FAfi‹ZME, EMPERYAL‹ZME, FEODAL‹ZME, fiOVEN‹ZME VE HER TÜRDEN GER‹C‹L‹⁄E KARfiI
PARTiZAN fiubat-Mart 2007
Say›: 61
‹ki Ayl›k Siyasi Dergi
F‹YATI: 2 YTL (KDV dahil)
ISSN: 1303-0078
Sald›rganl›¤›n zirvesindeki emperyalizme karfl› tek yumruk tek barikat!
PART‹ZAN’DAN UMUT YAYIMCILIK VE BASIM SANAY‹ LTD. fiT‹ Yönetim yeri: Gureba Hüseyin A¤a Mah. ‹mam Murat Sok. No:14/1 Aksaray-Fatih/‹STANBUL. Tel: (0212) 521 34 30 FAKS: (0212) 621 61 33 Sahibi ve Yaz›iflleri Müdürü: Numan BOZER Bask›: Özdemir Matbaa ISSN. 1303-0078 email: umutyayimcilik@ttnet.net.tr BÜROLAR ➧ KARTAL: ‹STASYON CAD. DÖRTLER APT. NO: 4/2 KARTAL, TEL: (0216) 306 16 02 Cep: 0538 299 35 52 ➧ ANKARA: TUNA CAD. ÇANAKÇI ‹fiHANI NO:11 KAT:3 DA‹RE: 32 ÇANKAYA/ANKARA TEL: (0312) 432 23 01 Cep: 0 535 562 33 72 ➧ ‹ZM‹R: 856. SOKAK, NO: 48/203 KEMERALTIKONAK TEL: (0232) 446 78 07 Cep: 0 537 46179 64 ➧ MALATYA: DABAKHANE MAHALLES‹, BOZTEPE CAD., BABACAN ‹fiHANI NO:9 KAT:1/16 MALATYA TEL: (0422) 325 78 13 Cep: 0 538 492 86 56 ➧ BURSA: SELÇUK HATUN MAHALLES‹, ÜNLÜ CAD, SÖNMEZ ‹fi SARAYI KAT:2 NO: 185 HEYKEL TEL: (0224) 224 09 98 Cep: 0 536 613 81 98 ➧ MERS‹N: ÇANKAYA MAH. S‹L‹FKE CAD. ÜZÜM ‹fiHANI KAT: 1 NO: 47 MERS‹N Cep: 0 536 317 02 54 ➧ ERZ‹NCAN: ORDU CAD. ORDU ‹fiHANI KAT:3 TEL: 0 446 223 67 18 Cep: 0 536 697 94 19
Yurtd›fl› Hesap Numaralar› Emriye Demirk›r Ziraat Bankas› ‹stanbul/Aksaray fiubesi Euro Hesab›: 0751 0067 5731 0000 009 TL Hesab›: 0751 0067 5743 0000 009 ‹fl Bankas› ‹stanbul/Aksaray fiub. Euro Hesab›: 1002 1130549-TL Hesab›: 1002 1180043 Vak›fbank Valide Sultan fiubesi Euro Hesab›: 00158 048 000 213746
Merhaba, 2007 y›l›n›n henüz ilk aylar›ndayken, dünyada ve ülkemizde yaflanan bir tak›m geliflmeler bu y›l›n oldukça hareketli geçece¤inin sinyallerini veriyor. Bafl döndürücü bir h›zla yaflanan geliflmeler karfl›s›nda do¤ru bir tutum tak›nmak elbette ki, olaylar› do¤ru de¤erlendirmekten geçiyor. Ortado¤u’da yaflanan geliflmeler, Saddam’›n apar topar idam edilmesi, emperyalizmin Afrika k›tas›nda yay›lma çabalar›, ülkemizde ise M‹T Müflteflar› taraf›ndan yap›lan aç›klaman›n ard›ndan gelifltirilmek istenen sald›rgan dalga, Kerkük üzerine egemenler cephesinden yap›lan aç›klamalar ve Agos Gazetesi Genel Yay›n yönetmeni Hrant Dink’in katledilmesi vb. olaylar son süreçte yaflanan önemli geliflmelerdir. Dergimizin 2007 y›l›ndaki ilk say›s›nda da bu geliflmelere yer vermeye çal›flt›k. “Çürümenin ve sald›rganl›¤›n zirvesindeki emperyalizme karfl› tek yumruk, tek barikat” bafll›kl› girifl yaz›m›zda Saddam’›n idam edilmesi, Somali’de yaflanan geliflmeler ve Türk hakim s›n›flar›n›n Kerkük’e dönük aç›klamalar› yorumlan›yor. “Sözde soyk›r›m devam ediyor” ve “Sireli inger, anmoranali paragem Hrant!” bafll›kl› yaz›lar ise ülkemizin ilerici ve demokrat muhaliflerinden Hrant Dink’in katledilmesi üzerine yaz›lm›fl yaz›lard›r. ‹lk yaz› Hrant Dink’in geçmifli, muhalif ve ayd›n kimli¤inin yan›s›ra Ermeni Soyk›r›m›’na da de¤inmektedir. Dergimizde sizlere ulaflt›rmaya çal›flt›¤›m›z di¤er ülkelerdeki Maoist parti deneyimlerinden birine daha bu say›m›zda yer veriyoruz. Hindistan Komünist Partisi Merkez Komite Sözcüsü Azad yoldafl taraf›ndan kaleme al›nan yaz›y› da be¤eninize sunuyoruz. Bu say›m›zda yer alan bir di¤er yaz› da “Büyük Proleter Kültür Devrimi’nin 40., Modern Revizyonizme karfl› mücadelenin 50. y›l› vesilesiyle” bafll›¤›n› tafl›yor ve Çin deneyimini konu al›yor. Son yaz›m›z ise okurlar›m›z›n hat›rlayaca¤› üzere daha önceki say›lar›m›zda da farkl› bölemlerini yay›nlad›¤›m›z Çin Deyince kitab›n›n 5. Bölümü’nden olufluyor. Yeni say›m›zda buluflmak dile¤iyle!
‹Ç‹NDEK‹LER - Çürümenin ve sald›rganl›¤›n zirvesindeki emperyalizme karfl› her yerde tek yumruk tek barikat . . . . . . . . .2 - “Sözde” soyk›r›m devam ediyor! . . . . . . . . . . . . . . . .16 - Sireli ›nger, anmoranali paragem Hrant! . . . . . . . . . . . . .30 - “Yeni Demokratik Devrim yaflam›n her alan›n›n demokratiklefltirilmesidir . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .36 - Büyük Proleter Kültür Devrimi’nin 40. y›l› vesilesiyle . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .70 - Çin Deneyi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .67
2
PART‹ZAN 61/fiubat-Mart 2007
Çürümenin ve sald›rganl›¤›n zirvesindeki emperyalizme karfl› her yerde tek yumruk tek barikat!
Gündem flafl›rt›c› düzeyde de¤iflken… Dünyada ve ülkemizde yaflananlar bafl döndürücü bir h›zla gerçeklefliyor. Geliflmelerin nabz›n› tutmak, nedenlerine ve sonuçlar›na bütünüyle hâkim olmak, politika ve müdahale araçlar›n› oluflturmak flimdilik zor. Ortado¤u’daki geliflmeler, özelikle Saddam’›n apar topar idam edilmesi, Somali’deki son durum ve tüm bunlara paralel ülkemizde asgari ücretin belirlenmesi, M‹T müsteflar›n›n aç›klamalar›yla birlikte gündeme gelen Kerkük tart›flmalar›, Hrant Dink’in katledilmesi vb. olaylar son süreçte yaflanan önemli geliflmelerdir.
Gündem flafl›rt›c› düzeyde de¤iflken… Dünyada ve ülkemizde yaflananlar bafl döndürücü bir h›zla gerçeklefliyor. Geliflmelerin nabz›n› tutmak, nedenlerine ve sonuçlar›na bütünüyle hâkim olmak, politika ve müdahale araçlar›n› oluflturmak flimdilik zor. Ortado¤u’daki geliflmeler, özelikle Saddam’›n apar topar idam edilmesi, Somali’deki son durum ve tüm bunlara paralel ülkemizde asgari ücretin belirlenmesi, M‹T müsteflar›n›n aç›klamalar›yla birlikte gündeme gelen Kerkük tart›flmalar›, Hrant Dink’in katledilmesi vb. olaylar son süreçte yaflanan önemli geliflmelerdir.
ABD emperyalizmi kendi yaratt›¤› diktatörü ast› 30 Aral›k 2006 tarihinde sabah saat 05:00 sular›nda Saddam Hüseyin’in as›larak idam edilmesini emperyalizmin Ortado¤u politikas›n›n bir uzant›s› olarak de-
¤erlendirmek gerekmektedir. Irak’taki iflgalci ‹ngiliz ve ABD emperyalistleri önderli¤inde düzmece bir mahkeme taraf›ndan yarg›lanan Saddam Hüseyin, kendisine suikast haz›rl›¤›nda olduklar› gerekçesiyle Duceyl’de 148 fiiî’nin öldürülmesi emrini vermekten suçlu bulunarak 30 Kas›m günü idama mahkûm edilmiflti. Irak Üst Mahkemesi taraf›ndan idam cezas›n›n onaylanmas›ndan sadece dört gün sonra “yang›ndan mal kaç›r›rcas›na” kurban bayram›n›n ilk günü flafakta as›larak idam edildi. Saddam Hüseyin, Ortado¤u’nun ve dünyan›n genelinde örneklerine s›kça rastlanan ve bundan sonra da rastlanacak bir diktatördü. Yaklafl›k 27 y›ll›k diktatörlü¤ü süresince, Irak’› çok küçük bir az›nl›¤a dayanarak demir yumrukla yönetti. Yoksul Irak halk›na hizmet yerine, bir avuç feodal afliret reisi ve az say›da Irak komprador burjuvazisinin ç›karlar›n› göz önüne alarak bu s›n›flara, zümre-
lere ve d›flar›da da baflta ABD olmak üzere emperyalistlere dayanarak efline az rastlanacak bir keyfiyetle Irak’› yönetti. Saddam Hüseyin sadece Duceyl katliam›ndan ald›¤› ceza ile idam edildi. Oysa Saddam’›n imza att›¤› katliamlar sadece Duceyl’le s›n›rl› de¤il. Hatta diyebiliriz ki Duceyl katliam› bu katliamlar içinde belki de en az can kayb›n›n yafland›¤› katliamd›r. Saddam pan-arabizm ile donanm›fl BAAS Partisi’nde ve Irak’ta iktidar› eline ilk geçirdi¤inde ilk elden katliamlara bafllam›flt›. Önce BAAS Partisi içinde kendisine muhalefet edenleri tasfiye etmifl, akabinde CIA’n›n Irakl› komünistlerin ev adreslerinin verilmesini de içeren büyük deste¤i ile Irak Komünist Partisi’ne karfl› giriflti¤i büyük sald›r› sonucu binlerce Irakl› komünist parti üyesini iflkencelerden geçirerek katletmifl, faili belli cinayetlerle ortadan kald›rm›flt›r. ABD k›flk›rtmas›yla ‹ran’a savafl açm›fl, yine CIA’nin ‹ran ordusu ve cephesi hakk›nda verdi¤i uydu foto¤raflar›na dayanarak katletti¤i bir milyona yak›n ‹ranl›’n›n ölümünden de sorumludur. ‹ran-Irak savafl›nda ABD deste¤iyle kendi gelifltirdi¤i kimyasal silâhlar› kullanarak savafl suçu ifllemifltir. Irakl› Kürtlere karfl› giriflti¤i imha sald›r›s›n›n ad› olan Enfal Harekât› s›ras›nda sadece Halepçe’de 5 binden fazla Kürt’ü kimyasal silâh kullanarak katletmifltir. Bu katliama Türk hâkim s›n›flar›n›n da destek verdi¤i, yarg›lama
s›ras›nda ortaya ç›km›flt›r. Bunlar bir kalemde sayabildi¤imiz ve deflifre olmufl, dünyadan ve Irak halk›ndan gizlenememifl katliamlard›r. Diktatörlü¤ün flan›ndan ve kurdu¤u bask› ve zulüm ayg›t›n›n içinde belki de bir hiç u¤runa ö¤ütülen binlerce kifliden bahsetmiyoruz bile.
Rüzgâr ekenler f›rt›na biçerler ve biçecekler! Saddam bir diktatördü. Bu yüzden as›ld›ktan sonra üzülenden çok sevineni vard›. Dara¤ac›ndaki “so¤ukkanl›l›¤›na” ve mahkeme sürecindeki “bafl e¤mez” tutumuna bakarak kimileri Saddam için “bir diktatör olarak yaflad›, kahraman olarak öldü” diye düflünebilirler. Oysa birçok halk düflman› “ölümden öte köy olmad›¤›” tezini do¤rular nitelikte, kurtulamayaca¤›n› bildi¤i için ölüme “bafl› dik” gitmifltir. Bunun örnekleri vard›r. Bu durum onlar›, bugün aç›s›ndan Saddam’› ne kahraman yapmaktad›r ne de onurlu ç›karmaya yetmektedir. Saddam Hüseyin hayat›-
n›n hiçbir döneminde antiemperyalist olmam›flt›r. BAAS partisi içinde iktidar›, emperyalistlere dayanarak kazanm›flt›r. Komünistlere karfl› sald›r›s›nda do¤rudan CIA’dan destek alm›flt›r. ‹ran’a karfl› ABD’nin istekleri do¤rultusunda sald›rm›flt›r. ’91 y›l›ndaki I. Körfez Savafl› sürecinde ve sonras›nda ABD karfl›t› bir politika izlemifl olsa da, bu onu anti-emperyalist yapmaya yetmemektedir. Kald› ki, I. Körfez Savafl›’na neden olan Kuveyt’in iflgali de yine ABD emperyalizminin yönlendirmesi sonucu gerçekleflmiflti. Çünkü ne emperyalizm sadece ABD emperyalizminden ibarettir ne de ABD karfl›t› olmak anti-emperyalist olmaya yeterlidir. Ambargo y›llar›nda ve öncesinde Saddam Hüseyin baflta Fransa ve Almanya emperyalistleri olmak üzere, AB ile Rusya hatta Çin ile s›k› iliflkilerini sürdürmüfltür. Ayn› y›llarda ABD’nin dayatmas› ile I. Körfez Savafl› sonras› uygulanan ambargoda milyonlarca Irakl› kad›n ve çocuk, yetersiz beslenme ve ilâç yoklu¤u nedeniyle hayat-
PART‹ZAN 61/fiubat-Mart 2007
3
PART‹ZAN 61/fiubat-Mart 2007
4 lar›n› kaybetti. Tüm bunlar yaflan›rken ise Saddam Hüseyin ve yak›n çevresi bin bir gece masallar›ndaki saraylar› and›ran saraylarda, sefahat içinde yafl›yorlard›. Sokaklarda açl›k ve hastal›k nedeniyle kol gezen ölüm, Saddam’›n saraylar›na u¤ramam›flt›. Saddam Hüseyin hiçbir zaman Irakl› yoksul iflçi ve emekçilerin, ezilen halk›n›n lideri olamad›. ‹flte bu nedenledir ki hiçbir zaman gerçek bir halk kahraman› olamayacakt›r. Saddam, belki birileri veya baz› çevreler taraf›ndan kahramanlaflt›r›lmak istenecektir. Ama asl›nda yaflan›lan fley, bir zorban›n kendinden daha güçlü zorbalar taraf›ndan alt edilmesinden baflka bir fley de¤ildir. ‹fli bitince efendileri taraf›ndan ortadan kald›r›lan bir piyondur Saddam Hüseyin. Saddam Hüseyin’in idam›n›n fiiîlerin katledildi¤i Duceyl davas›ndan ve Mukteda El Sadr’a ba¤l› cellâtlar taraf›ndan gerçeklefltirilmifl olmas› da anlaml›d›r. Saddam’›n bu flekilde apar topar idam edilmesi bir tak›m s›rlar›, iflledi¤i suçlarda emperyalistlerin suç ortakl›¤›n› gizledi¤i do¤rudur. Fakat bu durumun mevcut koflullarda k›ymet-i harbiyesi yoktur. Saddam’›n yapt›¤› katliamlardaki emperyalist parma¤› gerek Irak halk› gerekse dünya halklar› taraf›ndan yeterince bilinmektedir. Saddam’›n yapaca¤› bir aç›klama ile belki kamuoyu taraf›ndan bilinmeyen birkaç “s›r” daha ortaya ç›kacakt›. Bunlar dünya kamuoyunu bir süre meflgul edecekti. Fakat sonuçta nere-
sinden bakarsak bakal›m ortaya ç›kacak “s›rlar” malûmun ilân›ndan baflka bir fley olmayacakt›. Fakat yine de bu durum Saddam’›n as›lmas›n›n bir nedenidir. Saddam, halk› katlederken, ABD emperyalistlerinden ald›¤› deste¤in mahkeme sürecinde iffla edilerek ABD’nin daha fazla teflhir olmas› engellenmifltir. Saddam’›n idam› trajiktir. Emperyalist efendileri ile birlikte iflledi¤i suçlardan dolay› idam edilmifl görülmektedir. Fakat as›l idam nedeni bu de¤ildir. As›l neden Saddam’›n art›k efendileri taraf›ndan kullan›m süresinin dolmufl olmas›d›r. Kurban bayram›n›n ilk günü idam edilifli, ‹slâmi çevrelerce H›ristiyanlar›n ‹slâm dünyas›na sayg›s›zl›¤› gibi yorumlanarak, “medeniyetler çat›flmas›” tezinin do¤rulu¤una kan›t olarak gösterilse de, bu yaklafl›m olaylar›n anlafl›lmas›nda yetersiz tek yönlü bir bak›flt›r. Çat›flan ve uzlaflan kesimlerin s›n›f niteliklerini ve emperyalizmin s›n›fsal niteli¤ini gözlerden saklayan bir yaklafl›md›r. Emperyalistlerin istedi¤i tam da budur. Saddam Hüseyin’in idam›ndan sonra Irak’›n ve bölgenin gelece¤i için birçok senaryo üretilebilir. Ve bu senaryolar›n hepsinin gerçekleflme olas›l›¤› flu ya da bu oranda mevcuttur. Fakat en güçlü olas›l›k fiiî-Sünnî mezhep çat›flmas›n›n artmas›, düflmanl›klar›n derinleflece¤idir. Saddam Hüseyin Irak’taki direnifl hareketinin küçük bir bölümüne fiili olmasa bile manevi önderlik ediyordu. Ve
daha çok direniflçiler için manevi bir otoriteydi. Bu nedenle idam edilmesi direnifl hareketlerini örgütsel yap›lar› bak›m›ndan çok etkilemeyecektir. Ancak bir sembol olarak Birleflik Arap Irak ihtimalini güçlendirmektedir. Güneyde fiiî’ler, ortada Sünnîler, kuzeyde Kürtlerin egemen oldu¤u bir Irak olas›l›¤› bugün eskiye göre daha fazla ihtimal dâhilindedir. Ki ABD’nin Saddam’› asmas›n›n bir nedeni de budur. fiiî ve Sünnî çat›flmas›n›n derinleflmesi, Irak’›n üçe bölünmesini kolaylaflt›racakt›r. Irak’›n zengin petrol yataklar› kuzeyde Musul-Kerkük, güneyde ise Basra’dad›r. Ve her iki bölge de iflgalin bafl›ndan bu yana direniflin çok alt düzeyde oldu¤u, emperyalistler aç›s›ndan güvenli bölgelerdir. Direniflin en güçlü oldu¤u yer ise Sünnî bölgeleridir ve orada emperyalistleri çekecek cazibe merkezleri yoktur. Bölgede bir bölünmenin siyasal sonuçlar› bir yana iflgal yönetimi taraf›ndan ekonomik olarak daha kârl› olaca¤› aç›kt›r. Öte yandan Saddam’›n idam›ndan sonra ‹srail’in savunma bakan yard›mc›s› Efraim Sneh’in aç›klamas› bir ad›m sonras› için ciddi ipuçlar› vermektedir. Efraim Sneh idam› de¤erlendirmifl ve “Irak’›n güneyinde, hem merkezi hükümette hem de güney Irak’taki fiiî toplumunda ‹ran’›n etkisinin güçlenmesinden endifle duydu¤unu” belirtmifltir. (Birgün- 1 Ocak 07) Sneh okun sivri ucunu ‹ran’a yöneltmifltir. ‹ran hem emperyalistlerin istedi¤i
oranda dünya pazar›na entegre de¤ildir, hem de siyasal olarak ABD karfl›tl›¤› ile ciddi bir sorundur ABD emperyalizmi için. Bu flekilde ABD emperyalizmi bir taflla iki kufl vurmak istemifltir. Olas› bir ‹ran sald›r›s› durumunda cephe gerisini oluflturarak, Irak’›n fiiîlerini nötralize edebilmeyi, tarafs›zlaflt›rmay› hedeflemektedir. Fakat bu tali yöndür. As›l yön ise iflgalin bafl›ndan bu yana dillendirilen fiiî-Sünnî mezhep savafl›n›n derinlefltirilmesi, 盤›r›ndan ç›kmas›d›r. Ki Irak iflgalinin ilk günlerinden bu yana ABD ve ‹ngiliz emperyalistleri taraf›ndan bu mezhep çat›flmalar› belirli bir program dâhilinde bilinçli bir flekilde sürekli k›flk›rt›lmaya çal›fl›lmaktad›r. Böylece ABD ‹ran’a sald›rd›¤›nda, Irakl› fiiîler mezhep savafl›ndan bafllar›n› kald›rmaya f›rsat bulamayarak ABD’yi cephe gerisinde zor durumda b›rakacak flekilde hareket etmelerini engelle-
meyi amaçlamaktad›rlar. Saddam Hüseyin’in idam› bu yönde at›lm›fl büyük bir ad›m olmakla birlikte, Irak’taki mezhep savafl›n›n belirli bir düzeye geldi¤inin de iflaretidir. Saddam Hüseyin idam edilerek Irak iflgalinin bafl›ndan bu yana plânlanan ‹ran sald›r›s› yönünde ciddi bir ad›m at›lm›flt›r. Bu ad›m›n büyüklü¤ünü fiiî ve Sünnîler aras›ndaki mezhep savafl›n›n fliddeti belirleyecektir. Emperyalistler taraf›ndan tüm umutsuzluk senaryolar›na ra¤men süreç plânlad›klar› gibi gitmektedir. Bu plân, ancak Irak halk›n›n mezhep ve etnik farkl›l›klar› yok saymadan büyük emperyalist düflmana karfl› birleflmeleriyle engellenebilir. Emperyalistler Saddam’› asarak Ortado¤u halklar›na net bir mesaj vermektedirler. “Emperyalist iradeyi tan›maman›n, emperyalist politikalar do¤rultusunda çal›flmaman›n sonu böyledir” anlam›na gelen, psikolojik bir sald›r› söz konusudur. Hem uflak, iflbirlikçi, kukla vb. piyonlara, ama daha çok da halklara gözda¤› amac› tafl›yan idam›ndan hemen sonraki günlerde aç›klanan “Yeni Irak Stratejisi” veya bir di¤er deyimle de “Yeni Irak Plan›” n›n içeri¤i ise, bu idam›n ayn› zamanda bu yeni yönelimin de bir parças› oldu¤unu göstermektedir. ABD’nin içine girdi¤i krizin ve de Irak’ta içine düfltü¤ü bata¤›n aç›k bir
ifadesi olan Yeni Irak Plan›n›n özünü ise, iflgal karfl›t› direnifle karfl› daha yo¤un bir fliddet kullan›lmas› oluflturmaktad›r. Hem de bu defa sadece aktif direnifle dönük de¤il, pasif politik direnifller de fliddetle bast›r›lmas› gereken direnifller kapsam›ndad›r. Bölgeye dönük iflgallerin bafll›ca gerekçelerinden olan Irak petrolünün, emperyalistler ve de onlar›n tekellerince nihai paylafl›m› da yine bu yeni plan dahilindedir. Ç›kmaz›n ürünü olan bu son planla birlikte, mezhep çat›flmalar›na paralel olarak, etnik çat›flmalar›n da körüklenmeye çal›fl›ld›¤›na flahit olmaktay›z. BOP (Büyük Ortado¤u Projesi) kapsam›nda, özelde Irak’› üçe bölme, genelde ise bölgedeki birçok ülkeyi bölüp-parçalama amac›na hizmet eden bu durum, bafl›ndan beri iflgalin destekçisi olan Talabani ve Barzani önderli¤indeki Irak Kürtlerini iflgale do¤rudan dahil etmeye dönük pratikte somutlaflmaktad›r. Yeni Irak Stratejisi kapsam›nda bölgeye gönderilmesi planlanan ve de belli bir bölümü gönderilen 20 bini aflk›n ABD takviye asker gücünün, Ba¤dat’da konuflland›r›lacak olan, hemen hemen ayn› say›daki Kürt Peflmergeyle desteklenmesi öngörülmektedir. Özünde, bölgedeki en az 20 ülkenin s›n›rlar›n›n emperyalistler taraf›ndan yeniden çizilmesi ve bu ba¤lamda da bölge üzerinde tam hakimiyet sa¤lanmas› yatan BOP’un hayata geçirilmesi çabalar›na h›z verilmesinin ifadesi olan bu durum, em-
PART‹ZAN 61/fiubat-Mart 2007
5
6 peryalistlerin bölgeye dönük politikalar›n›n alt yap›s›n› oluflturan böl-parçala-yönet politikas›na, bu süreçte bir kez daha s›k› s›k›ya sar›lmaya bafllad›klar›n› da göstermektedir.
PART‹ZAN 61/fiubat-Mart 2007
Afrika’n›n “Kanayan Boynuzu” Somali Yine içinden geçti¤imiz süreçte yaflanan önemli geliflmelerden biri de Somali’ye dönük ABD sald›r›s›d›r. fiu bir gerçek ki, yaflad›¤› co¤rafyalar, üzerinde bulunduklar› topraklar, o topraklar üzerinde yaflayan halklar›n kaderini derinden etkilemektedir. Somali ulusu-halk› da bunlardan biridir. Kapitalizmin flafa¤›nda ulusal kültürünü, ekonomisini ve bunlara ba¤l› örgütlenmelerini yaratamayan Somaliler önce sömürgecilik ile tan›flm›fllard›r. Bugün ise emperyalist-kapitalist sistemin vahfleti ve sömürü düzeni ile karfl› karfl›ya bulunmaktad›rlar. Tam da bu nedenle K›z›ldeniz’in hemen giriflinde, Afrika’n›n do¤usunda, K›z›ldeniz’in bat›s›nda, yer alan bu ufak ve güzel ülke, stratejik önemi nedeniyle huzuru bir türlü yakalayamamaktad›r. Afrika’n›n boynuzu olarak da tan›mlanan Somali’nin bulundu¤u bölge günümüz emperyalist politikalar› aç›s›ndan stratejik bir öneme sahiptir. Ancak bu önem Somali halk›n›n boynuna as›lm›fl bir de¤irmen tafl›na dönmüfl bulunmaktad›r. Somali’nin bulundu¤u bölge Süveyfl Kanal› ile Akdeniz’e ba¤lanan K›z›ldeniz,
Akdeniz ticaret havzas› ile Uzakdo¤u-Hint Okyanusu’nu birbirine en k›sa flekilde ba¤layan yol olma özelli¤ini halen korumaktad›r. Bununla birlikte Somali flehirlerinin hemen karfl›s›nda Suudi Arabistan ve Yemen bulunmaktad›r. Arada her ne kadar K›z›ldeniz bulunsa da var olan mesafenin yak›nl›¤› göz önüne al›nd›¤›nda her iki ülke ile s›n›r komflusu say›labilir. Somali K›z›ldeniz’in Hint Okyanusu’na aç›lan kap›s›d›r. Suudi Arabistan’›n hemen karfl›s›nda bulunmaktad›r. Bu nedenle Somali’de oluflturulacak herhangi bir üs ya da özellikle ABD emperyalizmi ile ifl birli¤i içindeki bir yönetim ile Suudi petrollerinin di¤er emperyalistler taraf›ndan denetlenme çabalar›n›n bir aya¤›n›n daha büyük oranda bofla ç›kar›lmas›na neden olacakt›r. Basra Körfezi ve Hürmüz Bo¤az›’n›n Irak sald›r›s›ndan bu yana ABD uçak gemileri taraf›ndan sürekli iflgal alt›nda tutuldu¤u ve Suudi Arabistan ile iliflkileri göz önüne al›nacak olursa ABD emperyalizminin petrol ve onun pazarlara ulaflt›r›lmas› muhtemel sevk yollar› üzerindeki s›n›rs›z ve tek hegemonik güç olma çabas› daha aç›k görülecektir. Bu tek hegemonik güç olma çabas› bugün ABD emperyalizminin Ortado¤u’daki iflgali, Somali’den bafllayarak, tüm Do¤u Afrika’ya yayma giriflimlerinde somut ifadesini bulmaktad›r. Somali Kas›m 1991’den bu yana iç savafl ile cebelleflmektedir. Ülke, afliretler ara-
s›, dini-etnik gruplar aras› her türlü güç oda¤›n›n birbirine sald›rd›¤› bir kaosun içinde kalm›flt›r. Bunun nedeni ise emperyalistlerin bilinen bölyönet politikalar› do¤rultusunda Somali halk›n›n önce aras›nda var olan çeliflkileri kullanarak bölmeleri, sonras›nda ise istedikleri gibi yönetememeleridir. ABD emperyalizmi 1993 y›l›nda, Somali’yi istedi¤i gibi yönetmeye dönük kapsaml› bir iflgal sald›r›s› gerçeklefltirmifl ancak Somali halk›n›n iflgale karfl› yo¤un bir direnifl göstermesi sonucu, buradan ayr›lmak zorunda kalm›flt›. Bu iflgalden hat›rlarda sadece, iki ABD askerinin cesedinin, Somalili direniflçiler taraf›ndan Mogadiflu sokaklar›nda sürüklenmesi kalm›flt›. ABD’nin buradan çekilmesi de zaten bu olay›n ard›ndan gündeme gelmiflti. Ancak bu yenilgi ABD emperyalizmini Somali’ye dönük hesaplar›ndan vazgeçirmemiflti, bu nedenle buradaki iç çat›flmalar› körüklemeye devam etti. Bu sefer emperyalistlerin “evdeki hesaplar› çarfl›ya uymam›flt›r.” ‹ç savaflta binlerce insan›n› kaybeden Somali’de ortaya ç›kan iktidar bofllu¤u, emperyalistlerin destekledi¤i Abdullahi Yusuf’un 2004 y›l›nda devlet baflkanl›¤›na seçilmesi ile giderilemedi. Ülkenin sadece küçük bir bölümünde hakimiyeti olan Abdullah Yusufi önderli¤indeki Somali hükümetinin çekirde¤ini, halk›n büyük bir kesiminin nefretini kazanm›fl olan savafl a¤alar› veya kabile reisleri oluflturuyordu. Kendi ülkesinde hiçbir zaman meflru görülmeyen
bu hükümet sadece emperyalistler ve onlar›n kurumu olan BM taraf›ndan tan›n›yordu. Somali içinde ciddi bir varl›k gösteremeyen ABD destekli bu hükümete karfl› 11 ‹slâmi örgütün “Düzen ve adalet getirme” iddias›yla kurdu¤u ‹slâmc› Mahkemeler Birli¤i (‹MB) 2006 Haziran›’nda baflkent Mogadiflu’yu ele geçirince ülkenin büyük bölümünde kontrolü sa¤lam›fl, iktidar bofllu¤unu doldurmufl oldu. Ve akabinde de savafl a¤alar›ndan oluflan, CIA taraf›ndan finanse edilen ve yönlendirilen hükümete karfl› oldu¤unu aç›kça ilan etti. Sorun tam da burada, emperyalistler özellikle ABD aç›s›ndan 盤›r›ndan ç›km›fl oldu. Bir anda Mogadiflu’daki ‹BM iktidar› uluslararas› hukuka göre yasa d›fl› kabul edildi. Etiyopya’ya s›¤›nm›fl ABD destekli, iflbirlikçi hükümet resmi Somali hükümeti olarak kabul edilmeye devam edildi. Ayn› dönemde, ABD -Komando- Kuzey Afrika Orta Bölge flefi General John Abizaid 20 Haziran’da Etiyopya’n›n baflkenti Addis Abeba’ya bir ziyaret gerçeklefltirdi. Etiyopya bu tarihten itibaren Somali’ye binlerce asker göndermeye bafllad›. Bu askerler a¤›rl›kl› olarak Baidoa’da konuflland›r›ld›lar. Etiyopya uzun zamandan beri ABD’nin bölgedeki bafll›ca müttefiklerinden biridir. 2002’den bu yana H›ristiyan politikac›lar›n otoriter idaresindeki, nüfusunun yar›s› Müslüman olan bu ülke, “Terörle Mücadele” kapsam›nda ABD’den giderek daha güçlü
askeri destek almakta. Hatta Etiyopya Ordusu’nun, ABD askeri uzmanlar›nca e¤itildi¤i bilinmektedir. Etiyopya, ABD’den ald›¤› yeflil ›fl›kla, s›n›r güvenli¤ini bahane ederek Somali’ye sald›rman›n koflullar›n› yaratmaya bafllad›. Etiyopya’n›n H›ristiyan bir devlet olmas› bu çat›flmalar›n sürdürülmesinde etkili olsa da as›l neden kesinlikle bu de¤ildir. As›l neden bölgedeki ABD ç›karlar›n›n tehlikeye girmesidir. ‹ki ülke halklar› aras›ndaki dini farkl›l›k ise bu savafl› kolaylaflt›ran motivasyonlardan sadece birini oluflturmaktad›r. 9 Ekim 2006 tarihinde Somali’deki ‹slâmc› militanlar Etiyopya’ya karfl› cihad ilân etmifllerdir. 7 Aral›k 2006 tarihinde ise POM Güvenlik Konseyi Somali’ye Afrika ülkelerinin askerlerinden oluflacak bir iflgal gücünün gönderilmesini kabul eden, ABD ç›karlar›n› koruyan bir karar alm›flt›r. Bunun üzerine 23 Aral›k 2006 tarihinde ‹slâmc› militanlar kendileriyle birlikte yabanc› Müslüman savaflç›lara da cihad ça¤r›s›nda bulundular. 25 Aral›k 2006 tarihinde ise Etiyopya savafl uçaklar› Mogadiflu’daki uluslararas› havaalan› ve bir askeri havaalan›n› bombalad›. Etiyopya birlikleri ile ‹MB militanlar› aras›nda yaflanan yo¤un çat›flmalar ve can kay›plar›ndan sonra 28 Aral›k 2006 tarihi itibariyle Etiyopya birlikleri ile beraber sürgündeki hükümete ba¤l› güçler baflkent Mogadiflu’ya girmifl bulunmaktalar. Somali
genelinde görünen flimdilik ABD destekli hükümetin büyük oranda kontrolü ele geçirdi¤idir. ABD emperyalizminin BOP çevresinde düzenledi¤i bu yeni sald›r› dalgas› ile Büyük Ortado¤u’nun bat› s›n›r› olarak da kabul edilen Somali’deki ray›ndan ç›km›fl durum ABD emperyalizminin ç›karlar› do¤rultusunda flimdilik tekrar ray›na oturtulmufl görünmektedir. ABD iflgalinin yafland›¤› 1991’den bu yana Somali emekçileri ve mazlum halklar› k›r›ma u¤ram›flt›r. Ama bunlar›n ne emperyalistler için ne de onlar›n kuklalar› olan iflbirlikçi Somali egemenleri için hiçbir önemi yoktur. ABD ç›karlar› korundu¤u sürece o ülkede kaç bin çocu¤un açl›ktan, hastal›ktan, bak›ms›zl›ktan öldü¤ünün önemi yoktur. ‹flbirlikçiler için de emperyalistlerin masalar›ndan onlar›n pay›na düflen k›r›nt›lar geldi¤i sürece ülkenin içinde bulundu¤u sefaletin bir önemi yoktur. Somali’nin içinde bulundu¤u durumun ve Somali halk›n›n çekti¤i ac›lar›n sorumlusu ne ba¤l› olduklar› dinleridir ne de komflular› ile aralar›ndaki farkl›l›klar. Somali halk›n›n ac›lar›n›n as›l sorumlular› baflta ABD emperyalizmi olmak üzere emperyalistler ve onlar ile ç›kar birli¤i yapm›fl kaderlerini kendi halklar›na ba¤lamay›p, emperyalistlerin kaderlerine ba¤lanan iflbirlikçi egemenlerdir. Bunlara karfl› ç›k›lmadan ya da k›smen karfl› ç›k›larak Somali halk› ve emperyalist sald›rganl›ktan pay›n› alacak olan dünya halklar› ile
PART‹ZAN 61/fiubat-Mart 2007
7
8 dayan›flma çabas› hiçbir anlam ifade etmeyecektir. Somali’de yaflananlar bir kez daha göstermifltir ki, bugün dünya halklar› ve konumuz özgülünde Somali’nin gerçek kurtuluflu tutarl› bir anti-emperyalist mücadele hatt› oluflturularak gerçekleflecektir.
PART‹ZAN 61/fiubat-Mart 2007
Türk Hakim s›n›flar›n›n Kerkük sevdas›; Düfl ve gerçekler M‹T’in sekseninci kurulufl y›ldönümü vesilesiyle, M‹T Müsteflar› Emre Taner taraf›ndan yap›lan yaz›l› aç›klama ve ard›ndan geliflenler, yap›lan yorumlar, aç›klamalar, Türk hakim s›n›flar›n›n önümüzdeki sürece iliflkin kimi yönelimlerini ortaya sermesi aç›s›ndan dikkate de¤er bir ç›k›fl oldu. Bu aç›klama ve sonras›nda yap›lan kimi yorumlar yeni olmamakla beraber, içinden geçti¤imiz sürece bütünlüklü bakt›¤›m›zda, söylenenlerin “rutin” d›fl›nda oldu¤u belirtmek de yanl›fl olmayacakt›r. Bu aç›klamada söylenenler özetle, “bölgede rejim ve harita de¤ifliklikleri oldu¤u”, “ulus devlet anlay›fl›n›n tehdit alt›nda oldu¤u” ve Türkiye’nin bu “tehlikelere” karfl› haz›rl›kl› olmak için “bekle-gör” siyasetinden vazgeçerek, kendi ç›karlar›n› korumak için “aktif” bir flekilde harekete geçmesi gerekti¤idir. Nitekim bu aç›klamadan sonra, medya kurulufllar› baflta olmak üzere Türk hakim s›n›flar›n›n bütün kalemflörleri meseleyi tart›flmaya bafllad›lar. Ard›ndan bu “aktif” siyasetin nerede ve nas›l ola-
ca¤›, Baflbakan’dan ana muhalefet partisine kadar yap›lan aç›klamalarla iyice ayd›nland›. Sorun Irak Kürdistan› ve Kerkük’te yaflanan geliflmelerdi. Bu aç›klamalardan sonra oluflturulan sahte bir kamuoyu ile, mesele “milli bir dava” haline getirildi ve Meclis’te Sal› günü gizli oturum yap›lmas› karar› al›nd›. Bu nedenle son bir iki hafta içinde histeri derecesinde nükseden “Kerkük” sevdas›n›n ortaya ç›kmas›na vesile olan M‹T aç›klamas› daha bir önem tafl›maktad›r. Yaflananlar› bir bütün olarak emperyalizm, baflta ABD emperyalizmi olmak üzere dünyada ve Ortado¤u’da izledi¤i politikalar olarak de¤erlendirdi¤imizde görülecektir ki, yap›lan aç›klama ve ard›ndan oluflturulan “gündem” salt Türk hakim s›n›flar›n›n kendi s›n›fsal ç›karlar› olmaktan öte, emperyalist ç›karlar ve emperyalist ç›karlar do¤rultusunda izlenen sald›rganl›k politikas›yla eflgüdüm halindedir. Kendi ç›karlar›n›, emperyalizmin ç›karlar›n› ifade eden, varl›k koflulu bu olan Türk hakim s›n›flar›, emperyalistler taraf›ndan kendilerine biçilen misyonu aktif bir biçimde oynama hevesindedir. Böylelikle emperyalist ç›kar dalafl›ndan kendilerine düflecek bir pay kapma tatl› rüyalar›n› görmektedirler. Sorun Irak devletinin paylafl›lmas› ve bölgede emperyalistler aç›s›ndan uflak bir devlet olma misyonundan baflka bir anlam› olmayan TC devletinin, bu paylafl›m sonucunda kendi s›n›fsal ç›karlar›n›n korunmas›d›r. Bu ç›karlar›n korunmas› ise, kuflkusuz
ki emperyalist devletlere daha iyi hizmet etmekten geçmektedir. “Delikten süpürmek yerine kullanmak” olarak aç›klanan bu durum, nihayetinde gelinen aflamada, bölgedeki kimi geliflmelerle yeni bir rotaya girmifl görünüyor. M‹T aç›klamas› ve ard›ndan yaflanan geliflmelerden, yap›lan aç›klamalardan, ifade edilenlerin yeni olgular olmamas›ndan kast›m›z, öncelikle ABD emperyalist sald›rganl›¤› ve bunun politik ifadesi olarak BOP’un yeni olmamas› ile birebir ilintilidir. Türk hakim s›n›flar› sürecin en bafl›ndan beri BOP’a dahil olduklar›n› ifade etmekte ve her f›rsatta bu politika do¤rultusunda pratik çaba sergilemektedir. Türk hakim s›n›flar› ve onlar›n örgütlü gücü TC devleti yetkilileri her f›rsatta BOP’a sahip ç›kmakta ve bu ba¤lamda kendilerini ABD emperyalizminin “stratejik orta¤›” olarak tan›mlayarak, görev almakta, ‹srail ile birlikte bölgede öne ç›kmaktad›r. Yap›lan aç›klama böylesi bir sürecin parças› olmakla birlikte, onu rutin d›fl›na ç›karan sebep; önümüzdeki sürecin geçmiflin getirileri ile birlikte emperyalistler ve yerli gericiler aç›s›ndan birçok s›k›nt›ya gebe olmas›d›r. Bu s›k›nt›lar, emperyalist sald›rganl›¤›n askeri kayg›lar›ndan tutal›m, ekonomik sorunlara kadar genifl bir yelpazeye yay›lmas›yla birlikte ele al›nmal›d›r. Emperyalistler aras›nda giderek keskinleflen çeliflkiler ve bunun pratikteki yans›mas› olarak ortaya konulan politikalar, böl-
gede TC devletini de birebir etkilemektedir. M‹T aç›klamas› ve ard›ndan oluflturulan “gündem”e dair belirtilmesi gereken bir baflka nokta da; TC devletinin emperyalistler aras›nda yaflanan çeliflkilerin bölgede ortaya ç›kard›¤› durum ve oluflan koflullar›n ç›karlar›n› tehdit eder duruma gelmesi ve bunun önünü alabilmek ad› alt›nda, kamuoyunu ikna etmek amaçl› psikolojik bir manevra yapmas›d›r. Bu nedenle Türk hakim s›n›flar›, “milli ç›karlar›” ön plana ç›karmakta, milliyetçi söyleme a¤›rl›k vermekte ve “terör” tehdidinden dem vurmaktad›r. Özellikle y›llardan beridir yap›lagelen Kürt düflmanl›¤› ve terör tehdidi; bir de M‹T aç›klamas› ve ard›ndan gelen aç›klamalarla daha da art›r›lm›flt›r. Türk hakim s›n›flar›, Kerkük’te soydafllar›n›n oldu¤unu “hat›rlam›fl” ve onlara yönelik soyk›r›m yap›ld›¤› iddialar› ortal›¤› kar›flt›rm›flt›r. Kerkük’te bir Kürt tehdidinden bahsedilmeye bafllanm›fl, Kürtlerin buradaki Türkmenleri zorla göç ettirdikleri, Kerkük’ün demografik yap›s›n› de¤ifltirdikleri vb. propaganda edilmeye bafllanm›flt›r. Gerek M‹T aç›klamas› ve gerekse de daha sonra oluflturulan bu “gündem”i de¤erlendirmeye geçmeden önce, M‹T aç›klamas›na atfen de¤inilen “yaflanan sürecin mükemmel bir analizi” olarak yans›t›lan koflullara de¤inmekte fayda var. 11 Eylül sonras› ABD emperyalizminin tüm dünyada yank›lanan “terörizme karfl› savafl” 盤›rtkanl›¤› ilk ifade-
sini Afganistan’›n iflgalinde bulmufltur. Kuflkusuz ki bu sald›rganl›k 11 Eylül’ün bir getirisi de¤il, aksine 11 Eylül sald›r›lar›n›n yaratt›¤› bulan›k ortamdan ABD emperyalizminin kendi sald›rgan politikalar›n› yaflama geçirmek için uygun bir zemin olarak yararlanmas›n›n sonucudur. Zira bu durum Afganistan’dan sonra Irak’›n iflgal edilmesi ve çokça sözü edilen “Büyük Ortado¤u Projesi”nin tüm dünyaya ilan edilmesi ve dayat›lmas›yla ortaya ç›km›flt›r. Bu projenin temel amac› ABD emperyalizmi baflta olmak üzere onun müttefiklerinin dünya pazarlar›
litik-kültürel safsatayla temellenen ABD sald›rganl›¤›n›n as›l amac› dünya üzerindeki emperyalist hegemonyas›n› tart›fl›lmaz bir biçimde devam ettirmektedir. M‹T Müsteflar›n›n aç›klamas›nda öne ç›kan “ulus devlet anlay›fl› tehdit alt›nda” söylemi de esas olarak ABD emperyalist sald›rganl›¤›n›n giriflti¤i bu yeniden düzenleme hareketine dikkat çekmek içindir. Meselenin arka plan›nda yer alan küreselleflme, AB üyeli¤i vb. konular, Türk hakim s›n›flar› aç›s›ndan bir tehdit unsuru olarak alg›lanmamaktad›r. As›l ifade edilmek istenen ABD emperya-
üzerindeki hegemonyas›n› devam ettirmek için olas› emperyalist rakiplerinin geliflim dinamiklerini bask› alt›na alma politikalar›n› rahatça uygulama anlay›fl›yla dünya üzerinde gerekli “düzenlemeleri” yapma (iflgal, yönetim de¤ifliklikleri, sald›r›, ambargo, tehdit vb.) ve yine dünya halklar›n›n anti-emperyalist, anti-ABD’ci direnifline müdahale etme fleklinde aç›klanabilir. “Terörizme karfl› savafl”tan “medeniyetler çat›flmas›”na bir dizi ideolojik-po-
lizminin kendi ç›karlar› do¤rultusunda att›¤› ad›mlar ve bu ad›mlar sonucunda de¤iflen statükolar, pazarlar›n paylafl›m›d›r. Baflta ABD olmak üzere emperyalizme göbekten ba¤›ml› olan Türk hakim s›n›flar›, sözünü etti¤imiz bu gerçe¤i “ulus devlet tehlikede” demagojisi ile karartmak istemektedirler. Böylelikle emperyalizmin bu yöneliminde kendilerine düflen rolü oynaman›n ad›mlar›n› atmaya çal›flmakta, sürece entegre ol-
PART‹ZAN 61/fiubat-Mart 2007
9
PART‹ZAN 61/fiubat-Mart 2007
10 maya ve kamuoyunu buna haz›rlamaya, sürecin getirilerini görmek için buna göre uygun konumlan›fl› sa¤lamaya çal›flmaktad›rlar. M‹T Müsteflar›n›n yapt›¤› aç›klamalar ve ard›ndan yaflanan geliflmeler bu amac› gütmektedir. Kuflkusuz TC devleti emperyalizm karfl›s›nda yar›-sömürge yar›-feodal bir ülke olarak baflta ABD olmak üzere efendilerinin ç›karlar› do¤rultusunda hareket etmek zorundad›r. Eflyan›n tabiat› gere¤i bu böyledir. Ki, TC devleti bulundu¤u bölge ve tarihsel yap›lanmas› aç›s›ndan baflta ABD olmak üzere emperyalizm için önemli bir güçtür. Öncelikle TC devleti yeni bir düzenlemeye (temel olarak) gerek kalmayacak kadar “yap›land›r›lm›fl”, yani emperyalizmin güdümünde bir ülkedir. TC’nin emperyalistler aç›s›ndan bölgedeki “önemi” özellikle de “So¤uk Savafl” y›llar›nda daha da artm›flt›r. Emperyalistlerin Ortado¤u’ya dönük ya¤ma planlar›nda TC devletine biçilen rol daha bafl›ndan itibaren bir “Truva at›” rolü olmufltur. TC devletinden, özü karfl› devrimci bir rol olan bu rolün gere¤i olarak, bölge ülkelerinin içine s›zmas›, bu ülkeleri emperyalist ç›karlara hizmet eder pozisyona getirmesi beklenmifltir. Türk hakim s›n›flar›n›n temsilcisi olan gelmifl geçmifl tüm hükümetler ise, bu rolün hakk›n› lay›k›yla vermeye çal›flm›fllard›r. T›pk› bugün oldu¤u gibi. Ve en nihayetinde TC devleti kendisinin ABD’nin “stratejik orta¤›” oldu¤unu defalarca beyan etmekte, bu
amaçla “stratejik vizyon” belgelerini imzalamaktad›r. Bu Türk hakim s›n›flar› ABD emperyalizmi ile olan “ç›kar birli¤i”ni (?!) aç›k ve net olarak ortaya koymaktad›r. Ve yine Türkiye’nin bulundu¤u co¤rafyan›n ABD emperyalizminin andaki politikalar› aç›s›ndan, BOP’un hayata geçirilmesi aç›s›ndan önemli bir yer iflgal etmesi; de¤ifltirilmek/düzenlenmek istenen co¤rafyan›n, genel olarak ‹slam dinine mensup halklardan oluflmas›, TC devletinin “model ülke” olarak lanse edilmesini beraberinde getirmektedir. Bu noktalar TC devletinin ABD emperyalizmi aç›s›ndan “stratejik ortak” olmasa bile, iyi bir uflak olarak tafl›d›¤› önemi ortaya koymaktad›r. Nitekim “Yeni Irak Plan›” aç›kland›ktan sonra ABD D›fliflleri Bakan› C. Rice “bölgesel politikalar›m›zla do¤ru partnerlerimiz, bu hedefleri paylaflan müttefiklerimiz ‹srail ve Türkiye’dir” diyerek durumu özetlemektedir. Bir yandan “ulus devlet tehdit alt›nda” aç›klamalar› yap›l›rken, Irak’ta ABD emperyalizminin kendilerine PKK için yard›m etmedi¤i gerekçesiyle “aç›klama üstüne aç›klama” yapanlar›n, Rice’›n ifadesi ile ayn› hedefleri paylaflt›klar› unutulmamal›d›r. Nitekim tam da bu aç›klamaya paralel olarak TC D›fliflleri Bakan› Abdullah Gül de bütün dünyada tepki çeken “Yeni Irak Plan›” için “bu projenin baflar›l› olmas›n› ve Irak’a huzur getirmesini diliyorum” diyerek, Türk hakim s›n›flar›n›n Irak’ta ve Ortado¤u bölgesindeki, ABD politikalar›na tam anlam›yla
destek verdiklerini aç›klamaktan çekinmemifltir. Yine benzer bir örnek olmas› aç›s›ndan Abdullah Gül’ün Financial Times’ta ç›kan yaz›s› da bu konu çerçevesinde ifllenebilir. “Do¤u’nun sorunu içseldir, Bat›’yla olan bir çat›flma de¤il” bafll›kl› yaz›s›nda Gül, ilk bak›flta ABD’nin bölgeyi terk etti¤i ve Ortado¤u halklar›n›n kendi kaderlerini çizme durumunda olduklar› gibi bir izlenim verse de, burada verilmek istenen as›l mesaj, “çat›flmalar›n Do¤u ile Bat› aras›nda de¤il, Do¤u’nun kendi içinde oldu¤u” bafll›¤› alt›nda özellikle ABD emperyalizminin bölgedeki ya¤mac› emperyalist politikalar›n› gözard› etmek ve emperyalizmi aklamakt›r. Gül söz konusu yaz›s›nda diyor ki; “Afganistan ve Somali’den, Irak ve Lübnan’a kadar ülkelerin iç çat›flmalar›ndan dolay› y›k›ld›klar›n› görüyoruz. Mezhep çat›flmalar› neredeyse her gün yüzlerce masum insan›n can›na maloluyor… E¤er gittikçe güçlenen bu öz y›k›m e¤ilimi denetim alt›na al›nmazsa, bugünün nispeten s›n›rl› çat›flmalar› bölgede baflkalar›n› da içine çekecek muazzam bir kara delik yaratabilir.” Ard›ndan Irak’› örnek gösteren Gül “Irak’ta ac›lara yol açan halen sürmekte olan siyasi mücadeledir… Irakl› siyasi gruplar düzeni restore etmek yerine sonuna kadar savaflmaktan yana görünüyorlar” fleklinde konuflmas›na devam ediyor. ABD’nin bölgedeki varl›¤›na, direniflin neden ve sonuçlar›na yaz›s›nda tek kelime ile dahi de¤inmeyen Gül, asl›nda tüm dünyan›n
gözleri önünde cereyan eden bir tak›m geliflmeleri ve bunlar› yaratan nedenleri görmezden gelerek ABD’ye bir mesaj vermeye çal›flmaktad›r. Yaz›s›nda bölgede yaflanan tüm sorunlar›n kayna¤› olarak bölge halk›n› göstermeye cüret eden Gül, ABD’de neoconlar›n savundu¤u “Biz Irak’a yard›m için elimizden geleni yapt›k, 3 binden fazla ölü verdik. fiimdi s›ra Irakl›larda, bizim bu fedakarl›¤›m›za lay›k olduklar›n› göstermeleri gerekir” yaklafl›m›n› benimsedi¤ini aç›k etmifltir. ABD’ye karfl› bu jestiyle Gül asl›nda temsil etti¤i hükümet ad›na “beni destekle, benden vazgeçme” mesaj›n› vermeye çal›flmaktad›r. Hem ABD emperyalistlerinin sözcüleri, Türk hakim s›n›flar›n›n temsilcilerinin karfl›l›kl› olarak ortaya koyduklar› bu “övgü ve deste¤in” pratik karfl›l›¤› da yeterince görülmektedir. Öncelikle Afganistan iflgalinde görev alan TC devleti, sonras›nda Irak iflgalinde ilk seferinde becerememifl olsa da, ikinci seferinde tezkereyi ç›kartarak deste¤ini sunmufltur. Kald› ki Irak iflgalinde ‹ncirlik gibi üslerin kullan›m›na “izin vermek”, iflgale lojistik destek için tüm imkanlar› sa¤lamak, hava sahas›n› açmak vb. verilen deste¤in asker göndererek olmasa bile, fiili olarak verildi¤ini göstermektedir. Bunun d›fl›nda ABD emperyalizminin politikalar› do¤rultusunda, Türk hakim s›n›f temsilcilerinin bölgede oynad›klar› “ara bulucu” rol dikkate de¤erdir. ‹ran’a yap›lan ziyaretler, Kafkasya ile iliflkiler, Su-
riye ve Lübnan ile kurulan iliflkiler vb. bu minvalde de¤erlendirilmelidir. Yani bölgede ABD emperyalizminin politikalar›n›n baflar›s›n› sa¤lamak(!) En son Lübnan’a asker gönderilmesi de ABD emperyalizminin bölgedeki yönelimine ve politikalar›na uygun olarak yap›lm›flt›r. Bu noktadan bakt›¤›m›zda ise durumun M‹T Müsteflar›n›n belirtti¤i gibi “beklegör” fleklinde olmad›¤›n› söylemek mümkündür. TC devleti beklememifl, bugüne kadarki süre içinde emperyalist politikalar›n kendine yükledi¤i görevlerde üzerine düfleni yapm›flt›r/yapmaktad›r. O halde söylemeliyiz ki, M‹T Müsteflar› ve ard›ndan yap›lan aç›klamalarda. Kopart›lan Kuzey Irak ve Kerkük kakofonilerinde ifade edilenler daha “özel” bir duruma iflaret etmemektedir. Bugün M‹T Müsteflar› da dahil, TC devletinin yetkili a¤›zlar›ndan burjuva medyan›n yazarlar›na kadar genifl bir kesimde kopart›lan f›rt›nan›n as›l nedeni, Kerkük petrolleri ve Irak’›n kuzeyinde bir Kürt devletinin fiili olarak oluflmas›d›r. Kerkük petrolleri malum biçimde, Türk hakim s›n›flar›n›n ifltah›n› kabartmaktad›r. Ancak, bu petrol bölgesinde “söz sahibi” olamamas›n›n getirdi¤i bir h›rç›nl›kla sald›rganlaflmaktad›rlar. Az da olsa bir umut olarak Kerkük’te Türkmen kart›na oynamak istemektedirler. Osmanl›’dan, tarihsel geçmiflten söz etmekte ve Lozan’a gönderme yapmaktalar. Ancak Türk hakim s›n›flar›n›n tüm bu salyal› sald›rganl›klar›, efendileri
ABD emperyalistlerinin bölgedeki ç›karlar›na çarpmaktad›r. Öte yandan bölgede ABD emperyalistlerinin ç›karlar›na uygun olarak kulland›¤› Kürt afliretlerinin Kerkük petrolünden ABD hesab›na pay koparma olas›l›¤›n›n güçlü olmas›, bu bölgenin oluflan Kürt devletinin kontrolü alt›na girme ihtimalinin yüksek olmas› Türk hakim s›n›flar›n› daha da tahammülsüzlefltirmektedir. Bu durum, yani bölgede Kürt devletinin oluflumu ve bu devletin Kerkük petrolleri üzerinde ABD hesab›na söz sahibi olma ihtimali, TC devletinin sadece d›fl politika aç›s›ndan de¤il, iç politika aç›s›ndan da etkilenme ihtimalinin var olmas›, sald›rganl›¤›n boyutunu ve tehditlerin dozaj›n› da art›rmaktad›r. Bölgede ABD güdümünde de olsa bir Kürt devletinin oluflumu ve M‹T Müsteflar›n›n aç›klamas›n›n merkezinde olan “ulus devletin tehlike alt›nda” olmas› söylemi de esas olarak bu noktaya dayand›r›lmaktad›r. Devamla sürece daha aktif bir flekilde müdahil olma, “bekle-gör” siyasetinden vazgeçme söyleminin temel dayana¤›n› da iflte bu “tehlike” oluflturmaktad›r. “Tehlike” bafll› bafl›na bölgede bir Kürt devleti kurulmas› de¤ildir. Bununla birlikte Türk hakim s›n›flar›n› kayg›land›ran, bu devletin ABD güdümünde, Kerkük petrollerine sahip olmas› ve böylesi bir oluflumun uzun vadede kendi pazar›na (Türkiye Kürdistan›) ortak olma ihtimalinin varolmas›d›r. Ulus devletin tehlike alt›nda olmas›n›n
PART‹ZAN 61/fiubat-Mart 2007
11
PART‹ZAN 61/fiubat-Mart 2007
12 alt›nda yatan bu nedendir. Sorunlar›n karmafl›kl›¤› ve Türk hakim s›n›flar›n›n emperyalistler karfl›s›ndaki güçsüzlü¤ü beraberinde yine bildik propagandalar› piyasaya sürmelerini beraberinde getirmektedir. Bu en bilinen propagandalar milliyetçilik, Türkmenler üzerinden soydafll›k edebiyat› ve Kürt düflmanl›¤›d›r. Bu sald›rgan söylemin meflrulaflt›r›lmaya çal›fl›ld›¤› en önemli nokta ise, PKK’nin bölgedeki faaliyetleri ve TC devleti aç›s›ndan oluflturdu¤u askeri tehlikelerdir. Bundan kaynakl› TC devleti bir süredir “terör” demagojisi alt›nda yine “Kuzey Irak’a operasyon” 盤l›klar› atmaktad›r. Öncelikle belirtmek gerekir ki, Kuzey Irak’a “terör” tehdidi gerekçesiyle gerçeklefltirilecek bir s›n›r ötesi operasyonun baflar› flans›n›n ne kadar az oldu¤unu TC devleti de çok iyi bilmektedir. Bu her fleyden önce TSK’n›n daha önce yapt›¤› s›n›r ötesi operasyonlar›n deneyimleri ile sabittir. Üstelik bu kez alaca¤› karfl›l›k, kendisine karfl› gösterilen direnç öncekilerden çok daha fazla olacakt›r. Kuzey Irak’a askeri operasyon daha önce de defalarca denenmifl, ama bir sonuç al›namam›flt›r. Bu gerçek gün gibi ortadayken, TC devletinin as›l amac›n› gizlemekten de uzak bir durum arz etmektedir. TC devletinin Kürt Ulusal Hareketi üzerinden gizlemeye çal›flt›¤› as›l amaç bugün Kuzey Irak’ta yaflanan geliflmelerdir. ABD iflgali ile birlikte Irak Kürdistan›’nda fiili olarak oluflan Kürt
devleti, do¤rudan TC devletinin “k›rm›z› çizgilerinin” anlams›zlaflmas› anlam›na gelecektir. Türk hakim s›n›flar›n›n ›srarla “Irak devletinin toprak bütünlü¤ünden” yana olmalar› yönlü aç›klama yapmalar›n›n ard›nda bu neden yatmaktad›r. Üstelik vakti zaman›nda Türk hakim s›n›flar›, bölgede bir Kürt devleti oluflumunu “savafl sebebi” olarak aç›klam›fllard›. Ancak emperyalizme her aç›dan ba¤›ml› olan komprador burjuva ve toprak a¤alar›n›n bu “k›rm›z› çizgileri” efendileri ABD emperyalizminin bu ad›mlar› karfl›s›nda anlams›z bir propagandadan öteye bir anlam tafl›mamaya bafllad›. TC devleti bu geliflmelerden sonra “Kürt devleti olur ama Kerkük petrolleri hariç” biçiminde özetlenebilecek bir yaklafl›m sergiledi. Ancak son yaflanan geliflmeler, Kürt devletinin Kerkük petrolleri üzerinde ABD hesab›na denetim kurmas› ihtimalinin güçlü olmas›, 2007 y›l› sonunda yap›lacak Kerkük referandumunun Kürtlerin lehine sonuçlanacak olmas› gibi ihtimallerin güçlü bir olas›l›k olarak or-
taya ç›kmas›, Türk hakim s›n›flar›n› “bekle-gör” siyasetinden “aktif” bir siyaset izleme durumuna itmektedir. Yaflanan bu durum karfl›s›nda TC devletinin müdahale etme ya da kendi ifadeleriyle aktif siyaset izleme gerekçelerinden biri, Irak’ta ve özellikle de Kerkük’te yaflayan Türkmenler üzerinden bölgeye müdahale etmeye çal›flmaktad›r. TC devleti do¤rudan müdahale edemedi¤i süreci, en az›ndan yavafllatma çabas›ndad›r. Ki yak›n zamanda yap›lan “Kerkük 2007” konferans› Türkiye topraklar›nda yap›lm›fl, Türkmenlerin TC arac›l›¤›yla düzenledi¤i bu konferansa hiçbir Kürt temsilcisi kat›lmam›flt›r. Bu konferansta amaçlanan özetle, Kerkük referandumunun ertelenmesi ve TC devletinin yukar›da bahsini etti¤imiz ç›kar hesaplar›ndan dolay› bölgeye müdahil olma çabas›d›r. Meselenin bir yan›nda bölgede Kürt devletinin oluflumu, di¤er yan›nda bundan da önemli olan, bu devletin Kerkük petrolleri üzerinde ABD hesab›na denetim kur-
ma ihtimalinin bafl göstermesidir. TC devletinin “Kuzey Irak’a operasyon” 盤›rtkanl›¤› yapmas›n›n ard›nda yatan iflte bu nedendir. “Türkmenleri korumak”, “yang›na seyirci kalmamak”, “Kürt ulusal hareketini bitirmek”, “Terör odaklar›n› temizlemek” vs. söylemleri ise TC aç›s›ndan arzu edilen ancak, geçerlili¤i olmayan argümanlard›r. Bunun en iyi fark›nda olanlar yine Türk hakim s›n›flar›d›r. Aç›kt›r ki bugün böylesi bir askeri operasyon olas›l›¤›n›n nas›l ve ne düzeyde olabilece¤i de tart›flma konusudur. Bugün ABD’nin Irak bata¤›nda s›rt›n› sa¤lama alabildi¤i tek yer Irak Kürdistan›’d›r. Irak Kürtleri, ABD’nin bölgedeki politikalar›n› uygulamada önemli bir araç konumundad›rlar. Türk hakim s›n›flar›n›n bölgeye yönelik olas› bir askeri müdahalesi buray› da karmaflaya sürüklemekten öte bir anlam tafl›mayacakt›r. Tam da bu nedenle ABD, TC devletini çeflitli yöntemler ve söylemlerle oyalamaktad›r. Di¤er yandan TC devleti böylesi bir müdahaleyi, ABD’nin izni olmadan yapabilecek serbestlikten yoksundur. ABD’ye ra¤men böyle bir operasyon olas›l›¤› ABD’yi karfl›ya almak demektir ki, bu durum Türk hakim s›n›flar› aç›s›ndan “çarfl›ya pirinç almaya giderken, evdeki bulgurdan olmak” anlam›na gelir. Yani Türk hakim s›n›flar›n›n ezilen ulus olarak kendine tabi k›ld›¤› Türkiye Kürdistan›’n› da kaybetme tehlikesini do¤urur. Tam da bu noktada be-
lirtmek gerekir ki, ABD’nin bölgede uygulad›¤› politikalarda hareket noktas›, flu ya da bu devletin/halk›n ç›karlar› de¤il, kendi emperyalist ç›karlar›d›r. Yani bugün nas›l ki bölgede bir Kürt yönetiminin hakim hale gelmesi ABD ç›karlar› do¤rultusunda mümkün olmuflsa, yar›n ayn› ç›karlara feda edilmesi de mümkün olan bir durumdur. Bu Kuzey Irak’ta oluflan Kürt devleti için de geçerlidir, “stratejik müttefik” olan Türk devleti için de geçerlidir. Yani ABD’nin emperyalist ç›karlar›, TC’den bir toprak koparmay› ön görüyorsa, bunu gerçeklefltirmek isteyecektir. Tersi de geçerlidir. Bugün oluflan Kürt devleti, ABD emperyalistlerinin ç›karlar› do¤rultusunda bölge ülkelerine feda edilebilir. Bu gerçekli¤in fark›nda olan ve kendi bafl›na ba¤›ms›z bir biçimde hareket etmekten yoksun olan TC devleti, bugün bütün dikkatini Irak’a ve Irak Kürdistan›’na yo¤unlaflt›rarak, Baflbakan R. Tayyip Erdo¤an’›n deyimiyle AB’den daha öncelikli bir gündem olarak, yo¤unlaflm›fl bir durumda, ABD emperyalizminden bir destek ya da bir iflaret beklemektedir. Bu deste¤in ya da iflaretin karfl›l›¤›n›n ne olaca¤›, olas› bir ‹ran sald›r›s›nda görev al›p al›nmayaca¤› ya da tersi bir biçimde TC devletini, Irak batakl›¤›na çekerek, Kürt devletini daha da geniflletme politikas›n›n izlenip izlenmeyece¤ini zaman gösterecektir. ABD-‹ngiliz emperyalistleri her ne kadar Irak ve Afganistan’da önemli oranda
sorunlarla bo¤ufluyor olsalar da, bu durum onlar›n iflgalaskeri sald›rganl›k konusundaki politikalar›nda ›srar etmelerinde, herhangi bir de¤ifliklik yaratmam›flt›r. ABD emperyalizmi Irak’ta durumun kötüye gitti¤ini söylese de, Bush’un Yeni Irak Plan›’nda aç›klad›¤› gibi, “çözüm” olarak sunulan tek fley, “20 bin 500 asker gönderilmesi”, “direniflin bo¤ulmas›ndan” baflka bir fley de¤ildir. ‹ngiltere Baflbakan› Blair de ayn› kararl›l›¤› ortaya koymufltur. Meselenin özü, C. Rice’›n “Irak, onca Amerikan kay›plar›na ra¤men, yine de verimli bir yat›r›md›r” sözlerinde aç›kl›kla ortaya konmaktad›r. Di¤er yandan dünyada estirilen bu askeri sald›rganl›¤›n, iflgallerin, çat›flmalar›n getirdi¤i askeri ve ekonomik yükün, iflgalle ve/veya iflgallerle ortak edilebilecek devletlerle (örne¤in Türkiye gibi yar›-sömürge, yar›-feodal) paylafl›lmas›, emperyalist sald›rganlar aç›s›ndan geçerli bir politikad›r. Tam da burada TC devletinin ba¤l›l›¤›, sald›rganl›¤›, faflist ve militarist yap›s›yla, bölgede ‹srail’le birlikte emperyalistler aç›s›ndan tafl›d›¤› önem, bir ad›m öne ç›kmaktad›r. Bu bir ad›m öne ç›k›fl, TC devletinin BOP dahilinde daha fazla görev alarak, Kuzey Irak’a müdahale için kendine hareket alan› açmaya çal›flmas› anlam›na gelmektedir. Özellikle ‹ran sald›r›s›n›n tart›fl›ld›¤›, bunun zemininin güçlendirildi¤i bir dönemde, TC devletinin bu ileri ç›k›fl çabalar› dikkate de¤erdir. Kapal› kap›lar ard›n-
PART‹ZAN 61/fiubat-Mart 2007
13
PART‹ZAN 61/fiubat-Mart 2007
14 da, kulislerde yap›lan “pazarl›klar›n” ne oldu¤unu, TC devletinin bu “aktif” siyasetinin bir blöf mü içerdi¤ini, yoksa bir bedel karfl›l›¤›nda m› olaca¤›n› zaman gösterecektir. Ancak biz biliyoruz ki, Türk hakim s›n›flar› geçmiflte de bu tür “milli ç›k›fllar” yapm›fllard›r, “k›rm›z› çizgi”lerini ilan etmifllerdir, ancak istem ve arzular›, emperyalist ç›karlarla çak›flt›¤› oranda geri ad›m atmak zorunda kalm›fllard›r. Hem devletin karfl›-devrimci örgütlenme yap›s›nda önemli bir yer iflgal eden M‹T Müsteflar›n›n aç›klad›¤› bu “aktif” siyaset önerisi (ki bunun sald›rganl›k oldu¤u aç›kt›r) hem de TBMM’de yap›lan Irak konulu gizli görüflmede, bu durumun tart›fl›l›yor olmas›; bize Türk hakim s›n›flar›n›n önümüzdeki süreçte sald›rgan bir siyaset izleyece¤inin vermektedir. Bu siyasetin aktif olarak prati¤e dökülüp dökülmeyece¤i ise (Türkmenlerin korunmas›, PKK gerekçe gösterilerek Kuzey Irak’a müdahale edilmesi) ABD emperyalizminin alaca¤› tutuma ba¤l›d›r. ABD emperyalizminin flu anki ç›karlar›, TC’nin bölgeye bir askeri müdahalesini do¤ru bulmamaktad›r. Ancak yap›lacak görüflmeler, Türk hakim s›n›flar›n›n bölgede ABD ad›na daha üst ve sald›rgan bir politika izlemesi vb. karfl›l›¤›nda bir askeri müdahaleye yeflil ›fl›k yakabilece¤ini de görmek gerekmektedir. Yani Türk hakim s›n›flar›, efendilerine daha fazla hizmet ederek, gördükleri kara düfllerden kurtulma ve emperyalist ç›karlardan arta ka-
lanlar› “ulusal ç›karlar” ad› alt›nda, Türkmenler ad› alt›nda, “terörü” temizlemek ad› alt›nda kendi hesaplar›n› yaymak yönlü bir politika izleyebilirler. Bu olas›l›k vard›r. Bu olas›l›¤›n var oluflu, sadece “d›fl politikayla” ilgili de¤ildir. Türk hakim s›n›flar› ayn› zamanda “iç politikada” yaflad›klar› çeliflkileri, zorluklar› böylesi bir yönelimle aflmak isteyebilirler. Son zamanlarda, asl›nda uzun bir süredir ortada olan bir gerçek s›kl›kla dillendirilmektedir. “2007 zor bir y›l olacak!” Bu zorlu¤un temel nedeni emperyalistlerin tüm dünyada girdikleri ekonomik-politik-askeri sald›rganl›¤›n yaratt›¤› sorunlar ve bunun sonucu olarak yaflad›klar› t›kanmad›r. 2007 y›l› Türk hakim s›n›flar› aç›s›ndan zor bir y›l olacak derken; Türkiye ekonomisinin, TC devletinin, tüm varl›¤›yla emperyalist sermayeye ba¤›ml› olmas› ve bu ba¤›ml›l›¤›n getirdi¤i sürekli kriz üretme potansiyelinin var olmas›d›r. Bir de bu duruma Türk hakim s›n›flar› aras›ndaki klik dalafllar›n›n yüksek derecede seyredecek oluflu (Cumhurbaflkanl›¤› seçimi ve genel seçimler) eklenince meselenin önemi daha iyi anlafl›l›r. Tüm bu çeliflkilerin ve bu çeliflkilerin do¤urdu¤u çat›flmalar›n 2007 y›l›ndaki s›n›f mücadelesini etkilememesi kaç›n›lmazd›r. TC devletinin d›flta oldu¤u kadar içte de bu sürece haz›rland›¤›n› söylemek yanl›fl olmayacakt›r. Türk hakim s›n›flar›n›n “aktif” siyaset izlemesi gerekti¤i yönlü önerisinin alt›nda yatan bir önemli neden de budur. Nite-
kim tam da bu siyasete uygun olarak 2006 y›l› içinde devrimci ve komünist harekete karfl› giriflilen sald›r›lar, tutuklama ve gözalt› operasyonlar›, tasfiye etme çabalar› vs. bunun bir haz›rl›¤› olarak yorumlanabilir. Di¤er yandan TC devletinin d›flta izlemeyi hedefledi¤i sald›rganl›k, içte de bu sald›rganl›¤a paralel bir biçimde daha sald›rgan bir politika izleyece¤i anlam›na gelmektedir. Öte yandan s›n›f mücadelesinde dikkate al›nmas› gereken bir güç olan Kürt Ulusal Hareketi’nin son “Bar›fl Politikas›” ise, Türk hakim s›n›flar›n›n bu sald›rganl›k politikalar›na zemin haz›rlayan bir özellik arz etmektedir. “Kendi Kürdüyle bar›flan bir Türkiye, bölgede daha aktif bir rol oynar”, “Kuzey Irak’taki Kürtlerin hamisi olmak”, “Türk-Kürt ittifak› olmazsa, Kürt-fiii ittifak› olacak, bu ise felaket olur” vb. biçimde özetleyebilece¤imiz bu politikada amaçlanan Türk-Kürt uluslar›ndan Türkiye halk›n›n “bar›fl içinde bir arada yaflamas›” ise de, bu niyetle ifade edildi¤i söylense de objektif olarak, Türk hakim s›n›flar›n›n bölgedeki pay alma düfllerine hizmet etmektedir. Bizzat Kürt ulusal hareketi önderleri taraf›ndan dile getirilen, Türk ve Kürt’ün bar›flmas› ve bölgede aktif bir siyaset izlemesi gerekti¤i politik söylemi bu aktif siyasetin ne amaçla ve kime karfl› gerçeklefltirilece¤i sorusunun yan›ts›z kalmas›na yol açmaktad›r. Üstüne üstlük emperyalist ba¤›ml›l›k alt›ndaki ülkenin hakim s›n›flar›n›n emperyalist politika-
lardan ba¤›ms›z bir politika izleyemeyece¤i gerçe¤i orta yerde dururken, emperyalizm, devlet vb. kavramlar›n gerçek yüzlerini yads›yan bir politika daha bafltan sonuçsuz kalmaya mahkumdur. Nihayetinde TC devleti, Türk hakim s›n›flar›n›n Türk-Kürt uluslar›ndan ve çeflitli milliyetlerden Türkiye halk› üzerinde bir bask› ve yönetme ayg›t› olarak tüm “ihtiflam›yla” orta yerde durmaktad›r. Ve her prati¤i bu sald›rganl›¤›n ve ac›mas›zl›¤›n say›s›z prati¤i ile ispatlanmaktad›r. Bu gerçe¤i yok sayan bir de¤erlendirme, içi bofl ve sonuçsuz bir politika izlenmesine yol açar. Bir yandan bar›fl ça¤r›s› yap›l›r ama öte yandan tüm iflaretlerin TC devletinin bahar sürecinde Kuzey Irak’a operasyon yapaca¤›, bunun tüm haz›rl›klar›n›n görüldü¤ü vb. aç›klamalar yap›l›r. Bir yandan “ateflkes iyi gidiyor” denilir, di¤er yandan TC askeri operasyonlar›n› s›klaflt›r›r. Gerçek bar›fl, ancak ve ancak Kürt ulusunun kendi kaderini tayin hakk›n›n tan›nmas›yla sa¤lanabilir. Gerçek bar›fl ancak ve ancak Türk hakim s›n›flar›n›n, Türk-Kürt uluslar›ndan ve çeflitli milliyetlerden emekçi halk›m›z üzerinde bir bask› ve sömürü arac› olan TC devletinin ortadan kald›r›lmas› ve yeni bir demokratik cumhuriyetin kurulmas›yla sa¤lanabilir. Bölgede gerçek bar›fl hem emperyalist politikalar›n lanetlenmesi hem de bunlar›n uygulay›c›lar› olan devletlerin hakim s›n›flar›na karfl› aç›k ve net bir tutum tak›nan, politika izlenmesinden geçer.
Nihayetinde Ortado¤u bölgesinde varolan sorunlar, Ortado¤u halklar›n›n sorunlar›d›r ve bu sorunlar› çözecek olan da yine halklard›r. Emperyalistler ve her türden gericiler, bu sorunlar› a¤›rlaflt›rmaktan, kendi politik-askeri-ekonomik ç›karlar› için kullanmaktan çekinmemektedirler. Bu güçlere karfl› ilkesel bir durufl, ba¤›ms›z bir politika izlemek gereklidir, olmazsa olmazd›r. Sonuç olarak, ülkemizde giderek derinleflen s›n›fsal çeliflkiler ve kitlelerin sisteme karfl› öfkesinin egemenler aç›s›ndan oluflturdu¤u objektif tehlike yine sistem taraf›ndan flu veya bu biçimde hakim s›n›flar›n kendi politikalar›n› güçlendirmek için kullan›lmak istenecektir. Bu hem içteki geliflmeler hem de d›fltaki geliflmeler aç›s›ndan da böyledir. Türk hakim s›n›flar›n›n y›llardan beri izledikleri bu taktiksel politikan›n son örne¤ini daha 2005 Newroz’undan sonra yaflanan geliflmelerde, bayrak histerisinde, devrimci, demokrat ve yurtsever güçlere karfl› giriflilen linç giriflimlerinde fazlas›yla gördük. Bugünlerde de
M‹T müsteflar›n›n aç›klamas›ndan sonra ve hükümeti ve muhalefet partileriyle, medyas› ve bilimum güçleriyle tüm ülkede “Türkmenler”, “milli ç›karlar”, “terör” tehdidi ad› alt›nda “aktif siyaset izleme” yani yeni bir ›rkç›flovenist ve bu kez Kuzey Irak’a sald›r› da dahil olmak üzere, yeni bir sald›r› politikas› izlenmek ve bu halk nezdinde bu argümanlarla meflrulaflt›r›lmak isteniyor. D›flta bafllat›lan bu sald›rgan siyaset, içte de TC devletini daha sert ve aktif olmaya zorlayacakt›r. Ancak diyalekti¤in flaflmaz yasalar›na uygun olarak kitlelerde, sistemin bu sald›r›s›na karfl› harekete geçirilmeye örgütlenmeye uygun hale gelmektedir. Bu noktada esas sorun, bizlerin s›n›f mücadelesinin yükselen dalgas›na ne kadar haz›r oldu¤umuzdur. fiu halde MLM’lerin bugünkü görevleri, TC devletinin içte ve d›flta yükseltti¤i bu sald›rganca söylem ve prati¤i tüm ayr›nt›lar› ile kitlelere teflhir etmek ve faflizmin hevesini kursa¤›nda b›rakmak için örgütlenme çal›flmas›na h›z vermektir.
PART‹ZAN 61/fiubat-Mart 2007
15
16
Devlet katlediyor! “Sözde” soyk›r›m devam ediyor!
PART‹ZAN 61/fiubat-Mart 2007
Hrant Dink kimdir? sürdürür. TKP/ML saflar›nda
19 Ocak 2007 tarihinde Genel Yay›n Yönetmenli¤ini yapt›¤› Agos gazetesi önünde katledilen Hrant Dink; ülkemizde devlet eliyle ifllenen cinayetlerin son örne¤ini oluflturdu. Dink’in alçakça katledilmesi, hem Türkiye kamuoyunu hem de dünya kamuoyunu etkiledi. Kuflkusuz ki herkes ifllenen bu cinayete kendi cephesinden bakt› ve de¤erlendirdi. Hrant Dink’in ilerici ve demokrat bir muhalif olmas›, üstüne üstlük de Ermeni milliyetine mensup bir gazeteci olmas› bu tart›flmalar› daha da alevlendirdi.
19 Ocak 2007 tarihinde Genel Yay›n Yönetmenli¤ini yapt›¤› Agos gazetesi önünde katledilen Hrant Dink; ülkemizde devlet eliyle ifllenen cinayetlerin son örne¤ini oluflturdu. Dink’in alçakça katledilmesi, hem Türkiye kamuoyunu hem de dünya kamuoyunu etkiledi. Kuflkusuz ki herkes ifllenen bu cinayete kendi cephesinden bakt› ve de¤erlendirdi. Hrant Dink’in ilerici ve demokrat bir muhalif olmas›, üstüne üstlük de Ermeni milliyetine mensup bir gazeteci olmas›, bu tart›flmalar› daha da alevlendirdi. 15 Eylül 1954 y›l›nda Malatya’n›n Çavuflo¤lu Mahallesi’nde do¤an Hrant Dink, ‹stanbul Gedikpafla Yetimhanesi’nde büyür. Lise ö¤reniminden sonra ‹stanbul Üniversitesi Fen Fakültesi Zooloji Bölümü’ne devam eder. Bu y›llarda birkaç Ermeni arkadafl›yla TKP/ML saflar›nda örgütlenir ve devrimci faaliyet
örgütlenmesinin nedeni, esas olarak bu örgütlenmenin resmi ideolojiye bak›fl aç›s›, Kemalizm ve milli mesele hakk›ndaki tezleridir. Nitekim katledilmesinden önce, 23 Aral›k 2006 tarihinde ‹stanbul’da kat›ld›¤› bir sempozyumda, Türkiye solu içinde pek fazla ayd›n yetiflmedi¤ini savunarak, gençken içinde yer ald›¤› TKP/ML T‹KKO hareketi için, durumun tam tersi oldu¤unu belirtir. Belki de son kez kat›ld›¤› böyle bir etkinlikte yapt›¤› konuflmada Hrant Dink, siyasi hareketlerin “kimlik” sorununda s›n›fta kald›¤›n› belirterek, bu konuda en ileri durufl sergileyen TKP/ML’de faaliyet sürdürürken kendisinin de ayn› hataya düfltü¤ünün ekleyerek, flu örne¤i verir; “Bizler siyasi yaflam›m›zda mensubu oldu¤umuz az›nl›ktaki ulusumuza bir zarar gelmesin ve daha rahat çal›flabilelim diye Ermeni isimlerimizi Türkçe’ye çevirdik.” Hrant Dink’in geçmiflte
devrimci mücadele içinde yer almas›, az›nl›k bir milliyete mensup olmas›, onun faflist TC devleti taraf›ndan bir kat daha fazla iflkenceye maruz kalmas›n› beraberinde getirmiflti. Bu sadece onun için geçerli de¤ildi. Di¤er az›nl›k milliyetlere mensup devrimcilerde ayn› bask› ve iflkenceye maruz kald›. Bunlar biliniyor. Hrant Dink, s›rf devrimci faaliyet içinde yer almas›ndan dolay›, yakalan›rsa Ermeni cemaatiyle örgütünün iliflkilendirilmemesi için, Hrant olan ismini F›rat olarak de¤ifltirdi. 1980 sürecinde gözalt›na al›nmas› ve yaflad›klar›n›, 2000 y›l›nda Trabzon’da gerçeklefltirilen bir panelde yapt›¤› konuflmada anlat›r. Konuflmas›nda kendisine ve yan›nda bulunan özel olarak seçilmifl10-11 Ermeni kökenli devrimciye, tuvalet biçiminde hücrelerde iflkence yap›ld›¤›n› ve bu iflkencenin metodlar›ndan birinin de zorla “‹stiklal Marfl›” söyletmek oldu¤unu anlat›r. Onun bu ifadeleri, bu ülkede devrimci faaliyet içinde yer alanlar için, özellikle 12 Eylül sürecini yaflanlar için sürpriz de¤il. Hrant Dink son yaz›s›nda “ürkek bir güvercin” olarak tan›mlad›¤› ruh halini, “ama biliyorum ki, bu ülkede insanlar güvercinlere dokunmazlar” diyerek anlat›yordu. Bu onun iyimserli¤inin, olmas›n› istedi¤inin bir yans›mas›yd› belki de. Ama Hrant Dink yine biliyordu ki, bu ülkede “‹stiklal Marfl›”n› bile iflkence arac› olarak kullanan bir devlet var. Ve bu devlet son süreçte kendisi üzerinde bir hayli yo¤unlaflm›flt›. Bunu
son yaz›s›nda “art›k hedefteyim” diyerek dile getiriyordu. Böylesi bir gelenekten gelen ve düflüncelerinin flekillenmesinde bu gelene¤in yads›namaz katk›s› olan Hrant Dink daha sonra örgütlü mücadeleden ve devrimci faaliyetten uzaklafl›r. Ancak bu uzaklaflmaya ra¤men, ilerici ve demokrat duruflundan ve muhalif tavr›ndan vazgeçmemifl, ülkemiz demokrasi mücadelesinde mensup oldu¤u Ermeni halk›yla Türkiye halk› aras›nda “diyalog” gelifltirmeye çaba harcam›fl, ülkemizdeki hak ihlallerine, anti-demokratik uygulamalara karfl›, kendi cephesinden mücadele yürütmüfltür. Onun bu duruflu katledilmesinde önemli nedenlerden biriydi. Onun tutarl› bir ayd›n bir demokrat olarak ön plana ç›kmas›n›n bir nedeni de bu topraklar üzerinde Ermeni ulusuna karfl› Türk hakim s›n›flar› taraf›ndan Alman emperyalizminin politik ç›karlar› için gerçeklefltirilen soyk›r›m› dillendirmesiydi. Ancak tüm bu dillendirmeye ra¤men Dink “soyk›r›m” sorununu ön plana ç›karm›yordu. Bu olgunun gerek Türk hakim s›n›flar› gerek Ermeni hakim s›n›flar› ve gerekse de emperyalistler taraf›ndan politik ç›karlar için kullan›ld›¤›n›n fark›ndayd›. Bu nedenle soyk›r›m tart›flmas›ndan önce emperyalistler ve her iki ulusun hakim s›n›flar› taraf›ndan yarat›lan kin, düflmanl›k, ›rkç›l›k ve flovenizme karfl› demokrat bir tav›r sergiliyor, “çözümün” Türkler ve Ermeniler aras›nda diyalog gelifltirmekten geçti¤ini ileri sürü-
yordu. Tüm bu bar›flç›l düflüncesine ra¤men Dink’in Ermeni soyk›r›m› gerçe¤ini “siyasal bir konu olarak görmemesi, bir vicdan meselesi olarak görmesi” ve amac›n› “ac›lar›n tan›nmas›” olarak ifade etmesi dahi, onun TC faflizmi taraf›ndan hedef gösterilmesini ve ard›ndan da katledilmesini engelleyemedi. Ülkemizdeki devrim ve demokrasi mücadelesinin ancak ve ancak bedeller ödenerek, katledilerek verilece¤inin son örne¤ini teflkil etmesi aç›s›ndan Hrant Dink; çeflitli milliyetlerden Türkiye halk›n›n onurlu ve namuslu bir evlad› olarak, bu topraklarda demokrasi mücadelesini sürdürdü ve en sonu, ilerici ve muhalif duruflunun, resmi ideolojiden farkl› düflünmenin bedelini can›yla ödedi. Gazeteci kimli¤iyle, ülkemiz demokrasi mücadelesinde saf tutan Hrant Dink, kimilerine göre bilinçli olarak, kimilerine göre bilinçsiz de olsa daha önceden katledilen kimi gazeteci ve ayd›nlar ile bir de¤erlendirilmeye çal›fl›ld›. Onun U¤ur Mumcu, Çetin Emeç, Abdi ‹pekçi, Necip Hablemito¤lu vb. isimlerle benzer oldu¤u ileriye sürüldü. Bu yaklafl›m do¤ru de¤ildir. Bahsi edilen isimlerin büyük ço¤unlu¤unun resmi ideolojiyle, devlet gerçe¤iyle esasl› bir sorunu yoktur. Mutlaka bir örnek vermek gerekirse Hrant Dink,; Kürt ulusunun Ape Musa’s› (Musa Anter) ve katledilen di¤er devrimci ve yurtsever gazetecilerle benzerlik tafl›yordu. Hrant Dink’in ülkemiz
PART‹ZAN 61/fiubat-Mart 2007
17
18 demokrasi mücadelesinde her türlü hak gasp›na karfl› ilerici bir muhalif tav›r tak›nmas›, resmi ideolojiden farkl› düflünmesi, üstüne üstlük bir de Ermeni milliyetine mensup olmas›, onun baflta TC faflizminin resmi güçleri olmak üzere (kolluk güçleri, mülki idaresi, yarg›s› ve “ba¤›ms›z” medyas›) birçok kurumun ve kiflinin bask›s›na, tehditlerine maruz kalmas›n› getirdi.
PART‹ZAN 61/fiubat-Mart 2007
Hrant Dink’in katili kim? Hrant Dink’in katledilmesi ve ard›ndan yaflananlar, yap›lan tart›flmalar, i¤renç ve bir o kadar da iki yüzlüce yap›lan aç›klamalar, ülkemiz gerçekli¤ini, TC devletinin niteli¤ini ve bu devletin, iflçi s›n›f ve emekçi halk›m›za, hakim ulus milliyetçili¤iyle, ›rkç›-floven-dinci propagandalarla nas›l etkilendi¤ini, hem de oldukça çarp›c› ve ö¤retici bir biçimde bir kez daha gösterdi. Dink’in ilerici ve muhalif tavr› ve buna eklenen Ermeni az›nl›k milliyetine mensuplu¤u, onun TC faflizmi taraf›ndan hedef tahtas›na oturtulmas›na yol açt›. Hrant Dink’in katledilmesine kadar yaflanan olaylar zincirini, yay›nlad›¤› son yaz›s›nda aç›k ve net olarak görmekteyiz. Dink, bu yaz›s›nda ifade ettikleriyle, yazd›klar›yla adeta kendi katilinin kim oldu¤unu aç›k ve net olarak ortaya koymaktad›r. Onun son yaz›s›nda ifade etti¤i yaflanan geliflmelerden sonra ifllenen cinayetin, bir “örgüt” ifli mi yoksa, “bireysel” bir cinayet mi oldu¤u
tart›flmas› son tahlilde anlams›zlaflmaktad›r. Çünkü bilinmektedir ki, faflist TC devletinin, resmi ve sivil güçleriyle kendinden farkl› düflünenlere, muhalif ve ilerici durufl sergileyenlere, resmi ideolojisini sorgulayanlara, hakim s›n›flar›n de¤il, halk›n yan›nda saf tutanlara karfl› tahammülsüzlü¤ünü, katletme dahil, iflkence, gözalt›nda kay›p, tutuklamalar, hapishanelerde tecrit terörü ve linç uygulamalar› vb. pratiklerle engellemeye çal›flt›¤› bir s›r de¤il. 80 küsur y›ll›k TC tarihi resmi ideolojiyi sorgulayan, ›rkç›-floven ve dinci gericili¤e karfl› mücadele eden onlarca ayd›n, yüzlerce ilerici, binlerce devrimci ve komünistin katledilmesi tarihidir. Varl›¤› Türk, Kürt uluslar› ve az›nl›k milliyetlerden Türkiye halk›na düflmanl›k üzerinden yükselen, Türk hakim s›n›flar›n›n faflist terör ayg›t› TC devleti, bu niteli¤iyle kendisine b›rakal›m, alternatif bir politika, söylem gelifltirme, muhalif olanlara dahi tahammülsüz oldu¤unu her vesileyle, her prati¤iyle ispatlamaktad›r. Dink’in katledilmesine bu aç›dan bak›ld›¤›nda, teti¤i
çekenlerin “çete” mi oldu¤u, “bireysel” mi oldu¤u tart›flmas› anlams›zlaflmaktad›r. Anlams›zlaflmaktad›r, çünkü Hrant Dink katledilmeden önce devletin resmi güçleri taraf›ndan tehdit edilmifltir. Sabiha Gökçen ile ilgili yapt›¤› haberden sonra Genelkurmay Baflkanl›¤›’n›n yay›nlad›¤› bildiri ortadad›r. Aç›kça hedef gösterilmifltir. Bu bildiriden sonra kendisinin ‹stanbul Valili¤i’ne ça¤r›ld›¤›n› ve burada Vali Yard›mc›s›’n›n yan›nda bulunan iki kifli taraf›ndan tehdit edildi¤ini, yazd›¤› son yaz›s›nda ifade etmektedir. Nitekim ‹stanbul Valili¤i’nde kendisini tehdit etmek amac›yla konuflan kiflinin “sokaktaki adam anlamaz” ifadesi, katili göstermeye yetmektedir. Ancak süreç Valilik’te yaflanan bu tehditle bitmemifltir. Bu kez devreye “ba¤›ms›z” yarg› girmifl, Hrant Dink devletin sivil ve resmi faflist güçleri taraf›ndan alenen örgütlenen linç kampanyas›yla 301. maddeden “Türklü¤e hakaret etti¤i” gerekçesiyle yarg›lanm›fl ve ceza alm›flt›r. Tüm bu süreç boyunca, bugün katledilmesinden sonra timsah göz-
yafllar› döken burjuva-feodal medya taraf›ndan teflhir edilmifl ve bir Türk düflman› olarak kamuoyuna tan›t›lm›flt›r. Böylelikle devletin resmi ve sivil kolluk güçleriyle, “ba¤›ms›z” yarg›s› ve burjuva-feodal medyas› ile bilinçli bir flekilde canl› bir hedef haline getirilmifltir. Burada bir noktay› ifade etmek gerekmektedir. Hrant Dink’in katledilmesinden sonra, kimi çevreler bunun nedeninin 301. madde oldu¤unu ileri sürmüfltür. Bu söylem tam bir çarp›tmad›r. Bu söylemi ileriye sürenlerin de çok iyi bildi¤i gi-
da Türklü¤e hakaret olmad›¤›n›, çok aç›k bir biçimde, Hrant Dink’in muhalif tavr› oldu¤unu göstermektedir. Bu nedenle ç›kart›lan “yeni uyum yasalar›yla”, “AB üyeli¤i palavralar›yla, ülkemizde “demokratik devrimin” oldu¤unu iddia edenler Hrant Dink’in yerde yatan ölüsüne bir kez daha bakmal›d›rlar. Hrant Dink’in katledilmesinin arka yüzünde, “çete” ve “milliyetçi hassasiyet” arayanlar aynaya bakt›klar›nda kendi yüzlerini görmekte gecikmeyecektir. Bu yüz resmisivil kolluk güçleriyle, milli iradesiyle, genel kurmay›yla, yarg›s›yla, medyas›yla TC devletinin ta kendisidir. Bizzat TC devleti Hrant Dink’i hedef göstermifl ve onun katledilmesine ön ayak olmufltur. Bu gerçe¤i Hrant Dink katledilmeden önce yazd›¤› son yaz›s›nda aç›kça belirtmektedir. Katili bulmak isteyenler (!) bu yaz›ya bir kez daha bakmal›d›r.
Burjuva-feodal medya çarbi,Hrant Dink’in ceza almap›tmaya ve hedef göss›na yol açan yaz›da “Türklü¤e hakaret eden” ifadeler termeye devam ediyor bulunmamaktad›r. Ortada bilinçli, planl› bir çal›flma söz konusudur. Yani sorun 301. madde de¤ildir. Kendisinin her f›rsatta ›rkç›l›¤a, flovenizme karfl› oldu¤unu belirten birisi için “Türklü¤e hakaret etti” demek onu ›rkç›l›kla suçlamak demektir. Buna ra¤men Dink’e ceza verilmesi, meselenin 301. madde ya
Hrant Dink’in katledilmesinde faflist TC’ye birincil dereceden yard›mc› olan, daha do¤ru bir ifadeyle birincil dereceden rol oynayan burjuva-feodal medya, varl›k sebebi olan Türk hakim s›n›flar› ve onlar›n örgütlü terör ayg›t› olan TC devletinin bu katliam› çarp›tma çabas›nda da önemli bir rol oynad›.
Burjuva-feodal medya, daha Hrant Dink’in cenazesi yerde yatarken, bu cinayetin d›fl güçlerin (özellikle Ermenilerin) ifli oldu¤u, C‹A ve MOSSAD taraf›ndan ifllendi¤i, Ermeni soyk›r›m› iddialar›n› güçlendirece¤i vb. yönlü yay›nlar yapmaya bafllad›. Bu yay›nlarda yine bildik Ermeni düflmanl›¤› göze çarp›yordu. Hele ki Hrant Dink’in Ermeni bir Türk gazetecisi oldu¤u (!) ve cenazesinin Türk bayra¤›na sar›lmas› gerekti¤i, onun bunu hak etti¤i, inkar›n, ›rkç›l›¤›n ve flovenizmin, riyakarl›¤›n ve piflkinli¤in ad›na ne derseniz deyin zirvesi oldu. Bunda bile burjuva-feodal medya asimilasyonun, imha ve inkar›n savunusunu yapmaktan geri durmad›. Neymifl, Hrant Dink Ermeni kökenli bir Türk (!) gazeteciymifl. Oysa Hrant Dink’in bizzat kendisi bu tan›m› reddetti¤i için Urfa’da yarg›lanm›flt›. Kendisinin Ermeni milliyetine mensup bir Türk olmad›¤›n›, Ermeni milliyetine mensup bir Türkiyeli oldu¤unu, Türkiye vatandafl› oldu¤unu ifade etmifl ve bu yüzden yarg›lanm›flt›. Hrant Dink’in cenazesinin Türk bayra¤›na sar›lmas› önerisi ise gözü dönmüfl bir flovenizmin yans›mas›yd›. Biz hem katlederiz, hem de böyle sahipleniriz anlam›na geliyordu. Burjuva-feodal medyan›n bu çarp›tma ve yalan haberleri bunlarla s›n›rl› kalmam›fl, tam bir aymazl›k ve ikiyüzlülük örne¤i olarak, Hrant Dink’in cenazesine kat›lan onbinlerce insan› “Ermeni soyk›r›m› iddialar›na yan›t”, “AB’ye ders”, “teröre
PART‹ZAN 61/fiubat-Mart 2007
19
PART‹ZAN 61/fiubat-Mart 2007
20 yan›t”, “sa¤ duyunun sesi” gibi ifadelerler de¤erlendirmifl, bu kitlesel kat›l›m›n, Türk milletinin tüm dünyaya mesaj› oldu¤u ileriye sürülebilmifltir. Bu söylem, hükümetiyle, muhalefetiyle, medyas›yla tüm TC kat›nda adeta, “suçluluk” psikolojisi içinde, “piflkince” savunulabilmifltir. Birinci olarak cenazeye kat›l›m gösterenler, Türk hakim s›n›flar› ve onlar›n medyalar›n›n iddia ettikleri gibi “Ermeni soyk›r›m› iddialar›na yan›t olmak” ya da “AB’ye birlik ve beraberlik” dersi vermek için kat›lmam›fllard›. Hrant Dink’i sahiplenmek, yükselen ›rkç›, floven dalgaya ve bunu bilinçli olarak kullanan TC faflizmine karfl› “Hepimiz Ermeniyiz, Hepimiz Hrant Dink’iz” slogan› at›lm›flt›r. Yine katillerin, bizzat devlet oldu¤u, devlet taraf›ndan bu cinayetin ifllendi¤i tart›flma götürmeyecek bir biçimde, cenazeye kat›lan önemli bir kitlenin kafas›nda nettir. Bu “Katil devlet halka hesap verecek” slogan›nda yans›mas›n› buluyordu zaten. ‹kinci olarak, faflist TC devleti yetkilileri ve burjuvafeodal medyan›n, cenazede Türk milletinin sa¤ duyusunun gösterilmesi olarak yapt›¤› yay›nlar tam bir çarp›tmad›r. Bu zavall›lar›n, Türk milleti ile “Türk” halk›n› ayn›laflt›ran söylemleri nedensiz de¤ildir. Türk milletinin içine, Türk komprador burjuvazisi ve büyük toprak a¤alar› da girmektedir. Oysa ki Hrant Dink’i katledenler bu s›n›f›n örgütlü gücü olan TC devletidir. Hrant Dink’i sa-
hiplenenler ise yaln›zca Türk de¤il, Türklerle birlikte Kürt, Arap, Ermeni, Laz, Gürcü, Arnavut, Boflnak vb. k›sacas› tüm Türkiye halk›d›r. Türkiye halk›n›n ilericileri, devrimcileri, komünistleridir. Üçüncüsü, Türkiye halk›n›n ilericilerinin, devrimci ve komünistlerinin Hrant Dink’i sahiplenmesi, hükümeti ve muhalefetiyle burjuva-feodal yay›n organlar›yla TC devleti taraf›ndan tam bir ikiyüzlülük eflli¤inde sahiplenirken, bu kitlenin, her daim devletin resmi ve sivil faflist güçlerinin hedefinde oldu¤u sald›r›lara maruz kald›¤›, devletin sevdi¤i tabirle “iç düflman” oldu¤u nedense ifade edilmemifltir (!) Devlet, her daim sald›rd›¤›, bask› alt›na almaya çal›flt›¤›, y›ld›rmaya çal›flt›¤› Türkiye halk›n›n bu duyarl›, ilerci, devrimci ve komünist güçlerinin, bu kitlesel sahiplenmesini de kendi ç›karlar› için kullanmaktan geri durmam›flt›r. Dördüncü olarak, ortada aç›k bir gerçek vard›r. Türkiye, Kürt’üyle, Çerkez’iyle, Arap’›yla mazlum Türkiye halk›, geçmiflte Türk hakim s›n›flar› ve Kürt feodal a¤alar› (T. Kürdistan›’nda) taraf›ndan soyk›r›ma tabi tutulan Ermeni ulusunun ac›s›n› sahiplenmektedir. TC devleti kurulurken bu topraklar üzerinde Türk hakim s›n›flar› ve Kürt feodal beyleri, Alman emperyalizminin politikalar› do¤rultusunda Anadolu’yu H›ristiyan uluslardan “temizlemek” için ‹slami kimli¤i öne ç›karm›fllar, Türklü¤ü yani ›rkç›-floven düflünceyi yüceltmifller ve savafl önlemi ad› alt›nda, tehcir uygulamas›
gerekçesiyle Ermeniler baflta olmak üzere, Rum ve Süryanileri soyk›r›ma u¤ratm›fllard›r. Böylelikle bu uluslar ülkemizde az›nl›k birer milliyet ve inanç haline getirilmifllerdir. Türkiye halk› geçmiflte Türk hakim s›n›flar› taraf›ndan ifllenen bu insanl›k suçuna karfl› Ermeni kardefllerini sahiplenmifl, ezilen mazlum Ermeni halk›na yönelik, TC devleti destekli estirilen ›rkç›-floven politikalara karfl› bir durufl, bir tav›r sergilemifltir. Hakim s›n›flar›n burjuvafeodal medyas›n›n bir kesimini burada “anmadan” geçmemek gerek. Bu gazete ve yay›n kurulufllar›n›n, TV ve radyolar›n, Hrant Dink katledildikten sonra yapt›¤› yay›nlar, faflizmin en has ve kat›ks›z örneklerini oluflturuyordu. Hrant Dink’in katilinin “elle konulmufl” gibi bulunmas›ndan sonra at›lan “Ermeni’nin katili Ermeni” manfleti, Türk hakim s›n›flar›n›n, Türkiye halk› aras›nda yaratmak istedikleri, körüklemek istedikleri kin ve düflmanl›k tohumlar›n›, nas›l ve hangi zihniyetle gerçeklefltirdi¤inin tipik ve bariz örne¤ini oluflturmaktayd›. Çünkü tam da o, bu tür ›rkç› ve floven yay›nlarla, çarp›tma ve yalan haberlerle hedef tahtas›na oturtulmufltu. Yine ayn› gazete, Hrant Dink’in on binlerce insan taraf›ndan u¤urlanmas›na ve Türkiye ilerici halk›n›n “Hepimiz Ermeni’yiz” slogan›n› atmas›na itiraz ediyor, pankart açan ve bu içerikte döviz ve sloganlarla yürüyenleri vatan haini ilan ederek, “hepimiz Türk’üz”
manfleti atmakta bir beis görmüyordu. Y›llar›n hakim ulus milliyetçili¤i ile, ›rkç›-floven gericilikle zehirlenen beyinler, “Hepimiz Ermeni’yiz” slogan› karfl›s›nda ne yapaca¤›n› flafl›r›yor ve yine bildik ›rkç›-floven söyleme baflvuruyordu. Türk’ün Türk’e propagandas› (!) Beyinleri ›rkç›-floven düflüncelerle zehirlenmifl bu kesimler, mazlum Türkiye halk›n›n, yine ayn› derecede mazlum Ermeni halk›n› sahiplenmesi daha do¤ru bir ifade ile, Türkiye halk›n›n bir bilefleni olan Ermeni milliyetini sahiplenmesi, halk düflman› bu kesimleri alabildi¤ine rahats›z etmiflti. Hrant Dink’in cenazesinin Türkiye halk›n›n ilerici, demokrat, devrimci ve komünistlerinden oluflan hat›r› say›l›r bir kitle taraf›ndan sahiplenilmesine gösterilen tepkiler bununla s›n›rl› kalm›yordu elbet. MHP gibi kimli¤i, Türkiye halk› taraf›ndan, onun ilerici, ayd›n, devrimcileri, komünistleri taraf›ndan çok aç›k olarak bilinen faflist bir partinin baflkan›, bu sahiplenme karfl›s›nda “Hepimiz Mehmet’iz” deme çi¤li¤ine düflüyordu. Tüm bunlar gösteriyor ki Hrant Dink’in Türkiye’nin ilericileri, demokratlar›, devrimcileri ve komünistleri taraf›ndan sahiplenilmesi, ›rkç›l›¤a, flovenizme ve her türden gericili¤e karfl› oldukça aç›k ve net bir tav›r tak›n›lmas›, emperyalizmin ve Türk hakim s›n›flar›n›n hizmetinde olan bu halk düflman› kesimleri oldukça rahats›z etti. Devletin medyas›n›n bir kesimi savunma pozisyonunda kal›rken ve Hrant Dink’in
katledilmesinin gerçek faili olan devleti korumak için, meseleyi bildik yöntemlerle suland›rmaya, gizlemeye çal›fl›rken; bir kesimi de savunma psikolojisi içinde, en iyi savunma sald›r›d›r anlay›fl›yla hareket etti. Bu ›rkç› ve floven sald›r›ya yukar›da verdi¤imiz örneklere benzer bir biçimde, cenaze töreninden sonra, flu yorumlar›n yap›lmas›na tan›k olduk. “Bu kitle neden vatan için ölen (!) flehitlerimizin cenazesine gelmiyor?”, “Cenaze töreninde neden Türk bayra¤› yoktu?” Türkiye halk›n›n, “terörle mücadele” ad› alt›nda hakim s›n›flar›n politikalar› do¤rultusunda birbirine karfl› k›rd›r›lmas›na ortak olunmamas›, somutta mazlum Kürt halk›na karfl› yürütülen savafl›n onaylanmamas› ve bu durumu gösterir bir biçimde “flehit” cenazelerine böylesi bir kitlesellikle kat›l›nmamas› bu kesimleri oldukça rahats›z etti. Faflizmin uygulaya geldi¤i onca ›rkç›-floven söyleme ve politikaya ra¤men, çeflitli milliyetlerden oluflan Türkiye halk›n›n, hangi milliyetten olursa olsun birbirini sahiplenmesi, TC faflizmini,
bu kan içici vampirleri rahats›z ediyor. Ezilen mazlum Türkiye halk›n›n, bugün bileflenlerinden olan Ermeni milliyetine mensup bir evlad›n› sahiplenmesi karfl›s›nda, Türk hakim s›n›flar›n›n, Kürt ulusuna karfl› uygulad›klar›, imha, inkar ve asimilasyon politikalar›nda ve bunun en uç örne¤i olarak yürüttükleri savaflta, öldürülen “Mehmetçiklerin” sahiplenilmemesiyle k›yaslama gere¤i duyuyorlar. “Türk halk›, Kürt halk›na karfl› yürütülen savaflta, Türk hakim s›n›flar›n›n yan›nda neden saf tutmuyor?” diyorlar. Faflizmin tüm amac›, çeflitli milliyetlerden Türkiye halk›n›n birbirine düflürülmesi ve böylelikle, iktidarlar›n›n ilelebet devam ettirilmesidir. Türkiye halk›, çeflitli milliyetlerden oluflan bilefleniyle Türk hakim s›n›flar›n›n bu güne kadar ki uygulad›¤› politikalara karfl›, birbirine düflman olmad›. Kardefl kavgas› içine girmedi. Bu durum onlar› rahats›z ediyor. Halk düflman› yüzlerini bir kez daha ortaya koyuyor. Öte yandan yine ayn› çevreler, Hrant Dink’in cenazesinde “neden Türk bayra¤› yoktu?” diye feryat ediyor-
PART‹ZAN 61/fiubat-Mart 2007
21
PART‹ZAN 61/fiubat-Mart 2007
22 lar. Cenaze töreninde Türk bayra¤› olmamas› anlafl›l›rd›r. Bugün Türk bayra¤› olarak kullan›lan bayrak, Türk hakim s›n›flar›n›n faflist diktatörlü¤ünün bayra¤›d›r. Bu bayrak çeflitli milliyetlerden Türkiye halk›n›n kan›yla “k›rm›z›laflt›r›lm›flt›r.” Daha dün ilericileri, devrimcileri linç etmeye çal›flan kalabal›k güruhlar›n elinde “anl› flanl›” bu bayrak vard›! Da¤larda, flehirlerde katledilen, ilericilerin, devrimcilerin ve komünistlerin cenazeleri bafl›nda kendinden geçmifl ruh haliyle poz veren katil sürülerinin elinde bu bayrak vard›! Kürt gerillalar›n›n ve köylülerinin katledilmifl ve bununla da yetinilmemifl iflkence edilmifl, kula¤› kesilmifl, gözleri oyulmufl cenazelerinin bafl›nda foto¤raf çektirirken silahla birlikte kullan›lan en önemli materyallerden biri bu bayrakt›! ‹flte bu bayrak böyle “anl› ve flanl›” ve kuflkusuz ki kanl› bir bayrakt›r. Bu bayrak Türkiye halk›n›n de¤il, Türk hakim s›n›flar›n›n ve onun faflist diktatörlü¤ünün bayra¤›d›r. Ve yine oldukça “anlaml›” olan bir biçimde, Hrant Dink’i katleden katilin poster biçiminde haz›rlanm›fl resminin arkas›nda, bu “anl› ve flanl›” bayrak bulunmaktayd›! Bu bayrak çeflitli milliyetlerden Türkiye proletaryas›n›n ve halk›n›n bayra¤› de¤ildir. Onun denenmifl ve göndere çekilmifl bayra¤› bulunmaktad›r. Bu nedenle cenaze töreninde faflizmin bayra¤›n›n olmamas› oldukça do¤ald›r. Burjuva-feodal medyan›n Hrant Dink cenazesinden
sonra, çarp›tmalar› ve hedef göstermeleri bununla s›n›rl› de¤ildir elbet. Üstüne üstlük t›pk› Hrant Dink’in katledilmeden önce hedef gösterilmesine benzer bir biçimde, “sahibinin sesi” Hürriyet gazetesi, “Türkiye Türklerindir” logosuna uygun olarak hedef göstermeye devam etti. Hrant Dink’in cenaze töreninden sonra ç›kan 24.01.2007 tarihli Hürriyet nüshas›nda cenaze töreni haberinin tam ortas›nda, ayr› ve dikkat çekici bir kutu haber yap›larak, törene Partizan, DHP ve TKP/ML ad›na kat›ld›¤› ifade edilen bir kitlenin, kortejin en sonunda yer alarak “Katil devlet halka hesap verecek”, “Hepimiz Hrant’›z, Hepimiz Ermeni’yiz”, “Kahrolsun faflizm, yaflas›n mücadelemiz” sloganlar›n› att›¤›n› haber veriyordu. Böylelikle Hürriyet gazetesi ayn› Hrant Dink’in katledilmesi olay›nda gibi legal bir dergi olan Partizan ve yine legal bir platform olan DHP’yi bilinen adreslere hedef gösteriyordu. Hrant Dink’in katledilmesi sonras›nda gerek cenaze töreninde ve gerekse de burjuva-feodal bas›nla birlikte, kimi “solcu”, “ilerici” bas›nda da yo¤un bir biçimde “birarada yaflam› savunal›m”, “silaha fliddete hay›r” vb. içerikli kavramlar üzerinden bir propaganda estirilmeye çal›fl›ld›. ‹yi niyetli gibi görünen ancak oldukça “saçma” olan bu yaklafl›m, devlet gerçe¤inden, ülkemizdeki devletin, hakim s›n›flar›n bir bask› ve katletme arac› olarak kullan›ld›¤› gerçe¤inden bihaber yaklafl›m›n ürünüdür.
Hrant Dink’in bizzat kendisi “bar›flç›” bir insand›. Çokça kullan›lan ve kendi ifadesiyle “güvercindi.” Ancak görülüyor ki bu ülkede ne kadar “güvercin” olursan›z olan, o “güvercinleri” yaflatm›yorlar! Bu ülkede “güvercinleri” dahi katledebilen bir devlet gerçekli¤iyle karfl› karfl›ya olmay›, bu “silaha, fliddete hay›r” diye ba¤›ranlara hat›rlatmak gerekiyor. Ülkemizdeki, s›n›fsal, ulusal çeliflkiler keskindir ve bu keskinlik, ülkemiz hakim s›n›flar›n›n terör ayg›t› taraf›ndan “güvercin” olsan›z bile katledilmenize, bask› görmenize, tutuklanman›za, iflkence görmenize neden olabilir. Nitekim bugüne kadar ülkemizde olan budur ve ülkemizin yönetim biçimi kökten de¤iflmedi¤i, bir devrimle alt üst edilmedi¤i müddetçe olacak olan da budur. Ülkemizde tatl› su “solculu¤una” soyunmayanlar, gerçekten Hrant Dink gibi olanlar, “bir güvercin tedirginli¤inde” yaflayanlar bunu bir kez daha düflünmelidir. Bir kez daha düflünülmelidir; faflist TC devletinin üzerinde yükseldi¤i, üniter devlet yap›s›n›, Kemalizm ideolojisini, Kürt ulusu baflta olmaz üzere, az›nl›k milliyetler üzerinde uygulanan milli bask›, imha ve inkar, asimilasyon politikalar›n›. Bu politikalar devam etti¤i müddetçe (ki devam edecektir, çünkü TC devleti bunlar üzerine kuruludur) böylesine somut bir biçimde “bir arada yaflam› savunal›m” söylemi dilek ve temenniden öteye bir anlam tafl›maz. Türkiye halk›n›n, bu tür söylemlere ihtiyac› yoktur, çünkü Türkiye halk› yüz-
y›llardan beridir, bar›flç›l ve kardeflçe bir arada yaflamaktad›r. Bir arada yaflam› engellemeye çal›flan, çeflitli milliyetlerden Türkiye halk› de¤il, Türk hakim s›n›flar›d›r. Türk hakim s›n›flar›n›n ise bu tür “temennileri”, “dilek” ve “flikayetleri” dikkate almayacaklar›, yüzy›la yaklaflan faflist diktatörlük tarihleriyle fazlas›yla sabittir. Türkiye halk›n›n, Türk hakim s›n›flar›ndan ve onun faflist devlet ayg›t›ndan icazet dilenmeye ihtiyac› yoktur. Onun ihtiyac› olan fley, kendisine karfl› y›llardan beridir, Türk hakim s›n›flar› taraf›ndan yöneltilen bu ›rkç›-floven, gerici sald›r›lara karfl› mücadele etmektir. Bunun d›fl›nda bir söylem reformizmin söylemidir. Böylesi bir söylem çeflitli milliyetlerden Türkiye halk›n›n özgürlük, demokrasi ve devrim mücadelesine yarar de¤il, zarar getirir. Hrant Dink’in TC taraf›ndan hedef gösterilmesi ve ›rkç› floven güçlerce katledilmesi, komünistlerin y›llard›r savunduklar› “soyk›r›m gerçe¤i”ni de Türkiye’ye özellikle de Türkiye solunun gündemine tafl›d›. Hrant Dink’in
Ermeni kimli¤i nedeniyle, gerek cenaze töreni ve gerekse de ülkemizin birçok bölgesinde gerçeklefltirilen eylemlerin, yap›lan bas›n aç›klamalar›n›n, bu ülke topraklar›nda Alman emperyalistlerinin politik hesaplar›yla iflbirli¤i içinde Türk hakim s›n›flar›n›n soyk›r›ma tabi tuttu¤u Ermeni ulusuyla dayan›flma duygusunu yans›tmas› ve büyütmesi önemlidir. En genel anlam›yla Türkiye sol hareketi, “Ermeni Sorunu”na ilk kez bu kadar aç›k ve net bir flekilde temas etti. Ancak hiç kuflkusuz ki, bu temas yeterli de¤ildir. 5 bin y›ld›r bu ülke topraklar›nda yaflayan Ermeniler, yüzy›l bafl›nda, istikrarl› bir ulus özelli¤i tafl›rlarken, uygulanan soyk›r›m nedeniyle bugün az›nl›k bir milliyet durumuna düflürülmüfllerdir. Türkiye solunun, Hrant Dink vesilesiyle Ermeni soyk›r›m›na yönelik bu ilgisi önemlidir, ama yeterli de¤ildir. Bu ilgi daha ileriye götürülmeli ve yüzy›l bafl›nda Ormanl› Devleti çökerken ve TC devleti kurulurken, bu ülke topraklar›nda, Ermeni, Rum ve Süryanilere yönelik, Türk hakim s›n›flar›n›n soyk›r›m gerçeklefltirdi¤i gerçe¤iyle de
yüzleflilmesi gerekir. Türk hakim s›n›flar›n›n, çeflitli milliyetlerden Türkiye halk›na yönelik ›rkç›-floven politikalar›yla mücadele edilebilmesinin yolu, özellikle de bu soyk›r›m gerçe¤inden hareketle bu konuda, çeflitli milliyetlerden Türkiye proletaryas›n›n ve halk›n›n bilinçlendirilmesinden geçer. Geçmiflte yaflanan tarihsel haks›zl›klar› ele almak, hiç kuflkusuz ki ilk bak›flta, s›n›f mücadelesine, proletaryan›n ve emekçi halk›n devrim mücadelesine bir yarar sa¤lam›yor gibi görünebilir, ancak Türk hakim s›n›flar›n›n ve emperyalistlerin kendi politik ç›karlar› aç›s›ndan bu konuyu gündemde tutmalar›, ilericilerin, devrimcilerin ve komünistlerin bu konuda net bir tav›r tak›nmas›n› zorunlu k›lmaktad›r. Geçmiflte yaflanan ve ezilen mazlum halklar› ac›lara bo¤an bu tarihsel haks›zl›klar bugün örne¤in Türk hakim s›n›flar› taraf›ndan ›rkç›l›¤›n, flovenizmin ve milliyetçili¤in yeniden üretilmesi için kullan›lmaktad›r. Emperyalistler kendi politik ç›karlar›n› hayata geçirmek için, geçmiflte yaflanmas›nda pay sahibi olduklar› bu tarihsel haks›zl›klar› yeniden gündemlefltirmektedir. Geçmiflte ezilen mazlum halklara soyk›r›m uygulayanlar, bugün bu ac›lar üzerinden yeniden politik hesaplar yapmaktad›rlar. Gerek emperyalistlerin ve gerekse de Türk hakim s›n›flar›n›n bu politikalar›na karfl› çeflitli milliyetlerden Türkiye proletaryas›n› ve halk›n› bilinçlendirme, bu aç›dan bak›ld›¤›nda, ilericilerin, devrimcilerin ve komünistlerin
PART‹ZAN 61/fiubat-Mart 2007
23
24 önlerinde ertelenemez bir görev olarak durmaktad›r.
PART‹ZAN 61/fiubat-Mart 2007
Soyk›r›m suçunu iflleyen emperyalistler ve onlar›n uflaklar› Türk hakim s›n›flar›d›r! Hiç kuflkusuz ki, Hrant Dink’in katledilmesinde belirleyici rol oynayan, onun ilerici, muhalif ayd›n tavr›d›r. Öte yandan kendisinin Ermeni Soyk›r›m› konusundaki ifadeleri ve çal›flmalar› da TC faflizmi taraf›ndan hedefe konulmas›nda ve “katli vaciptir” ferman› ç›kar›lmas›nda rol oynam›flt›r. Hrant Dink’in ülkemizde 1915 y›l›nda (ve hatta 1914 y›l›nda) bafllayan olaylar› soyk›r›m olarak tan›mlamas› do¤ru bir yaklafl›m olmakla birlikte yeterli de¤ildir. Hrant Dink, bahsi edilen tarihsel süreçte yaflananlar› sadece Ermeni soyk›r›m› olarak tan›mlamakta ve çözüm yolu olarak da her iki halk›n diyalog gelifltirerek, var olan sorunlar› aflmas›n› sal›k vermekteydi. Birincisi; 1915 tarihinde bafllayan ve 1923’e kadar yaflananlar› sadece Ermeni Soyk›r›m› olarak adland›rmak do¤ru de¤ildir. Osmanl› devletinin y›k›l›fl› ve TC devletinin kuruluflu sürecinde yaflananlar Ermeni, Rum ve Süryanilere yönelik gerçeklefltirilen bir soyk›r›m politikas›n›n sonucudur. Bu tarihsel kesitte, Türk hakim s›n›flar› Alman emperyalizminin politik ç›karlar› do¤rultusunda, bir bütün olarak Küçük Asya topraklar›nda T. Kürdistan›’nda da Kürt feodal afliret reisleriyle birlikte,
H›ristiyan uluslara yönelik soyk›r›m uygulam›fllard›r. Soyk›r›m politikas›n›n arka plan›nda yatan, dönemin emperyalist ç›kar dalafllar› ve bu ç›kar dalafllar›n›n sonucunda, ‹ngiliz, Frans›z ve Rus emperyalistlerine karfl› Alman emperyalistlerinin politikalar›n›n karfl› karfl›ya gelmesidir. Bu nedenledir ki, Türk hakim s›n›flar› ‹ttihat ve Terakki Partisi arac›l›¤›yla, Küçük Asya topraklar›nda tek dil, tek ›rk ve tek din politikas›yla, soyk›r›m suçunu ifllemifller, “Do¤u Sorununu” halletmifllerdir. Soyk›r›m politikas› sonucunda bu topraklarda daha önceden istikrarl› bir ulus özelli¤ini gösteren Ermeniler ve Rumlar, az›nl›k milliyetler haline dönüfltürülmüfller, Süryaniler ise neredeyse yok edilen bir inanç halini alm›flt›r. ‹zlenen soyk›r›m politikas› sonucunda tahmini olarak 1.5 milyon Ermeni, 500 bin Süryani ve 750 bin Rum/Helen katledilmifltir. Rakamlar yaklafl›k olarak ifade edilmektedir. Ancak yüzy›l gibi bir insan ömrüne s›¤acak bir süreçte, bu uluslar›n ve inançlar›n bugün ülkemiz topraklar›nda yok denecek kadar az olmas› ortaya sonuç olarak bir tablo ç›karmaktad›r. ‹kincisi, tarihsel bir haks›zl›k olarak geçmiflte bu uluslara ve inançlara karfl› gerçeklefltirilen soyk›r›m›n, bugün halklar aras›nda sürdürülmesi istenen kin ve düflmanl›¤›, ›rkç› ve floven histeriye karfl› bir “koz” olarak kullan›lmas›na yönelik elefltirel tutum tak›nmak do¤rudur. Yine bu amaçla halklar
aras›nda diyalog önermek do¤ru bir yaklafl›md›r. Böylelikle soyk›r›m gibi tarihsel bir haks›zl›¤›n, hem Türk hakim s›n›flar›na, hem de Ermeni hakim s›n›flar›na (Ermeni Diasporas›) kullan›lmas›na, yaflanan bu ac›lar›n, bu s›n›flar taraf›ndan kendi politik ç›karlar› do¤rultusunda, yeniden üretilmesine izin verilmemifl olur. Üstelik, geçmiflte yaflanan bu tarihsel haks›zl›k da, emperyalist devletlerin, hiçbir suçu yokmufl gibi, bugün ikiyüzlüce ç›k›p, kendi politik ç›karlar› do¤rultusunda, soyk›r›m› tan›ma kararlar›na karfl›, onlar› lanetlemek gerekir. Emperyalistlerden ve Türk, Ermeni hakim s›n›flar›ndan çözüm beklemek büyük bir yan›lg›d›r. Her iki halk da ancak ve ancak emperyalistlere ve kendi hakim s›n›flar›na, onlar›n soyk›r›m gibi bir trajedi üzerinden kendi politik ç›karlar›n› yeniden üretmelerine karfl› durmal›d›r. Bu gerçeklefltirilebildi¤i ve s›n›fsal zeminde buluflulabildi¤i oranda geçmiflte yaflanan bu tarihsel haks›zl›k bir nebze olsun giderilebilecek ve en önemlisi de emperyalistlerin ve hakim s›n›flar›n kendi yaratt›klar› bu tabloyu kullanmalar›n›n önüne geçilerek, ezilen halklar›n bu sorun üzerinden, birbirlerine yönelik kin ve düflmanl›k üretmesi, ›rkç›l›¤›n ve flovenizmin kendini var etmesinin zemini ortadan kald›r›lacakt›r. Unutmamak gerekir ki, sorunun yarat›c›lar› olan, emperyalistler ve hakim s›n›flar, bu sorunu çözmeyecektir. Sorunun yarat›c›lar›, sorunu çözemezler, çözmek istemezler. Onlar›n
istedikleri, halklar aras›nda kardefllik de¤il, kin ve düflmanl›kt›r. Bugün Hrant Dink cinayetini lanetlemek, 1915’te bafllayan, TC’nin kurulufluna kadar devam ettirilen Ermeni, Rum ve Süryani soyk›r›m›n› lanetlemek, bu suçu iflleyen Türk hakim s›n›flar›na, emperyalistlere tav›r almaktan geçer. Unutmamak gerekir ki, 1915’teki soyk›r›m suçunu iflleyen Talat, Enver, Bahaettin fiakir, Dr. Naz›m vb. katillere sahip
Meclisi’nin ilk ald›¤› kararlardan birisi 8 May›s 1920 tarihli “tehcir” (soyk›r›m) suçundan tutuklu olanlar›n serbest b›rak›lmas›, affedilmesidir. Türk hakim s›n›flar›n›n bu af yasas› nedensiz de¤ildir. Çünkü Türk hakim s›n›flar›n›n devleti olan TC, bu soyk›r›mc› kadrolar taraf›ndan kurulmufltur. TC devletini kuran kadrolar aras›nda Osmanl› Devleti’nin ordusunda, milli iradesinde önemli görevler alm›fl ve bu anlam›yla soyk›r›m suçuna
ç›kan, üstelik bununla da yetinmeyip, Talat gibi bir katilin “an›s›na” Hürriyet-i Abide Tepesi’ne an›t diken, onu sayg›de¤er Türk büyü¤ü ilan edenler, Hrant Dink cinayetinden birinci dereceden sorumludurlar. Faflist TC devleti, tüm bu soyk›r›mc›, katliamc› tarihe, “flanl› tarihimiz” diyerek sahip ç›kmaktad›r. Devletin sahip ç›kt›¤› bu tarih soyk›r›mc› katillerin tarihidir. Türk hakim s›n›flar›n›n tarihidir. Bizim sahip ç›kt›¤›m›z tarih ise halk›n tarihidir. TC devlet daha kuruluflunun ilk günlerinde Büyük Millet
ifltirak etmifl kifliler vard›r. Onlar kendi tarihlerine sahip ç›kmakta ve geçmiflte, soyk›r›m yapmad›klar›n› “sözde” yalanlar›yla gizlemeye çal›flmaktad›rlar. Ama öte yandan da halklara karfl› kin ve düflmanl›k tohumlar›n› ekmekten, ›rkç›-floven düflüncelerini yaymaktan geri durmamaktad›rlar. Biz TC devletinin, Türk hakim s›n›flar›n›n bu tarihine sahip ç›km›yoruz. Bizim sahip ç›kt›¤›m›z tarih, emperyalist politikalar u¤runa, tek dil, tek ›rk ve tek din politikas› do¤rultusunda soyk›r›m uygulayan, dönemin Türk hakim s›n›fla-
r›n›n temsilcisi ‹ttihat ve Terakki Partisi yönetimi baflta olmak üzere Osmanl› Devleti’nin idari, mülki güçlerine karfl›, soyk›r›ma tabi tutulan Ermeni, Rum ve Süryanileri korumaya çal›flan, onlar› sahiplenen, saklayan ve bu suçu iflleyenleri lanetleyenlerin, ezilen emekçi halklar›n tarihidir. Osmanl› Devleti’nin son y›llar›nda iktidar› ele geçiren, Türk komprador burjuvazisi ve büyük toprak a¤alar›n›n siyasal alandaki temsilcisi ‹ttihat ve Terakki Partisi’nin Alman emperyalizminin Küçük Asya, Ortado¤u ve Kafkaslar’daki politik ç›karlar› do¤rultusunda üzerinde yaflad›¤›m›z topraklarda “milli iktisad” politikas› do¤rultusunda, tek dil, tek ›rk ve tek din yaratma, pan-Türkist ve pan‹slamist politikalar eflli¤inde Ermeni, Rum ve Süryanileri savafl önlemleri ad› alt›nda soyk›r›ma tabi tutmufltur. Anadolu’nun H›ristiyanlardan temizlenmesi ve Türk yurdu haline getirilmesi çabas›, TC’nin kuruluflundan sonra da devam ettirilmifltir. Bu amaçla çeflitli biçim ve içeriklerde ancak üzerinde ›rkç› ve floven politikalar olan birçok uygulama gerçeklefltirilmifltir. TC tarihi boyunca, mübadele, Varl›k Vergisi, 6-7 Eylül olaylar› en bilinen örneklerdir. Türkiye halk›, Türk hakim s›n›flar›n›n bu politikalar›na “milli” gerekçelerle (bugünlerde ulusal ç›kar deniliyor), dini gerekçelerle (gavur öldüren cennet gider) ortak edilmeye çal›fl›lm›flt›r. Türk, Kürt uluslar›ndan ve az›nl›k milliyetlerden Tür-
PART‹ZAN 61/fiubat-Mart 2007
25
PART‹ZAN 61/fiubat-Mart 2007
26 kiye halk›, Türk hakim s›n›flar›n›n, bu topraklar üzerinde/Türkiye Kürdistan›’nda, Kürt feodal afliretleri, toprak a¤alar› ile gerçeklefltirilen soyk›r›m suçunu lanetlemedi¤i ve soyk›r›m›n sorumlular› olan emperyalistleri ve Türk hakim s›n›flar›n›, tarih karfl›s›nda mahkum etmedi¤i müddetçe; emperyalistlerin ve onlar›n ufla¤› Türk hakim s›n›flar›n›n, iflçi s›n›f› ve emekçi halk›m›za maletmeye çal›fl›lan bu suçtan kurtulamaz. Onlar kendi iflledikleri insanl›k suçlar›n› emekçi halklar üzerine y›kmaya çal›fl›yor, somutumuzda ise Türk halk›n›n aln›na bu kara lekeyi sürmek istiyorlar. Baflta Türk halk› olmak üzere, çeflitli milliyetlerden oluflan emekçi halk›m›z, Türk hakim s›n›flar› ve emperyalistlerin bu politikalar›na karfl›, net ve berrak tav›r almas›n›n yolunun, soyk›r›m gerçe¤inin kabul edilmesinden geçti¤ini görmelidirler. Emperyalistler ve Türk hakim s›n›flar› taraf›ndan gerçeklefltirilen bu soyk›r›m gerçe¤i kabul edilmedikçe; Türk hakim s›n›flar› kendi suçlar›na Türkiye halk›n› ortak etmeye çal›flacak, emperyalistler de ifllenmesinde bizzat rol oynad›klar› bu soyk›r›m suçunu, bugünkü politikalar›n›n hayata geçirilmesi aç›s›ndan kullanacaklard›r. Her koflulda, Türk hakim s›n›flar› ve emperyalistler, uluslar› ve az›nl›k milliyetleri birbirine düflürme, ›rkç›l›¤› ve flovenizmi körükleme, uluslar› ve az›nl›klar› birbirine düflman etme politikalar›ndan vazgeçmeyeceklerdir. Çünkü gerek emperyalist-
ler ve gerekse de Türk hakim s›n›flar› s›n›fsal farkl›l›klar›, s›n›fsal çeliflkileri, kendi s›n›f ç›karlar› do¤rultusunda gizleyebilmek ya da kendi politikalar›n› güçlendirebilmek için “›rk farkl›l›klar›n›”, “etnik kökenleri”, “inançlar›” vb. ›rkç› floven propagandalar eflli¤inde, emperyalist politikalar ve hakim ulus milliyetçili¤i do¤rultusunda körüklemek, halk› bu temelde birbirine düflürmek isterler. Böylelikle halk› s›n›fsal zeminden uzaklaflt›rarak, bölparçala-yönet takti¤iyle politikalar›n hayata geçirmeye çal›fl›rlar. Burada özellikle esas görev, hakim ulus milliyetçili¤ine, flovenizmle beslenen ›rkç›-faflist milliyetçi politikaya maruz kalan Türk ulusundan iflçi ve emekçilere düflmektedir. Türk ulusundan iflçi ve emekçiler, Türk hakim s›n›flar›n›n emperyalist politikalar do¤rultusunda iflledikleri bu soyk›r›m suçunu lanetleyerek, kendilerinin bu suça ortak edilme çabalar›na (ve böylelikle de uluslar ve az›nl›k milliyetler aras›nda ayr›m yap›lmas›na, ›rkç›-floven kampanyalar eflli¤inde hakim ulus milliyetçili¤ine) karfl› tav›r almal›d›rlar. Türkiye’nin ilericileri, demokratlar›, devrimci ve komünistleri çeflitli milliyetlerden Türkiye halk›n› bu konuda bilinçlendirmekten bir an için vazgeçmemelidir. Unutmamak gerekir ki Ermeni, Rum ve Süryanilere karfl› ifllenen bu soyk›r›m suçunun sorumlular›, bir yanda dönemin emperyalist güçleri ve onlar›n yaflad›¤›m›z topraklar üzerindeki poli-
tik ç›kar çat›flmas› iken, di¤er yandan ise Alman emperyalizminin politik ç›karlar› do¤rultusundan hareket eden, Türk hakim s›n›flar› ve onlarla T. Kürdistan›’nda iflbirli¤i içinde bulunan Kürt feodal beyleri, toprak a¤alar›d›r. Türk ve Kürt uluslar›ndan, Çerkez, Arap, Boflnak, Arnavut vb. az›nl›k milliyetlerden Türkiye halk›, t›pk› bugün yap›lmaya çal›fl›ld›¤› gibi, flovenizm ve ‹slami gericilik ile beslenen ›rkç› faflist söylemler eflli¤inde “düflmanlarla iflbirli¤i yap›yorlar”, “iç düflmanlar” vb. gerekçelerle bu soyk›r›m suçuna ortak edilmeye çal›fl›lm›flt›r. Ki bu politikada k›smen baflar›l› olunmufl, Türk, Kürt uluslar› ve az›nl›k milliyetlerden Türkiye halk›, hakim s›n›flar›n Alman emperyalizminin politik ç›karlar› u¤runa “vatan, millet ve özellikle de din u¤runa” soyk›r›m suçuna, çeflitli biçimlerde ortak edilmeye çal›fl›lm›flt›r. Alman emperyalizminin politikalar› do¤rultusunda, Türk hakim s›n›flar›n›n, çeflitli milliyetlerden Türkiye halk›n› belli oranda bu soyk›r›m suçuna ortak edebilmesinin bir nedeni de, Ermeni ve Rum/Helen uluslar›n›n, Osmanl› devletinden ayr›larak, kendi ulus devletlerini kurma mücadelesinde izledikleri yanl›fl politikalard›r. Bu uluslar›n, ulusal mücadelelerine önderlik eden örgütlenmelerin izledikleri yanl›fl politikalar, emperyalist devletlerle girdikleri iliflkiler, (onlar›n ç›karlar› do¤rultusunda, ba¤›ms›zl›k kazanma çabalar›) arac›l›¤›yla ulusal ba¤›ms›z-
l›klar›n› kazanma yan›lg›s› içine düflmeleri ve en sonu ayn› Alman emperyalistlerinin güdümündeki Türk hakim s›n›flar›n›n, H›ristiyan dinine mensup Ermeni, Rum ve Süryanileri soyk›r›ma tabi tutmalar›na benzer bir biçimde, ‹slam dinine mensup Türk, Kürt ve di¤er az›nl›k milliyetlere mensup halk›, Rus, ‹ngiliz, ABD emperyalistlerinin deste¤inde “soyk›r›ma yan›t” gerekçesiyle katletmeleri gibi politikalar›, Türk hakim s›n›flar›n›n iflledikleri bu soyk›r›m suçunu günümüze kadar aymazca ve hatta kullan›lan söylemlerle yeniden üreterek savunmalar›n› beraberinde getirmifltir. Ezen ulus burjuvazisi ve toprak a¤alar›n›n, yani Türk hakim s›n›flar›n›n iflledi¤i bu soyk›r›m suçuna karfl›, ezilen uluslar›n burjuvazisinin önderli¤inde gerçeklefltirilen “intikam” sald›r›lar›n›n do¤urdu¤u sonuçlar, hem o süreçte, hem de günümüzde, bizzat bu soyk›r›m suçunun ifllenmesine vesile olan emperyalistler ve onlar›n güdümündeki, Türk hakim s›n›flar›yla, ezilen ulus burjuvazisi taraf›ndan, kendi politikalar›n›n yaflam bulmas› ve bunun için de halklar›n birbirine düflman edilmesi aç›s›ndan kullan›lm›flt›r/kullan›lmaktad›r. Gerek soyk›r›m ve gerekse de, bu suç nedeniyle gerçeklefltirilen “intikam” sald›r›lar›, iflçi ve emekçi halk›n ortak düflmanlar› olan, hakim s›n›flar ve emperyalistlere yönelmemeleri için, ustaca kullan›labilmifltir. Geçmiflte yaflanan bu tarihsel haks›zl›klar, bugün iflçi s›n›f› ve çeflitli milliyetlerden Türkiye hal-
k›n›n, ortak bir s›n›fsal zeminde hareket etmesinin önüne bir engel olarak ç›kart›lmaya çal›fl›lmakta; uluslararas› alanda da ezilen mazlum halklar›n somutta Türkiye halk› ve Ermeni halk›n›n birlikte hareket edebilmesinin önüne geçilmeye çal›fl›lmaktad›r. Hiç kuflkusuz ki Osmanl› Devleti’nin son y›llar›nda ve TC devletinin kuruluflu s›ras›nda, Ermeni ve Rum/Helen uluslar›n›n, ulusal hareketi, ezilen uluslar›n, hakim ulusun hakim s›n›flar›na karfl› mücadelesi olarak ilerici bir içerik tafl›r. Geçmiflte, ‹ttihat ve terakki Partisi, ard›ndan da, TC devletinde somutlanan Türk hakim s›n›flar›n›n lehine her türlü imtiyaz ve eflitsizli¤e karfl›, mücadele edilmesi gerekliydi. Örne¤in, bugün Kürt ulusal hareketinin, bu minvaldeki talepleri demokratik istemleri desteklenecek taleplerdir. Ancak, yine hiç kuflkusuz ki, o dönem ezilen uluslar olan Ermeni ve Rum burjuvazisinin ve küçük toprak a¤alar›n›n gerici ve milliyetçi amaçlar›n› da bilmek, bunlar›n fark›nda olmak ve reddetmek zorunludur. T›pk› bu-
günkü ezilen ba¤›ml› ulus olan Kürt burjuvazisinin ve küçük toprak a¤alar›n›n gerici ve milliyetçi amaçlar›yla mücadele etti¤imiz gibi. Osmanl› Devleti’nin ve ard›ndan ayn› zemin üzerinde kurulan TC devletinin sahibi Türk hakim s›n›flar›n›n lehine her türlü eflitsizli¤e ve imtiyaza karfl› nas›l mücadele edilmesi gerekliyse, ezilen uluslar›n burjuva ve toprak a¤alar›n›n milliyetçi emelleriyle de mücadele edilmelidir. Bu yap›lmad›¤› takdirde, baflka bir milliyetçilik, somutta ise Ermeni ve Rum milliyetçili¤ine düflülür. Günümüzde Osmanl› Devleti’nin ve ard›ndan kurulan TC devletinin izledi¤i soyk›r›m politikas› sonucunda ad› geçen Ermeni ve Rum uluslar›, Türkiye topraklar› üzerinde istikrarl› bir ulus olma özelli¤ini yitirmifller, az›nl›k milliyet durumuna düflürülmüfllerdir. Günümüzde istikrarl› bir ulus olarak varl›¤›n› sürdüren Kürt ulusunun, yürütmüfl oldu¤u mücadele, bu ifade ettiklerimizle birebir örtüflmektedir. Hakim ulus milliyetçili¤iyle mücadele ederken, ezilen ulus milliyetçili¤iyle de mücadele etmek
PART‹ZAN 61/fiubat-Mart 2007
27
PART‹ZAN 61/fiubat-Mart 2007
28 gerekir. Bu yap›lmazsa, Kürt iflçilerinin, emekçilerinin s›n›f bilinci, burjuva milliyetçili¤inin zehiri ile zehirlenir, s›n›f bilinci karart›l›r. Bu nedenle komünistler, Osmanl› Devleti’nin son y›llar› ve TC devletinin kurulufl y›llar›nda Ermeni, Rum ve Süryanilere karfl› Türk hakim s›n›flar›n›n (T. Kürdistan›’nda da Kürt feodal a¤alar›n›n) ifllemifl olduklar› soyk›r›m suçunu lanetlerken öte yandan, o dönem Ermeni ve Rum burjuvazisiyle, küçük toprak a¤alar›n›n, soyk›r›m› gerekçe göstererek, Türk, Kürt baflta olmak üzere di¤er az›nl›k milliyetlere yönelik gerçeklefltirdikleri “intikam” sald›r›lar›n› da lanetlemekteyiz. Ancak hiç kuflkusuz ki ezen ulus milliyetçili¤inin ve tart›fl›lan konuda soyk›r›m gibi, bilinçli ve planl› yap›lan bir politikayla, soyk›r›ma yan›t olarak, intikam amac› güden sald›r›lar bir ve ayn› derecede de¤erlendirilmemelidir. Bizler genel olarak ezilen uluslar›n, ulusal bask›lara, soyk›r›ma, zulme, ulusal imtiyazlara karfl› yönelmifl mücadelelerini kesinlikle destekleriz. Geçmiflte Rum, Ermeni uluslar›n›n, günümüzde ise Kürt ulusunun, ulusal hareketindeki genel demokratik içeri¤i destekleriz. Ancak öte yandan, geçmiflte Osmanl› Devleti’nin son y›llar›nda soyk›r›ma tabi tutulan ezilen uluslar›n, ulusal hareketinin önderli¤ini yapan burjuva ve toprak a¤alar›n›n, ezilen ulus milliyetçili¤ini güçlendiren söylemlerini reddediyoruz. Özellikle bu ezilen ulus burjuvazisi ve
küçük toprak a¤alar›n›n dönemin emperyalist güçleriyle girdikleri iliflkiler, ulusal ba¤›ms›zl›k taleplerini, bu emperyalist güçlere dayanarak gerçeklefltirme pratiklerini reddediyor, do¤ru bulmuyoruz. Günümüzde az›nl›k birer milliyet durumuna düflürülen bu uluslardan, iflçi ve emekçilerin bu az›nl›klar›n burjuvazisi (ve özellikle de yurtd›fl›ndaki Ermeni ve Rum burjuvazisi) taraf›ndan kendi s›n›fsal ç›karlar› do¤rultusunda kullan›lmas›na, flovenizmle beslenen ›rkç›-faflist ideolojiye karfl› da mücadele ederiz. S›n›f bilinçli proletarya, bu az›nl›k milliyetlerden iflçi ve emekçilerin, kendi burjuvazilerine karfl› s›n›f mücadelelerini, kendi mücadelesi olarak alg›lar, yürütür ve yönetir. I. Emperyalist Paylafl›m Savafl› ve ard›ndan yaflanan süreçte, emperyalist devletlerin, görünüflte siyasi bak›mdan ba¤›ms›z devletler kurma ad› alt›nda gerçekte ise kendilerine iktisadi, askeri vb. olarak ba¤›ml› devletler yaratma ve dünya üzerinde o günkü koflullarda emperyalist sömürü politikalar›n› hayata geçirmek için politikalar gelifltirdikleri gözden kaç›r›lmamal›d›r. Bu emperyalist güçler, ezilen mazlum uluslar› birbirine karfl› k›flk›rtm›fllar, ba¤›ms›z devletler kurma ad› alt›nda ezilen mazlum uluslar›, kendi politikalar›nda kullanm›fllard›r. Burada dikkat edilmesi gereken nokta, ezilen ba¤›ml› uluslar›n, her türlü imtiyaza, bask›ya karfl› verdikleri mücadelenin ilerici muhtevas›yla, bu mücadeleyi kullanan emperyalistlerin gerici istemlerinin birbiri-
ne kar›flt›r›lmamas›d›r. Özellikle ülkemizde Türk hakim s›n›flar›n›n, Kürt feodal a¤alar›yla birlikte gerçeklefltirdikleri soyk›r›m politikas›n›n, arka plan›nda da bu emperyalist güçlerin planlar›, politik ç›kar hesaplar› oldu¤u unutulmamal›d›r. Bugün kimi “sol”cular, soyk›r›ma gerekçe olarak(!) Ermeni ve Rumlar›n, Süryanilerin, ‹ngiliz, ABD ve Ruslarla iflbirli¤i yapmalar›n› göstermektedirler. Ezilen ba¤›ml› uluslar›n, her türlü imtiyaza, bask›lara, zulme karfl› mücadelelerinin ilerici yönüyle, bu mücadelenin, emperyalistler taraf›ndan kendi ç›karlar› do¤rultusunda kullan›lmas› birbirine kar›flt›r›lmamal›d›r. Öte yandan ayn› tarihsel kesitte, unutmamak gerekir ki, ezen ulus burjuvazisi ve büyük toprak a¤alar› olarak Türk hakim s›n›flar› da, Alman emperyalizmiyle tam bir iflbirli¤i içindeydiler. Denilebilir ki soyk›r›m politikas›, Alman emperyalistlerinin politik ç›karlar› do¤rultusunda, Türk hakim s›n›flar›n›n siyasal temsilcileri olan ‹ttihat ve Terakki flefleri taraf›ndan yürütülmüfltür. Türk hakim s›n›flar›n›n ve onlarla iflbirli¤i içindeki T. Kürdistan›’ndaki Kürt feodal a¤alar›n›n, bu soyk›r›m› gerçeklefltirmeleri ve izledikleri bu politikaya ‹slami gericili¤i de kullanarak, flovenist-›rkç› söylemlerle, Türk, Kürt ve di¤er az›nl›k uluslar›n burjuvazi ve toprak a¤alar› taraf›ndan karfl› karfl›ya getirilmeye, birbirlerine karfl› kullan›lmaya çal›fl›lm›flt›r. Bunda da maalesef baflar›l› olmufllard›r. Bu kullan›lma beraberinde,
Türk hakim s›n›flar›n›n, Kürt feodal beyleriyle iflbirli¤i içinde, bu uluslara karfl› soyk›r›m uygulamalar›n› beraberinde getirmifltir. Ezilen uluslar›n burjuvazileri ve küçük toprak a¤alar› da, görünürde kendi ba¤›ms›z devletlerini kurma ad› alt›nda gerçekte ise emperyalistlere ba¤›ml› devletler kurmak için, Türk, Kürt ve di¤er az›nl›k milliyetlere karfl› sald›r›larda bulunmufllard›r. Sonuçta hem Türk, Kürt, hem de Ermeni, Rum ve Süryaniler aras›nda, gerek emperyalist politikalar ve gerekse de kendi burjuvalar›n›n ve toprak a¤alar›n›n politikalar›n›, eylemlerini onaylamayan, bu pratiklere karfl› gelen ezilen emekçi halk da vard›r. Geçmiflte yaflanan soyk›r›m suçunun ifllenmesinde, TürkKürt uluslar›ndan ve Çerkez, Arap, Boflnak, Arnavut vd. az›nl›k milliyetlerden emekçi halk›n önemli bir bölümü, o dönem H›ristiyan uluslara uygulanan bu soyk›r›m politikas›n› onaylamam›fl, daha do¤ru bir ifadeyle, Türk hakim s›n›flar› soyk›r›m›, halk›n gözü önünde gerçeklefltirmek yerine “tehcir” ad› al-
t›nda, yerleflim yerlerinden uzakta yapma yolunu seçmifllerdir. Üstelik aç›klanan politika, soyk›r›m de¤il “geçici” bir süre göç ettirmedir. Savafl için zorunlu bir önlemdir! O dönem çeflitli milliyetlerden emekçi halk›n, yer yer soyk›r›m uygulanan bölgelerde, Ermenileri, Rumlar›, Süryanileri korudu¤u, saklad›¤› bilinmektedir. Bugün bizim sahiplendi¤imiz ve sahiplenmemiz gereken bu tav›rd›r. Türk hakim s›n›flar›n›n, Alman emperyalizminin politik ç›karlar› do¤rultusunda, Kürt feodal beyleriyle de iflbirli¤i yaparak Ermeni, Rum ve Süryanilere yönelik gerçeklefltirdikleri soyk›r›m› lanetlemek; Türk, Kürt uluslar›ndan ve Müslüman az›nl›k milliyetlerin önemli bir k›sm›n›n, ifllenen bu soyk›r›m prati¤ine karfl› gösterdikleri tavr› sahiplenmek. Bu durum yani soyk›r›m› lanetlemek, Türk, Kürt uluslar›ndan emekçi halka ve özellikle de Türk ulusundan olan iflçi ve emekçiler aç›s›ndan olmazsa olmazd›r. Çünkü bugün Hrant Dink’in cenaze töreninden sonra, Türk
hakim s›n›flar›n›n sözcülerinin yapt›klar› aç›klamalardan da rahatl›kla görülebilece¤i gibi, hakim ulus milliyetçili¤ine dayal›, ›rkç›-floven politikalar, faflist söylem tüm h›z›yla ve azg›nl›¤›yla sürdürülmektedir. Türk, Kürt uluslar›ndan ve az›nl›k milliyetlerden Türkiye halk› aras›nda kin ve düflmanl›k tohumlar› ekilmeye, ›rkç›-floven milliyetçilik tüm h›z›yla sürdürülmeye çal›fl›lmaktad›r. Hakim ulus milliyetçili¤ine dayal›, Türk flovenizmi her f›rsatta ve her araçla yeniden ve yeniden üretilmekte, ezilen Kürt ulusu ve az›nl›k milliyetler üzerinde, ulusal bask› politikas› azg›nca ve pervas›zca sürdürülmektedir. Türk, Kürt uluslar›ndan ve az›nl›k milliyetlerden Türkiye proletaryas› ve emekçi halk›, emperyalist sermayenin güdümündeki, Türk komprador burjuvazisi ve büyük toprak a¤alar›n›n faflist diktatörlü¤ü olan TC devletinin “öz yaflam suyu” olan flovenizm üzerinden yürüttü¤ü ›rkç›-faflist ideolojik yap›lanmaya karfl› s›n›fsal temelli bir mücadeleyle, Yeni Demokratik bir Türkiye hedefiyle mücadele etmelidir. Gerçek bir bar›fl ve bir arada yaflama ancak ve ancak faflist TC devletinin ortadan kald›r›lmas› ile sa¤lanabilir. Karanl›¤› yaratan, karanl›¤› üreten bizatihi TC devletinin kendisidir. 17 yafl›nda bir katil yaratan, TC devletinin kendisidir. Karanl›¤›n gerçek kayna¤› ortadan kald›r›ld›¤› anda, Türkiye halk› ayd›nl›¤a kavuflacakt›r.
PART‹ZAN 61/fiubat-Mart 2007
29
30
PART‹ZAN 61/fiubat-Mart 2007
S‹REL‹ INGER, ANMORANAL‹ PARAGEM HRANT! SEVG‹L‹ ARKADAfi, UNUTULMAZ DOST HRANT!
Ben de sizlerden biriyim ey dostlar, ey insanlar! Kurtulamad›¤›m yoksullu¤umla, cans›z yere y›k›lan bedenimle, sizlerden kopamayan düfllerimle, ayr›lamayan yüre¤imle sizlerden biriyim. fiu an arkadan kalleflçe kurflunlanm›fl olmasayd›m aran›zda, yan›n›zda olacakt›m; ya bir ekmek kuyru¤unda ya gazete al›rken ya da otobüs beklerken. Ürkütmeden, dokunup bir çift söz söyleseydiniz, kendinizden biri oldu¤umu görecektiniz. Yani bir Kürt, bir Rum, bir Türk ya da ad›n› bile duymad›¤›n›z Yezidi, Keldani, Asurî olacakt›m.
Yere düflen bedenin kadar delik ayakkab›lar›n tak›ld› her TV izleyicisinin gözüne. Seni tan›mayan, yüzünü bile görmeyen milyonlara, en yal›n ve sade halinle seni tan›tan “kimli¤in” oldu delik ayakkab›lar›n. Herkes kendine ait olan bir parça gördü saatlerce yerde yatan kanl› cans›z bedeninde ve delik ayakkab›lar›nda. Yaflam›nda tan›mayan, düflüncelerini ve kimli¤ini bilmeyen milyonlara seni bundan daha iyi tan›tan baflka ne olabilirdi ki? Onlara aç›kça “Ben de sizlerden biriyim ey dostlar, ey insanlar! Kurtulamad›¤›m yoksullu¤umla, cans›z yere y›k›lan bedenimle, sizlerden kopamayan düfllerimle, ayr›lamayan yüre¤imle sizlerden biriyim. fiu an arkadan kalleflçe kurflunlanm›fl olmasayd›m aran›zda, yan›n›zda olacakt›m; ya bir ekmek kuyru¤unda ya gazete al›rken ya da otobüs beklerken. Ürkütmeden, dokunup bir çift söz söyleseydiniz, kendinizden biri oldu¤umu görecektiniz. Yani bir Kürt, bir Rum, bir
Türk ya da ad›n› bile duymad›¤›n›z Yezidi, Keldani, Asurî olacakt›m. Yani sizden biri, yani öteki olmayan biri oldu¤umu görecek ve bir çift zeytin karas› gözlerimin alt›nda eksik olmayan gülüflümü görecektiniz. Memleketimi sorsayd›n›z, sizler kadar Malatyal›, sizler kadar Anadolulu, sizler kadar bu topraklar›n çocu¤u oldu¤umu görecektiniz. Ad›m› sorup kim oldu¤umu ö¤renmek isteseydiniz ya da izleme f›rsat› bulup farkl› milliyetlerden halk›n kardefl sofras›ndaki konuflmalar›mdan birini dinlemifl olsayd›n›z ya da yazd›¤›m makalelerden birini okumaya f›rsat bulsayd›n›z anlayacakt›n›z ki kirletilmifl dilinizle, yani ›rkç› Kemalist ideolojinin argümanlar›yla ‘bir öteki’ yani ayakkab›lar› delik bir Ermeni oldu¤umu görecektiniz. Yani Hrant, yani bir gazeteci, bir ayd›n, bir yazar oldu¤umu anlayacakt›n›z.” Dünyan›n dört bir köflesindeki “ötekiler” gibi yaflad›k, yani suskun, içine kapanm›fl, sus-
31 halklara. Misafirperverli¤imiz hiç eksik olmad› kirve kucaklaflmalar›nda. Her zaman çal›flkan ve yarat›c› bir halk olduk, kardefl halklar›n yaz›l› tarih sayfalar›nda. K›y›mlara u¤ray›p sürgünlere yollan›rken hüzün dolu oldu ma¤rur flark›lar›m›z. ‹lk tiyatroyu, ilk operay› sahneye koyan, ilk direnifl manifestosunu ANADOLU topraklar›nda kendi diline çeviren biz olsak da cellât niflangâhlar›nda ilk parçalanan bizim bedenlerimiz oldu, bir hayvan gibi nallan›rken ayaklar›m›z, sürgüne yollan›rken suçsuz ana ve bac›lar›m›z, yine suçlu biz olduk faflist Ke-
Ac› bir yenilgi ve vahfli bir katliamla sonuçlansa da direnifl selâm oldu Kafkaslar›n en yi¤it proleter önderlerinden ISTEPAN fiAHUMYAN’a (3). Ve asla affedilmedi ad›na tehcir denilen k›y›m. Zorbalar›n yapt›klar›na yeni bir ad konuldu, soy k›r›m›n di¤er ad› oldu ”JENOS‹D”. Sonra kaderimize Diaspora yaz›ld›. Kaybolan halk›m›z›n ard›ndan geride kalan her bir k›l›ç art›¤› Ermeni’nin di¤er bir ad› oldu sürgün. Anadolu topraklar›nda silinen tarihimizle birlikte sürgün kap›lar› oldu her bir yaflam mekân›m›z. Ad›n› bile duymad›¤›m›z el kap›lar›na yaz›ld› k›y›m an›lar›m›z. Yarat›lan ve sahip olunan zenginliklerin el de¤ifltirme ihtiyac› ve istemi, ad›na kapitalizm denilen dünyan›n vahflî yasalar› ve kurallar› yaz›lmaya baflland› topraklar›m›za ve tarihimize.
Sevgili kardeflim, okul arkadafl›m Hrant
malistlerin ›rkç› tarih kitaplar›nda. Sonra kendimizi savunmaktan baflka hiçbir yolu kalmayanlar›n silâhl› birliklerini oluflturdu atalar›m›z. T›pk› özgürlü¤ü seven bütün halklar gibi bask› ve zulme karfl› savafl›p direnen partizan gruplar› kurdular, sonra ad›na fedaî dediler, gönüllü direnifl gruplar›n›n. Ve en gözüpeklerin adlar›n› verdiler fedaî gruplar›na. Oldu her bir grubun ad› SEROP A⁄PÜR, KEVORK ÇAVUfi, ANTRAN‹K PAfiA. Ve böyle bafllad› ilk direnifl gruplar› Van’da, Mufl’da, Sason’da, Bitlis’de, Bingöl’de.
TV kanallar›nda yaflam›na iliflkin eline tutuflturulmufl, k›sa biyografini sunarken gözleri makyaj f›rças›yla bilinmez renge bürünen kad›n spiker, neden senin bir Ermeni yetimhanesinde iki kardeflinle birlikte büyümek zorunda kald›¤›n› düflünmeden konufltu. Boyal› dudak uçlar›ndan akan al›fl›lm›fl birkaç rutin söz idi sadece senin için söylenen. Ya da henüz kendisini bile tan›maktan aciz, arkadan kurflun s›kacak kadar zavall› bir yarat›¤›n, senin katilin oldu¤unu söylerken, kurflun s›kt›¤› insan›n kendisi gibi yoksul bir aile çocu¤u oldu¤unu düflünmekten bile uzak bir hali vard›, on yedilik faflist yetmenin. Yaflam›nda gülen yüzünü bile görmeden dost sesini bile duymadan sana ancak
PART‹ZAN 61/fiubat-Mart 2007
turulup, sindirilmifl, dili da¤lanm›fl, kimli¤i küllendirilip gömülmek istenmifl, tarihi unutturulmaya çal›fl›lm›fl bir halk gibi yaflad›k. ‹smini dahi özgürce söyleme cesaretinden yoksun, yaflam türküsünü hayk›rmaktan korkan bir Ermeni, yani bir öteki, yani bir f›lle (1), yani bir gavur gibi suskun ve sessiz yaflad›k. Çifte bask› alt›nda korkutulup boyun e¤dirilmifl, kolu kanad› k›r›lm›fl, uçma cesaretini bile kaybetmifl bir güvercin tedirginli¤inde, ürkek bir ceylân gibi her an avlanma korkusu içinde yaflad›k, yani bir Ermeni gibi. Yani HRANT, yani ARMEN, yani NUBAR, yani MANUEL, yani HAYRABET gibi. ‹smimizden baflka her fleyimizle sizlerden biri yani RENÇBER, yani AG‹T, yani Ç‹YA, ROJ HELAT yani HAL‹L, yani MEHMET, yani ÜNAL, yani ORAL idik. Anadolu topraklar›n›n yerli halklar›ndan ve en eski uygarl›klar›n beflik sallayanlar›ndan bir halk›n çocuklar›yd›k. Katliamlar, k›y›mlar görmüfl, sürgünler yaflam›fl bir halk›n çocuklar›yd›k. Anadolu’nun her bir kar›fl topra¤›nda as›rlar boyu akan gül çeflmeler yapt›k, özlemleri gideren köprüler kurduk, tafltan hanlar, oymal› kervansaraylar diktik, say›s›z okullar, üzüm ve nar motifli kiliseler yapt›k, usta ellerle iflledik bak›r›, demiri, nazl› nazl› ördük pamu¤u, kilimi. Anadolu’nun her bir kar›fl topra¤›nda yetiflen da¤ çiçeklerinin ad›n› yazd›k tarihimize ve Spartak (2) ad›n› koyduk içimizdeki en gözü pek yi¤itlere. Zanaat› usta tad›nda ifllerken, iyilikten, güzellikten baflka zarar›m›z olmad› hiçbir kavime. Dost elimizi uzatt›k topraklar›m›z› vatan bellemek isteyen
PART‹ZAN 61/fiubat-Mart 2007
32 faflistler kurflun s›kar Hrant! Baflka hiçbir canl› sana kurflun s›kmaya k›yamazd› Hrant! Zulüm, yoksulluk düflünce al›n yaz›m›za, yetimhaneler olur s›¤›nak yerlerimiz. K›l›ç art›¤› kaç Anadolu Ermenisi çocu¤unun s›¤›nak yeri olmufltur Halep, ‹stanbul, Damaskos yetimhaneleri. Seni, beni ve bizleri insan k›lan, ilerici ve devrimci k›lan en güçlü neden de bu de¤il midir? Bizleri, insano¤lunun derin ve onurlu duygular›yla büyüten en direngen karfl› koyuflla bilinçlendiren, bileyen nedenler bunlar de¤il midir? Yani k›y›m, yani t›rnak uçlar›na, saç tellerine kadar hissedilen en derin en yaralay›c› en onur k›r›c› zulüm. Ve delik ayakkab›l› yokluk, bitmek bilmeyen yoksulluk, karl› günlerin ceketsiz çocukluk günleri. Bizlerle ayn› benzer ac›y› yaflam›fl bu katliam ve yoksulluk ac›s› de¤il mi 1915’in Ad›yaman do¤umlu Misak Manuflyan’›n› 1943 Paris direnifl sokaklar›nda ölümsüz k›lan, onu ünlü direniflçi yapan, direniflin en ön cephesinde faflist iflgale karfl› kurflun s›kt›ran. Yine bu yoksulluk ve k›y›m ac›s› de¤il mi ARMENAK’› Dersim ve Karakoçan k›rlar›nda gerillâ yapan. Bu ac› ve k›y›m de¤il mi Nubar’› Hollanda’n›n yoksul göçmen evlerinin direniflçi evlad› yapan ve yine bu güçlü toplumsal ve s›n›fsal nedenler de¤il mi her birimizi Kaypakkaya sevdal›s›, özgürlük tutkunu yapan? Bizleri yoksullu¤un ve k›y›m›n reddi üzerinde öfke seline, direnifl da¤›na dönüfltüren, bilincimize kaz›lan proletaryan›n kurtulufl manifestosu de¤il midir? Bu manifestoda sömürü ve zulüm, k›y›m ve sürgün yok. Bu manifestoda ›rkç›l›¤a, soy k›r›ma yer yok. Ve biz bundand›r ki herkesten fazla
sar›ld›k bu manifestoya ve sayg› duyduk onun ölümsüz amac›na, her fleyimizle yasa ve kurallar›na uymaya çal›flt›k. Gönül verdik ilkelerine, bafl koyduk program›na, özelefltirimiz oldu kavgam›z, elefltirimiz oldu yanl›fll›klar›m›z. Kardefllik duygular›m›zd› yetimhane ve okul s›ralar›ndan bugüne daimi olan. Çocukluk an›lar›m›z oldu kompozisyon sayfas›n›n her bir sat›r›na sinmifl yoksulluk, endifle, her an ensemizdeki zulüm. Okul bahçesindeki toprakla buluflan salk›m sö¤üt dallar› oldu yüre¤imizdeki dinmeyen ac›lar. Hep öyle ma¤rur ve a¤lamakl›. Patlam›fl lâstik topu içine s›k›flt›r›l›p oynanmaya çal›fl›lan k⤛t parçalar›nda kald›, özgürlük düflümüz ve bizlere ait olan tertemiz çocukluk duygular›m›z. Bizleri birbirine kardefl tad›nda yak›nlaflt›ran ve duygular›m›z› insanc›l k›lan atalar›m›zdan bize dek tafl›nan k›y›m ac›lar›yd›, onlar›n yoksulluk dolu hüznüydü yüre¤imizin çarp›nt›s›n› güçlendiren. Malatya’n›n, Diyarbekir’in, Bitlis’in, Siirt’in, Sason’un, Ad›yaman’›n, Hatay’›n, Sivas’›n, Gemerek’in, Zara’n›n, Hafik’in, Y›ld›zeli’nin, Gümüflhac›köy’ün, Amasya ve Sinop’un k›l›ç art›¤› geriye kalanlar›n çocuklar›yd›k. Ve ancak en iyi bizler anlayabilirdik k›y›mdan arta kalan k›r›lm›fl çocuk dünyam›z›n her bir karesinde ve her bir sat›r›nda yaz›l› olan insan sevgisini. Ve yine her an patlamaya haz›r öfke dolu duygular›. Bundand›r ki gözyafllar›m›z kalabal›ktan önce kar›fl›r birbirine. Gözlerimiz kan çana¤›nda kardefl olur. Öfke ve duygu seli olur, akan giden F›rat olur, Dicle olur, coflan Araks (4) olur.
Kimseler duymadan duyulur ölüm haberlerimiz. Önce usul usul dökülür duygular›m›z sonra yaz›lm›fl “kader” olur. Peki neden faflist çeteler hep çocuk yafltaki gedelere (5) tetik çektirirler? Neden faflist tetikçiler hep on sekizin alt›nda çocuk olur? Katledilenler hep ayd›n büyüklü¤ünde olur? Bu kadar cesaretsiz ve yüreksiz mi bu çeteler? Hani en korkusuz kahramanlard› bunlar? Hani o y›lan bak›fll› akrep durufllu Polat Alemdar k›l›kl› faflist bozmalar “En mert, en yi¤itleri idi?” Onlar›n yi¤itli¤i savunmas›z insanlar›n arkalar›ndan s›k›lan kallefl kurflun kadard›r. Onlar›n yi¤itli¤i kafalar› Amerikan çuvallar›nda öne düflecek kadard›r. Onlar›n yi¤itli¤i yedi altm›fl befl milimetrelik bir silâh›n mermisi kadar kemdir. Gözlerine bakamayacak kadar korkak, gülüflüne tahammül edemeyecek kadar alçak bir faflistin kurflununa karfl› koyarken bedenini, bu ülkede güvercinlere dokunmazlar diyecek kadar naif duygular besledin. Oysa bu ülkede atlar gibi güvercinleri de vurabileceklerini akl›na getirmek istemedin HRANT! Oysa sen bunu en iyi bilenlerden ve bilmesi gerekenlerdendin. Unuttun mu Armen’in, Nubar’›n, Hayrabet’in kurflunlanan bedenlerini. Unuttun mu MANUEL’in çarm›ha gerilip iflkencede katledilen ince bedenini. Sivas’ta katledilen otuz üç ayd›n›n kömür olan cesedini ya da kimyasal silâhla katledilen özgürlük sevdal›s› Kürt emekçilerinin gerillâ bedenlerini. Düflman› oldun ›rkç›l›¤›n, bask›n›n ve zulmün, lânetledin her defas›nda halklara kardefl olmayan yaklafl›mlar› ve durufllar›. Ancak unuttun bütün bunlar›
yaratanlar›n, ad›na devlet denilen fliddet örgütlenmesi oldu¤unu. Oysa bilirsin ki insanl›¤a, halklara, özgürlüklere en büyük kötülükleri yapan, ad›na devlet ve ordu denilen zorba örgütlenmelerdir. Bütün kötülüklerin anas›, yarat›c›s› olmadan ne ›rkç›l›k, ne zulüm, ne de ayr›mc›l›k olmaz. Ve bu örgütlü, gerici fliddete karfl› olmadan hiçbir fley yerli yerine oturmaz. Ama yine de sana k›zamad›m. Bazen ayr› düflsek de düflüncelerde, her zaman cesur durdun, yi¤itçe ç›kt›n ›rkç›l›¤›n, ayr›mc›l›¤›n karfl›s›na. Bir Ermeni kimli¤i ile ayk›r› konuflma cesareti göstermenin ne demek oldu¤unu yaflamlar› boyunca susmayanlar iyi bilir. Ve iyi bilirler Ermeni bir devrimci olarak iflkencehanelerde mevsimler boyu süren en a¤›r, en barbar iflkencelere maruz kalman›n ne demek oldu¤unu. Hangi boyutta ve a¤›rl›kta bir bedel ödemek gerekti¤ini çok iyi bilirler. Mevsimler boyu, sanki sabah› olmayan günler gibi, iflkencecilerin duydu¤u i¤renç zevkin a¤›rl›¤› alt›nda Filistin ask›s›nda günlerce as›l› kalman›n ac›s›n›, iyi bilirim. Kurflunlanan ölü bedenlere, onuru için ölüme yatm›fl tutsak bedenlere sayg›lar›n›n bile olmad›¤›n› bedenimdeki her isimsiz ac›n›n tan›¤› olarak çok iyi bilirim Hrant! Nas›l bilmezden geldin sen bunlar› HRANT! Ermeni olman›n bir hakaret, küfür kabul edildi¤i ve afla¤›laman›n öteki ad› olarak an›ld›¤› bir ülkede bir Ermeni olarak konufltun, cesur ve inanarak konufltun ve dik durdun. Hep içten ve samimi kald›n. Her türlü küfür, hakaret ve afla¤›laman›n karfl›s›nda dürüst bir “öteki” gibi durdun. Bundand›r ki karfl›tlar›n›n bile sempatisini kazan-
may› baflard›n. Her konuflmanda afla¤›lanman›n flifrelerini bozdun. Duruflun ve yaklafl›m›nla halklar aras›ndaki kardefllik ve dostluk duygular›n›n yaflayan canl› bir rengi oldun. Devlet merkezli faflist tehditlere ve ölüm uyar›lar›na boyun e¤medin. Bir güvercin ürkeklili¤ine, kapal› bir yaflama mahkûm edilmifl halk›n bir evlâd› olarak konufltun. Yani bir Ermeni, yani HRANT gibi konufltun. Kaç bin ölüm tehdidi ald›n bilemem ama bafl›ndan ve s›rt›ndan ald›¤›n üç kurflun yaras›yla kanlar içinde yere serili cans›z bedenini bütün ülke halk› saatlerce izledi. Tehditlerin kan›t› bundan daha gerçek olabilir mi? Bundan daha somut kan›t olabilir mi soy k›r›m›n, k›y›m›n gerçekli¤i? Hangi dilde konuflur bu ülkenin kad›n baflbakan›, hangi faflist flifre ile konuflur bu ülkenin kad›n iç iflleri bakan›? Bütün ülke tan›k de¤il mi söylenen her sözün afla¤›layan harflerine ve salyal› tehditlerine? Tarih boyunca en büyük düflman olarak gösterilen bir halk›n evlâd› olman›n zorlu¤unu her gün, her dakika bir güvercin tedirginli¤inde dolu dolu yaflad›n. Yarat›lan yüzy›ll›k gerici ön yarg›lara karfl› koyma cüretini gösterdin. Bütün halklar gibi Ermeni halk› da seninle gurur duydu. Bazen onlar›n suskunlu¤a gömülü rahatl›¤›n› kaç›rsan da onlar yine de seninle sessiz bir gururun sevincini paylaflt›. Ad› konmam›fl sessiz direniflin yandafl› oldular. Ve onlar seninle HRANT oldular, ARMEN oldular. Ve bütün sindirilmifl güvercin renginde Ermeni halk› senin kardeflin ve arkadafl›n oldu. Ad›n› bilmedi¤in Türk, Kürt, Rum ve Yezidi, Keldani, Süryanî ve di¤er halklar senin dostun oldu, yüre¤i ol-
dun onlar›n. Seni senden ve herkesten çok sahiplenen ad›na halk denilen donmufl da¤ deryas› oldu. Karanfiller ve k›rm›z› güller içinde u¤urlad›lar seni HRANT! Beyaz güvercin renginde özgürlefltin kalplerinde. Uçurumdan kendini özgürlü¤ün kollar›na atan sar› bir gelin gibi hüzün içinde u¤urland›n. Toplumun her kesiminden ve emekçilerin her kolundan inançlar›n her renginden insanlar taraf›ndan sahiplendin. ‹stanbul oldu olal› böyle sahiplenmedi bir Ermeni evlâd›n›. Ve herkes gibi gururland›m. Senin ad›na daha çok gururland›m. Onur duydum ad›na Kürt, Türk, Rum denilen halk›m›zdan. Ve bu ma¤rur ve yürekli halk için gerekirse yüz bin defa ölünür Hrant! Yüz bin defa! Zaten kavgam›z ve çekti¤imiz ac›lar, arkadan kalleflçe kurflunlanmalar, gördü¤ümüz en vahfli, en barbar iflkenceler bunun için de¤il mi HRANT! ONLAR ‹Ç‹N DE⁄‹L M‹? Ve ey halk! Bu ma¤rur ve yürekli kardeflinize sahip ç›kt›¤›n›z için yüz binlerce defadan daha fazla onuru, sevgiyi sayg›y› hak ettiniz diye ba¤›rmak, hayk›rmak geldi içimden. Bizler olmazsak da yüz binlerle ifade edilen yürekli kalabal›k içinde, yüre¤imiz ve öfkemiz en önde oldu, en önde yürüdü bedenimiz. En öfkeli slogan oldu tepkimiz, susturulmak istenen kalabal›¤›n orta yerinde patlamaya haz›r duran yüre¤imiz oldu. Bazen k›rm›z› bir karanfil, bazen tafl›nan bir döviz, bazen faflizme karfl› patlamaya haz›r öfke oldu sloganlar›m›z. Ve yüz binlerin içinde bir kez daha hayk›rd›m bugün ben Ermeni, yar›n Kürt, ertesi gün Türk, daha sonra Rum olaca¤›m. Çarm›ha gerili de olsam özgür bir in-
PART‹ZAN 61/fiubat-Mart 2007
33
PART‹ZAN 61/fiubat-Mart 2007
34 san olaca¤›m. Bitmeyen say›s›z halk olaca¤›m. Kalabal›¤›n aras›nda tedirginli¤i y›km›fl, ürkekli¤i gömmüfl, özgürlü¤e do¤ru uçmaya haz›r beyaz bir güvercin olaca¤›m. Ve sessizlik dolu gözyafl›m bir kez daha kar›flacak benim için döktü¤ün say›s›z gözyafllar›na HRANT! Hat›rlar m›s›n HRANT? ARMENAK’›n vuruldu¤unu duydu¤umuz May›s’›n 13. takvim yapra¤›nda sessiz ve sesli gözyafl›m›z kar›flt› ad›na yetimhane, okul denilen arkadafllar›n ortas›na. Ve sonra uzun iflkenceli zindan y›llar›ndan sa¤ ç›kt›¤›mda ilk gördü¤ünde beni, en çok sevinenlerden biri olmufltun. Öldü¤üme dair ç›kan haberin y›kt›¤› ilk insanlardan biri olmufltun. Bilirim senin insan yüre¤ini, lekesiz kardefllik duygular›n›, sahiplenen güçlü flefkatini. Ve yine biliyorum ki bir gün bafl›ma senin bafl›na gelen belâ gibi bir belâ gelse en baflta tertemiz kardefllik dolu yüre¤in siper olur bana. Yan› bafl›mda cans›z bedenime sahip ç›kacak ilk insan yüreklerinden biri yine sen olurdun Hrant! Çünkü biz ad›na k›y›m, soyk›r›m, sürgün denilen ac› dolu bir halk›n çocuklar›y›z. Yaflam› sürgün olmufl, bedeni k›l›ç görmüfl, yüre¤i ARARAT kadar ac›l›, dili Araks kadar asi, gözleri gökyüzü kadar dolu olan bir halk›n evlâd›y›z. Biz bitmeyen SEVAN, VAN, heybetli ARARAT yani biz çileli halk! HRANT! Halklara dostlara ve yoldafllara karfl› en yal›n en temiz kardefllik duygular› besleyen, onlar için defalarca çarm›ha gerilen, kurflunlan›p toprak olan asi çocuklar›z. Uslanmaz bafl›m›z›n susturulamayan dilimizin kurban› olmaya her za-
man haz›r, ad› bedel olan ideallerimizin korkusuz yüre¤i olmaya devam edece¤iz. Ve biz yine hayk›raca¤›z özgürlü¤ü ve biz yine lânetleyece¤iz soy k›r›m›, katliamlar›, k›y›mlar›, yine en öfkeli duygular›m›zla hayk›raca¤›z ›rkç›l›¤›n, ayr›mc›l›¤›n, iflkencenin bir insanl›k suçu oldu¤unu. Sevgili kardeflim (‹m sireli ye¤payr›s) yine bildi¤in ve bildi¤imiz yolda daha öfkeli, daha bilinçli ve biraz da sevdiklerimizi kaybetmenin ac›l› yüre¤iyle D‹MD‹K yürümeye devam edece¤iz. Bir kez daha lânetleyece¤iz devletin yetkili ve etkili a¤›zlar›ndan ç›kan ikiyüzlü sözleri. Sa¤l›¤›nda seni faflist anayasan›n 301. maddesiyle yarg›lay›p, lânetlemek isteyenlerin ölümünden sonra arkandan dökmeye çal›flt›klar› sahte gözyafllar›n› bir kez daha lânetleyece¤iz. Ve seni gerçekten sahiplenip ba¤›rlar›na basan, omuzlar›nda saatlerce yürütenlerin, en zor günde sana sahip ç›k›p yan›nda olanlar›n bu ülkenin ayd›nl›k dolu yüzleri, insanl›k dolu yürekleri oldu. Yani ayd›nlar, sanatç›lar, yazarlar, ö¤renciler, demokratlar, ilericiler ve devrimciler oldu. Türk, Kürt, di¤er milliyetlerden halk oldu. Ve bir kez daha görüldü ki, e¤er halk›n aras›na ›rkç› bölücü nifak to-
humlar› ekilmezse hiçbir düflmanl›k duygusu yeflermeyecektir. Ve bir kez daha görüldü, seni gerçek sevenlerin sadece halk oldu¤u. Sonu gelmez yalanlarla ikiyüzlü inkâr politikalar›yla “soy k›r›m›n” olmad›¤› yalanlar›na en güzel yan›t› emekçi halk›n seni sahiplenerek vermesi oldu. Bu halk uzun y›llar›n en kitlesel ve kalabal›k kat›l›m›yla sana sahip ç›karak, bu ikiyüzlü yalana asla inanmad›¤›n›, bir kez daha ortaya koydu. Ve biz yine herkesten fazla gurur duyduk bu halk›n vefal› ve kadir k›ymet bilen dost ve kardefl haline. Suskun iken ma¤rur, öfkeli iken h›rç›n olan halk›n saatler boyu senin için yürürken demokrasi ve bar›fla do¤ru ne kadar özgürlü¤e ba¤l› ve eme¤e sayg›l› olduklar›n› bir kez daha gösterdiler. Ya cenazene kat›lamayanlar›n duygular›n› bir bilseydin? Ya da cenazene kat›lmak için her fleyini vermek isteyen sevdiklerinin ne kadar çok olduklar›n› bilebilseydin, anlayacakt›n o zaman çekti¤in ac›lar›n bofla çekilmifl olmad›¤›n› ve halklar›n kardeflli¤i için yapt›klar›n›n bofla gitmedi¤ini. O gün ‹stanbul bir insan seli gibi akt› ve hüzün dolu gözleriyle süzüldü caddelerden sokakla-
ra do¤ru. ‹stanbul sokaklar›n› ve caddelerini dolduranlar ayakkab›lar› delik ama yürekleri sa¤lam on binler oldu. Seni u¤urlayanlarla bizler kadar sen de gurur duymal›s›n HRANT! Tafl›d›¤›n özgürlük ve bar›fl dolu düflünce ve duygular›nla övünmeye devam etmelisin arkandan ince uzun bedenine s›k›lan kallefl kurflunlar pahas›na asla vazgeçmemelisin besledi¤in duygulardan. Çeflitli milliyet ve inançtan halk›m›za güvenmeye ve onlar›n adalet ve emek duygular›na inanmal›s›n. Seni unutmad› ‹STANBUL, seni unutmad› TRABZON, VAN, D‹YARBAKIR ve Ani’mizi saklayan KARS Hrant! Seni yaln›z b›rakmad› ülkemizin yi¤it ve ma¤rur evlâtlar›. Sana kurflun s›kan faflistlere en anlaml› ve etkili yan›t› onlar verdi ve en öfke dolu sözlerle onlar›n kiral›k tetikçilerini lânetleyen yine onlar oldu. Güzel günlerimizin ve var›lmas› gereken yerin foto¤raf› oldu yürüyen on binler. Ve bu foto¤rafta emek, sevgi, sayg› vard›. Kardefllik ve dostluk duygusu, dayan›flma bilinci, güçlü sahiplenme iste¤i vard›. Egemenlerin sömürü kirinden ve zulüm lekelerinden baflka her
fley vard›. Yani halka ve farkl› inançlara ait özgürlük ve güzellik, hoflgörü ve farkl›l›klar› kabullenme bilinci vard›. Sen vard›n; senin gibi ölümsüzlü¤e u¤urlanan isimsiz, an›ts›z ve mezars›z yoldafllar›m›z ve dostlar›m›z vard›. Analar›m›z flehit ve tutsak yak›n› k›z/erkek kardefllerimiz vard›. Zor ancak bir o kadar anlaml› bir kap›y› yere y›k›lan ince uzun bedeninle açt›n. fiimdiye dek sömürünün kiriyle kirlenmifl, bask›yla lekelenmifl olanlar›n yaratt›¤› ön yarg›lar› parçalad› yere düflen cans›z bedenin. Ve sen açt›¤›n bu yolda halklar aras›ndaki kardefllik duygular›n›n güçlenmesine uzanan en diri ve en canl› köprü oldun. Ve o köprüden Ermeni, Kürt, Türk, Alevi, Sünnî emekçi kardefllerin geçecek. Geçerken birbirlerine karfl› en küçük bir düflmanl›k düflüncesi tafl›madan, birbirlerine karfl› en küçük bir kin ve öfke duymadan geçecekler. Kardefl gibi el ele, dost gibi göz göze bakarak, mendil sallayarak geçecekler. Türkülerle fliirlerle, halaylarla geçecekler. Ve bakacaklar ayd›nl›k dolu emek dünyas›n›n uzanan sonsuzluk dolu zorlu yoluna. Emek ve özgürlük dünyas›nda yürünen bu yolda sömürü ve bask› olmayacak Hrant! Emek ve al›nteri üzerinde yürünen ve yükselen yolda sadece emekçiler olacakt›r ve onlar kin ve öfkeden uzak, ön yarg›lardan y›kanm›fl olarak yürüyecekler. Senin emek dolu can›n, çekti¤in say›s›z ac›lar›n, uzanan bu köprünün y›k›lmaz temel tafl› olacakt›r. Ve o köprüden geçen sevgililer seni ve se-
nin gibi ayd›nl›k dolu yüzlere bak›p, ad›n› anarak, eme¤e sayg› dolu düflüncelerini ve kardefllik duygular›n› büyüteceklerdir. Çünkü yürünen o zorlu yolda en büyük de¤erin emek oldu¤unu senin ve senin gibi ayd›nl›k yüzlerin mazlum ve ma¤rur foto¤raflar›na bakarak, bunun ne demek oldu¤unu daha iyi anlayacaklard›r. Ne ›rkç›l›k ne ayr›mc›l›k ne de kirlenmifl egemen ulus milliyetçili¤i ve lekelenmifl flovenizm olmayacakt›r. Armenak (Orhan) BAKIR için yazd›¤›n bir sözü hat›rlarken hep senin o gülen gözlerini, içten ve samimi duruflunu an›ms›yorum. Onun için flunlar› yazm›flt›n: “O, TERTEM‹Z BEMBEYAZ B‹R SAYFAYA HALKLARIN KARDEfiL‹⁄‹N‹ YAZDI.” Sevgili HRANT, Armenak için yazd›klar›n› bugün ben de senin için rahatl›kla yazabiliyorum, çünkü sen buna lây›ks›n. Özgürlük ve demokrasi yolunda, halklar›n kardeflli¤i u¤runa zorlu ve aç›lmas› güç bir kap›y› açt›n. Bu kap›dan girilerek zorlu köprülerden geçilecek ve say›s›z beden bu köprünün yap› tafl› olmak için bedel ödemeye devam edecek ve o muazzam gün geldi¤inde sen bu köprünün en ma¤rur yerinde insanl›¤a içten gülümseyen güzel yüzlü Hrant olarak yerini alacaks›n. Ve biz okul/mücadele arkadafllar›n olarak güvercin ürkekli¤indeki bak›fllar›n aras›nda selâmlay›p seni, öpmek için gözlerinden, sar›laca¤›z sana. Bir Arkadafl›n 1. F›lle: Kürtçe de gayr›- Müslimlere verilen ad. 2. Spartak: Spartaküs 3. fiahumyan: Bolflevik devriminin önde gelen devrimci önderlerinden biri. 4. Araks: Türkiye ve Ermenistan aras›nda akan bir nehir. Türkçesi Aras’d›r; 5. Gede: Kürtçe çocuk anlam›ndad›r.
PART‹ZAN 61/fiubat-Mart 2007
35
36
“Yeni Demokratik Devrim yaflam›n her alan›n›n demokratiklefltirilmesidir!”
PART‹ZAN 61/fiubat-Mart 2007
Afla¤›daki yaz› Hindistan Komünist Partisi Merkez Komite sözcüsü Azad yoldafl taraf›ndan “Economic and Political Weekly” (EPW) dergisinin 14 Ekim 2006 tarihli say›s› için yaz›lm›flt›r…
Hindistan’daki Maoistlere ayr›lan özel say›, (22 Haziran 2006) ülke politikas›nda ve ekonomisinde Maoistlerin önderli¤indeki hareketin büyüyen öneminin fark›na var›ld›¤›n› göstermektedir. Ancak Maoistlere ayr›lan özel say›da Maoistlerin kendileri taraf›ndan haz›rlanan tek bir yaz›ya dahi yer verilmemesi üzücüdür. Yaz›lar›n büyük ço¤unlu¤u kitlelerin dehflet verici koflullar› ve buna bir çözüm yolu üzerinde de¤il de fliddet sorunu ile zihinleri meflgul etmektedir. Her ne kadar EPW çok farkl› görüfl aç›lar›n› seçse de makaleler daha çok, özellikle koflullar›n daha da kötüleflti¤i küreselleflme döneminde, kitlelerin dehflet verici koflullar›n› azaltma sorunu ile ba¤lant›l› olsayd› daha yararl› olacakt›.
Hindistan’daki Maoistlere ayr›lan özel say›, (22 Haziran 2006) ülke politikas›nda ve ekonomisinde Maoistlerin önderli¤indeki hareketin büyüyen öneminin fark›na var›ld›¤›n› göstermektedir. Ancak Maoistlere ayr›lan özel say›da Maoistlerin kendileri taraf›ndan haz›rlanan tek bir yaz›ya dahi yer verilmemesi üzücüdür. Yaz›lar›n büyük ço¤unlu¤u kitlelerin dehflet verici koflullar› ve buna bir çözüm yolu üzerinde de¤il de fliddet sorunu ile zihinleri meflgul etmektedir. Her ne kadar EPW çok farkl› görüfl aç›lar›n› seçse de makaleler daha çok, özellikle koflullar›n daha da kötüleflti¤i küreselleflme döneminde, kitlelerin dehflet verici koflullar›n› azaltma sorunu ile ba¤lant›l› olsayd› daha yararl› olacakt›. fiiddet sorunu da bu ba¤lamda ele al›nmal›d›r. Bu cevapta, öncelikle Hindistan’daki toplumsal düzen hakk›ndaki anlay›fl›m›z› özetleyece¤iz ve ard›ndan yazarlar›n vurgulad›¤› görüfller üzerinden hedeflerimizi tart›flaca¤›z ve son olarak
farkl›laflt›¤›m›z esas konulara de¤inece¤iz. Hareketin iyi niyetli bileflenini rahats›z eden bu iddialara önem vermekteyiz.
Yar›-sömürge yar›-feodal düzen Do¤al zenginlik, insan gücü ve maharet aç›s›ndan çok zengin olan ülkemiz birçok aç›dan alt-Sahara Afrikas› ülkelerin ço¤unlu¤undan daha kötü flartlara mahkum edilmifltir. Sözde ba¤›ms›zl›ktan neredeyse 60 y›l geçti¤i halde, ‹ngiliz Raj’›n son y›llar›nda yürürlükte olan koflullara k›yasla genel kitleler aç›s›ndan ciddi bir geliflim olmam›flt›r. Günümüzün küreselleflme döneminde Nehru’nun dönemindeki kalk›nma modeli de hileden baflka bir anlama gelmemektedir. Son 10 y›lda Hint k›rsal›ndaki resmi yarg›s›z infazlar, sefalet buz da¤›n›n sadece küçük bir parças›d›r ve hiçbir yazar taraf›ndan de¤inilmemifltir. Kitlelerin yoksullu¤u ve mahrumiyeti günümüzün küreselleflme döneminde daha h›zla artmaktad›r. Ve flayet kitleler (Yaln›zca Naksalistler de¤il)
37 luk sadece bir istisna veya baz› izole edilmifl örnekler de¤ildir, biz Maoistlerin genel olarak yar›-sömürge, yar›-feodal olarak karakterize etti¤i yürürlükteki sistemin her zaman görülen, endemik bir özelli¤idir. Yar›-sömürgedir, çünkü Hint egemen s›n›flar› (büyük flirketler, üst düzey bürokratlar ve merkezi ve eyaletleri yöneten lider politikac›lar) emperyalist ç›karlara ba¤›ml›d›r. Yar›-feodaldir, çünkü eski feodal iliflkiler y›k›lmam›flt›r, yaln›zca bir miktar kapitalist geliflme buna eklenmifltir. Bunlarla birlikte parlamento (demokratik devrimin gerçekleflti¤i, burjuva demokrasinin oldu¤u ülkeler gibi) demokratik bir kurum de¤il, kitleleri aldatmak için yürürlükteki otokratik devlete ve yar›-feodal yap›ya uygun olarak kurumsallaflt›r›lm›flt›r. Günümüz Hint ekonomisi, macerac› politikac›lar›n, insafs›z mafyan›n, ya¤mac› ç›karlar›n ve büyük spekülatörlerin ve tüm bunlar›n ba¤l› oldu¤u suç politikas›n›n afl›r› derecede etkisi alt›ndad›r. Yozlaflma öyle çok derinlerde ve çürüme öyle çok fliddetlidir ki ayn› para babalar› sistemin hastal›klar›n› tedavi etme ad› alt›nda binlerce hükümet d›fl› örgütü (NGO-STÖ) kullanmakta ve halk›n bunlar›n sorumlusunun sadece baz› kötü kifliler veya politikalardan kaynakl› de¤il de sistemin yap›sal bir sorunu oldu¤unu görmesini engellemek istemektedir. Yar›sömürge, yar›-feodal düzen toplumsal kutuplaflmay› üretmektedir –artan zenginlik ve asalakl›k ve yükselen kitlesel fakirlik. Orta s›n›f›n küçük bir bölümü ilk kategoriye geçmekte ve gösteriflli, zengin yemek masas›n›n k›r›nt›lar›n› almakta, halk›n esas k›sm› ise sefalete, iflsizli¤e, ta-
r›msal krizlere, sermaye iflaslar›na ve finansal y›k›mlara sürüklenmektedir. Hatta yerli burjuvazi (küçük) ve küçük tüccarlar dahi artan say›da dev flirketlerin ekonominin her alan›na girmesi ile birlikte ya¤malanmaktad›r. Zenginle yoksul aras›ndaki afl›r› uçlaflman›n etkisiyle, zengini ve güçlüyü korumak ad›na devlet, halka ve onun örgütlerine daha ve daha fazla bask› uygulamaktad›r. Ancak bu temelde, ‹çiflleri Bakan›n›n Maoistleri bir numaral› “iç tehdit” olarak yorumlamas›n›n nedeni anlafl›labilir. Biz Maoistler adaletli ve eflitlikçi bir düzeni amaçl›yoruz. Bu çal›flmada anahtar soru, vahflice halk› ezen bask›c› Hint devletine nas›l karfl› ç›k›labilir olmal›d›r.
Maoist kalk›nma modeli Biz Maoistler, halk merkezli, kendi kendine yeterli bir kalk›nma modelini savunuyoruz. Bu modelde halk, merkezi bir rol oynar; inisiyatifleri mümkün olan en üst düzeye ç›kar›l›r. Görüflümüzce, ülke içinde üretilen tüm zenginlik burada kalmal›, bunun yurt d›fl›na akmas›na izin verilmemelidir. Hindistan, heybetli insan gücü ve maharetiyle ve genifl do¤al kaynaklar› ile çok zengin bir ülkedir. Emperyalistler, feodal unsurlar ve kompradorlarca meflru olmayan bir flekilde ve ahlaks›zca çal›nan bu büyük zenginli¤e el konulmal› ve halk›n büyük ço¤unlu¤unun yaflad›¤› k›rsal alanlar ve tar›m baflta olmak üzere ekonominin kalk›nmas› için kullan›lmal›d›r. Bizim kalk›nma modelimiz kitlelerin sat›n alma gü-
PART‹ZAN 61/fiubat-Mart 2007
adalet için seslerini yükseltmeye cüret ederlerse devlet mekanizmas›n›n artan hoflgörüsüzlü¤ü ile silahlarla ve lathilerle (Hint polisinin kulland›¤› demirden cop) karfl›laflmaktad›r. Aç›k olan bu geliflmeler yaln›zca Gurgaon’daki iflçi mücadelesinde, Kalinga Nagar’daki kabilelerin mücadelesinde, Mumbai ve Delhi’deki gecekondu direnifllerinde, Narmada’daki evinden ç›kar›lan insanlar›n mücadelesinde, Rajasthan’daki köylü mücadelesinde, UP ve Pencab’daki elektrik iflçilerinin mücadelesinde ve Tamil Nadu’daki kamu emekçilerinin mücadelesinde de¤il, ayn› zamanda, Delhi’deki orta s›n›f yerleflim yerlerinin y›k›m›na karfl› protestolarda dahi görülmektedir. Halk›n tüm bu mücadeleleri devletin fliddetli sald›r›lar›na direnme gücüne sahip olmad›¤› halde insafs›zca ezilmektedir. Sonuç olarak kitlelerin koflullar› kötüden daha kötüye çevrilmektedir. (Hindistan’daki Maoist hareket üzerine özel say›daki) yazarlar›n mücadele eden halk›n farkl› kesimlerine yönelik yayg›n görülen (endemik) devlet fliddetine son verme konusunda çözümleri nedir? Bu insanlar yaflamlar›n› düzeltmek için nas›l örgütlenecekler? Onlar nas›l mücadele etmeliler? En az›ndan Maoistlerin silahl› mücadele yolunu seçti¤i yerlerde belli düzeyde baflar› elde eden Maoist yöntemi herhangi bir alternatif sunmadan reddetmek, gerçekte para babalar› kibirlilikle zenginliklerini gösterirken halk›n umutsuzlu¤unun (ve yoksullu¤unun) daha fazla derinleflmesini desteklemektir. Kitleler üzerinde yükselen devlet fliddeti ve artan yoksul-
PART‹ZAN 61/fiubat-Mart 2007
38 cünü art›rma merkezlidir. Yaln›zca bu, büyümenin esas gücü olarak, ülke içinde dev bir pazar yaratacakt›r. Bunun bafllang›ç noktas› halk›m›z›n % 70’inin yaflad›¤› k›rsal ekonominin gözden geçirilmesi ve gelifltirilmesidir. Bu, topra¤›n “toprak üretenindir” ilkesine uygun olarak yeniden da¤›t›lmas›n› sa¤layacak toprak reformudur. Tilak D. Gulpa makalesinde bunun uygun olmad›¤›n›, çünkü herkese yetecek topra¤›n olmad›¤›n› söylemektedir. Fakat kendisi yeniden paylafl›m için uygun ne kadar toprak oldu¤unu belirlemifl midir? Hükümetin/pançayan›n, dini kurumlar›n ve mutlar›n elinde, vazifesi bafl›nda olmayan toprak sahiplerinin (bürokratlar›n ve ordu yetkililerin ço¤unlu¤unun topraklar› vard›r), özel anonim flirketlerin ve lüks otellerin, golf kulüplerinin vd. ellerinde ne kadar toprak oldu¤unu bilmekte midir? Toprak reformu tar›mda büyük yat›r›mlarla birlikte uygulanacakt›r. (Ayn› flekilde yeflil devrimle y›k›ma u¤rayan topra¤›n ›slah edilmesi de dahildir) Ormanc›l›k ve yan faaliyetleri (kümes hayvanc›l›¤›, keçi besleme, bal›kç›l›k gibi) k›rsal nüfusun al›m gücünü büyük oranda artt›racakt›r. Bu, dönüflünde, yaflam›n temel ihtiyaçlar›n› karfl›layacak bir pazar yaratacak ve yerel sanayinin gelimine de yard›mc› olacak ve ifl sahibi bir nesil oluflturacakt›r. ‹fl sahibi bir nesille birlikte sat›n alma gücü daha da artacak, daha fazla sanayinin kurulmas›na hizmet edecek ve sürekli bir geliflim sa¤layacakt›r. Bu kalk›nma modelinde, büyüme (iç pazar›n genifllemesi) halk›n refah›yla iliflkili ve ona ba¤l›
olacakt›r. Kentlerde de, endüstri üretimi halk merkezli olacakt›r. Süper zenginlerin gösteriflli harcamalar› son bulacakt›r (onlar›n art›-de¤eri ve hastal›kl› zenginliklerine el konulacakt›r) ve genifl gecekondu bölgeleri ›slah edilecektir. ‹fl güvenli¤i yaflanabilir bir ücretle birlikte garanti alt›na al›nacak ve güvenlik kayna¤› olarak atadan kalma topra¤a ba¤l› kalmaya ihtiyaç duyulmayacakt›r. Bu, fakir b›rak›lan k›rsal nüfus aç›s›ndan daha fazla topra¤›n ortaya ç›kmas›na da neden olacakt›r. Kültürel, sportif ve e¤lence faaliyetleri kitleleri kapsayacak, e¤itim herkes için ulafl›labilir olacakt›r. Kast sisteminin ve ataerkilli¤in her türlü bask› ve ayr›mc›l›¤›na karfl› savafl›lacak ve yasaklanacakt›r. “Dokunulmazl›k” yok edilecek ve sert bir flekilde cezaland›r›lacakt›r. Devrimin ard›ndan uzun zaman boyunca kültür devrimleriyle tüm yozlaflm›fl ve feodal düflüncelere karfl› mücadele edilecektir. Sa¤l›k korunmas› paras›z ve herkese aç›k olacak ve önleyici korumaya ve hijyene odaklanacakt›r. Bu, özetle biz Maoistlerin savundu¤u kalk›nma modelidir. Buna parti program›nda ve zaman zaman yay›nlanan siyasi
çözümlemelerde de¤inilmektedir. Bu anlamda bir mu¤lakl›k bulunmamaktad›r. Bastar’da, günümüzdeki büyük devlet fliddetinin öncesinde Salwa Judum Kampanyas› ile yukar›daki ilkelere uygun olarak genifl kalk›nma projeleri uygulanm›fl ve belgeleri Dandakaranya’daki Yeni Halk ‹ktidar› (2000) ad› alt›nda kitaplaflt›r›lm›flt›r. Andhra Pradesh, Jharkhand ve Bihar’da Maoistlerin önderli¤indeki köylülü¤ün hakl› mücadelesi ile büyük toprak a¤alar›n›n topraklar›na el konulmufl ve topraks›z ve yoksul köylülere da¤›t›lm›flt›r. Önerimiz, toprak reformu ve kendine yeterli bir ekonomi ekseninde yeni demokrasinin infla edilmesi modelidir. Bu, ayn› zamanda (iktidar› ele geçirerek) uygulamay› hedefledi¤imiz yeni demokratik modelin gerilla üslerinde ve sonras›nda üs alanlar›nda görülen basit flekilleridir. Bu nedenle Dandakaranya’da Maoistler yaln›zca (askeri operasyonlar›n olmad›¤› zamanlarda) halk merkezli projelerini uygulamakla kalmamakta, ayn› zamanda Bailadilla madenlerindeki zengin demirin Japonlarca al›nmas›n› durdurma ça¤r›s›nda bulunmakta ve hükümet politikalar› do¤rultusunda kapat›lmak istenen küçük çapta yerli demir çelik fabrikas›n›
desteklemektedir. Bu model fliddet yanl›s› m›d›r? Anti-demokratik midir? Gerçekte kalk›nman›n en insanc›l ve bar›fl yanl›s› modelidir. Fakat biz bunlar› ne zaman uygulamaya çal›flsak devlet üzerimize ve bizi destekleyen kitlelerin üzerine a¤›r bir flekilde gelmektedir. fiiddeti isteyen biz de¤iliz. Gerçekte, on y›l› aflk›n bir süredir, hükümetin askeri eylemleri düflük seviyedeyken Dandakaranya ve Jharkhand’da yayg›n kalk›nma projelerini infla edebildik. Bahsetti¤imiz kalk›nma modelini uygulamay› hedefliyoruz. Bu bar›flç›l flekilde olabilirse çok daha iyi olur. Fakat tarih de göstermifltir ki, para babalar› ve onlar›n siyasi temsilcileri bu flekilde bir dönüflümü hiçbir flekilde kabul edemezler.
fiiddet Sorunu fiiddet sorunu tüm makalelerde geçen en önemli tehdit olarak gösterilmektedir. Hiçbir gerçek komünist fliddet yanl›s› olamaz. Komünistler, eflitlik ve adaletin etraf›nda infla edilecek bar›flç›l bir toplumsal sistem için vard›r. Ancak ne zaman böylesi bir sistem için çal›flmaya bafllasalar vahfli sald›r›lara u¤ramaktalar. Bu komünist hareketin do¤uflundan bu yana böyledir. Paris Komünü günlerinden bu yana katledilmekte ve imha edilmekteler. Ezilen kitleler üzerinde fliddet uygulama rekorlar› k›ran Hint egemen s›n›flar›n›n daha iyi oldu¤unu düflünmek safl›kt›r. Tersine halk›n karfl›laflt›¤› devlet fliddeti hakl› de¤ildir. Hindistan gibi s›n›flara bölünmüfl bir toplumda fliddet, sistem için yap›sald›r ve ezilen kitleler bu fliddetle, feodal otorite, fabrika yönetimi ve ayr›ca
dokunulmazl›¤›n ve ataerkilli¤in vb. sonucu olarak, günlük yaflamlar›nda karfl›laflmaktalar. Özel mülkiyetin ve s›n›flar›n do¤uflundan bu yana insan toplumu, ancak uzun süreli ve iflkence dolu mücadeleyle ve egemen s›n›flar›n fliddetine karfl› ç›karak ileriye gidebilmifltir. Yeni ve daha geliflmifl bir toplumsal sistem taleplerini bugün egemen s›n›flar›n kabul ederek uygulamas›n› beklemek tarihin ö¤retti¤i de dersleri reddetmek anlam›na gelmektedir. Bir örnek olarak, K Balagopal, Andhra Pradesh’de yarg›s›z infazlar›n›n bafllamas›na ra¤men Maoistlerin kabul edebilece¤i alternatif bir öneri üzerine teklif yapmaktad›r. Balagopal’in teklifindeki gibi, hükümet, Maoistlerin günümüz kalk›nma modelinin yoksul-karfl›t› e¤ilimini teflhir etmesine ve kitle faaliyetini sa¤lam bir kitle taban› ile devlet iktidar› ele geçirme amac›n› elde edebilecek noktaya getirmesine izin verebilir mi? fiayet bu imkan varsa, neden egemen s›n›flar Karimnagar ve Adilabad’daki legal harekete sald›rmaktad›r? 1978 y›l›nda daha silahl› faaliyet yokken Chenna Reddy hükümeti Rahats›zl›k Veren Alanlar Yasas›n› kabul etmiflti. Ve toprak a¤alar›n›n ve polisin sald›r›lar›na nas›l karfl› ç›k›labilir? Balagopal ayr›ca devletten gelecek olumlu bir önerinin devrimci fliddet iddias›n›n meflrulu¤unu da yok edece¤i görüflünde. Bu gibi teklifler, bizim ayd›nlar›m›z›n devletin do¤as› üzerine sahip olduklar› yan›lsamalar›n bir sonucudur. ‹htiyaç duydu¤umuz koflullar›n gerçekçi bir flekilde de¤erlendirilmesidir. Maoistlerin fliddetine yap›lan bunca vurguyla konuyu böl-
mekte ve günümüz sisteminin kitlelerin yaflamlar›n›n üzerinde her gün uygulad›¤› fliddeti tart›flmamaktalar. Açl›ktan, k›tl›ktan ve basitçe tedavi edilebilecek hastal›klardan her gün yüzlerce insan ölmekte. Köylerdeki yar›-feodal otorite yaln›zca denetimin esas araçlar›n› dayatmaktad›r. Bir bütün olarak iflçiler, büyük sanayide dahi, yönetimin ve polisin kabaday›l›klar›yla her gün karfl›laflmaktad›r. Ülkemizin kad›nlar› ataerkil fliddetle her gün karfl›laflmaktad›r ve her y›l çok say›da sözde çeyiz cinayetleri ifllenmektedir. Dalitler har gün küçük düflürülmeyle ve küfürle karfl›laflmaktad›r. Ve tüm bunlarla birlikte ve bunlar›n üstünde, devlet fliddeti, Hindutva faflistlerinin, mafya ba¤lant›l› siyasi partilerin, büyük sermayenin vb fliddeti… Ezenlerin fliddeti sonucu bafllayan Maoistlerin fliddeti gerçekten de esas konu de¤ildir. Naksallar›n fliddeti tart›fl›lacaksa sistemimizin her alan›n› dolduran fliddetten bahsedilmelidir. Bu temelde hareket edilmedi¤inde fliddetin yap›sal nedenleri anlafl›lmad›¤› için “fliddet fliddeti do¤urur” soyut burjuva anlay›fl›na düflülür. Günümüzün isyan-karfl›t› operasyonlar›n›n önemli bir yönü de hareketin yaln›zca d›flar›dan de¤il içerden de yok olmas› için muhbir/casus a¤›n›n yayg›n bir flekilde kullan›lmas›d›r. Bugün, Hindistan’da dahil olmak üzere dünya çap›nda bu, isyankarfl›t› stratejinin temel silahlar›ndan biridir. ‹syan-karfl›t› operasyonlar köy ve kitle örgütü seviyesinden partinin içine do¤ru gerçeklefltirilmektedir. Bu amaç için çok büyük para kaynaklar› ayr›lmaktad›r. Bu muhbirlerin büyük ço¤unlu¤u “sivil” olarak
PART‹ZAN 61/fiubat-Mart 2007
39
PART‹ZAN 61/fiubat-Mart 2007
40 görülmekte ve birço¤u yoksul s›n›flardan da olabilir. Fakat onlar›n varl›klar›dünya çap›nda binlerce en iyi devrimcinin ölümüne neden olmaktad›r. Buna daha fazla bilgi almak için vahfli iflkenceler de efllik etmektedir. Daha öncesinde vahfli iflkenceler kamuoyuna yans›d›¤›nda hesap sorulabiliyordu. fiimdi ise egemen s›n›flar iflkencenin “teröre karfl› savafl”ta önemli bir bileflen oldu¤unu iddia ederek iflkence edilen kurban› öldürmeyi veya iflkenceyi meflrulaflt›rmaya çal›flmaktad›r. Dünya, devletin aç›k fliddetini görmektedir, gizli uygulad›¤› fliddeti de¤il. Bu operasyonlara karfl› uzun-dönemli tek yöntem partinin kitle temelini derinlefltirmek (yaln›zca kitle deste¤ini de¤il) ve politik seviyesini yükseltmektir. Ayr›ca bu sorunla acil olarak ilgilenmeye de ihtiyaç vard›r. E¤er köylerdeki herkes s›k› flekilde örgütlüyse (kitle örgütlerinde, miliste ve parti birimlerinde) bir muhbir için fark edilmeden uzun süre yaflamak mümkün olamaz. Ancak bunun gibi sa¤lam örgütlülükleri kurmak zaman almaktad›r ve büyük köylerde ve kentlerde bunlar› oluflturmak kolay de¤ildir. Bununla birlikte muhbirler asker olarak görülmelidir. Devlet taraf›ndan askere al›nan bu unsurlar›n büyük ço¤unlu¤u s›radan kiflilerdir fakat genellikle lümpen ve yozlaflm›fl unsurlard›r. Örtülü operasyonlarda polis veya asker taraf›ndan kullan›lmaktad›rlar. Onlara yönelik herhangi bir müsamaha en iyi yoldafllar›m›z›n ölümü anlam›na gelebilir. (ve gelmektedir de) Bu unsurlara yönelik yap›lan eylemler kesinlikle sivillere yönelik fliddet olarak adland›r›lamaz. Bunlar
polise ve paramiliter güçlere yönelik eylemler olarak de¤erlendirilmelidir. Özünde M15 (‹ngiltere) ve CIA (ABD) taraf›ndan gelifltirilen ve dünyan›n her yerinde uygulanan Düflük Yo¤unluklu Savafl fleklindeki günümüzün karfl›-isyan›n›n ›fl›¤›nda bunun önemi anlafl›lmal›d›r.
Temel yanl›fl anlama Bir di¤er temel yanl›fl anlama da “masum” insanlar›n Naksallarla polis as›ndaki çat›flman›n aras›nda kald›¤›d›r. Birincisi, bu gerçek de¤ildir. ‹kincisi, “insanlar” homojen bir kitle de¤ildir; Yönetici elit ve onlar›n asalaklar› devletin yan›ndayken, ezilen kitleler Naksallarlad›r. ‹lki devlet terörünü desteklerken (Salwa Judum’da oldu¤u gibi) di¤erleri teröre karfl› Maoistlerle birlikte direnmektedir., homojen nüfus üzerine yanl›fl anlama sözde “sivil toplum” denilen postmodern düflünüflle alakal›d›r. Devlet terörü ve halk›n buna direniflinden do¤an çat›flmada birbiriyle müttefik olmayan farkl› kesimler olacakt›r fakat ço¤unluk iki kampta kutuplaflmaktad›r. Bir tarafta devletle iflbirli¤i yapan az›nl›k ve öte tarafta Naksallar› destekleyen kitleler. Yukar›da bahsini etti¤imiz, insanlar› homojen bir kitle olarak gören hatal› kavramlaflt›rma tüm makalelerde görülmektedir. Buna flöyle yazan Sumanta Banarjee de dahildir: “… Maoist gerillalar onlar› sab›rl›ca politiklefltirmek yerine zor kullanarak olgunlaflmam›fl taleplere ihanet etmektedir.” Bizim görüflümüzce, köy düzeyinde kitleler üç bölüme ayr›l›r: inatla tutuculu¤unu sürdüren gericiler, iki mücadeleci güç aras›nda ka-
lan orta kesimler ve Maoistler taraf›ndan kazan›lan kitleler. Banarjee’nin aç›klamas› orta kesimlere hitap etmektedir. Ancak gerçek, Maoistlerin eylemlerinin büyük ço¤unlu¤unun hedefinin inatla tutuculu¤unu sürdüren gericiler oldu¤udur. Hatalar olabilir yada kimin birinci kimin ise ikinci kategoride oldu¤u konusunda farkl› anlay›fllar da olabilir. Bunlar tart›fl›labilir, net bir flekilde ayr›labilir. ‹ktidar mücadelesinde taban düzeyinde s›n›f mücadelesini temel olarak anlama biçimi böyledir. ‹natç› gericiler bast›r›lmal›, geri kalanlar ise sab›rla politiklefltirilmelidir. Tabii ki s›n›f analizi konusunda sorunlar olabilir veya bazen baz› kadrolar›m›z›n deneyimsizli¤inden kaynakl› halk içi çeliflkiler yanl›fl ele al›nmaktad›r. Ancak bunlar istisnad›r, esasa hakim de¤ildir. Devlet bu sapmalar› kullanarak abartmakta ve gerçe¤i görmeyi reddeden birçok ayd›n, devletin bu entrikalar›n› kabul ederek devrimci fliddete karfl› koroya kat›lmaktad›r. Ayn› yaz›s›nda daha sonra, Sumanta Benerje ekliyor: “‹kisi aras›nda (Devlet ve komünist devrimciler) yoksullar›n ve ezilenlerin refah›n› savunma iddias›ndaki komünist devrimcilerin taktiklerini seçerken daha insanc›l olmalar› ve halk›n r›zas›n› almada gerçek demokrasiyi kullanmas› beklenmektedir özellikle bu taktikler (çat›flmaya) dahil olmayan yurttafllar›n genifl kitlelerini etkiliyorsa. Misilleme için harekete geçerek polis ve güvenlik güçlerinin seviyesine inmekte yumuflak hedeflere ayr›ms›zca sald›rmaya kendini raz› etmektedir…” fiimdi, gerçek insanl›k koflulsuz olarak ezilenin yan›nda olmakla
anlafl›l›r. Fakat tamamen birleflmifl bir insanl›k da yoktur. S›n›fl› toplumda yönetici s›n›flar ezilenleri her ad›mda insafs›zca ezerken gerçek insanl›k ezene yönelik fliddetli bir öfke duymakt›r. Nefret olmadan aflk olamaz, herkesi kapsayan sevgi yoktur. Maoistler baz› eylemlerinde hata yapm›fl olabilir, bunlardan ders ç›karabilir ancak “daha insanc›l” olma ad›na sivil davran›flla düflmana ve onun ajanlar›na yönelik tav›r sorunuyla bunu ba¤layamaz. Bunu söyleyerek, çok do¤ru olarak yumuflak hedeflere sald›r›lmamas› gerekmektedir fakat hedefler hareketin siyasi ve askeri -acil ve uzun dönemli– hedefleri temelinde belirlenir. Sumante Banerjee için paramiliter güçlerin konaklad›¤› bir okul binas› veya iletiflim kuleleri yumuflak hedef olabilir fakat Maoistler aç›s›ndan düflman güçlerine karfl› ç›kmada uzun dönemli hedefler aras›na girebilir. Maoistler hiçbir yerde sivillere sald›rmam›flt›r. Salwa Judum’daki sözde siviller temel olarak Maoistlere karfl› ç›karken kabile yaflam›n› y›kan, öldüren, yakan, ya¤malayan vahfli güçler olan SPO’lar ve devlet taraf›ndan seferber edilen “lümpen” unsurlard›r. Errabore kamp›ndaki iki çocuk gibi kay›plar önlenmeli-
dir ancak hiçbir halk savafl›, hiç sivil kay›p olmayacak diyerek bu derecede mutlak olamaz. Mesele, sivillerin zarar görmemesi için maksimum çaban›n gösterilip gösterilmedi¤idir. Polis ve paramiliterler Maoistlere karfl› ç›karken taktik olarak bu ilkeden yararlanmaya çal›flmaktad›r. Örnek olarak, Maoistlerin denetimindeki alanlara girerken sivillerin yan›nda halk›n kulland›¤› otobüslere binerek kitleleri kendilerine kalkan olarak kullanmaktalar. Siviller oldu¤unda Maoistlerin sald›rmayaca¤›n› iyi biliyorlar. Maoistlerin rahatl›kla sald›rmayaca¤›n› bildiklerinden Naksallar›n kalesi halindeki köylerden Maoistler hakk›nda bilgi toplamak için silahs›z polis ve ev korumalar›n› görevlendirmekte ve hatta ihbarc› olarak kad›nlar› kullanmaktalar. Bu y›l 5 Eylül’de flef bakanlar›n “terörizm ve afl›r› sol” konulu toplant›s›nda al›nan karar do¤rultusunda Andhra Pradesh’de (AP) 3500 ev korumas› ve 1500 SPQ askere al›nm›flt›r. AP’nin ‹çiflleri Bakan› bunlara silah verilmeyece¤ini çünkü Maoistlerin silahs›z polislere sald›rmayaca¤›ndan emin oldu¤unu aç›klad›. Bu nedenle özetlersek, bu vahfli sistemde fliddet yap›sald›r.
Devletin faflist do¤as›n›, devlet güçlerinin zalimli¤ini, iflkenceleri, yarg›s›z infazlar›, bar›flç›l gösterileri yasaklamay› ve halk›n demokratik haklar›na yönelik devlet fliddetini anlayan hiç kimse devrimci fliddete ihtiyac› gereksiz bulamaz. Maoist hareketin faaliyetlerinin oldu¤u tüm alanlarda görüldü¤ü gibi devletin faflist do¤as›na ancak güçlü bir halk hareketi ile karfl› ç›k›labilir. Gerçekte, Maoist fliddet, bu çürümüfl düzenin tüm fliddetine son vermek ve ülkemize ve halk›m›za bar›fl getirmek içindir. Bu vahfli ve insafs›z sistemde baflka bir yol yoktur. Biz tüm yazarlara sayg›yla soruyoruz, ezenlerin ve devletin fliddetine nas›l son verilebilece¤ini lütfen belirtir misiniz? Ezilen kitleler adalete nas›l ulaflacakt›r? Son olarak devrimci hareket içinde çeflitli hatalar yapt›¤›m›z› belirtmek istiyoruz. Ancak bu hatalar› nerede yapt›ysak hiçbirini saklamad›k ve kamuoyuna üzüntülerimizi belirttik. Ayn› zamanda eksiklerimizden de her zaman ö¤renmeye çal›flt›k. Ayr›ca fark›na var›lmal›d›r ki hiçbir s›n›f savafl› klinik kesinli¤inde olamaz. Nüfusumuzun büyük ço¤unlu¤unun günlük yaflam› oldukça ac›l› ve sanc›l›d›r. fiimdi baz› temel meselelere de¤inerek kalan› gelecekteki tart›flmalara b›rakaca¤›z.
Nepalli Maoistlerle karfl›laflt›r›lma Nepal’deki Hindistan’daki Maoist harketleri karfl›laflt›rma gibi bir e¤ilim bulunmakta ve Nepalli Maoistlerin günümüz taktiklerinin Hintli Maoistlerin fliddet içeren yöntemlerine ba-
PART‹ZAN 61/fiubat-Mart 2007
41
PART‹ZAN 61/fiubat-Mart 2007
42 r›flç›l bir alternatif olmas› yönlü bir dilek var. Unutulmamal›d›r ki anti-monarflik hareketin günümüzdeki zaferleri esas olarak Halk Kurtulufl Ordusu’nun (PLA) siyasi ve askeri savafllardaki baflar›s›n›n ve kral›n ordusunun sald›r›lar›n› yenebilmelerinin sonucudur. Bu zaferlerin belkemi¤i 30 bin kiflilik güçlü PLA, milis ve kaybedilen 12 bin yaflamd›r. Bu gerçe¤i en son Philal adl› Hint dergisindeki röportaj›nda NKP (Maoist)’in baflkan› Prachanda yoldafl da belirtmifltir: “Bu siyasi partilerin liderleri ile konufltu¤umuzda silahl› olmasayd›k 12 maddelik anlaflman›n olamayaca¤›n› söyledik. Silahlanmasayd›k Deuba hiçbir flekilde hapishaneden ç›kamazd›. Silahlanmasayd›k, Saray içinde kendi kan›ndan insanlar› katleden feodal monarfli taraf›ndan öldürülebilirdiniz … Biz onlara ayr›ca silahlar›m›z›n parlamentonuza dönmenizi sa¤lad›¤›n› da söyledik ancak bununla güveni kazanamad›n›z, güveni PLA kazand›…” Bununla birlikte, taktiklerdeki de¤iflimler söz konusu ülkedeki koflullara ve var olan güçlerin gücüne ba¤l›d›r. Sitaram Yechurity Nepalli Maoistlerin Hintli Maoistlere karfl› ç›kmas›n› dilemektedir. HKP (M) (Hindistan Komünist Partisi (Marksist)) Maoistleri Bat› Bengal’de vahflice ezerken kendisi ikiyüzlüce Nepalli Maoistlerden yana konuflmaktad›r. Bir devrimi di¤eriyle karfl› karfl›ya getirmek yerine di¤er devrimlerin olumlu deneyimlerini almak ve Hint devrimini ilerletmek için neyin en iyi flekilde uygulanabilece¤ini düflünmek daha yap›c› olacakt›r. Bu da bizi devrimin yolunu tart›flmaya götürmektedir.
Devrimin yolu üzerine Yazarlar içinde devrimin yolu üzerine en samimisi olan Tilak D Gupta flöyle diyor: “… Uluslararas› koflullar›n de¤iflimine ve sosyalizmin dünya çap›ndaki gerilemesine ba¤l› olarak HKP(Maoist)’in ideolojikpolitik çizgisini ve strateji ile taktiklerini revize etmesi (gözden geçirmesi) çok etkili olacakt›r.” Makalesinde daha önce de Maoizm’in de¤ifltirilmesi üzerine kuflkular›ndan bahsetmifltir. HKP(Maoist)’in baz› temel görüfllerini de sorgulamaktad›r. Sagar da çok say›daki taktiksel konu üzerine sorular sorduktan sonra (seçimleri idealize etme, silahl› mücadele karfl›s›nda kitle eylemlerini övme, kabile kültürünün demokratikleflmesine karfl› ç›kma, bunun baflar›s›na reddetme, yaln›zca günümüzdeki eksikliklere yo¤unlaflma) parlamenter HKP ve HKP(M) ile HKP(Maoist)’i ayn› kategoride ele alarak tüm “sol”u “çeflitli sol örgütlerin gerçek konfederasyonunu” kurmaya ça¤›rmaktad›r. Sagar öylesine ileri gitmektedir ki, silahl› mücadele verenlerle parlamenterleri eflitlemekte ve flöyle demektedir. “Hint politikas›n›n genifl bilefliminde sol, tüm parçalar› ile bir “bütün”ü oluflturmaktad›r. Parlamenter çal›flma yapanlar ve silahl› mücadeleye yo¤unlaflanlar ve bu iki ucun aras›nda çok çeflitleri ile ortada olanlar.” Mohanty ise hatal› bir flekilde (hareketin düflmanlar›n›n bile söylemedi¤i tüm ML gruplar›n ayn› güçte oldu¤unu iddia ederek) HKP(Maoist)’i revizyonist Kurtulufl ve Kanu Sanyal gruplar› ile eflitlemektedir. Baz› yazarlarsa hareketin
baz› eksikliklerini öne sürerek izlenen yola karfl› ç›kmakta baz›lar› “de¤iflen koflullar” ad› alt›nda reddetmekte, baz›lar›ysa Marksizm’le revizyonizm aras›ndaki farkl› çizgileri kar›flt›rarak elefltirmektedir. Baz› görüflleri ele alal›m. Tilak’›n dedi¤i gibi uluslararas› durumda baz› de¤iflimlerin oldu¤u do¤ru olsa da emperyalizmin temel özü de¤iflmemifltir. Fakat de¤iflenler ekonomik krizle ve emperyalizmin özellikle de ABD emperyalizminin artan vahflili¤i ile ilgilidir ve bu da bugünkünden daha genifl ve derinlikli bir silahl› mücadeleye ihtiyaç yaratmaktad›r. Irak’ta neler oldu¤una veya ‹srail’in Lübnan ve Filistin’deki küstahl›¤›na ya da Latin Amerika’daki komünistlere hatta liberal muhalefete yap›lan katliamlara veya Filipinler’de yüzlerce kitle liderinin katledilmesine vb. bir bak›n. Maoistlerin silahl› faaliyetleri nedeniyle devrimciler ve demokratlar için çokça bahsedilen “alan” daralmakta ancak emperyalizmin ve ajanlar›n›n artan faflist karakteri dünya çap›nda varl›¤›n› sürdürmektedir. Bu nedenledir ki merkezi hükümet ve eyaletler silahlanma düzeylerini flu ana kadarki en üst düzeye ç›karm›flt›r. LPG politikalar›n›n sald›rgan bir flekilde uygulanmas› ile kitle isyanlar› aras›ndaki iliflkinin fark›ndalar. Bu nedenle Tilak’›n HKP(Maoist)’in ideolojik-politik çizgisi ile strateji ve takti¤ini revize etme önerisinin yönelimi net de¤ildir. Bu gibi aç›klamalar yapmadan önce çok daha derinlikli analizler yapmaya ihtiyaç vard›r. Bugün hareket ülkenin birçok bölgesinde zay›fsa ihtiyac›m›z onlar› güçlendirmektir, yo-
43
Kabile ve Kast sorunu STÖ’ler taraf›ndan yay›lan postmodern perspektifin etkisiyle K. Balagopal’in makalesindeki gibi kimlik politikalar›na yo¤unlaflan ve Sagar’la Sunder’in makalelerindeki gibi ise geri kalm›fl kabile toplumlar›n idealize edilmesi e¤ilimi görülmektedir. K. Balogopal yaln›zca kimlik politikalar›na yo¤unlaflmamakta, ayn› zamanda “organik liderlerin azalmas›” olarak tan›mlad›¤›, devrimci mücadelenin sonucu olarak en büyük ac› çekenin ezilenlerin kendileri oldu¤una inanmaktad›r. Balagopal yaz›s›n› “bu insanlar›n kayb› ezilenlerin belirsizli¤e son vermesini engellemekte” diyerek bitirerek devrimci süreci reddetse de, hareketimizin en
ezilenlerin aras›ndan yüzlerce entellektüel ç›karabildi¤i do¤rudur. Bu mu¤lak bir sondur ve çok çeflitli anlamlara gelebilirona göre beyhude bir çaba olarak ezilenlerin b›rakmas› gerekti¤i anlafl›labilir. Afl›r› kay›plar veriliyorsa nedenleri bulunmal› ve çözümlenmelidir ancak bedel ödemeden devrim beklemek yan›lsamad›r. “Kimlik politikalar›” ele al›nd›¤›nda ise bu, kitleleri bölmektedir. Gerekli olan ezilenlerin dahil oldu¤u kitleleri birlefltiren s›n›fsal bir bak›fl aç›s›d›r. Kast sorununa s›n›fsal bak›fl ise üst-kast bask›s›na, Brahman ideolojisine son vermek ve “dokunulmazl›¤›n” da dahil oldu¤u tehlikeli kast sistemini y›kmakt›r. Fakat “kimlik politikalar›” sadece kasta önem vermekte ve kast ayr›m›n› daha da kemiklefltirmeye yaramaktad›r. STÖ tarz› kabile toplumunu korumay› savunan Sagar ve Sunder’in ise bu kültürden etkilenen, zorla evlendirilen, büyücülükle, hurafelerle çevrili olan, zorla a¤›r ifllerde çal›flt›r›lan vb. Bastar’daki kad›nlarla konuflmas› iyi olacakt›r. Ataerkil Hindu sistemi kadar kötü olmasa da kabile kültürü cennetten çok uzaktad›r. Maoistler Adivasi kitlelerinden ö¤renmeye ve olumlu özelliklerini edinmeye çal›flmakta, de¤ersizlerine ise karfl› ç›kmaktad›r. Bu nedenle biz yaln›zca Gondu, Santhali ve di¤er dilleri korumakla kalmamakta, ayn› zamanda onlar› gelifltirmekteyiz; kabile halk›n›n folklorunu ve dans biçimlerini korumakta, benimsemekte ve toplumsal içeri¤e afl›lamaktay›z. Kendi kültürlerinin do¤al bir parças› olarak topluluk ve kolektif yaflamla ilgili unsurlar› teflvik et-
mekte ve zenginlefltirmekteyiz. Ormanlar› korumakta ve yeni ormanlaflt›rma kampanyalar› düzenlemekteyiz. Ek olarak, sadece entelektüel ayd›n elitine ait olan ve devam etmesi kabul edilmemesi gereken modern bilgi ve e¤itimi kabile halk›na götürmekteyiz.
Sonuç; Hindistan dengesiz ve çeflitli geliflmiflli¤i ile çok genifl ve karmafl›k bir toplumdur. Finans kapitalin etkisinde yar›-feodal yar›-sömürge toplumlar›n evrensel özelliklerine sahiptir. Bununla birlikte derinlikli bir çal›flmay› ve analizi gerektiren çok fazla özgünlü¤ü de vard›r. Burada devrim kolay bir görev de¤ildir. Silahl› toprak devrimi ekseninde yo¤unlafl›rken buna ek olarak sosyo ekonomik sistemden kaynaklanan çok say›da ve çeflitli hastal›kla ilgilenmekte ve bunlar› çözmeye çal›flmaktay›z. Yeni Demokratik Devrim, sistemin ve yaflam›n her alan›n›n –siyasi, ekonomik, sosyal, kültürel, e¤itim ve e¤lence aç›lar›ndan- tamamen demokratikleflmesini içerir. Yaflam standard› yaln›zca maddi olarak de¤il dünyaya bak›fl ve de¤erler alanlar›nda da zenginlefltirilmelidir. Devrimci süreç içinde yeni bir toplumsal yaflam ortaya ç›kar›lmal›d›r. Halk›n ç›karlar›n› yüre¤imizde hissetti¤imizden komünistler olarak her zaman hatalar›m›z› düzeltmeye ve di¤erlerini dinlemeye haz›r›z. Fakat elefltiriler somut ise yard›mc› olabilir. Hakl› bulduklar›m›z› mutlulukla kabul edece¤iz ve prati¤imizi gelifltirmeye çal›flaca¤›z. Karfl› ç›kt›klar›m›zda ise özgürce ve aç›kça konuyu tart›flaca¤›z
PART‹ZAN 61/fiubat-Mart 2007
lu, belirsiz “çeflitli sol örgütlerin gerçek konfederasyonu”na çevirmek de¤ildir. ‹htiyac›m›z olan flekilsiz kümelenmeler de¤il, iflçi, köylü, orta s›n›flar ve ulusal burjuvaziden oluflan dört s›n›f›n gerçek Birleflik Cephesi’dir. (BC) Etkili bir BC, farkl› s›n›fsal güçler aras›ndaki temel farkl›l›klar› bulan›klaflt›ran çeflitli sol örgütlerin konfederasyonu ile de¤il tüm anti-emperyalist, anti-feodal güçleri seferber etmekle mümkündür. Tüm devrimler, özellikle de Rusya ve Çin devrimleri, net bir flekilde göstermifltir ki, zafer ancak revizyonizmin her biçimine karfl› uzlaflmaz bir ideolojik-politik savafl ile mümkün olabilir. Vietnam, Küba, Kuzey Kore örneklerinde oldu¤u gibi askeri savafllar kazan›lsa da uzlaflma yolu seçildi¤inde sosyalist amaç yenilmektedir.
44
BÜYÜK PROLETER KÜLTÜR DEVR‹M‹’N‹N 40., MODERN REV‹ZYON‹ZME KARfiI MÜCADELEN‹N 50. YILI VES‹LES‹YLE;
PART‹ZAN 61/fiubat-Mart 2007
1. Büyük Proleter Neydi, Büyük ProleKültür Devrimi’nin ta- ter Kültür Devrimi? Her fleyden önce, bu devrihsel anlam›, siyasal rim, dünyada efline rastlanmaönemi ve teorik dersleri Mao’nun, “ateflini benim yakt›¤›m” dedi¤i Büyük Proleter Kültür Devrimi, 16 May›s 1966 tarihli ÇKP genelgesiyle bafllat›lm›flt›. 5 A¤ustos 1966 y›l›nda da ortal›¤› kas›p kavuran o ünlü afiflini yazm›flt› Mao: Karargâh› Bombalay›n! Böylece iki-befl y›ll›k büyük kas›rgaya yol açacak olan “mücadelenin darbesinin do¤rultusu” saptanm›flt›. Bu do¤rultu, alafla¤› edilmesi gereken bu karargâh, her fleyden önce Parti Merkez Komitesi’nde yer alan kapitalist yolu tutan mevki sahipleri ve dolay›s›yla “patent sahibi” önderli¤in bir bölümüydü.
Mao’nun, “ateflini benim yakt›¤›m” dedi¤i Büyük Proleter Kültür Devrimi, 16 May›s 1966 tarihli ÇKP genelgesiyle bafllat›lm›flt›. 5 A¤ustos 1966 y›l›nda da ortal›¤› kas›p kavuran o ünlü afiflini yazm›flt› Mao: Karargâh› Bombalay›n! Böylece ikibefl y›ll›k büyük kas›rgaya yol açacak olan “mücadelenin darbesinin do¤rultusu” saptanm›flt›. Bu do¤rultu, alafla¤› edilmesi gereken bu karargâh, her fleyden önce Parti Merkez Komitesi’nde yer alan kapitalist yolu tutan mevki sahipleri ve dolay›s›yla “patent sahibi” önderli¤in bir bölümüydü. Evet, her fley bu k›sa ama derin anlam yüklü, k›sa ama makyajs›z gerçe¤i cesaretle gösteren, k›sa ama yeri gö¤ü sarsan 5 A¤ustos tarihli “Karargâh› Bombalay›n!” “direktifi” ile bafllam›flt›.
yan tarihsel bir ilk pratik, al›fl›ld›k deneyimler ve yöntemleri ifle koflan de¤il, kitleler üzerinden “suyun kayna¤›na inen” bir deneme olarak, bir s›n›f›n di¤erini alafla¤› etti¤i ve “dünya görüflü sorununu” mücadelenin merkezine koyan ve proletarya diktatörlü¤ü koflullar›nda MK’nin ihanet etti¤i bir ülkede “yerleflik tabulara” meydan okuyan fevkalâde bir devrimdi. Bu devrimin öncekilerden fark›, bunun proletarya diktatörlü¤ü alt›nda cereyan eden bir ölüm-kal›m mücadelesi olmas› ve mücadelenin atefl hatt›n›n da partinin göbe¤inde bulunmas›yd›. Paris Komünü’nden sonra, proletarya diktatörlü¤ü alt›nda sürdürülen s›n›f mücadelesinin özgün ve özel bir biçimi, o ana dek var olan proletarya diktatörlü¤ü prati¤inin yeni, üstün ve zengin bir ilk denemesiydi Büyük Proleter Kültür Devrimi. Bu deneme ile, sosyalizm-
de s›n›f mücadelesi, yepyeni bir çehre kazanarak herkesi flaflk›na çeviriyor ve proletarya diktatörlü¤ü teorisi zincirine, önceki devrimci pratiklere oranla yeni bir halka ekleniyordu. Teori, bu yeni deneme ile mücadelenin bu yeni döneminde daha üstün bir düzeye ulafl›yordu. Bu deneme ile, proletarya diktatörlü¤ü daha büyük bir derinlik ve zenginlik kazanacakt›. Büyük Proleter Kültür Devrimi, yeni burjuvazi üzerinde topyekûn bir diktatörlüktü. Bu, yaln›zca ideolojik ve
BPKD’nin ilk y›llar›nda, 1967 y›l›ndaki bir Siyasi Büro Daimi Komitesi’ndeki konuflmas›nda flunlar› söyleyerek tafl› gedi¤ine koyacakt›: “Merkez Komitesi’nde revizyonizm belirirse ne yapacaks›n›z? Bu son derece muhtemeldir. En büyük tehlike budur.” Hedef saptanm›fl ve kitlelerin yöneltilmesi gereken karargâh gösterilmiflti. Ve Mao, kitlelere ne yap›lmas› gerekti¤ini de kaçamaklara sapmaks›z›n dolays›zca iflaret ediyordu: “Kapitalist yolu tutan mevki sahiplerini
siyasi bir seferberlik de¤il, iktisâdi, askeri ve kültürel cephede gelifltirilen, içine kitleleri çekerek iki-befl y›la yay›lan derin ve genifl bir cenkleflme idi. Sosyalizmin ülkesinde revizyonizmin iktidar› ele geçirdi¤i koflullarda, halk y›¤›nlar›n›n “afla¤›dan gelen dolays›z zorlamas›” ile revizyonistlerce gasp edilen iktidar›n genifl ve yayg›n ve müthifl bir kitle hareketi yolu ile geri al›nmas› için yap›lan muazzam önemde bir devrimdi. Engebeli ve zorlu idi. Zorlu idi çünkü, burjuvazi tam da partinin ve iktidar organlar›n›n içinde idi ve üstelik su bafllar›n› tutmufltu. Bunun içindir ki, Mao daha
alafla¤› edin.” Oysa ayn› Mao, daha önce “gerici çizgiyi izlemekte ›srar eden iflâh olmazlar› alafla¤› edin” demiflti. Ne ki yaflam durmuyor, s›n›f mücadelesi durmuyor ve gerici çizgiyi izlemekte olan iflâh olmazlar bir türlü yola gelmiyordu; kitlelere bunlar›n gerçek niteliklerinin kavrat›lmas› gerekiyordu. Kimdi gerici çizgiyi izlemekte ›srar eden iflâh olmazlar? Elbette ki bu iflâh olmazlar kapitalist yolu tutan mevki sahipleriydi ve üstelik fena halde de mevzi ele geçirmifllerdi. Bu seferki topyekûn bir mücadeleydi, kapitalist yolu tutan mevki sahiplerine karfl› verilen. Zira, eski ve yeni
burjuvazi birleflerek gücüne güç katm›fl; ve gücünü, kapitalizmin restorasyonu için tehlikeli bir noktaya dek gelifltirmiflti. Genifl çapl› cenkleflmenin tam zaman›yd› ve Mao, bu zamanlamaya ve zarurete de¤inirken art›k herkesçe ezbere bilinen o ünlü yarg›s›n› flöyle dile getirecekti: “Bu defaki Büyük Proleter Kültür Devrimi, proletarya diktatörlü¤ünü sa¤lamlaflt›rmak, kapitalizmin restorasyonunu önlemek ve sosyalizmi kurmak için tamamen zaruri ve fevkalâde vaktindedir.” Gerçekten de parti baflta olmak üzere birçok fabrika ve kurulufl revizyonizm taraf›ndan ele geçirilmifl ve öyle ki baz› parti ve devlet organlar›n›n kilit noktalar› kapitalist yolu tutan mevki sahiplerinin at koflturdu¤u alanlar haline gelmiflti. Öte yandan e¤itim, sanat, kültür alan›nda da revizyonizm bir hayli mevzi kazanm›flt›. Ve hatta, yaln›zca 1966 y›l› itibar›yla de¤il, BPKD’nin içinde, 1969’un ilk yaz›nda bile, Mao, bu devrimin sürdürülmesinin zorunlulu¤unu ›srarla belirtmesi bofluna olmasa gerekti. Mao, daha bu y›llarda, temelimiz sa¤lamlaflt›r›lm›fl de¤ildir ve kendi gözlemime dayanarak flunu söyleyebilirim ki, “fabrikalar›n oldukça büyük bir ço¤unlu¤unda önderlik gerçek Marksistlerin ve hatta iflçi kitlelerinin elinde de¤ildir” diyordu. Bu da gösteriyor ki, BPKD, tam da zaman›nda yap›lm›flt› ve fena halde gereksinimdi. Yaln›zca 1966 ya da 1969 y›l› itibar›yla de¤il, Kültür Devrimi’nden birkaç y›l önce bile yapt›¤› bir konuflmada
PART‹ZAN 61/fiubat-Mart 2007
45
PART‹ZAN 61/fiubat-Mart 2007
46 Mao flunlar› seslendirecekti: “Günümüzde devrimin görevi henüz tamamlanmam›flt›r; henüz, en sonunda kimin kimi alafla¤› edece¤i kesinlikle belli de¤ildir. Sovyetler Birli¤i’nde Kruflçev iktidarda de¤il midir? Burjuvazi iktidarda de¤il midir? Bizde de siyasi iktidar›n burjuvazinin elinde oldu¤u durumlar vard›r; onlar›n adamlar›n›n bulundu¤u üretim tugaylar›, fabrikalar ve sien komiteleri oldu¤u gibi, bölge ve eyalet komiteleri de var, kamu güvenli¤i dairelerinde yine onlar›n adamlar› olan baflkan yard›mc›lar› var. Kültür Bakanl›¤›n› kim yönetiyor? Sinema ve tiyatro tamamen onlar›n hizmetinde olup, halk›n ço¤unlu¤unun hizmetinde de¤ildir. Önderlik kimin elinde dersiniz?.... S›n›f mücadelesi hemen sizin yan› bafl›n›zda de¤il midir? Karfl› devrim diye bir fley olmazsa, o zaman niye hala devrime ihtiyac›m›z olsun?” Demek ki ülkeyi BPKD’ne götüren koflullar bir günde oluflmad› ve burjuvazi ve burjuva yolu tutan mevki sahipleri ve yandafllar› hayli mesafe kat etmifl ve iktidar revizyonistlerce ad›m ad›m ele geçirilmifl bulunuyordu. Sorunun kilit noktas› tam da burjuvazi mi, proletarya m›; kapitalist yol mu, sosyalist yol mu; revizyonizm mi, Marksizm mi sorusuydu. ‹ki s›n›f, iki yol, iki çizgi aras›ndaki mücadele uzundu, karmafl›kt› ve çetindi. Öylesine çetindi ki bu mücadele; Mao’nun, daha Kültür Devrimi’nin bafllang›c›nda efline, Ciang Cing’e gönderdi¤i 8 Temmuz 1966 tarihli mektupta flunlar› yazmak du-
rumunda kalm›fl olmas› anlaml›yd›: “Bugünkü görevimiz, Parti içindeki sa¤›n bir bölümünü devirmektir (sa¤›n tümünü devirmek imkans›zd›r). Daha sonra, belki yedi-sekiz y›l sonra, kötülük fleytanlar›n› ortadan kald›rmak için yeni bir hareket bafllat›lacak, daha sonra da tekrar tekrar yeniden bafllatmak gerekecektir.” Salt Merkez Komitesi içinde verilen mücadele ile kötülük fleytanlar›, kapitalist yolu tutan mevki sahibi revizyonistler alafla¤› edilememifl, revizyonizmi devirmek yeterli olamam›flt›. Mao’nun sözleriyle, sa¤, hile, entrika ve gizli kapakl› oyunlarla her yolu deniyor ve kendi temelini sa¤lamlaflt›rmada önemli mevzileri ele geçiriyordu. Ne ki, salt parti arac›¤›yla verilen mücadele sa¤› geriletme ve mevzilerinden söküp atmada yeterli olamam›fl ve iki yol, iki s›n›f ve iki çizgi aras›ndaki amans›z mücadelenin içine kitlelerin de çekilmesi ve mücadelenin bir yandan üstten Mao önderli¤indeki komünistlerce, öte yandan da afla¤›dan dolays›z kitle giriflkenli¤inin seferberli¤iyle yürütülmesi gelip kap›y› çalm›flt›. Ve proletarya ile burjuvazi, kapitalist yol ile sosyalist yol, revizyonizm ile Marksizm aras›ndaki bu zorlu mücadelede kitleler seyirci kalmad› ve kalamazd› da. Mao’nun “Karargâh› Bombalay›n!” fliar› ortal›¤› kas›p kavuran bir f›rt›na oldu kitlelerin dilinde ve elinde. Mao’nun bu ünlü fliar› y›¤›nlar› afla¤›dan harekete geçirmede ve onlar› önderli¤in bir bölümünün üzerine yürümede tam bir anahtar ifllevi
gördü. BPKD, kitlelerin bizzat kendilerinin partiyi sahiplenmeleri ve proletarya ve ba¤lafl›¤› emekçi güçlerin ve bu arada emekçi ordunun kendi partisinin yan›nda saf tutarak kapitalist yolu tutan mevki sahiplerini alafla¤› etmesi hedefine kilitlenmifl ve dünya görüflü sorununu iflin merkezine amaç olarak koyarak kitlelerin iktidar› fethetmesi olay›yd›. Paris Komünü denemesinde “göklerin fethine” ç›kan proletarya, bu kez, bir ikinci bask›s›n›, on milyonlar›n kat›ld›¤› muazzam bir kitle hareketi ile Çin’de, parti ve devlet içindeki kapitalist yolu tutan mevki sahiplerine karfl› “iktidar› fethederek” yap›yordu. ‹flçiler, köylüler, ayd›n ve ö¤renciler, ordu güçleriyle beraber genifl emekçi y›¤›nlar Mao’nun “Karargâh› Bombalay›n!” direktifi üzerinden revizyonizmi alt ederek, örgütlü gücün nelere muktedir oldu¤unu revizyoist karargâha bir kez daha göstermifl oluyordu. ‹ktidar ve Parti’de revizyonizm fena halde geri püskürtülüyordu. Çin devrim mücadelesi prati¤inde, BPKD, proletarya diktatörlü¤ü alt›nda devrimi devam ettirmenin tepe noktas›, en sivri ucu ve keskin b›çakt›. Ola¤an mücadele ile devrilemeyenler, kitlelerin coflkun seli, aya¤a do¤rulan kitle seferberli¤i karfl›s›nda hizaya geliyor ve Mao’nun “kitleleri örgütlemek siyasettir” söylemi, BPKD üzerinden yaflayan gerçek olarak Çin’in her santimetre karesinde yaflam buluyordu. Mao’nun, Cen Bo-da’y› kast ederek, “sen ve ben bile bunlarla bafl edemedik. Fa-
kat, K›z›l Muhaf›zlar’›n gelmesiyle bunlar derhal denetim alt›na al›nd›” dedi¤i, kapitalist yolu tutan mevki sahipleri, kitlelerin aya¤a do¤rulan heybetli gücü ile kuyruklar›n› k›st›rmak zorunda kalarak gölgeye çekilmifllerdi. fiu bir gerçek ki, Büyük Proleter Kültür Devrimi, bafllang›çta ö¤renci ve ayd›nlar arac›l›¤›yla ateflleyici fitiline kavuflsa da, onu yaflam a¤ac›na kavuflturan yegâne fley, iflçiler, köylüler ve ordu üniformas› alt›ndaki ayn› s›n›flard›. Bu a¤ac›n özsuyu da her fleyden önce iflçilerdi; bu devrime önderlik edendi bu s›n›f. Mao, “Büyük Kültür Devrimi’nde ve tüm çal›flma alanlar›nda iflçi s›n›f›n›n önder rolünü tamamen tesis etmek flartt›r” diyerek bu devrimin niteli¤i hakk›nda yanl›fl fikirler yayan modern revizyonizme gerekli yan›t› vermiflti. Ve bilinir ki, Çin’de revizyonizmin iktidar› ele geçirme denemesinin d›fl kayna¤›, modern-revizyonizm ve özellikle de Sovyet modern-revizyonizmi oldu¤u apaç›kt›. 1967’deki bir konuflmas›nda Mao, BPKD için, “Bu, bir s›n›f›n di¤erini alafla¤› etmesidir. Bu büyük bir devrimdir” diyerek, bu devrimin, proletarya diktatörlü¤ü alt›nda devrimin “yeni biçimler alt›nda” sürdürülmesi demek oldu¤unun alt›n› çiziyordu. Fakat bu devrim öyle kolay yürüyen bir süreçle sürüp gitmiyordu. Bu devrim, met-cezirlerle, ilerleme ve geri çekilmelerle, sald›r› ve savunma ile el ele yürüyordu. Zira, Mao’nun sözleriyle, “Revizyonizm o kadar yo¤undu ki, su bile s›zmaz, i¤ne bile geç-
mezdi”. Mao’nun 1969 y›l›nda, yani BPKD’nin dördüncü y›l›nda bile “Büyük Proleter Kültür Devrimi’nin hala sürdürülmesinin zorunlu oldu¤u görülüyor. Temelimiz sa¤lamlaflt›r›lm›fl de¤ildir” demesi, revizyonizm tehlikesinin çap›n› ve büyüklü¤ünü göstermesi bak›m›ndan dikkat çekiciydi. Merkez Komitesinde bir burjuva karargâh kurarak her alana yay›lan kapitalist yolu tutan mevki sahiplerini ve yandafllar›n› alt etmek basit, tekdüze ve kolay bir görev olarak yerine getirilemezdi. Nitekim, Lui fiao-fli ve Deng Siao-ping vb. çetesine karfl› verilen mücadelede her ne kadar fiao-fli görevden uzaklaflt›r›ld› ise de, BPKD’nin sonlar›na do¤ru, Mao’nun ölümünden k›sa bir dönem önce, 1975 y›l›nda Deng önderli¤indeki revizyonizm yeniden mevzi kazanarak öne ç›kt› ve Mao ölmeden hemen önce bu karargah› son bir kez daha püskürtme mücadelesine giriflti; ne ki, hemen ölümünden sonra ise Hua Kua-feng arac›l›¤› ile iktidar karfl›-devrimci bir darbe ile yeniden gasp edildi revizyonist karargahça. Bu arada flunu da bir parantezle belirtelim ki, 1970’lerin hemen bafl›nda, daha önce BPKD’nin en ateflli savunucusu ve Mao’dan sonra “ikinci adam” olarak sunulan Lin Biao önderli¤inde karfl›-devrimci bir giriflim bafllat›ld› ancak, Mao’nun çabas›yla bu giriflim de alt edildi. Lin Biao’nin kli¤ini oluflturan “büyük generaller” listesindeki befl kiflinin hepsi de Siyasi Büro üyesi ve Genel Kurmay Baflkanl›¤›n› da elinde bulunduran yüksek askeri kiflilerdi.
Elbette ki, Deng çetesinin yeniden iflbafl›nda geçmesi önemli bir sorundu ancak, bu, sorunun özü de¤ildi; öz, BPKD’nin proletarya diktatörlü¤ü alt›nda devrimin devam ettirilmesinin yeni bir biçimi olarak tarihsel anlam›nda ve kapitalist yolu tutan mevki sahibi iflâh olmazlar›n, yeni burjuvazinin alafla¤› edilmesi Çin devrimci prati¤inin, s›n›f mücadelesinin bu yeni biçiminin teoriye kazand›rd›¤› siyasal anlam›nda ifadesini buluyordu. Pek tabiî ki bu da dünya görüflü sorununda dü¤ümleniyordu. BPKD denemesi, tarihte bir ilk olan bu deneme, proletarya diktatörlü¤ü alt›nda devrimin sürdürülmesinin zorunlu bir efli¤i olarak, “kimin kazanaca¤›” sorununun uzun bir süre sonuca ba¤lanamayaca¤›na, “kimin kimi” alafla¤› edece¤inin kesinlikle belli olmad›¤›na ve devrimin görevlerinin uzunca bir süre tamamlanmadan kalaca¤›na aç›k bir kan›t, proleter bir biçim olmas› bak›m›ndan tarihsel anlam› ve siyasal önemi aç›s›ndan fevkalâde yeni, üstün ve zengin bir muharebe denemesidir devrimler tarihine yaz›lan. Bu devrim, yaln›zca siyasal bir devrim de¤ildi; bu hem siyaset, hem ideoloji, hem iktisat, hem kültür ve sanat› da içeren çok genifl yelpazede uzun y›llar süren, bir s›n›f›n di¤erini alafla¤› etti¤i s›n›f mücadelesinin deri de¤ifltirmifl yeni bir türüydü.
Büyük Proleter Kültür Devriminin “Dersleri” nelerdir? Birincisi, BPKD, proletarya diktatörlü¤ü alt›nda devri-
PART‹ZAN 61/fiubat-Mart 2007
47
PART‹ZAN 61/fiubat-Mart 2007
48
min devam ettirilmesinin “yeni ve üstün bir biçimi” olarak devrimci diktatörlük teorisine daha büyük bir “derinlik ve genifllik” kazand›rm›flt›r. ‹kincisi, BPKD, tabandan muazzam bir kitle seferberli¤i hareketi ile geleneksel teoride yeni ve özgün olan üzerinden “süreklilikte geliflimi” ifade ederek, teoriye, geliflmenin yeni koflullar›nda, sosyalizm döneminde, eskiye oranla “yeni fleyler” katarak zenginlefltirmifl ve gelifltirmifltir. Üçüncüsü, BPKD, tüm ulusal ekonomiye sosyalist ekonominin egemenli¤inden, yani sosyalist dönüflümün esas olarak tamamlanmas›ndan sonra, ideolojik ve siyasi alanda, kültürel ve iktisat cephesinde “proletarya diktatörlü¤ü alt›nda devrimin devam ettirilmesinin”, s›n›f mücadelesinin sürdürülmesinin gereklili¤ine eni-sonu bulunmufl canl›, yeni ve zengin bir ilk denemedir. Dördüncüsü, Sosyalizmde s›n›flar ve s›n›f mücadelesi sorununa Mao’nun getirdi¤i “yan›tlar›n” aç›k ve anlafl›l›r bir tan›tlan›fl›d›r BPKD. Sosyalizmin çeliflme ve çat›flmalardan ba¤›fl›k düflünülemeye-
ce¤ine, “kimin kimi” yenece¤i sorusunun uzunca bir süre karara ba¤lanamayaca¤›na en canl›, en diri ve en soylu bir yan›t›n ad›d›r bu devrim. Beflincisi, BPKD, Parti hata yapmaz ve o, hatalardan ba¤›fl›kt›r; insanlar bir kez KP’ye girince hata yapmayan evliyalara dönüflürler görüfl aç›s›na aç›ktan bir meydan okuyufltu. Nihayet, BPKD, sorunun çözümüne, kitlelerin hakemli¤i yolunu açarak al›fl›ld›k yöntem ve araçlar yerine “suyun kayna¤›na inmek” yolunu seçmesi bak›m›ndan da sonraki pratikler için “ç›k›fl noktas›” oluflturmufltur. Ve de bu devrim, kitlelerin yak›c› ve dönüfltürücü gücünün örgütlenmesi ve harekete geçirilmesi halinde hiçbir iktidar›n ayakta kalamayaca¤›n›n da fevkalâde bir yan›t› olmufltur. Ve nihayet, bu devrim, yukar›daki dersler üzerinden “bir standart” olarak, proletarya diktatörlü¤ü teorisinin olgunlaflmas›nda bir bileflen, diktatörlük tablosunun tümleyici bir parças› olarak fevkalâde tarihsel önemdedir. En nihayet, BPKD, s›n›f mücadelesinin “en yüksek biçimi”, proletarya diktatörlü¤ü
koflullar›nda bir s›n›f›n di¤erini devirdi¤i ve revizyonizmin a盤a ç›kar›larak mahkûm edildi¤i eflsiz bir kitle seferberli¤i muharebesiydi. Ve bu devrim, “kitleleri örgütlemek siyasettir” önermesinin ete-kana bürünerek nelere muktedir olabilece¤ini gösteren en canl› pratiktir. Ve BPKD’nin etkisi sadece Çin’le s›n›rl› kalmad›. Onun muazzam etkisi dünya ölçe¤inde yank›s›n› bularak yeni komünist partilerin do¤ufluna da etkide bulundu. S›n›f mücadelesinin iç dinamiklerinin sonucu do¤an KP’ler, BPKD’nin MLM’le bütünleflerek do¤ru çizgide yoluna devam etti. Kaypakkaya, proleter hareketin yaz›l› tarihine, “hareketimiz BPKD’nin ürünüdür” diyerek tarihe gereken notu düfltü.
2.Proletarya Diktatörlü¤ü alt›nda s›n›flar, s›n›f mücadelesi, devrimin devam ettirilmesi ve kapitalizmin restorasyonu dersleri (I) Hiç kuflkusuz ki, sosyalizm, tarihsel olarak bir “geçifl dönemi”dir; kapitalizm ile komünizm aras›nda, her iki toplumsal-ekonomik biçimlerin özelliklerini ve niteliklerini ba¤r›nda tafl›yan bir geçifl dönemidir. Bu devrimci geçifl döneminin devleti de proletarya diktatörlü¤ünden baflka bir fley de¤ildir. Sosyalizmin do¤as›na ulaflmada bu son derece önemlidir. E¤er bu “geçifl dönemi” gerçe¤i has›ralt› edilirse, sosyalizmin niteli¤i hakk›nda berrak bir kavray›fla var›lamaz ve
onun Lenin ve Stalin’de ulaflt›¤› aflama ve Mao’da kazand›¤› biçim anlafl›lamaz olur. Bu ilk gerçek kavranamad›¤› ölçüde de sosyalist toplumundaki s›n›flar ve s›n›f mücadelesi ve de proletarya diktatörlü¤ü alt›nda devrimin devam ettirilmesi teorisini anlama ve uygulamada hatalar ve yan›lg›lardan kaç›nmak mümkün olmaz. Demek ki, anahtar sorun, kapitalist toplumla komünist toplum aras›nda, öncekinden sonrakine geçiflte, tarihsel olarak devrimci bir siyasal geçifl döneminin varl›¤›n› ve bu geçifl dönemine tekabül eden devletin de proletaryan›n devrimci diktatörlü¤ü oldu¤unu kabul ederek hareket etmektir. Bu hareket noktas› saptand›ktan sonra, sosyalist toplumun, “s›n›fl› toplumdan” “s›n›fs›z topluma” geçiflte önemli bir tarihsel evreyi kapsad›¤› kendili¤inden anlafl›l›r. Özel mülkiyetin yerini toplumsal mülkiyete b›rakt›¤›, sömürülen s›n›f olarak proletaryan›n yöneten s›n›f konumuna yükseldi¤i, eski toplumdaki ekonomik-toplumsal kuruluflun, yerini, sosyalist yenidenkurulufla b›rakt›¤› geçifl toplumu olarak sosyalizmdeki tüm bu ilerlemelere karfl›n, siyasal geçifl dönemi öyle hemen kolay sona ermez. Ve üstelik görevin en zor k›sm› da bu de¤ildir; as›l zorluk toprak sahipleri ve kapitalistlerin ortadan kald›r›lmas›ndan sonra bafllar. Bu eski s›n›flar›n ortadan kald›r›lmas›ndan sonra da, s›n›flar orta yerde durmaya ve s›n›f mücadelesi yeni biçimler alt›nda var olmaya devam edecektir. Kendi temelleri üzerinde geliflmeyen, iktisâdi, manevi,
entelektüel bak›mdan do¤du¤u kapitalist toplumun tüm izlerini üzerinde tafl›r geçifl döneminin bu sosyalist toplumu. Böyle bir toplumda kafa ile kol, iflçiler ile köylüler, flehir ile k›r aras›ndaki çeliflkiler uzun, çok uzun bir süre var olmaya devam ederler. Bu demektir ki, sosyalist toplumda s›n›flar bugünden yar›na bir darbede ortadan kalkmaz, kalkamaz. Ve bunlar var oldu¤u sürece de geçifl döneminin devrimci diktatörlü¤ü ortadan kalkmaz; zira, s›n›flar ancak proletarya diktatörlü¤ü alt›nda
ortadan kald›r›labilirler. Bu flu anlama gelir ki, bu her ikisi birbirinin var olufl koflulu olarak ifllev görür. Ve sosyalist toplum, oldukça uzun bir süre, içinden ç›kt›¤› kapitalist toplumun do¤um izleriyle, içte burjuva etki, d›flta ise emperyalist bask› kuflatmas› koflullar› alt›nda zikzaklarla, karmafl›k ve zorlu bir süreç olarak sürüp gider. Bu zorlu ve engebeli yürüyüflte iki yol, iki s›n›f ve iki çizgi aras›ndaki mücadele ve “kimin kimi” yenece¤i sorunu uzun zaman çözüme kavuflma-
dan ortada durur. fiu aç›kt›r ki, sosyalizm ve sosyalist yeniden-kurulufl ö¤retisi, yaln›zca Marks ve Engels döneminin teorik çerçevesiyle s›n›rland›r›l›rsa, yaln›zca Lenin ve Stalin döneminin sosyalist teori çözümlemeleriyle zincire vurulursa, ya da teori, burada, tam da burada kaz›¤› çakar kal›rsa, yeni dönemin pratik sorunlar›na çözüm reçetesi olmaktan ç›kar ve kendini aflamadan yaflam taraf›ndan ›skartaya ç›kart›l›r. Birkaç on y›l öncesine kaz›¤› çakan teori de prati¤in görüfl aç›s› olmaktan ç›kar. Her bilim gibi bilimsel sosyalizm ö¤retisi de yaklafl›kt›r, görelidir; son ve kesin tamamlan›fla varamaz. Tüm bilimsel önermeler oldu¤u gibi, bilimsel sosyalizm önermesi de, görelilik üzerinden dar ve eksiktir; durmaks›z›n eksiksiz bir tamamlan›fla varmak üzere yol al›r. Devrimci Marksizm’in ö¤retisi de bu kurala tabidir. Biz biliyoruz ki, bilimsel sosyalizm ö¤retisi, kendi kurucular›n›n, Marks ve Engels’in elinde, yaln›zca, bafll›ca çizgileriyle flekillenmiflti. Bu flekillenifl sosyalist infla sorunlar›n› kapsayacak derinlikte geniflletilememiflti, geniflletilemezdi de. Proletaryan›n bir Komünist Manifesto’su vard›; ne ki burada yaln›zca genel bir çerçeve çizilmiflti ve bu, üstelik yaln›zca iflin teorisiydi. Pratik bir deney yoktu. Ne Manifesto’da ve ne de Marksizm’in kurucular›n›n sonraki eserlerinde sosyalist kuruluflta karfl›lafl›lan sorunlar ve büyük ehemmiye-
PART‹ZAN 61/fiubat-Mart 2007
49
PART‹ZAN 61/fiubat-Mart 2007
50 te sahip kapitalizmin restorasyonu sorunu hakl› olarak ortaya konmam›flt›, konamazd› da. Zira ilkeler, canl› yaflam›n gözeneklerinden ç›kard›-tersi de¤il. Yaflanmayan›n da teorisi çok genel soyutlamalarda ancak varl›k bulabilirdi ve üstelik eksik ekonomik-toplumsal geliflmeler de eksik teorilere ancak babal›k edebilirdi. Dolay›s›yla, bu ba¤lamda, ama yaln›zca bu ba¤lamda, durum, bize dek ulaflabilecek teorik bir birikimin yoklu¤u ile nitelendirilebilirdi. Kurucular›n›n elinde sosyalizmin, proletarya diktatörlü¤ünün teorik temeli at›lm›fl, günümüzde dayand›¤›m›z ana ilkeler aç›klanm›fl ancak, prati¤i olmad›¤› için de bina infla edilmemiflti. Baflka fleyler bir yana, Marks ve Engels döneminde bafll›ca hatlar›yla saptanan ö¤reti, sosyalizmin kendi içinden ç›kan “yeni burjuvazice” hançerlenmesi olay› örne¤inde oldu¤u gibi, sosyalizmin sonraki sorunlar›na çözüm reçetesi olamazd›. Teori bu alanda bakirdi, ifllenmemifl ve ifllenememiflti. Bilinen tek yol, Paris Komünü prati¤inin gösterdi¤i gibi, alt edilen eski sömürücü s›n›flar›n yeniden iktidar› ele geçirmeleriydi. Lenin döneminde teori, yaflanan k›sa pratikle zenginleflip derinlefltiyse de, sosyalizmin bugünkü sorunlar›n› çözmede yeterli olmaktan uzakt›. Lenin’in ömrü teoriyi gelifltirmeye yetmedi; ne sosyalist inflan›n sonraki karmafl›k sorunlar›na ve ne de geri dönüfle yetmedi. Yaflanan tek örnek, 1919 Macaristan Sovyetleri ve orada yaflanan geri dönüfltü; alt edenlerin alt edilifliydi. Ne Paris Komününün düflüflü ve ne
de Macaristan Sovyetlerinin yenilgisi Sovyetler Birli¤i, Do¤ru Avrupa, Arnavutluk, Çin vb. alanlardaki sosyalist yenilgiye benzemiyordu. Paris Komününden sürgün veren geleneksel teori, sosyalizm alt›ndaki restorasyonun yeni sorunlar›na yan›t olam›yordu. Marksizm’in sürdürücüsü olarak Lenin döneminin sosyalist infla ö¤retileri ve Paris Komünü prati¤inin biçimlendirdi¤i restorasyon çözümlemesi, sosyalizmin yeni dönemine çözüm getirecek denli gelifltirilememiflti ve gelifltirilemezdi de. Bunun “suçu”, ne Marksizm’in kurucular› olarak Marks ve Engels’te ve ne de Marksizm’in sürdürücüsü olarak Lenin’de aranabilirdi. Sosyalizmin infla prati¤ini ilk y›llar›n› yaflayan Lenin, her ne kadar teoriyi önemli ölçüde zenginlefltirdiyse de, bu zenginlefltirme, sonras› yaflam›n canl› gerçe¤i ve ortaya ç›kan yeni ve özel olan› aç›klamada boflluklar do¤uruyordu. Lenin sonras› Stalin, sosyalist infla prati¤ini yaflad› ve ona ilk elden önderlik etti ve önemli deneyimler edindi. Sosyalist kurulufl dönemini sorunlar›na tan›kl›k etti. Sosyalist kurulufla önderlikteki muazzam zaferine karfl›n, Stalin, günümüzdeki sosyalizmin sorunlar› ve geri dönüflün do¤as›n› çözümleyecek kadar yeterince köklü teori üretemeden Paris Komünü denemesinden sürgün veren geleneksel teori güzergâh›n› kullanmay› sürdürdü. Gerçi ölümünden önce, 1950’lerin bafl›nda, üretim araçlar›n›n toplumsallaflt›r›lmas›ndan sonra da, baz› koflullar alt›nda restorasyonun mümkün olaca¤›n› söylediyse
de, ve bu söylem, çok önemli sorunlara vurgu yapt›ysa da, Stalin’in ömrü ne bu söylemini gelifltirmeye yetti; ve ne de geri dönüflün “iç kaynaklar›n›” aç›klamada yeterince güçlü yan›t olabildi bu son çözümlemesi. Mao halkas›na geldi¤inde durum farkl›yd›. “Toplumsal ve tarihi köklerinin de” etkisiyle Stalin halkas›na de¤in afl›lamayan teori, Mao’ca afl›ld›. Elbette ki bu aflmada Sovyet ve Do¤u-Avrupa’da yaflanan restorasyon pratiklerinin ciddi pay›n› burada önemle saptamak gerekir. Arkas›na ald›¤› bu birikmifl restorasyon prati¤iyle yetkinleflmifl bir teoriye ulaflt› ve yeni etmenler üzerinde yükselen yeni ve özel olana, özgül ve zengin olana ulaflt› Mao. Bu ulaflmada, çeliflki yasas› ya da z›tlar›n birli¤i yasas›, diyalekti¤in bu temel yasas› kap›y› açan fevkalâde anahtar oldu. Bu yasa eflli¤inde, sosyalist toplumun do¤as›n› berrakça tahlil ederek, bu devrimci geçifl toplumunun çeliflkilerle dolu oldu¤unu tahlil etti: Sosyalist toplumda s›n›flar ve s›n›f mücadelesi vard›r; iki s›n›f, iki yol ve iki çizgi aras›ndaki mücadelede “kimin üstte kalaca¤›” sorunu henüz karara ba¤lanamam›flt›r ve uzunca bir süre de ba¤lanamaz. Sosyalist yol ile kapitalist yol, proletarya ile burjuvazi aras›ndaki çeliflki bu toplumun bafl çeliflmesidir. Tüm ulusal ekonomiye sosyalist ekonomi damgas›n› vurduktan sonra da kapitalizmin geri getirilmesi tehlikesi ortadan kalkmaz; s›n›flar ve s›n›f mücadelesi zaman zaman fliddetlenerek var olmaya devam eder ve eksiksiz bir sos-
yalist devrim ancak üç cephede birden verilirse zafere giden yolda sa¤lam ad›mlar atabilir: ‹ktisat, siyaset, ideoloji. S›n›f mücadelesinin atefl hatt› ya da en koyulaflt›¤› yer KP’nin içidir; kapitalist yolu tutan iflah olmaz mevki sahibi yeni burjuvalar en sert direnifl örneklerini burada gösterirler. Dolay›s›yla muharebenin merkezi tam da partinin göbe¤idir. Evet, bu önermeler dizisi ile Mao, Marks, Engels, Lenin ve Stalin’in teorik temeline dayanarak, Marksizm’in bu kurucu ve sürdürücülerinin ilkeleri üzerinden, geliflmenin yeni koflullar›nda, sosyalizmin yeni döneminde ve ortaya ç›kan yeni etmenlerin ›fl›¤›nda Marksist ö¤retiyi gelifltirdi, zenginlefltirdi. Bu geliflime ve zenginlik, öncekine k›yasla Marksizm’in hazinesindeki bu yenilik, devrimci Marksizm’de “süreklilikte kopukluk” de¤il, “süreklilikte de¤iflim” di; süreklilik içindeki de¤iflim. Zira bu, Marksizm’in kurucu ve sürdürücülerin yaratt›¤› her fleyden zorunlu olarak ç›kan yeniyi kapsar; Marks, Engels, Lenin ve Stalin’in ilkesel teorik taban›ndan ç›kan yeniyi. Sosyalizmin sorunlar›n›n ve restorasyon derslerinin kavranmas›nda Marksist ö¤retinin Mao’da ulaflt›¤› düzeyi kavramak asloland›r. Ve teori, Mao’da da çak›l›p kalmayacakt›r. Yaflam ve onun yarat›c› devrimci eylemi, uluslar aras› proletarya hareketinin üst üste binen deneyimlerinin sonuçlar› devrimci teoriye yeni ve üstün biçim ve zengin içerik kazand›rmaya devam edecektir. Ama biz, sosyalizm, s›n›flar ve s›n›f mücadelesi, prole-
tarya diktatörlü¤ü ve restorasyon sorunu teorisini en ilk halkas›ndan bafllayarak ana hatlar›yla da olsa en bafltan ele alal›m. (II) Marks, daha ilk eserinde, sosyalizmin proletaryan›n kurtuluflunun arac› oldu¤unu sapt›yordu “Fransa’da S›n›f Savafl›mlar›”n› yazarken. Sosyalizmin do¤as›n›n genel bir tablosunun sunuluflu vard›r bu önemli yap›tta: Genel olarak s›n›f farkl›l›klar›n›n, bu farkl›l›klar›n dayand›¤› üretim iliflkilerinin, bu iliflkilere denk düflen tüm toplumsal iliflkilerin ortadan kald›r›lmas› ve bu toplumsal iliflkilerden do¤an bütün düflüncelerin alt-üst edilmesine varmak üzere devrimin süreklili¤inin ilân› ve bir geçifl noktas› olarak proletaryan›n s›n›f diktatörlü¤ü olarak çözümlenir sosyalizm, bu önemli yap›tta. Bu yap›tta ilk kez olarak proletarya diktatörlü¤ü formülünün kullan›lmas› da anlaml›d›r. Birkaç y›l sonra yazd›¤› “On-Sekiz Brumaire”de ise, proleter devrimin, bürokratikaskeri makinenin ele geçirilmesine de¤il, onun parçalan›p y›k›lmas›na dayanaca¤›n› yaz›yordu. Ve Weydemeyere yazd›¤›, 8 Mart 1852 tarihli mektup ise, sosyalizm ve proletarya diktatörlü¤ü ö¤retisinin tam olarak ve derinli¤ine kavranmas› aç›s›ndan çok büyük bir öneme sahiptir. Bu mektupta, s›n›flar›n varl›¤›n›n ancak üretimin geliflmesinde belirli tarihsel evrelere ba¤l› oldu¤u, s›n›f savafl›m›n›n zorunlu olarak proletarya diktatörlü¤üne götürece¤i ve bu diktatörlü¤ün kendisinin bütün s›n›flar›n ortadan kald›r›lmas›-
na ve s›n›fs›z topluma geçiflten baflka bir fley olmad›¤› son derece yal›n ve zengin bir düflünce bollu¤u ile sunuluyordu. Komün yenilgisinden sonra ise, mevcut burjuva devlet ayg›t›n›n parçalan›p onun yerine Paris Komünü türünde bir devletin geçirilmesi tezi ifllenerek proletarya diktatörlü¤ü teorisi iyiden iyiye zenginlefliyordu. Elbette bu, Komünün yenilgisinden ç›kar›lan tecrübenin özetlenifliydi. Ve nihayet “Gotha Program›n›n Elefltirisi”nde sosyalizmin, dönemin koflullar›ndaki eksiksiz bir tablosu verilir. ‹flte o eksiksiz çözümlenifl: Kapitalist toplum ile kapitalist toplum aras›nda, birinden ötekine devrimci dönüflüm dönemi yer al›r. Buna da bir siyasal geçifl dönemi tekabül eder ki, burada, devlet proletaryan›n devrimci diktatörlü¤ünden baflka bir fley olamaz. Burada ele almam›z gereken, kendi temelleri üzerinde geliflmifl olan de¤il, tersine, kapitalist toplumdan do¤du¤u flekliyle bir komünist toplumdur; dolay›s›yla iktisâdi, manevi, entelektüel, bütün bak›mlardan, ba¤r›ndan ç›kt›¤› toplumun damgas›n› hala tafl›yan bir toplumdur. Evet, Marks’›n bu k›sa ama derin anlam yüklü pasajlar›, sosyalizmin özünün çok çarp›c› aç›klan›fl›d›r. Ne ki ö¤reti bununla s›n›rl› kalmaz. Gerek “Anti-Dühring” ve gerekse “Erfurt Program›n›n Elefltirisi”nde Engels, sosyalizmin tarihsel-teorik çözümlemesini bir kez daha ortaya koyar. Ve denilebilir ki, özellikle Dühring’le girdi¤i polemikte Engels, sosyalizmin en özlü, en kayda de¤er ve en zengin aç›klamas›n› yapar.
PART‹ZAN 61/fiubat-Mart 2007
51
PART‹ZAN 61/fiubat-Mart 2007
52 Marks ve Engels’te, bu ilk kurucular›n›n elinde, sosyalizmin tablosu en genel hatlar›yla ortaya konur; temel kolonlar yerlefltirilir ve de proletarya diktatörlü¤ü ö¤retisi en özlü haliyle aç›klan›r. Anlafl›l›r ki, burada yaln›zca köfle tafllar› yerlefltirilir. Sosyalizmin ayr›nt›l› çözümlemesine giriflilmez; bu ancak “gelece¤in” sorunudur. Lenin halkas›nda ise, sosyalist ö¤reti ve proletarya diktatörlü¤ü teorisi, “Ekim prati¤i” ile, yaflanan bu canl› gerçek üzerinden Marks ve Engels’in ortaya koydu¤u ilkelere dayanarak zenginlik kazanmaya devam edecek, yeni ve canl› olan bu pratik teoriyi ileri tafl›yacakt›. Proletarya diktatörlü¤ü ö¤retisini adamak›ll› gelifltiren Lenin, kapitalist-emperyalist kuflatma koflullar›nda bir tek ülkede sosyalist inflan›n “biçim ve yöntemlerini” saptayarak sosyalist kurulufl sürecini muazzam oranda gelifltirdi. Varolan abluka alt›nda proletarya diktatörlü¤ü ülkesinde sosyalist infla, sosyalist toplumun inflas› olana¤›n› gerçeklik haline getirecek teoriyi ustaca ortaya koydu. Birbirinden farkl› toplumsal-ekonomik biçimlerin iç içe geçti¤i, küçük-burjuva unsurun egemen oldu¤u küçükköylü ülkesinde, yani Rusya’da, yönetici s›n›f olarak proletaryan›n, toplumsallaflt›r›lm›fl sanayi köylü ekonomisi ile birlefltirece¤i ve böylece tüm bir ekonomiyi sosyalizme vard›racak “Yeni Ekonomik Politika”n›n somut biçim ve yollar›n› “Ayni Vergi” adl› broflüründe uzak bir görüfllülükle saptayarak sosyalist infla
sorunlar›na yeni ve canl› olan› katt›. “Kooperatifçilik Üzerine” makalesinde de, küçük köylü ekonomisinin dönüfltürülmesi ve köylü kitlelerinin sosyalizm güzergâh›na sokulmas› ve sosyalist ruhla e¤itilmesi için proletarya diktatörlü¤ü koflullar›ndaki kooperatifler arac›l›¤›yla köylü y›¤›nlar›n›n sosyalist kurulufl sürecine çekilmesinin somut yollar›n› göstererek sosyalist infla sürecinin teorisinin berrak bir aç›klan›fl›n› veriyordu. Marks ve Engels, proletaryan›n siyasal egemenli¤i ve eme¤in kölelefltirilmesi üzerine kurulu iktidarlar›n zor yoluyla devrilmesi yöntemi olarak proletarya diktatörlü¤ü sorunu bafll›ca çizgileriyle ortaya konmufltu; ne ki, bu tan›m Lenin’le geliflti. Lenin, proletarya diktatörlü¤ünün devlet biçimi olarak “Sovyet iktidar›n›” ortaya koydu. Proletaryan›n devrimci diktatörlü¤ünü, önder güç olarak proletaryan›n sömürülen emekçi kitlelerle özel bir s›n›f ittifak› biçimi olarak zenginlefltirdi. Proletaryan›n hegemonyas› fikrini, proletaryan›n yaln›zca devrimin haz›rlanmas› ve devrimde de¤il, ayn› zamanda proletarya diktatörlü¤ünün tüm bir tarihsel dönemi boyunca da gerekli oldu¤u tezini, proletaryan›n hegemonyas› bütünlüklü sistemi halinde gelifltirdi. Apaç›k ki, Lenin’le sosyalist ö¤reti ve proletarya diktatörlü¤ünün biçimi ve içeri¤i tam› tam›na içeri¤i zenginleflti ve biçimlendi. Ne ki, Lenin, sosyalizmin kurulufl sürecine fazlas›yla tan›k olamad›. Ama buna karfl›n proletarya diktatörlü¤ü alt›nda politika ve ekonomiyi derin bir tahlilden ge-
çirdi. Ömrünün son y›llar›n› bütünüyle sosyalizmin pratikte öne ç›kan sorunlar›na ay›rd›. Lenin aram›zdan göçüp gitti¤inde, ard› s›ra çok zengin bir ö¤reti b›rak›yordu. Ancak, sosyalizmin sorunlar› bitmiyordu. Zorlu emperyalist abluka alt›nda Leninizmi savunmak, iç ve d›fl düflmanlar›n bunaltt›¤› bir ortamda sosyalizmi “infla edip gelifltirmek” Stalin’e düfltü. Stalin, çok büyük zorluklar içinde, Troçki, Zinovyev, Buharin ve Kamanev’in bunalt›c› politik bask›s› ve y›k›c› çal›flmas› ortas›nda sosyalizmi kurmak gibi zor dönemin güç sorunlar›yla karfl› karfl›yayd› ve üstelik bu “eski tüfeklerin” ihanet etti¤i tek bafl›na bir ülkede, tek bafl›na idi. ‹lk bafllarda, henüz Ekim iktidar›ndan önce, 1915 y›l›nda, Troçki, tek ülkede sosyalizmin zaferi olana¤›n› mümkün görmüyordu. Nedir ki, Ekim ve onu izleyen birkaç y›lda bu pek gündeme gelmedi. Avrupa’n›n birkaç yerinde bir devrim beklentisi vard› ve Avrupa, 1918-1921 y›llar›nda kapitalizmin derin buhranlar›ndan do¤an ilk devrim giriflimlerine tan›k olunmufltu. Almanya ve Macaristan buna örnektir. Bu, devrimci bunal›m döneminde tek ülkede sosyalizm mümkün mü sorusunu afla¤›lara itmiflti. Ne zaman ki devrimci dalga birkaç y›l sonra afla¤›lara çekildi, kapitalizm topra¤›ndaki Almanya ve Macaristan devrimleri baflar› kazanamad› (Macaristan Sovyetleri k›sa süreli ayakta kalabilmiflti), iflte o andan itibaren ve özellikle Lenin’den sonra, tek ülkede sosyalizm sorunu ateflli bir flekilde Troçki taraf›ndan
gündeme sokuldu. Uluslararas› arenada Sovyet devrimine güç verecek, destekleyecek devrimlerin yoklu¤u, Troçki’yi flu sonuca götürüyordu: Avrupa proletaryas› taraf›ndan do¤rudan bir devlet yard›m› olmadan Rusya iflçi s›n›f› ayakta kalamaz ve geçici egemenli¤ini kal›c› sosyalist diktatörlü¤e dönüfltüremez. Dolay›s›yla, Troçki’ye göre, ulusal devlet s›n›rlar› içinde sosyalizmi kurmak olanaks›zd›. Tam da kapitalizmin nispî istikrar kazand›¤› ve Sovyet önderlerinin Avrupa’da devrimler beklentisinin sona erdi¤i bir dönemde bu tart›flma alevlendi. Lenin 1924’te göçüp gitti¤i için bu tart›flmada, sosyalizmin kuruluflu teorisi tart›flmas›nda Leninizm’i Stalin savunuyordu. Tek ülkede sosyalizm kurulabilir mi? Troçki’nin sakat teorisinin baflar› flans› yoktu. Troçki, sosyalizmin kendi öz güçleriyle kendi ayaklar› üzerine dikilebilece¤i gerçe¤ine s›rt›n› dönüyordu; üstelik köylülü¤e de. Tek ülkede sosyalizmin kurulabilece¤i Leninist tezi Stalin’ce gelifltirildi. Stalin, duraksamaks›z›n tek ülkede de olsa sosyalizmin kurulabilece¤i rotas›nda kararl›l›kla yola koyuldu. Yaflam›n tan›tlad›¤› gibi, prati¤in görüfl aç›s› olmad›¤› için, yaflam Troçkist teorinin üzerinden atlad›. Uygun teori Stalin’indi; yaflamla bütünleflen de. Leninizm’e “sol”dan gelen bu elefltiriden sonra, ilerleyen y›llarda, 1928’de bu kez de rüzgâr sa¤dan esmeye bafllad›. Bu, Buharin kaynakl›yd›. Tart›flma, sosyalist kurulufla iliflkindi.
Sa¤ sapmay› ifade eden Buharinci tez, 1929’daki “üstten devrim” ya da “‹kinci Ekim Devrimi” diye adland›r›lan sosyalist sanayileflme ve tar›m›n kollektivizasyonu çizgisine karfl› alternatif olarak ortaya at›lm›flt›. Buharin, tüm köylülere flu ça¤r›y› yap›yordu: Zenginleflin! Çiftliklerinizi gelifltirin! Buharin bu çizgisiyle k›r›n kapitalist unsurlar›n›n ve her fleyden önce de köy zengini kulaklar›n yay›lmas›n› destekliyordu. Sosyalist infla program›, serbest pazar›, fiyatlar›n pazarda düzenlenmesini, bireysel köylü ekonomisinin gelifltirilmesi, kolektif kolhozculu¤un ve sovhozlar›n geliflmesinin yavafllat›lmas›, kulaklara karfl› önlemlerin rafa kald›r›lmas› ve sanayiin geliflme temposunun yavafllat›lmas› temeline dayan›yordu. Buharinci sa¤ sapman›n özgün yan›, kapitalist unsurlar›n sosyalizme bar›flç›l yolla bütünleflmesiydi. Leninizm’i yine Stalin bayrak edindi. Sosyalist inflaya iliflkin uygun teori ve zamanlanm›fl takti¤i Stalin savundu. Yeni bir kurulufl döneminden geçiliyordu. Ve bu dönem, s›n›f iliflkilerinde yeni de¤ifliklikler ve s›n›f savafl›m›nda sertleflmelere yol aç›yordu. Oysa Buharin hep
NEP’le “yaflamak” istiyordu; Troçki NEP’i “atlamak” istiyordu. Buharinci tez, ulusal ve uluslararas› arenada gündeme gelen de¤iflikliklere gözlerini kap›yordu. Ne yeni dönemeci, ne de bu dönemeçteki de¤ifliklikleri görmek istemiyordu. 1929, dünya ölçe¤inde kapitalizmin ciddi bunal›mla debelendi¤i y›ld›. En ciddi buhran›n› yaflamaktayd› kapitalizm. Sovyetler Birli¤i’nde ise bunal›m yoktu. D›fl ve iç koflullar›n zorunlu k›ld›¤› yeni ve özgün, yeni ve canl› politikalar gündeme gelmiflti. NEP, yeni bir dönemeci ad›mlam›flt›. Buharin onda ›srar etmekte, Stalin’se, keskinleflen s›n›f mücadelesiyle koflutluk halinde yeni bir at›l›m bafllatmaktad›r. Bu at›l›m, ayg›t›n da, emekçi y›¤›nlar›n da ç›kar›na denk düflmekteydi. Neydi iç ve d›fl koflullar, bunlar› aç›klayal›m: Emperyalist kuflatma koflullar›nda, emperyalist sald›r› tehlikesinin Sovyetlerin bafl›nda kara bulut gibi dolaflmas›. Nepmanlar›n ve Kulaklar›n artan gücünün sosyalist ayg›t için tehlikeli boyutlara varmas›. NEP y›llar›nda geliflen serbest piyasa iliflkilerinin sanayi-tar›m iliflkilerinde bir kopmaya varma-
PART‹ZAN 61/fiubat-Mart 2007
53
PART‹ZAN 61/fiubat-Mart 2007
54 s›. Ve de Nepman ve Kulaklar›n yükselen gücünün kapitalizmin restorasyonu için önemli bir “geçifl halkas›” oluflturmas›. Tüm bu özgün koflullarda, yegâne politika, Stalin’in tezlerinde ifadesini buluyordu; onun “Büyük Hamle”sinde: Tar›m›n kollektivizasyonu ve sosyalist sanayileflme. Dolay›s›yla, kulaklar› s›n›rland›rma politikas›ndan, onlar› s›n›f olarak tasfiye politikas›na yönelinmiflti. Tüm ulusal ekonominin yeni bafltan köklü bir sosyalist kuruluflu ile do¤rultu belirlenmiflti. Stalin döneminde sosyalist kurulufl sürecine dair önce Troçki, Zinovyev, Kamanev cephesinden, sonra Buharin’den farkl› tezler ileri sürüldü. Stalin taraf›ndan bu “sol” ve sa¤ çizgilerin üstesinden gelindi. Bu çizgilerle mücadele sürecinde sosyalist kurulufl teorisi Stalin taraf›ndan gelifltirildi. Ve bu teori eflli¤inde sosyalist kuruluflun zaferine (kesin zafer de¤il) ulafl›ld›. Buna önderlik eden de Stalin’di. Stalin’le uzun bir sosyalist infla dönemi yafland›; önemli deneyimler kazan›ld›. Stalin Marks, Engels ve Lenin’den devrald›¤› Marksizmi, Troçki, Buharin, Zinovyev vb. “sol” ve sa¤ sapmac›lara karfl›, antiMarksist-Leninistlere karfl› kararl›l›kla savundu ve onu geliflmenin yeni koflullar›nda, özellikle, baflka katk›lar› bir yana, konumuzla ba¤lant›l› alanlarda, komünizmin kuruluflu teorisi alan›nda, tek ülkede sosyalizmin zaferi alan›nda, sosyalizmin temel ekonomik yasas› alan›nda gelifltirdi ve eskiye oranla ona yeni fleyler katt›. Bu ba¤lant›da sosyalist
ö¤reti giderek zenginleflti. Nedir ki, her fleyin yolunda gitti¤i söylenemezdi. “Sosyalist sanayileflme ve tar›m›n kollektivizasyonu çizgisinin savunulmas›nda, sosyalist dönüflümde ve sosyalizmin inflas›nda kazan›lan büyük baflar›larda” Stalin’in muazzam önderli¤ine karfl›n, Stalin’de her fleyin yolunda gitti¤i söylenemezdi. “Sovyet halk›na ve Sovyet Ordusuna, antifaflist savafl›n büyük zafer kazanmas›n› sa¤layan zorlu ve çetin mücadelede” Stalin’in fevkalade önderli¤ine karfl›n, her fley yolunda gitmiyordu. “Dünyadaki ilk sosyalist devletin korunmas› ve pekifltirilmesi yolunda” verdi¤i kararl› mücadeleye karfl›n yolunda gitmeyen fleyler de vard›. Sosyalist kuruluflun otuz y›l›na önderlik etti Stalin. Ayn› zamanda Uluslararas› Komünist Hareketin de önderiydi. Sovyet k›r› ve kentinde sosyalist dönüflüm ve sosyalist infla sürecinde kat edilen büyük baflar›lar›n mimar›yd›. Nedir ki, hiç bilinmeyen bir yolda tek bafl›na ilerliyordu. Hiç pratik tecrübe yoktu. Ve üstelik sosyalizm orman›na giren ilk ülkeydi Sovyetler Birli¤i. Orman›n içine do¤ru yüründükçe a¤açlar s›klafl›yordu. Hiç bilinmeyen sorunlarla karfl›lafl›l›yordu. Geri dönüfl sorunlar›nda geçmiflten kalan ve bilinen tek ö¤reti vard›: Restorasyonu devrilen sömürücülerde arama. Daha 1928 y›l›nda, yani üretim araçlar›n›n henüz esas olarak toplumsallaflt›r›lmad›¤› bir dönemde, yani henüz Nepmanlar ve Kulaklar›n varl›¤› koflullar›nda, yani henüz bu tar›m kapitalisti s›n›f›n ve tüc-
carlar›n kapitalizmin restorasyonu için ara bir halka oluflturdu¤u bir mecrada, “SSCB Komünist Partisi ‹çinde Sa¤ Tehlike” bafll›kl› makalesinde flunlar› söyleyecekti: NEP koflullar›nda, durmadan ve genifl oranlarda kapitalizmi ve burjuvaziyi do¤urdu¤undan, kapitalizmin yeniden dirilmesini olanakl› k›lan koflullar vard›r. Ayn› makalede flunlar› da söylüyordu: “Öyle durumlar olur ki; insan bir a¤ac› devirir, ama gücü yetmedi¤inden köklerini ç›kar›p atamaz. Ülkemizde, kapitalizmin yeniden dirilme olana¤› buradan geliyor.” Geri dönüfl teorisi, eski sömürücü s›n›flar baz›nda yol al›yordu. Ve bunun çok hakl› nedenleri de vard›. 1919’daki Macar Sovyetlerinin yenilgisi olsun, çok daha önceki Komün yenilgisi olsun hep bu ö¤reti lehine tan›kl›¤›n› sürdürmüfltür. Teori pratikten süzülüp geldi¤ine ve döneminde yol gösterici ifllevle prati¤e ›fl›k tuttu¤una göre, bu ö¤retiden flüphe edilemezdi. Özgün koflullarda teorinin s›n›rl›l›¤›ndan, darl›¤›ndan söz edilemezdi. Geri dönüflü eski sömürücü s›n›flarda arayan (hakl› olarak) teori, Sovyet k›r›nda ve kentinde kapitalist ö¤eler giderildikten, Nepmanlar ve Kulaklar tasfiye edildikten, tüm ulusal ekonomiye sosyalist sektör damgas›n› esas olarak bast›ktan sonraki aflamaya vard›¤›nda topall›yordu. Soru fluydu: Üretim araçlar› toplumsallaflt›ktan ve sosyalist ekonomi ülke ekonomisine esas olarak egemen olduktan sonra da geri dönüfl mümkün mü?
Marks’tan Stalin’e uzanan teori zinciri, geleneksel teorik bilânçoyla bunu yan›tl›yordu. Bu teorik bilanço, alt edilenler ba¤›nt›s›nda genel çerçeveyi çizdi¤i için, kuramlaflm›fl çizgi, ilerleyen sosyalist toplumun sorunlar›n› çözümlemede yeni ve canl› olan› ifadede boflluklar do¤uruyordu. Tarihi köklerinin de etkisiyle geçmiflin geleneksel-teorik bilincinin gölgesi yaflayan sürecin üzerine öyle a¤›rl›kla çökmüfltü ki, teoride gerçek bir at›l›m bu bazda âdeta zorlaflm›flt›. Dolay›s›yla, Stalin 1930’lar›n ortalar›ndan sonra, eski sömürücüler ortadan kald›r›ld›ktan sonra, kolhoz ve sovhoz sosyalist sektörlerinin tüm ulusal ekonomiye egemenli¤i koflullar›nda geri dönüflün iç kaynaklar›n›, iç odaklar›n› çözümlemede yeni ve canl› olan› gelifltirememiflti. Geleneksel teoriyle yetinilmifl, onun s›n›rl›, dar ve eksik yanlar› afl›lamad›. Kald› ki, bilinir ki Stalin, dünya ölçe¤inde emperyalist savafl tehlikesinin somut bir gerçeklik oldu¤u ve esas ak›m›n savafl oldu¤u otuzlu y›llar›n ortalar›ndan sonraki y›llarda geri dönüfl tehlikesini d›fl emperyalist odaklarda aram›flt›. Bunun hakl› nedenleri de vard›. Ancak s›ra iç kaynaklara gelince, geri dönüfl teorisi yeterli ve köklü bir yan›t› bulamadan topall›yordu. T›kanma bafllam›flt›. Mao’ya dek de bu böyle sürüp gidecekti. Geri dönüflü, kapitalizmde, onun derinliklere uzanan köklerinde, küçük-meta üretiminde, her an, her saat durmaks›z›n kendili¤inden ve büyük çapta do¤an burjuvazide ara-
yan ö¤reti, sosyalist inflan›n geliflen sürecine art›k yan›t vermiyordu, veremezdi de. 1950’lerin bafl›na dek bu böyle sürüp gitti. 21 Nisan 1952 y›l›nda “Aleksandr ‹liç Notkin Yoldafla Yan›t”, 22 May›s 1952 y›l›nda da “L. D. Yaroflenko Yoldafla Yan›t” makalelerinde Stalin, sosyalist toplumun do¤as›na de¤in önemli noktalara de¤iniyordu. fiöyle diyordu: Sosyalizm flartlar›nda üretici güçlerle üretim iliflkileri aras›nda genellikle uygunluk vard›r; ya da esas olarak. Ancak bu toplumda da üretici güçlerle üretim iliflkileri aras›nda çeliflki mevcuttur. Üretim iliflkileri, sosyalist toplumda da üretici güçlerin gerisinde kal›rlar. Fakat süreç içinde uyumlu hale gelirler. Sosyalizmde de üretim iliflkilerinin de¤iflmesinden yana olmayan atalet kuvvetleri mevcuttur. Ve de en önemlisi, e¤er yönetici kurumlar do¤ru bir politika uygulamazlarsa, üretici güçlerle üretim iliflkileri aras›ndaki çeliflkiler soysuzlafl›r, toplumun üretici güçleri ile üretim iliflkileri aras›nda bir çat›flma kaç›n›lmaz hale gelir. Üretim iliflkileri, üretici güçlerin sonraki geliflmesi için a¤›r bir engel olmak tehlikesiyle karfl› karfl›ya kal›rlar. Özellikle, Yaroflenko ile polemi¤inde Stalin’in bu aç›klamalar›, sosyalist teori aç›s›ndan üzerinden atlanacak gibi de¤ildi. Ne var ki, Stalin bu teoriyi fazla gelifltirmeye vakit bulamadan aram›zdan ayr›ld›. Bu mektuplar›nda Stalin’in sosyalist toplumda da belli koflullarda ciddi sorunlar›n ç›kabilece¤i saptamas›, üretici
güçler-üretim iliflkileri baz›ndaki çeliflkinin uygun olmayan politikalar eflli¤inde soysuzlaflarak patlamalara, çat›flmaya, dalaflmalara temel oluflturabilece¤i gerçe¤ini çözümlemesi, geri dönüfl sorunlar› ya da yenileme sorunlar› aç›s›ndan alt› çizilmesi gereken son derece önemli önermelerdi. Stalin’in ölümüne yak›n y›llarda bu gerçe¤i görüp, uyar›larda bulunmas› oldukça önemliydi; ancak yine de geri dönüfl sorunlar›n›n iç kaynaklar›n› saptamada yaln›zca ipuçlar›yd›, yaln›zca rüfleym halindeki önemli fikirlerdi, ama temel fikirler de¤ildi. Stalin halkas›na var›ncaya dek de geri dönüfl sorunlar›nda sosyalist ö¤retinin ulaflt›¤› en son düzey de buydu. Yani geri dönüflün içten kaynaklanan do¤as›na hükmetmede darl›k ve yetmezlik. Bu darl›k ve yetmezlik esasl› yan›t›n› Mao’da alacakt›. (III) Mao’da teori, MarksizmLeninizm’in ilkeleri üzerinde infla edilmifltir. Mao, Marks, Engels, Lenin ve Stalin’in ö¤retilerinin sürdürücüsüdür. Kendinden önceki dört büyük ö¤retmenin ortaya koydu¤u teoriyi, s›n›f mücadelesinin yeni koflullar›nda, geliflmesinin yeni mecras›nda, Marksizm-Leninizm’in ilkelerine dayanarak gelifltirmifl ve Marksizm-Leninizm’in hazinesine, bu cephaneli¤e yeni ve özgün silâhlar kazand›rm›flt›r. Baflka silâhlar›n yan›nda, öncelikle ve özellikle belirtilmesi gereken, proletarya diktatörlü¤ü alt›nda devrimin devam ettirilmesi teorisi ve sosyalist toplumun do¤as›n› adamak›ll› tahlili teorisidir. Onun,
PART‹ZAN 61/fiubat-Mart 2007
55
PART‹ZAN 61/fiubat-Mart 2007
56 proletarya diktatörlü¤ü koflullar›nda devrimi kavrama ve sosyalist toplumda çeliflkileri çözümleyen ö¤retisi, Marksizm-Leninizm bilimini, Marksizm-Leninizm-Maoizm bilimi düzeyine ulaflt›rmada, tek olmasa da en baflta gelen, en önemli, en temel ö¤retisidir. Denilebilir ki, MLM ö¤retisi bu teorik çözümlemeyle özgünlük kazanm›flt›r. Geri dönüfl, sosyalizmde s›n›flar ve s›n›f mücadelesi sorunlar›nda Stalin’de toplumsal ve tarihi köklerin etkisi ve yeterli geri dönüfl deneyiminin olmay›fl› yüzünden k›s›rlaflan ö¤reti, Mao’da tüm üretkenli¤iyle ortaya ç›kmaktad›r. Kapitalizmin restorasyonunun klâsik geleneksel teorisi (eski sömürücü s›n›flar baz›nda), sosyalist inflan›n s›n›rl›l›k ve darl›klar› afl›lacak ve teori Mao’da yeni bir ruha kavuflacakt›. Mao, 1957’lerden itibaren Sovyetler Birli¤i, Do¤u-Avrupa, Çin devrim pratikleri ve Stalin’den sonraki geri dönüfl deneyimlerinden teorik sonuçlar ç›kard›. Tarihsel bir geçifl dönemi olarak sosyalist toplum çok uzun bir aflamay› kapsar. Bu aflama boyunca, tüm bir sosyalizm döneminde s›n›flar ve s›n›f mücadelesi ortadan kalkmaz. Burjuvazi ile proletarya aras›ndaki s›n›f mücadelesi devam eder. Kapitalist yol ile sosyalist yol aras›nda “kimin kimi” alt edece¤i sorunu henüz karara ba¤lanamadan orta yerde durur. Marksizm’in mi, revizyonizmin mi üstte kalaca¤› sorusu da oldukça uzun bir süre karara ba¤lanamaz. Bu demektir ki, iki s›n›f, iki yol, iki çizgi aras›ndaki mücadele bu geçifl döneminde,
proletarya diktatörlü¤ü koflullar›nda uzun süre devam eder ve hatta zaman zaman çok keskinleflerek devam eder. Dolay›s›yla, geri dönüfl tehlikesi, kapitalizmin geri getirilmesi tehlikesi bu dönem boyunca oldu¤u gibi var olmaya devam eder. Bu tehlike, en baflta ve esas olarak alt edilen s›n›flar›n yeniden aya¤a do¤rulmas›yla de¤il, parti ve devlet organlar›na nüfuz etmifl yeni burjuvaziden gelir. Mao, diyalekti¤in mahir bir ustas›yd›. Çeliflki yasas› bu ustan›n elinde sosyalist toplumdaki çeliflkileri çözümlemenin anahtar› olarak ifllev görüyordu. fiöyle diyordu: Her türlü toplum ve kuflkusuz özellikle s›n›fl› toplum, çeliflmelerle doludur. Baz›lar›, sosyalist toplumda da çeliflmelerin “bulunabilece¤ini” söylüyorlar, ama ben meselenin bu flekilde konulmas›n›n yanl›fl oldu¤unu düflünüyorum. Mesele sosyalist toplumda da çeliflmelerin bulunabilmesi de¤il, sosyalist toplumun çeliflmelerle dolu olmas›d›r. 1957 y›l›nda dile getirilen bu görüfller önemli bir kilometre tafl›yd›. Karfl›tlar›n birli¤i her yerde vard›r. Sosyalist toplum da karfl›tlar›n birli¤i durumudur. Mao’nun özgün ve yeni ö¤retisi, karfl›tlar›n birli¤i ya da baflka bir ifadeyle çeliflki yasas›n›n sosyalist topluma uygulanmas›yd›. fiubat 1957’de “Halk ‹çindeki Çeliflmelerin Do¤ru Ele Al›nmas› Üzerine” adl› ünlü ve çok önemli makalesinde Mao, geleneksel teorik bilinçte geliflim ve de¤iflime ulaflmay› temsil ediyordu. Teorinin ken-
di kendisini k›s›rlaflt›rd›¤› yerde, teoriyi yaflam›n canl› gerçe¤i haline getirerek, yeni etmenlerin var etti¤i yeni ve özel olana ulafl›yordu. Bu, darl›k ve s›n›rl›l›¤›n afl›lmas›yd›. Örneklerinin çeflitli oluntular›yla Çin tecrübesini özetleyen Mao, temel ve evrensel nitelik tafl›yan teorinin belli-bafll› çizgilerini flöyle aç›kl›yordu: Çin’de mülkiyet sistemi bak›m›ndan sosyalist dönüflüm esas olarak tamamland›¤› ve daha önceki devrimci dönemlere özgü, genifl çapl› ve f›rt›nal› kitlesel s›n›f mücadelesi esas olarak sona erdi¤i halde, devrilmifl toprak a¤as› s›n›f›n›n ve komprador s›n›f›n›n kal›nt›lar› hala vard›r, burjuvazi hala vard›r, küçük burjuvazinin yeniden kal›ba dökülmesi ise henüz bafllam›flt›r. S›n›f mücadelesi asla sona ermifl de¤ildir. Proletarya ile burjuvazi aras›ndaki s›n›f mücadelesi, çeflitli siyasi güçler aras›ndaki s›n›f mücadelesi, proletarya ile burjuvazi aras›nda ideolojik alandaki s›n›f mücadelesi uzun ve zorlu olmaya devam edecek ve hatta zaman zaman çok keskinleflecektir. Proletarya dünyay› kendi dünya görüflüne göre de¤ifltirmeye çal›flmaktad›r, burjuvazi de öyle yapmaktad›r. Bu aç›dan sosyalizmin mi, kapitalizmin mi kazanaca¤› sorunu henüz gerçekten çözülmemifltir.
Sosyalizmin do¤a n›n ustaca bir tahlili Sosyalizmde çeliflmeleri öldürenleri O, sosyalist toplum çeliflmelerle doludur sözleriyle yan›tl›yordu. Yeni top-
lumu dalgas›z deniz görenlere O, karfl›tlar›n birli¤inin ikili¤i ile yan›t veriyordu. Sosyalizmi antagonizmadan ba¤›fl›k düflünenleri O, proletarya-burjuvazi uzlaflmaz karfl›tl›¤› ile flaflk›na çeviriyordu. Böylece Mao, proletarya diktatörlü¤ü alt›nda devrimi devam ettirmek gerekti¤ini ›srarla öne ç›kart›yordu. Çin, Sovyet ve Do¤u Avrupa proletarya diktatörlü¤ü deneyimleri onu bu teze ulaflt›rm›flt›. Lenin, y›llarca önce belirtmiflti ki, proletarya diktatörlü¤ü, s›n›f mücadelesinin sona ermesi de¤il, onun yeni biçimler alt›nda sürdürülmesidir. Tüm ulusal ekonomiye sosyalist ekonomi esas olarak çehresini kazand›rd›ktan sonra da, bu böyledir. Tüm bir tarihsel geçifl dönemi boyunca proletaryan›n devrimci diktatörlü¤ünün gereklili¤i, aslolan fleydir. Baflka fleylerin yan›nda siyasi, ideolojik, kültürel vb. alanlarda burjuvazi proletarya karfl›s›nda “y›k›c› bir güç” olarak, kendini yerinde duymayan bir güç olarak, “bütünlük” içinde “kendi erksizli¤ini” görür. Her f›rsatta ve bütün gücüyle kapitalizmi geri getirmeye çal›flan güç olarak proletaryan›n karfl›s›nda yerini al›r. Kapitalizm ile sosyalizm aras›ndaki mücadele, tüm bir geçifl dönemi boyunca hüküm sürer. Devrimi, proletarya diktatörlü¤ü alt›nda sürdürmek geçifl döneminin ana görevidir. Bunun içindir ki, Mao, Çin tecrübesini özetleyerek flu yarg›lara var›r: Ülkemizde sosyalizm ile kapitalizm aras›ndaki ideolojik mücadelede kimin kazanaca¤› oldukça uzun bir süre içinde ortaya ç›kacakt›r. Çünkü burjuva-
zinin ve eski toplumdan gelen ayd›nlar›n etkisi, onlar›n s›n›f ideolojisini oluflturan da bu etkidir, ülkemizde daha uzun bir süre varl›¤›n› sürdürecektir. E¤er bu yeterince kavranmazsa ya da hiç kavranmazsa en a¤›r hatalar ifllenir ve ideolojik alanda mücadele vermenin gereklili¤i göz ard› edilir. 1957 Ekiminde, “Devrimi ‹leri Götüren Faal Unsurlar Olun” bafll›kl› makalesinde, üretim araçlar›n›n esas olarak toplumsallaflt›r›lmas›ndan sonra da proletarya ile burjuvazi, sosyalist yol ile kapitalist yol aras›ndaki çeliflmeyi Çin toplumunun bafl çeliflmesi olarak ele al›r. Öyle üzerinden atlanarak geçilecek bir formülasyon de¤ildir bu. Üretim araçlar›n›n mülkiyeti alan›ndaki iktisadi devrimden sonra böyle bir sonuca ulaflmak, Marksist bilimin o ana dek ulaflt›¤› teorik düzeyi aflmak, s›n›rl›l›k, eksiklik ve darl›¤›n üstesinden gelmek demekti. Ayn› makalede Mao, “o halde, flimdi bafl çeliflme nedir?” diye soruyordu. fiimdi –diyordu Mao- m›zra¤›n ucunu burjuvaziye yöneltmifl olan sosyalist devrimi sürdürüyoruz ve bu devrim ayn› zamanda bireysel üretim sistemini dönüfltürme, yani kooperatifleflmeyi gerçeklefltirme hedefini gütmektedir; dolay›s›yla bafl çeliflme sosyalizm ile kapitalizm aras›nda, kolektifleflmeyle bireycilik aras›nda ya da en özlü ifadesiyle sosyalist yol ile kapitalist yol aras›ndad›r. “1957 Yaz›ndaki Durum” bafll›kl› üç ay önceki makalesinde de ayn› fleyleri flöyle ifade etmiflti: fiehirlerde oldu¤u gibi köylük bölgelerde de
mücadele hala iki yol aras›ndaki, sosyalizm ile kapitalizm aras›ndaki bir mücadeledir. Bu mücadelede kesin zafer kazanmak çok uzun zaman alacakt›r. Bu, bütün geçifl döneminin görevidir. Böylece sosyalizm döneminin görevleri, Mao’nun bu zengin tahlilleriyle çözümleme gücüne kavufluyordu. Sosyalizmde s›n›flar ve s›n›f mücadelesi apaç›k netlefliyor, proletarya diktatörlü¤ü teorisi geliflmenin yeni koflullar›nda geliflerek eksiksiz tamamlan›fla do¤ru yol al›yordu. En baflta ve her fleyden önce sosyalist toplumun do¤as›na varmada karfl›tlar›n birli¤i yasas› esas al›nmal›d›r. E¤er diyalektik materyalizm kavranmazsa, ya da yeterince kavranmazsa eflyan›n özüne, hareketin biçimlerine nüfuz etmede eksiklik ve darl›ktan kaç›n›lamaz. Hatalar hatalar› izler. Sosyalist toplum da karfl›tlar›n birli¤idir. Karfl›tlar›n “birli¤inin ikili¤i” bu toplumda da vard›r. Do¤a, toplum ve insan düflüncesinde kendisini bütün gücüyle hissettiren karfl›tl›k, çeliflme, bu topluma da yön vermede asloland›r; devindiricidir, hareket ettiricidir, de¤iflme ve geliflmenin köküdür. Nedir çeliflki? Karfl›t yönlerin hareketi. Sosyalist toplum hareketsiz de¤ildir. Dolay›s›yla çeliflkilerle içiçedir. ‹ki tür çeliflme ile içicedir bu toplum. Birincisi, halk içindeki çeliflmeler; ikincisi, halk ile düflman aras›ndaki çeliflmeler. Birinci tür çeliflme grubunda pek problem yok. Esas olarak kavranmayan, görülemeyen, görülmek istenmeyen ikinci tür çeliflme alan›d›r. ‹flte Mao, bu alan› keflfetmifl ve sosyalist
PART‹ZAN 61/fiubat-Mart 2007
57
PART‹ZAN 61/fiubat-Mart 2007
58 toplumun çeliflmelerle dolu oldu¤unu adamak›ll› çözümlemifltir. Günümüzdeki altüst olufllar, modern-revizyonizmin sefaleti ve bunal›m› alt›nda ezilerek klâsik kapitalizme evirilifli de ancak Mao’nun bu teorisi ve çözümlemeleriyle aç›klanabilmektedir. Sosyalist toplumun tekdüzeli¤ine Mao, olanca gücüyle yüklendi. Kökleri tarihin derinliklerine uzanan ve toplumsal kökleriyle bu teoriyi kap› d›flar› etti. Sosyalizmde s›n›flar vard›r, burjuvazi s›n›f› vard›r; s›n›f mücadelesi eskisinden yaln›zca biçimde farkl›d›r. Sosyalist yol ile kapitalist yol aras›ndaki, geri gelmeye çabalayan kapitalizmin güçleriyle buna karfl› duran sosyalizmin güçleri aras›ndaki mücadele kaç›n›lmazd›r. Üretim araçlar›n›n mülkiyeti alan›ndaki iktisâdi devrim tek bafl›na yeterli de¤ildir. Esasl› bir sosyalist devrim üç alanda birden verilmelidir: iktisat, siyaset, ideoloji. Bundan ne anlafl›lmal›d›r? Sosyalizmin, kapitalizm ile komünizm aras›nda ara bir halka oldu¤u kavran›rsa, Mao’nun yarg›lar›n›n önemi ve anlam› daha iyi anlafl›l›r. Yinelemek gerekirse, sosyalizm, s›n›fl› toplumdan s›n›fs›z topluma geçiflte tarihsel geçifl dönemi olarak sosyalizm, kapitalizm ile komünizmin özelliklerini, unsurlar›n›, parçalar›n› içiçe bar›nd›ran bir toplumdur. Komünizme ulaflmada bir köprüdür sosyalizm. Geride, bir aya¤› ile kapitalizmin topra¤›na, ileride, bir aya¤› ile komünizmin topra¤›na basarak ilerleyen bir toplumdur. Yaln›zca iktisâdi de¤il, siyasi ve
ideolojik cephelerde de böyledir. Geçifl döneminin tümünde burjuvazinin ideolojik etkisi ve siyasal cebelleflmesi doludizgin yol alacakt›r. S›n›flar ve s›n›f mücadelesi var olmaya devam etti¤ine, kapitalizm ile sosyalizm aras›ndaki mücadele k›yas›ya sürüp gitmeye devam etti¤ine göre, sosyalist devrim eksiksizce sürdürülmelidir. Üretim araçlar› toplumsallaflt›r›ld›ktan, tüm halk›n ve kolektifin mülkiyetine geçildikten sonra da, yani tüm ulusal ekonomiye sosyalizmin bu iki sektörü egemen olduktan sonra da s›n›flar, burjuvazi ve s›n›f mücadelesi var olmaya devam edecektir. ‹ktisâdi plândaki bu devrim tek bafl›na zaferi sa¤lamaz. Dünya görüflü sorunu muzaffer bir sonuca henüz ba¤lanamaz. ‹ki s›n›f, iki yol, iki çizgi aras›ndaki mücadele orta yerde durmaktad›r. Dolay›s›yla, proletarya ile burjuvazi, sosyalist yol ile kapitalist yol, Marksizm ile revizyonizm aras›ndaki mücadele karara henüz ba¤lanamaz. Kimin kimi yenece¤i sorusunu sonuca ba¤lamak için çok uzun bir süre gereklidir. Bu demektir ki, iktisâdi bazdaki devrim di¤er alanlarda da sürdürülmelidir. Temelli bir sosyalist devrim m›zra¤› üç alan› hedeflemelidir. Sosyalist devrimin muzaffer bir flekilde ilerleyifli iktisâdi, siyasî ve ideolojik cephelerdeki esasl› bir mücadeleden geçmelidir. Mao, teoriyi gençlefltirmifl, dirilefltirmiflti. ‹ki s›n›f, iki yol, iki çizgi aras›ndaki mücadelenin atefl hatt› komünist partisinin içiydi. Mücadele as›l bu alanda veriliyordu. Parti ve devlet ay-
g›t›nda sürekli yeni burjuvazi ortaya ç›k›yordu. Ve bu burjuvazi, devrilmifl ama tümüyle yok edilmemifl eski burjuva unsurlarla birlikte, restorasyondan yana tüm güçlerle ittifak halinde sosyalizmin güçlerini hedefler. Yönetici organlara siperlenmifl eski mevki sahipleri, komünist partisinin göbe¤ine yerleflmifl eski otorite sahipleri, daha alt organlardaki burjuva unsurlarla tam bir bütünlük içinde sosyalizme sald›r›rlar. Leninizm’in örtüsü alt›ndaki bu sald›r›lar özellikle tehlike arz etmektedir. Bu demektir ki, “kimin kazanaca¤›” sorunu henüz karara ba¤lanamazd›. Zira yeni burjuvazi komünist gözlüklerini kullanarak iktisadi, kültürel, e¤itim alanlar›na bin bir yolu deneyerek s›zar. Bu yolla iktidar› ele geçirmek için en sert direnifl örnekleri sergilemekten çekinmez. Proleter dünya görüflüne karfl› burjuva dünya görüflünü devlet ve parti organlar›nda, kitle örgütlerinde yaymaya ve düflüncelerde burjuva dünya görüflü lehinde tahribat yaratmaya çal›fl›r. Ve komünist partisinin içi Marksizm ile revizyonizm aras›nda kaç›n›lmaz bir mücadeleye sahne olur. Bu mücadele, bazen aç›k, bazen örtülü, bazen sert, bazen yumuflak ama tüm tarihsel geçifl dönemi boyunca çeflitli biçimler alt›nda sürüp gider. Bu demektir ki, sosyalist devrimi sonuna dek sürdürmek elzemdir. Proletarya diktatörlü¤ü alt›nda devrimi temelli bir biçimde devam ettirmek asloland›r. Sosyalist devrimi iktisâdi, siyasi, ideolojik, kültürel cephelerde sonuna dek götürmek gereklidir. Üretim araçlar› üzerindeki sosya-
list dönüflümün esas olarak tamamlanmas›ndan sonra da bu böyledir. Her alanda sosyalist yolcularla kapitalist yolcular cephe cepheyedir. Barikat›n iki yakas› aras›nda kaç›n›lmaz mücadele, Marksizm ile revizyonizmin k›yas›ya cebelleflmesi uzun, çok uzun bir süre devam eder. Bunun için birkaç kuflak de¤il, kuflaklar gereklidir. Proletarya diktatörlü¤ü teorisi, Mao’yla zenginleflerek geliflmiflti. Bu geliflme 1966 y›l›nda bafllayan Büyük Proleter Kültür Devrimiyle tepe noktas›na ulaflm›flt›. Bu devrim, Marksizm ile revizyonizm, proletarya ile burjuvazi, sosyalist yol ile kapitalist yolcular aras›ndaki mücadelenin doru¤uydu. Odak nokta “dünya görüflü” sorunuydu. Bu devrim, s›n›f mücadelesinde en zorlu, en çetin, en yüksek flekli ifade ediyordu. Mao’nun “merkezi karargâh› bombalay›n!” ça¤r›s› uyar›nca devrimci kitlelerin afla¤›dan gelen dolays›z giriflkenli¤iyle yaflam bulmufltu BPKD. O ana dek efline rastlanmad›k, eflsiz önem ve büyüklükteydi. Mao, devrimci kitlelere baflvuruyor ve KP’ye çöreklenmifl kapitalist yolu tutmufl burjuva yolcular›, taban›n isyankâr aya¤a do¤ruluflu hareketiyle ezmeye çal›fl›yordu. Mao’nun bu büyük devrimi ve devrim sürecinde giderek olgunlaflan proletarya diktatörlü¤ü ö¤retisi ço¤u kesimin “nefretini” üzerine çekti. Hoca da bu kesime dâhildi. Çat›flmal›, çeliflmeli, burjuval› sosyalizm Hoca’y› s›k›yordu; onun tekdüze çizgisine baflkald›r›y› ifade ediyordu. Proletarya diktatörlü¤ünün
kurulmas›, üretim araçlar›n›n mülkiyetinin toplumsallaflt›r›lmas›, ulusal ekonomiye sosyalist ekonominin egemen olmas› koflullar›nda da sosyalizmin kapitalizmin geleneklerinden, al›flkanl›klar›ndan, izlerinden bütünüyle ba¤›fl›k oldu¤u düflünülmemelidir. Kafa eme¤i ile kol eme¤i, flehir ile k›r, iflçiler ile köylüler aras›ndaki çeliflkilerin, sosyalist dönüflümün mülkiyet alan›nda tamamlanmas›ndan sonra da hüküm sürdü¤ü unutulmamal›d›r. Ayr›ca meta üretimi ve de¤er yasas› da henüz ortadan kald›r›lmam›flt›r. Meta üretimi daha uzunca bir süre de varl›¤›n› sürdürecektir. De¤er yasas› da zorunlu olarak var olacakt›r. Burjuva hukuku hala geçerlidir. Bölüflüm, burjuva hukuku çerçevesinde ifllem görmektedir; de¤iflim de öyle. (IV) Geri dönüflün sorunlar›na de¤inirken, bu dönüflümün iç kaynaklar›n› saptamada “üretim iliflkileri” alan›n› incelemek sorunun can al›c› noktas›d›r. Üç ö¤eyi içerir üretim iliflkileri: Mülkiyet, üretken emek sürecinde insanlar aras›ndaki iliflkiler ve metalar›n da¤›l›m›. ‹lk olarak, mülkiyet alan›n› ele alal›m. Üretim araçlar› üzerindeki özel mülkiyetin yerini toplumsal mülkiyete terk etmesi sosyalist kurulufl süreci aç›s›ndan oldukça tayin edicidir. Ne var ki, mülkiyet alan›ndaki bu nitel ad›mla, mülkiyet sorununun tamam›yla çözümlendi¤i anlam› ç›kar›lamaz. Bu, iki bak›mdan böyledir. Birincisi, özel mülkiyetin yerine geçen toplumsal mülkiyetin birbirin-
den farkl›l›k tafl›yan “ileri ve geri”, iki biçimde uygulan›yor oluflu. ‹kincisi, proletarya ve emekçiler kat›n›n, mülkiyetin kendisine “hükmedip etmedi¤idir.” Toplumsal mülkiyet iki biçimdedir. ‹leri biçimiyle tüm halk›n mülkiyeti (ya da kamu mülkiyeti), geri biçimiyle kolektif mülkiyet (ya da kooperatif mülkiyeti). Her iki mülkiyet biçimi de sosyalist niteliktedir; sosyalizmin iki üretim sektörüdür. Tüm halk›n mülkiyeti, proleter devletin mülkiyetidir; üretim araçlar›, ürünler vb. tüm kamunun ortak mal›d›r bu sektörde. Kolektif mülkiyet, devletin, yani tüm halk›n mülkiyeti de¤ildir. Bu sektörde üretim araçlar› devletin mal› oldu¤u halde, ürünler devletin de¤il, kolektifin, yani kooperatifin mal›d›r. Kolektif, ürünü kendi mal› olarak tek bafl›na kullan›r. Dolay›s›yla, tüm halk›n mülkiyeti ile kolektifin mülkiyeti aras›nda, bu iki üretim sektörü aras›nda farkl›l›k vard›r. Dahas›, kolektif mülkiyet tüm halk›n mülkiyetinden daha geri bir biçimi temsil eder. Kooperatif üretti¤i ürünü devlete meta olarak verir, karfl›l›¤›nda gereksindi¤i metay› al›r. K›smi bireysel ekonomiyi bir yana koyarak konuflsak bile sosyalizmin iki sektörü baz›nda, Stalin’in “Sosyalizmin Ekonomik Sorunlar›”nda apaç›k saptad›¤› gibi, meta üretimi ve meta dolafl›m› hala vard›r. Ancak bu, proletarya diktatörlü¤ü koflullar›nda ekonominin yararl› bir unsuru olarak ifllev görmektedir. Çubu¤un ucu komünizme yönelmifltir. Geri olan kolektif mülkiyet biçimi, ileri olan tüm
PART‹ZAN 61/fiubat-Mart 2007
59
PART‹ZAN 61/fiubat-Mart 2007
60 halk›n mülkiyetine dönüflecektir. Süreç, bu yönde geliflmektedir. Ne var ki, bireysel mülkiyetin kolektif mülkiyete, onun da tüm halk›n mülkiyetine do¤ru ilerlemesi uzun bir süreçtir. Kolektif mülkiyet tüm halk›n mülkiyetine dönüflmedi¤i sürece kolektif köylülük bireysel köylülükten arda kalan küçük üreticilere özgü özelliklerinin baz›lar›n› daha uzunca süre koruyacakt›r. Bu demektir ki, sosyalist mülkiyet ileri ve geri iki biçimini korudu¤u sürece, yönelim tüm halk›n mülkiyetine do¤ru olmas›na karfl›n, nesnel olarak kapitalizme do¤ru kendili¤inden bir e¤ilimin kolektif mülkiyetin gözeneklerinden uç vermesi ve bu alan›n restorasyon için bir s›çrama alan› ifllevi görmesi kaç›n›lmazd›r. Israrla tekrarlanan bir mücadeleyle kolektif köylülü¤ün kal›ba dökülmesi ve bu alandaki mülkiyetin kamu mülkiyetine dönüfltürülmesi ile ancak bu iflin üstesinden gelinebilir. Toplumsal mülkiyete proletarya ve emekçiler cephesinin hükmetme sorununa gelince. Üretim araçlar› üzerinde özel mülkiyetin yerini toplumsal mülkiyete terk etmesi mülkiyet alan›nda bir devrim, bir nitel ad›md›r. Ne var ki, bununla mülkiyet sorunu tüm yanlar›yla halledilmifl olmaz. Toplumsal mülkiyete gerçek karakterini kazand›ran fley, proletarya ve emekçiler kat›n›n bu mülkiyete hükmetmesidir. E¤er emekçiler üretim araçlar›n› gerçek anlamda, bizzat denetleyemiyorlarsa, bu araçlar proletaryan›n gözetim ve denetiminden uzaksa, bu
demektir ki, toplumsal mülkiyet, biçimsel hukuki bir kavramdan baflka bir fleyi ifade etmez. Üretim araçlar› üzerinde söz ve karar sahibi olamay›nca emekçiler kesiti, ürünün bölüflümü ve kullan›m› üzerinde de karar sahibi olamaz. S. Birli¤i ve di¤er geri dönüfl deneyimleri tan›tlam›flt›r ki, proletaryay› üretim araçlar›n›n denetiminden uzak tutan bir mekanizma toplumsal mülkiyet örtüsü alt›nda bu araçlar›, bu kamu mülkiyetinin belli bir s›n›f›n ç›kar›na kullana gelmifltir. Mao, halk mülkiyetinin
kendisinin de de¤iflim ve geliflim gösterdi¤ini çözümler. Kadrolar›n afla¤› düzeylere transferi sistemi, de¤iflik düzeylerde yönetim, teflebbüslerde özerklik hakk› önermeleriyle Mao, halk mülkiyetinin kendisinin nas›l de¤iflti¤ini analizden geçirir. Halk mülkiyetindeki teflebbüslerin farkl› flekillerdeki yönetimini Çin tecrübesiyle aç›kl›¤a kavuflturur. Merkez, merkezin daha alt›ndaki eyaletler, belediyeler, özerk bölgeler taraf›ndan yönetilen halk mülkiyeti tefleb-
büslerinin geliflmesini özellikle halk komünleri deneyimine dayanarak çözümler. Nedir ki, Mao, flunu da ilâve eder ki, ister merkez, ister yerel taraf›ndan yönetilsinler, teflebbüslerin tümü, a) birleflik yönetim alt›ndad›rlar; b) özgül özerk haklar tasarruf ederler. ‹kinci olarak üretim iliflkilerinin emek sürecinde insanlar aras›ndaki iliflkiler alan› sorunu ve de metalar›n da¤›l›m› sorunu. “Da¤›l›m” ve “de¤iflim” iliflkileri, geri dönüfle kaynakl›k eden temeli sosyalizm süresince varlaflt›rmaktan geri kalamaz. Özel mülkiyetin yerine toplumsal mülkiyetin geçmesiyle, da¤›l›m ve de¤iflim alan›nda metalar›n de¤ifliminden ürünlerin de¤iflimine, de¤iflim de¤erinden kullan›m de¤erine, “eme¤e göre” da¤›l›mdan “ihtiyaca göre” da¤›l›ma do¤ru en kesin ad›m at›lm›flt›r. Fakat sürecin henüz bafllang›c›d›r. Da¤›l›m ve de¤iflim iliflkileri süreci tamamlanm›fl de¤ildir. Da¤›l›m ve de¤iflim iliflkilerinin ray›na oturtulmas›nda, mülkiyet alan›ndaki devrim temeldir. Mülkiyet baz›ndaki sosyalist dönüflümle bu iliflkilerin eksiksiz bir tamamlan›fla ulaflt›¤› söylenemez. Bu alanda uzun, oldukça uzun bir yol al›nmas› gereklidir. Komünizmin ilk evresi olarak sosyalizm, burjuva haktan da ba¤›fl›k düflünülemez. Sosyalizmde de meta üretimi, meta dolafl›m›, de¤er yasas› hala yürürlüktedir. Komünizmin bu ilk aflamas›n› bunlar-
dan yal›t›k düflünemeyiz. Evet, bunlar burjuva kategorilerdir, ama ilk elden ortadan kald›r›lamazlar. Da¤›l›m iliflkilerini ele alal›m. “Eme¤e göre” da¤›l›m m›, “ihtiyaca göre” da¤›l›m m›? Sosyalizmde “eme¤e göre”, komünizmde “ihtiyaca göre” da¤›l›m olacakt›r. Dolay›s›yla, sosyalizmde, da¤›l›m eme¤e göre ilkesi eflli¤inde ifllem gördü¤üne göre, burjuva hukuku hala geçerlidir. Toplumun bireyi topluma sunmufl oldu¤u emek miktar›n›, toplumdan baflka bir biçimde geri al›r. “Birey olarak üretici (gerekli indirimler yap›ld›ktan sonra), topluma vermifl oldu¤unun tam karfl›l›¤›n› al›r.” Demek ki, eme¤e göre paylafl›m vard›r. Ayn› paylafl›m kapitalizmde de var. Fark flu: Üretim araçlar›n›n toplumsallaflt›r›lmas›yla özel mülkiyet sahipli¤i y›k›lm›fl ve art›-de¤er ortadan kalkm›flt›r. Da¤›l›mda burjuvazinin art›-de¤eri d›fl›nda geri kalan iliflkide burjuva hak egemendir. Tüketim maddeleri eme¤e göre da¤›t›lmaktad›r. Bu demektir ki, da¤›l›m iliflkilerinde henüz burjuva s›n›rlar› afl›lamam›flt›r. Ve sosyalist toplum bu s›n›rlar› bir darbede de ortadan kald›ramaz. “Uzun ve sanc›l› bir do¤umdan sonra kapitalist toplumdan ç›k›p geldi¤i flekli ile komünist toplumun birinci evresinde” sosyalizmdeki devlet “burjuvazisiz burjuva devlettir” bir bak›ma. Bu en iyi kendini da¤›l›m ve de¤iflim iliflkilerinde göstermektedir. Da¤›l›mda herkes “eme¤e göre” ifllem gördü¤üne göre, burada bir eflit hak vard›r. Fakat Marks’›n sözleriyle, “bu,
özünde, her hak gibi eflitsizli¤e dayanan bir hakt›r.” Öyleyse da¤›l›m alan›nda geri dönüflün kaynaklar› sosyalizmde henüz ortadan kald›r›lamaz. Toplum eme¤e göre ilkesinden ihtiyaca göre ilkesine do¤ru bir geliflim süreci yaflamaktad›r. Ancak bu gelece¤in sorunudur. Stalin’in sözleriyle, birini ad›m ad›m k›s›p di¤erini ad›m ad›m gelifltirme. De¤iflim iliflkilerini incelersek. Sosyalist sürecin yönelimi flu: Metalar›n de¤ifliminden ürünlerin de¤iflimine, de¤iflim de¤erinden kullan›m de¤erine. Nedir ki bu bir ç›rp›da gerçeklefltirilemez. Da¤›l›mda “ihtiyaca göre” ilkesinin henüz uygulanam›yor oluflu, henüz bu düzeyin yakalanamam›fl olmas›, sat›n alma ve sat›fl yoluyla de¤iflimi zorunlu k›lmaktad›r. Meta üretiminin hala varl›¤›n› sürdürdü¤ü koflullarda bundan kaç›n›lamaz. Sosyalist üretimin iki biçimi var. Devletin, yani tüm halk›n, yani kamunun ve kolektifin, yani kooperatif mülkiyeti. Kooperatifler kent ile olan ekonomik iliflkilerinde, metalar›n al›flveriflinde, satma ve sat›n almada meta-para iliflkisi alan› içinde hareket ederler. Devlete ürünlerini meta olarak vermek isterler ve bunun karfl›l›¤›nda ihtiyac› olan metalar› sat›n al›rlar. Kolektifin mülkiyeti ulusal mülkiyet düzeyine ç›kmad›¤› sürece de, Stalin’in son büyük yap›t›nda ayr›nt›l› bir biçimde çözümledi¤i gibi, meta dolafl›m›, köyle kent aras›nda kendi “para ekonomisi” ile birlikte kabul edilebilir bir iliflki olarak varl›¤›n› sürdürecektir. Komünizmin ilk evresinde bu gerekli ve kaç›n›lmaz
bir de¤iflim iliflkisidir. Meta de¤iflimi yerini ürün de¤iflimine kademeli aflamalarla b›rakt›ktan sonrad›r ki, “merkezi iktidar, ya da baflka herhangi merkezi toplumsal ekonomik (örgüt), toplumsal üretimin bütün ürünlerini toplumun yarar›na” kullanabilir hale gelir. Sosyalizm süreci ilerledikçe bu güzergâhta meta dolafl›m› alan› ad›m ad›m k›s›lacak, ürün de¤iflimi alan› ise ad›m ad›m geniflleyecektir. Bu demektir ki, de¤iflim iliflkileri alan›nda da komünizme do¤ru geliflen bir süreç yaflanmas›na karfl›n, meta üretimi, meta dolafl›m› ve bu dolafl›m›n kendine özgü alandaki “para ekonomisi” iliflkisi süreci kendi anti-teziyle eyerlenmifltir. Karfl›tlar›n birli¤inin ikili¤i bu alanda da hüküm sürer. Dolay›s›yla, süreci tersine çevirebilecek ekonomik temel hala tasfiye edilememifltir tümüyle. Bu temel, burjuvazi için yeniden aya¤a do¤rulman›n, kapitalist yolu tutan burjuva yolcular için güç alman›n kayna¤› olarak ifllev görebilecektir. Üretim iliflkileri alan›, mülkiyet ö¤esiyle, da¤›l›m ve de¤iflim iliflkileri ö¤eleriyle yeni burjuvazinin gücünü ald›¤› dayanak alan›d›r. Böyle oldu¤u içindir ki, Mao, bu alan› tahlilde özellikle yo¤unlaflm›fl, çubu¤un ucunu tersine bükebilecek koflullara karfl› dalgak›ranlar oluflturmufltur. Çin tecrübesini özetleyen Mao teoriyi flu noktalarda zenginlefltirerek gelifltirmifltir: Mao, üretim iliflkileri alan›nda mülkiyet sistemi sorunu çözümlendikten, yani kentte
PART‹ZAN 61/fiubat-Mart 2007
61
PART‹ZAN 61/fiubat-Mart 2007
62 ve k›rda üretim araçlar›n›n toplumsal mülkiyeti kurulduktan sonra, çözülebilecek en önemli fleyin yönetim sorunu oldu¤unu aç›klar. Bununla ne anlat›lmak istenmektedir? fiu: gerek tüm halk›n ve gerekse kolektifin mülkiyeti alt›ndaki teflebbüslerin nas›l yönetildi¤i. Bu, diyor Mao, “verilmifl mülkiyet sistemindeki insanlar aras› iliflkiler sorunu ile ayn›d›r.” Komünizme do¤ru ilerleyen sosyalizm sürecinde, üretim araçlar› üzerindeki özel mülkiyetin kald›r›lmas›yla bafllayan belli bir aflamadan sonra, mülkiyet alan›ndaki de¤ifliklikler belli bir zaman diliminde s›n›rl› olmas›na karfl›n, “üretken emek sürecinde insanlar aras›ndaki iliflkiler, tam tersine, durmaks›z›n bir de¤iflim içinde olabilirler.” Çin devrim deneyiminden, sosyalist kurulufl deneyiminden teorik sonuçlar ç›karan Mao, flöyle sürdürüyor: Tüm halk›n mülkiyetindeki teflebbüsler için, bunlar›n yönetimi için bir dizi yaklafl›m benimsedik. Bunlar› s›ralarsak: a)Yo¤un önderlikle kitle hareketinin harmanlanan bileflimi, b)Parti önderleri, kitleler ve teknik kesimin bileflimi, c)Üretime kat›lan kadrolar, yönetime kat›lan iflçiler, d)Yönetim iliflkisinde sürekli de¤iflen kurumsal pratikler ve sürekli de¤iflen mant›ks›z kurallar. Bu yaklafl›mlar dizisi yabana at›lacak gibi de¤il. Örne¤in, “iki kat›l›m” ilkesi, yani yönetimin üretken eme¤e, iflçilerin yönetime kat›lmas›, ayr›ca yine “üç bileflim” ilkesi, yani
kadro, iflçi ve teknisyenlerin çabalar›n›n bileflimi, bürokratizmi alt etmede, kitlelerle bütünleflmede önemli kilometre tafllar›d›r. Üst kademedekilerin, partili kadrolar›n kol eme¤i ile üretken emek sürecine kat›lmalar›, yani fabrikalarda, inflaatlarda ve köylerde domuz ah›rlar›nda çal›flmalar›, yozlaflmay›, bürokratlaflmay› önlemede sosyalist infla sürecini gelifltirmede önemli yöntemlerdir. B›kt›r›c› kurallar, ilerletmeyen pratikler aç›s›ndan da durum budur. Proletarya ve emekçiler kat›n›n söz ve karar sahibi olmas›nda, iktidar› gerçek anlam›yla fethetmesinde ve ona fiili sahipli¤inde Mao’nun sundu¤u tablo, eflitsizlikleri, haks›zl›klar› gidermede, emekçi iktidar›n› gerçek anlamda her yan›yla sa¤lamada, döne döne devrimcilefltirmede, ›srarla yeniden kal›ba dökülmede zengin bir fikirler arenas›d›r. Bu zengin tabloda her fleyden önce, geri dönüfl tehlikesini önlemede, muazzam bir canl› ve yeni ö¤retiler bütünlü¤ü vard›r. Bu demektir ki, teori, Mao’yla yeni ve ileri bir at›l›ma geçmiflti. Mao’nun katk›s›na dayanmadan geri dönüfl sorununun do¤as›na vak›f olunamaz. Mao, yeni burjuvazinin, gücünü üretim iliflkilerinden ald›¤›n› berrakça saptad›¤› içindir ki, bu alan üzerinde oldukça yo¤unlaflm›fl, geliflmenin yeni koflullar›, s›n›f mücadelesinin yeni koflullar›nda günümüzde hala tüm canl›l›¤›n› koruyan teoriyi infla edebilmifltir. K›saca, üretim araçlar› mülkiyetinin toplumsallaflt›r›lmas›ndan sonra da;
1-Meta üretimi, meta dolafl›m› ve kolektifin kentle ekonomik iliflkilerinde kendine özgü “para ekonomisinin” hala var oluflu, 2-Bu varoluflun küçük burjuva ortam› sürekli canl› tutuyor olmas›, 3-Bu canl›l›¤›n kendili¤inden yeni kapitalist ö¤eleri üretiyor olmas›, 4-Üretim iliflkileri alan›n›n mülkiyet, iliflkiler ve da¤›l›m ö¤elerinde sosyalist kurulufl sürecinin kendi karfl›t›yla birlikte, süreci tersine dönderebilecek ö¤elerle içice bulunuyor oluflu, 5-Da¤›l›m baz›nda “ihtiyaca” de¤il, “eme¤e göre” iliflkisinin uygulan›yor oluflu, 6-Da¤›l›m iliflkileri sürecinin hala “burjuva hukuku” eflli¤inde iflliyor olmas›, 7-‹flçiler ile köylüler, kol eme¤i ile kafa eme¤i, flehir ile köy aras›nda hala çeliflkilerin olmas›, sosyalist süreci tersine çevirebilecek iç kaynaklar olarak ifllev görürler. Bu demektir ki, ekonomik alanda yap›lan sosyalist devrime karfl›n (üretim araçlar›n›n sosyalist mülkiyeti aç›s›ndan), geri dönüflün, kapitalizmin restorasyonunun ekonomik temeli hala tümüyle ortadan kald›r›lm›fl de¤ildir. Ayr›ca bu temelin d›fl cephesi de vard›r. Uluslararas› kapitalizmin ablukas›, emperyalist müdahaleler ve müdahale tehditleri, emperyalist patentli y›k›c› faaliyetler yani emperyalist bask› çok önemli d›fl etkenlerdir. ‹ç ve d›fl etkenin sonucu olarak parti ve devlet ayg›t›nda ve bu organlar›n en tepe noktalar›nda siyasi bak›mdan yozlaflm›fl, ideolojik aç›dan
yolundan ç›km›fl kapitalist yolu tutan yeni burjuva yolcular sürekli olarak ortaya ç›karlar. Siyasal zeminde s›n›f mücadelesi as›l halkad›r, asloland›r. Bu, uzun sürelidir, dolambaçl› ve zikzaklarla dolu bir mücadeledir. Asla durdurulamaz. ‹ki s›n›f (proletarya-burjuvazi), iki yol (sosyalist yol-kapitalist yol), iki çizgi (Marksizm-revizyonizm) aras›nda ›srarla yinelenen bir mücadele, muharebe arenas›d›r sosyalizm. Anlafl›l›r ki bundan flu ç›kar: Proletarya diktatörlü¤ü alt›nda devrimi devam ettirmek temeldir. Aslolan devrimi ilerletmek, proletarya diktatörlü¤ü sa¤lamlaflt›rmak ve burjuvazi üzerinde topyekün diktatörlük uygulamakt›r.
3. Mao önderli¤inde ÇKP taraf›ndan gelifltirilen muazzam muharebe sürecinin Modern Revizyonizme vurdu¤u a¤›r pranga Kimi çevrelerce “PekinMoskova çat›flmas›”, kimilerince “SBKP-ÇKP çekiflmesi” olarak gösterilen ve özünü revizyonizm ile Marksizm aras›ndaki çat›flman›n oluflturdu¤u mücadelenin 50. y›l›nday›z.
Bu mücadelede Mao önderli¤indeki ÇKP Marksizm’i, Kruflçev önderli¤indeki SBKP yönetimi ise revizyonizmi temsil ediyordu. 1956 y›l›ndaki 20. Kongreden itibaren ad›m ad›m gelifltirilen, ancak 1957 Moskova Deklârasyonu ve 1960 Bildirgesi sürecinde yo¤un tart›flmalara da neden olan revizyonizm, 1961 Ekimindeki 22. Kongrede art›k “sistemleflmifl” revizyonizm olarak UKH’in içinde temizlenmesi gereken virüstü. Hiç kuflkusuz ki, Stalin’in ölümünden birkaç y›l sonra yap›lan SBKP 20. Kongresi bir dönüm noktas› olmufltu. Ve bu Kongrede Marksizm-Leninizmi hedef alan görüfller ve özellikle de gizli oturumda Stalin’e yöneltilen a¤›r sald›r› ve hayâs›zca iftiralar UKH içindeki bölünmenin ilk iflaretleriydi. Özellikle 20. Kongrede Stalin’in tamamen inkâr edilmesinden sonra, y›l 1961’i gösterdi¤inde, yani 22. Kongrede Stalin’e yöneltilen çirkin sald›r›lar ve Stalin’in kiflili¤inde Marksizm-Leninizm’in aç›ktan inkâr› en üst boyuta ulaflt›. Bu süreç, UKH içindeki saflaflmalar› giderek netlefltirmifl ve bu saflaflmada ÇKP, AEP gibi partiler modern re-
vizyonizme karfl› M-L’i savunmufl ve özellikle Mao Zedung önderlikli ÇKP, modern revizyonizmle gö¤üs gö¤se çarp›flarak Kruflçev’in ipli¤ini pazara ç›karmada ve modernrevizyonizmin a盤a ç›kar›lmas›nda muazzam rol oynam›flt›. Neydi, bu mücadelenin merkezinde olan fley? Mücadelenin merkezinde olan fley, ya da görüfl ayr›l›klar›na temel oluflturan “son tahlilde, 1957 Aç›klamas› ve 1960 Bildirgesinin devrimci ilkelerini kabul edip etmeme, Marksizm-Leninizmi ve proleter enternasyonalizmi kabul edip etmeme, devrimin gerekli olup olmad›¤›, emperyalizme karfl› koyman›n gerekli olup olmad›¤› ve sosyalist kamp›n ve uluslararas› komünist hareketin birli¤inin istenip istenmedi¤i” sorunu idi. Hiç flüphesiz ki, uzun y›llar› bulacak olan bu keskin ideolojik ve siyasal mücadelenin merkezinde bulunan temel ö¤e revizyonizm mi, Marksizm mi sorunu idi. Ya Kruflçev önderli¤indeki SBKP’nin modern revizyonizmine boyun bükülecek ya da sosyalizmin ana vatan›nda ortaya ç›kan bu revizyonizme aç›ktan cephe al›narak, Marksizm’in “ilkesel temelleri” üzerinden UKH içindeki bu saflaflmada M-L’in yan›nda saf tutulacakt›. Turnusol k⤛d›, M-L’i i¤difl ederek revizyonizm üzerinden emperyalizme kap›lanan SBKP’nin özgün çizgisine karfl› devrimci Marksizm’i savunmakt›. Nitekim baflta AEP olmak üzere birçok parti bu mücadeleyi yaln›zca ÇKP-SBKP çat›flmas› ya da çekiflmesi olarak görme-
PART‹ZAN 61/fiubat-Mart 2007
63
PART‹ZAN 61/fiubat-Mart 2007
64 yerek saflar›n› Mao önderlikli mücadele hatt›nda görerek, revizyonizmin a盤a ç›kar›lmas› mücadelesine omuz verdiler. SBKP 20. Kongresinde bafllayan bu mücadele bafllang›çta birkaç y›l boyunca ikili mücadeleler üzerinden kapal› olarak verilmifl ve birkaç y›l sonra da aç›k bir biçim kazanm›flt›. Ve dünya çap›nda revizyonimMarksizm cenkleflmesi aç›ktan ve fliddetli bir biçimde bafllam›flt› art›k. Bu, iki çizgi ve iki yol aras›ndaki mücadele idi. Revizyonizm çizgisi mi, Marksizm çizgisi mi; emperyalizme boyun e¤en yol mu, sosyalizmi devam ettiren yol mu tutulacakt›. Tüm sorunun odak noktas› burada dü¤ümleniyordu. ÇKP’nin Kruflçev önderli¤i SBKP yönetimine karfl› mücadelesinde afl›lmas› gereken üç eflik vard›: Birincisi, 1956 y›l›nda yap›lan 20. Kongre; ikincisi, 1957 Moskova Deklârasyonu ve 1960 Moskova Bildirgesi ve üçüncüsü, Ekim 1961 y›l›nda yap›lan 22. Kongreydi. 1956-1961 y›llar› aras›ndaki dönem, revizyonizmin sistemleflip kendisini yeniden kal›ba dökmesi dönemi olarak önemli üç aflamay› ifade ediyordu. 1956 y›l›nda yap›lan SBKP Kongresinde iki temel mesele öne ç›km›flt›. Birincisi, “bar›fl içinde sosyalizme geçifl tezi” ve ikincisi, “kifliye tapmayla mücadele” maskesi alt›nda Stalin’in tamamen inkâr edilmesiydi. ÇKP, parlâmenter yoldan bar›fl içinde sosyalizme geçilmesi tezini onaylamad› ve bu görüflü elefltirdi. ‹kincisi, Stalin’in bütünüyle inkar edilmesine göz yummad› ve bu görüflü de onaylamad›¤›n› or-
taya koydu. fiunlar› söyleyen ÇKP önderli¤iydi: “SBKP 20. Kongresinde Stalin’e yöneltilen elefltiri, hem ilke hem de yöntem bak›m›ndan hatal›yd›.” SBKP ile 1963’lü y›llarda girdi¤i ünlü “Polemik”te flunlar› söyleyen de: “Kruflçev, bütün iç ve d›fl düflmanlara karfl› verilen kararl› mücadelede; sosyalist dönüflümde ve sosyalizmin inflas›nda büyük baflar›lar kazan›lmas›nda; dünyan›n ilk sosyalist ülkesinin savunulmas›nda ve sa¤lamlaflt›r›lmas›nda; faflizme karfl› savaflta flanl› bir zafer kazan›lmas›nda Sovyet halk›na önderlik eden, Marksizm-Leninizm’i savunan ve gelifltiren Stalin’in de¤erli hizmetlerini tamamen inkâr etti. Kruflçev, SBKP’nin 20. Kongresinde Stalin’i bütünüyle inkâr ederek, asl›nda proletarya diktatörlü¤ünü ve Stalin’in savundu¤u ve gelifltirdi¤i Marksizm-Leninizmin temel ilkelerini reddetti.” Ne var ki, ÇKP bu görüfllerini “aç›k ve kamuoyu önünde” ortaya koymaktan belirli gerekçelerle birkaç y›l boyunca kaç›nd›. ‹flte o gerekçeler: “fiunu da söylemek gerekir ki, düflmana karfl› birlik u¤runa ve SBKP yöneticilerinin içinde bulunduklar› güç durumu dikkate alarak, o zamanlar 20. Kongrenin hatalar›n›n aç›k elefltirisinden kaç›nd›k; çünkü emperyalistler ve bütün ülkelerin gericileri bu hatalar› sömürmeye ve Sovyetler Birli¤i’ne, komünizme ve halka karfl› azg›n faaliyetler yürütmekteydiler ve çünkü henüz o zamanlar SBKP
yöneticileri, Marksizm-Leninizmden bugün oldu¤u kadar uzaklaflm›fl de¤illerdi.” Kuflkusuz ki, SBKP’nin 20. Kongre kararlar› UKH içinde kaos ve keflmekefle, saflarda büyük bir ideolojik kar›fl›kl›¤a yol açarak revizyonizme yolu açt›. Bir yandan Stalin’in a¤›r itham alt›nda tamamen inkâr›, öte yandan parlâmenter yolla iktidar›n bar›fl içinde ele geçirilmesi UKH içinde tam bir don etkisi yaratm›fl ve âdeta bulutsuz havada çakan bir flimflek olmufltu Kruflçev’in Kongreye sundu¤u gizli raporu. Özellikle Stalin’in aç›ktan ve bir düflman gibi inkâr edilmesi ne ÇKP ve ne de AEP gibi kardefl partiler taraf›ndan asla hofl görülmedi. “Stalin Sorunu Üzerine” adl› makalesinde ÇKP flunlar› söyleyecekti: “Kruflçev hala, SBKP 20. Kongresine sundu¤u, Stalin’i tamamen inkâr eden gizli raporu Sovyet halk›na ve sosyalist kamptaki di¤er halklara göstermeye cesaret edememifltir; çünkü bu rapor gün ›fl›¤›na tahammül edemeyecek bir rapordur, kitleleri önemli ölçüde yabanc›laflt›racak bir rapordur.” Ayn› makalede ÇKP flunlar› da söyleyecekti: “Stalin yoldafla sald›rmakla, Marks’›n, Engels’in ve Lenin’in ö¤retilerine sald›rd›lar… Gerçekler aç›kça göstermektedir ki emperyalizm, savafl ve bar›fl, proletarya devrimi ve proletarya diktatörlü¤ü, sömürge ve yar›-sömürgelerde devrim, proletarya partisi vb. hakk›ndaki Marksist-Leninist teorileri revize etmeleri, Stalin’in tamamen inkâr etmelerine
kopmaz flekilde ba¤l›d›r.” Ve ÇKP önderli¤i Kruflçev için flöyle diyecekti ayn› makalede: “ ‘Kifliye tapmayla mücadele’, Kruflçev’in ortaya att›¤› afla¤›l›k bir siyasal entrikad›r.” Ve nihayet makalenin sonunda UKH’nin bu büyük önderi için ÇKP flunlar› aç›klayacakt›: “Uluslararas› komünist hareketin tarihinde oportünistler Marks’›, Engels’i ya da Lenin’i iftira yoluyla ortadan silemediler. Kruflçev de Stalin’i iftira yoluyla ortadan silemez… Yaflas›n Marks’›n, Engels’in, Lenin’in ve Stalin’in yüce devrimci ö¤retisi!” At izi ile it izinin birbirine kar›flt›¤› bir ortamda, Mao Zedung’un revizyonizme karfl› gelifltirdi¤i büyük önemdeki mücadele ve özellikle Stalin’i savunmadaki sa¤lam duruflu, UKH’in saflar›ndaki ayr›flmaya ›fl›k tutmufl ve ÇKP 1963 y›l›ndaki 25 maddelik bir öneri ile UKH’in genel çizgisi için bir öneri ortaya koymufltu. Ne ki, y›l daha 1963’e gelmeden bir ikinci eflik daha vard› afl›lmas› gereken: 1957 Moskova Deklârasyonu ve 1960 Bildirgesi süreci. Bilinir ki, gerek “Deklârasyon” ve gerekse “Bildirge”, uzun tart›flmalar, ikili görüflmeler ve büyük cenkleflmeler sonucu ve üstelik revizyonizm önemli ölçüde geriletilerek ortaya konabilmifl uzlaflma belgeleriydi, ama özü itibar›yla M-L belgelerdi -bu belgelerde revizyonizme belli tavizler verilmifl de olsa. UKH’n›n tecrübelerinin özetlendi¤i bu Deklârasyon, Ekim yolunun evrensel geçerlili¤ini, sosyalist devrim ve sosyalist inflay› yöneten ortak yasalar›, kardefl partiler
aras›ndaki iliflkilere yol gösteren ilkeleri ve KP’lerin ortak mücadele görevlerini devrimci Marksizm’in ilkeleri ›fl›¤›nda ortaya koymufltu. Ama unutulmamal›d›r ki, bu belgelerde bir tak›m “tavizlerin verilmesi”, önemli ölçüde “tavizlerin de al›nmas›” ile dile gelmiflti. Evet her ne kadar bar›fl içinde geçifl tezi tatmin edici bir biçimde Deklarasyon ve Bildirge’de yer almad›ysa da, en az›ndan, her iki görüflün, hem bar›fl içinde geçifl ve parlamentoda sa¤lam bir ço¤unluktan söz ederken, hem de hakim s›n›flar›n asla kendi r›zalar›yla iktidar› terk etmeyecekleri ve parlamento d›fl› kitle mücadelesi tezinin ifllenmesi gene de bir ilerlemeydi. Fakat gene de bar›fl içinde geçifl tezinin formülasyonunun bu flekilde geçmesi tatmin edici olmaktan bir hayli uzakt›. Ve ÇKP, bu endiflesini gerek kardefl partilerle yapt›¤› görüflmelerde ve gerekse SBKP yöneticileriyle yapt›¤› görüflmelerde aç›kça ortaya koymakla yetinmemifl ve ayr›ca SBKP’ye bu konudaki düflüncelerini bir “ek” olarak yaz›l› da sunmufltu. Deklarasyon’da, SBKP 20. Kongresinde savafl ve bar›fl, emperyalizm vb. sorunlarda ileri sürülen görüfller ÇKP ve di¤er partilerin uzun ve zorlu mücadeleleri sonucu düzeltilmifl ve önemli M-L tezler Deklarasyon’a geçirilmiflti. Bunlar› özetlersek: a) ABD emperyalizminin dünya gericili¤inin merkezi ve halklar›n can düflman› oldu¤u; b) devrimi ve sosyalist inflay› yöneten ortak yasalar; c) ML’in evrensel gerçe¤inin her devrimin ve inflan›n somut
prati¤i ile kaynaflt›r›lmas›; d) siyasi iktidar›n ele geçirilmesinin devrimin sonu de¤il, bafllang›c› oldu¤u; e) kapitalizmin mi sosyalizmin mi kazanaca¤› sorununun çözülmesinin oldukça uzun bir zaman› alaca¤›; f) burjuva etkisinin varl›¤›n›n revizyonizmin iç kayna¤›, emperyalist bask›n›n ise d›fl kayna¤› oldu¤u; g) Diyalektik materyalizmin pratik çal›flmaya uygulanmas›n›n önemi. Lenin ve Stalin’in SBKP’sinin sayg›n otoritesine sahip SBKP yönetiminin revizyonist tezlerinin bir k›sm›n›n de¤ifltirilmesi ve yukar›da özetledi¤imiz bir çok yeni tezin Deklarasyon’a eklenmesi öyle küçümsenecek bir olay olamazd›. Y›llar›n yaratt›¤› bir sayg›nl›k ve fevkalâde bir otorite vard› ÇKP ve di¤er kardefl partilerin karfl›s›nda. Yaln›zca bu aç›dan bak›ld›¤›nda bile, Mao önderlikli ÇKP ve di¤er partilerin revizyonizme karfl› yürüyüfllerini yaln›zca 20. Kongre kararlar›na karfl› de¤il, bu kararlar› önemli ölçüde Deklârasyon’a geçirmek isteyen SBKP yönetimine karfl› da zorlu ve difle difl bir mücadeleyle sürdürüyor olmalar› büyük önemdeydi. Ne ki bununla bitmiyordu mücadele. Y›l 1961’i gösterdi¤inde kap›y› çalan SBKP’nin 22. Kongresiydi ve bu Kongrede Stalin’e yöneltilen ithamlar›n a¤›r ve derin karakteri eflli¤inde revizyonizmin art›k sistemleflmifl olmas›yd›. 20. Kongrede, Deklârasyon ve Bildirge sürecinde girilen revizyonizm yolunun ad›m ad›m gelifltirilmesi süreci art›k sistemleflmifl revizyonizmle kendisini niteliyordu bu Kongre-
PART‹ZAN 61/fiubat-Mart 2007
65
PART‹ZAN 61/fiubat-Mart 2007
66 de. Deklârasyon ve Bildirgenin devrimci ilkeleri inkâr edilmifl ve revizyonizm yolunu tutanlar art›k sistemleflmifl revizyonizme kap›lanm›flt›. 1956 y›l›ndaki 20. Kongreden 1961 y›l›nda yap›lan 22. Kongreye dek SBKP yönetimi, “dört bafl› mamur bir revizyonist sistem infla etmifl” ve gene bu süre içinde “proletarya devrimi ve proletarya diktatörlü¤üne karfl› revizyonist çizgi infla edilmifl” ve de “bar›fl içinde bir arada yaflama”, “bar›fl içinde yar›fl”, “bar›flç›l geçifl”, “tüm halk›n devleti ve partisi” gibi revizyonist bir bulamaç oluflturulmufltu. Bu bulamac›n tümü, “Marksizm’in” revizyonizm üzerinden yeniden kal›ba dökülerek sistemleflmifl bir karakter kazanmas›ndan baflka bir fley de¤ildi. ÇKP’nin söylemiyle, “Uluslararas› Komünist Hareket içindeki bugünkü büyük tart›flma, son tahlilde, Marksizm-Leninizm’e mi yoksa revizyonizme mi ba¤l› kal›naca¤›, proleter enternasyonalizme mi yoksa büyük güç flovenizmine mi sar›l›naca¤›, birlik mi yoksa ayr›l›k m› istendi¤i sorular›n› da kapsamaktad›r.” Ve kap›y› çalan revizyonizme karfl› ÇKP, Uluslararas› Komünist Hareketin hatt›n› 25 maddelik bir öneri ile ortaya koyuyordu. Bu öneriler revizyonizme aç›ktan bir meydan okuyufl ve onun gerçek niteli¤inin sergilenmesi aç›s›ndan son derece önemli idi; önemli idi çünkü, bu öneriler revizyonist tezlerin aç›k, anlafl›l›r bir sergilenifli ve çürütülüflüydü. 25 Madde’de toplanan bu önerilerin en önemlileri flu tezleri içeriyordu: 1) Marksist-Leninist çiz-
giye s›k› s›k›ya ba¤l› kalmak ve do¤ru Marksist-Leninist iç ve d›fl siyasetler izlemek; 2) Proletarya diktatörlü¤ü ve proletarya önderli¤indeki iflçi-köylü ittifak›n› sa¤lamlaflt›rmak ve sosyalist devrimi, iktisâdi, siyasi ve ideolojik cephelerde sonuna dek sürdürmek; 3) Genifl kitlelerin inisiyatifini ve yarat›c›l›¤›n› gelifltirmek, sosyalist inflay› plânl› bir biçimde yürütmek, üretimi gelifltirmek, halk›n refah düzeyini yükseltmek ve milli savunmay› güçlendirmek; 4) Sosyalist kamp›n birli¤ini Marksizm-Leninizm temelinde güçlendirmek ve di¤er sosyalist ülkeleri, proleter enternasyonalizmi temelinde desteklemek; 5) Emperyalist sald›r› ve savafl siyasetlerine karfl› ç›kmak ve dünya bar›fl›n› savunmak; 6) Bütün ülkelerin gericilerinin anti-komünist, halk düflman› ve karfl›-devrimci siyasetlerine karfl› koymak ve 7) Dünyan›n ezilen s›n›flar›na ve uluslar›na devrimci mücadelelerinde yard›m etmek. Görülüyor ki, 1957 ve 1960 Deklârasyon ve Bildirgelerinde ortaya konan “devrimci ilkeler”in daha da gelifltirilerek Uluslararas› Komünist Hareketin genel bir tablosunun sunulufludur, ortaya konanlar. Elbette bunlar UKH için ideolojik ve siyasal temel, birleflilmesi gereken “ortak payda” olarak büyük öneme sahip önerilerdi. Ne ki, bu öneriler, SBKP ve etraf›nda kümelenen partiler taraf›ndan dikkate al›nmayarak revizyonizmde ›srar edildi. Kruflçev ve yan-
dafllar› art›k geri dönülmez yoldayd›lar; Marksizm’i de¤il, revizyonizmi uyguluyorlard›; sosyalizmi de¤il, kapitalist yolu seçmifllerdi –Marksist-Leninist maskeli de olsa. Ancak bu öneriler, UKH için, o dönem aç›s›ndan revizyonizmi geriletmede ortak bir plâtform olarak büyük bir ifllev gördü; devrim ve sosyalizm davas› için UKH’in genel hatt›n› teflkil ederek modern-revizyonizme karfl› mücadelede kardefl partiler, devrim ve sosyalizm davas› yandafllar› için esasl› bir silah haline geldi. Aradan geçen yar›m yüz y›l sonra da revizyonizme karfl› mücadelenin hala gerekli oldu¤u ortadad›r. Evet, revizyonizm bugün deri de¤ifltirmifltir ve S. Birli¤i’nde iktidar› elinde bulundurdu¤u dönemki gibi bir “modern-revizyonizm” yok ama bugün, Marksizm’i bozarak ve çarp›tarak ve onun devrimci yan›n› boflaltarak yolundan ç›karan bir revizyonizm var. Devrimci Marksizm’in tahrif edilmesi, onun devrimci ilkelerinin afl›nd›r›larak yerine uysal, bar›flç›l, düzen içine çekilen türden bir Marksizm’in geçirilmesine karfl›, bu yeni türden sosyalizm çizgisine karfl›, yani bu burjuva sosyalizmi türüne karfl› uluslararas› alanda cepheden bir “ideolojik” mücadele UKH’n›n ertelenemez görevi olarak KP’lerin önünde durmaktad›r. E¤er bu mücadelede zaferle ç›k›labilirse; bu, yaln›zca devrim ve sosyalizmi eski büyü ve çekicili¤ine kavuflturmakla kalmayacak, ama bu ayn› zamanda, hem devrimci Marksizm’e eski itibar›n› sa¤layacak ve hem de onurunu kurtaracakt›r.
67
Ç‹N DENEY‹ Baz› Fabrika ‹flçileriyle Tan›flmadan
Kültür Devrimi, esas olarak, al›fl›lagelmifl ifl bölümüne ba¤l› de¤erlere, yönetim tarz›na ve Çin’de kapitalist ve Stalin sonras› sanayiden arta kalan her fleye karfl› amans›z bir savaflt›r. Mao Zedung ile Liu fiao-çi aras›ndaki mücadele, özellikle ideolojik düzeyde, Çin’in gelece¤ini do¤rudan belirleyecek fliddetli ve kesin bir savaflt›r.
Kültür Devrimi, esas olarak, al›fl›lagelmifl ifl bölümüne ba¤l› de¤erlere, yönetim tarz›na ve Çin’de kapitalist ve Stalin sonras› sanayiden arta kalan her fleye karfl› amans›z bir savaflt›r. Mao Zedung ile Liu fiao-çi aras›ndaki mücadele, özellikle ideolojik düzeyde, Çin’in gelece¤ini do¤rudan belirleyecek fliddetli ve kesin bir savaflt›r. Liu fiao-çi, Sovyetler Birli¤i taraf›ndan benimsenen klâsik kapitalist birikim modelini savunuyordu. Bir ülkenin sanayi devrimi yasalar›na boyun e¤mekten kaç›nmas›n› ütopyac› bir düflünce olarak görüyordu. Bütün öteki ülkelerde s›naî kalk›nmay› gerçeklefltiren bu yasalar, ifl bölümünü, yetkilerin ve görevlerin bölünmesini, uzmanlaflmay› ve en üst kademelerinde üretim ve toplumsal hayattaki önderlerin bulundu¤u bir hiyerarflinin kurulmas›n› içeriyordu. Piramidin tepesinde, ald›klar› yüksek ücretler ve dolay›s›yla da sahip olduklar›
yüksek hayat düzeyi (evler, tatiller, arabalar ve sonra belki de özel yiyecek ve tüketim mallar› ma¤azalar›) yüzünden toplumdan kopmufl olan kadrolar ve uzmanlar bulunacakt›. Emekçi kitleler ise piramidin taban›n› meydana getirecekti. Mümkün olan en yüksek verimlilik herhâlde ücret art›fllar›, çeflitli maddi müflevvikler, primler ve çal›flman›n h›zland›r›lmas› yoluyla gene halk kitlelerinden sa¤lanacakt›. “Mao Zedung 1960’tan sonra, “Anflan Demir-Çelik Fabrikas› Tasar›s›”nda, daha önceki bütün sanayileflme modellerine s›rt çevirdi. Geçifl toplumu için yeni ve devrimci bir yol önerdi: Sadece daha bafl›ndan “mülkiyet iliflkilerinin meflru temelini ortadan kald›rmak de¤il, ama ayn› zamanda sosyalist inflan›n ilk aflamas› s›ras›nda bile kapitalist olmayan bir üretim tarz›n› kurmaya çal›flmak.(1) Tek bafl›na üretim araçlar›n›n devlet mülkiyetinin sosyalist bir yönetim tarz›n› güvence alt›na almayaca¤›n›, belirleyici etkenin toplum içinde kurulan iliflki-
PART‹ZAN 61/fiubat-Mart 2007
Çin Deyince kitab›n›n beflinci bölümünden al›nm›flt›r.
PART‹ZAN 61/fiubat-Mart 2007
68 ler sistemi oldu¤unu Çinli Komünistler çok iyi biliyorlar. Çinlilere göre, Sovyet toplumu gittikçe kitlelerden kopan bir teknokratlar zümresi ortaya ç›kt›¤› andan bafllayarak baflar›s›zl›¤a u¤ram›flt›r. Bu teknokratlar halk kitlelerine karfl› buyurgan bir tutum tak›nm›fllar, yeni patronlar gibi hareket etmifller, kitleleri hor görmüfller ve onlar›n inisiyatifini köreltmifllerdir. Mao’ya göre, halk›n düflüncelerini serbestçe ifade etmesi ve üretimde bulunmaktan gurur duymas› sa¤lanmal›d›r. Kitlelerle uzmanlar karfl› karfl›ya getirilmemeli, eflit görülmelidir; öyle ki, kadrolar›n ideolojik gücü ile emekçilerin pratikli¤i ve yarat›c› dehas› birbirini tamamlayabilsin. Çin’den döndükten sonra Che Guevara’n›n söylediklerini hat›rlayal›m: “Çinli iflçi dünyadaki bütün di¤er iflçilerin yapabilece¤i fleyleri yapmas›n›n yan› s›ra, bir de ancak bir Çinli iflçinin yapabilece¤ini yap›yor.” Art›k Çin’de uzmanlar ile s›radan iflçiler aras›nda uçurum yok, çünkü fabrikalarda felsefi ve siyasi metinler inceleniyor ve sürekli olarak siyasi ve teorik tart›flmalar yap›l›yor.
Fabrikada Felsefe Mao’nun genel sanayileflme çizgisi, köylük bölgelerde Büyük ‹leri At›l›m(2) ve kolektifleflme y›l› olan 1958’de formüle edilmiflti: “Sosyalizmi infla etmenin ilkeleri flunlard›r: Herkesin çabas›ndan sonuna kadar yararlanmak ve nitelik, nicelik, h›z ve tutumlulu¤un vurguland›¤› sürekli ilerleme.” Mao, Tantung’daki bir tar›m makineleri fabrikas›na yazd›¤› bir mektupta flöyle diyordu: “En ak›ll› insanlar s›radan insanlard›r, en aptallar ise aristokratlard›r.” Bu-
rada Mao, e¤er kitleler kadrolar karfl›s›nda duyduklar› çekingenlikten ve yeni uzmanlar “aristokrasisi”ne boyun e¤mekten kurtar›labilirse, Çin’in tükenmez bir yarat›c› enerji kayna¤›na sahip olaca¤›n› söylemek istiyordu. 1960 y›l›nda Mao, “Magnitogorsk Çelik Fabrikas› Tasar›s›”nda yaz›l› olan Sovyet sanayi kalk›nmas› biçimini reddederek, “Anflan Demir-Çelik Fabrikas› Tasar›s›”nda sunulan yeni bir modeli kabul etti. Bu ikincisinde vurgulanan ilkeler flunlard›: Her zaman siyasete öncelik tan›, Partinin önder rolünü güçlendir, canl› kitle hareketleri bafllat, kadrolar›n üretim çal›flmas›na, iflçilerin de yönetime kat›lmalar›n› sistemli olarak gelifltir, akla uygun olmayan bütün kurallar› de¤ifltir, kadrolar, iflçiler ve uzmanlar aras›nda s›k› bir çal›flma iliflkisi kur ve teknolojik devrimi güçlü bir biçimde ilerlet. Ama Mao Zedung flunu da söyledi: “‹ktisat temeldir, buna karfl›l›k siyaset iktisad›n yo¤unlaflt›r›lm›fl ifadesidir.” S›n›fl› bir toplumda hiçbir “iktisadi örgütlenme” s›n›flardan ba¤›ms›z de¤ildir ve üretim hiçbir zaman siyasetten kopuk olamaz. Ve Mao flöyle bitiriyordu sözlerini: “Siyasi çal›flma, iktisadi alandaki çal›flmam›z bak›m›ndan hayati önem tafl›r.” 1966 y›l›nda Kültür Devrimi bafllad›¤›nda, Çin’de temel üretim biriminden bafllayarak yöneticilerin ve kadrolar›n bütün rolleri gözden geçirildi. O günden bu yana Çinliler uzmanlar›n rolünü ayr›cal›kl› ve ba¤›ms›z bir rol olarak görmeyi ve üretim faaliyetini kol eme¤inden koparmay› reddettiler. Kültür Devrimi’nin temel noktalar›ndan ve A¤ustos
1966’daki On Alt› Madde’den biri de fludur: “Devrime dört elle sar›l›n ve üretimi h›zland›r›n.” Bu talimat y›llarca durmadan tekrarland›. Karfl›laflt›¤›m›z bütün iflçiler ve kadrolar bundan söz ediyordu. Baz› önemli sanayi sektörlerinde duraklamalar olmakla birlikte, Bat›da san›ld›¤›n›n aksine Kültür Devrimi’nin iktisâdi felâketle sonuçlanmas›n›n nedeni budur. Asl›nda, siyasi devrim ilerledikçe sanayi devrimi temeline oturdu ve üretim artt›. Gitti¤imiz her yerde 1970 plân›n› geride b›rakm›fllard›. Çin’in iki büyük sanayi flehri olan fianghay ve Tienzin’deki büyük fabrikalarda iki kampa ayr›lan kadrolar ve iflçiler aras›nda bir bölünme meydana gelmesine ra¤men, 1970’teki geliflme 1968-69’a k›yasla yüzde 25-30 daha fazlayd›. Bu arada Liu fiao-çi’nin ve onun en ünle seleflerinin (Kao Kang ve Rao fiu-flih)(3) revizyonizmi de yavafl yavafl a盤a ç›kar›lmaktayd›. O s›ralar revizyonizmin “karar verme yetkisini idareciye teslim etti¤i” ileri sürülüyor, revizyonizmin “üretici güçlerin her fleye kadir oldu¤u teorisi”ni “kara öncelik tan›nmas›”n›, “uzmanlara öncelik tan›nmas›”n›, “primlere öncelik tan›nmas›”n› ve “iflçilerin uzmanlara boyun e¤mesi”ni savundu¤u aç›klan›yordu. 1960’tan 1970’e kadar olan dönemde Çin sanayisindeki çat›flman›n odak noktas›, revizyonistlerin kale gibi ellerinde tuttuklar› sanayi iflletmelerine kapitalist örgütlenme tekniklerini yeniden getirme çabalar›yd›. Liu fiao-çi’nin çizgisi ayn› zamanda makine ve teknik yard›m bak›m›ndan yabanc› ülkelere ba¤›ml›l›¤›, baflka ülkelerle ifl birli¤ini ve ülkeye yabanc› ser-
mayenin sokulmas›n› da kapsamaktayd›. Bütün bunlar Çin ekonomisinin geliflme h›z›n› kesebilir ve onu kapitalizme ve emperyalizme ba¤›ml› bir duruma getirebilirdi. Bu sorunlar üzerinde hararetli tart›flmalar yap›l›yordu. Mao daha en bafl›ndan, Ruslar›n iktisâdi yard›m› tek yanl› olarak kesmeleri üzerine, yabanc› ülkelere her türlü ba¤›ml›l›¤a son verme, halk›n “kendi gücüne güvenmesini” sa¤lama ve “kitlelerin inisiyatifini ve flevkini” art›rma tutumunu savundu. Sovyet teknisyenleri 1960’ta, yani Çin’in ola¤anüstü güçlerin üstesinden gelmek zorunda kald›¤› bir dönemde geri ça¤r›lm›fllard›. Ama Mao’nun dedi¤i gibi, kötülükten iyilik do¤abilir. Sovyetlerin Çinlilere karfl› tak›nd›klar› bu afla¤›lay›c› tutum, Çinlilerin bir daha hiçbir zaman yabanc› ülkelerin eline bakmamaya ve kendi sorunlar›n› kendi güçlerine dayanarak çözmeye karar vermelerine yol açt›. Çin sanayisindeki çat›flma afla¤› yukar› on iki y›l sürdü ve en sonunda sanayi toplumlar›na egemen olan yasalar›n köklü bir biçimde gözden geçirilmesini öneren çizginin galebe çalmas›yla çözüldü. Bat›l›lar Kültür Devrimi’ne karfl› tam bir ba¤nazl›kla olumsuz bir tepki gösteriyorlar, çünkü bu hareketin kendi toplumlar›n›n temeline meydan okudu¤unu sezinliyorlar. Kültür Devrimi’yle, bizim toplumlar›m›z›n hiyerarflik niteli¤i olan özel mülkiyetin meflru temeli reddedildi. ‹flte bu nedenle Çin deneyi, henüz tam olarak kan›tlanmam›fl olsa bile, çok büyük bir önem tafl›maktad›r. Bat›da kapitalist sanayiye al›flm›fl olanlar, Çin’deki fabrikalar› flaflk›nl›kla karfl›lamakta,
hatta ilk bak›flta tamamen düzensiz bulmaktad›rlar. Çin’e gelmeden birkaç ay önce Japonya’daki Canon fabrikalar›n› gezmifltim. Orada kad›n iflçilerin gövdeleri sanki makinelerle bütünleflmifl, difllilerin birer parças› haline gelmiflti. Ellerindeki ifli tamamlamak için sinirli bir flekilde h›zl› h›zl› çal›fl›yor, fabrikay› gezmekte olan bir yabanc›ya bakmak için bafllar›n› bile kald›rm›yorlard›. 1970 y›l›nda ‹talyan Fiat Fabrikas›’n› gezen baz› Japon sanayicilerinin sözlerini hat›rl›yorum: “‹yi araba yap›yorsunuz, ama çal›flma h›z›n›z bize biraz a¤›r geldi.” Çin’deki fabrikalar ise ak›l almaz yerler. Büyük atölyeler tavandan yere kadar sarkan renkli Dazubao’larla dolu. Baz›lar› duvarlara yap›flt›r›lm›fl, baz›lar› iplerle tavandan afla¤› sark›t›lm›fl, baz›lar›ysa makinelerin üzerine yerlefltirilmifl. Dazubao’lar fabrikalarda fikirlerin dile getirilmesi, siyasi ve felsefi sorunlar›n tart›fl›lmas›, herhangi bir tutumsuz ya da hatal› davran›fl›n protesto edilmesi ve küçük h›rs›zl›k ve ihmallerin elefltirilmesi için kullan›l›yor. Bir iflçi Halk›n Gazetesi’ni makinesinin yan›na koyup ona zaman zaman göz atabiliyor. Devrimci bir tiyatroda oynayan bir oyuncunun resmini ya da ha-
z›rlamakta oldu¤u bir konuflma için akl›na gelen düflünceleri not edece¤i bir defteri yan›nda bulundurabiliyor. Çin’de yeni bir insan yarat›l›yor; siyaseti her fleyin üstünde tutan ve böyle yapmakla da tüm yarat›c› gücünü kullanmas›n› ö¤renen iflçi. ‹flçinin uzmanla olan iliflkisi bu temele dayan›yor, dolay›s›yla iflçi uzman karfl›s›nda hiçbir zaman afla¤› bir duruma düflürülmüyor. Tienzin’deki dokuma fabrikas›nda (2000 iflçi) çal›flan ve fabrikada felsefe incelemesi yapan bir kad›ndan ileride söz edece¤im. Bu kad›n “felsefe tugay›”n› oluflturan öteki 127 iflçiyle birlikte felsefe ö¤reniyor. Mao’nun yaz›lar›nda diyalektik ve çeliflme terimlerinin ne anlama geldi¤ini bana ayr›nt›lar›yla anlatt›. Sonra da flunu ekledi: “Liu fiao-çi’nin çizgisine göre, biz iflçiler felsefe ö¤renmeyecek kadar aptal›zd›r, felsefe ancak ayd›nlar›n anlayaca¤› bir bilimdir. Mao’nun çizgisiyse, hepimizin teoriyi fabrikalar›m›z›n iflletilmesine uygulayarak felsefeyi pekâlâ ö¤renebilece¤imizi savunur.” 2 Nolu Dokuma Fabrikas›, 1970 plân hedeflerini y›l ortas›nda aflm›fl ve 1971 hedeflerini gerçeklefltirmeye koyulmufl. fianghay’da eskiden alt-proletaryaya
PART‹ZAN 61/fiubat-Mart 2007
69
PART‹ZAN 61/fiubat-Mart 2007
70 mensup olan kad›nlar flimdi flehir d›fl›ndaki küçük bir fabrikada transistör imal ediyorlar. ‹flçi üniversitesiyle ünlü bir flehir olan fianghay’daki makine araçlar› fabrikas›nda, dünyan›n en üstün makineleriyle boy ölçüflebilecek çapta, hatta daha da üstün araçlar yap›l›yor. Nicelik, nitelik, h›z, tutumluluk. Bunlar nas›l ölçülebilir? Verimlilik üzerine yap›lan istatistikler tek bir etkene göre de¤erlendirilebilir mi? Çinliler istatistiklerin “istenildi¤i gibi ayarlanabilece¤ini” çok iyi biliyorlar. As›l önemli olan, bir fabrikada gözlerinizle gördükleriniz. ‹flçiler bize durmadan flunu söylüyorlar: “Bize hep hiçbir fley yapamayaca¤›m›z hiçbir iflten anlamayan ahmaklar oldu¤umuz söylenmiflti. Ama flu çözdü¤ümüz teknik sorunlara, yaratt›¤›m›z ya da keflfetti¤imiz fleylere bak›n. Yabanc› makinelerin yar› fiyat›na sat›lan, üstelik en az›ndan onlar kadar iyi, hatta bazen daha iyi olan makineler ürettik.” Çinliler, sanayi devriminin henüz gerçekleflmedi¤i ve Sovyet tarz› yönetimin ancak k›sa bir süredir var oldu¤u bir ülkede kapitalist birikim modelinin yerini alabilecek bir üretim tarz› örgütlemeye çal›fl›yorlar. Bir adam›n tepeden sa¤a sola emirler ya¤d›rmas› sistemi kald›r›l›yor. Bu adam ister bir fabrikan›n müdürü, ister bir üniversitenin rektörü olsun. Mevki ve ustal›¤a göre hiyerarfli art›k Çin’de geçerli de¤il. Bu da, teori ile pratik ve teknik kapasite ile üretim kapasitesi aras›nda birli¤in sa¤lanabilece¤i anlam›na geliyor. Dolay›s›yla, bu toplumsal deneye (Bat›da genellikle yap›ld›¤› gibi) yeni türden bir din, iradeci eflitlikçilik ya da
inançla yönlendirilen bir toplum ad›n› vermek mümkün de¤ildir. Art›k fabrikalar kolektif örgütler (devrimci komiteler) taraf›ndan yönetiliyor. Bu komiteler devrimci kitlelerden, devrimci kadrolardan ve Halk Kurtulufl Ordusu’ndan üç temsilcinin bilefliminden meydana geliyor. Ayn› zamanda genç, orta yafll› ve yafll› kadrolardan oluflan baflka bir üçlü bileflim de yönetime kat›l›yor. Her fabrikada ve yönetici örgütte eski yönetim cihaz›n›n yerini bu yeni “k›z›l iktidar” örgütleri alm›fl. Yapt›¤›m›z araflt›rma sonunda, eski cihaz›n yüzde 75’inin de¤ifltirilmifl oldu¤unu gördük. Çok fliddetli elefltirilere u¤rad›klar› için fabrikalardaki sendikalar da k›smen kald›r›lm›fl. Sendikalar Liu fiao-çi’nin ekonomizminin birer arac› olmakla, sadece ücretlerle ilgilenip siyasetle u¤raflmamakla suçlanm›fllar. Baz› yerlerde sendikalar›n yerini çal›flman›n yukar›da anlatt›¤›m›z tarzda yeniden örgütlenmesini yöneten kitle örgütleri olan iflçi konseyleri alm›fl. Bu henüz bütün ülkeye yay›lmam›fl, ama anlafl›lan yak›nda ülkenin dört bir yan›nda uygulanacak. Eflitsizlikler artt›¤› için Kültür Devrimi’nin hedeflerinden biri de yüksek maafllard›. Roland Berger ‹ngiliz-Çin Dostluk Derne¤i Haberleri’nde flöyle yaz›yordu: “1960’lar›n bafllar›nda, ayda 300 Yuan ya da daha fazla alan Parti yöneticilerine ve sekreterlerine ayda neredeyse 3000 Yuan kazanan Pekin Operas› y›ld›zlar›na rastlamak son derece ola¤and›.” Benim gezdi¤im on kadar fabrikada ise ayl›klar 46 Yuan ile 110-120 Yuan aras›nda de¤ifliyordu. Bugün iflçi ile usta teknisyen aras›ndaki ay-
l›k oran› en fazla 1-2,5. Mao flöyle demiflti: Yüksek ayl›klar hiçbir zaman küçük bir gruba hasredilmemelidir. Parti, hükümet, sanayi ve halk komünleri personelinin ayl›klar› ile halk kitlelerinin ayl›klar› aras›ndaki uçurum yavafl ve akla uygun bir biçimde kapat›lmal›d›r. Personel yetkilerini kötüye kullanmaya ve özel ayr›cal›klara sahip olmaya teflvik edilmemelidir. fiimdi ayl›k düzeylerinin nas›l belirlenece¤i tart›fl›l›yor. Çin’de süreduran devrimin en belirgin özelli¤i de bu zaten. Çinliler gereksiz acelecilikten her zaman kaç›nmaya çal›fl›yorlar. Söz gelimi, eflitlikçili¤in yukar›dan demagojik bir biçimde gerçeklefltirilemeyece¤ine, sa¤lam bir temele oturabilmesi için herkesin bilinçli olarak ve siyasi aç›dan kat›ld›¤› bir deney olmas› gerekti¤ine inan›yorlar. ‹leride, bu sorunun fabrikalarda ve köy komünlerinde nas›l ele al›nd›¤›n› iflçilerin kendi a¤›zlar›ndan dinleyece¤iz. Yap›lan tart›flmalar sonunda sendikalar›n fabrikalarda iflçi konseyleri biçiminde yeniden kurulmas› kararlaflt›r›lm›fl. fiimdi sendikalar ifl sürecini yeniden düzenlemekle ve yeni bir kolektif yönetim biçimi kurmakla yükümlü. Çin bas›n›n›n Sovyet sanayi üretimindeki kar›fl›kl›¤›n ve yedek parça “kara borsa”s›n›n sorumlusu olarak gördü¤ü Sovyet siyasetinin aksine, Çin’de prim ve maddi müflevviklere son verilmifl. Ve Çin’in benimsedi¤i bu yol üretime zarar vermek flöyle dursun, üretimin artmas›n› sa¤lam›fl. Devlet plân›n›n hedefleri yüksek örgütsel kademelerde kararlaflt›r›l›yor ve bana söylendi¤ine göre, tabandaki temkinli
71
“Yeni Türden Bir Barbarl›¤a Karfl›” Sanayi aç›s›ndan bak›ld›¤›nda, Çin bizim teknoloji toplumumuz için baflar›l› bir seçenek olarak görülüyor. Ruslar da dâhil baz›lar›, bunun nedeninin, Çin’in henüz öteki ülkeler kadar sanayileflmemifl olmas› oldu¤unu ileri sürüyorlar. Bu görüfl kolayl›kla çürütülebilir. Bugün art›k çok önemli teknolojik baflar›lar (söz gelimi, uzaya f›rlat›lan uydu) elde eden Çin, bilim ve teknolojiyi kamulaflt›rma ve bilim adamlar› ile zengin pratik tecrübeye sahip iflçiler aras›nda s›k› iflbirli¤i sa¤lama yolunu tutmufltur. Bu, “yoksullu¤u” de¤il, kendine özgü bir iktisâdi geliflmeyi yans›t›r. Sanayi ça¤›na girmekte olan Çin, kapitalist birikim, ifl bölümü ve sanayi ile tar›m aras›nda dengesizli¤in (sanayinin tar›m› sömürdü¤ü ya da en az›ndan tar›m karfl›s›nda öncelik kazand›¤›) geleneksel modelini reddetmektedir. Çinliler “alt›n buza¤›”ya tapmay›, yani sanayileflmifl, dünyadaki en güçlü ve en sayg›n model olarak kabul edilen Amerikan modelini reddediyorlar. Çinliler teknolojiyi göz kamaflt›r›c› bir “yasak meyve” olarak görmüyorlar. Teknolojide, insan› sanayi makinelileri-
nin kölesi haline getiren ve onu ayr›cal›kl›lar ile sömürülenler, yüksek ayl›kl›lar ile düflük ayl›kl›lar ‘ustal›k derecesine göre) diye ayr›lan bir s›n›f sistemine ba¤›ml› k›lan yeni türden bir barbarl›k görüyorlar. Çünkü bu sistem, insan›n en çok ihtiyac› olan fleyi, yani siyasi bilinci yok eder. ‹flte Çinliler sald›r›ya ya da savafla karfl› de¤il, bu sisteme karfl› mücadele ediyorlar. Dünyan›n gelece¤i bu mücadelenin baflar›s›na ba¤l›. E¤er baflar›s›zl›¤a u¤rarsa, bu, Sovyetler Birli¤i halk› da dâhil dünyan›n ilerici halklar› ve genel olarak insanl›k için büyük bir y›k›m olacak. Çin’in bu meydan okumas›, ABD’nin Tonkin Körfezi’ne müdahalesinden Laos’u istilâs›na kadar Çin s›n›rlar›na yapt›¤› bask›y› art›rarak devam ettirece¤i kayg›s›n› getiriyor. Yediden yetmifle bütün Çinliler ülkenin savafl tehdidiyle karfl› karfl›ya bulundu¤unu biliyor. Bu tahlili kabul eden ya da k›smen kabul eden herkes Çinli iflçilere ve onlar›n fabrikalar›na ister istemez daha az ön yarg›l› bir gözle bakacakt›r. Teori ile prati¤in birli¤inden ve teknisyenler ile iflçiler aras›ndaki karfl›l›kl› iflbirli¤inden kaynaklanan s›naî baflar›lar›n niçin Kültür Devrimi’nin ürünleri olarak görüldü¤ünü kavrayacakt›r. S›naî baflar›lar derken, hem Nanking Köprüsü’nün yap›m› gibi büyük zaferleri, hem de yeniden ifllenmifl hurda demirden vinç yap›lmas› gibi daha alçakgönüllü baflar›lar› kastediyorum. Bu tahlil her fleyden önce Çin fabrikalar›ndaki ortam›n ve bu fabrikalar hakk›ndaki ak›l almaz hikâyelerin insani ve siyasi bir düzeyde daha iyi kavran›lmas›n› sa¤layacakt›r. Bunun tek bir aç›klamas› olabilir: Çin’deki kalk›n-
ma tarz› bizdeki kapitalist kalk›nma tarz›ndan tamamen farkl›d›r.
Tienzin’e Giderken Çin’in fianghay’dan sonra ikinci en büyük liman› olan Tienzin’e gitmek kolay de¤il. fiehirde tersaneler, dokuma ve otomobil fabrikalar› ve yüzden fazla elektronik fabrikas› var. Nüfusu 4 milyon. Sin Çiao Oteli’nden ayr›l›rken merakla bizi izleyen baz› yabanc›lar, “Gerçekten Tienzin’e mi gidiyorsunuz?” diyorlar. Trenimiz yeni Pekin Gar›’ndan (1954’teki geliflimde yoktu) kalk›yor. Mermerleri, alabildi¤ine genifl alanlar› ve yürüyen merdivenleriyle Pekin Gar›’nda büyük bir kalabal›¤›n aras›ndan güçlükle geçerek birinci s›n›f vagona var›yoruz. Kadife ve dantelli koltuklar›yla birinci s›n›f vagon bize ayr›lm›fl. Kompart›manda yaln›z biz var›z. Tren saatte k›rk mille gidiyor. Do¤rusu Çin trenleri yavafl biraz, bu yüzden Pekin’den yaklafl›k olarak altm›fl iki mil uzakl›kta olan Tienzin’e afla¤› yukar› iki buçuk saatte gidiliyor. Yolda rahatça k›rlar›, pirinç, pamuk ve bu¤day tarlalar›n› seyrediyoruz. Tarlalarda köylü ekipleri çal›fl›yor. Yerlerde dikili duran k›z›l bayraklar rüzgârda dalgalan›rken siperlerin üzerindeki bayraklar› and›r›yorlar. Kal›n pamuklu ceketler giymifl k›zlar, bir omuzlar›nda beller, öbür omuzlar›nda k›z›l bayraklar, tarlalardan evlerine dönüyorlar. Köy evlerinin duvarlar›nda Mao’dan seçme sözler, Mao’nun resimleri ve genellikle çok uzaktan görülebilecek kadar iri harflerle yaz›lm›fl “Yaflas›n Baflkan Mao” cümleleri var. Epey uzaklardaki küçük bir tap›na¤›n üzerinde bile dev bir
PART‹ZAN 61/fiubat-Mart 2007
tart›flmalardan sonra uygulanmaya konuluyor. Bu hedefler genellikle kitlelerin yarat›c›l›¤› sayesinde afl›l›yor. Bizim geldi¤imiz fabrikalar›n birço¤unda Parti komiteleri henüz yeniden kurulmam›flt›, ama Komünistler yönetimden sorumlu devrimci komitelerin önder üyeleriydiler. Öteki fabrikalarda ise, fabrika kongreleri toplanm›fl ve Parti Komiteleri yeniden kurulmufltu.
PART‹ZAN 61/fiubat-Mart 2007
72 Mao portresi as›l›. Lu bize Halk›n Gazetesi’nden bir makale okuyor. Lu ile Çao bize okuyup anlatmaktan usanm›yorlar. Uyuyacak olursak, bekliyorlar. Uyand›¤›m›zda yeniden bafll›yorlar. Ne olursa olsun her fley çok ilginç. D›flar›da binlerce insan bir ›rmak yata¤›na ekin ekiyor. Küçük bir tepenin üzerinde yüzlerce k›z›l bayrak ve Mao portresi var. Uzaklarda batan günefl k›pk›z›l. Daha yukar›lardaki ot y›¤›nlar›n›n aras›nda da k›z›l bayraklar görülüyor. Lu durmadan Liu fiao-çi’den, o “dönek hain, düflman ajan›ndan” söz ediyor. Sözünü kesiyorum. “Halk Cumhuriyeti’nin baflkan›yd› o ve bu mevkide hiç de k›sa bir süre kalmad›.” “Do¤ru,” diye cevap veriyor Lu, “gerçekten de onun plânlar›n› anlamak çok zordu. Uzun y›llar boyunca ‘k›z›l bayra¤a karfl› ç›kmak için bayra¤› sallad›.” Tienzin’de modern bir büyük ma¤azan›n yedinci kat›na ç›k›yoruz. Burada her fley var. Günlük yiyecek maddeleri son derece ucuz, ama radyolar, televizyonlar, foto¤raf makineleri ve saatler atefl pahas›. Binan›n tepesinden bakt›¤›m›zda bütün bir flehri görebiliyoruz. Kanallar, eski varofllar, yeni varofllar, daha ötede ufuk ve deniz. Ard›m›zda merakl› bir kalabal›k var. Devrimci komitenin temsilcisi bize ma¤azan›n çeflitli bölümlerini gezdiriyor. D›flar›da ise çocuklar bekliyor bizi. Hem gülüyor, hem de utan›yorlar. Ama Tienzin sokaklar›nda dolaflan bu iki yabanc›y› büyük bir merakla izliyorlar. fiehrin ana caddesinin ad› Bar›fl Soka¤›. Burada bisikletten geçilmiyor. Bisiklete binen-
ler beyaz pamuklu eldiven giymifller. Pekin’de böyle bir fleye rastlad›¤›m›z› hat›rlam›yorum. Sokaklarda g›c›r g›c›r otobüsler ve iki arabal› troleybüsler var. Otomobiller, otobüsler ve kamyonlar Tienzin’de yap›l›yor. Bindi¤imiz araba daha öncekilere benzemiyor. Fabrikadan yeni ç›km›fl, hala boya kokan bir mini otomobil bu. Koltuklar› plâstik kapl›. Tienzin’deki otomobil fabrikalar› Çin’deki en modern fabrikalar aras›ndaym›fl. Otelimizde yaln›z›z. T›pk› geçmiflteki gibi döflenmifl eski bir otel. Hem rahat, hem de mükemmel bir servis var. Koskoca yemek salonunu bizim için açt›lar. Masalar›n üzerine tertemiz örtüler serilmifl. fiehrin turist acentesinden iki yoldafl Lu ile Çao’ya kat›l›yor. Küçük grubumuz Tienzin’li iflçilerle tan›flmaya haz›r art›k.
Çin Saatleri Rusya Saatine Göre Çal›flm›yor Bir saat fabrikas›n› geziyoruz. Burada iflçiler ve di¤er memurlar olmak üzere bin kifli çal›fl›yor. Sekiz atölye var. ‹ki tanesi onar›m ve makine araçlar› atölyesi, alt› tanesi de yap›m atölyesi. Ziyaretimizin bafl›nda, saat parçalar›n›n yerli yerine tak›lmas›nda çal›flan k›zlar bize yabanc› teknik yard›ma son verilmesinden sonra iflçiler taraf›ndan yap›lm›fl bir makineyi gösteriyorlar. Önlerinde yafll› bir aristokrat gibi as›k suratl› bir ‹sviçre Hauser makinesi duruyor. Fabrikada kullan›lan malzeme ve makine araçlar› hala yabanc›, ama iflçiler verimliliklerini art›rmak için bunlar›n üzerinde doksandan fazla de¤ifliklik yapm›fllar.
Her yerde oldu¤u gibi buradaki atölyelerde de sakin bir çal›flma temposu hüküm sürüyor. Ortal›kta bir sürü dazubao, yani elle yaz›lm›fl, küçük afifl görülüyor. Bu afifllerdeki yaz›larda iflçiler tutumlu ve verimli çal›flmaya teflvik ediliyorlar. Her fley çok basit, hatta ilkel görünüyor. Mao’nun oyayla ifllenmifl büyük bir portresi var. Baflka bir Mao portresi ise merdivenlerin üzerine konulmufl. Bir iflçinin büyütecinin yan› bafl›nda, üç ayakl› küçük bir sehpan›n üstünde plâstikten bir Mao portresi duruyor. Baflka bir iflçinin gö¤sündeki k›rm›z› cebin üzerine gene bir Mao resmi ifllenmifl. Bu fabrikada yap›lan bir saat 120 yuan’a sat›l›yor. Kültür Devrimi s›ras›nda yarat›lan saat modeline “Do¤u Rüzgâr›” ad› verilmifl. Asl›nda pahal› bir saat. Fiyat›, iyi ücret alan bir iflçinin bir maafl›na eflit. Temel yiyecek ve giyecek maddelerine k›yasla saat lüks bir fley kabul ediliyor. Devrimci komitenin temsilcisi bize bu fabrikan›n k›sa ve yo¤un öyküsünü anlat›yor. 1958 y›l›nda fabrikaya 1 May›s Fabrikas› ad› verilmifl. O s›ralar fabrikada 1955 y›l›nda gelifltirilen bir modele göre genifl çapta saat imal ediliyormufl. O günler, Büyük ‹leri At›l›m dönemiymifl. “Fabrikam›z ilk kuruldu¤unda,” diye anlat›yor devrimci komitenin temsilcisi, “Çin’in Kruflçev’i Liu fiao-çi Rus uzmanlar getirtti. ‹lk bafllarda bundan bizler de hoflnuttuk. Ama Rus uzmanlar bize her fleyin yeniden yap›lmas› gerekti¤ini ve e¤er iyi saat yapmak istiyorsak Kirov, yani Rus makineleri almak zorunda oldu¤umuzu söylediler. Kirov makineleriyle yap›lan saatler o kadar kal›n ve o
73 tirmeye ve yeni modeller çizmeye bafllam›fl olmam›zd›. Bunu Ruslarla birlikte gerçeklefltirmemiz olanaks›zd›. Çünkü onlar uzmanl›k yap›yor, bizse sadece ifl gücünü sa¤l›yorduk.” Yoldafllar bize üç saat gösterdiler. Birincisi 1954’te yap›lm›fl, oldukça flirin bir saat. ‹kincisi kaba Rus saati. Üçüncüsüyse ‘Do¤u Rüzgar›’ modeli; yap›m tarihi kadran›n üzerine alt›n rakamlarla kaz›nm›fl. Çinliler bu saatten büyük bir övünç duyuyorlar. Bizimle konuflan ve fabrikan›n yönetiminde çal›fl›yormufl izlenimini uyand›ran otuz yafllar›ndaki bu genç adama soruyorum: “Devrimci komitenin temsilcisi olmadan önce ne yap›yordunuz?” Çekingen bir sesle karfl›l›k veriyor: “Müdürün bürosunda çal›fl›yordum.” Herkes gülümsüyor. Anlafl›lan çok önemsiz bir iflte çal›fl›yordu, belki de hademe faland›. “Peki müdür nerede flimdi?” “Burada. Elefltiri toplant›s›ndan sonra üçlü bileflime kat›ld›. Devrimci bir kadro oldu. Devrimci kadronun fabrika yönetiminde büyük tecrübeleri var, onlara ihtiyaç duyuyoruz. Art›k teknisyenlerle iflçiler aras›nda iyi bir iliflki kuruldu, iflin a¤›rl›¤› konusunda hala bir ayr›l›k varsa da kat› bölünmelere son verildi. Fabrikada içten bir ifl birli¤i havas› hüküm sürüyor. ‹flçiler aras›nda bile siyasi ve teknik düzey bak›m›ndan farkl›l›klar olmakla birlikte, bunlar yoldafllar aras›ndaki farkl›l›klar. Yönetici kadrolar konusunda önemli olan nokta, onlar›n iflçi kitlesiyle olan ba¤lar›n›n ne durumda bulundu¤u ve iflçilerin kendi inisiyatiflerini kullanmalar›na izin verip vermedikleri.
Fabrikay› Partinin yönetimi alt›nda ve Komünist üyeleri arac›l›¤›yla devrimci komite yönetiyor. Komünistler ayr› toplant›lar düzenliyorlar. Biz flimdi fabrikadaki Parti kolunun seçilece¤i bir kongreye haz›rlan›yoruz. Eski Parti komitesi Kültür Devrimi s›ras›nda elefltirildikten sonra da¤›t›lm›flt›.” “Acaba saatin tam kaç oldu¤unu söyleyebilir misiniz?” diye sordum. Yoldafl›n cevap vermesine kalmadan, pencerenin üzerindeki büyük sarkaçl› saat “Do¤u K›z›ld›r”dan ezgilerle on ikiyi vuruyor.
Fabrikada Felsefe Marksist felsefe, en önemli sorunun, nesnel dünyan›n yasalar›n› kavramak ve böylece onlar› aç›klayabilmek de¤il, bu yasalara iliflkin bilgiyi dünyay› de¤ifltirmek üzere etkin bir bizimde uygulamak oldu¤unu savunur. Marksist görüfle göre teori önemlidir; te›rinin önemi Lenin’in flu sözlerinde tam olarak dile getirilmifltir: “Devrimci teori olmadan, devrimci hareket diye bir fley olamaz.” ... Bilginin etkin ifllevi kendisini sadece alg›sal bilgiden ussal bilgiye olan etkin s›çray›flta göstermez; ayn› zamanda -ki bu daha önemlidir- kendisini ussal bilgiden devrimci prati¤e s›çray›flta da göstermek zorundad›r. (Mao Zedung, Pratik Üzerine.) Toplant› yerindeyiz. 2 Nolu Tienzin Dokuma Fabrikas› yünlü kumafllar› ve felsefe incelemeleriyle ün kazanm›fl. Felsefe ö¤renen iflçiler taraf›ndan yaz›lan ve Çin gazetelerinden çevrilen birkaç yaz› okudum. Yaz›lar›n anlafl›lmas› güçtü, çünkü kavramakta zorluk çekti¤im özel bir dille yaz›lm›fllard›. Bu,
PART‹ZAN 61/fiubat-Mart 2007
kadar kalitesizdi ki, halk aras›nda flöyle bir deyim yerleflti! ‘1 May›s Fabrikas›’ndan ç›km›fl bir saat kadar berbats›n.’ Bu saatlere bir de ‘alk›fl saatleri’ ad› tak›ld›; el ç›rpt›n›z m›yd›, duruveriyorlard›. Herkes saatlerden flikâyetçiydi. Gerçi kendi makinemiz vard›, ama uzmanlar özel bir tahtadan zemberek yapabilmek için bir makineye ihtiyac›m›z oldu¤unu söylediler. K›sa bir araflt›rmadan sonra bu tahtan›n ancak Sinkiang’da bulundu¤unu ve küçük, hemen hemen yapraks›z bir a¤açtan elde edildi¤ini ö¤rendik. Sizin anlayaca¤›n›z, ya y›llarca a¤açlar›n büyümesini bekleyecektik ya da bu tahtay› Rus uzmanlar›m›z›n ö¤ütledikleri gibi Sovyetler Birli¤i’nden ithal edecektik. Liu fiao-çi Ruslar›n ö¤ütlerini imparator buyru¤u gibi kabul ediyor, bu ö¤ütlere karfl› ç›kanlar iflçi toplant›lar›nda elefltiriliyor, hatta bazen cezaland›r›l›yordu. Sonra 1960 y›l›nda Ruslar yard›m anlaflmas›n› tek yanl› olarak bozdular. ‹lk önceleri çok öfkelendik. Ama sonra, eskiyi gelifltirmek ve yeniyi infla etmek için bütünüyle kendi gücümüze güvenmek zorunda oldu¤umuz kavrad›k. Ve o günden sonra çok ifl baflard›k. Kirov sistemini b›rakt›k, yabanc› makinelere tapmaya son verdik ve çal›flmay› kendi ihtiyaçlar›m›za uygun olarak tamamen yeniden örgütledik. Plânlar›n yeni bafltan haz›rlanmas›nda iflçiler ve usta teknisyenler omuz omuza çal›flt›lar. ‹flte otuz saatte bir de¤il, k›rk sekiz saatte bir kurulan ve ‘1 May›s’ saatlerinin aksine bir yaprak kadar ince olan ‘Do¤u Rüzgâr›’ saatlerini böyle imal ettik. Ama as›l önemli olan, projeyi kendimizin haz›rlam›fl olmas›, makineleri gelifl-
PART‹ZAN 61/fiubat-Mart 2007
74 merak›m› daha da art›rd›. Fabrikadan içeri girerken, kafamda Lenin’in bir sözü vard›. Lenin Materyalizm ve Amprio-Kritisizm’de Dietzgen adl› bir iflçiden söz eder. Marks ve Engels bu Alman iflçinin “diyalektik materyalizmi kendi bafl›na” keflfetti¤ini, çünkü bir proleter militan oldu¤unu söylemifllerdi. “Sahte idealizmlerini halk› cehalet içinde tutmak için kullanan diplomal› dalkavuklar (Dietzgen, felsefe profesörlerini böyle görüyor). Yüce Tanr› kendi karfl›t›n› nas›l fleytanda bulduysa, sofu profesör de kendi karfl›t›n› materyalistte bulmufltur.”(4) ‹flçiler felsefeden konuflmaya bafllar bafllamaz, akl›ma bu sözler geldi. Çinli iflçiler, sanki “Onurumu tam olarak yeniden elde ettim” dercesine, “Art›k felsefe ö¤reniyorum” sözünü binlerce kere tekrarl›yorlar. Bu sözler beni duraklat›yor ve yüre¤imi coflkuyla dolduruyor. Bu kavram›n, Bat›daki Yunan-hümanist “bilgili insan” idealinden (bu ideal, bofl vaktini felsefe ö¤renmekle geçiren bir zanaatkâr› da kapsasa bile) ne kadar farkl› oldu¤unu düflünüyorum. Burada insan ile bilgi, insan ile gerçeklik aras›nda bambaflka bir iliflki var. ‹flçi siyasi hayata daha bilinçli bir flekilde kat›labilmek için felsefe ö¤reniyor. Burada gördüklerimin önemini tam olarak ölçemiyorum. Ama bu bölümde hiç de¤ilse biraz aç›klamaya çal›flaca¤›m. Sadece bir tarihçi olarak anlatmay› b›rak›p, benim “Bat›’daki” deneylerim ile burada bulundu¤um eksik, ama nesnel gözlemlerim aras›nda baz› k›yaslamalar yapmaya çal›flaca¤›m. Bu, ifle benim de kat›lmam› gerektiriyor, çünkü her sosyalist
siyasi durumda oldu¤u gibi burada da iflin içine teori ile pratik aras›ndaki iliflki sorunu giriyor. “Fabrikadaki felsefe”nin ortaya getirdi¤i somut sorun, teori ile pratik aras›ndaki iliflkidir ve bunun ayd›nlar ile iflçiler aras›ndaki iliflkiyle hiçbir ilgisi yoktur. ‹lk bak›flta birbirine ayk›r› iki sözcü¤ü içeren “fabrikada felsefe” deyimi, do¤rudan do¤ruya meselenin özüne inmektedir. Kültür Devrimi s›ras›nda gelifltirilen Marksist teorik tahlildeki temel anlay›fl, özellikle sosyal etkenlere iliflkin olarak siyasetin iktisada olan önceli¤idir. Dolay›s›yla, fabrikada felsefenin incelenmesi Kültür Devrimi’nin ana noktalar›ndan biridir ve üst yap›daki devrimde bireyin ilk niteliksel s›çramas›n› ifade etmektedir. Felsefi düflüncenin “aristokrat” niteli¤i yok olmufl. Felsefe art›k bir kitle bilimi. Kitleler, felsefe arac›l›¤›yla, etkin bir biçimde siyasete kat›l›yorlar. Sosyalist bir toplumu kurarken yap›lmas› gereken siyasi çal›flman›n temelini oluflturuyor bu süreç. Çinliler uzun süreli bir teorik ve siyasi strateji gelifltirmeye çal›fl›yorlar, yoksa günlük sorunlar›n› böyle s›n›fland›rmak diye bir sorunlar› yok. Bu geliflmenin yak›ndan izlenmesi gerekir. Burada söz konusu olan, üstyap›da bir devrimdir, sosyal ve iktisâdi etkenlere ba¤›ml› k›l›nmayan, bunlar›n toplum üzerindeki etkisini belirleyen ve sosyalist toplum içinde yeni tipte bir yap›n›n do¤uflunu öngören bir devrim. Devrimci komitenin masas›n›n çevresinde oturuyoruz. Uzun tart›flmam›z bafll›yor. Sa¤›mda bir kad›n oturuyor. Dikkatle yüzüne bak›yorum. Çevirmen, “Size felsefe incelemekten
söz edecek eski bir Komünist,” diye tan›t›yor onu. ‹lk önce devrimci komitenin temsilci yard›mc›s› Tu yoldafl konufluyor, onu Yang yoldafl izliyor. Devrimci komite 1968 fiubat’›nda seçilmifl. Yang yoldafl sözü fazla uzatmadan konunun özüne giriyor ve fabrikadaki ilerlemenin izledi¤i süreci özetliyor. Buran›n herhangi bir fabrika olmad›¤›n› ö¤reniyoruz. Mao 1956’da bu fabrikayla bizzat ilgilenmifl, 12 Ocak’ta fabrikay› ziyaret etmifl, çeflitli atölyelerde çal›flan iflçilere siyasi incelemeleri hakk›nda sorular sormufl. Bu araflt›rmas›ndan, buradaki iflçilerin ideolojik düzeyinin son derece düflük oldu¤u sonucuna varm›fl. ‹flçiler t›pk› kapitalist ülkelerde oldu¤u gibi birer robot haline geliyorlarm›fl ve revizyonizmin tuza¤›na düflmeleri çok mümkünmüfl. Mao, bir felsefe dersinin konmas›n› önermifl. Çünkü iflçilerin hem teoriyi incelemeye, hem de onu prati¤e uygulamaya ihtiyaçlar› varm›fl. Fabrikan›n yöneticisi ise bunu bir zaman kayb› olarak görmüfl ve 1958’de felsefe dersi bafllat›ld›¤›nda program› baltalamaya koyulmufl, derslerin verimli geçmesini engellemifl. “Kültür Devrimi’nin zaferinden sonra,” diye devam ediyor iflçi, “bütün iflçiler felsefe ö¤renme olana¤›n› elde ettiler. Çin Komünist Partisi Dokuzuncu Kongresi ders programlar›n› yeniden düzenledi. fiimdi kitleler, kendi inisiyatifleriyle, Mao Zedung Düflüncesi’ni üç harekete, bilimsel deney, s›n›f mücadelesi ve üretim hareketlerine uyguluyorlar. Fabrikadaki 127 çal›flma grubundan her birinde, günlük iflleri bittikten sonra biriki saat felsefe çal›flan bir iflçi
grubu var. Fabrika felsefi bir havaya bürünmüfl. Her grubun kendi odas› var. ‹flçilerin düflünsel geliflmelerinin yükselmesiyle birlikte, üretim de art›yor ve iflçilerin çevresi hem öznel, hem de nesnel bak›mlardan de¤ifliyor. 1970 Oca¤›nda üretim rakamlar›m›z 1969 Oca¤›na oranla yüzde 10 artt›. Bu y›l›n Temmuz-Eylül aylar›ndaki art›fl ise geçen y›l›n ayn› dönemine oranla yüzde 27.55.” Fabrikadaki felsefe ö¤reniminin amac›, rasgele bir kendi kendine e¤itimi teflvik etmek de¤il. Parti, niteliksel bak›mdan eskisinden farkl› bir kurulufl olarak yeniden infla ediliyor. “‹flçi-filozoflar”a önderlik etmekle yükümlü olan bir Parti, asla bir bürokratlar Partisi olamaz. Kültür Devrimi, Partiyi zay›f düflürmek flöyle dursun, Partinin kendisini köklü bir biçimde de¤ifltirmesini sa¤lam›fl. Asl›nda, felsefenin fabrikaya sokulmas›n›n ve fabrikada yayg›nlaflmas›n›n temel nedenlerinden biri Kültür Devrimi. ‹deolojik devlet cihaz›n›, yani Partiyi devrimcilefltirmek için kullan›lan yol gösterici ilkeler, “ideolojik devrim” ve “proletaryan›n ideoloji alan›na müdahalesi” idi.
Fabrikan›n Siyasi ve ‹ktisâdi Yap›s›, Çal›flma H›z›, Ücretler ve Üretim Plânlar› ‹flçi, Parti komitesinin henüz seçilmedi¤ini söylüyor bana. Fabrikadaki mücadele zorlu olmufl, ama fabrika kongresi k›sa zamanda toplanacakm›fl. Fabrikay› yöneten devrimci komite yirmi üç üyeden (devrimci kadrolar, devrimci kitle örgütlerinin temsilcileri, Halk Kurtulufl Or-
dusu askerleri) olufluyor. Bunlar›n dokuzu daimi komitede. Yirmi üç üyeden yedisi ayr› olarak toplant› yap›yor ve fabrikay› fiilen yönetiyor; bunlar Parti üyeleri. Dolay›s›yla, Partinin önderlik görevini yitirdi¤ini söylemek mümkün de¤il. Gerçi Parti komitesi henüz iflçi kongresi taraf›ndan seçilmemifl, ama fabrikadaki hücreler yeniden kurulmufl ve flimdi Parti üyeleri düzeltme ve yeniden infla hareketi sayesinde daha üstün siyasi niteliklere sahip. Bu hareket devam ediyor. Durmadan yeni kadrolar yarat›yor, iflçiler aras›ndan taze güçleri harekete geçiriyor ve bürokratik tembelli¤i ve yanl›fllar› düzeltiyor. Fabrika kongresi yak›nda toplanacak. (Fabrikan›n bahçesinde, “Kongreye haz›rlanal›m” ça¤r›s›nda bulunan büyük k›z›l afifller gördüm.) Revizyonist çizgi burada da ciddi bir tak›m kar›fl›kl›klara yol açm›fl, ama kadrolar genellikle fabrikadaki çal›flmaya kat›lm›fllar. Bir 7 May›s Kadro Okulu’na gitmemifller, fabrikadaki iflçilerle çal›flarak kendilerini yeniden e¤itmifller. “Sendikaya ne oldu? Hala duruyor mu?” Devrimci komitenin yan› s›ra, iflçi temsilcileri konferans› da yeni k›z›l iktidar organlar›ndan biri. Bütün iflçiler taraf›ndan seçilen bu konferans, fabrikan›n günlük sorunlar›yla, idari ve sosyal sorunlarla u¤rafl›yor. Devrimci komiteyle birlikte çal›fl›yor. Liu fiao-çi’nin ekonomist çizgisinin bir arac› olan sendikan›n yerini bu konferans ve iflçi konseyi alm›fl. ‹flçi konseyinin sorumluluklar›, eski sendikan›n sorumluluklar›ndan daha büyük. ‹fl miktar›, fabrikan›n sosyal hizmetleri ve ifl da¤›l›m› gibi sorunlarla ilgileniyor.
Devrimci komite ve iflçi konseyi, iflçiler taraf›ndan özgürce seçiliyor. Devrimci komite on befl günde bir, iflçi konseyi ise ayda bir toplan›yor. Devrimci komitenin gerekti¤i zaman toplanan bir daimi komitesi var. Ayr›ca 127 çal›flma grubu da kendi toplant›lar›n› düzenliyor. Özetleyecek olursak, Parti önderlik görevini üstlenmifl, devrimci komite yönetiminden sorumlu, iflçi konseyi de çal›flman›n devrimci bir biçimde yeniden örgütlenmesiyle u¤rafl›yor ve alt kademelerin üst kademeleri denetleyebilmesini sa¤l›yor. Bütün fabrika örgütleri demokratik bir biçimde çal›fl›yor. Ücret oranlar›, parça bafl›na ücretler ve maddi primler konusundaki sorular›ma iflçi flu karfl›l›¤› veriyor: “Parça bafl›na ücreti ve maddi müflevvikleri kald›rd›k. Ücret oranlar› azalt›ld›. En yüksek ayl›k 120 Yuan, en düflük ayl›k ise 50 Yuan. Bir mühendis ile vas›fl› teknisyenin ücretleri aras›nda 40 Yuan fark var. Mühendis 120 Yuan al›yor, teknisyen ise 80 Yuan. Ortalama ayl›k 65 Yuan. Mücadele-elefltiri-dönüfltürme hareketi hala ücret sorunuyla u¤rafl›yor. Oldukça çetin bir sorun bu. Kolektif mülkiyetin bulundu¤u bir komünde ücret sorunu nispeten kolay çözülüyor. Ama bir fabrika bütün halk›n mal› oldu¤u için, ücretler sadece fabrikaya (burada dokuma fabrikas› meselâ) ba¤l› olarak de¤il, ayn› zamanda devlet yönetiminin kararlar›na ba¤l› olarak çözülüyor. Ücret sorunu iflçilerin hayat›nda çok temel bir sorun, bu yüzden son derece dikkatli olmam›z gerekiyor. Haks›z ücret orans›zl›klar›n› kald›r›yoruz, ama akla uygun farkl›l›klar› koruyoruz.”
PART‹ZAN 61/fiubat-Mart 2007
75
PART‹ZAN 61/fiubat-Mart 2007
76 “Haks›z olan nedir?” “Mesela, her ay yüzde 5 prim veriliyordu, bunu kald›rd›k. Bu sorunlar›n mücadeleelefltiri-dönüfltürme hareketi içinde ele al›nmas› gerekir. Sorunu iflçilerle tart›fl›yor, onlar›n ö¤ütlerini al›yor, sorunu daha da derinli¤ine inceliyor, ondan sonra önerilerimizi devlet örgütlerine iletiyoruz. Kesin kararlar orada al›n›yor. fiu anda, siyasete öncelik veriyoruz ve haks›z ücret eflitsizliklerini kald›r›yoruz.” “Çal›flma h›z›n› kim tespit ediyor?” “Ülkelerimiz farkl›, bu yüzden ilk baflta bir yanl›fl anlama olabilir. Onun için bafltan belirtmek gerekir ki, Çin’de üretim hedefleri bir devlet plân› taraf›ndan tespit edilir, çünkü Çin’de sosyalist bir düzen vard›r. Fabrikan›n plân› Dokuma Sanayi Bakanl›¤› taraf›ndan haz›rlan›r ve y›ll›kt›r. Ayl›k çal›flma plânlar› ise fabrikadaki devrimci komiteden bir üretim ekibi taraf›ndan haz›rlan›r. Bu üretim ekibi teknisyenlerden, iflçilerden ve yöneticilerden meydana gelir. ‹flte çal›flma h›z› böyle tespit edilir. “Çal›flma h›z›, kapitalist sömürünün belirgin yönlerinden biridir. Bazen saniyenin onda biriyle belirlenir. Hatta bir ürünün toplam olarak ne kadar zamanda imal edildi¤i bile hesaplan›r. “Y›ll›k plân›n bir nüshas› bize geldi¤inde, önce onu iflçilerle tart›fl›r›z, sonra da ne kadar ifl yapabilece¤imizi hesaplayarak fabrika için kendi iç plân›m›z› haz›rlar›z. Kendi plân›m›z› onaylanmaya gönderdi¤imizde, onu bir robot gibi gerçeklefltirmekle yükümlü görmeyiz ken-
dimizi. Bir önceki y›l›n üretim rakamlar›, kiflisel tecrübelerimiz ve makine yenileme ve onar›m ihtiyaçlar›m›z tart›fl›l›r, vard›¤›m›z sonuçlar bu tart›flmalara dayan›r. Sonra bunlar bir üst düzeydeki devrimci komiteye sunulur. Böylece plân ayr›nt›l› bir biçimde haz›rlan›r ve herkes taraf›ndan daha iyi anlafl›l›r. E¤er s›k› çal›fl›rsak, üretici kaynaklar›m›z› kullanarak plân hedeflerini aflabiliriz. Ama bu ancak iflçilerin inisiyatifiyle olabilir. Geçen y›l her ay 150 bin ile 160 bin metre aras›nda kumafl dokuduk. Bu y›lsa 180 bin metre kadar dokuyoruz ve bunun yüzde 40’› ihraç ediliyor. Üstelik bunu, maddi müflevvikler olmadan gerçeklefltiriyoruz. Sovyetler Birli¤i’nde ve Bat›daki sosyalist ülkelerde maddi üretim, maddi müflevviklere ve üretim primlerine ba¤l› olarak artar ya da azal›r. Bizim iflçilerimiz ayn› zamanda fabrikadaki eski makineleri de onar›rlar ve gerçek mucizeler yarat›rlar.” “Peki, emekliye ayr›lanlar ve hastalananlar ne oluyor?” “Yafll› iflçiler hastaland›klar›nda tam ücret almaya devam ederler. Hastalanan genç iflçilere ise ücretlerinin yar›s› verilir. E¤er en az›ndan on befl y›l çal›flm›flsa, emekli ayl›¤› iflçinin gerçek ayl›¤›n›n yüzde 75’ini bulur.” Eski bir Çin öz deyifli vard›r: “Kaplan›n inine girmeden kaplan yavrusunu yakalayamazs›n.” Bu öz deyifl, insan›n prati¤i ve ayn› zamanda bilgi teorisi için de geçerlidir. Pratikten kopuk hiçbir bilgi olamaz. (Mao Zedung, Pratik Üzerine) Lin Tien-si k›rk alt› yafl›nda eski bir kad›n iflçi. Yüzünde yafl›n› hiç belli etmeyen canl› ve
umut dolu bir anlat›m var. ‹nsan Çinli kad›nlara bakarken, bizim güzellik ve çirkinlik ölçülerimizi düflünmeden edemiyor. Bizim ölçülerimize vurulacak olursa, Çinli kad›nlar güzel de¤il ama son derece sade. En küçük rüküfllük ve makyaj yok. K›sa saçlar›n› iki tokayla tutturuyorlar. Pantolon ve küçük bedenlerine bol gelen ceketler giyiyorlar. Ama onlar› daha yak›ndan tan›d›¤›n›zda, onlarda canl›l›k ve tutkudan oluflan baflta bir tür güzellik keflfediyorsunuz. Ifl›k gibi hem yak›n›n›zdalar, hem de çok uza¤›n›zda. Bizim al›fl›lagelmifl güzellik ölçülerimizle kolay kolay tan›mlanamayacak de¤iflik bir çekicilikleri var. Paris’ten ayr›lmadan önce, Paris’teki ünlü bir modac›n›n flöyle dedi¤ini iflitmifltim: “Kad›nlara, Çinli kad›nlar gibi üniforma giydirmeli. O zaman bir kiflilikleri ve beyinleri olur; e¤er varsa tabi.” ‹flçi Lin, “ac›dan söz etmeye”, yani eski toplumdaki hayat›n› anlatmaya bafllarken kollar›n› gö¤sünde kavuflturuyor. Eski toplum Çinlilerde bir korku haline gelmifl, eski toplum deyince yaln›zca ac›lar geliyor akla. Geçmiflin geri gelece¤i korkusu, Liu fiao-çi’ye karfl› kitleleri mücadeleye sevk eden etkenlerden biri olmufl. Çünkü halk, Dokuzuncu Kongre’ye sundu¤u raporunda Lin Piao’nun da aç›klad›¤› gibi, Partinin sa¤ kanad›n›n önderinin Çin’de kapitalist tahakkümü geri getirece¤ini kavram›fl. ‹flçi Lin öyküsünü anlat›yor: “2 Nolu Fabrika’n›n boyama ve dokuma atölyesinde çal›flan bir iflçiyim. On yedi yafl›ndan beri burada çal›fl›yorum. O zaman fabrika kapitalistlerin
mülkiyetindeydi. Babam kendisine gerekli t›bbi bak›m gösterilmedi¤i için, yakaland›¤› hastal›ktan kurtulamad› ve öldü. Ald›¤›m ayl›kla befl kifliye bakmam gerekiyordu. Oysa iki kiflinin bile karn›n› doyuramazd› ald›¤›m ücret. Fasulye ve patates yemek zorundayd›k ve her zaman aç kal›yorduk. Bütün k›fl› incecik ceketlerle geçiriyor, üstümüze serecek bir battaniye bulam›yorduk. Her gün aram›zda açl›k ve so¤uk kol geziyordu. Fabrikaya gitmek için sabah dörtte kalk›yor ve ancak günefl batt›ktan sonra eve dönüyordum. Ötekiler gibi vereme yakalanaca¤›m diye müthifl korkuyordum. Çünkü vereme yakaland›n m›, iflten at›ld›n demekti. ‹flçilerde f›t›k ve mafsal romatizmas› vard›, ama kap›n›n önüne konmamak için hastal›klar›n› gizliyorlard›. Helâda biraz fazla kalacak olsan bile iflten at›labiliyordun. Yoksulluk öyle korkunçtu ki, kimse karfl› ç›kmay› göze alam›yordu. Polis, patronlar›n bir arac›yd›. Atölyelerde ziller vard›, kapitalistler bunlar› çalar çalmaz muhaf›zlar koflup geliyor, iflçileri tutukluyorlard›. Onlar bizim etimiz ve kan›m›zla yafl›yorlard›. Bizlerse hayvanlar gibi yafl›yorduk. Patronlar tavuk, ördek ve bal›k yiyor, kocaman konaklarda oturuyorlard›. Bizse insan pisli¤i gibi insanl›¤›n posas›yd›k. “1949’daki Kurtulufl, biz iflçiler için cennete do¤ru at›lm›fl bir ad›md›, sanki. Ne var ki, kurtulufltan hemen sonra fabrikada iki çizgi aras›ndaki mücadele bafllad›. Hala iktidarda olan burjuva sa¤›, durumumuzun eskisinden de kötü olaca¤›n› söyleyerek aram›za güvensizlik tohumlar› ekti. Öfkeden ç›lg›na dönüyor, ama onlara karfl› koya-
m›yordum. Bütün bildi¤im, evet demekti. Durumumuz da epeyce düzelmiflti. Ama elefltirilerimizi formüle etmek için ihtiyac›n› duydu¤umuz teorik bilgiye sahip de¤ildik. Li fiih-an’›n önderli¤inde ilk felsefe ö¤renme ekibimizi kurduk. Gündüz ders yapmak mümkün olmad›¤›ndan, akflamlar› toplan›yorduk. Felsefe incelemenin sand›¤›m kadar güç olmad›¤›n› fark ettim ve her fleyden önce de felsefenin insan prati¤ine ba¤l› oldu¤unu ö¤rendim. Merkez Komitesinin bir üyesi ve proleter karargâh›ndan bir yoldafl olan Ça-Ho-hay 1958 Temmuz’unda fabrikaya geldi. 3 A¤ustos 1958’de de Kang fieng ziyaret etti fabrikam›z›. Her ikisi de, k›demli iflçiler için felsefe dersleri düzenlememize yard›mc› oldular. Onlar›n ö¤ütleri epey iflimize yarad›, çünkü ilk bafllarda her fleyi birbirine kar›flt›r›yorduk. Ama incelemelerimiz bize flunu ö¤retti: Felsefe ö¤renmek, insan›n sorunu çözmesine yard›m eder ve bizim toplumu de¤ifltirebilen bir güç haline gelmemizi sa¤lar. Felsefe s›rf felsefe ö¤renmifl olmak için ö¤renilmez; devrim yapmak ve s›n›f bilincini gelifltirmek için ö¤renilir. Felsefe, s›n›f mücadelesine üretim düzeyinde kat›l›yor.” ‹flçi, küçük k›z›l kitab›n› aç›yor ve Mao’nun çeliflmeyle ilgili bir sözünü okuyor: “Çeliflmeli iki yandan mutlaka birisi esas, di¤eri ise talidir. Esas yan, çeliflmede hâkim rolü oynayan bir yand›r. Bir fleyin niteli¤i her fleyden önce çeliflmenin esas yan› taraf›ndan, yani hâkim duruma gelmifl olun yan› taraf›ndan belirlenir.’ ‘Bafl çeliflme’ ile ne kastedildi¤ini anlad›¤›m zaman, kulland›¤›m›z makinenin yol açt›¤› hasar› onaran
atölyemde bir bafl çeliflme oldu¤unu fark ettim. Bu sorunun d›fl›nda, makine gayet iyi çal›fl›yordu. Sadece bu sorunun üzerine e¤ilerek ve bütün dikkatimizi ona yönelterek, sorunu çözdük. Ama eski çeliflmeler çözüldü¤ü zaman, yenileri do¤ar. Denge k›sa ömürlüdür, çünkü durumlar hiçbir zaman dura¤an de¤ildir. Felsefe incelerken flunu ö¤rendik: Öznel bir inisiyatife sahip olabilirdik ve o zaman maddi güç, toplumu de¤ifltirebilen bir manevi güç haline gelebilirdi. Hedef ve görevler yeterli de¤ildi. Asl›nda bütün mesele, yöntem meselesidir ve çözülmesi gereken de budur. Yoksa görevlerden söz etmenin hiçbir anlam› kalmaz. “Diyelim ki, görevimiz nehri geçmektir. Bir köprü ya da kay›k olmadan nehri geçemeyiz. Köprü ya da kay›k meselesini çözmedikçe, nehri geçmekten söz etmek bofltur.” ‹flçi daha sonra küçük k›z›l kitaptan bir al›nt› daha okuyor. Bu kez çok güzel bir söz: “Kitlelerin hayat flartlar›yla daha fazla ilgilenelim ve çal›flma yöntemlerimize daha fazla dikkat edelim.” Lin, “bir ikiye bölünür” konusuna de¤inerek ve bu konuyu siyasi mücadeleye ba¤layarak felsefi konuflmas›n› sürdürüyor. “Diyalektik materyalizmin temel yasas›, z›tlar›n birli¤inin geçici olmas›d›r,” diyor. “Mao, sürekli olarak mücadelenin patlak verdi¤ini söyler: ‘Bir ikiye bölünür.’ (5) Marksizm-Leninizm Enstitüsü’nün yönetmeni ve Parti okulunun yönetmen yard›mc›s› Yang Sien-çen, “iki unsuru yeniden birlefltirmenin ve onlar› tek ve ayn› fley haline getirmenin’ mümkün oldu¤unu ileri sürerek, felsefeye karfl›
PART‹ZAN 61/fiubat-Mart 2007
77
PART‹ZAN 61/fiubat-Mart 2007
78 aç›ktan a盤a sald›r›ya geçti. Burjuva idealist dünya görüflünün temelini oluflturan burjuva felsefe teorisini meflrulaflt›rmaya çal›flt›. Bu uzlaflma teorisi, temelde, iki unsuru bire indirger, çünkü s›n›f mücadelesini yok sayarak burjuvazi ile proletaryay› uzlaflt›r›r. Oysa ‘bir ikiye bölünür’ deyimi, çeliflmedeki uzlaflmaz unsuru öne ç›kar›r. ‘‹kiyi bire indirge’ demek, çeliflmeyi uzlafl›labilir olarak görmek demektir. Dolay›s›yla, bu kavram, çat›flmay› bütünüyle inkâr eder ve pratikte s›n›f düflman›n›n niteli¤i, burjuvazinin ve s›n›f düflmanlar›n›n niteli¤i konusunda kafam›z› buland›r›r. Mao’ya göre, çeliflme uzlaflmaz olmal›d›r. “Burjuva kapitalizmi kan›m›z› emdi. Bu konuda herhangi bir bulan›kl›k olabilir mi? E¤er varsa, o zaman bu revizyonizmin, teslimiyetin, kapitalizmin geri gelmesi olur. ‹flçi s›n›f› ile burjuvazi aras›ndaki çeliflmeyi gizleyemezsin. Bizim yapmam›z gereken fley, biri ikiye bölmek, bölmek için mücadele etmek, iflçi s›n›f›n› burjuvazinin pençesinden, gerici revizyonizmden kurtarmak için mücadele etmek ve böylece devrim yapmakt›r. “Liu fiao-çi’nin burjuva karargâh›, felsefe ö¤renen iflçilerle alay etti. Bize, felsefe konusunda bir otorite olan Yang Siençen’i gönderdi. Yang, fabrikaya geldi ve bizi azarlad›. Alayc› bir edayla bize flöyle dedi: ‘Yok can›m, sahiden felsefe mi ö¤reniyorsunuz? Bak sen flu ifle, bu ne cüret! Bütün iflçiler felsefe ö¤renirse, filozoflar ne yapacak?’ Yan›ndaki dostlar›ndan baflka bir kürsü düflkünü, bizi sorguya
çekti ve çal›flmalar›m›z› çok da¤›n›k ve ilkel buldu¤unu söyledi. Felsefe ekiplerimizin üçte ikisini da¤›tmam›z› emrettiler ve yapt›¤›m›z iflin çal›flma h›z›n› art›rarak, felsefe çal›flmalar›m›z için gerekli olan süreyi k›saltt›lar. “Felsefenin devrimci mücadelede bir silah oldu¤unu kavramam›fl olsayd›k, onlara boyun e¤ebilirdik. Fabrikada felsefe çal›flacak vakit kalmay›nca, tatillerde ve evde çal›flmaya bafllad›k. Ama art›k her fley de¤iflti. ‹flçiler aras›nda felsefe ö¤renmek için ‘uzun süreli savafl’ bafllad›.”
Kiflisel Düflünceler:
Fabrikada Görüp ‹flittiklerim ‹le Marksist Klâsikler Aras›ndaki ‹liflki Feuerbach Üzerine On Birinci Tez flunu aç›kl›yordu: “Bugüne kadar filozoflar dünyay› çeflitli biçimlerde yorumlamakla yetindiler, oysa as›l sorun onu de¤ifltirmektir.” Bu yal›n cümle yeni bir felsefe, art›k dünyan›n yorumlanmas› de¤il, dünyan›n de¤ifltirilmesi olan bir felsefe
vaat ediyordu sanki. Üstelik bu cümle yar›m yüzy›l› aflk›n bir süre sonra Labriola ve onun ard›ndan Gramsci taraf›ndan da böyle anlafl›lm›flt›r; her ikisi de Marksizm’i esas olarak yeni bir felsefe, bir uygulama felsefesi olarak tan›mlam›flt›r. (Louis Althusser, Lenin ve Felsefe) (6) Tart›flmam›z s›ras›nda, iflçilerin küçük k›z›l kitab›, içindeki felsefi mesaj yüzünden okuduklar›n› fark ediyorum. Deminki iflçinin anlatt›¤› öykünün alt›na flunu yazmak isterdim: “Burjuva filozoflar›na ithaf edilmifltir.” Ama Çin’deki durum bizdekine benzemiyor. Bizde baz›lar› bu sözlere omuz silker ve hatta fena halde öfkelenebilir. Bu sadece Çin ve Mao’ya ilgili bir sorun de¤il, asl›nda daha baflka bir fleyle ilgili. Louis Althusser bunu flöyle aç›kl›yor: Akademik felsefe: Lenin’e (ya da bu konuda Marks’a), asl›nda bir ve ayn› olan iki nedenden ötürü katlanamaz. Bir yandan, siyasetten ve bir siyaset adam›ndan bir fleyler ö¤renebilece¤i düflüncesine katlanamaz. Öte yandan da, felsefenin bir teorinin, yani nesnel bir bilginin konusu olabilece¤i düflüncesine katlanamaz. (7) Kurulu felsefe ayn› nedenle Mao Zedung Düflüncesi’nden de nefret eder. Çünkü bu düflünce, Marksizm’in çeliflme teorisine katk›s›n› bütün aç›kl›¤›yla ortaya koyar. Althusser, akademik filozoflar ile Marksist düflünürler aras›ndaki ay›r›m› flöyle tan›ml›yor: Lenin ile kurulu felsefe aras›nda özellikle katlan›lmaz bir ba¤›nt› vard›r: Hâkim felsefe bizzat bast›rd›¤› fleyle, yani siyasetle içli d›fll› olmufltur... Gerçekten bilinçli ve sorumlu bir
felsefe uygulamas› için bir felsefe teorisi zorunludur... Bunu ilk söyleyen Lenin olmufltur. Hem de bunu söyleyebilmifl olmas›n›n nedeni, sadece bir siyaset adam› olmas› de¤il, ayn› zamanda bir proleter önder olmas›d›r. ‹flte felsefi bir tefekkürün Lenin’e katlanamamas›n›n nedeni budur. (8) Bu sözler ayn› zamanda Mao için ve burjuva filozoflar›n›n onun eserlerinde kabul edemedikleri fleyler için de geçerlidir. Bu filozoflar, asl›nda ç›k aç›k seçik oldu¤u için Mao’nun felsefi yorumlar›yla alay etmekte ve onu basit olmakla suçlamaktad›rlar. Onlar, bir “düflünür”ün aç›k seçik olan bir fleyi anlafl›lmaz bir hale sokmas› gerekti¤ini savunmaktad›rlar. Düflmanl›klar›n›n derecesini anlayabilmek için, iflçinin bize aktard›¤› flu sözleri hat›rlamak yeter: “Bütün iflçiler felsefe ö¤renirse, filozoflar ne yapacak?” Bu, çok aç›klay›c› bir cümle. Mao’nun felsefi yöntemi. Mao, feodalizm ve idealizmin bir zamanlar Çin üzerindeki hâkimiyetinden hareket ederek, “Çeliflme Üzerine” adl› yaz›s›nda flöyle diyor: “Bir zamanlar Çin’de “Gökyüzü nas›l de¤iflmezse, Tao da öyle de¤iflmez” sözlerinde ifadesini bulan metafizik düflünce vard› ve bu düflünce kokuflmufl feodal hâkim s›n›flar taraf›ndan uzun bir süre desteklendi. Son yüz y›l içinde Avrupa’dan ithal edilmifl olan mekanik materyalizm ve kaba evrimcilik de burjuvazi taraf›ndan desteklenmifltir.” Yüzy›llar›n pasifli¤inin yerini mücadele almal›d›r. Tevekkül felsefesinin yerini devrimci eylem almal›d›r. ‹dealizm felsefesi ile materyalizm felsefesi aras›n-
da verilmekte olan savafl, yeryüzünde hangisinin hâkim teori olaca¤›n› belirleyecektir. Mao’ya göre, felsefe bir devrim silah›d›r. Bunun ne anlama geldi¤ini ilk kez aç›k seçik olarak flu afl›r›-Leninist cümlenin somut ba¤lam› içerisinde kavrad›m: “Felsefi uygulaman›n temel görevi, do¤ru fikirler ile yanl›fl fikirler aras›nda kesin bir s›n›r çizgisi çekmektir.” Ve bu düflüncenin ne kadar do¤ru oldu¤unu, bir konferans salonunda de¤il, bir fabrikada, her ay 180 bin metre kumafl dokuyan dokumac›lar aras›nda kavrad›m. Eylemde bulunurken ve mücadele ederken, kendinle düflman s›n›flar aras›na kesin bir s›n›r çizgisi çekiyorsun. Çin’de mücadele devam ediyor. Silah, küçük k›z›l kitap; strateji, felsefi uygulama. Günlük yaflant›s›n› anlat›rken bunu söylemek istemiflti iflçi. Tabii tart›flmam›z sadece Çin’le ya da “akademik” burjuva filozoflar›yla s›n›rl› de¤il. Ben Bat›l› bir “Marksist ayd›n” olarak kendi kafam›n içindeki tart›flma yüzünden özellikle bu konuyla ilgileniyorum. Bat›daki iflçiler ve kitleler Marksist felsefi eserleri, hatta Kapital’in birinci cildini bile bilmiyorlar. Sosyalist devrim aç›s›ndan temel önem tafl›yan büyük klâsik metinler kütüphanelerde kapal› duruyor. Orada onlar› sadece her türden felsefi görüfle sahip profesyonel filozoflar inceliyor. Bu eserler, iflçilerin eriflebilece¤i bir yerde de¤il. ‹flçilerin düflünsel yoksulluklar› maddi yoksulluklar›ndan çok daha ciddi, çünkü onlar› gerçekten güçsüz k›l›yor. Unita’da yay›nlanan bir mülâkatta Louis Althusser, biraz da k›flk›rt›c› bir tav›rla, Kapital’in s›n›f içgüdülerinden do-
lay› iflçiler için ötekilerden daha eriflebilir oldu¤unu söylüyor. Burada sadece üniversite erkân›n› elefltirmiyor Althusser. “Marksist-Leninist bir filozof olmak kolay de¤ildir,” diyor. “Her ‘ayd›n’ gibi felsefe ö¤retmeni de bir küçük burjuvad›r. Konuflmaya bafllad› m›yd›, küçük burjuva ideolojisi dökülür a¤z›ndan: Küçük burjuva ideolojisinin kaynaklar› ve hileleri sonsuzdur.” (9) Üstelik, Bat›da teori ile uygulama, kültür ile uygulama aras›ndaki iliflkinin ne oldu¤unu tespit etmek güçtür. Bu unsurlar genellikle birbiriyle çat›fl›r gibi görünür. Burjuva toplumu genellikle en son kültürel geliflmeleri, yenilikleri ve at›l›mlar› öne sürerek kendi çirkinli¤ini gizlemeye çal›fl›r; akademizmin, seçkinler kültürünün fildifli kulesinin oynad›¤› rolün ard›na gizlenmeye çabalar. Lenin, bu meseleyi çok iyi anlam›fl. Lenin’e göre, Gorki yaln›zca bir küçük burjuva ayd›n›yd›. Gramsci de anlam›fl bu meseleyi. Her ikisi de, ayd›nlar›n kendi düflüncelerinde bir “devrim” yapmalar› ve “iflçi s›n›f› ideologlar›” (Lenin) ya da “organik ayd›nlar” (Gramsci) haline gelmeleri konusunda ›srar etmifllerdir. Bu düflüncelerde “devrim” burada Çin’de gerçekleflebilir, çünkü siyasi devrim tamamlanm›fl, feodalizm tasfiye edilmifl bulunuyor ve sosyalizm her düzeyde infla ediliyor. Bu yeni siyasi muhteva içerisinde, ayd›nlar›n yeniden e¤itilmesi daha da genifl bir anlam kazan›yor. Ne var ki, ayd›nlar›n yeniden e¤itilmesi, dünyan›n devrimci güçlerinden kopuk bir flekilde kendi içinde bir amaç olarak görülmez. Çin’de teori ile uygulama aras›nda yeni, somut,
PART‹ZAN 61/fiubat-Mart 2007
79
PART‹ZAN 61/fiubat-Mart 2007
80 âdeta elle tutulur bir iliflki var. Bu, “fabrikadaki felsefe”de, Mao’nun dilinde ve Çinli iflçifilozofun “ayd›nlar”›n rolünün ne olmas› gerekti¤i konusundaki düflüncelerinde aç›k seçik görülüyor. Althusser’in flu sözleri, Tienzin’deki fabrikada yapt›¤›m›z tart›flmay› en iyi bir biçimde özetlemektedir: “Marksizm’in felsefeye katk›s›nda yeni olan fley, yeni bir felsefe prati¤idir. Marksizm (yeni) bir uygulama felsefesi de¤il, (yeni) bir felsefe prati¤idir.”(10) Bu yeni felsefe prati¤i yavafl ilerler ve bir y›¤›n güçlükle karfl›lafl›r, ama güçlü ve kapsaml›d›r, özellikle iflçi s›n›f› aras›nda. ‹flte o bizim alay etti¤imiz küçük k›z›l kitab›n canal›c› noktas› da burada. ‹lk baflta her yerde karfl›m›za dikiliyor ve korkuyorsunuz âdeta. Sonra onun temel bir fley oldu¤unu, her Çinliye felsefi düflünceyi ve diyalektik materyalizmi götürdü¤ünü fark ediyorsunuz. Böylece Mao’nun düflüncesi Mao öldükten sonra da Çin’de yaflamaya devam edecektir. Sözüm ona “Mao dini” tamamen ikinci plânda kalan bir sorun oluyor; Stalinci ve Stalin sonras› dogmac›l›¤›n bir karfl›t›d›r o. Do¤ru fikirler nereden gelir? Gökten zembille mi iner? Hay›r. Yoksa insan›n kafas›nda do¤ufltan m› vard›r? Hay›r. Do¤ru fikirler sadece ve sadece sosyal pratikten, flu üç çeflit sosyal pratikten gelir. Üretim mücadelesi, s›n›f mücadelesi ve bilimsel deney. (Mao Zedung. Do¤ru Fikirler Nereden Gelir?) 2 Nolu Dokuma Fabrikas›’n›n boyama atölyesinde çal›flan bir baflka iflçi, Yang Tonghua, felsefe ö¤renmenin kendisi için ne anlama geldi¤ini anlat›yor: “Onu teknik yeniliklere uy-
gulamak için felsefe ö¤reniyorum. Fabrikada, boyanmakta olan kumafl›n uzamas›n› yada fleklini kaybetmesini önlemek için gerekli olan yüksek ›s›l› tekneler yoktu. Bu gereci hep d›flardan ithal etmifltik. Mesele fluydu: Devletten bir yabanc› makine sat›n al›nmas›n› m› isteyecektik, yoksa makineyi kendimiz mi yapmaya koyulacakt›k? Bu, iki dünya görüflü aras›ndaki bir çeliflmeydi. Yabanc› bir kayna¤a bel ba¤lamak, metafizik bir tutumdur, bir d›fl nedene güvenmek demektir. Makineyi kendin yapman ise iç nedeni gelifltirmek demektir. D›fl neden flartt›r, ama iç neden de esast›r. D›fl etkenlere güvenmek, sana ihanet edecek olan bir fleye bel ba¤lamak demektir. Yavafl yavafl ve tedricen ilerlemek, revizyonizm demektir. Dipnotlar (1) Lisa Foa, “Al Ritorno da un Vlaggio in cina” (Bir Çin Gezisinden Yurda Dönerken) Glovane Critica, K›fl 1970-1971 (2) Büyük ‹leri At›l›m. Çin’de halk komünlerinin kurulmas›ndan ve sanayinin bütünüyle kamulaflt›r›lmas›ndan sonra bile iktisâdi geliflme hala dengesizdi. Baz› sektörlerde köklü bir sosyalist yönetim gelene¤i yerleflmifl oldu¤u halde, baz› sektörlerde üretici güçler eski ekonomi sisteminden henüz kurtulmufl bulunmaktayd›. Sanayi baz› bölgelerde hala esrarengiz bir sorundu. Büyük ‹leri At›l›m özellikle bu sorunun çözülmesine yard›mc› oldu. Büyük ‹leri At›l›m, kitleleri harekete geçirdi ve onlara öncüyü örnek alarak temel görevleri nas›l kendi bafllar›na yerine getireceklerini ö¤retti. Bunun sonucunda, köylüler sanayi çal›flmas›na ayak uydurdular ve iflçi s›n›f›yla daha yak›n bir iliflki kurdular. Üretimi gelifltirecek ve h›zland›racak olan kitlelerden gelen her türlü giriflim, hemen sonuç vermeyecek bile olsa, teflvik edildi. Bu köklü kitle hareketi, halk kitlelerini kendi yeteneklerine güvenmelerini sa¤lad›. Büyük ‹leri At›l›m Mao Zedung’un flu cümlesiyle bafllat›ld›: “Siyasi de¤iflme olmadan, Çin’de üretici güçler baflar›s›z kalmaya mahkumdur.” 3 fiubat 1958’de Halk›n Gazetesi bu harekete karfl› ç›kanlar› flöyle elefltiriyordu: “fiimdiyi sadece daha önceki tecrübelerin ve eski kurallar›n yerine getirilmesinden ibaret gören yoldafllar sadece geriye bakmas›n› biliyorlar. Üretici güçler kuruldu¤unda, kitlelerin daha önde düflünülenden çok daha fazlas›n› gerçeklefltirebilece¤ini kavrayam›yorlar. E¤er bugün varolan somut bir durumu al›p inceleseler, o durumun genellefltirilebilece¤ini göreceklerdir. Bilinmelidir ki, bizim davam›z bir devrim davas›d›r ve devrim bir at›l›md›r. Biz proleter devrimcileriz, reformcular de¤il.”
(3) “1937’deki yönetici gruptan Kao Kang ve Rao fiu-flih 1950’lerin ortalar›nda Mançurya’da (belki de Sovyetlerin deste¤iyle) ba¤›ms›z bir devlet örgütlemekle suçland›lar... Parti örgütünün tarihindeki dönüm noktas› 1954 ve 1955 y›llar› aras›nda meydana geldi ve Kao Kang ile Rao fiu-flih görevlerinden al›nd›lar, yeni Parti birli¤i güçlendirildi... 1955 Mart’›nda Kao Kang’›n intihar etti¤i aç›kland›...” (The China Reader’den, Cilt 3, “Komünist Çin”, Franz Schurmann ve Orville Schell) Bu adamlar›n ne kadar önemli mevkileri ellerinde tuttuklar›n› (o s›ralar Kao Kang Kuzeydo¤u Merkez Komitesi Sekreteri ve Devlet Planlama Komisyonu Baflkan›yd›) ve bunlar›n yol açt›klar› ve etkileri Liu fiao-çi’nin çizgisine karfl› mücadele dönemine kadar uzanan bunal›m›n ne kadar önemli oldu¤u göz önüne al›nacak olursa (Kao Kang Sovyetlere yak›ndan ba¤l›yd›, 1949 y›l›nda Sovyetler Birli¤i ile Kuzeydo¤u hükümeti aras›nda bir de¤iflim anlaflmas› imzalayarak Sovyet-Çin karma iflletmelerinin kurulmas›n› sa¤lam›flt›), Çin’de Liu fiao-çi’nin çizgisinin “selefleri Kao Kang ve Rao fiu-flih çizgisi olarak devam etmesini tuhaf karfl›lamay›z. Ayr›ca ünlü iktisatç› Roland Berger’in ‘China Now’da (Mart-May›s 1971) yazd›klar›n› da okumakta fayda var. Berger, “idareciler dönemi” ad›n› verdi¤i dönemde Kao Kang taraf›ndan oynanan role karfl› Kültür Devrimi y›llar›nda nas›l mücadele edildi¤ini anlat›yor. Asl›nda “(Sovyet) tesisleriyle birlikte Sovyet dan›flmanlar› ve onlar›n fabrika kurma yöntemleri de geldi. ‹fl k›staslar› ve yönetmelikler genellikle benzer Sovyet iflletmelerindekilerin kelimesi kelimesine ayn›s›yd›...” (4) V. ‹. Lenin, Materyalizm ve AmpirioKritisizm. (5) Bu deyim, diyalektik materyalizmin ve dolay›s›yla da Marksizmin temel kavramlar›ndan birinin bileflik ve yal›nlaflm›fl bir ifadesidir. Lenin’in Felsefe Defterleri’nde geçen bir bölümden al›nm›flt›r: “Tek bir birimin ikiye bölünmesi ve onun çeliflmeli unsurlar›na iliflkin bilgi... diyalekti¤in.... özüdür.” Çin’de 1964 Temmuz unda Mao Zedung Düflüncesine karfl› ç›kan kültürel ve ideolojik görüflleri elefltiren çok daha büyük bir kampanya s›ras›nda bu konuda fliddetli bir tart›flma ç›km›flt›. Lin, bu tart›flmadan söz ediyor, Partinin en yüksek kademelerinde birbirine taban tabana z›t iki siyasi çizgi karfl› karfl›ya geldi. Bu çizgilerden biri, proletarya ile burjuvazi ve sosyalizm ile revizyonizm aras›nda çok daha aç›k seçik bir ay›r›m yapman›n gereklili¤ini vurguluyor; öteki ise, hem bu ay›r›m›, hem de aç›k mücadeleyi ortadan kald›rmaya çal›fl›yordu. Bugün bu deyim siyasi ve ideolojik çal›flmada kullan›l›yor ve çeflitli durumlara uygulan›yor. Mesela, bir kimsenin ya da onun yoldafllar›n›n davran›fl›n›n do¤ru bir flekilde de¤erlendirilmesinde bir k›stas olarak kullan›l›yor ve bütünüyle olumlu ya da bütünüyle olumsuz de¤erlendirmeleri önlüyor. Ayn› zamanda, Kültür Devrimi taraf›ndan yarat›lan yeni iktidar organlar› da çeliflmeden ar›nm›fl olarak görülmezler, çünkü onlar da “ikiye bölünür”, yeni çizgi aras›ndaki mücadele onlar›n içinde de sürmektedir. (6) Louis Althusser, Lenin and Philosophy (Lenin ve Felsefe) (New York: Monthly Rewiew Press, 1972), s. 36. (7) Ayn› yerde, s. 32. (8) Ayn› yerde, s.34,33. (9) Ayn› yerde, sayfa 12 (10) Ayn› yerde, sayfa 68.
8 Mart kavga günüdür