹flte yanl›fl olan, üzerinde yeterince durulmayan veya “bürokratik” flekilde davran›lan sorunun bu yan›d›r. Karar›n do¤rulu¤u vurguland›ktan sonra uygulanmas›nda ›srar etmek, uygulanmas› için çal›flmak do¤rudur, ancak sorunun buras›nda yeterince çözümleyici davran›lm›yor, sorunun nedenleri üzerinde ›srarla durulup ortaya ç›kar›larak giderilmesine çal›fl›lm›yor. Tekrardan uygulanmas› isteniyor. Yani burada sorun bürokratik tarzda ele al›n›yor. 3. Örgütsel önderlik: Görevi partiye örgütsel önderlik etmek, al›nan kararlar›n ve tespit edilen politikalar›n prati¤e uygulanmas› için, e¤er gerekli ise, yeni örgütlülükler oluflturmakt›r.
Merkez Komitesi, örgütsel önderli¤ini kendi içinde oluflturdu¤u Örgütlenme Bürosu vas›tas›yla parti¤e uygulamaya çal›fl›r. Örgütlenme Bürosu ayn› zamanda partinin pratik önderli¤ini yürütür. Örgütlenme Bürosu bu görevini iki Merkez Komitesi toplant›s› aras›nda Siyasi Büro’ya ba¤l› olarak yerine getirir. Bu süre içerisinde örgütsel alanda, esas olarak, Merkez Komitesi kararlar› do¤rultusunda partiye önderlik etmeye çal›fl›r, ancak, geliflen yeni durumlar karfl›s›nda Siyasi Büronun alaca¤› kararlar ve tespit edece¤i politikalara ba¤l› olarak, yeni örgütlülükler oluflturmaya ve yeni düzenlemeler yapmaya yetkilidir. Partide flimdiye kadar baflar›lamayan konulardan birisi de, örgütlenmenin bir ihtiyac›n ürünü oldu¤u gerçe¤inin yeterince kavranmamas›, yeni geliflen durumlara göre ve al›nan kararlar› uygulamak için gerekli olan yeni örgütlülükler oluflturmada tutucu davran›lmas› ya da gecikilmesidir. Merkez Komitesi ad›na partiye örgütsel ve pratik önderlik etmede yetkili bir organ olan, Örgütlenme Bürosu’na, bu konuda çok önemli görevler düflüyor. Merkez Komitesi ve Siyasi Büronun baflar›l› olmas› önemli oranda bu organ›n görevini tam olarak yerine getirmesine ba¤l›d›r. Bu anlamda, al›nan kararlar›n ve tespit edilen politikalar›n prati¤e uygulanmas›nda bu organ›n birinci derecede sorumlulu¤u vard›r. Parti bölge temeli esas›na göre örgütlenir. Çal›flma yürütülen bölgelerde en üst sorumlu organ Bölge Komiteleridir. Merkez Komitesi Bölge Komitelerine önderli¤ini Örgütlenme Bürosu vas›tas›yla gerçekleflti-
rir ve birer üyesi Bölge Komitesi içinde yer al›r ve o komitenin sekreterli¤ini üstlenir. Bölge Komitelerinin alt›nda Alt Bölge Komiteleri ve onun alt›nda ise ‹l Komiteleri yer al›r. Bu, daha alta do¤ru daralarak iner. Merkezi önderli¤in baflar›l› olmas›, iflte bu alt organlar›n önderli¤e yard›mc› olmas› ve onu canla baflla savunmas› ile mümkündür. E¤er alt yönetici organlar bulunduklar› alanlarda kendi önderlik görevlerini yerine getiremezlerse, ne partinin kararlar› prati¤e uygulanabilir ve ne de önderlik baflar›l› olabilir. Bunlar olmadan önderli¤in baflar›l› olmas› mümkün de¤ildir. Önderli¤in ise partiye önderlik görevini yapabilmesi, önderli¤ini tüm alanlarda ve birimlerde hissettirebilmesi ve manevi otoritesini güçlendirebilmesi için; Birincisi, okuyup araflt›rmal›, sürekli okumal›, yay›nlar› düzenli takip etmeli, ‹kincisi, ideolojik ve siyasi önderli¤ini daha iyi yürütebilmek için bunun bir arac› olan yay›n organlar›n› iyi kullanmal›, Üçüncüsü, kendisini desteklemek ve güçlendirmek için ihtiyaç oran›nda ve gerekli hallerde de¤iflik konularda araflt›rma ve inceleme komisyonlar› oluflturmal›, Dördüncüsü, partide denetim mekanizmas›n› sa¤l›kl› bir ifllerli¤e kavuflturmal›, Beflincisi, partide rapor sistemini gelifltirmeli ve oturtmal›d›r. Parti önderli¤inin yönetici rolü, etkinli¤i ve dolay›s›yla manevi otoritesi, örgütsel önderli¤i politik önderli¤in seviyesine ç›karmas›, parti üye ve kadrolar›n›n, al›nan kararlar› ve
yay›nlanan talimatlar› tam olarak ve gelifltirerek uygulamas›, tespit edilen politikalar do¤rultusunda tutarl› hareket ederek yarat›c›l›klar›n gelifltirilmesiyle sa¤lan›r. ‹flte önderli¤in önemli görevlerinden birisi, do¤ru ve prati¤e uygulanabilir kararlar almakt›r. Ancak, bu, tamam› de¤ildir. O sadece bir ad›md›r. Esas önemli olan al›nan o do¤ru kararlar›n prati¤e uygulanmas›d›r. “Kararlar ortaya ç›karman›n parti yönetmede yaln›zca ilk ad›m, yaln›zca bafllang›ç oldu¤u onun akl›na bile gelmiyor. O, yönetme iflinde esas olan›n kararlar almak de¤il, bunlar› uygulamak, gerçeklefltirmek oldu¤unu kavramamaktad›r... Oysa parti önderli¤inin özü, tam da karar ve direktiflerin uygulanmas›ndan oluflur...” (abç) (142) Kararlar almakla ve talimatlar yay›nlamakla yetinilmemeli, onun uygulanmas› için, uygulayacak olan organlara, üye ve kadrolara bunlar kavrat›lmaya çal›fl›lmal›, denetlenmeli ve önderlik edilmelidir. Bu, kararlar›n ve talimatlar›n genifl aç›l›mlarla partiye kavrat›lmas›, sorunlara çözüm bulunmas› için onlara rehberlik edilmesi, yard›mc› olunmas›, denetlenmesi eksik ve yanl›fllar›n›n zaman›nda düzeltilmesi demektir. Bir önder, bir kadro veya alt bir organ, kendilerine uygulanmak üzere verilen bir görevi, bir talimat› veya karar› uygularken, önce kendileri bir plan yapmal›; planlama ve haz›rl›k yapt›ktan sonra uygulamaya koymal›d›r. Çünkü plans›z ve haz›rl›ks›z bir uygulama baflar›s›z olur. Üst organlar da bu konuda o organa veya kadroya gerekli yard›m›
PART‹ZAN 47/ Kas›m-Aral›k 2002
51
PART‹ZAN 47/ Kas›m-Aral›k 2002
52
yapmal› ve destek vermelidir. Üstler, “görev verdik yaps›n”, altlar da, “gözlerimi kapar›m vazifemi yapar›m” mant›¤›yla hareket etmemelidir. Bu, bürokratik bir anlay›flt›r. Görevler, kararlar ve talimatlar aras›nda öncelik sonral›k veya önemine göre planmal› ve uygulanmal›d›r. “Belli bir yerde ayn› anda birden fazla merkezi görev olamaz. Ayn› anda ancak ikinci ya da üçüncü derecede önem tafl›yan baflka görevlerle tamamlanan tek bir merkezi görev olabilir. Bu yüzden, bu yerin bafl sorumlusu, oradaki mücadelenin tarihini ve koflullar›n› göz önüne alarak, çeflitli görevleri uygun bir biçimde s›raya koymal›d›r. Yukar›dan gelen talimatlar›, kendisi hiçbir plan yapmadan uygulamamal›d›r; Çünkü, böyle yapmakla bir sürü ‘merkezi görev’in ortaya ç›kmas›na yol açar, kar›fl›kl›k ve güvensizlik yarat›r. Üst örgütler de önem ve acillik derecelerine göre s›ralamadan ve hangisinin merkezi görev oldu¤unu belirtmeden ayn› anda birçok görevi alt örgütlere vermemelidir; çünkü bu, alt örgütlerin çal›flmalar›nda ad›mlar›n› flafl›rmalar›na ve beklenen sonuçlar›n al›nmamas›na yol açar. Belli bir yerdeki tarihsel koflullar›n ve var olan durumun ›fl›¤›nda, durumu bir bütün olarak dikkate almak ve buna uygun plan yapmak, her dönem için çal›flmalar›n a¤›rl›k merkezini ve s›ras›n› do¤ru bir flekilde saptamak, sonra da bunu kararl›l›kla uygulamak ve kesin sonuçlara ulafl›lmas›n› sa¤lamak önderlik sanat›n›n bir parças›d›r. Bu, ayn› zamanda önderlik yöntemi meselesidir; önderli¤i kitlelerle, geneli özelle birlefltirme ilkelerini uygularken bu sorunu çözmeye dikkat etmek ge-
rekir.” (143) Önderli¤in yönetici rolü, sadece yay›nlanan talimatlarla, al›nan kararlarla sa¤lanamaz. Devrimin ve partinin ç›karlar›n› temsil eden do¤ru taktik politikalarla, onun uygulanmas› ve buna önderlik edilmesiyle sa¤lan›r. Geçmiflte oldu¤u gibi, bugün de, partide, birçok üye ve kadro, parti çizgisini yeterince kavrayabilmifl de¤ildir. Bu durum, görüfllerin ve yönetici organlar›n alm›fl oldu¤u kararlar›n hayata uygulanmamas›n› gündeme getiriyor. Ayn› zamanda, bu durum, parti görüfllerinin de¤ifltirilmesi, çarp›t›lmas› ve kitlelere yanl›fl ulaflt›r›lmas› tehlikesini do¤uruyor, en az›ndan ona kuvvetli zemin yarat›yor. Teorik netlik, ideolojik sa¤laml›k ve sa¤lam ideolojik kavray›fl olmadan, örgütsel ve politik faaliyet sa¤l›kl› ve sa¤lam bir flekilde geliflip ilerleyemez. Daha iyiye, daha ileriye ancak netleflmifl do¤ru politikalarla var›labilir. Onun için yanl›fllar›n, ayr›l›klar›n üstünü örtmek yerine, onlar› a盤a ç›karmak ve net ayr›fl›mlara gitmek gerekir. Bu bilinç ve kavray›flla, “her fley parti için, parti devrim için” fliar›n› bayrak edinmeli, geriye, eskiye, yok olana de¤il; ileriye, yeniye, geliflip büyüyene bakmal›y›z, onlara bakarak ilerlemeliyiz. Geçmiflten beri, partide, en büyük sorunlardan biri de, do¤ru kararlar al›nmas›na ve önceden do¤ru siyasi tahliller yap›lmas›na ra¤men, bunlar›n ayn› baflar›yla hayata uygulanamamas›d›r. Pratik yaflam›n kendisi de gösterdi ki, sadece do¤ru kararlar almak ve do¤ru politikalar tespit etmek yetmiyor. Bunlar›n mutlaka hayata
uygulanmas› da gerekiyor. Ama bu yön genelde hep eksik b›rak›ld›, do¤ru kararlar alman›n veya do¤ru politika tespit etmenin yeterli olaca¤› san›ld›, belki de sorunun buras› kavranmad› veya küçümsendi. Demek ki, önderlik, görevlerini yerine getirmede ve parti yönetmede esas olarak baflar›l› de¤ildir. Çünkü, Stalin’in dedi¤i gibi, “parti önderli¤inin özü, tam da karar ve direktiflerin uygulanmas›ndan oluflur”. O halde flimdi sorunu çözmek için bu nokta üzerinde biraz durmak gerekir. Bu sorun çözülmeden, önderli¤in, parti yönetmede ve görevlerini yerine getirmede baflar›l› olmas›n› beklemek hayaldir. “Baz›lar›, do¤ru bir Parti çizgisini haz›rlaman›n, bunu bütün dünyaya ilan etmenin, genel tezler ve kararlar biçiminde ortaya koyman›n ve oy birli¤iyle kabul etmenin, zaferin kendi kendine, deyim yerindeyse kendili¤inden gelmesi için yeterli oldu¤una inan›yorlar. Bu tabii ki do¤ru de¤ildir. Bu büyük bir yan›lg›d›r. Yaln›zca iflah olmaz bürokratlar ve k›rtasiyeciler böyle düflünebilir. Gerçekten bu baflar›lar ve zaferler kendili¤inden gelmedi, bilakis Parti çizgisinin uygulanmas› u¤runa amans›z mücadele içinde kazan›ld›. Zafer hiçbir zaman kendili¤inden gelmez, genellikle yorucu bir mücadeleyle elde edilir. Partinin genel çizgisi do¤rultusunda iyi kararlar ve deklarasyonlar meselenin yaln›zca bafllang›c›d›r, çünkü yaln›zca zafer iste¤ini ifade ederler, zaferin kendisini de¤il. Do¤ru bir çizgi verildikten sonra, bir sorunun do¤ru çözümü bulunduktan sonra, meselenin baflar›s› örgüt çal›flmas›na, Parti çizgisinin uygulanmas› u¤runa mücadelenin örgütlenmesine, insanlar›n do¤-
ru seçimine, yönetici organlar›n kararlar›n›n uygulanmas›n›n denetimine ba¤l›d›r. Bu eksikse, do¤ru parti çizgisinin ve do¤ru kararlar›n ciddi zarar görmesi tehlikesine düflülür. Dahas›: Do¤ru politik çizgi verildikten sonra, herfleyi, bizzat politik çizginin kaderini de -uygulanmas›n› ya da baflar›s›zl›¤a u¤ramas›n›- örgüt çal›flmas› belirler.” (abç) (144) Kararlar›n prati¤e uygulanmamas› sadece partinin mücadeleden geri kalmas›na neden olmuyor, ayn› zamanda parti içinde önemli s›k›nt›lar›n ve sorunlar›n do¤mas›na neden oluyor. Zaten partinin bunal›ma girmesinin ve içten içe belli zaaflar›n geliflmesinin nedenlerinden birisi budur. Parti ve yönetici organlar kendilerini gelifltirip yenileyemedi¤i, ileri noktalara s›çramak ve var olan sorunlar› aflmak için üretemedi¤i müddetçe, sürekli bunal›m içinde kalmaya, çürümeye ve giderek yok olmaya mahkumdur. Üretmeyen, geliflip ilerlemeyen ne yapar? Ancak yine kendi kendisiyle u¤rafl›r, ufak sorunlar› büyütür, yani pireyi deve yapar. Al›nan kararlar›n prati¤e uygulanmamas› sorunu sadece parti önderli¤i ile alt organlar aras›nda ortaya ç›kan bir sorun de¤ildir. Alt yönetici organlarla onlar›n alt›ndaki parti organlar› aras›nda da süren bir sorundur. Demek ki, sorunu partinin genel bir sorunu olarak ele almak ve çözülmesi için tüm organlar› göreve ça¤›rmak gerekir. Bu sorun çözülmeden parti yaflam›n›n bu kesitini düzeltmek mümkün de¤ildir. Sorunun nedenlerini flu flekilde özetleyebiliriz: Birincisi, yönetici organlarda yer alan üye ve kadrolar›n s›n›f mücadelesi prati¤inin yeterli
düzeyde olmamas› ve tecrübe eksikli¤inin bulunmas›, yani yetiflmifl ve nitelikli komünist kadrolar›n yetersizli¤i, ‹kincisi, üst organlarla alt organlar aras›nda yaflanan kopukluk, bu kopuklu¤un gerek karar alma süreçlerinde ve gerekse al›nan kararlar›n uygulanmas› s›ras›nda yaflanmas›, Üçüncüsü, al›nan kararlar›n do¤rulu¤u ve öneminin, parti önderli¤i taraf›ndan, parti üye ve kadrolar›na yeterince kavrat›lmamas›, Dördüncüsü, al›nan kararlar› uygulayacak organlar›n bunu kendi içlerinde yeterince irdelememesi; kavranmas› ve uygulanmas› için insiyatifli ve yarat›c› davranmamas›; üstünkörü konuflulup yeterli önem al›nmadan ve haz›rl›k yap›lmadan bürokratik bir anlay›flla prati¤e uygulamaya çal›flmas› ve kendi altlar›ndaki organlara da ayn› yetersizlik ve anlay›flla uygulanmas›n› istemeleri, Beflincisi, al›nan kararlar› uygulamak ve uygulanmas›n› kolaylaflt›rmak için gerekli örgütlülüklerin zaman›nda oluflturulmamas›, Alt›nc›s›, kararlar›n uygulanmas› ve uygulayanlara yard›mc› olunmas› için sa¤l›kl› denetimin yap›lmamas›, Yedincisi, siyasi yetersizlik, teorik birikimsizlik ve parti çizgisinin yeterince kavranmamas›, kafalar›n aç›k olmamas›, Sekizincisi, parti çizgisinin, yanl›fl çizgiye sahip olanlar taraf›ndan pratikte uygulanmamas›, hatay› hep parti çizgisinde veya tek tek görüfllerinde bulmalar›, Dokuzuncusu, parti içinde sorunlar›n, çeliflkilerin, görüfl ayr›l›klar›n›n zaman›nda üzerine gidilerek çözülmemesi ve giderek üst üste birikmesi ve bun-
lar›n çözümünde izlenen yol ve yöntem yanl›fll›¤›, Onuncusu, plans›z, programs›z çal›flma tarz›, günü birlik ifllerin peflinden koflma al›flkanl›¤›, Onbirincisi, s›n›f mücadelesi prati¤inde, ›srar, sab›r ve kararl›l›k çizgisinin üye ve kadrolar›n bünyesinde yeterince kökleflmemifl olufludur. ‹flte tüm bunlar al›nan kararlar›n hayata geçirilmesini engelleyen faktörlerdir. Ayr›ca parti organlar› üyelerinin kendi aralar›nda var olan uyumun veya uyumsuzlu¤un da, kararlar›n yeterince uygulan›p uygulanmamas›nda pay› olabilece¤ini unutmamak gerekir. Bunlara ilaveten bir baflka önemli neden de, parti önderli¤inin manevi otoriteye sahip olmamas›, ideolojik ve siyasi önderli¤ini tesis edememesidir. Buna, önderlikte yer alan kadrolar›n yeterince tecrübe kazanmadan, yetkinleflmeden bu organa seçilmelerini, organda s›k s›k de¤iflmelerin olmas›n›, önderli¤in tecrübe biriktirememesini ve tecrübelerin s›k s›k budanmas›n› da eklemek gerekir. Böyle olunca her giden, tecrübeyi de al›p götürüyor. Her yeni gelen ise, partiyi yeniden daha iyi tan›maya, sorunlar›na vak›f olmaya çal›fl›yor. Tabi ki bu da zaman al›yor. Sa¤l›kl› ve yeterli tecrübe aktar›m› olmay›nca ve b›rak›lanlar da inkarc› bir anlay›flla yok say›l›nca, önderlikte sürekli boflluklar meydana geliyor. Bu durum, o parti organ›n›n niteli¤ini düflürdü¤ü gibi, parti örgütlenmesi hiyerarflisinde ve pratik mücadelede de oynamas› gereken fonksiyonu oynamas›n› engelliyor. Bir Bölge Komitesi, bir ‹l Komitesinin ifllevini yeri-
PART‹ZAN 47/ Kas›m-Aral›k 2002
53
PART‹ZAN 47/ Kas›m-Aral›k 2002
54
ne getiremiyorsa, alt›nda gerekli ve yeterli organlar yoksa, o organ›n ad› Bölge Komitesi de olsa, pratikte hiçbir anlam ifade etmez. Sadece ad› Bölge Komitesi’dir, ancak ifllevi ve niteli¤i o de¤ildir. Burada önemli olan organ›n ad› de¤il, ifllevi ve niteli¤idir. S›rf organ olsun ve boflluk dolsun diye de organ oluflturulmaz. Böyle bir anlay›fl do¤ru de¤ildir. Görev ve sorumlulu¤unu yerine getirmeyen, ifllev ve nitelik olarak o seviyede olmayan parti organlar›, pratikleriyle, davran›fllar›yla, çal›flma ve mücadeledeki yerleriyle, partiye ve kendi organlar›na güven afl›lamaz, o organa onur kazand›rmaz, güvensizlik yarat›r, parti organlar›n› gözden düflürür ve onurlar› zedelenir. Birçok parti organ›n›n bu flekilde olmas› ve bunun devam etmesi halinde, bu organlar› aflan güvensizlik giderek partiye karfl› oluflur ve partinin itibar›n› ve sayg›nl›¤›n› zedeler. Tüm bu benzeri nedenler, parti içi yaflam› her zaman sorunlu k›lm›fl ve onun objektif nedenlerini oluflturmufltur. Bunal›m daha ziyade parti çizgisine uygun bir prati¤in sergilenmemesi neticesinde ve durgunluk dönemlerinde ortaya ç›km›flt›r. Bugün partinin var olan eksik ve yanl›fllar›n›n, esas olarak geçmiflten geldi¤i söylenerek, bugün kurtar›lmaya çal›fl›labilir. Ancak bu yöntem do¤ru mudur? Do¤ru olmayan bir yöntemle partinin sorunu çözülebilir mi? Kesinlikle hay›r! “Yanl›fl hesap Ba¤dat’tan döner” misali, sorunlar yanl›fl bir yöntemle çözülmeye kalk›l›rsa, sorunlar çözülmez tam aksine daha da artar. Partinin bugünkü sorunlar›n›
irdelerken, elbette geçmifle de bakmak, geçmiflten gelen sebepleri ve kökleri bulup ç›karmak gerekir. Hiç kuflkusuz bugün yaflanan sorunlar›n geçmiflle mutlaka bir ba¤› vard›r. Onlar ele al›n›rken, geçmiflten beri yaflanan deneylerden gereken dersler ç›kart›lmal›, tecrübeler onlardan ç›kart›lan derslerle art›r›lmal›, bugünün sorunlar› araflt›r›c› ve inceleyici bir yöntemle ele al›narak o tecrübeler ›fl›¤›nda çözülmeye çal›fl›lmal›d›r. Ancak bu yap›l›rken, bugünün eksik ve yanl›fllar›na daha bir dikkat gösterilmeli ve onlar›n giderilmesine daha fazla önem verilmelidir. Parti, bu türden belli önemli sorunlar yaflarken, tüm ülkelerde oldu¤u gibi Türkiye ve Türkiye Kürdistan›’nda devrimci mücadeleyi, illegal ve zor flartlarda, düflman›n azg›n sald›r›lar› ve takibat› alt›nda sürdürmekle yüzyüze bulunuyor. Lenin’in dedi¤i gibi, “her taraftan düflmanlarla sar›l›y›z, ve onlar›n sürekli atefli alt›nda ilerlememiz gerekiyor.” S›n›f mücadelesinin bugün geldi¤i noktada, mücadelenin zorlu¤u ve düflman›n güçlü sald›r›lar›, devrimci ve komünistleri iki seçenekle yüz yüze getirmifltir. Birincisi, siyasi iktidar› ele geçirmek için devrimci mücadelenin gelifltirilmesi ve yükseltilmesi için her türlü çabay› harcayacaklar m› harcamayacaklar m›, bunun için fedakarl›k gösterecekler mi göstermeyecekler mi? Bu mücadelenin önünde engel teflkil eden tüm engelleri süratle ve kararl›l›kla, devrimci sorumluluk ve duyarl›l›kla ortadan kald›racaklar m› kald›rmayacaklar m›? ‹kincisi, devrimci ve komünist örgüt ve partiler, halka ön-
derlik etmek, onlar›n güven ve deste¤ini kazanmak için, öncelikle, kendi içlerinde ve birbirleriyle olan sorunlar›n› do¤ru bir tarzda ve örgüt içi ve devrimci demokrasi kurallar› içinde, aflacaklar m› aflamayacaklar m›? Kendi aralar›nda u¤raflarak, güçleri çarçur ederek, gereksiz ve olur olmaz yerde güçlerini bölerek, düflman karfl›s›ndaki mücadelede kendilerini zay›f düflürmeye, devam edecekler mi etmeyecekler mi? Bugün bu seçenekler, ayn› zamanda devrimci olup olmamay› ya da devrimci kal›p kalmamay› belirleyen önemli k›staslard›r. Ya biri ya di¤eri, bunun orta bir yolu yoktur. Orta yol oportünizm ve s›n›f uzlaflmac›l›¤› yoludur. O yol proletaryay› ve halk› yenilgiye, s›n›f düflmanlar›n› zafere götüren bir yoldur. Parti, üye ve kadrolar, bunun bilinci içinde hareket etmeli, her zaman uyan›k, tetikte, hareketli ve aktif olmal›d›r. S›n›f mücadelesi gelifltirilip yükseltilmeye, bunun önünde engel teflkil eden tüm sorunlar kald›r›lmaya, devrimci dostluk ve dayan›flma anlay›fl› içinde hareket edilerek, aradaki sorunlar bu anlay›fl çerçevesinde çözülmeye, düflmana karfl› ise, eylem birli¤i ve ittifak politikas› çerçevesinde hareket edilerek radikal mücadeleler verilmeye çal›fl›lmal›d›r. Bu ayn› zamanda, partinin, ihtilalci ve mücadeleci çizgisinin korunmas› ve sürdürülmesi gerekti¤ini ifade eder. Tüm bunlar, önderlik sorununun ciddi ele al›nmas›n›, do¤ru ve sa¤l›kl› bir önderlik politikas› oluflturularak bunun pratikte uygulanmas›n›, önderli¤in iyi korunmas›n› partinin önüne, acil ve önemli bir görev olarak koyuyor.
.