MART 2015 / SAYI:26

Page 1

MART 2015

NO:26 www.postkolik.com

ÜCRETSİZDİR facebook.com/postkolik

twitter.com/postkolik

instagram.com/postkolik

ÜCRETSİZ İNDİRİN

İLKBAHAR/YAZ

MODA TRENDLERİ

�GEZİ İklimiyle ters orantılı sıcak insanları, doğal güzellikleri ve büyüleyici mimari yapıları ile dikkat çeken Oslo’yu gezdik.

�DİZİ

Anime dizilerin popülaritesi her geçen gün artarken, 2015’in en çok ses getireceğine inandığımız animelerine göz attık.

� GEEK

Spider-Man, beş film ve düşük gişe hasılatları sonrasında evine geri dönerken, Marvel’ın örümcek hakkındaki yeni planlarını yazdık.

� SAĞLIK

Sindirim sistemini dinlendirmek ve toksinlerden arınmak isteyenlerin yeni tercihi haline gelen Juice Cleanse’i yazdık.

� MODA

Bazı tasarımların tek başlarına bir servet değerinde olduğu moda dünyasında, en zengin tasarımcıların servetlerine baktık.

� ŞEHİR

İstanbul’da özellikle son bir yıldır farklı gruplar tarafından gerçekleştirilen pop-up sale’lerin en popülerlerini derledik.


Vestel_Hangar_dergi_ilan.pdf

C

M

Y

CM

MY

CY

CMY

K

21

23/02/15

21:37


MART 2015

03

POSTKOLİK.COM YENİLENDİ Postkolik keyfini sürekli yaşayabilmeniz için web sitemizi yeniledik. Birbirinden eğlenceli haberler için sizleri her gün Postkolik.com’a bekliyoruz.

BU HABERLER SADECE TABLET DERGİMİZDE!

İ Ç İ N D E K İ L E R MİMARİ

08

GEZİ

İklimiyle ters orantılı sıcak insanları, doğal güzellikleri ve büyüleyici mimari yapılarıyla dikkat çeken Oslo’yu gezdik.

10

Arizona Çölü’nün ortasında bir vaha olan ve her yıl dünyanın dört bir yanından binlerce ziyaretçiyi ağırlayan Arcosanti kasabasını yazdık.

DİZİ

Anime dizilerin popülaritesi her geçen gün artarken, 2015’in en çok ses getireceğine inandığımız anime dizilerine göz attık.

RÖPORTAJ

16

GEEK

Spider-Man, beş film ve beklenenin altında kalan gişe hasılatları sonrasında evine geri dönerken, Marvel’ın örümcek hakkındaki yeni planlarını yazdık.

26

SAĞLIK

Üç boyutlu kaligrafi tasarımlarıyla sanal âlemde kendinden çokça söz ettirmeye başlayan Eskişehirli kaligraf Tolga Girgin ile konuştuk.

Sindirim sistemini dinlendirmek ve toksinlerden arınmak isteyenlerin yeni tercihi haline gelen Juice Cleanse’i yazdık.

PORTRE

30

MODA

Bazı tasarımların tek başına bir servet değerinde olduğu moda dünyasındaki en zengin moda tasarımcılarını kaleme aldık.

HAZIRLAYANLAR

Sorumlu Müdür: Pınar Özbakır pinar@postkolik.com Görsel Yönetmen: A. Erdal Şahin Yazı İşleri: Enis Hazan, Erdem Tatar, Mehmet Erdoğan, Ece Budayıcıoğlu, Orhan Meriç, Ahmet “Başkan” Çatatuğ, Eda Yenivatan, Merve Akan, Emrah Gürkan Fotoğraf: Sinan Bayar, Kapak fotoğrafı: H&M

36

ŞEHİR

İstanbul’da özellikle son bir yıldır farklı gruplar tarafından gerçekleştirilen popup sale’lerin en popülerlerini derledik.

REKLAM

BASIM

IPAD REKLAM

Altın Kitaplar Yayınevi Tic. AŞ. Göztepe Mahallesi, Kazım Karabekir Caddesi, No: 32 Bağcılar-İstanbul Tel: 0212 446 38 88 Sertifika no: 107666

Yetkin Nural 0537 371 90 50 reklam@postkolik.com MEDYANET Özkan Kaya 0212 304 21 01 mobia@medyanet.com.tr

• Postkolik’te kullanılan tüm yazılar kaynak gösterilerek yayınlanır. • Postkolik 15 bin adet basılıyor. Postkolik’in dağıtıldığı yerleri görmek için www.postkolik.com/nerdeyiz adresini ziyaret edebilirsiniz. • Postkolik’i e-dergi olarak www.postkolik.com adresinden okuyabilirsiniz.

İLETİŞİM Kağıthane Cd. No:72 Çağlayan 34403 İstanbul Tel: 0532 437 26 38 info@postkolik.com

Etrafı delilikle, çalgı çengiyle, rakıyla ve mezeyle örülü bir sevda hikâyesinin başkahramanı olan Deli Ayten’in öyküsünü kaleme aldık.

TEKNOLOJİ

Akıllı telefonlar sayesinde hayatımıza giren ve birçok açıdan yaşamımızı kolaylaştıran en yeni uygulamaları inceledik.


04

MART 2015

R2-D2 ÇANTA OLDU STAR WARS karakterlerini herhangi bir ürün olarak görmek bizi her zaman mutlu ediyor. (Jar Jar Binks’i bu kategorinin her zaman dışında tutuyoruz tabii ki!) Bu ürünler özellikle de serinin Laurel ve Hardy’si olarak adlandırabileceğimiz sevimli droidler R2 ve C3PO’ya aitse daha da güzel. Tasarımcı KruKruStudio’nun Etsy’de satışa sunduğu bu sevimli çanta da tam biz geek’lere göre. Tamamen keçeden yapılma bu çantanın boyu 43, çapı ise 19 cm. Detaylarına fazlasıyla sadık kalınmış ve şekli bozulmasın diye de içeriden parçalarla güçlendirilmiş. Gittiği her yere droidini de götürmek isteyen hanımefendiler için çok fantastik bir çanta seçimi olacağı kesin. Fiyatı 185 dolar.

H www.etsy.com H

MİNİK BAHÇIVANLAR GÜNLÜK ihtiyaçlara enteresan ve esprili çözümler bulan tasarımcıları çok seviyoruz. Bunlardan biri de Dickson Chow. Kendisi ihmalden ya da yanlış bakımdan solan ev bitkileri için eğlenceli bir çözüm bulmuş. Dışarıdan bakıldığında ahşaptan yapılmış bir dinozor, tavşan ve insan figürü olan bu Plant Friends isimli minik dostların sırrı ise içlerinde gizli. Android uygulamasıyla telefonunuza bağlanan bu minikler size topraktaki nem ve ortamdaki ısı gibi verileri toplayarak bitkinizi ne zaman sulamanız gerektiğini SMS ya da e-posta göndererek hatırlatıyor. Keşke günlük hayatın koşturması içinde ihmal ettiğimiz her şey için bir Plant Friends olsa…

H www.dicksonchow.com H

TEK KİŞİLİK TANK BUGÜN zabıta memurunun bile altında olan Ginger’ın balonu çabuk söndü ama birçok değişik tasarıma da esin kaynağı olduğu kesin. Söz konusu 2 tekerlekli ve dengeli araçlar olduğunda sanırız şimdilik DTV Shredder’ın eline su dökebilen yok. Üreticilerinin “Kaykay gibi kullanılan mini tank” diye tanımladığı Shredder, her türlü arazi şartına uyum sağlayabiliyor ve türlü akrobasi hareketlerine de uygun. 200cc motoru, 14 beygir gücü ve sadece 145 kilo ağırlığıyla bu mini tank, doğa kaçamaklarını sevenler için işin rengini fazlasıyla değiştirecek gibi görünüyor.

H www.bpgwerks.com H


MART 2015

05

FRANKENSTEIN’LIK MUMLAR

BÖYLE ÇİKOLATA YEMEDİNİZ

LONDRALI tasarımcı Anna Sternik’in tasarladığı bu mumlara bayıldık! Gerçek organlardan ayırt edilemeyecek şekilde tasarlanmış bu mumlar, 15 farklı poz ve 3 farklı tipte üretilmiş. Anna Sternik tarafından bizzat elde üretilen bu enteresan mumların her biri aslında koleksiyonluk. Zira el yapımı oldukları için her birinde şekil ve renk farklılıları oluşuyor. Tasarımlarında korku ve sürrealizm öğelerinden ilham alan Sternik, sipariş üzerine istediğiniz türde size özel bir tasarım da yapabiliyor. Mesela dudaklar!

EKVATOR’DA yaşayan biri Amerikalı diğeri Avusturyalı iki girişimcinin yarattığı To’Ak, muhtemelen yiyebileceğimiz en lezzetli çikolata. Eski Ekvator dilinde toprak ve ağaç kelimelerinin birleşimi olan To’Ak’ın tek bir amacı var, o da en doğal çikolatayı üretmek. Tabii bu o kadar kolay da olmuyor. Çünkü bu arkadaşlar doğallığını hiç kaybetmeyen çikolatadan 2 yılda ancak 600 bar üretebilmişler. Dokunmadan yiyebilmemiz için kutuya bir de ahşap cımbız sıkıştırmışlar ve 50 gramını 260 dolardan satıyorlar. Denemesi bedava değil, ama tadı muhtemelen eşsizdir.

H www.etsy.com H

H www.toakchocolate.com H

LASTİK ATAN TÜFEĞİNİZİ ÖZLEDİNİZ Mİ?

URWERK UR-110 NASIL, denizaltı ismi gibi değil mi? Kendisi de öyle bir şey zaten! Tarzı olan bir erkek için kolunda iyi bir saat olması çok önemlidir. Ama birçok tarz sahibi erkekle dolu bir topluluğa girdiğinizde hala sıra dışı olabilmek için takmanız gereken saat ise Urwerk UR-110… Neden mi? Anlatalım… Bir kere saatimiz ayarlarını uydulara göre otomatik olarak kendisi yapıyor. Nasıl diye sorarsanız, biz de tam anlamadık yapıyor işte! Gece ve gündüz göstergesine sahip saatin kaç olduğunu anlamak için biraz kurs görmek gerekebilir; zira saatin içinde bir uçağın kokpitindeki kadar kadran ve gösterge var. Ve sıkı durun, Urwerk’te saat aşağı doğru dönen bir kadran ile okunuyor. Daha net anlayabilmek için yandaki resmi inceleyebilirsiniz. Öğrendiğimize göre, saatin 3. ve 5. yıl (evet aynen arabaların 5.000-10.000 bakımı gibi) bakımlarının zamanı geldiğinde renk değiştiren bir yağ göstergesi bile varmış! Bu canavarı içine gömmek için titanyum bir kasa kullanan Urwerk mühendisleri, nefis abanoz kaplamalı iki farklı model de tasarlamışlar. H www.urwerk.com H

DÜNYAYI bilgisayar oyunlarının ele geçirmediği yıllarda doğup sokaklarda oynayarak büyüyen nesil, neden bahsettiğimizi hemen anladı sanırız. Evet ta kendisi! Efsane oyuncak modernize bir şekilde geri döndü! Biz o zamanlar uygun bir tahta parçasını yontup kabza yapar, üstüne de gerili lastiği sıkıştıracağımız bir mandalla tetiği yerleştirirdik ve bum! Camdaki düşman sinek, “sinek cennetini” boylardı! Şimdi iş biraz daha ciddileşmiş. Kansas City’de tamamen el yapımı olarak üretilen yeni nesil lastik tabancamız (ya da tüfeğimiz) çok havalı. Gerçekten çalışan bir tetik mekanizması ile paket lastiğini neredeyse 10 metre uzağa fırlatabilen bu şahane “old school” oyuncak, isterseniz James Bond’un Walter PPK tabancası ya da MP5 makineli tüfek formatında emrinizde. Fiyatlar 25-80 USD arası değişiyor. O zaman kolundaki şeritlerin hakkını ver asker, görev seni bekliyor!

H www.etsy.com H


06

MART 2015

ÜNLÜ ŞEFLER NERELERE TAKILIR? GUIDE to Chefs Favorite Restaurants’ın yeni baskısı çıktı! Phaidon yayınevinin daha önceki yıllarda da yayınladığı bu lezzetli kitabın 2015 baskısı dünyaca ünlü tam 600 şefin dünyanın çeşitli şehirlerinde gitmeyi sevdikleri yerel mekanların, burgercilerin, gece-yarısı atıştırmalık dükkanlarının ve gurme restoranların adreslerini bizlerle paylaşıyor. Damak tadına düşkün seyahatseverler için hazine değerindeki “Şeflerin Favori Restoranları Rehberi”, seyahat arkadaşınıza, sevgilinize veya eşinize harika sürprizler yapabilmeniz için bizce her daim elinizin altında olmalı. 11 USD gibi uygun bir fiyata sahip kitaba amazon. com üzerinden ulaşabilirsiniz.

BU LAMBA ASİLLERE GÖRE! İNGILIZ tasarımcı Jake Phillips, İngiliz kültürünün kült haline gelmiş ikon objelerinden biriyle yola çıkarak çok şık bir lamba tasarlanmış: Bowler Hat Lamba… Bowler şapkalar İngiltere ile özdeşleşmiş bir kültür ikonu olarak film yıldızları, politikacılar, müzisyenler ve İngiliz sarayının soylu sınıfı tarafından adeta ortak hafızamıza kazınmıştır. The Jeeves Lamp, klasik bir Bowler şapkanın iç kısmının altın rengi alüminyum yansıtıcı yüzeyle kaplanması ve duy, ayak ve elektrik düzeneği eklenmesiyle oluşturulmuş basit ama etkileyici bir tasarım. Kaliteli iç yüzeyi ve ayarlanabilme özelliği sayesinde ışığı en verimli biçimde kullanabilen bu şık lambanın evinize veya ofisinize gelen herkesin ilgi odağı olacağına hiç şüphe yok…

H www.amazon.co.uk H

H www.homeclick.com H

EFSANE BATMOBILE AVUCUNUZDA DİKKAT SANATÇI ARANIYOR! ON NUMARA illüstrasyonlarınız var ama flash belleğinizde öylece yatıyorlar mı? Süpersonik grafikleriniz ve çizimleriniz var ama baskılarını alıp satmak zor mu geliyor? “Tasarımlarımdan muhteşem tişörtler olur ama nerede bastırabilirim?” diye soruyor musunuz? O zaman ArtZula’ya uğramanızda büyük fayda görüyoruz. Kendi online galerinizi oluşturabileceğiniz bu platformda, tasarımlarınız -telif hakları tamamen sizde kalacak şekilde- tişört, kanvas, artprint, çerçeveli tablo ve duvar saati gibi ürünlere dönüşüp hayata karışıyor. Siz kahvenizi içip keyifle tasarımlarınızı yüklerken, baskı, üretim ve nakliye gibi detayları sizin yerinize ArtZula hallediyor. İnteraktif olması da diğer sanatçı arkadaşlarla kardeş kardeş takılmanıza imkan sağlıyor. Bir göz atmanızda kesinlikle yarar görüyoruz. H www.artzula.com H

BATMAN hayranlarına sorarsanız hatırı sayılır bir bölümü sinemaya uyarlanan bu süperkahramanın filmlerinden en çok 1989 yapımı Tim Burton versiyonunu tutar. Hatta o filmde özellikle bir Batmobile vardır ki, Batman hayranlarının büyük kısmı o araçtan iyisi olmadığını kabul eder. Bir dönem David Copperfield’ın sevgilisine hediye ettiği konuşulan bu araç artık avucunuzun içinde. Dünyaca ünlü action figür üreticisi Bandai bu kez çok daha enteresan bir ürüne imza atmış ve bu Batmobile’i iPhone 6 kılıfı olarak üretmiş. Kılıf fonksiyonel ön ve arka ışıkları, açılıp kapanabilen üst giriş kapısı ile Bandai markasının detaylara gösterdiği özeni bir kez daha ortaya koyuyor. Telefonu kişiselleştirme işini bambaşka bir boyuta taşımak ve bunu yaparken buram buram geek kokmak isteyenlere önemle duyurulur.


Posta liii.pdf

6

20.02.2015

12:45


08

MART 2015

KUZEYİN MUTLU ŞEHRİ: OSLO Norveç’in başkenti Oslo, ziyaretçilerine İskandinav cazibesinin yanı sıra müzeleri, yeşilliği, parkları, şehir ve gece hayatı ile çok keyifli bir seyahat deneyimi vaat ediyor. Hande Aykun bu son derece pahalı ama bir o kadar da güzel şehri Postkolik okuyucuları için yazdı…

Y

azın gündüzlerin, kışın gecelerin bitmek bilmediği Oslo, İskandinavya’nın dördüncü büyük şehri. Birbirine köprülerle bağlanmış toplam 40 ada üzerine kurulan bu etkileyici şehir, yüzlerce gölü ile aynı zamanda tam bir doğa harikası. Eğer şehri güneşli günlerinde ziyaret etme şansına sahip olan azınlıktansanız sizin deneyimlediğiniz Oslo, Norveç’in başkentini kapalı, sisli, puslu bir havada ziyaret edenlerinkinden bambaşka olacaktır. Ama hava durumu ne olursa olsun, bu mutlu şehir ziyaretçilerine birbirinden keyifli birçok alternatif sunan harika bir kent. Hadi o zaman kemerlerimizi bağlayalım ve kısa bir Oslo turuna çıkalım!

KARL JOHANS GATE Eğer uçakla yolculuk ediyorsanız, Oslo’ya Gardermoen adlı havaalanından ulaşacaksınız. Gardermoen’den şehre giden ekspres trenler var. Fakat bilet fiyatları normal trene göre çok daha yüksek. O yüzden ekspres tren yerine normalini tercih etmenizde fayda var. Havaalanından şehre doğru yapacağınız o ilk yolculukta kendinize cam kenarından bir koltuk seçin ve yol boyunca size eşlik edecek yeşile doymuş bir manzaranın tadını çıkarmaya hazırlanın. Hangi mevsimde gittiğinize bağlı olarak Norveç’in kara teslim oluşuna ve manzaranın bembeyaz bir örtüyle kaplanmasına da şahit olabilirsiniz tabi; ne çıkarsa bahtınıza!

Oslo’yu dolaşırken illa bir başlangıç noktası seçmek şart ise bu nokta şehrin atar damarı, yani en yoğun caddesi Karl Johans Gate olacaktır. Norveçli ünlü yazar Knut Hamsun’un Açlık romanındaki Kristiania’sından hatırlayabilirsiniz bu caddeyi; zira Oslo’nun o zamanki adı Kristiania’ymış (19. yüzyıl sonu). Eğer şehirlerin ruhları bazı caddelerine yansıyorsa, Karl Johans Gate’in de Oslo’nun ruhunu taşıdığını söylemeliyiz. Cadde boyunca karşılaşacağınız çeşitlilik Oslo hakkında önemli ipuçları barındırıyor: Canlı müzikle brunch yapılan şık kafeler, ucuz köşe başı büfeleri, alımlı İskandinav kadınları ve evsizler, Oslo şehrinin adeta canlı bir dioraması gibi. Karl Johans Gate’e 10-15 dakikalık yürüme

mesafesinde bulunan Oslo Opera Binası kentin simge yapılarından biri. Opera Binası’nın buz dağından esinlenen tasarımı ve çağdaş mimarisi oldukça etkileyici; yapı minimal ve geometrik şıklığın görkemini taşıyor. Beyaz binanın çatısına doğru yapılan ufak bir tırmanış ile Oslo’ya yukarıdan bakma fırsatı yakalayabilirsiniz. Opera Binası’ndan çıkıp iki büyük kulesiyle şehrin siluetindeki başka bir önemli yapı olan ve her sene Nobel Barış Ödülü Töreni’ne de ev sahipliği yapan Oslo Belediye Binası’na doğru yürümek de başka bir seçenek. Yol üstünde kıyıya kurulmuş, ortaçağdan kalma Akershus Kalesi’ni gezmeyi de ihmal etmeyin. Kale içindeki patikalar Oslo’yu izlemelik tepelere çıkıyor. Şehri koruma görevinden emekli olalı uzun süre geçen kaleyi gezmek, içindeki müzeler hariç ücretsiz. Etkileyici Oslo Körfezi ve Fiyordu’na, üzerlerindeki küçük yaz evleriyle pastoral bir resmi andıran adalara hayran kalmak için ise bir bot turuna çıkmanız yeterli olacaktır. Oslo’nun bir diğer ünlü yeri ise internette de bol bol fotoğrafları paylaşılan Vigeland Heykel Parkı. Norveçli heykeltıraş Gustav Vigeland’ın heykelleriyle donattığı park, şehrin büyük halk parklarından biri olan Frogner Park’ın içinde yer alıyor. Parkın en ilgi çeken heykellerinden biri kuşkusuz etrafına hükmeden, tek granit bloğundan yaratılan ve 121 insan figürü barındıran 17 metre yüksekliğindeki Monolit. Monolit dışındaki diğer heykeller ise aile yaşantısına, kadın ve erkek, yetişkin ve çocuk ilişkilerine dair…


09

MART 2015

MÜZELER ŞEHRİ Eski tersane bölgesinde dört aşamada gerçekleştirilen inşaatlar sonunda ortaya çıkmış oldukça fütüristik bir oluşum olan Aker Brygge mahallesini mutlaka ziyaret etmelisiniz. Bu mahalleyi ziyaret etmeye bir sebep arıyorsanız, Oslo’nun kesinlikle gezmeniz gereken çağdaş sanat müzesi Astrup Fearnley Museet’in de Aker Brygge’de olduğunu belirtelim. Burası yeni bir şehircilik anlayışını pratiğe döken, akıllı binaların tasarım ile harmanlanarak inşa edildiği bir bölge. Alışveriş, yemek ve eğlence için şimdiden önemli bir buluşma yeri haline gelmiş durumda. Ayrıca alanda birçok galeri, iş yeri ve konut da mevcut… Aker Brygge’nin denize açılan ucunda konumlanmış Astrup Fearnley Museet ise başka bir mimari harika. Mimar Renzo Piano’nun tasarladığı müze, sergi alanlarının şekillerini çeşitlendirişi ile sanatçıları ve işlerini adeta kendisine meydan okumaya davet ediyor. Ahşap ve cam ağırlıklı üç binası, doğal ışığı filtreleyen eğri cam çatısı, Oslo Fiyordu’na bakan konumu, sanat eserlerinin yerleştirildiği yeşil bahçesi ve onu sarmalayan şehir ve doğaya uyumu ile bu müze, Oslo’nun en güzel binalarından. Koleksiyonunda Jeff Koons, Damien Hirst gibi çok önemli çağdaş sanatçıların eserlerini barındırıyor. Müzede biletinizi aldığınızda İnternet ücretsiz… Şehrin bir başka önemli müzesi ise ünlü Çığlık (Scream) tablosunun sergilendiği Munch Müzesi. Müze, Norveçli ressam Edvard Munch’ın hayatına ve eserlerine odaklanıyor.

ŞEHİRDE YAŞAM Oslo’nun görmeyi planladığınız her şeyi görmeyi başarabildiyseniz, şimdi sıra bu şehirdeki yaşamı keşfetmekte… Oslo’daki yaşamı merak ediyorsanız rotanızı şehrin en keyifli mahallelerinden birine, Grünerløkka’ya çevirmeniz gerek. Merkezin kuzeyinde, şehrin

Hande keşif turlarında...

içinden akan Akerselva nehrinin doğusunda ve duvarlarını leziz graffitilerin süslediği eski endüstriyel binaların ardında kalan bölge çok sayıda küçük kafeleri, restoranları, barları, dükkânları ile modern şehir kültürü ruhu taşıyor. Grünerløkka’da birçok özgün tasarım mağazası, vintage ve ikinci el ürün mağazaları da mevcut. Burada 2004 Dünya Barista Şampiyonu Tim Wendelboe’nun kendi adıyla açtığı, sadece harika kahvenin servis edildiği espresso barı ve Godt Brød adlı fırın ve kafeyi ziyaret etmeyi aman ha ihmal etmeyin. Grünerløkka’da gecenin de tadını çıkarın! Oslo halkının gittiği birçok güzel bar var. Maalesef içki ucuz değil; bu yüzden lezzetli kokteyllerinizi içerken bütçenize dikkat edin. Aku-Aku Tiki Bar’ın gözünüzün önünde hazırlanın tiki kokteylleri enfes. Norveç biralarından tatmadan da dönmek olmaz.

GÜZELİM YARIMADA Oslo şehir gezisi güzergâhınıza eklemelik son bir bölge olarak bir de güzelim Bygdøy yarımadasından bahsedelim... Zengin

bir tarihe sahip bu bölge, aynı zamanda Norveç’te insanın doğa ile ilişkisinden doğma kültürün iz bıraktığı en eski yerlerden. Yarımada aynı zamanda birçok parka, popüler sahillere, ormanlara ve önemli müzelere ev sahipliği yapıyor. Bu müzeler arasında Norveç Kültürel Tarih Müzesi dikkat çekiyor. Müzenin geniş açık hava sergisinde Norveç’in farklı bölgelerinden müzeye taşınan yapılar eşliğinde ülkenin kültürü ve tarihi işleniyor. Müze içinde yer alan bir apartman binasında yeniden yaratılan geçmiş zaman evlerini gezmesi, incelemesi ve eski yaşamları hayal etmesi pek keyifli. 1884’te Norveç’in Hallingdal bölgesindeki Gol’den müzeye taşınan ortaçağdan kalma ahşap kilise müzenin göz bebeği. Hafta sonları bazı binaların içinde gerçekleştirilen ve ziyaretçiyi Norveç’in tarihini birebir tatmaya davet eden aktivitelere göz atmayı da ihmal etmeyin. Kuzeyin geçmişinin önemli bir parçası olan Vikingler ile ilgileniyorsanız, Bygdøy’da bulunan ve günümüze dek en iyi korunmuş Viking gemilerinin sergilendiği müzeyi ziyaret etmelisiniz. Eğer Oslo seyahatiniz için bol zaman ayırdıysanız ve fazladan vaktinizde ne yapmanız gerektiğini merak ediyorsanız size şöyle bir öneri sunabiliriz: “Norway in a Nutshell” ile bir günden birkaç güne değişen farklı turlardan biriyle şehir dışına çıkın, Norveç’in şehir hayatının arkasına, büyüleyici doğasına, fiyordlarına ve sevimli minik kasabalarına gidin. Son olarak Olso’da kalacak yer ayarlarken fiyata kahvaltının dâhil olmasına dikkat etmenizi önermeliyiz. Bu önemli öğün hem size gün içerisindeki yoğun gezintiniz için gereken enerjiyi sağlayacak hem de gizliden gizliye kahvaltı mekânından aşıracağınız sandviçiniz/meyveniz ile de sizi ilerleyen saatlerde restoranların el yakan pahalılığından kurtaracak!


10

MART 2015

ANİME SEZONUNU AÇTIK Her geçen gün daha da popülerleşen anime diziler son zamanlarda Türkiye’de de hatırı sayılır bir hayran kitlesine sahip oldu. Biz de fırsat bu fırsat dedik ve bu yılın en çok ses getireceğine inandığımız anime dizilerden bir seçki hazırladık. n Erdem Tatar CUTE HIGH EARTH DEFENSE CLUB LOVE! Büyüyle içli dışlı, rengârenk bir anime dizi arayanlar ve özellikle de gülmek isteyenler kesinlikle bu diziyi izlemeli! Çünkü Cute High Earth Defense Club LOVE!’ın 2015’in en fazla seyirci çeken animesi olması kesinlikle tesadüf değil. Bir zaman kırığından bizim boyutumuza gelen pembe bir yaratıkla karşılaşan beş sıradan lise öğrencisi, kendilerini bir anda dünyanın koruyucu meleklerine dönüşmüş olarak bulurlar. Dünyayı kurtarmanın tek yolu sevgiden geçmektedir ve bu beş asil savaşçı bu uğurda pek çok zorlu düşmana göğüs germek zorunda kalacaktır. Cute High Earth Defense Club LOVE!, aynı zamanda son yılların animeleri içerisinde en kuvvetli başlangıç bölümüne sahip olan dizi ve şimdiye dek yyayımlanan bölümlerinde heyecan bir an bile kaybolmuş değil. Iskalamamanızı tavsiye ediyoruz.

THE ROLLING GIRLS Uzun zamandır ne animede ne de başka bir tarzda böylesi negatif bir ortamda geçen bu denli pozitif bir yapım seyretmemiştik! Büyük Tokyo Savaşı sonrası Japonya, adeta yangın yerine dönüşür. Bu savaşın on yıl ertesindeyse ülke feodal Japonya devrini andıran derebeyliklere bölünür ve farklı bölgeler birbirleriyle ölümüne mücadeleye girişirler. Tabii filler tepişirken her zamanki gibi çimenler ezilir ve bu gidişata dur demek gözü pek bir motosikletli hatun çetesine düşer. Çetemiz o kadar şeker tiplerden oluşuyor ve anime de o kadar renkli ki, insan gerçekten de bu zifiri atmosferi renk cümbüşüne çeviren yapım karşısında aklını kaybedecekmiş gibi oluyor. The Rolling Girls hem Japonya’ya yeniden barışı getirmek hem de kötü niyetli çeteleri bertaraf edip halkı huzura kavuşturmak için basıyor pedallara. Eğlenceli diyalogları, Hollywood filmlerine taş çıkaran aksiyon sahneleri ve sivri dilli karakterleriyle The Rolling Girls, yeni anime sezonunun önemli yapımlarından.

DEATH PARADE Psikolojik derinliğe ve alt metinlerin gücüne önem veriyorsanız bu anime dizi kesinlikle sizin için biçilmiş kaftan. Dizi, şimdiye dek kesin olarak konusunu açık etmedi; ancak oldukça ilginç iki başkarakteri ve Matrix, V For Vendetta gibi felsefesi yoğun diyaloglarıyla aklımızı almadı desek yalan olur. Dizi oldukça mistik bir barda geçiyor. Zaman ve mekan algımızın çok ötesinde bir varlık düzleminde bulunan bu barı işleten iki karakter her bölümde derin felsefi konulara kafa yorup hayatları üzerine bahse tutuştukları bir dart oyunu oynuyorlar. İşin tuhaflaştığı bölümse bu dart düellosuyla beraber hikayeye dahil olan karakterler ve onların hikayeleri. Ancak tüm bölümlerin değişmez lokomotifi barı işleten çiftimiz. Yılın en yüksek rating alan ikinci anime dizisi renkli atmosferi ve derinliğiyle bizi kısa sürede kendi boyutuna ışınladı bile!


MART 2015

11

ASSASSINATION CLASSROOM Animeler her daim tuhaf ötesi konular bularak insanlara inanması, hatta katlanması zor konuları izletme hünerleriyle de meşhurdurlar. Şimdi bahsedeceğimiz animenin konusunu iyi okuyun; zira eminim daha önce hiç böyle bir şey okumadınız! Hangi kozmik boyuttan geldiği bilinmeyen bir gezegen yiyici sarı ahtapot, iki gecede Ay’ın yüzde yetmişini midesine indirir! Dünya dehşete düşmüştür, Japon bilim adamları uydular vesilesiyle yaratıkla iletişime geçerler ve Ay’ın kalanını yememesi konusunda kendisini ikna ederler. Bu sırada iştahı iyice kabaran yaratık gözünü dünyaya diker, ancak pazarlıklar sonucu dünyaya bir şans vermeyi kabul eder. Yapılan anlaşma ise şimdiye kadar okuduğunuz bölüm kadar tuhaftır. Bu gezegen yiyici ahtapot Japonya’da rastgele bir lisede öğretmenlik yapacaktır. Evet yanlış duymadınız hem de tam bir sömestr boyunca. Bu sömestr süresince de öğrencilere eğer becerebilirlerse kendisini öldürmeleri konusunda izin verecektir. Eğer öğrenciler bir sömestr süresince kendisini öldürebilirlerse ne âlâ, öldüremezlerse bu sürenin sonunda dünyayı yiyecektir. İşte bu kadar tuhaf bir konuya sahip olan Assassination Classroom, potansiyelinin çok ötesinde başarılı ve sinir bozucu derecede komik. Toplamda 22 bölüm sürecek olan bu deli saçması anime macerayı tüm çılgınlara tavsiye ediyoruz.

MARIA THE VIRGIN WITCH İngiltere ve Fransa arasında yaşanan Yüzyıl Savaşları bugüne dek sayısız edebiyat ve tiyatro eserine konu olmuştur; fakat bir anime dizi tarafından ilk defa ele alınıyor! Tabii ki oldukça fantastik boyutta cereyan eden bu savaşa büyücü Maria bir karışıyor, pir karışıyor! Savaştan nefret eden bu muzip cadı iki tarafı da bu savaşın gereksizliğine ikna etmeye çalışırken, bir de rakibi ile karşılaşıyor. Artemis adlı kötü cadı savaşın gerçekleşmesi için iki tarafı da türlü kumpaslar vesilesiyle birbirlerine karşı iyice bilerken, Maria da bu yıkım senfonisini durdurmak için elinden geleni yapıyor. Listemizdeki diğer anime dizilerin aksine, Maria the Virgin Witch’in yapımcıları dizi izlendiği müddetçe hikayenin sürebileceğini, ellerinde on yıllık malzeme olduğunu her fırsatta dile getiriyorlar. Bu anime dizinin o kadar uzun ömürlü olup olamayacağını şimdiden tahmin etmek zor. Ama şimdiye kadar izlediğimiz bölümler ışığında söyleyebiliriz ki, kıyamet fena kopacak, bu dizi bir fenomen olacak!

YATTERMAN NIGHT Eğer anime dünyasına yeni dalacaksanız bu diziyi takip etmenizi öneririz. Zira kolay takip edilebilen öyküsü, sempatik karakterleri ve 12 bölümlük süresiyle ideal anime keyfini adeta garantiliyor. Genç bir kızın sıra dışı hırsızlar çetesi hikayesini izleyeceğiniz Yatterman Nights’ta kahramanlık, büyüme, ergenlik, iyi ve kötü arasındaki hassas denge gibi pek çok konu işleniyor. Oldukça renkli karakterlere sahip

olan bu animede Leopard adlı başkarakter o kadar hazırcevap ve zeki ki, bu kadar iyi yazılmış bir karakterin nasıl olup da bir film yerine animede kullanıldığına şaşırıyorsunuz. Bu renkli dizinin en sürprizli yanıysa arada ters köşe yapıp hiç ummadığınız yerden gelen duygusal bir kroşeyle sizi nakavt edivermesi. Daha ilk birkaç bölümde aksiyon son hızda akarken yaşanan böylesi birkaç anda gözlerimiz doluverdi, boğazlarımız düğümlendi.

BUNLARI DA ATLAMAYIN! Bu saydıklarımız yetmediyse ve daha fazla seçenek istiyorsanız, sezonun diğer bombalarına da kısa kısa değinelim:

Oldukça sert bir disipline sahip dövüş sanatları akademisine kabul edilen Toru’nun hayatı, Blaze adlı insan ruhundan yapılma bir silah bulmasıyla kökünden değişir! Toru’nun ve silahının tuhaf hikayesi için Absolute Duo adlı animeyi takip edin.

Basit bir şekerci olan Daijrou, dükkânının bodrum katına gizlenmiş devasa bir robot bulur ve bu robot çalıştığı anda tuhaf yaratıklar dünyayı istila etmeye başlar. Anlayacağınız, Doamaiger D tam bir robot kahraman dizisi!

Tüm boş vaktinde müthiş yemekler yapan ve mutfaktaki hünerleri duyuldukça bir yemek kulübü kurmaya başlayan Ryou’nun sevimli hikâyesini izlemek isteyenlere Gourmet Girl Graffiti’yi öneriyoruz.


MART 2015

12

ALTIN HEYKELLE 87. RANDEVU Tüm zamanların en prestijli sinema ödülleri Oscar’lar, Los Angeles’ta düzenlenen törenle 87. kez sahiplerini buldular. İşte merakla beklenen geceden öne çıkan detaylar.

Whiplash

n Erdem Tatar

O

scar ödülleri, her ne kadar sinema sektörünün baştacı olsalar da, son yıllarda verilen tartışmalı kararlar sebebiyle bu törenin ciddi bir prestij kaybı yaşadığına şüphe yok. Zira geçtiğimiz yıl Gravity’nin, bir önceki sene de Argo’nun ödüllere damga vurması pek çok otoriteyi hayal kırıklığına uğratmıştı. Ne var ki Oscar töreninin en keyifli anları ödüllerin sahibini bulduğu anlar kadar, kırmızı halı geçidi ve sunucunun kontrolünde gelişen şovlarıdır. Peki bu yıl törende neler yaşandı?

TÖRENDEN NOTLAR Bildiğiniz gibi bu sene ödül törenini Neil Patrick Harris sundu. Bütün dünya Harris’i How I Met Your Mother’la tanıdı ve son olarak da Gone Girl’de saplantılı sevgili rolünde izledi. Ne yalan söyleyelim, Harris’in Oscar törenini sunmak için seçilmiş olması bizi bir miktar endişelendirmişti. Kendisinin geçtiğimiz yıl Tony ödüllerindeki müzikal konseptli sunumu beğenilmiş olsa da, Harris Oscar’lar için fazla toydu. Nitekim endişemiz haklı çıktı ve bizce tüm zamanların en sönük Oscar sunumuna imza attı. Yersiz ve salona zaman zaman buz kestiren esprileri, sahneye iç çamaşırıyla çıkışı ve sürekli teklemesi izleyenlerde şaşkınlık ve hayal kırıklığı yaratmadı desek yalan olur. Sadece Neil’ın sunumu değil, ödülleri açıklayan sanatçıların da bir çoğunun iki kelimeyi zor bir araya getirişi ve sıkıntılı konuşmaları geceye damga vurdu. Tüm

Eddie Redmayne

zamanların en fiyasko sunumu olarak addedilen Anne Hathaway & James Franco ikilisi tarafından sunulan 2011 töreni bile bizce bu senekinden iyiydi! Törene renk katması beklenen müzikal performanslarsa tam manasıyla hayal kırıklığıydı ve zaten temposuz giden geceyi iyice ninni havasına bürüdüler. Oscar’ların Sound of Joy’un 50. yılı vesilesiyle davet ettiği Lady Gaga da aynı narkoz etkisini gösterince, muhtemelen seyredenlerin çoğunluğu uykuya dalmadan geceyi izlemeyi bitiremediler. Neyse ki tören fiyaskosunu ödüllerin hakkaniyetli dağılımı biraz da olsa unutturmayı başardı.

KAZANANLAR Gecenin iddialı yapımlarından “Whiplash”, En İyi Kurgu, En İyi Ses ve En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu dalında hak ettiği tüm ödülleri kucakladı. Geçtiğimiz yılın en çok ses getiren filmlerinden olan “Interstellar”ın Akademi tarafından neredeyse yok sayılıp yalnızca En İyi Görsel Efekt dalında ödülle gönlünün alınması gözlerden kaçmadı. Wes Anderson’ın gönüllere taht kuran filmi “The Grand Budapest Hotel” ise teknik ödüllerle yetinmek zorunda kaldı; En İyi Birdman

Makyaj ve Saç Tasarımı, En İyi Kostüm Tasarımı, En İyi Sanat Yönetmenliği, En İyi Film Müziği heykelcikleri kendisine gitti. Clint Eastwood’un yönetmenliğini yaptığı “American Sniper”, film çevrelerince ağır bir Amerikan propagandası olarak görülüp adeta aforoz edilmişti; ancak En İyi Ses Kurgusu dalında ödülünü sessiz sedasız alıverdi. “Selma” filminde yaralara tuz basan John Legend ve Common ortaklığıyla bestelenmiş “Glory” adlı şarkı En İyi Orijinal Şarkı dalında Oscar’a kavuştu. Oscar’lar Eni İyi Animasyon Film dalında bu sene “Lego Movie”ye adaylık vermeyerek büyük ayıp etmişlerdi. Bu daldaki altın heykelciği “Big Hero 6” kazandı. Muadil ödül gecelerinde hep galip gelen “Leviathan” ise Oscar’da En İyi Yabancı Film ödülünü “Ida”ya kaptırdı. Gecenin iddialı filmlerinden The “Imitation Game” yalnızca En İyi Uyarlama Senaryo ödülüyle yetinmek zorunda kaldı. En İyi Erkek Oyuncu ödülü “The Theory of Everything”deki performansıyla Eddie Redmayne’e giderken, En İyi Kadın Oyuncu ödülü “Still Alice”de yürekleri dağlayan Julianne Moore’a verildi. Bu yılın ödül yarışlarında başa güreşen iki filmden biri olan “Boyhood”; yalnızca En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu dalında Patricia Arquette’e ödül kazandırabildi, Oscar’lara kadar her törenden En İyi Film ödülünü alan yapım, altın heykelciğin ve bir kuşun altında ezildi! Yılın en sarsıcı filmi olan “Birdman” hak ettiği üzere geceye damgasını vurdu! Bu muhteşem yapım, En İyi Film, En İyi Yönetmen, En İyi Orijinal Senaryo, En İyi Sinematografi dallarında rakiplerini ezdi geçti ve izleyenlere son derece sönük geçen töreni bile unutturuverdi! Bakalım seneye altın heykelciği kimler kucaklayacak? 88. Oscar ödüllerinde görüşmek üzere!


MINI İLETİŞİM MERKEZİ: 0850 2522020

catch me if you can. Ödüllük performans.

mini performansini test etmeye hazir misiniz? MINI, eşsiz tasarımı, standart otomatik vitesi, yüksek teknolojili benzinli ve dizel motorlarıyla sizi, go-kart hissini yaşamanız için Borusan Otomotiv Yetkili Satıcıları’na davet ediyor.

MINI 5 kapı modellerinin CO2 emisyonu 99-125 gr/km, ortalama yakıt tüketimi ise 3,8-5,4 lt/100 km’dir.

Oscar 23x34.indd 1

2/17/15 2:15 PM


14

MART 2015

KORKU BAHARI Korku filmi tutkunlarına müjde! Bu bahar sinema salonlarında çığlıklar susmayacak. Vizyona girecek altı korku filmi bahar aylarını akıllara kazımaya hazırlanırken, Postkolik’in merceğini bu tüyler ürpertici yapımlara odakladık. n Erdem Tatar

6 MART THE LAZARUS EFFECT (LAZARUS)

27 MART AT THE DEVIL’S DOOR (SEYTANIN KAPISINDA)

15 MAYIS ICH SEH, ICH SEH (IYI GECELER ANNE)

15 MAYIS THE WOMAN IN BLACK 2 (SIYAHLI KADIN 2: OLUM MELEGI)

Ölen canlıları diriltme konusunda çığır açacak bir deney projesi üzerinde çalışan bir grup tıp öğrencisi kendi elleriyle bir kâbus yaratıyor. “Lazarus” adını verdikleri özel bir serumla kobaylar üzerinde başarılı olan ekip, arkadaşlarından biri hayatını kaybedince son çare olarak serumu onun üzerinde denemeye karar verir. Sonrasında yaşananlarsa cehennemin ta kendisi olacaktır. Yılın umut vadeden ilk korku yapımı olan “The Lazarus Effect” hem iddialı kadrosu hem de karanlık atmosferiyle dikkat çekiyor. Konusu ilk bakışta 1990 yapımı “The Flatliners”ı anımsatsa da, “The Lazarus Effect” tam manasıyla bir korku yapımı. Ünlü oyuncu Olivia Wilde’ın canlandırdığı Zoe karakterinin ölümden geri dönüşü, kelimenin tam manasıyla laboratuvarda tanrıcılık oynayan arkadaşlarının korkudan nefeslerini kesecek!

Çorak, bezdirici bir yaz hayal edin. Ormanla ucu bucağı görünmeyen mısır tarlaları arasında sıkışıp kalmış yapayalnız bir ev… Dokuz yaşındaki ikiz erkek kardeşler annelerinin dönmesini bekliyorlar. Geçirdiği ağır estetik operasyon sonrasında eve yüzü tamamen sargılı olarak gelen kadının dönüşü aynı zamanda felaket çanlarının çalmasına sebep oluyor. Avusturya sinemasının son dönemdeki en sağlam filmlerinden biri olarak gösterilen bu yapım, Sitges ve Cannes gibi önemli festivallerde gösterilmiş ve eleştirmenler tarafından oldukça beğenilmiş. Varoluşçu sorgulamaların ve kimlik bunalımının tek yumurta ikizi iki erkek kardeş ve tuhaf annelerinin üzerinden anlatılan hikâyesi, Avrupa sinemasının estetik yapısını ve yalınlığını korku gibi köşeli bir tarzla harmanlıyor. Kaçırmayın deriz!

Bu film Amerika’nın en önemli bağımsız sinema festivallerinden South by Southwest’te geçtiğimiz sene prömiyer yaparak adını duyurmuştu. Başarılı bir emlakçı olan Leigh, sattığı evlerden birinde hiç tanımadığı bir genç kızın kaçak yaşadığını öğrenince bu duruma müdahale etmeye karar verir. Genç kızla tanıştığında ise tüm fikri değişir. Zira bu kız ev sahiplerinin kayıp kızıdır ancak ailesiyle görüşmek istememektedir. Leigh kızı himayesine alır, kendi ailesiyle tanıştırır ancak bu masum görünüşlü kızın Leigh ve ailesinden sakladığı bir şeyler vardır. Filmin eleştirmenler tarafından “ya sev ya da nefret et” kategorisinde değerlendirildiğinin altını çizelim.

İlk filmi 2012 yılında çekilmiş olan “The Woman in Black“ esasen bir tiyatro uyarlaması. Londra, West End sahnelerinin en uzun süredir sahnelenen ikinci oyunu olan ve bugün halen izleyebileceğiniz bu şahane gerilim öyküsünün sinema uyarlamasında kameranın karşısına Daniel Radcliffe geçmişti. Mayıs ayında vizyona girecek olan ikinci film doğrudan bir devam filmi değil. Bu yüzden ilk filmden kırk yıl sonra yaşanan olayları işleyen bu yeni yapıma, şayet ilk filmi izlemediyseniz bile gönül rahatlığıyla gidebilirsiniz. Lanetli Eel Marsh House konağı bu defa 2. Dünya Savaşı’nın tarumar ettiği Londra’dan güçbela kaçmayı başaran yetimlere musallat oluyor. Filmde lanetli ev, bir grup yetim çocuk ve savaştan canını zor kurtarmış bir kadın var. Bu da demek oluyor ki bizi korkudan koltuğa yapışacağımız bir seans bekliyor!


MART 2015

15

19 HAZIRAN THE LOFT (DAIRE)

Dolgun maaşlı işler, mükemmel aileler ve karizmatik imajlar… Amerikan rüyasını dibine kadar yaşayan beş iş adamının bir başka ortak noktası daha vardır: Adresini sadece kendilerinin bildiği, yalnızca beş kopya anahtarı bulunan çok özel bir apartman dairesi. Bu muazzam daire, kusursuz hayatlara sahip beş erkeğin her türlü fantezilerini gerçekleştirdikleri, metresleriyle alem yaptıkları gizli bir tapınaktır adeta. Her şey yolunda giderken bir gün evde bulunan sarışın bir kadın cesedi tüm dengeleri altüst eder. Beş karakter birden birbirlerinden şüphelenirlerken, biz de içlerinden biri ya da birkaçının potansiyel katil olup olmadığını çözmeye çalışacağız. İlk gösterimini Ghent Film Festivali’nde yaparak adını duyuran filmin hem sinema hem de televizyon dünyasının önemli oyuncularından oluşan renkli kadrosu bir hayli iddialı.

19 HAZIRAN HORNS (BOYNUZLAR)

Joe Hill’ın aynı adlı romanından uyarlanan filme göz atmaya başlamadan “boynuz kulağı geçti” esprisini yapalım mı? Zira Joe Hill tüm zamanların en önemli korku edebiyatı yazarı Stephen King’in özbeöz oğlu! Babasını edebiyatta sollamaya başlayan Joe’nun sinemaya uyarlanan ilk romanı ise “Horns” oldu. Korku ve fantastik sinema öğelerini iyi harmanlayan filmin konusuysa bir hayli ilginç. Ig Perrish, kendi halinde bir yaşam sürerken, sevgilisi Merrin’in faili meçhul bir cinayete kurban gitmesiyle baş şüpheli konumuna düşer. Delil yetersizliğinden serbest bırakılmış olsa da kamuoyundan ve hatta kendi öz ailesinden bile katil muamelesi görünce evden ayrılır. Kendini alkole vuran Ig bir sabah, açıklanamaz bir şekilde alnında beliren bir çift boynuzla uyanır ve hikayemiz tam da o an başlar. Film, Tim Burton’ın erken dönem filmlerini anımsatan bir atmosfere sahip olduğu halde “Horns”un çok daha karanlık ve sert bir film olduğu konusunda sizi uyarmamız gerek. Daniel Radcliffe’in Harry Potter’ı unutturmak için müthiş bir rol seçtiğinin de altını çizelim.

CIGLIKLAR DURMAYACAK .

İlhabarda korku sineması sevenleri bekleyen filmler sadece bunlarla sınırlı değil. Mısır’da keşfedilen yepyeni bir piramidi araştırmaya giden bir grup arkeoloğun dehşet verici öyküsünü izleyeceğimiz The Pyramid oldukça iddialı bir yapım. Found-footage türünde aktüel kamerayla çekilen bu film, ülkemizde 10 Nisan’da vizyona girecek.

Sıradaki film, geçtiğimiz sene Cannes film festivalinde bir hayli sükse yapan It Follows. İlk uzun metraj filmiyle eleştirmenlerden büyük övgüler alan yönetmen David Robert Mitchell, bir arkadaş grubuna musallat olan ifritin öyküsünü anlatıyor. Genç oyuncu kadrosuyla da dikkat çeken yapım 17 Nisan’da gösterime girecek.

Uzun zamandır iyi bir kurt adam filmi izlemiyorduk, bu boşluk 1 Mayıs’ta gösterime girecek olan Wolves’un başrolünde Game of Thrones dizisinden hatırlayacağınız Jason Momoa var. Yönetmen koltuğundaysa ilk iki X-Men filminin senaristlerinden David Hayter oturuyor. Aksiyon ve korkuyu aynı bünyede barındıran bu filmi görmek için sabırsızlanıyoruz.

Son yılların en çok öne çıkan sinema trendlerinden biri de İran sineması bildiğiniz gibi. İran’ın umut vadeden kadın yönetmenlerinden Ana Lily Amirpour’un çektiği A Girl Walks Home Alone At Night bugüne dek gösterildiği tüm festivallerde olay yarattı. Komşunun bu modern korku sineması denemesini biz de 24 Nisan’dan itibaren salonlarımızda izleyebileceğiz. Korku sineması denince şeytan çıkarma filmleri olmazsa olmaz, Asmodexia da bu türün İspanyol sinemasından çıkan en yeni örneği. İspanya’da gezgin olarak yaşayan ve şeytan çıkarma ayinleri düzenleyen bir dedetorunun hayatına odaklanan filmi 8 Mayıs’ta izleyebileceğiz.


MART 2015

16

ÖRÜMCEK YUVAYA DÖNDÜ Marvel’ın kendi sinema departmanını kurmadan önce Sony’e film haklarını sattığı Spider-Man, başarısız beş film ve beklenenin çok altında kalan gişe hasılatları sonrasında evine geri döndü! Peki, bundan sonra neler olacak? n Erdem Tatar

S

pider-Man hiç şüphe yok ki tüm zamanların hem en popüler hem de en sevilen çizgi roman kahramanlarından. Yıllarca pek çok platformda karşımıza çıkan bu müthiş kahraman, çizgi roman kahramanlarının gelişen teknoloji sayesinde sinema salonlarında palazlanmaya başlaması sonrasında beyazperdeye de transfer olmuştu. Hatta o dönemde dibe vuran çizgi roman satışları sebebiyle iflasın eşiğine gelen Marvel’a, film haklarının Sony’e satılmasının ertesinde, can suyu olduğu da aşikardır.

HATALI SEÇİMLER Büyük firmaların satın aldıkları markalara dair sahip oldukları üstünkörü bilgiler ve prodüksiyona dair ürettikleri yanlış fikirler sebebiyle pek başarılı olamadıkları ortada. İlk Spider-Man üçlemesinin yönetmen koltuğuna korku sineması ustası Sam Raimi’yi getirmek, Green Goblin’i tuhaf bir şekilde kullanmak, James Franco’yu başımıza sarmak, Venom karakterini ise beceriksizce harcamak ilk Spider-Man üçlemesinin büyük falsolarındandı. Yirmili yaşlarının sonlarına doğru rolü kapan Tobey Maguire’ın rol icabı lise öğrencisi olmasınaysa hiç girmeyelim! Örümceğe verilen ikinci şanstaysa bu defa bir romantik komedi yönetmeni olan Marc Webb’e ipleri teslim etmek tuhaf sonuçlar doğurmuştu. Adına “Amazing” ekleyince filmler düzelebilseydi keşke! Yine otuzlarına merdiven dayamış bir aktör, Raimi’nin ilk örümceğini andıran bir kötü adam kompozisyonu ve çizgi roman okumayanlar tarafından kim olduğu bile bilinmeyen Gwen Stacy karakterini merkeze oturtmuş bir süper kahraman filmi elbette gerçek Spider-Man tutkunlarını tatmin etmemişti. Ayrıca, ikinci filme yansıyan kötü karakter enflasyonu Webb’in sınırlı blockbuster

vizyonuna takla attırmıştı. Sonuç olarak film 700 milyon dolar kazandı; ancak ne Sony ne de seyirciler gördükleri şeyden memnunlardı. İnadı bir köşeye bırakmanın ve artık yuvaya dönmenin vakti gelmişti...

EVİM TATYLI EVİM Geçtiğimiz ay Marvel’ın başarılı sinema departmanının CEO’su Bob Iger ve kreatif

direktörü Kevin Feige ile Sony Pictures Entertainment CEO’su Michael Lynton ortak bir açıklama ile Spider-Man filmlerinin artık Marvel kontrolünde yapılacağını, mevcut mukavele gereği Sony’nin bu filmlere sadece kâr ortağı olacağını açıkladı. Spider-Man markası Sony lisanslı olarak Marvel’ın kreatif koordinatörlüğünde sinemaya uyarlanacak. Sony ile Marvel’ın bu anlaşmasında firmalar arasında hiçbir para alışverişi dönmediğini de belirtelim. Zira Marvel, Sony’e para ödememek koşuluyla masaya oturmuş, Sony de prodüksiyon masrafına girmeden milyonlarca doları lisans sahibi olarak cebe indireceği için bu şartı hemen kabul etmiş. Kevin Feige, yeni Spider-Man’in yepyeni ve genç bir aktör tarafından canlandırılacağını duyurdu. Feige konuşmasında özellikle lise sıralarında oturan bir otuzluk aktör istemediğinin altını çizdi. Spider-Man’in ilk filmiyse Marvel’ın 2016’de gösterime girecek en iddialı yapımlarından üçüncü Captain America filmi “Civil War” olacak. Bilindiği gibi bu filmde Captain America’nın yanı sıra Iron Man, Black Widow, Hawkeye karakterleriyle birlikte Black Panther da tanıtılacaktı. Şimdi o devasa kadroya genç Spider-Man de eklenecek. Ne yalan söyleyelim, önümüzdeki Mayıs ayında vizyona girecek olan “Avengers: Age of Ultron”dan çok daha fazla heyecanlandırıyor bu film bizi! Bu arada Spider-Man’in kendi filminin de 2017 yılında geleceği yönünde dedikodular var. Marvel sırf Spider-Man’e yer açmak için, Thor da dahil olmak üzere vizyona girecek pek çok filminin takvimlerini baştan ayarladı. Sonuç olarak genç, dinamik ve çizgi romanlara bağlı bir Spider-Man portresi izlemeye hazırız. On küsur yıldır beklediğimiz “gerçek” örümceğe gelecek sene kavuşuyoruz. Geri sayım başladı!

ADAYLAR BELİRLENİYOR Kulislerde Marvel’ın çoktan oyuncu adaylarını elemeye başladığı ve Spider-Man/Peter Parker karakteri için şimdilik iki aktörün öne çıktığı konuşuluyor. Fury, Percy Jackson ve Noah’da izlediğimiz 23 yaşındaki Logan Lerman stüdyonun en kuvvetli adayı. Geçtiğimiz yıl vizyona giren The Maze Runner’ın yakışıklı oyuncusu Dylan O’Brien ise Lerman’ın en ciddi rakibi. Marvel’ın sene bitmeden kararını açıklaması bekleniyor; ancak iki oyuncu da bizce nokta atışı adaylar!

Logan Lerman

Dylan O’Brien


IF Design postkolik 20_31.pdf

1

23.02.2015

09:54

C

M

Y

CM

MY

CY

CMY

K

IF Design* “YILIN EN İYİ OTOMOBİL TASARIMI” ödüllü Yeni Hyundai i20 ile fark edilmeye hazır olun. hyundai.com.tr

/hyundaiturkiye

/hyundaiturkiye

/hyundaitr

* 1954 yılından bu yana düzenlenen ve her yıl 2000’den fazla tasarımın yarıştığı IF Design Awards, “Tasarım Oscar’ı” olarak bilinen dünyanın en prestijli ödüllerindendir. Yeni i20’nin ortalama yakıt tüketimi 3,9-6,7 lt/100 km ve CO2 emisyonu 102-155 g/km arasında değişmektedir.


18

MART 2015

UYKUSUZ GECELERE MERHABA 19 Mart’ta satışa çıkacak Battlefield Hardline, heyecanlı multiplayer modları ve yepyeni yüzüyle yılın en iddialı oyunlarından biri. Her yeni oyunu satış rekorları kıran Battlefield serisinin bu en yeni üyesi, değişen konseptiyle sizi çok şaşırtacak! n Erdem Tatar

F

irst person shooter, yani kontrol ettiğimiz karakterin gözünden görerek oynadığımız oyunlar, 90’larda yayımlanan Doom’dan beri her daim revaçta oldu. Son yıllarda Call Of Duty’nin yaptığı inanılmaz atağın boyutu yalnızca video oyun piyasasını değil, Hollywood’u bile sarstı. 11 milyar dolarlık geliriyle tüm zamanların en değerli entertainment markalarından olan Call of Duty’nin en ciddi rakibi ise bir başka hasılat rekortmeni olan Battlefield serisi bildiğiniz gibi. İki oyun da yıllardır farklı zaman dilimlerinde geçen konsept savaş oyunlarıyla satış rekorları kırıyor ve birbiriyle kıyasıya mücadele ediyor.

ARTIK POLİSSİNİZ Call of Duty serisi geçtiğimiz yıllarda bu askeri mücadeleyi gelecekte geçen senaryolarla bir adım öteye taşımıştı. Görünüşe göre bu ay yayımlanacak olan Battlefield Hardline, tamamen farklı bir yöne saparak kuralları baştan yazacak. Artık cephelerde savaşan bir askeri değil, Los Angeles’ta suçlulara karşı savaşan bir polisi oynayacağız. Bu macerada kanun kaçakları, uyuşturucu çeteleri, kötü polisler ve daha fazlası hedefimiz olacak. Üstelik bu defa oyun çok daha gerçekçi. Battlefield oyunları, tamamen yok edilebilir mekan tasarımlarıyla rakiplerine hep fark atmıştır. Elinizde yeterince güçlü silahlar varsa, kendinizi

asla kapana kısılmış hissetmezsiniz ve rakiplerinizi etrafınızdaki yıkılabilir yapıları kullanarak alt edebilirsiniz. Hardline’da ise bu işler bir adım ileriye taşınmış. İzlediğimiz bir oyun içi demoda, dibine patlayıcı madde yerleştirilen devasa bir vincin yıkılarak civarındaki bir binayı yerle bir edişine şahit olduk. Bu binanın yıkıntıları hem civar binalara hem de içlerinde saklanan rakiplere zarar verdi. Üstelik yeni oyunda yaşanan hiçbir deneyim sadece kozmetik değil ve ekipmanınız elinizde tuttuğunuz silahtan çok daha fazlası!

ROZETİNİ GÖSTER Tabii Battlefield Hardline sadece değişen senaryosuyla parlamıyor. Serinin en beğenilen tarafı şüphesiz ki online savaş modları. Yeni oyun kendi konseptine uygun seçeneklerle multiplayer sevdalılarının da aklını alacak! Bu modlardan ilki HEIST. Bir grup oyuncu polis, diğer bir grup da hırsız oluyor ve seçtikleri takıma göre ya bir banka soygununu gerçekleştirmeye ya da önlemeye çalışıyor. Bu modun özellikle

de kaçış bölümündeki araba takip kısmının Hollywood filmlerine taş çıkaracağı konuşuluyor. BLOOD MONEY modunda ise iki takım da rakip çetelerin üyelerinden oluşuyor ve haritada belirlenen bölgelerdeki kasaları soymaya çalışıyorlar. Her kasadan çalınan para, zırhlı araçlara yüklenip haritada belirtilen noktalara taşınıyor; takımınız kasayı açamadıysa bile rakip takımın aracını gasp edebiliyor! HOTWIRE mode, iki farklı takımın birbirlerinin araç filolarını gasp edip arabaları kendi bölgelerine kaçırmaya çalışmaları üzerine kurulu. En çok aracı kaçırmayı başaran takım sahadan zaferle ayrılıyor. RESCUE ise tam manasıyla bir rehine kurtarma operasyonu. Polisler belirlenen zaman çerçevesinde rehineleri serbest bırakmaya çalışırken, mafya tarafı buna engel olmak için mücadele ediyor. CROSSHAIR modunda polisler itirafçı bir suçluyu mahkemeye yetiştirmeye çalışırken, çete üyeleri de belirtilen zamanda ağır koruma altındaki aynı hedefi öldürmeye çalışıyor.

SAVAŞA DÖNÜŞ 2016’DA Battlefield’ın yapımcı firması EA Games, Hardline çıkmadan sıradaki oyunu müjdeledi bile. Habere göre seriyi modern savaş cephelerine döndürecek olan Battlefield 5, 2016 yılının Ekim ayında raflarda olacak. Oyunun içeriğine dair ipucu şimdilik verilmezken, yalnızca yeni nesil konsollarda ve PC’lerde oynanabileceği de duyuruldu. Xbox 360 ve PlayStation 3 sahipleri maalesef 5. Battlefield macerasından mahrum kalacaklar.



MÜZİK M

A

R

T

2

0

1

5

BLINK-182’DE DEPREM 1990’ların ikon gruplarındandı Blink-182. Kaliforniyalı üçlü, kimi zaman esprili, kimi zaman dokunaklı klipleri, hit kumaşından dokunmuş punk-rock besteleri ve bir dönem gençliğinin marşı olmuş eserleriyle dünyayı kasıp kavuruyordu. 2005 yılında grup çalışmalarına ara verdiklerini açıkladıklarında hayranlarını hayal kırıklığına uğratmışlardı. Ancak beş yıl süren suskunluklarını kendi adlarını taşıyan bir albümle bozduklarında teneffüs bitmiş, sadık hayranları kendilerini hasretle kucaklamışlardı. Geçtiğimiz yıl Avrupa’nın en köklü festivallerinden olan Reading–Leeds’i kapattıklarında tüm gezegen Blink-182’nun yeniden dirilişine şahit olmuştu. Geçtiğimiz ay ise, herkes kendilerinden yeni albümleri için stüdyoya girmelerini beklerken bombayı patlattılar. Blink-182, kuruluşundan itibaren aktif üç üyesinden biri olan Tom DeLonge’un gruptan ayrıldığını duyurdu. Rolling Stone dergisine röportaj veren grubun geride kalan iki üyesi Mark Hoppus ve Travis Barker, Tom’un ilgisizliği yüzünden tükenme noktasına geldiklerini en sert ifadelerle hayranlarına duyurdular. Bunun üzerine Tom da açtı ağzını yumdu gözünü. Grup arkadaşlarından Travis Barker’ı kovmak için Mark Hoppus’la plan yapmalarından tutun da, Blink-182’nun kötü

yönetimine kadar bütün kirli çamaşırları ortaya döktü. Hayranlarına da Blink-182’dan ayrılmadığını, gönderildiğini söylemeyi ihmal etmedi. Albüm konusuna değinmeyen diğer Blink-182 üyeleriyse bu yaz önceden ayarlanmış olan konserlere çıkacaklarını duyurdular. Grup ilk kez kadroda Tom olmadan sahne alacak ve kendilerine sahnede Alkaline Trio’dan Matt Skiba eşlik edecek. Amerika’nın önde gelen yayınlarından Alternative Press’in Mark Hoppus’la yaptığı röportaj ise kapıların Tom’a tamamen kapandığını ispatlıyordu adeta. Mark, Blink-182’nun kesinlikle müzik yapmaya devam edeceğini, ancak Tom’un artık kredisini tükettiğini ve bu kararlarına saygı duymasını beklediklerini açıkça ifade ediyordu. Derginin piyasaya çıkmasının ardından Tom, yaşadığı hayal kırıklığını şahsi internet sitesinden yayınladığı bir mektupla tüm dünyaya duyurmuştu. Tom’a göre bu resmen bir sabotajdı ve gruptan haksız yere kovulmuştu. Kısa süre sonra Tom, Blink-182 için bestelediği şarkılardan oluşan bir solo albüm yayımlayacağını duyurdu. Grup cephesinden yeni bir açıklama gelmiş değil ancak punk rock müziğin en büyük gruplarından birinin yaşadığı bu deprem hepimizi derinden sarstı!

MÜZİĞİNİZ HER YERDE SİZİNLE MODERN tasarımıyla ev veya ofisinizin dekorasyonunu tamamlayacak olan Philips BT3000, özellikle Bass Refleks Sistemi ile daha önce yaşamadığınız bir müzikal doyuma ulaşmanızı hedefliyor. Bass refleks hoparlörlerinin 5 Watt RMS çıkış gücü, dinlediğiniz parçaları derin ve güçlü basıyla sizinle buluştururken, cihazın dâhili mikrofonu ise telefon görüşmelerinizde müthiş bir konfor sağlıyor. Bluetooth hoparlörün kullanımı da oldukça kolay. Ürünün bluetooth özelliği sayesinde, müziğinizi evinizin ya da ofisinizin her köşesine rahatlıkla taşıyabileceksiniz. Ürün 199 TL’den satışa sunuldu.


MART 2015

21

GAME OF THRONES’UN SEÇTİĞİ ŞARKILAR

DRAKE 2015’İ ESİR ALDI DÜNYA çapında en çok satan hip hop sanatçılarından olan Drake, belli ki 2015 yılına imzasını silinmeyen harflerle atacak. Son yılların en üretken müzisyenlerinden olan Drake, hem sinema hem de yeni albüm projesiyle bu yıl hayranlarının yüzlerini güldürecek. Drake, Şubat ayının ortasında Twitter’ı üzerinden ‘If You’re Reading This It’s Too Late’ mesajını yayımladı. Kısa süre içinde ortaya bunun öylesine atılmış bir tweet olmadığı çıktı. If You’re Reading This It’s Too Late, Drake’in 17 şarkılık yeni albümünün ismiydi. Albümün prodüktörlüğünü Lil Wayne, Travi$ Scott ve PARTYNEXTDOOR ortaklaşa üstlenmişlerdi. Albümden yayımlanan ilk single ise “Jungle” oldu. Bu şarkı sıradan bir klip yerine tam on dört dakika süren kısa bir filmle tanıtıldı. Albüm haberi henüz tazeyken genç sanatçı bir de “Drake’s Homecoming: The Lost Footage” adlı bir belgesel yapımın da müjdesini verdi. Amerika ve İngiltere’de vizyona giren film yılsonuna doğru tüm dünyada DVD formatında piyasaya sürülecek. 2015’i Drake’le geçirmeye hazır olun.

TÜM zamanların en geniş izleyici ve okuyucu kitlelerinden birine sahip olan Game of Thrones serisi geçen yıl başlattığı bir adeti bu yıl da tam gaz devam ettiriyor. HBO artık Game of Thrones izlerken dinlemenizi uygun bulduğu şarkıları “Catch the Throne: The Mixtape” adlı albümlerin içinde toplayıp piyasaya sürüyor. Dizinin yeni kitabına ve beşinci sezonuna gün sayarken, 2015 seçkisiyle “Catch the Throne: The Mixtape Vol. 2” de piyasaya çıktı! Bu yılın seçkisi oldukça sert, belli ki çok şiddetli bir sezon bizleri bekliyor. Latin dünyasını kasıp kavuran reggaeton tarzının öncülerinden Yandel, hip hop dünyasının taşsız kralları Snoopp Dogg ve Method Man, 80’lerden beri thrash metalin öncü isimlerinden olan New York’lu Anthrax ve metalcore janrının kralları Killswitch Engage bu şahane albümde tabiri caizse şov yapıyorlar! Kulaklıkları takıp kılıçları kuşanmanın vaktidir!

FLORENCE VE MAKİNELERİN YÜKSELİŞİ KALPLERIMIZI pırpır ettiren bir müzik haberi bu! Florence and the Machine, 2011 yılında yayımlanan efsane albümleri Ceremonials’ın ardından girdikleri derin suskunluk havasını dört yılın sonunda bozuyorlar. Yepyeni Florence and the Machine albümü “How Big How Blue How Beautiful 2” önümüzdeki Haziran ayında piyasada olacak! Daha önce Björk ve Arcade Fire’la çalışmış olan Markus Dravs albümün prodüktörü; aranjmanların büyük bölümüyse Goldfrapp’ten Will Gregory tarafından kotarılmış! Albümden yayımlanan ilk single “What Kind of Man”, adamı melankolinin dibine vurduran bir şarkı. Muhteşem videosunu izlemediyseniz tablet dergimize mutlaka göz atın! Şu an tek endişemiz, albüme kavuşmak için üç koca ay boyunca nasıl bekleyeceğimiz. Ayrıca organizatörlere duyurulur; artık bu yaz da Florence and the Machine izlemezsek çatlayacağız!

GIORGIO-SKRILLEX A.Ş. DAFT PUNK’IN Random Access Memories’i sağ olsun, disko çağının dâhiyane işlerine imza atan ve bizzat yaratılmasında rol alan usta Giorgio Moroder müziğe geri döndü. Nisan ayında yayımlanacak olan Kylie Minogue, Britney Spears, Charli XCX ve Sia destekli albümü “74 is the New 24”a gün sayarken, babaların babası bir bomba daha patlattı. Disney’in ünlü bilim kurgu serisi Tron’un 2015 yılında çıkacak olan video oyununda müziklerin kontrolü Giorgio Moroder’a ait. Giorgio oyun için hazırladığı şarkıların remiks çalışmaları için de ünlü dubstep yıldızı Skrillex ile çalışacağını resmen duyurdu. Skrillex’in tam bir müzikal deha olduğunu belirten Moroder, bu video oyun ertesinde ikilinin bir de film müziği projesi olduğunu açıkladı. Sürpriz filmin adı henüz açıklanmazken, elektronik müziğin farklı jenerasyonlarının ortaklığından muhteşem sonuçlar bekliyoruz.


22

MART 2015

MORRISSEY ATEŞ PÜSKÜRDÜ İngiltere’nin en önemli müzik ikonlarından olan Moz, bu aralar oldukça kızgın. Sadece İngiltere’nin değil müzik dünyasının global ölçekte en önemli ödüllerinden olan Mercury ve Brit Awards ödülleri hakkındaki fikri sorulduğunda ünlü şarkıcı açtı ağzını yumdu gözünü! “Brit Awards daha kendisini kitlesel olarak ispatlayamamış şişirme pop şarkıcılarını halkın ortak kararıymış misali kafasına göre ödüllendiren bir organizasyondan daha fazlası değil. Madonna gibi İngiltere’nin İ’siyle alakası olmayan tuhaf tiplerin kariyerlerini parlatmak için promosyon basamağı olarak kullandığı ucuz organizasyonlar bunlar! Bu şaklabanlık İngiltere halkının ne ilgisini ne de beğenisini temsil etmekten uzak!” sözleriyle ödülleri yorumlayan Moz, kendisine soru soran gazetecileri pişman etmişe benziyor!

KRAL VE KRALİÇEDEN ALBÜM GELİYOR POPÜLER müzik dünyasının en güçlü çifti hiç şüphesiz ki kraliyetlerini Bronx’tan yöneten efsane çift Jay Z ve Beyoncé. Ne de olsa biri hip hop camiasının en prestijli patronu ve de sanatçısı, diğeri dünya çapında bir pop divası… Bugüne kadar haklarında sürekli ayrılık dedikoduları çıkan çift her seferinde bu dedikodulara birbirlerini şarkılarında destekleyerek cevap verdiler. Son olarak “Drunk in Love” adlı şarkıyla çifte Grammy kazanan kral ve kraliçeye bu şarkı için prodüktörlük yapan Detail, geçtiğimiz günlerde bombayı patlattı. Beyoncé ve Jay Z gelecek yıl birlikte albüm yapacaklar. Detail’a göre besteler ikilinin bugüne dek yaptığı düetler ayarında olacak. Merakla bekliyoruz!

EFSANE GRUP FİLM OLDU 1980’LERIN son çeyreğinde ortaya çıkan Californialı bir grup, müzik piyasasını hem kendi tarzının en büyük hitleriyle sallamış, hem de çete savaşlarını bile durdurup baskıcı ve ırkçı rejime karşı ayaklanma başlatmıştı. N.W.A. adlı bu muazzam grubun hikâyesi bir Hollywood filmine dönüştü. Dr. Dre, Ice Cube, Eazy-E, DJ Yella, MC Ren’den oluşan grubu konu alan film, adını da ekibin en ünlü şarkılarından biri olan Straight Outta Compton’dan almış. Ağustos ayında vizyona girecek olan film, siyahi kültürü, Amerikan ırkçılığını, hip hop müziğin yükselişini, şarkıların bir devrim marşına dönüşmesini, yirmili yaşlarında milyon dolarlarla tanışan genç adamların içine düştükleri uyuşturucu ve seks dünyasını gözler önüne serecek. Merakla bekliyoruz!

RINGO’DAN 18. ALBÜM THE BEATLES’IN yaşayan efsane üyelerinden Ringo Starr’ın yeni albümü “Postcards from Paradise”, 31 Mart’ta piyasaya çıkıyor. Albümüne Joe Walsh, Dave Stewart, Peter Frampton ve Richard Marx gibi önemli isimleri konuk eden Ringo Starr, grubu All-Starr Band’in üyeleri Steve Lukather, Todd Rundgren, Gregg Rolie, Richard Page, Warren Ham ve Gregg Bissonette’i de albümden eksik etmedi. “Postcards from Paradise”, ilk solo albümü “Sentimental Journey”i 1970’te çıkaran Starr’ın 18. stüdyo albümü olacak.


23

MART 2015

KAÇMAYACAK 3 KONSER!

Garanti Caz Yeşili konserleri devam ediyor. Portekizli blues/folk/indie gitarcısı Frankie Chavez ile 60’lardan kalma İtalyan filmlerinin müziklerinden ilham alan Calibro 35, nublu İstanbul’da sahne alacak. Bu arada Caz Ağacı 5. yılını kutlamaya devam ediyor. Bu ay Salon İKSV’de saksafon ustası Stan Getz anılacak. KonserVe uygulaması ile bilet barkotlarınızı okutup puan kazanmayı unutmayın!

21 MART

CALIBRO 35 Mekan: Nublu İstanbul Fiyat: 35 TL

13 MART

FRANKIE CHAVEZ Mekan: Nublu İstanbul Fiyat: 30 TL

İber Yarımadası ve gitar denince akla gelen ilk müzikler fado ve flamenco olsa da, Frankie Chavez ustalıkla geliştirdiği gitaristliği ile bu tabuyu yıkarak okyanusun diğer yakasını Avrupa’yla buluşturdu. Sanatçı, git gide daha çok izleyici toplayan, blues’dan beslenen Indie ve caz soundlarını son dönemde kıta Avrupa’sında en iyi temsil eden isimlerin başına adını yazdırdı. Robert Johnson, Jimi Hendrix, Kelly Joe Phelps, Ry Cooder gibi isimlerden aldığı ilhamı, multienstrümantist becerileri ile bir üst seviyeye taşıdı ve kendine has stiliyle Avrupa’nın önde gelen caz, blues ve rock festivallerindeki yerini aldı. Frankie Chavez’in Portekiz gitarının geleneksel akort ve tonuna getirdiği yenilikçi yaklaşımı ve blues riffleriyle yarattığı yepyeni sound, bir yerde Türkiye’de 70’li yıllarda elektro bağlamanın icat edilmesine denk sayılabilir. Sadece gitar ve davul ile sahne alan Frankie Chavez, Eurosonic, Reeperbahn gibi önemli keşif sahnelerinde nam saldıktan sonra ABD, Meksika, Kanada’yı kapsayan Kuzey Amerika turnesiyle daha da büyüdü. Son albümü “Heart & Spine”la yeniden dünya çapında bir başarı yakalayan Chavez, bu albümün en kişisel albümü olduğunun da altını çiziyor. Yaşadığı ailevi sorunlar, kaybettiği arkadaşları ve ikinci çocuğunun doğumunun kendisini uç hislere taşıdığını söyleyen başarılı sanatçı, tüm bu yaşananlardan aldığı ilhamla muazzam bir Portekiz blues klasiğine imza attı. Muse ve Mark Lanegan gibi dünyaca ünlü isimlerle çalışan prodüktör Tommaso Colliva’nın tornasından geçen bu albüm, canlı dinlenerek deneyimlenmesi gereken bir esere dönüştü.

Bir grubun hem iliklerine kadar İtalyan olması, hem de hiç İtalyanmış gibi tınlamaması mümkün mü? Calibro 35 gibi enstrümantal bir grubun sadece bir kaç sene içinde İtalya’nın en iyi gruplarından biri haline gelmesi kulağa şaşırtıcı gelebilir, ama olan bu... 60’lardan kalma İtalyan filmlerinin müziklerinden ilham alarak yola çıkan Calibro 35, Muse ve Franz Ferdinand gibi grupların prodüktörlüğünü yapmış Tomasso Coliva’nın çok beğendiği bir caz grubunu da yanına almasıyla kuruldu. Milano’daki stüdyolarında tamamen eski film müziklerini yeniden yorumlayarak çalışan grup, özellikle klasik ve karanlık temalar üzerinde yoğunlaşarak adeta kendi soundtrack’ini oluşturdu. Caz, funk, klasik müzik ve doğaçlama elementlerini de içine katarak ilerleyen bu İtalyan sinema düşkünleri, şimdilerde eski film müziklerini yorumlamak yerine Avrupa sinemasındaki birçok filme orijinal müzikler yazıyor ve yoğun turne programlarına devam ediyor. Kıta Avrupası ve Britanya kadar, dünyada müziğin başkentleri sayılan New York ve Los Angeles’ta sergiledikleri performanslarla da takdir toplayan Calibro 35, görkemli şarkıların mütevazi bandosu olarak anılan çok özel bir grup. Şarkıların icrası sırasında yaptıkları doğaçlama kaçışlarla her konserini bir öncekinden farklı kılmayı başaran ender gruplardan aynı zamanda…

“CAZ AĞACI” İLE SAKSAFON EFSANELERİ Caz Ağacı 5. yılını kutlamaya devam ediyor. Bu ay Salon İKSV’de gelmiş geçmiş en iyi tenor saksafon ustalarından biri olan Stan Getz anılıyor. Getz, sıcak ve lirik tonundan dolayı, “The Sound”, yani “Ses” olarak tanındı. 1940’ların sonlarında ünlenen Getz, bebop ve cool jazz türlerinde hünerini gösterse de, bossa nova’yı popülarize etmesiyle caz tarihinde yerini aldı. 21 Mart gecesi cazseverlere vokallerde Sibel Köse, Ülkü Aybala Sunat ve Evrim Özşuca, saksafonlarda Meriç Demirkol ve Tamer Temel, piyanoda Kürşad Deniz, basta Volkan Hürsever ve davulda Ferit Odman eşlik edecek. Gecenin sunumunu ise ünlü tiyatro sanatçısı ve oyuncu Funda Eryiğit yapacak. Mekan: Salon IKSV Fiyat: 40 TL


Š2015 Vans Inc. Photo: Stefan Simikich



MART 2015

26

JUICE CLEANSE İÇİN 5 HARİKA ÖNERİ Son zamanların en popüler yeme-içme trendlerinden biri haline gelen Juice Cleanse, sindirim sistemini dinlendirmek ve vücudu toksinlerden arındırmak isteyenler tarafından her geçen gün daha fazla tercih edilen bir yöntem. Bu işi Türkiye’de en iyi yapan 5 ismi sizler için tanıttık. n Billur Somer JUICO Juice Cleanse denince akla ilk gelen markalardan biri olan Juico’nun arkasında Sedef Dördüncü ve Deniz Derman var. İki arkadaşın işlerini ne kadar ciddiye aldıklarını kullanıcı dostu web sitelerinden, müşterilerine olan ilgilerinden ve oldukça aktif olarak kullandıkları Instagram hesaplarından da anlamak mümkün. Urban, Balanced, Guru ve Active adında 4 farklı Juice Cleanse seti bulunan Juico’da ayrıca 6 adet tekli Juice da bulunuyor. Tekli juiceların fiyatları 11 TL ile 14.5 TL arasında değişiyor. İstanbul içinde her noktaya ücretsiz teslimat yapıyorlar.

www.juico.com.tr

JUICE LOS ANGELES Ürünlerini “Born in Los Angeles Made in Istanbul” sloganıyla sunan Juice Los Angeles, sektörün en yenilerinden. Ancak yaptıkları PR aktiviteleri ile dünyamıza hızlı ve sağlam bir giriş yaptıkları kesin. 11 farklı juice sunan Juice Los Angeles’da Juice LA, İstanbul, Los Angeles ve Amazon adını verdikleri 4 farklı set var. Tekli juiceların hepsi 12 TL’den satışa sunuluyor. Henüz yeni kurulan bir firma olmaları sebebiyle web siteleri beklenen performansa sahip değil, ancak sahipleriyle tanıştığımız kadarıyla gelişime açıklar ve içecekleri de cidden çok lezzetli.

meyvelerin lifleri posa diye atılmayacak kadar kıymetli! Blended’da 5 farklı içecek var ve hepsi yeşillik ağırlıklı. Blended, yeşil içeceklerin faydalarını hissedebilmek için düzenli olarak tüketilmesi gerektiğini düşünüyor, bu yüzden de haftalık ya da aylık üyelik sistemi ile çalışıyorlar. İstanbul’un belirli bölgelerine teslimat yapıyorlar. 3 günlük bir deneme paketleri de mevcut.

www.juice.la

www.blended.com.tr

JUICE KITCHEN içecek alternatifi sunan Vitalis, 4 farklı Cleanse seti satıyor. Tekli içeceklerin fiyatı 17 TL. Maalesef web siteleri çok karışık ve bilgiler çok net değil; bu nedenle sipariş vermeden önce teslimat bilgileri için kendileriyle doğrudan iletişime geçmenizi öneririz.

Juice Kitchen’ın cleanse programı, günlük 6 adet 500 ml juice ve 2 shot içeceğinden oluşuyor. İsterseniz 10 çeşit juice’tan dilediğiniz cleanse setini oluşturabiliyorsunuz; ancak tekli içecek satışları yok. Şu an için sadece Beşiktaş, Beyoğlu, Sarıyer ve Şişli bölgelerine hizmet veriyorlar.

www.juicekitchenistanbul.com

www.vitalislife.com

BLENDED Blended, rakiplerinin aksine, yeşilliklerin ve meyvelerin suyunu sıkıp onları ayrıştırmak yerine, doğada oldukları gibi tam olarak, yani lifleriyle birlikte yeşil içeceklerin içinde kullanıyor. Yani ıspanağın sadece suyunu değil, ta kendisini içiyorsunuz; çünkü sebze ve

VITALIS Juice Cleanse’in ve sağlıklı yaşamın öncülerinden biri olan Vitalis, tüm bu şirketler arasında en kurumsal olanı. Vizyonlarını “Türkiye’de gerçek anlamda sağlıklı yaşama dönüşüm yapmak isteyenlere faydalanabilecekleri en iyi kaynak ortam olabilmek” olarak açıklayan Vitalis ekibi, talep edenlere koçluk hizmeti de sağlıyor. 6 farklı

3 GÜN TAZE KALIYOR Taze meyve ve sebze suyu karışımlarını içerek yapılan Juice Cleanse, günlük 6 detoks içeceğinden oluşuyor. Cold-press tekniği ile sıkılmış olan bu içecekler hem normal meyve suyu sıkacağı ile yapılan içeceklerden daha çok vitamin ve enzim içeriyor, hem de 3 güne kadar tazeliklerini kaybetmiyor.


MODA M

A

R

T

2

0

1

5

İSTANBUL MODA HAFTASI BAŞLIYOR HER yıl iki kere gerçekleştirilen ve Türk modacılar için koleksiyonlarını tanıtmak adına oldukça önemli bir organizasyon olarak kabul edilen İstanbul Moda Haftası, Mart ayında gerçekleşecek. New York, Londra, Paris ve Milano gibi modanın başkenti sayılan şehirlerin ardından, son olarak İstanbul’da gerçekleştirilecek olan Moda Haftası’nda, 2015 yılı Sonbahar-Kış koleksiyonları sergilenecek. 16-21 Mart tarihleri arasında gerçekleşecek olan İstanbul Moda

CASIO G-SHOCK’DAN KAMUFLAJ SERİSİ CASIO, sezonun trendlerine uyum sağlayarak tasarladığı G-Shock kamuflaj serisini piyasaya sürdü. Son trendlerden esinlenmelerinin yanı sıra sağlamlığı ile de dikkat çeken G-Shock kamuflaj serisi, GDX6900CM ve GD-120CM olmak üzere iki farklı modelle karşımıza çıkıyor. Sokak modasını kollarımıza taşıyacak modeller, G-Shock konseptinin çıkış noktası olan darbelere dayanıklılık özelliğinin yanı sıra kronometre, alarm, tam otomatik takvim ve 200 Metre su geçirmezlik özellikleriyle de öne çıkıyor. Son derece özgün ve sıra dışı olan bu seriye Casio satış noktalarından ulaşabilirsiniz.

Haftası’nın sponsoru ise yine Mercedes-Benz. Etkinlik kapsamında modacılar, defile, mini defile ve şovlara imza atacaklar. 16 Mart Pazartesi günü başlayacak olan etkinlik süresince sunumlar, moda konuşmaları ve partiler de düzenlenecek. Moda severlere 5 gün boyunca oldukça yoğun bir program sunacak olan İstanbul Moda Haftası, şehri modaya doyuracak gibi gözüküyor. Mercedes-Benz İstanbul Moda Haftası’nı ve ünlü modacıların 2015 Sonbahar-Kış koleksiyonlarını merakla bekliyoruz!


28

CLARKS DESERT BOOT 65. YAŞINI KUTLUYOR 1950 yılında piyasaya sürüldüğü günden itibaren dünyanın en çok taklit edilen ayakkabılarından biri olan Clarks’ın efsanevi botu Desert Boot, 65’inci yaşını kutluyor. Bundan tam 65 yıl önce, Leeds’ten alınan İngiliz süeti ve Pará ağacından elde edilen kauçuk ile el işçiliği kullanılarak oluşturulan Desert Bootlar, bugün de tamamıyla aynı malzeme ve teknikler kullanılarak üretiliyor. Hala oldukça tarz sahibi ve trendy olan botlar, 65 yıl boyunca kalite ve stilin buluştuğu noktada yer almayı başardı. Clarks markasının kurucularından Nathan Clark’ın 1949 yılında Kahire’de gezerken aldığı ilham ile tasarladığı Desert Bootları ilk olarak 1949’da Chicago ayakkabı fuarında sergilenmişti. Sadeliği ve basit çizgileri sayesinde çok kısa zamanda birçok kişinin dikkatini çeken botlar Hollywood yıldızlarından rap şarkıcılarına kadar çok geniş bir kitleye hitap etti. 65 yılın ardından popülerliğinden hiçbir şey kaybetmeyen Clarks Desert Boot, konforu ve değişmeyen kalitesi ile markayı en iyi şekilde temsil etmeye devam ediyor.

MART 2015

CINDERELLA MAKYAJI İSTEYENLERE GÜN geçmiyor ki bir Disney kahramanı daha makyaj koleksiyonlarına ilham vermesin. Fakat bu seferki isim tam da makyaj sektörüne yakışan ve hepimizin hayranlıkla izlediği gerçek bir prenses. Mart ayında sinemalarda gösterime girecek olan Cinderella filmi, makyaj çantalarımıza girmenin de bir yolunu buluyor ve prenseslere yakışan bir koleksiyon ile karşımıza çıkıyor. Disney’in Cinderella’sı ünlü makyaj markası MAC ile yaptığı işbirliği sonucunda harika bir koleksiyon hazırlamış. Prensesin en çok sevdiği renk olan buz mavisi ambalajlarda sunulan koleksiyon ‘Cam terlik’, ‘Gece yarısı çanı’ ve ‘Kelebek kadar özgür’ gibi isimlere sahip olan 17 parçadan oluşuyor. MAC Cosmetics x Cinderella koleksiyonu bu aydan itibaren mağazalardan ve markanın internet sitesinden satın alınabilecek.

NİYAZİ ERDOĞAN ASICS İÇİN TASARLADI

H&M STUDIO KOLEKSİYONU 12 MART’TA RAFLARDA H&M, 2015 İlkbahar-Yaz sezonunda da oldukça güzel bir koleksiyonla karşımıza çıkıyor. Tasarımcıların özel olarak emek verdiği H&M Studio koleksiyonu, bahar sezonu için şık ve rahat bir stil sunuyor. İlham kaynağı Miami ve Palm Springs’in neredeyse gerçek dışı, güneşli ve rahat yaşantısı olan 2015 İlkbaharYaz Studio koleksiyonu, dikkat çekici desenleri, rahat kombinleri ve pijama kesimli takımları ile öne çıkıyor. Çabasız bir şıklık ve rahat bir tarz vadeden koleksiyonda kullanılan kumaşlar ise ipek, kot, jarse ve bu senenin favorisi süet. Öne çıkan renkler arasında güneşte solmuş pastel tonlar, Miami pembesi ve şeftali tonları, soluk kot rengi, yaz beyazı, yeşil, şarap rengi ve lacivert var. 12 Mart’tan itibaren mağazalarda yerini alacak koleksiyon Türkiye’de Zorlu, İstinye Park, İstiklal Caddesi ve Ankara CEPA AVM mağazalarında satışa sunulacak.

HER zaman ünlü markalar ile yabancı tasarımcıların işbirliklerini duyuracak değiliz ya. Bu sefer de haberler bizden! Başarılı modacı Niyazi Erdoğan, ünlü spor markası Asics ile yepyeni ve dinamik bir işbirliğine imza atıyor. Performans ve stili buluşturan bu özel kapsül koleksiyonda Niyazi Erdoğan’ın 16 adet tasarımı bulunuyor. Mor, kodak sarısı, mavi, lacivert ve bordonun hakim olduğu koleksiyonda esneyebilen ve dikişsiz kumaşlar kullanıldı. Niyazi Erdoğan koleksiyon için ASICS Tiger logosunu kendine göre yorumlayarak özel bir desen de oluşturdu. Modacı, günlük yaşamın içinde kullanabilecek 16 parçadan oluşan koleksiyondaki ürünleri 2015 İlkbahar-Yaz Sezonu ayakkabılarının renkleri ve modellerinden ilham alarak tasarladı. Diğer tüm çalışmalarına da yön veren ‘Form fonksiyonu takip eder’ mottosunu bu kapsül koleksiyonu hazırlarken de kullanan Erdoğan, ortaya oldukça renkli ve eğlenceli tasarımlar çıkarmış. Siz ne dersiniz?



30

MART 2015

MODA DÜNYASININ EN ZENGİNLERİ Bazı tasarımların tek başına bir servet değerinde olduğu moda dünyasında büyük rakamların döndüğünü tahmin etmek zor değil. Peki, moda camiasının en zenginlerinin kimler olduğunu ve mal varlıklarının miktarını merak ettiniz mi?

AERIN LAUDER MIUCCIA PRADA

GIORGIO ARMANI Milano’da bir mağazada çalışmaya başlayarak yavaş yavaş artırdığı moda tecrübesini, 1975 yılında kendi adını taşıyan markasını kurarak taçlandıran Armani, bugün dünyanın en yüksek değere sahip moda markasının başında yer alıyor. 8.5 milyarlık bir moda imparatorluğunu yöneten Giorgio Armani, yeteneği ve eşsiz tarzı ile bulunduğu noktayı fazlası ile hak ediyor.

Soyadından da anlaşılacağı gibi Miuccia, moda devi Prada’nın kurucusu Mario Prada’nın torunu. 1978 yılında markanın başına geçen Miuccia, sadece Prada’yı bulunduğu en başarılı konuma getirmekle kalmadı, kendi adından esinlenerek kurduğu Miu Miu markasını da piyasanın en güçlü firmalarından biri haline getirdi. Prada bugün 4.2 milyar dolarlık bir servete sahip.

Bu soyadı size de tanıdık geldi mi? Kendisi ünlü kozmetik mağazası Estée Lauder’in varisi Aerin Lauder. Ailesinin kurduğu markanın gölgesinde yaşamaktansa ipleri eline almayı tercih eden Aerin, markanın imaj ve stil müdürü. Aynı zamanda kozmetik, aksesuar, çanta ve ayakkabı üreten ve kendi ismini taşıyan bir markası daha bulunuyor. Aerin’in serveti ise 1.3 milyar dolar.

TORY BURCH RENZO ROSSO 70’li yıllarda İtalya’nın Molvena kentinde Diesel markasını kuran Renzo Rosso, bu ismi o sırada patlak veren petrol krizine alternatif olarak görülen diesel yakıttan esinlenerek seçmiş. Bugün Diesel dışında Marni, Vitor&Rolf ve daha birçok irili ufaklı markaya sahip olan Rosso’nun 3 milyar dolarlık bir serveti bulunuyor.

DOMENICO DOLCE STEFANO GABBANA RALPH LAUREN Milyoner olmayı genç yaşından beri kafasına koymuş bir isim olan Ralph Lauren, işe kendi tasarladığı kravatları sınıf arkadaşlarına satarak başladı. Bir süre sonra ünlü lüks mağaza zinciri Neiman Marcus’un dikkatini çeken Lauren, 1967’de kendi ismini taşıyan markasını kurdu. Lauren’in markası bugün 7 milyar dolar değerinde bir dünya devi haline gelmiş durumda.

Dünyanın en meşhur markalarından birine sahip olup bu listeye girmemek olmazdı herhalde. İtalyan moda devi Dolce&Gabbana’yı birlikte kuran eski partnerler Domenico ve Dolce, 1.6 milyar dolarlık marka değerleri ile listenin beş ve altıncı sırasını paylaşıyorlar. 1980 yılında Milan’da tanışan ikili çok kısa bir süre sonra birlikte çalışmaya başladılar. Marka hızlı çıkışının ardında 90’lı yılların başında bir daha hiç inmemek üzere moda dünyasının zirvesine oturdu.

Listedeki diğer birçok ismin aksine zaten aileden gelen bir servetin sahibi olan Burch, Pensilvanya sanat tarihi okuduktan sonra New York’a yerleşip Vera Wang ve Polo Ralph Lauren gibi markalarda çalışmaya başlıyor. 2004 yılında kendi markasını kurması ile parlak bir çıkış yapan Burch, bugün bütün dünyanın tanıdığı ve 1 milyar dolar servete sahip bir isim haline gelmiş durumda.



32 KAPAK KONUSU

MART 2015

İLKBAHAR/YAZ TRENDLERİ Mart ayının gelmesi ile havalar ısınmaya, içimiz açılmaya ve kıyafetlerimiz hafiflemeye başlıyor. Peki, bahar ayları çiçekli desenler ve pastel renkler dışında kıyafetlerimize başka neler getiriyor? Sezonun öne çıkan tüm trend ve yenilikleri için hazırladığımız Postkolik 2015 İlkbahar-Yaz trend raporuna hep beraber göz atmaya ne dersiniz? n Pınar Özbakır

İ

şte yılın en çok sevilen mevsimi kapımızda! İlkbahar ruhunu ve bu ruhu stiline yansıtmayı seven takipçilerimize müjde: Bu bahar sezonunda canlı renkler, pastel tonlar ve çiçek desenlerinden çok daha fazlası bizleri bekliyor. Uzun zamandır kendini tekrar eden trendlerden sıkılanlar ve biraz da olsa yenilik peşinde koşanlar için 2015 İlkbaharYaz sezonu oldukça fazla umut vadediyor. Yepyeni desenlerden farklı materyallere, Uzakdoğu esintilerinden yaratıcı kombinlere bu sezonun pek çok yeniliğe gebe olduğunun altını çizmek gerek. Bu yılı son zamanlarda modaya hakim olmaya başlayan sportif trendin minimalleşmesi, 60’ların popüler deseni pötikarelerin sahnelere dönüşü, süetlerin yaz gardırobumuza girmesi ve daha birçok farklı trend ile hatırlayacağız. 2015 İlkbaharYaz sezonunda öne çıkacak trendleri tek tek incelemeye hazır mısınız?

pötikareleri her türlü tasarıma yansıtmakta kararlı gözüküyorlar. Genellikle açık mavi ve pembe tonlarında kullanılsa da, farklı renk kombinlerine de açık olan pötikare deseni karşımıza farklı büyüklüklerde çıkıyor. Michael Kors ve Alturazza elbiselerinde minik kareler kullanarak romantik bir hava yaratırken, Oscar de la Renta’ın bluz ve ceketlerindeki büyük kareler ise daha grafik bir görünüm sunuyor. Sanırız masa örtüsü desenleri Brigitte Bardot’nun düğününde pötikare giymesinden bu yana hiç bu kadar popüler olmamıştı!

MASA ÖRTÜSÜ DESENİ 2015 İlkbahar-Yaz sezonunda podyumlarda en çok dikkatimizi çeken 1 numaralı trend, etek, elbise, şort demeden istisnasız her parçada karşımıza çıkan pötikareler oldu. Baharın çağrıştırdığı piknik havasından mı, yoksa annelerimizin yazlık masa örtülerinden mi esinlendiler bilinmez ama modacılar Yazlık süetler bordodan lilaya, lacivertten tabaya kadar oldukça geniş bir renk yelpazesine sahip. Süetler bu sezon etek, elbise ve bluzların yanı sıra trençkot olarak da sıkça karşımıza çıkacak.

BEMBEYAZ KOMBİNASYONLAR

YAZ SÜETİ Her zaman kendini tekrarlayan trendlerden sıkılanlar için tamamıyla yeni bir trend var bu sezon karşımızda: Yaz süetleri. Bir süredir moda dünyasına hakim olan 70’ler ve bohem akımları o kadar etkili oldu ki, bu tarza en çok yakışan süetler de başlı başına bir trend olarak karşımıza çıktı. Hem de hiç beklemediğimiz yaz sezonunda ve sadece küçük birer parça olarak değil, baştan ayağa giyilecek şekilde! Süet elbise, etek ve takımlar Tommy Hilfiger, Valentino, Gucci, Michael Kors, Jason Wu ve Altuzarra gibi büyük markaların koleksiyonlarında başköşedeki yerini aldı.

Yaz sezonu koleksiyonlarında beyaz görmek elbette bir sürpriz değil. Fakat bu sezonun beyazlarını öncekilerden ayıran bir özellik var: Baştan ayağa bembeyaz kombinler. 2015 İlkbahar-Yaz sezonu defilelerinde podyumlar baştan aşağıya beyaza büründü. Victoria Beckham ve Marc Jacobs asil ruhlu beyaz rengi pantolon-ceket formunda sunarlarken, Donna Karan ve J Mendel ise elbiselerden vazgeçmedi. Chloè, Valentino ve Givenchy de defilelerinde cennetten çıkma beyaz dantel elbiseler ile romantik bir baharın sinyallerini veren markalardandı. Minimal ve maskülen beyazların yanı sıra dikkatimizi çeken diğer bir şey ise bembeyaz danteller oldu. Askılı uzun elbiseler, etekleri fırfırlı modeller, uzun kollu transparanlar... Hepsine eşlik eden başlıca öğe ise dantel işlemeler!


MART 2015

33

MİNİMAL SPORTİF Geçen yıl podyumların birer spor salonuna döndüğü ve sportif kıyafet trendinin patlama yaptığı yıl olmuştu. Son derece konforlu ve aynı zamanda kolay uygulanır olması nedeniyle hemen bağımlısı haline geldiğimiz bu trend, 2015 İlkbahar-Yaz sezonunda karşımıza yepyeni hali ile çıkıyor. Minimal-sportif ya da sportif-şık olarak adlandırabileceğimiz bu yeni trend, spor kıyafetlerinin rahatlığı ile minimalliğin şıklığını bir araya getiriyor. Bir trendden daha ne beklenir ki? Polo yakalı elbiseler, diz altı etekler üzerine giyilen düz kazaklar, yuvarlak yakalı mini elbiseler ve bomber ceketten bozma elbiseler bu kategoriye giren parçalardan sadece bazıları. Sportif kıyafetler denince akla gelen ilk isim olan Alexander Wang bu akımda tabii ki yine başrollerde. Onu Tory Burch’ün polo yaka bluzleri, Balenciaga ve Lacoste’nin mini elbiseleri izliyor.

ASKER MODASI Bahara en çok yakıştırdığımız renklerden biri de şüphesiz haki. Bu zengin toprak tonu zaten bir süredir podyumlara demir atmıştı. Bahar kış fark etmeksizin gardıroplarımızda yerini alan haki, bu sefer de kendisine en çok yakışan formda karşımıza çıkıyor: Asker stili. Geçtiğimiz sezonlarda oldukça popüler olan kamuflaj, bu sezon yerini asker esintili tek renk kıyafetlere bırakıyor. Armalı gömlekler, apoletli ceketler ve asker kemerleri en çok karşımıza çıkanlardan. Bu trendi koleksiyonuna en etkili şekilde yansıtan isimse podyumların dahi çocuğu Marc Jacobs. Jacobs, 2015 ilkbaharyaz sezonunda tasarladığı parçalar ile asker stilinden sadece esinlenmekle kalmadı, podyumu adeta bir askeri üsse çevirdi!

JAPON ESİNTİLERİ Kimono trendi geçtiğimiz sezondan beri podyumda ve sokakta sıkça karşımıza çıkar olmuştu. Japonların eksantrik kıyafetlerinin tadı damağımızda kalmış olacak ki, yeni sezonda da Japon esintileri taşıyan birçok parça karşımıza çıkıyor. Kimono kesimli üstlerin yanı sıra kalın kemerler, yuvarlak omuzlar ve minimal çizgiler bu sezon sıkça göreceğimiz detaylardan. Kimono görünümlü, beli

kumaş kemerle bağlanmış trençkotlar da bu sezonki favorilerimiz arasında. Japon esintilerini podyumlara en etkili şekilde taşıyanlar ise minimal ve iddialı çizgiler ile The Row, maskülen ceket ve takımlarla Alexander Wang-Vera Wang ve siyah kuşak elbiseleri ile Tome oldu.

OMUZLAR FORA Bahar gelince elbette ki kıyafetler de hafifleyecek ve dekolteler ortaya çıkacak. Geçen yılki trendler arasında en tepeye oturan kısa üstler sayesinde bolca abdominal ve diyafram görmüştük. Bu yıl ise kesinlikle omuzların yılı olacak! Modacılar, ağızbirliği yapmışçasına bize adeta omuz şovu sundular. Asimetrik kesimli elbise ve bluzlar başrollerdeki yerini alırken, sadece omuzların açık olduğu modeller de azımsanamayacak kadar fazla. 90 derecelik omuz dekolteleri en çok beğendiğimiz trendler arasına girdi bile! Ralph Lauren ve Jill Stuart tek omuzlu ve asimetrik kesimli bluzları konuştururken, Vera Wang ile Suno ise son derece şık omuz dekolteli elbiselere imza attı.

ÖNLÜKLER HATIRLANDI 2015 İlkbahar-Yaz sezonunda karşımıza çıkan yepyeni trendlerden biri de önlükler. Evet kulağa biraz tuhaf geliyor olabilir; fakat modacılar bu objeyi kıyafetlere o kadar güzel adapte ettiler ki bu yeni trende hayran kalmamak elde değil! Moda konusunda yeniliklere her zaman açık olanlar ve sokak stilinde fark yaratmak isteyenlerin üzerine atlayacağı bu trend, aslında “etek katmanları” olarak da tanımlanabilir. Uzun ve darca bir eteğin üzerine daha kısa, dar ya da volümlü bir etek giyin ve ta daa! Bu yaratıcı trendi moda severlere kazandıran isimler arasında DKNY, Peter Som ve Tome bulunuyor. Peter Som ve Ostwald Helgason gömlek elbiseler üzerine geçirdiği önlüklerle, Tome da dantel elbiseler üzerine giydirdiği yüksek bel kalem etekler ile dikkat çekti. DKNY ise grafik desenler üzerine düz renk kloş etekler ile sportif bir görünüm yaratmayı tercih etti.


34

MART 2015 sezonun en güzel bohem elbiselerine imza atan markalar arasında.

SEZONUN RENKLERİ

UZUN YELEKLER

ROMANTİK BOHEM

Bu sezon en çok göreceğimiz parçalar arasında şüphesiz yelekler de yer alıyor. Minimalden grafik desenlisine, maskülenden fit kesimlisine her türlü formda karşımıza çıkan yelekler bahar kombinasyonlarına yeni bir soluk getirecek. Modacılar bu sezon yelekleri hem bahar kıyafetlerine bir katman olarak hem de tek başına kullanılabilecek birer parça olarak tasarladılar. Rag and Bone ve 3.1 Phillip Lim yelekleri ince kemerlerle bağlayarak bluz gibi kullanmayı tercih ederken, Opening Ceremony ve Reed Krakoff ise uzun yelekleri elbise ve takımlar ile tamamladı. Genellikle sade ve minimal formlarda karşımıza çıksalar da Thakoon ve Tory Burch’ün defilelerinde karşılaştığımız uzun ve grafik desenli yelekler de gardıroplara renk katmak için mükemmel parçalar. İşin en güzel tarafı ise tek bir parça ile birçok kombin yaratmaya izin vermeleri.

Romantik çizgiler ve bohem kıyafetler uzun zamandır bahar sezonunun en popüler parçalarından. Birkaç sezondur karşımıza çıkan bu moda, etkisini kaybetmek bir kenara dursun, adımlarını sağlamlaştırmaya devam ediyor. Romantik-bohem bu bahara damgasını vuracak en güçlü trendler arasında. Bileklere kadar uzanan etekler, çiçekli elbiseler, omuzlardan dökülen bluzlar, bir rüya aleminden çıkmış gibi görünen ve bize 70’leri anımsatan kıyafetler... Sadece günlük giysilerde değil, gece elbiselerinde de bu akımın etkilerini görmek mümkün. Derin V yakalı uzun elbiseler, uzun kollu desenli şifonlar ve çiçek işlemeli transparanlar yaz geceleri için değerlendirilebilecek en güzel seçeneklerden. Valentino, Lanvin, Tommy Hilfiger, Rochas, Vera Wang ve Alturazza

Sezon trendleri arasında hangi modellerin yer alacağına kısaca göz attıktan sonra bir de hangi renklerin ön plana çıkacağına bakmakta fayda var. 2015 yılına damgasını vuracak renk kesinlikle Marsala olacak. Şimdiye kadar bu rengi hiç duymamış olanlar için açıklama yapmak gerekirse Marsala, renk otoritesi Pantone’un 2015 yılının rengi olarak belirlediği şarap rengine yakın bir toprak tonu. Marsala rengi, kıyafetlerden aksesuarlara ve makyaja kadar birçok koleksiyonda karşımıza çıkmaya başladı bile. Bunun dışında podyumdaki renk kullanımlarına baktığımızda sarının yılın en çok öne çıkacak rengi olduğunu söylemeliyiz. İlkbahar-yaz koleksiyonlarında parlak sarılardan hardal tonlarına kadar bu rengin birçok farklı tonuna rastlamak mümkün. Bu iddialı renk bahar ve yaz aylarına o kadar yakışıyor ki neredeyse tüm koleksiyonlarda sarının en az bir tonuna rastlıyoruz. Parlak renklere fazla açık olmayanlar için ise her zaman kurtarıcı bir alternatif bulunuyor. Bahar sezonu denilince her ne kadar canlı renkler ve desenler akla gelse de, siyah ve beyaz bu sezon en çok karşılaşacağımız renkler arasında. Bu ikilinin ebedi uyumu podyumlarda neredeyse altın çağını yaşıyor. Siyah-beyaz kombinler özellikle grafik desenler, farklı doku ve siluetlerde karşımıza çıkıyor. Trendleri takip eden ama klasikten vazgeçemeyenler için birebir. Asker modasında da bahsettiğimiz gibi haki de bu sezon en çok rastladığımız renkler arasında. Elbise ve tulumlardan ceketlere, bluzlardan pantolonlara kadar her parçada hakiyi görmek mümkün... Üstelik diğer renkler ile uyum konusunda hiçbir zorluk yaratmaması da cabası. Sezonun en çok öne çıkan bir diğer rengi ise lacivert. Genellikle kış sezonunda karşımıza çıkmasına alıştığımız lacivert bu yıl bahar koleksiyonlarında da sıkça kullanıldı. Öyle ki, moda koridorlarında lacivert için “yeni siyah” yakıştırması bile yapılmaya başlandı.



36

MART 2015

POP-UP SALE ARAYANLARA 5 ADRES Pop-up sale’lere ilgi son dönemde bir hayli arttı. İstanbul’da özellikle son bir yıldır farklı gruplar tarafından gerçekleştirilen pop-up sale’lerin en popülerlerini sizin için derledik. n Özüm Kasapoğlu (Küçük Martha)

BLACK SUNDAY SALE Amerika’daki Black Friday çılgınlığından esinlenen ekip, çeşitli temalar eşliğinde bir satış organizasyonu gerçekleştiriyorlar. Dört blogger arkadaşın bir araya gelip oluşturdukları bu etkinlik, ilk defa geçtiğimiz aralık ayında “Black Sunday X-mas Sale” adı altında Karaköy Tükkan’da gerçekleşti. Takıdan ikinci el kıyafete, reçelden el yapımı tabaklara kadar geniş bir yelpazesi bulunan Black Sunday’in en ilgi çeken kısmı her seferinde farklı mekanlarda gerçekleştiriliyor olması. Bir sonraki temalarının ne olacağı ve nerede gerçekleştirileceği sorusunun cevabını www.blacksundaysale.com adresinden ya da blacksundaysale Instagram hesabından alabilirsiniz. Katılımcı olarak başvurmak isterseniz de blacksundaysale@gmail.com adresinden ekibe ulaşabilirsiniz.

SOUQ KARAKÖY Karaköy’de yaşayan ve bu semtin ruhunu iyi bilen Yaprak Aras tarafından kurulan Souq Karaköy, İstanbul’da son dönemde yaygınlaşan pop-up sale camiasının öncülerinden. Arapçada “Pazar” anlamına gelen Souq, düzenli olarak her ay gerçekleştiriliyor. Souq’ta her aya özgü bir tema belirleniyor ve katılımcılar da buna göre seçiliyor. Mesela “el yapımı ürünler” teması için seçilen katılımcıların tamamı sadece el yapımı ürünler satan kişiler oluyor. Katılımcı listesi her ay değişiyor olsa da, eğer şanslıysanız, Ece Sükan’ın vintage ürünlerinden Rumisu’nun harika eşarplarına, Analog Kültür’ün plaklarından Giano Chocolate’ın muhteşem çikolatalarına kadar birçok keyifli ürünü satın alabiliyorsunuz. Karaköy Külah’ta gerçekleştirilen Souq Karaköy’ün, gelecek dönemdeki tarihlerini souqkarakoy isimli Instagram hesabından takip edebilirsiniz.

AL TAKKE, VER KÜLAH Moda, şüphesiz İstanbul’un en güzel semtlerinden biri... Bu güzel semtin sakinleri bir araya gelerek “Al Takke Ver Külah” isimli bir etkinlik gerçekleştiriyorlar. Diğer pop-up sale’lerden farkı, aslında burada tam olarak bir satış gerçekleşmemesi. Burada tamamen takas yöntemi uygulanıyor. Herkes elindeki ikinci el eşyaları getiriyor ve sonra takas pazarlıkları başlıyor. İlkini Nun Vintage’da Kasım 2014’te gerçekleştiren semt sakinlerinin ikincisini ne zaman gerçekleştireceğini merakla bekliyoruz! Al Takke Ver Külah etkinliği hakkındaki duyuruları ve Moda semtine ilişkin güzel paylaşımları mahallemoda isimli Instagram hesabından takip edebilirsiniz.

BUSE’S GARAGE SALE

POP-UP KADIKÖY TASARIM PAZARI Pop-up Kadıköy, sanat ve tasarımla ilgilenen atölyelerin, freelance çalışanların, dükkanların ya da akşam işten dönüp evinde hayalindeki şeyi yapmaya çalışan insanların birbiriyle tanışmasını, sosyalleşmesini ve dayanışmasını sağlamak amacıyla kurulan bir etkinlik. Daha önce önünden geçerken içerisini hep merak ettiğiniz ama bir türlü girmeye cesaret edemediğiniz atölyeleri ya da Kadıköy’ün arka sokaklarında keşfedilmeyi bekleyen tasarımcıları gün yüzüne çıkartan bu etkinliğin ilki, Aralık 2014’te Cherrybean Coffees’de gerçekleştirildi. Vegan yemeklerden mobilyaya, takıdan serigrafiye, kartpostaldan aksesuara pek çok farklı çeşidin bir arada olduğu Pop-up Kadıköy, Anadolu yakasına bu anlamda hareket getirmişe benziyor. Pop-up Kadıköy’e ilişkin duyuru ve haberleri popupkadikoy isimli Instagram hesabından takip edebilirsiniz.

Bir moda blogunun nasıl büyük ve güzel bir iş haline dönüştürüldüğünü herkese gösteren Buse Terim, şu sıralar pop-up sale’de de başarıdan başarıya imza atıyor. Buse Terim kendi aksesuar, ayakkabı, elbise ve çantalarını bir pazar oluşturup satmaya karar verdiğinde, bu kadar yankı uyandıracağını tahmin etmiş miydi bilmiyoruz ama, o harika görsel zevkini bu Buse’s Garage Sale etkinliğinin her detayına yansıtmayı başardığından eminiz. Etkinlikte Buse Terim’in ikinci el eşyaları dışında bazı markaların kendi ürünlerini de bulabiliyorsunuz. Zaman zaman online olarak da bu Garage Sale’in satış etkinliklerini www.buseterim.com. tr adresinden ya da buseterim adlı Instagram hesabından takip edebilirsiniz.



38

MART 2015

İÇİNİZİ ISITACAK KOKTEYLLER

Lezzetli kokteyller tatmayı tercih eden okurlarımız için İstanbul gece hayatının iki keyifli mekanını, La Boom ve Banyan’ı ziyaret ettik ve bu havalarda en iyi gidecek kokteyllerinin tariflerini sizler için aldık.

L

eziz kokteyl avımızdaki ilk durağımız, yaklaşık 3 yıldır konsept yemek ve özgün kokteylleriyle Sarıyer Emirgan’da hizmet veren La Boom. Kendi tarzını yansıtan müzikleri, şık dekorasyonu ve özenle hazırlanmış menüsüyle La Boom, İstanbul’un gecesini yaşamayı sevenlerin en çok tercih ettiği mekanlardan biri. Çok sevdiği barmenlikle şans eseri tanışan Serdin Karasu, La Boom’u tercih eden misafirlerinin iyi ortam, iyi müzik ve iyi yemek arayışına en iyi şekilde yanıt vermeye çalıştıklarının altını çiziyor. Meslekteki 16’ıncı yılını dolduran Karasu, özellikle mekan için hazırladığı birbirinden özel kokteyller söz konusu olduğunda, oldukça iddialı.

VİSKİLİ KOKTEYLLER La Boom misafirleri tarafından son zamanlarda en çok tercih edilen kokteyller genellikle viski ve tekila ağırlıklı. Eski ve klasik kokteyllerin yerini artık daha komplike karışımlar alıyor. Mekanda her ne kadar yaz ve kış mevsimleri için ayrı kokteyl menüleri olsa da, La Boom barmenlerinin özel tavsiyesi olan kokteyller de çok rağbet görüyor. İyi bir kokteyl için, kokteylin temelini oluşturacak içkiyi çok iyi tanımak gerektiği söyleyen Karasu, “Alkolün yaşı, içeriği, tadı, hangi şartlar altında damıtıldığı ve neyle iyi karışım oluşturacağını bilmek işin püf noktası. Bu püf noktalarına hakkıyla hakim olduktan sonra her barmenin kendi spesiyallerini hazırlaması işten bile değil” diyor. Karasu’nun kendi spesiyal kokteyli ise “Smokey”. Tennessee viskisi, chocolate bitter ve vermutu karıştırarak hazırladığı bu kokteyl için çekirdek kahve ve Tennessee viskisinin fıçı talaşını yakarak enteresan bir yöntem izleyen Karasu, bu sayede kokteyline isli bir lezzet katıyor. Böylece Smokey’i bir deneyen bir kez daha içmek istiyor. Kış gecelerinde eğlenmeyi sevenler için Karasu’nun tavsiyeleri yoğun ve aromalı içkiler.

Serdin Karasu

Tarçın, kahve ve ballı viski kokteylleri ya da demli çaylı cin gibi içkiler oldukça revaçta. Ama yaz-kış popülerliğini koruyan bir lezzet varsa, o da tatlı-ekşi karışımlı kokteyller. Tabi bünyeyi sıkıntıya sokmadan içmenin de bir

adabı var. Karasu, “İçkiler arasında bol su içmek, akşamdan kalma olmanın önüne geçmek için etkili bir yöntem” diyor ve ekliyor: “Ertesi günün baş ağrısını azaltmak istiyorsanız, içilen içkinin içeriğinin kalitesine de dikkat etmeniz gerek”.


MART 2015

39

SERDİN KARASU’NUN TAVSİYELERİ SMOKEY

BRAVE HEART

• Tennessee viskisi • Chocolate bitter ve vermut • Çekirdek kahve ve Tennessee viskisinin fıçı talaşı yakılarak bu kokteyle isli bir tat katılıyor.

• Viski • Ahududu likörü • Tatlı ve ekşi karışım

ERSİN HAMAMCIOĞLU’NUN TAVSİYELERİ MANHATTAN • Tennessee viskisi • Talı kırmızı vermut • Angostura Bitter

ERSBUUL Ersin Hamamcıoğlu

İ

çimizi ısıtacak kokteylleri denemek için ikinci durağımız Banyan oluyor. Füzyon Asya mutfağının İstanbul’daki en önemli noktalarından biri olan Ortaköy Banyan Restaurant, aynı zamanda taptaze meyvelerle hazırlanan özel kokteylleriyle de oldukça meşhur. Banyan’ın Boğaz Köprüsü ve Ortaköy Cami’ne bakan terası, yazın olduğu kadar kış gecelerinde de misafirlerini keyifli saatler geçirmeye davet ediyor. Banyan’ın barmeni Ersin Hamacıoğlu, 25 yıldır bu mesleği yapıyor ve meslek sırrını içkileri ve insanları çok iyi tanımak olarak özetliyor. Ona göre, lezzetli kokteyller hazırlamak için, barmenin tecrübesi ve içkileri iyi tanıması kadar, bu işi severek yapması da önemli. Banyan’ın en çok tercih edilen kokteylleri Elma Martini, Lynchburg Lemonade ve Mandalina Cosmopolitan da bu

tecrübe ve meslek aşkının harmanlanmasıyla ortaya çıkıyor.

SIRRI TAZE MEYVELERDE Ersin Hamacıoğlu, klasik kokteyllerin haricinde Banyan’da hazırlanan tüm kokteyllerin kendilerine ait spesiyaller olduğunu ve işin sırrının taze meyveler kullanmaktan geçtiğini söyledikten sonra, kendi en favori kokteyllerini açıklıyor: Mandalina Cosmopolitan ve Ersbuul. Ersin Hamacıoğlu’na göre, akşamdan kalma olmadan içki içmenin adabı, içkiyi ağır ağır yudumlamak, keyif almak için içmek ve bu keyfi tadında bırakmakta yatıyor. Özellikle başka içkilerle karıştırılmadan tüketilen viskinin ertesi gün bünyede hiç sıkıntı bırakmaması da Ersin’in altını çizdiği başka bir nokta. Kış gecelerinde içenin içini ısıtacak kokteyller ise Manhattan, Viski Sour ve Old Fashion...

• Tennessee ballı viski • Burbon viski esaslı şeftali ve portakal aromalı likör • Taze sıkılmış ananas ve mandalina suyu


40

MART 2015

EN LEZZETLİ 12 INSTAGRAM HESABI Yeni lezzetler ve mekanlar keşfetmeyi seviyorsanız ve gastronomi kültürü ile yakından ilgileniyorsanız aşağıda önereceğimiz Instagram hesaplarını takip etmenizde fayda var. Popülaritesi her geçen gün artan bu hesaplarda yemek tutkunlarının aradığı her şeyi bulacağını garanti ediyoruz! HARBİYİYORUM Geçtiğimiz aylarda 5. yılını kutlayan Harbiyiyorum, gastronomi alanındaki ilk Instagram hesaplarından biri. En önemli özelliği takipçilerine esnaf lokantalarından tutun da Michelin yıldızlı restoranlara kadar oldukça geniş bir yelpaze sunması. Üstelik eğlenceli anlatım dili ve bilgilendirici notlarıyla da rakiplerinden ayrılıyor.

GURU KAFA İşi gereği çok fazla mekan gezen Guru Kafa, bu yoğun mekan ziyaretlerini faydaya dönüştürmüş bir Instagram kullanıcısı. Yediği yemeğin görseli ile birlikte içeriğini ve püf noktalarını hesabı üzerinden paylaşan Guru Kafa’nın profili aynı zamanda bilgi verici paylaşımları ile de öne çıkıyor.

OGUZYENİHAYAT Şehrin gizli kalmış tüm lezzet mekanlarını merak ediyorsanız bu hesabı mutlaka takip edin. Oğuz, pidecilerden midyecilere, satır kıyması ile yapılan kebaplardan en iyi lahmacuna ve dönercilere kadar her yere ve her yemeğe yetişiyor. Gittiği mekanlardan aynı zamanda kısa tanıtım videoları da paylaşan Oğuz’un, daha uzun yorumları için internet sitesine de göz atabilirsiniz.

LOKANTALARIM Çoğunlukla et ile beslenen ve ağzının tadını iyi bilen Lokantalarım, iş ile

ev arasına koyduğu yemek deneyimleri ile Instagram hesabını besleyen kullanıcılardan. Uzakdoğu Mutfağı’ndan Osmanlı Saray Mutfağı’na kadar et ve deniz ürünlerine dair ne varsa ayağınıza kadar getiren bu hesap, her mekanı bir hikayeye bağlaması ile de dikkat çekiyor.

TATDEDEKTİFİ Mekanları övmenin yanı sıra eleştirel yorumları ile de öne çıkan Tatdedektifi, paylaştığı iştah kabartan fotoğraflar ile takipçisi en hızlı artan Instagram kullanıcılarından. Hafta içi-hafta sonu demeden 7 günün tamamında bir yerleri gezen tatdedektifi paylaşımlarında sadece İstanbul ile de sınırlı kalmıyor.

MOSYOSOKOLA Ciddi bir gastronomi bilgisine sahip olan Mösyö Şokola, Instagram hesabını çoğunlukla kendi mutfağında yarattıklarını sergilemek için kullanıyor. Yani diğer lezzet kaşiflerinden ayrıldığı en temel nokta, lezzeti kendi elleriyle mutfakta keşfetmesi ve bunu ağız sulandıran karelere dönüştürmesi.

KUCUKMARTHA Yaklaşık 1 yıldır Postkolik ailesinin bir ferdi olan Özüm Kasapoğlu, “Hikayeli yemek tarifleri ve mekan önerileri” sloganıyla çıktığı bloggerlık hayatını Instagram’a taşıyanlardan. Tam bir Bozcaada tutkunu olan Küçük Martha, seyahatleri, lezzet keşifleri, son 1 yıldır düzenlediği butik gurme gezileri ve ev yapımı organik reçelleri ile takip edilmesi gereken hesaplardan.

EATANDLOVEE Aslında bir fotoğrafçı olan Gökçe Öcal Georgiou, fotoğraf konusundaki becerilerini Instagram hesabında sergileyerek

takipçilerini büyülüyor. Paylaştığı fotoğraflar ile iştahınızı kabartırken aynı zamanda iyi bir yemek fotoğrafının nasıl çekilmesi gerektiği konusunda da minik sırlar veriyor.

BURAKZAFER Kendi elleriyle yarattığı muhteşem lezzetleri harika karelere dönüştüren ve bunları Instagram hesabında paylaşan Burak Zafer Sırmaçekici, aynı zamanda Etiler’de bulunan Lokanta Armut’un da ortağı ve şefi. Tereyağı, ekmek ve tart konusunda harikalar yaratan Burak, Instagram hesabında yapmış olduğu esprili paylaşımlar ile de dikkat çekiyor.

TADINDASEYAHAT İşi gereği de yurtdışına fazlaca çıkan Gürhan Kara, işini hobiye dönüştürebilenlerden. Yurtiçinde ve yurtdışında hem otel keşifleri ve izlenimlerini hem de lezzet keşiflerini ve deneyimlerini paylaşan tadındaseyahat de, blogunu Instagram’a taşıyanlardan. Seyahat meraklıları bu hesabı kaçırmasın!

C_KARAKUS Listedeki ikinci Postkolik yazarı olan Cem Karakuş, kedilere, kahveye, et ürünlerine, çikolataya olan düşkünlüğünü, kısacası yeme içme üzerine her şeyi takipçileriyle an ve an paylaşıyor.

BEKAREVİ Yurtdışında üniversite eğitimi gören Can İnelli, bir dönem sürekli dışarıda yemek yediği ve bu yemekleri beğenmediği için mutsuz bir dönem geçirmiş. Bu işe çözümü ise kendini eğitmekte bulmuş. Henüz çok genç olmasına rağmen Cem’in yaşadığı bekar evinde yaptığı leziz yemekler görenleri hayrete düşürüyor.


C

M

Y

CM

MY

CY

CMY

K


MART 2015

42

FÜZYON MUTFAKTA 5 İDDİALI İSİM Dünya mutfaklarının farklı yönlerinin bir araya gelmesiyle oluşan füzyon mutfak, gastro kültürün ilerlemesi ile birlikte karşımıza daha sık çıkmaya başladı. Alışılmadık yönü ile dikkat çeken bu mutfakta kimler fark yaratıyor diye merak edip sizin için kısa bir tura çıktık. n Cem Karakuş INARI SUSHI & OMAKASE Yaklaşık 2 senedir Kuruçeşme’de hizmet veren Inari, klasik sushilerden sıkılanlara eşi benzeri olmayan bir deneyim sunuyor. Inari’de çilekli, patlayan şekerli, mangolu, armutlu, pancar soslu sushiden, karamel soslu kaz ciğerine (foie gras) kadar pek çok farklı lezzeti bir arada bulabilirsiniz. Sushilerin tamamı klasik sunumların ötesinde şefin yarattığı özel aromalı soslar ile karşınıza çıkıyor. Bunun dışında sadece sizin istediğiniz ürünlerden hazırlanan kişiye özel sushileri de Inari’de tatmanız mümkün.

Adres: Kuruçeşme Cad. No:11 Beşiktaş

LOKANTA MAYA Daha çok mücveri ile bilinen Lokanta Maya, aslında füzyon mutfağında da oldukça iddialı bir mekan. Mönüdeki hemen hemen her şey daha önce hiç yemediğiniz bir şekilde pişiriliyor. Kişnişin, portakalın, limonun ve levreğin ağızda bıraktığı lezzetli bir deneyim olan Portakallı Kişnişli Levrek, kadayıfa sarılı gelen çıtır çıtır ılık peynir, karidesli ve ısırganlı acılı keşkek, karamelize soğan ile pişen pazı kavurması ve Trabzon hurması ile sunulan Izgara Levrek mekanın denenmesi gereken lezzetlerinden. Üzerine de tatlı olarak bal kabaklı, tahin ve pekmezli dondurma iyi gider!

LOUIS BISTRO

Adres: Kemankeş Cad. No:35/A, Beyoğlu

Yaklaşık bir senedir Karaköy’de Port Otel’in altında yer alan Louis, müşterilerine Fine Dining görünümlü bir füzyon mutfağı sunuyor. Enginar yatağında pancar rendeli Yengeç Gratine, kaşarlı simit görünümündeki Tuna Cake Roll, cheddar sevenleri memnun etmek için köftesi cheddar sosuna batırılmış Fondue Burger, lahmacunda fark arayanlara ise çiğ etli Steak Tartare Lahmacun menüde fark yaratan tatlar arasında.

Adres: Port Hotel, Gecekuşu Sokak No:6/A Beyoğlu

DAI PERA İsmi için “daha iyi” sözünden esinlenilen “Dai Pera”, yaklaşık 4 senedir Beyoğlu’nda farklı lezzet arayanları masalarına sürüklüyor. Kadayıfa sarılmış kızarmış karidesler, yanında sunulan bal, elma sirkesi ve soya sosu ile birlikte tüketildiğinde ağızda adeta lezzet patlaması yaratırken, çok özel Ayvalık kırma zeytin mezesi de kaşık kaşık yenilecek cinsten. Ev yapımı cheddar ve salsa sos ile sunulan ızgarada kıymalı muska böreğini de ara sıcak olarak tercih edebilirsiniz. Ana yemeklerden ise önerimiz Pancar Risotto ile servis edilen Limonlu Levrek.

Adres: Tomtom Mah. Yeniçarşı Cad. No 54, Beyoğlu

FÜMEE Mekan şefinin aynı zamanda mekan işletmecisi de olduğu Kuruçeşme’deki gizli bir mutfak, Fümee. Sunumların görsel bir şölen ile masanıza geldiği mönüden sizin için seçtiklerimiz, erik sos ve yeşillik ile gelen confit patates eşliğindeki ördek confit, siyah pirinç ile daha da sağlıklı hale gelen yeşilliklerle bezeli hamsili pilav ve pilav üstü mürdüm erikli kuzu tandır. Salatalardan ise bezelye, böğürtlen, fındık, kuşkonmaz ve kuzu kulağı yaprakları ile sunulan kuzu kulağı soslu taze fasülyeyi yemeye doyamayacaksınız.

Adres: Muallim Naci Caddesi No:64 D Kuruçeşme


AJANDA

M

A

R

T

2

0

1

5

14 MART JULIO IGLESIAS 80’in üzerinde albüm ve 300 milyondan fazla albüm satışı ile yaşayan bir Latin efsanesi haline gelen Julio Iglesias, İstanbul’a geliyor. 45 yıllık kariyerinde Grammy dâhil sayısız ödüle layık görülen ve bugüne kadar 600 şehirde 5000’den fazla konser ile 60 milyon kişiyi şarkılarıyla büyüleyen Julio Iglesias, çok özel ve farklı bir şov için İstanbullular’ın karşına çıkacak. 14 Mart’ta gerçekleşecek konser, bugüne kadar yapılanlardan çok daha farklı olacak, zira bu konser Julio Iglesias’ın

son dünya turnesi kapsamında yer alıyor. Brezilya’da başlayan turnenin dördüncü ayağı İstanbul’da gerçekleşecek. “Gwendolyne”, “La Paloma” ve “Je Ne Pas Change” gibi sayısız hit’e imza atan efsanevi sanatçının, eğlenceli ve romantik şarkılarını son bir kez İstanbul’da dünya gözüyle görmek istiyorsanız, bu konseri kaçırmayın.

Fiyat: 288-688 TL Mekan: Ülker Sports Arena

9 MART-9 NİSAN IRISH GOURMET JUNK FOOD FEST Karaköy sokaklarında İrlanda keşfi yapmak isteyenlere güzel bir haberimiz var. Esra Muslu ve Zeynep Moroğlu yönetimindeki Unter mutfağı, “Irish Gourmet Junk Food Fest” ile en sevilen İrlanda lezzetlerine yer açıyor. İrlanda doğasının etkilerini taşıyan, sıcak pub kültürü ve nefis İrlanda kokteylleri ile eşleşen “Irish Gourmet Junk Food Fest”, 9 Mart–9 Nisan tarihleri arasında lezzet tutkunlarını bekliyor. İrlanda ruhunu Karaköy’de yaşatacak “Irish Gourmet Junk Food Fest” menüsünde ‘Fish Finger’, ‘Shepherd’s Pie’, ‘Mini Hamburger’ ve ‘Tavuk Kanat’ başta olmak üzere birçok birbirinden lezzetli ürün olacak.


44

MART 2015

VİZYONDA NE VAR? Sinema

13 MART

6 MART

SİNDİRELLA

BIG EYES

Yönetmen: Tim Burton Oyuncular: Amy Adams, Christoph Waltz, Danny Huston Tür: Biyografik , Dram, Yapım: ABD, Kanada Süre: 106 dk.

Yönetmen: Kenneth Branagh Oyuncular: Lily James, Cate Blanchett, Richard Madden Tür: Fantastik, Romantik Yapım: ABD, Süre: 105 dk.

50’li yıllarda iri gözlü çocuk tablolarıyla tanınan Amerikalı ressam Margaret Keane’in, eşi Walter Keane ile yaşadığı güç mücadelesini beyazperdeye taşıyan film, biyografik bir uyarlama. Karısının göze çarpan yeteneğini ve ortaya koyduğu eserleri satış stratejisi adına sahiplenen Walter Keane, para ve şöhreti yakaladıktan sonra eşi Margaret’ı gölgede bırakır. Yaptığı tabloların birisi için bile “Benim tablom!” diyemeyen Margaret, kocasının baskına karşı çetin bir savaş verecektir. Tim Burton’un Ed Wood’dan sonraki en kişisel filmi olarak yorumlanıyor.

Annesinin ölümünün ardından babası başka bir kadınla evlenen Ella, iyi niyetle üvey annesine ve onun iki kızına elinden geldiğince yardım etmektedir. Ancak tüccar babasının beklenmedik ve erken ölümü, onu hizmetçiliğe ve hiç istemediği bir hayata sürükler. Günün birinde ormanda karşılaştığı ve sarayda bir çırak zannettiği, ancak prens olduğundan habersiz olduğu yakışıklı genç ise onun kalbini çalacak ve yeniden umutla dolmasını sağlayacaktır. Sarayda düzenlenecek bir balodan haberi olduğundan büyük bir heyecan duyar, ancak üvey annesi gitmesine izin vermez.

Sinema

13 MART

KINGSMAN: GİZLİ SERVİS

Yönetmen: Matthew Vaughn Oyuncular: Colin Firth, Samuel L. Jackson, Taron Egerton Tür: Aksiyon, Yapım: İngiltere Süre: 129 dk. Gary “Eggsy” Price, çok küçük yaşta babasını bir askeri görevde yitirir. Bu gizli görev neticesinde ailesine bir madalya takdim edilir ve aileye bir kereye mahsus olmak üzere yardım istemeleri için bir telefon numarası verilir. Aradan 17 yıl geçer, işsiz Eggsy annesinin evinde yaşamaktadır. Bir gün trafikte kargaşaya neden olur ve tutuklanınca karakoldan kurtulmak için madalyayı kullanır. Mark Millar’ın çizgi romanından uyarlanan filmin başrollerini Colin Firth ve Taron Egerton paylaşırken, kadroda onlara Samuel L. Jackson, Michael Caine, Mark Strong gibi yıldız isimler eşlik ediyor.

20 MART

FOKUS

Yönetmen: Glenn Ficarra, John Requa Oyuncular: Will Smith, Margot Robbie, Rodrigo Santoro Tür: Gerilim, Romantik, Yapım: ABD Süre: 105 dk. Nicky zamanının en usta dolandırıcılarından biridir. Bir gün Jess Barrett adında genç güzel ve çekici bir kadın ile yolları kesişir. Sıradan bir kadın olmayan Jess, soygun konusunda en az Nicky kadar önemli bir potansiyel barındırmaktadır. Acar dolandırıcı Nicky’nin, bir yandan acemi Jess’e işin inceliklerini öğretirken, diğer yandan da genç kadını tedirginlik verici bir şekilde yaklaşma girişimi başarısız bir biçimde sonlanır. Will Smith’in acemi dolandırıcı Jess’e karşı duygular besleyen deneyimli aldatmaca ustası Nicky’yi canlandırdığı film, aksiyon dozu yüksek bir aşk öyküsüne ev sahipliği yapıyor.



46

MART 2015

AYIN ÖNE ÇIKANLARI Konser

15 MART

18 MART

THE HAUNTED

MARK LANEGAN BAND

%100 Metal, İsveç’in son yıllarda çıkardığı en büyük metal gruplarından biri olan The Haunted İstanbul konseri ile devam ediyor!2000’li yılların önemli metal gruplarından The Haunted, kısa bir süre önce İstanbul’da ağırladığımız efsane grup At The Gates’in üyeleri tarafından kuruldu. Kısa sürede büyük ilgi çeken grup, 2009 yılında geldikleri İstanbul’da kapalı gişe bir konser verdi. Sekizinci albümlerini “Exit Wounds” adıyla yayımlayan The Haunted, yeni albümü sonrası çıkacağı Avrupa turnesine İstanbul’u da dahil etti. The Haunted konseri daha önceden Moodlive organizasyonunda gerçekleşecek.

Amerikalı grunge grubu Screaming Trees ile kariyerine başlayan rock müzisyeni ve şarkı yazarı Mark Lanegan, 18 Mart’ta Salon İKSV sahnesinde! İlk solo albümü Winding Sheet’i 1990’da yayımlayan Lanegan, Rock dünyasından sayısız sanatçı ve grupla işbirlikleri gerçekleştirdi. 2000-2005 yılları arasında Queens of the Stone Age’de yer aldı. Belle&Sebastian’ın vokalisti Isobel Campbell ile üç albüme imza attı. Grubu ile kaydettiği son albümü “Phantom Radio”, Ekim 2014’te piyasaya çıktı. Lanegan, bu albümde yer alan bazı parçaların davullarını bir akıllı telefon uygulamasıyla kaydetmiş.

22 MART

24 MART

Mekan: Garajistanbul Fiyat: 56 TL

OPETH

Mekan: Salon İKSV Fiyat: 28-50 TL

ARASH

Mekan: Küçükçiftlik Park Fiyat: 85-157 TL

Mekan: Volkswagen Arena Fiyat: 215-400 TL

Bu ay Metal müzik tutkunları yaşadı. The Haunted ile birlike ayın bir diğer önemli konseri de Opeth. Türkiye’de geniş bir hayran kitlesi bulunan Opeth, üç yıllık aradan sonra yeniden İstanbul seyircisiyle buluşuyor. 1990’da İsveç’te kurulan sahibi grup, Opeth’in karizmatik ve yaratıcı beyni Mikael Akerfelt’in her fırsatta dile getirdiği gibi “yeni deneyimlerden korkmayan” karakterleriyle, daimi epik ve progresif öğelerin yanı sıra caz, gotik, 70’ler rock, folk gibi elementleri kendi potasında eriten, her biri kendine özgün bir atmosferdeki 11 başarılı stüdyo albümün sahibi. Grubun albüm satışları 1,5 milyonun üzerinde.

‘She Makes Me Go’ Arash Feat. Sean Paul, ‘Pure Love’ Feat. Helena, ‘Broken Angel’ Feat. Helena, ‘Temptation’ Feat. Rebecca, ‘Always’ Arash & Aysel (2009 Eurovision Şarkı Yarışması Şarkısı) gibi hitleriyle dünya müzik listelerinde ses getiren Arash, yeni ve popüler şarkılarıyla sevenlerine unutulmaz anlar yaşatacak. Üstelik inanılmaz dans gösterileri ile akıllara kazınan Arash, bu konsere kendi dans grubu ile geliyor. İran asıllı İsveçli şarkıcı yeni dönemin dikkat çeken pop yıldızlarından biri olarak kabul ediliyor. Arash konseri Volkswagen Arena’da gerçekleşecek.




Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.