Çanakkale Kültür Sanat ve Magazin Dergisi
Sayı:2 • Şubat 2016
“Sürdürülebilir Toplumlarda
Korku Psikolojisi”
Umut Öner ile Şarap ve Türkiye’de Şarapçılık Hakkında
Rahmi Aydemir yazdı…
Kazanova’dan
16 Sayfada
Çanakkale Magazin
gönül işleriyle ilgili sorulara yanıtlar
İndian Burçları
Çanakkale’de geçmiş
başarı dolu bir hayat:
Cemile Levi
Çanakkale Gazileri ve Savaşlar: Bölüm 2
Yerli Tohum Savaşçıları
Aşkla Koşan Kadın:
Elena Polyakova
Moda Dekorasyon Kültür Sanat Sağlık
Aydemirler Yatırım olarak ‘’ Doğru Yatırım Uzmanlık İster ‘’
sloganı ile çıktığımız yolun aydınlık olması, tüm iş ortaklarımıza kazanç sağlanması, yatırımcılara ise kurumsal kimliğimizle güven vermemiz gibi birçok nedenle tek tercih olma konumumuzu korumaktayız.
Ismetpasa Mah. Inönü Cad. Saadet Apt. 159/6 Çanakkale 0286 212 97 97 - 0286 212 97 87 info@aydemirleryatirim.com.tr aydemirleryatirim.com.tr
İmtiyaz Sahibi Naci AYDEMİR Genel Yayın Yönetmeni Serda Kranda Kapucuoğlu Dergi Editörleri Rahmi Aydemir Hande Akkaya Ceyhun Yazı İşleri Sedef Aslan Görsel Sanat Yönetmeni ve Grafik Tasarım Atakan Palaz Magazin Muhabiri Samet Cem İbrahim Z.Binay Katkıda Bulunanlar Ahmet Uslu Aslı Arslanhan Begüm Kuran İrfan Özdemir Kazanova Orhan Sayın Savaş Vural Seyran Duman Bıyıklı Yayın Türü Aylık, Yerel, Süreli Yayın Şubat 2016 Yıl 1, Sayı 2 Abonelik ve Reklam Tel: (0286) 212 97 97 Fax: (0286) 212 97 87 phantaso@phantaso.com.tr www.phantaso.com.tr Baskı: Fikir Fabrikası İletişim İsmetpaşa Mah. İnönü Cad. Saadet Apt. No: 159/6 Çanakkale Tel: 0286 212 97 97 Fax: 0286 212 97 87 Mail: phantaso@phantaso.com.tr Değerli Okuyucularımız Kazanova’ya Sorularınız İçin kazanova@phantaso.com.tr Adresinden Bize Katılın! Phantaso’da yayınlanan bütün yazıların telif hakkı ve sorumluluğu yazarlara aittir.
Editörden Merhaba Değerli Okurlarımız; Çanakkale Phantaso Kültür Sanat ve Magazin Dergimizin 2. Sayısı ile karşınızdayız. İlk sayının lansmana özgü tasarımından sonra; bu sayı ile birlikte Phantaso’ya özel konsept ve içerik farklılığıyla, aynı heyecan ve tutkuyla sizlere sürprizlerle dolu bir sayı hazırladık. Şubat her zamanki gibi dolu dolu geçen bir ay oldu. Nasıl olmasın ki, içinde “aşk” var. Biz de özel röportajımızda aşkı ve başarıyı kıtalarda bulan Ultra Maraton Koşucusu ve Başarılı Atlet Elena Polyakova’yı ağırladık. Polyakova’ya göre başarısızlık diye bir şey yok, sadece tecrübe var. Ve ultra maraton yarışları gibi zorlu spor dalları kişiye sabrı, dayanıklı olmayı ve mücadele etmeyi öğretiyor. Özel dosya konumuz “Çanakkale’den Bir Portre” ile onur konuğumuz, Çanakkaleli başarılı bir iş kadını ve anne olan: Cemile Sinyora Halyo Levi oldu. Cemile Hanım bizleri bir zaman yolculuğuna çıkartarak başarısının ardındaki sırları paylaşıyor. “Geleneğe Sahip Çıkmak Geleceğe Sahip Çıkmaktır” diyerek Bodrum Tohum Derneği’nin yerli tohum mücadelesini ele aldık. Elvan Sağbili ve Mia Perihan Özdoğru bu röportajda organik tarıma dair sorularımızı cevaplıyor, STK’ların önündeki zorlukları anlatıyorlar. Ayrıca Şarap Gurmesi Umut Öner ile Türkiye’de Şarap Kültürü ve Şarapçılığa dair konuştuk. Bir başka heyecanımız da ilk sayımızın lansmanı oldu. Açılış konuşmasını imtiyaz sahibi Aydemirler Makine Ve Yatırım A.Ş Yönetim Kurulu Başkanı Naci Aydemir’in yaptığı, 23 Ocakta Parion Hotelde gerçekleştirilen lansmandan çok özel fotoları magazin sayfamızda bulabilirsiniz. Sağlık, ekonomi ve tarih köşelerimiz, astroloji, moda ve dekorasyon sayfalarımız ile her ay olduğu gibi Şubat ayında da dopdolu bir içerikle aranızdayız. Dileğimiz o ki sizlerle her zaman birlikte olalım ve bizi bir arada tutan şey hep “aşk” olsun. Gelecek sayıda görüşmek dileğiyle…
Rahmi Aydemir
iler
içindek
34 • Aşkla Koşan Bir Kadın!
04 • Kısa Kısa Haberler
42 • Kazanova
08 • Moda
44 • Kadeh Kadeh
12 • Dekorasyon
Hayatımıza Süzülen Lezzet 50 • Ey Gönüllerin Efendisi...
16 • Sürdürülebilir Toplumlarda
Elena Polyakova…
Korku Psikolojisi
18
18 • Çanakkaleli İyi Bir Anne ve Çalışkan
Bir İş Kadını Cemile Levi
26 • Çanakkale Gazileri
16 2
28 • Tarihleriyle Çanakkale Savaşları 30 • Hayatın İçinden
Çanakkale Kültür Sanat Magazin Dergisi Sayı: 2 • Şubat 2016
34
82 • Ayışığı Sonatı 84 • Çocuklarda Sık Görülen Enfeksiyonlar 86 • Indian Burçları 90 • Phantaso Mutfağı
52 • Cari Açık Sorunu
44
92 • Kitap
96
54 • 3. Dünya Savaşının
94 • Vizyon
64 • Diyabet, alkol, antioksidan
96 • Vitamin Desteğiyle İle
Yerli Tohum Savaşçıları
besin ögeleri ve diğer sebepler 66 • Çanakkale Magazin
54
Geçen Yılları Geri Alın
phantaso.com.tr
3
er
erl sa hab kısa kı
Çanakkale Zaferi Anısına
Çanakkale Öyküleri ve Türküler Çanakkale Zaferi; 6 Şubat, Cumartesi akşamı saat 20.30’da, Sunay Akın’ın hikâyeleri, Onur Akın’ın türküleri ile İş Sanat’ta yâd edildi. Benzersiz kahramanlık hikâyeleri ile tarihimizin dönüm noktalarından biri olan Çanakkale Savaşları’nın hiç bilinmeyen yönleri Sunay Akın’nın kendine özgü anlatımıyla aktarıldı. Günümüzün kent ozanı Onur Akın, Nilüfer Sarıtaş ve Cihan Yıldız’ın seslendirdikleri türkülerle gecede duygu dolu anlar yaşandı.
Hertz Türkiye, 2016 yılsonu
Çanakkale’ye gelmeyi planlıyor Dünyada ve Türkiye’de araç kiralama sektörü hız kesmeden büyümeye devam ediyor. Tüm Oto Kiralama Kuruluşları Derneği – TOKKDER’in 2015 yılı sektör raporuna göre; Türkiye’de araç kiralama hizmetinden faydalanan kişi sayısı ve yeni araç yatırımları artış gösterdi. Sektördeki gelişmelere paralel olarak sektörün önde gelen oyuncularından Hertz, Türkiye’deki yaygınlığını yeni şube yatırımlarıyla artırırken hedeflerini de büyüttü. 2016 yılında 10 yeni kiralama noktası ile toplam şube sayısını 50’ye çıkartmayı hedeflediklerini açıklayan Hertz, “Türkiye genelindeki kiralamalarda yüzde 30 ile en büyük pay İstanbul’a ait. Ardından Ankara ve İzmir geliyor. Bodrum ise daha çok yaz aylarında artan oranlarda talep aldığımız bir bölge. Bulunduğumuz illerde açacağımız yeni şubelere ek olarak, şubemizin olmadığı ancak önemli potansiyel barındıran Denizli, Eskişehir, Kocaeli, Balıkesir ve Çanakkale gibi kentlerimizde bu yıl yeni bayilikler vermeyi planlıyoruz” diyerek bu yılki hedeflerini basına ve kamuoyuna duyurdu. 4
Çanakkale Kültür Sanat Magazin Dergisi Sayı: 2 • Şubat 2016
Ford, yeni ürün stratejisini
Cenevre’de sergiliyor Vignale: Üst segment müşteri deneyimi sunan ürün portföyü genişliyor. En güçlü Fiesta “ST200” ve GT Yol & Yarış aracı: Ford Performansta heyecan yükseliyor. Yeni Kuga Avrupa Motor Show Prömiyeri: SUV atağı sürüyor Ford Cenevre Otomobil Fuarı’nda geniş bir beğeni kitlesine hitap etmeye hazırlanıyor. Yeni ürün stratejisi ile Ford markasına duygu, heyecan ve yepyeni müşteri deneyimi katmayı hedefleyen Ford, Cenevre Otomobil Fuarı’nda lüks sınıftaki temsilcisi Vignale ailesinin genişleyen ürün portföyünü beğeniye sunarken, heyecan verici yüksek performanslı modelleri ile de göz dolduruyor. Ford Performans markasıyla tüm hızıyla yenilikler sunmaya devam eden Ford, GT’nin yol ve yarış pistleri için olan modellerinin yanı sıra en güçlü seri üretim Fiesta ST200 modeliyle Cenevre’de sahneye çıkıyor. Ford, aynı zamanda Avrupa’daki SUV atağının vazgeçilmez üyesi yeni Kuga’nın Avrupa Motor Show Prömiyerini gerçekleştiriyor.
Endüstrinin Estetiği:
Vinero Şaraphane ve Konukevi Gelibolu yarımadasında, üzüm bağlarıyla iç içe bir şarap imalathanesi ve konukevi olan Vinero, Mimar Cem Sorguç’un kurucusu olduğu CM Mimarlık tarafından tasarlanan iç mekanlarıyla yalnız üretimin organik işleyişine katkıda bulunmakla kalmıyor, tadım ziyaretçilerine de unutulmaz bir deneyim yaşatıyor... Çanakkale’nin Eceabat ilçesinde yer alan ve iç mimari projesi CM Mimarlık imzasını taşıyan Vinero Şaraphane ve Konukevi, malzemenin doğru kullanımıyla insan ölçeğine indirgenen geniş ve yüksek hacimleri, güçlü mekansal kurgusu ve imalatın organik işleyişiyle uyumlu tasarım anlayışı ile endüstriyel mekanlara alışılmışın dışında bir yorum getiriyor. Tadım ziyaretlerinin ve konukevinin varlığının imalathanenin dışa dönük yüzünü oluşturması nedeniyle, ziyaretçileri karşılayacak olan imalathane içi salon, amfi-sunum alanı, ofisler, konukevi alanları ve imalathanenin ana giriş aksını karşılayan ortak alanlar bu fonksiyonlara uygun bir albenide kurgulanmış.
phantaso.com.tr
5
er
erl sa hab kısa kı
Paşabahçe Mağazaları’nın yeni serisiyle mutfaklarınız saraya dönecek
Paşabahçe Mağazaları’nın Tarih-Kültür-Cam Koleksiyonları kapsamında ilk kez 1999 yılında Osmanlı İmparatorluğu’nun kuruluşunun 700. yılı dolayısıyla geliştirdiği Osmanlı Koleksiyonu yepyeni ürünlerle genişlemeye devam ediyor. Sınırlı sayıda üretilen özel ürünlerden oluşan koleksiyonun yeni serisi ‘Saray Mutfağı’, koleksiyonerlerin büyük ilgisini topluyor. Osmanlı mutfağı denince akla gelen yemek sanatı, yemek kültürü, çeşitliliği ve sofra zenginliğini en güzel şekilde anlatan Saray Mutfağı serisindeki ürünler tasarlanırken orijinallerinden ilham alındı.
Dünya tarım sektörü ve insan sağlığı açısından inovatif bir tahıl olan Tritordeum Türkiye’de Komşufırın, İspanyol bilim adamlarıyla birlikte geliştirilmesine doğrudan katkıda bulunduğu ve sağlıklı beslenmede çığır açacak yeni nesil doğal bir tahıl olan Tritordeum’u ve Tritordeum Ekmeği’ni, 24 Şubat Çarşamba günü düzenlenen basın toplantısıyla Türkiye’ye tanıttı. Dünya tarım sektörü ve insan sağlığı açısından inovatif bir tahıl olan Tritordeum, içeriğinde bulunan lutein, sindirilebilir gluten, cystine ve lifli yapısıyla özellikle gluten hassasiyetli kişiler, kardiyovasküler rahatsızlık yaşayanlar, göz sağlığı problemi olan kişilerin tüketimi için çok önemli bir alternatif.
6
Çanakkale Kültür Sanat Magazin Dergisi Sayı: 2 • Şubat 2016
Breville ile mutfağı batırmadan,
keyfi kaçırmadan pratik ve gerçek lezzet şölenleri! Breville küçük ev aletleri ile artık tüm öğünler hem lezzetli hem pratik! Kalabalık sofraların ve kahvaltıların vazgeçilmezi ekmek kızartma makinesi, canınız her Waffle çektiğinde dışarı çıkıp yorulmayın diye evinizde bir Waffle makinesi ve lezzetli sofraların mucizesi ızgara ve tost makineleri… Breville Ekmek Kızartma Makinesi Kalabalık aileler için son derece fonksiyonel olan Ekmek Kızartma Makinesinin iki dilim veya dört dilim hazneli iki seçeneği bulunuyor. Breville Waffle Makinesi Hiç Ispanaklı Waffle denediniz mi? Waffle makinesinde mücver olur mu? Cevaplar burada. Breville Sağlıklı Grill Bir ev ızgarası neler yapabilir? Her şeyi bir kerede kim kızartır? Gerçek sağlık ızgarada nasıl bulunur? Breville ile her şeyi mükemmel kızartın. Gerçek döküm demir ve Quantanyum kaplama ile yağsız pişirin.
Artık Alışverişin Starı Sensin! Penti kadınları, yepyeni alışveriş kartı Starcard ile alışveriş yaptıkça yıldızlanacak… Bacak giyim, iç giyim, ev giyim, dış giyim, spor giyim ve plaj giyim kategorileriyle her kadının gardırobunda yer alan Penti, starlar gibi hissettirecek yepyeni alışveriş kartı Starcard’ı sunuyor. Penti kadınları, Starcard ile yapacağı alışverişlerde satın aldığı ürüne ya da yaptığı alışverişe göre yıldızlar kazanıyor, biriktirdikleri yıldızları dilediği zaman harcıyor ve birbirinden farklı avantajlara sahip oluyor. Ayrıca, Starcard’a sahip oldukları anda bir defaya mahsus olmak üzere çeşitli ürün gruplarında harcayabilecekleri toplam 60 TL’lik indirim kuponu kazanıyor. Yeni uygulamasıyla müşterilerine starlar gibi hizmet vermeye başlayan Penti, fırsatları ve avantajları ilk olarak Starcard üyelerine sunacak. Starcard sahipleri ayrıca ekstra kampanya, özel indirim ve özel kampanya kuponları ile daha da çok avantajdan yararlanabilecek. Starcard üyeleri doğum gününde ve üyelik yıldönümlerinde ekstra yıldızlar topluyor ve Penti ile geçirdiği her yıl için özel fırsatlar kazanıyor.
phantaso.com.tr
7
moda
Swatch
İlkbahar Yaz 2016 Koleksiyonu
Swatch yeni koleksiyonuyla baharı rengârenk karşılıyor. Kreasyonda her çiçeğin başka bir mesajı var; ister şifalı yeşillikler olsun, ister rengârenk güzellikler, istersen de bileğinde taşıyabildiğin şans getiren yoncalar. Onlar dünyada, tik tak sesini çıkaran tek çiçekler. Şimdi dleklerini hazırla. Çünkü Floralia koleksiyonu muhteşem güzellikteki botanik bahçeleri ve kalıcı şans tılsımları için tohumları ekti bile.
Geometrik Desenlerin ve
Romantik Fırfırların Baharı
Lidyana.com’da
Bebe mavisinin hakimiyeti altındaki 2016 bahar sezonu, Lidyana.com’da modaseverlerle buluşuyor. Çizgili tasarımların ve geometrik desenlerin sıkça görüldüğü sezonda, romantik fırfırlar ve asimetrik detaylar da ön plana çıkıyor.
8
Çanakkale Kültür Sanat Magazin Dergisi Sayı: 2 • Şubat 2016
Saflık, Doğallık ve Zarafetin Simgesi
Lilyum’un Mücevherdeki Yansıması;
Atasay Asgold
Kokusuyla baş döndüren, zarafetiyle göz kamaştıran, baharın gelişinin en güzel habercisi Lilyum, Atasay Asgold’un mücevher tasarımlarına ilham verdi. Birçok kraliyetin armalarını süslemiş, narin yapısı ve elegan duruşuyla saflığın ve doğallığın sembolü Lilyum, Atasay Asgold tasarımlarında kadınların zarif boyunlarını süslüyor. Gösterişli görüntüsünün yanı sıra narin duruşuyla adeta çiçeklerin kraliçesi olan Lilyum, ilham verdiği Atasay Asgold’un kolye, küpe, bileklik ve yüzük tasarımlarında mücevher formunda yeniden hayat buluyor.
Harvey Nichols’ dan
Fresh Bir Yaz
2016 da Harvey Nichols’ın dünyaca ünlü kozmetik markalarıyla bahar aylarına taze bir başlangıç yapabilirsiniz. Güzelliğine önem veren kadınlar Harvey Nichols’ın cilt bakımında yenilikçi, ‘exclusive’ markaları, en özel makyaj koleksiyonları ve dünyaca ünlü parfümleriyle yeni sezona hazırlanıyor. Bu bahar en özel parfümler ve farklı kokular ve cilt bakımında devrim yaratan ürünler ile siz de en az 10 yıl daha genç ve taze görünebilirsiniz.
phantaso.com.tr
9
moda
Salvatore Ferragamo ve Edgardo Osorıo’ dan Rengarenk Adımlar İtalyan lüks moda evi Salvatore Ferragamo, Hollywood’daki 100.yılını, genç ayakkabı tasarımcısı Edgardo Osorio işbirliğinde çıkardığı yeni kadın koleksiyonu ile kutluyor. Tasarımlar Sinemanın Altın Çağ’ındaki yıldızlarla köklü bağı vurgular nitelikte. Ferragamo’nun Mae West, Joan Crawford ve Marilyn Monroe gibi sanatçılar için de özel olarak tasarladığı The Rainbow Wedge, The Polka Dot ve The Wing gibi klasikleri, koleksiyona ilham kaynağı olunca bu ayakkabıların materyallerdeki zariflik, ışıltı ve renkler kaçınılmaz olmuş. Bir Avrupalı kadar elegan, bir Amerikalı kadar modern ve bir Latin kadar zarif tasarımlar gerçekten göz kamaştırıcı güzellikte. Fiyonklu, dantelli ve kanatlı modeller patent, nappa, cork, stones, süet ve tüylerin şaşırtıcı karışımlarından oluşuyor
İlkbaharın Ferahlığı İle Kadının Işıltısı
Bel Air’de Buluşuyor!
Avustralyalı giyim markası Forever New’in yeni koleksiyonu Bel Air, içimizi ısıtan renkleri, feminen giysileri ve fark yaratan aksesuarlarıyla kadınların bir numaralı tercihi olacak. Her koleksiyonda farklı bir hikaye ile karşımıza çıkan Forever New, yeni koleksiyonu Bel Air ile kadınların dolaplarına ilkbahar esintisi getiriyor. Feminenliğin ve şıklığın ön plana çıktığı Bel Air koleksiyonunda, kusursuz ve modern silüetler hüküm sürerken, frambuaz, yulaf ve gri tonları da içimizi ısıtacak. Günlük hayatta rahatlıkla kullanabileceğimiz yepyeni kusursuz elbiselerin yanı sıra çan kollu baskılı mini elbiseler, gösterişli yüksek yaka formlar ve baharın blok renklerini barındıran kemerli elbiseler, bu koleksiyonda moda severlerin oldukça ilgisini çekecek. Jean pantolonlar ve üste kusursuz oturan eteklerin üzerine giyilebilecek pelerinler, midi mantolar, kolsuz trikolar ve yelekler ile Forever New kadını bu ay da doğallığı ve zarafeti sayesinde göz kamaştıracak.
10
Çanakkale Kültür Sanat Magazin Dergisi Sayı: 2 • Şubat 2016
İlkbaharın Tüm Renkleri
FLO’da Buluşuyor Modanın adresi FLO, ilkbahara sezon trendlerini yansıtan birbirinden şık ve renkli modellerden oluşan güçlü bir koleksiyon ile ‘merhaba’ diyor. Metalik etkilerin, soft renklerin ön planda olduğu koleksiyonda; sezon trendi püskül detayları sıklıkla kullanılıyor. Baharın cıvıl cıvıl etkisi de floral dokunuşlarla ayaklara taşınıyor. Espadriller, burnu açık bootieler, stilettolar ve sandaletler de FLO’da dünya trendlerini ulaşılabilir fiyatlarla buluşturuyor. Ayakkabılar kadınlar için şıklığın ve özgüvenin en önemli göstergesi… Herkesin ayakkabıcısı FLO, şık ve modern modellerin yer aldığı yeni koleksiyonuyla baharı müjdeliyor. Mevsim ne olursa olsun kadınların vazgeçilmezi olan ayakkabılar; söz konusu bahar olunca renklerin en göz alıcı tonlarıyla harmanlanıyor. FLO’nun 2016 İlkbahar/Yaz Koleksiyonu’nda mat ve parlak deriler, mavi, turuncu ve yeşilin soft tonları, pudra ve beyaz renkleri ön planda… Zarafeti simgeleyen siyah her mevsim olduğu gibi bu sezonda da vazgeçilmez renkler arasında…
Ariş Bu Bahar da
Güzelliğinize Işıltı Katacak Kadınların zarafetini ön planda tutan gerdanlıklar Ariş Pırlanta’nın birbirinden farklı, şık, asaletli tasarımlarıyla geniş çeşit yelpazesinde yerini alıyor. Her birinin eşsiz ve kendine özgü hikayesi olan duyguların konuştuğu bu gerdanlıklar mücevherin ayrıcalığını yaşatıyor.
phantaso.com.tr
11
syon
dekora
Gönye Proje Tasarım ile Dekorasyonda 2016 Trendleri Türkiye’de özellikle büyük ölçekli projelerin iç mimari tasarım ve projelendirmesi konusunda uzmanlaşmış olan Gönye Proje Tasarım’ın kurucuları Mimar Yelin Evcen ve İç Mimar Gönül Ardal, 2016’nın dekorasyon trendlerini sizler için yorumladı. Buna göre 2016’da evlerimizin dekorasyonunda belirleyici unsur, yaşamın bizzat kendisi olacak. Yani 2016’da evler, “kişiselleşme” kavramı üzerine oturan, esinini yaşamın kendisinden alan bir tarzda dekore edilecek. Kişiselleşme Bu yıl dekorasyona damgasını vuran kavram, kişiselleşme. Bu eğilimin sonuçlarını hayatın her alanında hissedeceğiz. “Kişiselleşme”, bütün bu trendleri ve eğilimleri izlerken, mutlaka kendinizden, hayatınızdan, anılarınızdan veya seyahatlerinizden dekorasyonunuza bir dokunuş katıp, size özgü so-
12
Çanakkale Kültür Sanat Magazin Dergisi Sayı: 2 • Şubat 2016
nuçlar almayı ifade eden bir kavram. Bu dönem moda olana uyum sağlamak yerine kişisel beğeniler ön plana çıkıyor. Artık mekan tasarımlarında farklı dönem tasarımları iç içe kullanılıyor. Ayrıca yeni yılda günlük ihtiyaçlara cevap veren çözümlere yeni standartlar eklendiğine tanık oluyoruz. Standart malzemelerin yenilikçi tasarımlarla farklı amaçlarda kullanıldığını, alışılmış ölçülerin, konforu arttırmak amacıyla tekrar yorumlanıp belirlendiğini, yaşanmışlık hissiyle dolu mekan tasarımlarının öne çıktığını göreceğiz. Bu yıl ise yaşam alanlarımız, hem dizayn hem de konforuyla bedenimize ve ruhumuza hitap eden ayrıntıları barındıracak. Doğayı sembolize eden detay ve renkler dekorasyonda trend olacak. Evlerin içinde özel spor odaları önem kazanıyor. 2016’nın Renkleri Bu yıl trend olması düşünülen renklerde natürel pastel tonlar başrolde bulunuyor. Geçen sene kullanılan haki, kahve, lacivert tonlar yerine, pastel renklerin gri ve vizon renkleriyle kombine edilmesi bekleniyor. Ahşap kullanımında ise durum tam tersi. Son 10 yıldır ahşapta moda olan doğal meşe tonları şimdi yerini koyu renklere bırakıyor. Daha önceki yılların daha açık ve doğal ahşaplarına göre koyultulmuş ya da boyanmış, daha az ışıklı, loş ortamlar yaratan uygulamaları göreceğiz. Her ne kadar tüm trend raporlarında pastel tonlara bir yönelim olacağı söylense de dekorasyonda insanların kişisel tercihleri, renk seçiminde özellikle ön planda olacak. 2016’da Duvarlar Bir mekandaki bütün duvarlarda tek doku ve tek renk kullanmak artık tercih edilmiyor. Koyu bir duvarın önüne daha açık renklerde mobilya seçerek mekana hareketlilik katılacak. Duvarların üzerine asılacak aksesuarlar yerine, duvarın kendisini dokuyla süslemek bu yıl çok moda. Oluşturan doku ve renk çeşitliği üzerinde, aydınlatma teknikleri ve aplikler kullanarak ışık etkisiyle hareket yaratmak mümkün. 2016 Aydınlatma Trendleri Pirinç aydınlatmalar ve bir süredir kullanımı azalan aplikler artık modern mekanlarda da sıkça karşımıza çıkacak. Apliklerde şapkalı klasik ürünler, yerini mermer, pirinç, metal gibi malzemelerle tasarlanmış duvar süsleri gibi görünen tasarımlara bırakıyor. Aksesuarlar Aksesuarlarda çok ciddi bir farklılaşma var. Eskiden çerçeve, vazo, süs eşyaları kullanılırken, bugün bunların yerine hobilerimizi evimize aksesuar olarak entegre edeceğiz. Örneğin, bir rafın boyalarla dol-
phantaso.com.tr
13
durularak güzel bir aksesuar olarak kullanıldığına tanık olacak, sehpaya bırakılmış bir kitabın üzerine bir büyüteç yerleştirilmek suretiyle yaratılmış aksesuarlarla karşılaşacağız. Bir hikayesi olan, bir anlam ifade eden aksesuarlar öne çıkacak.. Diğer bir önemli değişim ise zanaatkar işi aksesuarların muhteşem dönüşü oldu. Bir dönem Çin işi aksesuarlar için terk edilen, değersizleştirilen bu objeler, bugün kişilerin evlerinde tekrar başköşeye yerleşti. Yerel bir zanaatkarın elinden çıkmış bir vazo, seyahatlerinizin birinde satın aldığınız bir sepet gibi usta işi eşyalar, evinizde kişiliğinizi yansıtmanıza imkan sağlıyor. 2016 Yılının Gözde Malzemeleri 2016 yılında bazı malzemelerin diğerlerine kıyasla daha fazla rağbet göreceğini düşünüyoruz. Tezgahlarda akriliğe alternatif olarak, kuvars ve mermer gibi doğal içerikli malzemeler daha çok kullanılacak. Zemin malzemelerine duvarlarda da rastlayacağız. Büyük ebatlı, tek parça zemin ve duvar seramiklerini, duvarlarda tablo etkisi yaratan mermer ve ahşap desenli seramikleri daha sık göreceğiz. Metal aksamlarda ise uzun zamandır popülaritesini koruyan krom, yerini pirince devrediyor. Ayrıca boyalı metal aksamlar da tasarımlar üzerinde bütünleyici bir etki yapıyor. Örneğin yeni armatürlerde metalin renklendirilmesi ile oluşturulmuş çok geniş renk skalaları bulunuyor. Bu yıl, tek tip metalin tüm aksamlarda kullanılması yerine, farklı metallerin birlikte kullanıldığını göreceğiz. 2016’nın Mutfakları Tüketicilerin yıllar içerisinde mutfakları ile ilgili beklentilerindeki en önemli değişiklik, mutfakları ile yaşam alanlarının entegre edilmesi oldu. Yapısal olarak, entegre mutfak + yaşam alanı eğilimi artarken, tarz olarak ise çağdaş bir yorum katılarak tasarlanmış, daha geleneksel tasarımların tercih edildiğini söyleyebiliriz. Daha işlevsel mutfaklar için, tezgah üstlerinde ve dolap içlerinde daha fazla
14
entegre aksesuar göreceğiz. Derin tezgahlar, boy dolaplara yerleştirilen bulaşık makineleri ve tezgah arkalarında oluşturulacak setler, mutfakları yeni ihtiyaçlara uygun hale getirecek. 2016 yılında, uzun süredir mutfaklarda çok tercih edilen düz beyaz renge, yumuşak ve hafifletilmiş renk tonlarının alternatif olacağını düşünüyoruz. Beyazın ekru ve griye giden tonları, standart beyazın yerini alabilir. Uygulamada nötr renkler ağırlık kazanırken, mutfak aletlerinin, daha modern bir his yaratan renkli versiyonlarını göreceğiz. Yeni yılda mutfakları tasarlarken, elektronik cihazlar için gizli şarj istasyonları oluşturulacak. Farklı bitişte metal yüzeyler, davlumbaz gibi daha baskın mutfak aletlerinde estetik rolü üstlenecek. Davlumbazları, kroma alternatif olarak siyah ve beyaz renklerde daha sık göreceğiz. Son olarak, mutfaklarda aydınlatmalar da ayrı bir önem kazandı. Bu yıl mutfak aydınlatmak için sadece tavan ışıkları ve masa lambaları yeterli olmayacak. LED ışıkların tezgah üstünde kullanılmasının yanı sıra, dolap içlerinde ve kulp detaylarında da kullanımı yaygınlaşacak. 2016’nın Banyoları Banyolarda klasik renklerin dışına çıkılacak. Açık renk mobilyalarla birlikte siyah mat lavabolar ve bataryalarla daha çok karşılaşacağız. Seramiklerde, doğal malzeme efekti üzerine farklı desenlerde rölyef uygulamaları revaçta. Bununla birlikte, ahşap görünümlü seramiklerle tasarlanmış, daha sıcak ve yaşam alanları gibi döşenmiş banyolar da göreceğiz.
gonyetasarim.com
Çanakkale Kültür Sanat Magazin Dergisi Sayı: 2 • Şubat 2016
Cemile Dış Ticaret Limited Şirketi İstoç 51.Yol Ze Plaza Kat:7 Bağcılar / İSTANBUL • 0212 249 91 34
Cemile Store • 17 Burda AVM / Çanakkale • cemile.com.tr
köşe
Sürdürülebilir toplumlarda
korku psikolojisi Rahmi Aydemir
16
Çanakkale Kültür Sanat Magazin Dergisi Sayı: 2 • Şubat 2016
Karanlığın bir çığ gibi çöktüğü kentlerde savaşın açtığı yaraları, yok olan yaşamları, hayal kırıklıklarını ve bir çocuğun barış arzusunu dile getirişini sinema seyircisi edasıyla izledik. Nitekim biraz da olsa insani duygularımızla yeni yıla yeni umutlarla girmeyi bir yaşam mücadelesi ve hayata tutunma olarak benimsemişiz. Toplumları tahammülsüzleştirmiş, anlayışı yok etmiş, halklar arası ipleri germiş ve bir korku coğrafyası yaratmış olsak da umutla beslenmeyi unutmamış ve mutluluk tohumlarını ekebilmiş olan birkaç güzel insana… Toplumların yaşadıkları alanın üzerinde dönüp dolaşan korku, jeopolitik ya da coğrafi çatışmaları harekete geçiren güçleri anlamaya çalışırken şüphesiz hesaba katmamız gereken bir güçtür. Yan yana yaşayan iki toplum arasında hep bir korku var olmaya devam edecektir. Bunun kaynağı ise ikili ilişkilerde her zaman bir tarafın gerçek amacının bilinmemesidir. Söz konusu aile, hürriyet ya da refah olunca toplumlararası niyetin tahmini oldukça önem kazanır. Friedman’a göre savaşlar genellikle açgözlülükten çok korkudan ortaya çıkıyor. Tabi buradaki savaş kavramını yalnızca devletlerarası bir genelleştirmeyle açıklamak doğru olmayacaktır. Prof. David Passig’in bağımlılık ve imha korkusu üzerine toplumların davranış şekillerini ve saldırı mekanizmalarını değiştiren bu yaklaşımı şüphesiz sürdürülebilir refahın sağlanması açısından, dikkate alınması gereken psikolojik bir analizdir. Beslenme ve barınma gibi temel ilkel ihtiyaçların karşılanması artık yeterli değil. Refah kelimesinin yeniden şekillendiği son on yılda; ülkelerin ve toplulukların davranışlarını inceleyen modellerde sürekli davranış biçimlerinin aynı olduğunu iddia eden bir modelin bulunduğunu düşünmek iyimserlik olacaktır. Bu anlamda her toplum alt toplumlardan oluşurken, puzzle’ın parçaları da alt toplumların değişik bileşenlerinden meydana gelmektedir. (Etnik Gruplar, Dinler ve Mezhepler, Ekonomik Farklılıklar, Sosyal Kültler vs.) Gerçek şu ki; toplumları en net çizgilerle ayıran ekonomik statülerdeki farklılıklardır. Zengin ve fakir arasındaki uçurum büyüdükçe refah kavramının en azından ekonomik an-
lamda sosyal adalet terazisinde asla dengeyi bulamayacağını söylemek yanlış olmaz. Ekonomik dengeyi veya ekonomik refahı bulduğumuz takdirde de istatistikler gösteriyor ki korku toplumundan kurtulamıyoruz. Yıllık milli gelirin yüksek düzeyde olduğu ülkelerde bile bir yerden sonra ekonomi yeterli olmuyor. Norveç, Finlandiya veya İsveç özenerek takip ettiğimiz ülkelerin başında geliyor. Eğitim ve gelirin yüksek olduğu bu ülkelerde bile yapılan araştırmalar gelecek kaygısının var olduğunu, temel ekonomik sebeplerden çok toplumun ve o toplumun bireylerinin birbirinden farklı nedenlerden kaynaklanan korkularla yaşadığını gösteriyor. Yüksek seviyedeki zenginliğin mutlulukla özdeşleştirilmesi ve beraberinde fiziksel etkinlikler, toplumda yer alma, sosyal ilişkiler, paylaşım gibi basit görünen ancak insani etkileşimlerden doğan faaliyetlerin sanallaştırılması kişilerin psikolojik açıdan içine kapandığını (depresif ve gergin bir kimliğe büründüğünü) ve durumun endişe verici olduğunu gösteriyor. Sürdürülebilir refah bir toplum oluşturmaya çalışırken bunu ekonomiye endekslemek; popüler kültürün insanları birer tüketim canavarına dönüştürmesine ve her şeye sahip olma arzusuyla yaşamasına bağlı kalıyor. Bu da bizleri durmak bilmeyen bir çarkın dişlileri gibi hareket etmemizi ve gerçek olanı görmemize engel oluyor. Refah, bir çocuğun özgürce koşabilmesi kadar basit, bir babanın ailesini doyurabilmesi kadar zordur.
Sürdürülebilir toplumlarda refahın ekonomiye endekslenmesi korkuyu ortadan kaldırmıyor
phantaso.com.tr
17
tre bir por
Çanakkaleli iyi bir anne ve çalışkan bir iş kadını
Cemile Levi Röportaj: Hande Akkaya Ceyhun
18
Çanakkale Kültür Sanat Magazin Dergisi Sayı: 2 • Şubat 2016
Cemile Levi Çanakkale’nin yetiştirdiği özel insanlardan bir tanesi. Kendisini uzun yıllardır tanıyorum. Enerjisine, çalışkanlığına, sosyalliğine, yaşama sevincine her zaman hayran oldum. Asıl ismi Sinyora Halyo Levi. Sülalesi 1500’lü yıllarda İspanya’dan sürgün edilip Osmanlı İmparatorluğu tarafından kabul edilmiş bir Seferad grubunun Çanakkale’ye yerleşmiş üyelerinden. Çok severek yaşadıkları yeni vatanlarında herkes kendisine göre bir meslek kolu seçmiş. Bu genelde yabancıların daha iyi anladıkları ticaret olmuş. O zamanlar lakaplar varmış ve soy isimleri olduğu halde anne tarafından dedesi Çan’lı Salamon diye anılırmış. Bir de Bey’ler denirmiş sülaleye, Bey’lerin oğlu Bey’lerin gelini diye çağılırlarmış. Cemile Hanım’la hem bunları hem de hayatı, kadınları, ticareti ve Çanakkale’yi konuştuk. İstanbul’da yaşıyor olmasına rağmen her yaz uzun Çanakkale kaçamakları yapıyor ve Çanakkale’den bahsederken hala gözlerinin içi parlıyor. Cemile Hanım önce sizi biraz tanıtalım, bize biraz kendinizden bahseder misiniz? 1944 yılında Çanakkale’de doğmuşum. Çanakkale’de doğmak bana ayrı bir güç, cesaret, mutluluk ve güven veriyor. Biz çocukluğumuzu biraz daha dar bir çerçevede yaşadık. Kızların çok fazla okutulmadığı bir dönemdi. O yıllarda Çanakkale’nin birçok ailesi kız çocuklarını okutmazdı. Tabii buna rağmen Çanakkale’mizden çıkan doktorlarımız, mühendislerimiz de oldu cemiyetimizden. Ben hep bir şeyler öğrenmek, daha daha iyilerini yapmak ve bu yüzden okumak istedim. Hatta okula kaydımı yaptım ama yollamadılar. Sokağa çıkarken arkadaşımın giydiği renk kıyafetler giyiyordum belli olmasın okula gitmediğim diye, üzüntü yaratmıştı okula gitmemek. Ama ilerleyen yıllarda bu okuma hevesimi çocuklarımın okumasını sağlayarak, onların okuyabilmesi için çok çalışarak giderdim. Gençliğiniz Çanakkale’de geçti. Neler yapardınız genç kız iken Çanakkale’de? Bizim genç kızlığımızda çok fazla bir şey yapamazdık, sinemaya gitmemiz bile bir mesele olurdu, izin alamazdık, bu sebeple evlerde toplanırdık 2-3 saat. O zamanın müziklerini çalardık. Rock’n roll yeni moda olmuştu. Bol bol dinlerdik. Hula hop çok modaydı onu çevirirdik. Ben biraz hareketli bir çocuktum. O yıllarda Çanakkale’de yapılamayacak şeyleri yapmak istedim. Mesela, şimdi hatırlıyorum, bisiklete binmek, ata binmek isterdim. Şimdi de öyleyim gerçi pek çok şeyler yapmak istiyorum yaşım bana engel olamıyor. Peki bu istediklerinizi yapabilmiş miydiniz? Bisiklete çok az da olsa bindim. Ata da babam bindirmişti.
Cemile H Oğulları İzakanım Eşi ve ve ile birlikte s Albert ene 1977
Bütün mahalle toplanır pikniğe giderdik Babanız ne işle meşguldü? Babam zahire tüccarıydı. Çiftçilerden gelen ürünleri alıp, gemilerle İstanbul’a satıyordu. Kendisi çalışkan becerikli ama tabii biraz zor bir adamdı. Ailece ev gezmelerimiz az olurdu ancak bolca piknik yapardık. Babamın kamyonu vardı, bütün mahallenin çocuklarını, komşularımızı toplar ve Güzelyalı tarafındaki çamlara çıkardık. O zamanlar Çanakkale’de yazlık diye bir kavram
Düğünler zaten kapı önlerinde yapılırdı. Benim için davul zurnanın bu yüzden bambaşka bir yeri vardır. O çok coşku veren, sanki “ben Türk’üm” diyen bir sestir benim için. Ben fırsat bulduğumda Çanakkale’ye ait kasetler alırım, türküler alırım, Çanakkale’den çocukluk arkadaşlarımla buluşur çalar, söyler, mutlu oluruz. phantaso.com.tr
19
Komşuluklar Çanakkale’de çok güzeldi. Akşamüzerleri herkes kapısının önlerine su döker, sandalyesini çıkartır ve hava almak için kapı önlerine otururlardı. Adet, gelenek böyleydi, ama hepsi temiz temiz giyinir saçları başları taranır gelenle geçenle sohbet ederek hava alırlardı. Ve orada o zamanlar din, ırk bunların ayrımı hiç yapılmaksızın herkes el ele, yan yana, mutluluk ve huzur içinde dostluk ve saygıyla yaşardık, bir acıda ya da bir düğünde tek olunurdu. Acıyı ve neşeyi paylaşarak yaşardık.
Cem kardeşi İdityaile Hanımın düğün resmi ’nın toplu sene 1974
gelenle geçenle sohbet ederek hava alırlardı. Ve orada o zamanlar din, ırk bunların ayrımı hiç yapılmaksızın herkes el ele, yan yana, mutluluk ve huzur içinde dostluk ve saygıyla yaşardık, bir acıda ya da bir düğünde tek olunurdu. Acıyı ve neşeyi paylaşarak yaşardık. Kimse ayrım yapılmaksızın herkes çağırılırdı. Düğünler zaten kapı önlerinde yapılırdı. Benim için davul zurnanın bu yüzden bambaşka bir yeri vardır. O çok coşku veren sanki ben Türküm diyen bir sestir benim için. Ben fırsat bulduğumda Çanakkale’ye ait kasetler alırım, türküler alırım, Çanakkale’den çocukluk arkadaşlarımla buluşur, çalar söyleriz ve çok mutlu oluruz. Şehir merkezinde mi oturuyordunuz?
yoktu. Zaten yerleşim yerleri denize hep yakındı. Denize girmek ve plajlara gitmek olayı hiç yoktu. Bir tane plajı vardı ve genelde erkekler müsaade etmezlerdi gitmemize. Ama tabii yine de bir şekilde onları ikna edip bazen de habersiz gider ve denizden istifade ederdik. Ama bu bile 50’li yıllardan sonra idi. Ondan önce plaj diye bir kavram da yoktu. Ancak hatırlıyorum her zaman güzel, temiz tertipli giyindik, hazır giyim yoktu tabii, terziler vardı, her zaman üst başımıza özen gösterirdik. Her zaman modern ve itinalı giyinirdi Çanakkale halkı. Çanakkale 90 lı yılara kadar çok göç almamıştı. Benim çocukluğumda biri 5. sınıfa kadar biri 3. Sınıfa kadar olmak üzere iki tane ilkokul vardı, ortaokul da yeni kurulmak üzereydi, 60 lı yıllarda öğretmen okulu açılmıştı. Komşuluklar nasıldı Çanakkale’de? Komşuluklar Çanakkale’de çok güzeldi. Akşamüzerleri herkes kapısının önlerine su döker, sandalyesini çıkartır ve hava almak için kapı önlerine otururlardı. Adet, gelenek böyleydi, ama hepsi temiz temiz giyinir, saçları başları taranır, 20
Evet. Köprübaşında oturuyorduk.
Saatlerce Çanakkale’yi gezsem yorulmam Hala duruyor mu o ev? Evet, hala duruyor, tabii yıkılmış vaziyette, harap ama duruyor. Ben saatlerce Çanakkale’yi gezsem hiç yorulmam. Bir o kadar hatıra yaşıyorum çünkü. O plajın yıkılmış duvarının önünde kaç tane fotoğraf çektirdim bilseniz. O plajdan bir tane o duvar kalmış. O duvar da askeriyeye ait olduğu için yıkılmamış. Her şey değişiyor maalesef hiçbir şey aynı kalmıyor. Orada hala yaşayan yakınlarınız var mı? Kardeşim Çanakkale’de yaşar. Kızlarından bir tanesi de Çanakkale’de. Aslında tam yaşanacak yer şimdi Çanakkale, havası tertemiz, son derece huzurlu, rüzgârı çoktur ama bu havayı oksijen açısından daha da bol hale getirdiği için iyi bir şey. Her yaz iki üç defa gider kalırım Çanakkale’de. Yeğenim “Bella Işık” orada 17 Burda AVM de bir Cemile Franchise açtı. Ve gayet başarılı bir şekilde yürütüyor Çanakkale şartları
Çanakkale Kültür Sanat Magazin Dergisi Sayı: 2 • Şubat 2016
içinde. Kardeşim de Çanakkale’de çok çok iyi bir yerde, gurur duyarak söylüyorum, Çanakkale Ticaret Odası’nda başkan, “Salamon Halyo”. O babamdan sonra işi devam ettirdi. Orada çok güzel işler yapıyorlar, okullar yaptırıyorlar.
öğretmedi, şimdi biz pek çok şey öğretiyoruz insanlara burada, işlerimiz emek yürek ve gayret gerektiren işlerdir, kadınların yapacağı işlerdir.
Kaç yaşına dek Çanakkale’de yaşadınız? Evlenerek mi ayrıldınız? 17 yaşıma dek Çanakkale’de yaşadım. Sonra evlenerek İstanbul’a gelin geldim. Ama Çanakkale’de kadınların, insanların öyle bir terbiyesi ve saygısı vardır ki yetiştirilirken, benim bugüne kadar gelen tüm anlarıma da yansıyor o terbiye, ben hala ceketimin önünü iliklerim ayağa kalkarken iş yerinde, bu insanlara gösterdiğim saygıdandır. Ama ben bunu çocukluğumda aldım. Hem çevremden hem ailemden. Sırf okul yetmiyor bunlar için aile ve çevre ortamı çok önemlidi. Bizim Aldığımız Çanakkale Adabı Bambaşkaydı Biz başımızı kaldırıp bir selam verdiğimizde çocukluğumuzda, yüzümüzün rengi değişir kızarırdı, utanırdık. Sorulan sorulara cevap veremezdik ayıp olmasın, saygısızlık olmasın diye, bir kişinin önünden iki kere geçmezdik. Kapıyı birisi açınca beklerdik önce yol verirdik o geçsin, sonra biz geçerdik. Şimdi bunların hiç birinin farkında değil hiç kimse, o zamanlar bir adap vardı.
n ve Eşinin düğü Cemile hanım Cemile hanım 17 fotoğrafı 1961 Çanakkale yaşında sene
Bir kadın her yaşta verimli olabilir
Cemile hanımın 14 yaşındaki tek resmi sene 1959 Çanakkale
İstanbul’a geldikten sonraki yıllarda iş hayatınız nasıl başladı? Okula gitmedim ama kadınlara her zaman lazım olur diye el becerileri öğretilirdi. Benim o yıllarda öğrendiğim el becerileri, dikiş ve nakış işleri ile sanat ile kumaşı tanımıştım, nereden ne alınır ne yapılır bunu da araştırdım öğrendim. Aileden de aldığım bir yemek kültürü bir masa adabı vardı. Böylece ilerde iş hayatında kullanacağımı bilmeden ufak ufak kendimi yetiştirmiş oldum. Piyasada bu ürün güzel satılır, bu buraya konursa kendini daha iyi gösterir diye düşüne düşüne yıllar içinde kendimi iş dünyası için hazırlamışım. Bunları kimse bana
Benim için kadınların yapacağı iş her şey olabilir. Bir kadın her yaşta verimli olabilir. Çevresine, arkadaşlarına, evine ve kuracağı yuvaya verimli olur. Ancak para kazanan kadın kendi başına bu parayı ben kazanıyorum dediğinde o yuvanın yarınları çöker ve tehlikeye girer. Kadın paylaşmayı bilecek, her ne kadar kadın hakları varsa da ve ben de bunu destekliyor olsam da, kadınların her yörede bu hakları kullanması da mümkün olmuyor zira örf ve adetlerimiz buna engel teşkil ediyor. İnşallah bir gün tamamı da bu kadın haklarını kullanabilir. Ancak benim aldığım terbiyeye göre kadın ne kadar haklarını savunsa da erkekten bir adım geride olmaz ise yuva kurulamaz diye düşünüyorum. Kurulursa bile çatır çatır yıkılır. Çok başarılı bir kadın da erkekler tarafından çok benimsenmiyor. Bu durumda erkekler kendini iyi hissetmiyor. Benim amcam oldu, 3 erkek kardeşim ve 3 erkek evladım oldu ve onlarca erkek eleman çalıştırdım. Her kültürden her yaştan insan tanıdım, ben gerektiği zaman işçime bile her an her şeyi söylemem, bunun için uygun zamanı beklerim, çünkü alacağım tepki ikimizi de mutsuz edebilir. Bunu tartar ve buna göre konuşurum. phantaso.com.tr
21
Kadın ve erkek yan yana saygıyla yürümeli
Eminönü’nden toptancılardan alıp Gayrettepe’de satıyordunuz değil mi? Evet, kadınların girmeyeceği yerlere girmeye cesaretim vardı. Sanıyorum bu konuda babama benzemişim. Çünkü babam daha güçlü bir karakterdi annemse daha yumuşak, alttan alan idareci bir hanımdı. Kendime hep güvendim, kendimi kendi çerçeveme göre korumayı bildim çevreme karşı, yalnız eşimi, işimi ve ailemi düşündüm, çok istedim, çok istersen, çok gayret gösterirsen, etrafın konuşmalarına kulak asmadan çalışırsan, kendi bildiğin yolda gidersen başarı kendiliğinden geliyor. Sen kendini doğru yolda tutuyor musun, kendin için doğru olanı yapıyor musun, o seni zaten yükselmen gereken yere taşır. Tabii ki yapılan iş de en iyi şekilde yapılacak. Araba yetmeyince ne yaptınız?
esi Anane ve Ded ale k 1938 Çanak
Biz kadınlar ne yaparsak yapalım yaradılıştan bir erkek ile güç konusunda eşit olamayız başka konularda olsak bile. Ama bu demek değildir ki geri kalacağız. Kadın hayatındaki erkeğin yanında olmaya, yan yana yürümeye çalışacak. Onları geçmeye çalışmayacağız, böyle bir lüksümüz yok, böyle bir yarışta da değiliz zaten, yan yana yürüyebilmeliyiz erkeklerle. Siz bir marka yarattınız. İş hayatına ilk başlamanızı anlatır mısınız? Benim hep hedeflerim vardı. Her zaman çocuklarımı daha iyi bir ortamda büyütmek yetiştirmek ve okutmak isterdim. Onları okutmak tek amacımdı. İşte tam bu sıralarda babalarının sağlığı bozulmuştu. Ben bu durumda yavaş yavaş devreye girmek zorunda kaldım. Eşim mukavva kutu imalatı yapıyordu. Onun kutu yaptığı yerden ufak tefek ev eşyası alarak onları arkadaşlarıma satmaya başladım. Bu ürünlere talip olup satın almak isteyen arkadaşlarımın sayısı günden güne çoğaldı, derken elime çanta alarak haftada iki üç gün tavsiye ile bu ürünleri satmaya başladım. Sonra bu tavsiye ile ürün almak isteyen kişi sayısı artınca araba ve şoför tuttum satışlarıma böyle devam ettim. Böylece ilerledi. 22
Bir süre sonra araba da yetmedi. O zamanlar mutfak ve ev eşyaları Türkiye’ye yeni yeni geliyordu. İnsanlar adeta ne bulursa alıyorlardı. Sene 1982 ve sonrası. Zaten bana göre ekonomide kötü zaman yoktur. Her zaman bir şekilde para kazanmak mümkündür. Yalnız Türkiye’de başka yerlerden çok daha fazla çalışmak ve yüreğini de ortaya koymak gerekiyor. Günde 7 saat çalışmak yetmiyor sadece. Bir iş kurarken çok çalışmak ve emek vermek gerekir. Ben gidip Paşabahçe’den ürün alıp satardım. Evimde bir kristal küllük yoktu ama ben arkadaşlarıma kristal küllük satardım. İnsanlar satın alıyor ve borçlarını düzenli bir şekilde ödüyorlardı. Bu konuda hiç aldatılmadım. Derken Gayrettepe’de bir küçük dükkân açtım. Dükkân açtıktan sonra kendimi daha iyi hissettim. İşler böylece yavaş yavaş büyümeye devam etti. Oğlum İzak Levi büyüyünce o da bana yardım etmeye başladı ve Topağacı’nda bir dükkân daha açtık. Baktık o da yetmeyince ve oğlum İzak da işleri ciddi biçimde ele alınca büyümeye başladık. Diğer oğullarımdan Sedat Levi’de sonradan bize katıldı. Üçüncü oğlum profesör, o bambaşka bir yol seçti ve bilim adamı oldu.
Çalışmazsam yorulurum İzak da işin başına geçince Nişantaşı’nda çok çok güzel parladı işimiz. Tabii İzak yerinde duramayan, kabına sığmayan ve ileriyi gören biriydi. Toptancılık yapmak istedi. Ve toptanı ilerletince perakendenin kalmaması icap etti. Toptanda büyüdük ve bugünlere geldik. Babaları rahmetli olduktan sonra benim dinlenmemi ve hayatımı yaşamamı istediler. Ama ben emeklilik hayatına ayak uyduramadım. Şu anda yarı zamanlı çocuklarıma yardımcı oluyorum. Kalan zamanlarımda da sosyal etkinliklere, kurslara katılıyorum. Ankara’daki dükkanı canlandırıyorum. Çocuklar benim yorulmamı istemiyorlar ama ben zaten yorulmuyorum. Ben hiçbir şey yapmazsam yorulurum. Kendimi dengeliyorum. İş hayatında hem bir kadın hem de bir azınlık vatandaş olarak zorluklar yaşadınız mı? Erkekler zaten piyasaya kadın istemez bir de gayrı Müslüm olmak ne tür zorluklar getirdi.
Çanakkale Kültür Sanat Magazin Dergisi Sayı: 2 • Şubat 2016
Tabii oldu bazı zorluklar. Benim asıl ismim Sinyora’dır. Sinyora Halyo kızlık ismimdir yani. İş hayatına başlarken insanların telaffuzu zor olabilir diye hem de önyargılar oluşmasın diye, ve tabii bir de kendimi daha güçlü hissetmek için, o an aklıma geliveren Cemile ismini kullandım. Zaten Türk’üm, din önemli değil benim için, Türk olmak önemli, böylece Cemile ismini kullanmaya başladım. Bu şekilde hem ben çok rahat ettim hem de insanlar beni iş dünyasında daha kolay kabul ettiler. Kimse dinini seçerek dünyaya gelmiyor. Bunun da iyi tarafları da var, zor tarafları da var hayatta, ama çok da büyük bir sıkıntıyla karşılaşmadım iş hayatımda ve soranlara Musevi olduğumu söyledim tabii ki
Anne am ortada Cemil ca yenge e han kendisi sene ımın 1952 Çanakkale
İş hayatına atılmak isteyen kadınlara neler söylersiniz? Hedefleri olmalı. Hedef yarınların kapılarını açar. Hedeflerin ve planların olmazsa gelecekle ilgili aynı yerde sayarsın. İleriye gidemezsin. Bu hangi konu olursa olsun fark etmez. İlerlemek için planlama ve hedefleme gerekir. Fırsatları değerlendirmek gerekir. Doğru zamanda, doğru insanla, doğru kararlar vererek çalışacaksın. Geçmişten ders alacaksın ama geriye takılıp kalmayacaksın. Kim nasıl zengin olmuş, kim nasıl bir sürü dükkân açmış, bununla ilgilenmeyeceksin, kim neden kapatıyor, kim neden zarar gördü, neden iflas etti bunlardan ders alacaksın, bunun sana faydası vardır, başkasının malını parasını saymak sana fayda sağlamaz. Oradan ders alıp o hatayı yapmamaya çalışırsın. Ve kendi doğruların, yapabileceklerin, hedeflerin doğrultusunda hep ileriye adım atacaksın ve bilmediğin işe asla girmeyeceksin. Başkalarına güvenip bilmediğin işe girersen sıkıntı yaşayabilirsin.
Başarı için uyulması gereken bazı kurallar vardır. Adım adım olur bu işler. Kimse bütün basamakları birden çıkamaz. İki iki bile çıkmayacaksın. Deneyerek yaşayarak bilinçli bir şekilde tek tek çıkacaksın. Sana yavaş çıkıyormuşsun gibi gelir ama sağlam çıkarsın. Zor zamanlarda olduğun yeri korursun. Herkes bir yere gelebilir ama o gelinen yeri korumak zordur. Herkes zor dönemler yaşar ama aklın, duruşun, tecrübenle küllerinden yenide doğmayı bileceksin. Moralini hiçbir zaman bozmayacaksın. Çevrendeki çalıştığın insanlara değer vereceksin. Ekibini iyi seçeceksin. Güzel ve doğru insanlarla çalışacaksın. Bunları yaparsan başarıya ulaşmamak mümkün değil. Peki araştırma yapılsa? Adım adım olur bu işler. Kimse bütün basamakları birden çıkamaz. İki iki bile çıkmayacaksın. Deneyerek yaşayarak bilinçli bir şekilde tek tek çıkacaksın. Sana yavaş çıkıyormuşsun gibi gelir ama sağlam çıkarsın. Zor zamanlarda olduğun yeri korursun. Herkes bir yere gelebilir ama o gelinen yeri korumak zordur. Herkes zor dönemler yaşar ama aklın, duruşun, tecrübenle küllerinden yeniden doğmayı bileceksin. Moralini hiçbir zaman bozmayacaksın. Çevrendeki çalıştığın insanlara değer vereceksin. Ekibiphantaso.com.tr
23
ni iyi seçeceksin. Güzel ve doğru insanlarla çalışacaksın. Bunları yaparsan başarıya ulaşmamak mümkün değil. Benimle Çalışmanın Zor Olduğunu Söylerler Ben hep çok prensipli çalıştım. Borcuma sadık ve sözümün eri oldum. Bu insanlara çok güven verdi. Müşterilerime her zaman doğrudan yana açıklamalar yaptım, mal satmaya yönelik değil onların mal sahibi olmalarına yönelik satışlar yaptım. Parayı düşünmeden müşterilerimle konuştum. Müşteriler bizi eğitti onlara göre ürünler seçtik, 10 yıl önce ürün sattığım bir müşterim hala beni sesimden tanıyıp hala kullanıyorum diyorsa bu bir gururdur. Demek zevkli ve kaliteli bir şeyler almışım. Her zaman her şeyin iyisine yöneldim. Ailemden böyle gördüm. Çanakkale’de belki çok lüks yaşamadık ama çok düzgün ve eksiksiz bir hayat yaşadık. Bunun verdiği bir görgü ve zevk ile daha yukarı çıkıp görmeyi öğendim. Her zaman bir şeyler öğrenmeliyiz. Öğrenmek bitmez. Ben doğru ve güzeli örnek alırım her zaman. Bazen benimle çalışmak zor derler. Kendim çok çalıştığım için insanlardan da bunu bekliyorum. Ben 10 dakikada camdan bakıp kuşları izlesem bana yetiyor daha fazla dinlenemem. Hem aile ve ev hayatı, hem işiniz hem de bu arada 4 tane erkek ile uğraştınız, bir koltukta çok karpuz, nasıl idare ettiniz hepsini?
Çocuklarla uğraşmak bir zevk zaten. Onların başarılarını görmek bir zevk. Ama eşimin hastalığı biraz bu saadetimize üzüntü veriyordu. Çalışırken hastalık ile mücadele vermek çok zor oluyordu. Bir de 13 yıl annemi de yanımıza almıştık. Bu durumda dışardan yardım alarak evdeki ve iş yerimdeki dengeyi sağladım. Hem eve hem işe aynı zamanı ayırmak mümkün olmuyor, aynı değeri veriyorsun ancak zaman ayıramıyorsun çünkü. Benim yapabileceğim işleri dışardan destek alarak yardımcılarıma yaptırdım, böylece hastama da baktım, anneme de baktım. İki oğlum da şu an çok çalışıyor, çok yoruluyor, çok gayret gösteriyorlar ve ismimin bugünlere gelmesi bu kadar iyi yerde olması bana çok gurur veriyor. Beni çok mutlu ediyor.
Çanakka Meydanı Atatüle Cumhuriyet Cemile Hanım rk Heykel önü ,C Annesi ve İz emile hanımın yaşında ) sen ak Bey ( 5 beş e 1969 Çanakka le
Şu an bir fotoğraf kursuna devam ediyorsunuz. Daha önceki yıllarda hatırlıyorum İsmek’de İngilizce öğrenmiştiniz. İsmek dergisinde fotoğrafınız ve röportajınız çıkmıştı. İlerdeki hedefleriniz arasında neler var? Evet. Bir gün yurt dışında uçağımı kaçırıp çaresiz kalınca öğrenmeye karar vermiş ve öğrenmiştim. Şimdi de fotoğraf kursum devam ediyor ve çok zevk alıyorum. Fotoğraf çekmeyi çok seviyorum. Bu kursum bitince de kesinlikle dans öğrenmek istiyorum. Harikasınız vallahi ne tür düşünüyorsunuz?
Dede Babaanne ve ile em C i kucaktak e en s i is d Hanımın ken anakkale 1944 Ç
24
Tango, vals öyle şeyler istiyorum. Annem çok güzel oynardı. Bana güzel oynadığımı söylüyorlar ama ben bunu beni kırmamak için söylediklerini düşünüyorum. Bir kitap yazmak istiyorum. 22 senelik ev hayatından sonra buraya gelmemi anlatacağım, örnek olmasını istiyorum, demek içimde olan şeyi kullanabilmişim. Bunu yapmak isteyen kadınlara ilham olmak isterim kitabımla.
Çanakkale Kültür Sanat Magazin Dergisi Sayı: 2 • Şubat 2016
Kötü söz kötü enerji kimseye iyi gelmez Size gerçekten hayran oluyorum. Bu azminize, yaşama sevincinize ve enerjinize. Nedir bunun sırrı? Sevgi… Sevgi çok önemli, saygı çok önemli, insanları ve hayatı seversen enerji bitmiyor. Katıldığım tüm aktivitelerde insanlarla kaynaşırım, onların dertlerini dinlerim ama onları taşımam aksine bir küçük şaka ile bir hoşluk ile küçük espri ve mutluluklarla kendim de gülerim onların da yüzlerini güldürürüm. Kimseye kötü söz ve kötü enerji iyi gelmez, ne gerek var, iyilik güzellik hoşluk dururken, geçinmek için bazen susmayı da bileceksin küçüğün bile olsa sinirliyse mesela, idare etmeye bileceksin, bazen yanlış şeyler de duysan susmasını bileceksin, ortam mutsuz ve huzursuz olursa bu sana yansır. Hiçbir yere selamsız hatırsız girmem, herkesin hatırını sorarım, selam verir selam alırım belediye işçileri, polisler, temizlik işçileri, apartman görevlileri ile konuşurum, sıkıntılarını paylaşırım, polis dediğin onlar da evlat işte, küçücük çocuklar onlar, can güvenliği daha zor, çocuklarımı, torunlarımı komşularımı çok severim, sosyal hayatıma da zaman ayırırım.
Allah herkese evlat nasip etsin 50 yaşında da olsa evlat büyümez, hep bir yaşam kaynağıdır. Ama çocuğu olmayanlar da kendi aralarında kendilerini mutlu etmeyi bilirler tabii. Paylaşmayı bilirler. Genç yaşta anne oldum, onlarla birlikte büyüdüm, sobalı evde de yaşadım susuz evde de kaldım, ama hiç şikayet etmedim. Zorluklar her zaman vardır. Uykusuz da kaldım ama bir kucağıma alıp gülümseyinc eunutuyorsun. Ve bugün geldikleri iyi noktalar beni gururlandırıyor. Onlar da çocuklarından daha iyilerini görür inşallah. Bu güzel sohbet için teşekkür ederiz. Ben teşekkür ederim.
Güzellik sırlarınız var mı? Çünkü ben sizi bir genç kız gibi görüyorum. Bunu neye borçlusunuz? Bakışlar çok önemlidir. İyi bakarsan iyilikle bakarsan bu yüzüne de yansır, yüreğinde nefret ve öfke beslemezsen bu yüzüne yansır. Bakışı ve duruşuyla bir güzelliği vardır insanın, bir güzellik kraliçesi bir manken olması gerekmez, ama toplum içine çıkacağım zaman makyajımı manikürümü yaptırırım. Üst başıma kendime yakışana göre dikkat eder giyinirim. Bunun dışında özel bir formülüm yok. Uzun yıllar makyaj yapmadım. Bir şeylere yararlı olmayı fayda yaratmayı seviyorum. Küskünleri dargınları bir araya getirmekten mutluluk duyuyorum. Kadınlar ile ilgili eklemek istediğiniz şeyler var mı? Kadın olduğum için şanslıyım. Erkeklerin iş hayatında yapacağı yüzde 80 şeyleri yaptığım gibi bir de anne olabiliyorum. Bu yüzden biz kadınlar yük taşımaya ağrı çekmeye alışkınız. Zorluklara katlanabiliriz. Sabırlıyızdır. Yapı olarak zayıf da görünsek ama güçlüyüz ve ayakta durmayı biliriz. Yörelerden yörelere bunu zorlaştıran yalnız adet ve göreneklerdir. Peki annelik? Anne olmak dünyanın en güzel, en kutsal hadisesidir. Çünkü gelecek nesiller senin verdiğin değerler ile büyür, sonra çevre okul ve askerlik iş hayatı vs gelir. Temelde anne çalışkanlığı, yalansızlığı, dürüstlüğü öğretirse o çocuklar düzgün büyür. Bunu da örnek olarak yapar söyleyerek değil. Doğru yolu, yap demekle olmaz örnek olarak olur. phantaso.com.tr
25
tarih
Çanakkale
Gazileri
Tarihçi-Yazar Ahmet USLU
ahmetuslu17@gmail.com
Gazi İbradılı İbrahim Hayreddin Nisan 1915’in son günlerinde Kabatepe bölgesini savunmakla 27. Alay’ın 2. Taburu görevliydi. Tabur komutanı Binbaşı İsmet Bey elindeki 4 bölükten üçünü sahilleri gözetlemekle görevlendirdi. Dört kilometre uzunluğundaki bölgenin en kuzeydeki bölümü Yüzbaşı Faik komutasındaki 250 kişilik 8. Bölük’e vermişti. 8. Bölük 1. Takım komutanı Asteğmen İbradılı İbrahim Hayrettin, 2. Takım komutanı ise Lâpsekili Asteğmen Muharrem’di. İbradılı İbrahim Hayrettin, emrindeki 70 askerle 25 Nisan sabahı Balıkçı Damları mevkiinde düşmanı karşıladı. İngilizler ilk büyük kayıplarını İbrahim Hayrettin karşısında Arıburnu’nda çıkarmada verdi. Altı sandaldaki 160 kişiden 18’i sağ kalabildi. İlerleyen saatlerde cephanesi tükenen 1. Takım, Düztepe’de 57. Alay kuvvetlerine katıldı ve savaşa devam etti. 8. Bölük’ün bütün komutanları yaralanmış ve hepsi aynı hastanede tedavi altına alınmışlardı. 19. Tümen Komutanı Yb. Mustafa Kemal, 1. Takım erlerine komutanlarını sormuş ve onların hastanede olduğunu öğrenmişti. Mustafa Kemal’in saat 10:00’da Düztepe civarında geri çekildiklerini görerek durdurduğu ve süngü taktırarak yere yatırıp mevzi aldırdığı askerler İbradılı İbrahim Hayrettin’in askerleriydi. İbradılı İbrahim Hayrettin, kafasından aldığı bir şarapnel yarasıyla 10 gün Biga’daki hastanede yattı ve tam iyileşmeden tekrar cepheye döndü. Askerleri ile birlikte büyük kahramanlıklar göstermeye devam etti. İbradılı İbrahim Hayrettin, 1915 Haziranı’nda bu defa sağ bacağından yaralandı. Ama askerleri kahramanlıkta onun yokluğunu hissettirmiyorlardı. Bu durum Mustafa Kemal’in de dikkatini çektiğinden, İbradılı’yı görmek istedi. Ama yine hastanedeydi kahraman Asteğmen İbradılı İbrahim. Mustafa Kemal’in onu sordurduğu saatlerde, o hastanede; savaşı, annesini, son sınıftan bırakarak vatan hizmetine koştuğu İstanbul Hukuk
26
Çanakkale Kültür Sanat Magazin Dergisi Sayı: 2 • Şubat 2016
İbrahim Hayreddin
din Ağıldere ve İbrahim Hayredreddin Ağıldere oğlu Yusuf Hay Fakültesi’ndeki arkadaşlarını düşünüyor olmalıydı. Tek isteği iyileşip tekrar düşmanın karşısına dikilmekti. Kısa sürede tekrar kendini cephede buldu genç asteğmen. İbradılı İbrahim’in birliği, düşmanın 9 Ocak’ta yarımadadan ayrılmasından sonra 20 günlük bir bekleyişin ardından doğu cephesinde görevlendirildi. Birinci Dünya Savaşı devam ediyordu. Balkan harbiyle başlayan askerlik hayatı 11 yıl sonra baba ocağına İbradı’ya dönmesiyle sona erdi. Aldığı madalyaları beratlarıyla birlikte evinin en güzel yerlerine astı.
Demirci Mehmet Efe Olayları Eylül 1920’de Seydişehirli Kadı Niyazi Efendi İbradı’ya gelerek “Konya bölgesinde padişah taraftarı nümayişler yapıldığı” dedikodusunu yayarak İbradı halkını da bunlara katılmaya teşvik etti. Haberler çabuk duyulmuştu. Bunun üzerine, Demirci Mehmet Efe, yanında İbrahim Hayrettin’in Çanakkale’den eski komutanı, yani 27. Alay komutanı Şefik Bey ve 1000 atlıyla İbradı’ya geldi. Tarih 12 Ekim 1920’ydi. Demirci Mehmet Efe, yaptığı yargılama sonucu 3 kişiyi idam etti. Bu kişiler Konya Valisi Cemal Bey’in bacanağı Ethem Efendi, Seydişehirli eski kadı Niyazi Efendi ve eski kadı Hacı Sadık efendilerdi. Ayrıca Haşmet Efendi dövülerek öldürülmüştü. Hayreddin, olan biteni duyunca, Çanakkale’deki komutanının İbradı’da olduğunu
Demirci Mehmet Efe
Şefik Bey bilmeden köyden dağa kaçtı. Demirci Mehmet Efe ve arkadaşları çok zulüm yaparak zengin evlerini yağmalamış ve Isparta’ya dönmüşlerdi. Arkasından ağıt yakıldı Demirci’nin; “Efe geldi İbradı’ya oturdu. Haşımelinin hâkimini götürdü. Tanganaya kanlı kavak dediler. Bir saatte dört efendi yediler. Yıkılaydı konakların kapısı. Dayak yedi kadınların hepisi.” Demirci Efe, İbradı’da bulamadıklarını da “padişah yanlısı” diyerek İstiklal Mahkemeleri’ne rapor etmişti. İbrahim Hayrettin’in de adı vardı listede. Bunu duyunca, Antalya İstiklal Mahkemesi’ne teslim oldu. Mahkeme önce idama, sonra 10 yıl hapse mahkûm etmişti ama kendi teslim olduğu için cezası 6 ay hapse çevrildi. Devlet hizmetinden men edilmişti; sakıncalıydı artık. Hapisten çıkmıştı ama devlet hizmetinden men edilmesini hazmedememişti. İbradı’ya döndü. Günler, geceler boyu düşündü. Üzüntüsü anlatılır gibi değildi. Derken evlendi ve Singer makinelerinin Konya satış mümessili oldu. Ama bir kere hayata küsmüştü. Yapılanları hiçbir zaman unutamadı. phantaso.com.tr
27
tarih
e Seddülbahir’d n na düşmandan alıtop 24 cm.lik
Tarihleriyle Çanakkale Savaşları
3 Kasım 1914 - 17 Mart 1915 arası
İtilaf Devletlerinin 6 Harp gemisinden oluşan küçük bir filosu, 3 Kasım 1914 tarihinde boğazın iki tarafını bombardımana tutar. Seddülbahir Kalesi’ne yapılan saldırının 17. dakikasındaki bombardıman sonucunda, kalenin içerisinde bulunan cephanelik tabyasının üzeri delinerek içerisinde bulunan 10 ton 860 gr barut ve 360 adet ağır top mermisinin infilak olması sonucu kale çok büyük hasara uğrar. Bu patlama sonucunda ise 5 subay ve 66 er şehit olur. 28
Çanakkale Kültür Sanat Magazin Dergisi Sayı: 2 • Şubat 2016
Nusret Mayın Gemisi
HMS Cornwallis Gemisi
olduğumuz mayın hattı 11’e çıkartılmıştır. Boğaz da toplam 403 adet mayınımız bulunmaktadır. Mayınların Erenköy Koyu’na ve kıyıya paralel olarak döşenme sebebi ise şunlardır. 1- Erenköy Koyu’nun boğazın 7.5 km’lik en geniş alanı olması ve harp gemilerinin manevralarını burada gerçekleştirecekleri düşüncesi. Manevra sırasında kıyıya paralel döşenen mayınlara dik vuracaklardır.
Uzun tartışmalar sonucunda Çanakkale Boğazı’nın zorlanması kararı alınır. Bunun için dört aşamalı bir plan düşünürler. 1. Giriş istihkâmları imha etmek 2. Kepez burnuna kadar olan bölgedeki mayınları temizlemek
2- Erenköy Koyu merkez ve en güçlü tabyamız olan Anadolu Hamidiye Tabyamızın atışlarından korunaklı olması ve oraya sığınacak gemiler hedef dışı kalacağından dolayı fayda sağlanacaktır. 3- Boğazın akıntısı düşünülerek Kepez önlerinde yara alacak gemiler akıntının etkisiyle mayınlara sürüklenecektir.
3. Merkez tabyalara kadar olan kıyı bataryaları imha etmek 4. Merkez tabyaları düşürüp, mayınları temizlemek Birinci aşama olan giriş istihkâmları düşürmek için 19 Şubat tarihinde saat 09.35’te Orhaniye, Kumkale, Seddülbahir ve Ertuğrul tabyalarını bombardımana tutarlar. 17.000 metrenin üzerinde atış yaptıklarından tabyalarımız karşılık veremez. Saat 17.30 kadar süren bombardımanın ardından Türk tarafı 2 subay, 2 er şehit ve 11 yaralı verir. Bu saldırı Türk tarafı üzerinde fazla etkili olmamıştır. Hala giriş istihkâmları susturamamışlardır.
Birinci Aşamanın Sonu Hava şartlarının kötü geçmesinden dolayı diğer saldırı 25 Şubat’ta gerçekleştirildi. 25 Şubat’ta 8 İngiliz, 4 Fransız muharebe gemisi ve torpidolarla saat 07.30’da Limni’den boğaz girişine hareket ederler. 10.15 civarında giriş tabyalarına atış başlar. 15.30’a kadar süren yoğun bombardıman, 19 Şubat bombardımanına göre çok etkili olmuştur. Giriş istihkâmlar tamamen harap olmuştur. Bombardıman sonucu Türk tarafı 13 şehit, 18 yaralı vermiştir ve bazı toplarımız kullanılamaz hale gelmiştir. Böylelikle planın birinci aşamasını tamamlamış oluyorlar.
Nusret Mayın Gemisi 7/8 Mart gecesi Mayın Grup Komutanı Nazmi Bey ile Tophaneli İsmail Hakkı Bey Nusret Mayın gemisi ile Erenköy Koyu’na 26 adet mayını döşemiştir. Bu mayınlar 4.5 metre derinliğe, 100 er metre aralıklı döşenmiştir. Bu mayın hattı ile boğaza döşemiş
3 Kasım’dan Mart ayına kadar geçen 3,5 aylık süre içerisinde, sadece ilk aşama olan giriş istihkâmlarının susturulabilmesi, halen geride üç aşamanın kalması, sert geçen kış şartları ve baskı yüzünden donanma komutanı Amiral Carden görevinden istifa etmek zorunda kalıyor. 16 Mart’ta ise yerine Amiral De Robeck atanır. 18 MART 1915-24 NİSAN 1915 ÖNÜMÜZDEKİ SAYIDA… phantaso.com.tr
29
hayatın
içinden
sarıkız
dağın yamacındaki efsane: Kazdağı’na ilişkin anlatılan en ünlü efsane “Sarıkız efsanesi”dir. Kazdağı eteklerinde yaşayan Türkmen köylülerinin anlattıkları anılarda yer alan ve İran’a kadar uzanan bir halk hikâyesidir. Yerleşim yerinde yaşayan yaşlıların efsaneyi doğru kılan anıları anlatılıyor. Kimileri Sarıkızın ruhunun hala yaşadığına, garib ve yolda kalmış masumlara yardım ettiğine inanıyor. Kimileri ise Sarıkız’ı gördüklerini ve hiç korkmadıklarını belirtiyor. Çanakkale’nin Ayvacık ilçesinde ailesiyle yaşayan Sarıkız, küçük yaşta annesini kaybeder. Babası, ölen eşinin acısına dayanamaz ve kızı ile birlikte Güre Köyüne yerleşir. Burada çobanlık yaparak geçimlerini sağlarlar. Sarıkızın babası köyde çok sevilir ve köyün yaşlıları, gençleri sarıkızın babasına akıl danışırlar. Aradan yıllar geçer Sarıkız büyür güzel bir kız olur. Babası da yaşlanır. Aklında hep hacca gitme fikri vardır. Sarıkız babasının bu isteğini yerine getirmesi için onu teşvik eder. Babası kızını komşusuna emanet eder, aylar sürecek yolculuğuna çıkar. Babası gittikten sonra, köyün delikanlıları, Sarıkıza talip olur ancak Sarıkız hiçbirine yüz vermez. Delikanlılar köye dedikodu yayarak Sarıkıza iftira eder. Baba hacdan dönünce kimse yüzüne bakmaz, selamını almaz. Komşusu Sarıkızın kötü yola düştüğünü söyler. Baba günlerce düşünür. Köyde yaşayabilmesi
30
için namusunu temizlemesi gerekmektedir. Fakat çok sevdiği kızını öldürmeye kıyamaz. Yanına aldığı birkaç kazla, kızını, Kazdağı’nın zirvesine götürüp oraya bırakır. Yıllar geçer. Bayramiç tarafından gelen yolcuların dağda yollarını kaybettiklerinde, darda kaldıklarında kendilerine sarı bir kızın yol gösterdiğini, yardım ettiğini söylemeye başlar. Kazlarının olduğunu, hatta bunların bir gün Bayramiç ovasına inerek çiftçilerin mahsulüne zarar verdiğini, köylülerin bu durumu sarıkıza söylemeleri üzerine, Sarıkızın eteğine doldurduğu taşları saçarak, bir avlu oluşturduğunu, kazlarında artık aşağılara inmediğini anlatır dururlar. Kaz avlusu diye anılan bu alanın duvar kalıntıları günümüzde bile gözükmektedir. Bu hikâyeleri dinleyen baba, bunun kızı olabileceğini düşünür. Dağın yolunu tutar, zirveye vardığında, duvarlarla çevrili kazların bulunduğu bir alanla karşılaşır. Kızını bugün Sarıkız Tepe diye anılan yerde bulur. Sarıkız, babasını gördüğüne sevinir. Ona saygı gösterir, hürmet eder. Babası namaz kılmak için abdest almak ister. Sarıkız, abdest alması için babasının eline su döker. Babası suyun tuzlu olduğunu söyler. Sarıkız aceleden yanlışlıkla denizden aldığını söyler ve testisini vadilere doğru uzatır. Yeni doldurduğu suyu babasının eline döker. Babası buz gibi tatlı suyu tadınca kızının erdiğini anlar. O sırada siyah kara bir bulut gökyüzünü kaplar, Sarıkız kaybolur. Babası kızının erdiğine, sırrının açığa çıkması nedeniyle de kaybolduğuna kanaat getirir. Kızına iftira edildiğini anlar ve köylülere beddua eder. Bugün Kavurmacılar köyünde yaşayan kimse kalmamış, muhtar, köy mührünü, yaşayan kimse kalmadığı için Kaymakamlığa teslim etmiş ve köyün adı kütükten silinmiştir. Sarıkızın babası üzüntü ile tepelerde dolaşırken bugün Baba Tepe denilen yerde ölür. Yöre halkı Sarıkıza ve babasına dağın yassı taşlarını üst üste koyarak mezar yaparlar. Sarıkızın mezarının olduğu tepeye Sarıkız tepe, Babasının bulunduğu tepeye Baba tepe derler. Yöre halkı her yıl ağustos ayında Sarıkızı ve babasını anmak için buralara çıkarlar. Bu hazin ve anlamlı hikaye bugün yaşanılanlardan ders alınarak sevgiyle kuşaktan kuşağa anlatılır.
Çanakkale Kültür Sanat Magazin Dergisi Sayı: 2 • Şubat 2016
Türkiye’nin oksijen cenneti
Kazdağı(İda Dağı) ya da Kazdağları olarak adlandırılan bu eşsiz güzellikteki dağ büyük ölçüde Biga Yarımadası’nda uzanmaktadır. Kazdağları, batıda Dede Dağı, ortada esas Kazdağı ve üç tepesi (kuzeyde Babadağ, ortada Karataş tepe, güneyde Sarıkız tepesi) doğuda Eybek Dağı, kuzey doğuda Gürgen Dağı ve Kocakatran Dağı’ndan oluşur. Muhteşem manzaraları ve olağanüstü güzellikte dinlendirici yeşil alanları olan Kazdağı, eteklerinde yer alan kaplıcalarıyla Türkiye’nin oksijeni en bol olan bölgesidir. Bölgenin verimli ekolojik sisteminin yanında mitolojik hikayeleri de son derece dikkat çekicidir. Afrodit, Hera ve Athena arasındaki Dünyanın İlk Güzellik Yarışmasının burada yapılmıştır. Hikâyeye göre Tanrılar, Thetis ile Peleus’un düğünü için toplandıklarında, düğüne davet edilmeyen Eris (Nifak), Athena, Hera ve Afrodit’in bulunduğu yere altın bir elma atar. Elmanın üzerinde “en güzeline” yazılıdır. Üç tanrıça arasında “en güzel benim” tartışması başlar. Zeus, en güzelin seçilmesinde hakem olarak İda Dağı’nda bulunan Paris’in görevlendirilmesini buyurur. Tanrıçalar, Paris’in önünde güzellikleriyle övünüp, ona armağanlar vaat ederler. Hera, Paris’e kendisini seçmesi durumunda evrenin krallığını; Athena savaşta yenilmezliği; Afrodit ise kadınların en güzeli Helena’nın aşkını vaat etmektedir. Bunun üzerine Paris, üç tanrıçadan en güzelinin Afrodit olduğuna karar verir ve altın elmayı ona verir.
Anadolu yarımadasının kuzeybatısında yer alan bu dağlar Biga yarımadasının en yüksek mevkiidir. Ege ve Marmara Bölgesinin arasında sınır olarak bunları birbirinden ayırır. Bayramiç’in doğu yönündeki Evciler Köyü’nün 5 km. ilerisinde Kazdağları’nın güzel mesire yerlerinden birisi vardır. Ayazma denilen ve bol suyun aktığı yörede mitolojide anlatıldığına göre Paris’in tanrıçalar arasından güzel seçmesine nazire olarak her yıl güzellik yarışması düzenlenmiştir. Kazdağları üzerinde en güzel yerleşim yerlerinden bir diğeri ise Kalkım’dır. Son dönemde turizmde de atağa geçmiştir. Ekoturizm, atçılık, trekking(dağ yürüyüşü) yapanların en uğrak yeri bu belde olmuştur. Kalkım’a Edremit, Çan ve Yenice üzerinden gidebilir. (T.C Çanakkale Valiliği ve Kültür Turizm Müdürlüğü’nden bilgi alınmıştır)
phantaso.com.tr
31
boğazın kilidi:
Kilit-ül Bahir, Çanakkale ili Gelibolu yarımadasında, Eceabat ilçesinin bir köyüdür. Kilit-ül Bahir, denizin kilidi anlamını taşır. Mitolojide Kilitbahir İlk olarak mevkiinin mitolojideki yerine bakalım. Antik çağdaki ismi Coynus-sema’dır. Eski çağlarda buraya “Dişi köpek mezarı” denilirdi. Truva Kralının eşi Hekabe’nin mezarının burada bulunduğu söylenir. O zamanlarda köy, ismini bu mezardan almıştır. Efsaneye göre Hekabe; 19 çocuğa sahiptir ve hepsinin teker teker ölümüne şahit olur. Korkunç yıkımlara ve bitmek bilmeyen işkencelere tanık olduktan sonra gözü dönmüş bir köpek gibi kudurmaya başlar. Evlat acısına dayanamayıp, etrafına saldıran anaç varlığın simgesi olmuştur. Kimi rivayetlere göre ise yaşadığı acıya dayanamayıp gece gündüz uluyan dişi köpek haline dönüşmüş. Bir başka rivayet ise, Hekabe’nin Coynus-sema’da büyük bir savaşa tutuştuğunu ve büyük kahramanlıklar göstererek orada öldüğünü söylüyor. Savaşın tasviri yapılırken Hekabe’nin köpekler gibi dişlerini göstererek etrafa saldırdığından bahsedilir. Savaşta göstermiş olduğu cesaret ve kahramanlık sonucu köye bu isim verilir. Böylece Kilit-ül Bahir’e “Dişi Köpek mezarı” anlamı taşıyan Cynos-Sema denmiştir. Atinalıların ise M.Ö. 411 yılında kazandıkları zaferin anısına bir anıt inşa ettiklerini fakat anıtın yerinin bilinmediği dile getirilir. Kilitbahir’in Türk Tarihindeki Yeri Kendi tarihimize dönersek şayet, Kilitbahir’in kuruluşunu gösteren bir kayda ulaşılmıyor ne yazık ki. Cahid-i Sultan’ın oğlu, Âdem Efendi’nin mezar taşındaki ölüm tarihi 1053 yılıdır. Bu tarihe göre burada bir cemaat oluşturmuş insanların varlığı kabul edilebilir. Cahid-i tarikatının 14.asırda kurulmuş olması durumunda, kasabanın kalelerle birlikte inşa edildiği ve iskân merkezi haline getirildiğini düşünebiliriz. Ancak 1658’de Kilit-ül Bahir’i gezen Evliya Celebi, Kilit-ül Bahir’i Kaptan Paşa eyaletine bağlı
32
Kilit-ül Bahir olan bir kaza merkezi olarak yazar.
Kilitbahir’in simgesi olan Kilitbahir Kalesi 1452 yılında yapılmıştır. Papalık donanmasının Bizans İmparatorluğuna yardım etmesini önlemek amacıyla Fatih Sultan Mehmet tarafından yaptırılmıştır. Köyün adı yapılan kalenin adını alır. Kale, üç yapraklı yonca planı ile kuvvetli bir savunma sistemine sahiptir. Bir dış sur, iç kale ve iç kale içinde bir de iç kule yer almaktadır. Surun dışı bir hendekle çevrelenerek saldırılara karşı kuvvetlendirilmiştir. Kaleye girişler, surların kuzey ve güney tarafında bulunan kapılardan hendekler üzerine atılan köprülerle sağlanmıştır. Ancak bu hendekler günümüze kadar ulaşmamıştır. Kilitbahir Kalesi’nin çevresi bir taraftan deniz, diğer taraftan da geniş ve derin hendeklerle korunmaktadır. Çanakkale’de yıkılmadan duran sağlam bir yapıya sahiptir. 1541 yılında Kanuni Sultan Süleyman tarafından restore edilir. Ayrıca 1870 yılında ise Sultan Abdülaziz tarafından ikinci kez restore edilmiştir. 1.Dünya Savaşı sonrası Fransız işgali altında olan Kilitbahir bölgesi, 1922 yılında tekrar egemenliğini elde etmiş ve Eceabat’a bağlanmıştır. Kalenin yapımından sonra boğazın bazı kesiminde yeni kaleler yapıldığından dolayı Kilitbahir’e Eski Hisarlar ismi verilmiştir. 14 Kasım 1980 yılında Kültür Bakanlığı Tarafından “Korunması Gereken Kültürel Varlık” olarak tescil edilmiş. Kilitbahir Kalesi ve Kanuni Kulesinin yanında bulunan tabyaların ilk örnekleri ise 1770 yılında yapılmış. Arapça karşılığı, üzeri toprakla örtülü sığınak anlamına gelen tabyalar, Padişah Abdülaziz tarafından yapılmış. 1892 yılında 2.Abdülhamit zamanında genişletilmiş olan kale 2005 yılında onarılarak müze haline getirilmiştir. Çanakkale Muharebelerinde 4.ağır topçu alayı bölgesinde, 2.ağır topçu alayı taburunun merkezi olmuş ve 1915 Çanakkale savaşlarında tabyada 2 adet ağır 11 puss’luk, 11 adet ağır 9,4 puss’luk, 3 adet ağır 8,2 puss’luk toplam 16 adet top yerleştirilmiş. Tabyada 14 adet bonet bulunuyor. Bonetlerin üstü toprak ile örtülmüş ve Çanakkale savaşları ile deniz muharebelerinin önemli yerlerinden biri olmuş. Asıl adı Rumeli Aziziye Tabyasıyken sonradan Bonetlerin orta kısımlarında askerler toplu halde namaz kıldıkları için “Namazgâh” denildi. Cuma namazları ve bayram namazları orta ve geniş alanda toplu olarak kılınıyordu. Tabyalar 2008-2009 yıllarında restorasyona alındılar. Namazgâh Tabyası Müzesi’nde, savaştan kalan parçalar, resimler ve sesli video görüntüleri sergileniyor. Aynı zamanda Engelsiz Tarih Projesi kapsamında engelli vatandaşlar için uygun hale getirildi. Namazgâh Tabyası, 14 Kasım 1980 yılında Kültür Bakanlığı tarafından “Korunması Gereken Kültürel Varlık” listesine girerek tescil edildi.
Çanakkale Kültür Sanat Magazin Dergisi Sayı: 2 • Şubat 2016
311 Rakımlı Tepe Radar Tepesi olarak bilinen 311 Rakımlı Tepe, Çanakkale’nin en güzel ormanlarından birisidir. Marmara bölgesinde yer alan tepe Çanakkale iline bağlıdır. Hava Radar Komutanlığı ve Ulupınar Gözlemevi’nin de bulunduğu Radar Tepesi, Kalabaklı Köyü sınırları içerisinde bulunmakta. Radar Tepesi Çanakkale Boğazı’nın en hâkim yükseltilerinden görünen manzarasıyla adeta ziyaretçilerini büyüler. 311 Rakımlı Radar Tepesinin sol tarafında Atikhisar Baraj Göleti, sağ tarafında ise Belen köyü vardır. Kamp alanı olarak da kullanılan tepenin Koordinat ölçüleri 40°6›7»N 26°27›56»E olarak haritada gösterilmektedir. Manzarasıyla insanı büyüleyen, Çanakkale’yi adeta ayaklarınızın altına seren bu tepe, Türkiye’nin en önemli ormanlarından biri olarak gösterilmektedir. phantaso.com.tr
33
aj
röport
Dur Durak Bilmeyen Bir Atlet... Aşkla Koşan Bir Kadın!
Elena Polyakova… Röportaj: Rahmi Aydemir
34
Çanakkale Kültür Sanat Magazin Dergisi Sayı: 2 • Şubat 2016
phantaso.com.tr
35
Pedagoji, Fizik ve İngilizce eğitimleri aldıktan sonra Türkiye’de turizm sektöründe kariyerine başlayan Elena; bugün en başarılı ultra maratonculardan biri olarak gösteriliyor. 1981 doğumlu Polyakova; 2012 yılında attığı bir maille kendini bir akşamda Kahire’de buluyor ve bu yıl hayatının dönüm noktası oluyor. Kendini koşmaya, daha fazla antrenmana ve yarışa adayan Elena’nın başarıya ve aşka açılan tesadüflerle dolu hayat hikâyesini bu röportajda okuyacaksınız. Elena, durdurulamaz bir macera düşkünüsün ve kendini; ” Her an mucize bekleyen bir kedici ve ultracı” olarak tanımlıyorsun. Görünen o ki sıra dışı bir hikâyen ve hayat serüvenin var. Elena’yı bize anlatır mısın? İki kelimeyle anlatacak olursam hayatımda iki büyük tutkum var; koşu ve kediler. Bir de son zamanlarda bu ikiliye tırnak deseni sanatı eklendi. Onlardan ömür boyu vazgeçmem sanırım. Ne olursa olsun olumlu ve pozitif düşünmeye çalışır ve her zaman mucizelere inanırım. Üniversitede Fizik, Pedagoji ve İngilizce eğitimi aldıktan sonra aniden Türkiye’ye yerleşme kararı almışsın. Dilersen önce üniversite hayatından kısaca bahsedelim ve daha sonra seni Türkiye’ye getiren sebepleri konuşalım. Okuldan mezun olduktan sonra beden eğitimi almak istedim ama annemin çabası ve iknası ile Moskova Devlet Pedagoji Üniversitesi Fizik Fakültesi’ ne girdim ve ek olarak İngilizce öğretmenliği de okudum. Ama hiç pişman değilim. Bu bana hem çok bilgi kattı hem de hayatıma yön verdi. Büyük ihtimal eğer beden eğitmeni olsaydım ultra maratonları koşmazdım. 2003 yılında üniversiteden mezun olduktan sonra da Türkiye’ ye yerleşmeye karar verdim. Türkiye’ ye uzun zamandır tatil için geliyordum zaten ve Akdeniz havasını, güneşini, insanlarını çok severdim. Böylece turizm sektörüne girdim ve başarılı bir şekilde 8 sene boyunca çalıştım. Ultra Maratonda aşkı ve başarıyı buldun. Türkiye’de turizm sektöründe kariyer yaptıktan sonra Elena’yı kıtaları koşarken tanıdık. Bu geçiş sürecinden bahseder misin? Aslında geçiş çok hızlı oldu diyebilirim. Anlık kararların insanıyım ben. Ciddi ve önemli kararları inanılmaz hızlı şekilde alabiliyorum hiç arkama bakmayarak. Örneğin 2012 yılında Sahra Çölü’ ne gitmek istedim ama sponsor desteği bulamadığım için gidemedim, katılım bedeli çok yüksek olduğu için kendi imkanlarımla gitmek çok zordu. Ama yine de illa oraya gidecektim çünkü kafama koymuştum. Organizasyona mail attım gönüllü olmak için. Cevabı gel-
36
dikten sonra birkaç saat sonra da evden çıktım ve akşamüstü Kahire’deydim. İnanıyorum ki eğer insan gerçekten isterse mutlaka olur. Böylece koşmuyor olsam da muhteşem Sahra Çölü’ nde altın kumların üzerinde yürümüş oldum!
Başarıya Ve Aşka Yol Açan Tesadüfler Geçişe gelince; 2006 yılında ilk yarı maratonumu koştuktan sonra ilk maratonumu koşacaktım. Ama hazırlık döneminde antrenman yaparken bacağımı kırdığım için planlarımı erteledim. Yine de hayallerimden vazgeçmedim! Olaydan yaklaşık 6 ay sonra ilk maratonumu koştum ve inanılmaz keyif aldım, böylece dayanıklı olduğumu da keşfettim. Birkaç sene böyle maratonları koşmaya devam ettim. 2011 yılında bir yarı maraton yarışına katılacaktım. Yarış çantasını aldım, içinden tesadüfi bir şekilde Likya Yolu Ultra Maratonu broşürü çıktı. “Acaba bu yarışa da katılabilir miyim?” diye düşünmeye başladım. Likya yolu yarışı Eylül ayında başlayacaktı, yani düşünmek için epey vaktim vardı. Bu esnada yazın Çıralı’ da tatil yaparken bir gün çıktığım bir koşuda Likya Yolu’ nun tabelasını gördüm ve bunu bir işaret olarak algıladım. Böylece tatilden döner dönmez hemen yarışı araştırmaya başladım ve katılmaya karar verdim. Benim için o andan itibaren hazırlık kampı başladı. Hazırlık yaparken bir sürü engel aşmak zorunda kaldım, malzemeleri bulmak çok zordu. Kullanacağım çantayı Rusya’dan arkadaşım gönderdi, ayakkabım İstanbul’dan geldi (o zaman Antalya’ da oturuyordum). Patikada ve dağlarda
Çanakkale Kültür Sanat Magazin Dergisi Sayı: 2 • Şubat 2016
“Başarısızlık diye bir şey yok, sadece tecrübe var. Yarışlar ve uzun mesafe koşuları benim için en iyi öğretmen. Bana sabrı, dayanıklı olmayı, mücadele etmeyi ve kendini dinleme sanatını öğretiyorlar.” koşma fırsatım olmadığı için sahilde koşuyordum, daha önce sırt çantasıyla hiç koşmadığım için de çantamı su ile doldurarak koşuyordum. Start günü geldi, bu benim için sadece yarışın startı değil aynı zamanda yeni hayatımın başlangıcı ve dönüm noktası olmuştu. Çok net biliyordum ki çok çalıştım ve buraya kadar geldim, çok hayal ettim ve kesin bu işi başaracağım. Baştan çıkışlı – inişli rotaya alışmak biraz zor oldu ama sonradan inanılmaz keyif aldım ve yarışı başarıyla bitirdim, ayrıca yarıştan sonra hayatım komple değişti. Orada Alper’ le tanıştık ve birkaç hafta sonra uzun süre çalıştığım yerden istifa edip İstanbul’ a taşındım ve Alper’ le “hayat ultra maratonumuz” başlamış oldu.
phantaso.com.tr
37
Beynimiz Bize Bazen Öyle Oyunlar Oynar Ki… Biraz da ultra-maraton şartlarından konuşalım. Yarışlara kendini nasıl hazırlıyorsun? Hırslı biri olduğunu düşünüyor musun? Yarışlara düzenli çalışarak hazırlanıyorum ayrıca güçlendirme hareketleri, doğru beslenme ve iyi dinlenme de antrenmanın bir parçasıdır. Yarışmayı çok severim ama antrenman yaptığım kadarıyla yarışıyorum. Ara sıra hırsı bir kenarda bırakarak kendine dur denmeli. Antrenmanlar dışında çok fazla sunumlara, söyleşilere de katılıyorsun. Neler anlatıyorsun? Özellikle ultra-maratoncunun mental direnci konusuna dikkat çekiyorsun. Konuyu biraz açar mısın? Hem tek başıma hem de Alper’ le sunumlar yapıyoruz. Özellikle yaşadıklarımı çocuklarla paylaşmak çok zevkli oluyor, inanıyorum ki onlar için çok faydalı oluyor. Sunumlarımda yarışlarda yaşadıklarımı anlatıyorum. Bazen acı bazen gerçekten komik anlar yaşanabiliyor ve elbette yaşadıklarımın mental tarafından da bahsediyorum. Özelikle uzun mesafelerde zihinsel ve mental hazırlık çok önemli. Bacaklar sizi bir yere kadar götürebiliyor sonra resmen beyin gücüyle koşuyorsunuz. Bazen uzun yarışları koşarken bir dalga yakalıyor gibiyim. Sanki sonsuz koşabileceğime dair bir his var içimde. Nasıl oluyor bilmiyorum ama en büyük başarılarımı o dalgayı yakaladığımda yaptım. Ultra Maratoncuyu en çok zorlayan engellere geldik o zaman. Nelerle karşılaştın? Koşarken edindiğin deneyimleri bizimle paylaşır mısın? Ultra maratonlarda o kadar unutulmaz anları yaşadım ki hepsini anlatmak çok zor. Birkaç andan bahsederim elbette. Çok yorgun olduğum hallerde bazen devam etmek kolay olmuyor. Ultra – Trail Du Mont – Blanc (UTMB) yarışını 2013 yılında koştum. Alp Dağları’ nda Fransa, İtalya ve İsviçre’ den geçen 168 km’ lik yarıştı. Orada çok zorlandım çünkü çok uzun zaman uykusuz kalıyorsun, halüsinasyonlar görmeye başlıyorsun. Bir ara o kadar uykum geldi ki yaklaşık 77 km koştuktan sonra yarışı bırakmak istedim ama şiddetli yorgunluğuma rağmen devam ettim. 140 km koştuktan sonra kontrol noktasından çıkıp tırmanışa başladık. Bu sırada ben batonlarımdan birinin bana ait olmadığını düşünerek geri dönmek istedim, batonun sahibini bulmak için. Bir tanesinin rengi ve uzunluğu gözüme farklı gelmişti o an. İnanılmaz mantıksız bir karardı çünkü binlerce kişinin koştuğu yarışta kimseyi bulmak mümkün değildir. O anda beraber koştuğum arkadaşım devam etmem için ikna etti. Yarış
38
Çanakkale Kültür Sanat Magazin Dergisi Sayı: 2 • Şubat 2016
phantaso.com.tr
39
bitip ve dinlendikten sonra baktım ve gördüm ki batonlarım bana ait. Beyin sizinle böyle oyunlar oynayabiliyor. O yarış bittiğinde çok mutlu oldum ve bir daha dağlarda koşmayacağıma dair kendime söz verdim. Tabii ki tutmadım bu sözümü ve iyi ki tutmamışım.
Maratonda Yarışanlar Rakip Değil Adeta Yoldaş Oluyor 2014 yılında Almanya’ da gerçekleşen 100 km’ lik Zugspitz Ultratrail yarışına katıldım. O yarışta da inanılmaz mücadele ettim. Yaklaşık 80 km koştuktan sonra çok yoruldum ve biraz yavaşlamak istedim ama iç sesim bana “durmadan devam et” diyordu. Finişten önce son yokuş aşağı parkur inanılmaz çamurluydu resmen kayarak indim ve bitiş çizgisine ulaştım. Yarış boyunca kadınlarda 4. gittiğimi düşünüyordum ama finişte insanlar beni görünce bir heyecan dalgası oluştu. Bir kadın bana gelip 3. olduğumu söylediğinde kulaklarıma inanamadım. Sonra yetkili 3. olduğumu söyleyince havalara uçtum! İyi ki hızlanmışım. Bir kaç dakika sonra bir kadın sporcu daha geldi. Sarılıp birbirimizi tebrik ettik. Bu sporun en güzel tarafı koşanlar birbirini rakip olarak değil, yoldaş olarak görüyor, eğer yolda bir şey olursa kesinlikle birbirimize destek oluyoruz. Bir olaydan daha bahsetmek isterim, 2014 yılında Kapadokya Ultra Trail yarışındaydım. 110 kilometrede finişe yaklaşık 10 km kalmıştı ve genel klasmanda 1. gidiyordum. Bir ara arkamda baktığımda 2 ışık gördüm ve sesleri duydum. İki erkek sporcunun bana yakın olduğunu düşündüm. Kendimle tartışmaya başladım bir tarafım “Hadi hızlan” dedi, ikinci tarafım “Boş ver, bırak gitsinler erkekle mi yarışacaksın?”. Derken tekrar baktım ve aslında kimse yoktu. Bunlar da zihnin oyunlarıydı, bu yarışı genel klasmanda birinci olarak kazandım, yakın olduğunu düşündüğüm erkekler ise benden yaklaşık 30 dk sonra finişe ulaştılar. Elbette yarış esnasında farklı tecrübeler ve acı anlar da yaşanıyor, 2015 yılında 125 km’ lik Transgrancanaria yarışını 82 km koştuktan sonra bırakmak zorunda kalmıştım sağlık sorunlarımdan dolayı. Ama kesinlikle başarısızlık olarak görmüyorum bunu, başarısızlık diye bir şey yok bence sadece tecrübe var. Yarışlar ve uzun mesafe koşuları benim için en iyi öğretmenler. Sabrı, dayanıklı olmayı, mücadele etmeyi ve kendini dinleme sanatını bana öğretiyorlar
Dünyayı Koşan Çift “Yelenasworld” blog sayfandan yazılarını ta-
40
kip ediyorum. Bu yazılarının hemen hemen hepsinde Alper’i görmek mümkün :) Alper Dalkılıç ile nasıl tanıştınız? Ultra Maraton tecrübelerinizi aktardığınız bir de platform var. “Dünyayı Koşan Çift” den bahseder misin? Yaşadıklarımı ve tecrübelerimi paylaşmaya ve yazmaya bayılıyorum. Hepsini kişisel bloğumda yayınlıyorum. Bu sene için hem bireysel hem de Alper’ le beraber gerçekleştirmek istediğimiz projelerimiz var, şimdilik tam netleşmediği için paylaşamıyorum. Merak edenler bizi facebook ve instagramda “Dünyayı Koşan Çift” sayfasından takip edebilirler. Gelecek rotalarınızı belirlediniz mi? Planlarınız neler? Türkiye’ de çok güzel yarışlar yapılıyor ve ilk durağımız İznik Ultra Maratonu olacak büyük ihtimal. Yurt dışındaki yarışları şimdilerde netleştiriyoruz. Ve tabi ki Eylül ayında Kaçkar Ultra Trail* düzenleyeceğiz.
Çanakkale Kültür Sanat Magazin Dergisi Sayı: 2 • Şubat 2016
Elena Polyakova’nın Kronolojik Yarış Listesi ve Rotaları
Sosyal Sorumluluk Sahibi Bir Sporcu Olmak Koşmak dışında neler yapıyorsun? Evden proje bazında çalışıyorum, Rusça, İngilizce ve Türkçe bilmek iyi bir avantaj benim için. Ayrıca komşumla beraber onlarca sokak hayvanlarına bakıyoruz. Beslenme, kısırlaştırmayı kendi imkânlarımızla karşılıyoruz. Veterinerimiz bu konuda bize iyi fiyat veriyor. Tırnak desenleri de benim vazgeçilmezim. Her yarıştan önce mutlaka koşacağım yarışa ait bir desen yaparım, bu benim kartvizitim oldu. Phantaso çiçeği burnunda bir dergi. 2. Sayısı yine dolu dolu! Phantaso okuyucuları ve takipçilerin için bir şeyler söylemek ister misin? Biraz klişe olsa da mutlaka spor yapın, her günü doya doya yaşayın, hayallerinizi asla ertelemeyin ve yarına bırakmayın.
Longest Night Koşusu 2015 (20 km), Kadınlar – 1. Geyik Koşuları 2015 (3. Ayak, 28 km), Kadınlar – 1. Cappadocia Trail 2015 (62 km, + 1980 m), Kadınlar – 2. Salomon Ultra Pirineu 2015 (İspanya), (110 km, + 6800 m), Kadınlar – 20. Raidlight Aladağlar Sky Trail 2015 (45 km, + 3000 m), Kadınlar – 3. Kaçkar Ultra Trail 2015 (45 km, + 1700 m), Kadınlar – 1. 5. Uluslararası Çekmeköy Patika Koşusu 2015 (30 km), Kadınlar – 1. Orhangazi Ultra Maratonu 2015 (80 km, + 2100 m), Kadınlar – 2. Longest Night Koşusu 2014 (20 km), Kadınlar – 1. The North Face Cappadocia Ultra Trail 2014 (110 km, + 3350 m), Genel klasman 1.si Frig Vadileri Ultra Maratonu 2014 (60 km), Kadınlar – 1. Salomon Zugspitz Ultratrail 2014 (Almanya), (100 km, + 5420 m), Kadınlar – 3. Geleneksel Çekmeköy 10 km Patika Koşusu 2014, Yaş grubunda kadınlar – 1. 4. Çekmeköy Ultra Maratonu 2014 (60 km), Kadınlar – 1., Genel sıralama – 3. Salomon Trail Run 2014 (12 km), Kadınlar – 1. İznik Dağ Maratonu 2014 (42 km), Kadınlar – 1., Genel sıralama – 4. Geyik Koşuları 2014 (2. Ayak, 28 km), Kadınlar - 2. Salomon Trail Run 2013 (15 km), Kadınlar - 2. The North Face Ultra-Trail du Mont-Blanc (UTMB) 2013 (Fransa, İtalya, İsviçre), (168 km, + 9600 m), Kadınlar – 38. Runfire Cappadocia Ultra Maratonu 2013 (6 etap, 245 km), Kadınlar - 1., Genel sıralama – 2. Anadolu Dağ Maratonu (DASK) 2013 (Uzun parkur), Karma takımlar – 1. Two Castles and an Abbey Trail Ultra 2013 (KKTC), (80 km), Kadınlar – 1., Genel sıralama – 3. 3. Çekmeköy Ultra Maratonu 2013 (60 km), Kadınlar – 1., Genel sıralama – 4. İznik Ultra Maratonu 2013 (130 km), Kadınlar – 1., Genel sıralama – 3. Aydos Patika Koşu Serisi 2013 (3 ayak, 16 km), Kadınlar – 1. Geyik Koşuları 2013 (3 ayak, 28 km), Kadınlar – 1. Likya Yolu Ultra Maratonu 2012 (6 etap, 240 km), Kadınlar – 1. Runfire Cappadocia Ultra Maratonu 2012 (6 etap, 240 km), Kadınlar - 1. 2. Çekmeköy Ultra Maratonu 2012 (60 km), Kadınlar – 1. İznik Ultra Maratonu 2012 (126 km), Kadınlar – 1. Atacama Crossing (Chile) 2012 (6 etap, 250 km), Kadınlar – 13. Likya Yolu Ultra Maratonu 2011 (6 etap, 240 km), Kadınlar – 1.
*www.kackarultratrail.com phantaso.com.tr
41
köşe
Kazanova
Kazanova bu sayıda mesajlarınıza yanıt vermeye başlıyor!
14 Şubat Sevgililer Gününüzü bizimle paylaşabilir, o güne ait en güzel veya en kötü geçen anıları bize anlatabilirsiniz. Dilerseniz bir rumuz belirleyerek kazanova@phantaso.com.tr adresine e-maillerinizi gönderebilirsiniz. Unutmayın; sorunlar dile getirilmeden çözüme ulaştırılamaz…
42
Çanakkale Kültür Sanat Magazin Dergisi Sayı: 2 • Şubat 2016
Merhaba Kazanova…
İyi günler Kazanova...
Sayfanızı okuduğum zaman, işte budur! Dedim kendi kendime. Çünkü klasikleşmiş dergilerden ziyade Phantaso dergisinde böyle bir bölüm olması çok hoşuma gitti. Yayın hayatınızda başarılar diliyorum ve sizi deli gibi merak ettiğimi söylemek istiyorum.
Derginizi kordon boyundaki bir kafede gördüm. Kapağında şarkıcı Linet’in olması dikkatimi çekti. O sayede dergiyi aldım ve incelemeye koyuldum. Kazanova sayfasını görünce sesli bir kahkaha attım ve ben de yazmalıyım dedim. İçinde bulunduğum durum için türlü falcılara gittim fakat hepsi aynı şeyi söyledi; “Vazgeç!”
Şimdi, asıl olaya gelelim. Aslında asıl sorunumun ne olduğunu tam bilmiyorum. Sürekli imkânsız düşlerin peşinden gitmeye meyilliyim ve o düşler ellerimde paramparça olunca ruhum acıyor. Hayal dünyasında yaşayan bir insan olarak, herkese bir şeyler hissedemiyorum. Ve nadir hissettiğim zaman bu platonik oluyor ve acı çekiyorum…
Bir de size danışmak istedim. Umarım yorumunuz diğerlerinden farklı olur...
Nasıl bir yol izlememi önerirsiniz? Rumuz: Moonlight-22
Merhaba Sevgili Moonlight; Öncelikle sorunun ne olduğunu bilmemen enteresan. Seni tanımayı çok isterdim. Hayal dünyasında yaşadığını söyleyen sen; öncelikle kendini sevmeli, kendinle barışık olmalısın. Biri ile ilişki yaşayabilmemiz için önce kendimizi sevmemiz, kendimize değer vermemiz ve güvenmemiz şart. Yoksa bir başkasını mutlu edebilmemiz çok zor. Hayal dünyasında yaşamak zordur aslında. Hayal gücü kısıtlı olanlar fazla tutunamazlar hayata. Hayal gücünü kendin için, etrafındaki insanlar için kullanabilirsin. Ama gerçekleri de görmezden gelmemelisin. Zaman zaman hayal kırıklıkları yaşatsa da bizlere, var olmanın en güzel yanlarından biridir aşk. Git, konuş. Birine onu sevdiğini söylemenin neresi kötü? Kötü olan belirsizliktir. Bahanelerinden sıyrılıp harekete geçmez, bulunduğun yerde bir dalga yaratmazsan şayet evren sana hiçbir şekilde cömert davranmaz. Hayatı daha anlamlı ve çekilebilir saymak için başına ne gelirse gelsin; Evet! Bunu yaşadım ve öğrendim. Sıradaki gelsin, diyebilmelisin. Emin ol; hayal kırıklıklarımızın, kötü sandığımız tüm duyguların bizlere kattığı çok fazla şey var. Sana karşı ilgisi olan kişilere şans vermelisin. Aktivitelere katılmak daha sosyal bir insan olmak yeni bir aşkın doğma oranını yükseltecektir. Platonik, ulaşılmaz ilişki ve olumsuz düşüncelerden uzak dur. Her zaman üzülen ve zamanını boşa harcayan sen olursun. Aşksız yaşanmaz derler, doğrudur. Marifet, aşkı bulduktan sonra onu yaşatmaktadır. Ya hissettiğin duyguya sahip çık, imkânsızı imkânlıya çevirmek için elinden geleni yap. Ya da mantıklı ilişkilerin peşinden sürüklen. Sevgi ile kal.
9 ayı dolduracak bir ilişki içindeyim. Her şeyin yolunda gittiğini söylesem yalan olur. İlişkimizde bitmek bilmeyen bir güven sorunu var sanırım. Çünkü erkek arkadaşımın aşırıya kaçan kıskançlıkları beni korkutuyor. Bunun ileride şiddete gidebileceğini bile düşünmeye başladım. Beni sevdiğini biliyorum bunu hissediyorum fakat normal bir arkadaşım ile olan diyaloğumda bile gözlerinden ateş çıkıyor adeta. Nedenini sorduğumda “seni çok sevdiğimden” yanıtını alıyorum. Evlenirsek eğer bu kıskançlığın artacağını ve şiddete bile dayanabileceğini düşünüyorum. Sence mantığı mı dinleyip ilişkimize bir nokta koymalı mıyım? Yoksa değişeceğine inanmalı mıyım? Rumuz: Siyah Lale-27
Merhaba Sevgili Siyah Lale; İlgin ve alakan için öncelikle çok teşekkür ederim. Türlü falcılara gitmişsin, üzgünüm ama onlar sana yardımcı olamaz. Eğlenmek için fal baktırılabilir ama hayatına yön vermek adına lütfen bir daha fala başvurmamanı öneririm. 9 aylık bir ilişki ancak oturmaya başlar. Kıskanılmak herkesin hoşuna gider ama görüyorum ki, sizinki problem haline gelmiş. Aşırı kıskanç insan çevresine rahatsızlık verir. Yoğun bir baskı, kısıtlama, korku ve sıkıntı duygusu yaşıyorsun ve bu ilişkinin seni esir aldığını düşünüyorsun. Bu tarz kişiler kendilerine güveni olmayan, çevreye de güven duymayan, bir başkasına bağlanma sorunu yaşayan, yoğun kaybetme; terk edilme, aldatılma korkusu yaşayan insanlardır. Sevme kavramını sahip olmayla karıştırırlar. Kıskançlık duygusunun fazlası faydadan çok zarar verir. Eğer ölçülü olursa ilişkiyi besler, aşk ateşini canlı tutar. Birbirini seven iki insanın konuşarak ve birlikte adım atarak çözemeyeceği şey yoktur. Kendi aranızdaki bağı güçlendirmedikçe kıskançlık artar. Güven sorununun nereden geldiğini araştırın. Birbirinize karşı açık ve dürüst olun. Birbirinize ilgi gösterin fakat saygı duymak en önemlisidir. Ona, onu ne kadar çok sevdiğinizi her fırsatta söylemelisiniz. İltifat etmeli, ikinizi kapsayan gelecek planlarınızdan daha sık bahsetmelisiniz. Kıskançlıkla yürütülen ilişkilerin sağlıklı olmadığını ve eninde sonunda bitmeye mahkûm olduğunu belirtmelisiniz. Güven sorununun sizden değil ondan kaynaklandığını güzel bir şekilde dile getirmelisiniz. Sevgi ile kalın…
phantaso.com.tr
43
aj
röport
44
Çanakkale Kültür Sanat Magazin Dergisi Sayı: 2 • Şubat 2016
Şarap Kadeh kadeh
hayatımıza süzülen lezzet Röportaj; Hande Akkaya Ceyhun Serda Kranda Kapucuoğlu
phantaso.com.tr
45
Ne kadar da sihirli bir kelime. Şarap…. Dudaklarımızdan dökülürmüş gibi. Eşlik etmediği güzellik yok. Romantik gecelerin, müthiş başlangıçların ve tüm kutlamaların vazgeçilmezi. Sunumu, gösterişi ve cezbesi ile her daim zarif ve romantik.Tarihi çok eskilere dayanıyor. O adeta bütün içkilerin ecesi. Beyazı ayrı keyif, kırmızısı başka zevk, pembesi bir arşı alem. İsmini duyunca canlanıyor gözümüzün önünde salkım salkım üzümler, göz alabildiğine uzanan yemyeşil huzur veren üzüm bağları, bağ bozumları ve onlara eşlik eden eşsiz şenlikler. Ve tabii üzerine yazılmış dizelerce şiirler, şiirler, şiirler…
Dünyada akla değer veren yok madem, Aklı az olanın parası çok madem, Getir şu şarabı, alın aklımızı: Belki böyle beğenir bizi el alem! Hayyam bütün bilgeliği ile şarap ve yıllanmış hayatlara dair rubailerle böyle sesleniyor bize geçmiş yüzyılların içinden. Bu kadar özel bir içkinin rastgele içilemeyeceği de muhakkak. O zamanlar iyi bir şarabı nasıl seçtiklerini bilmiyoruz, ama biz günümüzde, iyi bir şarabın nasıl olması gerektiğini yine işin ustalarından öğreniyoruz. Onu içmenin olduğu kadar seçmenin de özel bir seremonisi elbette var. Bu adabı günümüzde bize anlatanlardan bir tanesi ile sizin için çok keyifli bir söyleşi yaptık; Umut Öner. Seçkin damakların bu vazgeçilmez lezzetteki iksirini nasıl seçeceğimizi ve şarabın ülkemizdeki serüvenini birlikte okuyalım. Şarap tadımcılığı çok enteresan meslekler arasında. Bu serüven nasıl başladı? Büyüyünce şarap tadımcısı olacağım mı derdiniz yoksa? Bir bakıma evet. Penceresi üzüm bağına bakan bir evde doğmuşum. Ailemle yazları Elazığ’daki köyümüze giderdik. Tatil boyunca üzüm bağlarında ve bahçelerde dolaşarak büyüdüm. Farkına vardığım ilk içki köyde yapılmış şaraplardı. Dedemden kalan üzüm bağları vesile oldu ve içimdeki sesi dinleyerek şarapçılıkla bağımı güçlendirme kararı aldım. Süleyman Demirel Üniversitesi Şarap ve Bağcılık programını bitirdikten sonra şaraphanelerde şarap yapım asistanı olarak çalışmaya başladım. Şu anda da Okan Üniversitesi Gastronomi Bölümünde yüksek lisansım devam ediyor. Damak ve koku hafızası diye bir şey var gerçekten. Bir şarap tadımcısı bizden farklı olarak neleri ayırt edebiliyor? Söz konusu farklılığın sebebi, bazı tat ve kokuların diğer insanlar tarafından yeterince tanınmaması ve bunun eğitimini almamış olmaları. Bir şarap tadımcısı olarak bizler, şarabın yanı sıra zeytinyağı, kahve, bira gibi diğer içeceklerin de tadımlarını yaparak damak ve koku hafızamızı tazeleme şansına sahibiz. Ayrıca koku setleriyle yaptığımız diğer koku ve tat
46
çalışmaları ile de duyarlılığımızı geliştiriyoruz. Böylece duyu organlarımız daha duyarlı hale geliyor ve kokuları tarif etmede daha iyi bir belleğe sahip oluyoruz. Şarap tadımcısı olsun olmasın, konuya meraklı insanlar bu tarz eğitimler alarak duyusal algılama potansiyellerini yükseltebilir. Bu tarz eğitimleri alan sağlıklı bir kişide damak ve koku hafızası geliştirebilir. İlginizi yoğunlaştırmanız gerekli. Amerika’nın sahip olduğu bağ alanlarının iki katı kadar bağ mevcudu olan ülkemizde, üretilen üzümlerin sadece %2-%5’i şarapçılıkta kullanılıyor. Geniş bağ alanlarının yanı sıra şarapçılığa elverişli iklim ve topraklara rağmen bu düşük oranın sebebi ne olabilir sizce? An itibari ile şarapçılık için ülkenin sadece iklim ve toprağı elverişli, sosyal doku ve politik ortamın elverişsiz oluşu bu sorunun en önemli sebeplerden biridir. Şarapçılığa sadece “alkol tüketimi” olarak bakma hatası içindeyiz. Oysaki şarapçılık; Tarihsel, kültürel, ekonomik, tarımsal, gastronomik, turizm ve benzeri birçok konuyu içinde barındırır. Ülkemizde yetişen üzümlerimizin büyük bir kısmı sofralık ve kurutmalık olarak değerlendiriliyor. Şarapçılık ve bağcılık kırsal kalkınmanın dinamiklerinden, sosyal ve ekonomik değer oluşturmada oldukça önemli bir etkiye sahiptir. Çok yakın bir gelecekte olacağını ummasam da bir gün bu potansiyeli ortaya çıkaracak bir anlayışa kavuşmayı bekliyorum. Gelişmiş ülkelere baktığımızda bu oran %80 ve üzeri civarında. Bu durum itibariyle de şarapçılığın bu ülkelerin ekonomileri üzerindeki katma değerleri hayli yüksek rakamlara ulaşıyor. Biz neden şarap ticaretini ekonomik açıdan lehimize kullanamıyoruz? Üreticilerin önündeki engellerden bahsetmek gerekiyor. Uzun zamandır siyasi olarak bu ticaretin önünü açan politikalar oluşturulmuyor. Sektöre getirilen ağır vergiler, pazarlama faaliyetlerinin yasaklanması gibi olumsuzlukların yanı sıra sadece şarap ismi geçiyor diye bağbozumu festivallerinin bile ismi değiş-
Çanakkale Kültür Sanat Magazin Dergisi Sayı: 2 • Şubat 2016
denetimler sadece vergi ve TAPDK denetimleri. Bu anlamda dürüst olduğuna inandığımız üreticileri tercih ediyoruz. Hükümetin ve üniversitelerin de katkı sunacağı standardizasyonu sağlayacak bir anlayış geliştirebiliriz. Farklı iklim ve toprak koşullarında yetişen bağlardan elde edilenler ile farklı şarap üretim yöntemleri ile elde edilmiş olan şarapların, kalitesine bağlı olarak farklı tada ve fiyata sahip olması doğal bir sonuçtur. Uyguladığınız bağcılık yöntemleri ve şarap yapma metodunuzla ilgili olarak birbirine yakın bağlardan elde edilmiş şaraplarda da tat ve aroma farkları mevcut olacaktır. İyi bir şarap, iyi bir bağdan elde edilir. Bizim şaraplarımızı yörelere göre nasıl değerlendirirsiniz? Türkiye’de bir şarap turizminden bahsedebilmek, şarapçılığı geliştirebilmek ve şarabın ekonomiye olan katkısını artırmak için neler yapılmalı?
Türkiye’de şarap üretiminde bir standardizasyon probleminden bahsedebilir miyiz? Örneğin aynı cins üzümden yapılmış iki ayrı fabrikaya ait şarapların tadı, kalitesi hatta fiyatı bile birbirinden farklı olabiliyor. Yoksa bu durum genel olarak şarap üretim yöntem ve gereklerinin doğal sonucu mu?
Ülkemizin hemen her bölgesinde kendine has üzüm çeşitleri ve iyi adapte olmuş uluslararası çeşitler ile oldukça başarılı şaraplar üretilmektedir. Elazığ Öküzgözü, Tokat Narince, Kapadokya Emir, Bozcaada Çavuş, Diyarbakır Boğazkere, Ankara Kalecik Karası vb. gibi adeta bu bölgelerle özdeşleşmiş üzüm çeşitlerine sahibiz. Ben yerelliği önemseyen bir insanım. Yerel şaraplık üzüm çeşitleri bölgelerimize özgü kimliğin ortaya çıkmasına katkı sunacaktır. Dünyada en bilinen örneklerinden biri Fransa’nın, Champagne bölgesidir. Şampanya sadece Fransa’nın Champagne bölgesindeki bağlardaki üzümlerden üretilmektedir. Böylece Şampanya ile Champagne bölgesi eşleşmekte ve bölgeye özgü bir kimlik yaratılabilmektedir. Gastronomik bir kimliğin oluşumunda ortaya çıkan şaraplar ve yerel kimlik bir bütündür. İşte bu kimliğin ortaya çıkması için şarap turizmi; yerel yemeklerden, yerel şaraplara, şarap firmalarına, ulaşımdan, kültürel değerlere, bölgesel turizmin potansiyelini artırarak kırsal kalkınmaya destek olacak. Şu an Türkiye’de Trakya bağ rotası ve Urla bağ rotası oluşturularak faaliyetlerine başlamışlardır. Klasik tatil anlayışının dışında alternatif arayanlar, bağları gezerek farklı şarapları ve yerel lezzetleri tatma fırsatları bulacaklar. Henüz emekleme döneminde olduğu düşünüldüğünde, bağ yolları, firmalara ürünlerini direk tüketici ile buluşturma şansı vererek bulundukları bölgelerin tanınmasına da katkı sağlamaktalar. Şarap turizmi, gastronomik değer yaratarak şaraphanelere, yerel mimariye, yöreye özgü yemeklere ve özgün kültürel sanatlara katkı sunacak bir agro turizm çeşidi. Gelişmesi için devlet ve yerel yönetimler tarafından bu bütüncül yaklaşım içinde desteklenmesi gerekiyor. O nedenle yasaklanan bağ bozumu festivalleri yeniden eskisi gibi kutlanmalı, şarap tadımları, şaraphane gezileri desteklenerek alt yapı eksiklikleri giderilip, sosyal doku bu turizm çeşidine hazır hale getirilmeli. Böylelikle yerli ve yabancı turistlerin ilgisini rahatlıkla çekebiliriz.
Bu konuda Apelasyon anlayışına sahip olmayışımız bir eksiklik. Aslında şundan bahsedebiliriz, bir denetim eksikliği söz konusu. Bu durum sadece şarapta mı hayır, son zamanlarda sahte zeytinyağı ile ilgili haberleri okuyoruz. Yapılan
Üretimindeki keyfinden, bağ bozumu şenliklerine, tadımındaki seçicilikten sunumundaki zarafete ve yanında yenilecek peynirin çeşidine dek
tiriliyor. Web sitelerinden ürün görselleri kaldırılıyor. Firmaların ürünlerinin tanıtılması engelleniyor. Şarabın pazarlaması ülke içinde yasak iken, yurtdışına pazarlama destekleri verilmeye çalışılıyor ama yerel olmadan evrensele nasıl ulaşılır ki? Son yıllarda sektöre yeni giren şarap üreticileri bu konuda daha planlı çalışmalar yapıyorlar. Şarap ticaretinin ekonomik olarak gelişmesi için devlet ve üreticilerin el ele çalışması gerekiyor. Gidişattan anlaşılacağı üzere durum pek öyle değil. Şarap sektörünün gelişmesi demek ticaretin, gastronominin, turizmin buna benzer birçok ekonomik değer oluşturacak unsurun gelişmesi demektir. Maalesef bunu anlayacak ve buna uygun politika geliştirecek siyasal bir anlayış mevcut değil. Şarap üretimimizde durum bu iken tüketim konusunda nasılız? Biz Türkler en çok hangi şarapları tüketiyoruz? Genel olarak gittiğimiz restoranın dayattığı şarapları tüketiyoruz. Bu konuda bilinçli tüketici genele göre az. Restoranların ve şarap evlerinin gelişmesi ile bir zenginlik söz konusu ama o da İstanbul ağırlıklı, umarım diğer kentlerde de şarap seven restoranlar ve bilinçli tüketiciler oluşur. Şu an kişi başına 1 litre şarap tüketiyoruz. Fransa’da bu oran 70-80 litre civarındadır. Tüketilen şarapların büyük bir kısmı sofra ve standart segment şaraplardır.
phantaso.com.tr
47
her aşaması ayrı bir ritüel içerir. Şarap içmek, şaraptan anlamak bir ayrıcalık gibidir. Biz tabii çok daha düz bakıyoruz şarap meselesine, beyaz şarap ve kırmızı şarap gibi? Şarabın 50 tonu gibi bir ayrım yapacak düzeyde değiliz henüz. Ancak ortalama bir şarap severe birkaç püf noktası verecek olsanız bunlar neler olurdu? En kısa zamanda bir şarap tadımına katılmanızı tavsiye ederim. Öncelikle kişinin kendi damağına uygun şarapları bir kaç deneme ile bulmasını öneriyorum. Eğer içtiğiniz şarapları da not alırsanız tazeleyici bir hafızaya sahip olursunuz. Kötü kokuya sahip, sirkeleşmiş, okside olmuş, küf, turşu ve ilaç gibi olumsuz tat ve kokulara sahip şarapları tüketmemek gerek. Fiyatına bakılmaksızın temiz bir içim lezzeti ve dengeyi sunuyorsa bu şarapları takip etmenizi öneririm. Tabi burada şarapları uygun içim sıcaklıklarında tüketmek önemli. Genelleme yaparsak beyazları 6-8, kırmızıları 16-18 derecelerde tüketilmesi ve uygun kadehlerde içilmesi gerekiyor. Şarabın saklandığı ortamın güneş ışığı ya da yapay ışıkların istenmeyen
48
etkilerinden şarabı korumak için ideal olan yumuşak ışıkla aydınlatılmış loş veya karanlık olması da önemli. Şaraplar kokusuz bir ortamda yatık vaziyette saklanmalıdır. Mantarın şarapla temas edip ıslanarak gözeneklerinden gereğinden fazla hava geçirmesini engelleyip, mantarın kurumasının önüne geçilmeli. Unutmamalı ki şarabı saklamak anılarınızı saklamak gibidir. İyi bir gövdeye sahip şarapları da karafta içmek, hem içim lezzetini hem de şarabın özelliklerini ortaya çıkaracağı için içmeden önce 30-45 dakika havalandırılmak şart. Şarabın tarihine baktığımızda kutsal olarak da anılan bir içki. Anadolu’da hem pagan hem de tek tanrılı dinler zamanından beri içilen bir içki olması da cabası. Muhtemelen sonrasında Müslümanlık gerekleri sebebiyle ilgi azalmış olmalı. Şarabın Anadolu ve Türk’lerle olan hikayesini biraz anlatabilir misiniz? M.Ö. 6000-5000 yıllarında kültür çeşidi olarak bilinen Vitis Vinifera türü asmanın Kafkasya ve Anadolu’da kültüre alınarak dünyaya yayıldığı kabul edilmektedir. Alacahöyük’te MÖ 3.000 yılından kalma altın şarap kadehi ve güğümü, Kültepe’de MÖ 1.750’den kalma Koçbaşı şeklindeki içki testisi, Anadolu’da şaraba dair bulunan en eski izlerdir. Boğazköy’deki kazılarda ortaya çıkan Hitit tabletlerinde şarabın dini ritüeller ve günlük hayattaki yeri anlatılıyor. Yine Konya, Ereğli ilçesine bağlı İvriz’de bulunan büyük taş ka-
Çanakkale Kültür Sanat Magazin Dergisi Sayı: 2 • Şubat 2016
bartma üzerinde aydınlık ve bereket tanrısı Tarhu, sağ elinde üzüm salkımlı asma dalı, sol elinde buğday başakları ile görünür. Mezopotamya’da Sümerler tarafından şarap yapıldığı bilinmektedir. Sümerlerden sonra Hititler, Frigyalılar, Lidyalılar, Likyalılar ve Kapadokya’da yaşayan halkın günlük yaşamında da şarap yapıldığı bilinmektedir. Anadolu 1000’den fazla üzüm çeşidinin gen merkezi olarak, üzüm ve üzüm kültürünün en önemli merkezlerinden kabul edilmektedir. Şarap üretimine gönül veren butik üreticiler sayesinde, 2000’li yılların başından itibaren, Türkiye şarap üretiminde zengin bir çeşitliliğe kavuşmak üzeredir. Ünlü gezginler, seyahatnamelerinde Anadolu’ya yaptıkları gezilerde sık sık Anadolu’daki bağları ve içtikleri şarapları anlatmışlardır. Osmanlı İmparatorluğu sırasında Müslüman halkın şarap içmesi ve üretmesinin yasaklanması ile şarap kültürü gerilemiştir. Müslüman olmayan halkların üretime devam etmeleri bir nebzede olsa bu kültürün yaşanmasına vesile olmuştur. 19. yüzyılın başlarında Avrupa’daki filoksera hastalığının ortaya çıkması ile Osmanlı’da şarap üretimine ağırlık verilmiş ve Anadolu şaraplarının Avrupa’ya ihracatı yapılmıştır. 1904 yılındaysa üretimin 340 milyon litreye ulaştığı bilinmektedir. Ancak hastalığın bağlardan temizlenmesi ile ihracat durmuştur. Birinci Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı yıllarında ise üretim tamamen son bulmuştur. Müslüman olmayan halkların gitmesiyle de Anadolu’da şarap üretimi ağır bir darbe almıştır. Cumhuriyet yıllarında ise devlet desteği ile Tekel, deneme evleri açarak şarap ve diğer alkollü içecekleri üretmeye başlamıştır. Atatürk’ün, ‘ağaç bile yetişmiyor, burada insan nasıl yaşar?’ dediği, bataklık bir alanda kurduğu Atatürk Orman Çiftliği’nde yer alan şaraphanede ise, Macaristan’dan şarap ustaları ülkeye davet edilerek ‘Boğa Kanı’ adıyla şarap üretimi yaptırılmıştır. Yine Bozcaada’da Evliya Çelebinin seyahatnamesinde Bozcaada şaraplarından bahsedilmiştir. Elazığ’daki şarapçılık 1942 yılında Şarap deneme evi olarak açılan 1944 yılında ise fabrikaya dönüştürülen, Tekel Şarap Fabrikası ile başlamıştır. Cumhuriyet tarihinin resmi şarap üretimi bu tarihlerde başlasa da, Urartular ve Hititler bu bölgede şarap üretmişlerdir. 15. yüzyılın başlarında İspanya Kralı’nın, Timur’a gönderdiği elçisi Clavijo, Ege ve Akdeniz’i deniz yoluyla geçip, Trabzon üzerinden Anadolu’ya girerek, geçtiği bölgelerdeki üzüm bağlarından ve davet edildiği yemeklerde ki şarap içme ritüelinden sık sık bahsetmektedir. Seyahatnamesinde, Çağatay Türklerinden olan Erzincan valisinin kendilerine şarap ikram ettiğini, Vali’nin şarap kadehinden bir yudum alarak mahiyetinde bulunan kişilere uzattığını, kadehi alanın, iki eli ile kadehi tutup, ayağa kalkıp, diz çökerek şarabı tek bir dikişte içtikten sonra ayağa kalkarak, sağ dizini yere üç defa değdirmek sureti ile kadehi iade ettiğini anlatmaktadır. Kadehteki şarabı bir dikişte içip bitirmek adettendi. Ayrıca kadehi bir el ile tutmak valiye karşı saygısızlıktı. Bir kişi ancak kendisi ile denk birinin elinden kadehi tek elle alabilmekteydi. Eşraftan biri ise şarap kadehlerini misafirlere sunma vazifesini üslenmişti. Seyahatnamede anlatıldığı üzere aslında Anadolu’da bir şarap içme adabı ve usulü olduğu görülmektedir. Şarabın doğduğu bu topraklarda, bu kadim kültür ile bağlarının kesilmeye çalışılmasına rağmen izlerini silmenin mümkün olmadığını görülüyor. Diğer yandan da şarap o kadar derin bir mesele ki, ben bu derinliğin de biraz bizleri şaraptan uzak durmaya yönelttiğini düşünüyorum. İnsanı bir anda mahcup edebilecek bir konu sanki. Restoranda sıra şarap seçmeye geldiğinde biraz fazla kasılıyoruz. Şarap menüsünden iyi bir şarap seçmenin şaşmaz yöntemlerini paylaşabilir misiniz? Öncelikle bir tadım eğitimine katılmanızı tekrar hatırlatmak isterim. Ortada kasılmayı gerektirecek bir durum yok. Biz toplum olarak nedense gereksiz bazı alışkanlıklara sahibiz. Deneyimlemekten korkmamak gerek. Olumsuz bir deneyim de faydalı olur sonrası için. Deneyimlemenin sonunda kişi zaman içinde kendine uygun lezzetteki şarabı bulacaktır. Fransızların bir deyimi vardır; Şarap-yemek uyumu evlilik gibidir. Başarılıysa mutluluk, başarısızsa mutsuzluk
verir. Yemek ve şarap eşleşmesinde karşılıklı dengenin uyumu gözetilmelidir. Tatsal olarak birbirlerine baskın olmamalıdırlar. Aroma ve tatlar bir bütünlük içinde paralel olmalıdır. Aşırı sirkeli, keskin bir ekşiliğe sahip, aşırı zeytinyağlı yiyecekler şarap seçimini etkisiz kılan unsurlardır. Bir diğer uyum ise zıtlık yaratmaktır. Bunlarla hiç uğraşamam diyorsanız da, varsa restoran “sommelierinden” yardım alabilirsiniz. Gelelim şarap ile ilgili sık duyduğumuz sözlere… Şu kalıpları bizim için yorumlar mısınız? - “Şarabı elma ile al, peynirle sat” Fransızların bir atasözü, peynir şarapta hata ve kusurları örter, elmanın asidi ise şaraptaki hata ve kusuru ön plana çıkarır. - Etle kırmızı şarap, balıkla beyaz şarap Kısmen evet, kesin kural değildir. Yemekte kullanılan sos şarap seçimini etkiler. Kırmızı sosla hazırlanmış tavuk yemeğini, genç kırmızı bir şarapla eşleştirebilirsiniz. Yağsız soslu hazırlanmış balıklarla, kişi kırmızı şarap içmek isterse de genç, yumuşak içimli roze veya kırmızı şarap tercih edebilir. Balığın yağı arttıkça bu denge olumsuz şekilde gelişeceği için beyaz şarap seçimi daha doğru olacaktır. Kırmızı et beyaz şarapla içildiğinde şarabın soğukluğu ile etin yağı donacaktır. Buda olumsuz bir tadın oluşmasını sağlayacaktır. O nedenle kırmızı etler, gövdesine göre kırmızı şaraplar ile eşleştirilmelidir. - Şarabı yatık olarak saklamak Şaraplar yatık vaziyette ısı ve ışık kaynaklarından uzak bir alanda saklanmalıdır. Mantarın şarapla temas edip ıslanarak gözeneklerinden gereğinden fazla hava geçirmesini engelleyip, mantarın kurumasının önüne geçilmelidir. Unutulmamalıdır ki yıllandırılma sırasında oksijen şarabın en büyük düşmanıdır. - Pahalı şarap en iyi şaraptır Kime göre? Bir şaraptan beklentinizi çok pahalı olmayan bir şarap ta karşılayabilir. Hangi şarabı içmekten keyif alıyorsanız, o en iyi şaraptır. - Şarap kalbe iyi gelir Şarap ruha da iyi gelir. - Şarabın kalitesi kadar kadehi de önemlidir Şarap kadehlerinin şekli, renk ve ebatları şaraptan alacağınız keyfi etkileyecektir. Şarap kadehinin önemi renk, koku ve tadın algılaması ile bağlantılıdır. Kadehler yuvarlak, bombeli ve yukarıya doğru dar formda olmalıdır. Böylelikle şarap kadehlerinizi ekseni etrafında çevirirken açığa çıkan aroma ve bukelerin kadeh içerisinde korunması ile kokuyu algılamanızda kolaylık sağlanmış olur. Beyaz şarapların, içim soğukluğunu korumak için ufak boya sahip kadehler, kırmızı şarapların ise hava ile temas edip uyandırılmasını ve bukelerin ortaya çıkmasını sağlamak için büyük boya sahip şarap kadehleri ile içilmesi uygundur.
phantaso.com.tr
49
köşe
ey gönüllerin efendisi... Orhan Sayın
50
orhansayin@hotmail.com
Çanakkale Kültür Sanat Magazin Dergisi Sayı: 2 • Şubat 2016
Geldik Şubat ayına... Bir koca yıl içinde kendini en çok belli eden, en çok konu olan ay. Koskoca bir devran dönerken, kendisini ayırmış, artık yıl diye bir kavram yaratmış, bir 28 bir 29 ama hiç 30 ile bitmemiş ay... İçinde her ay gibi özel günler barındırmış, evlilik yıldönümleri, doğum günleri, ölüm günleri ve hiçbir ayda rast gelmediğimiz sevgililer günü gibi. Güzel aydır şubat. Benim için şubat ayrı anlamlıdır mesela, kanımın kanı canımın canı güzel kardeşimin doğum günüdür. Güzel annemin bana limitsiz bir sevgi bahşettiği aydır şubat, sizin için nedir peki? Kış mı, bahara yaklaşmak mı, sevgiliye yaklaşmak mı, fazladan hediyeler almak mı? Şubat güzel zamandır, bu sebeptendir çabuk bitişi... Ne kadar özel gün barındırsa da bu ay, her birimizin aklında hep 14’ü vardır Şubat’ın. Zamanında Aziz Valentine diye bir zat-ı muhterem çıkmasaymış sıradan bir gün olacakmış ama bu anlam yüklenince, kırmızıların dans ettiği, güllerin havada uçuştuğu, kimi insanın bahçeden gül çalarken kimisinin çiçekçiden 10 liraya aldığı gülleri sevgiliye şelale gibi yağdırdığı gün oldu 14 Şubat. Peki ya asıl konu; AŞK? Hanımefendiler hediyeden kaytarıyorum diye düşünmeyin ama hakikaten asıl konu aşk. Gül değil, gün değil 14 Şubat değil, 25 Mart değil. Herhangi bir gün herhangi bir saat herhangi bir an değil. Söz konusu olan şey AŞK. Yetiştirilme gereğidir, her zaman üç harflilerden korkmuşuzdur değil mi? Tek korkmadığımız üç harflidir AŞK. Ne kadar acı ki yaşadığımız zamanda gelişen çirkin olaylar, insanların korkunç bir şekilde birbirlerinden faydalanma arzusu, yazılabilecek en kısa ama en anlamlı kelimeyi bir korku unsuru haline getirmiş. ‘’Âşık olmaktan korkuyorum’’ gibi anlaması zor, korkması daha zor bir kavram yaratmış. Oysa insan ruhu bu kadar korkak mı? Ya da kimya bu kadar sığ bir bilim mi? Gerçek soru burada başlıyor bence. Aşk kimyasal bir tepkime mi, yoksa ruhsal bir durum değişikliği mi? İki soruya da evet diyenleri duyar gibiyim. Haklısınız, ikisi de doğrudur. Seneca’nın harika bir sözüdür ‘’Sadece akıllı bir insan sevmesini bilir, sevip de yitirmek sevmemiş olmaktan daha iyidir’’ der Seneca… Bir diğer deyişle ‘’Genç Seneca’’ milattan önce yaşamış, milattan sonra ölmüş, yani bir milat görmüş Roma’lı düşünür ve devlet adamıdır. Her ne ka-
dar maddeci bir filozof olsa da ileri sürdüğü en etkileyici teorem nedir biliyor musunuz? Tanrı’nın aşkı... 14 Şubat’ta sevgiliye gül almaktan nerelere geldik diye düşünenleriniz olabilir. Ama AŞK üç harfli olsa da birçok kelimenin önsözüdür aslında. İlk yazımın konusu tasavvuf ve hoşgörü idi. İkinci yazım o kadar güzel bir zamanda geldi ki kafanızı karıştırmadan, sanki eski yazının devamı gibi yine aşktan bahsediyoruz. Dedim ya bir kelime ancak bu kadar kısa olup bu kadar anlam biriktirir içinde. Ancak bu kadar kişisel olabilir bir kelime. Ne anlarsanız anlayın, kiminle yaşarsanız yaşayın, somut ya da soyut neye yakıştırırsanız onunla olsun ama mutlaka hayatınızın bir yerinde olsun bu üç harf. Neden biliyor musunuz? AŞK ile bakmak, baktığında aşkı görmek, dua’nda aşkını hissetmek içinizi iyilikle dolduracaktır. Bu kavga dolu dünyada ne kaldı ki elimizde. Şubat işte 28-29 gün çeken bu aykırı ay içinde bir gün. Hayatı bu inançla yaşamak lazım. Neye âşık olduğunuz değil, neden âşık olduğunuz ne kadar insan olduğunuzun resmidir bence. Duyguya inanmıyorsanız gördüğünüzdeki bilime inanın, içinizdeki hareketi, derler ya karnınızda uçuşan kelebekleri, ağzınızdan dökülen ama aklınıza danışınca ‘’Bunu ben mi söyledim yahu’’ diyen sesi dinleyin. O ses vakit geldiğinde sizi doğru yere götürecek. Bu kadar çok olumsuz insan yetenekleri içinde sahip olduğumuz, bizden başka hiçbir yaratılanda olmayan özelliklerimizi kullanmamız lazım galiba. Sadece sevdiğimize değil, taptığımıza, can verene, hatta canını verene layık olmak lazım galiba. Bugün yaptıklarımız sonsuzlukta yankılanacak… Yakışır bu duygu insanoğluna dostlar; Hz. Mevlana’nın da dediği gibi ‘’Yüz kişinin içinde âşık, gökyüzünde yıldızlar arasında parıldayan ay gibi belli olur.’’ Bu arada olur ya bir kırmızı gül alamam sevdiğime. İşte o zaman bu yazım ona benliğim kadar armağan olsun... AŞKLA...
phantaso.com.tr
51
i
ekonom
Cari açık sorunu
ve çözümü
Kuveyt Türk Çanakkale Şube Müdürü İrfan Özdemir
52
Çanakkale Kültür Sanat Magazin Dergisi Sayı: 2 • Şubat 2016
irfan.ozdemir@kuveytturk.com.tr
Türkiye ekonomisinin sürekli büyüme hedefi ve uygulaması neticesinde en önemli tüketimimiz enerjide olmaktadır. Cari açığın artmasında en önemli neden ise elektrik enerjisi, doğalgaz ve petrol ihtiyacının ithalatla temin edilmesidir. Cari açığın artmasında diğer önemli neden de sanayimizdeki büyümeye paralel olarak, sanayide kullanılan gerek hammadde ve gerekse ara maddelerinin de ithalatla temin edilmesidir. Türkiye’nin ekonomik yapısı gereği ihracatı artırarak cari açığı kapatmak mümkün değildir. Ekonomi politikalarını üretimde yoğunlaştırarak; kısa, orta ve uzun vadeli planlar yapmak suretiyle öncelikle enerjide dışa bağımlılıktan kurtulmamız gerekmektedir. Aynı zamanda, sanayimizde kullanılan hammadde ve ara maddelerin üretimini ülkemizde yapmalıyız.
Cari denge kendi içinde dört alt dengeden oluşur: Mal dengesi bir ülkenin yurtdışına sattığı mallardan elde ettiği döviz gelirleri ile yurtdışından aldığı mallara ödediği döviz bedelleri arasındaki farkı gösterir, Hizmetler dengesi bir ülkenin yurtdışına sağladığı nakliye, sigorta, turizm vb. gibi hizmetlerden elde ettiği döviz gelirleri ile yurtdışından aldığı benzeri hizmetlere karşılık ödediği döviz bedelleri arasındaki farkı gösterir, Yatırım gelirleri dengesi bir ülkenin yurtdışında yaptığı doğrudan sermaye yatırımları karşılığında elde ettiği kârlar, portföy yatırımları karşılığında elde ettiği faizler vb. ile yabancıların o ülkede yaptığı benzer yatırımlar karşılığında elde ettiği kâr ve faiz biçimindeki döviz gelirleri arasındaki farkı gösterir, Cari transferler yurtdışındaki işçilerden sağlanan döviz girdilerini gösterir. O halde cari dengeyi şöyle formüle edebiliriz: Cari denge = Mal Dengesi + Hizmetler Dengesi + Yatırım Gelirleri Dengesi + Cari Transferler Bu toplamın sonucu artı ise cari denge fazlası, eksi ise cari denge açığı söz konusu demektir. Dikkat edilecek olursa sermaye hesabında ülkeye giren ve ülkeden çıkan sermayenin anaparası, cari dengenin alt dengelerinden birisi olan yatırım gelirleri dengesinde ise bu sermayeden elde edilen faiz, kâr gibi getiriler yer alır. Sermaye hesabı, cari dengenin finansmanını sağlayan bölümdür. Eğer cari denge açık veriyorsa sermaye hesabı bunu dengelemek üzere fazla verir. Eğer cari denge fazla veriyorsa sermaye hesabı eksi sonuç verir.
Bir başka ifadeyle, eğer ekonomi cari açık veriyorsa bunu kapatmasının yolu dışarıdan sermaye girişi sağlamaktır. Cari açığın önlenmesindeki bir diğer etken ise kur endeksleridir. Yabancı paralar karşısında Türk lirasının değerinin olduğundan daha fazla olması durumunda, ithalat cazip hale gelir ve ihracatın ise yolu kapanır. Bu durumun önüne geçmek için, kur üzerindeki olası etkenlere hâkim olunarak denge sağlanırsa, kur artışı cari açığı önlemede etkili olacaktır. Buradan çıkan sonuç şudur: Cari açığı büyüyen bir ekonomi sermaye hesaplarını da büyütmek zorundadır. Sermaye hesapları büyüyen bir ekonominin ise dışa bağımlılığı artar.
TCMB’den yapılan açıklamada şu bilgilere yer verildi: CARİ İŞLEMLER HESABI Cari işlemler açığı, bir önceki yılın Kasım ayına göre 3.689 milyon ABD doları azalarak 2.105 milyon ABD doları olarak gerçekleşmiştir. Bunun sonucunda, on iki aylık cari işlemler açığı 34.741 milyon ABD doları olmuştur. Söz konusu gelişmede, ödemeler dengesi tablosundaki dış ticaret açığının bir önceki yılın aynı ayına göre 3.623 milyon ABD doları azalarak 2.953 milyon ABD dolarına düşmesi etkili olmuştur. Öte yandan, hizmetler dengesinden kaynaklanan net gelirler 159 milyon ABD doları artarak 1.484 milyon ABD dolarına yükselmiştir. Parasal olmayan altın kalemi altında, bir önceki yılın Kasım ayında 1.968 milyon ABD doları, bu yılın aynı ayında ise 132 milyon ABD doları net ithalat gerçekleşmiştir. Hizmetler dengesi altında seyahat kaleminden kaynaklanan net gelirler, bir önceki yılın aynı ayına göre 176 milyon ABD doları tutarında azalarak 1.179 milyon ABD dolarına gerilemiştir. Birincil gelir dengesi kalemi altında yatırım geliri kaleminden kaynaklanan net çıkışlar, bir önceki yılın aynı ayına göre 75 milyon ABD doları artarak 628 milyon ABD doları olmuştu.
phantaso.com.tr
53
aj
röport
3. Dünya savaşının
yerli tohum savaşçıları Röportaj : Hande Akkaya Ceyhun • Fotoğraflar : Bodrum Tohum Derneği Arşiv
Bodrum Tohum Derneği kurucusu ve gönüllülerinden olan Elvan Sağbili ile Mia Pelin Özdoğru’nun anlattığı, tohuma ve devamında uç uca eklenerek neredeyse illuminati’ye uzanan bu hikâye, marketlerde elinizi attığınız her elmada içinize bir kurt düşürecek. 54
“Geleneğe Sahip Çıkmak Geleceğe Sahip Çıkmaktır” Hepiniz bilirsiniz, eğitim hayatımız boyunca tarih derslerinin büyük çoğunluğu savaşları öğrenerek geçer. Ne için yapıldıklarını, hangi ülkeler arasında yaşandığını, kimlerin başlattığını, kimlerin kazanıp kimlerin kaybettiğini, nerede, nasıl, hangi anlaşmalar ile sonlandıklarını ezberler dururuz. Önümüze yığdıkları kalın kalın tarih kitapları bir sürü rakam ve sebeple doludurlar evet, ancak asıl öğretmeleri gereken tek bir cümleyi hep es geçerler; “Bütün savaşların nedeni ekonomiktir ve görünürde hepsi, sadece ve daima Kapitalizme hizmet eder”
Çanakkale Kültür Sanat Magazin Dergisi Sayı: 2 • Şubat 2016
Dünya üzerindeki savaşlardan tek kar eden sadece birkaç şirkettir. Gerçi artık bunu öğrenmenin pek bir anlamı kalmadı. Zira kapitalizm emperyalist sömürü sistemini halklara artık başka yollarla dayatıyor. Diziler, filmler, türlü popüler kültür ürünleri ile kendi kökenlerinden uzaklaştırılmış nesiller yetiştiriyor. Az gelişmiş ülkeleri büyük pazarlar haline getiriyor. Bunlar işin artık herkesçe bilinen kısmı. Bir zamandır da bambaşka bir alana el atmış durumdalar; Gıda sektörü. Üstelik bu sektörde tüm ipleri ellerinde tutmalarına yetecek kadar güçlü bir silahları da var; Tohum!
“TOHUM SAVAŞLARI” Bu yeni savaşta, bizim gibi gelişmekte olan yahut az gelişmiş ülkelerin, atadan dededen kalma, yerli tohumlarını kullanımdan kaldırıp, yok olmaya mahkûm ediyor ve kendi kısır, hasta ve genetiği ile oynanmış hibrit tohumlarını satıyorlar. Teşvik ve yasak politikaları ve türlü Ali- Cengiz oyunları ile kendilerine bağımlı kılma savaşı bu. Malumunuz her savaşın bir saldıran, bir de kendini müdafaa eden tarafı bulunur. Bu yeni moda amansız savaşta bizim yerimize geleceğimizi, üstelik neredeyse, sadece kendi imkânlarıyla, müdafaa edenlerden bir tanesi de Bodrum Tohum Derneği. Onlar bana göre cesur birer tohum savaşçısı. Bu barışçıl hareket için böyle bir kelimeyi kullanmak ne kadar doğru bu tartışılır belki, ama onların mücadeleci ruhunu görüp, hareketin önem derecesine de vakıf olunca “savaşçı” ilk akla gelen tabir oluyor.
“AMAÇ VE FAALİYETLER” Bodrum Tohum Derneği yerli tohumları topluyor, saklıyor, çoğaltıyor ve yerli üreticiyle birlikte tamamen doğal ve sağlıklı tarım yapıyor. Böylece üretici aracısız bir şekilde ürününü kendi pazarında satabiliyor. Dernek bu şekilde hem doğal ve sağlıklı tarım yapmayı hem de küçük üreticinin yanında durmayı hedefliyor. Ayrıca üreticinin ikinci nesli olan gençlerine, geleneklerinin gelecekleri olduğunu bilincini aşılamaya çalışıyor. Onlara, köklerine ve ait oldukları geleneklere sahip çıkıp, üretim yaparak kazanacakları paranın, herhangi bir sektörde “eleman” olarak kazanacakları paradan daha fazla olacağını ve üstelik üretime dayalı bu yaşam biçiminin, kendilerini çok daha tatmin edici ve mutlu hayata taşıyacağını anlatıyor. Derneğin diğer bir amacı da bu tip projeleri tüm yörelerde yaygınlaştırmak. Ama tabii sektör ve pazar haline gelmeden, daima yerel ve küçük üreticiye yönelik çalışarak, zira büyümek çoğu zaman yozlaşmayı da beraberinde getirebiliyor. Bütün bunlar karşılığında çiftçiden tek bekledikleri ise doğal tarım kurallarına uyumlu çalışma ve geçim kaynağının sadece tarım olması. Bana sorarsanız bir anlamda kendi içinde bir köy enstitüsü gibi çalışıyorlar. Ancak ne yazık ki yaptıkları bu önemli işe rağmen, ihtiyaç duydukları destek ve yardımı siyasal yönetimlerden görmüyorlar. Oysa destek çok önemli.
phantaso.com.tr
55
“Şöyle bir tarım da mümkün, doğal, atalarınızın yaptığı gibi, hiç ilaç kullanmadan ürün yetiştirebileceğinizi biliyor musunuz” dedik. Başlangıçta inanamadılar. Şüpheyle bakan çok oldu. Zaman içinde doğal tarıma yatkın 14-15 tane çiftçi ile çalışmalara başladık. “YENİ DÜNYA DÜZENİ” Dernek ile söyleşimizi, Bodrum merkezdeki otobüs garajında, içimizde bir mülteci üzüntüsü ile yapıyoruz. Pazarın kurulduğu garajın etrafında yüzlerce Suriyeli genç yaşlı çoluk çocuk, yatacak yerleri olmaksızın, yardıma muhtaç bir halde bekliyor. Yeni dünya düzeni dedikleri küreselleşme hikâyesinin asıl amacı ve çirkinliği bir kez daha yüzümüze bir tokat gibi çarpıyor.
“YERLİ TOHUMA ÜVEY EVLAT MUAMELESİ” Bodrum gibi hızlı bir şehirde yavaş yaşamla ilgili işler yapmak nereden aklınıza geldi? Elvan Sağbili: Yavaş işler değil bunlar aslında çok hızlı işler ( gülüyoruz ). Demek istediğinizi anladım tabii ama biz “slow city” mantığından biraz daha farklıyız. Bizim çıkış noktamız 2006 tarihli bir yasadan temelini alıyor.
Bu yasa 5553 numaralı Türk Tohumculuk yasası. Yasa dolaylı olarak Türkiye’de hibrit tohum kullanılmasını öneriyor. Öneriyor değil aslında bir anlamda şart koşuyor Bir zamandır yerli tohuma üvey evlat muamelesi yapılıyor adeta öyle değil mi? Elvan Sağbili: Üvey evlat muamelesi bir kenara, “eğer üretim yapacaksanız, kullanacağınız ürün şu şu tarzda bir ürün olmalı” diyerek tarif veriyor. Bu tarife göre ekilecek ürün, her sene aynı renkte, aynı şekilde, aynı büyüklükte olmalı, bir kökten aynı oranda meyve vermeli vb vb. yani demek istiyorlar ki, hibrit tohum olmalı. Dernek fikri bu sebeple mi ortaya çıktı? Elvan Sağbili: Bu yasa çıktıktan ve içeriği anlaşıldıktan sonra bizim gibi aktivist diyebileceğimiz bir sürü insan buna karşı çıkmaya başladı. Ancak işin içinde devlet olduğundan bireysel olarak başa çıkılmayacağı için dernek çatısı altında bazı faaliyetler yapmanın kaçınılmaz oldu. Bu konuda ilk kurulan dernek “Kara ot Tohum Derneği” idi. Bunu pek çok başka dernek takip etti. Fakat kurulan derneklerin pratik olarak üretime dayalı dernekler olmaması sorun teşkil etti. Bu dernekler sadece teoride kalabildiler, sanal ortam üzerinde kısıtlı çalışmalar yapabildiler. Ben, bu yasadan huzursuz olan pek çok kişi gibi, gittiğim her yerden tohum toplamaya zaten başlamıştım. Bu çok kıymetli ata yadigârı sağlıklı tohumların kullanımının yaygınlaştırılması için bir şeyler yapmak istedim. Hal böyle olunca bundan 2 sene kadar önce benim gibi düşünen, dolaylı ya da direkt olarak bu işi yapan, bu yasadan rahatsız olan, tohum toplayan ve doğal tarım yapmak isteyen Pelin gibi, İrem gibi insanlar ile bir araya geldik ve derneğimizin temellerini attık.
“BİR DERNEK KURULUYOR” Toplantılar yaptık, neler yapabileceğimizi konuştuk. Ortaya pratikte küçük ölçekli yerel üreticiyi de işin içine katan bir dernek kurma fikri ortaya çıktı. Bunun üzerine konuyu belediyeye taşıdık. Belediye başkanı Mehmet Kocadon projemizin hepsine tamam dedi, onayladı, bir protokol yaptık. Akabinde Bodrum civarında ama özellikle Mumcular tarafındaki köyleri tek tek dolaşmaya başladık. Mümkün olduğu kadar tüm evleri ziyaret ettik, bütün köylülerle konuştuk. Hepsinin ellerinde hangi tohum var, nereden alıyorlar, ne şekilde ekiyorlar, kendi tohumları mı diye sorduk. Hatta bunu bir çeşit yöre araştırması gibi düşünüp atalardan gelen kadim bilgileri de toplamaya çalıştık. Bir yandan projemize çalışırken bir yandan da o yörede geçmişten bugüne yapılan yemek çeşitleri nelerdir, salça nasıl yapılır, eski doğal ilaç tarifleri nelerdir gibi sorularımıza da cevaplar aradık. Bu esnada köylülere durumu anlattınız. Elvan Sağbili: Evet, onlara, “şöyle bir tarım da mümkün, doğal, atalarınızın yaptığı gibi, hiç ilaç kullanmadan ürün yetiştirebileceğinizi biliyor musunuz” dedik. Başlangıçta inanamadılar. Şüpheyle bakan çok oldu. Zaman içinde doğal tarıma yatkın 14-15 tane çiftçi ile çalışmalara başladık. Pazarın nasıl olacağı ile ilgili kurallarımızı belirledik. Pazarı açabilmek için, ilk sene istedikleri kadar fideyi eski geleneksel tohumlardan biz yetiştirdik ve bizzat teslim ettik, böylece başka tohum kullanmadılar. Ve derken bugüne geldik.
“ERMENİ HIYARI VE BEYAZ PATLICAN” Daha önce hiç görmediğim ürünler gördüm bu pazarda ben. Bu bilinmeyen tohumlar nereden çıktı? Onları da siz mi temin ettiniz? Mia Pelin Özdoğru: Tohum toplayan arkadaşlarımızın yıllar için topladıkları tohumlardır bunlar. Mesela Bodrum Hıyar’ı gibi, Ermeni Hıyar’ı gibi, türü kaybolmuş bugün artık hiç bulunamayan tohumları biz üreticiye verdik. Ben geçen yıl beyaz patlıcan almıştım ve ilk kez burada görmüştüm. Müthiş bir şeydi gerçekten hiç yağ çekmiyordu. ElvanSağbili: Onun kızartması çok güzel olur. Ama yıllar içinde pazar değeri ol-
56
Çanakkale Kültür Sanat Magazin Dergisi Sayı: 2 • Şubat 2016
İlk ürünler çıkmaya başladığında sizin verdiğiniz bu patlıcanlar morarmıyor diye fideyi söküp geri getirenler oldu. verimli oldu. Çalıştığımız sera belediyenin değilse de Mehmet Kocadon’un derneğimize kişisel bir katkısıdır. Başkanın Ortakent’te seraları var. Onlardan bir tanesini bize tahsis etmişti. Bodrum Tohum Derneği o serada üretimler yaptı geçen yıl boyunca tohum ürettik orada. Bodrum’daki pek çok okuldan öğrenciler ve ayrıca gönüllü arkadaşları ağırladık. Çok güzel çalışmalar gerçekleştirdik hepsiyle, çok güzel anılar biriktirdik.
“DAHA ÇOK DESTEĞE İHTİYACIMIZ VAR” madığı için köylüler onu ekmemeye başlayıp unutmuşlar.
Derneğin geliri nedir?
Mia Pelin Özdoğru: Onu bazı köylülerimiz bile bilmezdi. İlk ürünler çıkmaya başladığında sizin verdiğiniz bu patlıcanlar morarmıyor diye fideyi söküp geri getirenler oldu. ( Gülüyoruz) Bodrum hıyarı, iri, uzun bir hıyardır. Ki bundan 30 yıl önce Bodruma ilk geldiğim zamanlarda çocukken pazarlarda olduğunu hatırladığım bir hıyar aslında. Ermeni hıyarı da acur ile hıyar arası bir salatalık çeşididir.
Elvan Sağbili: Tamamen üye aidatları. Başka bir gelirimiz yok ve bu aidatları da düzenli olarak toplayabildiğimiz söylenemez. Resmi olarak 50 tane üyemiz var zaten. Zaman içerisinde hem kendi çabalarımızla hem dostlarımızın çabalarıyla bazı ürünler yapıp kermeslerde satarak dernek için gelir elde etmeye çalıştık. Ya da iş gücümüz olduğunda pazarda stant açıp ekolojik kitaplar satıyoruz. Ama yine yetersizlikler yüzünden uzun zamandır bu standı açamadığımızdan derneğimizin geliri yok denecek kadar azaldı. Biz, çiftçilerden, 5 lira gibi çok sembolik bir stant ücreti dışında bir para ya da komisyon talep etmiyoruz. Oysa sadece afiş asmak için harcanan para bile 300 lirayı buldu. Ama yine de bizim dernek olarak çiftçilerin emeğiyle kazandığı paradan para kazanmamak gibi bir kuralımız var. Eğer biz para kazanacaksak bunu üretimden sağlamalıyız diye düşünüyoruz. Biz de bir arazi bulalım ve üreterek gelir elde edelim istiyoruz. Mantık bu. Ancak tabii bunun için, alet, edevat, düzenli işgücü, ekim alanı olacak tarla, gerekiyor. Dolayısıyla gönüllü olarak destek olabilecek insanlara ihtiyacımız var.
Eski Rum’lardan kalmış bir çeşit mi acaba? Elvan Sağbili: Olabilir, Ermeni hıyarı daha çok doğuda yetiştirilen bir tür. Elazığ yöresinde küte diyorlar, Maraş’ta Karahıta diyorlar. Yerel isimleri değişebiliyor. Bu tohumları rahatça çoğaltabiliyor musunuz peki? Elvan Sağbili: Şu an dernek olarak elimizde 350-400 çeşit tohumumuz var. Maalesef ki bunların hepsini ekebilme şansımız yok. Zira bunu yapabilmek için işgücüne ve toprağa ihtiyacımız var. Aslında her sene her birinden 15-20 şer kök çıkartmamız gerekiyor ki yeni tohum alalım. Çünkü tohum saklamanın da bir süresi var ve çok uzun zaman beklemiş tohumların verimliliği azalabiliyor.
“GDO’SUZ TARIM ALANLARI HEDEFLİYORUZ” İleride nasıl planlarınız var? Derneğin yapmayı düşündüğü projeler neler? Elvan Sağbili: Derneğimizin tüzüğünde yapılmasını planladığımız çok fazla sayıda plan ve proje vardı aslında. Ancak ekonomik yetersizlikler yüzünden bunları gerçekleştiremiyoruz. Örneğin üretim yapan çiftçileri bir bölgede yoğunlaştırıp belli bir köyü ya da bölgeyi tamamen ilaçsız, GDO’suz tarım yapılan bölgeler haline getirebilmek istiyorduk. Bodrum’daki pazar sayısını arttırma niyetimiz vardı. Her Çarşamba pazar esnasında eğitim içeren etkinlikler yapacaktık. Hem üreticilerimiz tarım yapacak, bu pazarda ürünlerini satacak, hem de gelen tüketiciye nasıl besleniyoruz, ne şekilde beslenmemiz gerekiyor, sağlıklı beslenebilmek için nelere dikkat etmeliyiz gibi konularda birer küçük seminer düzenleyecektik. Bu konularda yetkin kişileri konuşmacı olarak çağıracaktık. Bunların hiçbirini gerçekleştiremediniz mi? Elvan Sağbili: Geçen yıl seralarda hemen her hafta bir okul ağırladık. Bu konuda duyarlı ve bizden haberdar olmuş öğretmenler sayesinde her yaştan ve her sınıftan öğrencileri seramızda kabul ettik. Onlara tohum nedir, sağlıklı beslenme ve sağlıklı yaşamak nedir, tohumlar nasıl ekilir, ne zaman toplanır gibi konularda bilinçlendirme çalışmaları yaptık. Mia Pelin Özdoğru: Size biraz seramızı da anlatalım. Sera çalışmalarımız çok
Pazarın denetimlerini nasıl sağlıyorsunuz? Elvan Sağbili: Çiftçiler bizim rastgele ve habersiz şekilde topladığımız numuneleri kendi ceplerinden para vererek denetlettiriyor ve bunu da dernek sayfamızdan duyuruyoruz. Başka derneklerle bağlantılarınız, ortak çalışmalarınız var mı? Elvan Sağbili: Var tabii, mesela “Karaot Tohum Derneği” kardeş derneğimiz. Organik bir bağımız olmamakla birlikte Buğday Derneği gibi derneklerle de birbirimizden haberdarız, kişisel olarak tanıdığımız arkadaşlarımız var, onlar bizim etkinliklerimizi takip ediyorlar, destekliyorlar. Bodrum Tema ile etkinliklerde omuz omuza çalışıyoruz. Çatal Ada var yine Bodrum’un yerel bir derneği, onlar ile temas halindeyiz. Mavi Yol girişimiyle çok yakın bağlarımız var. Bunlar gibi gerçekten dürüstlüklerine, iyiliklerine inandığımız, güvendiğimiz dernekler ile aynı yolda birlikte yürüyoruz.
phantaso.com.tr
57
Dünya bir zamandır bizim tüketime dayalı hoyrat kullanımımız yüzünden zor günler geçiriyor. İklim değişiklikleri ortada, ilerleyen yıllarda gıda ve su konusunda yaşanabilecek kötü senaryolar var. Kapitalizmin dayattığı sürekli tüketime dayalı bu hızlı hayat dünyanın sonunu hazırlıyor. Peki bizi nasıl bir bakış açısı kurtarır. Mia Pelin Özdoğru: Biz bu işe başlarken dedem bize “ İlerde siz; sen ve senin gibi düşünüp bir şeyler yapmaya çalışan insanlar çok kıymetli olacaksınız biliyorsun değil mi” demişti. Dedem, 88 yaşında, çok şey görmüş geçirmiş bir kişidir ve farkında ki kaynaklar giderek tükeniyor, bu yüzden belki de bir zaman sonra ancak tohumu yaşatanlar, toprağı ellemeyi bilenler, topraktan almayı bilenler hayatta kalacak ve diğerlerine onlar fayda sağlayacak. Pek çok insan, bu tüketime dayalı yaşamaya karşı bir duruş olarak, artık hayatını daha küçültmeye, yavaşlatmaya ve bu konuda bir şeyler yapmaya başladı. Bu kısa vadede dünyayı kurtarır mı bilemiyoruz ama böyle bir uyanışın olması bile bize boşa kürek çektirmediğimizi kanıtlıyor ve umut oluyor.
kimyasalları ne yapacaklarını düşünürken tarım ilacı diye bir keşif yapmalarıyla başlayan ve devam eden bir süreç. Gerçekte o güne dek hiç ihtiyaç olunmayan bir üründü tarım ilaçları. Yani ilaç var diye hastalığı icat ediyorlar. Mia Pelin Özdoğru: Evet. Hibrit tohum resmen bir piyasa ürünüdür. Monsanto, Bayer gibi firmalardır bunları yapanlar. Ağlarına baktığınız zaman global ölçekte hep ortak şirketlerdir. O tohumun büyüyebilmesi için ilacını da, suni gübresini de almak zorundadır üretici. Yani tıpkı petrol gibi tohum da bugün bir endüstri ve bazı tekellerin elinde. İşte bu yüzden, sadece bizde değil dünyada da var olan yerel tohum hareketleri çok önemli hareketler. Çünkü gıda geleceğin en önemli silahı olacak. Bu konularda çalışan dünya aktivistleriyle bağlantılarınız var mı? Mia Pelin Özdoğru: Var elbette. Birçoğuyla yazışıyoruz. Geçen yıl Amerikalıların tohum baba dedikleri Forest Shomer geldi buraya. Ve bizimle birlikte bir etkinlik
“HASTALIĞI İÇİNDE BİR TOHUM, HİBRİT” Hibrit tohum nasıl bir tohum? Tohumu ekiyorsun, ürün alıyorsun ama ürün tekrar tohum vermiyor bunu yapan nasıl bir akıl, neye hizmet ediyor? Mia Pelin Özdoğru: Bunu yapan kapitalist bir akıl, sermayeye hizmet ediyor. Dahası bu tohumlar kendi hastalığını içinde taşıyor ve hastalığı iyileştirecek olan ilaçları satan şirketler de tohum şirketleriyle ortak. Bunu azıcık bir araştırma ile herkes bulabilir aslında. Oysaki yerli tohumların hepsi temiz kendi yöresine alışkın sağlıklı ve güçlü tohumlar. Hastalığı içinde taşımaktan kastınız nedir? Mia Pelin Özdoğru: Bu tohumları üreten şirketler çok uluslu şirketler. Aslında bu hareket, sömürünün 1950’li yıllarda belki de daha bile eskiden projelendirilmiş fikirlerinin dünyaya yayılmış ve uygulanmasına başlanmış hali. Büyük tohum şirketleri büyük ilaç firmalarıyla ortak çalışıyor. 2. Dünya savaşından sonra elde kalan
58
Çanakkale Kültür Sanat Magazin Dergisi Sayı: 2 • Şubat 2016
düzenledi. İnsanlara tohumun öyküsünü anlattı. Tohum nasıl alınır onu gösterdi. Bunun atölyesini yaptık.
“TOHUMU ELE GEÇİRDİĞİNİZDE GÜCÜ DE ELE GEÇİRİRSİNİZ” Bize 2006’dan beri mi hibrit tohum satıyorlar. Elvan Sağbili: Hayır, ama hibrit tohumla üretim yapmak gibi bir zorunluluğu yasal hale getirmek 2006 ile beraber. Şimdi şöyle bir gerçek var. Dünyadaki büyük teknoloji firmaları aynı zamanda tohum ticaretinin ve buna bağlantılı olarak ilaç üretiminin de içindeler. Bundan bir zaman sonra dünyada savaşlar askeri silahlar kullanılarak yapılmayacak. Bir ülke diğerini ele geçirmek için ateşli silahlar ya da sıcak savaşlarla uğraşmayacak. Zira tohumu ele geçirdiğiniz zaman gücü de ele geçirmiş olursunuz. Bir ülkenin elinden tohumunu aldığınız ve ona tekrar tohum alamayacağı hibrit tohum verdiğinizde onu her sene o tohumu satın almak zorunda bırakırsınız. Ve bağımlılık başlar.
30 yıl sonra herhangi bir uluslararası şirket, herhangi bir konuda Türkiye’yi siyasal yollarla zorlama ihtiyacı duymayacak. Sadece bu sene buğday ekmek istiyor musun diye soracak. O zaman benim istediklerimi yap, vereyim diyecek. Aksi takdirde aç kalacaksın. Bu kadar basit. Böyle bakınca bizim karşı durduğumuz işin ne kadar büyük çaplı boyutlarda olduğunu görüyoruz. 30 yıl sonra herhangi bir uluslararası şirket, herhangi bir konuda Türkiye’yi siyasal yollarla zorlama ihtiyacı duymayacak. Sadece bu sene buğday ekmek istiyor musun diye soracak. O zaman benim istediklerimi yap, vereyim diyecek. Aksi takdirde aç kalacaksın. Bu kadar basit. Tohum ticareti bir tehdit unsuru olarak mı kullanılıyor? Elvan Sağbili: Tohum ticareti üzerinden kazanılan para silah ticaretinden kazanılan paranın kat kat üzerindedir.
“BUĞDAYIN İÇİNDEKİ TEHLİKE” Komplo teorileri vardır ya hani, illuminati, dünyayı yöneten birkaç şirket hikâyeleri, onlar geldi aklıma siz anlatırken birden? Elvan Sağbili: Komplo filan değil bunların hepsi gerçek. İnternet üzerinden yapacağınız çok basit bir araştırmayla bile ne tür bir çalışma yaptıklarını, ari ırk dedikleri bir ırk yaratmaya çalıştıklarını ve tohumların da bu savaşın en önemli silahı olduğunu bulabilirsiniz. Bakın doğum kontrol hapları ilk Afrika’da denendi. Ve bir süre sonra fark edildi ki müthiş bir kısırlığa sebep oluyor. Kullanımı durdurdular. Tohumların içerisinde ne olduğunu bile bilmiyoruz. Şu anda üzerinde en çok oynama yapılan tohumlardan bir tanesi de buğdaydır. Bunun sebebi de çok açık. Buğdayın kullanılmadığı hiçbir şey yok neredeyse. Marketten herhangi bir tatlı almaya kalktığınızda içerisinde un ya da türevleri var. Onu bırakın ekmek girmeyen ev yok. Balık kızartacaksanız una bulamak zorundasınız. Yani buğdayı ele geçirdiğiniz zaman dünyada her şeyi ele geçirmiş sayılırsınız.
“HİNDİSTAN’DAN ORTA DOĞU’YA UZANAN BİR SAVAŞ” Genetik bilimini biyolojik silah haline getirmişler Elvan Sağbili: Hem de ne silah. Genetik olarak şöyle bir silah kullanıyorlar, misal domates diyelim, hibrit doma-
phantaso.com.tr
59
tesi alıp dikiyorsunuz. Yakınında doğal domates ekilmiş bir tarla varsa arı hibrit tohumun çiçeğine konduktan sonra gidip doğal tohumun çiçeğine de konarak doğal tohumdan olan domatesi öldürüyor. Hibritin hastalığını doğal tohuma da taşıyor. Bunları resmen suikast silahı olarak ürettiler. Kendi tohumun içinde olan hastalığı etrafa da yayıyor. Bütün dünyada, tohum üzerinden dünya ticaretine hâkim olup ele geçirebilmek için ciddi ciddi çalışmalar yapılıyor. Bu bir komplo teorisi değil bir projedir. Zira dünyanın şu tarihinden itibaren nüfusunun düşmesi gerekiyor ve dahi dünyayı yöneten bu ari ırkın daha baskın hale gelmesi için başka türlerin daha az olması planlanıyor. Bunu Hindistan’da denediler. Arjantin’de denediler. Ortadoğu’nun her tarafında deniyorlar. Uzakdoğu’da deniyorlar. Özellikle bizim gibi kimliğini bulamamış yani ne Avrupalı olabilmiş ne Asyalı kalabilmiş ülkelerde bu işler çok daha kolay yürüyor. Ve bununla ilgili pek çok çalışma da var. Örneğin köylülerin küçük tarım arazilerinin birleştirilmesi diye bir yasa çıkardılar. Bu yasada amaç, değişik bölgelerdeki değişik ölçeklerdeki arazilerin birleşmesi. Böylece yönetmek ve ele geçirmek daha kolay olacak. Bunu Hindistan’da uyguladılar. Hindistan’ın Tarım Bakanının yaptığı açıklamaya göre, bundan 9 sene önce bu proje sonrası intihar eden Hintli köylü sayısı 2,5 milyon kişi civarında idi, aç kaldıkları için.
“İNSAN HAYATIYLA OYNANAN HİLELİ OYUNLAR” Nedir bu proje tam olarak? İşleyişi nasıldır? Elvan Sağbili: Çiftçilerin ellerindeki arazileri büyütüyorlar ve tek bir yere topluyorlar. Oysa dağınık arazilerde köylü 1 sene bir tarafını eker ertesi sene onu nadasa bırakarak diğer yana geçer. Böylece arazinin verimi artar. Ancak araziyi büyütünce bu durum karışıyor. İşte Hindistan’da bunu yaptılar. Böylece Hindistan’daki pamuk ve pirinç üretiminin tamamına yakını Monsanto ve bunun gibi firmalarla ortak çalışanların eline geçti. O birleştirdikleri arazilerde bir süre çiftçilere ilaç yardımı, tohum yardımı adı altındaki bazı çalışmalarla kendi tohumlarını satarak, eski tohumları yok ettiler. Daha sonra mazot yardımı ile satın alma garantisi vererek daha çok ekim yapmalarını sağladılar. Gerçekten de 4-5 sene bu ürünleri satın aldılar. Ancak 5 seneden sonra tohum da vermediler, mazot da vermediler, üstelik çiftçileri kendi anlaşmalı oldukları bankalardan kredi almak zorunda bıraktılar. Kredileri çeken çiftçiler ödemelerini yapamadıklarında bankalarla anlaşmış olan bu şirketler çiftçilerin borçlarını kapatarak arazilerini ellerinden aldılar. Şimdi o arazilerin tamamı büyük şirketlerin elinde ve yöre çiftçileri o arazilerde işçi olarak bile çalışamıyor. Çünkü en son teknoloji ile çok az sayıda insan gücü ile ekip biçiyorlar. Türkiye gibi ülkelerde de şu anda buna uygun yasalar çıkartıyorlar. Dünyada birçok ülkede bu uygulama var.
türüp yerine alakasız ürünler ektirmeye çalışmalarının sebebi bu. Hepsinin altında bu projeler yatıyor. Bunları bu şekilde anlattığınız zaman karşınızdaki insan eğer bu konuda hiç araştırma yapmamış ve bir şey öğrenmemişse çok doğal olarak bu anlatılanları komplo teorileri olarak addediyor ve anlatana da deli gözüyle bakıyor. Bilinçlenmek, bilinçlendirmek ve STK’ları dernekleri desteklemek gerekiyor Böyle bakılması da normal, biz köyleri gezerken çiftçilere ilaçsız, doğal, dedelerinizin yaptığı gibi tarım yapacağız, bunu siz de anlatacak, öğretecek ve her türlü desteği vereceğiz dediğimizde bize inanmayan çok fazla çiftçi oldu. İlaçsız tarımın imkânı olmadığını sanıyorlardı. Ama şimdi gördüler ki bu olabiliyor ve bundan para kazanılabiliyor. Ve hiç ilaç parası vermeden kendi elindeki doğal maddeleri karıştırarak ilaç yapabilmeyi gördüler. Bunu görmeleri bizim başladığımız bu tohum hareketi sürecinin devamlılığı açısından çok önemli. Ancak tabii sadece bu yetmiyor, bizim gibi dernekler yerel yönetimler ve yerel insanlar tarafından aktif olarak desteklenmezler ise bizim hareketimizin sürdürülebilir olma ihtimali de çok düşük. Çünkü çok ciddi giderlerimiz var daha önce de dediğimiz gibi bu giderlerin hemen hemen tamamına yakınını biz kendi ceplerimizden karşılıyoruz. Millet Uzaya Gidiyor Siz Hala Tohumla mı Uğraşıyorsunuz? Bunun dışında da üretimin daha fazla kesimlere ulaşması için yapmamız gereken yığınla aktivite var ama maddi olanaksızlıklar yüzünden yapamıyoruz. Belediye ya da devlete bağlı diğer örgütlenmeler bizimle bu konuda çok birlikte olmak istemiyorlar, biz onlara göre biraz anarşist kalıyoruz çünkü karşı çıkıyoruz. Mesela birlikte proje yürüttüğümüz Aydın’ın ilçelerinden birinde belediye yönetimi seçimlerden sonra el değiştirdi ve gelen parti yöneticisi arkadaşımıza millet uzaya gidiyor siz tohumla mı uğraşıyorsunuz diyerek orada yapılmış olan, yıllardır sürdürülen projeyi, onca emek ve yatırıma rağmen acımadan bitirdiler. Ve ne üzücü ki biz bunları engelleyemiyoruz. Böyle büyük değişimlere engel olmak ancak bilinçle olur. Bu bilinci de çok küçük yaşta çocuklarımıza aşılamalıyız ancak bunu ne televizyonlar söylüyor, ne de okullarda anlatılıyor. İnsanlar tohum ve gıda olayındaki küreselleşme ve kapitalist oyunların vahametini tam anlayamıyor gelgelelim böyle planlanmış ve uygulanan büyük bir proje var.
“Uğur böceklerini bile öldüren kimyasallar” Büyük şehirlerde yaşayan bir kısım insan sizin bu anlattıklarınızdan haberdar ve en azından bazı yiyeceklerini kendileri üretmek istiyor. Bu yüzden kent bahçeleri var, balkon seraları var, kimyasal kullanmak istemeyen bu in-
Bizim ülkemizde durum ne? Elvan Sağbili: Zeytinlerin kısıtlanmaya çalışılmasının sebeplerinden bir tanesi bu, Karadeniz’de fındıkları sök-
60
Çanakkale Kültür Sanat Magazin Dergisi Sayı: 2 • Şubat 2016
“Biz bu işe başlarken dedem bize “ İlerde siz; sen ve senin gibi düşünüp bir şeyler yapmaya çalışan insanlar çok kıymetli olacaksınız biliyorsun değil mi” demişti. Dedem, 88 yaşında, çok şey görmüş geçirmiş bir kişi ve farkında ki kaynaklar giderek tükeniyor, bu yüzden belki de bir zaman sonra ancak tohumu yaşatanlar, toprağı ellemeyi bilenler, topraktan almayı bilenler hayatta kalacak ve diğerlerine onlar fayda sağlayacak. Pek çok insan, bu tüketime dayalı yaşamaya karşı bir duruş olarak, artık hayatını daha küçültmeye, yavaşlatmaya ve bu konuda bir şeyler yapmaya başladı. Bu kısa vadede dünyayı kurtarır mı bilemiyoruz ama böyle bir uyanışın olması bile bize boşa kürek çekmediğimizi kanıtlıyor ve umut oluyor.” Mia Pelin Özdoğru phantaso.com.tr
61
sanlar buralarda ne tür ilaç kullanmalı? Mesela arap sabununa su karıştırıp sıkılıyor diye biliyorum. Mia Pelin Özdoğru: O en ağır ilacımız olan öldürücü bir ilaç, düşünün artık! Biz insektisit yerine repellent kullanıyoruz, yani öldürücüden ziyade kovucuları tercih ediyoruz. Böcek ürüne hiç yaklaşmıyor çünkü beğenmiyor. Mümkün olduğunca hiçbir şeyi öldürmüyoruz çünkü var olan her canlının yaşam hakkı olduğuna inanıyoruz. Mesela benim bahçeme bir fare girdiğinde bir tane domatesi yemesini seyrediyorum ama ikinciyi yerken suratına su sıkıyorum yaptığım en kötü şey bu! Doğanın dengesini koruyabilmesi için farelerin de beslenmesi ve yaşaması gerekiyor çünkü. Elvan Sağbili: Bakın bu ilaç konusunda şöyle de bir ayrıntı vardır; ilaç kullandığınız zaman, bu kimyasal ilaçlar yararlı ve zararlı her şeyi yok eder. Ama bir tarlada bizim kullandığımız türden karışımları kullanırsanız hiçbir canlıyı öldürmezsiniz. O zaman da ortamdaki yararlı böcek türleri daha çok artar ve zararlı böceklerle kendileri de mücadele edecek hale gelirler. İşte bu doğal ve olması gereken dengedir. Mesela siz uğur böceğini öldürerek çimlenme bekliyorsunuz ya da bitki bitleriyle mücadele etmeye çalışıyorsunuz. E siz bitki bitlerini yiyen uğur böceklerini öldürdünüz kimyasalla. Bu kimyasallar aynı zamanda kanserin bu kadar artmasının da sebebidir. Üstelik yıkandığında da gitmez, ürünün içine işler, zaten tohumun özünde de mevcuttur hibrit sayesinde.
O zaman biraz da Organik nedir, bunu konuşalım. Elvan Sağbili: Aslında Türkiye’de organiğin uygulanması biraz karmaşık. Organik şu anda kimyasalla yürütülen endüstriyel tarımın yerine konmaya çalışılan bir tarım türü. Zira insanlar artık yapılanları öğrendi ve bilinçli tüketim yapmaya çalışıyor. Dolayısıyla Organik tarım yeni bir pazar oldu. Yani şirketler bunun içinde. Organik ilaçları üreten firmalar yine bir şekilde diğer firmalarla bağlantı halinde. Zira pazar kendi elinde yürüsün istiyorlar. Organik tarımda ilaç kullanılmıyor diye bir şey yok. Onlar da ilaç kullanıyorlar, kullanılan organik içerikli ilaçların içinde neler olduğunu kesin olarak açıklamadılar. Zaten eğer hibrit tohum kullanılıyorsa olay orada bitiyor. Çünkü organik tarımda yerli tohum da kullanabiliyorsunuz hibrit tohum da. Evet, yerli tohum kullanmanız için tavsiyede bulunuyor ama şart koşmuyor. Üstelik Türkiye’de organiğin denetimi hiçbir zaman için yeterli yapılmıyor. Öyle mi? Elvan Sağbili: Evet sektör haline geliyor neticede. Bodrum Tohum Derneği’nin büyük ölçekli işlere hayır demesinin en önemli sebebi budur. Bir süre sonra işler büyüdükçe, “biz bununla nasıl baş edeceğiz” diyerek dolaylı yerlerden ekonomik fonlar almaya başlanıyor ve standartlarınız da ona göre değişmek zorunda kalıyor. Biz o sebeple herhangi bir şirketten, holdingten, finans kurumlarından hiçbir şekilde para almıyoruz tüzüğümüzde var bu, para alan ya da bağlantı kurmaya çalışan her kim olursa dernekten men edilir. Çünkü bunun ucu çok açık, her yere gidebilir, Monsanto’ya kadar gidebilir. Biz mümkün oldukça kendi çevremizdeki tek tek insanların desteği ile ayakta durmak için bir çaba içerisindeyiz. Benim bildiğim kadarıyla, organik tarımda toprağın bile kaç yıldır kimyasala maruz kalmamış toprak olması gerekiyor. Bu da mı denetlenmiyor? Elvan Sağbili: Ama Türkiye’de ilaçsız arazi diye bir şey yok ki. Size çok basit bir örnek vereceğim. DDT 40-50 lerden sonra Türkiye’de ve dünyada en çok kullanılan tarım ilacıydı. DDT nin yerin altına 15 cm inip topraktan tamamen kaybolabilmesi için 15 sene gerekiyor. Yani siz DDT kullanılmış bir arazide ne yaparsanız yapın ilaç orada vardır. Bunun çok daha pratik yöntemi ise doğal olarak hazırlanan ilaçlarla DDT’nin parçalanmasını sağlamaktır. Zaten biz çiftçilerimize bize ilaçsız arazi bulun demedik. İlaç var biliyoruz buna rağmen ekecek başka araziniz yoksa evet orada ekin dedik. Çünkü bizim başka yöntemlerimiz var; topraktaki ilacı parçalayarak bir an önce toprağın yaklaşık 40-50 cm altına inmesini sağlamaya çalışıyoruz. Bir domatesin, patlıcanın beslenebilmesi, kök atabilmesi için 40-50 cm civarında bir derinlik gerekiyor. Biz o ilacı bunun altına indirmeye çalışıyoruz ki yiyeceğimizde ilaçlar olmasın. Ama inmiyorsa da diyoruz ki topraktan alsın önemli değil yeter ki her hafta, her ay, her sene birkaç defa ilaç verilerek bunu direk olarak yememize sebep olunmasın. Öyle görünüyor ki her birimiz kendi yiyeceğimizi yetiştirmeliyiz. Y a da en doğrusu sizin gibi derneklere daha çok maddi manevi destek vererek yaygınlaşmasını sağlamalıyız. Verdiğiniz bu çok önemli bilgiler için teşekkür ederiz. Elvan Sağbili- Mia Pelin Özdoğru: Bunları anlatmamıza vesile oldunuz, biz de teşekkür ederiz.
62
Çanakkale Kültür Sanat Magazin Dergisi Sayı: 2 • Şubat 2016
sağlık
Diyabet, alkol,
antioksidan besin ögeleri
ve diğer sebepler Diyetisyen Begüm Kuran
begumkrn@hotmail.com
Erkekler genellikle üretkenliklerini yetişkinlikleri boyu sürdürürken, kadınlarda üretkenlik dönemi ilk adet yaşıyla başlayıp menopoza kadar devam etmektedir. Kadınların bu dönemlerinde geçirdikleri bir takım hastalıklar üretkenliklerini etkileyebilmektedir.
64
Çanakkale Kültür Sanat Magazin Dergisi Sayı: 2 • Şubat 2016
Polikistik Over Sendromu Doğurganlık çağındaki kadınlarda %5-10 sıklığında görülen endokrin bozukluktur. Polikistik over sendromu adet düzensizliği, anormal tüylenme, akne ve bel çevresine yönelik obezite gibi belirtilerle kendini gösterebilir. Metabolik açıdan bozulmuş glikoz toleransları ve insülin direnci, bozulmuş kan lipit profilleri görülebilir. Yapılan çalışmalar polikistik over sendromlu bireylerin ciddi kilo kayıplarında hastalık semptomlarının ve üreme sağlığının iyiye gittiğini göstermektedir. Yaşam tarzı değişikliği ile birlikte verilen 6 kg yağ kaybının çalışmaya katılan bireylerin %90’ında üremenin normal düzene girdiği ve ilk 6 aylık periyotta %77’sinin gebe kaldığı tespit edilmiştir.
Obezite ve Erkeklerde Üreme Sağlığı Yapılan birçok çalışma, fazla kilolu erkeklerin %80-96 oranında normal ağırlıklı erkeklere oranla sperm sayısının düşük olduğunu göstermektedir. Vücut yağ oranı yüksek kadın ve erkeklerin, vücut yağ oranı normal bireylere göre çocuk sahibi olma olasılığı daha düşük durumdadır.
Diyabet Yapılan çalışmalarda kadın ve erkeklerdeki tip 1 ve tip 2 diyabetin, yumurta ve sperm sağlığını etkileyerek üremede birçok problem yaratabileceği görülmüştür.
Alkol Yüksek alkol tüketimi testosteron üretimini baskılamaktadır. Anormal morfolojik sperm sayısındaki artış da yine yüksek alkol tüketimi ile ilişkilendirilmektedir. Kadınlarda ise gebelik döneminde fetüsün alkole yüksek oranda maruz kalan, yeni doğanda dikkat dağınıklığı, kilo değişiklikleri, gelişme geriliği, davranışsal bozukluklar, zekâ geriliği ve kalp anomalileri görülebilmektedir.
Antioksidan Besin Ögeleri Yapılan çalışmalar üreme sağlığını en olumlu etkileyen besin ögesinin C vitamini olduğunu göstermiştir. Gebelikte, plasenta ve anne dokularının büyümesi için fizyolojik olarak çinko ihtiyacı artmaktadır. Doğumda bebeğin çinko seviyeleri anneninkinden daha yüksek iken, doğumu takiben ilk 6 ay içerisinde en düşük düzeylere düşebilmektedir. A vitamini, vücutta depolanabilir özellikte olması ve fazlasının bir takım hasarlara yol açması nedeniyle gebelikte kısıtlı düzeyde alınmalıdır. Folik asit yetersizliğinde, düşük doğum ağırlıklı bebekler, erken doğum, anne karnında gelişme geriliği, preeklempsi riskinde artış görülmektedir. Gebe kalmayı planlayan kadınların, gebeliğin 12. Haftasına kadar günlük 400mcg folik asit takviyesi almaları, nöral tüp defektli doğum riskini %50 önlemeye yardımcı olacaktır. Üreme sağlığı sorunlarını insan ömrüne etkisi %10-15’tir. Ancak bu durumdan etkilenme kadınlarda %22 iken erkeklerde %3 kadardır. Bu durumun önüne sağlıklı yaşam tarzı alışkanlıkları, bireyselleştirilmiş beslenme ve egzersiz programları ile geçilebilmektedir.
phantaso.com.tr
65
n
magazi
Sevgililer Gününü
Mehmet Aslıhan Gör,
Aktaç
Fasıl Eşliğinde Kutladılar Fasılın güzel nağmeleri ve boğaz manzarası ile davetlilerini sevgililer gününde ağırlayan A La Carte Restaurant güzel yüzlü çalışanları ile geceye katılan misafirlerini memnun etti. Gecenin ilerleyen saatlerine kadar mekânda eğlenen kentimizin sakinleri fasıl programının sona ermesi ile evlerinin yollarını tuttular… Yalçın Keçeci,R eyhan
ıdıka Avcı Umut Gör,S
Güzel
Ayşe-Recep-Gülay Erdoğan Selma Güney,Yonca Albayrak
Sinem Ulaş,Sevcan Aktaş
e n Merve İnc
,Altu Melis Öztürk
Timur-Özlem Açıl 66
Çanakkale Kültür Sanat Magazin Dergisi Sayı: 2 • Şubat 2016
Sinan Yağçıoğl u ve Selma G üney
Esra Du ramaz
,Hatice
Kuru
Ayşen Batan,Ö zge Sevik,Ezgi Altın Umut İlker İnce-
Gör
ğlu
aço ları Sar l u ğ O tice ve Can-Ha
Dilara-Hakan
Saraçoğlu ve Burak Gözüto k
Ebru Albayrak ve Sinem Hanım
u bru Efendioğl
urat-E Buse-Birsu-M
phantaso.com.tr
67
n
magazi
Balıkçı Yaşar’da
Hicran Rüzgarı Esti
14 Şubat Sevgililer Günü akşamı Çanakkale’nin Sultanı Solist Hicran sevilen mekân Balıkçı Yaşar’da kendisini izlemeye gelenleri adeta aşkla buluşturdu. Güzel gecede doyasıya eğlenen misafirler Hicran’ın güzel sesiyle tam bir müzik ziyafeti çekti. İşte o güzel geceden sizler için seçtiğimiz kareler…
Demet ve Özbey Şafak
tafa al ve Mus Duygu Ak
a Avcı
r,Sıdık Umut Gö
Kaplan
Ebru Uzunca ve Nihan Uzunca
68
Ersin ve Ezgi O rhan
Çanakkale Kültür Sanat Magazin Dergisi Sayı: 2 • Şubat 2016
Hicran
en Özen
,Özg Miray Küplü
İbrahim ve S erpil Taşkır an
Şeyma Ö zbey ve M ustafa K aplan
Kaplan Nihan Kaplan ve Ayşenur
İpek Yankılı, Büşra
y Özgen Özen ,Şeyma Özbe
Uğur Yıldız,Müge Te ker
e Nermin Zafer v
Çete,Duygu
Akal,Esma E ren
Tanyaş
phantaso.com.tr
69
n
magazi
Eğlencenin Yeni Adresi
Brasserie Redkith
Gece hayatının nabzını yoklayan ve yaptığı organizasyonlar ile kentimize yeni bir heyecan ve nefes getiren mekânlar arasında yer alan Brasserie Redkith yaptığı iki muhteşem organizasyon ile önümüzdeki aylarda düzenleyeceği eğlence dolu gecelerin adeta teminatını verdi. Gecede Dj performansı sergileyenler arasında Vine fenomeni Ataberk Doğan ve Tuce Vanessa Tasbas yer aldı. Sabahın ilk ışıklarına kadar süren partilerden magazin muhabirimizin sizler için seçtiği güzel kareler…
70
Çanakkale Kültür Sanat Magazin Dergisi Sayı: 2 • Şubat 2016
phantaso.com.tr
71
n
magazi
Sevgililer Gününde
Şayka Restaurant Her yıl olduğu gibi bu yıl da keyifle kutlanan 14 Şubat Sevgililer Gününde Çanakkale sakinleri de bu güzel günü eşleri ve arkadaşları ile Şayka Restoran’da kutladı. İşte aşkın ve romantizmin eğlenceyle karıştığı geceden en özel anlar.
Cahit Maltepe,Mine Ba yram
Aslı Arslanh an, Burcu Karpu zoğlu
Arslanhan, lı s A ı, ç k a opr Can Kaan T
Damla-Fırat Tangören
Okan Akt aş,Emin B akan İlke Bulutar,Dilara Göktürk
iryaki ıl,Birgül T ş I t y e n ü şak,C
Demir Ba
72
Çanakkale Kültür Sanat Magazin Dergisi Sayı: 2 • Şubat 2016
Duygu Öksü z, Ayperi Din çerSertaç
Haktanır
Turgay ve Eşi Duygu Öksüz Hanım
Yılmaz, Uğur Yavaşoğlu,Ezgi Sibel Yavaşoğlu
Sinem Bayraktar,Neslihan Altılar
Ramazan Yaşar,Diara Aygo-Meltem Terzi
k Uçman Sezin Çoşkun,Başa
Oktay Or ta,Simay Y ılmaz
Oğuzhan Sandal,Canan Çevik Mehmet Akdeniz,Kadriye Burçin Toku
an Ataç Özge Kaan,Gürk
phantaso.com.tr
73
n
magazi
Burası Agora Meyhanesi… Burada Yaşanır Aşkların En Şahanesi Agora Meyhanesinde geçtiğimiz günlerde gerçekleşen “Sevgililer Günü” etkinliğinde mekânın sahiplerinden olan Cenk Hekimoğlu, bir sürpriz yaparak misafirlerine müzik ziyafeti verdi. Hekimoğlu geniş müzik repertuvarı ile gecenin geç saatlerine kadar saz arkadaşları ile sahne aldı. İşte o keyifli Geceden objektiflerimize yansıyan kareler. az lül Kurn y E e v y a r Burak Ko
Orhan Esin Tabak,Selen
Erdal-Cana
n Selcuk ve Esra Deniz
~brahim,Semih,Gizem,Kü
bra Hanım m Hanım Metin ve tzle
acı Mahmut Makar
Mert-Yüksel-
74
Çanakkale Kültür Sanat Magazin Dergisi Sayı: 2 • Şubat 2016
Özge Kaya, Göks el
Artun Bebek ve Damla Özhan Özkal Çifti
Kıyı Avm’de bir Cheff Kıyı Avm’de bulunan Hayati Cheff Restoran ’dan sevgililer gününe özel en güzel kareler sizlerle... ş,Ecem Sarı Emine-Ozan Güne
Nihan Saraç Balkay a Eylül Badesu Balkaya S andal
Emine-Hayati Tezcan, Toprak-Orçun-Gökçe Aydemir
i
Hayati Tezcan ve arkadaşı Fercan Kodak
ayat dnan Köse,H ,A k e il B ir Tamer Dem Can Fidan Tezcan ve
Sibel Yvaşoğlu,A ynur Kayıntu, Nurçin Erdoğan
phantaso.com.tr
75
n
magazi
PHANTASO İle
Hayata ve Yayıncılık Sektörüne
Yeni Bir Soluk Geliyor
Çanakkale’nin yeni kültür, sanat ve magazin dergisi Phantaso, Parion Hotel’de düzenlenen lansman gecesinin ardından, ilk sayısıyla yayın hayatına merhaba dedi. Dergi imtiyaz sahibi Aydemirler Makine Ve Yatırım A.Ş Yönetim Kurulu Başkanı Naci Aydemir, dergi çalışanları, Çanakkale’de görev yapan yerel ve ulusal basın temsilcileri ve çok sayıda özel davetlinin katıldığı gecede açılış konuşmasını yapan Naci Aydemir; Çanakkale’nin sahip olduğu değerlerini, kültürünü ve sanatını tüm Türkiye’ye daha doğru ve etkin anlatmak için yola çıktıklarını belirterek; “Bir yatırımcı olarak Çanakkale’nin hak ettiği değeri görmediğini düşündüğünü ve öncelikli amaçlarının bu durumu değiştirmek olduğunu söyledi. Aydemir konuşmasına “Büyük bir işe giriştiklerini, dinamik bir ekiple, en büyük güç olan “kalem”i kullanarak; Doğru, ilkeli, dürüst ve amacından sapmayan, hiçbir siyasi görüşün etkisinde kalmaksızın tamamen bağımsız ve Çanakkale’ye kültürel anlamda değer katacak bir çalışma ortaya koyarak, Çanakkale’nin ilk değerler temalı ve özgün içerikli kültür, sanat ve magazin dergisi Phantaso’nun ilk sayısı ile sizlere merhaba demekten gurur duyuyoruz” diye devam etti. Her ay düzenli olarak okuyucularıyla buluşmayı hedefleyen Phantaso, çok özel dosya konuları, keyifli röportajları, Çanakkale’ye özel portreleri, yazı dizileri ve diğer tüm içeriğiyle her ay dopdolu olacak. Yakın bir gelecekte tüm Türkiye’ye ulaşan bir dergi olmayı planlayan Phantaso, ayrıca yine yakın bir tarihte App Store ve Google Play Mağazalarından da takip edilebilecek. Yoğun katılım ile gerçekleşen lansmandan objektiflerimize takılan kareleri sizler için paylaştık.
76
Çanakkale Kültür Sanat Magazin Dergisi Sayı: 2 • Şubat 2016
phantaso.com.tr
77
n
magazi
78
Çanakkale Kültür Sanat Magazin Dergisi Sayı: 2 • Şubat 2016
phantaso.com.tr
79
n
magazi
Balıkçı 286 Restoranda
Sevgililer Gününe Özel Kutlama Sevgililer Günü Balıkçı 286 restoranda gerçekleşen şık bir programla kutlandı. Gecenin geç saatlerine kadar doyasıya eğlenen konuklar aşklarının imzasını bu romantik mekanda adeta bir kez daha attı.
Ecem ve Kayhan Güner
Kemal Çakar ve Pınar
Mehtap ve Mehmet Gaga Naci Poyraz
ül Felek Ufuk ve Ayşeg
80
Çanakkale Kültür Sanat Magazin Dergisi Sayı: 2 • Şubat 2016
Tezel Gülşah ve İbrahim
İhami-Mert
-Ece Bayaran
Kolin Otel’ d e Romantik Bir 14 Şubat Gecesi Çanakkale gecelerinin nabzını tutmaya Kolin Otel’de devam ediyoruz. Sevgililer gününde Kolin Otel’de sahne alan Sonay Akçen göz alıcı performansıyla sevenlerinden tam not aldı. İşte dinleyenlerin deyim yerinde ise kulak pasının silindiği geceden magazin muhabirimizin objektifine yansıyan kareler. a Aksoy Ferhat Çelik ve Ed
Kubilay ve Sultan Bulut Seda Pomen, Ayşe Say,Yaren Sayın
Nil-Cem-Mukaddes
BaYaran
Sonay Ak+en
phantaso.com.tr
81
er i bir es
tec bir bes
Ayışığı Sonatı
82
Çanakkale Kültür Sanat Magazin Dergisi Sayı: 2 • Şubat 2016
Bir gün Beethoven, bir arkadaşı ile birlikte Viyana sokaklarında dolaşmaya çıkar. Tam o esnada bir apartmandan piyano sesi geldiğini duyar ve kafasını kaldırıp sesin geldiği yöne bakar. Apartmanın ikinci katındaki cam açıktır ve Beethoven’i büyüleyen ses oradan gelmektedir. Arkadaşına, çalan kişinin büyüleyici çaldığını ve onu görmek istediğini söyler.
Ludwig van Beethoven 17 Aralık 1770 yılında Almanya’nın Bonn şehrinde doğmuş dünyaca ünlü klasik müzik bestecisidir. Almanya doğumludur ancak şöhreti Viyana’da yakalayacaktır. Ailede kendisinden başka babası ve dedesi de müziğin içindedir. Kendisiyle aynı adı taşıyan dede Ludwig van Beethoven bir opera sanatçısıdır ve Bonn’da aynı zamanda orkestra şefliği de yapmıştır. Ludwig van Beethoven’ın babası da müzikle ilgilenmiş ve aynı orkestrada tenor olarak çalışmıştır. Aynı zamanda müzik öğretmeni olarak dersler de vermektedir. Küçükken babası Beethoven’a piyano eğitiminde çok sert ve acımasız davranmıştır. Beethoven, küçük yaşlarda ailesinin geçimine katkıda bulunmak için kilisede piyano çalarak çalışmaya başlamıştır. 1787 yılında Mozart’la çalışmak umuduyla Viyana’ya gider. Mozart ile bir süre çalışma fırsatı bulur ancak annesinin hastalığı nedeniyle Bonn’a dönmek zorunda kalır. Annesinin ölümünden sonra 1792’de Viyana’ya geri döndüğünde ise Mozart’ın ölmüş olduğunu öğrenir. 1792 yılında Viyana’ya gider ve Joseph Haydn’ın yanında çalışmaya başlar. Joseph Haydn Beethoven’ın üstün yeteneğini fark eder ve ona her konuda destek olur. Ve böylece yaptığı bestelerle klasik müziğin 19. yüzyılın sonuna kadar yaşayan tüm müzisyenlerini etkiler. Beethoven dokuz senfoni, beş piyano konçerto, bir keman konçertosu, bir piyano, keman ve çello için üçlü konçerto, otuz iki piyano sonatı ve birçok oda müziği eseri bestelemiştir. Dünyada en çok bilinen 9. Senfoni, bugün Avrupa Birliği marşı da olan en çarpıcı senfonisidir. Beethoven Klasik müziğin Romantik Dönemini başlatmıştır. Yaşamı boyunca sağlık problemleri çekmiş olan Beethoven 1801’de işitme problemleri yaşamaya başlamış ve 1817’de tamamen sağır olmuştur. Ancak sağırlığı müzik yaşamını hiçbir şekilde etkilememiştir. 9. senfoniyi sağırlık döneminde bestelemiştir. 1827 yılında henüz 56 yaşındayken siroz hastalığı nedeniyle vefat etmiştir. Küçük yaşlarda ev bütçesi için kilisede piyano çalarak çalışmaya başlamış olan Beethoven’ın dünyaya kazandırdığı çok sayıda ünlü olan bestesinden biri de Ayışığı Sonatı’dır. 1801 yılında “sonata quasi una fantasia” adıyla yazılan bu sonatın nasıl yazılıp bestelendiği hakkında türlü rivayetler vardır. Bunlardan ilkine göre Beethoven, intihara karar vererek vasiyetini hazırlar. Ancak görme engelli bir kız, Beethoven’ın yaşama bakışını tamamen değiştirecektir. Gözleri görmeyen genç kızın ayışığını hiç görememiş ve göremeyecek olması Beethoven’i derinden etkiler. Ve yaşama yeniden bağlanmasına en büyük sebep olur. Hikaye şöyle gelişir; Bir gün bir arkadaşı ile birlikte bir apartmanın önünden geçerken piyona sesini duyar. Ve arkadaşına o kızı görmesi gerektiğini söyler Beethoven. Birlikte ikinci kata çıkıp kapıyı çalarlar. Kapıyı açan kadın, Beethoven’ı hemen tanır ve şok olur. Beethoven, piyano sesine geldiğini, çalan kişiyi çok merak ettiğini ve mutlaka görmek istediğini belirtir. Kadın, piyanoyu çalanın kızı olduğunu ve tanışmaktan mutlu olacağını
belirterek Beethoven ve arkadaşını içeri alır. Beethoven, piyano çalan kızın olduğu odaya girer. Annesi kıza, Beethoven’ın geldiğini söyler ve küçük kız çok heyecanlanır, hemen ayağa kalkar, fakat kız görme engellidir. Bunu gören Beethoven ise, “Lütfen benden bir şey isteyin.” der, maddi bir şey isteyeceklerini düşünerek. Kızın cevabı şu olur; “Ben hiç ayışığı görmedim, bana ayışığını anlatır mısınız?” Bu durumdan etkilenen Beethoven, bunun üzerine piyanonun başına geçer ve ölümsüzleşecek olan eseri Ayışığı Sonatı’nı (Moonlight Sonata), doğaçlama olarak besteler. Bir diğerine göre ise, sonat, o zaman 16 yaşındaki ve bazı uzmanlara göre bestecinin “ölümsüz sevgili”si olan güzel Kontes Giulietta Giucciardi’ye adanmıştır. O günlerde kontese tutkulu bir aşkla bağlanan Beethoven, arkadaşı Wegeler’e yazdığı mektupta; “Şimdi tekrar ve biraz daha mutlu yaşıyorum ve insanlar arasına karışıyorum.Bu değişikliği, beni seven ve benim de sevdiğim sevimli, büyüleyici genç bir kız yarattı. İki yıldan beri tekrar biraz mutluluk duyuyorum.” demiştir. Yine söylenir ki, Beethoven hayatı boyunca bir tek kadını sevmiştir. Elis... Kimileri çok yakın bir arkadaşının, kimileri de abisinin eşi olduğunu yazar. Dramatik olan ise bu ilişkiden bir çocukları olmasıdır. Ancak Beethoven yaşadığı sürece bu çocuktan baba kelimesini duyamayacaktır. Beethoven ve Elis bir gün kaçmaya karar verirler. Buluşma yeri ve saati kararlaştırılır. Elis zamanında gelir ama Beethoven gelemeyecektir, çünkü onu ve yanındakileri taşıyan fayton yağmakta olan yağmurdan dolayı çamur deryasına dönen yolda bir çukura saplanır. Hemen inerler. Beethoven geç kalmak üzeredir. Faytonu çukurdan çıkarmak için ilk önce o atılır ve tekerlerin altına yatar. Bütün uğraşılara rağmen faytonu çukurdan çıkaramazlar. Beethoven’ın başka çaresi yoktur, koşmaya başlar. Çok geç kalmıştır. Ancak buluşma yerinde bekleyen Elis’in dayanacak gücü kalmamıştır. Ve sevgilisinin gelmeyeceğini düşünür. Hâlbuki gitmek için odanın kapısını açtığı sırada, Beethoven binanın dış kapısından içeri girmişti bile. Ne yazık ki Elis gitmek için, Beethoven’de sevdiğine kavuşmak için iki yönlü merdivenin farklı taraflarına yönelir ve birbirlerini göremezler. Beethoven o gece çektiği acıyı ay ışığı sonatında ölümsüzleştirir.
phantaso.com.tr
83
sağlık
ÇOCUKLARDA SIK GÖRÜLEN
ENFEKSİYONLAR Dr. Savaş VURAL
Merhaba sevgili Çanakkaleliler. Tamamen yerel ve yenilikçi bir tarz hedefleyen yepyeni dergimizin sağlık köşesinde, mevsimlere göre yaşadığımız sağlık sorunları ile Çanakkale sınırları içinde karşılaşabildiğimiz bazı sağlık problemleri konusunda gereksinim duyacağınız tüm bilgileri sizlerle paylaşacağım.
84
drsavasvural@yahoo.com
Sizlerden de her konuda yaşadığınız veya kafanıza takılan soru ve sorunlarınızı e-mail yolu ile bana bildirmeniz temennimdir. Sizlere elimden geldiğince yardımcı olmaya ve yönlendirmeye çalışacağıma emin olabilirsiniz. İçinde yaşadığımız coğrafya sağlık için gerçekten bulunmaz bir bölge. Çevre ve Şehircilik Bakanlığının verilerine göre, geçen kış sezonunda, en düşük partiküler madde ortalaması olan il “Çanakkale” olarak tespit edildi. Yani Türkiye ‘de en temiz havası olan 3 ilden birinde yaşamaktayız. Ayrıca orga-
Çanakkale Kültür Sanat Magazin Dergisi Sayı: 2 • Şubat 2016
nik sebze, meyve, et ve süt ürünlerine daha kolay ulaşmamız beslenme ve sağlık açısından önemli bir avantajımız. Trafik olmaması ve insanlarımızın daha uyumlu ve kibar olması da çağımızın en büyük sağlık bozulma sebebi stresten uzak kalmamızı sağlayan önemli bir etmen.
suna bağlı olarak farklı miktarlarda kullanılırlar; bu nedenle bir hekime danışarak kullanılmalıdır).
Ah Bir De Çocuğumun Öksürüğü Olmasa
•Eğer öksürük balgamlı bir öksürükse, kesinlikle öksürük şurubu kullanılmamalıdır. Bu durumda öksürüğün kesilmesi değil, öksürükle birlikte balgamın sökülüp atılması önemlidir. Öksürürken çocuğunuzu yüzükoyun olarak dizinize yatırın, sırtına hafif hafif vurarak balgamın çıkmasına yardımcı olun.
“Peki hiç mi olumsuz yönü yok bu şehrin” diyenler olabilir içimizde. Herkesin bildiği gibi her mevsim bitmeyen rüzgâr, özellikle kış aylarında üst solunum yollarına ait enfeksiyonlarının oluşmasına ve etkilerinin uzun sürmesine sebep olabilmektedir. İşte bu sebeple içinde bulunduğumuz bugünlerde maalesef hastanelerin acilleri özellikle öksürük ve ateş şikâyeti ile dolup taşıyor. Bilhassa geçmeyen inatçı öksürükler özellikle kış aylarında anne babaların kâbusu. Bir hafta, bazen 10 gün süren öksürüklerin sebebi çoğunlukla viral enfeksiyonların yol açtığı grip ve nezle, diğer bir tabirle soğuk algınlığı. Özellikle bakım evleri ve okullarda çocuklar kolaylıkla enfeksiyonu birbirlerine bulaştırdığından enfeksiyonu geçirme riskleri artıyor. Hastalık, ailenin fertlerinden birinde görüldüğünde hemen diğerlerine de geçebiliyor ve aile boyu hastalık ortaya çıkıyor. Öksürük haricinde bebeklerde ve çocuklarda görülen ateş, anne-babaların en tedirgin olduğu konuların bir diğeri. Bu duruma soğuk algınlığı ya da grip gibi hastalıklar zemin hazırlayabildiği gibi ateş genetik geçişli de olabiliyor. Ateş, bilinenin aksine çocuk için zararlı bir faktör olmasa da, ailelerin bu konuda çok dikkatli olması gerekiyor. Çünkü yüksek ateş zamanında düşürülmediği takdirde beyinde hasara yol açabiliyor. Şimdi ateş ve öksürük için bildiğinizi düşündüğüm ama maalesef pek uygulayamadığımız altın kurallara bir göz atalım.
Ateş • Ateşli çocuğun bulunduğu ortamın ısısı 21-22 C arasında tutulmalıdır. Oda ısısının ayarlanması için havalandırmalar ve vantilatörler kullanılabilir, ancak çocuğun direkt olarak hava akımının karşısında olmamasına dikkat etmek gerekir. • Çocuğun üzerindeki fazla giysiler çıkartılarak az ve gevşek giysilerle çocuğun ısısının düşürülmesine yardımcı olunmalıdır. • Ateşli çocuğun kalori gereksinimi artar, bu nedenle aç kalmamasına dikkat ederek beslenmesi desteklenmeli, ancak beslenme için aşırı zorlanmamalıdır. • Ilık suyla (29-32 C) duş yaptırmak veya ıslak bezlerle vücut ateşini kontrol edip sık sık ölçüm yaparak ateşin seyri izlenmelidir. • Yüksek ateşte vücudun daha fazla sıvıya ihtiyaç duyması nedeniyle bol miktarda sıvı alması sağlanmalı, verilecek sıvının çok sıcak veya çok soğuk olmamasına dikkat etmelidir. • Doktorun tavsiye ettiği bir ateş düşürücü (antipiretik) kullanarak ateşi kontrol altında tutmak gereklidir (ateş düşürücüler çocuğun yaşına ve kilo-
Öksürük
• Geceleri öksüren çocuğunuzun yastığının altına destek koyarak dik yatmasını sağlayın. Sümüğün boğazından aşağılara kayarak tahrişe yol açmasını da engellemiş olursunuz. Yüzükoyun veya yan yatırmak da tahrişi önler. • Öksüren çocuğunuzun odasını sürekli nemli tutun. Yanında bir çaydanlık su kaynasın veya nemlendirici cihazlarla odanın havasının kurumasını önleyin. Odayı fazla ısıtmayın. • Yatmadan önce çocuğunuzun boğazını yumuşatmak için ılık bir şeyler verin. 18 aylıktan büyük çocuklar için su içinde eritilmiş bala limon suyu katarak hazırlayacağınız içeceği verebilirsiniz.
Öksürük Çayı Tarifi Bir elmanın kabuğunu soyun, bir kaç da çekirdeğini koyun, birazcık ıhlamur, bir iki karanfil, belki bir tarçın kabuğu. Bir dilim de limon. Bunu üşüttüğünüz günlerde siz de için ve ılık ılık çocuğunuza içirin. Son olarak sevgili Çanakkaleliler, en çok gözlemlediğim hata, çocuğunuzu bir doktora götürdüğünüzde 2 ila 3 gün içerisinde öksürük geçmeyince veya ateşi düşmeyince bir başka doktora götürmenizdir. Maalesef biz doktorlar da aileleri tatmin etmeye çalışmak adına her defasında farklı bir tedavi vermekteyiz. Bu kesinlikle çocuk veya her yaşta hasta için uygun bir şey değildir. Unutmayın tıpta 2+2 = 4 kuralı işlemez. Muhakkak ilk tedavinizi veren doktora devam etmelisiniz. Gerekirse o sizi ilgili bir uzmana yönlendirsin. Ama verdiği tedavinin sonuçlarını değerlendirmek ve ilave ilaç vermek yahut sevk yapmak en akılcı yoldur. Hepinize sağlıklı günler diliyorum.
phantaso.com.tr
85
rı
burçla indian
Yabankazı • 22 Aralık-20 Ocak “ Yardımsever!”
Değerli Taşı: Kuvars Rengi: Beyaz Şubat’ın ikinci yarısında sorumluluklarınız artacağından dolayı zaman zaman zorlanabilirsiniz. Yaptığınız işi kendi işiniz gibi sahiplenirseniz başarı kaçınılmaz olacaktır. Yaptığınız fedakârlık ve özveri terfi olarak geri dönebilir. 2015 yılı aşk açısından çoğunuzu zorladı biliyoruz. Bitişler, ayrılıklar sizin aşka olan inancınızı azalttı. Bu ay bunların acısı çıkacak ve daldan dala konarak duygularınızı kontrol etmekte zorluk çekeceksiniz. İletişim yeteneğiniz sayesinde yeni gireceğiniz ortamlarda bütün dikkatleri üzerinize çekebilirsiniz. Ancak bu ay sağlığınıza dikkat etmelisiniz. Değişen havalar yüzünden soğuk algınlıkları geçirebilirsiniz. İskelet sisteminizde hissettiğiniz ağrıları dikkate alıp bir kontrolden geçerek sorunun üstesinden gelebilirsiniz. Mart ayında görüşmek üzere…
Susamuru • 21 Ocak-22 Şubat “ Sevimli! “
Değerli Taşı: Turkuaz Rengi:Turkuaz
Şubat sizin iş konusunda parlayacağınız bir ay olacak. İş konularına önem verip neleri başardığınızın farkına varmak sizin kendinize olan güveninizi tazeleyecek. Bu ay sürprizler var. Yeni iş tekliflerine açık olun. Devam ettiğiniz işlerinizde bazı sorunlar yaşayabilirsiniz ancak uzun sürmeyecek. Birlikte iş yapacağınız insanlarla fikirlerinizi paylaşın. Aşk konusuna gelince mantıklı olmanız gereken anlar söz konusu. Sorunlu giden ilişkinizde mutluluk gözüküyor. Birlikte olduğunuz insanla açık iletişim kurun. Aksi takdirde ilişkinizin sonlanmasına neden olabilirsiniz. Şubat aynı zamanda hareketli bir ay. Bir ilişkiye başlayacağınız takdirde hem kendi hislerinizden hem de partnerinizin hislerinden emin olmaya çalışın. Size zarar verebilecek her türlü alışkanlıktan uzak durursanız sağlık sorunlarınızın git gide azaldığını göreceksiniz. Güzel gelişmeler var. Mart ayında görüşmek üzere…
Puma •23 şubat-20 mart “ Kıvrak! “
Değerli Taşı: Firuze Rengi: Yeşil Çalışkanlık bu ay sizi hızla hedeflerinize yaklaştıracak. Parasal olanaklar artıyor. Finans konusunda güzel gelişmeler sizi bekliyor ancak risk almayın. Şans ve başarı sizden yana. Düşüncelerinize değer veriliyor. Sizden tecrübeli olan kişileri kıskanmadan dinlemeyi öğrenmelisiniz. Bu ay birikim yapma zamanı, ayrıca enerjinizi de pozitif kullanacaksınız. Uzun zamandır hissetmediğiniz duygularınız tekrar canlanacak. Karşınızdaki insana daha fazla güvenmelisiniz. Bu en çok da ilişkiniz için geçerli. Hislerinize kulak vererek kapılarınızı aşka açın ve sonuna kadar yaşayın. Bu ay yediklerinize ve içtiklerinize dikkat etmeniz şart. Yediğiniz besinlerden ötürü mide sıkıntıları yaşayabilirsiniz. Mart ayında görüşmek üzere…
86
Çanakkale Kültür Sanat Magazin Dergisi Sayı: 2 • Şubat 2016
Aladoğan • 21 Mart-20 Nisan “ Büyüleyici! “
Değerli Taşı: Opalin Rengi: Sarı
Bu ay bireysel çalışmaya daha yatkınsınız. Ancak ay içerisinde artan işleriniz, grup çalışmalarına olan sorumluluklarınızı arttıracak. Başarılı insanlarla beyin fırtınaları zamanı. Yeni iş teklifleri alabilirsiniz. İş hayatında yeni tanışacağınız kişiler size umulmadık kapılar açabilir. Bu ay finansal harcamalara dikkat edin. Ufukta yeni ilişkiler gözüküyor. Sevgilisi olanlar 14 Şubat’ı keyifle geçirecekler. Yeni tanışacağınız bir insan, hareketli yaşantınızdan kötü etkilenebilir ve size karşı güven sorunu yaşayabilir. İstediğiniz kişileri iletişim kabiliyetiniz sayesinde kolay etkileyebilirsiniz ancak dikkat etmeniz gerekiyor. Çünkü siz de kolay etkilenebiliyorsunuz. Devam eden ilişkilerinizdeki kıskançlığa son vermelisiniz. Sağlığınız sıkıntı çıkartacak gibi görünüyor. Kısa süreli bir üşütme kapıda. Dinlenin ve bol vitamin takviyesi alın. Stresli ortamlardan uzak durun. Mart ayında görüşmek üzere…
Kunduz • 21 Nisan-21 Mayıs “ Dengeli! “
Değerli Taşı: Krisokol Rengi: Mavi Şubat iş ve kariyer açısından ön planda olacağınız bir ay. Ancak dikkat! Ayın ilk yarısında yarım bıraktığınız işler gündeme gelebilir ve bu duruma canınız sıkılabilir. Sonunu bilmediğiniz olaylar bu ay içinde çözülecek. Bazı olaylar sandığınız gibi gelişmiyor olabilir, empati zamanı. Aşk hayatınız dolu dolu geçecek. Bu ay alacağınız risklere dikkat etmelisiniz. Risk alırken kimseye güvenmemeli kendi his ve mantığınızla hareket etmelisiniz. Kunduzlar, duyguları ile hareket eden bir burçtur. Geçici ilişkiler size göre değil. Anlayın bunu artık. Sağlığınıza dikkat etmek gereken bir aydasınız. Midenizde oluşacak rahatsızlıklar keyfinizi kaçırabilir. Az ama sık yemeye özen gösterin. Mart ayında görüşmek üzere…
Geyik • 22 Mayıs-21 Haziran “ Çekici! ‘’
Değerli Taşı: Akik Rengi: Beyaz
Aile ve yakın dostluklar bu ay ön planda olacak. Sevgili Geyikler, bu sene işler sizin için çok iyi geçecek. Ayın ve özellikle yılın genelinde iş hayatınızın grafiği sürekli olarak artış gösterecek. Tek yapmanız gereken fırsatları takip etmek ve iyi değerlendirmek. Başarı kendiliğinden gelecek. Aşkta ise sabır zamanı. Eğer devam eden bir ilişkiniz varsa birbirinize verdiğiniz değerin arttığını göreceksiniz. Bayanlar beklemedikleri bir teklif ile karşılaşabilirler. Bu ay hareketli günler var. Bu sebeple sağlığınıza dikkat etmelisiniz. İhmal ettiğiniz kontrolleri mutlaka yaptırmanız gerekiyor. Kendinizi önemser ve daha sağlıklı yaşamaya dikkat ederseniz mutlu bir ay geçireceksiniz. Mart ayında görüşmek üzere…
phantaso.com.tr
87
rı
burçla indian
Ağaçkakan • 22 Haziran-22 Temmuz “ Sevgi! “
Değerli Taşı: Kırmızı Akik Rengi: Pembe Bu ay yeni insanlarla tanışabilirsiniz ve birlikte yeni projeler yapabilirsiniz. Ancak bunlar için motivasyonunuzu asla kaybetmeyin. Çalıştığınız meslekte yeni bilgiler öğrenmek için harika bir ayın içindesiniz. Şubat ayı finansal olarak iyileşmeler getirecek. Aşkta sürprizler var. Özgürlüğünüze önem verdiğiniz bu ay duygularınızı göz ardı etmemeye çalışın. Renkli ve dikkat çekici kişiliğiniz karşı cinsin dikkatini çekiyor. Süre gelen ilişkinizde ise kırıcı olmaktan kaçının. Ağzınızdan çıkan kelimeler bir deprem etkisi yaratabiliyor. Bu ay dilediğiniz aşk hayatını yaşayacak ve tatmin olacaksınız. Sağlıklı yaşam için spor yapmaya ihtiyaç duyduğunuz bir aydasınız. Mart ayında görüşmek üzere…
Mersin Balığı • 23 Temmuz-23 Ağustos “ Sevilen! “
Değerli Taşı: Gröna Demir Rengi: Kırmızı
Şubat ayında iş hayatınızda bir atak yapacaksınız. Cesur olursanız kariyerinizi etkileyecek atılımlarda bulunabileceksiniz. Sorumluluklar artacak ama üstesinden gelmeyi başarabilirsiniz. Aşk hayatında maalesef istediklerinizi elde edemediğinizi biliyoruz. Neyse ki bu ay aşk hayatınız büyük ölçüde değişecek. Sakin ve kendinden emin olun. Aradıklarınızın karşılığını fazlasıyla bulacaksınız. Belki uzun süredir dost olduğunuz bir kişiyle yakınlaşma ihtimalini gösteriyor. Bu sizin için güzel bir gelişme olacak merak etmeyin. Bu kişi sizi en iyi anlayan insanlardan biri olabilir. İskelet sisteminizi zorlayacak her türlü hareketten uzak durun. Bu ay kemikleriniz bir hayli hassas olacak. Mart ayında görüşmek üzere…
Boz Ayı • 24 Ağustos-23 Eylül ‘’Çözümlemeci’’
Değerli Taşı: Ametist Rengi: Erguvan Bolca konuşkan olacağınız bir aydasınız. Bu ay aklınıza koyduğunuz her şeyi açık iletişiminiz sayesinde kolaylıkla yapabileceksiniz. Sorumluluk duygunuz çok güçlü. İş hayatındaki stresli ortamlar sizi gerse de sonuçlar tatmin edici olacak. Aşk hayatında durgun ve sıradan bir döneme giriyorsunuz. Yaz aylarına kadar da bu devam edecek. Bu durumdan kaynaklanacak umutsuzluğunuzu gidermek için fazla hareketli olmanız da sağlığınız açısından olumsuz sonuçlar doğurabilir. Sakin ve beklemede kalın. Sabır her şeyin ilacıdır unutmayın. Mart ayında görüşmek üzere…
88
Çanakkale Kültür Sanat Magazin Dergisi Sayı: 2 • Şubat 2016
Karga • 24 Eylül-23 Ekim “ Kararlı! “
Değerli Taşı: Jasper Rengi: Kahverengi
Tam bahar öncesi yaşanabilecek kadar güzel bir ay olacak. İş hayatında sonsuz fırsatlar ve gelişmeler çıkacak karşınıza. Karar verirken geçmiş tecrübelerinizi ön planda tutmayı ve seçici davranmayı ihmal etmeyin. Mutlak suretle hak ettiğiniz değerler üzerinde ısrarcı olun. Çünkü unutmayın bunları çok uzun zamandır bekliyordunuz. Ve fazlasıyla hak ettiniz. Aşk hayatınız ise umduğunuzdan bile güzel geçecek. Uzun zamandır almayı beklediğiniz bir haber ile havalara uçacaksınız. Karşı taraf nihayet sizin kıymetinizi anlamış ve kendinden beklenen fedakarlığı yapmaya karar vermiş olacak. Şimdi mutluluk ve başarının tadını çıkarma zamanı. Sağlığınız da küçük ağrılar dışında mükemmel. Doğada yapacağınız uzun yürüyüşler çok iyi gelecek. Mart ayında görüşmek zere…
Yılan • 24 Ekim-22 Kasım “ Duyarlı! “
Değerli Taşı: Bakır Rengi: Turuncu Yılın bu döneminde tıpkı bütün bir kış mevsiminin etkilerini üzerinde taşımak gibi finansal açıdan uzun yılların acısını yaşayabilirsiniz. Ama dikkat, özen ve sabırla yapacağınız analizler sonucu harekete geçmek size tekrar dengeyi sağlayacaktır. Bir arkadaşınızdan umulmadık bir hamle söz konusu olabilir. Bu sizi derinden yaralayabilir. Ancak unutmayın hayat bir sınav gibidir. Bu olaydan da ders alarak ileriye doğru umutla adım atmaktan hiç vazgeçmemelisiniz. Aşk hayatınız son derece ılımlı ve sakin. Huzurlu ilişkiler yaşıyorsunuz. Yalnız olanlarınız ise hayatının aşkı ile karşılaşabilir. Sağlığınız rutin gidiyor. Mart ayında görüşmek üzere…
Baykuş • 23 Kasım-21 Aralık “ Güç! “
Mineral: Obsidiyen Rengi: Siyah
Yüzdünüz yüzdünüz kuyruğuna geldiniz. Bunun için sizi tebrik ederiz. Kişiliğinizde var olan sabrın son aşamalarına dek uğraşarak nihayet hak edilen bir terfi yaşayacak ya da uzun zamandır almayı beklediğiniz toplu bir paraya nihayet kavuşacaksınız. Şimdi tek yapmanız gerek aceleci davranmadan sabırla ve dikkatlice bu getirirlerin tadını çıkarmak. Aşk hayatınızda bir hayal kırıklığı söz konusu. Fazla güvenmek ve gereğinden fazla değer vermek konusunda iyice düşünmenizi tavsiye ederiz. Ancak bu hayal kırıklığını gene bir başka aşk fırsatı ile telafi edeceksiniz. Yeni tanışacağınız insanlara geçmişin acı tecrübeleri yüzünden acımasız olmayın. Dikkatli olmanız yeterli olacaktır. Beklenmedik sağlık sorunlarına dikkat. Mart ayında görüşmek üzere…
phantaso.com.tr
89
ğı
mutfa
Tumbi Malzemeler: • ½ su bardağı zeytinyağı
Hazırlanışı:
• 1 su bardağı göce
• 1 adet orta boy soğan
Yağlanmış olan tavanın içine soğan konularak, pembeleşinceye kadar kızartılır. Pembeleşmiş soğana göce eklenir. Daha sonra bu karışıma küp şeklinde kesilmiş domatesler ilave edilir. Hemen sonrasında kesilmiş olan patlıcanlar tavaya konulur ve bu karışım kavruluncaya kadar ocağın üzerinde bekletilir. Bu arada tuz, pul biber ve karabiber ilave edilir. Kavurma işleminin bitiminde 2 bardak su ilave edilir ve tavanın ağzı bir kapak yardımıyla kapatılır.
• 2 adet patlıcan • 2 adet domates • ½ bağ maydanoz • 1 tatlı kaşığı tuz • 1 tatlı kaşığı pul biber • 1 tatlı kaşığı karabiber • 2 bardak su
90
Bu karışımın soğumasına izin verilmeden bir tepsi yağlanır ve malzemeler oval olacak şekilde ( avuç içi büyüklüğünde) tepsiye yerleştirilir. Bu şekilde hazırlanan tumbilerin üzerine başka bir kapta çırpılarak hazırlanmış zeytinyağı salça karışımı sürülür ve 100 derecedeki fırına sürülerek pişirilir.
Çanakkale Kültür Sanat Magazin Dergisi Sayı: 2 • Şubat 2016
Ovmaç çorbası MALZEMELER: • 1 adet küçük boy soğan • 2 çorba kaşığı ayçiçeği yağı • 1 çay kaşığı biber salçası ya da kırmızı pul biber • 1 su bardağı un • ½ bardak su • 1 tatlı kaşığı tuz • 1.5 lt su
HAZIRLANIŞI: Bir küçük kuru soğan küp halinde kesilir, sıvı yağ katılarak ateşe konulur. Soğan hafif pembeleşince, bir çay kaşığı salça katılır. Biraz karıştırılır. Daha sonra bu harcın üstüne 1,5 litre su eklenip, karıştırılmadan kaynamaya bırakılır. Diğer taraftan başka bir kap içinde bir su bardağı miktarındaki una, yarım bardak su katılır ve pütürlü parçalar oluşana dek birkaç dakika karıştırılır. Bu esnada un, toz halinden kurtulmuş olur. Pütürlü parçalar halinde oluşturduğumuz un su karışımı, kaynamakta olan harcın içine azar azar eklenir. Bu ekleme esnasında bir yandan da tencere karıştırılmaya devam edilir. Unun topaklaşması engellenene kadar karıştırılır. Bu süreçte, çorbanın tuzu da eklenir. Yaklaşık 10–15 dakika sonra, pişen çorba ateşten indirilir.
phantaso.com.tr
91
kitap
Yüzyıllık Yalnızlık • Gabriel Garcia Marquez “Yüzyıllık Yalnızlık’ı yazmaya başladığımda, çocukluğumda beni etkilemiş olan her şeyi edebiyat aracılığıyla aktarabileceğim bir yol bulmak istiyordum. Çok kasvetli kocaman bir evde, toprak yiyen bir kız kardeş, geleceği sezen bir büyükanne ve mutlulukla çılgınlık arasında ayrım gözetmeyen, adları bir örnek bir yığın hısım akraba arasında geçen çocukluk günlerimi sanatsal bir dille ardımda bırakmaktı amacım. Yüzyıllık Yalnızlık’ı iki yıldan daha kısa bir sürede yazdım, ama yazı makinemin başına oturmadan önce bu kitap hakkında düşünmek on beş, on altı yılımı aldı. Büyükannem, en acımasız şeyleri, kılını bile kıpırdatmadan, sanki yalnızca gördüğü olağan şeylermiş gibi anlatırdı bana. Anlattığı öyküleri bu kadar değerli kılan şeyin, onun duygusuz tavrı ve imgelerindeki zenginlik olduğunu kavradım. Yüzyıllık Yalnızlık’ı büyükannemin işte bu yöntemini kullanarak yazdım. Bu romanı dikkat ve keyifle okuyan, hiç şaşırmayan sıradan insanlar tanıdım. Şaşırmadılar, çünkü ben onlara hayatlarında yeni olan bir şey anlatmamıştım, kitabımda gerçekliğe dayanmayan tek cümle bulamazsınız...”
Göçebe • Stephenie Meyer “Dünya, gezegenleri daha da iyileştirmek amacıyla oraya yerleşen ruhlar tarafından işgal edilir. Yakalanan insanların içine ruhlar konur ve ruhlar insanları yönetmeye başlar. Fakat bu durum Melanie Stryder için geçerli değildir. İçine yerleştirilmiş olan ruh Göçebe tam olarak Melanie’yi kontrol edememektedir. Melanie’nin kışkırtmasıyla ruh istilasından kaçan Jeb Amca’nın yaptığı sığınağını keşfeder. Bu sığınakta tam 35 İnsan yaşamaktadır. Fakat oradaki insanlar başta Melanie’nin ruh eşi Jared olmak üzere Göçebe’ye alışmakta zorlanırlar. Çünkü içerisinde Melanie’nin hala var olduğuna inanmıyorlardır. Üstelik aynı yerde yaşayan kişilerin de saldırısına uğrar. Ama sonunda insanlara kendini kabul ettirir ve onlara ihtiyaçlarını bulmada yardım eder.”
Sefiller • Victor Hugo “Yeryüzünde yasalar, gelenekler aracılığıyla uygarlık içinde yapay cehennemler yaratan, ilahi yazgıyı uğursuz insanlar aracılığıyla karıştıran bir toplum lanetlemesi oldukça; çağımızın üç temel sorunu, erkeğin yoksulluk yüzünden alçalması, kadının açlık yüzünden düşkünleşmesi, çocuğun cehalet yüzünden yeteneklerini geliştirememesi sorunları çözümlenmedikçe; bazı bölgelerde toplumun insanları boğması mümkün oldukça; başka bir deyişle ve daha geniş bir açıdan yeryüzünde cehalet, sefalet bulundukça bu gibi kitaplar faydasız olmayacaktır. Şu anda okuyucunun eli altında bulunan kitap, eksikleri, üstün veya zayıf tarafları ne olursa olsun, bir baştan bir başa bütünü de, teferruatlarında kötülükten iyiliğe, adaletsizlikten adalete, sahtelikten hakikate, geceden gündüze, ihtirastan vicdana, çürümüşlükten hayata, canavarlıktan vazifeye, cehennemden cennete, hiçlikten Allah’a doğru bir yürüyüştür. Çıkış noktası madde, vardığı nokta ruhtur. Başlangıçta canavar, neticede melektir.”
92
Çanakkale Kültür Sanat Magazin Dergisi Sayı: 2 • Şubat 2016
Aşk ve Gurur • Jane Austen “Aşk ve Gurur, taşralı bir beyefendinin kızı olan Elizabeth Bennett ile varlıklı ve soylu toprak sahibi Fitzwilliam Darcy arasındaki çatışmayı anlatır. Gerçi Jane Austen bu iki karakteri birbirlerinin tuzağına düşmüş kişiler gibi sunar ama ilk izlenimi tersine çevirmekte gecikmez: Soyluluk ve servetten kaynaklanan “gurur” ile Elizabeth’in ailesinin soylu olmayışı karşısında beslediği “önyargı”, Darcy’yi mesafeli davranmak zorunda bırakır. Elizabeth’in davranışında da hem özsaygının uyandırdığı “gurur”, hem de Darcy’nin züppeliği karşısındaki “önyargı” etkili olur. Zeki ve coşkulu Elizabeth yalnızca Austen’ın en çok sevdiği kadın kahramanı değil, aynı zaman bütün İngiliz edebiyatının en çok ilgi uyandıran kadın roman kişiliklerinden biridir.”
Not: Seni Seviyorum • Cecelia Ahern “Holly ve Gerry genç yaşta birbirlerine büyük bir aşkla bağlanmışlardır. Birbirleri olmadan bir yaşam hayal edemezler. Ancak Gerry’nin beklenmedik ölümü Holly’yi altüst eder. Kendini toparlamak, ayaklarının üzerinde tek başına durmayı öğrenmek için verdiği mücadelede en büyük desteği yine Gerry’den, onun ölmeden önce yazdığı mektuplardan alır.” İrlandalı yazar Cecilia Ahern’in birçok dile çevrilmiş, İrlanda, İngiltere, ABD ve Almanya’da çok satanlar listesinin başında haftalarca yer almış romanı Not: Seni Seviyorum yüz binlerce okurla buluştu. 2007 yılında başrollerini Hilary Swank ve Gerard Butler’ın paylaştığı sinema filmini de yüz binler izledi.
Milena’ya Mektuplar • Franz Kafka “Her şeye rağmen, mutluluktan ölünebiliyorsa, o zaman kesinlikle bu şekilde öleceğim. Ayrıca, ölüm döşeğindeki birisi, mutluluk sayesinde hayata tutunabiliyorsa o zaman ben de hayatta kalacağım.” “Aldığın çiçekler için çok üzgünüm, o kadar üzgünüm ki ne tür çiçekler olduğunu bile okuyamadım. Şimdi senin odanda duruyorlar. Eğer gerçekten odandaki gardırobun yerinde olsaydım, gündüz kendimi bir şekilde odanın dışına atar ve en azından çiçekler solana kadar salonda dururdum. Hayır, bu hiç de hoş değil. Ve o kadar uzakta ki her şey ama hâlâ odanın kapısının kolunu görebiliyorum, bana gözlerimin önündeki mürekkep hokkası kadar yakın.” “Seni seviyorum işte, budala, deniz dibindeki çakıl taşı nasıl sevilip, sarmalanır, ona bağlanılırsa ben de sana öyle bağlıyım.” “Yanımda yürüyordun, bir düşünsene, yanımdaydın!”
phantaso.com.tr
93
vizyon
Carol Yönetmen: Todd Haynes Oyuncular: Cate Blanchett, Rooney Mara, Kyle Chandler Tür: Dram, Romantik Orta yaşının güzelliğini süren Carol; 1950’lilerin New York’unda pek çok Amerikalı kadının imreneceği bir hayat sürmektedir; sosyetenin tanınmış, zengin isimlerinden. Evli olmasına rağmen kocasından boşanmak ister ve kızının velayetini alabilmek için savaş vermektedir. Therese henüz yolun başında genç bir kadındır. Bir butikte mağaza görevlisi olarak çalışmakta, günlerini sıradan bir şekilde doldururken, bu koca şehirde kimliğini aramaktadır. Bu iki farklı dünyaya ait kadının, Carol ve Therese’nin yolları Manhattan semtinin bu lüks butiğinde kesişir.
Sessiz Çığlık Yönetmen: Joachim Trier Oyuncular: Isabelle Huppert, Gabriel Byrne, Jesse Eisenberg Tür: Dram Joachim Trier’in yönetmenliğini üstlendiği film büyük bir ailenin yaşadığı acı bir kaybın ardından; bu çetin süreci aşma çabasını perdeye taşıyor. Filmin başrollerini Jesse Eisenberg, Isabelle Huppert, David Strathairn, Gabriel Bryne ve Amy Ryan paylaşıyor.
Darmadağın Yönetmen: Alice Winocour Oyuncular: Matthias Schoenaerts, Diane Kruger, Paul Hamy Tür: Dram Afganistan’daki savaştan dönen bir asker olan Vincent savaştan kalan travmalarını atlatmaya çalışırken Lübnan asıllı varlıklı bir adamın karısını koruması için iş teklifi alır. Jessie isimli bu kadını, yaşadıkları Maryland mülkünde güvende tutmaya çalışacaktır. Zamanla Jessie’ye karşı tuhaf bir yakınlık duymaya başlar ancak eş zamanlı olarak halüsinasyonlar ve anksiyete sorunları baş gösterir. Yüksek güvenlikli bu mülkte her şey yolunda gibi görünse de Vincent bir tehditin yaklaşmakta olduğunu sezer.
94
Çanakkale Kültür Sanat Magazin Dergisi Sayı: 2 • Şubat 2016
Ip Man 3 Yönetmen: Wilson Yip Oyuncular: Donnie Yen, Mike Tyson, Jin Zhang Tür: Aksiyon, Biyografik 1950’lerin sonlarında, sakin bir hayat yaşayan Ip Man, oğlunu okuldan almaya gittiği sırada, Cheung Tin-chi isminde, kendi gibi Wing Chun ile ilgilenen bir adamla tanışır. Tesadüfi karşılamaları sonrasında iki baba arasında bir bağ oluşmaya başlar. Bu esnada Sang isimli bir çete lideri mahalledeki mülkleri ele geçirmeye başlar. Ip Man kendi öğrencileri ile mahalleyi koruma görevini üstlenir. Bunun sonucunda da Ip Man ve çete arasındaki sorun ateşlenir ve Ip Man çetenin patronunun yabancı uyruklu Frank olduğunu öğrenir. Çete, işleri daha da kızıştırarak içerisinde hem Ip Man’ın hem de Tin-chi’nin çocuğunun olduğu bir grup öğrenciyi kaçırır. Ancak çetenin şeytani planları medya tarafından afişe edilir ve planları suya düşer.
Lanetli Çocuk Yönetmen: William Brent Bell Oyuncular: Lauren Cohan, Rupert Evans, Jim Norton Tür: Korku, Gerilim Yönetmenliğini William Brent Bell’in üstlendiği ve başrollerde Lauren Cohan, Rupert Evans, Ben Robson’ın yer aldığı Lanetli Çocuk bir bebek bakıcısının yaşadığı korku dolu hikâyeye odaklanıyor.
Deadpool Yönetmen: Tim Miller Tür: Bilim Kurgu, Aksiyon, Fantastik Oyuncular: Ryan Reynolds, Gina Carano, Morena Baccarin, T.J. Miller, Ed Skrein Marvel Stüdyoları’nın yeni bir X-Men spin off ’u olan projede yönetmenliği Tim Miller üstlenirken, senaryo Rhett Reese ve Paul Wernick ikilisine ait. Filmde Wade Wilson / Deadpool karakterini canlandıracak isimse Ryan Reynolds. Deadpool karakteri, X Men Origins: Wolverine’de karşımıza çıkan Deadpool’dan daha farklı bir yapıya sahip olacak.
phantaso.com.tr
95
k
güzelli
Vitamin desteğiyle ile geçen yılları geri alın Seyran Duman Bıyıklı
Yaşlanma etkileri ve bu etkilerin cildimiz üzerindeki olumsuz durumu hiç şüphesiz ki kaçınılmaz. Son dönemlerin en trend uygulaması olan gençlik aşısı kürleriyle yaşama değil yaşlanmaya dur deyin. Collagane, elastin, hyaluronic asit ve C vitaminin mucize kombinasyonu ile cildinize depolanan proteinler yaşlanma karşıtı bir bakım oluşturarak cildinizi 2 yıl süreli korur. Bu sürede var olan kırışıklıklarınızın ilerlemediği ve yavaş yavaş açıldığı gözlemlenir. Özellikle sigara içen kişilerin yüzünde oluşan nikotin sarılığı ve cilt tonu bozukları giderir. Yoğun bir şekilde nem ihtiyacınızı sağlar ve 2 yıl süreyle kırışıklık, elastikiyet kaybı ve çöküntülerin önüne geçer. Dermaroller yardımıyla açılan mikro kanallardan epidermis tabakasına kadar yedirilen vitamin ampulleri cildin durumuna bağlı olarak kısa zamanda sonuç gösterir. Cildin ihtiyacına göre 3 ya da 5 kür halinde uygulanır. Dermaroller yöntemiyle uygulandığı için enjeksiyon fobisi yaratmaz, kızarıklık ve iz bırakmadan konforlu bir seans sağlar. Hiçbir yan etkisi bulunmayan ve yaşlanma etkilerini 2 yıl süreli durdurarak nemlendirici ihtiyacınıza bile son veren bu yöntemle tanışmak için geç kalmayın…
96
Çanakkale Kültür Sanat Magazin Dergisi Sayı: 2 • Şubat 2016
seyranduman1983@hotmail.com
Dinamik, farklı ve yeni ekip anlayışımızla geleceği şekillendiriyor; Sürdürülebilir bir dünya için çalışıyoruz. Endüstriyel müteahhitlikte kaynak ve hizmet çeşitliliğinin yanısıra, ayrıca alt işveren modelindeki uygulamaları değiştirerek yenilikçi ve gelişime açık, değer yaratan yönetim politikasıyla; çimento sektörü başta olmak üzere diğer sanayi kuruluşlarının geleceğe güvenle bakmasını sağlıyoruz Aydemirler A.Ş. yılların birikimi ve tecrübesiyle çimento fabrikalarının kurulumu ve müteahhitligi, fabrikaların ihtiyacı olan entegre sistemlerinin oluşturulması, makina/ ekipman tedariki ve aksamlarının bakımı, revizyon, imalat ve montaj işleri faaliyetlerini; “Çevre, İş Sağlığı ve Güvenliği” yasa ve yönetmelikleri doğrultusunda büyük bir titizlikle devam ettirmektedir.
E-5 Karayolu Üzeri Fatih Mah. Asos Sit. No: 4/19 Büyükçekmece / İstanbul Tel: 0 212 883 38 89 - Fax: 0 212 882 11 26 - info@aydemirlermakina.com.tr www.aydemirlermakina.com.tr