Turk Tarihi, Toplumlarin Mayasi, Uygarlik

Page 1

TURK TARIHI, TOPLUMLARIN MAYASI, UYGARLIK H.B. Paksoy (Izmir: Mazhar Zorlu Holding, 1997) ISBN 975-96079-0-5

TABLE OF CONTENTS • • • • • • • • • • • • • • • • •

KITABIN YAZARI 1. ONSOZ 2. TURK TARIHI, TOPLUMLARIN MAYASI VE UYGARLIK 3. VAKIFLI TURK TARIHI KURSUSU ONERISI 4. TICARET, TARIH VE ULUSLARARASI YARISMA 5. DUSUNCE AKIMLARI, "YENI DUNYA DUZENI" VE GORUNTULERI 6. KIRIM TATARLARI 7. TURK DESTANLARI VE DEDE KORKUT[1] 8. BASVEKIL SUKRU SARACOGLU'NDAN ANILAR 9. TURK ORDUSUNDA MIZAH 10. TURKBILIMCI ABUBEKIR AHMEDCAN DIVAY 11. ORTA ASYA COGULCU YONETIM GUNDEMLERI 12. "BASMACI" ve 1916-1924 TURKISTAN BAGIMSIZLIK 13. PAN ADLI IKI KURGUSAL YARATIK: UYDURMA "BELGELERIN” TURKLER ZARARINA KULLANILMALARI [1] 14. INSAN INCIYI DENIZDEN CIKARMADIKCA, O ISTER INCI OLSUN -- ISTER CAKILTASI, FARKETMEZ 15. DUSUNCE ISVERENI 16. MAYA, T.A.S.


2 H. B. Paksoy TURK TARIHI, TOPLUMLARIN MAYASI, UYGARLIK (Izmir: Mazhar Zorlu Holding, 1997) Kultur Sanat Yayini. 165 sayfa ISBN 975-96079-0-5 Copyright 1993 H. B. Paksoy TURK TARIHI, TOPLUMLARIN MAYASI, UYGARLIK kitabinin butun yayin haklari, Bern-Isvicre uluslararasi Copyright anlasmalari uyarinca, H. B. Paksoy adina ABD Kongre Kutuphanesi Copyright kutugune kayitlidir.

Libraries, Institutions and Webmasters are authorized to make copies for private use, circulation and study to include this page verbatim. Those wishing to produce copies for sale in any format must obtain written permission.


3

KITABIN YAZARI Doktorasini Ingiltere'nin Oxford Universitesinde, Birlesik Krallik (United Kingdom) Universiteleri Rektorler Kurulu bursu ile bitiren Hasan Bulent Paksoy, Harvard Universitesi Orta Dogu Merkezinde Arastirmaci; University of Massachusetts-Amherst ve Central Connecticut State University tarih bolumlerinde de ogretim uyesi olarak gorev yapti. Dr. Paksoy'un elli'yi askin arastirma yazisi son yirmi yil iinde Amerika, Avrupa ve Asya kitalari uzerindeki sekiz ulke'de (ABD, Ingiltere, Almanya, Fransa, Turkiye, Japonya, Kazakistan, Hollanda) cikarilan kirk'i askin bilimsel dergilerde yayinlandi. Yedek subayligini 1970-1972 ve 1974 yillarinda yapan Paksoy, Bostwick bursu ile ABD'nin Trinity Universitesinden lisans; ikinci askerlik sonrasi da, ABD National Science Foundation arastirma programi destegi ile University of Texas at Dallas'tan Yuksek Lisans diplomalarini aldi. 1948 yilinda Odemis'te dogan Dr. Paksoy'un kitaplarinin bes'i gunumuz'e dek yayinlanmistir: Intercultural Studies (Co-Editor, with David Sconyers) (Simon and Schuster Education Group, 1998); Turk Tarihi, Toplumlarin Mayasi, Uygarlik (Izmir: Mazhar Zorlu Holding, 1997); Central Asia Reader: The Rediscovery of History (New York: M. E. Sharpe, 1994); Central Asian Monuments (Istanbul: ISIS Yayinevi, 1992); ALPAMYSH: Central Asian Identity under Russian Rule (Hartford, Conn: AACAR, 1989).


4

I. ONSOZ "Gok kubbede kalan ancak hos seda'dir" deyimi dogrudur. "Su ustune yazi yazmaya" esittir. Dusunceleri bekletmeden duzenli olarak kayitlamak geregi, surekli okumak; okunanlari anlamak ve anlatmak aliskanligi kadar onemlidir. Neresinden bakilirsa bakilsin, deney ve dusunce yolu ile birikmis bilgiler kagida aktarilmaz, basilip yayinlanmaz ise, eninde sonunda kaybolup gider. "Yeni Dunya'yi yeniden kesfetmek" gibi, yeni bastan degisik kisilerce durmadan "yaratilmalari" gerekir. Bu da, bir toplum icin, cok yuksek giderli bir kayiptan baska birsey degildir. Bu gorus'un incelenmesi, bu kitabin icindeki bildirilerde ele alinmaktadir. Sozu edilen bildiriler 1982 ile 1992 yillari arasinda kagida dokulmus, bir bolumu de bu sure icinde Asya, Avrupa ve Amerika'da yayinlanmakta olan degisik dergilerde yer almistir. Daha once basilmis bildiriler, birbirlerini tamamlayici olmalari bakimindan ve icinde yayinlandiklari dergi ve kitaplarin tumunun her kitaplikta bulunmayabilecegi de goz onunde tutularak, bugun'e dek basilmamis olanlarla biraraya getirilmistir. Bir toplum: bagimsiz, gudumsuz ve mutlu yasayabilmek icin "nereye gittigini" bilincli olarak gormeli ve anlamalidir. "Bir lokma, bir hirka" ve "Kisi kendinden soz etmemeli" deyimlerinin, yeryuzunun degisik yerlerinde yasayan Turk toplumlari icin gecerli oldugunu dusunmek guctur. Bir kisi icin, yalnizca yiyecek ve giyecek yeterli degildir. Toplumlar da yalnizca yiyecek ve giyecek ile yasamlarini surduremez. Diger butun varliklarina bilgi ve dusunce katmadan yasam surdurmeye kalkan toplumlar kisa surede tutsak edilir; varliklari ellerinden alinir; ortadan kaldirilirlar. Bilgi, Kut verir. Toplum'u, yasam'in gerekleri ve yonu uzerinde dusunmeye alistirir. Gelecek icin gerekli goruslerin yaratilmasina yordam verir. Bundan dolayi, Balasagunlu Yusuf dusunce ve deneylerini toplayip Kutadgu Bilig adi ile yazmistir.[1] Bu yuzden (bir gorus'e gore), tarih sozcugu yerine "Kutveren" deyimini kullanmak gerekir. Eger bir toplum kendi dusuncelerini diger toplumlara anlatmayacak olursa, bu sessizligi dolayisi ile dunya'da yanlis anlasilacagi ya da hic


5 bilinmeyecegi acik bir gercektir. Bu yonden "sessizligi secen toplumun" dunya uzerinde var olup olmadigi da soz konusu olabilir. "Savas ile kazandiklarimizi baris anlasmasi masasinda geri verdik" gibi bir dusunce, bir aralar (ozellikle 20ci yuzyil baslarinda) cok kullanilir olmus idi. Bu, "basasagi" bir gorustur. Tam tersine, savas diplomasinin bir uzantisidir. Bu gercek, uzun yuzyillar boyunca "bilen kisiler" ce gizli tutulmus ve gizlice kullanilmistir. Ancak, bu bilgi Ondokuzuncu yuzyil icinde Alman dusunur subay'i Von Clausewitz (1780-1831) ce bir kitap icinde toplum'a aktarildi; bilmek, ogrenmek ve kullanmak isteyenlere sunuldu. "Butun bunlar politika'dir, ben politika ile ugrasmam" diyen kisilerin artmakta oldugu da gorulmekte. Bu gibi kisiler, bu tutumlari ile gundelik sorumluluklarindan kacmaktan baska bir is yapmis olmuyorlar. Bu kisilerin anlamaktan kacindiklari temel bir gercek var: "politika yapmadigini soylemek de bir politika'dir." Dolayisi ile, bu kisiler "gizli" olarak politika yapmaktadirlar. Sessiz durup, is yapmamak da bir secimdir, "politika" dir. Bu tur "bulasmamak" dusuncesinde oldugunu one suren kisiler, ilerde baslarina gelecekleri bugunden kabul etmis; dolayisi ile yanip-yakilma haklarini bile kaybetmislerdir. "Cozum'e katkida bulunmayanlar, sorunlarin nedenlerine katilmis olurlar." Bu tutumlari daha iyi anlayabilmek icin, "politika" sozcugunun anlamina da bakilabilir: "anayasaya dayanan yasalar yolu ile yonetim." Oz yonetimlerine katilmayanlarin, boylelikle kendi yonetimlerine katilmamak yolunu sectikleri de ortaya cikar. Boylelikle, kendi yonetimlerine katilmayanlar, oz yonetimlerini gelecekte bilinmeyen ellere ve dusunce akimlarina birakmaktadirlar. "Politika" nin, kisisel gudumlu yonetiminin (mutlakiyet'in) tam tersi oldugu gozden kacmamalidir. Bir ulke icinde yer alan "politika" ile, uluslararasi alanda surdurulen "diplomasi" nin arasinda buyuk ayricalik yoktur. "Diplomasi: uluslararasi iliskileri konusma ve anlasma yolu ile bilincli yonetim yontemleri" dir. Dilmacliktir. Onemli olan, bir ulus ya da (genis anlamda) toplum'un, komsulari ile birlikte bagimsiz, gudumsuz, mutlu yasamini surdurebilmesidir. Bagimsizlik, gudumsuzluk, ve mutluluk kendiliklerinden bir kisinin ya da toplumun basina gelemez. Toplum olarak ugrasi gerektirirler. Bu ugurda ara sira savas'a girmek te gerekebilir. Bir toplum, disaridan silahli baski ile yonlendirilmeye calisilmis olabilir. Savas, toplumca


6 bilincli sonuclara yonlendirilebilmis ise, cogulcu ve anayasal yonetim'in bir uzantisi da olabilir. Dilmaclik ta, toplum'un bagimsiz ve gudumsuz yasamak dileginin uluslararasi konumda acikca anlatilmasi; bu istegin yerine getirilebilmesinin anlasmalar yolu ile saglanmasidr. Butun bunlar da, bir toplumun kendini ozellikle ilgilendiren konulari once kendi icinde --yazili olarak-- tartismasini gerektirir. Bir kisinin gorus'lerinin, toplum icinde destek bulup bulmamasi (gorus'un ilk orta'ya suruldugu an'da, ya da daha sonra) en onemli sorun degildir. 11ci yuzyilda yasamis ve ana dili Arapca olanlara Turkce ogretmek icin Turk Sozu (Divan Lugat at-Turk) kitabini yazmis olan Turk yazari Kasgarli Mahmut[2], bu konu'ya dokunan su sozleri ornek vermistir: Alp arig yavritma Ikilac arkasin yaritma.[3] (Alp kisiyi gucsuz dusurecek is yapma av'ini ardindan yaralama). Onemli olan, bir toplumun icinde dusunce tartismasinin yapici nitelikte ve acikca surup gitmesidir. Bu tartisma'nin koksuz ve kaynaksiz olmamasi gerektigini Kasgarli Mahmut bir dortluk ile dile getirir: Erdi oza erenler Erdem begi bilig tag Aydi ukus ogutler Konlum bolur anar sag.[4] (Eski gunlerde erdemli kisiler daglar gibi erdemli sozler soylemislerdi, ogutler vermislerdi. Onlari anmak yuregi aklastirir). Bu yoldan, bir toplum icin en yararli dusunceler toplumca secilecektir: Erdem dile ogreniben bolma kuvaz Erdemsizin ogunse anmaguda anar.[5] (Bilgi'yi gurur ile tepme; ara ve ogren. Bilgisiz kisi erdemli oldugunu one surerse, sinandiginda ozur'u ortaya cikar). Bilgi'nin getirdikleri gerekler toplumca yururluge konacak, uygulamalarina gecilecektir:


7 Bilga erig adgu tutup sozin esit Erdemni ogreniban iska sur-a.[6] (Bilge kisi'yi onurlandir, sozune kulak ver; ozelliklerini ve tutumunu ogren, ogrendiklerini uygulamaya koy). Her kisi'nin sozleri, bilge sozleri degildir: Bulqak ukus bolsa kacan bilgin yiter Yansaq talim sayrap ani tamgak katar.[7] (Toplum icinde bozucular olursa, aklin dogru yoldan sasar; bos soz olan yerde, agiz kurumasinda ote'ye is olmaz). Bu tur kisiler, toplumca da gorulur, ayirdedilir: Yilan kendu egrisin bilmez Deve boynun egri der.[8] Toplum'a, kendi islerini surekli olarak ele almayip sonuclandirmadikca, durup dinlenmek yarasmaz: Tagur mening savimmi bilgalaka ay Tinur kali atitsa kisrak sani tay.[9] (Sozumu yinele, bilgelere soyle: kisrak, ancak kendi tay'i yetiskin atlar arasina karistiginda dinlenebilir). Kasgarli Mahmut'un ogutleri ve uyarilari yalniz bir kusak icin deil, gelecek butun kusaklar icin gecerlidir: Oglum ogut algil Bilgisizlik kiter Talqan kimning bolsa Anar bakmas kiter.[10] (Oglum, ogudumu dinle, bilgisizlikten kurtul; as'i olan o'na pekmez katar; buna benzer, akilli olan, ogut dinler ve zenginlestirir). Bu orneklerde de goruldugu gibi, Turk tarihinin en onemli kaynaklarindan biri olan Turk Sozu (DLT) kitabinin okunmasi gerekli olanlar arasinda gormek gerekir. Soylediklerini toplumuna aktarmak icin durmadan yinelemek zorunda kalan her dusunur gibi, Kasgarli Mahmut'un da belki bir ara sabri tasmistir. Bir soz'e ornek verirken, aciklamasini asagidaki dortluk ile yapmistir:


8 Opkem kelip ugradim Arslanlayu Kukredim Alplar basin togradim Imdi meni kim tutar?[11] (Ofkem geldi basima vurdu, arslan gibi kukredim; Yigitlerin basini dogradim, simdi beni kim tutar?). EK: Bu bilgisayarli yayin dizesinde, 16ci sirada yer alan "MAYA, T.A.S." bildirisi [Rotary Dergisi (Izmir) Eylul-Ekim, 1995] bu kitabin basili duzeni iceriginde degildir. Ancak, yazi'nin sunus'unda da belirtilen nedenlerle, buraya alinmasinin uygun olacagi dusundum. KAYNAKLAR:  [1] Asagidaki yazilarda kaynak olarak kullanilmis, atif yapilmis ve basim yerleri gosterilmistir.  [2] Kasgarli Mahmut, Diwan Lugat at-Turk (DLT) kitabinin yazaridir. Kasgarli Mahmut'un yasami ile ilgili en yeni arastirma icin, bak: Kahar Barat, "Discovery of History: The Burial Site of Kashgarli Mahmut," H. B. Paksoy, Editor, Central Asia Reader: Rediscovery of History (New York, 1994); Cf. AACAR Bulletin (of the Association for the Advancement of Central Asian Research) Vol. II, No. 3 (Fall 1989).  DLT un bilinen tek el yazmasi Istanbul Millet Kutuphanesi (Ali Emiri, Arabi), No. 4189 da kayitlidir. Diwan Lugat at- Turk'un ilk kez 1917 yilinda Istanbul'da bulunmasi ve ilgili olaylar icin, bak M. Sakir Ulkutasir, Kasgarli Mahmut (Istanbul, 1946). DLT un ilk basim'i Istanbul'da, 1917-1919 yillari arasinda Kilisli Rifat [Bilge] tarafindan yapilmistir. Ilk TC yayini: B. Atalay, Divanu Lugat-it-Turk (Ankara, 1939-1941). Ilk Ingilizce cevirisi: R. Dankoff with J. Kelly, Compendium of Turkic Dialects (Cambridge: Mass, 1982-1985).  [3] DLT Sayfa 82.  [4] DLT, Sayfa 56.  [5] DLT, Sayfa 130.  [6] DLT, Sayfa 216.  [7] DLT, Sayfa 235.  [8] DLT, Sayfa 75.  [9] DLT, Sayfa 112.  [10] DLT, Sayfa 221.  [11] DLT, Sayfa 74.


9 TURK TARIHI, TOPLUMLARIN MAYASI VE UYGARLIK Tarih ve Bilgi Tarih, toplumlarin ozerk olarak hayatta kalabilmek icin birbirleri ile surekli olarak yaptiklari yarisin ozetidir. Bu yarislar cok ciddi bir oyun niteligindedir. Bu, bir olum-kalim yarisidir. Kazanan toplum yasar, kaybeden de iz birakmadan kaybolup gitmeye mahkumdur. Yarisi kazanabilmek de, cogunlukla gecmisteki olaylari hatirlayip, o olaylar sirasinda yapilan yanlislarin tekrarlanmamasina ve diger yarismacilarin oyunlarina dusmemek icin tedbir almayi gerektirir.[1] Yazilmadikca, tarih olamaz. Yazilmayan tarih, okunamaz. Okunmayan tarih, bilinemez. Tarih'in bilinebilmesi icin: once yazilmasi, sonra butun toplumca okunmasi ve gelecek kusaklara surekli olarak okutulmasi gerekir. Tarih'e gecmis butun basarili komutanlar gibi, tarih bilmenin gereklerini onemi ile kavramis bulunan, 1919-1924 Turk Kurtulus Savasi onderlerinden General Kazim Karabekir yayinladigi hatiralarinin basina: "Istiklal Harbi yaptik. Amilleri yazmazsa, tarihi masal olur"[2] ogutunu yazmayi uygun gormustur. Belirtilmesi gerekir ki, 1919-1924 Turk Kurtulus Savasi uzerine Bati dillerinde yazilmis bir derli-toplu kitab'a gunumuzde denk gelinmez. Her meslekte oldugu gibi, tarihci olabilmek icin de belirli bir egitimden gecmek gerekir. Ogrenimi sirasinda, bir "tarihci" nin en azindan bes basamak tirmanmasi kacinilmazdir: 1) Yazilmis tarihleri, yazildiklari dillerde okuyabilmek; 2) Yazilmis tarihleri birbirleri ile karsilastirarak, iclerinde yer alan olaylari butunlestirip genel konumuna koyabilmek; 3) Tarih yazimina kaynak olan temel belgeleri, bu belgeler uzerine antropolojiden zoolojiye kadar uzanan diger temel bilim dallari uzmanlarinca yayinlanmis yorumlar isiginda degerlendirebilmek; 4) Bu temel belgelere dayanilarak yazilmis tarih ve yorumlari karsilastirip, olaylarin ardindaki gercekleri gun isigina cikarabilmek; 5) Yazilmis tarihlerin ve bu tarihlerin uzerine yayinlanmis yorumlarin, insan topluluklari uzerinde yapmis oldugu etkileri anlayabilmek ve anlatabilmek. Ancak bu nokta'ya geldikten sonra, bir kisi'nin icinde yasadigi toplum'a ve gelecekteki kusaklara tarih'i anlatabilmek icin tarih yazmasi ve yayinlamasi gerekir. Butun bunlari yapabilen kisi, tarih bilimi ile ugrasiyor demektir.


10 "Gercekler acik; gorulur, anlasilir" demekle tarih yazilamayacagi gibi, bir cilt icinde derlenip yayinlanan belgeler de bir "tarih" degildir. Boyle bir cilt, ancak bir belgeler toplami olabilir. Belgelerin dili yoktur. Kendi baslarina bir olay'i anlatamazlar, ya da yalanlayamazlar. Degisik yonlerden yorum'lara aciktirlar. Bir ulus kendi tarih'ine, kaynaklara dayali ve yazili olarak yon vermeyecek olursa, o ulus'un tarih'i nadas'a birakilmis bir tarla'ya doner. Isteyen kisiler, ya da diger uluslar'in uyeleri, bu tarla'ya istedikleri tohum'u atabilirler. Yetistirilen de, insanlari besleyici bugday yerine, ancak kecilerin yiyebilecegi ayrik otu olabilir. Tarih yerine, hurafe yazilmis olabilir. Tarla da, toplum da yozlasir. Bir tarihcinin tarihi belgelere konumlari icinde ses vermesi gerekir. Belgelerin tarih yazimina yardimci olabilmeleri icin, diger kaynak, tarih ve yorumlarla karsilastirilmalari, iclerindeki bilgilerin ince elekten gecirilerek denetlenmeleri gerekir. Sonucunda ortaya cikan yeni gorus ve bilgiler var ise, kaynak gosterilerek ayrintili olarak anlatilir. Bu turden "denetlemesi" yapilmaz ise, tarih sakat dogmus bir cocuga benzer.[3] Tarihini bilmeyen bir insan toplulugu, geleceginden de vazgecmis demektir. Tarihini bilmeyen toplum, toplu hafizasini kaybetmistir. Evinin, ailesinin nerede oldugunu bilmez. Cocuklarinin adlarini hatirlayamaz. Kendi oz varliginin ne oldugunun farkinda degildir. Tarihini bilmeyen bir insan toplulugunun, kiremit aktarirken damdan dusup hafizasini kaybetmis bir kisiden farki yoktur. Gecmiste icine dustugu cikmazlari yeniden yasamaga mahkumdur. Tarih, insan toplumlarinin birbirleri ile olan iliskilerinin duzenlenmesini ve aydinlikta kalmasini saglar. Sinirlarin gectigi yerler, o bolgelerde oturanlarin kimligi ve kokenleri, yurtlarin sahipleri uzerine sorulacak sorularin cevaplari da tarih tarafindan verilir. Butun bu olaylar, tarihciler tarafindan uluslararasi antlasmalar gibi belgeleriyle kayit altina alinir. Tarih'in en buyuk yardimcisi ve yol gostericisi, bir toplumun kulturu, egitim duzeyinin yuksekligidir. Eger bir toplum benligini ve kimliginin kokenlerini bilmiyor ve yasatmiyorsa, o toplumun tarihi de dilini ve kulagini kaybetmis demektir. Sagirdilsiz kisinin egitimi kadar, derdini anlatmasinin da ne derece guc oldugunu dusunmek yeterlidir. Sagir dilsiz, duyamadigindan, ornegin, yakinindan gecen bir araba


11 tarafindan carpilip kazara kor de kalirsa, o kisi veya toplum artik tam anlami ile ozerkligini kaybetmistir. Ancak komsularinin gunden gune degisen derecedeki himmeti ve yardimi derecesinde yasayabilir. Tarih ve genel bilim'in onemi, tarih boyunca aydin Turkler tarafindan cok iyi anlasilmis ve yazilmistir. 11ci yuzyilda yasamis olumsuz Turk aydini Balasagunlu Yusuf, Asya'nin dogusunda yazdigi Kutadgu Bilig (Kut Veren Bilgi) kitabinda der ki: 192-223 numarali beyitler: Ey alim hakim, dilegim benden sonra geleceklere kalacak bir soz soylemek idi/ Anlayis geldi ve: --Iyice dikkat et; sozun yanlis olursa, sana zarari dokunur-- dedi./ Halkin dili kotudur, seni cekistirir; insanin tabiati kiskanctir, etini yer./ Dikkatle bakinca, yukum hafifledi; kendi kendime: Soyle, icindekileri dok dedim./ Sebebini sorarsan, sana soyleyeyim; er mert ve yigit, sozumu dinle./ Bu yalinguk (insan) adi insana yanildigi (yangluk) icin verildi; yanilmak (yangluk) insan (yangluk) icin yaratildi./ Sen bana yanilmayan bir kimse soyleyebilirmisin; ben sana yanilan binlerce insan gostereyim./ Bilgi sahibi insanlar pek azdir; bilgisiz ise coktur; bil ki, anlayissiz insanlar cok; anlayislilar ise, nadirdir./ Bilgisiz bilgiliye daima dusman olmustur; bilgisiz bilgili ile her zaman mucadele halindedir./ Insandan insana cok fark vardir; bu fark bilgiden ileri gelir, sozum buna dairdir./ Bu sozumu bilgili icin soyledim, bilgisizin dilini ben de bilemiyorum./ Benim bilgisiz ile hic bir sozum yoktur; ey bilgili, iste ben senin kulunum./ Sozumu sana soylemis oldugum icin, cekinerek, iste boyle senden ozur diledim./ Sozu soyleyen yanilabilir ve sasirir; anlayisli isterse, bunu duzeltir./ Soz, deve burnu gibi, yularlidir; o, disi deve boynu gibi, nereye cekilirse, oraya gider./ Sozu bilerek soyleyen cok kimse var; benim icin sozu anlayan adam azizdir./ Butun iyilikler bilginin faydasidir; bilgi ile goge dahi yol bulunur./ Sen her sozunu bilgi ile soyle; her kesin bilgi ile buyuk oldugunu bil./ Soz kara yere mavi gokten indi; insan kendisine sozu ile deger verdirdi./ Insan gonlu dibi olmayan bir deniz gibidir; bilgi onun dibinde yatan inciye benzer./ Insan inciyi denizden cikarmadikca, o ister inci olsun, ister cakil tasi, farketmez./ Kara toprak altindaki altin, tastan farksizdir; oradan cikinca, beglerin basina tug tokasi olur./ Bilgili bilgisini dili ile meydana cikarmazsa, yillarca yatsa bile, onun bilgisi muhitini aydinlatmaz./ Anlayis ve bilgi cok iyi seydir; eger


12 bulursan, onlari kullan ve ucup goge cik./ Anlayis ve bilginin ne oldugunu bilen, bu memleket beyi ne der, dinle./ Dunyayi elde tutmak icin, insan anlayisli olmalidir; halka hakim olmak icin ise, hem akil, hem cesaret gerekir./ Dunyayi elinde tutan, onu anlayis ile tuttu; halka hukmeden, bu isi bilgi ile yapti./ Adem'in dunyaya indiginden beri iyi nizam daima anlayisli insanlar tarafindan vaz'edilegelmistir./ Hangi cagda olursa olsun, bugune kadar daha yuksek yer daima bilgiliye kismet olmustur./ Insanlarin kotusu anlayis yolu ile asilir; halk arasinda cikan fitne bilgi ile bastirilir./ Isleri bu ikisi ile halledemezsen, bilgiyi birak, elini kilica daya./ Halki idare eden hakim ve alim beyler, bilgisizin isini kilic ile halletmislerdir./ [4] Bu gorusler Turk dunyasinda kaybolmadan yasamayi surdurmektedir. Onucuncu yuzyil Mongol istilasindan sonra Orta Asya'yi yeniden birlestiren Barlas Turklerinden Timur Bey (1335?-1405) idi. Timur'un torunlarindan, Hindistandaki Turk devletlerinden birinin kurucusu olan Babur (1483-1530), yazdigi tarihi hatirati olan Baburname de bu gibi dusunce ve ogutlere de yer verir.[5] 19ci yuzyilin ilk yarisinda Azerbaycan tarihini Gulistan-i Irem [6] adi ile kagit'a aktaran Abbas Kuluaga Bakuhanli (1792-1847?), Kutadgu Bilig kitabini cocuklara anlatmak istercesine Nasihatlar kitabini da yazmistir. [7] Ornekleri verilen bu gorusler, derin bir tarih anlayisinin ozetidir.[8] Ancak, Kutadgu Bilig'in yazildigi tarih cercevesinde ne gibi olaylarin yer aldigini bilmeden Balasagunlu Yusuf'un yazdiklarinin inceliklerini tam olarak anlamak zordur. Bu inceleme bugune dek bir tarihci tarafindan butun yonleri ile ayrintili olarak yapilmamistir.[9] Eger yapilmis olsa idi, Turklerin o sure icinde oldugu kadar, sonradan olusan diger toplumlarla aralarindaki iliskiler de acikliga kavusturulmus olurdu. Bu tur arastirmalarin onemini vurgulamak bakimindan, Kutadgu Bilig ile uc tarihi olayi karsilastirmak yeterlidir: Magna Carta; Machiavelli'nin Prince adli kitabi ve Amerika Birlesik Devletleri Temsilciler Meclisinin 1949 yilindaki karari. 1. Kutadgu Bilig ve Magna Carta sozlesmesi:


13 Kutadgu Bilig, ilk bilinen "devlet isleri yonetim kilavuzu" dur. Selcuk sultani Alp Arslan'in 1071 de Bizans ordusu ile Malazgirt ovasinda yaptigi savas yilina yakin bir zamanda, Asya'nin dogusunda, bugun Cin Halk Cumhuriyeti icinde kalan topraklarda tamamlanmistir. Bilindigi gibi, Magna Carta 1215 yilinda yapilan bir Ingiliz anlasmasinin adidir. Bu anlasma, iki devlet veya toplum arasinda degil, Ingiliz krali John Lackland ve bu kral'in tabiyetindeki Ingiliz Bey'leri (Barons) arasinda kaleme alinmis ve muhurlenmisti. Bu anlasma geregince, Ingiliz krali John, kisisel nedenlerle Bey'lerinin mal ve mulklerine el uzatmayacagina soz veriyordu. Bu olayin uzerinden gecen yuzyillar boyunca, bu sozlesme gunumuzdeki Ingiliz demokrasi ve ozellikle "anayasa" anlayisinin temel tasi olarak gorulmeye ve gosterilmeye baslandi.[10] Hatta bu gorus, butun dunyadaki anayasalara da uzatilarak, Magna Carta'nin diger ulkelerde sonradan gelisen anayasa anlayisi uzerine yaptigi etkiler butun dunyaya duyuruldu.[11] Kutadgu Bilig'in Magna Carta uzerine bir etki yaptigi soylenemez. 1190-1192 yillari arasinda Ingiliz Krali I. Richard'in Hacli Seferlerine katildigi,[12] dolayisi ile Kutadgu Bilig'in varislerinin oturdugu bolgelere geldigi tarihte kaydedilmis ise de, Kutadgu Bilig'in Ingiliz Bey'lerince goruldugunu belirleyen bir belge gun isigina cikmamistir. Magna Carta sozlesmesinin yapildigi tarihten birbucuk yuzyil once yazilmis olan Kutadgu Bilig, tek bir konu olan Bey'lerin "mal guvenligi" uzerine degil, butun yonleri ile tam anlami ile toplumsal bir devlet yonetiminin saglanmasi icin Karahan Turk Devleti hukumdari Tavgac Bugra Han'a ithaf edilmistir.[13] 2. Kutadgu Bilig ve Machiavelli'nin The Prince kitabi: The Prince kitabi, Kutadgu Bilig gibi "devlet isleri yonetim kilavuzu" dur. Niccolo Machiavelli (1469-1527), The Prince adli kitabini, Floransali Medici'ler tarafinda isinden atilinca, 1512 yilinda yazmaya baslamis ve "nufuz ve devlet yetkilerinin ne yollarla bir kisi tarafindan ele gecirilebilecegini" anlatmak istemistir. Machiavelli, Floransa ve Venedik devletleri arasindaki politik, ticari ve askeri yarisma sonucu ortaya cikan durumlarda, Hristiyanlik ahlaki ile devrin politik gerceklerin birbirleriyle uyusumsuzluk icinde oldugunu ortaya koymustur.


14 Machiavelli'ye gore, bir Prens (Italyan sehir-devleti hukumdari) daimi olarak, hem dost hem de dusmanlarina karsi entrika yapmak, hem dostlarini hem de dusmanlarini kucultmek ve guclerini ellerinden almak cabasi icinde bulunmalidir.[14] Bu gorus, tam anlami ile Kutadgu Bilig'in tutumuna taban-tabana zittir. Cunku, Balasagunlu Yusuf'a gore, bir hukumdar once kendine bagli toplum'un guvenlik, saglik ve refah'ini dusunmelidir. Buna karsi, bu gun bile, Machiavelli'nin The Prince kitabi, bati kultur, medeniyet, politika ve endustrisinin temel taslarindan biri sayilmaktadir. Machiavelli'nin de Kutadgu Bilig'i gorup gormedigi de belgelenmemistir. Avrupali devletlerin hukumdarlari ve buyuk din adamlarinin, iclerinde her konuda kitap bulunan cok genis kitapliklari oldugu bilinmektedir. Hatta, Turk destanlarindan Dede Korkut'un onaltinci yuzyilda kagida aktarilmis bir elyazmasi, yirminci yuzyilda Vatikan kutuphanesinde bulunmus ve Italyanca'ya cevrilmisti. Dede Korkut'un baska bir elyazmasi da Dresden Kraliyet kutuphanelerinden birinde 19cu yuzyilda gun isigina cikmisti.[15] Bunun gibi, Kutadgu Bilig'in bizce bilinmeyen bir elyazmasi o devirlerde Avrupa kitapliklarinda bulunmus olabilirdi. Gene de, iki yazarin devlet anlayislarinin, uzerinde durduklari genel konu disinda, bir benzerlik gostermedigini goz onunde tutmak gerekir. Eger Machiavelli, Kutadgu Bilig i gormusse bile, etkilendigini soylemek zor'dur. Machiavelli'nin The Prince kitabini yazdigi yuzyilda Osmanli devletinin Avrupa kitasinin dogu yarisina askeri guc ile hakim oldugu butun tarihcilerce, ve ozel calismalarla canli tutulmaktadir. Buna karsilik, diger Turk devletlerinin ve hanliklarinin Asya'daki durumlari ise genellikle kalin bir perde arkasinda sakli kalmistir. 3. Kutadgu Bilig ve Amerika Birlesik Devletleri kanunlarinin gelismesi: Kutadgu Bilig'in bilinen uc elyazmasi vardir. Bunlardan biri olan Herat[16] elyazmasi, uzerindeki kayit'a gore, 1474 yilinda Tokat'dan Istanbul'a getirtilmistir: "sekiz yuz yetmis dokuz [1474] tarihinde, yilan yilinda[17], Abdurrezzak Seyh-zade Bahshi icin, Feneri- zade Kadi Ali Istanbul'dan mektup gondererek, Tokat'tan getirttiler; mubarek olsun, devlet gelsin ve mihnet gitsin."[18]


15 Bu kayit uzerine Resit Rahmeti Arat asagidaki gozlemlerde bulunuyor: "Osmanli devlet teskilatinda Orta Asya Turk ulkeleri ile resmi muhabereyi idare eden hususi kalemler vardi. 'Bahshi' unvanini tasiyan bu memurlarinin ayni zamanda bu [Orta Asya Turk] ulkelerinin siyasi ve ilmi vaziyetine vakif olan ve ekseriya oralardan gelen kimselerden secildigi anlasiliyor. Seyhzade Abddurrezzak Bahshi de, Fatih Sultan Mehmet zamaninda, boyle bir vazife ile Istanbul'da bulunanlardandir... Boylece, bu nushanin 879/1474 de Istanbul'a gelmesinin sebep ve amilleri anlasilmis oluyor. Eserin bundan sonraki macerasini takip etmek guclesiyor... Nushanin 190ci sahifesinde 'Nalbant Hamza'dan satin aldik; Molla Hayreddin'in Cuma mescidi yaninda, sahit Hoca Haci Dellal' kaydindan bir fikir edinmek muskuldur.... Kayitta adi gecen Hoca Hayreddin, Fatih Sultan Mehmet'in ustadi olup, 880/1475 de vefat etmistir."[19] Fatih 1481 de, oglu II. Bayazit 1512 de, onun oglu Yavuz Selim 1520 yilinda tarih'e goctuler. Yavuz Selim'in oglu Sultan Suleyman, 1520 ile 1566 arasinda Osmanli hukumdari idi. Suleyman'in adina Kanuni unvaninin eklenmesine neden, kazandigi savaslar degil, devletinin temelden ve hukuk yolu ile yonetimi icin yasalari duzenlemesidir. Sultanlik baba'dan ogul'a gecerken, sultanlari egiten bilim duzeninin de bu tur belirli kurallar icinde bir kusaktan digerine iletildigi dusunulebilir. Istanbul Topkapi sarayindaki Enderun'da, ve sarayin disindaki medreselerdeki bilim adamlari, sultanlara ek olarak, kendilerinden sonra gelecek kusaklarin bilim adamlarini da yetistirmekte idiler. Dolayisi ile, bir sultan'i yetistiren bilim adaminin kullandigi kaynaklarin, sonra gelen bilim adamlarinca da kullanilabilecegini dusunmek gerekir. Diger bir deyisle, Fatih Sultan Mehmet'i yetistiren hoca Kutadgu Bilig i bir ders ya da kaynak kitabi olarak kullanmis ise, Kutadgu Bilig'in adi gecen Hoca Hayreddin'in yetistirdigi diger bilim adamlarinca da kullanmis olmasi da akla yatkindir. Boylelikle, diger sultanlar da Kutadgu Bilig den ilim almis olabilirler. Bu konuda da bugun elimizde acik bir belge bulunmamaktadir. Amerika Birlesik Devletleri Temsilciler Meclisi binasi 1949-1950 yillarinda temelli bir tamirattan gecirilmis idi. Bu tamirat sirasinda, toplanti salonunun duvarlarina, Amerikan


16 Kanunlarinin gelismesi uzerine etkili olan tarihi dusunur ve hukumdarlarin birer portrelerinin asilmasina karar verilmisti. Universitelerden secilmis bir bilimadamlari kurulu, Amerika Birlesik Devletlerinin kanunlarina bu tur etkisi olan yirmi uc tarihi kisiligi secti. Bu kisilerin degisik heykeltraslara yaptirilan buyuk capli mermer madalyon portreleri, Temsilciler Meclisi Toplanti Salonu kubbesi etrafina esit araliklarla dizildi. Icinde yasadiklari yillar sirasina gore yapilan bu duzenleme sonucu, Kanuni Sultan Suleyman'in portresi Toplanti Salonunun duvarinda yer aldi.[20] Bu yonden, Kutadgu Bilig'in Amerika Birlesik Devletleri kanunlarinin gelismesini etkiledigi bu gun one surulemez. Cunku, elde bilinen belge yoktur. Belki bu iliski ilerde belgelenebilir. Ancak, konunun derinlemesine ele alinmasi gerekir. Bu da, universitelerde gorev yapmakta olan bilim adamlarinca yapilmasi gerekli bir calismadir. Magna Carta, The Prince ve ABD Temsilciler Meclisi Toplanti salonunda portreleri asili tarihi kisilerin neden bu derece onemli goruldukleri, tutulduklarinin uzerine kafa yormak gerekir. Toplumun Mayasi Konu, bir "Kultur" egitimidir. Ziya Gokalp "Hars" sozcugunu "kultur" kapsaminda kullanmistir. Gokalp, bu deyim ile, Latince'den diger dillere gecmis olan "cultura" (kultur) sozune bir karsilik bulmaya calismis idi. Bununla birlikte Turklerin "hars" i ile Fransiz "la Culture" ya da Alman "die Kultur" kapsamlarinin bir olmadigini anlatmaya calistigini da yazar. [21] "Kultur," belirli bir kok'ten gelmis bir toplumun "ana mayasi" anlamindadir. Bir toplum'un ana mayasini: o toplumun tarih, tore, dil, edebiyat, ve sanat birliginin toplami belirler. Bir toplumun benligini olusturan bu ortak degerler, o toplumun diger toplumlarin kimliklerinden nasil ve nerede ayrildigini belgeler. Bir toplumun uyesi olan her kisinin yapisinda ve benliginde, o toplumun mayasindan bir parca bulunur. Fransiz ve Alman kulturleri arasindaki ayriliklar, bira mayasi ile sarap mayasi arasindaki ayriliklardan daha da derindir. Bunun gibi, Turklerin "ana mayasi" da diger toplumlarin mayalarindan ayridir. Bununla birlikte, yogurt ve peynir mayalarinin bir kokenden gelmis oldugu da unutulmamalidir.


17 Ancak, bir maya yalniz basina birakildiginda, "kendi kendini yer." Bu bir dil surcmesi degildir. Maya icine katildigi diger maddeleri etkiler: yogurt mayasi, sut'u yogurt'a cevirir. Sarap mayasi, uzum suyunu sarap yapar. Eger maya, icinde gelisecegi, cogalacagi ana maddeyi bulamaz ise, kendi kendini yemeye baslar. Sonucunda olur. Uzum suyuna yogurt mayasi katilirsa, sonuc ne saraptir, ne de yogurt. Ne icilebilir, ne de yenilebilir. Maya'nin canli tutulabilmesi icin, surekli olarak kullanilmasi gerekir. Yeni mayalanmis yogurdun bir parcasi ayrilip maya olarak saklanir. Boylelikle maya da kendini yenilemis olur. Bir toplumun kulturu de bundan farksizdir. Kullanilmayan kultur olur. Kitapliklar da, iclerinde toplumlarin mayalarinin saklandigi bir hazinedir. Icindeki kitaplar, yeni kusaklarin kafalarini mayalar. Bu maya tutar, yeni kitaplar yazilmasina neden olur. Yeni yazilan kitaplar da kitapliga eklenir. Maya gibi, benlik te buyur, incelir, arilasir ve yukselir. Dolayisi ile, Kutadgu Bilig bir maya'dir, kullanilmaz ise olur. Olen yalniz bir kitap ve icinde toplanmis degerli bilgiler degildir, o kitabi yaratan kisiyi yetistiren toplumun mayasidir, benligidir. Maya'nin soy'unun olmus olmasi, maya'nin evrimini ve gelismesini de onler, durdurur. Maya da incelmek, arilasmak ve yucelmekten geri kalir. Bir kitap, kendinden once yazilmis olanlarin icindeki bilgi duzeyinden baslayarak daha yeni ve yuksek basamaklara tirmanir, bilgi'yi yukseltir. Toplumun mayasini saklayan da Kutadgu Bilig gibi yazilmis, yayinlanmis ve surekli olarak okunmakta olan kitaplardir. Uygarlik "Uygarlik," bir toplumun kendi mayasini, benlik ve kimligini kaybetmeden, diger uluslarin da mayalarini ogrenmek, anlamak ve kullanmak ugrasidir.[22] Bir toplum, dunyada tek basina yasayamaz. Diger toplumlarla alis-veris yapmak zorundadir. Bu alis-veris, yanliz ticari ve sinai alanda da kalamaz. Toplumlar dunyada bagimsiz yasayabilmek icin, ticaret yarisina oldugu kadar, uygarlik yarisina da katilmak zorundadirlar.[23] Dunya toplulugu icinde, bir toplum'un maya'sini kaybetmeden ve ozerk olarak yasayabilmesi de, diger toplumlarin "maya" larini ogrenmeyi ve bilmeyi gerektirir. Uygarlik, dunya toplumlarinin genel malidir. Uygarlik, maya'lari degisik insan toplumlarinin uzun sure icinde edindikleri


18 evrensel bilgilerinin duzenli yoldan ilerletilmesi, inceltilmesi, ve paylasilmasidir. Insan kafasi, govde'nin adaleleri gibidir: Egitimden gecmezler ise, gelisemezler. Japon ornegi, benligini kaybetmeden bir toplumun cagdas uygarliga yalniz ayak uydurmasi degil, onderlerinden biri olabilmesinin ornegini vermis, yolunu gostermistir.[24] Ingilizler, cicek hastaligina karsi asi'yi Turklerden 18ci Yuzyilda ogrendiler.[25] Gelistirerek, butun dunya uygarliginin mali haline getirdiler. Bunun gibi, domates, hindi[26] patates, misir gibi yiyecek maddeleri (ve tutun), Kuzey Amerika kitasindan 1492 yili sonrasi butun dunyaya yayildi. Diger toplumlarin mayalarini ogrenmek yolu ile, bir toplum uluslararasi ortamda saglikli yasama ve yucelme yarisina katilir. ABD toplumu, yogurt mayasini ve yogurdu gunumuzden ortalama yirmi yil once (ticari tanitma yolu ile) ogrenip, severek gundelik gida maddeleri arasina katti.[27] Bu yoldan, ABD toplumu saglikli ve besleyici bir yiyecek maddesine kavustu. Ancak, bu durum, ABD toplumunu Turk'e cevirmedi. Japonya, elektronik bilimini ikinci dunya savasi sonrasi Bati Avrupa ve ABD den ogrendi. Bu sanayi dalinda dunya onderi oldu. Ama, kendi mayasini, benligini kaybetmedi. Dunya uygarligina adim uydurmakla, Japon toplumu Amerikali ya da Avrupali olmadi. Gene Japon mayasinin gelismesine onem verdi, benligini korudu. Bunun nedenlerinin basinda, Japon mayasinin tarih, edebiyat ve sanat yolu ile cok iyi belirlenmis olmasi, Japon toplumunun bu maya'yi degistirmek istememesi de gelmektedir. Cunku, Japon mayasi koklu olarak belgelenmis, yazilmis ve Japon egitim duzeni icinde temelli olarak ogretilmektedir. Bir insan yalniz bir tur yiyecek maddesi ile yasayamaz. Ekmegin yanina hic olmazsa sogan, ya da yogurt eklemek zorundadir. Bu, yalniz tad almak icin yenilen bir katik degildir. Insanin yapisi, degisik yiyecek maddelerini yemesini gerektirir. Ayri mayalar yardimi ile olusturulan yiyecek maddelerinin insan govdesine girmesi gereklidir. Insan govdesi bu yiyeceklerden yararlanir, saglikli yasama yolunda kullanir. Bununla birlikte, ayri-ayri maya'lar, daha maya iken, bir kap Ăžcinde birbirine karisamaz. Her ailenin bir evi oldugu gibi, her maya da yasamak icin kendine ozgu bir kap ister. Ayri kaplar icinde yasayan mayalar, boylelikle mayalik gorevlerini yaparlar. Bu maya'larin ortaya cikardiklari maddeler toplami uygarliga katkida bulunur, madde'yi yaratan toplum'a maddi gelir


19 saglarlar. Ornegin, Cin uzun sure ipek ve ipekbocekciligini gelistirmis, sirlarini diger toplumlardan sakli tutmustu. Bu yoldan Cinliler gunumuzde de uluslararasi ticarette onemli oranda para kazanmayi surduruyorlar.[28] Kultur maya'si, insanin beyninde yasar. Insan beyni, insan govdesi gibi, bircok degisik kaynaklardan mayalanmis bilimlerden yararlanarak yasamak zorundadir. Bir beyin, yalniz matematik, ya da siir "maya" si ile gelisemez. Matematik maya'si ile ogrendiklerini nerede, kimin yararina ve nasil kullanacagini ancak tarih mayasi yolu ile ogrenebilir, bilebilir. Siir ve muzik yaratirken, ulusunun buyukleri ve basindan gecen onemli olaylar'i tarih'ten ogrendigi gibi, calismalarina kaynak alacaktir. Yoksa, kendi maya'si yerine, baska maya'lara hizmet edecektir. Maya'larin "inceltilmesi" ve "arilastirilmasi" surekli, kesiksiz egitim yolu ile olur. Bu arilastirma ugrasi sirasinda, arilastirma'yi yapan toplum, diger toplumlarin maya'lari ile tanisir. Toplumlararasi iliskilerin gelismesi sonucu, uluslararasi uygarlik[29] ilerler. Insanlarin kullandigi mayalar, kendi baslarina kendilerini yenileyemezler. Cogunlugu yalnizca insanlarin yararina calisan bu mayalar, insanlarin ozel dikkatini gerektirir. Kultur mayasi da bunlarin basinda gelir. Turk uygarligi icinde Kutadgu Bilig ve Bati Medeniyeti icinde Magna Carta sozlesmesi ve The Prince kitabinin onemi burada kendini gostermeye baslar. Bu Bati Uygarligi nasil olusmustur, nasil yasamayi surdurur, neden ve nasil kendini yeniler? Bu soru'nun bir tek karsiligi vardir: bilgi ve egitim. Egitim "Mayalandirma" ve Uygarlik Romali tarihci Tacitus, M. S. Birinci yuzyilda yasamisti. Tacitus, gorgu sahidi bulundugu donemde Roma imparatorlugu egemenligi altinda olan Britanya'lilarla[30] karsi kullanilan Roma imparatorlugu politikasini aciklayici sunlari yazmisti: [Britanyalilar] Bir zamanlar tek bir kral altinda [topluca] yasamakta idiler; simdi ise, kendi aralarinda ve rakip reisler altinda kendi aralarinda vurusmaktan bolunmus bulunuyorlar. Hakikaten, bizim [Romalilarin] isimize en cok yarayan da, kuvvetli uluslarin kendi aralarinda vurusmalari ve bize karsi


20 isbirligi yapamamalari oluyordu.... [Britanyanin] belirli bolumleri Kral Cogidumnus'a yonetmesi icin verildi. Bu kral da sadakatle bize hizmete devam etti. Uzun sure once yerlesmis Romali geleneklerince, tabi bir kral eliyle [bu kral'a bagli] toplumlari da esir [ve tabi etmek] etmek yolu surduruldu.... [31] Daginik, genis alanlarda yasayan (ve dolayisi ile [Romalilara karsi] baskaldirmaya her zaman yatkin) halk'i hareketsizlige alistirmak, sakin bir duzende zevk ve sefahat icinde toplu halde yasamaya yoneltmek amaci ile, Agricola[32] bu toplumlari tapinaklar, toplanma yerleri ve binalar yapmaya ozel olarak tesvik etti. Resmi olarak ta onlara onlarin bu gibi isleri tamamlamalari icin yardimda bulundu. Bu tesviklerine cabuk karsilik verenleri ve yerine getirenleri derhal acikca ogdu, onurlandirdi. Agirdan alanlari sertce elestirdi ve kinadi. Bu yoldan, devlet zoru ve eli ile degil, aralarina rekabet sokarak kisilerin toplumda taninmalari [sivrilmeleri] yolunu acti. Ek olarak, ileri gelen Britanyalilarin cocuklarinin uygar sanatlarda [civilized arts] egitilmelerini sagladi. Bunlarin dogal yeteneklerini Gaul'lulerinkilerden,[33] ne kadar iyi egitilmis olurlarsa olsunlar, daha ustun tuttu. Sonucunda, Latince ogrenmekten uzak durmus olanlar hemen cok iyi Latince ogrenmeye ve kullanmaya basladilar.[34] Roma giysileri de bu toplumlar icinde yayildi. Toplum yavas- yavas bozulmaya yuz tuttu; toplanti salonlarina, Roma hamamlarina devam ettiler, muhtesem partiler vermeye basladilar. Tecrubesizlikleri yuzunden, Britanya'lilar butun bu davranislarini uygarlik saydilar. Aslinda butun bunlar esaret ve bas egmelerinin gereklerinden baska bir sey degildi.[35] Britanyalilarin Roma politikasini gorusleri ise baska bir acidandi. Gene Tacitus, dil-avcilarindan alindigi anlasilan ve Romalilara karsi olan Britanyalilarin dusuncelerini de kitabina ekler: Teslim olmakla, omuzlarimiza daha da agir yukleri gonullu olarak almaktan baska hic bir kazancimiz olmuyor. Eskiden, her bir boy'umuzun birer bas'i var idi. Simdi ise iki kral birden [biri Romali vali, digeri, Romalilarin tahta cikardigi yerli kral] uzerimize oturtuldu --biri canimizi cikariyor, digeri de malimiza el koyuyor. Bu iki agamiz'in birbirleri ile catismasi halinde, kullari olan bizler ise cok kotu duruma dusuyoruz. Onlarin ceteleri veya duzenli askerleri, bize karsi yaptiklari butun hakaretlere siddet de karistiriyorlar. Malimiz ve namusumuz onlarin ihtirasi onunde artik emniyette degil. Savasta, yigit olan


21 ganimetten payina duseni alir. Bugunku durumumuzda ise, korkaklar ve kacaklar evlerimizi soyuyor, cocuklarimizi kaciriyor, erkeklerimizi emirleri altina aliyorlar. Bu serserilere bas egmekle, sanki biz onlara "yurdumuz ugruna olmaktan baska, bizim icin herhangi bir sebeple olmek kolay" diyoruz. Halbuki, bizim nufusumuz cogunluguna karsi, isgalciler yalnizca bir avuc adam. Almanlar bu gercegi gorup, baslarindaki bu zalimleri kovdular. Hem de onlari dusmanin ana vatanindan koruyan bizimki gibi bir deniz kalkani degil, yalnizca bir nehir idi. Bizim ise ugrunda savasmamiz gerekli bir yurdumuz, karilarimiz ve ana- babalarimiz var. Romalilarin ugruna savastiklari ise yalnizca keyifleri ve ihtiraslari. Geldikleri gibi geri giderler. Eger biz de, atalarimizin yaptigi kahramanliga es olacak olursak, bunlar da giderler. Tanrilastirilmis Jul Sezar'in geldigi yere gittigi gibi. Savasta verecegimiz bir-iki kayiptan korkmamaliyiz. Basarimiz atagimizi destekleyecegi gibi, acilarimiz da dayanma gucumuzu arttiracaktir. Tanrilar su anda biz Britanyalilara aciyip, Roma generalini baska bir adada ve uzakta tutmakta. Biz ise, en guc ise basladik. Karsi gelme ve ayaklanma hazirligindayiz. Ve boyle bir durumda yakalanmakta, savasa atilmaktan daha buyuk tehlike vardir. [36] Bu gozlem ve karsi gozlemler, M. O. 427?-347 yasamis olan Plato'nun [Eflatun] goruslerine ve yazilarina uymaktadir. Plato, Cumhuriyet adli kitabinda[37], bir devletin ve bu devlet tarafindan yonetilecek olan toplumlarin gorevlerini ozetler: "Devletin gercek vazifesi, sosyal kuvvetleri uzlastirarak politikayi cemiyetin ilerleyisine cevirmektir. Devrimler, birtakim basit sebeplerle meydana gelmis gibi gorunurse de, bunla birikmis bircok kotuluklerin sonucudur. En sonunda demokrasi gelir. Demokrasinin esas prensibi, halkin egemenligidir. Ama milletin kendini yonetecekleri iyi secebilmesi icin, yetiskin ve iyi egitim gormus olmasi sarttir. Eger bu saglanamazsa, demokrasi, otokrasi'ye gecebilir. "Halk ovulmeyi sever. Onun icin, guzel sozlu demagoglar, kotu de olsalar, basa gecebilirler. Oy toplamasini bilen herkesin, devleti idare edebilecegi zannedilir.[38] "Demokrasi, halk egitimi meselesidir. Halkin egitimi zayif olursa, demokrasi oligarsi'ye gecer. Gene halkin egitimi zayif olursa, oligarsi demagog yaratir ve demagog, diktator olur..."[39]


22 Yunanli Plato'nun verdigi dersleri dinlemeyenler once gene Yunanlilar oldu, Yunan cumhuriyetleri bir askeri diktatorluk ve imparatorluga donustu. Ardindan gelen Roma cumhuriyeti, gecmis yakin tarihten de ders almayayarak, cumhuriyetlik niteligini Julius Caesar [Sezar] (M. O. 100-44) elinde kaybetti. Yerine gene bir diktatorluk kuruldu. Imparator/diktator Sezar, M. S. 44 yilinin Mart ortasinda olduruldu ise de, yaratilan imparatorluk organlari dolayisi ile cumhuriyet geri gelmedi. Sonra da Roma Imparatorlugu goctu. Amerikan cumhuriyetinin devlet ve toplum kuruluslarinin ilk duzenleyicileri arasinda bu gibi gercekleri cok iyi bilen Benjamin Franklin (1706-1790), George Washington (17321799)[40] Thomas Jefferson (1743-1826)[41] gibi dusunurler, politika ile ugrastiklari gibi onem ve oncelikle egitim uzerinde de durdular. Amerikan Kolonilerinde[42] kurulan ilk universiteler, Avrupa duzeni'ni ornek aldiklarindan, birinci sirada din adamlari yetistirmekle gorevli idiler.[43] Ozellikle Franklin ve Jefferson ve onlarin izinden yuruyen ileri goruslu Amerikan dusunurleri ve politikacilari, temel bilimlerde egitim yapacak universite duzenini gelistirdiler. Adi Pennsylvania Universitesi olarak sonradan degistirilen College of Philadelphia, 1753 yilinda Franklin'in yardimi ile kurulmus olup, ABD'nin ilk "laik" universitesi ve bu yeni duzeni ilk uygulayan kurulus olarak bilinir. Bu atilimlar surdurulerek, 1819 yilinda Jefferson'un onculugunde Virginia; 1876 da Johns Hopkins ve 1892 de Chicago universiteleri acildi. Bu kuruluslar: ABD tarih, siyasal bilimler ve iktisat konularina yaptiklari katkilarla ABD laik temel bilimler egitimini buyuk olcude etkilediler. Amerikan kultur ve uygarliginin temellerini attilar. Bu yeni duzen, o gun'e kadar kurulmus universitelerce de sonradan benimsendi ve kabul edildi. Bu etkiler, degisik yonleri ile, gunumuzde dunya'nin diger ulke ve universitelerinde de kendini gostermektedir. Tarih ve diger toplum bilimlerinde insanligin bildigi ve olcebildigi en yuksek duzey'e ulasmis bulunan bu universiteler, ayni zamanda dogal bilim dallarinda da ABD'nin en onde gelen kuruluslaridir: Johns Hopkins universitesi, ABD Federal Hukumetinin actigi dogal bilim arastirma-yarismalarini kazananlar arasinda onde gelen bir kurulustur. Chicago Universitesi ise, atom bombasinin gelistirilmesinde ilk adimlari atan laboratuvar'i kurmustur. Bilindigi gibi, bugun ABD deki her universitede lisans duzeyinde "ihtisas" ogretimi yapilmaz. Ileri gelen universiteler


23 incelendiginde, ne buyuklukte olurlarsa olsunlar, ne sayida "mesleki okullari" olursa olsun, bu universitelerin cekirdegini bir "College" in olusturdugu gorulur. Bu "College," dort yillik bir "Temel Egitim" (Liberal Arts) okuludur. Bu Temel Egitim programlarinda ogrencilerin fizik, kimya, biyoloji, astronomi gibi dogal bilimlere es tutulan tarih, felsefe, matematik, muzik, guzel sanatlar; bunlarin yardimi ile Orta Dogu, Roma, Bati Avrupa, Uzak Dogu, v.b. edebiyatlari; ek olarak antropoloji, sosyoloji, psikoloji, ekonomi, gibi toplum bilimlerine kadar olan butun temel bilim dallarinda genel bir "taban" kazanmalarina yardimci olunur. Bu dort yillik temel lisans diplomasi alindiktan sonra "Mesleki okullarda" (Professional Schools) "meslekler" ek olarak okunur.[44] Temel Egitim, boylelikle once egitilmis kisi'nin kafasini maya'lar. Sonra da, mesleki egitimin "maya" sini olusturur. Bu universitelerde: tip, hukuk, kutuphanecilik, hastabakicilik, moda desinatorlugu, mimarlik, teoloji-din adami yetistirme, kamu yonetimi, is idaresi gibi butun "mesleki okullara" giris, herseyden once bir dort yillik Temel Egitim (lisans-Bachelor's degree) diplomasi gerektirir. Karsilastirma yapmak bakimindan ele alinacak olursa, pek cok universitenin Lisans Ustu (Graduate School) tarih bolumunde lisans ustu (master) ve doktora calismalari yapildigi halde, tarih bolumu (ve bagli oldugu Graduate School) bir "mesleki okul" degildir. Cunku, mesleki okullar ancak "usta teknisyen" yetistirmek icin kurulmustur. Ileri gelen universitesiteler kendilerini daha cok "dusunur kisi" yetistirmek gorevlisi sayar. Tarih bolumu de bir "dusunce dalidir." Bu gorus'e gore, "dusunur kisiler" toplum'un sorunlari uzerinde arastirmalar yapar, cozum arar, onerilerde bulunur. Bu "dusunur kisilerin" ugrasilari sonucunda ortaya cikacak onerileri uygulamak ta, mesleki okullarda okumus "usta teknisyenlerin" gorevidir. Buna karsilik, "tarih" buyuk insan topluluklarinin (ornegin devletlerin) birbirleri ile olan iliskilerini inceler, arastirir, olaylardan kissa cikarir. Bu iliskiler icinde, uluslarin benliklerini ne denli koruduklarini; ne gibi yontemlerle aralarinda baris ve savas ile yaristiklarini arastirir. Gelecekte toplumlarin birlikte nasil ve ne duzeyde anlasmalari, yasamalari gerektigini denetlenmis belgeleri ile ortaya koymakla ugrasir. Unutulmamasi gerekir ki, gunumuz'un sartlari herseyden once insanlararasi iliskileri icerir. Buyuk ve kucuk butun ticari ve sinai kuruluslar insan topluluklarinca olusturulur, diger insan


24 topluluklarindan mal alir, onlara mal satar. Geregi gibi genis kapsamda egitilmis "Insan Sermayesi" olmadan para, makina ve hammadde bir is goremez. Bu nedenle, ileri gelen universiteler ogrencilerinin oncelikle Temel Bilimler ile tanisik olmalarini ister, Temel Egitim'e oncelik verilir. Bu Temel Bilimler egitilmis kisilerce ne kadar ust duzeyde bilinirse, uyesi olduklari toplumlar da uluslararasi duzen icinde o kadar iyi gecinme ve "komsuluk" etmek yetenegi kazanirlar. Herseye ragmen, ABD Temel Bilimler egitiminin oz'unu "Bati Avrupa" kulturu olusturmaktadir. Bu "Bati Avrupa kulturu" ise, genellikle ikibin yil oncesinin Yunan ve Roma kulturlerinin temeli uzerine kurulmustur. Bir Ingiliz, Avrupali, ya da ABD'li ogrenci, once kendi kulturunu, tarihini, edebiyatini, medeniyetini ogrenir; sonra da, ilerde birlikte is yapacagi, gecinmek zorunda oldugu uluslarin kultur, edebiyat, tarihi ile tanisir. Baska uluslarin maya'sindan, kendi ulus yarar ve cikarlarina ne gibi dersler alinabilecegini ogrenir. Bu tanisma ve mayalandirma da kitapliklarda yer alir. Ortalama olarak, bir Temel Bilimler universite kutuphanesinde bir milyon cilt kitap bulunur. Nedeni aciktir.[45] Arastirma universiteleri kutuphaneleri de en az uc-dort milyon cilt kitaptan sonra ciddiyet ve saygi kazanmaya baslar. Genis acilardan ve konularda kitap okumadan, yalniz sinirli sayida "ders kitaplari" yolu ile "egitilecek" ogrenciler, bir kaliptan cikmiscasina belirli bir yone itilmis olacaklardir. Tek basina bir kagit parcasindan baska bir sey olmayan bir diploma'yi alabilmek icin, sinav hazirliginda bulunacaklardir. Yalnizca sinav gecmek icin calismalarda bulunmak ta basli-basina "Temel Bilim" egitimine taban-tabana zit bir tutum ve gorustur. "Temel Bilimler" egitimi, "her bir ogrencinin kendi ilgisini cekecek bir konuda kendi istek ve ozen ile derinlemesine calisma yapmasi" olarak da tanimlanir. Bu da, ozel ugras, merak ve calisma yolu ile kisinin uyesi oldugu kultur'e ve maya'ya katkida bulunmasi, bu maya'yi arilastirma calismasidir. O da kutuphanesiz olamaz. Bu mayalandirma ve temel bilim egitimi, dunyanin ileri gelen kuruluslarinin calisma ve gelismelerini de etkiler. Ornegin, dunyanin en buyuk 1000 firmasinin genel mudurlerinin ve yonetim kurullari baskanlarinin egitimleri gozden gecirildiginde, bu gorevlerdeki kisilerin buyuk bir oraninin lisans duzeyinde "Temel Egitim" tahsil ettikleri anlasilir.[46]


25 Daha kucuk bir orani once muhendislik ve dogal bilimler okumustur. Ancak Temel Egitim okuduktan sonra lisans ustu mesleki egitim gorenlerin sayisi da artmaktadir. Benzer bir karsilastirma da politika alanindadir. Arupali devletlerin politikacilarinin cogunlugu herseyden once tarih, ekonomi ve felsefe egitimi gormus kisilerdir. Bu etkenlerden uluslararasi iliskilerde de kacinilamaz. Gunumuzde ABD deki Turk toplumlarina dagitilan yayinlar cogunlukla "askeri" konulara agirlik vermektedir. Bunun karsisinda, Turklerin komsusu olan toplumlar ise yalnizca kultur ve sanat acisindan kendilerinin ust duzeyde olduklarini dunya kamu oyunda iddia etmektedirler. Bu tutumlarini desteklemek icin de, hem de buyuk olcude, butun kultur dallarinda yayin ve calismalar yapmaktadirlar. Sonuc olarak, "Medeniyetsiz Turkler, askeri guc ile medeniyet'i ezmek ister" gibi efsanevi-hurafi bir gorus yaratilmaktadir. Unutulmamalidir ki, "politika" bir "goruntuler" dunyasidir. Askeri guc ile medeniyetleri ezenlerin sonunda nasil yikildiklarini tarih, edebiyat kitaplari, ressamlarin eserleri ve klasik muzik parcalari uzun uzadiya anlatir. Onemlerine ragmen, kisiler: politikacilar, general ve amiraller, tarihciler emekli olur. Geriye kalan, bir toplum'un kultur ve uygarliginin yazili- basili gostergeleri olan tarih, edebiyat ve muzik'tir. Dunya meclislerde ve diger makamlarda karar verecek olanlar bu tarih ve edebiyat kitaplarini gencliklerinde okumuslardir, muzigi dinlemis ve etkilenmislerdir. Ister-istemez, o tur etkilerin altinda karar vereceklerdir. Verdikleri kararlarin savunmasini, edebiyat kitaplarindan alinan deyimlerle yapan politikaci az degildir. (Ustelik, kaynaklari uzerine dip-notu vermek zorunda da degildirler). Kisacasi, surekli bir buyuk savas da, ticaret yarisina ek olarak, kultur alaninda her gun yer almaktadir. Bu kultur yarismasina katilmayan toplumlar, geleceklerinden vazgectikleri gibi, gundelik buyuk iktisadi kayiplara da ugramaktadirlar. Din Toplum'lari olusturan kisi'lerin ozel inanclari olan "din" lerin de bir toplum'un mayasi icine katildigi soylenir.[47] Bu gorus uzerinde de ornekleri ile durmak gerekir:


26 1. Ingiliz Krali Henry VIII ve Ingiliz Parlamentosu, 1532 ile 1536 yillari arasinda, o gune dek Ingilterede gorulmemis bir isbirligi cervesinde calisarak alti yasa cikardilar. Bu yasalarin hedefi, Ingiltere'yi Roma'da oturan Katolik Papa'nin politik ve ekonomik etkisinden kesinlikle ayirmak oldugu soylenir. O devirden sonra, Ingiliz Anglikan kilisesi Ingiltere'nin resmi dini oldu. Ingiltere Hristiyan kalmakla birlikte, Ingiliz hukumdari Ingiliz kilisesinin de basi sayildi. Boylelikle, Ingiltere kendi dis politikasini da Katolik Papa'nin dis politikasi etkisinden bagimsizlikla yurutmeye basladi.[48] 2. Dini tutuculuga karsi isyan daha once Almanyada baslamisti. Martin Luther (1483-1546) 1517 yilinda Papa'nin ve Katolik kilisesinin tutumlarini elestiren 95 tez'ini, rahipligini yaptigi kilisenin kapisina civilemisti. Papaligin, Hristiyanligin kutsal kitabi Incil'in Latince okunmasinda israr edisi bu protestolardan biri idi. Luther Incil'i ana dili olan Almanca'ya cevirerek hem Alman toplumunun Incil'in icindekileri anlamalarina yardim etti, hem de Alman dilinin telaffuz ve kullanilisinin birlestirilmesine ve bu duzgunlestirilmis Almanca'nin genis olcude yayilmasina yol acti. Almanlar da dinlerini millilestirmis oldular. Protestanligin (Protesto etmekten) bu tarihten sonra basdigi genellikle kabul edilir.[49] 3. Rus Prens'i Vladimir, M.S. 989 yilinda Hristiyanligi Kabul etti. Kiev prensligi bu tarihte Bizans (Constantinople-Istanbul) Kilisesinin bir kolu oldu. 1326 yilinda Kiev Metropol'u (Dini Bolge Baspapaz'i)[50] Moskova'yi gezerken oldu. Moskova bu firsati kacirmadi ve butun Rus sehir devletlerini birlestirip onderligini ele gecirmek icin, Kiev Metropol'luguna secilen papaz'i Moskova'ya tasinmaya ikna etti. Bu durum 1453 yilina kadar surdu. Istanbul'un Fatih Sultan Mehmet tarafindan 1453 te alinmasindan sonra, Son Bizans Imparatoru'nun yegeni Zoe Paleolog, Moskova hukumdari Ivan III ile evlendi. Bu olay, Moskova devletinin, Bizans geleneklerini surdurdugunu iddia etmesine yol acti. 1510 yilinda Moskova'da Rus Ortodoks Kilisesi kuruldu. Moskova III. Roma ilan edildi.[51] 1700 yilinda Rus Ortodoks Kilisesi Patrigi[52] oldu. Deli Petro 22 yil yeni Patrigi tayin etmedi. Rus Ortodoks Kilisesi, bu tarihten sonra kurulan ozel Ruhani Komisyon'a bagli olarak devletin bir "Bakanligi" haline getirildi. Boylelikle, Ruslar da tam anlami ile Hristiyanligi benliklerine uydurmus, "millilestirmis" oldular.


27 4. Islamiyetin M.S. 620lerde bir din olarak ortaya cikmasindan kisa bir sure sonra, Islamiyette "Si'ilik" (ayrilik) kendini gosterdi. Bir bolum mumin'in, Ali'nin ilk halifelige secilmesini istemeleri, ancak isteklerinin yerine gelmemesi bu "ayriliga" neden oldu. Hatta bu istekleri, daha Peygamber hayatta iken kendini gostermis idi. Kisa sure icinde, Iranlilar bu Si'iligi kendilerine bir bayrak yaparak, din yolu ile gelen ve artmakta olan Arap kultur etkenlerine karsilik verme yolunu aradilar. Bu yonden, Iranlilar da dinlerini millilestirmis oldular, Arap umma (ummet)[53] politikasinin yorungesinden cikmayi basardilar. [54] 5. Butun bunlara ek olarak: Ukrayna, Gurcu, Ermeni, Yunan, Kopt, Suryani kiliselerinin de Papa'nin politik, kulturel etkisinden uzaklasmak, kendi maya'larini korumak amaclari ile dinleri olan Hristiyanligi millilestirdikleri, kendilerine ozgu Patrikler sectikleri de hatirlanmalidir. Goruldugu gibi bu toplumlar, oz mayalarini korumak yolunda, din'in bile bu mayayi bozmasina izin vermemislerdir. Dinleri de hazmetmis, kendi toplum tore'lerine ayak uydurtmuslardir. 6. Hilafet'in 16ci yuzyilda Osmanli hanedanina gecmis oldugu kabul edilir. Buna karsilik, Osmanli padisahlari bu sifat'i genellikle kullanmaktan kacinmislardi. 18ci yuzyildan baslayarak, Osmanli saray'inin "Hilafet" yolu ile dis-politika yapma cabalari geri tepmis, 19cu yuzyilda Osmanli imparatorlugu icindeki millet'lerin, aldiklari uluslararasi egitim yardimi dolayisiyla da, milliyetcilige donmelerine ve Osmanlilara karsi bagimsizlik savaslari acmalarina yol vermisti. Bu da, Ataturk'un de ezan ve Kuran'i Turkcelestirmesinin, Diyanet Isleri Baskanliginin kurulmasinin basinda gelen nedenlerden biridir. Bu konularda Omer Seyfettin'in yaptigi milliyet ve din ayirimlari'nin, Mustafa Kemal'in dusuncelerini etkiledigi soylenebilir.[55] Kaldi ki, yukarda sozu edilen orneklerdeki ulus'larin bir bolumunun Hristiyanliktan once dunyada var olmalari gibi, Turk toplumlarinin tarihi, Islamiyet'in ortaya cikmasindan cok once baslar.[56] 7. 1787 de, ABD Anayasasinin katilikla din ve devlet islerini birbirinden ayirmasi, bu anayasa'yi yazanlarin tarih bilinclerinden ve konulari tarihi yonleri ile ele almalarindan ileri gelmektedir. Bu olay da, din ile devlet islerinin tarihte ilk yer alan ayirimi degildir. Cin'de milli devlet anlayisi, Confucius'un (M. O. 551-479) felsefe'si uzerine kurulmus idi. 12- 13cu


28 yuzyillarda Cin'in genis bolumleri: Kitanlar, sonra da Jurchen'ler tarafindan isgal edildi. Bu isgaller sirasinda, dusman askerlerinden cok, isgalcilerle birlikte gelen Budizm[57] dininin Confucius devlet anlayisini "bogmaya" baslamasi Cin'li dusunurlerce buyuk bir tehlike olarak goruldu. Confucius'un, Cin'in milli devlet anlayisinin temelini olusturan gorusleri ile Budizm dini arasindaki bu donemdeki cekisme iki yuzyil surdu. Sonucunda, Cin'li dusunurlerin butun zorluklara gogus gererek dirilttikleri Cin geleneksel egitim duzeni yardimi ile, Confucius felsefe'si bu yaris'i kazandi.[58] Boylelikle Cinli maya'si korundu ve Cin'li olarak kaldi. Gunumuzdeki kalkinmayi da Cin'li felsefe ve politikasi carcevesinde yapmaktadirlar. Timur Bey'in de, kurdugu imparatorluk icinde, din ile devlet islerini birbirlerinden ayri tuttugu anlatilir. Z. V. Togan'in gozlemlerine gore, Turk yoneticilerinin bu tutumlari 1920lerde bile Asya'da yasamakta idi.[59] Tarih Anlayisinin Gunumuzdeki Onemi Belirli ulkelerde, tarih bilimi ile atom bombasinin sirlari es duzey ve degerde tutulur. Tarihi belgeler ve atom fizigi'nin ayrintilari cok yuksek titizlikle korunur, saklanir. Eger "tarihi gercekler" ortaya cikacak ve butun toplumlarca bilinecek olursa, birtakim ulkelerin yillardir yuruttukleri siyasetleri kokunden sarsilacaktir. Ek olarak, "tarihi cehaleti yaymak" isini yuksek bir sanat haline getirenlerin ve bu turde siyaset yurutmekte olan kisilerin gelecekleri de kararacaktir. Ne var ki, gercekleri ogrenmek isteyenlerin onunde dikilen butun engeller'in bir cam parcasindan ayricaligi yoktur. Gerektiginde bir pencere camindan bakar gibi saklanmasina calisilan gercekler gorunur, ya da cam kirilarak ardindaki bilgilere ulasilir. Rus Carligi, 1853-1856 yillari arasinda yer alan Kirim savasini, ortak Ingiliz, Fransiz ve Osmanli kuvvetleri karsisinda kaybetti. [60] Bunun sonucunda, Avrupadaki ekonomik-Politik durumu cok sarsildigindan, Rus Imparatorlugu Asya'ya karsi askeri atilimlara gecti. Orta Asya'ya yayildi.[61] Birinci Dunya savasinda yenik dusup, bu arada 1917 Bolsevik ihtilali de basverince, Ruslarin Avrupa'daki durumlari ve itibarlari daha da derinden sarsildi. Bunun uzerine, 1920 yilinda Baku'da bir "Dogu Kongresi" toplayip, Bolsevizm'i Asya'ya, bu arada da yeni kurulmakta olan Turkiye Cumhuriyetine de yaymak ve


29 boylece toprak, ekonomik cikar ve uluslararasi itibar kazanma kararini aldilar.[62] 20ci yuzyilin sonlarindaki gelismeler, 19cu yuzyil'in sonlari ve 20ci yuzyil'in baslarindaki bu olaylari cok yakindan andirmaktadir: Dogu Avrupayi kaybeden Sovyet "Imparatorlugu" yoneticileri Asyayi elde tutmak istemekte, bu amaclarini gazetelere verdikleri demeclerle acik olarak belirtmektedirler. Ruslarin Azerbaycan'a (1988-1990)[63], Ozbeklere (1989-1990)[64], Kazaklara (1986)[65], Mesket[66] ve Tatarlara karsi olan girisimleri ve askeri harekatlari, 1856 Kirim yenilgileri sonucundaki tutumlarindan degisik degildir. Son iki yil icindeki hareketleri, Sovyet yoneticilerinin 1956 (Macaristanin Sovyetlerce isgali-Suveys Kanali olaylari), 1968 (Cekoslovaklayanin Sovyetlerce isgali-Bati Avrupa ogrenci haraketleri) yillarinda yer alan dunya olaylarini cok iyi hatirladiklarini ve bu tur olaylardan yararlanma yeteneklerini kaybetmediklerini de acikca gostermektedir. Yazili tarih'lerin toplumlar uzerindeki onemini cok iyi anlayip, "yeni tarih" yazmak yolu ile "tarih" i kendi cikarlari icin degistirmeye ugrasanlarin gunumuzdeki varliklari ve calismalari da belgelenmistir. Ulus'larin benlik ve niteliklerinin "tarih icadetmek" yolu ile degistirilmesine calisilmaktadir. Bu uydurma tarihleri sonra da geri'ye, tarih'in derinliklerine yansitmak cabasi da gosteriliyor. Yazdiklari yorumlar ile (nitelik ve benliklerini degistirmayi hedef alinan) toplumlarin tutum, dusunce, ahlak ve yasam sekillerini kendi yararlari icin bir noktadan digerine cekmeyi ongoren kisi ve kurumlar da bulunuyor. Bu yazilan "hayali tarih" ler kisa sure icinde hedef alinan toplumlarin dillerine cevriliyor.[67] Eger, bu "hedef alinan" toplumlar bu oynanan oyunun ne oldugunu bilemez, oyunu oynayanlarin cikarlarini kestiremezse, toplum olarak yasayamiyacaklardir.[68] Bu tur uluslarin kimligini degistirmek amaci ile yazilmis olan "icadedilmis hayali tarih" lere "yalanlama" yolu ile "karsilik" vermek, hic karsilik vermemeye esittir. Hatta, "yalanlama" yapmak icin harcanan emek ve kaynaklar da bosa gideceginden, "yalanlama" islerine girisen taraf zarara bile girecektir. Verilebilecek tek karsilik, derin ve temelden yapilip genis olcude yayinlanacak bilimsel arastirmalardir. Once koklu bilimsel arastirmalar duzenli olarak yapilir, yayinlanir. Sonra, bu gibi kitaplarin iclerindeki bilgiler, uzerlerinde yapilacak


30 yorumlarla, gazete, radyo ve TV yollari ile toplumlara duyurulurlar. Bu yol, "yalanlama" yi gereksiz birakacagi gibi, saglikli ve derli-toplu bilgilerin de toplumlara aktarilmalarini kolaylastirir.[69] "Hayali tarih" yazma cabalarinin iki ornegi kisaca verilebilir: A) Turklerin dunya uzerinde hangi tarihler arasinda yasadiklari; B) "Pan-Turkizm." A) Ozellikle Sovyet yazilarina bakilacak olursa, Turkler ancak M. S. Altinci ve Onaltinci yuzyilarasinda yeryuzunde yasamislardir.[70] Ne daha once, ne de daha sonra. Sanki gokten zembille inip, bir bilinmez nedenle kaybolmuslardir. Bu "hurafe" gunumuzde yasayan Turklerin "kimligi" ve kokenlerini kasitli olarak "bulandirmakta" dir. Uluslararasi iliskilerde, uluslararasi kuruluslarca Turklerle ilgili olarak verilecek kararlar da, boylece bu "bulandirma" etkisi altinda birakiliyor. Sonucunda da, Asya'nin ortasinda yasayan tarihi Turk toplumlarinin soyundan gelenler de kucuk parcalara bolunerek "birbirleri ile iliskisi olmayan, ayri milletler" olarak gosteriliyor. O kadar ki, bu gulunc iddiaya gore, bu "ayri uluslar" birbirlerinin "dillerini bile konusamiyorlar" ve dilmaclara gerek goruyorlar; ya da "Rusca konusarak birbirleri ile anlasiyorlar." Butun bu "tarih hirsizliklarinin" 1924 sonrasi "tarihi gercek" haline getirilmek iddiasina baslandigini da belirtmek gerekir. [71] Bu da, konu ile yazilmis bilimsel yazilarin okunmamasindan, okutulmamasindan ileri gelmektedir. Ornegin Z. V. Togan, Turk soylarinin yuzyillar boyunca yaptigi genis kapsamli toplumsal goclerini nedenleri ile birlikte ozetlemistir. Togan'in calismasinda anlatildigi gibi, Turk soylarinin olusturduklari birlikler ve kurduklari siyasi topluluklar da, o gunlerin ortamina gore, belirli evrimlerden gecmisti. Bu evrimler sonucunda, Turk soy ve boy'lari cok diri ve varlikli yeni Turk kumeleri kurmuslardi. Dolayisi ile, gunumuz Ozbek, Kazak, Azerbaycan boylari, daha once yasamis Tatar, Nogay, Kirgiz, Oguz-Turkmen boylarinin acilip- kapanmalari ve gene ayni topraklarda yeniden degisik karisimlarla kaynasmalari yolu ile ortaya cikmislardir.[72] Turk boy'lari bu acilip-kapanmalari, kumelesmeleri ve kaynasmalari yaparken kendi varlik ve butunluklerini korumak yolunda calisiyorlardi.


31 B) "Pan-Turkizm"[73] bir Turk icadi degildir. Eski Turk kaynaklarinda, "Turklerin dunya hakimiyetini elde tutmak ihtirasi ile yanip tutustuklari"ni belgeleyen bir kavram yoktur. Bununla birlikte, ozellikle 19cu yuzyil sonlarinda ve 20ci yuzyil baslarinda, Turkleri bu suc ile itham edenler oldu.[74] Bugun bilinen kaynaklara gore "Pan-Turkizm", 19cu yuzyil Avrupa kuvvet dengesi ugrasmalarina yardimci olmasi icin Avrupa'da icadedilmis bir iddia'dir.[75] Ilk olarak, Carlik Rus ordusu'nun Taskent'i isgal yili olan 1865 de basilan bir kitapta gorulur.[76] Ruslar 19cu yuzyil'da [1552 yilinda Kazan hanligi'ni isgal etmekle baslattiklari tutumu surdurerek] Asya'ya ekonomik somurge bulucu yayilma hareketlerine devam ettiler. Ingiliz'ler 1828 Turkmencay anlasmasindan baslayarak, Hindistan'daki imparatorluklarini Ruslardan koruma yollari aradilar; Rus ve Ingiliz imparatorluklari arasinda yasayan Turkleri birlestirip, Rus yayilmasina karsi bir engel olarak kullanmak istegi bu "Pan- Turkizm" "cozumunu" ortaya cikardi.[77] Ruslar da bu "Pan-Turkizm" iddialarini politikalari yararina kullandiklari din maskesi altina aldilar. Cunku Ruslar, Asya'ya yayilma calismalarini (diger somurgeci imparatorluklarin yaptigi gibi), "Hristiyanligi yaymak cabasi" olarak gosteriyorlardi. Eger bu iddialari ile Turkleri "Batili medeniyetlere zararli" gosterebilirlerse, Ruslar: a) Vambery yolu ile ortaya atilan "Pan-Turkizm" ve bu "akimin" onculugunde kendilerine karsi kurulmasina calisilan "Turk kalkani"ni kirabilecekler; b) Avrupali Hristiyan devletlerin Ruslarin Orta Asya'daki hareketlerine engel olabilecek diplomatik iddialarini yersiz birakip, kendi Asya'ya yayilma cabalarini surdurebileceklerdi. Almanlarin iktisadi ve askeri yonlerden guclenmeye baslamasi Ingiliz ve Rus'lari urkuttu. 1907-1909 larda yaptiklari gizli anlasmalarla, Ingiliz ve Rus imparatorluklari birbirlerine karsi "Pan-Turkizm silahini" kullanmama karari aldilar. Bunun uzerine, Ruslar tek tarafli olarak "Pan-Turkizm zararlarini onleme" ve "dunya'yi Turklerden kurtarmak calismalarina" basladilar. Bu anlasmalar,ve ortaya cikardiklari tutumlar,


32 Ruslarin Birinci Dunya Savasi basinda Erzincan ve cevresine girmelerinin "gerekceler"den biri olarak gosterildi. Orta Asya'daki Turk toplumlarinin esaret altina alinmasi boylelikle uluslararasi toplumlarca da kabul edilmis oluyordu. Ancak, Orta Asya Turk toplumlari bu tutsakliga karsi koyma karari verdiler. Orta Asya'da "Milli Kiyam" (bagimsizlik ayaklanmasi) adi ile bilinen, buna karsilik, Ruslar tarafindan dunya'ya "Basmaci" (haydutluk, sakilik) adi ile aktarilan Orta Asya Bagimsizlik Savasi 1916 yilinda basladi. Kisa surede buyuk cap'ta askeri harekat'a donustu. 1930 sonlarina kadar suregiden bu bagimsizlik savasinin dogal sonucunun ne olacagini bugun bilemiyoruz. Cunku, Ikinci Dunya Savasinin baslamasi Orta Asyalilarin bu ulkulerinin ertelenmesine neden oldu.[78] "Pan-Turkizm" oyunlari bununla da bitmedi. Birinci Dunya Savasi baslamadan once, Alman bilim adamlari ve subaylari, adi gecen "Pan-Turkizm"i Almanya cikarlarina [Rus ve Ingilizlere karsi] yardimci olmasi icin ele almislardi.[79] Pan Turkizm ve Pan- Islamizm'i basta Enver Pasa olmak uzere, butun Turk subay ve politikacilarina benimsetmeye calistilar. Almanlar bu "ozendirme, imrendirme" calismalarinda toptan basarili olamadilar: Mustafa Kemal, Kazim Karabekir gibi genc ve yetenekli subaylar diger uluslarin gutmekte olduklari hedefleri gorup anladilar ve karsi ciktilar.[80] Omer Seyfettin, Alman bilim adamlarinin ve tuccarlarinin "imrendirme" calismalarini yakindan gorup, toplumu uyarmak amaci ile diger yazdiklarina ek olarak ozellikle "Fon [Von] Sadrinstayn" hikayelerini yaratti. [81] Buna ragmen, Almanlar Turkler'i Kafkaslarda savasa sokmayi basardi.[82] Alman dusunurlerinin amaci, Bati cephesinde Ingiliz ve Fransiz'larla carpismakta olan Alman ordularina nefes aldirmak idi. Turkler arasinda bu Turk illeri disinda yaratilmis "Pan-Turkizm" dusuncesine yakinlik, Ikinci Dunya Savasi baslamadan once gene Alman dusunurlerince, gene ayni Alman yararlari yolunda filizlendirildi.[83] 1960 sonrasi "Pan-Turkizm" akinlari, Ikinci Dunya Savasi baslamadan once atilan tohumlardan yesermis ve kok salmistir.[84] Bu ve ilgili olaylarin belgeleri, turlu uluslarin resmi devlet arsivlerinde bulunmaktadir. Bu belgelerin bir bolumunun kopyalarini acikca satin almak mumkundur.[85]


33 Buna ragmen, yukarda sozu edilen diger ulus'larin "yarisma kavgasi" dolayisi ile, Turkler kendi yaratmadiklari bir akim olan "Pan-Turkizm" iddialariyla, uluslararasi kamuoyu onunde mahkum edilmeye calisilmaktadir. Cunku, bu olaylar yakin yillara kadar yazilmamis, kamu oyu onunde belgelenmemis, toplu olarak yayinlanmamistir. Bununla birlikte, bir maya'dan gelmis toplumlarin, maya birliklerini korumak istemeleri dogaldir. Iskandinav Birligi, Ingilizce Konusanlar Birligi gibi ornekleri de coktur. Dolayisi ile, ortak maya birligini saklayan kitap ve dusuncelerin bu toplumlar icinde canli tutulmak istenmesi, bu toplumlarin hakkidir. Bir Azerbaycanli dusunur'un de dedigi gibi "Amerikalilar da Sekspir okuyorlar. Bu olay, Amerikalilari Ingilizlestirmiyor." Uygarligi meydana getiren mayalarin gelismesi, uygarligin yararinadir. Eger Orta Asyalilar da ortak mayalarini korumak icin isbirligi yaparlarsa, bu onlarin bilecegi is'tir. Begenmeyenler, gecmiste oldugu gibi, kendi gundemlerini nasilsa gene aciga vuracaklardir. Gorus Boylece, gunumuzde Turk toplumlarinin karsi-karsi'ya kaldigi en onemli sorunlar, yukarda ana cizgileri ile ozetlenen: Tarihsel kimlik savasi'dir; "Maya" korumak ugrasi'dir; Tarih hirsizligini onlemek cabasidir; Uygarlik icinde ozgur, bagimsiz ve gudumsuz yasama yarisidir; Yasamini, varligini koruma kaygisidir. Tarihini caldiran toplum, kimligini ve varliginin cekirdegini de caldirmistir. Maya'siz, tohum'suz kalan bir toplum varligini nasil surdurebilir? Kimligini bilmeden, ozgur ve bagimsiz yasayabilmek icin gelir'ini nereden ve nasil saglayabilir? Bu geliri hangi ticaret ve sanayi dallari yolu ile hangi pazarlarda kazanabilir? Komsularinin himmeti ile yasasa bile, kimligini bilmez ve koruyamaz ise, butun bu ugraslari kimin cikarina yapacaktir? En onemlisi: butun bunlari nasil ve nereden bilecektir? Gelecek kusaklara nasil anlatacaktir? Son yillarda, Turk toplumlari icindeki dusunurlerin bu olaylari anladiklarini ve karsi tedbir almak calismalarina basladiklarini gosterir dipnotlu arastirma yazilari yayinlaniyor. Sozu edilen bu yazilardan ornekler Bati dillerine de cevrilmekte.[86] Ancak, bu


34 tur calismalar toplumca benimsenmez, gelistirilmez ve desteklenmez ise, yararliliklarini surduremeyeceklerdir. Turk atasozleri uyarir: "Tasima su ile degirmen donmez." "Sokma akil dokuz adim gider." "Akilsiz bas'in cezasini ayaklar ceker." M. S. 732 de dikilmis olan Orhon yazitlari[87], Turk Hakanliklarinin daha onceki yillarda baslarina gelen olaylar ve Turklerin o donemlerdeki "kurtulus savaslari" ile ilgili bilgi verir.[88] Sekizinci yuzyilda dikilen bu anitlarda sozu gecen olaylar ve uzerlerine verilen ogutler sanki 21ci yuzyil icin yazilmistir. Kaldi ki, Orhon yazitlarinin ogutleri 17, 18, 19 ve 20 ci yuzyillar icin de gecerlidir. Ancak, bu yazitlar her nedense unutulmus, dikildikleri yerlerde sekizinci yuzyildan 19cu yuzyil ortalarina kadar "dilsiz" kalarak "yeniden bulunmayi" beklemislerdir. "Eger bu anitlarin uzerindeki ogutler unutulmasa idi...." diyerek dogunmenin bu gun icin bir anlami yoktur. Ancak, tarihi olaylardan ders alarak ilerisini dusunmek gerekir. Toplumlar yalniz tarih'te yasamazlar. Eger bir toplum'un yasamak istegi var ise, gelecekte de yasayacaktir. O toplum'un bireyleri gecmisten ornek alip, gelecek icin calisacaklardir. Kutadgu Bilig de yaptigi algilamalardan anlasildigina gore, Balasagunlu Yusuf'un bu gercekleri 11ci yuzyilda kavradigi, Orhon yazitlarinda yer alan bilgilerle tanisik oldugu, bunlari gelecek kusaklara aktarmaya calistigi da goruluyor.[89] Orhon yazitlarindaki Turk buyukleri Tonyukuk ve Bilge Kagan, gelecek kusak Turklere: "Sorunlara cozum getirmeyen kisi de sorunun bir parcasidir" turunde de seslenmektedirler. Yazdiklari tarih yolu ile, yedinci yuzyil Turklerinin basina gelen olaylari anlattiklari gibi, gelecekte bu gibi istenmeyen olaylarin onlenebilmesi icin yapilmasi gerekli isleri ozetlemektedirler. Bu arada, "Bir toplumun yasami boyunca kac defa kurtulus savasi yapmasi gerekir" dusunce soru'suna da karsilik verirler:


35 "Gecmisini her unutusta."[90] "Gorunen koy kilavuz istemez" ata sozu, aciklama gerektirmez. Buna karsi, gorunen koyleri bile gormek istemeyenler her toplumda bulunur. Bu gibi kisilere Balasagunlu Yusuf Kutadgu Bilig'de seslenir: Akilli insan icin akil kafi bir estir; Bilgisiz adam icin hakaret tam bir addir.[91] Balasagunlu Yusuf'un yazdiklarinin anlasilmasina yardimci olacak bir Turk atasozu daha vardir: "Anlayana sivisinek saz; anlamayana davul-zurna az." NOTLAR:  1. Ornegin, eski karakucak gurescileri, er meydaninda tutusacaklari kisilerin diger yarismacilarla yaptiklari gureslerini buyuk bir titizlikle seyrederlerdi. Bu yoldan, bilinen oyunlara dusmemeye calisirlardi. Konu ile ilgili olarak, bak: Ibrahim Ince, "Turklerde Gures" Kara Kuvvetleri Dergisi Sayi 4, 1971; Halim Baki Kunter, Gures Yilligi, 1944 (Istanbul, 1945); Ismail Habib Sevuk, Turk Guresi (Istanbul, 1949).  2. Kazim Karabekir, Istiklal Harbimiz. (Istanbul: Turkiye Yayinevi, 1960).  3. Onemi cok iyi bilinen "Tarih Yazmak Yontemleri" (historiography) uzerine son bin yildir Dogu ve Bati dillerinde ayrintili yorumlar yapilmis, degisik gorusler verilmis, ozel kitaplar yazilmistir. Konu'ya Turkceden girmek isteyecekler icin, Tarih'te Usul (Istanbul, 1950) kitabi ile, Zeki Velidi Togan bu goruslerin buyuk bir bolumunun ozetini vermistir.  4. Yusuf Has Hacib, Kutadgu Bilig. Derleyen: Resit Rahmeti Arat. (Ankara: Turk Tarih Kurumu, 1974). Ikinci baski. Sayfa 25-27.  5. Bak Baburname (Turkce tipkibasim) Derleyen: Annette S. Beveridge (Leyden & London, 1905). The Babur-Nama in English, (Memoirs of Babur) Annette S. Beveridge (Tr.) (London, 1922). Ikinci basim 1969. Hindistanda devlet kurmus Turkler icin bak Lt. Col. Sir Wolseley Haig & Sir Richard Burn (Eds.) The Cambridge History of India (1922-1953), Vol. III, Turks and Afghans (1928). Gunumuzde, bu dizin'in icindeki goruslerin eskimis ve Ingiliz imparatorluk anlayisi cercevesinde ele alindigi kabul edilir. Daha kisa ve yeni bir gorus ozeti ise


36 Oxford History of India (1958) verilmektedir. Bak M. G. S. Hodgson, The Venture of Islam: Conscience and History in a World Civilization (1974), Cilt 3.  6. Abbas Kuluaga Bakuhanli, (Rusca cevirisi) Giulistan-Iran (Baku: Obshchestvo obsledovaniia i izucheniia Azerbaidzhana, 1926); (Turkcesi) Gulustani-Irem (Baku: Azerbaycan SSR Ilimler Akademiyasi, Tarih ve Felsefe Institutu, 1951); (Farscasi) Gulustani-Irem (Baku: Azerbaycan SSR Ilimler Akademiyasi, Tarih Enstitutu, 1970).  7. Abbas Kuluaga Bakuhanli, Nasihatlar bak: A. K. Bakikhanov: Sochnieniia, zapiski, pis'ma (Baku: Elm, 1983). Ingilizce cevirisi ve uzerine yapilan arastirmalar icin bak: Audrey L. Altstadt, "Admonitions of Abbas Kuluaga Bakikhanli." H. B. Paksoy, Editor Central Asian Monuments (Istanbul: Isis Press, 1992).  8. Uzun uzadiya laf ebeligi etmeden, 19cu yuzyilda yasamis olan Seyyid Azim Sirvani (1835-1888), bu dusunceleri bir beyitte toplamistir: "Bir beladir bu derd-i nadani (gorgusuz\cahil)/ Ki onun elm (bilim) olupdu dermani." I. A Huseyinof et. al. Azarbaijan Tarihi (Baku, 1960) Cilt 2. Sayfa 322-3. Ek olarak, bak: Omer Seyfettin, "Nadan," Vakit Gazetesi, 11 Mayis 1334/1918.  9. Konu'ya giris acisindan, R. R. Arat'in yorumlarina ek olarak, bak: Omeljan Pritsak, "Von den Karluk zu den Karachaniden" Zeitschrift der Deutschen Morgenlandischen Gesellschaft 101. (Wiesbaden, 1951); a. g. y. "Die Karachaniden" Der Islam 31. (Berlin, 1953-1954); a. g. y. "Karachanidische Streitfragen" 1-4, Oriens II. (Leiden, 1950); R. Dankoff, "Introduction" Wisdom of Royal Glory (Kutadgu Bilig) (Chicago, 1983); Peter B. Golden, "The Karakhanids and early Islam" The Cambridge History of Early Inner Asia, Denis Sinor, Ed. (Cambridge University Press, 1990).  10. Ornegin, bak: Magna Carta Commemoration Essays With a Preface by the R. Hon. Viscount Bryce, O. M., Etc. Edited by Henry Elliott Malden, M. A.; Hon. Fellow, Trinity Hall, Cambridge; Hon. Secretary, Royal Historical Society. (London: Royal Historical Society, 1917).  11. Magna Carta and its influence in the world today by Sir Ivor Jennings, KBE, QC, LittD, LLD. Prepared for British Information Services, by the Central Office of Information. (London, 1965). Bu arada eklenmesi de gerekir ki, bugunku Ingiliz anayasasi yazili bir belge degildir. Yorumlarla "gelistirilmis" olan bu anayasa, konu uzerinde verilmis ozel mahkeme kararlari toplami olarak da bilinir.


37  12. Bak The Oxford History of Britain, Kenneth O. Morgan (Ed.) (Oxford: Oxford University Press, 1984).  13. Bak Kutadgu Bilig. I Metin. Latin harflerine ceviren: Resit Rahmeti Arat. (Istanbul: Milli Egitim Basimevi, 1947). Sayfa IX.  14. Bak, Niccolo Machiavelli, The Prince and the Discourses, Luigi Ricci (Tr.) (1950).  15. Bak The Book of Dede Korkut, Geoffrey L. Lewis (Tr.) (London, 1974).  16. Bugun Afganistan sinirlari icinde bulunan Herat sehri, gene Timur Bey'in torunlarindan olan Huseyin Baykara (hukumdarligi: 1469-1506) ve "nedim" i olan Ali Shir Navai (1441-1501) yonetimindeki bir Turk devletinin baskentligini yapmisti. Uygur Turklerinden olan Navai, Turk-Cagatay edebiyatini doruguna cikaran yazar olarak tarih'e gecmistir. Bak: A. S. Levend, Ali Sir Nevai (Ankara, 1965-68) 4 Cilt. Turk Dil Kurumu Yayini. Daha once de, Herat sehri, Gazneliler Turk devleti icinde bulunuyordu. Bak: C. E. Bosworth, The Gaznavids: Their Empire in Afghanistan and Eastern Iran, 994 - 1040. (1963).  17. Eski Turkler, kendilerine ozgu bir takvim kullaniyor, yillara hayvan adlari veriyorlardi. Bak: Osman Turan, On Iki Hayvanli Turk Takvimi. (Istanbul, 1941); R. R. Arat, Turklerde Tarih Zapti. (Istanbul, 1937).  18. Kutadgu Bilig. I Metin. Arat. Sayfa XXXIV-XXXV.  19. Bak: Kutadgu Bilig, I Metin. Arat, XXXVI.  20. Office of the Architect of the US Capitol tarafindan basilmis bir kitapcikta asagidaki bilgiler verilmektedir:  The 23 relief portraits in marble are of men noted in history for the part they played in the evolution of what has become American law. They were placed over the gallery doors of the House of Representatives Chamber when it was remodelled 1949- 1950. Created in bas relief of white Vermont marble by seven different sculptors, the plaques each measure 28" in diameter. One is full face, and 22 are profile. From the full face of Moses on the north wall, 11 profiles face left and 11 face right, ending at the Webster quotation on the south wall above the speaker's chair. The subjects of the plaques were jointly chosen by a group from the University of Pennsylvania, and the Columbia Historical Society of Washington D.C. in consultation with authoritative staff members of the Library of Congress. The selection was approved by a special committee of five Members of the House of Representatives, the Architect of the Capitol and his associates. The plaster models of these reliefs may be seen on the walls of the Rayburn House Office Building


38 subway terminal. In chronological order the lawgivers are: Hammurabi (c. 2067-2025 B.C.); Moses (c. 1571-1451 B.C.); Lycurgus (c. 900 B.C.); Solon (c. 595 B.C.); Gaius (c. 110-180 A.D.); Papinian (c. 200 A.D.); Justinian (c. 483-565); Tribonian (c. 500-547 A.D.); Maimonides (c. 1135-1204 A.D.); Gregory IX (c. 1147-1241 A.D.); Innocent III (1161-1216 A.D.); de Monfort (1200-1265 A.D.); St. Louis (1214-1270 A.D.); Alphonso X (1221-1284 A.D.); Edward I (1239-1307 A.D.); Suleiman (1494-1566 A.D.); Grotius (1583-1645 A.D.); Colbert (1619-1683 A.D.); Pothier (1699-1772 A.D.); Blackstone (1723--1780 A.D.); Mason (1726-1792 A.D.); Jefferson (17431826 A.D.); Napoleon (1769-1821 A.D.).  21. Bak Ziya Gokalp, Turkcugun Esaslari. (1923); Ingilizcesi: The Principles of Turkism, Robert Devereux (Tr.). (Leiden: E. J. Brill, 1968). Sayfa 72, 75.  22. Ataturk'un dedigi gibi "Bir ulus'un yukselmesi, muzikte olan degisikligi anlayabilmesine baglidir." Muzikte degisme ise, toplumun mayasinin gelismesi ve arilasmasi ile cok yakindan ilgilidir. Muzik yolu ile bir ulus'un diger bir ulus'u icten ele gecirme cabalari, 20ci yuzyilda acikca kullanilmis yontemlerdir.  23. Bak, H. B. Paksoy, TICARET, TARIH VE ULUSLARARASI YARISMA. (1990).  24. ABD deniz kuvvetlerinin 1854 yilinda Commodore Matthew C. Perry komutasinda yolladigi bir kuvvet sonucunda Japon'lar ABD ile ticari anlasmalara girmislerdi. Bu olay'dan sonra, Japon'lar dunya'ya acilma karari almis, bilincli olarak, toplumlarinin maya'sini bozmadan dunya uygarligina girme calismalarina baslamislardi.  25. Lady Mary Wortley Montagu (1689-1762), Ingilterenin Osmanli imparatorluguna yolladigi Buyukelcisinin karisi idi. Istanbulda otururken cicek hastaligina karsi Turklerin nasil asi yaptigini gormus ve Ingiltere'deki dostlarina yazmisti. Lady Montagu bu arada, Turk hanimlarina da Ingilteredeki kadin haklarinin Osmanli Imparatorlugundakinden nasil daha yuksek duzeyde oldugunu anlatmaya calisiyor, kendince bu konu'da asi yapmaya calisiyordu.  26. Zooloji siniflandirmasi ile "meleagris gullopavo" ve "americana sybestris auis" olarak bilinen "hindi" nin ana yurdu 1492 de "kesfedilen" Kuzey ve Orta Amerika kitasi'dir. 1494 Tordesillas anlasmasi sonrasi, Roma'daki Papa tarafindan Amerika ticaret imtiyazi Portekizlilere verilince, bu kus'un Atlantik ve Afrikanin guney burnu yoluyla Hindistandaki Portekiz kolonisi olan Goa'ya getirildigi anlasiliyor. Babur'un torunu Cihangir (1615 yillarinda) Tuzuk-u Jahangiri adli


39 hatiralarinda yazdigina gore, o sure icinde Hindistana yayilmakta idi. Ancak, Hindistanda daha once bilinen ve Yeni Gine'den yayilan "Guinea tavugu" na (Meleagris Numida) benzedigi icin, Hindistanda kurulan Ingiliz imparatorlugunda onceleri "Guinea Fowl" olarak tanimlanmistir. (Bak: O. Caroe, "Why Turkey" Asian Affairs October 1970). Sonra, Osmanli Imparatorlugu vilayeti olan Misir'a da getirildigi anlasilan bu kus, Turkce'ye "Hindi" (Hintli) adi ile girmistir. Avrupa'da Osmanlilar'a "Turk" denildiginden, "hindi" ye "Turkey" adi verildigi, ve "Turkey" adinin Misir'dan Ispanya ve Ingiltere'ye goturuldugu tahmin ediliyor. Sonucunda, 1620 yilindan baslayarak Ingiltere'den Kuzey Amerika kitasina yeni gocmen gidenler, bu kus'u "Turkey" olarak biliyorlardi. 1776 devrimi sonrasi ABD bagimsizligi ilan edilince, Benjamin Franklin'in, hindi'nin (Kuzey Amerika yerlisi oldugundan) ABD maskot'u olmasini istedigi soylenir. Yerine, ana yurdu gene Kuzey Amerika kitasi olan "Bald Eagle" (Haliaeetus leucocephalus) [kel kartal] secilmistir.  27. Ingiliz yazarlari, Turklerin yogurdu ile tanistiklarini ilk kez 1625 yilinda yayinlamislardir. Ancak, yogurt maya'sinin bilimsel adi da "Lactobacillus bulgaricus" ve "streptococcus thermophilus" olarak tarih'e gecirildi. Bu da, Turklerin oz maya'lari uzerine yeterince yazi yazmamalarindan dolayi olsa gerekir.  28. Cinlilerin bu ticaret'ten cok para kazanmalari diger uluslarin dikkatini cekti. Sonucunda bu sir, tarihi yorumlara gore M. S. 6ci yuzyilda, bir kamis dolusu ipekbocegi kozasi calan bir kisi tarafindan dunyanin diger koselerine dagitildi.  29. Gokalp'in deyimleri ile "Civilization--medeniyet." "Civilization" da Latince koklu olup, genel yurttaslik ve yasalara saygi anlamina kullanilmistir.  30. Bugunku Ingiliz'lerin atalari sayilirlar.  31. Tacitus, The Agricola and the Germania, H. Mattigly (Tr.), Revised by S. A. Hanford (London, 1970). S. 62-64.  32. Agricola, Roma'nin o gunlerde bir eyaleti olan Britanya'ya Vali olarak tayin edilmis olup, ayni zamanda tarihci Tacitus'un da kayin babasi idi.  33. O gunlerde Gaul'luler, bugun de oldugu gibi, gunumuz Fransa'sinin Kuzey'inde yasiyorlardi. Britanyalilarla akraba olduklari kabul edilir.  34. Romalilar ana dilleri olan Latince'yi, yonetimleri altina aldiklari bolgelerde de kullandilar ve yaydilar.


40  35. Bak Peter Salway, "Roman Britain: (c.55 BC-c. AD 440)" The Oxford History of Britain, Kenneth O. Morgan, (Ed.) (Oxford, 1984). S. 20-21.  36. Tacitus, Britain and Germany [Agricola] Ceviren, H. Mattingly. (London, 1948). S. 65-66.  37. Pek cok dillere cevrilmistir.  38. Eflatun'un bu sozleri, S. S. Aydemir, Ikinci Adam (19381950). (Istanbul, 1975) Ikinci Cilt. 3cu baski. S. 431-432 den buraya aktarilmistir.  39. Gene, Aydemir, Ikinci Adam. S. 471. den aktarilmistir.  40. ABD nin ilk Baskani (1789-1797).  41. ABD'nin ucuncu Baskani (1801-1809).  42. Kuzey Amerika kitasi, 1776 Amerikan Devrimi'ne kadar Ingiltere'nin bir kolonisi (somurgesi) olarak yonetilmisti.  43. Ornegin: Harvard (1636), Yale (1701), Princeton (1766 da College of New Jersey olarak kuruldu).  44. Muhendislik okullarinin egitim cizelgeleri icinde de, gene "temel bilimler" okutulur.  45. Ornek olmasi bakimindan: Harvard universitesi merkez kutuphane kolleksiyonu alti milyon; ABD Kongre kutuphanesi yirmi milyon cilt'ten buyuktur.  46. Bir gorus'e gore ortalama %70i. Bak: Barron's; Fortune; Business Week dergileri, yillik degerlendirme sayilari.  47. Konu ile ilgili olarak bak: Yusuf Akcura, Uc Tarz-i Siyaset. (Ankara: Turk Tarih Kurumu, 1976). Akcura'nin bu yazisi ilk defa 1904 yilinda, Kahire'de yayinlanan Turk gazetesinde basilmistir.  48. A. G. Dickens, The English Reformation (London, 1974); C. S. L. Davies, Peace, Print and Protestanizm, 1450-1558 (London, 1976).  49. Bu konularda cok sayida kitap vardir. Ornegin, bak J. Atkinson Martin Luther and the Birth of Protestanizm (1968); E. Erikson Young Man Luther: A Study in Psychoanalysis and History (1962).  50. Hristiyanlik'ta butun papazlar, rutbe sirasi ile, mezheplerinin kilise yonetimine tabidirler. Bir ulke, archbishop yonetiminde "archbishopric" adli belirli buyuklukteki bolgelere ayrilir. Her archbishopric, nufus yogunluguna gore, bishop yonetiminde "bishopric" adi verilen sehir birimlerine; sehirler de, mahalle duzeyine kadar olan kucuklukteki alt bolumlerde, monsignor yonetiminde "dioscese" adli dini yonetim bolgelerine ayrilir. Belirli Hristiyanlik mezheplerinde, "archbishop" yerine baska adlar da kullanilabilir. Genellikle, Rus Ortodoks Kilisesinin "Metropol" u, Yunan Ortodoks


41 Kilisesinin "Baspiskopos" u ve Anglikan "Archbishop" u bir duzeyde olan ruhanilerdir.  51. Bilindigi gibi, II. Roma, Constantinople (Istanbul) idi. Roma Imparatorlugunun cokme devrinde, M.S. 325 yilinda, Nicea (Iznik) Konseyinde "Dogu Ortodoks" dini resmiyet kazandi. Bu Mezhebin basinda Bizans Imparator'u bulunuyordu. Bak D. Bowder, The Age of Constantine and Julian (1978); R. MacMullen, Christianizing the Roman Empire A.D. 100-400 (1984); N. V. Riasanovsky, A History of Russia (1969).  52. Gunumuzde "Patriarch" genellikle Rus, Yunan, Ermeni, Gurcu, Suryani, Copt, v.b. milli kiliselerinin baslarindaki en yuksek rutbeli ve kidemli ruhanilerdir.  53. Bir kisi'nin Islamiyet'i kabulu ile, Musluman olmadan onceki ulusal koken ve din'ine bakmaksizin "inanmislar topluluguna" ("umma" veya "ummet") katilmasidir. Kisi "umma" ya katilinca, soy'undan geldigi toplum'a olan bagliligina da son verir. Yalniz Islammiyet cikarina calisir. Islamiyet'in ortaya ciktigi yuzyillarda, Islamiyet'i ilk kabul eden ve yayanlar Bedevi Arap'lar idi. Umma yolu ile yayilan da Arap dili, maya'si ve yargi degerleri oldu. Marx, Engels gibi Komunistligin kuruculari; Lenin, Stalin gibi komunizmin yayicilari bu gercekleri cok iyi biliyorlardi. 1917 sonrasi "Uluslararasicilik" (Internationalizm, Kozmopolizm) adi altinda "Sovyet Kisiligi" kavramlarini da bu yonde gelistirdiler. Sonucunda yararlananlar da Rus milliyetciligi, dili, maya'si oldu.  54. M. G. S. Hodgson, The Venture of Islam: Conscience and History in a World Civilization; H. A. R. Gibb, Mohammedanism, an Historical Survey (1949). Bugunku Afganistan'in Kuzey ve Batisinda 10-12 ci yuzyillar arasinda yasayan Turk Gaznevi devletinin hukumdarlarindan Sultan Mahmud'un (hukumdarligi: 998-1030) maiyetindeki Farsli sair Firdevsi, bu donemde eski Iran kokenlerinden topladigi Sahname adli destani yazmisti. Bak: C. E. Bosworth, The Gaznavids, ve kullandigi kaynaklar. Firdevsi, Arap dili baskisi altinda kaybolmak tehlikesinde kalan Farsca'ya isaretle "Bu eserimle Acem dilini dirilttim" diye boburlenmistir. Iki ornegi verilen bu tutumlari ile, Iranlilarin kendi "maya" larini disardan gelen etkenlerin icinde bogulmaktan ne gibi yontemlerle kurtardiklari gorulebilir.  55. Bak H. B. Paksoy, "Nationality and Religion: Three Observations from Omer Seyfettin." Central Asian Survey Vol. 3, No. 3 (1984). Seyfettin'in tecrubelerinden cikardigi ders'lere dayanarak yazdigi bu uc kisa yazinin ilk basildiklari yer ve tarihleri: "Mehdi" Turk Yurdu Yil 3, Cilt 5, Sayi 60. 16


42 Kanunsani, 1329 (1914); Ashab-i Kehfimiz. Ictimai Roman. (Istanbul: Kanaat Kitaphanesi, 1918). [Bu baslik, Kur'an in 9cu suresinden alinmistir]; "Ilk Dusen Ak." [Bu son parcanin ilk yayinlandigi yer ve tarih bilinmemektedir]. Seyfettin'in yazilarinin cogunlugu 1908 ile oldugu 1920 yillari arasinda kalem'e alinmistir. Bak Tahir Alangu, Omer Seyfettin. (Istanbul, 1968).  56. Ornek olarak, bak: Oguz Destani (Resideddin Oguznamesi, Tercume ve Tahlili), Derleyen Z. V. Togan (1972); Ibrahim Kafesoglu, Turk Milli Kulturu (1984). 3cu Baski; Bahattin Ogel, Islamiyetten Once Turk Kultur Tarihi (1962); E. Chavannes Documents sur les Tou-kiue (Turc) occidentaux. (Petersbourg, 1903).  57. Gautama Buddha (M. O. 563?-483?), dogustan Hintli Siddhartha Prensi olarak biliniyor.  58. Bak: Chu Hsi, Learning to Be a Sage, Daniel K. Gardner (Tr.) (Berkeley, 1990).  59. Bak Z. V. Togan Hatirlar. (Istanbul, 1969).  60. H. Seton-Watson, The Russian Empire 1901-1917. (Oxford, 1967).  61. Bak, H. B. Paksoy, "The 'Basmachi': Turkistan National Liberation Movement 1916-1930s." Modern Encyclopedia of Religions in Russia and the Soviet Union (Academic Press, 1992).  62. Bak, H. B. Paksoy, "Initial Contacts between the Bolsheviks, the Turkish Grand National Assembly Government and the US, 1919- 1921" (1989).  63. Bak: Audrey L. Altstadt, "Azerbaijan People's Front" AACAR BULLETIN (of the Association for the Advancement of Central Asian Research), Vol. III, No. 1 (Spring 1990).  64. Emekli KGB General'i Oleg Kalugin, Bati Berlin gazetesi Tageszeitung'a 25 Haziran 1990 gunu verdigi demecinde: "Dogal olarak, uluslari birbirlerine dusurmek KGB'nin gorevidir" demis idi.  65. Bak: Turkestan (Supplement to AACAR BULLETIN, Vol. III, No.2 (Fall, 1990).  66. Ornegin, "Mesket"ler Ikinci Dunya Savasi sirasinda, Stalin'in 15 Kasim 1944 gunlu bir emri ile, Sovyet cikarlari icin "yaratilmis" bir "ulus" tur. Bu "ulus" icine katistirilan degisik dil, din ve soy'dan olan toplumlar, Kizil ordu'nun Turkiye Cumhuriyeti'ne karsi icinden yuruyus'e gececegi topraklarda yasiyorlardi. Bak: S. Enders Wimbush and Ronald Wixman, "The Meskhetian Turks: A New Voice in Soviet Central Asia" Canadian Slavonic Papers Vol. XVII, No. 1. (1975).


43  67. Bak: Denis Sinor, "Introduction." Radloff, Proben: "Cogu zaman, yeni yapma adlar verilerek [yeni diller] yaratildi. Bunlarin asillarini her zaman bulmak kolay degildir." South Siberian Oral Literature: Turkic Texts. (Bloomington, 1967), Uralic and Altaic Series, Vol. 79/1, page x.  68. Bak, H. B. Paksoy, ALPAMYSH: Central Asian Identity under Russian Rule. (Hartford, Conn: AACAR Monograph Series, 1989).  69. Bu tur "tarih hirsizliklarini" ortaya koyan calismalar arasinda okunmasi gerekli kitaplar: Lowell Tillett, The Great Friendship: Soviet Historians on the non-Russian Nationalities. (Chapel Hill, 1969); C. E. Black, Rewriting Russian History: Soviet Interpretations of Russia's Past. (NY, 1956); Russia in Asia, Wayne S. Vucinich (Ed.) (Stanford, 1972).  70. "Turklerin tarihi" ile denetlenmemis sapkin bilgileri iceren diger iddia ornekleri icin bak: D. E. Eremeev Etnogenez Turok: proiskhozhdenie i osnovnye etapy ethicheskoi istorii [Turklerin Ethnogezi: toplum tarihinin temelleri] (Moscow, 1971); A. N. Bernshtam Sotsial'no-ekonomicheskii stroi Orkhano-Eniseiskih Tiurok VI-VIII vekov [Orkhon-Yenisey Turklerinin Sosyo-Ekonomik Tarihi]. (Leningrad, 1946). Ek olarak, Uzbek sovet entsiklopediasi (Tashkent, 1971). SSCB deki butun "cumhuriyet"lerin "Sovyet Ansiklopedileri," Moskova'da basilan Bol'shaia sovetskaia entsiklopediia sinin "yerli dillere" cevirisidir. "Cumhuriyet"ine gore, belirli maddeler uzatilmis ya da kisaltilmistir. Ara sira da, diger basimlarda bulunmayan "yerli" maddeler de eklenir.  71. Bak H. B. Paksoy, ALPAMYSH... Rus Imparatorlugunun Asyaya yayilmasini tamamladigi surede, 1873 ile 1891 yillari arasinda, Turklerle ilgili binlerce tarihi belge ve yazili tarihler Orta Asya kutuphanelerden toplatilarak St. Petersburg ve Moskova'ya goturuldu. Cogunlugu her arastirmacinin giremiyecegi kutuphanelere konuldu. Bak: Shir Muhammed Mirab Munis ve Muhammed Riza Mirab Agahi, Firdaws al-Ikbal (Harzem Tarihi) [Cagatay Turkcesi] Yayina hazirlayan: Yuri Bregel (Leiden, 1988). Giris; ve Sayfa 54, dip notu 304. Bu bilgi AACAR BULLETIN Vol. III, No. 2 (1990) de ayrica verilmistir.  72. Bak: Z. V. Togan, Turkili Turkistan. (Istanbul, 1981). Ingilizcesi icin, bak: H. B. Paksoy, "Z. V. TOGAN: THE ORIGINS OF THE KAZAKS AND THE OZBEKS", 42ND Annual Meting, Association for Asian Studies (Chicago, 1990).  73. Bilindigi gibi, "Pan-Turanizm" "Turancilik" ve "PanTurkizm" Turkiye Cumhuriyeti disinda es anlamda kullanilan deyimlerdir.


44  74. L. Cahun Introduction a l'Histoire de l'Asie, Turcs, et Mongols, des Origines a 1405. (Paris, 1896) adli kitabinda, Mogollarin bir irk ustunlugu iddiasi ile futuhat'a basladigini ima eder. Bu kitabin yazildigi gunlerin, Fransiz-Rus "yakinlasma" tarihi (1893-1894) ile olan iliskisi de goz onunde tutulmalidir. [O yillarda, Ruslar "Orta Asya'yi isgal etmekle, uygarlik cagina gecirmek cabasinda olduklarini" ileri surmekte idiler. Bu iddia daha once diger somurge kuran imparatorluklarca kullanilmis bir "mazeret"ten baska birsey degildi.] Bu iddia'nin varsaydigi iki zayif nokta vardir 1) Mogol ve Turk birdir. Bu dogru olsa idi, Mogollar Turkleri tutsak edip, kendi cikarlari icin kullanmak istemezlerdi. 2) Kaldi ki, Cengiz' in 1227 de olumunden sonra, 1240 yilinda derlenen Mogollarin Gizli Tarihi'nde Mogollarin "irkcilik" iddiasinda bulunduklarini gosterir bir belirti yoktur. Cengiz'in: "Tanri kapi'yi acmis ve dizginleri elimiz'e birakmisti" dediginden soz edilir. [Bak: Mogollarin Gizli Tarihi. (Turkcesi: A. Temir) (Ankara, 1948). Sayfa 227.] Yani, Cengiz tek basina, kisisel olarak, Tanri'nin emri ile hareket ettigini iddia ediyordu. Ek olarak belirtilmesi gerekir ki, Cengiz'in ordulari kesinlikle cok uluslu idi ki, bu da "atfedilen" "irkciliga" ters dusen bir tutumdur. Bak: T. Allsen, Mongol Imperialism (Berkeley, 1987).  75. Bu "Avrupa'da kuvvet dengesi ugrasilarina" [balance of power struggles in Europe], Ingiliz yazar'i Kipling tarafindan "Asya'da Buyuk Oyun" [The Great Game in Asia] takma adi verilmistir. Bu "oyun" un kokeni ile ilgili arastirmalar icin, bak: Edward Ingram, The Beginnings of the Great Game in Asia 1828-1834. (Oxford, 1979); a. g. y. Commitment to Empire: Prophecies of the Great Game in Asia 1797-1800. (Oxford, 1981); a. g. y. In Defense of British India: Great Britain in the Middle East 1775-1842. (London, 1984). Ingiliz ve Rus imparatorluklarina ek olarak, Alman ve Fransiz devletleri de zaman-zaman bu "oyun" u oynamakta idiler.  76. A. H. Vambery, Travels in Central Asia. (London, 1865). Vambery 1860-61 yillari arasinda, istihbarat toplamak maksadi ile, "cer're cikmis dervis" kiliginda Orta Asya'yi gezmisti. Bu sure icinde, Turkmen boy'larindan birine esir dustugu tahmin ediliyor. Macaristan'a dondukten sonra, anilarini yazdi. Ornegin, bak: Sketches of Central Asia. (London, 1868).  77. "Pan-Turkizm" iddiasini ilk orta'ya atan Vambery, Ingiliz hukumeti yararina maas ile calisiyordu. Vambery Macar uyruklu olmasina ragmen, emekli olduktan sonra, kendisine Ingiliz emekli maasi baglandi. Bak: M. Kemal Oke, "Prof. Arminius Vambery and Anglo-Ottoman Relations 1889-1907" Bulletin of the Turkish Studies Association, Vol. 9, No. 2. 1985.


45  78. Bak: H. B. Paksoy, "The 'Basmachi': Turkistan National Liberation Movement 1916-1930s." (1992); a. g. y. "Initial Contacts between the Bolsheviks, the Turkish Grand National Assembly Government and the US, 1919-1921."  79. Istanbul'da "Tekin Alp," takma adi ile yazan Moiz Cohen'in Turan adli kitabi (Istanbul, 1914), Alman Genel Kurmayi tarafindan Turkismus und Panturkismus olarak Almanca'ya cevirtilmisti (Weimar, 1915). Bu kitap, Ingiliz Deniz Kuvvetleri [Admiralty] Istihbarat Dairesince, gizli kaydi ile The Turkish and Pan-Turkish Ideal adi altinda Ingilizce'ye cevrildi. (London: Admiralty War Staff, Intelligence Division, 1917). Ek olarak, Vambery'nin daha once yayinladigi Turkenvolk (Leipzig, 1885) kitabi, gene Ingiliz Deniz Kuvvetleri Istihbarat Dairesince A Manual on the Turanians and Pan-Turanianism adi ile Ingilizce'ye aktarildi (H. M. Government, Naval Staff Intelligence Department: Oxford, November 1918). Z. V. Togan'in yazdigina gore, bu uygulama'yi yapan Sir Denison Ross idi. Bak, Z. V. Togan, Turkili Turkistan ve Yakin Tarihi (istanbul, 1981). J. M. Landau'nun yazdigi Pan-Turkism in Turkey: A study of Irredentism. (London, 1981) adli kitap, "Pan-Turkizm"in 20ci yuzyilda politik nedenlerle kullanilis oyunlarinin yalnizca bir bolumunu icerir.  80. Bak: Mustafa Kemal Nutuk (3 Cilt) (Ankara, 1927). Kazim Karabekir (1882-1948), Osmanli Erkan-i Harbiyesi Istihbarat Subesi Baskanligini yaptigi siralarda bu olaylarla ilgili gorup bildiklerini birkac kitapta toplamistir. K. Karabekir, Cihan Harbine Neden Girdik, Nasil Girdik, Nasil Idare Ettik. (Istanbul, 1937). Karabekir, Enver Pasa'nin (1881-1922) da okul ve calisma arkadasi idi. Dusunce ve gorusleri birbirine uymadigindan, Enver pasa, Birinci Dunya Savasinin basladigi gunlerde binbasi olan Karabekir'i Yarbayliga terfi ettirerek Istanbul'dan uzaklastirdi. Bak: K. Karabekir Istiklal Harbinde Enver Pasa. (Istanbul, 1967).  81. Omer Seyfettin, "Fon Sadrinstaynin Karisi" Yeni Mecmua. Sene 1, Sayi 26. 3 Kanunevvel 1917; a. g. y. "Fon Sadrinstaynin Oglu" Yeni Mecmua. Cilt 2, sayi 30. 31 Kanunsani 1918.  82. Karabekir'in kitaplarina ek olarak, bak: Arif Baytin, Ilk Dunya Harbinde Kafkas Cephesi. (Istanbul, 1946).  83. Ornegin, bak: Reiner Olzscha and Georg Cleinow, Turkestan: Die politisch-historien und wirtschaftlichen probleme zentralasiens. (Leipzig, 1942).  84. "Pan-Turkizm"in Avrupa kokenlerinden gelmis ve Avrupa cikarlari icin yaratilmis olmasina ragmen, yurdunu Ruslardan


46 kurtarmak isteyen, ozellikle 1920 sonrasinda Avrupa baskentlerinde yerlesmis olan Orta Asya aydinlarinca uygun bir akim olarak gorulmustu.  85. Ornegin bak: M. Kemal Oke, "Prof. Arminius Vambery and Anglo-Ottoman Relations 1889-1907," TSAB; Bilal N. Simsir, Ingiliz Belgeleri ile Sakarya'dan Izmir'e (1921-1922). (Istanbul, 1972).  86. Bu tur basilmakta olan yazilar ve kitaplarin nitelikleri ile ilgili ornekler icin bak: H. B. Paksoy "Central Asia's New Dastans." Central Asian Survey Vol. 6, N. 1, (1987).; a. g. y. "M. Ali--Let us Learn our Inheritance: Get to Know Yourself." Cahiers d'Etudes sur la M^Âditerran^Âe orientale et le monde turco- iranien Vol. 11, No. 1 (1991); Bahtiyar Nazar "Kutadgu Bilig: One of the First Written Monuments of the Turkic People" AACAR BULLETIN, Vol. II, Nos. 1 & 2 (1989); Ayaz Malikov, "The Question of the Turk: The Way Out of the Crisis" AACAR BULLETIN Vol. III, No. 2 (1990).  87. Bu ad ile topluca bilinen Turk yazitlardan bu gun'e kadar incelenmesi yapilmis olanlarin sayisi 33 "kume" yi bulmustur.  88. Bak T. Tekin, A Grammar of Orkhun Turkic. (Bloomington, 1968). Indiana University Uralic Altaic Series Vol. 69. Bu kitapta, bilimsel yorumlar ve kaynaklari disinda [Ornegin, H. N. Orkun, Eski Turk Yazitlari. Uc Cilt. (Istanbul, 1936-1941)], bes kumenin Latin harfleri ile Turkceleri ve Ingilizce cevirileri verilmistir.  89. Bak: Yusuf Has Hacib, Kutadgu Bilig. Derleyen: Resit Rahmeti Arat. (Ankara: Turk Tarih Kurumu, 1974). Ikinci baski. 276-282 sayili beyitler.  90. Orhon Yazitlarinin Turk toplumlari uzerindeki yeni yanki ornekleri icin bak: Ismail Ismailov, "Eski Yazili Abidelerde Hemcins Uzviler" Azarbaijan Filologiyasi Meseleleri Vol. 2. (Baku: Elm, 1984); Suyerkul Turgunbaev, "Bayirki Kultegin Esteligi: VI - VIII Kilimdardagi Turk Poeziyasinan" Ala Too (Kirgizistan) No. 9, 1988; Qulmat Omuraliev'in (Kazakistan) yazisi uzerine yorumlar: C. Carlson and H. Oraltay "Kul Tegin: Advice on the Future?" Central Asian Survey, Vol. 2, No. 2 (1983); "Alishir Ibadin, Kuyas Ham Alav" Gulistan (Ozbekistan) No. 9, 1980. Bu sonuncu yazinin Ingilizce cevirisi ve dipnotlu incelemesi icin bak: H. B. Paksoy "Sun is also Fire" (1987).  91. Yusuf Has Hacib, Kutadgu Bilig. Derleyen: Resit Rahmeti Arat. (Ankara: Turk Tarih Kurumu, 1974). Ikinci baski. Sayfa 34, Beyit 320.


47

Asagidaki Belgeleme Yazisi, ABD de kurulmasi ongorulen VAKIFLI TURK TARIHI KURSUSU calismalarini desteklemek amaci ile, ABD'nin ileri gelen arastirma universitelerinde gorev yapmakta olan bir ogretim uyesince 1990 yilinin Mayis ayinda yazilmistir. Bu Belgeleme Yazisinin Ikinci ve Ucuncu Bolumleri 1990 yili Eylul ve 1991 yili Mayis aylarinda kaleme alinarak dagitilmistir. VAKIFLI TURK TARIHI KURSUSU ONERISI GENEL KONUM ABD de 1636-1965 yillari arasinda kurulmus 3000 in uzerinde universite olup, yaslari 354 ile 25 yil arasinda degisen bu yuksek ogrenim kurumlarinda gunumuzde yedi yuz bin'den artik daimi kadrolu ogretim uyesi, 13 milyon'un ustunde ogrenci okutmaktadir. Bunlarin bes yuz bin'i, dunyanin 65 degisik ulkesinden gelmis yabanci ogrencidir. Bu yil, bir universitede bir yillik egitim, universitesine gore, 3500 ile 25000 dolar arasinda odemeyi (tuition) gerektirir. "Parasiz" universite yoktur. Buna karsilik, bir ogrencinin sinavlarda gosterdigi basari ve diger yeteneklerine gore "burs" alma olanagi varsa da, bu "burs" genellikle bir ogrencinin butun giderlerini karsilayamaz. ABD de, silahli kuvvetlerle ilgili ogrenim kuruluslari disinda, Federal hukumetce kurulmus universite yoktur. Universiteler kanun onunde ya "ozel," ya da "devlet" tuzel kisiliklerine sahiptir. Burada adi gecen "devlet," Amerika Birlesik Devletlerini, dolayisi ile "Federasyon" u olusturan, elli "eyalet devleti" nin her biridir. Her iki tur universite, kanuni gerekler nedeni ile, "kar etmeyen anonim sirket" olarak kurulmustur ve "sermayedar" lari yoktur. "Devlet" universiteleri de, "ozel" universiteler de ic islerinde tam olarak ozerktir. Secim ile is basina getirilen "yonetim kurullari" ve "mutevelli heyetleri" yolu ile denetlenir, yonetilirler. Ornegin, New York Eyaletinde, "eyalet hukumetince" kurulmus 97, ozel kisi ya da kurumlarca kurulmus 236


48 yuksek ogretim kurulus'u vardir. New York'taki toplam 333 universitede 27 bin'e yakin ogretim uyesi gorev yapar, 992 bin ogrenci okur. Bunyelerinde, Atom bombasinin ilk gelistirilmesinden, Arap siirinin temel ilkelerini belgeleyen kitaplarin yazilmasina neden olan arastirmalara kadar degisik konularda bilimsel calismalar yapilir. Eyalet hukumetleri, eyalette oturanlardan aldiklari vergiler yolu ile eyalet universitelerinin butcelerine katki'da bulunurlar, ogrencilerin odedigi "kayit tutarlari" boylelikle belirli bir orantida alcak duzeyde tutulur. Amac, eyalet ve Federal devlet ekonomisi ve politikasinin egitilmis bir toplum yolu ile yonetilmesi ve dengelenmesidir. Eyalet liselerinden mezun olanlara, eyalet universitelerine giriste oncelik taninir. Ancak, bu durum, ogrencilerin mezun olmaya "hak" kazandiklari anlamina gelmez. Bu gibi vergi yardimi gormediklerinden, "Ozel" universitelerin bir yillik kayit tutarlari devlet universitelerinden her zaman daha yuksektir. Cunku, butce "gelirlerinin" buyuk bir bolumunu bu yoldan saglarlar. Buna karsilik, ozel universiteler ogrencilerini daha ince elekten gecirerek secip alirlar. Eger bir Ozel universite mali yonden zorluga duserse, kanuni acidan, sinirlari icinde bulundugu eyalet devleti ozel universiteye herhangi bir katkida bulunmak zorunda degildir. Federal hukumet Temsilciler Meclisi (US Congress), belirli konularda arastirma yapmalarini saglamak amaci ile, ozel ve devlet universitelerine "sozlesme" yolu ile arastirma fon'lari tahsis edebilir. Bu sozlesmeler cogunlukla universiteler arasinda "yarisma" acilmasini gerektirir. ABD nin her universitesinde her dalda ogrenim yapmak mumkun degildir. Adi gecen uc bin uzerindeki universitenin %80ninden cogu yalniz temel lisans (Liberal Arts) egitimi yapar, ilgili diploma verir. Avukat ya da tip doktoru olmak isteyenler, dort yillik temel egitim diplomasi aldiktan sonra gene bir sinava girip, eger kazanirlarsa, bu konularda uc (hukuk) ile alti yil (tip) daha mesleki universite egitimi gormek zorundadirlar. Dallarinda diploma aldiktan sonra staj yapar, mesleki yeterlilik sinavini da verebilirlerse yazihane ve muayenehane acarak calismaya baslarlar. Diger konularda yuksek lisans, ya da doktora yapmak isteyenler, lisans diplomalarini aldiktan sonra, "arastirma universitelerine" (Research University) giderler. Bu "arastirma universiteleri" nin sayisi 100 kadardir, ogrencilerini cok buyuk bir titizlikle secerler. Bu kuruluslarda, lisans ogretimi de yapilir, ancak lisans ustu arastirmaya ve yayinlara buyuk onem verilir. Kutuphanelerinde iki ile on milyon cilt kitap bulunur. Bu 100 universitenin ancak 40 kadari ABD'nin "en iyi arastirma universite" si olarak gorulur, uluslararasi un'leri vardir. Ortalama olarak, yarisi ozel, diger yarisi da devlet tuzel kisiligine sahiptirler. Her birinin yillik


49 butceleri bir-uc milyar dolar arasinda olup, 12-60 bin arasinda ogrencileri, 3-5 bin arasinda ogretim uyeleri vardir. Her bilim dalinda topluma katki'da bulunurlar. Ornegin, Wisconsin universitesi arastirmacilari ve ogretim uyeleri, D vitaminini ve Issizlik Sigortasini gelistirmislerdir. Doktora yapmakta olan arastirma ogrencilerine, eger yetenekli gorulurlerse, "tam burs" (scholarship) ya da yillik "para destegi" (fellowship) verilir. Temel Lisans egitimi yapan universitelerin de, kendi aralarinda belirli bir siralamalari vardir. 60 kadari "en iyi" olarak bilinirler. UNIVERSITE VAKIFLARI "Devlet" ve "Ozel" universiteleri bunyesinde birer de vakif bulunur. Yukarda sozu edilen 40 ileri gelen arastirma universitesinin her birinin birer genel vakf'i vardir. Bu vakiflarin ana sermayeleri, universitenin yetenekleri cercevesinde bugun 300 milyon ile 4 milyar dolar arasinda tutarlara varmistir. Bu ana para'nin yillik gelirleri de degisik bilim dallarindaki kursulerin, arastirma merkezlerinin ve burslarin giderlerini karsilar. Ek olarak, ozel ve tuzel kisiler, belirli amaclarla arastirma universitelerine bagista bulunup, vakifli kursu ya da vakifli arastirma merkezi kurulmasini saglarlar. Bu nedenle universiteye bagislanan tutar, universite vakfi'na eklenir, geliri de yalniz ongorulen neden icin harcanir. Cogunlukla, bu tur bagislar toplu olarak bir odemede yapilir, ortalama tutarlari bir kursu icin 2 (iki) milyon, bir arastirma merkezi icin de 20 milyon dolar arasinda degisir. Bagis yolu ile kurulan "Kursu" ya da "Arastirma Merkez" i, bagis'i yapan kisi ya da kurulusun adi ile bilinir, anilir ve taninir. Bu tur vakiflar, en kucuk universitelerde bile bulunur.

ARASTIRMA MERKEZLERI Arastirma universitelerinde, degisik konularda toplu ve derinlemesine arastirma yapmak icin "arastirma merkez" leri kurulmustur. Bu "arastirma merkez" leri genellikle bir "idari" kurulus'tur. Ornegin, bir "Bilgisayar Arastirmalari Merkezi" bunyesinde: Matematik, muhendislik, mantik, fizik, kimya, astronomi vb bolumlerinde gorevli ogretim uyeleri calisir. Maaslarini, dogrudan bagli bulunduklari


50 matematik, fizik gibi "Ana Bilim Bolumlerinden" alirlar. Ogretim uyelerinin "Bilgisayar Arastirmalari Merkezi" bunyesinde kendi istekleri ile bir araya gelmelerine neden, karsilikli dusunce alis-verisinde bulunmak, birbirlerinin bilimsel yeteneklerinden yararlanmaktir. Amac, yeni yetenekli bilgisayarlarin gelistirilmesi, kullaniminin arttirilmasi, kolaylastirilmasi ve bu yonde ortaya cikan bilimsel engellere cozum yolu bulunmasidir. Ogretim uyeleri derslerini hem kendi bolumlerinde, hem de "Bilgisayar Arastirmalari Merkezi" bunyesinde verirler. Boylelikle, ornegin bir kimya ogrencisi, "Bilgisayar Arastirmalari Merkezi" arastirma seminerlerine katilarak, bilgisayarlarin kendi ogrenim dalinda ne gibi islerde kullanilacagini yakindan ogrenir. Ilerde bu konularda ne gibi gelismelerin yer alacagini gorur. Diger bilim dallarinda karsilasilan sorunlar ve cozumleri uzerine bilgisi olur, kendi bilim dalindaki sorunlarla karsilastirarak yeni cozumler bulma yolunda adimlar atar. Arastirma Merkez'lerinin onemli bir gorev'i de, bunyelerinde yapilan calismalarin yayinlanmasini ve genis olcude dagitilmasini saglamaktir. ORTA DOGU ARASTIRMALARI MERKEZLERI Ikinci dunya savasi bittikten sonra, ABD universitelerinde Orta Dogu Arastirmalari Merkezleri (ODAM) kurulmaya baslandi. Dolayisi ile, en eskisi 40 yasindadir. 1945 oncesi tek-tuk Turkiye ile ilgili olarak calisma yapan ogretim uyeleri var idiyse de, bunlar "Incil Arastirmalari" bolumlerinde gorevli idiler ve arastirmalari kisisel "entellektuel merak" tan oteye gitmemistir. Gunumuzde yukarda sozu edilen "buyuk arastirma universite" lerinin 19unda irili-ufakli Orta Dogu Arastirmalari Merkezleri vardir. En yenisi bes yil once kurulmustur. En buyugunde 25, en kucugunde 3 kisilik kadro vardir. Orta Dogu Arastirmalari Merkezleri kapsamina su bilim dallari girer: tarih, dil bilimleri (gunumuzdeki "onem basamaklari" ve ogrenci sayilarinin cogunlugu sirasi ile: Arapca, Farsca, Ibranice, Osmanlica/Turkce), edebiyat, din bilimleri (Islamiyet, Yahudilik, Araplar arasindaki Hristiyanlik), siyasal bilimler, antropoloji, sosyoloji, sanat tarihi, ekonomi, cografya. Bunlarin her biri, bir "ana bilim" dali olup, kendi "bolum" lerinde ogretilirler. Diger arastirma merkezleri gibi, ODAM lar idari kurulustur. Kendi butcelerini arastirma seminerleri ve bilimsel toplantilar icin harcarlar. 1970lerden bu yana, ODAM larin buyuk bir cogunlugu, Arap-Israil iliskilerini oncelikle ele alip incelemektedirler. Ikinci sirada gelen de Iran ve iliskili konulardir. Dolayisi ile, gunumuzde, ogretim uyelerinin agirligini, adi gecen ulkelerde dogmus ve doktoralarini ABD de yapmis kisiler olusturur.


51

ORTA DOGU BILIMLERI BOLUMLERI ODAM lar, diger Arastirma Merkezleri gibi, yalniz "idari" ve "koordinasyon" kuruluslari olduklarindan, konu ve bolge ile ilgili dersler ODAM larda degil, "Orta Dogu Bilimleri Bolumlerinde" (ODBB) ogretilir. Universitesine gore, bu bolumlere genellikle "Department of Near East Languages and Literatures" veya "Near Eastern Studies Department" adlari verilir. Cogunlugu, Ikinci Dunya Savasi oncesi "Incil Calismalari Bolumu" (Biblical Studies) olarak gorev yapmakta idi. Savas sonrasi, adlari degistirilmeye baslandi. Bununla birlikte, "Judaic and Near Eastern" (Ibrani ve Orta Dogu) bolumleri de onemli sayidadir. Yukarida sozu edilen butun buyuk arastirma universitelerinde, hangi ad ile olursa olsun, bir ODBB vardir. ODBB lerinde, Turklerle ilgili calismalarin basinda "Osmanlica" dili uzerinde durulur. "Osmanli Devleti" uzerine de seminerler duzenlerler ve toplantilar yapilir. Cunku, gunumuz Orta Dogu devletlerinin resmi kayitlarinin ve kanun kaynaklarinin buyuk bir bolumu Osmanlica'dir. Israil, Arap devletlerinin kanunlari, resmi kayit ve defterleri genellikle 1600-1920 yillari arasinda Osmanlilarca yazilmis, tutulmustur. (Yunan, Yugoslav ve Bulgar devletlerinde de benzer sorunlar vardir). ODAM larda, Basbakanlik Arsivinde tarih arastirmalari yapmak icin Turkiye'ye gidecek ogrencilerin zorluk cekmemeleri icin, gunumuz Turkce'si de ogretilir. Ustelik, Osmanlica ogrenebilmek icin, Turkce bilmenin geregi kabul edilmistir. Son yirmi yildir, TC Milli Egitim ve Disisleri Bakanliklari, ABD universiteleri ODBB lerine Turkce ogretmeleri amaci ile, dolar olarak yillik katkida-bagista bulunmaktadirlar. Sayilari on civarinda olan bu ODBB ler ve bagli olduklari universiteler, genellikle bu mali yardim'i almadiklari takdirde, Turkce dersleri veremeyeceklerini belirtirler. Ancak, herhangi bir ODBB unun "tam tesekkullu" sayilabilmesi icin, Turkce derslerini de egitim cizelgesine eklemek zorundadir. Bu nedenle, TC bakanliklarinin ODBB lere yaptigi yillik dolar bagislarinin, diger ulkelere TC tarafindan yapilan bir "DIS YARDIM" oldugunu goz onunde tutmak gerekir. Herhangi bir konuda doktora, Arastirma Merkezlerinde degil, ana bilim bolumlerinde yapilir. Dolayisi ile, Orta Dogu ile ilgili herhangi bir konu'da arastirma ya da doktora yapmak isteyen bir ogrenci genellikle ODBB ye basvurmak zorundadir. Basvuran ogrencinin doktora yapabilmesi icin de, ODBB de orencinin konu'suna ilgi gosteren, konu


52 uzerinde bilgili "daimi kadrolu ogretim uyesi" olmasi zorunludur. Yoksa, ogrenci istedigi konu uzerinde doktora yapamaz, "daimi kadrolu ogretim uyesi" nin ilgi duydugu, uzmani oldugu konu'ya kaymasi gerekir. Gunumuzde, ODBBler icinde gorev yapan ogretim uyelerinin uzmanlik konularinin basinda oncelikle Arap-Israil iliskileri buyuk yer tutmaktadir. Ardindan gelen ise Iran ile ilgili konulardir. Turklerle ve Turkiye ile ilgili konular ise genellikle bir ogretim uyesinin "ikinci konusu" dur. Ornegin, birinci konusu Arap edebiyati olan bir ogretim uyesi, ikinci derecede Turk edebiyati dersleri de verir; "Turkce ile de ugrastigini" bilimsel toplantilarda soyleyebilir. ODBB de genellikle yalniz dil-edebiyat, din ve bunlarin aralarindaki iliskiler ele alinir. Bundan dolayi, ODBB lerin calismalari sinirlidir. Tarih, siyasal bilimler, antropoloji, sosyoloji ODBB de degil, ancak kendi ana bolumlerinde ogretilir. Dolayisi ile, Turklerle, Turkiye ile ilgili antropolojik arastirmalar antropoloji bolumunde yapilir. Siyasal bilimler bolumunde gorevli ogretim uyeleri bu antropolojik arastirmadan haberdar olmayabilirler. Gene bu yonde, Tarih bolumunde, eger var ise, Turklerle ilgili dersler da Osmanli devri cercevesindedir. Tarih, siyasal bilimler, antropoloji vb bolumlerde doktora yapan kisiler, universitelerde oldugu kadar, universiteler disinda islerde de gorev alirlar. Bunlar, bilimsel kitap yayinevlerinin muduru, ulusal televizyon haber merkezleri haber yoneticisi, disisleri bakanligi masalari, ticaret bakanligi dis iliskiler masasi, savunma bakanligi uzmani olurlar. Ozel Arastirma Vakiflarinda ABD hukumetine siyasi konularda danismanlik yaparak calisanlar da az degildir. Bu doktora sahiplerinin, oncelikle kendi doktora konulari uzerine yazilmis kitaplara ve calismalara ilgi gostermeleri, o konular uzerine gelistirilmis yeni goruslere kendi arastirmalarinda yer vermeleri ve yaymalari dogaldir. Ornegin, bir bilimsel kitap yayinevi muduru, eger Iran edebiyati uzerine doktora yapmis ise, o konu uzerine yapilmakta olan arastirmalardan gunu gunune haber alir. Arastirmacilari kisel olarak tanir. O arastirmalar tamamlandiginda da, basilip yayinlanmalarini saglamaya egimlidir. DAIMI KADROLU OGRETIM UYESI-GECICI KADROLU OGRETIM UYESI Kaydedilmesi gerekir ki, bir universitede doktora yapmak, o universite ogretim kadrosuna bu nedenle kendiliginden katilmak anlamina gelmez. "Doktora" diplomasi yalniz bir "ehliyet" kapsamindadir. Doktora'yi almis kisi, "burslu" olarak ta okumus olsa, yetenekleri cercevesinde kendine bir "gorev," ya da "kadro" arayip bulmak


53 zorundadir. Burslar genellikle karsiliksizdir, "mecburi hizmet" gerektirmez, ve vakif gelirlerinden saglanir. Ancak, burs ya da degisik "odul" ler kazanarak doktora'sini tamamlamis kisilerin "is ve gorev bulma olanaklarinin" artmis olacagi da unutulmamalidir. Cunku, "burs alacak yetenegi var ise, demek ki geleceginin parlak oldugunu baskalari da gormus" dusuncesi "is vericilerin" akillardan gecer. Universitelere atanan yeni ogretim uyeleri "gecici" kadro'ya alinirlar. 36 yil gecici kadro'da calistiktan sonra, daimi kadro'ya gecebilmeleri icin, bunyesinde gorev yaptiklari bolumun "daimi kadrolu" uyelerince "denetlenirler," "degerlendirilirler." Yapmis olduklari yayinlar, bildiri ve kitaplar okunur ve degerlendirilir. Denetleme sonucunda "yeterli gorulenler" daimi kadro'ya atanir. Olmayanlar, "aciga cikarilir," artik kolaylikla arastirma universitelerinde "daimi kadrolu" is bulamazlar. Daimi kadro'ya gecenlerin, emekli oluncaya kadar gorev'den cikarilmalari kolay degildir. Degerlendirmeyi yapan daimi kadro'lu ogretim uyeleri, ara-sira secim yapmak zorunda kalirlar. Ornegin, bir Hindistan uzmani emekli olmaya yakin olabilir. Fakulte Dekan'i, Bolum'e bir kadro tahsis etmis olabilir. O yil, "gecici kadro" dan "daimi kadro" ya gecme degerlendirme sirasi gelen iki uzman olabilir. Biri Hindistan, digeri de Kuzey Afrika uzmani olabilir. Daimi kadrolu, emekli olmaya hazirlanan Hindistan uzmani kimin secimini destekleyecektir? Bolumdeki meslektas ve arkadaslari ne dusunecektir, kim'e oy verecektir? Hele, eger o bolumde daha once bir Kuzey Afrika uzmani gorev almamis ise, secim daha da zorlasabilir: Kurulmus bir kursunun devam etmesini mi saglamak, yoksa yeni bir kursu mu kurmak gundemdedir? Yeni kursu kurulmasina karar verilecekse, eski kursu kaldirilacakmidir? Hindistan konusunda ogrenim yapmak icin bolum'e gelmis olan ogrencilerin durumu ne olacaktir? Bundan dolayi, daimi kadrolu ogretim uyelerinin kendi konularinda yayin yapmis, kitap ve bildiri yazmis gecici kadrolu ogretim uyelerini "daimi kadro" ya almak istemeleri dogaldir. Cunku, universite bolumlerinde gorev yapanlarin amaci, kendi bilim dalinin gelistirilmesi, saglamlastirilmasi, ogretilmesi ve yasatilmasidir. Bir bolum'un elindeki "burs tahsisatlarinin" dagitilmasina, hangi ogrencilere verilecegine etken olan dusunceler de bu yonde gelisir. Dolayisi ile, belirli konularda calisma yapan ogretim uyeleri arasinda "yarismalar" da surup gider. Eger bir tarih bolumunde Turk tarihi uzerine doktora yapmis, arastirma yapmakta olan ve ders veren bir ogretim uyesi yok ise, o bolumde gecici kadrolu olarak gorev yapmakta olan bir Turk tarihi uzmaninin daimi kadro'ya gecmesi pek beklenemez.


54 Daimi kadro'ya kabul edilen ogretim uyeleri, uygun gordukleri ve ilgilendikleri konularda arastirmalarda bulunup, sonuclarini yayinlamak; doktora ogrencisi kabul edip yetistirmek hakkini kazanirlar. ABD TOPLUMUNDA ARASTIRMA UNIVERSITELERI OGRETIM UYELERININ GOREVLERI Bir Arastirma universitesi ogretim uyesinin bircok gorevi vardir. Ozet olarak, sirasi ile: uzmanligi konusundaki bilim dalini ilerletmek, yeni katkilarda bulunmak; yaptigi katkilari bilimsel dergi ve kitaplarda yayinlamak; bu yeni ve eskiden beri birikmis bilgileri yeni yetismekte olan uzmanlara aktarmak; yeni yapilmakta olan arastirmalarin bilimsel yonden debetleyip dogrulugunu ve yayinlanmalarini saglamak; kendi yerine arastirma universitelerinde gorev yapacak yeni ogretim uyesi yetistirmek; lisans universitelerine ogretim uyesi yetistirmek; gerektiginde devlet ve devlet'in kuruluslarina uluslararasi iliskiler yonunde danismanlik yapmak; toplum'un dunya olaylarini anlayabilmesi icin "tercumanlik" yapmak; basin'a kendi uzmanlik konusunda yol gostermek. Ogretim uyesi, bu isleri gerceklestirebilmek icin, ders verme disinda arastirma yapar. Arastirmalarini yazdigi bilimsel bildiriler ve kitaplar yolu ile bilim dunyasina ve genel toplum'a aktarir. Toplumun okudugu gazete yazi isleri mudurleri ve gene toplumun izledigi televizyon program yapicilari ogretim uyesi ile konusma yaparlar, bilgi alirlar. Boylelikle, ogretim uyesi uzmani oldugu konuda dunyada yer alan gelismelere toplum adina "tercuman olur." Ogretim uyesinin yetistirdigi yeni uzmanlar ve ogrenciler diger universitelere ogretim uyesi olur. Bu en onemli gorevdir. Anilmasi gerekir ki, ABD universitelerinin %80inden fazlasi doktora egitimi yapmaz, yalniz lisans diplomasi egitimi yapar. Bu lisans universitelerinin ogretim uyeleri arastirma universitelerinde egitilir, ogrendiklerini kendi ogrencilerine aktarirlar. Liselerde okunacak kitaplari da genellikle lisans universitelerinde ogretim uyesi olanlar yazar. Lise ogretmenlerini de bu lisans universitelerinde gorev yapan ogretim uyeleri yetistirir. Bilgi, boylelikle arastirma universitelerinden baslayarak, asagiya dogru, lise ve ortaokullara kadar dikey yonde akar. Diger yandan, arastirma universitelerinden devlet kuruluslarina yatay olarak bilgi verilir, "gundem duzenlenmesine" yardimci olunur. Toplumun genel olarak aydinlatilmasina da katkida bulunulur. Yuzbinlerce yabanci uyruklu


55 ogrenci de ABD universitelerinde okudugundan, doktora yaptigindan, ABD kursulerinde yapilan egitim ve arastirma, diger ulke universiteleri uzerinde de etkendir. Bir konu'da butun bu islerin yapilabilmesi icin de, arastirma universitelerinde vakifli ya da vakifsiz "kursu" lerin, kurulmus ve calismakta olmasi gereklidir. "TURK TARIHI" ILE ILGILI KURSULER Gunumuzde, ABD universiteleri tarih bolumlerinde (ya da ODBB lerinde) Turk tarihi kursusu yoktur. Alti arastirma universitesinin tarih bolumlerinde Osmanli tarihi kursusu vardir. Bunlardan hicbiri vakifli degildir. Birinde gorev yapan ogretim uyesi bu kursu'ye gecici kadrolu olarak atanmistir, sozlesmesinin yenilenmeyecegi kendisine bildirilmistir. Ikinci bir arastirma universitesindeki Osmanli kursusunde gorev yapan ogretim uyesi emekli olmaya yakindir. Bu sozu edilen ogretim uyelerinin her ikisi de Turk'tur. Geri kalanlarin %60 i ABD disindaki baska ulkelerde dogmustur. Bununla birlikte, daha bes arastirma universitesinde de, Osmanli tarihi derslerini ikinci derece ek gorev kapsaminda veren ogretim uyeleri vardir. Genellikle, bu Osmanli kursulerinde gorev yapan ogretim uyelerinden, Osmanli imparatorlugu dagitildiktan sonra yerine kurulan diger milletlerin tarihlerini ogretmeleri istenir. Turkiye Cumhuriyeti ve Turk Kurtulus Savasi hemen hicbir universitede surekli olarak okutulmaz. Genel cizelgelerde, Osmanli disindaki, ornegin Selcuklu ya da Timur Turk imparatorluklari uzerine, bir ders'e denk gelinmez. Ilhanli devleti genellikle Turk degil, Iran tarihi cercevesinde okutulur. Vakifli olmayan kursulerin bir niteligi de, o kursude gorev yapmakta olan ogretim uyesi emekli oldugunda, kursu'nun kaldirilabilmesindedir. Bu kapatilmaya neden olarak ta "butcede tasarruf yapma" gerekcesi verilebilir. Son onbes yil icinde bu nedenle en az bes Osmanli kursusu "bos birakilmis," dolayisi ile fiili olarak "kaldirilmistir." Bu "kapatilmalardan" sonuncusu icinde bulundugumuz yil icinde yer almistir. ONERI Tarih, yazilmadikca tarih olamaz. Yazilmayan tarih okunamaz, bilinemez. Bilinmeyen de gelecek kusaklara aktarilamaz. Tarihini yazmayan, bilmeyen, yaymayan millet geleceginden vazgecmis demektir. Gecmisini bilmeyen millet benligini saklayamaz, kaybolup


56 gitmeye mahkumdur. Bellegini yitirmis kisi'nin ne denli yasayacagini dusunmek bile guctur. Turk tarihi yaniz Orta Dogu'ya bagli degildir. Turk'ler Asya'da oldugu kadar, Avrupada da yasamis ve yasamaktadirlar. Dolayisi ile, Vakifli Turk Tarihi Kursusunun bir arastirma universitesi tarih bolumu bunyesinde kurulmasi gerekir. Arastirma universiteleri tarih bolumlerinde degisik sayilarda, konularda ve uzmanliklarda "kursu" bulunur. Yeni kursu kurulmasi, o bolumde gorev yapmakta olan ogretim uyelerinin oy'una baglidir. Eger cogunluk isterse, yeni bir kursu kurulmasi gundeme getirilir. Genellikle, yeni kurulacak kursu'ye atanacak ogretim uyesine verilecek maasin hangi butceden cikacagi konusu boyle bir oy'lamanin sonucuna acikca etkendir. Eger universite yonetimi ek butce saglamayi ustlenirse, oylama sonucu kolaylasabilir. Diger ortam da uygun ise, yeni kursu kurulabilir. Vakifli kursulerin kurulmalari bu acidan biraz daha kolay olur, cunku ortada bir "butce" tartismasi yoktur, diger kursulerin butcelerine dokunulmayacaktir. Yukarida da deginildigi gibi, universitelerin kurulu ve son 100 yildir basari ile calismakta olan vakiflari vardir. Bir arastirma universitesinde Vakifli Turk Tarihi Kursusu kurulabilmesi icin, secilen universite vakfi'na bir defaya mahsus olmak uzere 1,5 milyon dolar bagista bulunulur. Universite bu bagis'i vakfinin ana sermayesine ekler, gelirini de yalniz Vakifli Turk Tarihi Kursusu'ne atanacak ogretim uyesinin maasina tahsis eder. Turkiye'de bu bagisi yapan kurulus ya da tek kisi ile ABD de secilen universite arasinda binlerce ornegi yururlukte olan bir "sozlesme" yapilir. Bu sozlesme geregince, universite kanuni olarak yukumluluk altina girer, kursunun kurulmasini ve bagimsiz, ancak bilimsel cerceve icinde calismasini taahut eder. Yukumlulugunde aksaklik olursa, yapilan bagis geri alinabilir. Turkiye'de bu is icin ayrica vakif kurulmasina gerek yoktur. Butun ABD arastirma universitelerinde, atom fizigi'nden zooloji'ye kadar butun konularda binlerce vakifli kursuler bulunmaktadir. Son yirmi yil icinde, TC ye komĂžu ulkelerden ABD'ye goc eden bir toplumun uyeleri, alti degisik arastirma universitesinde kendi tarihlerini oĂžretmek icin vakifli tarih kursusu kurmuslardir. Bunun disinda, kurduklarĂž bir tek vakifsiz tarih kursusu, son otuz yil icinde yetistirdigi ve diger universitelere yerlestirdigi yeni ogretim uyeleri yardimi ile, 1100 uzerinde genclerinin tarih ve kulturu ile ilgili konularda doktora ve yuksek lisans almasini saglamistir. Boylece cok yuksek duzeyde yetistirilmis bilim adamlari, universitelerden kitap yayin evlerine, televizyon istasyonlarindan ABD hukumeti organlarina, buyuk ticarisinai sirketlerden ozel arastirma kurumlari bunyelerine varincaya kadar


57 her yerde milletlerine ve soylarina buyuk basari ile hizmet etmektedirler. Yunanlilar ve Yahudiler bu gibi vakifli kursu kurmaya daha gecen yuzyildan basladiklarindan, vakifli ve vakifsiz Yunan ve Yahudi tarihi, kulturu, politikasi, ekonomisi vb kursulerinin sayilari bin'den artiktir. Bu kursuler arayip soranlar tarafindan kolaylikla bulunur, gorulebilir. Mikronezya'dan Ukrayna'lilara, Cin'lilerden Ingiliz'lere kadar yer yuzunde yasamakta olan hemen her millet'in ABD arastirma universitelerinde vakifli kursuleri vardir, calismakta ve arastirmalarini yayinlamakta, ogrencilerini yetistirmektedirler. GORUS Bu Belgeleme Yazisinda kisaca ozetlendigi gibi, bir arastirma universitesi tarih bolumunde Vakifli Turk Tarihi Kursusu kurulmasi gereklidir. Bu Turk Tarihi Kursusu, adi uzerinde oldugu gibi, Osmanli imparatorlugu dagitildiktan sonra kurulan diger devletlerin tarihini degil, oncelikle Turk Tarihini okutmalidir. Bu kursunun kurulmasi butun Turk sorunlarinin bir an'da cozumlenecegi anlamina gelemez. Ancak bir baslangictir. Yeni bir "daimi kadro" lu ogretim uyesinin yetistirilmesi, lise sonrasi aksaksiz yirmi yil surekli egitim ve calisma'yi gerektirir. Bilim ve yontemleri surekli ilerlediginden, baska bilim adamlarinca yapilan isler ve nedenleri ancak gene yetistirilmis bilim adamlari yordami ile anlasilabilir. Eger Turkler tarihlerini uluslararasi duzey ve bilinc ile yazmayacak ve yaymayacak olurlarsa, diger milletlerin yetistirdigi universite ogretim uyeleri, kendi millet aci ve cikarlari yonunden bu isi yapmaya hazirdirlar. Hatta gunumuzde yapmakta ve yazmaktadirlar. Ozellikle, 1912 ile 1930 yillari arasinda diger milletlerin bilim adamlarinin kendi acilarindan Turk tarihi uzerine yazdigi kitaplar bu gun okutulmakta ve dunya kamu oyu uzerine buyuk etki yapmaktadir. Bu gun yazilmakta olan yeni kitaplar, 1912-1930 arasi yazilan kitaplari kaynak gostererek kaleme alindiklarindan, daha once yazilanlarin etkenlikleri cig gibi buyumektedir. Sozu edilen kitaplarin topluca ortaya cikardigi sorunlar ayrica kitaplar yazmayi gerektirecek olcu'de de buyuktur. Gunumuzden yirmibes yil once "Bana once sorununu, sonra da bu sorun'u nasil cozumleyecegini anlat" diyen bir Turk aydini'nin onunde saygi ile egilmek gerekir. O ilke'ye dayali olarak yazilan bu Belgeleme Yazisi'nin, gene o ilke cercevesinde okunmasi dilegi ile.


58

Asagidaki Belgeleme Yazisi, ABD de kurulmasi ongorulen VAKIFLI TURK TARIHI KURSUSU calismalarini desteklemek amaci ile, ABD'nin ileri gelen arastirma universitelerinde gorev yapmakta olan bir ogretim uyesince, 1991 yili Mayis ayinda yazilmistir. Bu Belgeleme'nin Birinci Bolumu 1990 yili Eylul, Ucuncu Bolumu ise 1991 yili Eylul aylarinda kaleme alinmistir. DUSUNCE AKIMLARI, "YENI DUNYA DUZENI" VE GORUNTULERI Ortaya atilan her yeni "dusunce akimi"nin yandaslari, ileri surdukleri goruslerin bir "yeni dunya duzeni" olusturacagini soyler. Bu "yeni dunya duzeninin" dunyaya baris, ozgurluk ve bolluk getirecegini savunur. Gunumuz olaylari, sol egilimli politik ve ekonomik dusunce akimlarinin buyuk insan topluluklarinca istenmedigini gostermektedir. Buna karsilik, sol akimlarin karsisindaki butun politik ve ekonomik dusunce akimlarinin insan topluluklarinca uyumlukla karsilandigini soylemek guctur. En azindan, dunyada bu ikinci tur dusunce akimlari icinde de cok sayida kisi yoksulluk icinde yasamaktadir. Dolayisi ile, ilerde yeni akimimlarin ortaya cikmayacagi one surulemez. Gelecekte olusabilecek


59 akimlarin nitelikleri uzerinde kafa yormadan once, ozet olarak birkac gecmis dusunce akimi orneklerine goz atmak yararli olabilir. Ondokuzuncu yuzyilin cogunlugu ve Yirminci yuzyilin ilk yarisi, "somurgecilik cagi" olarak bilinir. Bu donemde Avrupa imparatorluklari, askeri guclerinden yararlanarak Asya, Afrika ve Guney Amerikada somurgeler kurmuslardi. Bu yoldan endustrilerine bol ve ucuz hammadde kaynaklari saglamis ve urunlerine genis pazarlar yaratmak yollari aramislardir. Bu hareketlerini de, gunlerinde gecerli "dusunce akimi" olan "beyaz irk'in ustunlugu" ne dayamislardir. "Bu ustunlugun getirdigi gorevler" arasinda, "az gelismis irklara medeniyet goturmek," Bati Medeniyetinin temelini olusturan Hristiyanligi da bu "azgelismis irklar" arasinda yaymak gibi bir tutum yaratilmistir. Aslinda ise, butun bunlar, bu imparatorluklarin birbirleri ile yapmakta olduklari "yaris" in gereklerinden dolayi idi. Bu "yaris" ta yeni olmayip, "yeni duzen" adi altinda tekrar ortaya surulen goruslerin kokeni en az Milattan Onceki Roma Imparatorluguna kadar geri gider. Gunumuz "dunya duzeninin" temeli Onsekizinci yuzyilda baslayan bir akim olan, "imparatorluk" ve "demokrasi/cumhuriyet" turu politik duzenleri aralarindaki yaris'ta atilmistir. Ingiltere imparatorlugu ve kitasal Avrupadaki diger uc buyuk imparatorluk (Carlik Rusyasi; Avusturya-Macaristan; ve Alman), "imparatorluk duzeninin" yasatilmasi icin butun guclerini kullaniyorlardi. Karsilarinda ise, Amerikan (1776) ve Fransiz (1789) Devrimleri ve bu devrimlerin yer almasina yol acan dusunce akimlari bulunuyordu. Baska bir deyisle, bu "yaris," mutlakiyet ve bagimsiz cumhuriyet dunya gorusleri arasindaki cekisme idi. Ek olarak, Avrupa devletleri daha onceden birbirlerine karsi bir olumkalim yarisina girmislerdi. Devletlerarasi bir "Guc Dengesi" kuruldugunda, hic bir taraf bu "Guc Dengesi oyunununda kendi yasamini kaybetmeyecegini" biliyordu. "Guc" ise, askeri guc'e dayanmakta idi. Ancak, ordu beslemek icin de, ekonomik gucun onemi acikliga kavusmus idi. Ekonomik guc, yalnizca bir devlet'in uyesi olan bireylerin kisisel atilimlariyla gerceklesemiyordu. Devletin de, atilim yapmakta olan bireylerin ve ticari kuruluslarin guvenligini saglamasi, is yapmalarina yardimci olacak alt-yapi'yi gelistirmesi ve iyi calisir halde tutmasi geregi de anlasilmis idi. Acik savas'a girildiginde, alis-veris aksadigi, gelir azaldigi gibi, can ve mal guvenligi de ortadan kalkiyordu. Boylece, yasalarin guvenligi altinda, esit vergi yuku ile bireyler de uluslarinin yarisina katilmanin kendi cikarlarina uygun oldugunu gormekte idiler.


60 Ondokuzuncu yuzyil'a girildiginde, "dusunce akimlari yarisina," ekonomik konulardaki yarisma da koklu olarak eklenmis bulunuyordu. Ekonomisi gucsuz olan devletlerin ve yanlisi olduklari dusunce akimlarinin yarisi kaybedecekleri iyice anlasilmisti. Bu yuzden, birbirlerine karsi Avrupa'da yaptiklari yarisin sinirlanmasi dolayisi ile, Ondokuzuncu yuzyil baslarinda Avrupa devletlerinin "Guc Dengesi oyunu" Avrupa sinirlari disina tasti. Oncekile Asya (ve daha kisitli olmak uzere de Afrika) sinirlari icinde yer almaya basladi. Marks ve Engels'in Ondokuzuncu yuzyilda ortaya attiklari Komunizm, genis Avrupa toplumlarinca benimsenmedi. Ekonomik gucsuzlugu yuzunden Avrupali devletler kapsamina alinmayan mutlakiyetci ve somurgeci Rus Carlik imparatorlugu, icten cokmekte idi. Bu cokuntunun bas nedenlerinden biri, Carlik Rusyasinin kendi vatandaslarini gunundeki dunya duzeninde egitmekten kacinmasi gelmekte idi. Bu ekonomik ve getirdigi politik kargasaliga, "Yeni dunya duzeni" icinde son verecegi "soylenen" Komunizm, Yirminci Yuzyil baslarinda Carlik Rusyasi'nin bir kesim aydinlarinca benimsendi. Bu yeni "Dusunce Akimini" benimseyenlerin buyuk bir cogunlugu (1789 Fransiz ihtilalinde oldugu gibi), gene bu dusunce akiminin geregi olarak hayatlarini kaybettiler. Diger "Dusunce Akimlarinda" oldugu gibi, Rus Komunizm'i de kendine ozgu birtakim "gerekceler" ileri suruyordu. Bu ileri surulen "nitelikler" bir gercegi ortemedi: Komunizm, yalnizca Rus ulusunun yararina calismakta idi. [Carlik imparatorlugunun nufusunun %50 sinden az'i Rus idi]. Bu yoldan, yuzyillardir oynanmakta olan "oyun" un "kurallarini" degistirerek, Bolsevik Ruslar oyun'u kazanmak cabasinda idiler. Amaclari, dunyada surup gitmekte olan yaris'i kazanmaktan baska bir sey degildi. "Oyunun kurallarini degistirmek" ise, kale onunde sayi yapmaya hazirlanan futbol oyuncusunun hakem tarafindan durdurularak, kalenin ornegin onbes metre oteye alinmasi gibi bir durum idi. Butun bu olaylarin anlasilmasi ise, dunya duzeyinde egitimi gerektirmektedir. Rus imparatorlugu da, Avrupa devletlerinin Onyedinci yuzyildan bu yana yaptigi gibi, yarismayi yapacak --ve yarismanin niteliklerini toplumlarina anlatacak-- bilim adamlari yetistirmekte idi. Ancak, Rus imparatorlugunun yetistirdigi bilim adamlari, Avrupa devletlerinin yetistirdigi bilim adamlarinca yenilgiye ugratildi. Carlik Rus imparatorlugunun yerine kurulan Sovyet imparatorlugu da, 1917 ihtilalinin ilk gunlerinden baslayarak, "Sovyet yarismasini"


61 yurutecek bilim adamlarinin yetistirilmesine oncelikle onem verdi. "Sovyet bilimi:" Marr, Lysenko, Solovyev gibi kisilerin yonetiminde, ve Marks/Lenin "dusunce akimlari" yonunde kati saplantilara baglantili olarak duzenlendigi icin, bu bagimlilik altinda coktu. Baska bir deyisle, Sovyet bilimi, dunyadaki gelismelere sirtini dondugu icin kisir kaldi. Yenildi, ve hezimete ugratildi. Boylelikle, dunyadaki diger bilim merkezleri ile alis-veris yapmadan, tek bir "dusunce akiminin" saplantisi ile bilim yapmanin sakincalari da vurgulanmis oldu. Sonucunda faturayi odeyenler de, yalmizca Ruslar ve Sovyetler Birligi icinde yasayan diger halklar degil, soguk harp ve getirdigi silahlanma yarisi dolayisi ile butun dunya oldu. Dunya yarismasini kaybetmekte olan Sovyetler Birligi ise, Birinci Dunya savasi oncesinde Carlik Rusyasinin da yaptigi gibi, gunumuzde askeri guc kullanarak icten parcalanmayi durdurmak yolunu secip-secmemek arasinda bocalamakta. Sovyetlerin bu seciminin sonucu ne olursa olsun, Turkiye Cumhuriyeti dunyadaki gelismelere yalnizca seyirci kalacak olursa, sonucunu bugunden bilmek olanak disidir. Ancak, bilinmesi gereklidir ki, Carlik Rusyasi cokmekte oldugu 1916 yilinda bile Erzincan'a kadar Turkiye'yi askeri guc ile almis bulunuyordu. Sovyetler Birligi ise, 1940larin ikici yarisinda Erzincan'a kadar olan bu bolge'yi, onceden "Rus topragi" oldugu gorusu ile Dunya kamu oyu onunde gene "istemis idi." Bilinen gerceklerden biri de Turklere karsi degisik nedenlerle baslatilmis olan "sevgisizlik" goruntulerinin ilk belgesi, 1473 yilinda basilmistir. 1473 ile Onyedinci yuzyil arasinda, bu tur basilmis belgelerden bilinenlerin sayisi uc yuz ustundedir. Bu basili "yalanci belgelere" bugune dek karsilik verilmemistir. Ek olarak, Yirminci yuzyil basinda, Turkler'in dunyadaki yerini almasini engellemek amaci ile yazilmis kitaplarin toplamini yapmak bile guctur. "Gec olsun da guc olmasin" ata-sozu bile, Turklerin kendi secimleri dolayisi ile bugun karsi karsiya kaldigi gucluklerin kapsamini anlatamiyor. Turkler bu gibi "yalanci belgelere" dunya bilim duzeyinde karsilik vermek yeteneginde bilim adamlari yetistirilmesine onem vermeyecek olurlarsa, belki yeniden bir Kurtulus Savasi vermek gerekebilecektir.


62

KIRIM TATARLARI "Tatar" sozcugunu, M.S. 732 yilinda dikildigi belirtilen Kultigin Anitlarinda okuyabiliyoruz. Genelde eski Turk Anitlarinin buyuk bir bolumu, bugunku Mogolistan Halk Cumhuriyeti icinde, Sovyetler Birligi siniri cevresinde bulunuyor. Orhun suyu'na olan yakinliklari dolayisi ile, bilimsel cevrelerde Orhun Anitlari olarak da bilinirler. Bu anitlar, 18ci yuzyildan baslayarak sirasi ile Isvecliler (Ruslara esir dusup Sibirya'ya surulen, subay Strahlenberg), Fin'liler (incelemek icin ozel olarak Orhun bolgesine uc bilimsel kurul gondermislerdir), Ruslar icin calisan Alman W. Radloff ve Rus bilimadami Yadrintsev tarafindan degisik zamanlarda birkac kere kesfedilmis, 19cu yuzyil sonlarinda Danimarkali Thomsen tarafindan ozel alfabesi cozulerek okunmuslardir. Kasgarli Mahmut tarafindan 1074/1077 yilinda Araplara Turkce ve Turkleri ogretmek icin yazilmis olan Divan-i Lugat it-Turk den, Tatarlarin Otuken cevresinde, Uygurlara komsu oldugunu ogreniyoruz. Bir bolumu Mogol ordularina 13cu yuzyilda Mogol Cengiz Han'in zor'u ile katilarak, Cengiz'in torunu Batu komutasinda Avrupa kapilarina kadar gelen Tatarlar, bu donemde Asya ve Avrupa kitalarinin esigine yerlesmislerdir. Bir sure sonra bu yorede Mogollardan koparak kurulan Altinordu Hanliginin komusma ve yazisma dili "Tatarca" olmustu. Eski Yunan ve Roma mitolojisinde "cehennem" anlaminda kullanilan "Tartarus" sozcugu, Hristiyanlik dinince de kabul edilmis, "Tatar" sozcugu ile karistirilmistir. Bilerek veya bilmeyerek, M.S. 1270'lerde bu yanlisligi yayanlarin ilkinin Fransiz din adami St. Louis oldugu anlasilmaktadir. Avrupa kaynaklarinda, 14cu yuzyildan baslayarak, Altinordu Hanligi mensuplarina "Tatar," Tatarlarin kaynaklandiklari yerlere (Abakan, Altay, Tuva yorelerini de icine alan ve daha sonralari Turkistan olarak adlandirilan), Asya'nin orta bolumune, de "Tartary" adi verilmeye baslanmistir. Bircok Avrupali harita yapicisi ve Ingiliz yazari Chaucer bu yanlis'i surdurmuslerdir.


63 Bu yalnis'in bir sonucu olarak, Osmanlilar disinda kalan butun Turklere "Tartar" adi verilmeye, Avrupa'nin esigine 8-13cu yuzyil arasi gelmis diger Turk boy, oymak ve elleri (Kipcak, Pecenek, Hazar ve digerleri) de toplu olarak "Tartar" adi ile anilmaya baslanmistir. Bu arada, Barlas Turklerinden olan Timur'un (o. MS 1405) oz adi "Tamburlane olarak carpitilmis "Tartar" oldugu ileri surulmus; 16ci yuzyilda yasayan Ingiliz yazari Christopher Marlowe ve 19cu yuzyilda da Lord Byron bu yanlislari yaymaya surdurmusler. Gunumuzde de bu tur yanlis gorusler surup gitmekte, Tatarlarla tarihi ve gercekten iliskisi olmayan nitelikler (balik salcasi, dis hastaligi, vb) Tatarlara atfedilmektedir. Cengiz'in kurdugu Mogol devletinin Bati ucundan kopan Altinordu Hanliginin baskent'i Saray idi. Idil ve Yayik sulari arasindaki bozkirlari, Kirim yarimadasini, Moskova ve Kiev Ruslarini, Karpat dagilarini ve cevresini icine aliyordu. Ancak, Altinordu Hanligi 1430 yillarinda, suregelen hanlik kavgalari, Ruslarin Altinordu Hanligini parcalamak icin katildigi, ic dogusler yuzunden bagimsizlik gucunu kaybetmisti. Bir sure Timur'un konugu olmus, Timur tarafindan korunmus olan Toktamis'in gosterdigi dusmanlik sonucu, Timur ordusu ile 1490 yillarinda Semerkant'tan Idil bozkirlarina gelrek Toktamis'i bozgun'a ugratti. Ancak bu olaydan sonra bir bagimsiz Kirim hanligindan soz edilmeye baslanabilir. Altinordu hanligi, en guclu devrinde iliskide bulundugu butun devletlerde merak, korku ve saygi ile aniliyordu. Bu korkunun basinda gelen nedenlerden biri, "Tatar"lar hakkinda Batililarca hicbir sey bilinmemesi idi. Merhum Prof. Z. V. Togan'in, 15ci yuzyil tarihcilerinden birine dayanarak yazdigina gore, "Tatarlarin akil, zeka ve intikalleri, hareketleri gibi yel hizindadir. Dunyanin dort bucaginda yer alan olaylari aninda haber almalarina ragmen, kendi dusunce ve hareketlerini butun rakip ve komsularindan mutlak sekilde saklamayi bilirler." Ancak, Tatarlarin bu duzeyde agzi siki olmalari, komsulari ile dusunce\alis-verisine girmemeleri, goruldugu gibi yanlis tanimlanmalarina, kendi yararlarina zarar vermistir. Tercumansiz konusabilen Toktamis ile Timur'un arasindaki anlasmazlik da belki bu nedenlere dayaniyordu.


64 Cengiz'in ordularindaki oymak ve uruglarin cogunlugu gibi, Tatarlar da Saman dinine bagli idiler. Bu arada, Hazar eli Museviligi, Gagauz ve Pecenekler de Hristiyanligi benimsemislerdi. Kipcak agzinda konusanlar icin Isa'yan yakarislar kagida gecirilmisti. Bu agitlardan biri Codex Comanicus icinde gunumuze kadar gelmis olup, Venedik Devlet Kitapliginda saklidir. Altinordu ve Tatarlarin Islamiyetle ilk tanismalarinin Berke'nin (hanligi 1257-1267), yayilmasinin ise Ozbek'in (hanligi 1313-1340) yonetiminde yer aldigi soylenir. 14cu yuzyilda bu yoreye gelen gezginler, Tatarlar arasinda Islamiyeti kabul edenlerin bulundugunu yaziyorlar. Bununla birlikte, 15ci yuzyil basina kadar Tatarlarin cogunlugunun bu yeni din'i kabul etmedikleri anlasiliyor. Tatarlarin Islamiyeti kabul etmeleri, politik yonden durumlarini daha da zor bir duruma sokmustur. Boylelikle, Ruslarla yalnizca urug, el ve soy ayrimi yonunden degil ek olarak da inanc yonunden ayricaliklarin basgostermesi Ruslarla acik doguslerin guclenmesine neden olmus. Dolayisi ile, Asya'dan gelen torelerine bagi kalan Tatarlar, soy dil ve din gibi temel degerleri paylastiklari Osmanlilara yaklasmaya basladilar. Moskova, Altinordu hanligina 240 yil sure ile vergi ve harac verdi. Bu vergile 1480lerde son buldu. Tatarlarin kendi aralarinda cekismeye baslamalari yuzunden, Moskova Ruslari Tatarlarin ic islerinde soz sahibi olmaya basladilar. Ileri gelen Han uruglarini birbirleri ile cekismeye, Hanlik kavgalarina iten Ruslar, Tatarlarin birligini bozmaya calisiyorlardi. Kazan'in 1552 de Ruslarin eline gecmesinden once, Kirim hanligi ile Moskova prensligi, Kazan hanini tayin etmek icin birbirleri ile cekismekteydiler. Tatarlarin hanlik anlayisi, Cengiz yasalari cercevesinde idi. Han olacak kisinin Cengiz soyundan gelmesi gerektigine inaniliyordu. 17ci yuzyil'a varincaya kadar, Ruslar da buyuk olcude bu Cengiz yasalarina uynak zorunda idiler. Bu konuda, Prof. O. Pritsak asagidaki ornegi verir: "1574 yilinda Korkunc Ivan (carligi 1533-1584), Simeon Bekbulat(ovic)'i Moskova'da car olarak taht'a cikardi. Kendi de Moskova'dan ayrildi. Ivan Moskova'ya geldiginde Car'in bendelerinden biri gibi, diger silzadelerle birlikte, Taht'tan uzakta durur. Kimdir bu Bekbulat(ovic)? Hakiki bir Cengizli olup, son Altinordu Han'inin soyundandir."


65 Hem politik yonden, hem de dil, uygarlik ve maya acisindan Tatarlarin Ruslar uzerindeki etkileri cok buyuktur. Kazan'in 1552 de Ruslara dusmesinden sonra bile, Rus asilzadeleri icin Tatrlarla akraba olmak, Tatar kani tasimak buyuk bir onur ve unme kaynagi idi. Prof Eward Keenan, "Tatar Turu" edebiyatinin ve yazi yonteminin 18ci yuzyilda bile Ruslar uzerindeki etkisini kaydeder. Gunumuz Kazak yazari Oljay Suleyman(ov), 1975 yilinda Az i Ya adli bir kitap yayinladi. Kitabin adi "Az i Ya," Oljay Suleymanov'un yarattigi bir soz oyunudur. Kilise Ruscasindaki [Staroslavianskii] "Az=Ben"; bugunku Ruscadaki "I=ve"; gene Rusca'da "Ya=Ben. Toplu olarak "Aziya" Asya'nin Rusca yazilisidir. Boylelikle Oljay Suleymanov Asya'ya sahip cikmaktadir. Oljay Suleymanov bu kitabinda (Ruslarca bir suredir Rus icadi gibi gosterilen) "Igor Destani" nin, daha onceleri bilinen bir Turk destani kokenlerinden geldigine inandiracak kuvvetli iddialar da one surmustur. Prof. Halil Inalcik da, 14-17ci yuzyillar arasinda Rus carlik lakap ve unvanlarinin Mogol, Tatar ve Osmanlilardan alinip Rusca'ya cevrildiklerini gostermistir. KIRIM HANLIGI Haci Giray'in (1440 yillarinda) hanligi sirasinda "bagimsiz" bir Kirim'dan soz edilebilir. Osmanli Fatih Sultan Mehmet (sultanligi 1451-1481) devrinde, 1475 yilinda Kirim hanligi Osmanlilara baglanmistir. 16ci yuzyil sonlarina kadar Osmanli devleti Kirim'in ic islerine karismamis; ancak o tarihten sonra Cuma namazi hutbelerinde Osmanli padisahinin adi opkunmaya baslanmistir. Buna ragmen, Tatarlar ara-sira kendi baslarin buyruk hareket etmekteydiler. Son defa 1571 de (Kazan'in 1552 de Ruslarin eline gecmesinden sonra) Moskova'nin dis mahallelerine baskin yapip, yakmislardi. 17ci yuzyilda da Kirim hanligi Polonya ile Ruslara karsi bir anlasma yapmisti. Burada Ruslar da Cengiz'in varisi olduklarini iddia ederek, Idil bolgesinde hakimiyet kurmayi basardilar. Bu olay da, Kirim hanliginin, Cengiz'in Buyuk Hanligini canlandirma cabalarina kesin olarak son verdi. Bundan sonra Kirim Hanligi doguda Kafkaslar ve Iran ile, bati'da da Macaristan ile iliskiler kurma cabalarini surdurdu. 1773-1774 yillarinda yeralan Osmanli-Rus savasi sirasinda Rus imparatorlugunu, Alman Anhalt-Zerbst prensligi hukumdarlik ailesi soyundan gelip orada dogup-buyuyen (1799 yilinda Moskova'ya gidip IIIcu Petro ile evlenen) Buyuk Katerina


66 (Cariceligi 1762- 1796) yonetiyordu. Bu savas sonucunda yapilan Kucuk Kayanarca antlasmasina (1774) Kirim hanliginin Osmanli devletinden bagimsizligini kazanmasi sartini Katerina ekletmisti. Daha Osmanli-Rus savasi sirasinda (1773) Rus imparatorlugu Din Isleri Nazirligina (Sviateishii Pravitel' stvuiushchii Sinod) verdigi buyruk ile "Butun Dinlere Musamaha Gosterilmesi" ni ongoren "ferman" i (ukaz) yayinlatmis ve Ici Petro (carligi 1682-1725) tarafindan Tatarlara yonelik olarak kurulan "Hristiyanlastirma Dairesini" (Novokreshchenskaia Kontora) kapattirmisti. Bu iki adim'in, Rus imparatorlugunun Kirim topluluguna "ilimli" yonlerini gostermek, "tarafliklarini kazanmak" ve Kirim'in Rus imparatorlugunca "Hazmedilmesi" sirasinda ortaya cikabilecek "ters etki"yi azaltmak icin atilmis oldugu dusunulebilir. 1777 yilinda Katerina, Osmanli imparatorlugundan getirilen Yunan ve Slav kokenli toplumlarin Kirim'a yerlestirilmelerini buyurdu. Alti yil sonra da Kirim oldugu gibi Rus sinirlari icine alindi. Katerina'ya bu konularda danismanlik eden Baltik Almanlarindan bir soylu, eger uygun yontemlerle yonetilirlerse, Kirim Tatarlarinin Rus imparatorlugunun Orta Asya'da yayilmasina buyuk olcude yararlari dokunacagini telkin etmisti. Bu onerilere dayanan Katerina da, Tatar tuccarlarina ve bu tuccarlarla birlikte yolculuklara cikan (cer're cikan) hocalarin Orta Asya'da Islamiyeti yaymalarini ongormustu. Bu isleri kolaylastirmak icin de Tatar tuccarlarina genis imtiyazlar taninmisti. 19cu yuzyilin ikinci yarisinda, bu tuccar ve hocalar "gorevlerini tamamlamis" gorulduklerinden, imtiyazlari kaldirildi ve izinleri iptal edildi. Bu imtiyaz ve tekeller Rus tuccarlarina aktarildi. Ruslarin gorusune gore, Islamiyeti kabul edecek olan Orta Asya toplumlari (ozellikle cok sert vuruskan olarak taninan Kazaklar) "yumusayacak," Carlik Rusyasinin bu yoreyi Rus askerleri, Rus koylusu ile isgaline karsi koymayacakti. Rus imparatorlugu Asya'nin dogusunu askeri guc ile isgale hazirlanirken, yapilan uzun vadeli hazirliklarin arasinda yerli toplumlar ile Rus veli ve komutanlari arasinda dilmaclik gorevi yapabilecek cevirmenler yetistirmek de vardi. Tatarlar bu "cevirmenlik okullarina" yazilmaya ozellikle ve israrla ozendirildiler. Bunun nedenlerinin basinda, Tatarlar (ve diger Turk boy ve uruglarindan gelenler), Asya'da yasayan Turk oymaklarinca (benzer gorevle gelen) Ruslara karsin cok daha iyi karsilanmalari geliyordu.


67 Ruslarin Sinop'ta Osmanli donanmasini yakmasindan sonra, "Avrupa guc dengesinin" bozulmasindan cekinen Ingiliz ve Fransizlarin da Ruslara karsi katildigi Kirim savasi (1855-1856) sonrasi, Rus imparatorlugu zor yolu ile Kirim Tararlarini (Ingiliz, Fransiz ve Osmanlilara yardim verdikleri gerekcesi ile) Kirim yarimadasindan cikarma calismalarini yogunlastirdi. Yuzbinlerce Kirim Tatari, Karadeniz'in batisindaki Dobruca'ya (bugunku Romanya) ve diger Osmanli topraklarina goc etti. 1912-1913 balkan savasi sirasinda da buyuk Tatar topluluklari Istanbul bogazini dogu'ya dogru gecerek degisik sehirlere yerlestiler. Balkan savasi sonrasi yapilan antlasmalar, bu gocleri arttirdi ve cabuklastirdi. Buna karsin, gene de buyuk bir Tatar toplulugu Kirim'da kaldi. Kirim ve Kazan'da kalan bu Tatarlarin ileri gelenleri, Ruslar tarafindan yutulmamak ve eritilmemek icin, 19cu yuzyilda yogun bir "egitim kalkinmasi" baslattilar. Kayyum Nasiri, Mercani ve Gaspirali Ismail Bey gibi aydinlar, Tatarlarin oz gecmislerini ve gelecekte dunyada alacaklari yeri cok iyi ogrenmelerini yazi ve kitaplariyla salik vermekteydiler. Daha "Rus" sozcugunun dunya uzerindeki ilk "varliginin" vakanuvislerce (ornegin M.S. 9cu yuzyilda yazilan Annales Bertiniani) kaydedilmesinden iki yuzyil once siyasal bir birlige, tore yasa ve kamusal duzene sahip Tatarlar, bu cagiriya buyuk olcude uydular. Medrese egitimini kapsamini Ortacag'dan gunumuz duzeyine cikarip, gunun icinde yasanan gucluklerine cozum bulm,ayi kolaylastirici bir egitim cizelgesi ile saglamlastirmayi ongorduler. Bu "yenilesmeyi" gerceklestirmeye calisan Tatar onderleri, ne yaptiklarini ve yapmak istediklerini cok iyi biliyorlardi. Hemen her biri medrese ogrenimi gormustu. Ancak, medreselerde ogretilmeyen bilimleri ya kendi baslarina ya da ek olarak Rus okullarina giderek ogrenmislerdi. Bu "ek egitim"in guclugu ve gereksiz uzunluguna bir cozum yolu bulmak istiyor, bu derslerin medrese ogrenimine eklenmesini uygun buluyorlardi. "Ezberciligin" egitim olmadigini, Kuran'in tek ders kitabi olmayacagini gormuslerdi. Amaclari, medrese egitimi sirasinda ogrencilerin uygun ve yerinde soru sorma yontemlerini, sorulara alinan karsiliklari denetleme yeteneklerini (ve bu tur dusunce alis-verisinde kullanilan yabanci dilleri) ogrenmeleri idi. Bu tur egitim olmadan, bilinmeden Ruslarin Tatarlara uyguladigi eritme politikasini anlayamayacaklarini,


68 onleyemeyecekleri acikti. Bu yenilesmeyi ongorenlere ve bu yonde calisanlara "Cedid" adi verildi. Cedidler, Rus imparatorlugunda yasamakta olan diger Turk el, boy ve oymaklari ile mayasal ve politik konularda iliskilere girmeyi, isbirligi yapmayi, bu birligin basari yolunu acacagina inaniyorlardi. Cedidlerin bu atilimlari Ruslarca hemen "PanTurkizm" olarak olarak kotulenmeye baslandi. Ancak, Ruslar icin (Almanlardan gordukleri 'Pan-Cermen' politikasindan kopya ederek) Balkanlarda "Pan-Slav" politikasi gutmek mubahti. Ustelik, unutulmamasi gerekir ki, "Pan- Turkizm" propagandasini (1865 de) ilk olarak Macar Dogu Bilimleri profesoru Arminius Vambery baslatmisti. "Asyadaki Buyuk Oyun" (Great Game in Asia) un bir adimi olan bu "Pan-Turk" (Pan-Turan)izm propagandasi, Ruslari Ingiliz Hindistanindan uzak tutmak icin Asyali Turkleri ayaklandirmak amacini guduyordu. Avrupadaki guc dengesinin degismemesi icin calisan devletler, Vambery'e maas baglayarak Asyali Turklere (Avrupalilar hesabina ve bilmeden, Ruslara karsi koymalari icin) "Pan-Turkizm" ogretmesini istemislerdi. Avrupali devlet adamlarinin gorusune gore, Asyadaki ayaklanma ile ugrasmak zorunda kalacak olan Ruslar, Avrupa ici zorlamalardan dikkatlerini ayirmak durumuna dusecekler, Avrupa guc dengesi boylelikle korunmus olacakti. Ruslardan once Cedidlere karsi gelenler "Kadimiler" idi. Cedidlerin tersine, dogal bilimler, dunya politikasi, tarih, yabanci dil ve hatta oz edebiyatlarini bilmeyen bu kadimilerin cogunlugu Kuran- i Kerim'i "butun dertlere tek deva" ve tek basina tek basina cozum bulabilecek yetenekte gormekteydiler. Kadimiler, medrese egitiminin yenilestirilmesine butun gucleri ile karsi ciktilar, bu yonde vaazlar verdiler. Ruslar da bu kadimileri Rus imparatorluk memuriyet kadrolarina (mukafaten) alip maas bagladilar. Kadimiler tarih ve dunya politikasini bilmediklerinden, farkina bile varmadan, ozel Rus burokrasisi icinde Rus emellerine tabi oldular. Bu kadimiler (Tatarlarin cagdas bilimler ogrenmelerine karsi cikmak yolu ile) bilerek veya bilmeyerek Ruslara buyuk yardimlarda bulunuyorlardi. SOVYET DEVRI Bolsevik inkilabi sirasinda Kirimdaki Sivastopol limaninda, denizcilerle Kirim Tatarlirinin partisi "Milli Firka" uyeleri


69 arasinda (Ocak 1918) kisa ve kanli carpismalar oldu. Milli Firkanin kurucu, yonetici ve uyeleri "Cedidcilik" (cagdas egitim, bilim, maya ve gudumsuz bagimsizlik) yandasi idiler. Bolsevik guclerinin Tatarlari dagitmasindan sonra (Mayis 1918) Alman birlikleri Kirim'a yerlesti. Almanlar, bir Baltik Muslumani olan General Sulkevic'i askeri vali atadilar. Bu general de, yiyecek maddelerini Kirim'dan Almanya'ya sevkedince, Kirimdaclik basgosterdi. 1918 sonunda Almanlarin Kirimdan cekilmesinden sonra, once Milli Firka, ardindan da Komunistler Kirim'i gene ele gecirdiler. Rus Kizilordusu Nisan 1919 da Kirim'a yerlesti. Kurulan ilk Bolsevik kurumlaridan biri "Kirim Muslumanlari Burosu" idi. Ancak, bu buronun (diger pekcok ornegi oldugu gibi) "dini" islerle hicbir ilgisi olmayip, yalnizca Tatarlarin Komunist Rejimce yonetilmesi icin yaratilmisti. Kizil Ruslara karsi savasan, Car yanlisi Beyaz Rus generali Denikin'in ordusu ile Kirim'a yanasmasi uzerine, bu ikinci komunist hukumet Kirim'dan kacti. Ardindan, Beyaz Ruslarin Kirim'da kurdugu hukumet, 1917 sonrasinda Tatarlar acisindan en kotu olaniydi. Milli Firka gene yasaklandi; Kizillara yaklasmis gibi gosterildi ve ielige su vermek" yonunde etkiledigi anlasilmaktadir. Gecmis olaylardan ders alarak, son yillarda ornegi gorulmemis hareketlerle ugraslarini dunya kamuoyu onunde surdurmektedirler. Ancak, unutulmamasi gerekir ki, Rus/Sovyet surecinde yasamakta olan diger Turk el, boy ve oymak ve uruglarinin Ruslarla olan gecmis ve bugunku iliskileri Tatarlarinden pek ayrcalikli degildir. KAYNAKLAR: • • • • • • • • •

T. Allsen, Mongol Imperializm (Berkeley, 1987). A. Aziz, Tatar Tarihi (Moskova, 1919). W. Bartold, Turkestan Down to the Mongol Invasion (London, 1977). N. A. Baskakov, Russkie Familii Tiurskogo proiskhozhdeniia (Moscow, 1972). A. W. Fisher, Crimean Tatars (Stanford, 1978). N. Golb & O. Pritsak, Khazarian Hebrew Documents of the Tenth Century (Ithaca, 1982). Peter Golden, Khazar Studies (Budapest, 1980). Peter Golden, "Cumanica" Archivum Eurasiae Medii Aevi IV, 1984. C. J. Halperin, Russia and the Golden Horde (Bloomington, 1985).


70 •

• •

• • • •

• • • • • • • •

E. L. Keenan, "The Jarlyk of Ahmed-Xan to Ivan III: A New Reading" International Journal of Slavic Linguistics and Poetics Vol. XII, 1967. E. L. Keenan, "Muscovy and Kazan: Some Introductory Remarks on the Patterns of Steppe Diplomacy" Slavic Review Vol. XXVI, No. 4 1967. Kasgarli Mahmud, Kitab Diwan Lugat at Turk yazilisi 1074?/ 1077. Ilk basimi derleyen Kilisli Rifat (3 cilt) (Istanbul, 1917-19). H. B. Paksoy, Alpamysh: Central Asian Identity under Russian Rule (Hartford: CT, 1989). H. B. Paksoy, "Chora Batir: A Tatar Admonition to Future Generations" Studies in Comparative Communism Autumn/Winter, 1986. H. B. Paksoy, (derleyen) Central Asian Monuments (Istanbul: Isis, 1992) J. Pelenski Russia and Kazan: Conquest and Imperial Ideology (Hague and Paris, 1974). R. Pipes, The Formation of the Soviet Union (Harvard, 1954). O. Pritsak, "Moscow, the Golden Horde, and the Kazan Khanate from a Polycultural Point of View" Slavic Review Vol. XXVI, No. 4 1967. G. Rahim ve G. Aziz, Tatar Edebiyati Tarihi (Kazan, 1925). P. Reddaway (Yayina Hazirlayan), Uncensored Russia (New York, 1972). A. A. Rorlich, The Volga Tatars: A Profile in National Resilience (Stanford, 1986). Uli Schamiloglu, "Tribal Politics and Social Organization" (Doktora Tezi: Columbia University, 1986). A. Sheehy, Crieman Tatars, Volga Germans and Meskhetians (London, 1973). Talat Tekin, A Grammar of Orkhon Turkic (Indiana, 1968). Z. V. Togan, Turkili Turkistan (Istanbul, 1981). Z. V. Togan, Umumi Turk Tarihine Giris (Istanbul, 1970). Turco-Tatar Past, Soviet Present: Studies Presented to Alexandre Bennigsen (Derleyenler: Ch. LemercierQuelquejay, G. Veinstein, S. E. Wimbush) (Louvain- Paris, 1986): o H. Inalcik, "Power Relationships between Russia, the Crimea and the Ottoman Empire as Reflected in Titulature;


71 o

o

o o

K. H. Karpat, "The Crimean Emigration of 1856-1862 and the Settlement and Urban Development of Dobruca;" E. Lazzerini, "The Revival of Islamic Culture in prerevolutionary Russia: or, why a Prosopography of the Tatar Ulema?;" J. Martin, "The Tiumen' Khanate's Encounters with Muscovy, 1481-1505;" A. A. Rorlich, "The Temptation of the West: Two Tatar Travellers' Encounter with Europe at the end of the Nineteenth Century."

TURK DESTANLARI VE DEDE KORKUT[1] "Menim hikmetlerim dana (bilgin) isitsin Sozumu destan kilib maksadina yetsin." Orta Asya'nin Yese sehrinde, bugunku Kazakistan'da yasamis ve gomulu olan Ahmet Yesevi'nin (olumu (M.S. 1167) Hikmet adli kitabinda[2] yukarda yazili oldugu gibi yer alan bu beyit, Turk destan turu'nun gucunu gostermesi bakimindan onemlidir. Buyuk unlu dusunur Yesevi'nin, oz dunya gorusunu ogrencilerine aktarmaya calisirken, destanlari kendi hikmetlerinden daha guclu ve ustun saydigini anlatir. Destanlar Turklerin dusunce, kimlik ve yaraticiliginin en onemli temel taslarindan biridir. Bununla birlikte, destan sozcugunun tanim olarak Turkce'ye odunc alinmasi, Turklerce bu kendini dunya'ya anlatim ve gelecek kusaklara ogut turunun ilk yaratildigi yuzyillardan cok sonra yer alan bir olaydir. M. S. 732 yillarinda dikilen Kultekin anitlari bu kendini anlatim turunun ilk orneklerinden biri olup, bu anit'i diktiren Bilge Kagan, anit'in uzerindeki yazitlarda kendini tanittiktan sonra, tanik olduran ve Ortadogunun bir bolumunu icine alan) slamiyeti kabul ettikten sonra, Iranlilari hakimiyetleri altina almislardi. Bu olay, Iranlilarin kendi dil, kultur ve benliklerini buyuk ocude kaybetmeye baslamalarina sebep olmustur. Iranlilarin bir toplum olarak ortadan kalkmasi anlamina gelecek olan bu


72 tehlike'yi zamaninda goren Fars sair'i Firdevsi, eski Iran destanlarini toplayarak (Turk Gazneli devleti icinde otuz yil sure ile calisarak) manzum Sahname'yi yazmistir. Onsozune de "Sahname'yi Farsca yazip, Iranli'yi dirilttim" diye kayit koyup, hakli olarak boburlenmistir. Sahname'de Iranlilarin bas dusmani olarak gosterilenlerden biri Afrasiyab olarak adlandirilmis olup, Kasgarli Mahmut'a gore (M. S. 8ci yuzyilda dikilmis, yukarida adini verdigimiz) Turk anitlarinda adi gecen Turk Alp Er Tunga'dan baskasi degildir. Boylelikle, Kasgarli Mahmut da, 11ci yuzyilda Turk destanlarinin onemine deginmistir. Bu tarihler sonrasinda (Yesevi Hikmet kitabini yazdigi siralarda) Turk sav ve jir'larina, destan da denilmeye baslanmistir. Turk'un "kendini anlatim ve gelecek kusaklara ogut turu" uzerine Bati Turkleri tarafindan yapilmaya baslanan calismalar ise, cok yenidir. Ziya Gokalp ve calisma arkadaslari bir sure bu konu'ya egilmislerdir.[10] Turk destanlarinin bilimsel olarak incelenmesi yolunda ilk adimlari atanlardan biri ise Prof. Zeki Velidi Togan olup, 1931 yilinda Atsiz Mecmua'da yayinlanan dort makalesinde yazdigina gore: Milli destanlar, tarihi vakalari tasvirden ziyade, milletin yuksek milli duygularinin yansitan, tamami veyahut az cok tarihe mustenit bir ideal alemi gosteren halk edebiyat eserlerinden ibarettir. Milli destanin meydana gelmesi icin uc merhale gerekir: 1. Destani ruhlu bir milletin cesitli devirlerindeki macerali hayatini halk sairleri ufak parcalar halinde soylerler; 2. Milletin butununu ilgilendiren bir olay, bu cesitli destan parcalarini bir odak noktasi etrafinda toplar; 3. Sonunda, millete buyuk bir medeni hareket olur ve o sirada cikan aydin bir halk sairi, bu parcalari toplayarak milli destani yaratir. (Fars, Yunan ve Fin destanlari boyle meydana gelmistir). Prof. Togan'a gore, Turkler, ikinci devri birkac kere gecirmislerdir. Butun Turk milletinin mefkuresini ve dusuncelerini bir yere toplayan destanlar butun Turk milletini birlestiren Oguz ve Cengiz vekayi gibi hadiseler dolayisi ile husule gelmis fakat ucuncu devre'ye girmeyip buyuk bir halk sair'i tarafindan tesbit edilerek muntazam milli destan seklini alamamis ve uful edip gitmistir. Bizde bu buyuk destanlarin ancak enkazi vardir.[11]


73 Nihal Atsiz'in 1951 yilinda yazdigina gore de: Togan, Danismend Gazi ve Seyid Battal Gazi hikayelerini, konularini Anadolu'daki slam-Bizans carpismalari sirasinda Emevi ve bilhassa Abbasi ordularindaki Turk unsurlari arasinda dogmus olacagi dusuncesini ileri surmustur.[12] Arap ordularinin (Iran'dan sonra) Orta Asya ya girmelerinden sonra, yeni bir Arap edebiyati tur'u de ortaya cikmistir. Dini sahsiyetlerin meziyetleri ve din ugruna yaptiklari futuhatlari oven bu tur'e "menkibe" adi verilmistir. Sav ve jir'lardan tam anlami ile ayri olan bu menkibeler'in konulari dini dir. Kahramanlari cogunlukla Arap'tir. Menkibelerde yapildigi anlatilan isler genellikle insan yetenekleri disindadir, ve onlara ancak Rufailer karisir. Cogunlukla masal gibi anlatilirlar. Anlasildigina gore, bu nitelikleri dolayisi ile Prof. Togan menkibe saydigi eserleri destan tanimi icine almamistir. Bu menkibe turunun bir baska dali da, bir bolum Turkler Muslumanligi kabul ettikten sonra "gazavat" adi altinda gorulmektedir. Dolayisi ile, Sav ve jir'lardan gelen, kocaklama ve kopuzlama olarak adlandirilan Turk destanlari ile digerlerini, ozellikle menkibe ve gazavatnamalari karistirmamak gerekir. Onasya'ya 11ci yuzyil icinde yerlesen Turkler, "Kocaklamalar" yazmaya baslamislardi. Bugun bildigimiz Koroglu da bu kocaklama turunde ve duzenindedir.[13] Bu kocaklamalarin, Togan'in da belirttigi gibi, birinci basamakta kaldigi goruluyor. Dede Korkut'un icinde anlatilan olaylarin, kagida cekildikleri yuzyillardan cok once'ye gittigini, ve Dede Korkut'un Asya'nin Dogusundan Bati'ya gelen Turklerce getirildigini biliyoruz.[14] Bunun gibi, Koroglu'nun daha once (ve baska ad ile) var olup olmadigi bugun'e kadar koklu olarak arastirilmamistir. "Ana Bagimsizlik Destanlari," yeni destanlarin yaratilmasina da yardimci olurlar. Cocuklar, ozanlarin soyledigi destanlari okuyarak, dinleyerek buyurler. Birkac kusak sonra, uruglarina yeni bir yagi satasir. Delikanlilar arasinda destanlarda adi gecen alp'in yerini alacak olanlar cikar. Kavga'yi, vurus'u, destanlarda sozu gecen degerler yoluna, ancak gunun gerekleri ve yollari ile yaparlar. Ozanlar ve tarihciler de, bu yeni alp'i kutlamak icin yeni destan yazarlarken, eski destanlardan parcalari da yeni destan'a katarlar. Boylece, yeni alp'in eski topraktan geldigini gosterirler.


74 Sozunu ettigimiz "Ana Destanlar," "kurtulus ve bagimsizlik destanlari"dir. Bir urug, boy, oymak ya da "el" in kendine satasan yagi'yi altedip bagimsizligini korumasinin dile getirir. Destan yaraticilari, durup dururken komsularina el kaldirmazlar, ama, gerektiginde kendilerini korumasini bilirler. Bu "el," urug ve oymak'larin mutlu gunleri de vardir. Evlenme toylarinda, bagimsizlik destanlarina ek olarak, uzun Yar-Yar lar da soylenir. Aradan bir kusak gectikten sonra, bu Yar-Yar lar kendi baslarina bir destan gorunumunu de alabilirler. Bir sure sonra, bu Yar-Yar lar kisaltilarak bebeklere, kucuk cocuklara da anlatilir ki, boylelikle masallar dogmus olur. Bunula birlikte, "kurtulus destanlari" olmez. "Ana destan" olarak yasar, yasatilirlar. Yaraticilari ile birlikte yolculuk ederler, yeni ellere vardiklarinda da yeni yer adlari bu eski destanlara girebilir. Destanlar, icinden ciktiklari toplumun en karanlik gunlerinde bile yureklerde yatan umitleri dile getirirler: Bana imkan verin, serkes hayaller Babam heykelini dikti yadima Ta ki aciz kalsin yillar, simaller O'nu cikarmasin imanimdan Bana imkan verin, serkes hayaller Bagislayin Babama nurlu bir destan Ta ki aciz kalsin yillar, simaller O'nu unutmaya kalmasin imkan[15] Turk destanlari uzerinde Prof. Togan'dan once calisanlar arasinda, Rus carligi memurlarindan olan, Alman dogumlu ve doktorasini Almanya'da tamamlamis olan Wilhelm Radloff da vardir. Radloff 19cu yuzyil'in ikinci yarisinda Kazan sehrinden baslayarak Orta Asya'yi dolasmis ve Turk destanlarinin ancak parcalarini ciltler halinde St. Petersburg'da bastirmistir.[16] O yillarda yururlukte olan Rus kanunlari geregince, destanlarin buyuk bir bolumlerini kitabina almadigini bugun yaptigimiz arastirmalar sonucunda biliyoruz.[17] Abubekir Diveyef[18], Gazi Alim[19], Hamid Alimcan,[20] N. Katanov (1862-1922) [21] gibi konu'ya egilen yerli aydinlar, Radloff'un tersine, kendi canlarini hic'e sayarak Turk destanlarini kagida aktarmis ve bastirmayi basarmislardir.[22] Yukarida da belirtildigi gibi, destanlar yanliz atalar sozlerini gunumuze aktarmakla kalmazlar. Destanlar, yaraticilarinin oz degerlerini, benliklerini de dunya'ya tanitirlar. Bu yol'dan, uluslararasi iliskilere buyuk olcude katkida bulunurlar.


75 Destanlar, sahiplerinin mayasini korur, bozulmasini onler, ilerde bu maya'nin arilastirilabilmesi icin saklarlar. Bu yonde Dede Korkut ile ilgili ilk calismalarin ve Dede Korkut'un diger dillere yapilan cevirilerinin dokumu ayrica yayinlanmistir.[23] Ek olarak, son on yil icinde Azerbaycan'da Dede Korkut mayasini saklamak ile ilgili calismalarin artmakta oldugu da gorulmektedir. Bunlarin arasinda ilk gozume carpanlar'i asagiya dokuyorum: T. I. Hajiyev and K. N. Veliyev Azarbaycan dili tarihi: Ocherklar va materiallar (Baku: Maarif, 1983); Azerbaycan Ilimler Akademiyasi, Filologiya Institutu, Azarbaycan filologiya masalalari No. II Dede Korkut (Baku, 1984); Kemal Abdullaev, "Dede Gorkut Siirleri" Azerbaycan 1980, No. 7; Azamat Rustamov, "Dada Gorkut'la bagli yer adlari" Alm va Hayat, 1987, No. 9; Mirali Sayidov, "Dada Gorgut gahramanlaryning kokunu dusunurken" Alm va Hayat, 1987, No. 10; Penah Halilov, "Kitabi-Dede Gorgud'un cografiyasi" Alm va Hayat, 1988, No. 8; Kemal Veliyev, "Bir daha Dada Gorgut Siirleri hakkinda" Azarbaycan, 1981, No. 11; Bekir Nabiyev, "Epik zhanr va muasir hayat" Azarbaycan, 1986, No. 7; Akif Huseyinov, "Nasrimiz va kecmisimiz" Azarbaycan, 1982, No. 10; "Mevzumuz: Tarihimiz, abidalarimiz, darsliklerimiz" Azarbaycan, 1988-1989. [Zemfira Verdiyeva, Arif Hajiyev]. Molla Nasreddin dergisinin yayinlanmaya baslayacagi agizdan kulaga fisildanip duyulunca, bir mustakbel okuyucu, Molla Nasreddin dergisinin kurucusu Celil Memmedkuluzade'ye bir kutlama mektubu ve yayinlanmasi dilegi ile siirler gonderir. Molla Nasreddin dergisinin 7 Nisan 1906 gunlu ilk sayisinda da, Celil Memmedkuluzade, karsilik yayinlayarak tesekkur eder: "yolladiklarinizi bir evvelki sayimizda yayinlamak isterdik.[24] Celil Memmedkuluzade gibi, biz de belirtelim: Butun bunlari bir onceki toplantida soylemek isterdik. Memmedkuluzade'nin de demek istedigi gibi, siz yazmadikca, soylemedikce, dunya ilgi gosteremez. KAYNAKLAR: •

1. Azerbaycan Cumhuriyeti Kultur Bakanliginca, International Research and Exchanges Board katilimi ile duzenlenip, Baku'daki Akhundov Devlet Kutuphanesinde


76

• •

• •

• • •

Haziran 1992 yer alan "ABD'de Azerbaycan ile Ilgili Bilimsel Calismalar" toplantisinda okunan bildiri'dir. 2. Ahmet Yesevi, Hikmet (Istanbul, 1299). 3. Necib Asim, Orhon Abideleri (Istanbul, 1341/1925); H. N. Orkun, Eski Turk Yazitlari (Istanbul, 1936-1941) 4 cilt. Diger dillere cevirileri ve incelemeleri icin, bak T. Tekin, A Grammar of Orkhon Turkic (Bloomington, 1968). Indiana University Uralic and Altaic Series, Volume 69. 4. Kasgarli Mahmut, Diwan Lugat at-Turk (DLT). Kasgarli Mahmut'un yasami ile ilgili bir arastirma icin, bak: Kahar Barat, "Discovery of History: The Burial Site of Kashgarli Mahmut" AACAR BULLETIN (of the Association for the Advancement of Central Asian Research) Vol. II, No. 3 (Fall 1989). Cf. H. B. Paksoy, Editor, Central Asia Reader: The Rediscovery of History (New York/London: M. E. Sharpe, 1994) DLT un bilinen tek el yazmasi Istanbul Millet Kutuphanesi (Ali Emiri, Arabi), No. 4189 da kayitlidir. Diwan Lugat at-Turk'un ilk kez 1917 yilinda Istanbul'da bulunmasi ve ilgili olaylar icin, bak M. Sakir Ulkutasir, Kasgarli Mahmut (Istanbul, 1946). DLT un ilk basim'i Istanbul'da, 1917-1919 yillari arasinda Kilisli Rifat [Bilge] tarafindan yapilmistir. Ilk Turkce cevirisi: B. Atalay, Divanu Lugat-it-Turk (Ankara, 1939-1941). Ilk Ingilizce cevirisi: R. Dankoff with J. Kelly, Compendium of Turkic Dialects (Cambridge: Mass, 1982-1985). 5. H. B. Paksoy, ALPAMSH: Central Asian Identity under Russian Rule (Hartford: Connecticut, 1989). Association for the Advancement of Central Asian Research Monograph Series. URL http://www.ukans.edu/~ibetext/texts/paksoy-1/ 6. Z. V. Togan Oguz Destani: Resideddin Oguznamesi, Tercume ve Tahlili (Istanbul, 1972). 7. F. Sumer, "Oguzlara Ait Destani Mahiyetde Eserler" Ankara Universitesi DTC Fakultesi Dergisi 1959; a.g.y., Oguzlar/Turkmenler (Istanbul, 1980). 8. H. B. Paksoy, "Alpamys zhene Bamsi Beyrek: Eki at bir dastan" Kazak Adebiyati (Alma-Ata) No. 41, 10 Ekim 1986. Fadli Aliyev tarafindan, Ankara'da yayinlanan Turk Dili No. 403, (1985) den aktarilmistir. 9. Paksoy, ALPAMYSH. 10. Ziya Gokalp, Turkculugun Esaslari (stanbul, 1968). 11. Z. V. Togan, "Turk Milli Dastaninin Tasnifi" Atsiz Mecmua, Mayis, Haziran, Temmuz, Eylul, 1931.


77 • •

• •

• • • •

• •

12. Nihal Atsiz, Turk Tarihinde Meseleler (Istanbul, 1975). Sayfa 157. 13. Yayinlinmislar arasinda, bak: Koroglu. Yayina hazirlayan, M. H. Tahmasib (Baku, 1975); Koroglu Antep Rivayeti. Y. H. Huseyin Bayaz (Istanbul, 1981); Pertev Naili, Koroglu Destani. (Istanbul, 1931); Koroglu ve Dadaloglu. Y. H. Cahit Oztelli (Ankara, 1962); P. Kichigulov, Koroglu Hakkinda Sohbet. (Ashkabad, 1978); a. g. y. Koroglu Eposunin Poetikasi Hakkinda. (Askhabad, 1984). 14. Bu konu'da calisma yapanlarin arasinda, bak: Memmed Dadaszade, "Dede Korkut destanlarida Azerbaycan etnografiyasina dair bazi malumatlar" Azeraycanin Etnografik Mecmuasi (Baku) No. 3, 1977. Ingilizcesi icin, bak: Soviet Anthropology and Archeology (New York) Vol. 29, No. 1 (Summer 1990). 15. Sakir Cumaniyaz, Muhbir (Taskent) Kasim, 1982. 16. W. Radloff, Proben der volkslitteratur der Turkischen stamme sud sibiriens (St. Petersburg, 1866- 1907) 18 cilt. On cild'i Turk agizlarinda, geri kalanlar Almanca ve Rusca cevirileridir. 17. H. B. Paksoy, "Cora Batir: A Tatar Admonition to Future Generations" Studies in Comparative Communism Vol. XIX, Nos. 3&4 Autumn/Winter 1986; L. Branson, "How Kremlin Keeps Editors in Line" The Times (London) 5 January 1986) P. 1; Martin Dewhurst and Robert Farrell, The Soviet Censorship (Metuchen, New Jersey, 1973); M. T. Choldin, A Fence Around the Empire: Censorship of Western Ideas under the Tsars (Durham, 1985); B. Daniel, Censorship in Russia (Washington, 1979). 18. A. A. Divayef, Alpamis Batir (Taskent, 1901). 19. Gazi Alim "Alpamis Destani" Bilim Ocagi (Taskent) No. 2-3, 18 Mayis 1923. 20. Hamid Alimcan, Alpamis destani (Taskent, 1939). Latin harfleri ile. 21. Z. V. Togan'in Hatiralar (Istanbul, 1969) kitabinda yazdigina gore, N. Katanov Altay yoresinden baptiz edilmis bir Sagay Turk'u idi. Ek olarak, bak: S. N. Ivanov, Nikolai Federovic Katanov (Moskova, 1973). 22. H. B. Paksoy, Alpamysh. 23. H. B. Paksoy, "Introduction to the Dastan Dede Korkut" Soviet Anthropology & Archeology (New York) Vol. 29, No. 1 (Summer, 1990). Cf. Central Asia Reader.


78 •

24. Molla Nasreddin (Tiflis) Sayi 1, 7 Nisan 1906. Yeni baski (Baku, 1988). Bak, H. B. Paksoy, "Elements of Humor in Central Asia: The Example of the journal Molla Nasreddin in Azarbaijan." Turkestan als historischer Faktor und politische Idee. Prof. Dr. Erling von Mende (Ed.) (Koln: Studienverlag, 1988). Ek olarak bak: Aziz Mirahmedov, Azerbaycan Molla Nasreddin'i (Baku, 1980); Gulam Memmedli, Molla Nasreddin (Baku, 1984); Mirza Elekber Sabir, Hophopname (yayina hazirlayan) Memed Memedov (Baku, 1980); Ali Nazmi, Secilmis eserleri (yayina hazirlayan) Firidun Huseyionov (Baku, 1979).


79

BASVEKIL SUKRU SARACOGLU'NDAN ANILAR Odemis'in renkli simalari vardir. Bunlardan biri de Muhittin Hoca idi. Medrese'den yetisme bir din adami olup, muakiplik, yeni adi ile dava vekilligi yapardi. Nasreddin Hoca'yi andirir davranislari ile cevresinde cok sevilirdi. Muhittin Hoca: kafasi kel, yarim madeni cerceveli gozluklu, bir nokta haline gelinceye kadar dudagindan dusmeyen izmariti ile sigara tiryakisi bir adam. O'nu ilk gorup taniyanlar "once dudagi mi yanacak, yoksa izmarit'i mi yutacak" diye gozlerini o'ndan ayirmazlar, heyecan ile seyrederlerdi. Muhittin Hoca bir gun sarac Mustafa'ya gider: - Ulen, beni deyola, gol saati deyola, gola deel, bile'e takiyola. Gol saati gola takilig. Onna' bile'e tagiyo'. Bene bi dene 30-40 santimnik uzunnu'unda gayis yapive'. - Ne olcek Muhittin Hoca? - O gayis'i dakivecem saate. - Eee? - Ondan sona, gol saati gola takilig. Gomleen ustune takivecen. Gis gunu ceketin altinda galivecek, yaz gunu de gomleen ustuden takivecen. - Hoca, olmaz... - Olu', olu'. Sen gosum takimi yapmeyon mu heyvannara? Eh, beni de bi dene gayis yapivecen. Saatci'ya varivedin, 'Hoca, ayi bilee'ne mi dakivecen o gayisi' dedile. Yog imis onna'da bole gayis. Muhittin Hoca, dizgin derisinden ozel olarak yapilan saat kayisini alir, ertesi gun Sehir Kulubune gider. - Ulen gari Odemislile, beni bakin gari! - Ne den Hoca?


80 - Ulen gari, ben Muhittin Hoca olarag bundan kelli hem bi dene bilek saati dakivecen... - Eeeee? - Hem de, bi dene gol saati dakivecen. - Gol saati ne dimeye, Hoca? Muhittin Hoca hemen ceketini cikarir. - Bakin gari. Buna gol saati deni'. Sarac Mustafa'ya diktirivedin gayisini. - Elleh belen. Ulen bunu Saracoglu'na diyek. O gunlerde de, Basvekil Saracoglu dogup buyudugu yer olan Odemis'e gelmistir. Saracoglu'na olay ozet olarak aktarilir: - Muhittin Hoca gafayi usuttu. Muhittin Hoca ile Basbakan Saracoglu mahalle, cocukluk arkadasidirlar. Katirci'nin Sadik, Dadayli Semsittin, Yanbasti Rafet ile hep birlikte Odemis'te buyumuslerdir. Yanbasti Rafet un ve yag tuccaridir. Yaz-kis basindan sapkasini cikartmaz. Odemis, dort bir yani daglarla cevrili, kase gibidir, yazlari cok sicak gecer. Buna ragmen, Yanbasti Rafet o cehennem sicaginda ceketsiz gezmez. Cepleri hep "banganot" doludur. Basbakan ilgi ile sorar: - "Ne oldu len bizim Efe'ye?" Efe, Odemis'te bir kisi'ye verilebilecek en buyuk unvan, yapilabilecek en buyuk iltifattir. Bati Anadolu'da, 1919 yili Kurtulus Savasi'ni Odemis'in girisinde Efe'ler, Zeybekler baslatmistir. Bugun o camlik sirt, "Ilk Kursun" olarak bilinir. Olay, agiz birligi ile Saracoglu'na anlatilir. - "Cagirin ulen Muhittin'i yemege." Hoca, aksamlari genellikle incir bahcelerinden birinde kurulan sofra'ya gelir. Saracoglu Muhittin Hoca'yi karsidan gorunce seslenir:


81 - "Ulen Hoca, gulagina bi laf gelivedi." - Ne geldi ulen. Sen gociman adam oluvedin. Sen bizimne mi ugrascan. Get hokumatla ugras. - "Birak oglum hokumati. Bak aya'na gada gelivedin. Senin su marifetlerin beni bi annat." - Sen onu birak gari. Bu a'sam pirzola va mi? - "Va, ya." - Getir gel. - "Acele etmen. Dana pirzolasi mi isteyon, goyun pirzolasi mi?" - Ulen, iste'sen sigir, iste'sen deve getir. Ona gore aygit va. Saracoglu, saskinlikla: - "Ne aygiti ulen?" - Sinncik gorcen. Davet sahipleri acele olarak pirzola aldirir, mangal uzerinde hazirlatirlar. Butun davetliler, yeni bir guldurunun ilk goruculeri olmak umudu ile beklesirler. Fotografci Ali catallari, tabaklari dizer. Saracoglu merakla: - "Hadi baken, Muhittin Hoca, nasil yecen?" Muhittin Hoca pirzola'yi cok sever. Ancak, Hoca'nin disleri takmadir. Davetlerde kendisine ozellikle kart pirzola ikram edilir. Disleri kesmeyip, cok sevdigi yemegin tadina varamayinca da kizar. Bu hal de, Muhittin Hoca'nin inatla pirzola'yi yemeye calismasina engel olmaz. Hoca, kendisine yapilan azizligin farkindadir, bilmez gorunur, karsilikli latife edilir. Disci Rustu atilir: - Eyi ya, Hoca, bi daa dis yapmaycan sana.


82 - Get ulen. Sen zati eyi dis yapmiyon. Ben bundan kelli sana da muhtac olmaycen. - Neden? - Bak ulen. Muhittin Hoca, ic cebinden kocaman bir makas cikartir. Saracoglu hayretle sorar: - "Ne etcen, Muhittin?" - Sinncik gorcen. Getir len mene. Hoca catalini pirzola'ya takip agzina goturur. Sag eli ile de makasi kaldirir, isirdigi pirzola'dan bir parca keser, cignemeye baslar. Saracoglu onune konan pirzolayi bicagi ile kesmeye calisir, basaramaz. Belki de Muhittin Hoca onceden hazirlik yapmis, davet sahibinin ya da ascisinin kulagini bukmustur. - Bak ulen, bole yiyecen. Adam mi oldun sankim, Basvekil oldun da? Sana da bi makas aliveren ben de, Angara'da da ziyafetlere gidende makasla kesive yiyecegini. Saracoglu oyunu anlamistir, dayanamaz: - "Elleh belen." Hic kimse kart pirzola'yi kesemez iken, Muhittin Hoca makasinin tikirtilari arasinda tabagini temizler. Saracoglu devamla: - "Ulen, Angara'ya gidende bunu deyivecem herkeze." - Annat, annat. Eyice annat da bak bakem, ne olcek. Aradan bir sure gecer, Saracoglu hukumeti Varlik Vergisi'ni yururluge koyar. Bu vergi'nin toplanmasindan Odemis Ilce Mal Muduru sorumludur. Vergi, salma vergi'dir, mukellef'in tahmini varligina gore bicilir. Odemis'in belli basli varlik sahipleri kendilerine yazilan vergi tutarlarinin cok yuksek oranda, haksiz yere fazla "atildigina" kanidirler. Mal Muduru'ne itiraz ederler:


83 - Ulen Mudur Bek, sen bize azizlik edivedin. Gaddarlik yapivedin bize, cok para yazdin. Mal Muduru tinmaz, yazilan vergi tutarlari degismez. Bir heyet tesekkul edilir, butun Odemis'lileri temsilen Ankara'ya gider. Hemserileri Sukru Saracoglu'na cikip, Malmuduru'nu Odemis'ten aldirmasini ve yerine daha mulayim bir Malmuduru atanmasini isteyeceklerdir. Saracoglu hemserilerini makamina kabul eder, nezaket ve dikkatle dinler, sorar: - "Ulen, Yanbasti Rafet, sana gac para attila?" - Iste, efe, beni 200 bin banganot attila. Saracoglu yari saskin, yari uzgun: - "Ne?! Ulen sen 200 bin banganot'luk adammisin? Vah, vah, vah, cok uzuldum gari." Basbakan heyet'in baska bir uye'sine doner: - "Ulen, Katirci, seni ne attila?" - Beni 300 bin! - "Muhittin Hoca, seni?" Muhittin Hoca'nin yemis bahceleri vardir: - Beni 400 bin. Saracoglu zil'e basar, gelen Kalem Mahsus Muduru'ne emreder: - "Cabuk beni Odemis Mal Mudurunu bul telefonna. Bizim hemserilere, Efe'lere gari cok vergi atmis namissiz herif. Ben onunna bi yol goniscan." Heyet memnundur. Hemserileri, cocukluk ve mahalle arkadaslari olan Basvekil yardimlarina kosmaktadir. Vergi borclari azaltilacaktir. Basvekilin ikram ettigi cay, kahveler icilir, sohbet edilirken, Odemis Mal Muduru telefon ile bulunur. Saracoglu:


84 - "Alo, Mudur Bek. Odemis'ten bi heyet geldi, yanimda. Falanca, falanca. Bunnara kacar lira vergi attin, beni bi yol liste'yi cikar da oku bakem." Saracoglu bir sure dinler, sonra hayretle bagirir: - "Ne?! Yanbasti Rafet 200 bin mi?! Ulen Mudur Bek, biz seni ora'ya akilli adam deyi gonderivedik. Hic Yanbasti Rafet'e 200 bin vergi atili mi? Sil o'nu, 500 bin yaz." Yanbasti Rafet atilir: - Aman, Allasen, ulen A'bey, elini aya'ni opem. Biz seni adam sayip geldik, sen bizi oldurcen mi? Saracoglu israr eder: - "Yaz ulen Yanbasti'ya 500 bin, Mudur Bek." Basvekil Muhittin Hoca'ya doner: - "Ulen, Hoca, sana gac banganot yazmisti?" - Yok gari, sen bu herif'e gazik attin, beni de gazik atcesin. Ben deyivermecen. Ben gideyon. Saracoglu usteler: - "Ulen, gel!" - Yok, yok, ben halinden memnunum. - "Ne diyon, Hoca?" - Hec, A'randigiri. "Agrandi Kir" i, Odemis ile, Odemis'in yaylasi olan Bozdag'in eteklerindeki corak bir arazi parcasidir. Topragindaki yuksek orandaki tabii madeni tuz birikimleri dolayisi ile uzerinde tarim yapilamaz, kirac'tir. Odemis'liler bu yerin adini ancak cok olumsuz anlamda kullanirlar. Aradan bir sure daha gecer, Sukru Saracoglu Odemis'ten bir Zeybek ve Halkoyunlari Birligini Ankara'ya cagirir. Zeybekler tren ile yola cikarlar. Basvekil gelenleri makaminda buyur eder,


85 hal hatir sorar. Oda'nin ici sicaktir, gelenlerden biri yol yorgunlugu ve rehavetle uyku'ya dalar. Saracoglu bunun farkina varir, Fotografci Ali'ye doner: - "Uyuyo mu ulen?" - Uyuyo A'bey. - "Kak ulen, deveci gavesi degel bura." Bu olay sonucunda, Sukru Saracoglu tekrar hemserilige kabul edilir.

TURK ORDUSUNDA MIZAH Askerlik yapmis her erkegin, bu konu'da saatlerle anlatabilecekleri vardir. Nedense, bu anilarin yuklu bir bolumu mizahi nitelikte olmakla


86 birlikte, bastan gecen gulunc olaylar ve yapilan nukteler kagida aktarilmaz.[1] Gencler, "asker ocaginda" hayat hakkinda cok sey ogrenirler. Ancak, sila'ya yazilan mektuplari okuyabilsek, askerin gunluk yasami ile yazdiklari arasinda bir iliski olmadigini kaydederiz. Yazan, buyuklerin ellerinden, kucuklerin gozlerinden oper. Sira kendine geldiginde, yalnizca "iyi" oldugunu soyler. "Allah devlete millete zeval vermesin" diyerek sonunu baglar. Belki bu deyis, aci-tatli, basindan gecen herseyin ozetidir. Her kural'in tepesine dikilen istisnalar burada da karsimiza cikar. Bunlarin basinda, Omer Seyfettin'i[2] anabiliriz. Ancak, "Borazan Bekir" i de Seyfettin'in kendi kaleminden degil, once Seyfettin'in anlatisi ile Ibrahim Alaattin Govsa'dan[3], daha sonra da, Tahir Alangu'nun aktarmasi ile okuyabiliyoruz.[4] Ayrica, eski Turk komutanlarindan Timur ile Nasreddin Hoca arasinda gectigi soylenenler de basli-basina bir konudur.[5] Mizah, askeri uzmanlik ayirimlari gozetmeden gelisir. Guldurucu durumlarda Muhabere ile Personel, Ordonat ile Levazim arasinda kidem ya da sira ayriligi yoktur. Ancak, ara-sira her askeri sinifin kendine ozgu, gorevi ile dogrudan ilintili sakalari vardir. Topcu bunlardan biridir. Gozetlemeli topcu atislarinin basladigi gunlerde yapilan egitim anlatilir. Bu egitimler belki de Fatih Sultan Mehmed'in gunlerinde, 15ci yuzyilda baslamistir. Onbasi, Cavus'un geldigini gorur: -- Has dur! Selam Dur! Top Cavusu, gelenek geregince top basindakileri selamlar: -- Nasilsin Topcu!? Erler, agiz birligi ile selam alirlar: -- Sagol, Agam!!! -- Gevse! Egitim baslayacaktir, Cavus komut verir: -- Bir corba tasi barut hakki!


87 Topcu erlerinden biri barutu yaglanmis namludan iceri bosaltir. Pacavra basilir, gulle yerlestirilir. -- Mesafe; hak getire! Topcu erleri karsilik verirler: -- Allah rast getire!!! Cavus: -- Cakmaaaak! Kav cakilir, ates alir, fitil'e verilir. Cavus ekler: -- Alaaf! Top patlar. Cavus, ileriye gozcu olarak dikilmis er'e dogru var gucu ile bagirir: -- Memeeet, nereye dustuuu?!! Gulleyi gozleri ile izlemis olan Mehmet, uzaktan karsilik verir: -- Iki evlek[6] saga gitti komutaniiiim!! Cavus, top basindakilere seslenir: -- Ahmet, dar bezen'i[7] al iki parmak beriye. Azrail'i denk ettik, bu Balyemez[8] halteder. Bastan. Bir corba tasi barut hakki!.... Piyade, Topcudan asagi kalmaz. Cok anlatilan bir hikayeleri vardir. Boluk komutani, birliginin erlerinin enselerinde gunlerce boza pisirir, herbirine makinali tufegi sokup-takmayi belletir. Erler, artik gece ruyalarinda bile egitim yapmaktadirlar. Alay komutani ansizin denetlemeye gelir. Verilen tekmili alir, dizilmis siralardan bir er'i cagirir. Makinali tufegi isaretle emreder: -- Sok! Takarken her parcanin adini tek-tek soyle! Er, buyuk bir hiz ile makinali tufegi vidalarina kadar parcalar. Aldigi emir geregince, bagira-bagira, talimname uyarinca duzenle yeniden kurmaya baslar: -- Sahba! Kondak! Tatik! Carcur! Nomli!


88 Kurulma bitmek uzeredir. Son parcaya elini atar: -- Alafortanfoni! Alay komutani hic duymadigi bir makinali tufek parcasi ile karsilastigi icin sasirmistir: -- Ne dedin?! -- Alafortanfoni dedum gomitanim! Alay komutani kendini toplar: -- Aferin boluk komutanina! Yalniz Turkcelerini degil, size parcalarin Frenkcelerini de belletmis! Namlunun ucundaki "Alev Orten Huni" boylece bilinmezlikten kurtulmus olur. Degisik askeri sinif mensuplari birbirlerine takilmadan da edemezler. Piyade erleri sakaciktan Topcu'ya ates acar, agizlari ile makinali tufek sesi cikarirlar: -- Bababababa! Topcu, ayni yoldan karsi ates acar: -- Nevarog-lummmm! Geliyo-rummm! Butun Tugay ve Tumenlerin birer bando'lari vardir. Gorevleri, bayram ve torenlerde resmigecitler icin mars calmaktir. Ara sira azizlige ugradiklari da olur. Olaganustu bir durumda, bir Tugay bandosunun elinden muzik aletleri alinir, muhimmat tasimaya gonderilirler. Bir cephanelikten top mermilerini tek-tek alip, bekleyen tasitlara yukleyeceklerdir. Ulastirmacilar, yakindaki bir zirhli birlikten gelmistir. Baslarinda Tankci subay vardir. Subay, bandocularin basinda durup yuklemeyi duzenlemesi icin yaninda bir de Tankci Cavus getirmistir. Tasima baslar. 155 mm lik, koruyucu kiliflari icindeki buyuk capli mermiler elden-ele cephanelikten kamyonlara gonderilmektedir. Merminin ezici agirligi altinda, bando erlerinden biri bir an icin tokezleyecek olur. Tankci Cavus olayi gorur, ve uyarir: -- Dikkatli olun!


89 Mermiyi isaret edip, ekler: -- Bu "Do Majordur" Ha!! Saka yapmak, ille de konusmayi gerektirmez. Bir boluk, yillik NATO tatbikatlari sirasinda cadirli ordugah'a cikmistir. Egitim geceleri de surdurulmektedir. Haftalarca gazete bile gormeyen Boluk Komutani, kendi parasi ile bir pilli radyo satin alir. Bu yoldan, dunyada olup biten olaylardan bilgi almak ister. Olanak buldukca, radyo basinda butun boluk toplanip haberler dinlenilir. Ustunde egitim yaptiklari alan toztoprak icindedir. Boluk Komutani, radyo'yu sert dogal etkenlerden hic olmazsa bir yere kadar koruyabilmek icin, boluk terzisine kilif diktirir. Cevredeki butun hersey gibi, radyonun kilifinin rengi askeri "kamuflaj" yesilidir. Birkac gun icinde, radyonun sahibi Boluk Komutani, pillerin suresinden cok once tukendiginin farkina varir. Dag basinda pil bulmak cok guctur. Boluk Komutani, egitim icin bolugu ile birlikte ordugah'tan ayrildiginda, geride kalan asci, yazici ve sihhiye erlerinin surekli olarak muzik dinleyip pilleri bitirdikleri kanisindadir. Karargahta kalan erleri toplayip onlari suclayip haslayacak yerde, radyo'yu dogruca terzi'ye goturur. Kilifin koselerine, radyo'nun "omuzlari" uzerine, Astegmen apoletleri ve rutbesi taktirir. Yeni alinan pillerin omurleri derhal uzar. 1919-1920 yillari arasinda yer alan Kurtulus Savasi sirasinda, Suvari Mufrezelerinden biri aziksiz kalmistir. Komutanlari, cevredeki baglardan birinden uzum bulur. Senet karsiliginda satin alip, erlerine dagitir. Acliktan, erlerden biri salkimi oldugu gibi agzina sokar. Tulum cikartir gibi sapindan cekip tumunu siyirir. Ikinci bir er bunu izler, ve seslenir: -- Teker-teker yenir! Cignemesini bitiren arkadasindan karsilik alir: -- O dedigin armuttur! Ikinci er'in saskinligi artar. Dusunup cevap verir: -- Dorde bolerler de yerler! Agzi bosaldiginda, birinci er yapistirir: -- O dedigin karpuzdur!


90 Subay da, er de bilir ki, "her fasulye tanesi bir musiki nagmesi" dir. "Makineli tufek gibidir mubarek." Bir egitim alaninda, Komutanin gozune talimnameye uymayan hareketler ilisir. Emir verir, bolugu durdurur. Yaklasip cikisir: -- Ne bu boyle?!! Boluk'ten ses cikmaz. Neye ugradiklarini sasirmislardir. Komutanin gozunun icine bakarlar. Komutan sessizligi bozar: -- Efem gazetesi gibi yuruyorsunuz?! Efem, cevre kasabalardan birinde yayinlanan yoresel bir gazetedir. Her hafta, butun boluk tarafindan okunmaktadir. Matbaasinin eskiliginden, hic bir zaman duzgun sayfa basamaz, satirlari egri-bugrudur. Sivillikten askerlige gecisin ilk gunleri pek kolay olmaz. Acemi askerlere de, Yedek Subay Okulu ogrencilerine de, her sey garip gelir. Ozellikle, "komut alip-vermek." Komutlar genellikle iki bolumdur: ita ve ifa. "Ita" kismi, yapilacak isi, birlikte hareketi saglamak icin, onceden haber verir. "Ifa" ise, onceden haber verilen isin birlikte yapilmasi aninin geldigini anlatir. "Sungu takilacaaak!" ita'dir. Ardindan "--Tak!" gelir ki, o anda toplu olarak itaat edilir. "Tufek asilacaaak!" ardindan "--As!" Kisa surede, acemi asker butun dunyanin iki kisimli komutlarla yonetildigine inanir. Hayali komutlar icadedilir: "Yemek yenileceeek!" "--Ye!" "Okunacaaak!" "--Oku!" Gunluk egitim bittikten sonra birbirlerine bu yonde emir verirler: "Konusulacaaak!" "--Konus!" Gulusulur. Ardindan, tam anlami ile gercek otesi komutlar yaratilir: -- "Uyunacaaak!" "--Horrrr!" Anlasilan, cok iyi bilinen bir aninin gercek olabilecegidir: -- "Boluk dur!" Boluk, emir geregince, "bir-ki" sayarak "rap" diye durur. Ancak, Kandirali er, emir'e kulak asmaz. Duracak olan "Boluk" tur, dolayisi ile Kandirali yurumeye devam eder. Bunu goren Boluk Komutani, ikinci bir komut verme geregini duyar: -- "Kandirali, sen de dur!"


91 Degisik nedenlerle, bazi kisiler askere gitmekte gec kalmislardir. Kirkbes yasindaki bir Genel Mudur'un, yirmi-iki yasindaki cicegi burnunda yuksek okul mezunu silah arkadaslari arasinda egitime cikmasi olagandir. Genel Mudur, bir hafta oncesine kadar emrinde binlerce kisi calistirmis, sekreter ve makam arabasinin surucusunden buyuk saygi gormus olabilir. Simdi, askerlik suresince, her-sey geride kalmistir. Ilk gunlerde sayin Genel Mudur'un cok sabirli olmasi gerekir. Takim arkadaslari sorarlar: -- Oglun var mi? -- Var. -- Getirseydin ya birlikte. Ne guzel ailece askerlik yapardiniz. Oglu yasindaki Astegmen, Genel Mudur'un takiminin egitimini geregince baslatir: -- Yat!! Alcak surun!! Genel Mudur, makam koltuguna otururken yaptigi gibi, burusmamasi ve dizinin cikmamasi icin, pantalonunu yukari ceker. Emri coktan ifa etmis olan manga arkadaslarindan biri bunu gorur: -- Besmele cekmeyi unuttun, agam! Altin kalbini, yapmacik sertlik ile ortmeye calisan bir Tabur Komutani Yarbay vardir. Cebinde para olmadigi halde, borc alip, darda kalanlara yardimi gorev bilen, severek ve isteyerek yapan bir subay. Her sabah saat bes'te, birliginden bir arac gelip Yarbay'i evinden alir; Tabur'a goturur. Son yil icinde Yarbay'i her sabah evinden alan surucunun gunu dolar, terhis olur. Tabur Karargah Boluk Komutani, yeni bir Onbasi'yi bu is ile gorevlendirir. Kulagini da buker: -- Komutan'in el hareketlerine dikkat et. Cogu zaman agzini acmaz, nereye donmen gerektigini sana isaretle emreder. Eli ile nereyi gosterirse, aracini o yone surersin. -- Anladim Yuzbasim! Yeni surucunun goreve basladigi sabah, Yarbay'in aklini agir bir konu kurcalamaktadir. Sanki bir kisi ile kavga etmektedir. Kendi kendine soylenirken, el-kol hareketleri yapmaktadir. Yeni Onbasi, Yuzbasisinin uyarisinca, Yarbay'in her el hareketinde bir kose doner. Bir sure sonra,


92 sehrin bicimsiz bir caddesinde yol tikanir, dururlar. Komutan tek soz etmeden iner, kalabaliga karisir. Onbasi donmustur. Aracini kaldirima cikarir, Harp Divaninda kendini nasil savunacagini kara-kara dusunmeye baslayarak bekler. Komutan birkac dakika sonra doner, Onbasinin titreyerek verdigi selami alarak yerine gecer, oturur. Yari yorum, yari emir, gurler: -- Cabuk Tabura don. Burasi basibozuk[9] dolu. Ne var ki, bastan gecen butun gulunc olaylar yazilacak gibi degildir. Komandolarin ve Denizcilerin sakalari, yeni terfi eden Astsubaylarini yepyeni merasim uniformalari icinde deniz'e atmak gibi, pek sert olur. Digerleri, anlasilmalari icin ozel bilgi ister. Havacilarin hikayelerinin cogunlugu bu turdedir. Ulastirmacilar kendilerine ozgu deyimler yaratmislardir. Surucu Onbasi "motoru bozdum" derse, bilin ki bagirsaklari bozulmustur. Levazim Cavus "arazi'ye uydu" dediginde, bir madde'nin gecici, ya da temelli olarak kayboldugunu dile getirir. Digerleri de hic yazi'ya gelmez. Bir zamanlar, bir Bascavus'un bir beygiri varmis.... Kaynaklar: •

• • •

• • •

[1] Ornegin, bak 50 Yilin Turk Mizah ve Karikaturu. Derleyenler: Semih Balcioglu-Ferit Ongoren. (Istanbul: Is Bankasi Kultur Yayinlari No. 125, 1973) Ikinci Baski. Ek olarak, Paris'te Francois Georgeon tarafindan hazirlanip Centre Culturelle Anatolie de acilan "Bogaz'dan Gulumseyisler: 19. Yuzyilin ikinci yarisi ve 20. Yuzyil baslari Turk Mizah Basini ve Karikaturleri Sergisi." (Cumhuriyet 26 Kasim 1987). [2] Bak H. B. Paksoy, "Nationality and Religion: Three Observations From Omer Seyfettin" Central Asian Survey Vol. 3, No. 3 (1984). [3] "Kivilcim" Akbaba Mecmuasi, 2 Nisan 1339 (1923). [4] Tahir Alangu Omer Seyfettin (Istanbul, 1968). [5] Bak, H. B. Paksoy, "Elements of Humor in Central Asia: The Example of the Journal Molla Nasreddin in Azerbaijan" Turkestan: als historischer Faktor und politische Idee (Baymirza Hayit Festschrift), Erling von Mende (ed.) (Koln, 1988). [6] Osmanli devrinde, kirlik yorelerde kullanilan bir alan olcusu. [7] Dar bezen, top altindaki kizaklardan birine verilen addir. [8] Osmanli ordusunda bir tur top adi.


93 •

[9] Osmanli devrinde ozellikle savas alanina gelen gonullulere verilen ad. "Basibozuklar" ordu birliklerine karistirilmaz, tam anlami ile ayri tutulurlardi.

TURKBILIMCI ABUBEKIR AHMEDCAN DIVAY Carlik Rusyasinin baskenti St. Petersburgdaki Genelkurmay Baskanligi bunyesinde bir "Asya Bolum"u calismalarini surdurmekte idi. Bu bolumde gorevlendirilen subaylarin (askeri egitim ve yeteneklerine ek olarak) Asya dilleri, maya ve edebiyatlarini iyi bilmeleri ongorulmustu. Asya'ya yapilacak isgalci Rus askeri harekatlarinda gorevlendirilen ordu komutanlarina, danismanlik etmeleri icin "dogu bilimleri" uzmanlari ataniyordu. Bu danismanlarin cogunlugu carlik Rusyasi


94 universitelerinde ve carlik bilimler akademisinde gorev yapan unlu dogu bilimleri profesorleri idi. Carlik genelkurmay Asya bolumunun subaylari, bu sivil danismanlarla birlikte gorev yapmaktaydilar. Ruslar, bu duzeni Ingilizlerin buyuk olcude gelistirdigini biliyor ve ornek aliyorlardi.[1] Dogu bilimleri profesorlerinin Alman, Fransiz, Litvanya vb asilli olmalari ve bir cogunun doktoralarini, egitim ve ogrenimlerini Rusya disinda yapmis olmalari bir engel olarak gorulmuyordu. Carlik bilimler akademisinin tam anlami ile uluslararasi bir duzende calismakta olmasi, aslen Alman bilim adamlarinca kurulmus olmasi ve Dogu Bilimleri "zerinde genis olcude yayinlar yapmasi Rus subaylarinin daha iyi sviyede yetismesine yardimci oluyordu. Carlik Rusyasinda dogu bilimleri egitimi uc basamak olarak yurutulmekteydi Carlik bilimler akademisi ve St. Petersburg universitesi en ust duzey'i olusturmaktaydi. Moskova, Kazan ve Orenburgdaki "Orta Basamak okullari" gumruk vediger devlet memurlarinin yetistirilmesi icin acilmisti. Moskovadaki Lazarev enstitusu ilkadimda Ermeni genclerinin egitilmesi icin kurulmus olup, sonralari carlik hukumeti tarafindan bu orta basamak okullarinin cogaltilmasi sirasinda ornek olarak tutulmustu. Gurcu ve diger kokenli ogrencilerin alinmasi ile genisletilen Lazarev enstitusu, orta basamaktaki devlet memurlarinin cogunlugunu yetistiriyordu. [2] Son basamagi ise, "dilmac okullari" olusturuyordu. Asyanin nufusunun ezici agirliginin Turk kokenli olmasi dolayisi ile, bu dilmaclik okullarina oncelikle Turk kokenli ogrenciler alinmaktaydi. Bu dilmaclik okullari carlik Rusyasinin 16-17ci yuzyillarda yururluge konulan genisleme politikasi sonucu, ilk olarak isgal ettigi Idil-Yayik (Volga-Ural) ve Turgay sulari arasindaki bolgede yasayan Tatar, Kazak ve Baskurt genclerini hedef aliyordu. Diger Turk agizlarini kolaylikla anlayan ve konusan bu genclere Ucuncu Basamak okullarinda Rusca ogretilmekteydi. Belki de bir Rus'un Turkce konusmasini ogrenmesinden daha kolay olarak Rusca konusmasini ogrenebilen bu gencler, egitimleri tamamlaninca, dogup-buyudukleri bolgelerden uzaklarda gorev yapmaya gonderilmekteydiler. Boylelikle bu gencler dogudaki Turk toplumlarinda Ruslara oranla cok daha iyi duygularla karsilanmakta ve Carlik Rusyasinin doguya dogru genislemesine (belki de bilmeden) buyuk olcude katkida bulunmaktaydilar.


95 Turkluk bilimleri konusunda cok degerli arastirmalar yapan ve eserler veren Abubekir Ahmetcan Divay bir Baskurt idi. Bugun icin, ozel hayati ile ilgili bilgilerimiz sinirlidir. 19 Aralik 1855de Orenburg'da dogmus, KAzaklar arasinda buyumustu. Oenburg'daki Nepliuev Askeri Akedemisinin Asya Bolumunde, sonra da Dilmaclik ve Dogu Bilimleri Bolumunde okudu. Kayitlara gore, sinif arkadaslarinin cogunlugu Kazak gencleri idi. Divay, 21 yasinda (1876-1877) yukarida adi gecen okulu bitirerek Carlik hukumet memuru olarak Turkistan Askeri Valiligi emrine atandi. (1865 te Taskent ve 1883-84 the de Goktepe Turkmenleri uzerinde Rus askeri hakimiyetinin ve isgal hukumetinin askeri valilik yolu ile kuruldugunu anmsayalim). Evliya Ata (Rusca kaynaklarda Auile-Atinsk olarak anilir) askeri bolgesinde Guvenlik mufettisi olarak goreve basladi. Sonra, Sari-Derya Genel Valiligi dilmacligina ve Ozel Gorevler Bolumune aktarildi. Bu gorevler Divay'a bozkirlarda buyuk olcude gezi olanaklari sagladi. Kazak, Kirgiz ve Ozbekler arasinda dolasmaya basladi. Kaynaklara gore [3] Divay, 1883 yilinda bozkir Turkleri tarihi ile ilgili kaynak, belge ve elyazmalarina ilgi gostermeye basladi. Icinde gezdigi bolgelerde okuma-yazma bilen Kirgiz, Kazak, Karakalpak ve diger boylardan destanlar, siirler, bilmeceler ve samani dualar topluyordu. 1884 yilinda Sari-Deya Genel Valisi olan N. I. Grodekov, Kazak, Kirgiz tore ve yasalarini toplayarak kitap halinde yayinlamak kararini almisti. Divay da bu konularda bilgi toplamak icin gorevlendirildi. Grodekov'un dizisi "kirgizy'i karakirgizy Syr-Dar'inskoi oblasti" (Taskent, 1889) cilt I ile yayinlanmaya basladi. Bu kitap uzerinde calisirken, Divay kendi adina da yayinlamak icin arastirmalara basladi. Divay, topladiklarini "Sbornik materialov dlia statistiki Syr Dar'inskoi oblasti" dergisinin 1891-1897, 1901, 1904, 1905 ve 1907 yillarinda cikn sayilarinda bastirdi. Bunlar Divay'in yayinlanan yegane yazilari degildi. "Zapiski Vostochnogo otddeleniia Russkogo arkheologicheskogo obschestva" nin 1896 yilliginda Turk destanlari ve buldugu kaynaklar uzerine bir gozlemi basilmisti. Bu tarihten sonra Divay, Turkluk bilimleri uzerine diger bilimsel dergilerde yayinlarini surdurdu. "Okrains," "Sredniaia Aziia," "Izvestiia Obschestva arkheologii istorii i etnografii," "Izvestiia Turkestanskogo otdela Russkogo geogrraficheskogo obschestva," "Zapiski Russkogo geograficheskogo obschestva" bunlardan bildiklerimizdir.


96 1906 yilinda Divay, Taskent'deki "tatar" okulu mudurlugune atandi. (O yillara kadar, Ruslar, Turk boylarina ---Osmanlilar disindakilere--Tatar; bozkirlarda yasayanlara da "Kirgiz" adini vermekteydiler). Bununla birlikte, "Turkistanskiii sbornik statei i sochninenii otnosiashchikhsiak Srednei Azii 1878-1887" e katkida bulundu. Kaynaklara gore[4], Divay'in yazilari bu adi gecen dizin'in 566, 567, 568 ve 569 cu ciltlerinde basildi. 1915 yilinda, Divay'in Turkluk bilimlerine verdigi emeklerin 25ci yili kutlandi. Bu kutlamaya "Zhivaia Starina" [5] dergisi ozel bir sayi cikararak katildi. Radloff, Bartold, Katanov [6] gibi tannmis dogu ve Turkluk bilimcileri Divay'in yazi ve arastirmalari uzerine tanitici bildiriler yzdilar, birlikte yaptiklari calismalar uzerine anilarini aktardilar. Divay, 1918 de Taskentte kurulan Orta Asya universitesinde Kazak Soybilim dersleri vermeye basladi. Bu universite icinde acilan Turkistan Dogu Bilimleri Enstitusunde Kirgiz Dil ve Soybilim Kursusune atandi. Once "Bagimsiz Okutman," sonra da Kursu profesoru oldu. 1922 ilkbaharinda Turkistan Cumhuriyeti, Narkompros (Milli Egitim Komserligi) Kirgiz Bilimsel Arastirmalari Komisyonunun basina gecerek bir arastirma gezisi yonetti. Bu arastirma gezisinde toplanan sekiz bin sayfalik temek bilgileri bir yil icinde Divay bizzat derledi ve aciklayci notlarla yayina hazirladi. Ayni yil, milli dil ogretiminde reform ozel komisyonunun uyeligini yapiyordu. Divay'in Turkluk bilimlerine verdigi emekleri 1923 yilnda gene kutlandi. 1933 yilinda oldugu hakkinda verilen bilgi disinda, yasaminin son on yilini nasil gecirdigini bilmiyoruz. Bununla birlikte, Z. V. Togan, Divay ile 1913 yilinda Taskent'te tanismis ve yaptigi konusmalarin bir bolumunu yaynlamistir. [7] Ek olarak,Zhivaya Starina'da V. A. Gordlevskii, Divay ile ilgili olarak sunlari yazmisti: "Divaev'in (Divay'in Rus kaynaklarinda yazilisi) cok ovulmesi gerekli tutumlarinin basinda, "Turkistanskaia vedemost" gazetesinde yayinlanan yazilari tekrar bastirmasi ve kaybolmalarinin bu yoldan onune gecmesidir." Divay'in "cok ovulmesi gerekli tutumlari" bununla bitmemektedir. Bozkirda topladigi Turk destanlarini, ornegin Cora Batir'i, yayinlarken Divay carlik Rusyasinda yururlukte olan sansur kanunlarini goz onunde tutmak zorunda idi. Bu sansur kanunlari Carlik Rusyasinda onemli bir yer tutmakta olup, uc bolumde ozet olarak incelenebilir: •

1. I. Petro, 1722de Carlik Rusyasi tabiyetinde olanlara uygulanacak sansur kurallarini yururluge koymaya calismisti. Ilk


97

•

•

sansur kanunu 1804 de I. Alexander zamaninda yayinlandi. Bu kanunlari, 1826 ile 1828 arasinda I. Nicholas cok agirlastirdi. Anca, bu kanunlar o derce agirlasmisti ki, uygulanmalari olanak disi idi. Dolayisi ile, 1828 de gozden gecirilip yeniden basilan bu kanunlar, carlik devrinin sonuna kadar gecerli kaldi.[8] 2. Carlik ordulari 19cu yuzyilin basinda Kafkaslari isgal ettikten sonra, bu bolge icin ozel sansur kanunlarinin cikarilmasi ongoruldu. III. Alexander devrinde (1881-1894) Rus olmayanlar icin uygulanan sansur, Ruslastirma ve Hristiyanlastirmayi hedef almisti. Dolayisi, ile, Rusluk ve Hristiyanliga aykiri yayinlari onlemek niteliklerini de tasiyordu. Kafkas bolgesi de Tiflisteki "Viceroy" (car naibi) tarafindan, Rus kanunlari ornek olarak yonetilmekteydi. [9] 3. Daha once bugunku adi ile Kazakistan'i isgal eden Carlik ordulari, 1865-1884 arasinda bozkirlarin guneyine de girmis, Taskent merkez olmak uzere bir askeri valilik kurmuslardi. Bu Genel Askeri Valiligin bu sure icinde bolgede gerekli gordugu kanunlari gunluk emir olarak cikarmakta oldugu anlasilmaktadir. (Ek arastirma yapilmasi gereklidir). Dolayisi ile Turkistan Askeri Bolgesinde yasamakta, ana yurdu Turkistan olan yerli halk "yabanci" olarak anilmakta ve islem gormekte; dolayisi ile sansur kanunlari da bu kapsama girmekte idi.

Bu durum goz onunde tutularak Divay'in icinde bulundugu guclukler kolaylikla anlasilacaktir. Cora Batir destani, Ruslarin Kazan'a saldirisini, Tatarlarin Cora Batir onculugunde karsi koymalarini, Ruslarin 1552 yilinda Kazan'i isgal edisi ve Cora Batir'in bu olay sirasinda olumunu dile getirir. [10] Destana adini veren Cora Batir'in tarihi bir kisi olabilecegi diger kaynaklardan da anlasilmaktadir. [11] Elimizdeki bilgilere gore Divay, Cora Batir destanini ilk olarak kagida aktarip bastiran Turk Bilimcidir. Destanin sonunu soyle baglar: Cora Batir'in daha sonra ne yaptigini bilmiyoruz. Soylendigine gore, Kazan'a dondu. Simdi biz de dunyayi sarsarak gecip-giden, gunu gelmeden gocen bu yigit batirlarin ruhu icin yakaralim. Tanrim, yattiklari yerin topragi onlara agir gelmesin. Bunu soyledikten sonra agzimizi kapatiyoruz. Sayin okurlarimiz, eger anlattiklarimizda bir ozurlu yer bulursaniz, ozurumuzu bagislayin. Biz insan'iz ve insanlar ara-sira yanlislar yaparlar. [12] Divay, Cora Batir'dan baska en az uc tarihi Turk ana [13] destanini (Alpamis, Idige Batir, Kambar Batir) da ozanlardan toplayarak kagida aktarmis, basilmalarini saglamistir. Diger niteliklerine ek olarak,, Turk boylarinin tarihi benlik, tore ve geleneklerini icinde bulunduran en


98 guclu ve temel belge olmalari bakimindan Turk destanlarinin onemi buyuktur. [14] Diger emekleri bir yana birkilacak olsa bile, Divay'in butun gucluklere gogus gererek Turk destanlarini kaybolmaktan kurtarmak amaci ile yaptigi calismalar, onu buyuk bir Turk Bilimci olarak anmamizi gerektirir. Divay'in yaptigi calismalarin tarihi onemi, II. dunya savasi sonrasi Turk destanlarinin basina gelen olaylarca bir defa daha vurgulanmis, Turk destanlarinin tamaminin vakit gecirmeden yayinlanmalarinin geregini gene ortaya koymustur. [15] Kisacasi, Balasagunlu Yusuf'un 900 yil once Kutadgu Bilig'de yazdiklari Divay icin de gecerlidir: Dikkat edilirse, herkes uzerine birsey giyer; fakat akilli ve bilgili insan hil'at ile degil, aslina degerlidir. [16] KAYNAKLAR: •

• • •

• •

1. Charles Marvin, The Russian Advance Towards India: Conversations with Skobeleff, Ignatieff and other Distinguished Russian Generals and Statesman, on the Central Asian Question (London, 1882) 2. Carlik Rusyasindaki Dogu Bilimleri uzerine egitim yapan kuruluslar icin bak: Richard Frye, "Oriental Studies in Russia" Wayne S. Vucinich, ED., Russia and Asia: Essays on the Influence of Rusia on the Asian Peoples (Stanford, 1972). 3. Abubekir Ahmedjan Divay uzerine yazilanlarin basinda gelen kaynak: Kazakhskaia naraodnaia poezia: Iz obraztsvo sobrannykh i zapidsannykh A. A. Divayevm (Alma-Ata, 1964) 4. M. Ghabdullin ve Sydykov, Kazak Halkinin Batirlik Jiri (AlmaAta, 1972) 5. Zhivaia Starina No. 3 Taskent, 1916. 6. Radloff Alman dogumlu olup, doktorasinin Almanyada yaptiktan sonra carlik hizmetine girmisti. Bartold, Alman asilli bir aileden idi. Egitimi carlik Rusyasinda yapmisti. Katanov ise, Togan'a gore Sagay Turklerindendir. Bak, Z. V. Togan, Hatiralar (Istanbul, 1969) 7. Z. V. Togan, Bugunku Turkili (Istanbul, 1981) S. 556-557. 8. Carlik Rusyasindaki sansur kanunlari icin bak: M.T. Choldin, A Fence Around the Empire: Censorship of Western Ideas under the tars (Durham, 1985). 9. Bu donemde Rus olmayanlara uygulanan sansur kanunlari icin bak: H. Ston-Watson, The Rusian Empire, 1801-1917 (Oxford, 1967).


99 •

• • •

• •

10. Bak H. B. Paksoy, "Chora Batir: A Tatar Admonition to Future Generations." Studies in Comparative Communism Vol. XIX, Nos. 3 & 4, Autumn/Winter 1986. Pp. 253-265. Turkiyede yayinlanmis olan Cora Batirlar dizini de bu bildiride yer almaktadir. 11. Jaroslav Pelenski, Russia and Kazan: Conquest and Imperial Ideology, 1488-1560 (The Hague-Paris, 1974). 12. A. A. Divay, Cora Batir (Taskent, 1895). 13. "Ana Destan" deyimi aciklamasi icin, bkz: H. B. Paksoy, "Dastan" Modern Encyclopedia of Religions in Russia and Soviet Union [MERRSU] (Academic International Press, 1995) Vol. VI. Pp. 222-231. 14. H. B. Paksoy, "Central Asia's New Dastans." Central Asian Survey Vol. 6, N. 1, 1987, Pp. 75-92. 15. Bkz. not 13 ve icindeki kaynaklar; H. B. Paksoy, ALPAMYSH: Central Asian Identity Under Russian Rule (Hartford, Connecticut: AACAR, 1989). Association for the Advancement of Central Asian Research Monograph Series. 16. Yusuf Has Hacib, Kutadgu Bilig. R.R. Arat cevirisi. Cilt II. Ikinci Baski. (TTK, 1974) S. 32, 299. ikili.


100 ORTA ASYA COGULCU YONETIM GUNDEMLERI Dogru gormek ve dogru yapabilmek icin daha once yapilanlari dogru bilmek sarttir.1 1980 yillarinda, Sovyetler Birliginin cozulmesinin dunyaya "dengesizlik" getirecegi inanci ve korkusu dile getirildi. Bu "cokmeyi" belirli bir yerde onlemek ve dunya'yi bu "korkulan sonuctan" kurtarmak icin, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birligi (SSCB) nin "yeniden kurulmasi" dusuncesi ortaya atildi. Turlu yorumcularca, Orta Asya toplumlarina, Ruslarla "yeni bir federasyon" a girmeleri onerisi ve baskisi yapildi.2 Bu onerilerin bir bolumune gore Orta Asya toplumlarina, Rus Cumhuriyeti ile Amerikan Federalist Papers3 yazilarindaki temel ilkeleri andiran bir cerceve icinde bir birlige gitmesi salik verildi.4 Bu oneri'yi yapanlarin, ABD'nin kurulusu ile Orta Asya'nin tarihleri ve gecirmis olduklari deneyleri arasinda tam bir karsilastirma yapmadiklari ilk bakista goze carpiyordu. 18ci yuzyil Amerikasinda yeni kurulmus eyalet devletleri: a) somurgesi olduklari Ingiltere'den ayrilmak isteginde idiler; b) yalnizca kendi aralarinda ve ABD icinde birlesmeyi goz onunde tutmaktaydilar. "Federasyon" dan amac: toplu savunma, posta dagitimi, alis veris yasalari, din ve devlet islerinin birbirinden ayirimi gibi ortak islerin ortak yontemler ile yurutulmesi idi. Eyalet devletleri kendi ic islerinde --ortak yapilmasi gerekli isler disinda-- bagimsiz kalacak idiler. Atilim da yalnizca Amerikalilarin idi. Okundugunda goruldugu gibi, Federalist Papers, Amerikali dusunurler Alexander Hamilton, James Madison ve John Jay tarafindan bir dizi dusunce yazisi olarak kaleme alinmis ve New Yorkta'ki gazetelerde yayinlanmisti.5 Bu dusunurlerin amaci: ABD'nin kurulmasi icin 1787 Amerikan onderlerince gelistirilen, ve yururluge girebilmesi icin Amerikan toplumca onaylanmasi gereken ABD anayasasini6 Amerikan secmenlerine anlatmak idi. Buna karsilik, Orta Asyalilar Rus carligina ve o carligin devami olan SSCB ye Rus isgal ordulari zoru ile alindilar.7 Gunumuz Orta Asyalilari, gecmisteki bu deneylerine dayanarak, SSCB'nin devami olabilecek bir "birligin" surdurulmesinin ne gibi cikarlar getirecegini dusunmus olabilirler. Ornegin, 1905 "Rus Ihtilali" sonrasi, Rus car'i Nicholas II (carligi: 1894-1917) St. Petersburg'da "Duma" (meclis) kurulmasi emrini vermisti. Bu meclis'e katilacak toplum sozculerinin atanmasi icin "Secimler" yapildi ise, gene car'in buyrugu ile Duma kisa sure sonra kapatildi. Bu "secimler" ve kapatilmalar 1917 ye kadar dort defa tekrarlandi. Orta Asyalilari temsil edecek toplum sozculerinin sayilari degisik "secim kurallari" yolu ile surekli olarak dusuruldu.8


101 Ustelik, SSCB'nin bu "yeniden kurulmasi" onerisi, ABD anayasasina temel olan, yurttaslarin "dil, soz, toplanma, inanc ve yolculuk ozgurlukleri;" "kendini yonetim;" ve "pazar ekonomisi" ilkelerine dayanarak ele alinmiyordu. SSCB "anayasasi"9 ile, SSCB yonetim duzeni arasinda buyuk dusuncesel ayricaliklar bulundugu bircok gozlemcilerin yazilarina konu olmus bulunuyor.10 SSCB yonetim uygulamasinin somurgeciligi surdurmeyi iceren bir tutum oldugu da belgeleri ile ileri surulmustur.11 1991 yili sonunda kuruldugu soylenen Birlesik Devletler Toplulugu (BDT),12 1980 lerde ileri atilmis olan, SSCB yi "yeniden kurma" ozlemlerinin bir belirtisi, ve yururluge koyma cabasi olarak ta gorulmekte idi. Kaldi ki, bu BDT dusuncesi de yeni degildir. 1960 yilinda SSCB'nin yerine, Sodruzhestvo natsii (Birlesik milletler --Commonwealth of nations) olusturulmasi ongorulmus idi. Moskova yoneticilerince bu yonteme neden olarak, Lenin'in SSCB'nin yapisi ile ilgili 1920 lerde ileri surdugu ilk dusuncesine donmek yolu gosterilmis idi. Moskova'nin 1960 daki bu tutumu, aslinda dunyaya ve ozellikle Cin'e karsi bir gosteristen baska birsey degildi.13 Yakin gunlerde ise, 1991 sonunda kuruldugu soylenen BDT nin yerine, "Birlesmis Bagimsiz Devletler" (BBD)14 kurulacagi aciklamalari yapilmaya basladi. BBD, SSCB suresinde oldugu gibi, merkezi yasama ve yurutme kurulu ve tek merkezi banka yardimi ile yonetilmek isteniyor. Bu yeni "yeniden-kurmayi" destekleyenlerin basinda Mikhail Gorbacev, ve Arkady Volsky bulunuyor. Gozlemlere gore, SSCB'nin bu yoldan surdurulmesi isteniyor.15 Bu gelismeye ek olarak, Rus cumhuriyetinin, "diger cumhuriyetlerde oturan Rus azinliklarini korumak icin" cevik guc askeri birlikleri hazirladigi bildiriliyor. Igor Yeltsin'in danismanlarindan olan Sergey Stankevich; Rus cumhuriyeti Yuksek Sovyetinin Uluslararasi Iliskiler Komitesi Baskani Yevgeniy Ambartsumov; ve Rus cumhuriyeti Savunma Bakani General Pavel Grachev tarafindan yuksek duzeyde desteklenen bu yeni girisim'e "aydin emperializm" adi da verilmekte.16 Dunya basin'inda verilen bilgilere gore, 1992 Agustos ayi icinde Gurcistan bu tutumun bir ornegi de sergilendi. Rus parasutculeri "Rus gezginlerini" ve "Gurcistandaki Rus askeri kuruluslarini korumak" icin Gurcistan'a indirildiler. Yukarida da deginildigi gibi, butun bu gelismeler, 1917 yilinda Bolseviklerin yaptiklari ihtilal sonucu Rus carligina son vererek "yeni bir duzen" kurmalarini andiriyor. Bolseviklerin gene 1917 oncesi Rus imparatorlugunun tuttugu yolda yurumeyi surdurmeleri cok tarihcinin gozunden kacmamis idi.17 1990larda bu gorus ve uygulamalarin, 1917 de yer alan olaylardan


102 ayricaligi, kullanilan aciklamalarin ve yontemlerin degisikliginde oldugu da ileri surulebilir. 1917 de yer alan gelismeler karsisinda, Turkistanlilar18 kendi ic islerini yonetebilmek icin boyle bir federasyon'a gidilmesini istemislerdi.19 Ancak, carlik Rusyasi yoneticileri bu istegi kabul etmedikleri gibi, aradan gecen yillar Ruslarla bu tur federasyon'un da yurumeyecegini ortaya cikardi. Denilebilir ki, 1920 yilinda Moskova'ya bagli olarak "olusturulan" Turkistan Bagimsiz Sosyalist Cumhuriyeti Moskova'nin bir bakima Turkistan'i yatistirmak ve Turkistan'ini bagimsizlik isteginin onunu almak istegi sonucu kurulmus idi. Turkistan BSC'in 1924 yilinda bir kalemde ortadan kaldirilmasi ve Turkistan'in "cumhuriyetlere" bolunmesi de bu gorusleri destekler.20 Turkistan cumhuriyeti yerine Moskova yoneticilerinin "buyrugu" ile kurulmus olan bu "cumhuriyet" lerin sinirlarina ve konumlarina bakilinca, onemli bir nokta gorunur: "cumhuriyet" lerin sinirlari, Turkistandaki irmaklari ve sulari bir yilan gibi kivrim-kivrim kesmektedir. Turkistan'in yuzeysel engebeleri ve burusukluklari ise boyle ayirimlari yapmayi ongormuyor. Bunun tek nedeni olabilir: Orta Asyalilarin kendi aralarinda girisebilecekleri su kavgalari ile birbirleri ile gecinmelerini guclestirmek, dolayisi ile Moskova'ya karsi ortak karsi gelmelerinin onune gecmek. Bu da, ancak somurgeci bir dusuncenin tutumu olabilir. Orta Asya yer alti ve ustu kaynaklarindan yararlanmadan, Moskova'nin ayakta durmasi cok guctur. "Devletler birbirini sevmezler ve birbirine dogru soylemezler. Menfaatleri icap ettikce sever gorunurler ve politika yaparlar. Sirasi gelince, menfaatleri neyi icap ettiriyorsa onu soylerler ve onu yaparlar.... Mesele buyuk devletlerin siyasi menfaat ve hedeflerinin istikametlerini iyi kavramak ve onlarin daima ve ani olarak degismek istidadinda olan siyasetlerine samimi bir cehre ile seyirci olmaktir."21 Orta Asyanin bugun gundeminde olan cogulcu toplum duzenine gecme calismalari da yeni degildir. 1916 yilinda baslayan Turkistan Kurtulus Hareketinden22 hemen sonra, 1917-1922 yillari arasinda cogulcu yonetim'e katilim birimleri kurulmus, amac ve yonetmelikleri basilip dagitilmis idi. Buyuk bir bolumunun gundemleri toplu olarak yeniden yayinlandi.23 Bu programlarin biri de, saklandigi yerde yakin yillarda bulunmus ve yeniden gun isigina cikarilmis bulunuyor.24 1980 in ikinci yarisinda Orta Asya'da kurulan Halk Cepheleri de, amac ve almak istedikleri sonuclara ne gibi yontemlerle varacaklarini belirleyen belgeler yayinlamaya basladilar. Eldeki verilere gore, 1917- 1922 yillarinda yazilan siyasi parti gundemlerinin 1980lerdeki dusunceleri etkiledigi ileri surulebilir. "Birlesik ve Cogulcu Yonetim" kavrami, Orta


103 Asyalilarca yuzyillardan beri uygulanir. Denilebilir ki, bu tur "federasyon" ve "federalizm" yonetimi Orta Asyalilarin var olusundan bu yana yerlesmis gelenekleri arasindadir. Yazili tarihin baslangicindan bu yana, Orta Asyalilar cok sayida Cogulcu Ortak Topluluklar kurmuslardir. Togan, bu topluluklarin kokenini uc'e ayirmaktadir: "Turkistan Turkleri etnoloji ve tarih bakimindan uc gurup teskil ederler: 1) Kipcak Gurubu: bunlar Kazak, Uruglu Ozbek, Mangit-Nogay, Baskurt ve Kazan Turklerinden ibarettir. 2) Turk-Cigil Gurubu: Buna sehir ve kasabalarda yasayan Kentturkleri, Tarancilar, Kasgarlilar ve Kirgizlar dahildir. 3) Turkmen-Oguz Gurubu. Bunlardan birinci ve ikinci gruplari, onasya Turkleri ile birlikte Guney Bati Turkleri zumresine dahil olan Turkmen-Oguzlara, Yakutlarin, Sayan ve Altay Turklerinin teskil ettigi Kuzey Dogu Turklerine mukabil Ortaturkler ismi altinda birlestirilmektedir.25 Sozu edilen bu Turk toplumlari, cogulculugu temel alan basamaklarla kurulmuslardir: "Uruk" un taksimati "Oymak;" Oymagin taksimati "aris;" aris'in taksimati "soy;" soy'un taksimati "tire;" tire'nin taksimati "ara."26 Turkistanda kendilerine ad veren en buyuk toplulugun adinin uruk oldugu uzun suredir biliniyor. Uruklar, gerekli gorduklerinde biraraya gelip toplaniyorlar ve kendilerini yonetim duzeni kuruyorlar. Bu toplanmaya da "Tug Baglamak" deniliyor. "Tug Baglamak" icin bir onder secilmesinin de gerekli oldugu acikca goruluyor. Ornegin, Mogol istilasindan sonra uruklari bir araya getirip "Tug Baglayan" Timur (O. 1405) idi. Sibani Han ise, Ozbek uruglariyla 15ci yuzyilin sonlarinda Tug Baglamis idi. "Kazaklar ise, 1599 yilinda Kalmaklarin sikistirmasi ile Cu bolgesinden Taskent cevresindeki kalelere sigindilar. 1723 yilinda gene Kalmak bozgunlugu oluncaya kadar oralarda temelli yerlesip sahra boylarini tarim'a alistirmaya calistilar. Bu yonden, 'Tug Baglayip,' resmi devlet bayragi ilan edip bir tur yonetim ortaya cikarip, 'Yuz' ve 'Bin' lerle asker teskil edip 'devlet tuzumek' istediler." Ozbekler ise her yerde "doksan iki boy Ozbek" (Toksan iki bavli Ozbek) diye aniliyorlar.27 Ek olarak, Kazaklarin Uluyuz'u, Orta Yuz'u vb. icinde Kipcaklardan ve Ozbeklerden boylar ve uruklar bulunuyor, ve bu boy ve uruklarin buyuk bir bolumu de daha once Mangit ve Nogay topluluklari icinden geliyorlardi. Boylelikle, Mangit ve Nogay topluluklari dagildiklarinda, bu topluluklari olusturan boylar da diger uruklara katilmislardi. Sonucunda da Ozbek ve Kazak topluluklari ortaya cikmisti. Anladigimiza gore, boylarin bu kendiliklerinden acilip kapanmalari, bu tur kuruluslara --ic ve dis nedenlerle-- gerek gormeleri dolayisi ile yer almisti.


104 Bu Turk boylari, kendi tore ve geleneklerini yasattiklari gibi, ic duzenlerini ve orun kertelerini de yillik "toy" lar ile korumakta idiler. Bu konuda bir acik ornegi Dede Korkut kitabinda gorebiliriz.28 Bahattin Ogel'in yazdigina gore de, her boy her yil bir toy icin toplanirdi. Bu toplanma gunleri icinde, her urugu olusturan oymaklarin baslari, cadirlarini kendi ic tuzukleri geregince, orun kertesi sirasi ile dikerlerdi. Urugun basindaki Han'in verdigi toy'da ise, kesilen koyunun bu tuzuk geregince belirlenen parcalari, adi gecen oymaklara verilirdi.29 Bu toy sirasinda, bu duzen icinde, urugun gelecegini ilgilendiren isler de konusulur, oymaklarin gorusleri alinirdi. Yeni Han secilmesi sirasinda da "Kenges" (toplanti) yapilirdi. Bu duzen ve Kengesler, 20ci yuzyilin baslarinda bile gecerligini korumakta idi. 1905 Rus ihtilali sonrasinda da, cogulcu yonetim birimlerinin (siyasi partilerin) kurulmaya baslamasi sirasinda da gene kendini gosterdi. Bu noktada, butun bu cogulcu yonetim birimlerinin neden kurulmaya basladiklarini ozet olarak incelemek gerekir. Once, M. S. 730cu yillarda Turkistanin dogusunda, Altay daglari yoresinde dikilmis Kul Tekin yazitlarinda yer alan asagdaki bolum dusunulmelidir: Anca qazganmis itmis elimiz torumuz arti. Turuk Oguz baglari, bodun, asidin! Uza tanri basmasar, asra yir talinmasar, Turuk bodun, elinin torunun kam artadi [udaci arti], Turuk bodun, artin. [We had such a well-acquired and well-organized state and institutions. You, Turkish and Oghuz lords and peoples, hear this! If the sky above did not collapse, and if the earth below did not give way, O Turkish people, who would be able to destroy your state and institutions?]30 [Boyle kazanilmis, tanzim edilmis ulkemiz, turemiz [var] idi. Ey Turk, Oguz Beyleri; budunu, isitin: Yukarda Tanri basmasa, asagida yer delinmese Turk milleti, tureni kim bozar?]31 Bu belge, Turk tarihi ve Turklerin toplumsal yasantilarinin, Kul Tekin oncesi basladigini belirtmektedir. Cok genis ve koklu bir tarihleri olan Turkler pek cok yerde Tug Baglamislardir.32 Gokturkler, Uygurlar, Gazneliler, Karahanlilar, Selcuklular bunlar arasinda ilk dusunulenlerdendir.33 Kul Tekin, gecmiste yapilan yanlislar dolayisi ile Turklerin baslarina gelenleri anlatir. Ne gibi yollarla yeniden dirildiklerini ve ozgurluklerini yeniden kazandiklarini ele alir. Yapilan yanlislarin gene yer almamalarini saglamak icin ogut verir.34


105 Ruslarin Orta Asya'ya askeri guc ile yayilma calismalari, 1552 de Kazan'i ele gecirmeleri ile yururluge girer.35 19cu yuzyilda Orta Asya'nin tamamini isgal ettikten sonra, bu yoldan Rus carligina eklenen nufus'un cogunluguna, kokenlerine ve kendilerine sormadan "inarodtsi" (yabanci) ve "musluman" adi verildi.36 Bu "musluman" adi, Rus carligi burokratlarinca "kanunlastirildi." Tiurkskii (Turkic) ve Turetskii (Turkish) gibi ayricaliklar da Rusca icinde icadedilerek, yururluge konuldu. Bu deyimlerin Turkce karsiligi verilememektedir. Cunku Turkcede boyle bir ayirim yapilamamaktadir, yapilmamistir.37 Iddiaya gore, birinci deyim Osmanli imparatorlugu disinda yasayan Turklere, ikincisi ise, Osmanli Turklerini ve uzantisi dolayisi ile, Turkiye Cumhuriyetinde oturan Turkleri adlandiriyordu. Ruslarin bu icatlari ve tutumlari, onlarin da Oguz Han destanini38 okuduklarini, ve Oguz Han'in ogullarina verdigi uyumla birlikte yasama ogutlerin tam tersini Turklere asilamaya calistiklari dusuncesini ortaya koymaktadir.39 Bunun gibi, Rus yoneticileri diger Turk destanlarini boylar arasinda "dagittilar," "ulestirdiler." Turk Uruklarinin birbirleri ile isbirligi yapmalarini bu yonden onlemeye calistilar. Aslinda, Turk destanlari, butun Turklerin toplu tarihsel bellegidir, gecmisi ile dogrudan ilgilidir.40 1905 Rus-Japon savasi sonucunda Rus carligi yenik dusunce, bu carlik sinirlari icine askeri guc ile alinmis olan toplumlar gene bagimsizliklarin kazanabilmek icin calismalara basladilar.41 Ancak, Yusuf Akcura gibi Turk dusunurlerin yazilarina ragmen,42 bu bagimsizligi elde edebilmek icin orgutlenme calismalari 1917 Rus ihtilaline kadar guc kazanmadi. 1917 yilinda Rus carligi dusurulup- cokup Bolsevikler basa gecince, Turk toplumlari da gene kendilerini yonetim icin yollar aramaya basladilar. Birinci Butun Rusya Muslumanlari Kongresi Moskova'da 111 Mayis 1917; Ikinci Butun Rusya Muslumanlari Kongresi Kazan'da 21- 31 Eylul 1917 de toplandi. Ardindan sira ile butun Turk toplumlari cogulcu yonetime gecmek icin cogulcu yonetim birimleri kurmaya basladilar. 1917 yili icinde: Kazaklar, Alas Orda; Genc Buharalilar, Yeni Buhara; Kirimlilar da Milli Firka'yi kurdular. Gundemlerini yayinladilar.43 Ilk olarak, 1917 yilinda Turkistan'da yayinlanan Turk Ademi Merkeziyet (Federalist) Firkasinin Meramnamesi'ni okuyalim44 (yuvarlak ayiricilar icindeki sozcukler, 1990 yilinda yayinlandigi gibidir)[koseli ayiricilar icindeki aciklamalar, bu satirlarin yazarinindir]: Ihtari Mahsus-Turkistanda muhtariyet ve federasiya idaresini vucuda cikarmak icin birdan bir cora Turkistanda kuvvetli bir Ademi Merkeziyet (federalist) Firkasi yasamak eduvunda suphe yoktur. Mana sul Ademi Merkeziyet


106 Firkasi her yerde teskil kilinip, aza kabul eta basladi. Turkistan icin milli ve mahalli muhtariyet istegan her bir muslumanin sul Firkaya aza bolub girmegi ve kuldan kelginca sulun takviye ve temiyasiga hizmet kilmagi lazimdir. I. Devlet ve muhtariyet teskilati Firkanin maksadi: • •

• •

• •

• •

1. Rusyada mahalli ve milli ademi merkeziyet (federalist) esasi uzre halk cumhuriyeti etmektir. 2. Firka Turkistan, Kirgizistan, Kafkas ve Baskurdistan kitalari (ulkeleri) icin ve baska milli ve mahalli muhtariyet, Idil ve Kirim Tatarlari icin ve baska, Rusyada ya, durgan Turk kavimleri (halklari) icin milli muhtariyet talep kiladur. Kayit: Baska musluman vatandaslar hem ozlerine muhtariyet talep kilasalar, Firka onlara hame har cihetden yordam beradur. 3. Muhtariyetli kitalarda aciladurgan meclis mebusanga (deputatlar palatasi) mahalli idaralarga ve baska butun teskilatga saylanadurgan [secilen] azalar umumi, beraber, yasrki ve bivasita saylab usulu ile saylanadir. 4. Milletin yirmi yasga yetip, ehliyet peyda kilgan her bir ferdi: er bulsun, kadin bulsun --sinif, din ve mezhep ayirmasiga bakmasdan saylamak ve saylanmak hakkina maliktir. Kayit: Musluman kadinlarin saylavga istiraklari idari riya dahilinde (riat dairesinde) bulur. 5. Yukarda mezkur barca muhtariyetlik kitalar merkezi hukumet ile vatan mudafaasi, pul cikarmak [para basmak], boj ve harici hukumetler ile munasebetlerde bulmak hususunda alaka ve irtibatnin (bagliklikim) muhafaza kilir. 6. Muhtariyetlik kitalar dahili meseleler (idari, mali, ser'i, medeni, adli ve maarif isleri) de mustakildir. 7. Her bir muhtariyetli kitanin merkezinde, kanun yasayi-durgan bir meclisi mebusan ve ol kanunu icra kiladigan bir hayati vukela (vekiller heyeti) bulur. 8. Her bir muhtariyetli kitalar mahalli islerde keng [kendi] imtiyaz ve hukuklarga malik vilayet (oblast), sancak (uezd) ve nahiye (ucastka)larda bulunur. 9. Her bir muhtariyetli kitanin resmi tili ekser halkinin soylegen tili ve sivesi bulmak ile beraber vilayet ve sancaklarda yerli halkin soylesadigan til ve siveleri hem istimal kililinir. 10. Her bir muhtariyetli kitalarda vatan mudafaasi icin halk militsiyasi teskil kilinip, hazirgi teskilati askeriye (harbii teskilatlar) usulu bitirulur.

II. Milli Meseleler


107 •

1. Rusyada yasayadigan Turk milleti necibesinin (tub milletinin) barca kavimlariga aid umumi meselelerni hal ve tavsiye kilmak icin milli ve medeni ittifak teskil kilinir. 2. Bu ittifaknin kayo [hangi] tarikide yasalmagi hukuk ve vazifeleri muhtariyetli kitalarning birinci kurultayida tayin kilinir.

III. Dini meseleler •

1. Her bir muhtariyetli kitada halis dini islerni karamak [bakmak/gozlemek] icin merkezde mahkemei seria (seriat mahkemesi) ve vilayetlerde onun subeleri ve her bir sehir, kislak ve ellerde kazihaneler [kadiliklar] acilir. 2. Rusyada yasayduran butun muslumanlarin kavmiyat ve mezheplerini ayirmasdan dini meselelerini hal ve tavsiye kilmak icin saylanmis bir seyhulislam tahti riyasetinde varca musluman kita ve milletlerning vekilleri murekkep bir hayati diniye kurulur. Bu hayatga Turk bolmagan muslumanlarin ham vekilleri istirak kilir. 3. Vekiller saylanganda her kitanin nufusu (ahalisi) itibara alinip, vekillerinin adedi nufusuna karab tayin olunur.

IV. Muhtariyetli kitalarda ehliyet (fukaralik) hukuku • •

• • •

• •

1. Cumle ahali, kaysi [hangi] din ve kaysi mezhebde bulsa [olsa] ham, kanun karsida barabar sanalur. 2. Hurriyeti vicdan (vicdan erkinligi) tam manasiyla icra kilinip, ahaliden hic kim dini, mezhebi ve itikadi ucun takib ve tazyik kilinmaz. 3. Din ve mezheplerden hic biri hukumet tarafindan baskalarina tercih kilinmaz (artik gorulmez). 4. Her kim oz fikrini, hayalini soylemekte, matbuat ve baskalar vasitasi ile nesr ve ilan kilmakda ihtiyarlidir. 5. Uy [ev] icleride bulsun, acikda bulsun, isteyen meselelerini muzakere ve hal etmek icin her kimin yigilip [toplanip] ictima yasamakta (yigilmakta) hakki vardir. 6. Cemiyet yahut bir ittifak yasamak icin hec kimden ruhsat sormakta intiyac yoktur. 7. Hurriyeti sahsiye ve muhafazati baytiya (aile muhafazasi) tamamiyla tatbik kilinip, teyavuslu mahkemelerin kararindan baska, birovnin uyina girip tintimak, hat ve kitaplarini karamak mumkun imazdir. 8. Kamalgan her kisinin yirmidort saat icinde tevuslu mahkemeye tapsirilmagi lazimdir.


108 •

9. Pasport usulu bitirilip [kaldirilip], hem memleket dahilinde veya haricinde olsun, her kim hohlagan yerde hec kimden suramasdan ketmakda haklidir. 10. Yukarda mezkur parca ehliyet hukuku esasi kanaunga dahil bolup, mudafaa ve muhafazasi mahkemei alilere havale kilinir.

V. Iktisad ve maliye meseleleri • 1. Firka parca saliklerini bitirip ve barham verip, fakat yer, su ve ticaret (savda-satik) daromadlari ve baska seri yollardan salik pulu almak taraftaridir. Bu saliknin miktari daromadin artmasina karab miktar ve hem faydada artip baradir. • 2. Firka huner ve dehkancilikda gerekli esbab ve masinalarin ve ahali tarafindan isletiledurgan birinci zaruri narsalarin kup ve arzan bulmakligi icin bac [vergi- gumruk] saliginin ozaytirmagin [azaltilmasini] talep kilir. VI. Yer meselesi • 1. Firka padisahlik mulklerinin ve padisahin hususi yerrinin ve kniazlar hanedani mahsus yerlerin parcasini bedelsiz (hak tulamay) musadere kilip, hasil mecmuundan lazim miktarda ekicilik ile mesgul olan mahalli halka satmak yahut icara vermek tariki ile taksim edilip, yer verilisini lazim toladir. • Hususi yerler dogrusunda: • 2. Turkistan kitasindan baska butun Rusya vilayeti ozlerine mahsus kanday bir kanun kabul etse, muhtardirlar. Amma Turkistanda hadden ziyade hususi mulke malik payscik (paylasici/ortak) ve olpovitlar kup bulmagan sababli Turkistandaki hususi mulkler, hazirda oz egalarinin tasarrufunda kalub tururlar. • 3. Bazi havadisler (hadiseler) sebepli (Mingtepedaki Isan vakasi gibi) cemaat kulidan cebren musadere kilinip, baskalarga taksim kilingan yer ve kislaklarin evvelki egalariga kaytarmakga hareket kilinir. • 4. Hukumet yahut cemaat tarafidaki musadere kilingan vakiflarin parcasini vakifnamaga muvafik asilga kaytarmak icin tevisli tedbirlerge hazirdan baslab kirisir. VII. Isciler meselesi • 1. Firka, iscilerning ittifak ve cemiyetler berpa kilmaklariga ve, lazim kurilganda, umumi ve hususi suratda is taslamak vasitasila oz hukuklarini mudafaa kilmaklariga mani bulunmaz. • 2. Iscilere mahsus koyulmus kanun ve imtiyazlarin hususi hizmetlere ham samil (tegisli) bulmagini ve iscilerin hukukunu


109

mudafaa kiladigan kanunlarin icrasina bakadigan dairada isci vekillerinin ham istirak etmeklerini teleb kiladur. 3. Isci hatun ve bolalarin [cocuklarin] hukuklarini muhafaza etmek ve sihhatlerine zararli islerden butun iscilerin hususi kanun ve kaideleri ile idare edilmesi matluptur. 4. Hususi kanun ve kaideler tahtinda (tarikinde) kiritilmegen sermayedarlar bile isciler arasinda cikadigan bazi bir cancal ve nizalar her iki tarafin vekilleriden teskil edilmis heyet tarafindan hal kilinir. 5. [1] Oz iscilerini istohovoyt (strahovanie --sosyal sigorta] kildirmaga sermayedarlarin hukumet tarafindan mecbur kilinmasini [2] karilik [ihtiyarlik] ve zayifliktan mudam aciz kalgan iscilerin devlet hisabidan istohovoyt kildirilmagini ve [3] iscilerge mahsus kanunlarin bozulmasligini kanun ile muhafaza kilinmagini telep kildadur.

VIII. Adliye meseleleri • 1. Mahkemelerin yalgiz kanun ve seriatga tabi bulup, her hal mudahilatlardan ve taskari [dis] kisilerin halali [gecici] ve anga katismaklaridan (aralasmaklaridan) hali bulmagi lazimdir. • 2. Tevuslu mahkemelerin kakari kanunen tasdik edilmezden hic bir kisi cezalanamaz. • 3. Heyeti icraiye tarafindan hakimlerning tayini, azli (boslatilisi), nasbi (tiklanisi) ve hem tebdilige (almastirilisi), hususen mahkemelerdeki islerning barisiga hic bir bahane ile mudahele (dahl) kilinmaz. • 4. Cezalar masruta (Konstitutsiya) usulu ile, yani meclisi mebusan tarafindan cikarilgan kanunga muvafik bulur. • 5. Istintak (tergov) esasinda mudafaa vekil (advokat) tutmak usulu kabul edilir. • 6. Cinayet mahkemeleri yalgiz ikiga ayrilir. Biri bidayet (baslangic) mahkemesiki, hakimleri halk ve cemaat tarafindan saylanir. Digeri mumeyyiz (baska ayratilgan) hakimlerge malik istinaf mahkemesiki, bidayet mahkemesining isleri hakikat ve temyiz (ayrim) eder. IX. Maarif isleri Maarif isleri ademi merkeziyeti enam usulunde mavafik kanun uzere tesis ve teskil kilinir. •

1. Ilm ve maarif isleride cumle ahali ve milletge ayirilmasdan, erkek ve hatunlar barabardir.


110 •

• •

• •

• • • • •

• • •

2. Mekatib (mekteb) isleride hususi sahislarin gayreti ve mahalli idarelerin tesebbusu ile islenmis islerde hec vech (sebep) ile tahdid kilinmaz [sinirlanmaz]. 3. Tedrisat (dersler)in azad ve serbest (erkin ve baglik) olmakligi lazimdir. 4. Mekatip arasida irtibat (bagliliklar) bolub, iptidailerden (baslangic mektep) residiylere (tuluksuz orta mektep)[rustiye], residiylerden idadiylere (orta mektep), ve idadiylerden aliylere (ali mektep) kolaylik ile talebeler kabul kilinidurgan usulude bulunur. 5. Darulfunun ve baska ali mektepler cumlesi dahili (icki)[iceri] isleride ihtiyarli ve tedrisatda azad bolurlar. 6. Ali mekteplerning avam arasidaki ilm ve medeniyet hususlaridaki hereket ve tesebbuslerige mumanaat (manilik) kilinmayor. 7. Mahalli idaralarning talim ve terniye hususundaki gayret ve hareketleriga mumanaat kursatilmaydir. 8. Talimi iptitaining umumi, meccani (bepul) ve mecburi bulmagi gerektir. 9. Mahalli idareler tarafindan katta ve buyukler icin aciladigan mektep, kutuphane ve kiraathane isleriga kengclik verilir. 10. Huner ve sanayi (sanatlar) terakkisinga gayret ve tesebbus edilmegi gereklidir. 11. Iptidai ve idadi mekteplerde tedris (ders) tili her bir muhtariyetli eyalet (muhtar vilayet)ning ekseriyet ahalisinin suyledigan tili ve sivesi olur. 12. Residi ve idadi mekteplerde Rus tili ve umumi Turk sivesi lisan olunup, ders verilmesi mecburi olur. 13. Ali mekteplerde cumle Turklerin umumi edebi tili ve sivesi ile ders verilir. 14. Kirk bola yigilsa, ekalliyette (azinlikta) kalan milletler icin acilmis iptidai (usul) mekteplerde ders oz dillerinde okumagi mecburidir. 15. Yeter derecede talebe olur ise, ekalliyet teskil kilgan millet bolalari icin tedrisat (dersler) oz dillerinde olmak sarti ile residi ve idadi mektepleri olur.

Meramnamede beyan kilingan maksadlarga yetismek icin firka evvela cenabi hakka ve sonyan (ikinciden) tamami mihnetkes ve milletperver vatandaslara suyalub ve takya kilinir. Son. Turk Ademi Merkeziyet Firkasinin Nizamnamesi


111 •

• •

• • • •

1. Turk Ademi Merkeziyet Firkasinin maksadi Rusyada muhtariyetli mahalli ve milli esasi uzere cumhuriyet inam (halk cumhuriyeti) teskil etmektir. 2. Firkanin maksadina hizmet etmegi hohlagan her bir musluman, hohlasa erkek, hohlasa hatun, her kaysi meslek ve siniftan bulsa bulsun, sifahi (agzaki) yahut tahriri (yazma) suretde azaligini hahlasa, isbu vakt firkanin iki azasinin sahadeti (guvahligi) ve heyeti idarenin tasdiki ile kabul kilinir. Kabul kilingan azalar firkanin nizamnamesine ve cemiyetlerinin kararlarina tabi olur. 3. Her bir kitadaki idari merkezler, vilayet idareleri, firkanin baska subeleri ve lazim tapsa, idarei merkeziye tarafindan gonderilmis vekiller her birleri aza kabul kila olurlar. Kayit: Firkanin maksadi malum bulgan her bir joyda [yerde], meyil ve arzusu bir tudeler mevcut bulganda, o yerden teskilat komitesini tesis edip, merkezi idareye ilan kilib, merkezi idare arasida alaka ve irtibat amalga getirilsin. 4. Firkanin zararina ve ziddina dogrudan dogru veya vasita ilen is goren azalar heyeti merkeziye tarafindan kat' ve karar ile firka azaligindan cikarilir. Eger cikarilmis aza heyeti merkeziye kararina razi bulmasa, umumi kurultayga arz kila olur. Nadvanin (umumi meclis) karari katidir. 5. Her aza muayyen vakitlerde cemiyetinin tayin ettigi miktarda firka sandikina azalik hakki verir. Kayit: Aza yazilmakni hohlagan kisi azaliga girmek icin bir sum [para birimi; zamanin rublesi] vermegi lazimdir. 6. Firkanin Firkanin umumi yigin (nadva)lari yilda bir mertebe idarei merkeziyeler (merkezi idareler) tarafindan cikarilir. 7. Kita dahilinde cagirilan umumi nadvalar firkanin kilar islerini tayin eder, idarei merkeziye intihab kilar (saklar), madahil ve mesarif vechlerini (girim ve cikim meblaglarini) tasdik eder ve firkaya ait baska meseleleri hal kilar. 8. Umumi kurultaylar heyeti merkeziye azalarindan vilayet komiteleri ve baska mahalli teskilat numayendelerinden venadvanin maslahati ile idarei merkeziye tarafindan cagirilmis azalardan teskil kilinir. 9. Numayendelerin adedi heyeti idare tarafindan tayin kilinir. Heyeti idare marifeti ile cagirilan azalarin adedi kurultaya istirak eden umumi numayendelerin onda birinden artik bulmasligi lazimdir. 10. Kita dahilinde firka islerine ve matbuatina nezaret etmek butun firka namina resmi ilan ve beyanat vermek, hazine idaresi bu vech (meblag) layihasinin tertibi idarei merkezieye tevusluktur.


112 •

• •

• • • •

• •

11. Heyeti merkeziyeler kita kurultaylari tarafindan yasirun tavus ile cemiyetde mevcud azalardan bir yil muddetle saylanir. Heyeti idare azalarinin adedini nadva tayin kilar. 12. Heyeti merkeziyenin nadvalarini tayin eden sartlari ile iki idare azalari cagirmaya muhtardir. 13. Mahalli teskilat kanday suretde is gormeklerini ve kaysi yilda idare teskil etmeklerini kurultaylar tarafindan men kilinmayan usuller ile ozleri tayin kilarlar. 14. Vilayet dahilinde firka azalarini, firka islerini idare etmek icin vilayet komitesi teskil kilarlar. 15. Vilayet komitesi azalari vilayet kurultayi tarafindan bir yil muddetle saylanir. 16. Vilayet dahilinde nadvalar cagirmak mahalli komiteye tevusludur. 17. Vilayet komitesinin munasib ve salah gorusune sehir, sancak ve nahiye komiteleri teskil etmek mumkundur. Bu komitelerin arasindaki munasebat vilayet kurultayi tarafindan tayin kilinir. 18. Firka azalarinin adedi yuze kadar yetgince firka teskilat heyeti tarafindan idare olunur. Yuz nefer aza yiginlangan sonra meclisi muessesan (tesisciler meclisi) cagirilip, yasirun saylap ile idare heyeti tayin kilinir. Kayit: Birinci idare saylavinda heyeti idare azalarinin yirmisi teskilatlardan olmasi gerektir. 19. Butun Rusyada mevcut firkalarin faaliyet ve vaziyetini tayin ve tasdik etmek icin yilda iki mertebeden kem bulmaslik sarti ile cumle kitada ve idare merkeziye vekillerinden teskil bir kongre (zor cemiyet) (kongress)ler cagirilir. 20. Birinci kongre Taskent idarei merkeziyesi tarafindan cagirilip, keyin vaka buladigan ictimalarin daveti kongre tarafindan ikinci idarei merkeziyelerden biriga havale kilinir. 21. Idarei merkeziyeler kongresi lazim bulur ise, butun Rusyada mevcut firkanin umumi islerini idare etmek icin umumi bir idarei merkeziye tesis kilar. 22. Isbu meramname ve nizamnameyi tekmil ve tashih etmeye umumi kurultayin ihtiyari vardir.

Son. Turk Ademi Merkeziyet (federalist) Firkasinin meramname ve nizamnamesi. Bu kanunun birlesip yazici zatlar: • • •

Molla Kemalettin Kazi (kadi) Domulla Rahmanberdioglu, Kokand; Molla Muhiddin, Mahdum alam Molla Muhammed, Andican; Molla Baki ahund Domulla Adilbayoglu, muderris, Andican;


113 • • • • • • • • • • •

Molla Nurettin alam Yoldashoca isanoglu, Andican; Molla Muhammedcan Baybaca Kemalcanbaef, tuccar, Andican; Mirza Abdulkadirbek Mirzaahmet Kosbegiof [Kusbeyoglu]45, Andican; Molla Abidcan Mahmudyar, tuccar, Kokand; Mir Adil Mirza Ahmetoglu, tuccar, Skobelef; Munevver Kari Abdurresidcanoglu, Taskent; Molla Mahmudhoca Behbudi, Muftu, Semerkent; Abdulkasim Muhammed Aminzade; Muhammed Amin Efendizade -- Kafkas ulemalarindan; Sadreddinhan mahdum Muhammed Serifhoca kazioglu, Taskent; Molla Mir Abdullah Molla Sahmirza ahundoglu, ehli talebe, Taskent.

5 zulkade 1335 hicri 11 sunbule (11 Eylul) 1917 miladi Japon bilim adami Hisao Komatsu,46 Z. V. Togan'in47 yazilarina dayanarak, Turkistan Turk Ademi Merkeziyet (federalist) firkasinin gundeminin Azerbaycan Musavat partisinin gundeminden alindigini gostermistir.48 Azerbaycan Musavat partisinin ilk kurulusunun Baku'da 1911 yilinda oldugu belirtiliyor.49 Musavat'in 1917 yilinda Azerbaycanin Gence sehrindeki Turk Ademi Merkeziyet Partisi ile birlesmesi sonucu, ortaya Turk Ademi Merkeziyet-Musavat partisi cikmisti.50 "Bu partinin adi bile, Osmanli Ademi Merkeziyet Firkasini andiriyordu. Azerbaycandaki Difai Firkasinin, Osmanli Ademi Merkeziyet Firkasi ile 1906 yilini kadar geri giden iliskileri vardi."51 Boylece, Azerbaycandaki bu yeni Turk Ademi Merkeziyet FirkasiMusavat firkasinin gundeminin, Turkistana davet edilen Azerbaycanli Mehmet Amin Efendizade tarafindan Taskent'e getirildigi, ve, Turkistan Turk Ademi Merkeziyet (federalist) Firkasi gundemine temel olarak alindigi anlasilmaktadir. Azerbaycan ve Taskent Turk Ademi Merkeziyet (federalist) firka gundemleri karsilastirildiginda, Turkistan Turk Ademi Merkeziyet (federalist) firkasinin, Azerbaycan Turk Ademi MerkeziyetMusavat partisinin programini52 "meramname" basligi ile kendine temel aldigi goruluyor. SSCB nin kendini "Yeniden Kurma" konusmalari basladiktan sonra, goze ilk olarak "Halk Cepheleri" carpmaya basladi. Her bir "SSCB Cumhuriyetinde" kurulan bu Halk Cepheleri, icinden ciktiklari toplumlarin cogulcu yonetim isteklerini toplu olarak anlatmak ve uygulamak istegi ile kurulmuslardi. Bu Halk Cepheleri icinde, dogal olarak, her turlu dusunce akimi bulunuyordu. Azerbaycan Turkleri53 de


114 bir Halk Cephesi kurduktan sonra, "kanunlara karsi" olmasina bakmadan, cogulcu yonetime toplu katilim birimleri kurmaya basladilar. "SSCB yi Yeniden Kurma" akimi baslangici sonrasi Azerbaycanda ilk kurulan cogulcu yonetime toplumsal katilim birimi Azerbaycan Dircelis Partisi oldu.54 O gunlerde parti kurmak Moskova tarafindan yasaklanmis oldugundan, kurucular kendilerini saklamak zorunda idiler. 1990 yili Kasim ayi ile 1991 yili Subat aylari arasinda Azerbaycan Dircelis Partisi ile, Azerbaycan Halk Partisi birlesti. Ortaya, Azerbaycan Halk Dircelis Partisi cikti.55 Bagimsiz Azerbaycan Cumhuriyeti 1992 yili Cumhurbaskanligi secimlerine katilmak icin yeni partiler de kuruldu.56 Orta Asya'da oymaklar ve uruglar arasinda surekli dusunce alis-verisi ve isbirligi olmustur. Bu durum, 20ci yuzyilda giderek artmistir. Turkistan Kurtulus Savasi (Turkistanda "Milli Kiyam" olarak ta bilinir) 1916 yilinda baslamis idi.57 Turkistanli aydinlar, Turkistan bagimsizligini kazanabilmek icin her yonde calismalara girismislerdi. Bu ugraslari sonuclar veriyordu. 1921 Ilktesrininde Semerkant'ta ve 1922 yilinin Eylul ayinda Taskent'te Ozbek ve Kazak kongrelerinde muzakere edilip ortaya cikarilan ilk cogulcu gundemlerden birinin maddelerine goz atalim. Bu gundem, 1916 yilinda Turkistan Kurtulus Hareketinin baslamasi ile kurulan "Cemiyet" in58 calismalarinin sonucunda yazilmistir: • • • •

• •

1. Cemiyet'in gayesi, Turkistanin mustakil olmasi ve Turkistanin mukadderatini Turkistanlilarin kendi ellerine almalari; 2. Mustakil Turkistanin idare usulu demokratik cumhuriyettir; 3. Istiklal kesbi ancak milli ordu teskili ile mumkundur, milli hukumet ancak milli orduya istinat eder; 4. Turkistanin istiklali, iktisadi istiklal sayesinde mumkundur. Turkistan iktisadiyatinin umumi hatlarini tayin etmek, sanaat (endustri) ve ziraatin hangi kisimlarina daha ziyade ehemniyet vermek lazimgeldigini tesbit eylemek, yapilacak demiryollari ile umumi mngistral ariklarin istikametlerini tayin etmek gibi meselelerin Turkistanlilarin kendi ellerinde olmasi; 5. Asri maarif ile profesyonel maarifin terakki ettirilmesi ve Avrupa medeniyeti ile, ayrica rus medeniyeti yolu ile degil, dogrudan dogruya tanismaya calismak; 6. Milliyet meselesi ile memleketin tabii servetinden istifade meselelerinin nufus adedi tenasubu usulune gore halledilmesi; 7. Din islerinde tam hurriyet, devlet isleri ile din islerinin karistirilmamasi.59


115 •

Togan, "Cemiyet"in adinin kisa sure sonra Turkistan Milli Birligi (kisaltilisinin TMB) oldugunu yazar. Turkistan Milli Birligi cemiyetinin kurulusundan kisa bir sure sonra, daha once kurulmus olan birlikleri topluca bir cati altinda birlestirebilmek icin calismalar basladi. Bu birlesmelere katilanlarin hepsi biliyor ve anliyordu ki, kucuk parcalar tek baslarina basarili olamayacaklardi. Birlik olmadan, saglik, varlik ve bagimsizlik gerceklesemeyecekti. Birligi gerceklestirmek yolunda atilan adimlardan biri, Mart ayinda

Sosyalist Tudesi kurulmasi oldu.60 Sosyalist Tude nizamnamesi: •

• • •

1. Iktisadi sahada yer ve suyun, yeralti servetlerinin millilestirilmesi, koy hayatinin kollektivize edilmesi, buyuk kanallar insaatinin sosyalizmin tatbiki icin esas saha sekline cevrilmesi, tudenin esas gayelerini teskil eder; 2. Endusrisi inkisaf eden medeni memleketlerde, maruf amele muesseselerini, Turkistanin yerli amale teskilatina planli olarak tatbik etmek, Turkistanin rencber dikhanini, amale telakki etmek; 3. Turkistanin mustemlekecilerin elinden kurtularak kendi kendini idare eylemesi, bu ulkede tabakalasma imkaninin ve rencber sinifin kendi hukuku icin mucadele edecek seviyeye yukselebilmesinin ilk ve esas sartidir; 4. Hur Turkistanda idare usulu rencber sinifin ve teceddud taraftarlarin engelsizfaaliyetlerini temin eden demokrat cumhuriyet olacaktir. Turkistanin parlamentosu, zemstvo ve sehir idareleri, umumi ve gizli secim yolu ile yapilir; 5. Memleketin idaresi ve burada sosyalizm tatbikinin temini, milli ordu ile teskili ile kabil olur; 6. Turkistanda milliyet ve ekalliyet meselesi, milli tenasup esasinda halledilir; 7. Maarif, yerli halkin memleket idaresini bizzat idare etmelerini, tekmil asri devlet muesseselerini, asri nakil vasitalarini, demiryolu, posta ve telgrafi, ziraat ve sanayi muesseselerini hemen kendi eline almasini temin edecek ve kultur sahasinda yabancilarin tesirinden kurtulacak ve kuvvetli yerli kulture malik olacak bir kilde konulmali; hizmet mektebi, profesyonel mektepleri acmak ve umumi talimin tatbiki maarifin esasi umdelerinden olur; 8. Din isleri, dunya ve devlet islerinden tamamen tecrit edilir;


116 •

9. Turkistan sosyalistler tudesi, ancak mazlum siniflar gibi, mahkum milletlerin hukuku icin de mucadele prensibini kendisine esas umde edinen bir internasyonele girebilir.61

"Sosyalist Tude" sonra "Erk Firkasi" adini almis ve nizamnamesi 1926 yilinda Togan tarafindan, yukardaki dokuz yonlendiricisi asagidaki gibi genisletilerek yayinlandi. Erk Firkasi 1926 Nizamnamesi (Sosyalist Tude devami) •

1. Iktisadi sahada tatbik edilmesi icap eden careler: o a) yer, su ve orman tamamen halkindir ve meccanen istifade edilir; o b) maden istihsalati tamamen millilestirilerek, mustakil Turkistan hukumetinin elinde olur. Agir endustrinin diger kisimlarinin devlet eline gecirilmesi ise, memleketin iktisadi cabuk duzelmesi, amele hayatinin islahi icin hususi ellere nisbeten daha faydali olmasi ile mukayyet tutulur; o c) halk igeliginde kollektif usulu ileri surulur. Bununla beraber Turkistanda sugarma isleri ve "haser" (imece) usulu, irmak ve ariklar sisteminin muhafaza ve idaresi gibi koylu dikhan kutlelerinin musterek calismalarini talep eden hususiyetlerin ahaliye istikbalde iktisadi ve ictimai hayatin muhtelif cihetlerini sosyalizmin ideali olan kollektivizm esaslarinda ve umum milletin ortak calismalari ile inkisaf ettirmeye alistirmak, bugune kadar daginik kalip, yalniz bir arik, irmak veya asiret cercevesinde yerlesebilen Turkistan koylulerini cemiyet hayatina, ictimai imar islerine daha ameli bir surette alistirmak icin en muvafik sahalar oldugu nazari itibara alinir. Asri usullerde yeni buyuk ariklar kazmak ve butun nehir sistemlerini tanzim edecek buyuk bentler insa etmek, Turkistan daglarinda butun ulkenin iktisadi hayatini idare edecek hidro-elektrik istasyonlari vucuda getirmek ve bunlarin idaresi, kollektivizmi ve musterek milli mesaiyi mustakbel Turkistan iktisadi hayatinin ve sanayiinin esasi yapacaktir; c) koy igeliginin endustrilizasyonuna calismak, sulama ve gubreleme usulu ile yapilan ziraatin Turkistanin her tarafinda ihyasina ve inkisafina ehemniyet vermek, Rus istilasi devrinde Turkistanin bilhassa simal kisimlarinda intisar eden ekspansif (yani, sulama ve gubrelemeye riayet edilmeyen "bahari") ziraat usulunun, intensif ziraate karsi aldigi taarruzi vaziyetini degistirmek;


117 d) yeni buyuk magistral kanallar kazdirmak ve nehir havzalarinda yeni acilan sulama sahalarina her seyden evvel coldeki ahaliyi, yani ister eskiden gocebe olan, isterse nehirleri idare edemiyerek cole cekilip "carva" hayati ile collerde gecinmekte olan ahaliyi iskan etmek; o e) Ruslarin muhaceret yollarini kesmek, iktisadi hususta Turkistanlilar ile ayni seviyede olan irkdas kavimleri ve Asya kavimlerini iskan etmek yolu ile ahalinin kesafetini arttirmak; o f) vergilerin, yalniz parlamentodan gecirilen bir varidatla mutenasip olmasi; o g) kooperatifin butun envaini tervic etmek ve devlet sermayesi ile halk istikrazi bankalari acmak; o h) yeni asri sehir imarina ehemniyet vermek. Asyanin ortacag ve ayni zamanda sihhi olmayan eski sehir usulunun, yerli ahali arasinda eski hayat tarzinin yasamasina sebep oldugunu gozonunde tutarak, sehrin yerli ve Avrupaiye inkisamini sona erdirmek ve bunun icin eski sehrin yeniden asri usulde muntazam ve daimi planli bir surette imarini temin eden planlar tertip etmek, eski sehirlerin sulama sistemini ve ariklarini, kanalizasyon yollarini, munakalat yollarini, buyuk imaretlerin, park, buyuk caddelerin ancak su yeni planlar uzerine yapilmasini, Turkistanin butun sehir ve kasabalarinda mecbur etmek; o 2. Amele meselesini halletmek yolunda gorulecek careler: a) mevcut beynelmilel amele ve sanatkar teskilatini, esnaf cemiyetleri, amele kasalari, sulh kamaralari, hayat sigortasi ve hizmet muhafazasi gibi muesseseleri, Turkistanda da tam hukuklu ve rencber sinifin hukukunu layikinca mudafaa edebilecek muesseseler sifati ile vucuda getirmek, o muesseselerde yerli amaleyi asri profesyonel ittifaklari usulleri ile is gormeye, Turkistanin her yerinde kendi kendilerini idare etmeye kati surette alistirmak; bunun icin hususi mektepler ve kurslar acmak; o b) devlet ve hukumet idaresinde bulunan fabrika ve imalathanelerdeki amele hayatini, devlet idaresinde bulunmayan muesseseler icin numune olacak tarza sokmak; 3. Turkistanin iktisaden inkisaf ve yukselmesi, ancak bu ulkenin kendi mukadderatina kendisi malik olmasi ile mumkun olur. Binaenaleyh Erk Firkasi, Turkistanin tam istiklalinin elde edilmesi, ulkenin Orta Asyadaki cografi, tabii ve iktisadi vaziyeti o

•


118

•

•

•

•

ile mutenasip kuvvetli ve muhim bir uzuv sifati ile beynelmilel sahaya girmesi yolunda ugrasacaktir; 4. Distan emperyalistlerin ve icten feodalite ve ruhanilerin elinden azad olan Turkistanin idare usulu demokratik cumhuruyet olur. Idare kuvvetinin butun kaynagi: vasitasiz ve erkekle kadin musavi olarak gizli secim usulu ile secilen parlamentodur. Vilayet ve tumen kengesleri ve sehir idareleri yine bu esasa gore vucuda getirilir. Turkistanda halk hakimiyeti, Avrupanin burjuva demokratik ananelerini gecirmis olmadigindan, yerli kapitalistlerin ve burjuvanin tazyik ve demagojisine maruz kalacagi hatirda tutulmali ve ona karsi tedbirler alinmalidir. Turkistanda demokrasi, halkin asagi ve ezilmis tabakalari icinden hur ve serbest mucadelelerde yeni kuvvetlerin cikmasini temin edecek mahiyette olmalidir; 5. Erk Firkasi, Turkistanin istiklalini ve mahalli halk hakimiyetini her nevi sulh yollariyla vucuda getirmeye calisacaktir. Bununla beraber idareyi ele almak ve aldiktan sonra muhafaza edebilmek, ancak milli ordu teskil etmekle kabil olacagindan, firka, Turkistanda askerligin mecbur olmasini ve umum ahaliye askerlik ogretmek usulunu ileri suruyor. Ayni zamanda firka, ecnebi istilasi sartlarinda da askerligi yahut kumandayi yalniz mustevlilere munhasir kilmak, yerli askeri Turkistan disina cikarmak, onlari mustevli ordulari arasinda ufak parcalara taksim ederek idare etmek yolundaki gizli ve acik tesebbuslere karsi butun mucadelelere muzaharet edecektir; 6) Turkistanda milliyet ve ekalliyet meseleleri, devlet idaresinde demokrat intihap usulu ile istirak etmek, memleketin mekteplerinden ve baska umumi muesseselerinden, milli servetinden, toprak ve sudan, ictimai is tesisati ve issizlikle mucadele tedbirlerinden, her kavmin adediyle mutenasip surette istifade etmesi usulu ile halledilir. Bununla beraber, Firka, millet ve kabile teskilatinda her zaman harici emperyalistlerin desiselerine alet olan feodalizm ve asiret esaslari ile cidden guresir ve Turkistanda ahalinin ekseriyetini teskil eden irka mensup olup, ayri ayri harslari da henuz tesekkul etmeyen etnik zumrelerin hepsine ortak, umumi Turkistan medeniyeti vucuda getirmek ve onu kuvvetlendirmek, inkisaf ettirmek yolundaki tedbirlere yardim eder. Ayri ayri kabilelerin orf ve adetlerine, dini mezheplere mustenit hukuk yerine, asri kanunu medeni ve asri yargi ithali de asiret an'anatini ve musavatsizligini ortadan kaldirmaya sebep olur; 7) Turkistanda maarif, baslica Turkistan ahalisine maddi ve manevi sahalarda cabuk terakki yollarini gostermek, halk hakimiyetini kuvvetlendirmek, maliye, sanayi ve teknik


119

•

•

sahalarinda, demiryolu, telgraf islerine ait malumati, Turkistanin istiklalinden sonra da bu ulkede sadece ahali sifati ile yasayip kalacak olan sabik mustevlilerin elinde monopol olmaktan kurtararak yerlilerin eline gecirmek, sinif imtiyazlarini temelinden ve kalblerden silmek, yeni halk demokrasisi medeniyeti vucuda getirmek maksatlarina muteveccih olmalidir. Hizmet mektebi usullerinin tatbiki, umumi meccani iptidai talim. Turkistanlilari Avrupanin en mutemeddin milletlerinin medeniyeti ile vasitasiz tanitmak da firkanin maarif sahasindaki esas isteklerindendir. Maarifin devlet butcesi ile temin olunan kadrosundan istifade eylemek, memleketteki butun milletlerin ve siniflarin nufus adetleriyle mutenasip surette olmalidir. Ahalinin digerlerine nisbeten geri kalan kisimlarinin tahsile ragbetsizligi ve itinasizligi, bunlarin hisselerinin daha cok zengin ve caliskan ve kurnaz olan kisimlarinin ihtiyarina, eline gecmesine imkan vermemeli ve bu husus temin edilmelidir. Bununla beraber Erk Firkasi, maarif butcesinin tertip ve taksimatinda koylu ve rencber siniflarinin ve bazi milletlerin ve tabakalirin maarif meselesinde, bugune kadar fazla ihmal edilmis olduklarini gozonunde tutarak, bunlarin evvelce kaybettiklerinin telafi edilmesine ayrica ehemniyet verir; 8. Din meselelerinde vicdanin tam hurriyeti, dinin herkesin hususi isi olmasi, dinin dunya ve devlet islerine karistirilmamasi gibi esaslar tabik edilmelidir. Hukumet ise din meselelerine ancak dini ayinlerin amme asayisini haleldar etmemesi, dini propagandanin da siyasi maksatlara hizmet etmeyecek, emperyalistlere ve dahildeki terakki ve halk hakimiyeti dusmanlari lehine alet olmayacak mahiyette olmasi gibi cihetlere bakar; 9. Erk Firkasi ancak milliyet esasini taniyan mazlum siniflarin ve mahkum milletlerin is birligini samimi bir surette temin edecek olan enternasyonale girebilecektir.62

Butun toplumsal yonetim dusunceleri bastan bir cati altina toplanabilmis olsa idi, ilk an'da yapilabilirdi. Turkistan toplumunu bir araya getirebilmek icin calismalar suruyordu: 1921 yili Temmuz ayinda Turkistana gelen Buyuk Millet Meclisi azasi Soysalli Ismail Suphi Bey, bazi cedid liderlerin arzilarina uygun olarak 30 Temmuz tarihi ile 'siyasi ve ictimai ilmihal' yazip vermisti. 7 kisimdan ibaret olan bu ilmihalin ilk kismi 'siyaset kaideleri' 10 madde; ikinci kismi 'askerlik kaideleri' 7 madde; ucuncu 'maarif kaideleri' 11 madde; dorduncu 'sihhat ve riyazet kaideleri' 13 madde; besinci 'iktisat kaideleri' 11 madde; altinci 'din ve ahlak kaideleri' 17 madde; yedinci 'umumi kaideler' 3 madde; ceman 72 maddeden ibaretti. Bu


120 ilmihale program ismi verilmisse de hakikatte irsat ruhunda yazilan bir ilmihalden ibaretti.63 1919-1924 yillari arasinda, Asya'nin Batisinda oturan Turkler de, Turkiye Buyuk Millet Meclisi (TBMM) yonetiminde, isgalci yabanci ordulara karsi bir Bagimsizlik Savasi veriyorlardi. Bati Turkleri, bir yandan da kendilerini toplumsal ve ulusal varlik yolunda toplamaya calismakta idiler. 1917 de yikilan carlik Rusyasinin yerine gelen Bolsevikler ile TBMM'nin ister-istemez askeri, siyasi, iktisadi iliskileri olmustu.64 Cunku, ozellikle 17ci yuzyildan bu yana, carlik Rusyasi'nin gozu ozellikle On Asya ve ozellikle Turk topraklarinda idi. 17ci yuzyildan baslayarak, carlik Rusyasi her kusak'ta Osmanlilardan toprak kopariyordu. Carlik Rusya'sinin cokmesinden kisa bir sure sonra, TBMM ve Bolsevikler 1921 yilinda Kars Anlasmasi ile sinirlarini belirlemislerdi.65 TBMM Ve Bolsevikler Buyukelci degis-tokusunda bulundular.66 Rus carliginin Turklerin bagimsizligini ortadan kaldirmak --ve bolusturmek- - istedigini 19 ve 20ci yuzyil carlik kaynaklarina dayanarak belgeleyen bir kitap ta bu surecte Bolseviklerce yayinlanmisti.67 Bolsevikler, bu kitabi ve icindeki belgeleri yayinlayarak, carlik Rusyasinin yolundan gitmeyeceklerini ileri surmek istemislerdi.68 Buna bakmayarak, Ikinci Dunya Savasinin sonunda Stalin, Birlesmis Milletler kurucu uyelerinden olan Turkiye Cumhuriyetinden toprak isteyip tehditlerde bulundu.69 Stalin'in bu toprak istegi, 1921 Kars anlasmasi ile duzenlenmis olan Turkiye Cumhuriyeti ve SSCB sinirlarinin bozulmasini iceriyordu. Turkistanda bu suredeki degisik toplumcu ve cogulcu yonetime katilim birimlerinin birlesme calismalari sirasinda Cedid Terakkiperver Tudesi olustu. Cedid Terakkiperverler Tudesi Nizamnamesi: •

•

•

1. Milli harsa malik mustakil millet olarak yasamak, hayatin esasidir. Bu, butun milletlerin idealidir. Bizim maksadimiz, Turkistanin mustakil ve hukumetin milli olmasidir. Milliyet, dil, din, an'anat, edebiyat ve adat birligine istinat eder. 2. Hur Turkistanda devletin sekil ve idaresi cumhuriyet olup, hakimiyet menbai demokrasi usullerine muvafik olarak secilen Millet Meclisi, vilayet ve sehirlerde Il Meclisleri, ve Sehir Meclisleridir. 3. Merkezi hukumet azalari, Millet Meclisinin tasvibi ile cumhurreisi tarafindan, vilayetlerde hukumet mumessilleri (Valiler) ise, merkezi hukumet tarafindan tayin; vilayet ve sehir idare muesseseleri de kendi meclisleri tarafindan secilir. Millet


121

• •

• •

Meclisi, cumhurreisi ve vilayet meclislerinin intihap usullerine, adet ve muddetlerine ait tafsilat, mustakil Turkistanin birinci Kurultayi tarafindan tayin olunur. 4. Turkistanda Turk olmayan milli ekalliyetler de medeni muhtariyet hukukundan istifade ederler. Turk unsuruna mensup kabileler eskisi gibi kuvvetli Turkistan medeniyetini vucuda getirmek ugrunda mutenasit bir surette clismalidirlar 5. Turkistan milli hukumeti, Turkistan milli askerine istinat eder. Askerlik mecburidir. 6. Dahili asayisi muhafaza icin vilayet idareleri, yerli polis teskil ederler ve bu teskilat, memleketin umumi mudafayi milliye idaresine de merbut olur. 7. Memlekette vicdan hurriyeti tam olur. Dini ayinlerin hur surette icrasi devlet himayesi ile temin edilir. Memlekette ecnebi misyonerliklere musaade edilmez 8. Matbuat ve nesriyat hurriyeti ve hurriyeti sahsiye devletin esasi kanunu ile temin edilir. 9. Memleketin esas vergisi, kazancla mutenasip olur. Mirastan da o nisbette vergi alinir. Turkistanda eski zamanlardan kalan ortacag vergileri lagvedilir. 10. Toprak meselesinde esas, su ve topragin ve yerin altinda ve ustundeki madenlerin ve ormanlarin devlet mulku olmasidir. Toprak dikhanlara hususi mulk olarak verilir 11. Hususi sahislar yekdigerleri ile su ve toprak mubayaasi yapamazlar, butun toprak ve su muamelesi devlet eli ile icra olunur. Topragin temelluk hukuku mahalli sartlara gore kanunen tayin edilir. 12. Turkistanin azadligi, ancak iktisadi istiklal mahiyetinde olabilir. Bunun icin Turkistanin diger komsu devletler ile iktisadi munasebetinin asri bir kilde ihya olunmasina ve inkisafina calisilir. 13. Turkistanda toprak meselesinin esasi, sudur. Buna binaen butun kuvvet sulama ile umrani genisletmeye sarfedilir. Su idaresi isini ayrica bir ehemniyetle tanzim etmeye tesebbus edilir. 14. Turkistanda, bilhassa Kazak, Kirgiz ve Turkmen ellerinde en muhim mesele, gocebe kavimlerin medeni hayata gecmesidir. Bu mesele buyuk nehirler uzerinde yeni sulama sahalari acmakla temin edilir. Turkistanda, Turk irkindan olan kavimlerden ve muslumanlardan baska, muhacir getirilmez. Gocebelilerde gocebe usulunde hayvan yetistirme, medeni usulle yetistirmege tebdil edilip inkisaf ettirilir. 15. Turkistanda isci meselesinin halli, milli sanayiin inkisaf ettirilmesine merbuttur. Amelelerin calisma sartlari, is saati,


122

•

•

• •

kucuklerin ve kadinlarin hizmetlerini muhafaza ve sigorta ve baska meseleler ise, Avrupalilar gibi muterakki milletlerdeki usuller ile tanzim edilir. 16. Adliye meselesinde mustakil ve herkese musavi adalet, butun ulke ahalisi icin mezhep ve din farkina bakmadan, asri kanunlarin kabul ve tatbiki ile temin olunur. 17. Maarif hususunda umumi meccani iptidai talimin tatbikine calisilir. Memleketin kendi tebaalari, devletin menfaatine aykiri olmamak sarti ile hususi mektepler tesis etmekte hicbir mani gormezler. 18. Turkistanda bilhassa profesyonel mekteplerin tamimine, Avrupaya talebe gondermege ehemniyet verilir. 19. Kadim bir medeniyetin ocagi olan Turkistanda asirlardan beri terakum edip gelen medeniyet eserlerinin muhafazasina ve bunlarin da yerli hars ve medeniyetin yukselmesine hizmet edecek bir sekle sokulmasina calisir.70

Goruldugu gibi, sosyalist olsun, dindar da, uluscu da; butun Turkistanli dusunurlerin oncelikle ele aldiklari konular: egitim, toplum'un ortak geliri, bagimsizlik ve guvenligidir. Bu ortak dusuncelerin biraraya getirilmesi, bu Cogulcu Yonetim Gundemlerine bir "Anayasa" niteligi verdigi de gozden kacmamalidir. Bununla birlikte, bu anayasa duzeninin de yalnizca dis etkenlerle Turkistanli dusunurlerin yazilarina ve calismalarina girdigi soylenemez. Togan, 20ci yuzyilin baslarinda yazilan bu Cogulcu Yonetim Gundemleri uzerinde hic bir dis etken olmadigini vurgular. Ozellikle, ABD ve Ingiltere'nin cogulcu yonetimi uzerine o gunlerde Turkistanda hicbir bilgileri olmadigini belirtir. Neden olarak ta, bu tur yonetimleri iceren kitaplarin o yuzyilin okullarinda okutulmadigini gosterir. Bu tur dis etkenler olmadan, Turkistanli dusunurler cogulcu yonetim'i duzenlemek uzerine dusunce yuruturlerken ne gibi kaynaklar kullanmislardir? Togan'in aciklamasini bir yana birakacak olsak bile, yukarda da belirtildigi gibi, bu gelenek Orta Asya'nin kokunde yatmaktadir. Yalniz tore ve geleneklerle degil, yazili olarak ta yasatilmistir. 11 ci yuzyilda yazilmis olan Kutadgu Bilig kitabi, bir anayasa duzenindedir. Kutadgu Bilig, icerdigi ilkeler uzerinde neden durulmasi gerektigini de anlatmaktadir. Bu ilkelere ne yol ile varilacagini da aciklar.71 Okundugunda da gorulecegi gibi, Kutadgu Bilig her anlamda ileri toplumculuk gorusunu belirtir.72 Baska bir gorus ile, Kutadgu Bilig bir "Tug Baglamak Tuzugu" dur. Bir toplumun uyum ve hosgorurluluk ile ic ve dis iliskilerini duzenlemesi gerektigini ornekleri ile verir.73 Eger bir toplum icinde yalniz tek bir dusunce ve


123 eylem duzeni kok salacak olursa, o toplum tek yonlu kalacaktir. Boyle bir toplum'un da uzun sure bagimsizlik ve benligini koruyamayacagi Turk tarihinden de acikca gorulebilir. Gunumuzden altiyuz yil kadar once yazilmis bir kitaba gore, hanedanlarin zaman ile gucsuz dustukleri ve bu durumun da hanedanlarca yonetilen devletlerin cokmesine yol actigi anlatilmistir.74 Hanedanlari ayakta tutmak icin, hanedan'in uyeleri olmayan kisilerden bir yonetici takiminin (burokratlar ve burokrasi) kurulmasi ve gundelik islerin bu takimin eline birakilmasi uygulamasi da yeni degildir. Kutadgu Bilig bu yonde de yol gosterir. Ayrica belirtilmesi gerekir ki, Kutadgu Bilig cok yonlu ve varlikli bir dusunce kaynagidir.75 Hanedan disi kisilerden kurulmus yonetici takimin, bir sure sonra kendi icinde yeni bir hanedan gibi davranmaya baslamasi da sorunlar acmaktadir. Bu da, Tug Baglamis devletin gelecegi icin saglikli olmayabilir. Osmanli devletinden de bu yonde ornek verilebilir. Dolayisi ile, toplumun kendini yonetime katilmasi kacinilmazdir. Bu yoldan, toplum kendi egitim'i, ortak geliri, bagimsizlik ve guvenligini elbirligi ile saglamak icin adimlar atar. 1924 yilinda Turkistan Bagimsiz Cumhuriyetine dis etkenlerce son verilmesi de, 19cu yuzyilin sonlarindan baslayarak 20ci yuzyilda da suren Turkistan bagimsizligi calismalarina ara verdirdi. Ancak, o sure icinde yapilan calismalarin verdigi urunler elde bulunmakta, bundan sonra yapilacak atilimlara isik tutmaktadir. Bu belgeler, "tekerlegin yeniden bulunmasini" bir yerde gereksiz kilmakta, ilerde yapilabilacak yeni bir yapinin temelini olusturmaktadirlar. Saglikli bir toplum icinde bir'den cok dusunce ve eylem'in yer almasi dogaldir. "cogulcu duzen" bunu gerektirir. Toplumun kendini, kendi icinde dengelenmesini saglar. Onemli olan, toplumun kendi bagimsizligini elde tutmak, surdurmek ve oz mayasini arilastirmak isteginin gucudur. Eger toplum'un bu istekleri baski altinda kalacak olursa, patlama olacaktir. Turklerin gecmiste (ornegin, Kultigin yazitlarinda sozu edildigi gibi) tutsak edilmeleri ve bu tutsakliga bas kaldirarak bagimsizliklarini yeniden elde etmeleri gibi. Ancak gunumuzde "tutsaklik" kosullari degismektedir. Dis bir ordu'nun gucu tek basina bir toplulugu tutsak etmeye yetmez. Bilgisi olan toplum, buyuk isgalci ordularini yenmeyi de bilir. Varligini kullanmasini ogrenir. Cunku, varligini kullanmasini bilmeyen, bilgisini de ilerletemeyecektir. Bilgisiz kalan toplum da, varligini da kaybederek gene tutsak dusecektir.


124 Bir toplumun en onemli varligi, toplumun bireyleridir. Bu bireylerin en onemli varligi da, o toplumun uyesi olmak istemeleridir. Bu da --yazili olmasa bile-- karsilikli bir sozlesmedir. Bireyler istedikce, toplum canli kalir. Canli kalan toplum da bireylerin temel gereklerini karsilamakla gorevlidir.76 Sonuc olarak: Boslukta cogulcu yonetim olamaz. Yonetimimin kimin cikarina olacagi dusunulmelidir. Eger toplum kendi yonetimine, kendi kurdugu cogulcu yonetim birimleri ile katilmiyorsa, yonetim cogulcu degildir. Bireyler de bunu gorur gormez, toplumdan soguyabilirler ve ayrilmak isteyebilirler. Toplum canliligini ve yasama gucunu yitirir. Bu arada, toplumun belirli kesimleri de duzeni degistirme calismalarina baslayabilirler. Guc kullanarak, bu degisikligi yapabilirler. Bir devrim yer alabilir. Her devrim, toplumun gelismesini yavaslatabilir, geciktirebilir. Toplumun biliginin ve toplu varliginin azalmasina neden olabilir. Sonucunda da kayip, toplumun ve toplumu olusturan butun bireylerindir. Dolayisi ile, toplumun bireyleri birlikte calismak gerektigini gorurler. Kutadgu Bilig bu yonde de deneylere dayali guclu ogutler verir. Gecmisteki olaylara bakarak uzulmek, ilerlemeyi saglamaz. Ancak, gecmis olaylara bakilip ders alinabilir. Yapilan yanlislardan deney cikartilmasi bu yonden saglanabilir. Yirminci yuzyilin basinda cogulcu yonetim gundemleri yazanlarin da ozellikle uzerinde durdugu gibi, kendini ogrenmek bu atilimlarin en onemlilerindendir. Kendini ogrendikten sonra, bir toplum'un kendi benligini ve maya'sini komsularina etkinlikle anlatmasi gerekir. Eger bu yapilmaz ise, toplumlar arasinda pek cok yanlis anlasilmalara yol acilacaktir. Yanlis anlasilmalar ise toplumlarin arasinda sicak savas'a kadar uzanan bir yol'un baslangicidir. Bir toplum'un etkinlikle kendini tanitabilmesi ise, dunya'da konusulan diger dilleri cok iyi bilmesini gerektirir. Boylelikle, araya dilmac koymadan, dogrudan-dogruya diger toplumlarla dusunce alis-verisine girilebilir. Baska bir deyisle, bir toplum'un dunyadaki yerini alabilmesi icin, kendi isini kendi gormesi gerekir. Turk atasozu: "Kurt'a sormuslar, boynun neden kalindir? Karsilik vermis: Her isimi kendim gordugum icin." Dolayisi ile, simdi olaylari baslatmak sirasi Turkistanlilarindir. Bu yonden, kendi oz kaynaklarindaki temel bilgilerle is'e girisebilirler. "Yanlis bilgi, felaket kaynagidir."77 Bir bilgi birimi'nin dogru ya da yanlisligi nasil ve nereden anlasilir? Diger bilgi birimleriyle karsilastirilarak. Bilgi'nin kaynaklari uzerine sirali ve duzenli sorular sorarak. Arastirma'sini yaparak. Temel'ine vararak. Bilgi oyle bir varliktir ki, bilinmeden bilinemez:


125 Bilgi'yi buyuk ve anlayisi ulu bil; seckin kul'u bu iki sey yukseltir.\ Buna sahit olarak, iste su soz geldi; bu soz'u isit ve bu hususta sozunu kes.\ Anlayis nerede olursa, orasi ululuk kazanir; bilgi kimde olursa, o buyukluk bulur.\ Anlayisli olan anlar, bilgili olan bilir; bilen ve anlayan her vakit dilegine erisir.\ Bilginin manasini bil; bak, bilgi ne der: bilgi'yi bilen insandan hastalik uzaklasir.\ Bilgisiz insan hep hastalikli olur; hastalik tedavi edilmezse, insan cabuk olur.\ Ey bilgisiz, git, hastaligini tedavi ettir; ey mes'ut alim, bilgisizligin ilacini sen soyle.\ Anlayis bir yulardir; insan o'nu elinde tutarsa, dilegine erisir ve butun arzularina nail olur.\ Anlayisin insana faydasi cok olur; insan bilgi bilirse, aziz olur.\ Butun isini-gucunu anlayis yolu ile yap; eline gecen bu zamani israftan bilgi ile koru.78 KAYNAKLAR: •

• •

1. 1919-1924 Turk Kurtulus savasinin ileri gelen komutanlarindan, "Sark Cephesi Kumandani" General Kazim Karabekir, yazdigi Cihan Harbine Neden Girdik, Nasil Girdik, Nasil Idare Ettik (Istanbul, 1937) adli kitabin kapaginin uzerine koydugu giris sozleri. 2. Bu yonde cok gorusler yayinlandi. Ornek olarak bak: Moscow News, October 1, 1989; Veteran, October 2-8, 1989, Translated in JPRS-UPA, No. 68, December 19, 1989; I. Krylova, "Belgiya: Opyt Resheniya Natsionalnykh Problem" Politicheskoye Obrazovaniye, No. 6, 1989. Cf. Thomas S. Szayna, The Ethnic Factor in the Soviet Armed Forces (Santa Monica: Rand, 1991) Sayfa 27. 3. Alexander Hamilton, James Madison, John Jay, Federalist Papers, Clinton Rossiter (Ed.) (New York, 1961). 4. Boyle bir "federasyon" u gerceklestirmek icin, Federalist Papers kitabi'mim Ruscaya cevirisi de yaptirildi. Bak: Amerikanskie federalisty: Gamilton, Medison, Dzhei. Tercuman: Gregory Freidin (Benson, 1992). 5. Bu yazilarin tumu "Publius" takma adi ile imzalanmis idi. 6. ABD Anayasasi pek cok defa yayinlanmistir. Bu yazida, asagidaki kaynak kullanilmistir: E. Finer, Five Constitutions (London, 1979). 7. Rus gorusu acisindan bu eylemin aciklanmasi icin bak: M. A. Terentyef, Russia and England in Central Asia. F. C. Daukes, Tr. (Calcutta: Foreign Department Press, 1876). 2 Vols. Ruscasi St. Petersburg'da, 1875 yilinda yayinlandi; N. A. Khalfin, Politika rosii v srednei azii, 1857-1868 (Moscow, 1960); Ingilizcesi: Russia's Policy in Central Asia 1857-1868, Ceviren Hubert Evans (Oxford: Central Asian Research Centre, in association with St.


126

• • •

• • • •

• • •

• • • •

Antony's College-Soviet Affairs Study Group, 1964). Ek olarak, bak: Charles Marvin, The Russian Advance Towards India (London, 1882). Marvin bu kitapta Rus isgal ordulari subay ve generalleri ile yaptigi konusmalarin ozetlerini de aktarir. 8. Hugh Seton-Watson, The Russian Empire, 1801-1917 (Oxford, 1967); Richard Pipes, The Formation of the Soviet Union (Harvard, 1970) Ikinci basim; G. Wheeler, The Modern History of Central Asia ((New York: Praeger, 1964). 9. Bak: Finer, Five Constitutions. 10. En onemlilerinden biri icin bak: Isaiah Berlin, Russian Thinkers, H. Hardy and A. Kelly (Eds.) (London, 1978). 11. George J. Demko, The Russian Colonization of Kazakhstan, 1896-1916 (Bloomington: Indiana University Press, 1969) Uralic and Altaic Series, Vol. 99; R. Pipes, Formation of the Soviet Union. 12. Sodruzhestvo Nezavisimikh Gosudarstv --SNG; Commonwealth of Independent States --CIS. 13. Wheeler, Sayfa 154-155. 14. "Union of Independent States." 15. Bak: Rabochaya tribuna, 7 Agustos 1992. Cf. J. Holbrook Notes on Russia & Central Eurasia, Sayi 19, 20 Agustos 1992. Sayfa 3. 16. Bak: D. Beachley, Notes on Russia & Central Eurasia, Sayi 19, 20 Agustos 1992. Sayfa 1. 17. Ornegin bak: O. Caroe, Soviet Empire (New York: St. Martin's Press, 1954). 18. "Orta Asya" deyimi oldukca yeni bir politik soz'dur. Togan, bu bolge'ye yazili tarih baslangicindan bu yana Turkistan adi verildigini kaynak gostererek belirtir. Ornek olarak, bak: Z. V. Togan, Tr., Risala: Ibn Fadlan's Reisebericht (Leipzig, 1939); Yakut-i Hamavi, Mujam al-Buldan (Turkistan maddesi) (Beirut, 1957); J. Marquart, Eransahr nach der Geographie des Ps. Moses Xorenac'i (Berlin, 1901). 19. Wheeler, pp. 104-105. 20. A. Park, Bolshevism in Turkestan 1917-1927 (Columbia, 1957). 21. Kazim Karabekir, Cihan Harbine Neden Girdik, Nasil Girdik, Nasil Idare Ettik (Istanbul, 1937). Sayfa 204. 22. Bak: H. B. Paksoy, "Basmachi" Modern Encyclopedia of Religions in Russia and Soviet Union (Academic International Press, 1991) Cilt 4, Sayfa 5-20, ve kullandigi kaynaklar. 23. Bak: Society for Central Asian Studies, Programmnie dokumenti musulmanskih politicheskikh partii 1917-1920 gg. Reprint Series No. 2. (Oxford, 1985).


127 • • • • •

• •

• • •

24. Bak: Turk Ademi Merkeziyet Firkasi, 23 Agustos 1917. Tam metin ve yeniden yayinlanma ayrintilari asagida verilmistir. 25. Z. V. Togan, Bugunku Turkili Turkistan ve Yakin Tarihi (Istanbul, 1981) Ikinci Baski. Sayfa 28-29. 26. Togan Turkili Turkistan, Sayfa 39; Dipnotu 18. 27. Togan, Turkili Turkistan, Sayfa 37. 28. H. B. Paksoy, "Turk destanlari ve Dede Korkut." Baku'da, 1992 yili Mayis ayinda Azerbaycan Cumhuriyeti Akhundov Devlet Kutuphanesinde yapilan toplantida okunan bildiri; Ek olarak, Kitabi Dede Korkut (Baku, 1988). Dede Korkut'un dunya dillerine cevirileri icin bak: H. B. Paksoy, "Introduction to the Dastan Dede Korkut" Soviet Anthropology & Archeology (New York) Vol. 29, No. 1 (Summer, 1990); H. B. Paksoy, (Ed.) Central Asia Reader (New York, 1993) (Baskidadir). 29. Dede Korkut kitabinda da bir ornegi vardir. Ek olarak, bak: B. Ogel, Turk Kultur Tarihine Giris (Istanbul, 1991). 30. Kul Tekin Yazitlari, Dogu yuzu, 22ci satir. M. S. 730cu yillarda dikilmistir. Bak: T. Tekin, A Grammar of Orkhon Turkic (Bloomington: Indiana University, 1968). Uralic and Altaic Series, Vol. 69. 31. Huseyin Namik Orkun, Eski Turk Yazitlari (Istanbul: Devlet Basimevi, 1936). Turk Dil Kurumu. Cilt 1. Sayfa 39-40. 32. Bu olaylarin topluca yazilmasi ve topluma aktarilmasi, eli kalem tutan tarihcilerin calismalarini beklemektedir. 33. Bir bolumu ve kaynaklar icin bak: D. Sinor (Ed.), The Cambridge History of Early Inner Asia (Cambridge, 1990). 34. H. B. Paksoy, "Turk Tarihi, Toplumlarin Mayasi, Uygarlik" Annals of Japan Association for Middle East Studies. (Tokyo) 1992, No. 7. Sayfa 173-220. 35. Bak H. B. Paksoy, "Introduction." (as Special Editor of "Muslims in the Russian Empire: Response to Conquest") Studies in Comparative Communism Vol. XIX, Nos. 3 & 4, Autumn/Winter 1986. Pp. 247-251; H. B. Paksoy, "Chora Batir: A Tatar Admonition to Future Generations." Studies in Comparative Communism Vol. XIX, Nos. 3 & 4, Autumn/Winter 1986. Pp. 253-265, ve kullanilan kaynaklar. 36. Kafkaslarin nufusu, 1928 Rus askeri isgali sonucu, "Rus vatandasligina" carlik emri ile alindilar. Bak: Audrey L. Altstadt, Azerbaijani Turks: Power and Identity under Russian Rule (Stanford: Hoover Institution Press, 1992) Studies of Nationalities Series. 37. 11 ci yuzyilin Turk dusunuru Kasgarli Mahmut ta, Turk boylarinin ve uruklarinin adlari ile bilindiklerini acikligi ile ortaya koyar. Bak: Kasgarli Mahmut, Kitab Diwan Lugat at Turk. Ilk


128

• •

yayin: Kilisli Rifat (Istanbul, 1917-19). 3 cilt. Daha sonra B. Atalay tarafindan yeniden yayinlandi: Divanu Lugat-it-Turk Tercumesi (Ankara, 1939-1941). 3 cilt. Ingilizceye cevirenler: R. Dankoff with J. Kelly, Compendium of Turkic Dialects (Cambridge, MA., 1982-84). 3 cilt. 38. Z. V. Togan, Oguz Destani: Residettin Oguznamesi, Tercume ve Tahlili (Istanbul, 1972). Oguz destaninin diger basimlari icin bak: H. B. Paksoy, "Introduction to the Dastan Dede Korkut" Soviet Anthropology & Archeology (New York) Vol. 29, No. 1 (Summer, 1990). 39. Hiva Han'i Ebulgazi Bahadur Han (1603-1663), kendine bagli Turkmenlerin istegi ile (1659 yilinda tamamlandigi dusunulen) Secere-i Terakime ve sonra da Secere-i Turk kitaplarini yazdi. Ebulgazi'nin bu kitaplari Ingilizce ve Fransizca'ya cevrildi. Bak: [Bentinck] Historie Genealogique des Tatars (Leiden, 1726), two Vols.; Abu Al Ghazi Bahadur, A History of the Turks, Moguls, and Tatars, Vulgarly called Tartars, Together with a Description of the Countries They Inhabit (London, 1730), two Vols.; [Miles] Genealogical Tree of the Turks and Tatars (London, 1838). Desmaison'un yayina hazirladigi Terakime'nin 1871 yilinda St. Petersburg'da tipkibasimi yapildi, daha sonra da bir Fransizca cevirisini yayinladi. Secere-i Turk'un Bati dillerine yeni bir cevirisinin yapilma gunu coktan gelmis bulunuyor. Bak: F. Hofman Turkish Literature: A Bio- Bibliographical Survey (Utrecht, 1969). Secere'nin ilk bilinen Rusca cevirilerinden biri de Rodoslovnoe drevo tiurkov'dur. O cilt yayina hazirlanirken, son soz'u, bir Sagay Turk'u olan N. Katanov (1862-1922) tarafindan yazilmis idi. Anlasildigini gore, bu 1906 da yayina hazirlanan kitap 1914 yilina kadar basilmadi. Basildiginda da, Katanov'un adinin ve yazdigi sonsoz'un kitaptan cikarildigi goruldu. Bak: A. N. Kononov, Rodoslovnaia Turkmen (Moscow-Leningrad, 1958), sayfa 181. Nedenini anlamak icin, Z. V. Togan'in Hatiralar (Istanbul, 1969), kitabini okumak yeterlidir. Togan 1917 yilinda Katanov ile konusup, ayrinti vermistir. Katanov'un bu Sonsozu, saklandigi yerde, gun isigina cikarilmayi bekliyor. 40. H. B. Paksoy, ALPAMYSH: Central Asian Identity under Russian Rule (Hartford, CT: AACAR Monograph Series, 1989). 41. H. B. Paksoy, "Turkbilimci Ebubekir Ahmedcan Divay." Turk Kulturu (Ankara) Sayi 309, Yil XXVII, Ocak 1989. Pp. 49-54; Hugh Seton-Watson, The Russian Empire, 1801-1917; Richard Pipes, The Formation of the Soviet Union. 42. Yusuf Akcura, "Uc Tarz-i Siyaset" Turk gazetesi (Kahire) 1904, Sayi 24. 1904. Bu yazi, 1912 yilinda Istanbulda bir kitapcik olarak basildi; Turk Tarih Kurumunca Ankarada 1976


129

• •

• • •

• •

• • •

yilinda yeniden yayinlandi. Ingilizcesi icin bak: Ceviren: David Thomas, "Three Policies" Central Asian Monuments, H. B. Paksoy (Ed), (Istanbul: Isis Press, 1992). 43. Yayinlanmis programlari icin bak: Society for Central Asian Studies, Programmnie dokumenti. 44. Turk Amemi Merkeziyet (federalist) Firkasi. Yayina hazirlayan Ahmadjan Madaminov ve Said Murad, "Turkistanda Halk Cumhuriyeti" Fan ve Turmus (Taskent) No. 7, 1990. 45. Kusbeyi, Orta Asya hanliklarinda yuksek orun kerteli bir devlet gorevlisi olup, bu gorevin nitelikleri, hanligina gore degismekte idi. Onceleri, avci doganlarina bakan kisilere verildigi biliniyor. 46. Tokyo University of Foreign Studies ogretim uyesi. 47. Togan, Turkili Turkistan, Sayfa 362. 48. Komatsu, bu Meramname ve Nizamname'ye kol cekenlerin bilinen kisiler oldugunu da vurgulamaktadir. Bak: Hisao Komatsu, "The Turkic Federalist Party in Turkistan: A Preliminary Analysis" AACAR Bulletin Vol. V, No. 1 (Spring, 1992). 49. Society for Central Asian Studies, Programmnie dokumenti, Sayfa 70. Ilk Musavat partisinin gundeminin 1912 yilinda yayinlandigi belirtiliyor. Bak: Altstsdt, Azerbaijani Turks, Sayfa 72-73. 50. Altstadt, Azerbaijani Turks, Sayfa 81. 51. Tadeusz Swietochowski, Russian Azerbaijan, 1905-1920 (Cambridge University Press, 1985). Sayfa 86. Ek olarak, bak: T. Z. Tunaya Turkiyede Siyasi Partiler, 1859-1952 (Istanbul, 1952). Son yillarda yeni baskisi yapildi. 52. Society for Central Asian Studies, Programmnie dokumenti Sayfa 70-79. 53. Azerbaycan Turkleri, yazilarinda yillardan beri kendilerini boyle tanitiyorlar. 54. Azerbaycan Dircelis Partiyasinin Meramnamesi ve Azerbaycan Dircelis Partiyasinin Nizamnamesi. (Baku, 1989). 9 Sayfa. Tiraj: 1000 nusha. Boyutlari: 15 X 19 cm. 55. Azerbaycan Halk Dircelis Partiyasinin Programi ve Nizamnamesi. (Baku, 1991). 14 sayfa. "T. 100N." ve "G: 50G." kayitlarini tasiyor. (Tiraj 100 nusha?)(Giymati 50 gapik?). Boyutlari: 15 X 19 cm. 56. Ornek olarak bak: Azerbaycan Milli Istiklal Partiyasinin Rehber Senedleri. (Uzerinde tarih olmamasina karsilik, icindeki senetlerde 1992 yili gorulmektedir). Baku da basildigi dusunuluyor. Tirajin 150 oldugu belirtiliyor. 23 sayfa. Boyutlari: 15 X 19 cm. Bu partinin kurucularinin adlari ve meslekleri acik olarak birinci sayfada yer aliyor. Azerbaycan Milli Istiklal


130

• • • • • • • •

Partiyasinin Nizamnamesi ise, basliginda mustakil Ictimai-Siyasi Gazet yazan Millet'in 1 August 1992 gunlu No. 44 (45) da yayinlandi. (Bas yazar: Etibar Memedov; adi gecen partinin Baskani). Azerbaycan Sosyal-Demokrat Partiyasinin Nizamnamesi ve Azerbaycan Sosyal-Demokrat Partiyasinin Meramnamesi. 23 sayfa. Lenkeran Matbaasinda basildigi belirtiliyor. Yil belirtilmemis ise de, 1992 olmasi gerek. Tiraj yok. 23 Sayfa. Ancak, kitapcigin boyutlari, diger parti programlarinin yarisi kadar. 57. Bak: H. B. Paksoy, "Basmachi." 58. Cemiyet'in kurulusu ile ilgili olarak bak: Z. V. Togan, Hatiralar (Istanbul, 1969). 59. Togan, Turkili Turkistan, Sayfa 408-409. 60. Yilin 1922 ya da 1923 olmasi gerekir. Togan kesinlikle belirtmiyor. 61. Togan, Turkili Turkistan, sayfa 410-411. 62. Togan, Turkili Turkistan, sayfa 411-414. 63. Togan, Turkili Turkistan, Sayfa 415. 64. Turkiye Buyuk Millet Meclisi 1920 yilinin 23 Nisan'inda acilmisti. Ilgili olaylar icin, bak: H. B. Paksoy, "US and Bolshevik Relations with the TBMM: Ininitial Contacts, 1919-1921" (1990), ve kullanilan kaynaklar. 65. Bak: TBMM-Bolsevik Kars Sinir Anlasmasi (anlasmayi hazirlayan ve TBMM Basmurahhasi olarak imzalayan) Kazim Karabekir, Istiklal Harbimiz (Istanbul, 1960). Sayfa 1001-1028. 66. TBMM Garp Cephesi Kumandani, Moskova'ya gonderilen ilk TBMM Buyukelcisi, General Ali Fuat Cebesoy, Milli Mucadele Hatiralari (Istanbul, 1953); General Ali Fuat Cebesoy'un Siyasi Hatiralari. (Istanbul, 1957-1960). Iki cilt. Ek olarak bak: (Yayina Hazirlayan) Cumhuriyet Senatosu Genel Sekreteri Kazim Ozturk, Ataturk'un TBMM Acik ve Gizli Oturumlarindaki Konusmalari (Ankara: Kultur Bakanligi, 1981). 67. Razdelenie Aziatskoi Turtsii, E. E. Adamov, Ed. (Moscow, 1924). Turkcesi, Kurmay Yarbay Babaeskili Huseyin Rahmi (ceviri, Amiens-Fransa'da yapilmis) Anadolunun Taksim Plani (Istanbul, 1926). Ikinci baski (Istanbul, 1972). 68. Moskova kaynaklari, 1919-1925 surecindeki TBMM-Bolsevik iliskileri uzerinde genellikle sessizdir. Ornegin, bak: Akademia Nauk SSSR, Institut Vostokovedenia Problemy istorii Turtsii (sbornik stateii), (Moscow, 1978); B. M Potskhveriia Vneshniaia politika Turtsii posle vtoroi mirovoi viony (Moscow, 1976). Moskovali yazarlar genellikle ve yalnizca "Lenin ve Ataturk'un" "dostlugu" uzerinde dururlar. Bu arada, "belge olmasi bakimindan" 26 Nisan 1920 de Mustafa Kemal tarafindan Lenin'e


131

• • • •

• •

• •

gonderilen bir mektup'tan soz edilir. Ancak, bu mektubun asli yayinlanmamis ve hic kimse tarafindan gorulmemistir. Ayrintilar icin bak: Sadi Borak, Oykuleriyle Ataturk'un Ozel Mektuplari (Istanbul, 1980) Sayfa 193-196. 69. S. R. Gibbons and P. Morican, League of Nations and UNO. (Longman, 1970). 70. Togan, Turkili Turkistan, sayfa 416-418. 71. Yusuf Has Hacib, Kutadgu Bilig. Yayina hazirlayan: Resit Rahmeti Arat. (Ankara: Turk Tarih Kurumu, 1974). Ikinci Baski. 72. Bak: H. B. Paksoy, "Turk Tarihi, Toplumlarin Mayasi, Uygarlik" Annals of Japan Association for Middle East Studies (Tokyo) No. 7, 1992. Pp. 173-220. 73. Karslastirma yapmak icin, bak: Ozbekistan Sovet Sotsialistik Respublikasining Konstitutsiyasi (esasi kanun) (Taskent: Ozbekistan Basimevi, 1984). 74. Ibn Khaldun, The Muqaddimah: An Introduction to History, F. Rosenthal, Tr. (Princeton, 1967). 75. Ornegin, bak: Bahtiyar Nazarov, "Kutadgu Bilig: One of the First Written Monuments of the Aesthetic Thought of the Turkic People." AACAR Bulletin Vol II, No. 1&2 (February, 1989). 76. "Toplumsal Sozlesme" adi altinda, ozellikle Fransiz ve Ingiliz dusunurlerince 18 ve 19cu yuzyillarda bu konu'da kitaplar yayinlanmistir. Bununla birlikte, Kutadgu Bilig kitabinin 11ci yuzyilda ve ibn Khaldun'un kitabindan da once yazildigi unutulmamalidir. 77. Kazim Karabekir, Istiklal Harbimizin Esaslari (Istanbul, 19331951). Ust kapak uzerindeki giris. 78. Yusuf Has Hacib, Kutadgu Bilig. Yayina hazirlayan: Resit Rahmeti Arat. (Ankara: Turk Tarih Kurumu, 1974). Ikinci Baski. Sayfa 22-23; 152-161 sayili beyitler.


132

"BASMACI" ve 1916-1924 TURKISTAN BAGIMSIZLIK SAVASI[1] Rus Carligi ordularinin 1552 yilinda Kazan'i isgal ederek baslayan Asya'ya yayilmalari, Asya'nin Kuzey'inden sonra, 1979 yilinda Afganistan'a girmelerine kadar surdu.2 Bu ordularin buyuk toprak koparmalari 1865 de Taskent'i isgalleri ve 1880 lerde Turkmenleri Goktepe'de kirmalari ile gerceklestirildi. Bu yol'dan milyonlarca Orta Asya'li Rus imparatorlugu kapsamina alindilar. 1897 carlik nufus sayimina gore, Orta Asyalilar Rus carliginin ortalama beste bir'ini (%20 sini) olusturmakta idiler. 1917 Bolsvevik ihtilali sonrasi carlik Rusyasinin yerini Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birligi (SSCB) aldi. SSCB icinde Stalin'in 1928-1953 yillari arasindaki tek sozlu yonetimi sirasinda kasitli yaratilan aclik ve "temizleme" yolu ile milyonlarca Orta Asyalinin kirilmasina karsilik, 20ci yuzyilda Sovyetler Birligi icindeki Orta Asyalilarin nufusu gene %20 den asagi dusmedi. 1936 SSCB nufus sayimini yapan Rus gorevlileri, "SSCBnin nufusunu az gostermeleri" neden gosterilerek, Stalin'in emri ile vurulularak "temizlendiler." Bir gorus'e gore, bu olay'in gercek nedeni, Orta Asyalilarin sayisinin Stalin'in isteginden yuksek gorunmekte olmasi idi. 1905 te Japon birliklerinin carlik ordularini Asya'inin Dogusunda yenilgi'ye ugratmalari, Asyalilarin bagimsizlik cabalarini arttirdi. Carligin bu yenilgisinin bir sonucu olarak, 1906 dan baslayarak Rus carligi'nin car baskanliginda "Anayasal Cogulcu Yonetim'e" gecmesi sozu edildi.3 Secimler yapildi ise de, cogulcu yonetim'e gecis gerceklesmedi.4


133 1914 te baslayan Birinci Dunya Savasi sirasinda, carlik ordulari Avrupa sinirlarinda buyuk yenilgilere ugramaya basladi. Bu durum'un sonuclarindan biri olarak, Car tarafindan 25 Haziran 1916 da, o gun'e kadar askerlik yaptirilmayan Orta Asyalilarin ordu'ya alinmasi buyrugu verildi. Orta Asyalilar carpismalara girmeyecekler, ancak carpisanlarin icinde saklanacaklari koruma cukurlari kazacaklardi. Bu buyruk uzerine, Orta Asyalilarca "Milli Kiyam" adi verilen Turkistan Bagimsizlik Savasi basladi. Carlik yoneticileri, bu olay'i bir bagimsizlik savasi olarak gostermemek icin, adini "Basmaci" koydular. Olaylari icinden yasamis olan Z. V. Togan, bu deyim'i aciklar: "'Basmaci' basmak maksadindan 'baskinci' ve hucum edici manasiyle once eskiya cetelerine denilmis. Car zamaninda bu gibi ceteler, Turkmenistanda, Baskurdistan ve Kirimda, istiklal kaybedilip rus hakimiyeti yerlesmek uzere oldugu zaman yasamistir. Baskurtlar bunlara Horasan istilahi [deyimi] ile 'ayyar' demislerdir. Kirimda (ve onlardan alinarak Ukraynada) 'haydamak' istilahlari kullanilmis; Baskurtlarda Buranbay, Kirimda Halim, Semerkandda Namaz gibi kahramanlar meshur olmustur. Bunlar, muslumanlara dokunmayip yalniz Ruslari, Rus fabrikalarini yagma ederler ve cok defa aldiklari ganimetleri ahaliye ulestirirlerdi. Ferganede bu gibi unsurlar car zamaninda da eksik olmamistir. Pamuk ekiminin gelismesinden sonra Ferganedeki iktisadi durumun fenalasmasi dolayisiyla eskiyaligin ve cinayetlerin cogaldigi[ni] yukarda soylemistik. Eski Basmacilarda ve Turkiye cetelerinde oldugu gibi, Turkistan Ozbek ve Turkmen cetelerinin de manevi onderi 'Koroglu'dur. Buhara, Semerkand, Cizakh ve Tukmen basmacilari geceleri toplanarak 'Koroglu' ve diger destanlari okurlar. Zahiren [disardan] eskiyalik gibi gorunen bu hareket, genis halk kutlesinin dusuncelerinin ve heyecaninin tercumani olur. Bu munasebetle Akcuraoglu Yusuf Bey, Sirplarin istiklal ihtilallerinde rol oynayan 'hoduk'lerin, Yunan istiklal hareketlerindeki 'Kleft' ve 'Palikarya'larin da yari milliyetperver ihtilalci ve yari eskiyalardan ibaret oldugunu hatirlatmaktadir. 1918 yilindan sonra kurulan basmaci yiginlarinin bircoklari ve en nufuzlulari, eski Koroglu ananesiyle [gelenegi] katiyen munasebeti olmayan agirbasli koy ilerigelenleri, bazan tahsilli kimseler oldularsa da, hepsine 'basmaci' adi verilmistir. Bundan dolayi 'basmaci' kelimesi, Turkistanda simdi 'siyasi cete' ve daha dogrusu mustevlilere [isgalci somurgecilere] karsi somurge ahalisinin isyanini temsil eden 'cete'ler manasinda kullanilir. Ozbek ve Kazak basininda simdi, 'Cin basmacilari,' 'Cazayir basmacilari' diye yazilmaktadir."5 Togan'in bu aciklamalarina, Romali Tarihci Tacitus'un MS Birinci yuzyil'da Britanyalilarla ilgili olarak anlattiklarini eklemek dogru olur.6


134 Ca'in bu buyrugu daha yururluge koyulmadan, Orta Asya'da ayaklanmalar yer aldi. Semerkant'da Hoca Behbudi; Taskent'te Munevver Kari; Hiva'da Pehlivan Niyaz; Buhara'da Osman Hoca; Cizzak'ta Kari Kamil; Kokand'da Abid Can; ve Gerbaba'da Sir Muhammed Bey ileri gelenleri cevrelerine topladilar. Bu kisiler'e, Kasgarli Mahmud'un 11ci yuzyil'da yazdigi Divan-u Lugat it Turk kitabinda da sozunu ettigi "Korbasi" (savunma birlikleri komutani) adi verildi.7 Orta Asya'lilar, bu baslangic ile bagimsizlik savasina girdiler. Carlik buyrugunu yeren ilk toplu gosteriler 11 Temmuz 1916 da Taskent'te yer aldi. Carlik polisi, toplananlarin uzerine ates acti. Gosterilere katilanlarin bir bolumunu tutukladi. Bu olaylarin baslamasindan otuz-kirk yil once carlik ordularinin ardindan Taskent'e getirilen Rus gocmenleri, yagma'ya basladilar. Carlik yonetimine karsi toplu gosteriler Margilan, Andican ve Hocend'e yayildi. Akkurgan, Akmescit ve Kancagali'da Rus gorevlilerine karsi vuruslar oldu. Cizzak'lilar, Moskova'ya giden demiryolunu kestiler ve kendilerini korumak icin orgutlendiler. Ruslar da ayaklanmayi bastirmak karsi islemlerine giristiler. Agustos ortasinda Orta Asya ayaklanmalari yayildi: Cuneyt Han, Askabat ve Merv'de; Abdulgaffar Bey, Akmola ve Turgay'da; Sabdan Batirogullari Muhiddin ve Husameddin, Yedisu ve Karakul'da; Ayuke Oglu Kanat Bey, Cu havzasinda bascilik yapiyorlardi. Baskaldiran Orta Asyalilarin ilk vurduklari yerler, tufek alabildikleri tek yer olan carlik polis karakollari idi. Carlik hukumeti Orta Asya ve Kafkaslarda siki yonetim ilan etti. 25 Haziran 1916 buyrugunda ongorulen'den daha asagida sayida Orta Asya'linin askere alinacagi duyuruldu. Rus'larin bu yeni tutumu, Orta Asya'lilarin baslamis olan karsi gosterilerini durdurmadi. Rus generalleri Kuropatkin ve Kalbovo, Orta Asya'ya getirilmis Rus gocmenlerini silahlandirdilar. Bu silahli gocmenler, iyi donatilmis Rus birliklerine yardimci olacaklardi. Uluslararasi anlasmalara aykiri olarak, Avrupa carpisma alaninda carlik birliklerine tutsak dusup, Orta Asya'ya tutuklu bulundurulmak icin getirilmis olan Alman, Avusturya, Cek, Macar v.b. savas tutsaklarina yeni kurulan carlik birliklerine katilmalari baskisi yapildi. Bu savas tutsaklarinin bir bolumu, carlik birliklerine parali asker olarak girdiler. Ivanov ve Rynov adli generallerin komutasindaki carlik birlikleri Cizzak'a yurudu. Olaylari gozleri ile gorenlerin yazdigina gore, General Madridov komutasindaki birlikler Hiva yoresindeki Turkistan toplumlarina saldirdi, kundaktaki bebeklere kadar onune gelen sivilleri oldurdu. Sag kalanlarin ise butun varliklarina el konuldu. Bolsevik ihtilalinden sonra yayinlanan bir Rus


135 aciklamasina gore, "General Madridov, yalniz Turkmen kadinlarindan 280 kilo'dan fazla ceken gumus taki calmis idi." Orta Asya'ya yeniden Rus gocmenleri getirildi, Orta Asyalilarin topraklari, hayvanlari ve diger varliklarina el konuldu. 1916 ve 1917 yillarinda yer alan bu olaylar sirasinda en az birbucuk milyon Orta Asyalinin kirildigi belirtiliyor. Ruslarin kayiplari ise ortalama ucbin kadar idi.8 1917 de Rus ihtilali basverince, Rus carligi coktu. Rus carliginin yerine gelen Bolsevikler, eski carlik topraklari icine katilmis Orta Asya toplumlarina bagimsizlik sozu ettiler. Orta Asyalilar bu sozlere de dayanarak, bagimsizliklarini ele almak icin atilimlara giristiler. 1917 Araliginda, Kokand baskent olmak uzere, Bagimsiz Turkistan kuruldugu duyuruldu. Baskurtlar, 1918 Ocaginda Bagimsizliklarini acikladilar. Tatarlar da bu yolda idi.9 1918 ilkyazinda Azerbaycan Turkleri cumhuriyet kurdular.10 Butun bu cabalar, Bolseviklerin Orta Asya'ya Bati'dan getirdigi yeni ordular surmesi ile 1920lerde sonduruldu. Bir nedeni, Turkistanlilarin silah elde edemedikleri gibi, uluslararasi oyunlar icinde seslerini duyuramamalari oldu. Rudyard Kipling (1865-1936) adli Ingiliz sairi, Asya'daki Rus-Ingiliz cekismesine "Asya'daki Buyuk Oyun" adini vermisti. Bu oyun'un kurallari ise, kisaca ozetlenebilir. Oyunu oynayan iki ulke: bu bolgeleri kendi yonetimleri, bu'nu basaramazlar ise, etkileri altina almaya calismakta idiler. Bu da, iki imparatorluk arasinda acikca bir "guc dengesi" ugrasi idi. Asya'daki Buyuk Oyun'un icindeki ikinci bir oyun ise, "Dogu Sorunu" idi. Bu da: Osmanli Imparatorlugu'nun Ingilizlerce ayakta tutulmasi; karsilik olarak ta, Ruslarca parcalanmak istenmesi idi. Eger Osmanli imparatorlugu parcalanacak olsa, Ruslar Balkanlardan ("Yugoslavya" uzerinden), Bogazlardan ve Kafkaslardan asagi sarkarak Akdeniz'e acilacak idiler. Ingilizler Akdeniz'de Ruslarin bulunmasini istemiyorlardi. Hindistan'daki Ingiliz imparatorlugu ile Londra arasindaki ulasim Akdeniz'den geciyordu. Akdeniz'de Rus varligi, Hindistan-Ingiltere baglantisina golge dusurecek idi.11 18ci yuzyilda Napoleon da Misir'i bu gercegi goz onunde tutarak isgal etmis, Ingiliz amirali Nelson'un komutasindaki Ingiliz donanmasi ile Napoleon'un donanmasi 1798 yilinda Akdeniz'de, Nil suyu onunde bu yuzden vurusmuslardi. Asya'daki guc dengesinin ilk incelemesi, 1904 yilinda Yusuf Akcura tarafindan buyuk bir ongoru ile yapilmis idi.12 Daha sonra, ilgili olaylarin degerlendirmesi Kazim Karabekir'in 1930larda yazdigi kitaplarda ayrintili olarak yer aldi.13


136 Dogu Sorunu ve Asyadaki Buyuk Oyun, Kafkaslar uzerinde dugumleniyor, birbirlerine baglaniyor; bu cerceve icindeki atilimlarin cogunlugu Turkistan ve Afganistan'da yer aliyordu. Ancak, Asya'daki Buyuk Oyun'un baslangici uc ayri olay ile sinirlanabilir: 1) 1806-1813 yillarinda yer alan ve 1813 Gulistan anlasmasi ile son bulan ilk RusIran Savasi; 2) 1828 Turkmencay anlasmasi ile biten ikinci Rus- Iran savasi; 3) Sonuclari 1829 da Edirne anlasmasi ile belirlenen 1828 Osmanli-Rus savasi. Her uc vurusmadan sonra, Ruslar toprak kazanmis ve Akdeniz'e adim-adim yaklasmakta idiler. Denilebilir ki, Ingilizleri dusunduren olaylarin basinda, 1828 Turkmencay anlasmasinin Ruslara verdigi oncelik idi. Bu anlasmaya gore: 1) Rus mallari, Iran gumruk vergilerinden bagisik olacakti; 2) Rus vatandaslari, Iran yasalarina bagli olmayacak idi; 3) Yalniz Ruslar Hazer denizinde donanma bulundurabilecek idi. Anlasmanin bu verileri ve Tahran'da Rus Buyukelcisi'nin bulunmasi, Rus destegi ile Iranlilarin Afganistan'a karsi harekete gecmeleri olanagini ortaya cikariyordu. Boylelikle, Turkistan-Afganistan "ekonomik, diplomatik ve askeri alani" birlesmis oluyordu. Iranlilar 1837 yilinda Afganistanin Herat sehrine karsi askeri harekat'a basladilar. Ingilizler de bu isgal'i durdurmak icin Afgan Savasi adi verilen hareket'e giristiler. 1841 yilinda, Ingilizler de Iran ile, Ruslara 1828 de Turkmencay anlasmasi ile Iran'da verilen oncelikleri andiran bir anlasma yaptilar. Bu sonuclar, ekonomik konu'larin onceligini ve bu yon'de ulus'larin ne gibi yuk altina gonullu olarak girebilecegini gostermesi bakimindan onemlidir. 1853-1856 yillari arasinda Kirim savasi yapildi. Ruslar, ortak anlasmaci Ingiliz, Fransiz ve Osmanli birliklerine yenildiler. Bu savas sonucunda, Ruslar Avrupali olduklari konusundaki surumlerini kaybettiler. Ozellikle, Rus car'inin "Orta Dogu'daki, ozellikle Osmanli imparatorlugu icindeki Ortodoks Hristiyanlarin koruyucusu oldugu" gorusu su'ya dusmus oluyordu. Rus'larin bu "koruyuculuk" tutumu ilk kez, Catherine II (cariceligi 1762-1796) tarafindan 1774 yilinda Osmanlilarla yapilan Kucuk Kaynarca anlasmasinda ileri surulmus ve kayitlara gecirilmis idi.14 Kirim'da bozgun'a ugrayan Ruslar, gozlerini Orta Asya'ya cevirdiler. Bu sure icinde, Orta Asya'nin onceden tug baglamis toplumlari guclerini kaybetmislerdi. Orta Asya'ya karsi Rus askeri hareketi 1864 yilinda basladi ve yirmi yil surdu. Orta Asya'da Rus Askeri Valilikleri kuruldu. Hristiyan misyonerleri Orta Asya'daki egitim, sanat ve yayinlari etkilemeye calistilar. Rus gocmenler Orta Asya'ya getirildi. Moskova ile Uzak Dogu'yu birlestirecek, olaylari genel kapsamlari acisindan etkileyebilecek onemli bir demiryolunun yapimina baslandi. Bu demiryolu'nun yapiminda calistirilmak uzere Rus ustalar,


137 ve ikiyuz bin kadar da Cin'li isci getirildi. Bu Rus demiryolu ustalari ve Cin'li isciler, 1917 sonrasi Bolsevik ihtilali sirasinda silahlandirilarak, Orta Asya kurtulus savasina karsi Bolsevikler yararina dogustuler. Orta Asya yeralti ve yerustu varliklarini Carlik Rusya'si isletmeye basladi. Bu arada, 1860larin basinda yer alan Amerikan ic savasi dolayisi ile, Amerikan pamugunun dunyada satisi durmus idi. Bu kayba karsi, carlik yoneticileri Orta Asyalilara yalnizca pamuk dikmeleri buyrugunu verdi.15 Boylelikle, Orta Asyalilar kendi yiyeceklerini yetistirmek olanagini da kaybettiler, ve ancak carlik Rusya'sinin Ukrayna gibi uzak yerlerden getirip sattiklari bugday ile gecinmek zorunda birakildilar. 20 ci yyuzyilda, pamuk ekimi sirasinda sorumsuzca kullanilan insan yapisi bocek olduruculerin ve yuksek orandaki su kullanilmasi Aral denizini oldurdu. Carlik Rusyasi, Osmanlilardan toprak koparma tutumunu degistirmedi. 1877-1878 Osmanli Rus savasinda Ruslarin kazanclari gene Avrupa devletlerini dusundurdu. 1878 de yapilan Berlin Kongresinde Alman Basbakani Otto von Bismarck (1815-1898), yan tutmadan duzenleyici yardimcilik yapmak istegini ileri surdu. Rus'larin Osmanlilarda aldigi topraklarin bir bolumu Avusturya-Macaristan imparatorluguna verildi. Kibris ise Ingilizlere gecti. Ingiliz Basbakani Benjamin Disraeli (18041881) ile Bismarck'in ortaklasa gerceklestirdikleri bu anlasma, Ruslarin ticari tutumlarini degistirmelerine yol acti; Alman-Rus iliskilerini azaltti ve Fransiz-Rus yakinlasmasina kapi acti. Ingiliz ve Ruslar 1890-1907 arasinda Rus-Afgan sinirlari konusunda anlasmaya vardilar. Afganistan bir "devlet" olarak 1907 de, Ingiliz gudum'u altinda, Rus ve Ingiliz imparatorluklarini "birbirinden ayirici bolge" olarak kuruldu. Nedenlerinin basinda, Ingiliz ve Rus'larin Almanya'nin guclenmekte olmasindan dolayi duyduklari cekimserlik idi. Cunku, Almanya da Asya'daki Buyuk Oyun'a giriyor, ve Afrika'da da Alman yonetiminde somurgeler kuruyordu. Alman ticari girisimcileri, Berlinden baslayip, Istanbul ve Osmanli imparatorlugu uzerinden gecip Pekin'de son bulacak bir demiryolu kurmak calismalarinda idiler. Iliskin olarak, Kazim Karabekir'in Avrupa basinindaki yazilara dayanarak yazdigina gore, Almanya disinda ve ozellikle carlik Rusya'sinda oturmakta olan buyuk sayi'daki Alman topluluklarinin Osmanli topraklarina --ozellikle On Asya'ya (Anadolu)-- gocurulmesi de dusunuluyordu. O gunku uluslararasi iliskiler ve donatim gercekleri dolayisi ile, bu demiryolu'nun kapsami kucultuldu. Demiryolu gene Osmanli imparatorlugu icinden gecerek, Guney'e, Bagdat'a dondu.


138 Selanik, Birinci Dunya Savasi oncesi, Osmanli imparatorlugunun dusunen sehri olmustu. Ardindan gelen yillarda, Turklerin dusunce ve gelecegini etkileyen kisilerin buyuk bir cogunlugu Selanik'te birkac yil gecirdiler. Izmir ve Istanbul'da yasayan diger dusunurlerle ve ileri goruslu yakinlari ile yazisiyorlardi.16 "Hareket Ordusu," 1909 da Istanbul'da yer alan 31 Mart irtica olayini17 bastirmak icin yola ciktiginda, subaylarinin yuklu bolumu once'den Selanik'te ve Makedonyada gorev yapmislardi. 1912 Balkan savasi bittiginde, Avrupali devletler Osmanlilarin bir jandarma orgutu kurmasini istemislerdi. Bu jandarma, "Osmanli imparatorlugu icinde yasamakta olan Hristiyanlarin can ve mal guvenligini koruyacak" idi. Selanik ve Makedonyadaki Osmanli subaylari, Osmanli jandarmasini denetlemek icin gelen Avusturyali ve Italyan subaylarla da tanisiyorlardi. Ustelik, o surec icinde, Alman subaylari Istanbul'daki Harbiye'de ogretmenlik yapmakta idiler. Yetisen subaylar, Almanca ogreniyor, Alman ordusu savas yontemleri ile yakindan ilgileniyorlardi. Bu subaylarin arasinda, 1909- 1911 arasinda Almanya'da Askeri Atase olarak gorev yapacak, Alman Dogu Bilimleri profesorlerince arkadasligi arananip, yakinligi bilinecek Enver Bey de var idi. Enver'in PanTurkizm ve Pan-Islamizm dusunce akimlarina olan tutkusunun bu sure icinde koyulastigi da soylenir. Birinci Dunya Savasi sonrasi, Enver Pasa'nin Turkistandaki olaylarla yakindan ilgisi olacakti.18 Pan-Turanizm ve Pan-Islamizm Turklerce yaratilan akimlar degildi. Dogu Bilimleri Profesorleri ve degisik devletlerin yonetimince gorevlendirilmis kisilerce olusturulmuslardi. Pan-Turanizm'in baslangici, 1865 yilinda yayinlanan bir kitapta gorulur. Bu yaraticiligin temelini, Uruk, boy ve oymaklarina bakmadan Turklerin toplu kokenleri ve birbirleri ile tek dil olan Turkce ile anlasabilmeleri olusturuyordu. Ustelik Turkler, Altay daglarindan, Osmanli imparatorlugunun baskenti Istanbul'a kadar uzanan genis bir bolgeye yayilmislardi. Bu gorus'un Turklere yansitilmasina, oz dusunceleri olarak benimsemelerine ugrasildi. Rus'lar ve Avrupalilar, Pan- Turkizm'i bir bagnazlik tutumu olarak ve Mogol Cengiz Han'in (1167?-1227) yasaminda estirdigi uluslari kasip- kavurma uygulamalarina es tutmaya calistilar. Sonucunda "Pan-Turkizm" in yalnizca Ruslari degil, butun Bati uygarliginin varligini ortadan kaldirabilecegi "korkusu" dile getirildi.19 Topluca, Orta Asya'ya karsi yeni bir dizi Hacli Seferleri duzenlenmesi geregini destekler tutum takinildi.20


139 Pan-Turkizm, Orta Asya'da acik kollarla karsilanmadi. Yakin yillarda da ogrenildigine gore, Pan-Turkizm onerisi ilk olarak Ingiliz imparatorlugundan aylik alarak calismakta olan bir kisice olusturulmustu.21 Orta Asya'nin bu yon'den yeniden onem kazanmaya baslamasi 1894 yilinda Fransiz-Rus yakinlasmasina ve bu arada PanTurkizm uzerine yeni kitaplarin yazilmasina neden oldu. Bu surec icinde yazilan kitaplarin icindeki gorusler, sonradan Rus kitaplarina da aktarildi. Yarminci yuzyil'da Rus isgali uzerine kacip Avrupa baskentlerine yerlesen az sayida Orta Asyali gocmen dusunurlerce, Pan-Turkizm Turkistan'in Rus somurgeliginden kurtulus yolu olarak gorulmeye baslandi. Orta Asya gocmen dusunurlerinin bu calismalari da, Avrupa kamu oyu olusturucularinca gene ele alindi, daha once sallanan "PanTurkizm" i suclayici parmaklar'in sayisi artti. Bu kamu oyu olusturucularinin da cok iyi bildikleri gibi, bu surec icinde Turkiye cumhuriyetinin kurulmasina da neden olan olaylar, Turkistan icin de gecerli idi; Ingiliz, Fransiz, Irlandali, Isvicre ulusculuk dusuncelerinden cok ayricaligi yok idi. Almanlarin Birinci Dunya Savasi oncesi Osmanlilari Pan-Turkizm'i acikca kucaklamaya ittirmelerinin nedeni de kolaylikla goruluyordu: Rus'lara karsi bu yol'dan girisim ile, Rus ordu'larini boldurmek, ve Alman ordularina Bati'da soluk aldirmak. Ayrica, Ingilizlerin Asya'daki imparatorluguna karsi, Almanlar Pan-Islam calismalarina basladilar. Dusunceleri, Orta Asya'da bir Islam ihtilali cikartmak, Ingiliz birliklerini diger yerlerden cekerek bu ihtilal'i bastirmakla ugrastirmak. O gunlerin Alman Disisleri Bakan'ina verilen bu "Islam Ihtilali" onerisi, gunumuzde ABD deki Yale Universitesi Kutuphanesinde bulunmaktadir. Pan-Islamizm'in, Islam dininin temelini olusturan "ummetcilik" tutumu ile dogrudan ilgili olmadigini goz onunde almak gerekir. Pan-Islamizm, Avrupali devletlerin kendi aralarinda "Guc Dengesi" ugraslari sonucu orta'ya cikan "somurgecilik" uygulamalarina karsi Cemaleddin Afgani (1839-1897) tarafindan uygulanmaya baslamis idi. Muslumanlari bir araya getirerek, bagimsiz bir Islam toplumu gerceklestirmek amacini guduyordu. Ancak, "bagimsizligini kazanacak" olan bu "Musluman toplumunun" kendi iclerindeki Arap, Hintli, Iranli, Irakli, Magribi, Sudanli, Suriyeli, Turk v.b. gibi ayirimlari yapilmamakta idi. Avrupali kamu oy'u olusturuculari, Pan-Islamizm'i de "tersine" bir hacli seferi belirtisi olarak gostermeyi basardilar. Alman uygulayicilari da, Afgani'nin olumunden sonra Pan-Islamizm yandaslarina olanca gucleri ile destek verdiler. Bu yol'dan, Ingiliz yoneticilerinin savas icindeki sorunlarini arttirmayi denediler.22 Birinci Dunya Savas'i basladiginda,


140 Pan-Turkizm ve Pan-Islamizm iki ayri yonde, ancak tek amac ile isletilmekte idi. Bolsevik ihtilali basverdiginde, yukarda da belirtildigi gibi, Alman yoneticileri Bati sinirlarinda bunalmakta olan Alman ordularina soluk aldirmak yollari ariyorlardi. 1918 Kasim ayinda Birinci Dunya Savasi silah birakismasi yer aldi. Yapilan anlasmaya gore, Istanbul'un Ortak Ingiliz, Fransiz ve Italyan ordu ve donanmalari ile isgaline karar verildi. Bu isgal baslamadan kisa sure once Istanbul'dan bir Alman denizaltisi ile cikan Enver Pasa, Odessa uzerinden 1919 basinda Berlin'e vardi. Enver Pasa Berlin'de, Alman subaylarinin destegi ile bir "Islam Birligi" orgutu kurdu, gazete yayinlamaya basladi.23 Birkac deneme'den sonra, Alman yoneticileri Enver Pasa'yi 1920 yilinin ortalarinda Moskova'ya ulastirmayi basardilar. Enver Pasa Moskova'da gunun ileri gelen Bolsevikleri ile konustu, Hindistan'in Ingilizlerden bagimsizligini kazanmasini saglamak icin Asya'da bir Islam Ihtilali baslatmak onerisinde bulundu. Bu is'e Turkistan'da baslamak istegini acikladi.24 Bu arada, Orta Asya'lilar oz bagimsizliklarini ellerine almak icin, dunyadaki diger akimlarla ilisigi olmayan bir orgut kurmuslardi. Bu cerceve icinde, daha onceden duyurulmus olan Baskurt, Kazak, Ozbek, Tatar atilimlarinin baslarindaki onderler belirli bir isbirligi yapiyorlardi. Amaclari, Turkistan toplumlarinca 1916 da girisilmis olan bagimsizlik savasina olumlu olarak birlikte yon vermek ve bagimsiz Turkistan'i gerceklestirmek idi. 1919 da bu birligin kuzeyinde kalan Baskurt, Kazak ve Tatar bolumlerini Bolsevikler isgal edince, onderleri Guney'e, Semerkand ve Taskent yorelerine gectiler. Cemal ve Halil Pasalar da Enver'den once Moskova'ya gelmislerdi.25 Dusuncelerine gore, bir "Islam Ihtilal Birligi" kuracaklardi. Cemal Pasa'nin istegi, Hindistan'in Puncap yoresinde Islam Ihtilali cikarmak idi. Cemal Pasa, Moskova'da Bolsevik onderlerine Basmacilarin yardimi ile Hindistandaki Ingiliz imparatorluguna son vermek isteginde oldugunu soyledi. Bolsevikler inanir gorunduler. Cemal Pasa'inin, Turkistan'da ve Kuzay Hindistan'da bir Turk Birligi kurmaya calismasindan cekiniyorlardi. Daha once, 10cu yuzyilda Gazneliler,26 12ci yuzyilda Altamis,27 16ci yuzyilda Babur28 gibi Orta Asya Turkleri boyle imparatorluklar kurmamislarmiydi? Bununla birlikte, yakindan gozaltinda bulundurmak yolu ile, Camal Pasa'nin Bolsevik calismalarina dunya kamu oyunda "Pan-Turkizm" ve "Pan-Islamizm" korkusunu yaymak yolu ile yardim edebilecegini gorduler.


141 Bu arada, Turkistan Bagimsizlik Birligi kurulmus, adina kisaca "Cemiyet" denmekte idi. Onderlerinden biri, daha sonra Avusturya ve Almanya'dan baslayarak, 50 yildan artik tarih Profesorlugu yapan Zeki Velidi Togan (1890- 1970) idi. 25 Ocak 1921 de, Turkistan Birligi, Afganistan'in Kabul sehrinde olan Cemal Pasa'ya bir mektup gonderdi: "....Sizden ricamiz budur ki, Ortasarktaki siyasetiniz koca Turkistan'in mukadderatini Islam aleminin halasi icin tertip olunan planlara kurban etmemek esasinda olsun....Bir defa daha hatirlatalim ki, Bolseviklerin mustemlekeleri Avrupa kapitalist devletleri elinden kurtarmak fikrinde samimi kaldiklarini bir dakika icin tasavvur ettigimiz halde bile, Turkistan, kendi mukadderatini kapitalizmle sosyalizmin akibeti simdilik mechul olan mucadelesi ile baglayamaz...."29 Turkistan Birligi gizli derneginin calismalari ve etkenligi de gittikce artmakta idi. Sovyetler30 ve Komunist partisi toplantilarinda, polis ve yonetim organlari icinde gizli calismakta olan uyeleri yardimi ile olaylarin akisini degistirebiliyordu. Buhara, Taskent, Semerkant ve Konkand'daki isci orgutleri de bu Birlik icinde idiler. Togan, "....Birligin basindakilerin bu basari'lari, 1917 yilinda ruyalarinda bile gorseler inanamiyacaklarini..." soyler. Enver Pasa'nin 1921 Eylulunde Turkistan'a gelmesinden once, Islamiyet'in bu toplum icinde belirli bir politik yer'i var idi. Eski dusuncesel canliligini ve parlakligini yitirmis, dar cerceveli bir tutuculuga donmus, kisilerin elinde yeni mezhep ve tekkelerde yonetilmekte idi. Togan'in anlattigina gore, Buhara Emir'i bu tur yoneticilerden biri idi. Bu arada, Basmacilar da uc'e ayrilmakta idiler: "emirciler;" "yari emirciler;" "emir dusmanlari." Birlik, emir'i, emir'in ozel dincilik dusuncesini ve bu tur dusunceleri destekleyenleri ortadan kaldirmak calismalarina basladi. Birlik, Emir ve emirciligin, Turkistan'in bagimsizligina kavusmasini engelledigi dusuncesinde idi. Birligin kurulmasina kadar, Buhara Emirligi de yasiyorken, aydin Turkistanlilar Basmacilarla iliski icinde degildiler. Basmacilarin basinda kadimist ulema31 vardi. 1917 yilinda yapilan Duma secimlerinde, aydinlar ve okumuslar dorduncu listede idi. Ulema da, okumuslarin karsisinda oldugundan, bunlara Dorduncu adini verdi ve sert karsi propaganda yapmaya basladi.32 Bunun sonucunda yeni kusak 19181919 doneminde "Dorduncu"lere inanmadi. Ustelik, Dorduncu'lerin Bolseviklerin propagandasina inanip Bolseviklerle isbirligi yapmalari da yeni kusagin Dordunculerden uzak durmasinin baska bir nedeni idi. 1920 yilinda, Dordunculerin bel bagladigi Bolsviklerin verdikleri sozleri tutmadiklari anlasilmaya baslaninca, ve bu'na Buhara Emir'inin


142 Buhara'dan kacmasi33 yeni yardimlasmalara ve ortakliklara yol verdi. Dorduncu'ler Basmaci'larla isbirligi yapmaya basladilar, kadimist ulema'nin Basmacilar uzerindeki etkisi azalmaya basladi. Genc kusak da Basmaci'lara katildi. Turkistan Birligi de Semerkant, Hive ve Fergana'da Basmacilarla iliskiler kurdu. Ortak amac, Basmacilarin cagdas egitim yolu ile orgutlenmesi ve ulusal bagimsizliga duzenli olarak ulasmak idi. Turkistan Birligi, Basmacilarin egitimi icin en uzak koselere kadar ogretmenler gonderdi. Butun bu olaylar arasinda, Buhara Emiri kactigi yerde bile, Bolsevikleri "Rusya" olarak gormeyi, ve onlara bagli kalmayi surdurmekte idi. Baku'da Eylul 1920 de yapilan Dogu Iscileri Kongresi'nin34 de Turkistan bagimsizlik calismalari ve ugras'in arttirilmasi uzerine buyuk etkisi oldu. Orta Asyali'lar, Bolseviklerin ne gibi yontemlerle Baku'ya hazirlikli geldiklerini, Kongre'de alinacak kararlari Moskova'da yazip yanlarinda getirdiklerini gorduler. Bolseviklerin "guvenlik gorevlileri," soz alip Kongre'de konusmak isteyen Orta Asyalilari ne gibi yontemlerle susturduklarini izlediler. Anlasildi ki, Kongre'nin alacagi yon, cok daha onceden Bolseviklerce kararlastirilmis idi. Enver Pasa da Baku'ye geldi, toplanti'da bir konusma yapmaya calisti.35 Ertesi ay, Rus'larin istegi ile Bolseviklere silah satin almak icin Almanya ve Isvicre'ye gitti. Enver Pasa, 1921 yilinda gene Moskova'ya dondu. Turkistan Birligi askeri ve politik acilardan hazirlik yaparken, birkac ay oncesine kadar Moskova'dan Ingilizlere karsi "Islam Birligi" adina propaganda yapmakta olan Enver Pasa, 1921 sonlarinda Gurcistan ve Baku uzerinden Turkistan'a vardi. Basmacilarla iliski kurarak, Afganistanda olan Cemal Pasa ile birlikte Turkistan Birligi ileri gelenlerine Bolseviklere karsi harekete gecmek onerisinde bulundu. Yakinlik goremeyince, 1922 baslarinda Buhara'ya gecti. 1917 Ihtilalinden sonra Birinci Dunya Savasindan cekilen Bolsevikler, ordularini Bati sinirlarindan geriye alarak yeniden duzenlemeye basladilar. 11 Agustos 1919 da Rus generalleri komutasindaki 106 bin kisilik birlikleri ile "Turkistan cephesini" actilar. 1920 Eylulunde de Bolsevikler: Birinci, Dorduncu ve Besinci ordularini, Turkistandaki Bolsevik ordulari ile birlestirdiler. Sonucunda, yukarida da belirtilen silahlandirilmis demiryolu iscileri ve Rus gocmenlerine ek olarak, 200 bin kisilik iyi donatilmis bir Bolsevik gucu ile "Basmacilik" hareketini sondurmek isine giristiler. Ali Bademci'nin olaylari goz'leri ile gorenlerden topladigi bilgilerde de belirtildigi gibi, insanlik disi agir bir tutum ile sivil Turkistan toplumuna saldirdilar. Gene de, Turkistanlilarin bagimsizlik calismalarini durduramadilar. Bunun uzerine, Bolsevikler, bir yandan askeri harekat'i butun gucleri ile surdururken, diger yanda da "ozel atilimlara" girismek geregini duydular. "Pan-Turkizm" ve "Pan-


143 Islamizm" in butun dunya icin bir musibet oldugu ve ortadan kaldirilmasi icin her turlu guc kullanilmasi gerekli oldugunu dunya'ya duyurdular. Bir taraftan bu yolda propaganda yaparlarken, diger yandan da Turkistanlilari birbirlerine karsi vurusturmak icin yollar aramaya basladilar. Turkistan Birligi ise, Komunist partisi ve Bolsevik yonetimi icindeki uyeleri yolu ile bu gelismelerden gunu gunune bilgi almakta idi. Enver Pasa'ya, Afganistan'a gecmesi ve kisisel calismalarini oradan yurutmesi onerisi yapildi. Enver Pasa ise, yukarda belirtildigi gibi, 1922 yili basarinda Dogu Buhara'ya gecerek orada Buhara Emiri'nin yonetiminde kalan Basmacilarla iliski kurdu. Dogu Buhara'daki emirci Basmacilar ise, Enver Pasa'yi silahsizlandirip, gozaltina aldilar. Enver Pasa'nin, Buharadaki Liva-i Islam Kumandani ve Halifenin Damadi gibi basliklarla muhur kazdirip bildiriler yayinlamasi ve Buhara emirinin askerbasiligini kabul etmesi uzerine gozaltinda bulundugu yerden ayrilabildi ve Bolseviklere karsi carpismalar duznenlemeye basladi. 1909 yilinda Istanbul'daki 31 Mart Irtica Hareketini bastirmak icin Hareket Ordusu icinde yurumus olan Enver Pasa, bu kez de, 13 yil once sert bir tutumla karsilik almis oldugu murtecilerle isbirligine girdi. Turkistan Birligi de bu yeni gelisme karsisinda tutumunu gozden gecirdi. Dogu Buhara'daki emirciler Turkistan Birligi uyelerine ve Turkistan Birligine karsi cikmaya basladilar. 1922 yili Agustos basinda Enver Pasa yalin kilic bir Rus birligine saldirdi, makinalitufek atesi ile karsilandi. Bugunku Tacikistan topraklari icinde kalan bir alanda vurulup oldu. Askeri hareketi yurutmek ile gorevli Rus generalinin gorus'une gore, Enver Pasa daha ise baslamadan once, toplumsal ve politik konulardaki yetersizliginden dolayi, dus'undeki ugrasini kaybetmisti. Bu Rus general'i, Moskova'da yaptigi bir toplantida, Enver Pasa'nin yazdigi ve ancak alicilarina varamadan Bolseviklerce ele gecirilmis mektuplarini sergileyerek gorusunu belgeledi.36 Birkac gun sonra, kurtulus savasi yapmakta olan genc Turkiye Cumhuriyeti, 22 gun ve gece suren (23 Agustos-12 Eylul 1921) Sakarya bogusmasina basliyordu.37 Enver Pasa'nin olumu, emirci ulemaca yaratilmis ikilik yarasinin iyilesmesini onleyemedi. Turkistan Birligi Bolseviklerle yaptigi vuruslari surdurdu. Ancak, ellerindeki silah ve cephaneyi yenileyemedikleri icin, Bolseviklerin donatim ustunlugu altinda ezilmeye basladilar. Bu arada, Bolsevikler de bos durmuyor, Kirgiz ve Kazaklar arasinda bascilik yarismasi acarak, Birligi bozmaya calisiyorlardi. "Pan-Turkizm" ve "Pan-Islamizm" konularinda da ayrica ozendirmelerle de Birligin dusuncesel yon'unu degistirmeye ugrasiyorlardi.


144 1919 yilinda Paris'te yer alan Baris Toplantisi ise, Turkistan'dan gonderilen sozculer ile ilgilenmedi. 1918- 1920 arasinda bagimsizlik kazanmis olan Azerbaycan Cumhuriyetinin sozculeri de, Baris Toplanti'sinin genel oturumlarina alinmadilar, yalnizca savas'i kazanan ulkelerin yoneticilerince "ozel gorusmelerle" oyalandirildilar. Turkistan Bagimsizlik Savasi uluslararasi ortamda yalnizca ilgisizlik gormedigi gibi, Iran ve Hindistan yolu ile bu bagimsizligin onlenmesine de calisiliyordu. Birinci Dunya Savasini kazanmis ulkeler, Bolseviklerin carlik Ruayasini devirerek yerine gecmelerini istemiyorlardi. Bunun nedeninin altinda, Bolsevik dusuncelerinin niteligi var idi. Bolsevikler, dusuncelerini 1848 yilinda Marks (1818-1883) ve Engels'in (1820-1895) Almanca olarak Londra'da yayinlanan Komunist Manifestosu38 uzerine oturtmakta idiler. 20 ci yuzyilin basi Avrupa goruslere gore, Bolseviklerin tutumlari, 1789 Fransiz ihtilali ve sonrasinda oldugu gibi, Avrupa'da ic savaslarin cikmasina neden olabilecek, ve o gun'e kadar gucluk ile kurulmus olan uluslararasi dengeler bozulacak idi. Bolseviklere (Kizil Rus'lara) karsi carpistirilan Rus Peter Wrangel (1878-1928) Ingiliz, Fransiz ve Italyan isgali altindaki Istanbul yolu ile Kirim limanlarindan silah ve cephane yardimi gormekte idi. Amerikan ve Ingiliz birlikleri de 1919 yilinda Kuzey'den, Arkhangels limanina indirilmis, Wrangel'in komutasindaki "Beyaz Rus" birliklerine yardim etmek icin hazirlik yapiyorlardi. Bu ortam icinde, duzenli dusunce cercevesi ile ele alindiginda, Bolseviklere karsi Avrupa devletlerinin Turkistan Bagimsizlik Savasina yardimci olmalari gerekirdi. Ancak, belki de "Pan-Turkizm" ve "Pan-Islamizm" propagandasinin kamu oyu dusuncelerine yerlestirilmis olmasi, Bolseviklere karsi savasan Avrupa devletleri ile Turkistanlilarin dogal gorus birligini engelledi. Turkistan Birligi yoneticileri, silahli vurusmalarin kendi acilarindan olumlu bir sonuca baglanamayacagini anladilar. Bunu uzerine, bagimsizlik ugraslarini dusunce savasi olarak surdurebileceklerine inanc getirdiler. Boylelikle, toplumlarinin ilerde yeniden bagimsizlik ugrasina girebilecekleri gunlere hazirlik yapmak istediler. Bu yolda, iki atilim'a gectiler. Once, yetenekli, egitim ve deneyli bascilarini Orta Asya'dan cikardilar. Bu bascilar, Avrupa ulkelerinde Turkistan Bagimsizlik Savasi icin bilimsel yol'dan caliscaklardi. Ikinci olarak ta, Turkistan Birligi orgutu'nu SSCB de yeni yaratilmakta olan kuruluslar icinde saklamak yolunu sectiler. Baslangicta, her iki atilimi da basardilar.


145 Bir bolum Turkistan Birligi bascilari gizlice sinirlardan gecirilerek Turkistan disina kacirildilar. Eger bu kisiler Turkistanda kalmis olsalardi bile, Turkistan Birligine yardimlari olamayacagi gibi, Birlige zararlari da olacak idi. Cunku, Bolsevikler butun ordu gucleri ve gizli polisleri ile bu kisileri aratmakta idi. Bu arama-taramalar, SSCB ici kuruluslarda saklanmakta olan Turkistan Birligi'nin diger uyelerini ortaya cikarabilecegi icin de her anlamda sakincali idi. 1920lerde Turkistan disina cikarilan bu bascilar, sonraki yillarda Turkistan bagimsizligi yolunda buyuk yarari olan calismalari gerceklestirdiler. Ikici Dunya Savasi sirasinda, gene yuksek sayi'da Turkistanli, bu kez SSCB Kizilordu'su icinde askere alindilar. Kizilordu bu sure icinde ozellikle Almanlara karsi carpismaktaydi. Kizilordu icindeki Turkistan'lilar, kisa sure icinde silah birakarak Alman tarafina gecmeye basladilar, savas tutsagi oldular. Alman Genelkurmayi, bu Turkistanlilardan birlikler kurarak, Kizilordu'ya karsi carpistirdi. En sonunda, ABD yoneticileri bu Turkistanli birliklerin varliklarini ogrendi. Ikinci Dunya Savasinin bitmesi ile baslayan Soguk Savas icinde once New York'ta "Rusya Halklarini Kurtarma Komitesi"39 kuruldu. Bu komite, Amerikan ordusu isgali altindaki Munih'te olusturulan "Bolsviklere Karsi Koyma Islerini Duzenleme Merkezi"ni40 olusturdu ve giderlerini yuklendi. Ancak, bu isleri yoneten ABDli yoneticilerin de Turkistan Bagimsizlik Savasinin ilkelerini ve baslama nedenlerini anlamadigi goze carpiyordu. ABDli yoneticiler, Rus olmayip ta SSCB de yasamakta olan toplumlarin Avrupa'da yasamakta olan onderlerinin "Bolsviklere Karsi Koyma Islerini Duzenleme Merkezi" cercevesi icinde birlesmelerini oneriyordu. Bununla birlikte, Bolsevik olmayan ve Bolseviklere karsi calismakta olan Rus'lari "Bolseviklere Karsi Koyma Islerini Duzenleme Merkezi"nin basinda tutulmakta idiler. Bu durum da, SSCB icinde yasayan diger toplumlar gibi (Turkistan Bagimsizlik Savasinin nedenlerinden biri dolayisi ile), Turkistanlilar icin dusunulebilecek bir olay degildi. Belki de bu islerle gorevlendirilmis olan ABDli yoneticiler, butun iyi niyetlerine karsilik, ya ellerinde iyi bilgi olmadigindan, ya da olaylari butun yonleri ile anlamadiklarindan bu tur uygulamalara giriyorlardi. Bu nedenlerle, bu surec icinde Moskova'da kurulmus olan KarsiPropaganda orgutleri de "Bolsviklere Karsi Koyma Islerini Duzenleme Merkezi" calismalarini onlemekte gucluk cekmediler. Turkistanlilarin ikinci amaci olan, Turkistan Birligi Kurulusunu ve bu Birlik icin calisan uyelerini saklamak ve korumak calismalari da kisa sure icin basarildi. Taskent baskent olmak uzere, Turkistan Sovyet


146 Sosyalist Cumhuriyeti kuruldu. Ancak, Moskova'daki Sovyet yoneticilerince, Turkistan SSCB ve benzeri olarak 1920 de kurulmus olan Harzem SSCB ve Buhara SSCB de "sonuc" olarak gorulmemekte idi. 1924 yilinda, Buhara ve Harzem SSCBleri gibi Turkistan SSCB de bozduruldu. Toplami parcalanarak, yerlerine Kazak, Ozbek ve Turkmen SSCBleri kuruldu. Kisa sure sonra da, Kirgiz SSCB Kazakistan SSCBden; Tacik SSCB de Ozbekistan SSCBden koparilarak iki yeni "cumhuriyet" olarak olusturuldu. Bu duzen 1991 sonuna kadar surdu. 1920lerde yer alan butun bu olaylara karsin, Turkistan Birligi dusuncesi ve kurulusu tam anlami ile ortadan kaldirilamamisti. Stalin'in 19281953 yillari arasindaki tek sozlu yonetimi sirasinda kasitli yaratilan aclik ve "temizleme" yolu ile kirilmalarina karsin, Turkistan Birligi'nin onderleri ve ilkeleri yasamakta idi.41

• •

KAYNAKLAR: 1. Bu yazi Ingilizce olarak "Basmachi" basligi ile Modern Encyclopedia of Religions in Russia and Soviet Union (FL: Academic International Press, 1991), Cilt 4, Sayfa 5-20 de yayinlanmistir. 2. H. B. Paksoy, "Chora Batir: A Tatar Admonition to Future Generations." Studies in Comparative Communism Vol. XIX, Nos. 3 & 4, Autumn/Winter 1986, ve kullandigi kaynaklar. 3. Bir anlamda, kuruldugundan bu yana tek kisi'nin buyruklari (Mutlakiyet) ile yonetilen carligin, yasalara dayali yoldan (Mesrutiyet) "cogulcu" yonetime gecmesi sozu ediliyordu. 4. Ayrintilar icin, bak: H. B. Paksoy, Orta Asya Cogulcu Yonetim Gundemleri (1992), ve kullanilan kaynaklar. 5. Z. V. Togan, Turkili Turkistan (Istanbul, 1981). Sayfa 387. Anlasilacagi gibi, Cin ve Cezayir basmacilarina yapilan atiflar, adi gecen ulkelerdeki 1940 ve 1950 lerdeki savaslar ile ilgilidir. 6. Tacitus, The Agricola and the Germania, H. Mattigly (Tr.), Revised by S. A. Hanford (London, 1970). S. 62-64. Cevirisi icin bak H. B. Paksoy, "Turk Tarihi, Toplumlarin Mayasi, Uygarlik" Annals of Japan Association for Middle East Studies (Tokyo), 1992, No. 7. Bu yazi, Turkiyede ayrica yayinlandi. Bak: Yeni Forum (Ankara), Vol. 13, No. 277, 1992. 7. Kasgarli Mahmut, Kitab Diwan Lugat at Turk. Ilk yayin: Kilisli Rifat (Istanbul, 1917-19). 3 cilt. Daha sonra, B. Atalay tarafindan yeniden yayinlandi: Divanu Lugat-it-Turk Tercumesi (Ankara, 1939-1941). 3 cilt. 8. Ali Bademci, Turkistan Milli Istiklal Hareketi ve Enver Pasa, 1917-1934 (Istanbul, 1975); Abdullah Recep Baysun, Turkistan Milli Hareketleri (Istanbul, 1934); Mustafa Cokayoglu, 1917


147

• •

• •

Hatira Parcalari (Paris-Berlin, 1937); Baymirza Hayit, Esir Turkler ((Ankara, 1966); Abdulkadir Inan, "1916 Yililndaki Ayaklanma" Turk Kulturu (1963), No. 12; Hasan Oraltay, Alas: Turkistan Turklerinin Milli Parolasi (Istanbul, 1973); A. Oktay, "Turkistan Milli Muhtariyet Hukumeti" Dergi (1964) No. 19; Ibrahim Yarkin, "Muhtar Turkistan ve Alas Orda Hukumetleri ile Basmacilik Hareketleri Hakkinda" Turk Kulturu (1964) No. 23; a. g. y. "Turkistanda 1916 Isyani Hakkinda Bazi Bilgiler" Turk Kulturu (1968) No. 68; Karsilik olarak, "Basmaci" uzerine Rus yazarlari 200 uzerinde yayin yaptilar. Dizin icin bak: Marie Bennigsen Broxup, "The Basmachi" Central Asian Survey (Oxford) 1983. Cilt 2, N. 1. 9. H. B. Paksoy, "Kirim Tatarlari" Belgelerle Turk Tarihi Dergisi (Istanbul) Sayi 72, Subat 1991. 10. Audrey L. Altstadt, The Azerbaijani Turks: Power and Identity under Russian Rule (Stanford, 1992). Hoover Institution, Studies in Nationalities Series. 11. Bu konu'larda cok kitap yazilmistir. Ornek olarak bak: Edward Ingram, The Beginnings of the Great Game in Asia, 1828-1834 (Oxford, 1979); a. g. y., Commitment to Empire: Prophecies of the Great Game in Asia, 1797-1800 (Oxford, 1981); a. g. y., In Defense of British India: Great Britain in the Middle East, 1775-1842 (London, 1984). 12. Yusuf Akcura, "Uc Tarz-i Siyaset" Turk gazetesi (Kahire) 1904, Sayi 24. 1904. Bu yazi, 1912 yilinda Istanbulda bir kitapcik olarak basildi; Turk Tarih Kurumunca Ankarada 1976 yilinda yeniden yayinlandi. Ingilizcesi icin bak: Ceviren: David Thomas, "Three Policies," H. B. Paksoy, Ed., Central Asian Monuments (Istanbul: Isis Press, 1992). 13. Kazim Karabekir, Istiklal Harbimizin Esaslari (Istanbul, 19331951); a. g. y., Istiklal Harbinde Enver Pasa (Istanbul, 1967); a. g. y., Cihan Harbine Neden Girdik, Nasil Girdik, Nasil Idare Ettik (Istanbul, 1937); a. g. y., Istiklal Harbimiz (Istanbul, 1960), cilt I. Yasami boyunca, Karabekir 30 a yakin kitap yazdi. Bu kitaplarin yayimi, degisik kisiler ve yayinevlerince gunumuzde surdurulmektedir. 14. S. J. Shaw & E. K. Shaw, History of the Ottoman Empire and Modern Turkey (Cambridge, 1977). 15. Lowell Tillett, The Great Frienship: Soviet Historians on the non-Russian Nationalities (Chapel Hill, N. C, 1969); Alexander Park, Bolshevizm in Turkestan, 1917-1927 (New York, 1957); Hugh Seton-Watson, The Russian Empire, 1801- 1917 (Oxford, 1967); Richard Pipes, The Formation of the Soviet Union (Harvard, 1957).


148 • •

16. H. B. Paksoy, "Nationality and Religion: Three Observations from Omer Seyfettin" Central Asian Survey Vol. 3, No. 3, 1984. 17. Sina Aksin, 31 Mart Olayi (Ankara, 1970); Ernest E. Ramsaur, The Young Turks: Prelude to Revolution of 1908 (Beyrut, 1965). 18. Bu surec ile ilgili olarak, bak: Ahmed Emin [Yalman], The Development of Modern Turkey as Measured by Its Press (New York, 1914); idem, Turkey in World War (New Haven, 1931); Halide Edib [Adivar] The Turkish Ordeal (NY, 1928); Uriel Heyd, Foundations of Turkish Nationalism: The Life and Teachings of Ziya Gokalp (London, 1950); L. V. Thomas and R. N. Frye, The United States and Turkey and Iran (Cambridge, MA, 1951); F. Kazemzadeh, The Struggle for Transcaucasia 1917-1921 (NY, 1951); T. Z. Tunaya Turkiyede Siyasi Partiler, 1859-1952 (Istanbul, 1952); Serif Mardin, Jon Turklerin Siyasi Fikirleri, 1895-1908 (Ankara, 1964); G. L. Lewis, Turkey (London, 1965); idem, Modern Turkey (London, 1974); Feroz Ahmad, The Young Turks: The Committee of Union and Progress in Turkish Politics, 1908-1914 (Oxford, 1969); M. Gilbert, Winston S. Churchill, 1914- 1916. (Boston, 1971); B. Lewis, The Emergence of Modern Turkey (Oxford, 1976); S. J. Shaw & E. K. Shaw, History of the Ottoman Empire and Modern Turkey (Cambridge, 1977); Lord Kinross, Ataturk (New York, 1978); Alvin Z. Rubinstein, Soviet Policy Towards Turkey, Iran, and Afghanistan: The Dynamics of Influence (New York, 1982); M. Sukru Hanioglu, Bir Siyasal Orgut olarak 'Osmanli Ittihat ve Terakki Cemiyeti' ve 'Jon Turkluk' 1889-1902 (Istanbul, 1985); Sevket Pamuk, The Ottoman Empire and European Capitalism, 1820-1913: Trade, Investment and Production (Cambridge University Press, 1987); Resat Kasaba, The Ottoman Empire and the World Economy: The Nineteenth Century (State University of New York Press, 1988); Bruce Masters, The Origins od Western Economic Dominance in the Middle East: Mercantilism and the Islamic Economy in Aleppo, 1600-1750 (New York University Press, 1988); Selim Deringil, Turkish Foreign Policy during the Second World War: An "Active Neutrality" (Cambridge University Press, 1989); Masami Arai, Turkish Nationalism in the Young Turk Era (Leiden, 1991). 19. Kaynaklar icin bak: H. B. Paksoy, "Turk Tarihi, Toplumlarin Mayasi, Uygarlik" Annals of Japan Association for Middle East Studies (Tokyo), 1992, No. 7; ve Yeni Forum (Ankara), Vol. 13, No. 277, 1992. 20. Joint Note of the Allied Governments in answer to President Wilson, The Murderous Tyranny of the Turks. Arnold J. Toynbee (Hodder & Stoughton, 1917). Tarihci Toynbee, 1919 Paris Baris


149

• •

• •

• • • •

Toplantisina katilan Ingiliz takiminin bir uyesi idi. Ek olarak bak: Arnold J. Toynbee and Kenneth P. Kirkwood, Turkey (Charles Scribners, 1927). 21. M. Kemal Oke, "Prof. Arminius Vambery and Anglo-Ottoman Relations 1889-1907" Bulletin of the Turkish Studies Association, Vol. 9, No. 2. 1985. 22. Nikki Keddie, Sayyid Jamal ad-Din "al-Afghani" A Political Biography (Berkeley, 1972); H. A. R. Gibb, Modern Trends in Islam (Chicago, 1947). 23. Masayuki Yamauchi, The Green Crescent Under the Red Star (Tokyo, 1991). 24. S. S. Aydemir, Makedonyadan Orta Asyaya Enver Pasa (Istanbul, 1970-1972). Uc cilt. (Birkac basimi yapildi); a. g. y., Tek Adam (Mustafa Kemal) (Istanbul, 1963-1965) Uc cilt; a. g. y., Ikinci Adam [Ismet Inonu] (Istanbul, 1966- 1969) Uc cilt. Ek olarak, bak: Feridun Kandemir, Enver Pasa'nin Son Gunleri (Istanbul, 1943). 25. Cemal ve Halil Pasalarin kimlikleri ve ilgili olaylar icin bak: S. S. Aydemir, Makedonya'dan Orta Asya'ya Enver Pasa (Istanbul, 1972) Uc cilt. 26. C. E. Bosworth, The Ghaznavids: Their Empire in Afghanistan and Eastern Iran, 994-1040 (Beirut, 1973). 27. V. Smith, The Oxford History of India (Oxford, 1919); Simon Digby, "Iletmish or Iltutmush? A Reconsideration of the Name of the Dehli Sultan" Journal of the British Institute of Persian Studies (Iran) 1970, VII, Sayfa 57-64. 28. Lt. Col. Sir Wolseley Haig & Sir Richard Burn (Eds.) The Cambridge History of India (1922-1953), Vol III, Turks and Afghans (1928). M. G. S. Hodgson, The Venture of Islam: Conscience and History in a World Civilization (Chicago, 1974); The Babur-Nama in English, (Memoirs of Babur) Anette S. Beveridge, Tr. (London, 1922). 1969 da yeniden basildi; Muhammad Haidar A History of the Moghuls of Central Asia Being the Tarikh-i Reshidi of Mirza Muhammad Haidar Dughlad, E. D. Ross, (Tr.), N. Elias, (Ed.) (London, 1898). Ikinci basim icin bak: (New York, 1970). 29. Z. V. Togan, Turkili Turkistan Sayfa 431. 30. Rusca'da "Sovyet," bir yonetim kurulu'na verilen addir. Ornegin, "sehir meclisi," "hukumet meclisi." 31. Istanbul'da 31 Mart 1909 olayini cikaran, "seriat isteyici" tur'den. 32. Bu sure icinde Kirgizlarin "Dordunculer" uzerindeki gorusleri icin bak: H. B. Paksoy, "Observations Among Kirghiz Refugees from the Pamirs of Afghanistan Settled in the Turkish Republic"


150

• •

• • •

• • •

Journal of the Anthropological Society of Oxford Vol. XVI, No. 1, 1985. 33. Seynour Becker, Russia's Protectorates in Central Asia: Bukhara an Khiva, 1865-1924 (Harvard, 1968). Oncesi sure icin bak: R. N. Frye, The History of Bukhara (Harvard, 1954). 34. S. White, "The Baku Congress of the Toilers of the East" Slavic Review September 1967. 35. Konusma'nin metni icin bak: Masayuki Yamauchi, The Green Crescent Under the Red Star (Tokyo, 1991). Toplanti ile ilgili ayrintilar icin bak: S. S. Aydemir, Suyu Arayan Adam (Istanbul, 1971). Dorduncu Baski. 36. Sevket Sureyya Aydemir, Suyu Arayan Adam (Istanbul, 1971). 37. Bilal Simsir, Ingiliz Belgeleri ile Sakarya'dan Izmir'e, 19211922 (Istanbul, 1972). 38. Ilk Ingilizce cevirisi 1888 de yayinlandi. Ayrintilar icin bak: Karl Marks, Friedrich Engels, The Communist Manifesto, Introduction and notes by A. J. P. Taylor (Penguin, 1967). 39. American Committee for the Liberation of the Peoples of Russia. 40. Coordinating Center for the Anti-Bolshevik Struggle. 41. Bak H. B. Paksoy, "Orta Asya Cogulcu Yonetim Gundemleri" Yeni Forum (Ankara), Vol. 13, No. 281, Ekim 1992. Pp. 32-42.


151

PAN ADLI IKI KURGUSAL YARATIK: UYDURMA "BELGELERIN" TURKLER ZARARINA KULLANILMALARI1 Gunlerini kaval calmakla geciren, "beline kadar keci-belinden yukari insan" gorunumunde olan eski Yunan tanrisi Pan, yalnizca insan dusuncesinde yasayan bir yaratiktir. Bir tek'inin "Kaf" daginin ardinda bile bulunmadigi gunumuzde artik anlasilmistir. Efsane kitaplarinda anlatildigi gibi, tanri Pan'in "bir yarismada birinciligi almasi" baska bir dussel Yunan tanrisi olan Apollo'yu kizdirir. Sonucunda, tanri Apollo, tanri Pan'in insan kulaklarini esek kulaklari ile degistirir.2 Bununla birlikte, ilkel insanlardan kalma efsane yaratmak icgudusunden olagele ki, 19cu yuzyilda iki tane daha "pan" hurafesi ortaya atildi.3 1. "Pan-Turkizm." Pan-Turanizm adi altinda da pazarlanan bu "akim" Turklerce degil, Turk olmayan ancak yetenekli ve bir Avrupa universitesinde gorevli bir Dogu Bilimleri profesor'unce yaratilmistir. 1860 larda yer alan bu yaraticilik, Kraliceleri her gun cay icen bir imparatorlugun yararina idi. Bu profesor, kralicenin guvenlik gorevlilerinden aylik aliyordu. Emekli olduktan sonra da, Kralice'nin tebasindan olmamasina karsilik, emekli ayligi almayi surdurdu. Profesor'un gorusunce, ortak tarih ve kokenli Turk topluluklari, Cin duvarlarindan Viyana'ya kadar olan genis bir bolge icinde yasiyorlar ve Turkce konusuyorlardi.4 Turklerin yasadigi bu bolge'nin Guney'inde, cay icenler Kralice'sinin Hindistan Imparatorlugu var idi. Hindistan imparatorlugunun Kuzey'inde ise, toplumu hic olmaz ise gun'de bir kez borst corbasi icen bir baska imparatorluk yer aliyordu. Kuzey'deki bu borst icenler imparatorlugu, Guney'deki cay icenler imparatorlugunun topraklarina ordulari ile yaklasmaya calismaktaydi. Profesor'un dusundugu gibi, iki imparatorluk arasinda ortada kalan Turkler biraraya gelip tug baglayacak olasalar, cay icenler imparatorlugunu borst icenler imparatorlugundan korumus olacaklardi. Boylece, cay icenler imparatorlugu daha guven icinde yasayabilecekti. Ya da, cay icenler imparatorlugu yoneticileri boyle dusunuyordu.


152 19cu yuzyil icinde, Avrupa'da yeni bir "guc dengesi" olusturulmasina calisiliyordu. Bu ugras'in amaci, tek bir Avrupa devletinin digerlerine ustun bir duruma gecmesini engellemek idi. Almanya, AvusturyaMacaristan, Fransa, Ingiltere, ve Rusya, birbirlerini durmadan gozlemekte idiler. Butun Avrupali devletler tetik durduklari icin, satranc tahtasi uzerindeki atilimlari andiran bu olaylar, Avrupa duzeyinde bir politik-ekonomik durgunluk ve tikaniklik yaratmis idi. Dolayisi ile yarisi kazanmayi kendine amac edinmis ulke yoneticileri, atilimlari Asya'ya kaydirilmaya basladilar. Ingiliz sairi Kipling, bu ugraslara "Asya'daki Buyuk Oyun" adini takmisti.5 Oyunu kazanabilmek icin, Avrupa ulkelerinin oncelikle ekonomik ustunluk kurmalari, komsularindan varlikli bir duzey'e ulasmalari gerekli idi. Bu ekonomik ustunluk ise, Asya'da kurulan somurgelerden ucuz hammadde alip, yerine, ana ulkelerindeki uretim evlerinde turettikleri mallari daha yuksek degerlerle satmak yolu ile gerceklesecek idi. 2. "Pan-Islam." Bu politik dusunce'nin kaynagi gene 19cu yuzyil'a, Cemaleddin al-Afgani'ye kadar geri gider.6 Al-Afgani'nin amaci, tek ortak yanlari yalnizca bir din'e inanmak olan Musluman toplumlarini, bu toplumlarin kokenlerine, gecmislerine ve birbirleri ile olan iliskilerine bakmayarak, bir bayrak altinda birlestirip Musluman ulkeleri ustunde somurge kuran Avrupa devletlerinin boyundurugundan kurtarmak idi. Toplumu Valkyrie ad'i ile bilinen baska bir kurgusal yaratigin soyledigi ezgileri dinleyerek bira icen ucuncu bir ulke, bu arada Asya'daki Buyuk Oyun'a katildi. Bu ucuncu toplum'un imparator'u, Avrupa'da "Hasta Adam" olarak bilinen Osmanli imparatorlugunun yakin dostu oldugunu belirtmek icin Istanbul'u ve Orta Dogu'yu gezmeye gitti. Bira icenler imparatorlugu yoneticileri, Asya ve Orta Dogu'da bir Islam Ihtilali cikmasini kolaylastirmak istiyorlardi.7 Bu sirada, "Butun Savaslara Son Verecek Son Savas" da baslamak uzere idi.8 Bu savas'i baslatanlarin amaci tek idi: Avrupa'daki Guc Dengesini bozmak, onderligi ele gecirmek. Bira icenler imparatorlugu, kahve icenler imparatorlugu9 ordu birliklerini kendi yaninda bu "Butun Savaslara Son Verecek Son Savas" a sokmak istiyordu. Kahve icenler imparatorlugunun (yeryuzundeki konumu dolayisi ile) bira icenler imparatorlugu yaninda savasa girmesi, cay ve borst icenler imparatorluklarinin bir bolum ordularini kahve icenler imparatorlugunun Dogu yaninda tutmak zorunda birakacak idi. Bu da, Bati Avrupa yonunde cay ve borst icenler imparatorluklari ordulari ile


153 vurusmakta olan bira icenler imparatorlugu ordularinin soluk almasina yardimci olacak idi. Cay ve borst icenler imapartorluklarina sonradan askeri guc ile katistirilan toplumlarin icindeki buyuk bolumler, "din bakimindan Musluman" idiler. Kahve icenler imparatorlugu da "Pan-Islam" bayragi altinda savas'a girdiginde, bira icenler'in dusuncesine gore, bu Musluman topluluklari kahve icenlerle isbirligi yapacaklardi. Bir "Islam Ihtilali" cikacak idi. Boylece, cay ve borst icenler imparatorluklarinin ic isleri guclesecekti. Bira icenler imparatorlugu, kahve icenler imparatorlugunun ordularini Dogu'da, Kafkaslarda, bu amacla savas'a sokmayi basardi. Ilk bakista, bira icenlerin istekleri yerine gelmis ve basari'ya ulasmakta idiler. Borst icenler imparatorlugu, imparatorlarinin yasam tur ve duzeni dolayisi ile bir hastaliga yakalandi. Borst icenler imparatorlugu, agri ve sizilarla yataga dustu. 1917 de is basina gecen yeni onderleri ise, borst icenler imparatorlugunu sicak savastan cekti. Yeni borst icenler imparatorlugunun bascilari, yeni'den kaldirdiklari bayraklarla, bu kurgusal Pan-Turkizm ve Pan-Islamizm ikizleri ile, yeni bir savas baslattilar. Orta Asya kimiz icenlerini, gene eski borst icenler imparatorlugunun uyguladigi yontemlerle yonetmek istiyorlardi. "Butun Savaslara Son Verecek Son Savas" 1918 de sona erdiginde, "ABD baskan'i Wilson'un 14 Prensibi" olarak bilinen atilimlar cercevesinde, Orta Asyali kimiz icenler de bagimsiz olmak istediklerini dunya'ya duyurdular. Bunun uzerine, cok da us'lu olmayan yeni bir savas basladi. Yeni borst icenler imparatorlugu, Orta Asyali kimiz icenlerin bu dogal isteklerinin temel'den "dunyayi isgal etmek" dusuncesi oldugunu cigirislarla ileri surduler. Yeni borst icenler imparatorlugunun bu yaraticiliklari Avrupa kamu oyuna tezlikle aktarildi. Avrupa'da el altindan sessizce yapilan anlasmalarla, kurgusal ikizlerce ileri surulen tutumlarin "Dogru" oldugu deme lerle dunya'ya bildirildi. 1939-1945 Ikinci Dunya Savasi sirasinda ABD baskan'i F. D. Roosevelt'in dile getirdigi "Dort Bagimsizlik Yasa" si (toplumlarin soz, din, toplanma ve yolculuk etmek istekleri sinirlanamaz) da kulak ardi edildi, Orta Asyali kimiz icenlere uygulanmadi.10 Bu gibi sagirliklar'in uluslararasi konumlarda yer almasi de yeni bir olay degildi. Orta caglarda yer almis olan Hacli Seferleri, bu yolda ileri atilmis politik cozumlerin basinda gelir. Kendi ic islerindeki gucluklere cozum bulamayan dini onderler, toplumlarinin ic sikintilarini "dis


154 dusmanlara" yoneltmek icin "din" savaslarina girdiler. 19cu yuzyilin baslarindan baslayarak, Avrupa'li yoneticiler onceki (ortacaglardaki) Hacli Seferlerinde kullanilan goruntu ve sozleri kullandilar. Bu evrensel "dis politika" yolu ile kendi buyruklarindaki yurttaslarinin dikkatlerini ic islerden ve sikintilardan uzaklastirmaya calistilar. Duygulari ile kendilerinden sakli oynanan mumin toplumlar, ic rahatligi ile korukorune bu cagirilara uydular. Bu toplumlar kisa surede gercekleri ogrenmeye basladilar: savas alaninda erler olur, ozellikle olaylari toplu olarak goremeyen ve cahil olan toplumlarin erleri. Zaman degisir. Ancak, anlasildigina gore, her zaman daha iyi'ye dogru da degil. Turkler de, Avrupa'nin ileri gelen uluslari gibi, bir imparatorluk surecinden gectiler. Ancak, gecirdikleri imparatorluk surecinin butun sorumluluklarindan kendilerini arinmis goren komsularinin gozunde, Turkler bu sorumluluklarindan arinmis degiller. "Hesap" hanelerine yazilan asiri "faiz" ve her turlu "ceza" yi odemis olmalarina ragmen, Turklerden hala odeme yapmasini isteyenler vardir. Hic degilse, yazdiklari tarih kitaplari icinde Turklerden "tahsilat yapmak" isteyenler bulunur. Unutulmamali ki, gelecek olaylar, buyuk bir cogunlukla bu tur "eski defterler" icinde yazili olaylara gore yonlendirilecektir. Dunya'da var olan Turklerin cogunlugu, kendi cevrelerinde ve uzerlerinde dondurulen oyunlara bakmadan, hala hic uzaklasmadiklari anayurtlarinda yasamaktadir. Bu gercegi goremeyenlarce de, nereden ve nasil gelmis olurlarsa olsunlar, Turkler zararina kurgusal ikiz Pan suclamalarinda bulunulmakta. Turkler gunumuz'e kadar "soz gumus ise, sukut altin'dir" diye yanlis bir dusunce altinda yasamaktadirlar. Gerceklerin orta'ya atilmasina yarayacak her tur tartisma'ya girismeyi de, "celebilige" yedirememisler ya da yakistiramamislardir. Ne de olsa, atalari "dogruluk yerini bulur" dememismiydi? Bu atalar sozunun dogrulugu su goturmez. Yalniz, bu atalar sozu, dogrulugun hangi gun yerini bulacagi uzerinde bir bilgi vermez. Dogruluk yerini bulmaya hazirlanadursun, bu sirada "At'i alan da Uskudar'i gecmektedir." Verilecek zarar verilmis, Ortak Pazar'a giris dilekce'si geri cevrilmis ve ekonomik yara'dan akan kanlar gollenmeye baslamis, govde gucsuz kalmaya baslamistir. Osmanli Amiral'i Barbaros Hayreddin'in (1466-1546) adi'nin Akdeniz kiyilarinda oturan Avrupalilarca soz dinlemeyen cocuklari korkutmak icin "ocu" anlaminda kullanildigi, ve boylece cocuklarin soz dinlemeye zorlandiklari iyi bilinir. Bu yol'dan, Turk'un ocu oldugu efsanesi genc beyinlere yerlestirilmekte, buyuduklerinde devlet adami, tuccar vb. olan bu


155 cocuklarda yerlesen korkunun sonucunda Turkler bugun zarar gormektedir. "Agac yas iken egilir." Ek olarak, Barbaros Hayreddin'e atfedilen "oculuk" hurafelerinin benzerleri, yazili olarak ta yaratilmistir. Bunlarin en eskilerinden ve siyasi nedenlerle yazilmis olanlardan biri 1473 yilina, II. Mehmet'in (1432-1481) Bizans imparatorluguna son vermesinden yirmi yil sonrasina kadar geri gider. Bu kucuk eser'de, Fatih guya "....yaptigi ve yapacagi fetihlerle ovunmektedir...." Bu eser'in kisisel atilimi cok gelismis bir kisi'ce uyduruldugu gunumuzde biliniyor. Ustelik, Avrupali'larin "Turk'lere karsi koyma yeteneginin ne denli guclu oldugunu gostermek icin," bu "mektubun" sanki Turkce'den "cevrilmis" gibi gosterildigi de orta'ya cikmistir.11 Gunumuzde bilindigine gore, bu tur'den ucyuzden artik degisik mektup, Turkce'den dilmaclarca "cevrilmis" gibi en az alti dil'de yazilmis, yayinlanmis ve o yuzyillarda binlerle sayi'si dagitilmistir.12 Bu mektuplarin amaci'nin da Avrupalilari korkutup, bir birlige yanasmalarini saglamak oldugu gorulmektedir. Katolik ya da Protestan mezhepleri uyeleri olan yazarlari ise, kendi yandaslarini diger Hristiyan mezhebine karsi savas'a cagirmaktadir. Bu yazarlarin ileri surdugune gore, ornegin eger Katolikler biraraya gelip Protestanlari vurmazlar "dinlerini birlestirmezler, Protestan denen ayricilarin elinden kurtarmazlar" ise, "ocu" Turkler gelip herseyi Hristiyanlarin elinden alacaklardir. Bu da, bir dis yagi yaratmak --ve toplum'un ic sikintilarini dagitmak-- yonteminden baska birsey degil idi. Bu yontem, bu gun de butun canliligi ile yasamakta ve yasatilmaktadir. Bu tur propaganda'nin 15ci yuzyil icinde bile pek yeni olmadigi biliniyor. Bizans imparator'u Leo VI (865- 911) ca yapildigi soylenen "Turklerin Son'unun Geldigi" kehanet'i, 16ci yuzyil Avrupa'sinda yazilan dini-politik kavga yazilarina da kaynak olarak alinmistir.13 Bu tur Avrupa ic'i dusuncesel carpismalar yeni yaratilan matbaa harfleri yolu ile Avrupa basimcilarinca genis olcude yayilmakta idi.14 Bu atilim, gunumuzde elektronik iletisim araclari ile --yalnizca radyo, televizyon ve video makaralari yolu ile degil-- bilgisayar iletisim aglari ve bilgisayarli bilgi sandiklari ile karsilastirilabilir. Nasil ki, 15ci yuzyilda basilmaya baslanan bu tur ilk eserler onceleri kamu oyuna acik degildiler (yalnizca, sayilari az olan okur-yazarlarca biliniyordu), 20ci yuzyilda bilgisayarlara gecirilmis bilgisayarli bilgi sandiklari da ilk bakista kamu oyunca gorulemezler. Bu gibi her kisi'ye acik olmayan kapali koselerde beslenme ortam'i bulup filizlenen karanlik dusunceler, sonradan buyutulerek kamu oy'una sunuluyor. Bulasici hastalik gibi bir agizdan diger yayin'a geciyor ve ortaligi kirana koyuyor. Bir gozlem


156 yapilabilir: "Bir deli kuyu'ya tas atmis, kirk akilli cikaramamis." "Ayikla pirincin tasini." Ruslar, Avrupa'dan cok seyler kapmis, ogrenmislerdir. Bu propaganda uygulamalari da, Ruslarin Avrupa'dan orendikleri arasindadir. 17ci yuzyildan baslayarak, bu propaganda mektuplari ve kitapciklari da Rusca'ya cevrilmistir. Bugun bilindigi gibi, Orta caglar'dan baslayarak, Asya bozkirlarinin Bati kiyilarinda kullanilmaya baslanan ilk uluslararasi anlasma ve antlasma dili Turkce idi. O sure icinde de, Rus yoneticilerini atayici ve bu yoneticilerin yasal oldugunu belirtir belgeler de Rusca'dan cok Turkce olarak yazilmislardi. Moskova, Vladimir ve Suzdal gibi Rus sehir devletlerinin bascilari'nin yasalliklari bile Altinordu bozkir torelerince saptanmakta idi. Ornegin, Korkunc Ivan (carligi 1533-1584) onceleri kendi basina Rus tahtina cikmayarak, yerine Bekbulat adli bir Altinordulu Turk'un car olmasini desteklemisti.15 Turkce'nin dil yapisi, Rus disisleri yazicilarinin ve gorvlilerinin de dillerini de etkilemekte idi. Hatta, Rus edebi yazarlarinin eserlerinde bile Turkce'nin etkileri ve Turklerin turunde yazi yazma ozentileri gorulmeye baslamisti.16 Kendi yaraticiliklari bittiginde ya da yetmediginde de, Rus yazarlari eski Turk yazilarini kendilerinin imis gibi gostermekten de kacinmamislardi.17 20ci yuzyilda "Asya'daki Buyuk Oyun" ve "Dogu Sorunu" konularinin Avrupa'nin onemli isler gundem'lerinin basinda yer almalari, yoneticilerini taraf tutmaya yoneltti. Kamu oyu olusturma cabalari yogunlasti. Bir Fransiz yazari acikca Turkleri savundu.18 Buna karsi, 1919 Versailles Baris Toplantisina katilan diplomatlar Baskan Wilson'un Birinci Dunya Savasi sonrasi "Yeni Dunya Duzeni" gorusu'ne olumsuz baktiklarindan, Turkleri dislayan bir karsi duzen ozet'i yayinladilar.19 Yayinlanan sozlerin orantili degerlerine bakmaksizin, sonuc alinmis oldu. Kuzey ve Dogu Asya'da, Sovyet devlet kuruluslari yeni kazanilmis bir guc ile atilimlara basladilar. Rus yoneticileri yalniz kurgusal ikiz olan Pan lari yeniden canlandirmakla kalmadilar, eski Turk yazili anitlarinin icindeki gercekleri de degistirmeye calistilar.20 Bu kapsamda, bagimsizligini 1919-1924 yillari arasinda bir kurtulus savasi vererek kazanmis olan genc Turkiye Cumhuriyeti de diplomatik ve ekonomik alanlarda tek basina birakilmaya calisiliyordu. Butun bu ugraslar --bir onceki oyunculara yenilerinin de katildigi-gene bir Buyuk Savas'in cikacagi 1930larda kesinlesinceye kadar el altindan surduruldu. Ikinci Dunya Savas'i 1939 da basladiginda, kurgusal ikiz Pan lar gene masal kitaplarindan cikarilip orta'ya surulduler. Ote yandan da Avrupa'li vurusmacilar gene Turkleri kendi


157 yanlarina, kendi yararlari ugruna (ve diger vurusmacilara karsi) kullanmak uzere cekmeye calistilar. Birinci Dunya Savas'i oncesi oldugu gibi Turkler uzerine baski yapilmaya baslandi. Kurgusal ikiz Pan lar Turklerin zararina orta'ya atilip kullanildikca, Turklerin bu akimlara karsi verdikleri geleneksel karsiliklar iki'ye ayrilir: 1) derin bir sessizlik; 2) geleneksel Turk belgelerine inatla bagli kalmak.21 Bir ulus'un tarihi, kendi basina bir bosluk icinde ve diger ulus'larin tarihleri ile iliskisiz olarak yazilamaz. Turklerin dunya uzerindeki politik konumunu gene dunya olaylari cercevesi icinde ele alan (ve kurgusal ikiz Pan lara karsi ilk uyarici yazi ornegi veren) Turklerden biri, 1904 yilinda Yusuf Akcura olmustur.22 Akcura'nin hemen ardindan, 19 ve 20ci yuzyillarin politik gerceklerini koklu olarak kavramis olan ve aciklayici incelemeleri ile toplum'a anlatan Kazim Karabekir gelir. Karabekir de, kurgusal ikiz Pan lari bu aci'dan ele alir.23 Son yillarda, Orta Asya'da da ilgili konulari iceren yazilar yazilmakta ve yayinlanmaktadir.24 Kurgusal dusler, yalanci belgeler ve efsane yaratmak islemleri, herseyden once "maya" kavram ve tanimina baglidir.25 Eger Turkler kendi tarih ve maya'larina kendi gozleri ile bakip, bunlari kendi kavramlarina bagli olarak yazmazlar ise, uluslararasi dusuncesel ve politik alanlarda oyuncak olarak kalmaya mahkumdurlar. Ornegin, Fransiz tarihcisi Fernand Braudel Fransa tarihini yazarken, Ingiliz tarihcileri A. J. P. Taylor ya da Toynbee'den ornek kullanmak geregini duymamaktadir. Bu tur tutumlar, tersi icin de gecerlidir. Bir "genel tarih" yazilabilmesi icin, once her toplumun tarihinin ayrintilari ile tektek yazilmasi gerekir. Kisacasi: "Gok kubbe'de kalan hos seda" sozu, oz olarak dogrudur. "Su uzerine yazi yazmaya" esittir. Konusulup ta kagida dokulmeyen dusunceler kaybolup gidecektir. Buna karsilik: is yapacak, karar verecek kisiler, yazilari okuyarak dusunmekte ve uygulamalara gecmektedirler.

•

KAYNAKLAR: 1. Bu bildiri Ingilizce olarak Centre d'tudes et de Recherches Internationales / Fondation Nationale des Sciences Politiques tarafindan Ekim 1991 de Paris'te duzenlenen "LA TURQUIE ET L'AIRE TURQUE DANS LA NOUVELLE CONFIGURATION REGIONALE ET INTERNATIONALE: MONTEE EN PUISSANCE OU MARGINALISATION" baslikli toplanti'da okunmus; ozeti de, adi


158

• •

• • •

• • •

gecen kuruluslarca yayinlanan Cahiers d'Etudes sur la Mditerrane orientale et le monde turco-iranien dergisinin Ocak 1992 sayisinda Fransizca olarak yayinlanmistir. 2. Herbert Spencer Robinson & Knox Wilson, Myths and Legends of All Nations (Littlefield-Adams, 1981). 3. Bilindigi gibi, "Pan" sozcugu Ingilizce'ye gectikten sonra degisik anlamlarda kullanilmistir. Ilk agizda, "birlestirici" kavramindadir. Ornegin, Kuzey ve Guney Amerika'yi boydan boy'a asan kara yolunun adi "Pan-American Highway" dir. Bu yol'dan, Amerika kitalarindaki devletlerin birbirleri ile daha siki iliskiler icinde yasamasina calisilmistir. Bu kapsam'da "Pan," 19cu yuzyilda "Pan-Germenizm" (Alman Birligi) ile tarihte gorulur. Pan-Germenizm de, "Pan-Slavizm" in yaratilmasina onayak olmustur. Asagida da gorulecegi gibi, "pan" Turklere de uzatilarak, "yeni" bir politik akim olusturulmustur. 4. Arminius Vambery, Travels in Central Asia (London, 1865). 5. Edward Ingram, The Beginnings of the Great Game in Asia, 1828-1834 (Oxford, 1979). 6. H. A. R. Gibb, Modern Trends in Islam (Chicago, 1947); Nikki Keddie, Sayyid Jamal ad-Din "al-Afghani." A Political Biography (Berkeley, 1972). 7. Bu tur bir Islam Ihtilalinin nasil cikarilabilecegi uzerine bu imparatorluk uzmanlarinca hazirlanmis atilim onerisi, gunumuzde Yale Universitesi elyazmalari kutuphanesinde saklidir. 8. Avrupa kamu oyunda, Birinci Dunya Savas'ina verilen ad. 9. Osmanlilar. 10. Sozu edilen "Four Freedoms," ABD Anayasasi'na yapilan Birinci Ek'ten esinlenmistir. Ornegin, bak: S. E. Finer, Five Constitutions (Penguin, 1979). 11. Daniel Clarke Waugh, The Great Turkes Defiance: On the History of the Apocryphal Correspondence of the Ottoman Sultan in its Muscovite and Russian Variants (Columbus, OH: Slavica Publishers, 1978). 12. Sozu edilen donemde, toplumlarin buyuklugu gunumuz ile orantili olarak goz onunde tutuldugunda, bu sayilar cok buyuktur. 13. Vaticinium Sever, et Leonis Imperatorum, in quo videtur finis Turcarum in Profetia di Severo (1596). A. Fischer'ce 1920 yilinda ZDMG (47) de Arap harfleri ile yeniden yayinlanmistir. Tarihi olaylar bakimindan, 16ci yuzyil kadar, 1920 yilinin da Turkler acisindan oneminin unutulmamasi gerekir. 14. Philipp Lonicer, Chronicorvm Turcicorvm (Frankfurt, 1584); Johannes Leunclavius, Historiae Mvsvlmanae Tvrcorvm, De Monvmentis ipsorvm exscriptae... (1591).


159 •

• •

15. Edward Louis Keenan, Jr., "Muscovy and Kazan: Some Introductory Remarks on the Patterns of Steppe Diplomacy" Slavic Review Vol. XXVI, No. 4 (December, 1967); Omeljan Pritsak, "Moscow, Golden Horde, and the Kazan Khanate from a Polycultural Point of View" Slavic Review Vol. XXVI, No. 4 (December, 1967); S. S. Aydemir, Suyu Arayan Adam (Istanbul, 1971). Dorduncu Baski. 16. Edward Louis Keenan, Jr., "The Jarlyk of Axmed-Xan to Ivan III: A New Reading" International Journal of Slavic Linguistics and Poetics XII, 1967. (Mouton, The Hague). 17. Ornek olarak, Rus Tale of Igor destani'in Turk kokenleri uzerine Orta Asya'li yazarlarca ileri surulmus gorusler icin bak: H. B. Paksoy, "Chora Batir: A Tatar Admonition to Future Generations." Studies in Comparative Communism Vol. XIX, Nos. 3 & 4, Autumn/Winter 1986. 18. Felix Valyi, Turk's Last Stand: The Historical Tragedy on the Bosphorus (London, 1913). Londra Universitesinde yapilmis bir konusma olup, Ingilizce'ye cevrilerek yayinlanmistir. 19. Joint Note of the Allied Governments in answer to President Wilson, The Murderous Tyranny of the Turks. Basyazari: Arnold J. Toynbee (Hodder & Stoughton, 1917). Unlu tarihci Toynbee, Paris Baris Toplantisina katilan Ingiliz diplomatlarindan biri idi. Daha sonra ek yazilar da yazmistir. Bak: Arnold J. Toynbee and Kenneth P. Kirkwood, Turkey (Charles Scribners, 1927). 20. H. B. Paksoy, ALPAMYSH: Central Asian Identity under Russian Rule (Hartford, 1989). 21. Turk tarihi ile ilgili temel belgelerin kurgusal ikiz Pan lara karsi geleneksel kullanilma yatkinliklari ile ilgili olarak bak: H. B. Paksoy "Central Asia's New Dastans." Central Asian Survey Vol. 6, N. 1, (1987); Bahtiyar Nazarov "Kutadgu Bilig: One of the First Written Monuments of the Turkic People" H. B. Paksoy, Editor, Central Asia Reader (New York: M. E. Sharpe, 1994). 22. Yusuf Akcura, Uc Tarz-i Siyaset (Ankara: Turk Tarih Kurumu, 1976). Bu yazi ilk once Kahire'de yayinlanan Turk gazetesinde 1904 yilinda basilmis idi. Ingilizce cevirisi icin, bak: David S. Thomas, "Three Types of Policies" H. B. Paksoy, Editor, Central Asian Monuments (Istanbul: Isis Yayinevi, 1992). 23. Kazim Karabekir, Cihan Harbine Neden Girdik, Nasil Girdik, Nasil Idare Ettik (Istanbul, 1937); a. g. y., Istiklal Harbimizin Esaslari (Istanbul, 1933-1951); a. g. y., Istiklal Harbinde Enver Pasa (Istanbul, 1967). Karabekir'in yazilari, yayinlandiklari yillardan cok once basimevlerine verilmis idi. Bu kitaplarin yayinlanmalarinin gecikme nedenleri uzerindeki dusunceler icin bak: Erik Jan Zurcher, "Young Turk Memoirs as a Historical


160

•

•

Source: Kazim Karabekir's Istiklal Harbimiz." Middle Eastern Studies Vol. 22, No. 4, October 1986. 24. Ornekleri icin, bak: H. B. Paksoy, "M. Ali--Let us Learn our Inheritance: Get to Know Yourself." Cahiers d'Etudes sur la Mediterrane orientale et le monde turco-iranien Vol. 11, No. 1 (1991); Ayaz Malikov, "The Question of the Turk: The Way Out of the Crisis" H. B. Paksoy, Editor, Central Asia Reader (New York: M. E. Sharpe, 1994). 25. Bak: H. B. Paksoy, "Turk Tarihi, Toplumlarin Mayasi, Uygarlik" Annals of Japan Association for Middle East Studies (Tokyo) No. 7, 1992. Pp. 173-220. Bu yazi, Yeni Forum (Ankara) dergisinin Cilt 13, No. 277, Haziran 1992 sayisinda yeniden yayimlanmistir. (sayfa 54-65).


161

INSAN INCIYI DENIZDEN CIKARMADIKCA, O ISTER INCI OLSUN -- ISTER CAKILTASI, FARKETMEZ I. Bu yazinin basligi olarak alinan ve atasozu niteligindeki gorusunu, Balasagunlu Yusuf 11ci yuzyilda yazdigi Kutadgu Bilig'de kaydetmistir. Aciklamasini da ekler: Bilgili bilgisini dili ile meydana cikarmazsa, yillarca yatsa bile, onun bilgisi muhitini aydinlatmaz.1 II. Bu gercek, gunumuzde gecerliligini onemle korumaktadir. Yusuf Akcura (1876-1935), bugun Avrupa-Asya ve Ortadoguda yer alan olaylarin ana cizgilerini 1904 yilinda yazdigi Uc Tarz-i Siyaset yazisinda gostermis idi.2 Buna karsilik, Akcura'nin yazisi uluslararasi duzeyde uzman arastirmacilarca bile genellikle bilinmemektedir. Bunun nedenlerinin arasinda, Uc Tarz-i Siyaset'in 1992 yilina kadar Turkce disinda dunya kamu oyu'na --satis yolu-- ile sunulmamis olmasi ileri surulebilir.3 III. Bir kitabin cevirisinin yapilmis ve yayinlanmis olmasi da yeterli degildir. Timur'un (O. 1405) torunu Ulug Bey (1394-1449) Astronomi biliminde az gorulen turde bir temel calismasini 1437 yili cevresinde bitirmisti.4 Ulug Bey'in bu Zij (Yildiz Dizini) kitabi, ilk olarak 1648 yilinda o donem'in bilim dili olan Latince'ye cevrilip Ingiltere'de uc kez yayinlanmisti. Ek olarak, 1650 ile 1917 yillari arasinda, Ulug Bey'in Zij inden yapilan alintilar Ingiltere, Avusturya (Yunanca olarak), Polonya, Fransa, Belcika ve ABD de toplam onuc kez daha yayinlandi.5 Buna karsilik, 17ci yuzyildan baslayarak, Ulug Bey'in kitabi yerine, Ulug Bey'den sonra yasamis diger astronomlarin kitaplari kaynak alinir. Bunun nedenleri uzerine durmak gerekir. IV. Bir kitabin yayinlandiktan sonra gelecek yillarda arastirmacilarca bulunabilmesi ve okunabilmesi de en az kitabin yazilip yayinlanmasi kadar onemlidir. Uluslararasi kitapliklarda Turklerle ilgili kitaplar genellikle bir arada toplanmamistir. Rus, Osmanli, Islami, Mogol, Ortadogu gibi basliklar altinda dagitilmislardir. Bu yuzden uluslararasi universitelerde Turklerle ya da Turkiye uzerine arastirma yapmak istegi ile calismalarina baslayan bir ogrencinin, aradigini bulamadigindan, kisa surede bezginlik ve bikkinlikla konusunu degistirdigi az gorulen bir olay degildir. Ortaokul ve liseler icin ders kitabi yazmakta olan profesorler de bu gibi


162 guclukleri kolaylikla yenemezler. Turkiye ve Turklerle ilgili kaynak kitap bulamadiklari icin, yazdiklari kitaplarda Turkler genellikle yalnizca "Islam dunyasi" nin kucuk bir parcasi olmaktan ote'ye gidemez. Bu turde yazilmis ders kitaplarini okuyarak egitilen ogrenciler de, universite ogrenimleri sirasinda arastirma yapmak istediklerinde, gene bu tur kavramlarla karsilasirlar. Doktora calismalari sirasinda dusuncelerinde sorular uyanmaya baslar ise de, icine dokuldukleri kaliptan cikmalari olagan degildir. V. Toplumlarin dusunceleri, toplumu olusturan bireylerin dusuncelerinin toplamidir. Bireylerin dusunceleri ise, egitim yolu ile okullarda mayalanir. Bu gorus'u, Katolik kilisesinin "egitim kolu" olan Jesuitlerin6 kurucusu St. Ignatius Loyola (1491-1556) da aciklikla dile getirir: "Bana kucuk cocugu verin. Buyudugunde kimin yaninda kaldigi benim icin o kadar onemli degildir."7 Karsilastirma yapmak bakimindan, Turklerce Istanbul'daki Enderun okulunun (ve devsirme ocaginin), St. Loyola'nin dogumundan once kurulmus oldugu animsanabilir. Daha da eski Turk gelenekleri arasinda, "ana-baba" diyerek ilk sozlerini konusmaya baslayan cocuklara "bilmece-bildirmece" ogretmek vardir. Bu "bilmece ve bildirmeceler" vakit oldurme ya da eglence istegi ile yaratilmamislardir. Amaclari, cocuklara karsilastirmali-elestirici ve secici dusunce yeteneklerinin asilanmasidir; toplumlarinin degerlerinin aktarilmasidir.8 Kolaylikla ogrenilebilmeleri ve ilerde animsanabilmeleri icin de, bilmece-bildirmeceler ses uyumlari icinde duzenlenmislerdir. Bu da, Turk atalarinin bugun "yeniden bulunmakta" olan "yeni" egitim yontemlerine dogru adimlari yuzyillar ya da bin yil once atmis olduklari anlamina gelir. VI. Bir is'e baslanmis olmasi yeterli degildir. Unutulmamalidir ki, Turk dusunurlerince yazilan "inci" ler su uzerine cikarildiklarinda "cakiltasi" olmaktan kurtulacaklardir; Okullarda okutulup ve okunduklarinda "inci" olacaklardir. Baslanan is'in aksatilmadan ve nitelik ve niceliklerinin yozlasmasina neden verilmeden surdurulmesi gereklidir. Yozlasmanin onune gecebilmek te, dunya duzeyinde bilimsel yarisma'yi gerektirir. Turkiye disinda 19cu yuzyilin sonundan bu yana Turkler uzerine basilmis arastirma kitaplarinin buyuk bir cogunlugu, ozel gundemlerle yazilmislardir. Bu gundemler, yazarlarinin gorus acilarina ve cocukluklarinda aldiklari egitimlere gore degisir. Bu tur kitaplara, yalnizca "duzeltici karsilik" verici kitaplarin yazilmasi bir kaynak kaybindan ote'ye gidemez. Yalnizca "tanitim" yolu ile kitap kitliginin


163 getirdigi sorunlari duzeltmeye calismak, tam anlami ile bir kayiptir. Ancak, bu tur kitaplarin kitapliklarda Turkler uzerine "tek kaynak" olarak kalmasinin getirecegi sonuclar dusunulmelidir. VII. Unlu uluslararasi sergilerde durum, uluslararasi kitapliklardan cok degisik degildir. Bu sergilerde, pekcok ulus'un mayalarini belirleyici degerli varliklar sergilenir. Bu varliklar arasinda: bir toplumun bireylerinin gundelik yasamlarinda kullandiklari taki ve yuzuklerden, giysilerine; hukumdarlarin kisisel yemek kasiklarindan, yonetim islerini yuruturken uzerinde oturduklari ozel konumlara kadar degisik gerecler bulunur. Bir toplumun yarattigi varliklar, o toplumun kendine verdigi ad altinda dizilir, derlenir ve sergilenir. Bireylerinin sayisi yeryuzundeki Turklerin onda birini bulmayan toplumlarin uygarliklarinin ozelliklerini belirleyen varliklar oz adlari altinda titizlikle korunur, sergilenir. Turklerin yaraticiligi ile ortaya cikmis varliklar ise genellikle "Islami" ya da "Islam Uygarligi" ya da diger basliklar altinda gorulur ve gosterilir.9 Karsilastirma yapmak bakimindan dusunulecek olursa, Ingiliz, Fransiz, Alman, vb gibi toplumlarin varliklari "Hristiyan" uygarligi degil, mayalarinin oz adlari ile, Ingiliz, Fransiz, Alman, vb adlari ile bilinir ve kaydedilir. Japon, Cin varliklari "Budist" basligi altinda ortak dizin olusturmaz; Japon ve Cin uygarliklari olarak ayri-ayri derlenirler. Iran, Arap vb gibi Ortadogu uygarliklari varliklari da, gene oz adlari altinda, koken nitelikleri kesinlikle belirtilerek yerlerini alirlar. VIII. Bir ulus, var olusunun ve yasam temelinde yatan degerleri korumak ve gelistirmek icin belirli cizgide uzun sureli atilimlarini belirler ve uygulamaya gecer. Bu yondeki koklu ve surekli arastirmalari gelecege donuk olarak duzenler, ve uygulamaya koyar. Dusunce onderleri, uygulayici onderlerle isbirligi eder. Tarih boyunca bu tur yaklasimlarin cok ornegi kaydedilmistir.10 Omer Seyfettin (18841920), bu konuda gerekli adimlarin atilmasini ilk salik veren 20ci yuzyil Turk dusunurlerinden biridir. 1919- 1924 Turk Kurtulus Savasi oncesi, Birinci Dunya Savasi sirasinda, Ilk Dusen Ak ve Ashab-i Kehfimiz yazilarini yazmistir.11 Bu yazilarda, Turk maya'sinin korunmasi uzerine dusuncelerini genel kavramlar olarak ele almistir: "Cevreme baktim: yazarlar, konusulan dogal dil ile yazma calismalari yapiyorlar; ozanlar, ulusal tuyuglari, ulusal seslendirme ile yaziyorlar; hukukcular, Turk yasalarini derlemekteler.... egitimciler, ulusal egitimi duzenlemekteler...12 Ataturk'un (1881-1938), Omer Seyfettin'in 1911-1920 yillari arasinda yogunlukla yayinlanip dagitilan yazilarini okumus oldugu ve etkilendigini dusunmek guc degildir. Seyfettin de Istanbul'da gunun akimlari ve olaylari icinde Harp Okulunu bitirmis idi. Mustafa Kemal ile


164 birlikte, 1909da Istanbul'da yer alan Irtica olayini bastirmak icin, Selanik uzerinden gelen Hareket Ordusu icinde gorev yapmisti.13 IX. Temel arastirmalara dayali, uluslararasi duzeyde bilimsel nitelikte her konuda koklu kitaplar yazilir ve yayinlanir. Gunumuzde bu kitaplarin tanitimlari, kapsamlari ayrintili olarak belirlenmis uluslararasi yontem ve gereclerle yapilir. Boylelikle, dunyanin neresinde olursa olsun, ortaokul ve liseler icin ders kitabi yazan profesorler saglikli kaynaklardan bilgi edinme olanagini bulabilir. Cok yonlu temel kaynak kitaplarini kullanarak, Turklerin dunyadaki yerini ve etkilerini daha koklu olarak anlayabilirler. Uluslararasi duzeyde kurum, kurulus ve devletlerin dis iliskilerinden sorumlu uzmanlar da, uyesi bulunduklari toplumlar yararina yaptiklari calismalar icin de kaynak bilgi edinebilirler. Bu gercekler, Turklerle is yapmak isteyen uluslararasi ticari-sinai kuruluslarin yoneticilerine ve uzman yardimcilarina kadar uzatilabilir.14 X. Koklu ve uluslararasi bilimsel duzeyde arastirma kitaplari ise, gerekli yontemlerle yetismis bilim adamlarinca yazilabilir. Bu nitelikte bilim adamlari ise kolayca ya da kisa surede egitilemez. Yetenekli genclerin, lise'yi bitirdikten sonra ortalama yirmi yil duzenli ve bilincli bir ogrenimden gecmeleri gerekir. Konu uzerine kurulmus ve calismakta olan bir universite kursusu de yok ise, bu yetenekteki bilim adamlari cok ender olarak ortaya cikabilirler. Inci'ler'in varligi bilinemez; cakiltasi olarak kalirlar. XI. "Vakifli Turk Tarihi Kursusu" kurulmasi konusunda yapilmis uc bolumlu ayrintili bir oneri 1990-1991 yillarinda yazilip Turkiyede dagitilmistir.15 Belirtilmesi gerekir ki, sozu edilen Vakifli Turk Tarihi Kursusunun, oncelikle Osmanlilar otesi Turk Tarihi uzerinde calismasi kacinilmazdir. Osmanli donemi, butun buyuklugune karsi, Turk gecmisinin ancak kucuk bir oranini olusturur. Turk Kut Bilgisi'nin geri kalan bolumleri bilinmeden, Osmanli donemi de tam olarak anlasilamaz.16 XII. Her is, devlet'ten beklenemez. Ozel kisilerin sorunlari gorup, cozum getirmek icin uzerlerine dusen gorevleri ustlenmeleri gerekir. Ataturk'un de Genclige Hitabesinde goz onune getirdigi gercekleri bu kapsamda da ele almak ve uygulamalarina gecmek gereklidir: "... Istikbalde dahi, seni bu hazinenden mahrum etmek isteyecek dahili ve harici bedhahlarin olacaktir.... Bu imkan ve serait, cok namusait bir mahiyette tezahur edebilir...."


165 Uluslararasi universitelerde Vakifli Turk Tarihi Kursulerinin kurulmasi da bu gorevler arasindadir. Devlet katkisi ile kurulmus ya da kurulacagi soylenen tek bir kursu de yetersiz kalacaktir. Genel uygulamaya gore, bir Vakifli Kursunun kurulmasi icin gerekli para kaynagini saglayan kisinin adi, bu kursu'ye verilir. Bu yontem, son yuzyillarda degisik ulkelerde calismakta olan universitelerde uygulanagelmektedir. Vakifli Turk Tarihi Kursusu kurucularin adlarinin da bu kursulere verilmesi en dogal olaydir. Gunumuzde yalnizca ABD universitelerinde her konuda --ve Turkler disinda her insan toplulugu uzerine-- calismakta olan Vakifli kursulerin sayisi binlere varmistir.17 XIII. Balasagunlu Yusuf, Kutadgu Bilig'de sozunu surdurur: Bilgisiz insan hep hastalikli olur; Hastalik tedavi edilmezse, insan cabuk olur. Ey bilgisiz, git, hastaligini tedavi ettir; Ey mesut alim, bilgisizligin ilacini sen soyle.18 KAYNAKLAR: • 1. Yusuf Has Hacib, Kutadgu Bilig. Ceviren: R. R. Arat (Ankara: TTK Basimevi, 1974). Ikinci Basim. 212ci ve 214cu ikililer. Sayfa 26-27. Ingilizce cevirisi: R. Dankoff, Wisdom of Royal Glory: Kutadgu Bilig. (Chicago, 1983). Yayinevinin bildirdigine gore, bu ceviri tukenmistir. • 2. Yusuf Akcura, Uc Tarz-i Siyaset. (Ankara: Turk Tarih Kurumu, 1976). Akcura'nin bu yazisi ilk kez 1904 yilinda, Ingiliz yonetimi altindaki Kahire'de yayinlanan Turk gazetesinde basilmistir. • 3. Bak: David Thomas, "Yusuf Akcura's Three Policies," H. B. Paksoy, Editor, Central Asian Monuments (Istanbul: Isis Press, 1992). • 4. Bak: Aydin Sayili, Ulug Bey ve Semerkanttaki Ilim Faaliyeti Hakkinda Giyasuddin-i Kasi'nin Mektubu (Ankara: TTK, 1960); a. g. y., The Observatory in Islam and its Place in General History of the Observatory (New York: Arno Press, 1981). Ankara, 1960 kaynagindan yeniden basim. • 5. Bak: Kevin Krisciunas, "The Legacy of Ulug Beg" in H. B. Paksoy, Editor, Central Asian Monuments (Istanbul: Isis Press, 1992). • 6. W. Bangert, A History of the Society of Jesus (1972). • 7. St. Igantius'un 1522 de yazmaya basladigi: The Spiritual Exercises, Translator: Anthony Mottola (New York, Doubleday, 1964) bu konuda onemlidir. • 8. H. B. Paksoy, "Turkbilimci Ebubekir Ahmedcan Divay." Turk Kulturu (Ankara) Sayi 309, Yil XXVII, Ocak 1989. • 9. Bir ornegi icin, bak: H. B. Paksoy, "M. Ali--Let us Learn our Inheritance: Get to Know Yourself." Cahiers d'Etudes sur la


166

Mditerrane orientale et le monde turco- iranien (Centre d'tudes et de recherches internationales \ Fondation nationale des sciences politiques \ Centre national des lettres -- Paris). No. 11, 1991. Pp. 141-158. 10. Guncel bir ornegi icin, bak: Daniel Bell, "The Cultural Wars: American Intellectual Life, 1965-1992" The Wilson Quarterly (Washington, DC) Vol. XVI, No. 3, Summer 1992. Sayfa 74-107. 11. Omer Seyfettin, Ilk Dusen Ak (Istanbul: Rafet Zaimler Kitabevi, 1962) [ilk yayinlandigi yer ve gun, eldeki kaynaklarda kaydedilmemistir]; Omer Seyfettin, Ashab-i Kehfimiz: ctimai Roman (Istanbul: Kanaat Kitaphanesi, 1918). Yeni basimlari yapilmistir. Ornegin: (Ankara: Bilgi Yayinevi, 1970). 12. Bu yazilarin Ingilizce ozetleri icin, bak: H. B. Paksoy, "Nationality and Religion: Three Observations from Omer Seyfettin" Central Asian Survey (Oxford) Vol. 3, No. 3 (1984). Seyfettin'in bu yazilari yazmasina neden olaylar uzerine yorumlar icin bak: Tahir Alangu, Omer Seyfettin (Istanbul: May Yayinlari, 1968). 13. Kisisel olarak tanisip-tanismadiklarinin arastirilip belgelenmesi ilgi cekici sonuclar verebilir. 14. Bak, H. B. Paksoy, "Turk Tarihi, Toplumlarin Mayasi ve Uygarlik" Annals of Japan Association for Middle East Studies (Tokyo) 1992, No. 7. Sayfa 173-220. Bu yazi ikinci kez "Tarih, Toplumlarin Kimligi ve Uygarlik" adi ile Yeni Forum (Ankara) dergisi Haziran 1992, Cilt 13, Sayi 277, Sayfa 54-65 de yayinlanmistir.

• •

15. Birinci bolum'u, "Vakifli Turk Tarihi Kursusu Onerisi" baslikli ve "Asagidaki Belgeleme Yazisi, ABD de kurulmasi ongorulen VAKIFLI TURK TARIHI KURSUSU calismalarini desteklemek amaci ile, ABD'nin ileri gelen arastirma universitelerinde gorev yapmakta olan bir ogretim uyesince 1990 yilinin Mayis ayinda yazilmistir" tanitimlidir. Diger iki bolum ise: "Ticaret, Tarih ve Uluslararasi Yarisma" (Eylul 1990); ve "Dusunce Akimlari, 'Yeni Dunya Duzeni' ve Goruntuleri" (Mayis 1991) baslik ve gunleri ile goruslere sunulmus, dagitilmislardir. 16. "The 'Basmachi'" (Turkistan National Liberation Movement 1916-1930s) Modern Encyclopedia of Religions in Russia and Soviet Union [MERRSU] (Florida: Academic International Press, 1991) Vol. IV. Pp. 5-20. 17. Bak: H. B. Paksoy, "Turk Tarihi, Toplumlarin Mayasi ve Uygarlik" Annals of Japan Association for Middle East Studies. 18. Arat cevirisi, 157 ve 158ci ikilikler. Sayfa 22-23.


167

DUSUNCE ISVERENI Turkiye Cumhuriyeti, 1950 ve 1960 larda "Dusunce Iscisi" kavramini emeklilik ve saglik yasalari kapsamina aldi. Kamu ve ozel isyerlerinde calismakta olan Beden Iscilerinin bu gibi korumalar altina alinmalari daha once gerceklestirilmis idi. Ek olarak, Beden Iscilerinin toplu sozlesme, is-durdurma, isyeri-kapatma ve yandas calisma duzenleri de Bulent Ecevit'in Calisma Bakanligi doneminde yasallastirildi. Ardindan, Uretim Isverenleri de, Isci Dayanisma Kurumlari'nin konu'ya yaklasimlarini yansitircasina, orgutlenmek yolunu sectiler. Isveren Birlikleri kuruldu, Isveren Dayanisma Birlikleri de olusturuldu. Isci ve Isveren kumeleri, birbirlerine karsi, is-durdurulmasi ve isyeri-kapatma durumlarinda uyelerinin gundelik gecim giderlerini saglamak icin birer yardimlasma sandigi kurdular. Bu durumda, Dusunce Iscileri karsisinda bir de "Dusunce Isverenleri Birligi"ni dusuncesel olarak aramak dogaldir. Dusuncesel ortam, boslugu sevmez. Dusunceler, var olan bosluklari en kisa yoldan doldurmak yoluna giderler. Eger bir toplum'da "Dusunce Boslugu"nun bas verdigi saptanir ise, diger toplumlarin Dusunce Isverenleri, belirtilen ilk toplumdaki bu "boslugu" en kisa yoldan, en kisa sure icinde "doldurmak" icin calismalarini arttirirlar. "Kale'nin ic'ten fethedilmesinin" en acik, en az giderli, en etkin yoludur. Bu dusunce dizisinin ortaya attigi baslangic sorulari kisaca ozetlenebilir: "Dusunce Isvereni kimdir?" "Dusunce Isvereninin gorevleri nelerdir?" "Dusunce Isvereninin amaclari ne olabilir?" "Dusunce Isvereni olmayan bir toplum, yasayabilir mi?"


168 Alman Imparatorlugunun kurulmasina onayak olan Otto von Bismarck (1815-1898; basbakanligi: 1871-1890), 19cu yuzyil'in ikinci yarisinda "Isci Sendikalarinin" Emekli Sandiklarinin ve diger "toplumsal varlik paylasma yontemlerinin" "kurucusu" olarak da bilinir. Beden Iscileri Dayanisma Birlikleri kurmak ve desteklemekle, Bismarck, Alman imparatorlugu ve Almanlarin genel cikarlarini gozetliyordu. Beden Iscisi Dayanisma Sandiklarinin olusturulmasina calisirken, Bismarck yeni tur "Cogulcu Yonetime Katilim Birimleri" nin kurulmasi amacini guduyordu. "Soylu (Junker)" koken'den gelen Bismarck'in "cogulcu yonetim" anlayisi, Bismarck'a ve cagdasi oldugu "soylu" toplumlara ozgu idi. O surec icinde Alman (Imparatorluk oncesi, Prussian Kralligi) parlamentosunda siyasi partiler arasindaki cekisme, bir yasama tikanikligi yaratmisti. Bismarck, "Cogulcu Yonetim'e Katilim Birimlerinin" yontemlerinin agirlik odagini degistirmek; kurdugu sendika, meslek odalari vb'yi siyasal bakimdan "partilestirmek" yolu ile, Alman parlamentosunun yasama yetkilerini etkilemek, bu yetkileri bir yerde parlamento'nun elinden almak ve secimleri kendi istedigi yon'e cekmek amacini guduyordu. Bismarck'in, oz isteklerini tam anlami ile gerceklestirdigi soylenemez. Neden olarak, Bismarck'a karsi gelen, "dengeleyici nitelikte calisan," bir dizi Dusunce Isvereninin varligi gOsterilebilir. Bununla birlikte, Bismarck'in ortaya attigi gorusler, daha sonra, 20ci yuzyilin ilk yarisinda, Alman Milli Sosyalist (Nazi) Partisince ele alindi. Belki de, Bismarck'a karsi gelen Dusunce Isverenleri, uzerlerine dusen dusuncesel gorevleri tam olarak yapmamislardi. Nazi Partisi yetkilileri, 1933-1945 arasi diger siyasi partilerin kapatilmalarini ve tek parti'li yonetime gecisi Bismarck'in daha once --baska neden ve amaclarla-ortaya attigi gorusleri kullanarak savundular. Bismarck, bu atilimlari sonucu bir "Dusunce Isvereni" olarak da karsimiza geliyor. Buna karsilik, Adam Smith (1723-1790) bir yonetici olmadigi halde, yazdigi Toplumlarin Varliklari (Wealth of Nations) kitabini yazdiktan sonra, bu kitabin diger Dusunce Isverenleri uzerindeki genel etkileri dolayisi ile, bir kuresel Dusunce Isvereni oldu. Bu gibi, uluslararasi olculebilir basarilari dolayisi ile "tek basina" Dusunce Isvereni durumunda olan cok kisi'nin anilabilecegi aciktir. Fransiz imparatorlugu, iki yuzyili askin bir sure once "Fransiz Akademisi"ni kurdu. Bu kurum, ogrenci yetistirmek icin olusturulmadi. Fransiz Akademisi'nin amaci, bilim dallarina olaganustu duzeyde katkida bulunmus ve dolayisi ile uluslararasi duzeyde olculecek basari kazanmis Fransiz bilim adamlarini onurlandirmak idi. Bu Akademi'nin, bir yerde de, Akademi disinda olan Fransiz Bilim Adamlarini


169 ozendirmek, daha yuksek duzey'de basarilara yonlendirmek icin kuruldugu soylenebilir. Fransiz Akademisine uye alinan kisiler, calismalarini ya ozel kisisel gelirlerini kullanarak elde etmislerdi, ya da universitelerde calisarak bu sonuclara ulasmislardi. Alman ve Ingiliz Imparatorluklarinin da bu gibi akademileri oldugunu, carlik Rusyasinin da Almanlardan bu akademi dusuncesini odunc aldiklarini, Carlik Bilimler Akademisinin kurulmasina Alman bilim adamlarinca onayak olundugunun belgeleri ile kayit altina alindigini kisaca belirtelim. Sovyetler Birligi (SSCB), kendilerine "cogunluk (Bolshevik)" adi veren, "meslegi" "devrimcilik" olan cok kucuk bir azinlik tarafindan kuruldu. Bolsevikler icinden cikan Sovyet yoneticileri, bir azinlik dusuncesi olan "Marxist-Leninist" duzenini carlik imparatorlugu icinde tutulan cogunlugunun uzerine "oturtabilmek," Sovyet duzenini yurutebilmek icin (Carlik Bilimler Akademisi temelleri uzerine), Sovyet Bilimler Akademisini kurdular. Bu akademi'ye bagli Dogu Bilimleri Enstituleri, yaklasik iki yuzyildan beri calismalarini surduruyordu. Rus ad'i tarihte (Annales Bertiniani) ilk olarak 9/10cu yuzyilda gecer. Rus/Sovyet Dogu Bilimleri Enstituleri, yaptiklari yayinlarda, calismalari sonucu ortaya cikan Turklerle ilgili temel bilgileri saklamaya cabaladilar: Annales Bertinianinin yazilmasindan yuzyillar once Turkler'in Asya'ya yayilmis buyuk hanliklari vardi; Turklerin Orhon Yazitlarinda ornegi gorulen ve kendilerine ozgu yazi duzenleri bulunuyordu. Daha sonra, Turk hanliklari, Ruslari yonetimleri altinda da tutmuslardi. Rus/Sovyet Bilimler Akademi'si bu ozetlenen gercekleri "unutmaya" ve dunya'ya "unutturmaya" calistilar. Turkistanli Turklerin "tarihlerini yazarak," bu toplumlarin Rus/Sovyetlerle "oz istekleri" ile "birlestiklerini;" Ruslar Orta Asya'ya 18-19cu yuzyillarda ordulari ile girince'ye kadar Turklerin "yazili dilleri" olmadigini; Rus/Sovyetlerin Orta Asyalilara "alfabe," "maya" verdiklerini; "Rus agabey'inin" Turkistanli Turkleri "barbarlik" tan uzaklastirdiklarini ve "uygarlastirdiklarini" da ileri surduler. Rus/Sovyet Bilimler Akademilerinin ileri surdugu bu "goruslere" karsi gelenlere Sovyet Bilimler Akademileri uzmanlarinca degisik ve "kinayici" "adlar" takildi. Sovyet Bilimler Akademisi, Ikinci Dunya Savasi sonrasi Sovyet ordusunca tutsak edilen Alman bilim adamlari yolu ile uzay bilimlerinde basari kazandi, yapma uydulari dunya yorunge'sinde dondurdu; buna karsilik, Lyssenko ve Marr gibi kisileri de el uzerinde tuttu. SSCBnin tek yoneticisi olan Stalin'in (Joseph Vissarionovich Chugashvili, 18791953) gozdesi durumuna gelen bu kisiler ise, daha da yuksek duzeyde dunya'ya tanitiliyorlardi. Marr, butun dunya dillerinin dort Rusca sozcukten kokenlendigini ileri surdu. Lyssenko, Sovyet "dusuncesi"nin "yasam bilimlerinin tek kok'u" oldugunu savundu. Sovyet Dusunce


170 Isverenleri, Bilimler Akademisi'ni "ayakkabi cekecegi" gibi kullanarak, Marr ve Lysenko'nun yaptigi gibi, on yargili dusunceleri sonuclari onceden belirlenmis Marxist-Leninist dusunce "kap"larina sigdirmaya calistilar. Ustelik, bir "bilim adami"nin Sovyet Bilimler Akademisine uye olabilmesi icin SSCB Komunist (Turkistan'da "kenges" olarak bilinir) parti'sine uye olmasi, en ust duzey Sovyet yoneticilerince "siyasi bakimdan guvenilir" bulunmalari gerekiyordu. Fransiz, Ingiliz, Alman, Rus/Sovyet imparatorluklarinin ulusal duzeyde akademi kurmalari ve kendi yurttaslarini uluslarasi duzeyde yarismalar kazandirmaya ozendirmesi, "devlet" in Dusunce Isverenligi midir? Yoksa, adi gecen uluslar yalnizca basarili olan oz yurttaslarini odullendirmek istegi ile mi bu adimi atmislardir? Bu aci'dan, ornegin, Rus/Sovyet Bilimler Akademileri ne denli "basarili" olabilmistir? Japonlar, yukarda verilen orneklerin tersine, Bilim Akademileri kurmadilar. Universite ve ozel kuruluslar bunyelerinde gorev yapan Japon bilim adamlari, ortaklasa ve birbirlerine yordam vererek, onceden saptadiklari duzenli sonuclara --saptadiklari cizelgeler icinde-ulasmasini bildiler. Basarilarini, birlikte calisarak kazanmayi surduruyorlar. 20ci yuzyilda Londra'da bir kume Ingiliz yurttasi, ozel kisi olarak, gecimlerini saglayan gundelik islerini birakmadan, birbirlerinin evlerinde toplanmaya basladilar. Londra'da oturduklari mahallenin adindan esinlenerek taninan bu kume, ozel gorus ve dusuncelerini kisisel ve kumesel olarak kagida doktu, yayinladi. Bloomsbury Group dusunce calismalari, Ingilterenin ve diger Avrupali devletlerin yonetimlerine etki yapti. "Isa'nin dogum gunu" olarak kutlanan Christmas, Aralik ayi sonuna denk gelir. Hristiyanlik oncesi Roma imparatorlugunun, yilin degisik gunlerinde yer alan belirli Senlikleri ve Solenleri var idi. "Isa'nin dogum gunu," eski Roma senliklerinin birinin saldigi "kok" uzerine, Hristiyan kilisesince, "nasilsa toplum her yil "o" gun solen yapmakta; aliskanlik ile bu yeni kutlama'yi da yapar" dusuncesi ile, sonradan "asilanmistir." Hristiyan Dusunce Isverenleri, bu eylem ile Roma dinlerini --Hristiyanlik din'i yararina-- ortadan kaldirmaya calisiyorlardi. Londra'daki Royal Society, Ingiltere ve Avrupanin en ileri gelir dogal bilimler birliklerinden biridir. Her yil, "Isa'nin Dogum Gunu" dolayisi ile, Royal Society uyelerinin birince, Royal Society Christmas Lecture (Isa'nin dogum gunu[nu kutlayici] ders[ler]) verilir. Bu dersler'in din ile uzaktan-yakindan iliskisi yoktur. Ingiltere'nin en-yeni kusagini, genc yas'ta dogal bilimlerle tanistirmak amacini guder. Bu dersler TV yolu ile


171 de genel olarak toplum'a aktarilir. Royal Society, bir Dusunce Isverenleri kumesi olarak toplum'a katkida bulunur. Goruldugu gibi, Dusunce Isvereni degisik kimlikli, amacli ve kaynakli olabiliyor.Neden bu kadar kisi yasamlarini bilerek-istiyerek guclestiriyor, diger islerini ve dunya zevklerini bir yana birakarak bir Dusunce Isvereni olmak icin bilincli olarak calisiyor? Bu soru'ya karsilik verebilmek icin, ek sorular'a gerek var: "Dusunce" nedir? Dusunce "yontemleri" nelerdir? Dusuncenin "amaclari" nasil saptanir? "Susadim. Bir bardak su iceyim" diye "dusunen" bir kisi, Dusunce Isvereni midir? Gunluk TV yayinlarina bakip, ozel olarak yorum yapan bir kisi Dusunce Isvereni olabilir mi? Eger bu kisi bu yorumlarini yazip, gazete ya da TV de yayinlatabilse, bu ozel kisinin dusunceleri Dusunce onderi olabilir mi? Bir kisi'nin Dusunce Isvereni olabilmesi icin "diplomali" olmasi gerekir mi? 1919-1924 Turk Bagimsizlik Savasi basladiktan sonra, Osmanli doneminde imzalanan anlasmalar cercevesinde, Erzurum'a bir uluslarasi gozlemciler kumesi gelir. Erzurumlularla, Turkce bilen cevirmenler yardimi ile konusmaya calisirlar. Gozlemcilerin bas'i, "...siz Turkler buralara [kucuk Asya'ya] hem yeni geldiniz, hem de azinlik durumundasiniz..." turunde soz eder. Erzurum belediye baskani bu sozleri duyar, karsilik verir: "...Bey, Erzurum'un olusu de, dirisi de Turktur; gidip mezar taslarina da bakalim..." Bu Erzurum belediye baskaninin okuma-yazmasi bile yoktur; buna karsilik, uluslararasi duzeyde yuksek egitim gormus ve olculur basari kazanmis, dusunce kullanan kisileri yenmesini bilmistir. Dusunce ve anlatim yeteneklidir. "...Bey, Erzurum'un olusu de, dirisi de Turktur; gidip mezar taslarina da bakalim..." bulusu ile, tam anlami ile Dusunce Isvereni olmustur. Bu ornek (ayrintilari, 1919- 1924 Turk Kurtulus Savasi komutanlarindan Kazim Karabekir'in Istiklal Harbimiz kitabindadir), ikinci basamakta da dusundurucudur. Eger Erzurum mezarliklarinda mezar taslari Turkce olmasa idi, ya da bu mezar taslari-mezarliklar (gunumu de Sirplar- Bosnaklar arasinda yer aldigi gibi) Erzurum'u kisa bir sure once isgal altinda bulunduranlarca --tarihi silmek icin-ortadan kaldirilmis olsa idi, bu gorus gecerli olabilirmiydi? Buna karsilik, en yuksek duzeyde egitim gormus kisilerin, soluk alir gibi, el-ile-tutulur-goz-ile- gorulur bir is yapmadan, kendiliklerinden Dusunce Isvereni olabilecekleri de on'e surulebilir mi? Karsilik diger bir soru: Belgeleri ile bir dusunce ileri suren bir kisi, bir dusunce'yi ileri surdugu gun "basarili" sayilip el uzerinde tutulur mu? Ingiliz bilim adami Darwin (1809-1882), Evrim'in Kokenleri (Origins of Species) baslikli kitabini yazdiktan sonra, Ingiliz (Anglican) kilisesinin en yuksek


172 basamak uyelerince "cehalet"le, "Allahsizlik"la suclanmis, yargilanmis idi. Aradan bir sure gectikten sonra, "Yanlis hesap Bagdat'tan doner" deyimini andirircasina, Darwin'in gorusleri belirli toplumlar icinde kok saldi ve bir bolum dogal bilimlere temel oldu. Darwin'in ardindan giden bir kume Dusunce Isvereni de, "Toplumsal Darwincilik" dusuncesini ileri surerek, toplumlarin "orman kanunlari" cercevesinde yasadiklarini, ancak dusuncesel ve beden bakimindan en saglam ve guclu olan toplumlarin yasamlarini surdurebileceklerini vurguladilar. 19cu yuzyil sonlarinda, bu "Toplumsal Darwincilik" ABD Dusunce Isverenlerinin temel kuramlari arasina girdi. Bu arada, Galileo'nun (1564-1642) da, bilimsel buluslarinin Katolik kilisesi temel inaclarina aykiri geldigi icin, yargilandigini ve evine hapsedildigini unutmayalim. Bu olay uzerinden 300 yil'i askin bir sure gectikten sonra, Vatikan Katolik kilisesi ruhanileri Galileo'nun bulus ve goruslerinin dogru oldugunu, yargilanmasinin yanlis oldugunu acikladilar. Bir Dusunce Isvereni daha "aklanmis" oldu. "Gec olsun da, guc olmasin." ilindigi gibi, Karl Marx (1818-1873) Almanya'da dogmus ve Yahudi inanclidir. Doktora calismalarini Alman universitelerinde yapmistir. Doktorasini bitirdikten sonra, dusunce ve yazilari gunundeki Alman okuyucularini (Almanlarin, "Alman olmayanlara" karsi tutumlari dolayisi ile de) "kizdirmis" oldugundan Ingiltere'ye goc etmisir. Marx, Londra'da, babasi bir kumas uretim evi sahibi olan Friedrich Engels'in (1820- 1895) surekli para yardimi ile yasamistir. Ingiliz Ulusal Kutuphanesinde yazi calismalarini surdurmus, kendinden once yasamis olan Dusunce Isverenlerinin yayinlanmis yazilarindan, ozellikle Sir Thomas More (1478-1535)un Utopia ve Plato (Isa'dan once ?427347?)nun Republic kitaplarindan esinlenmis, okuduklarini butunlestirerek (Engels ile birlikte, Almanca olarak) Komunist Manifestosu'nu yazmistir. "Proleter Diktatorlugunun" Almanya'dan baslayacagina derin inanci var idi. Ruslari oldukca olumsuz acidan elestiren goruslerini kagida dokmus, yayinlamistir. Ancak, Ruslar Marx'a basvurup, uluslararasi Komunist birliginde Ruslari temsil etmesini isteyince, Marx bu gorevi direnmeden ustlenmistir. Marx, Komunist Manifestosunda, her insanin ihtiyacinin yalniz devlet eliyle, "Toplum'un ortak geliri ile" karsilanmasini savunmustur. Buna karsilik, Marx kendi cocuklarini (kizlarini) ozel okullara gondermek icin Engels'den ek para isteyen mektuplar yazmis, ozel okullarda okutmustur. Ozel yasamindaki celiskilere karsin, Marx'in dusunceleri "din duzeyine" yukseltilmis, ardindan yuruyen pek cok "havari" bulmustur.


173 Butun dusunceler, kiyamet gunune kadar yasamak yetenegindedir. Kisiler olur. Dusunceler ise, ozellikle yazili ve basili olarak ortaya atildiktan sonra, pek kolay ortadan kaldirilamazlar. Marxizm de bu kapsamdadir. Marx oldukten sonra, Marx'in ortaya attigi kavramlar --ornegin "proleter diktatorlugu" ilkesi-- uyarinca kurulan SSCB (19241991?), Marx adini (Roma imparatorlugunun uygulamalarindan esinlenerek) degisik sehirlere, universite ve okullara vermis, Marx adina arastirma enstituleri kurmustur. Kisacasi, Marx (gene Roma imparatorlugunda bulunan ornekleri gibi) tanrilastirilmis, Marx adina SSCB tarafindan bu yollardan degisik "tapinaklar" dikilmistir. Marx'in ortaya attigi komunist kavramlar SSCB devlet organlari eliyle, Lenin (Vladimir Ilich Ulyanov, 1870-1924) ile baslayarak, diger ulkelere "dusunce disi guc kullanmak" yolu ile de ihrac edilmis, degisik ulkelerde uygulanmistir. Bu "ihracat" icin Beden Iscileri Birlikleri de "Dunya Iscileri, Birlesin; Zincirlerinizden Baska Kaybiniz Olmayacaktir" gibi deyimlerle, komunizm'e karsi gelen toplumlarin Dusunce Isverenleri ile "vurusturmak" yolu aranmistir. Bu vurusma'nin "dusuncesel" ortamdan cok, sokaklarda ve silahli olarak yer almasina da calisilmistir. Lenin de oldukten sonra, sirasi geldigi icin, "tanrilastirildi." SSCB'ye devlet konugu olarak gelen diger devlet baskanlari bile, icinde Lenin'in govdesinin kalintilari bulunan, Moskova'nin Kizil Meydanindaki "Lenin bas tapinagina" goturulerek "SSCBnin kurucusu'nun saygisi'na ani" adi altinda "tapinmaya" zorlandilar. Gunumuzde SSCB "imparatorlugunun" "coktugu" ya da ortadan kalktigi soyleniyor. Dogru olabilir. Bununla birlikte, SSCB'nin kurulmasina dolayli olarak da olsa onayak olan Marx'in (ve, Lenin'in) dusuncelerinin ortadan kalktigi soylenemez. Marx ve Lenin'e dikilmis butun tapinak ve heykelleri ortadan kaldirilmis olsa bile, onayak oldiklari olaylar ve ortaya attiklari dusunceler diger Dusunce Isverenlerini calistirmaktadir. Bu da, Dusunce Isverenlerinin birbirleri ile surekli olarak --oldukten sonra bile-- dusunce yaristirmayi surdurmekte olduklarini gosterir. Ayrica, SSCBnin kurulmasi da, "cokmesi" de, yalnizca Ruslarin Dusunce Isverenlerine mi dayalidir? Amerikan gulduru yazari Mark Twain (Samuel Clemens; 1835-1910) bir gozlemde bulunmustur: "[Atilimlari] basarili oluncaya kadar, bir kisinin dusunceleri [ve yontemleri] delilik olarak gorulur" (A man is a crank, until his ideas succeed). Ingiltere'nin Cambridge universitesi muhendislik bolumu ogrenci dernegi de, 1980 lerde Mark Twain'in bu gorusunu odunc alip, kendilerini tanitici bir deyim turettiler: "Bir devrim, bir deli'nin atilimi ile baslar" (A revolution starts with a crank). Bu iki deyimde de kullanilan, "crank" turkce'de "kolcak" anlamindadir:


174 bir "aygit"in "donmeye baslamasini" saglamak icin kullanilir; kullanim amaci, "cevirerek bir aygit'in 'devrim' ('devrilmek') yolu ile donmeye baslamasini" gerceklestirmektir. Kahve degirmeninin kol'u da bu kolcak (crank) turundedir. Eskiden, icten yanma motorlu araclarin "calistirilmaya" baslanmasi da "kolcak" kullanilarak, insan gucu ile saglanirdi. Ek olarak, "crank," deli, sinirli, ya da "huysuz" kisi anlamina da gelir. Kolaylikla gorulebilecegi gibi, Ingiliz ogrenciler, bir soz oyunu yolu ile hem dogal bilimleri dusunce bilimleri ile birlestirmekteler; hem de, dusuncelerin bir taban'da, ortak-bolen duzeyinde, ortak degerleri paylastigini ortaya koymak istemislerdir. Konu ile ilgili gosterilecek ornekler diger acilardan da surdurulebilir. Turk Dusunce Isvereni Omer Seyfettin (1884-1920), Osmanli imparatorlugunun 1911- 1912 savasi sirasinda yazdigi bir yazisinda, pirelerin onem ve gereginden soz eder. Seyfettin, bu yazisi ile "pireler olmaz ise, kopekler uyusuk kalirlar. Pire isirdikca, kopek ayaga kalkip pireleri uzerinden atmaga ugrasir," "boylelikle uyusukluk gaflet ve dalaletine dusmekten kurtulur" gorusunu one surer. Seyfettin'in gulduru yolu ile ile yazisinda anlatmaya calistigi gercek de kisaca: bir toplum, "bas'ina gelen agrilari" iyi etmek yoluyla "arilasir." Once varligini, sonra da bolunmezligini korumak yolunda adim atar. Cunku, bir toplum'un bolunmesi, o toplum'un ortadan kalkmasinin ilk basamagidir. Dusunce Isvereni yetistirilebilir mi, yoksa Dusunce Isvereni yalnizca anadan dogma Dusunce Isvereni midir? Bir kisinin, dogustan ne kadar Dusunce Isverenligine yatkin olup-olmadiklarini bugun bilemiyoruz. Kalitim bilimcileri, bir kisinin dogmadan once, ilerde ne gibi bir yasam surecegini saptamak yontemlerini gunumuzde arastirmaktadirlar. Kalitim bilimciler ugraslarini surdure-dursunlar, goz ardi edilemeyecek gercekler vardir. Bir toplum yasamini surdurmek istiyor ise, Dusunce Isverenleri yetistirmekle gorevlidir. Ancak egitim yolu ile Dusunce Isvereni yetenekleri en yuksek duzey'e cikarilabilir. Dusunce Isverenleri, oz varligini bilen, bu varligi yasatmak ve dunya duzeyinde gelistirmek isteyenler arasindan cikacaktir. Bu bir "eleme"dir. Yalnizca bir tek ayak-topu takimi en ust duzeyde basarili olacaktir, birinci gelecektir. Dusunce Isverenleri, dunya duzeyinde yarismalara katilmakla sorumludurlar. Her gun, uzerinde calistiklari konularda sinavdan gececeklerdir. Bu tur yarisma dogaldir, dunya duzeninin gerceklerindendir. Butun toplumlar, bu yarismaya katilacaklardir. Baska secim yoktur. Bir Dusunce Isvereni basagrisi cekmeden is yapabilir mi? ABD baskani Harry Truman (1844-1972; baskanligi: 1945-1953), 1948 yilinda ABD


175 Demokrat Partisi Baskan adayi idi. Truman bir secim konusmasi yaparken, siyasal dusunce karsit'i olan Cumhuriyetci Partililerin yapmadiklarini, yapmaktan kacindiklari isleri ozetler. Secmenlerden biri Harry Truman'in soylediklerini begenir, ve dinleyici toplulugu icinden Harry Truman'a seslenir: "[Sana] karsi gelenlere cehennem azabi cektir, Harry" (Give them hell, Harry). Harry Truman karsilik verir: "Ben gercekleri soyluyorum. Bana karsi gelenler, bunu cehennem azabi olarak goruyorlar" (I tell the truth, they think it is hell). Truman, bu secim'i kazandi. Truman'in gorev suresinin bitmesinden sonra, Cumhuriyetci parti'den olan Eisenhower (18901969) ABD Baskan'i (1953-1961) secildi. Bir toplum oz yonetimine ilgi gostermez, oz yonetimine ozen ile katilmaz ise, bu vurdumduymazligi sonucu basina geleceklere sorgusuz ve yakinmasiz katlanmak durumundadir. Toplum, oz yonetimine katilmak icin de, bilgi edinmelidir. Hastaliklari onlemek icin asi yapilir. Cicek hastaligina karsi yapilan asi yontemi Turkler tarafindan gelistirilmis [Ingilterenin Osmanli imparatorluguna yolladigi Buyukelcisinin karisi olan Lady Mary Wortley Montagu (1689-1762) tarafindan once Ingiltere'ye] sonra da dunya'ya yayilmistir. Bilindigi gibi, cicek asisi, cicek hastaligina yakalanmis bir kisi'den [hastaligin gostergesi olan "cicek"ten] alinacak hastalikli bir doku'yu, bu hastaliga yakalanmamis bir kisinin bunyesine katistirmak ile yapilir. Amac saglam kisi'yi hasta etmek degildir; cicek hastaligina yakalanmamis kisinin cicek hastaligina bagisiklik kazanmasina yardimci olmaktir. Bu yontem, dusunce savaslari icin tam anlami ile gecerlidir. Bu gorus bir "aldatmaca" degildir: Dusunceler dunya uzerinde surekli olarak birbirleri ile savas ederler. Once, oz varligini bilen, saglikli bir toplum ile is'e baslanilir. Bu toplum'u "dusunce" yolu ile gelebilecek "toplumsal hastaliklara" karsi asilamak icin, dusuncelerin kokenleri arastirilir. Bu tur "toplumsal hastaliklarin" nedenleri ve sonuclari yazili olarak topluma aktarilir. Ogrenilmesi gerekli veriler bulunur, uygulamaya konulur. Toplum da boylelikle "asilanmis" olur. Bu tur isleri yapmak da Dusunce Isverenlerinin gorevidir. Cicek asisi konusunda Turkler, toplum olarak Dusunce Isverenidirler. Ancak, bir tek Turk Dusunce Isvereni ya da Dusunce Isvereni kumesince, Turk toplumunun ya da bir Turk Dusunce Isvereninin bu basarisi ayrintilari ile belgelenmemistir; dunya'ya genis kapsamda yazili-basili olarak sunulmamistir. Turk toplumunun Cicek Asisi gibi, insanlari ve dunya sagligini yakindan ilgilendiren bu Dusunce Isverenligi belgelenip dunya'ya sunulmaz ise ne olur? "Varligi" bilinmeyen, basarili oldugu anlatilmayan bir toplum, "var" olabilir mi?


176 18 ve 19cu yuzyillarda Fransiz Dusunce Isverenleri buyuk capta calismis, olaylar baslatmislardir. Bunlarin arasinda Fransiz Devrimini gorebiliriz. 1789 Fransiz Devrimi en az iki bakimdan onemlidir 1) "cogulcu" ile "tek yonetici" devlet anlayislari arasindaki cekisme; 2) "tek kutsal kitab'a dayali dunya gorusu" ile "din'in tek basina egemen olmadigi" dusuncelerine dayali yonetim duzenleri arasindaki yaris. Fransiz Devriminin kokunde yatan dusunce akimlarinin kaynaklari arasinda ozellikle Alman Dusunce Isverenlerinin calismalari vardir. Fransiz Dusunce Isverenleri, Alman Dusunce Isverenlerinin calismalarindan genis olcude yararlandilar; bilgi alis-verisinde bulundular. Birbirlerinin ulkelerinde konuk olarak oturdular, universitelerinde de okudular. Bununla birlikte, Fransiz-Alman Dusunce Isverenleri, birbirlerinin ardindan koru-korune gitmiyorlardi. Fransiz Dusunce Isverenleri, Fransiz dil'ine buyuk onem veriyorlar, dusuncelerini duzgun Fransizca kullanarak gelistiriyorlardi. Dil, bir tolum'in mayasinin arilastirilmasi ve gelistirilmesi icin de en onemli gerectir. Fransiz Dusunce Isverenleri, gerekli "asi" yi aldiktan sonra, gelistirdikleri dusunceleri Fransiz gerceklerine Fransizca aktarmis, uygulamislardi. Yeni dusunce buluslari icin yeni sozcukler yaratilmasi dogaldir. Diller egitim yolu ile gelisir. Her toplum'in Dusunce Isverenleri, yeni dusunce yontem ve kavramlarini, oz toplumlarinin diline, toplumlarinin anlayacagi deyimler kullanarak aktarmakla da sorumludur. Alman Dusunce Isverenleri, en az Fransiz Dusunce Isverenleri kadar bu konulara onem vermisler, yeni olusan dusunceleri aciklayabilmek icin Almanca deyimler yaratmislardir. Sozcuk ve kavramlari oldugu gibi, su katilmamis bicimde, diger dillerden "odunc almak" ne denli dogrudur? Sorgusuz odunc alinan sozcukler sonucu gelismeyen bir dil de, calismayan beden gibi gucsuzlesir. Dil'i olen toplum'un gelecegi ne olabilir? Karmasik dil kullanmanin, bilgi'nin, dusunce yeteneginin, ve egitim'in gostergesi olmadigini Omer Seyfettin de biliyordu. Kolay anlasilir yazi ve konusma dil'inin, kisinin egitim'in en yuksek basamaginin gostergesi oldugu inancinda idi. Bu yuzden Seyfettin, ari Turkce atilimina katilarak Turkce'nin gelistirilmesine calisiyordu. O kadar ki, bir gun "lugat paralayarak" "agdali" konusan bir meslektasina, arkadas toplulugu icinde cikismis idi: "Cancagizim neden oyle sozluk gibi konusuyorsun?" Ingiltere'nin 1980lerdeki basbakan'i Lady Margaret Thatcher, "Eger bir yazi kolay okunuyor ve aktardigi bilgiler iyi


177 anlasiliyor ise, yazarinin da olgun oldugunu gosterir" demekle, Seyfettin'in gorusune de katilmistir. Fransiz Devrimi Fransa icinde hizini alip yerine oturduktan sonra, Fransiz toplumu ve Fransiz aydinlari, dunya duzeyinde etkilerini gostererek dunya capinda Dusunce Isverenleri durumuna geldiler. Gene eklenmesi gerekir ki, Fransiz Devriminin temelinde yatan dusunceler, Amerikan Devriminden (1776) de buyuk olcu'de etkilenmistir. (Ayrica, gunumuz Fransiz sarap-uzumu asmalarinin da tarimsal koken olarak "asi"li, "Amerikan" oldugu bilinir). Amerikan Devriminin ilkeleri Paris'e Amerikali Dusunce Isvereni Benjamin Franklin (1706-1790) ve Amerikan Devriminde Amerikalilar yaninda carpisan Fransiz soylusu La Fayette (1757-1834) yolu ile de gelmisti. Fransiz Devrimi, ayrica, diger Avrupa kokenli (ornegin, Italyan) Dusunce Isverenlerinin katkilari ile de etkilendi. Dusuncelerin sinir tanimadigini en iyi gosteren orneklerden birini daha boylece gormus oluyoruz. Unutulmamasi gerekir ki, butun bu orneklerde yer alan olaylar, Dusunceleri yaratan Dusunce Isverenlerinin ana dillerinde yazilmis idi. Bu Dusunce Isverenleri, birbirlerinin dillerini cok iyi biliyorlardi, bu dillerde uluslararasi duzeyde yazisip yayin yapiyorlardi; ama, toplumlari icin, oz dillerini yenilikleri ile birlikte kullaniyorlardi. Ayrintilari, gunumuzde ABD Kongre Kitapligi Baskan'i olan, daha once universite ogretim uyeligi yapan James Billington'un yazdigi Fire in the Minds of Men kitabinda belgelenmistir. Fransiz Dusunce Isverenlerinin dusunceleri basildi, yayinlandi. Basilan bu dusunceler, diger dillere, bu arada 19cu yuzyil icinde Turkce'ye de aktarildi. Tanzimat (1839-1876? 1909?), dolayisi ile Osmanli devleti icindeki "yenilesme" calismalari uzerinde etki gosterdi. Tanzimat'in kokenleri tartisilabilir; bu akim'in kendi basina tam anlami ile basarili oldugu soylenemez. Turk atasozu: "Sokma akil, dokuz adim gider." Abdulhamid II (1842-1918) 31 Mart Olay'i sonrasi Selanik'ten yol'a cikan, icinde Mustafa Kemal (1881-1938) ve Omer Seyfettin gibi subaylarin da bulundugu Hareket Ordu'sunca 1909 da taht'tan indirilinceye kadar, Tanzimat'in getirdigi yeniliklerin cogunlugunu sondurebildi. Bununla birlikte, 1919-1924 Turk Kurtulus Savasinin basini cekenler, "Tanzimat" surecinde ozellikle Istanbul'da kurulan okullarda okudular, ilerde yapacaklari atilimlarin kokunde yatan dusunceleri bu okullarda mayalandi. Abdulhamid'in "sondurme calismalari" bir yerde basarisiz kaldi; dusuncelerin olumsuzlugunu gene vurgulandi. Aci'yi toplum cekti. Gunumuzde toplum onderleri arasinda sayilan, yuksek egitim gormus diplomali kisiler icinde, "politika'yi partiler yapar, ben karismam"


178 tutumlu olanlari yok degildir. Toplumlar, tarih boyunca bagimsizlik kazanmak icin ugrasmislardir. Amerikan, Fransiz Devrimleri bu istegin birer gostergesi oldugu gibi, bu yondeki gunumuz'e en yakin ornekleri Ikinci Dunya Savasi sonrasi Dogu Avrupa ve SSCB icindeki tutsak kalan uluslar vermistir. Bu toplumlar, tek bir kisi --ornegin, Hitler-- ya da kucuk bir yonetici kumesinin toplumlari "kaba guc yolu" ile yonetiminden --ornegin, SSCB Politburosu-- siyrilmak, yonetimi oz ellerine almak icin vurusmuslardir. Bu da, "politika'yi siyasi partilerin eline birakmak" ile gerceklesmemistir. Adi uzerinde oldugu gibi, "Cogulcu Yonetim," toplum bireylerinin yonetime katilarak, yonetimi ellerine alarak yapabilecekleri bir istir. Bu isten, "oz yonetimine olumlu acidan katilmaktan" kacinanlar, boyunduruk altinda yasamakla yukumludurler. Bu "olumlu atilim"in ne olacagini, toplum ve kisiler oz mayalarina bakarak, toplum'u olusturan ortak mayalari uyarinca sececeklerdir. "Maya"siz olan toplum yasayabilir mi? 1776 Amerikan Bagimsizlik Duyurusu (Declaration of Independence) Philadelphia sehrinde yazilirken, Benjamin Franklin de bu ugras'a katilanlar arasinda idi. 23 Nisan 1920 de, Ankara'da yeni kurulan TBMM de oldugu gibi, Amerika'da yeni kurulacak yonetim duzeni'nin ne olacagi onceden belirlenmemis idi. Bir kesim, George Washington'un "Kral" olmasini ongoruyordu. Sonuc, Amerikan toplum'unca dort goz ile beklenmekte idi. Son toplantidan cikan Benjamin Franklin'in yol'u, bir hanim tarafindan "[Duyuruda kesinlesen] Yonetim duzeninin niteligi nedir" sorusu ile kesilir. Franklin karsilik verir: "Cumhuriyet, hanimefendi; eger koruyabilirseniz." Eger bir toplum oz mayasina dayali dusunceleri uretemez, oz mayasina dayali Dusunce Isverenleri yetistiremez ise, o toplumun gelecegi ne olacaktir? Gelismelerin yer almasi kacinilmazdir. Yalnizca bir dil'den digerine ceviri yapmak yolu ile Dusunce Isvereni olunabilir mi? Bir toplumun Dusunce Isverenlerinin ortaya attigi dusuncelerin diger dillere de cevrilmeleri gereklidir, onemlidir. "Asi yapmak" yonteminin bir parcasidir. Bir toplum'un oz Dusunce Isverenleri, Dusunce ve goruslerini dunya duzeyinde ve dunyanin en cok konusulur dillerinde de "tercume 'kokmayan' duzende" yayinlarlar. Yoksa, Dusunce Isverenleri birbirleri ile baska duzeyde nasil tartisacak, anlasabileceklerdir? "Egitilmis" ve "mayali" "koklu" olduklarini bu yoldan "gostermelidirler." Mayasi bozuk, ya da "mayasi olmayan" kisiler ne denli basarili olabilir, saygi gorebilir? Birlesik Krallik Dusunce Isvereni Edmund Burke (1729-1797) bir toplum'un kurumlarinin, o toplum'un genel egitim ve varliginin duzeyini ve niteligini gosterdigini de vurgulamis, eklemistir: "bir toplum'un ucuruma yuvarlanmasi icin, yalnizca o toplum bireylerinin [su'ya-sabun'a dokunmamak istegi ile] hic bir is yapmamasi yeterlidir."


179 Muzik te, bir toplum'un ana kurumlarindan biridir, maya'sinin temel taslarindandir. Mustafa Kemal Ataturk, "Bir toplum'un dunyadaki gelisemeleri anlayabilmesi icin, muzikteki degisiklikleri saptamasi gerektir" demistir. Ataturk'un bu gorus'unun ilk bakista gorulmeyen derinligi vardir. Muzik, bir toplum icindeki "yon dalgalanmalarinin," "maya savaslarinin" gostergesidir. Bir toplum'un, diger toplumlarin ezgilerini oldugu gibi oz maya'si icine alir ise, sonuc ne olur? Toplum, begendigi ezgilerin koklerini ve niteliklerini de yakindan bilmelidir. Maya'sinin ne gibi etkenler altinda kaldigini, ne gibi yonlere gittigini, bu etkilerin nereden geldigini bu yol'dan da anlayacak, belirleyecektir; sonuclar cikaracaktir, yeni atilimlara girisecektir. Bir Dusunce Isvereni'nin ortaya attigi (yeni ya da eski) "Dusunce"nin genel olarak toplum'a "yararinin" degerlendirilmesinin yapilmasi kacinilmazdir. Ince-eleyip, sik-dokuyarak, "Dusuncelerin" diger veriler isiginda toplum'a yarar-zararlari yazili olarak karsilastirilir. Bir dusunce'nin toplum'a "yarar" ya da "zarar"inin olup-olmadigini anlayabilmek icin, toplum once oz amaclarini ve maya'sini bilmelidir. Dusunce Isverenlerinin en onde ele almasi gerekli olan is, toplum'a sozculuk etmeleridir; toplum'un dunyada yer almakta olan olay ve gelismeleri anlamalarina yardimci olmaktir. Dusuncelerin "iyi" ya da "kotu" olarak ayirimlarinin yapilmasindan daha cok, dusuncelerin tartismalarinin yapilarak ayrintilarinin anlasilmasi daha onemlidir. Bu yol, "Asi yapmaya" bir baska yon'den de yardimci olacaktir. Ancak, bir de hastaligin bas vermesine neden olacak ortamlari da ortadan kaldirmak gerekir. Yalniz, ornegin, kolera'ya karsi asi yapmak yetersizdir. Kisa sureli bir "cozum"dur. Uzun sureli calisma olarak, kolera'nin patlak vermesini onlemek gerekir; calisir lagimlarin dosenmesi ve lagimlarin getirdigi akintilarin temizlenmesi icin aritma kuruluslarinin yapilmasi kacinilmazdir. Dusuncelerin yazili olarak degerlendirilmesi, basim-dagitim yoluyla bu degerlendirmelerin acikca topluma aktarilmasi, bir toplum icin "iyi" ya da "kotu" secimlerinin yapilmasinin en uygun yoludur. Yeter ki, toplum'un Dusunce Isverenleri bu gorev'i yerine getirebilecek yetenekte olsun. Dusunce Isvereninin varligi ve gucu, topluma yapmak istedigi katkidan oteye gidebilir mi? Neden bir kisi, ya da kume, Dusunce Isvereni olmak icin varligini harcasin? Toplum'a olan sorumluluk gereginden mi, yoksa, kisisel olarak elde edebilecegi "kazanc" tan mi? "Bu kazanc" ne olabilir? Bu tur sorular da o kadar onemli degildir. Onemli olan, bir toplumun oz bunyesi icinden cikacak Dusunce Isverenlerini titizlikle incelemesi, degerlendirmesidir. Yalniz "diger" toplumlarin Dusunce


180 Isverenlerini degerlendirmek yeterli degildir. Dusunce Isverenleri, birbirlerinin dusuncelerini surekli elestirecek ve denetliyeceklerdir. Dusunceler "kureseldir." Toplumlar, Dusunce Isverenlerini "sinavdan gecirecektir." Bu uc yonlu dusunce ugras'i, Dusunce Isverenlerinin bilgi ve dusuncelerini "kotu"ye kullanmalarini onleyecektir. Bir toplum bu uc'lu denge'yi kurmayacak olursa, bagimsiz olarak yasamini surdurebilir mi? Nasreddin Hoca, komsusunun kazan'ini odunc alir. Kullandiktan sonra, kazan'in icine bir tencere koyar ve komsusuna geri goturur. Komsu saskinlikla sorar: "Hoca, bu ne?" Nasreddin Hoca kisaca karsilik verir: "senin kazan gebe imis, dogurdu." Komsu hic direnmeden kazan'i da, tencereyi de alir. Aradan bir sure gecer, Nasreddin Hoca gene kazan'i odunc ister. Komsusu istekle kazan'i getirir, verir. Aradan uzunca bir sure gecer, Hoca'dan ses cikmaz. Komsu, Nasreddin Hoca'nin kapi'sinin ip'ini ceker: "Hoca, kazan bana gerek." Nasreddin Hoca, uzgun: "sorma, komsu, senin kazan oldu." Komsu, kizgin, bagirir: "kazan nasil olurmus ki?" Nasreddin Hoca karsiligi yapistirir: "dogurduguna inandin, oldugune neden inanmazsin?" Bir toplum'un her uyesi, Ornegin, bir muslukcu, Dusunce Isvereni olabilir mi? Her Dusunce Isvereni, bir mutfak muslugunun damlamasini durdurabilir mi? Her iki ornek icinde gorulebilecegi gibi: bir Dusunce Isvereni, mutfak muslugunun damlamasini durabilecegi gibi; muslukcu da Dusunce Isvereni olabilir. Arandiginda, cok ornek bulunabilir. Kazanc toplumundur. Benjamin Franklin ve Thomas Edison'un (18471931), gecim sikintilari dolayisi ile, ilkokul ogrencileri olarak "okul calismalarina" son verdiklerini belirtelim. Ancak, bu gibi kisiler, kendilerini yetistirmeyi de cok iyi bilirler ve icinden ciktiklari toplumlara da icten ve koklu olarak bagli kalirlar. Franklin ve Edison, basarilarinin uluslararasi duzeyde olmalarina ve dunya duzenini geri donulmeyecek kadar temelden degistiren bulus ve calismalarina karsilik, maya olarak koyu Amerikali idiler ve Amerikali kaldilar. Kisa bir sure icinde, Koc Universitesinin Istanbulda kuruldugu dunya'ya duyurulmaya baslandi. Sayin Vehbi Koc, bu atilimi ile, yalniz basarili bir Turk is-adami olarak kalmiyor; Dusunce Isverenligine de adayligini koyuyor. Bu turdeki diger basarili is kuruluslarin da bu yolda calismalari oldugu yakin gunlerde agizdan-kulaga yayiliyor. Icten kutluyoruz.


181 Bir toplum'un icinde, dogustan Dusunce Isvereni olan kisiler de bulunabilir. Omer Seyfettin, hayatinin son yillarinda Istanbulda bir lise'de edebiyat ogretmenligi de yapti. Ayrintilar, Tahir Alangu'nun yazdigi Omer Seyfettin kitabinda yer alir. Seyfettin, yonetimine katildigi kurumlarin ozellikleri dolayisi ile, pek cok olay'in icyuzunu ve meselenin cozum yolunu biliyordu. Bir gun: "...Ilim baska, alim baska; irfan baska, arif baska..." diye bir deyim yaratmis; dilinden dusurmez olmus. Seyfettin muteakip haftalardan birinde ogretmenlik yaptigi lise'nin Muallimler Odasi'na girer, ve onemli bir aciklamada bulunur: "...Avusturya'dan vagonlar dolusu seker geliyor..." Seyfettin'in yuksek makamlardaki siyasi kisiler'e de yakinligi bilindiginden, aylardir seker'i ruyalarinda goren diger muallimler cok mutlu olurlar, sevinc ile, "...nasil birkac kilo ya da birer cuval alabileceklerini..." Seyfettin'den sorarlar. Seyfettin karsilik vermez. Az sonra, lise'nin kidemli hademelerinden biri Muallimler Oda'sina girer. Seyfettin, muallimleri cok sevindiren bu bilgi'yi, oda'da bulunanlarin onunde hademe'ye de verir. Hademe'nin karsiligi: "...inanma bey'im; Avusturya'nin sekeri olsa, kendi yer..." Seyfettin muallimlere doner, ve aciklamada bulunur: "...Ilim baska, alim baska; irfan baska, arif baska... Sizler ilim ve irfan sahibisiniz. Soyledigime inandiniz. Bu adam alim degil; ama arif. Dolayisi ile soyledigimin icyuzunu, dogru olmadigini, kolaylikla gordu..." Hic bir Dusunce Isvereni, bu yazida ele alinan kural ve gozlemlerin uzerinde degildir. Her Dusunce Isvereninin calismalarinin, butun Dusunce Isverenlerince, ve toplum'ca, dusunce kuramlari ve uygar tartisma duzenleri icinde, toplum'a acik olarak, ince elenip-sik dokunmasi gereklidir. Bu tur "Eleme" ve degerlendirmeden gecmeyen Dusunce Isvrenleri'nin dusunceleri, ilerde dunyadaki toplumlarin kanlari ve canlari ile yuksek kerte'de odeme yapmalarini gerektirebilir. "Akilsiz Bas'in Ceza'sini, Ayaklar Ceker."


182

MAYA, T.A.S. Asagidaki yazi (Turkiye Rotary Kuluplerinin cikardigi ve TRde butun Rotaryenlere dagitilan) ROTARY DERGISI'nin Eylul-Ekim 1995 sayisinda basilmistir. 1995-1998 doneminde dort kez daha ---baski, bilgisayar agi sayfalari ve elektronik dergiler yoluyla--- yeniden yayinlanarak, yaklasik yetmis (70) ulkede yerlesik yirmibin'in (20,000) uzerinde okuyucuya ulasmistir. Bu dagitimin sonuclarindan biri olarak, bu yazi TR ve ABD de oturan kisilerce ---yazinin yazarina duyurulmadan--- olusturulan "MAYA" adli bir kurulusun ortaya cikmasina neden olmustur. Adi gecen MAYA kurulusu da 1996 yilinda Dayton, Ohio'da; 1997 yilinda da Detroit, Michigan'da MAYA baslik ve konulu toplantilari duzenlemistir. MAYA kurulusu, bu toplantilarda bildiri verecek kisilerin bildiri basliklarini iceren toplanti genel duyurularini bilgisayar aglari ile de toplum'a sunmustur. Elinizdeki bu cogaltim, 1998 yilinin Mayis ayinda, TAACO ortakligi ile Ohio da yerlesik toplum uyelerine sunulmaktadir. MAYA, T. A. S.


183 Bir toplum'un "maya"si ne gibi etken atilimlarla korunabilir? Neden korunmalidir? Ne gibi yontemlerle "maya"nin yozlasmasinin, kaybolmasinin onune gecilebilir? Bu tur ugraslarin giderlerini kim ustlenir? Ingiltere'de, "ciftci ogle yemegi" (ploughman's lunch) adi ile bilinen ve sevilerek yenilen bir "cikin" vardir. Genellikle, sarilmis bir tereyag topagi, kutulanmis peynir, ekmek, yil'in icinde bulunulan gunlerinde yetisen meyva'dan ve bir de icecekten olusur. Bu yemek, orta caglarda Ingiliz ciftliklerinde calisanlarca yenir idi. 18ci yuzyilda Ingiltere'de baslayan Sanayi Devrimi sonrasi, bireyler is bulmak icin koyleden kentlere akin etmeye basladiginda, unutulur oldu. Yirminci yuzyil'in baslarinda, peynir, tereyag, icecek vb ureticileri, birlikte calisarak, bu ogle yemegini gunun kosullarina uygun bir bicimde yeniden toplum'a sundular. Boylelikle, hem tarihsel Ingiliz maya ve geleneginin onemli bir bolum'unun korunmasini sagladilar; hem de, Ingiliz ureticileri, isveren niteliklerini surdurmek yolunda atilimda bulundular. Cin adli icki de, Ingiliz kokenlidir. Cin yaratilmadan once Ingilizler, Fransa'dan sarap satin alip icmekte idiler. Bu durum da, Ingiltere'den Fransa'ya altin --gunumuz anlami ile "doviz"-- akmasina, Ingiliz hazinesinin gucunu yitirmesine neden oldugu gorusunun guc kazanmasina neden oldu. Bu "doviz akimi"ni onlemek icin, Birlesik Krallik adalarinda yetisen bugday'dan uretilen alkol, cin'e oz koku ve tadini veren otlar, cilekler, vb, gibi bitkileri kullanan ozel atilimcilar, cin'i yarattilar. Fransa'ya gitmekte olan altin nitelikli "sermaye" akisi buyuk olcude durduruldu. Bu sure icinde de, Birlesik-Krallik Imparatorlugu (British Empire) yoneticileri, Hindistan, Afrika gibi bolgelerde gorev yapmakta idiler. Birlesik Krallik Tropik Hastaliklar Uzmanlari, bu gibi Imparatorluk gorevlilerinin sitma hastaligina yakalanmadan yasayabilmeleri ve gorevlerini aksatmadan surdurebilmeleri icin, Imparatorluk gorevlilerinin yeni olusturulan "kinin" ilacini her gun icmelerini salik verdi. Hindistan'da gorevli bir Birlesik-Krallik Imparatorluk Yoneticisi, "kinin"i, her gece icmekte oldugu cin icine katti. Boylelikle, "cin-tonik" yaratildi. Yirminci yuzyil ortalarinda ise, Ingilterede cevrilen ve dunya'nn degisik ulkelerinde cok tutulan -- alp'i 007 olan, "casusluk;" "karsi casusluk;" "ajanlik" turunde un yapan-- bir dizi film, bu "cin-tonik" ickisinin dunyaya yayilmasina neden oldu. Sonucunda, Birlesik Krallik ekonomisine ek ve olaganustu bir gelir saglandi. Ikinci Dunya Savasi sonrasi, Fransiz giyimevleri ve sus kokusu ureticileri, buyuk bir tanitma atilimina gecerek, Fransiz kokenli kaynak kullanarak, Fransiz ekonomisini canlandirmakta buyuk gorev yaptilar.


184 Fransa'da da cin satildigi gibi, bu tur Fransiz urunleri, Birlesik Krallik'ta da buyuk begeni ile surum yapti. Adlari gecen her iki ulke'nin Avrupa Birligine girmelerinden sonra da, bu tutumlari degismedi. Kazancli cikan, Birlesik Krallik ve Fransiz toplumlari oldu. Bu kazanc da, en az uc basamakli idi: 1) doviz geliri; 2) Birlesik Krallik ve Fransiz mayalarinin dunyada tanitilmasina yardimci olmak; 3) oz ulusal ekonomilerine gercek katki'da bulunmak. Birinci basamakta ele alinan "doviz geliri"nin cogunlugunun kolaylikla olculebilecegi su goturmez. Ancak, ikinci basamaktaki "'maya'nin dunyada tanitilmasi" en az ilk basamak kadar onemlidir. Bir uretici, urettigi gerec, aygit, mal uzerine "kayitli tanitici" koyar. Amaci, uretici kurulus'un guvenilir bir kaynak oldugunu gostermek, alicilarinca unutulmamak, kolay bulunabilmektir. Bir toplum'un mayasi da bu kapsamdadir. Belirtilmesi gerekir ki, butun bu atilimlar ozel kisi ve kuruluslarca ele alinmis ve gerceklestirilmistir. Ancak, ekonomilerine ve dolayisi ile toplumlarina olan yararlari goren Birlesik Kralik ve Fransiz hukumet yetkilileri, bu tur "doviz kazandirir" "dis satis" atilimlarini desteklemek icin, Disisleri Bakanliklarina yetki verdi. Butun buyukelciliklere ve konsolosluklara: is yapacak, pazar acacak, oz ulkelerinden satis yapmak icin gelecek is adamlarina gercek ve kapsamli destek verecek "ticaret ateseleri" atandi; buyukelci ve konsoloslarin da oz ulkelerinin ekonomilerine "gelir getirecek" islere buyuk agirlik vermeleri onerildi. Diger ulkelere donuk dis politikalari da, bu gibi ticari iliskilerin "iyi" olup olmadigi sorusu uzerine de oturtuldu. Bu gibi orneklerin cogaltilabilecegini belirterek, uzatmadan, bir soru taslagini ele alalim: Gunumuzde TC kokenli uretim ve satis kuruluslari, Turk mayasini dunyaya tanitmak icin ne yapmaktadirlar? Bu gibi tanitimlara girismekle elde edebilecekleri ek gelirler ne olabilir? Bu gibi tanitimlara girebilmek icin ne gibi bilgisel ve uygulama kaynaklarina gerek duyacaklardir? Bu kaynaklar nereden bulunacaktir? Bu gibi atilimlarin yapilmasinin onemi uzerinde kimler durmaktadir? Amac, "maya" yi "satmak" degildir. Maya'yi bir kez satin alan, o maya yolu ile uretilebilecek maddeyi oz bunyesinde yapip kullanabilecektir. Onemli olan, "maya" yi elden cikarmadan, o maya ile uretilecek maddeleri pazarlayabilmektir. Boylelikle, "maya"nin kokeni elde tutulabilecegi gibi, o "maya"nin yordami ile uretilebilecek maddeler surekli gelir saglayabilecektir. "Maya" yalnizca hamur, yogurt, peynir, bira, vb "maya"si degildir. Universite arastirmacilarinin urettigi yeni buluslar, yontemler de "maya" dir. Bir uretici, urettigi mal'in oz yeteneklerini yukseltmek ve


185 ayni zamanda giderini dusurmek icin yeni yontemler aramak zorundadir. Ureticiler ve ulkeler arasindaki sonsuz yarisma, bu tur arastirmalari kacinilmaz duruma getirmistir. Yasam'i surdurebilmek, uretiminin duzeyini yuksek giderlerini de dusuk tutmaya baglidir. Bu sonuclari gerceklestirmek icin, bir uretici oz kurulus'u disinda uzman ve arastirmacilar arayip bulabilir; bu tur kisi ve kisilerden olusan kuruluslarla isbirligi yapabilir. Ancak, bu tur danisman ve kuruluslarda arayacaklari nitelikler arasinda "maya" sorusunun da sorulmasi, incelenip arastirilmasi gereklidir. Her is ve atilim, "devlet baba" dan beklenemez. Ozel kisi ve kuruluslarin da, geleceklerini oz ellerine almalari gereklidir. Gelecegine bilincli yaklasim ile bakip yordam aramayanlar, bu gelecege ulasmaktan da uzaklasmis olurlar. Omer Seyfettin, "Pembe Inci'li Kaftan" yazisinda, oz varligini kullanarak ulusu icin calisan, varligini yitiren bir kisinin basindan gecenleri anlatir. (Seyfettin bu yazi'yi Birinci Dunya Savasi cercevesinde yazmistir). Ancak, kisiler yasamakla da yukumludur. Gerektiginde, kisiler Seyfettin'in yazasinda ele alindigi gibi, varliklarini toplumlari icin kullanmak ve sikinti'ya girmekle de yukumludurler. Buna karsilik, bir toplum'un yasayabilmesi ve dunya icindeki yerini koruyabilmesi icin, toplum'un bireylerinin de yasamlarini surdurmekte, teker-teker saglikli ve varlikli olmalari gerekir. Bireyler de biraraya gelip, birlikte yordamlasarak calisacak, geleceklerini dusunerek isbirligi yapacaklardir. Bu tur ortak amaca ulasmanin en uygun yollarindan biri de, kurulmus ve yurumekte olan uretici kurumlarin, kamu ya da ozel olmalarina bakmadan, isbirligi yapmalaridir. Bu isbirligi sirasinda da, "maya" konusu en onde yer alan bir niteliktedir. Bu tur isbirliginin en onemli orneklerinden biri de Japonya'dir. "Ilerleme" nin, en once, atilim yapan kisilerin yaptiklarina dayali oldugu hicbir gun unutulmamalidir. Kisiler, mutlu olmak icin calisirlar. Kisilerin bu "arayislari," toplum'un ilerlemesine, yasam duzeyinin toplu olarak yukselmesine neden olur. Bu arada, eger kisiler, ve kisilerden olusan toplum, "maya" sini unutacak ya da bu "maya" ya onem vermeyecek olursa, toplum "kisilik degistirebilecek" kimligini yitirip yozlasabilecektir. Dolayisi ile, "mutluluk aramakta" olan kisiler, toplumlarinin cikarlarini da goz onunde tutmak durumundadirlar. Toplum ortadan kalkacak olursa, kisiler de "su'dan cikmis baligin" basina gelenleri cok iyi anlayacaklardir. Ornegin, "maya"si bozuldugu icin, peynir tadi olmayan bir peynir'in "peynir" olarak begeni kazanmayacagini dusunmek yeterlidir. Bu tur, "'maya'si bozuk" peynir'i satis'a suren ureticinin gelecegi ne olabilir? Toplum'un isteklerine kulak veren diger bir peynir uretici, begeni kazanan bir peynir satisina


186 basladiginda, ilk peynir ureticinin yasaminin son bulmasi anlamina gelir. Bu ornegi, bir ulke icindeki kuruluslara --ve toplum'a-uluslararasi duzen icinde toplu olarak uzatmak uygundur. Eger, bu ornekte adi gecen ilk peynir uretici, kullandigi "maya" yi arilastirmis ve bozulmasini onleyerek kullanmis olsa idi, sonuc daha degisik olur mu idi? Soz konusu, yalnizca peynir ureticinin kapanmasi, peynir tuketicinin sevdigi bir yiyeceginden olmasi degildir. Peynir uretim ev'inde calisan isciler; peynir'in yapildigi sut'u veren koyun ve inekleri yetistirenler; bu buyukbas hayvanlarin yemlerini ureten kuruluslar; yem uretici kuruluslarda calisan isciler, vb. de yasam gelirlerinin ortadan kalktigini goreceklerdir. Bu noktada, ornek alinan ilk peynir uretici, universiteler icinde gorev yapmakta olan bir arastirmaci'dan, karsiligini vererek, yordam istemis olsa idi, ureticinin gelecegi degisik olabilir mi? Bu tur "gelir paylasma" ve "cikarlari birlestirme" yordamlari ile birlikte calisma ortami saglamis olsa idi, toplum daha kazancli olamaz mi? Bunun karsisinda, eger universiteler icinde calismakta olan arastirmacilar, ureticilerin cagirisini beklemeden, yeni maya aritma yontemleri gelistirerek ureticilere urunlerini yenilestirmek, arilastirmak onerilerinde bulunsalar, bu atilimlar da yararli olmaz mi? Bu peynir ureticiler, yerli toplum'un gereklerini karsiladiktan sonra, uluslararasi pazarlara acilmak yollari da arayabilirler. Ek ve dis gelir saglayabilecekleri gibi, "maya" nin uluslararasi duzeyde taninmasina, sevilmesine de katkida bulunabilirler. Bu tur ornekleri, diger uretim kollari ve dallarina uzatmak olagandir. Konu, Omer Seyfettin'in "Diyet" baslikli yazisinda ele aldigi gibi bir kisinin diger bir kisi'ye "omur boyu borclu kalmasi" degildir. Bu atilimlar karsilikli yararli oldugu gibi, toplum da kazancli cikacaktir. Universite bunyelerinde calismakta olan arastirmacilar, yalniz kapsamlar ardinda kuramsal olarak kosarlar ise, toplum'a yararlari ne denli kalacaktir? Bir yerde, yeni kuram ve kapsamlari "pazar'a aktarmak" gereklidir. Arastirmacilarin gelistirdigi yontemleri, gene arastirmacilar "toplum'ca kullanilir" duzeye getirmekle sorumludurlar. Ureticiler de, bu kullanilabilir yontemleri "cogunluk uretimi" yolu ile toplum'a ve dunya'ya sunacaklardir. Cikarlarini iyi bilen ureticiler, arastirmacilarca kapilarina kadar getirilen onerileri benimseyecektir. Eger yapilacak onerileri bir uretici benimsemez, kullanmaz ise, arastirmacilar diger ureticilerle isbirligine


187 girebilirler. Bunun ustune, aydin ureticiler, arastirmacilarin kendilerine gelmesini bile beklemeden, arastirmacilarla ilk iliskiyi de kurabilirler. Arastirmacilar tek kisi olabilecegi gibi, universite disinda olusturulmus ozel arastirma kuruluslari da olabilir; diger kuruluslarla isbirligi yapmak uzere kurulmus olan "ortak uretim topluluklari" (kooperatifler) bu tur yaklasimlari ustlenebilirler. Birlikte calismakta buyuk yararlar olacagi aciktir. "Arastirmalar"in yalnizca uretim icin onemli ve gerekli olmadigi da bu basamakta anlasilmis bulunur. Bir toplum'un "maya"si, o toplum'un tarihinde, gelenek ve torelerinde yatar. Bir toplum'u diger toplumlardan ayirdeden ozellikleridir. Bu veriler arastirmacilarca toplu olarak kayit altina alinmistir, belirlenmistir; surekli kullanilmaktadir; toplum'un icgudusunde en ondedir; Dusunce Isverenlerince durmadan, ayrintilari ile derinden-derine islenir. Dunya'daki diger toplumlarla, bu konularda acikca bilgilesilir. Maya'larin toplami, dunya genel yasam duzeyinin ilerlemesine ve gelismesine katkida bulunur. Ayrintilar, "Turk Tarihi, Toplumlarin Mayasi, Uygarlik" basligi ile Yeni Forum dergisinin Haziran 1992 (Cilt 13, No. 277) sayisinda verilmistir. [Ek olarak, bak: Annals of Japan Association for Middle East Studies (Tokyo) No. 7, 1992. "Maya," adindan da anlasilacagi gibi, bir is'in basindan onemlidir. Kisilerin baslangici da cocukluk olduguna gore, dusuncelerin "mayalanmasi" da cok kucuk yasta ogrendiklerinden, gorupyasadiklarindan etkilenecektir. Bak: "Insan Inciyi Denizden Cikarmadikca, O Ister Inci Olsun -- Ister Cakiltasi, Farketmez," Yeni Forum Eylul 1993 (Cilt 14, No. 292). [Ek olarak, bak: Rotary Dergisi (Izmir) Aralik, 1993]. Bilinmeyen bir varlik, kimin yararinadir? Uretilen gerec ve urunlerin "satilmasi" gereklidir. "Satis" yapmak icin, "satis ve dagitim aglari" kurulmasi kacinilmazdir. Bu "satis aglari" da, tuketicilerin istek ve secimlerine kulak asmak yolu ile: urunlerin nitelik ve nicelikleri uzerine tuketicilerce ileri surulen gorusleri, uretici ve arastirmacilara ileterek, uretici ve arastirmacilara yordam verirler. Dolayisi ile, "satis aglari" da "urun uretme yaklasiminin" bolunmez bir koludur. Ozellikle, yurt disinda yapilacak satislar icin cok onemli ve temel acilimlarin basinda gelir. Bu gibi "maya tanitim" ve uluslararasi satis aglari olusturulmasina yordam verecek kisi ve kuruluslarin varligi ve calismalari da gozden uzak bulunmuyor. Ornegin, yillardir calismakta olan Danismanlik Kuruluslari, calisma konularini genisleterek yeni konularda da girisimlerde bulunabilirler. Uluslararasi pazarlarda yeni


188 satis ve dagitim aglarinin kurulmasindan once de, ilk agizda yapilmasi gerekli "iliski kurmak" atilimlari vardir. Bir dag'in tepesine, bir adimda cikilamayacagi aciktir. "Borc, odemekle; yol, yurumekle biter." Buna karsilik, maya da, ancak aritilmakla ve surekli olarak canli tutulmakla yasayacaktir. Maya'nin elden cikmamasini, kok salarak gelismesini saglayacak tek yontem, maya'nin en genis duzeyde yayilmasini ve sevilmesini saglamakla elde edilebilir. 19cu yuzyilda yapildigi gibi, yalnizca "ilan vererek" alici aramak, kaynaklari cop yiginina atmaktan ileri gidemez. Satis yapmak, maya tanitmakla esit bir duruma gelmistir. "Alici aramak" yontemleri de, ozellikle Ikinci Dunya Savasi sonrasi, kokunden degismis, gelismis bulunuyor. Yeni yontemler, cok ince uygulamalarla: "alicilarin" kimlikleri, adlari, oturduklari yerler, egitim duzeylerinin nitelik ve nicelikleri, gelirlerini bilmek gibi ayrintilara kadar iniyor. Bu gibi uygulamalarla, alicilarin "dusuncelerini okumak," alici kisilerle dogrudan baglanti kurmak yolu ile "alicilarin "isteklerini yerine getirmek" ve bu alicilara "yeni dusunceler 'salik vermek'" de gunumuz ve gelecekteki satis ve maya tanitim yontemlerinin temellerini olusturuyor. Mayalarini korumaktan ve kullanmaktan kacinanlar, mayalarindan yeterince yararlanmayan (ya da yararlanamayanlar) gunun kosullarina ayak uyduramayacak; dunyanin gidisine ayak uyduramayanlar da, Omer Seyfettin'in "Diyet" baslikli yazisinda sozu edildigi gibi, yalniz buyuk odunler vermekle kalmayacaklar; bagimsizliklarini da, yasama kaynak ve yeteneklerini de elden cikaracaklardir. Butun maya aritici, denetleyici, kullanici girisimci ve atilimcilara basarilar diliyoruz.


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.