Karanlığın sakladığı sırlar bir oyunla açığa çıkmayı bekliyor. Elinde tuttuğun başkasının hayatıysa ne kadar ileri gidebilirsin?
Yalnızlık sarmışken etrafı bir çığlık sesi bölüyor geceyi. Saklanacak hiç yer yok ve kendinle başbaşasın. Kaçamaz, saklanamazsın. Bu ölüm oyununda sadece bir piyonsun. Soruları iyi düşün. Hayatının sorusuyla perde kapanabilir…
1 aylık çalışma temposunda sonra 3 günlük iznine sonunda kavuşan Amy Jordan, bir elinde kahvesi diğerinde kumanda, uzun süredir kavuşamadığı kanepesinde tatilinin keyfini çıkartıyordu. Her zaman ki sıkıcı pijamalarının yerini tatil için özellikle aldığı saten geceliğini giymiş, sessizliğin ve pineklemenin keyfini çıkartıyordu. En küçük zamanlarını okuyarak değerlendiren biri için alışılmadık bir durum olsa da, uzun süre sonra koparabildiği izin gününde tek istediği kanepesinde anlamsızca kanal değiştirmek ve uyuklamaktı. Aslında bu 3 günlük tatilin ona pek yararı yoktu. Noel arifesinde herkes tatil yaparken o günlerce izinsiz çalışmış, herkes tatilinden dönüp işine başladığında da sıra ona gelmişti. Bu yüzden ne üniversitedeki işine dönen en yakın arkadaşı Maddison, ne erkek arkadaşı Damon ne de hala gemi seyahatinden dönmeyen anne Meredith ve babası Frank yanında değildi. Bir süre sessizlik ve huzurun tadını çıkarsa da 24 saat dolmadan konuşacak ve gezecek birini arayacağını biliyordu. Her zaman böyle olmuştu bu, ne zaman insanlardan sıkılıp huzur ve sessizlik arasa, ilk fırsatta aradığı yine kaçtığı insanlar oluyordu. Özellikle en yakın arkadaşı Maddy böyle günlerde aklından çıkmıyordu. Zaman zaman onun gibi okuluna devam edip aynı yerde işe başlamış olmayı istemiyor değildi. Hem arkadaşından ayrılmamış, hem de hiçbir tatili yalnız geçirmemiş olurdu. Büyük hayallerle girdiği halkla ilişkiler işinden, ilerleyemediği iddiasıyla ayrıldığında kendine güveni yerindeydi halbuki. İşten ayrıldığı an bütün firmaların onun peşinden koşacağını düşünmüştü. Oysa şu an eline geçen, o firmaların peşinden koşmakla kalmayıp aldığı maaşın 3/1 biri kadar bir ücretle don satmak olmuştu. Aylarca süren işsizlikten sonra, birikimleri suyunu çekmeyi başlayınca, kabul edildiği ilk işe girmişti ve 1 yıldır da aynı yerde çalışıyordu. Güzel bir romantik komediye denk gelince kanalı durdurdu. Muhtemelen filmin yarısı geçmişti bile ama yine de değiştirmedi. Zaten kafası bu kadar doluyken televizyonu açmasının tek sebebi evdeki sessizliği doldurmaktı. Yalnızlıktan ziyade sessizlikten hoşlanan biriydi ve büyük sayılabilecek bir evde tek başına oturduğunu hatırlamamanın tek yolu sürekli ses yapmaktı. Son dönemin en parlak yıldızlarında Emma Watson ekrana çıktığında gözleri istemsizce kıyafetine kaydı. 32 yaşında, sarışın, mavi gözlü, uzun boylu, yaşını hiç göstermeyen bir kadındı. İstese ekrana çıkan kadınların bir çoğundan daha fazla başarılı olurdu. ‘Tabi 32 değil de 23 yaşında olsaydım’ diye düşündü gülerek. Herhalde bu yaştan sonra olsa olsa bu genç oyuncuların annesini oynardı. Eh en azında para sıkıntısı olmazdı. Hem de 30 yaşından sonra millete iç çamaşırı satmaktan daha keyifli olurdu.
*** Duyduğu sese sıçradığında yarı uyur yarı uyanık kanepeye uzanmıştı. Ekrana baktığında ağzını kocaman açmış olan bir aslanın kükreyişini gördü. Göz ucuyla baktığı saat 12.30’u gösteriyordu ve muhtemelen film biteli bir saate yakın olmuştu. ‘Sözde sabaha kadar oturup keyif yapacaktım’ diye söylenerek doğruldu Amy. Her sabah 6 da kalkmak bugünde etkisini göstermiş, her akşam en geç 11’de yatmaya alışık bedeni alarm
vermeye başlamıştı. 6 da kalkan biri için 11 erken bir saat olsa da, Amy gibi uykuyu seven biri için geç bile oluyordu. O yüzden her akşam aynı saatlerde yatmayı alışkanlık haline getirmişti, izin ünlerinde bile. Sıyrılan eteğini düzeltip doğrulduğunda kanalları gezerek siyah beyaz bir filmin üzerinde durdu. Uykulu gözleri oyuncuları seçemese de güzel bir filme benziyordu, o yüzden sesini biraz daha açıp, mutfağa dibinde kalan kahvesini boşaltıp yenisini almaya gitti. Kahvenin tekrar ısınmasını beklerken akşamda hazırladığı sandviçinin yarısını midesine indirip, eline aldığı kahvesiyle ısıra ısıra oturma odasına döndü. Dökmemek için iki eliyle kavradığı kahvesi ve ağzında sallanan yarım sandviçiyle kanepeye otururken gözü ekrana takıldı. Az önce açtığı siyah beyaz filmin yerine başka bir şey oynuyordu. Yine siyah beyazdı ama bu kez sahnede sandalyeye bağlı bir kadın ve elinde bıçağı yüzünde maskesiyle etrafında dönen bir adam vardı. Genelde korku filminden hele ki bu saatlerde izlemekten hoşlanmazdı ama kadının gözlerindeki korku ve o gözlerle etrafında dönen adamı takip edişindeki ürkeklik o kadar güzel verilmişti ki gözleri ekrana kilitli kaldı. Yarım sandviçinden bir ısırık alıp kahvesine uzanırken, ekrandaki adam dönmeyi bıraktı ve bakışlarını ekrana dikti. Bir an adamla bakışıyormuş gibi hisseden Amy’nin sırtından bir ürperti geçti. Lokmasını çiğneyen çenesi ve kahveye uzanan eli durmuş, ekrandaki adama bakıyordu. Televizyonun içinde olmasa adamla bakıştıklarını bile düşünebilirdi. Kafasını sallayarak arkasına yaslandı. Yalnızlığı işte tamda bu yüzden sevmiyordu. İnsana kurmak için yeterince sessizlik veriyordu. Kahvesini almak için öne uzandıktan sonra bağdaş kurarak kanepeye yerleşti. En az ekrandaki kadın kadar meraklı bakışlarla adamın hareketlerini takip ediyordu. Gerçi onun gözlerinde korku yoktu ama şu anki bekleyişlerinin benzediğine yemin edebilirdi. Bir çocuk suratını andıran maskeyi takan adamı çıkartamamıştı. Muhtemelen ünlü bir oyuncuydu. Bu kadar iyi rol yaptığına göre ya ünlü olmalı ya da bu rolden sonra ünlenmeliydi zaten. Maskenin arkasında kalan dudaklarını tam seçemese de adamın gülerek ekrana yaklaştığını gördü. Daha önce fark edemediği telefona uzanmış, ekrana bakarak rakamları tuşluyordu. Tam kulağına yaklaştırıp beklemeye başlamıştı ki Amy’ni telefonu çaldı. *** “Kahretsin! Kahretsin! Kahretsin” Yaşadığı korkuyla yerinden sıçrayan ve kahvesinden bir iki damlayı üstüne döken Amy uzanarak kahveyi masaya bıraktı. Bir yandan gülerken bir yandan da ekrana kilitlenmişti. Kendi telefonu hala çalarken ekrandaki adamda karşı tarafı bekliyordu. Adamın gözlerini ilk gördüğündeki gibi bir ürperti omurgasını aşağıdan yukarı yaladı geçti. “Aptal olma kızım, iyice paranoyak olma,” diye söylenerek ayağa kalktı. Telefonu eline alıp yerine geçerken ‘muhtemelen saat farkını hesaplayamayan annemdir’ diye söyleniyordu. “Alo.” Açılır açılmaz sesini beklemeden gelen erkek sesini duyduğunda gözleri istemsizce ekrana kaydı. Telefon kulağında başını sola eğmiş adam hala ekrana bakıyordu. “A-alo.” Titreyerek çıkan sesini duyduğunda bir küfür daha savurdu. Sırtını dikleştirip bir kez daha denedi. “Alo.” Kendinden emin ve gür çıkan sesini duyduğunda gülümsemeye başladı.
“Amy ile mi görüşüyorum.” Tanımadığı erkek sesini duyduğunda yanlış numara olduğunu düşünen Amy adını duyunca kaşlarını çattı. “Evet, kim arıyor?” “Amy, Amy tanıyamadın mı? Bu olmadı ama kalbimi kırıyorsun.” Telefondaki sesi dinlerken gözünü ekrandan ayırmayan Amy adamın başını iki yana salladığını görünce, hemen kumandaya uzandı. İçinden her ne kadar ‘iyice sıyırdın kızım sen’ diye geçirse de, bu benzerliği çözmeden rahat edemeyeceğini biliyordu. Biraz sonra televizyonun sesini açmış, iki tarafın ya da en azından birinin konuşmasını bekliyordu. “Hazırladığım videoyu beğendin mi Amy?” Ekrana biraz daha yaklaşan görüntünün ve artık net duyabildiği sesin sorduğu soruyu ahizeden duyan Amy, telefonu elinden düşürdü. *** Kalbi göğüs kafesini kırabilecek kadar çarpan Amy, düşürdüğü telefonu kulağına yaklaştırdığında, adamın kahkahası kulaklarına doldu. “Hadi ama Amy bu kadar korkacak bir şey yok. Yarım saattir beni izliyorsun. Nasıl gördüklerin hoşuna gitti mi?” Delicesine atan kalbi biraz yatışınca, sözcükleri bir araya getirip konuşmayı başardı. “Kimsin sen? Ne istiyorsun benden? Bu bir şakaysa hiç ko…” “Ah, tatlı Amy acele etme. Birazdan bütün sorularına cevap bulacaksın. Ama önce sen benim sorumu cevaplamalısın. Sağ ya sol seç birini.” Bu aptalca soruyla, kendisine şaka yapıldığına olan inancı artan Amy gülerek cevap verdi. “Hiç birisi, orta diyorum.” Bir süre sadece karşı tarafın soluk alıp verişlerini duyan Amy’nin gülümsemesi genişledi. Muhtemelen birisi ona eşek şakası yapıyordu ve muhtemelen bu kişi Damon’du. Böyle şakalar yapmaya bayılır üstelik bunların komik olduğunu sanırdı. Amy bunları düşünürken, ekrandaki adam ahizeyle birlikte kadına doğru yaklaştı. “Bu seçenekler arasında yoktu ama alternatif üreten kadınları severim. Bilirsin yatakça çok yaratıcı olurlar.” Kendi yaptığı espriye gülerken bir yandan da sandalyede bağlı kadına doğru ilerliyordu. Mantığı ‘şaka, şaka, şaka’ diye bağırsa da, kalbi yine hızlanmış, soluğu kesilmeye başlamıştı. Adam, kadına yaklaştığında ahizeyi aşağıya doğru eğdi. “Amy’ye merhaba demek ister misin Denise. Senin için sorduğum soruya yanıt verdi. Senin için ortayı seçti, ne dersin?”
Gözleri korkuyla büyüyen kadın, başını ekrana çevirdiğinde, Amy ağlamamak için kendini zor tutuyordu. Mantığı hala ‘şaka’ diye bağırsa da adam, elindeki bıçakla şu an gözlerine baktığı kadının karnına uzun bir çizik attığında bu yarışı kalbinin kazandığını biliyordu. Bunların hiç biri şaka değildi! *** Sutyeni ve kotuyla oturan kadının -hayır Denise’nin- aldığı yarayla karnından kanlar akarken, telefondaki ses bir kez daha duyuldu. “Nasıl memnun kaldın mı Amy? Sağ veya sol deseydin kollarından biriyle işimi görecektim ama senin seçimin farklı olunca, eh bende alternatif üretmek zorunda kaldım. Ne dersin alternatif üretmekte başarılı olduğumuza göre seninle güzel saatler geçirebilir miyiz tatlı Amy?” 10 dakika önce yediği yarım sandviç ağzına gelen Amy kusmamak için nefesini tutup başını arkaya attı. “Bana cevap ver Amy. Yoksa senden yanıt alabilmek için Denise ile biraz daha oynamam mı gerekiyor?” Duydukları ile gözleri biraz daha açılan Denise, sandalyesinde çırpınmaya ve ağlamaya başladı. Sanki onu gördüğünü anlamış gibi gözlerini ekrana dikmiş, Amy’nin gözlerinin içine bakıyordu. Ekrandaki adam biraz daha öne gelip Denise ile arasına girse de bakışlarını ondan çekemedi Amy. Hıçkırıklarını kaçırmamak için bir elini ağzına kapatmış, ağlıyordu. En sonunda boğazını temizleyip konuşabildi. “N-ne var n-ne istiyorsun?” “Ah demek hala oradasın Amy. Bende bir an gittiğini düşünmüştüm. O zaman Denise ile oyunumuzu yarıda kesmek zorunda kalır ve buna çok üzülürdüm. Ve Amy, ben üzüldüğümde çok kötü bir adam olurum.” Duyduğu manyak kahkaha tekrar yükseldiğinde titrememek için kendini kanepeye bastırdı. “Ne istiyorsun dedim!?” “Oo birileri oyuna başlamak istiyor demek ki? Biraz aceleciyiz, yoksa birini mi bekliyorsun Amy?” Yakaladığı şansı hemen değerlendiren Amy atıldı. “Evet, erkek arkadaşım gelecek. Hatta yoldadır.” Karşı taraftan duyduğu kahkahalar sinirlerini keman yayı gibi germeye başlamıştı. Her an kopabileceğini hissediyordu. “Ah güzel denemeydi Amy’cik? Erkek arkadaşının iş gezisinde olduğunu bilmesem işe bile yarayabilirdi.” Sesi bu konuşmadan sıkılmış gibi sinirli çıkıyordu. Erkek arkadaşı Damon iş için şehir dışındaydı. Onunla nerede olduğunu biliyorsa ailemin nerede olduğunu da biliyordur diye düşünmeden edemedi. Acaba onlara zarar vermiş miydi? “Hayır bunları düşünme onlar uzakta.” Sırf karşısındaki adamı sinirlendirip Denise’e zarar vermemek için kendini tutan Amy dişlerinin arasında konuştu. “Ne istiyorsun dedim!?” Gülümsemesi kaybolan adam, yine filmin başındaki ciddi ifadesine büründü. “Çok basit Amy, seninle bir oyun oynayacağız. Sen kazanırsan Denise gitmekte serbest ama ben kazanırsam…” “E-evet.” “İkinizde benim oyuncağım olursunuz.”
*** Kendi hayatının ve hatta tanımadığı ama hala ekrandan izlediği masum bir kadının hayatının kendine bağlı olduğunu anlayan Amy, gözyaşlarını silip sırtını dikleştirdi. Şu an telefonla ve video ile adamla konuşabildiğine göre, güvende sayılırdı ve yoğunlaşması gereken hala ağlayan gözlerle ona bakan Denise’di. Telefon konuşması sürdüğü ve adam ekranda göründüğü sürece güvendeydi, eğer bunlardan biri kesilirse… işte o zaman kendini de düşünmeye başlayabilirdi. “Nasıl bir oyun bu?” Duyduğu sesin kendinden çıktığına inanamıyordu. Kalbi korkudan deli gibi çarparken, konuşabildiğine bile şaşırması gerekirken, bu soğukkanlı cümleleri kurabiliyor olmasına inanamıyordu. “Çok basit bir oyun Amy.” Adamı dinlerken bir yandan da mutfağa koşup bulabildiği en büyük bıçağı eteğinin altına sakladı. Eğer bu oyunu kazanamazsa sıranın kendisine geleceğini biliyordu ve hazırlıklı olması gerekiyordu. “Şimdi sana bazı sorular soracağım, her yanlış cevabın için sağ ya da sol diyeceksin. Eh sanırım onu neden demen gerektiğini anlamışsındır. Verdiğin her cevapla Denise’den bir parça kurtarmış olacaksın.” Duyduğu sözler üzerine titremesi artan Amy mantıklı kalmakta zorlanmaya başlıyordu. “P-peki k-kaç soru soracaksın?” “Hım bir bakalım,” derken bıçağının ucunu parmağında çevirmeye başlamıştı. “5 soruya ne dersin? İki kol iki bacak ve baş için. Karnını nasılsa hallettik biraz daha canını acıtmaya gerek yok değil mi Denise?” “T-tamam.” Adam kadına yaklaşırken gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı. Bu gecenin sonunda ya Denise ve kendisinin ölümüne sebep olacaktı ya da yaşamasına. Ve kurallar ruh hastası bir psikopatın insafına kalmıştı. *** Bir elinde telefon diğerinde bıçakla, akıcı hareketlerle Denise’in etrafında dönerken, başını düşünür gibi bir sağa bir sola yatırıyordu. En sonunda sandalyenin arkasında durduğunda bakışları yine ekrana kilitlendi. “Eveet başlıyoruz hanımlar. İlk sorum geliyor dikkatli dinle Amy, tekrar olmayacak. Diyelim ki tatlı Amy’cik bir kaza geçirdi. Ve doktorlar -hımm ne olabilir- sağ bacağını kesmeleri gerektiğini yoksa kangrenden öleceğini söyledi. Bu durumda tatlı Amy ne yapardı?” Duyduğu sorunun saçmalığıyla bocalayan Amy bir an ne diyeceğini bilemedi. Karşısındaki adam gerçekten bir psikopattı ve içinde bulundukları durumdan hoşlandığı apaçık ortadaydı. “Tik-tak, tik-tak zaman doluyor Amy’cik.” Yaşadığı sinir ve korku yüzünden yerinde duramayan Amy kanepenin önünde turlamaya başladı. Karşısındaki manyağın neler yapabileceğine emin olamayan kadın hızlı hızlı konuşmaya başladı. “Bacağımı- bacağımı kesmelerini isterdim. Onsuz da yaşayabilirim ama kesilmezse öleceğim garanti.” Cevabı üzerine alacağı tepkiyi beklerken tırnaklarını yemeye başlamıştı. ‘Ne olur doğru olsun ne olur doğru olsun’ diye dua ederken, adamın sandalyenin önüne geldiğini fark etti. Telefonu yerine bırakıp bir tuşa basıp Denise’nin yanında döndü. Konuşmaya başladığında odada duyulan ses ve Denise’nin inlemeleri ile hoparlörü açtığını anladı. Attığı her adımı takip eder ve vereceği yanıtı korkuyla beklerken nefesini tuttu. Siyah beyaz ekranda belki de en parlak olan bıçak havaya kalkıp Denise’nin sağ bacağına girdiğinde bayılacağını sandı.
*** Sapına kadar soktuğu bıçak deriden çıkarken, Denise’in inlemelerini ve karşısındaki manyağın kahkahaları, kulaklarında duyduğu uğultuyla boğulmuştu. Renksiz ekranda siyah gibi görünen kan pantolonun kenarını kaplayıp yerde ufak bir birikinti oluştururken, titreyen elleriyle telefonu düşürmemeye çalışıyordu. “B-ben doğru y-yanıt verdiğimi düşünmüştüm.” Bir an için kahkahaları kesilen adam, elindeki bıçağı koluna silerken tekrar ekrana yaklaştı. Konuşmaya başladığında sesindeki asabi tonu fark etti. “Sen hiç tek bacağın olmadan yaşadın mı tatlı Amy? Ya da herhangi bir uzvun olmadan?” Zaten kızgın olan adamı daha da kızdırmamak için sakin bir tonla sordu. “Ne-ne yanıt vermem g-gerekiyordu?” “Ah çok basit değil mi tatlı Amy? Buna ancak öyle bir duruma düştüğümde yanıt verebilirim demen gerekiyordu.” Bıçağının temizliğini bitiren adam tekrar Denise’nin yanına gitti. “Bak gördün mü tatlı Amy’cik nelere sebep oldu? Belki ona daha düzgün yanıtlar vermesini ve aklını kullanmasını tavsiye etmeliyiz ne dersin Denise.” Bir yandan konuşup bir yandan da eliyle ittiği saçlarından açılan boynunu okşuyordu. Eli yavaşça gözlerine oradan karnına ve yine göğüslerine çıktı. Göğüsleri üzerinde biraz daha oyalandıktan sonra Denise’in çırpınışlarına aldırmadan yüzüne çıktı. Çenesini iki eli arasına alırken “bu güzel vücuda zarar gelsin istemeyiz değil mi” diye sordu. Denise’nin çırpınışlarını, karşısındaki adamın delice sözlerini duyup, tacizlerini görünce midesi bulanan Amy gözlerini kapatıp hızlı hızlı soluklanmaya, midesindekileri içinde tutmaya çalıştı. “Ah tatlı Amy’nin nefesi hızlandı gördün mü Denise, gördüklerinden hoşlandı mı dersin?” diyerek kahkahalar atarken, eli tekrar göğüslerine oradan da boynuna gitmişti. Elini çekip ekrana döndüğünde Amy, sıradaki soru için soluk almadan bekliyordu. *** Olmuyordu! Ne kadar denerse denesin karşısındaki manyak gibi düşünüp, saçma sorularına istediği cevabı veremiyordu. Geçen 3 soru Denise’in sağ kol ve sol bacağına mâl olsa da sol kolunu kurtarmayı başarmıştı. Yavaş yavaş çözmeye başladığını düşünse de emin olamıyordu. Karşısında ağlayan Denise daha çok strese girmesine neden oluyordu. Gözlerindeki acıyla ona bakması sanki bir iletişim kuruyorlarmış gibi hissetmesine neden oluyor, verdiği cevaplarda bocalamasına neden oluyordu. “Tatlı Amy’cik son soruya hazır mı?” derken, avının etrafındaki aslan gibi Denise’in etrafında dönüyordu. Aldığı zevk hem hareketlerinden hem de sesinden belli oluyordu. Gözyaşları akarken eteğinde sakladığı bıçağın sapını sıkan Amy, imkanı olsa karşısındaki ekrana atlayıp, adamı bıçaklayabilirdi. Derin bir soluk aldıktan sonra konuşmaya başladı. “E-evet, bekliyorum.” “Ah tatlı Amy’cik ağlıyor musun? Seni çok mu üzdüm. Bu soruda bir değişiklik yapmaya ne dersin?” Söylediği sözlerden kendiyle çok övündüğü belli olan adamın sesindeki tebessümü duydukça, siniri ve ellerinin titremesi artıyordu. “Ne gibi bir değişiklik?”
“Bu soruda daha fazla zamanın olacak.” Karşısındaki manyağın yaptığı teklife bir saniye bile inanmadı. “Karşılığında ne istiyorsun?” “Karşılığında düşünerek geçirdiğin her 30 saniye için Denise oyun arkadaşım olacak.” “S-sen bu sırada ne yapacaksın? Ona ne yapacaksın?” “Aceleye gerek yok değil mi Amy’cik? Bunu bekleyip göreceğiz.” Amy’nin cevabını beklerken bıçağını Denise’in yüzünde dolaştırıyordu. Zaman kazanmak için söze girdi. “Denise. Onunla konuşabilir miyim? Senin oyun arkadaşın olacak o?” Karşıdan gelen her kahkaha sinirini daha çok bozuk, dişlerini gıcırdatmasına sebep oluyordu. “Ahhhh tatlı Amy’cim zekasıyla beni etkilemeye mi çalışıyor. Bunu yapacağım Amy’cik sırf senin için.” Ekrana biraz daha yaklaşan adam gözlerini Amy’nin gözlerinin üzerine dikerken, telefonun hoparlör tuşuna bastı. “D-denise, dediklerini duydun kabul ediyor musun?” Kafasını yanındaki adam ile ekran arasında dolaştıran Denise, kafasını yukarı aşağı sallamaya başladı. Gözleriyle ‘lütfen’ demeye çalışıyor gibiydi. “Tamam. Kabul ediyorum.” *** “Sıra geldi son soruya tatlı Amy’cik. Söyle bakalımmmmm…” Karşısındaki manyağın uzattığı her sözcük, Amy’nin göğsüne inen bir darbe gibiydi. Yürümeyi bırakan adam tekrar ekrana döndü. “Askerin biri esir aldığı diğer askere demiş ki ‘öyle bir şey söyle, eğer söylediğin yalan ise seni kurşuna dizeceğim, ama eğer doğru ise seni asacağım.’ Bunun üzerine esir asker öyle bir şey demiş ki serbest kalmış. Söyle bakalım Amy Jordan esir asker hem kendini hem de sizi kurtaracak ne söylemiş?” Bir damla yaş gözünden aşağı akarken lanetler yağdırmamak için zor duruyordu. Eğer uğruna savaştığı can bir başkasının değil de kendisinin olsaydı çok daha farklı bir tepki verirdi. Karşısındaki manyağın saçma sapan soruları ve Denise’in boğazında gezinen bıçağın görüntüsü düşünmesini zorlaştırıyordu. Hipnotize olmuş gibi ekrana bakarken saniyeler akıp gidiyordu. İçinden ‘Düşün Amy, düşün’ diye tekrar etse de beynindekiler bazı kısımlar durmuş, istediğinin aksine düşünmemek için direniyordu. Karşısındaki adamın eli yavaşça Denise’in kolunda gezinirken kısacık 30 saniyesinin sonlarına geldiğini farkındaydı. Zaman kazanmak için bir atılında bulundu. “Eğer-eğer yanlış cevap verirsem ne olacak? Oyun bitecek mi?”
“Ah hayır Amy, o kadar insafsız biri miyim ben?” sözlerini cık cık sesleri takip etti. “Ben ya da SEN bitti diyene kadar bitmedi. Her 30 saniye de ya da yanlış cevabında oyunu biraz daha eğlenceli kılacağım tabi ki.” Kısa bir duraksamanın ardından devam etti; “Bu arada son 10 saniye tatlı Amy.” “Cevabım, serbest bırakacaksın. Beni serbest bırakacaksın demiş.” Karşıdan neşeli bir kahkaha geldiğinde ensesinde bir ürperti hissetti. “Yanlış cevap.” Ekrandaki bıçak, Denise’in sağ yanağında uzun bir çizik atarken çığlığı boğazına düğümlendi. *** Dakikalar geçiyor, Amy sorunun yanıtını bulamıyordu. Karşısındaki kadın acı içinde yanındaki manyağın işkencelerine katlanırken, adam eğlenceden kahkahalar atıyordu. Kolları, yüzü, karnı kanlı çiziklerle dolan Denise ağlamaktan başka bir şey yapamıyordu. O ağlar ve acı çekerken düşünmekte zorlanan Amy, sinirlerinin gerildiğini ve kopma noktasına geldiğini hissediyordu. Dakikalar geçer ve iki kadın çaresizlik içinde debelenirken duyduğu sözlerle başından aşağı kaynar sular döküldü. “Bu kadar yeter Amy Jordan. Anlaşılan cevabı bulamayacaksın ve ben bu oyundan sıkılmaya başladım.” “Dur, dur lütfen.” Yalvarmaya başlamıştı artık. Kendisinin de listede olduğunu bilmesine rağmen şu an tek endişelendiği ekranda korku dolu gözlerle ona bakan kadındı. “Lütfen, biraz daha lütfen.” Gözlerinden akan yaşları telefonu tutan eli ile sildi. Eğer onu izliyorsa diğer elindeki bıçağı görmesini ve bıraktırmasını istemiyordu. “Burada kuralları ben koyarım Amy, anladın mı?” Ekrana doğru yaklaşmış, bıçağı elinde sallıyordu. “Ve ben bitti diyorsan bitti.” Ağır adımlarla Denise’e doğru yaklaştı. Arkasında geçip saçlarını kavrayıp, ağzındaki bandı çıkardığında, duyduğu çığlıkların kendisinden mi Denise’den mi geldiğini ayırt edemiyordu. “Lütfen, lütfen, lütfen d…” çığlıklar bıçağın boydan boya yardığı boğazdan fışkıran kanla kesilirken, uyuşmuş gibi kendini koltuğa bıraktı. Ve tam o sırada elektrikler kesildi. *** Ekrandaki görüntü siyaha dönerken, beynindeki görüntüler yine yine tekrar ediyordu. Kalkan bıçağın hareketi, boğazını boydan boya kesişi. Kulaklarında yankılanan çığlıklar. Birkaç dakika sonra elektriklerin kesildiğini fark ettiğinde yaşadığı ikinci şokla ayağa fırlayıp, hala kulağına dayalı duran telefonu duvara fırlattı. Elindeki bıçağı göğüs hizasına getirip duvara yaslandı. Bu sırada sağa sola dönüp içeri vura ay ışığıyla gelebilecek tehlikeleri görmeye çalışıyordu. Sahnede iki oyuncu vardı, biri öldüğüne göre şimdi sıra kendisindeydi. Neredeyse nefes almadan yaslandığı duvardan biraz uzaklaşıp mutfağa doğru baktı. Karşısında duran kapı dışındaki tek giriş oydu ve eğer ekrandaki manyak karşısından girmezse her an solundan çıkabilirdi. Saniyeler ağır ağır ilerler ve ışıkların gelmesi için içinden dua ederken, çalan kapının sesiyle irkildi. Yavaşça doğrulduğu duvardan kafasını sağa sola uzatarak yanları cam olan kapıdan misafirini görmeye çalışıyordu. İçten içe erken dönüp babasının ya da Damon’un gelmesi için dua ediyordu. Olduğu yerden uzaklaşmadan sordu. “Kim o?” “Precision Electric.”
Geleni görmek için uğraşırken sesini çıkarmadı. Kapısında kadar gelebilecek bir manyağı elleriyle içeri davet etmek istemiyordu. Karşısındaki ses bir kez daha konuştu. “Ee şey bölgeden elektrik kesintisi sinyali geldi. Şirket tarafından gönderildim, içeri gelebilir miyim?” “Bütün bölge de mi kesinti var? “ “Hayır hanımefendi. Sinyal bölge olarak iletildi merkeze, genel prosedür. Buraya geldiğimde sadece sizin evinizde elektrik olmadığını tespit ettik. İzin verirseniz sorunu çözmek ve merkeze bildirim yapmak istiyorum.” Temkinli adımlarla kapıya yaklaştı. Sol taraftaki camdan baktığında kendisine bakan bir çift siyah göz gördü. Kapının kilidini çıkarmadan hafifçe araladı. Gözleri üzerinde ‘Precision Electric’ yazan kahverengi tulumlu adama ve birinde çanta diğerinde kapaklı bir klasör tutan ellerine baktı. Karşısındaki görüntü adamın doğru söylediğini kanıtlasa da hala emin olamamıştı. Kendisindeki gerginliği hissetmiş gibi temkinli bir tebessüm belirdi adamın yüzünde. “İsminiz ne demiştiniz.” “Precision Electric’den Mick. Mick Knowless.” İsmini söylerken başında şirketin ambleminin bulunduğu şapkaya iki parmağıyla dokundu. Derin bir nefes alarak kilidi çıkardı. E Jackson sokağındaki şirketi biliyordu. Elinde tuttuğu bıçağı eteğine saklarken yana çekilip yol verdi. “Elektrik kutusu nerede hanımefendi?” “Dı-dışarı da, evin sağ kanadında.” Kapının ağzından dönen adam uzun adımlarla evin sağına döndü. Küçük adımlarıyla ona yetişmeye çalışıyordu. Şalterlerin bulunduğu kutuya geldiğinde kapağının açık olduğunu gördü. Kolun indirilmiş olduğunu görmeden de biliyordu. Kolu kaldıran görevli Amy’ye döndü. “Sanırım biri size şaka yapmış. Sorun halloldu.” Elindeki evraklara bir şeyler yazan görevliye bakarken gözleri Mick ve kapı arasında gidip geliyordu. Birinin ona şaka yaptığını düşünmeye başlamıştı o da. Yine de tedbiri elden bırakmadan adamın yanına yaklaştı. “Rica etsem benimle kapıya kadar gelir misiniz?” Adamın koluna dokunmak için eğilirken hafifçe açılan göğüslerine takılan gözleri görünce rahatsız olsa da belli etmedi. İsteğinin saçmalığını dile getirmeyen adam boğazını temizleyip “Tabii ki hanımefendi,” dediğinde oh çekmemek için kendini tuttu. Bir centilmen edasıyla yanında yürüyen görevliyle içeri girip her şeyin bıraktığı gibi olduğunu gören Amy arkasına dönüp adama gülümsedi. “Çok teşekkürler Bay Knowless.” Eli yine şapkasının ucuna giden adam gülümsedi. “Rica ederim hanımefendi. İyi akşamlar.” Hoş gülümsemesi dudaklarında takılı kalan adam, arkasını dönerek uzun adamlarla kapıya doğru ilerledi. Elinde tuttuğu bıçağı masanın üstüne koyan Amy gülmeye başladı. Bir süre sonra isterik bir kahkahaya dönüşen sesi eliyle ağzını kapatarak durdurdu. Kim bilir kimin yaptığı bir şaka yüzünden saatler gibi geçen 1.5 saatte ölüp ölüp dirilmişti. Bu şakanın sahibini bulduğunda fena olacaktı sonuç. Yine de ekrandaki görüntüleri çözememişti. İkisi de çok iyi oyuncular olmalıydı. Belki de daha önce çekilen bir videoyu
oynatmışlardı. Her ne kadar şaka olduğunu düşünse de mutfağa ilerlerken arkasına, yukarı kata çıkan merdivenlere bakmada edemiyordu. Kendine bir kahve alıp hemen polisi arayacaktı. Şaka da olsa bu kadar büyük bir eşek şakası cezasız kalmamalıydı. Mutfağa girdiğinde eli ışığa uzandı. Duvara dayalı 2 iskemle ve kare bir masanın oluşturduğu yemek masasına gözleri kayarken çığlığı boğazına takıldı. Güçlü ve eldivenli bir el ağzını kapatırken, masasında kesik boğazıyla başı arkaya düşmüş oturan Denise’i gördüğünde bütün gece yaşadıklarının bir şaka olmadığını anlamıştı. *** Kulağına vuran nefesi hissettiğinde kalbi yeniden atmaya başladı. “Bağırırsan oyunumuz çabuk biter anlaşıldı mı?” Hissettiği korkuyla içi titrerken uyuşmuş gibi kafasını salladı. Ağzındaki el çekildiğinde nefessiz kalmış gibi hızlı soluklar almaya başladı. Köşedeki tezgaha doğru ilerleyen Amy dönerek gözlerini, belki de gördüğü son kişi olacak adama dikti. Ekrandaki gibi maske yoktu yüzünde. Omuzlarına kadar gelen siyah saçları, ela gözleri olan yakışıklı bir adam duruyordu karşısında. Eldivenleri dahil her şeyi siyahtı ve sağ elinde tuttuğu bıçak metal bir parıltı yayıyordu. İzlediği filmlerde okuduğu kitaplarda katiller hep fiziksel olarak kusurlu tasvir edilirdi ve şimdi karşısında yakışıklı bir adam görünce isterik kahkahalar atmamak için kendisini zor tutuyordu. Dudaklarının kenarı bir gülümsemeyle yönünü değiştirince bembeyaz dişleri ortaya çıktı. Korkudan titrerken bu ayrıntılara nasıl dikkat ettiğini bilmiyordu, belki de göreceği son yüz olacağından bu detaylar kafasına kazınıyordu. “Tatlı Amy’cik nasıl bakalım?” derken yavaş adımlarla üzerine gelmeye başladı. Kapı ile arasındaki mesafeyi ölçmeye çalışırken karşısındaki gülümseme sırıtmaya dönüştü. “Kaçabileceğini mi düşünüyorsun yoksa?” Yaslandığı tezgahta eline geçen ilk nesneyi, makarna kavanozunu adama fırlatarak kapıya hamle yaptı. Masanın üstünde bıraktığı bıçağa ulaşabilirse en azında mücadele edebilirdi. Tam kapıdan çıkmak üzeredeydi ki, beline dolanan kol ile yerine çakılı kaldı. Diğer kol boğazına dolanırken, merdivenlere sürüklenirken son duyduğu, “seninle oyun vaktimiz” geldi sözleri oldu. *** Tecavüze uğrayacaktı. Sürüklenerek çıkartıldığı merdivenlerin sonunda odasına girerken aklında bu düşünce yankılanıyordu. Tecavüze uğrayacak ve öldürülecekti. Belinden ve boğazından sıkı sıkıya sarılsa da direnmeye, tırnaklarıyla kollarını çizmeye çalışıyordu. Uzun kollu kazağı ve eldivenli elleri yüzünden tenine ulaşamayacağını anlayınca kollarını uzatıp yüzüne ulaşmaya çalıştı. Bir tırnağıyla yüzüne attığı çizik kısa süreli bir sevinç duymasına sebep olsa da odasından içeri girerken direnmeye devam ediyordu. Boşta kalan bacaklarıyla dizlerine baldırlarına vurmaya çalışıyordu. Odanın içine savrulduğunda dizleri üstüne düştü. Bacaklarına dolanan etekleri kalkmasını zorlaştırsa da yerinden kalıp yatağında yanına gitmeyi başardı. Cam ve yatak arasında sıkışıp kalırken karşısındaki adam üzerine doğru geliyordu. Komodinin üzerinde duran lambayı alıp tekrar şansını denedi. Lamba yatağın üstüne doğru savrulurken komodine bir hamle daha yaptı.
Belinden yakalanıp yatağa fırlatılmadan önce çekmece uzanmayı başarmıştı. Yüzüstü düştüğü yatakta, sırtında ezici ağırlığı ve ensesine vuran nahoş nefes hissedebiliyordu. Hareket alanı kısıtlı olsa da bacaklarını çırpmaya, kollarını kurtarmaya çalışıyordu. Yukarı sıyrılan eteğinin açık bıraktığı teninde hissettiği el, neredeyse kusmansa neden olacaktı. Diğer elini aralarına sokup pantolonu açmasını fırsat bilerek avazı çıktığı kadar bağırdı. Neredeyse boğazının yırtılacağını düşünürken yüzü yatağa bastırılınca soluğu kesildi. Hareketleri acemileşen ve asabileşen adam eteğini yukarı sıyırırken nefesini tutup kafasını kaldırmadı. Attığı çığlıkla nefesinin yarısını kullanmış olsa da, külotu parçalanarak çıkartılırken hareketsiz durmayı başardı. Yüzü koyun yatarken boşuna çabaladığının ve bunun sadece manyağı keyiflendirdiğini biliyordu. Amy’nin hareketsizliğinden faydalanan adam dizleri üstüne kalkıp elbiseyi eteğinden boylu boyunca yırttı. Bir harekette bulunmamak için zor duruyordu. Yıllarca aldığı yüzme dersleri ve yaptığı egzersizler faydasını gösterse de ciğerleri yanmaya başlamıştı. Bedeni ölü gibi serilmiş, bütün kaslarına gevşeme emri vermişti. Sadece tuttuğu nefese ve arkasındaki adamın hareketlerine odaklanmıştı. Elini Amy’nin kalçasında gezdiren adamın en sonunda durup biraz daha doğrulduğunu hissetti. Akabinde kolunu kaldırıp yatağa bıraktığında kendini kasmayıp düşmesine izin verdi. “Amy” diyen iğrenç sesini duyduğunda nefes almamak için kendini zorladı. En sonunda tepki almıştı ve tek ihtiyacı olan sırt üstü döndürmesiydi. Bir süre nefes alış verişlerini dinledikten ve elini burnunun altında dolaştırdıktan sonra nefes almadığına kanaat getirmiş olacak ki yavaşça çevirmeye başladı Amy’yi. Arkası açık geceliğinin sadece kolları tutuyordu ve neredeyse karnına inmişti. Sırtı sonunda yatağa değdiğinde neredeyse gülümseyecekti. Dizlerinin üstüne kalkmış hala bir tepki almaya çalışan adama göz ucuyla baktı. Alnı boncuk boncuk terlemiş, boynundan aşağı akarken, “hayır, hayır, hayır, olamaz, şimdi değil” diye söylendiğini duydu. En sonunda öldüğüne kanaat getirip tamamen ayağa kalktı ve yatağın ucunda dolaşmaya başladı. Söylenmelerini hala duyabiliyordu. “Hayır, şimdi değil, ilk seferde değil.” Arkasını döndüğü sırada tuttuğu nefesini bırakmadan ve yatağı oynatmadan yatağın ucuna doğru kaydı. Eli neredeyse yatağın ucuna değmişti. Yatak başından gelen gıcırtı ile döndüğünde neredeyse uca yetişmişti. Arkasını hızla dönen adam, “Seni sürtük” diyerek üstüne atladı. *** Ayaklarından yakalanıp yatağın ucuna çekilirken yatak başına tutunmayı başarmıştı. Hafifçe sağına dönerek sol ayağını adamın tutuşundan kurtardı ve kendine çekerek olanca gücüyle yüzüne indirdi. Eliyle savuşturmaya çalıştıysa da topuğunun göz çukuruna girdiğini hissedince dudakları kıvrıldı. Toparlanma fırsatı vermeden ayağını tekrar tekrar sallamaya devam etti. Sağ ayağının tutuşundaki gevşemeyi hissedince, ağrımaya başlayan ayağının acısına aldırmada vuruşlarına devam etti. Bu sırada elleri yatak başını can simidine tutunmuşçasına sıkıyordu. En sonunda diğer ayağını da kurtarınca kendini olanca gücüyle yatağın yanındaki boşluğa atıp ayağa kalktı. Gözünü tutan adam doğrulup üstüne gelirken yastığının altına denk gelen döşeği kaldırıp silahına uzandı. *** Yatağında yanında doğrulup 60 model bir Lady Smith yüzüne doğrultulduğunda karşısındaki gözler hem kızgın hem de temkinli bakıyordu. Yaklaşık 1 yıldır öldürülen 18 kadından sonra Damon’un ısrarı üzerine aldığı silahın bir gün işe yarayacağını hiç düşünmemişti. Ona kullanmayı öğretmiş, Lady mi diye dalga geçtiğinde isminden daha büyük işlevi var diye güvence vermişti. İlk başta kullanmakta ve hedefi tutturmakta zorlansa da Damon’un bıktırıcı eğitimi ve kendisinin inadı sonucunda iyi bir atıcı olmuştu. Her zaman olduğu gibi yine eline aldığında üzerine bir sakinlik ve güven çöktü. Geceden beri iliklerine işlemiş
korkunun yerini güç’ün aldığını hissedebiliyordu. Hızlı inip kalkan göğsü aklına çıplaklığını getirse de üzerinde durmadı. Kendini eğlendirdiğini zanneden bu sapığın, şu an ona sağladığı avantajın farkına vardığını biliyordu. Akşamdan beri tutup çekilen iplerini geri almanın güvencesiyle, silahı adama salladı. “Ellerini kaldır, hemen!” Ellerini kaldırmak bir yana, yüzünde oluşan sırıtmayı görünce, iki kaşının arasından vurmamak için büyük bir çaba sarf ediyordu. Bu pisliği öldürmek ancak iyilik yapmak olurdu ve onun hapiste çürüdüğünü görmeden rahat etmeyecekti. “O elindeki şeker kavanozu değil biliyorsun değil mi tatlı Amy’cik?” Bakışlarını ve kolunu biraz aşağı indirip sağ uyluğuna ateş ettiğinde yüzündeki gülümse henüz silinmemişti bile. Vurulmanın şaşkınlığını üzerinden atamadan öne doğru düşen adam bir yandan bacağını tutmaya çalışırken bir yandan da küfrediyordu. “Seni lanet olası sürtük, ne yaptığını zannediyorsun?” derken ağzından köpükler saçılıyordu. Kan akan yaraya eliyle tampon yaparken ona doğru ilerlemeye çalışıyordu. İkinci kez ateşlenen silahtan çıkan mermi sol koluna girdiğinde acı bir çığlıkla öne yuvarlandı. “Konuşmaya devam edecek misin, yoksa seni vurmaya devam etmemi ister misin?” Sesinde konuşmaya devam et ve seni vurmam için bir sebep ver pislik diyen bir ton vardı ve adamda bunu hissetmiş gibi ağzını oynatmadan acı dolu yüzüyle kızgın gözlerini kadına çevirdi. “Ben de öyle düşünmüştüm.” Gözlerini ve namlusunu adamdan ayırmadan telefona doğru ilerledi ve telefonu tuşlamaya başladı. Telefonu kesmemek bu kendini beğenmiş yaratığın aptallığıydı ve şimdi kendi cezanı ödüyordu. “911. Acil durum nedir?” *** Adresini ve durumunu bildirdikten sonra kapıyı görecek şekilde yatağa oturdu ve silahını adama doğrultarak gözlerini kırpmadan beklemeye başladı. Üzerinden düşen gecelik ile bacağını sardıktan sonra camın altındaki duvara yaslanmış, gözlerini genç kadına dikmişti. Bir süre kızgın baka bakışlarının yerini pis bir sırıtış almıştı. Sanki buradan zararlı çıkacak olan kendisi değilmiş gibi sinir bozucu bakışlarını üzerinden ayırmamıştı. Uzaktan siren sesleri duyulmaya başladığında sonunda rahat bir nefes alabildi. Bu rahatlıkla aklına bir düşünce, o an fark edip adrenalinde unuttuğu bir cümle takıldı. Hayır ilk seferde değil. Sırtını biraz daha dikleştirerek adama gözlerini dikti. “İlk seferle ne demek istedin?” Gülümsemesi genişleyen adam “Sana söyleyeceğimi düşünmüyorsun herhalde kaltak,” diyerek bakışlarını kapıya çevirdi. Siren sesleri biraz daha yaklaşırken düşünmeye çalışıyordu. Daha önce 18 kadının haberlerini okumuş ve onların katilinin şu an karşısında otura adam olduğunu biliyordu. Peki neden ilk sefer demişti ve kendinden bu kadar emindi. Neden? Aralarında bir bağlantı kurulamayacağını mı düşünüyordu? Daha önce kurtulan bir kurban olmamıştı ve bu haberleri çok yakından takip ediyordu. Kendisi de yalnız yaşıyordu ve ilk başlarda basına sızdırılmayan cinayetler, katili yakalanamadıkça sızmaya başlamış sonunda olay patlak vermişti. Yalnız yaşayan her kadın gibi o da korkmuş ve önlem almıştı. Neydi, bir şeyler vardı ve yaklaşan siren sesleri düşüncelerini hızlandırması gerektiğini söylüyordu.
Ayağa fırlayarak “Tecavüz,” diye bağırdı. “Daha önceki kadınlara tecavüz edildiğine dair bir şey yazmıyordu.” Bakışları üzerine dönerken solan gülümseme, doğru tahminde bulunduğunu ispatlıyordu. “Seni pislik, daha önce tecavüz etmedin değil mi? Söylesene de o..pu çocuğu?” diye bağırırken silahını önünde sallıyordu. En sonunda konuşmaya başladığında sesinden korkudan çok nefret akıyordu. Sanki 5 dakika sonra yakalanacak gibi değil de yürüyüp çıkacak gibiydi. Belki de yürüyüp çıkacak. Düşünce kafasında geldiği gibi kafasını sallamaya başladı. Hayır, hayır bu pislik 18 kadın öldürdü ve yakalanacak. Tecavüz yok, delil yok, nasıl yakalanacak? Bu zamana kadar herhangi bir şüpheliye götürecek bir ipucu bile çıkmamıştı. Ve bu pislik polisler geldiğinde Denise’i öldürmekten ve kendisine saldırmaktan yaralanacaktı, peki diğer 18 masum kadın? Onlardan da suçlu bulunacak mıydı? Gözyaşları gözlerini yakıp akmak için zorlarken yaklaşan siren seslerini duyabiliyordu. Denise’in öldürülüşü ve mutfağındaki görüntüsü hala gözlerinin önündeydi. Gazeteler detay vermese de cinayetlerin hunharca olduğunu yazmışlardı. Aynı şeylere maruz kalan 18 kadın. Kendisi kadar şanslı olamayan. “Ne oldu bebek, beni yakalatmaktan memnun değil misin yoksa? Neredeyse benim için üzüleceğini düşüneceğim.” İğrenç kahkahaları odada yankılanırken, kulaklarına Denise’in boğuk çığlıkları ve kendi haykırışları doluyordu. Sesler ve görüntüler birbirine gitmişti. Yakasına yapışıp sıkıyor ve nefes almasını engelliyordu. Kendi ellerinde gördüğü kan Denise’in mi kendisinin mi karar veremiyordu. “Polisler yaklaşmak üzere, misafirliğim burada sonlanıyor desene.” derken kahkahaları daha da artmış, uğuldayan kulaklarından içine sızıyordu. Bedeni ve yüreği ağırlaşmış ve hissizleşmiş gibi hissediyordu. Kapının önünde duran arabanın ve kapanan kapını sesini duyduğunda yerinden kalktı ve karşısındaki çocuk suratını andıran maskeye ateş etti. *** En sonunda sesler kesilmiş, beynindeki uğultu yerini sessizliğe bırakmıştı. Derin bir nefes alıp karşısındaki adamın boğazındaki delikten akan kana ve yarım kalan kahkahasıyla açık kalan ağzına baktı. Yatağa çökerken silahı parmaklarının arasından kaydı. Kırılan kapının sesini ve yukarı çıkarken yere vuran ayakkabıların sesini duyduğunda yatağından kayarak yere oturdu ve bacaklarını kendine çekti. Ellerinde silahlarıyla içeri giren iki polisten biri yerde yatan ölüye diğeri kendisine yöneldiğinde başını ellerinin arasına alıp hıçkırmaya başladı. Sonraki saatler uyuşukluk içinde geçse de aklında olan tek bir düşünce vardı; ölmesi gerekiyordu. Giydirilmiş, muayene edilmiş, sorgusu yapılmış, en sonunda haberi alır almaz yanına gelen Damon ve Maddy’yle gitmesine izin verildiğinde nefsi müdafaa olduğuna karar verilmişti. Maddy ya da Damon’a bile anlatamayacağı olaylar çıkan son kurşunla birlikte katilinin kafasında toprağa gömülmüştü. ***
1 yıl sonra “AMY JORDAN İNTİHAR ETTİ. Geçtiğimiz yıl kendisine yapılan saldırıdan, saldırganı öldürerek sağ kurtulmayı başaran, 1 yıl içinde işlenen 18 kadının cinayetinden sorumlu olduğu düşünülen Steve Broadrick’in son kurbanı Amy Jordan, dün öğle saatlerinde nişanlısı tarafından ölü bulundu. İlk bulgulara göre yüksek doz ilaç sonucu öldüğü tespit edilen genç kadının, 1 yıldır psikolog tedavisi gördüğü öğrenildi. Şoku üzerinden atamayan Damon Black sorulara ‘neden yaptı bilmiyorum, her şey normale dönmüştü, tedavisi iyi gidiyordu’ diyerek cevap verdi. Bugün yapılacak otopsi sonucu ölüm nedeni kesinleşecek olsa da uzmanlar bunun bir intihar olduğu görüşünde. STEVE BROADRİCK ÖLDÜRÜLDÜKTEN SONRA YAPILAN ARAŞTIRMALAR, 18 KURBANIN KATİLİNİN KESİNLEŞTİRMEYE YETMEDİ. Olayın yaşandığı akşam Amy Jordan’ın mutfağında boğazı kesilmiş olarak bulunan ve sorgulamada kesinleştiği üzere Jordan’dan önceki kurban olan Denise Williams’ın cinayeti, saldırı ve tecavüz suçları kesinleşen Broadrick’in diğer kurbanlarla arasında yöntem dışında bir bağlantı bulunamadı…”
“Kaltak hak ettiğini buldu.” Elindeki gazeteyi buruşturup, yanındaki koltuğa atarken yüzünde kendinden emin bir gülümseme vardı. “Salak Broadrick, kendinden büyük işlere kalkışmasa şu an yaşıyor olabilirdi.” Gömleğinin cebinden çıkardığı sigarasını yakarken hala yapılan salaklığa sinirlendiğini hissediyordu. 18 cinayet. 18 kusursuz cinayet ve ondan sonra salağın biri yüzünden neredeyse yakalanıyordu. Direksiyona yumruğunu geçirdikten sonra derin bir soluk aldı ve aynaya bakarak alnına düşen saçlarını düzeltti. Açık camından sigarasının külünü silkerken sinirlenmeye gerek yok yine ben kazandım diye düşünüyordu. En sonunda kendisine bir yardımcı bulmuş, uzun süre onun eğitimi ile uğraşmış ve gerizekalı ilk işinde eline yüzüne buruşturmuştu. Ona binlerce kez tecavüz yok demişti. Hallet ve çık. Ama o ne yapmıştı, uçkuruna sahip çıkamayıp beynine kurşunu yemişti. Acaba bayan Jordan kendisine nasıl bir iyilik yaptığını bilse yine Broadrick’i vurur muydu? O gerizekalı yaşasa kendisini ele verirdi kesinlikle ve bu sefer onun işini halletmek ona düşerdi. Yapamayacağında değil, risk almayı sevmediği için. Yakalanmayı göze alamazdı. Geçtiğimiz 1 yıl cinayetlerini bölgeden uzaklaşıp gerçekleştirmişti ve tahmin ettiği gibi 2 katı iş gerektiriyordu. Kendi bölgesinde dokunulmazlığı olan bir aslan gibiydi ve bu diyarın krallığını bırakmaya hazır değildi.
Aptal Broadrick arkasında tanık bırakınca iş başa düşmüştü yine. Kendisi için sorun olmasa da arkada sağ kalan istemiyordu. Bir yıl boyunca beklemek zorunda olsa da sonunda işi halletmişti. Hatta bu bekleyiş daha heyecanlı yapmıştı olayı. Öğle vakti davetsiz bir ziyaret ve bir ilaç kokteyli işi halletmişti. Gerçi bayan Jordan’ın azmini sevmişti. Bu zamana kadar kurtulan ilk kadındı yine de bu kendi beceriksizliği değildi. Sadece pisliği temizlemek ona düşmüştü. Yeni bir kahkaha dudaklarına yerleşirken gelecek cinayetin planlarını yapmaya başlamıştı bile. Sahalardan uzak kalmıştı ve artık kanı kaynamaya başlamıştı. Öldürmenin, elleri arasında verilen son nefesin, bakılan son şeyin kendi gözleri olacağını bilmek… şimdiden tahrik olmaya başlamıştı bile. Hiçbir sevişmenin başaramadığını başarıyordu ölümler. Ah hayır onları becermeye gerek yoktu. Sadece güzel boyunlarını avuçlarına almak ya da bıçağıyla güzel bedenlerinde oyun oynamak yetiyordu. Hepsi yalvarıyordu, hiçbir sesin yapamadığını yapıp sertleştiriyordu o sesler onu. Tatmininin sadece ölümle gerçekleştiği bir sertleşme. Düşünceleri ile sertleşen organını rahatlamak için yerinden kıpırdanırken çağır cihazının çaldığını duydu. Yeterince mola verdim diye düşünerek gülümserken çağrı cihazına uzandı. “Precision Electric’den Mick Knowless, nasıl yardımcı olabilirim?” SON