Postkolik Sayı: 08

Page 1

EYLÜL 2013

NO:08

ÜCRETSİZDİR

www.postkolik.com

facebook.com/postkolik

twitter.com/postkolik

instagram.com/postkolik

NE KADARA

SÜPER KAHRAMAN

ÜCRETSİZ İNDİRİN!

OLURSUNUZ?

Batman, Wolverine, Spider-Man, Hulk ve Superman olmanın geçmiş ve bugünkü maliyetini çıkardık.

1938

2013

KONUT

KONUT

Daire: 800 $/yıllık

Daire: 24,000 $/yıllık

AKSESUARLAR

AKSESUARLAR

Gözlük: 10 $ Daktilo: 68 $

Gözlük: 95 $ Ses kayıt cihazı: 85 $ Akıllı telefon: 900 $/yıllık

GİYİM

GİYİM

‘Clark Kent’ takım elbise: 30 $

‘Clark Kent’ takım elbise: 1,510 $

ULAŞIM

ULAŞIM

Metro ücreti: 36 $/yıllık

Aylık metro kartı (Clark Kent adına):1,344 $/yıllık

TOPLAM: 944 $

GEZİ

Rengarenk evleri, şarap bağları ve masmavi denizi ile herkesi büyüleyen Cinque Terre’yi gezdik.

MÜZİK

Eylül ayında çıkacak albümleri mercek altına alırken, Rock’n Coke’ta sahne alacak alternatif isimlere şöyle bi göz attık.

TOPLAM: 29,434 $

DİZİ

Televizyonların en maço, en asi ve en ‘heavy metal’ dizisi Sons of Anarchy’yi yeni sezon öncesi masaya yatırdık.

FESTİVAL

Bu yıl 362.000 kişiyi ağırlayan ve Avrupa’nın en önemli müzik festivallerinden birine dönüşen Sziget’e gittik.

RÖPORTAJ

Popüler isimleri ‘Simpson’laştırarak The Simpsons tutkunlarının kalbini çalan Adrien Noterdaem ile konuştuk.

MODA

50. yılını kutlayacak Pirelli Takvimi’ne bakarken, moda dünyasındaki yenilikleri sayfalarımıza taşıdık.


2kat mil_Postkolik.pdf

C

M

Y

CM

MY

CY

CMY

K

8

16.08.2013

16:28


EYLÜL 2013

03

İ Ç İ N D E K İ L E R

08GEZİ

12RÖPORTAJ

18FESTİVAL

29MODA

32DİZİ

38MÜZİK

Rengarenk evleri, şarap bağları ve masmavi denizi ile herkesi büyüleyen Cinque Terre’yi gezdik.

Bu yıl 362 bin kişiyi ağırlayan ve Avrupa’nın en önemli müzik festivallerinden birine dönüşen Sziget’e gittik.

Televizyonların en maço, en asi ve en ‘heavy metal’ dizisi Sons of Anarchy’i yeni sezon öncesi masaya yatırdık.

Popüler isimleri ‘Simpson’laştırarak The Simpsons tutkunlarının kalbini çalan Adrien Noterdaem ile konuştuk.

50. yılını kutlayacak Pirelli Takvimi’ne bakarken, moda dünyasındaki yenilikleri sayfalarımıza taşıdık.

Eylül ayında çıkacak albümleri mercek altına alırken, Rock’n Coke’ta sahne alacak alternatif isimlere şöyle bi göz attık.

BU HABERLER SADECE iPHONE VE iPAD’DE

SERGİ

MODA

RÖPORTAJ

Montreal Botanik Bahçesi’nde gerçekleşen ve dünyanın en yetenekli botanik sanatçılarına ev sahipliği yapan Land of Hope’a uğradık.

Bir döneme gerçek anlamda damga vurmuş ve yaptıklarıyla gençliği peşinden sürüklemiş 1960’ların ölümümsüz moda ikonlarına göz attık.

Sonbaharda yayımlanacak üçüncü albümü için stüdyoya giren Gece, yeni albümünün detaylarını Postkolik’e anlattı.

KÜNYE Hazırlayanlar Elif Sarıoğlu, Enis Hazan, Emrah Gürkan, Mehmet Erdoğan, Ersay Uçak, Orhan Meriç, Sinan Demirer, Pınar Özbakır, Hande Demirel, Bilgehan Aksoy, Nur Adıgüzel (Moda) Fotoğraf: Cihan Turan

REKLAM NYX Medya Hizmetleri ve PR Betül Özdemir 0534 614 70 77 betul@nyxmedya.com IPAD REKLAM MEDYANET Emre Türegün 0212 304 21 01 mobia@medyanet.com.tr

• Postkolik’te kullanılan tüm yazılar kaynak gösterilerek yayınlanır. • Postkolik 15 bin adet basılıyor. Postkolik’in dağıtıldığı yerleri görmek için www.postkolik.com/nerdeyiz adresini ziyaret edebilirsiniz. • Postkolik’i e-dergi olarak www.postkolik.com adresinden okuyabilirsiniz.

Basım Altın Kitaplar Yayınevi Tic. AŞ. Göztepe Mahallesi, Kazım Karabekir Caddesi, No: 32 Bağcılar-İstanbul Tel: 0212 446 38 88

İletişim Kağıthane Cd. No:72 Çağlayan 34403 İstanbul Tel: 0532 437 26 38 www.postkolik.com info@postkolik.com

Kapak ilüstrasyon: Mashable


04

EYLÜL 2013

DÜNYANIN İLK TWITTER OTELİ Bildiğiniz üzere Mallorca dünyaca ünlü otelleri, konaklama ve eğlence aktiviteleri ile meşhurdur. Plajın kıyısında bulunan Sol Wave House da bölgenin popüler otellerinden biri. Ancak bu oteli diğerlerinden ayıran çok önemli bir özelliği var. Sol Wave dünyanın ilk Twitter oteli! Eminiz ki çoğunuz “Birader o da ne demek yahu?” diye şöyle bir kendinize- ya da bize- sordunuz. Aslına bakarsanız nerdeyse her şey ama her şey Twitter temalı denebilir. Twitter mavisi ve şakıyan minik kuşumuz hemen her yerde karşımıza çıkıyor bu enteresan girişimde. Otelin müşterilerinin birbirleriyle haberleşebilmeleri için kurulmuş olan iletişim ağı bile var. Ayrıca sadece otel müşterilerinin ulaşabildiği, WI-FI hattı üzerinden kullanılabilen özel olarak geliştirilmiş bir Twitter uygulaması da var. Bu sayede müşterilerin birbirlerine özel mesaj yollamaları ve kimin nerede olduğunu

anında görmek mümkün! Bu trendleri zorlayan otelin Cuma akşamları ise başka bir alem… Cumalar havuz partilerine ayrılmış ve #TwitterPoolParty adıyla hashtage sahip… Twitter esinlenmeli kokteyl ve içkilerin servis edildiği havuz partilerine, “Twitter Party” suitlerinde after party olarak devam etme imkanı bulunmakta... Tabii ki bu odalar da Twitter ve sosyal medya sakinlerine uygun dekore edilmiş. İşin son raddesi de içki ve diğer siparişleri Twitter üzerinden #FillMyFridge hashtagi ve @SolWaveHouse adresi üzerinden vermek mümkün! Çoğumuzun tatile çıkma amacı bilgisayar, sosyal medya ve elektrikli aletlerden uzak kalmak… En azından olabildiğince uzak… Ama farklı tatlar arayan birileri koca dünyamızda elbette var ve bu otel de onlar için biçilmiş bir kaftan…

ESKİ PLAKLAR GÖZLÜK OLDU Her ne kadar plaklar yeniden moda olmuş olsa da dinlenmeyen ya da kullanılmayan bir sürü vinyl ya çöpe gidiyor ya da depolarda çürümeye terk ediliyor. Vinylize, bu israfa çok cool bir şekilde son veriyor. Eski plaklardan yapılmış çok şık bir gözlüğü takmayı kim istemez ki? Hem retro dönemlere hem de gözlüklere merakınız varsa Vinylize koleksiyonunu http://goo.gl/0tccyW mutlaka görmelisiniz.

BÖYLESİ DE VAR İlk bakışta bir maket dioramasına benzeyen bu görüntü tamamen gerçek. Havaalanları başka araçların trafiğine tamamen kapalı bölgeler olmasına rağmen dünyada birkaç bölgede içerisinden tren yolu geçen havaalanları var. Yeni Zelanda’ya bağlı Kuzey adasında yer alan Gisborne Havaalanı da bunlardan birisi. 3 adet çim 1 adet de asfalt pisti olan Gisborne Havaalanı’ndan yılda 150 bin yolcu geçiyor. Hava trafiğini yönetenler için çok zor olmasına rağmen tren ve uçak seferleri eş zamanlı olarak gerçekleştiriliyor. Araçlardan birisinin durdurulmasıyla diğerine yol verilen bu havaalanı güzel görüntülere sahne olsa da tehlikeli bir iş yaptıkları kesin.

H http://7inchoptics-com H


EYLÜL 2013

05

HER EVE LAZIM ! Bu haberimiz eminiz pek çok insanı çok sevindirecek! Hedefimiz Joffrey! O da kim demeyin, bilen biliyor onu. Hani kült dizimiz Games Of Thrones’da hepimizin, hatta tüm dünyadaki fanların toplu halde nefret ettiği bir denyo varya, o işte: Joffrey Baretheon! Artık elinizdeki bira, kola kutusunu ya da mısır pörtleği ile cips paketini ekrana fırlatıp zavallı LCD televizyonunuzu heder etmeye son! Bu mükemmel ürün Joffrey’e duyduğunuz büyük kini içinizden atabilmeniz için büyük bir fırsat, bizden söylemesi. Bize kalırsa bu üründen bir tane yetmez. Bir tane eve, bir tane ofise hatta bir tane de gittiğiniz yere götürmeniz lazım! Bu koleksiyonluk ürün, tamamen organik çevre dostu soya tabanlı mürekkep kullanılarak basılmış ve ebatları odanızın ve ofisinizin duvarı için mükemmel ayarlanmış. Bu arada bu arkadaş için Facebook’da ‘Fuck You, Joffrey Baratheon’ diye bir sayfa bile açılmış! Bir de ekşisözlük’te ne demişler bu tipe diye baktığımızda şu yorumu görünce epey bi eğlendik: “Dizide ne zaman belirse yüzüğü ters çevrilmiş bir elle şamarlandığını veyahut ağır, gösterişli bir tokası olan kemerle zopalandığını hayal ettiğim itici mi itici bir karakter. Mütemadiyen tiskiniyorum. “ http://goo.gl/HmU5P H www.604republic.com H

ÜÇ DAKİKADA HAZIR Bir süredir katlanan teknelerin yabancısı değiliz ama bunda durum biraz daha farklı. Sebebi de bir kişi tarafından tam üç dakikada suya indirilmeye hazır hale getirilebilmesi… Firmanın iddasına göre bir elde bir bira kutusu ile bile kurulum işi halledilebiliyor. Bir dostunuz da yanınızda ise, kurulum süresi bir dakikaya düşüyormuş. Dört kişiyi taşıyabilen bir deniz aracının kurulumu için gerçekten de inanılmaz bir süre bu. Bu hızlı kurulumu aynı yere parke döşerken kullanılan tık diye oturan geçme kilit sistemine borçlu bu süper tekne. Tekne söküldükten sonra ise fermuarlı özel taşıma çantaları sayesinde arabanıza, kamyonetinize ya da jipinize rahatça yüklenebiliyor. Firma yetkililerine göre bu işlem birkaç sörf tahtasını aracınızın tavanına yüklemekten daha zor değil. Bu teknenin paketle birlikte gelen teçhizatı ise hiç de yabana

H www.quickboats.com H

atılır değil: Dört kişilik oturma imkanı, içecek tutacakları, kuru saklama alanı, ıvır zıvır koyma rafları ve kürek kullanmak isterseniz entegre ıskarmozlar. En bomba haber de 29 kiloyu geçmeyecek ağırlıkta ve 10 beygire kadar dıştan takma motor ile bu lego benzeri tekneyi kullanabilme imkanı! Diğer katlanabilir teknelerin aksine Quickboat’un yapımında kevlar, ileri teknoloji cam ve köpük dolgu gibi hafif ve esnek malzemeler kullanılmış. Teknenin dış yüzeylerinin zırhlı kaplaması sayesinde bu tekne kaya gibi sağlam, dayanıklı, kuru ve güvenli bir yapıya sahip. 2014 yazında suya indirilmeye hazır olacak bu arzu nesnesi için şimdiden sıraya girerseniz ilk Quickboat’lardan biri sizin olabilir. Fiyatı 4,375 Avustralya http://goo.gl/Jbeyw2 Doları...

SÖRF KEYFİNE HIZ KATIN Artık hızlı sörf için iyi bir rüzgar beklemek zorunda değilsiniz. Martin Sula tarafından tasarlanan bu yeni nesil sörf bildiklerinizden çok farklı. Normalden daha küçük kompakt tasarımı, çok hafif karbon-kevlar karışımı malzemesi ve saatte 57 km hıza çıkabilmesi bu muhteşem sörfün özelliklerinden sadece birkaçı. Saatte 2 litre benzin tüketen ve bir depoyla 4 saat kullanılabilen JetSurf’ü istediğiniz yere götürebiliyorsunuz çünkü sadece 14 kilogram ağırlığında. Yüksek fiyatıyla da göz dolduran JetSurf ileride bir furyaya dönüşme ihtimali yüksek olan bir araç. H www.jet-surf.com H

http://goo.gl/uNNpYu


06

EYLÜL 2013

AYNI BİZİM YÜKSEK KALDIRIM ! Ne manzara ama değil mi?! Burası Sicilya’da küçük bir kasaba olan Caltagirone… 1608 yılında inşa edilen tam 142 basamaklı Santa Maria del Monte merdivenlerinin her biri, farklı bir tarzda dekore edilmiş yüzlerce yıllık geleneğin ürünü pişmiş toprak seramikler ile süslü. Ama bitmedi! Bu özelliği ile bile başlı başına dayanılmaz bir güzellik olan merdivenlere bir de La Scala Çiçek Festivali’nde bakın. Tam 2000 tane küçük saksılı çiçek ve bitki ile oluşturulan dev bir tasarım! Kasabanın hakimi ve koruyucu meleği Conadomini anısına düzenlenen etkinlik için bu yıl Angelo Murgo, sardunya ve kadife çiçeği gibi 2000 çeşit bitki ve çiçek kullanmış.

DÜNYALARI YİYİN... Avustralyalı Cakecrumbs’ın şeflerinden Rhiannon, Dünya ve Jüpiter şeklinde hazırladığı bu enfes pastalarla iştahımızı kabartıyor. Pastaların tek özelliği dışarıdan gezegenlere benzemesi değil. Pastanın üstünün tamamen Dünya ve Jüpiter gibi görünmesinin dışında kesildiği zaman da gezegenlerin katmanları ortaya çıkıyor. Üstelik her bir katman farklı bir lezzette. Dünyaları yiyecek olsak bu pastalarla başlardık http://goo.gl/J0MvRg kesinlikle. H http://cakecrumbs.me H

SHAKESPEARE DİLİNDE STAR WARS Star Wars’u seviyoruz. Hatta hastasıyız. Peki hiç düşündünüz mü, çok sevdiğimiz bu serinin senaryosunu Shakespeare yazsaydı nasıl bir dilde yazardı? Ian Doescher sadece düşünmekle kalmamış ve yazmış. Kitabın kapağındaki klasik tarz Darth Vader portresi bile iştahımızı kabartmaya yetiyor. Siz de bizim gibi Star Wars hayranıysanız ve İngiliz edebiyatının ağdalı dilinde bir galaksi macerası okumak isterseniz bu kitap tam size göre. http://goo.gl/z7ajG H http://www.amazon.com H

NİNJA KAPLUMBAĞALARIN ÖLÜMÜ Hayır, tabii ki de bu sevimli kahramanların öldüğünü görmeyi kesinlikle biz de istemeyiz. Deviantart sanatçılarından Joao Pires her bir Ninja Kaplumbağa’nın, diğer kardeşlerini kaybetmesi durumumdaki ruh halini “Goodbye My Brothers” adlı bir seriyle çizimlerine aktarmış. Muhteşem detayları ve gerçeğe çok yakın çizgileriyle bu ilüstrasyonlar, çocukluğumuzun sevimli kahramanlarını bize bu halde gösterdiği için fazlasıyla ürkütücü ama bir o kadar da http://goo.gl/EC82EH etkileyici. H http://deadpea.deviantart.com H


07


08

EYLÜL 2013

CINQUE TERRE İ SAKLI KALMAMIŞ CENNET: İtalya’nın Liguria bölgesinde yer alan Cingue Terre, rengarenk evleri, şarap bağları, masmavi denizi ve İtalyan rivierasına hakim trekking yolları ile tam bir cennet parçası! Bu eşsiz beldeyi Postkolik yazarı Pınar Özbakır kaleme aldı.

talyanca beş köy anlamına gelen Cinque Terre; Monterosso, Vernazza, Corniglia, Manarola ve Riomaggiore adlarındaki her biri birbirinden büyüleyici beş köyden oluşuyor. Dünyaca meşhur bu cennet parçasına yolculuğumuz bir Cumartesi sabahı saat 6’da Milano’dan başladı. Bölgeye ulaşmak için genelde tercih edilen yol; La Spezia şehrine ulaştıktan sonra sıra ile Riomaggiore’den başlayarak ister tren ile ister ‘trekking’ yaparak tüm köyleri gezmek şeklinde oluyor.

İNANILMAZ BİR DENİZ

Pınar Özbakır

Bizim öncelikli tercihimiz denize girmek olduğu için güzergahı tersine çevirip gezimize Monterosso’dan başladık. Çünkü, güzel kokulu limon ağaçları, beyaz şarabı, üzümü ve zeytini ile meşhur olan Monterosso al Mare, bu beş köy arasında kum sahile sahip olan tek yer. Tren istasyonundan iner inmez bu şahane sahile çıkmamız sadece 1 dakikamızı aldı. Birkaç adımla masmavi denize, upuzun sahile ve nefis deniz kokusuna ulaştık. Monterosso’da hem ücretsiz halk plajı hem de tek tip renkli şemsiyeli özel plajlar var. Sabah 9’da vardığımız için ücretsiz plaj neredeyse bomboştu. Deniz tertemiz, berrak ve soğuk; kumsal uzun, biraz dar fakat yine de ferahtı. Denizde sırtüstü yatıp batımızdaki Büyük Monterosso Dağı ve doğumuzdaki diğer dört köyü eteklerinde saklayan dağ manzaralarının keyfini çıkardık. Denize ve güneşe doyduktan sonra artık diğer köyleri de keşfetmenin vaktinin geldiğini düşünüp oradan ayrıldık. Köyler arasındaki yolları ve yaklaşık ne kadar süreceğini gösteren haritalara kolaylıkla her yerde rastlamak mümkün. Bir sonraki durak


EYLÜL 2013

Vernazza’ya varmak için olan uzaklığın 2 km olduğunu kontrol edip eşyalarımızı toparlayıp yola çıktık. Yürüyüşün başlangıcındaki dik ve sonu gözükmeyen merdivenlere tırmanırken bize eşlik eden Liguria Denizi, Büyük Monterosso Dağı, yemyeşil bitki örtüsü ve Liguria şarap bağları manzaraları ile İtalyan rivierası bizi adeta büyüledi. Merdiven çıkmaktan yorulmuş bir halde artık iniş yoluna geçmeyi beklerken yolun tam ortasında bir banka rastladık ve oturup bu fevkalade manzaranın tadını çıkardık. Yolu yarıladığımızı ise karşı taraftan gelmekte olan yürüyüşçülerden öğrendik. Asıl tercih edilen güzergah merdiven çıkma oranı daha az olduğu için ters istikamet, yani Vernazza’dan Monterosso’ya yürüyerek parkuru bitirmek. Fakat yola yeteri kadar hazırlıklı çıktığınızda (spor ayakkabılar, hafif bir çanta ve bol miktarda su ile), bu iki saatlik yolculuk çok da yorucu gelmiyor. Yolun sonuna iyice yaklaşırken uzaklardan Vernazza’nın rengarenk evleri fark edilmeye başlıyor. Liman kenarında yan yana dizilmiş rengarenk evler, denizin parlak mavisi, minik kilisesi ve şirin iskelesi ile Vernazza tüm bu trekking yolculuğunun niçin yapıldığının cevabını verdi sanki bize. Çünkü yeşil dokunun arkasında bir gözüküp bir kaybolan bir masal şehrini andıran Vernazza’yı uzaklardan ona yaklaşarak keşfetmek eşsiz bir keyif! Güzelliği ile bizi büyüleyen bu minik şehir geceleyeceğimiz yer olacak, fakat önce akşam yemeğimiz olan pizzaları kapıp biralarımızı da

09

alıp kayaların üzerine yayıldık. Mutluluğun tarifi bu olsa gerek! Ilık esen rüzgar hafif yanmış tenimizi serinletirken kilise çanlarının tınısı kulaklarımızda. Vernazza sakinleri liman üzerine kurdukları portatif bir sahne ile Cumartesi akşamı eğlencesi hazırlıklarına başladı. Gece, sahneden gelen müzikler, dans eden insanlar ve tam tepemizde patlayan havai fişek sesleri ile geçti.

ALTERNATİF ÇOK Cinque Terre’de konaklayacak bir yer bulmak oldukça kolay. Tercihinize göre otel, hostel ya da bed&breakfast konseptlerinden herhangi birini rahatlıkla bulabilirsiniz. Yalnız yazın oluşabilecek talep yoğunluğunu da göz önünde bulundurmalısınız. Eğer daha uygun fiyatlı ve maceracı bir tatil planı düşünüyorsanız, 10 Euro’luk giriş ücreti ile bir kamping alanında da konaklayabilirsiniz. Fakat şehir içinde kamp kurmanın ya da uyku tulumu ile konaklamanın yasak olduğunu da unutmayın. Ertesi gün daha görülecek üç köy olduğu ve bizim aynı günün akşamında dönmemiz gerektiği için üçüncü köy olan Corniglia’yı atladık ve tren ile Manarola’ya geçtik. Burada anlıyorum ki, bu köyleri gezmenin en güzel tarafı onlara trekking ile uzaktan yaklaşarak güzelliklerini keşfetmek. Çünkü trenle indiğimiz Manarola’ya şehrin içinden geçerek ulaştığımız için büyüleyici görüntüsüne ancak ondan biraz uzaklaşıp ziyaretçilerin en iyi açıdan görmeleri ve fotoğraf çekmelerini sağlamak için yapılmış bir terasın üzerine çıkarak ulaştık. Sarp kayaların üzerinde gelişigüzel serpilmiş

gibi duran rengarenk evler, çivit mavisi denizi, hemen üzerindeki şarap bağlarının yeşili ile Manarola gerçek olamayacak kadar güzel. Manarola’nın bir plajı yok, onun yerine kayaların arasından geçerek girilebilen içinde balıkların yüzdüğü masmavi, tertemiz bir denizi var. Burada yüzmek ve kayalardan buz gibi suya atlamak inanılmaz bir keyif! Denizin tadını çıkardıktan sonra, sonuncu köy olan Riomaggiore’ye yürüyerek gitmek istedik. Fakat bizi oraya götürecek olan Via dell’Amore (Aşk Yolu) kapalı olduğu için, yarım dakikalık bir tren yolculuğu ile beşinci köy Riomaggiore’ye vardık.

ŞARAPLAR GÜZELDİ 13. yüzyıldan kalma bu güzel köy, diğerleri gibi tarihi dokusu ve de Liquria şarapları ile meşhur. Bu sefer önce biraz şehrin içinde gezip sonra sahile çıktık. Riomaggiore de aynı diğer şehirler gibi son derece hareketli ve keyifli bir yoğunluğa sahip. Çok sayıda bar, restoran ve alışveriş yapabileceğiniz minik dükkanlar mevcut. Limanın en tepesinde ve konumu itibariyle muhtemelen en turistik olan kafesine oturup manzaranın tadını çıkararak serin bir şeyler içtik ve artık saati yaklaşmakta olan trenimizi beklemeye başladık. İstasyona gidip biletlerimizi alıp (bilet gişesinde pos makinesi bulunmadığı ve bilet makinesi bulmakta zorlanılabileceğini, İtalya’da Türkiye’de olduğu gibi her an her yerde pos makinesi bulmanın pek kolay olmadığını hatırlatarak yanınızda nakit taşımaktan şaşmayın tavsiyesini de yapayım) dönüş yoluna geçtik. 2 gün süren bu paha biçilmez keşfimiz bize uzun süre yetecek bir mutluluk, huzur ve heyecan veriyor. İtalyan rivierasını keşfetmek için siz de şimdiden planlar yapmaya başlayın!


10

EYLÜL 2013

Domenico Crolla

D

omenico Crolla’yı farklı kılan, iyi pizza pişirmesi, pizza konusundaki deneyimi, uluslararası pizza yarışmalarında jüri olması ya da sahip olduğu restoran değil. Domenico’nun en dikkat çeken özelliği, kendi geliştirdiği özel bir teknikle süper lezzetli pizzaları, adeta bir sanat eserine dönüştürüyor olması. Crolla bu yeteneği ile Glaskow’daki sevimli restoranı Bella Napoli’yi dünyanın en tanınan pizzacılarından biri yapmayı başardı. Glaskow’a yolu düşen hemen herkes Crolla’nın lezzetli pizzasından yemek için en azından bir kez Bella Napoli’ye uğruyor.

BRUCE LEE İLE BAŞLADI

Fotoğraflardan da görebileceğiniz üzere, Domenico pişirdiği pizzaları fazlasıyla kişiselleştirebiliyor. Üstelik bunu, sırrını sadece kendisinin bildiği bir yöntemle pişirdiği pizzanın üzerine portreler çizerek yapıyor. Domenico, her pizza için yaklaşık iki saat süren bu işlemi ise, sadece domates sosu ve mozarella peyniri kullanarak gerçekleştiriyor. Bilgisayar hiçbir aşamada oyunun içinde değil ve tamamen el işçiliği söz konusu. İlginç noktalarından biri ise, Domenico’nun çizdiği portrelerin pişim esnasından sonra belirginleşmesi. Yani gün gelir de, kendisini pizza yaparken izlerseniz, pizza

Z

EL

L

Eğer pizza bir sanatsa, sizi bu işin ustalarından biriyle tanıştırmak isteriz. İtalyan asıllı İskoç pizza ustası Domenico Crolla için dünyanın en medyatik pizza ustalarından biri dersek herhalde abartmamış oluruz.

Ö

YEMEYE KIYAMAZSIN! ÖZE

fırından çıkmadan ‘Abi hiçte benzemedi’ tarzı cümleler kurmayın. Domenico, ilk portre pizzasını hayranı olduğu Bruce Lee için yapmış. Bu pizza sayesinde medyaya çıkması ve Lee’nin kızı Shannon’dan teşekkür mektubu alması, Domenico’ya yeni portre pizzalar yapma konusunda da heveslendirmiş. Zaten kısa bir süre sonra da, Bruce Lee’nin peşinden diğer ünlüler gelmiş. Kimler yok ki bu listede? Sophia Loren, Frank Sinatra, Marilyn Monroe, Rihanna, Tom Ford, Robbie Williams gibi birçok isim Domenico’nun ellerinde lezzetli bir pizzaya dönüşmüş. Domenico, pişirdiği pizzaları için ünlülerden teşekkür notları almaya devam ediyor.

ÖZEL SİPARİŞ 500 LİRA

Crolla, pizza söz konusu olunca iddiasını ortaya koymaktan asla çekinmiyor. Zaten bu konu ile ilgili olarak Postkolik’e yaptığı açıklamaya da, “Biz fast food yapmıyoruz” cümlesi ile başlıyor ve devam ediyor: “Haute couture, modada kişiye özel üretim anlamına gelir. Dikilen ürünün müşteriye özel olması için, yüksek kalitede pahalı kumaşlar büyük bir özenle ve zahmetle

usta eller tarafından dikilir. Bu tanım benim pizza ile yapmak istediğim şeye tam manasıyla uyuyor. Biz sıradan pizzalar pişirmiyoruz. Bizim pizzalarımız her bir müşterinin damak tadına hizmet edecek geniş bir malzeme seçeneği ile yetenekli bir sanatkar tarafından yapılıyor.” Bu arada unutmadan ekleyelim, yolunuz İskoçya’ya düşer de, Bella Napoli’ye giderseniz, Domenico’nun pizzasını mutlaka deneyin. Hatta biraz paraya kıyarsanız, üzerine kendi portrenizi bile yaptırabilirsiniz. Fakat Domenico’nun iki saat zamanını alacak bu pizza için yaklaşık 500 lirayı gözden çıkarmanız gerektiğini de söyleyelim.



12

EYLÜL 2013

BİR GÜN HERKES SIMPSON’LAŞACAK! The Simpsons hayranlarının yakından takip ettiği Adrien Noterdaem, popüler isimleri ‘Simpson’laştırarak keyifli bir projeye imza atıyor. Kendisiyle gerçekleştirdiğimiz söyleşinin sürprizi ise, görüşmenin hemen ardından Postkolik’e yandaki özel çizimi göndermesi oldu.

M

att Groening tarafından Fox Broadcasting Company için yaratılan The Simpsons, televizyon tarihinin en uzun soluklu dizisi olma özelliğini taşıyor. The Simpsons 2014 yılında 25. sezonuna girecek. Bugüne kadar aralarında 25 Primetime Emmy ve 26 Annie de dahil olmak üzere sayısız ödül kazanan The Simpsons, Time dergisi tarafından 20. yüzyılın en iyi televizyon dizisi seçildi. Bu efsane dizinin sıkı takipçilerinden biri olan Adrien Noterdaem ise, “Simpsonized” isimli projesiyle The Simpsons hayranlarının yakından takip ettiği bir isim haline gelmeyi başardı. Nasıl mı? Noterdaem yada takma adıyla AND, tanınmış ünlü isimleri Simpson’laştırarak her gün blogunda yayınlıyor. Bugüne kadar 100’ün üzerinde karakteri Simpsonlaştırarak ciddi bir hayran kitlesi oluşturan Noterdaem’ın kaleminden Belçika Başbakanı Elio Di Rupo ve hatta Belçika Kraliyet Ailesi mensupları bile geçmiş.

Adrien Noterdaem

KİMLER YOK Kİ?

Brüksel’de bir dijital ajansta haftanın dört günü görsel yönetmen olarak çalışan Noterdaem, boş zamanlarında ise kişisel çalışmalarına ağırlık veriyor. Bunların arasında en öne çıkan ise Simpsonized. Tüm The Simpsons bölümlerini defalarca izleyecek kadar dizinin sıkı bir takipçisi olan Noterdaem, bu projeye yıllar önce Msn avatarı için kendisini Simpson’laştırarak başlamış. Çizdiği avatarın beğenilmesi üzerine yakın çevresinden benzer talepler almaya başlamış. Hatta bu talepler arasında Simpson temalı nikah ve parti davetiyeleri çizmek bile olmuş. Çizimlerinin ilgi gördüğünü fark eden Noterdaem, hemen bir Tumblr hesabı açarak çizimlerini insanlarla paylaşmaya karar vermiş. Gündemde kim varsa, Noterdaem’in dokunuşuyla bir The Simpsons karakterine dönüşmüş.

Noterdaem’in sitesine girdiğinizde de görebileceğiniz gibi, Simpsonized çalışmasında ağırlıklı olarak popüler dizi karakterleri kullanmış. Hell on Wheels dizisinden Cullen Bohannon ve Elam Ferguson, Sons of Anarchy’den Clay Morrow, Elementary’den Sherlock Holmes ve Joan Watson, Breaking Bad’den Walter White, Game Of Thrones’dan Khal Drogo, Californication’dan Hank Moody, House MD’den Gregory House gibi birçok dizi karakteri Noterdaem’in eğlenceli çizimiyle Simpson’laşmış. Tabii ki proje sadece dizi karakterlerlerinden ibaret değil. Paris Hilton’dan Rafael Nadal’a Serena Williams’tan Steven Spielberg’e kadar birçok ünlünün yolu Simpsonized ile kesişmiş. Proje devam ediyor. Bakalım önümüzdeki günlerde kimler Simpson’laşacak?



14

EYLÜL 2013

MEŞHUR EDEN AKSESUARLAR

Z

EL

L

Ö

Her starın ikonikleştirdiği aksesuarlar vardır, bazen de aksesuarlar o starı ikonlaştırır. İtalyan sanatçı Federico Mauro işte bu aksesuarlarla bizi keyifli bir yolculuğa çıkarıyor.

ÖZE

Federico Mauro

R

oma’da yaşayan bir sanat yönetmeni Federico, aynı zamanda multimedya tasarımcılığı ve sosyal medya stratejistliği de yapan tam anlamıyla bir yeni nesil sanatçı. Film posterleri ve görsel kampanya yönetiminden, kitap kapakları ve posterlere kadar birçok farklı dalda tasarımlar üreten sanatçı, özellikle projelerin oluşum aşamalarındaki yaratıcı süreçten zevk alıyor. Genellikle kişisel projelerinde maddi bir beklentisi olmadan çalıştığını söyleyen Federico, aslında en iyi şeylerin bu şekilde doğduğuna inanıyor. İtalya’da yaşayan ve film sektörü içinde bulunan birçok kişi gibi onun da yolu Ferzan Özpetek ile bir şekilde kesişmiş, henüz kariyerinin başlarında iken. 2001 yılında gerçekleşen tanışmalarını çok önemli bir kırılma noktası olarak değerlendiren, o dönemlerde alaylı bir web tasarımcısı iken bu karşılaşma ile film dünyasına bir dalış yapmış ve profesyonel hayatına yeni bir yön vermiş.

Kalbimizi çalan projelerinden biri olan ‘Famous Eyeglasses’ (Ünlü Gözlükler); bazı starların onlar ile özdeşleşmiş gözlüklerini konu edinen son derece minimal ve eğlenceli bir görsel seri. Beyaz bir fon üzerine, Google’dan seçmiş olduğu imajları yerleştirerek oluşturduğu çalışmanın fikrinin nasıl çıktığını ise şöyle anlatıyor: “Başlangıç noktam birçok web tasarımcısının da benimsemiş olduğu bir yaklaşımdı; bir filmi ve / veya karakteri minimal bir anlayış ile sentezlemek. Geçmiş yıllarda zaten benzer projeler yaratmıştım fakat bu çalışmamda tam tersi bir yaklaşım izledim, yani bir karakterden ziyade bir objeden yola çıktım. Kendime çok basit bir soru sordum; gözlük dediğimizde ilk akla gelen ve onunla özdeşleşmiş olan karakterler kimler olabilir?” Yani sadece bir oyun ve tamamen keyif almak adına yapılmış kişisel ve basit bir proje olarak ortaya çıkmış. Ve güzel haber ise bu işin sadece gözlükler ile kalmayacak olması. Gözlük çalışmasının

hemen ardından Federico, bu fikrin farklı objelere uygulanabileceğini fark etmiş ve bunu bir seri projeye dönüştürme kararı almış. Bunun üzerine ünlü ayakkabılar serisini de yayınlayan sanatçının son projesi ise ünlü gitarlar! Bunun basit hatta banal sayılabilecek ama aynı zamanda da olağandışı bir girişim olduğunu düşünen sanatçıyı destekliyor ve yeni projelerini de merakla bekliyoruz! n Pınar Özbakır


EYLÜL 2013

MÜZİK E Y L Ü L

2 0 1 3

5 YILLIK ÖZLEM BİTTİ

Trent Reznor modern zamanların en büyük sanat adamlarından biri. 1988 yılında kurduğu Nine Inch Nails’ı 2009 yılında ‘şimdilik misyonunu tamamlamıştır’ açıklamasıyla dağıtan Reznor, geride bıraktığımız 4 yıla 2 tane David Fincher filmi soundtrack’i, bir Oscar ödülü ve hayat arkadaşı Mariqueen Maandig’le kurduğu How To Destroy Angels projesini sıkıştırdı. 28 Mayıs’ta Twitter hesabından Nine Inch Nails’ın geri döndüğünün müjdesini veren Trent Reznor, hepimizi tarifsiz bir sevince boğmuştu. Yeni albümün isminin Hesitation Marks (intihara teşebbüs sonrası vücutta kalan izler için kullanılan bir tabir) olacağını açıklayan Reznor, grubun yaz boyunca festivallerde çalacağını ve 3 Eylül’de yayınlanacak albümün hemen ardından da yeni albüm turnesine çıkacağını sözlerine ekledi. Eric Avery (Jane’s Addiction), Adrian Belew (King Crimson), Josh Eustis (Telefon Tel Aviv) ve bir önceki kadronun elemanları Ilan Rubin ile Alessandro Cortini’den oluşan yeni Nine Inch Nails albümünden ilk single Came Back Haunted ise hatırlanacağı üzere 6 Haziran’da yayınlanmış ve parçaya David Lynch tarafından bir video da çekilmişti. Yeni Nine Inch Nails sound’unu minimal ve aşırı olarak tanımlayan Reznor, albümün liriksel-müzikal anlamda da efsanevi albüm Downward Spiral’ın bir nevi sequel’ı olacağını söyledi.

HARDWELL’DEN BELGESEL Son dönemin önde gelen DJ’lerinden biri olan Hardwell, Facebook sayfası üzerinden ‘I AM Hardwell The Documentary’ ismiyle bir belgesel yayınlayacağını açıkladı. Hollandalı DJ’in hayatından kesitler verecek olan belgesel, Hardwell’in dikkat çeken performanslarının kamera arkası görüntülerini de içeriyor. Yıl sonunda yayınlanacağı açıklanan belgeselin çekimleri 2.5 yıl sürmüş. Bu süre boyunca Hardwell’in attığı her adımda ona eşlik eden fotoğrafçı Robin Piree, belgeselin yapımcılığını da üstlenmiş. Merakla bekliyoruz.

19


16

EYLÜL 2013

WACKEN KENDİ REKORUNU KIRDI Aslında ortada çok da sürpriz bir durum yok. Son dokuz yılda olduğu gibi, Wacken Open Air biletleri yine kapanın elinde kaldı. Üstelik bu kez 48 saat gibi, Wacken için bile, rekor sayılabilecek bir sürede…75 bin biletin 48 saatte bitmiş olmasının en önemli nedeni ise, Wacken Open Air’ın 2014’te 25.yılını kutlayacak olması. Özel partilerle ve etkinliklerle desteklenecek olan festival, kuşkusuz 2014’ün en önemli müzik olaylarından biri olacak. 31 Temmuz-2 Ağustos tarihleri arasında gerçekleşecek Wacken 2014’ün ilk açıklanan kadrosunda Amon Amarth, King Diomand, Kreator, Iced Earth, Arch Enemy ve Children of Bodom gibi isimler var. Bakalım, ağır toplar kimler olacak?

JAY Z’DEN SANAT PERFORMANSI Yeni albümü “Magna Carta… Holy Grail” ile gündemde olan Jay Z, New York Art Gallery’de çok özel bir performansla herkesi şaşırtmaya devam etti. Özellikle yüksek sanat çevrelerinin sıklıkla gittiği Milk Stüdyoları’nda gerçekleşen etkinlikte Jay Z bembeyaz boyanmış küçük bir salonda seçkin seyirci kitlesine emprovizasyona dayalı bir şov sundu. Seyirciler arasında modacılar, galeri sahipleri, ünlü entelektüeller dışında performans sanatçısı Marina Abramovic, aktör Alan Cumming ve yönetmenler Judd Apatow ve Jim Jarmusch da yer alıyordu. Jay Z daha sonra bu gösteriyi ‘Picasso Baby: Bir Performans Sanatı Filmi” adında bir videoya dönüştürdü.

NIRVANA HAYRANLARINA MÜJDE Kurt CobaIn’in intiharından 8 ay önce, 13 Eylül 1993’te yayımlanan “In Utero” 20. yılında yeniden yayımlanıyor. CD kitapçığıyla ambalajı güncellenen albüm çok özel bir paketle raflara çıkacak. Tam üç CD yer alacak bu yeni pakette. İlk CD’de orijinal albümün yeniden mastering’den geçmiş halinin yanı sıra B-side şarkılarına ve albümün stüdyo sürecinde kaydedilen diğer şarkıları içerecek. Bunlar arasında albümün asıl adı olan ‘I Hate Myself and Want To Die’ şarkısı da yer alıyor. İkinci CD’de ise albümün yeni bir mix’i ve albüm

öncesinde yapılan demo kayıtlar yer alıyor. Üçüncü CD’de ise bir konser albümü var. 13 Aralık 1993’te Seattle’de verdikleri performansı belgeleyen “Live & Loud: Live at Pier 48”de grubun en ateşli performanslarından birine şahit oluyoruz. Üstelik aynı konserin DVD’si de paketin içinde. Toplam 70 şarkılık pakette ‘Forgotten Tune’ isimli enstrümantal, prodüktör Steve Albini’nin yaptığı farklı ‘HeartShaped Box’ ve ‘All Apologies’ miskleri ve Dave Grohl’un tek başına yaptığı ‘Marigold’ gibi “nadir” bulunan çalışmalar var.

SIRA GELDİ YENİ ALBÜME Türkiye’de ciddi bir hayran kitlesi bulunan ve geçtiğimiz ay Parkorman’da bizlere güzel bir müzik ziyafeti veren Placebo, müzikal yolculuğuna 16 Eylül’de yayınlayacakları yeni albümleri Loud Like Love ile devam ediyor. Grubun 7. stüdyo albümü olacak olan

bu kayıt için grubun beyni Brian Molko “İçinde çok tanıdık sesler ve duygular olacak” yorumunda bulunuyor. Bu arada grubun, son klibi ‘Too Many Friends’de “Amerikan Sapığı” romanının ünlü yazarı Bret Easton Ellis anlatıcı olarak yer aldığını genel kültür bilgisi olarak verelim.


EYLÜL GECE 2013

17

RÖPORTAJI

iPHONE VE iPAD’NİZDE

GECE STÜDYOYA GİRDİ 2000 yılında müzik macerasına başlayan, 2008 çıkışlı ‘İçinde Saklı’ albümünün ardından 2011’de kendi adını taşıyan ikinci albümü çıkaran Gece, yeni albüm çalışmaları için stüdyoya girdi. 2013 sonbaharında yayınlanması beklenen albüm için Gece, “Yeni albümümüz İstanbul hayatına adapte olmuş bir şekilde yaptığımız ilk albüm olacak. Bu yüzden hayranlarımız yeni albümümüzde hem ilk albümün pozitifliğini hem de ikinci albümün içine kapanık tavrını barındıran şarkılar görebilecek” yorumunda bulunuyor. Gece grubuyla yaptığımız söyleşinin tamamını tablet dergimizden okuyabilirsiniz.

GECE

2013’TE BİR 80’LER ALBÜMÜ 80’ler müziğiyle kafayı bozmuş Neon Neon, beş yıllık aranın ardından yine ilk albümün izinden giden “Praxis Makes Perfect” kayıtları ile karşımızda. Hatırlanacağı üzere, Neon Neon ile tanışmamız 2008’de yayınladıkları ‘Stainless Style’ albümü ile olmuştu. Stainless Style albümü, euro disco, new wave, italo disco gibi müzik türlerini harmanlayarak, bizlere tematik bir 80’li yıllar filmi nostaljisi yaşatmıştı. Aslında Neon Neon yeni bir proje izlenimi vermiş olsa da, iki tanıdık simadan oluşuyor. Indie müzik dinleyicileri arasında önemli bir hayran kitlesi bulunan Galli grup Super Furry Animals’ın elebaşı Gruff Rhys ve elektronika ile hip-hop senteziyle kafayı bozmuş Boom Bip yani Bryan Hollon. Bu ortaklığın temelleri ise esas itibariyle 2005 tarihli Boom Bip albümündeki bir şarkıya Gruff Rhys’ın vokal yapmasına dayanıyordu. O dönem başlayan bu ortaklık 2008 yılında yayınlanan ilk albüm ile meyvelerini vermişti. İkilinin albüm kayıtlarında ilham aldıkları temel karakter ise John Delorean. John Delorean

kim mi? Amerikan otomotiv endüstrisine katkılarından dolayı ‘Futurist’ ünvanı verilmiş tasarımcı ve sanayici Delorean, Amerikan rüyasını 60’lı yıllarda bizzat yaşamış, spor araba tasarımlarından kazandığı paralarla otomobil kralı olmuştu. Türk filmi tadındaki hikayenin finalinde ise ünlü Back To The Future serisinde zaman makinesine çevrilen DMC-12 (Kapıları yukarı açılan havalı meşhur otomobil) modelinin tutmaması, Belfast’ta açtığı fabrikanın kapanması, kokain ticareti yapmakla suçlanması ve 2005 yılında 80 yaşında beş parasız bir şekilde hayata veda etmesi bulunuyordu. Evet, 80’ler… Telsizle arkadaş aramak, elmor, video klipler, 33’lükler, Limasollu Naci, 0302 Otobüsler, Eagles, Queen, Flashdance, Gırgır, bir kalem, bir defter, bir silgi eşliğinde hatıralara derin izler bırakan yıllar. Neon Neon, o döneme ait hatıraları taze tutmak adına 2013 yılında yayınlanmış şahane bir 80’ler albümüne imza atmış. 80’li yıllara ait seslere gönül vermiş bünyeler için keyifli bir yaz albümü.

CENGİZ BAYSAL’DAN YENİ ALBÜM İstanbul kökenli davulcu ve besteci Cengiz Baysal’ın üçüncü stüdyo albümü “Baby Steps” Eylül ayında Babajim Records etiketiyle yayınlanıyor. Duman’dan da tanıdığımız Cengiz Baysal, John Coltrane’in 1960 yılındaki klasik albümü “Giant Steps”e alçakgönüllü bir gönderme yaparken, Türkiye’nin en önemli müzik adamları arasında sayılan isimlerle kaydettiği, 10 parçadan oluşan yeni albümü ile özellikle jazz severlerin ilgisini çekeceğe benziyor.

HEM ŞIK HEM RETRO

NEON NEON

Retro ürünlerin hastasıyız. Bu yüzden de 280 liradan satışa sunulan Philips Orijinal Mini Radyo’yu görür görmez sayfalarımıza taşımak istedik. Philetta “254” olarak da bilinen 1955 model efsanevi Philips radyonun simgeleşmiş öğelerini bir adım öteye taşıyan bu yeni ürün, özel bir adaptör gerektirmeden tüm iPod veya iPhone cihazları çalıtırabiliyor. Dock’a bağlandığında iPod ve iPhone saatiyle otomatik olarak senkronize olan, FM dijital istasyon ayarı bulunan Orijinal Mini Radyo, Bas Refleks Hoparlör Sistemi sayesinde güçlü ve derin bas sesleri veriyor.


18

EYLÜL 2013

BİR FESTİVALDEN FAZLASI Avrupa’nın en önemli müzik festivallerinden biri olan Sziget, 70 ülkeden 362 bin müzikseverin katılımıyla eğlencenin yine dibine vurdu. Mehmet Erdoğan bu müzik şölenini yerinde izledi ve Postkolik okuyucuları için kaleme aldı.

S

ziget Macarca ada anlamına geliyor. Yaklaşık 20 yıl önce bir grup gencin kendilerini daha özgür hissedebilmek için mekan tuttukları Obudai adası, artık Avrupa’nın en büyük müzik festivallerinden biri olan Sziget’e ev sahipliği yapıyor. Sziget bu yıl 5-12 Ağustos tarihleri arasında “Özgürlük Adası” konsepti ile gerçekleşti. Dünyanın dört bir yanından ziyaretçilerinin akın ettiği Sziget, festival kavramının içini tümüyle dolduran bir şölendi ve açıkçası bizdekilere hiç benzemiyordu. 76 hektar ormanlık devasa bir alana yayılmış festivalin her köşesinde sizi çekecek bir şeyler var. Bu kalabalığa rağmen alana giriş ve çıkışlarda hiçbir sıkıntıyla karşılaşmıyorsunuz. İçerideki kuyruklar genelde çok fazla değil. Tuvaletler Türkiye’deki örneklerine göre daha temiz. Sahne alacak müzisyen sayısı ise inanılmaz. 10’u büyük olmak üzere, 60’dan fazla sahnede izlenilecek isimler kesinlikle önceden not alınmalı. Festival alanının kalabalığına, sahnelerin uzaklığı eklenince daha fazla konser izlemek istiyorsanız mutlaka bir telaş içinde olmanız gerekiyor. Fakat bütün bu telaşa ve çok izlemek istediğiniz bir gruba yol alırken istem dışı bir yerlerde takılıp kalıyorsunuz. Sonuçta üzülüyor musunuz peki? Kesinlikle hayır. Bütün bunlara ilave olarak; çeşit çeşit pazarlar, dünya mutfakları, dev bir sirk, sokak tiyatrosu, tribute sahneler, barlar sokağı, atölyeler, değişik çadır alanları, kumsal eklenince yaşanan curcunayı siz hayal edin artık.

gelen birçok isim sahne aldı. Indian Circus, Dutch pop-reggae-folk, Bossa Nova, swing, caz esintileri festival boyunca ilgiyle dinlendi. Dünya barmen şampiyonu Tolga Germiyanoğlu’nun hazırlamış olduğu okaliptüslü ve kavunlu rakı kokteylleri ise farklı lezzet arayanlardan tam not aldı. ‘Rakının bir raconu var, olur mu öyle şey?’ diyenler bile kesinlikle bir kez olsun denemeli.

AMAÇ EĞLENMEKTİ DEV İSİMLER SAHNE ALDI Özgürlük adası maceram Cuma sabahı saat 6 sularında Atatürk Havaalanı’nda başladı. Yeni Rakı’nın davetlisi olarak bir grup müzik yazarıyla birlikte yolculuğumuz start aldı. Festivalin son üç gününe katıldığımızdan ötürü Nick Cave başta olmak üzere birçok dev ismi izleyemedik. Fakat Blur, Editors, Franz Ferdinand, Mika, Seeed, Peter Björn & John, Leningrad, !!!, Babylon Circus, Tame Impala, Zaz, Empire Of The Sun, Calexico, Emir Kusturica & The No Smoking Orchestra başta olmak üzere birçok sıkı grubu takip etme imkanı bulduk. Yeni Rakı, bu sene rakı kültürünü Türkiye dışında tanıtma çalışmalarına Sziget’de devam etti. Festivalin en gözde etkinlik mekanlarından biri olan Roma Tent’in bu seneki sponsoru Yeni Rakı’ydı. “Fusion Is Beatiful’ konsepti ile, İstanbul’un o tarifsiz ruhunu ve meyhane kültürünü festival alanında yaşadık. Roma Tent’te dünyanın değişik yerlerinden

Evet, festivalde yer alan insanların tek bir gayesi var; gerçekten eğlenmek. Bu nedenle sahnedeki müzisyenin ne kadar sattığı, ne


EYLÜL 2013

daha fazla detay

19

iPHONE VE iPAD’NİZDE

kadar meşhur olduğu ya da ne tarz müzik yaptığı değil, ne kadar eğlendirdiği ve o enerjiyi ne derece ayakta tutmayı becerdiği tek önemli kriter. Konserleri izlerken kimse kimseyi rahatsız etmiyor. Çünkü temel gaye sadece eğlenmek. Bu nedenlerden ötürü müzik yoğunluğuna rağmen müziğe ilginin az olduğu bir festival Sziget. Sziget’e girerken size bir festival pasaportu ve para kartı veriyorlar. Kartın içine yüklediğiniz para her yerde geçiyor. Pasaportun içinde festival programı ve bilmek isteyeceğiniz her ayrıntı mevcut. İsterseniz pasaportu normal pasaportlarda olduğu gibi resimli ve işlenmiş hale getirebileceğiniz bir stant mevcut. Bu pasaportla birlikte artık bir Szitizen yani Sziget vatandaşı oluyorsunuz. Tek ortak dilin ‘özgürlük’ olduğu ütopik bir ülke. Ayrıca bu pasaport ve kolunuzdaki bileklikler şehirde size türlü türlü indirim hakkı kazandırıyor.

Alanda hazır bulunan itfaiye gerekli yerlere su püskürterek herhangi bir yangın ihtimalinin önüne geçti. Bizlere de ufak bir TOMA nostaljisi yaşattı diyebiliriz. Festival alanında en çok keyif aldığım sahne kesinlikle OTB Bank dünya müziği sahnesiydi. Çimlere uzanıp, kıvrak vücut hareketleriyle sahnedeki isme ayak uydurmak gayet keyifli oluyor. Bu sahnede yer alan Leningrad kalabalık sahne şovu ile bizleri kendine hayran bıraktı.

NELER YAŞANDI? Festivalin ilk günü bizi ana sahnede Kaliforniyalı !!! (chk,chk,chk) karşıladı. İlk albümlerinden bu yana düzenli takip ettiğim ekibin müziğini kendimce New-rave-disko olarak tanımlıyorum. !!! sonrası ekipte bulunan birçok arkadaşı şoka uğratan bir ekip sahne aldı. Seeed. Daha önce neden ıskalamış olduğumu defalarca kendime sorduğum Seeed çok keyifli bir müzik yapıyor. Samimi olmak gerekirse onları sahnede görene kadar hiç tanımıyordum. Reaggedancehall kırması müzikleri büyük bir kalabalığı kendinden geçirmeye yetmişti. Grubun enerjisi ve sahne şovları çok keyifliydi. İzlemeyi en çok istediğim isimlerden biri olan Blur sahneye Girls & Boys hitiyle çok sıkı bir giriş yaptı. Damon Albarn aradan geçen onca yıla rağmen zımba gibi bir müzisyen. Zaman zaman temposu düşen bir setlists’e rağmen gece oldukça keyifliydi. Özellikle Country House’da Damon’ın seyircilerin arasına karışıp bir halk çocuğu olması gönülleri fethetti. Bis için çıktıkları son üç şarkılık performansın doruk anları elbette 17. ve son şarkı olan Song 2 oldu. Tabiri yerindeyse tozu dumana katarak sahneye veda ettiler. Bir anlamda iptal edilmek zorunda kalan İstanbul konserinin intikamını almış olduk. Ama kesinlikle Blur, ilk fırsatta İstanbul’a gelsin ve biz yine kendimizden geçelim. Pazar günü Franz Ferdinand öncesi Fransız ska-punk-reggae-swing-jazz grubu Babylon Circus herkesi zıplatmak üzere sahnedeki yerini aldı. Tahmin edileceği gibi konser eller havaya şeklinde Flash Tv stüdyolarını aratmadı. Franz Ferdinand, hava kararmadan 19.30 sularında sahne aldılar. Bu noktada dikkatimi çeken bir diğer şey bütün grupların tam saatinde sahneye çıkmalarıydı. Sanırım festival alanındakileri ağaç etmek bizim ülkemize gelen sanatçılara özgü olsa gerek. Franz Ferdinand yeni çıkacak albümlerinden şarkılar dahil olmak üzere ortaya karışık çok keyifli bir salata yaptılar. Elbette kalabalığı kendinden geçiren zaman dilimi “Take Me Out” çaldıkları andı. Benim için bir diğer önemli isim Tame Impala grubuydu. Aynı dakikalarda David Guetta sahneye büyük bir kalabalık yığmış olsa da ben tercihimi çoktan yapmıştım. Tame Impala A38 isimli çadır sahnede yer aldılar. Ruhani dakikalar eşliğinde konserin finalini yaptık. Çadır çıkışında denk geldiğimiz kapanış havai fişek şovu müthiş bir görsellik sundu.

BİRAZ DA İZLENİM • Festivalde neredeyse her detay düşünülmüştü. Bütün sahnelerde engelli girişi vardı. Hatta çocuklu çiftler için aile alanı bile vardı. Çimlerde özgürce yuvarlanan çocuklar çok keyfiliydi. • Festival programında yer alan son yılların en gözde sanatçılarından Azealia Banks, bedensel yorgunluğunu bahane gösterip ana sahnedeki programını iptal etti. • İzleme fırsatı bulamadığım renk ve balon partisi merak ettiğim şeyler listesinin zirvesinde kaldı. • Bu sene festival alanında çok fazla Türk katılımcı mevcuttu. Elbette bunda Sziget Türkiye ekibinin büyük bir payı olduğunu hatırlatmak gerek. Ayrıca bu sene tekrar yapılacak olan ve yurdum topraklarının en büyük festivali Rock’n Coke 2013’de Sziget ekibinin parmağı olacağını hatırlatalım. • Sziget Festivali’nin geçtiğimiz yıllarda Avrupa Festival Ödüllerinde En iyi En Büyük Festival ödülünü kazandığını genel kültür olarak verelim. Bir bilgi yarışmasında çıkarsa cevabı hemen yapıştırırsınız. • Sziget Festivali’nin büyüklüğünü biraz rakamlarla anlatmaya çalışırsak: Bir hafta boyunca festival alanını 69 farklı ülkeden yaklaşık 362 bin insan ziyaret etti. 7 bin 500 işçi festival için haftalar öncesinden çalışmaya başladı. 30 km özel sokak ve 20 hektar orman özel olarak ışıklandırılırken, toplamda 400 sağlık ve 1200 güvenlik görevlisi festival alanında hazır bulundu. • 52 ülkeden birçok sanatçı festival programında yer aldı. 1000’in üzerinde konser yapıldı. ‘Acaba her şey nasıl tıkır tıkır işliyor?’ diyenlere sanırım bu rakamlar önemli bir kriter olur.

Mehmet Erdoğan


Š 2013 Vans, Inc. Photo: Liam Marsden



22

EYLÜL 2013

SÜPER KAHRAMAN OLMAK UCUZ MU SANDINIZ? Çizgi romanları ve fantastik dünyayı seven herkes mutlaka bir süper kahraman olmanın nasıl bir şey olduğunu merak etmiştir.

S

düşündüğümüz, çoğu zaman kimliğini gizlemek zorunda kalan süper kahramanların hayatlarında da güçlerine rağmen çözemeyecekleri sorunları oluyor. Örümcek adam Peter Parker’ın amcasının meşhur sözünde belirttiği gibi “Büyük güç, büyük sorumluluk getirir”. Ben amca çok haklı ancak cümlede eksik söylediği bir şey var. Günümüz şartlarında süper kahraman olmak son derece pahalı bir seçim olabiliyor. Amerikalı ünlü sosyal medya ajansı Mashable tarafından hazırlanan bu enfes çalışma süper kahraman olmanın maliyetini kalem kalem ortaya döküyor. Çizgi romanları yayınlandığı

uperman gibi uçabilmek, Hulk gibi güçlü olmak veya örümcek adam gibi duvarlara tırmanıp ağ atabilmek ya da Wolverine gibi anında iyleşebilmek her geek’in hayalini kurduğu yüzlerce süper kahraman özelliğinden sadece birkaçı. Bu karakterlere olan hayranlığımızı kimi zaman temalı aksesuarlarını taşıyarak, kimi zaman dövmesini yaptırarak ya da işi biraz daha ileri götürüp kostümlerini giyip onlar gibi olduğumuzu hayal ederek ortaya çıkartıyoruz. Tabii ki bizim çok eğlenceli olduğunu

Superman olmak

Kripton’un yaşayan son temsilcisi olan ve dünya atmosferine girdiğinde insanüstü güçlere sahip olan ve bugün belki de dünyanın en bilinen ve en çok sevilen kahramanı olan Superman, ilk olarak 1938 yılında çizgi roman olarak karşımıza çıkıyor. Kansas’lı bir çiftçi ailenin oğlu olarak yetişen Clark Kent’in Metropolis’e taşındıktan sonra kimliğini sadece bir gözlükle gizlemeyi başarmış olmasının ayrıca bambaşka bir süper güç olduğunu düşünüyoruz. “Bu bir kuş, hayır bir uçak, hayır bu Superman” repliğini de beyinlerimize kazıyan ve karşılaştıracağımız diğer kahramanlara kıyasla daha sade birisi olan Clark Kent’in bütün güçlerinin kendisine doğuştan bahşedilmiş olması bu kahramanımızın diğerlerine göre daha kolay geçinebilmesine imkan veriyor. Günümüz teknolojisinde ve şartlarında Clark’ın yaşamını çok fazla etkileyen bir durum olmadığından Superman olmak diğerlerine göre çok daha ekonomik bir seçenek olarak karşımıza çıkıyor. Aslında bir yerde Superman en harika özellikleri en ucuz maliyetle taşıyabileceğiniz bir fırsat paketi gibi.

ilk günlerdeki hayat şartlarıyla bugünkü hayat şartları arasındaki uçurumu düşünecek olursak biz geek’lerin bir süper kahraman hayatı sürmek için ciddi bir bütçeye ihtiyacı olacağı açıkça görülüyor. Genelde de geek’lerin çulsuz olduğunu düşünecek olursak sanırım bu kahramanlara dönüşme ya da onların güçlerine sahip olma fikri gerçek hayattaki imkansızlığından önce maddi olarak bizi vuracak gibi. En az masrafı olanından, borç batağına düşmesi an meselesi olanına göre sıralanmış listemizle işte karşınızda süper kahraman olmanın bedeli. n Enis Hazan

GEÇMİŞ & GÜNÜMÜZ

1938

2013

KONUT

KONUT

Daire: 800 $/yıllık

AKSESUARLAR Gözlük: 10 $ Daktilo: 68 $

Daire: 24,000 $/yıllık

AKSESUARLAR Gözlük: 95 $ Ses kayıt cihazı: 85 $ Akıllı telefon: 900 $/yıllık

GİYİM

GİYİM

Clark Kent için takım elbise: 30 $

Clark Kent için takım elbise: 1,510 $

ULAŞIM

ULAŞIM

Metro ücreti: 36 $/yıllık

TOPLAM: 944 $

Aylık metro kartı (Clark Kent adına):1,344 $/yıllık

TOPLAM: 29,434 $


EYLÜL 2013

23

Spider-man olmak

2002 senesinde büyük heyecanla beyaz perdede izlediğimiz, gelişen teknolojiyle artık çok daha gerçekçi yapılabilen örümcek adam serileri hayranları için ilk başta büyük bir olay olmuştu. Sonraki bölümlerde gerek senaryo saçmalamaları gerekse Tobey Maguire’ın ağlak süper kahraman karakterine kattığı yepyeni boyutla tam olaydan soğuyacakken, İnanılmaz Örümcek Adam filmi imdadımıza yetişti. İlk olarak 1962’deki çizgi romanda karşımıza çıkan bu sevimli örümcek, Peter Parker adında silik ama bilime karşı aşırı ilgili ve süper zeki bir lise öğrencisinden başkası değildi. Ağ kartuşları dışında pek fazla gözle görülür masrafı olmayan Peter öğrenci olmasının verdiği çulsuzluk ve inek bir öğrenci olmasının verdiği asosyallikle zaten boş kalan vaktinin tamamını o binadan bu binaya ağ atıp zıplayarak ve insanlara yardım ederek geçiriyor. Yani bir nevi her gece dışarıda ama parası da cebinde kalıyor. Bu yüzden de sıralamamızda en masrafsız ikinci süper kahramanımız olarak yer alıyor.

GEÇMİŞ & GÜNÜMÜZ

GİYİM

GİYİM

Kostüm: 193 $

Kostüm: 265 $

GÜNLÜK HAYAT

GÜNLÜK HAYAT

Mary Jane ile buluşmalar:780 $/yıllık

Mary Jane ile buluşmalar: 6,334 $/yıllık

AKSESUARLAR Fotoğraf makinesi: 70 $ Ağ kartuşları: 6,845 $

KONUT

AKSESUARLAR Fotoğraf makinesi: 3,299 $ Ağ kartuşları: 50,000 $

KONUT

May Hala ile birlikte yaşıyor: 0 $

TOPLAM: 7,888 $

Stüdyo daire: 24,000 $

TOPLAM: 83,908 $


24

Hulk olmak

GEÇMİŞ & GÜNÜMÜZ EĞİTİM

EĞİTİM

Lisans: 11,080 $ Doktora: 25,430 $

Lisans: 183,560 $ Doktora: 190,420 $

KONUT

KONUT

Kampüs içi lojman: 12,700 $

Motel odası: 21.600 $

GÜNLÜK HAYAT

GÜNLÜK HAYAT Psikolog (Haftalık öfke kontrolü terapisi): 7,852 $ Grup Terapisi: 175 $

Psikolog randevusu (haftalık): 15,600 $ Yoga seansları: 400 $

GİYİM

GİYİM

Yeni gömlek ve pantalon (Her seferinde): 450 $

TOPLAM: 57,687 $

Yeni gömlek ve pantalon (Her seferinde): 4,160 $

TOPLAM: 415,740 $

Süper zekalı, öfke kontrolü sorunları olan bir doktorun, pek de aklı çalışmayan ama gücünün de limitleri olmayan yeşil bir yaratığa dönüşmesinin aslında kendisinden çok yıkıp döktüğü yerlere masrafı oluyor. İlk olarak 1962 yılında Marvel’ın yaratıcısı Stan Lee’nin bizzat yazdığı bir karakter olan Hulk, Dr.Jekyll ve Mr. Hyde ikileminden esinlenilerek ortaya çıkmış. Yaptığı bir deney esnasında normal bir insanın dayanamayacağı miktarda gama ışınına maruz kalan doktorumuzun alt benliği de bu sayede ortaya çıkmış. Ne zaman ne olacağını pek kestiremediği için insan içinde dolaşması çok mümkün olmayan Bruce Banner, Hulk’a dönüştüğünde de ne yaptığını da pek kontrol edemiyor. Dolayısıyla Hulk halinden yine eski haline dönüştüğünde üzerinde sadece yırtılmış bir pantolon ve aspirinin halledemeyeceği bir akşamdan kalma etkisi oluyor. En büyük masrafı psikolog ve yeni pantolon olan kahramanımız da bu sıralamada bu masrafları ile üçüncü sırayı alıyor.


EYLÜL 2013

25

Wolverine olmak

Normal insanlar gibi yaşlanmıyor, yara aldığında ise anında iyileşiyor. Bir kurt kadar çevik ve bir ayı kadar güçlü ve yok edilemeyen bir element olan Adamantium ile kaplı bir iskelete ve pençelere sahip. Asi ruhlu cool süper kahraman Wolverine, Marvel dünyasının belki de en özenilen ve sevilen karakterlerinden birisi. 1974’deki Hulk çizgi romanında Bruce Banner’ın düşmanı olarak karşımıza çıkan Wolverine’in, doğuştan gelen mutant özellikleri, yüksek sinir kapasitesi ve asi ruhu da onun hayatını zorlaştırma anlamında büyük katkı sağlıyor. Bir yerde sabit duramayıp sürekli seyahat ederek mekan değiştirmesi, fazlasıyla alkol ve puro tüketimi Wolverine’in sabit giderlerinden sadece birkaçı. Havaalanı geçişlerinde dedektörlerde sıkça sorun yaşayan bu süper kahramanımız için hayat gerçekten de çok zor. Bütün özelliklerinin yanında gerçek hayatta Wolverine olmak son derece pahalı olabiliyor. Adamantium iskelet zaten en büyük masraf. Gerisi önemsiz giderler olarak kalıyor.

GEÇMİŞ & GÜNÜMÜZ

VÜCUT

VÜCUT Adamantium iskelet: 5,5 milyon $

Adamantium iskelet: 23.5 milyon $

AKSESUARLAR

AKSESUARLAR

Sigara: 138,70 $ Labatt Blue Bira: 1,095 $

Cohiba purosu: 275 $ Labatt Blue Bira: 3,741.25 $

SEYAHAT

SEYAHAT

Japonya’ya uçak bileti (Ninja eğitimi ve Japonca dersleri): 390 $

TOPLAM: 5,501,163.70 $

Antartika’ya (The Savage Land) uçak bileti: 1,199 $ Güvenliği atlatmak için pass-kart: 175 $

TOPLAM: 23,505,390.25 $


26

Batman olmak

GEÇMİŞ & GÜNÜMÜZ

KONUT

KONUT

Wayne malikanesi: 3,800 $ Yarasa mağarası: 5,600 $

Wayne malikanesi: 444,000 $ Yarasa mağarası: 54,4 milyon $

GİYİM

GİYİM

Kostüm: 10 $

Kevlar vücut zırhı: 300,000 $ Polisaten pelerin: 3,000 $

ARAÇLAR

ARAÇLAR

Batmobile: 600 $

AKSESUARLAR Tırmanma ipi: 20 $ Duman bombası: 10 $ Batarangler: 6 $ Delta kanatlar: 207 $

TOPLAM: 10.253 Ş

Batmobile: 18 milyon $ Batplane: 60 milyon $ Batcycle: 1,5 milyon $

AKSESUARLAR Batarangler: 100 $ Tırmanış silahı: 50,000 $ Göz yaşartıcı kapsüller: 600 $ EMD Silahı: 9,000 $ Maymuncuk: 500 $ Alev makinesi:420 $ Ses ötesi verici: 300 $ Şok tabancısı: 400 $ Kelepçe: 25 $ Bat-boms: 20 $ Koruyucu maske: 10 $ Gece görüş gözlükleri: 650 $ Kryptonite: 25,000 $ Parmak izi kiti: 275 $ GPS takip cihazı: 500 $ Periskop: 300 $

TOPLAM: 134,735.100 $

Süper güçleriniz yoksa, mutasyona uğrayıp evrimin farklı bir halkasında yer almıyorsanız ya da başka bir gezegenden gelmemişseniz süper kahraman olmanızı sağlayacak iki şey vardır. Birincisi hafif şizofrenik sorunlu bir beyin, ikincisi de hesabını muhasebeciler ordusunun bile tutmakta zorlanacağı miktarda para. Çocukken ailesinin katledilmesine şahit olan, büyüdüğünde ise bu travmayı atlatmak için ışıltılı, bol alkollü, bolca lüks giderleri olan bir hayat süren Bruce Wayne işte tam da bu noktada yer alıyor. Yarasa korkusundan ortaya çıkan fikirle yarattığı Batman karakteri, sadece bir cadılar bayramı kostümü olmaktan çok uzakta. 1939 yılında ilk yayınlandığında son derece basit ve sadece kimliğini gizleme amaçlı kullandığı kostümü ve birkaç aksesuarıyla karşımıza çıkan Batman bugünün gelişen teknolojisiyle yepyeni oyuncaklar edinmiş. Malikanesini ve hatırı sayılır araba koleksiyonunu bir kenara bırakırsak Bruce Wayne’in Batman olmak için harcadığı para 2013 senesinde pek de yenilir yutulur cinsten değil.


EYLÜL 2013

RENGİNİZİ SEÇİN, TARZINIZI YANSITIN!

Kişiye özel renk ve model seçenekleriyle Vestel For You Retro Serisi… Seçiminiz tarzınızı yansıtsın, görenler hayran kalsın.

09


28

EYLÜL 2013

İSTANBUL’UN EN İYİ KOŞU PARKURLARI İstanbullular! Şehrinizin devasa boyutları düşünüldüğünde, yürüyüş ve koşu parkuru sayısı açısından kendinizi çok şanslı hissetmeyebilirsiniz. Ama şu aşağıda sıraladığımız parkurlara bir bakın, koşarken veya yürürken sizi izleyecek manzarayı hayal edin ve hakkını verin; evet az, ama öz değil mi?

Feneryolu–Suadiye sahil yolu: İstanbul’un açık ara en iyi düzenlenmiş koşu/ yürüyüş parkuru. Tuzla’ya kadar uzanan yolun 6,5 km’si hayalinizdeki etkinliğe uygun. Başka hiçbir yerde göremeyeceğiniz sayıda kişinin sabah sporu için tercihi olan bu güzergâhta bisiklet yolunu kullananlara dikkat etmekte fayda var.

Yıldız Parkı: Profesyonel kros antrenmanına bile izin verebilecek bu yer, aslında ileri düzeye hitap etse de, düz yollarla kendinize uyarlamalar yapabilirsiniz.

Abbasağa Parkı: Yıldız yokuşundan inerken Ortaköy’e dönüş veren ışıkların sağ arkasında kalır. Tavsiye edilir.

Yahya Kemal Parkı:

Zeytinburnu–Bakırköy sahil yolu: Günün her saati koşabileceğiniz, temiz bir 7 km’si olan hattır. Yenikapı–Bakırköy yönünde koşarken öğlene kadar arkadan esen rüzgâr, ters yöne döndüğünüzde iflahınızı kesebilir. Rüzgâr olan yöne döndüğünüzde ise güneş rahatsız edebilir. Yani tercihiniz bu yolsa, şapkanızı veya gözlüğünüzü yanınızdan eksik etmeyin.

Balat–Fener sahil yolu: Haliç üzerinde Atatürk ve Haliç köprüleri arasındaki bölgeyi özellikle tavsiye ederiz. Bu bölgeye yakın oturuyorsanız ve hafif bir rüzgârın hâkim olduğu havada farklı bir rota arıyorsanız, denemeniz gereken 3 km’lik bir mesafe var. Hafif esintisi sayesinde sıcağı daha az hissettiren bu rotayı, basık ve sisli günlerde ise pek tavsiye etmiyoruz.

Maçka Parkı: Şehir içinde koşucular tarafından kurtarılmış bir cennettir. Sabah 04.30’dan başlayarak sporcuları görebilirsiniz. Parkın deniz tarafında sert toprak yüzeylerden oluşan set yollar istediğiniz zorlukta çalışmaya izin verir. Merdiven antremanı için de biçilmiş kaftan diyebiliriz. Daha ne olsun!

Belgrad Ormanı-Neşet Suyu: Aktif sporcuların takım antrenmanları için çok tercih ettikleri bu 6,5 km’lik koşu parkuru, giriş ücretine yapılan anormal artışlar ardından tercih edilmez oldu. Zaman zaman koşu organizasyonları da yapılan bu parkuru ıskalamayın.

Enka Sadi Gülçelik Atletizm Pisti: İstinye civarında oturanlar, takım antrenmanlarının olmadığı saatlerde olimpik ölçüdeki atletizm pistini kullanabilme imkânı bulabilir.

Fenerbahçe Parkı: Hem yeşil, hem sessiz, hem deniz kenarı… Daha ne istenebilir, değil mi? Koşu/yürüyüş parkuru çok uzun değil, ancak tur atarak bu güzel mekânın keyfini doyasıya çıkarabilirsiniz.

Bebek-Ortaköy sahil yolu: Yoğun yaya ve araç trafiği olan bu yolda nefis boğaz havası için erken saatleri tavsiye ederiz. Mesafe sorunu yok, zamanınıza göre sahili takip edebilirsiniz!

Yıldız yokuşundan aşağı inerken solda, Conrad Otel önünde kalan parktır. Zemin olarak pek iç açıcı olmasa da epey ağaca ve onların gölgesine sahiptir.

Emirgan Parkı tartan zeminli: Emirgan Parkı’nın kuzey köşesinde kalır. Dairesel tam 1000 metrelik sert bir kros parkurudur. Zemininin tartan (kauçuk) olması, sürekli sert zeminde koşanlar için avantaj olacaktır.


MODA E Y L Ü L

2 0 1 3

PIRELLI TAKVİMİ 50. YAŞINI KUTLUYOR 1964 yılından beri moda dünyasında ikon haline gelen ve her sene sabırsızlıkla beklenen Pirelli Takvimi, yeni sayısıyla 50. yaşını kutlayacak. 21 Kasım’da Milano’da yayınlanacak takvimden bir kaç fotoğrafı paylaşan Pirelli, Miranda Kerr, Alessandra Ambrosio, Alek Wek, Isabeli Fontana, Helena Christensen ve Karolina Kurkova gibi Victoria’s Secret melekleriyle gerçekleşen bu çekimleriyle her zamanki gibi heyecan yarattı. 2014’te her ayın daha bir keyifli geçeceğini kanıtlar nitelikte olan ve süper model dostlarından aldığı desteğin yanında fotoğrafçı Patrick Demarchelier ve Peter Lindbergh’in eşsiz kareleriyle doğum gününü kutlayan 2014 Pirelli takvimini sabırsızlıkla bekliyoruz.

İSTANBUL NIKE İLE KOŞACAK NIke’ın artık gelenekselleşen Run İstanbul koşusu, bu yıl 29 Eylül’de Bağdat Caddesi’nde gerçekleşecek. Geçtiğimiz yıl 10 bin koşucuyu ağırlayan Nike, bu yıl 20 bin kişi hedefliyor. Kesin kayıtlar 23 Ağustos’tan itibaren Nike mağazalarından yapılmaya başlandı. Nike geçen yıl olduğu gibi bu yıl toplanılan parayı, Türkiye Atletizm Federasyonu’nun Atletizm Geliştirme Projesi’ne aktaracak.


30

EYLÜL 2013

TRENCH KISSES Burberry’nin 2013-14 sonbahar kış kampanyası için Mario Testino’nun objektifine poz veren Sienna Miller ve Tom Sturridge çifti, kampanya fotoğraflarının yanı sıra markanın kreatif direktörü Chistopher Bailey yönetmenliğinde çekilen videoda da yer aldı. Romantik nişanlılar, videoda Tom Odell’in “Hold Me” şarkısı eşliğinde öpüşüp samimi pozlar verirken, Burrbery, ikonlaşmış trençkotlarına daha fazla aşk ve tasarım kattığı bir sezonla sonbahara merhaba demiş oldu. Markanın kreatif direktörü Chistopher Bailey, gerçekleşen çekim için; “Aşk ve kahkaha dolu bir çekim oldu. Sienna ve Tom ile çalışmak bir zevkti” yorumunda bulundu.

İPEKYOL MERT-MARCUS İŞBİRLİĞİ İpekyol kadınına, bu kez dünyaca ünlü moda fotoğrafçıları Mert Alaş ve Marcus Piggot’un objektifinden yine dünyaca ünlü top model Andrea Diaconu hayat verdi. Ana teması ‘feminen kadın’ olan çekimler, Ibiza’da bir gün boyunca sürerken, kampanya çekimlerinde kullanılan İpekyol koleksiyonlarının stylingi ise İngiltere’nin en önemli moda dergisi W Magazine’nin Moda Direktörü Edward Enninful tarafından yapıldı.

AJAN KARDEŞLER Agent Provocateur için fantazi dünyalarının kapılarını aralayan Penelope ve kardeşi Monica Cruz, markaya özel hazırladıkları L’Agent koleksiyonuyla kadınlardan çok erkeklerin ilgisini çekeceğe benziyor. Penelope, bu özel ve baştan çıkartıcı koleksiyon için sadece tasarım yapmadı, reklam filminin yönetmenliğini de üstlendi. Oldukça sıcak sahnelerle dolu reklam filmi Madrid’de çekilirken, filmde Penelope’nin eşi Javier Bardem, kız kardeşi Monica ve ünlü model Irina Shayk rol alıyor.

I LOVE SALE 4’Ü KAÇIRMAYIN 15 Eylül’de dördüncüsü düzenlenecek olan ‘I love Sale’ etkinliği, bu kez Markafoni sponsorluğunda Karaköy Muhit’te gerçekleşecek. Daha önceki etkinliklerden tanıdığımız bloggerlar iconjane (Ferhan Talib), Moda Cadısı (Burcu Olgun), Off Ne Giysem (Billur Saatçi) ve sanat yönetmeni Duygu Yegül’e bu etkinlikte Çizenbayan (Elif Tanverdi) ve Niceboys (Ufuk Onur Tapan) da eşlik edecek. Bu arada 15 Eylül’de İstanbul’da olamayacaklar da unutulmamış. Zira etkinlik öncesi 12-14 Eylül’de Markafoni’de limitli sayıda ürün ile online satış da gerçekleşecek.


EYLÜL 2013

31

PERİ MASALLARINA YOLCULUK Birçok kızın hayalini bir parça da olsa gerçeğe dönüştürecek bir proje var sırada. Disney ve Harrods’ın iş birliği ile masallardaki prenses elbiseleri hayat buluyor. Dünyaca ünlü moda tasarımcılarının katkısıyla şekillenen projenin sonunda, “Great Ormond Street Hospital Children’s Vakfı” yararına gerçekleştirilecek satış, Christie’s Müzayede Salonu’nda düzenlenecek. Güzel ve Çirkin, Uyuyan Güzel Külkedisi gibi masallardan ilham alınarak hazırlanan elbiseler Oscar de la Renta, Versace ve Elie Saab gibi ünlü tasarımcıların imzasını taşıyor.

SİZE ÖZEL TASARIMLAR Çanta, cüzdan ve kartvizit sizin için vazgeçilmez birer tutku ise, neden tek ve size özel tasarımları tercih etmiyorsunuz? LaPassion tasarımlarının baskısı özel bir teknik geliştirilerek çanta ve cüzdanlara uygulanıyor. Her tasarımın kendine özgü bir model ve deseni var. Tamemen el işçiliği ile üretilen ürünlere uygulanan desenler ister sizin istediğiniz şekilde, isterseniz modelistlerin yardımıyla hazırlanıyor.

http://goo.gl/L505bc

H www.lapassion.com.tr H

HUNGER GAMES BAŞLIYOR

SEVİNDİREN İŞBİRLİĞİ Retro düşkünlerine güzel bir haberimiz var. Vans, BMX orijinal markası olan Haro ile işbirliğine gitti. 80’lerde freestyle BMX kullanıcıları tarafından giyilen Vans Era ve Sk8-Hi Reissue bu sonbaharın Vans x Haro işbirliğine adanmış olan modeller olarak karşımıza çıkıyor. İki model de Vans’ın BMX atletleri arasında popüler olan klasik dama baskısını ve Haro’nun Original Freestyler bisikletinden alınan yeşil ve mavi renkleri taşıyor.

CovergIrl markası, abartılı saç, makyaj ve kostümleriyle yaratıcılığın sınırlarını zorlayan The Hunger Games serisinin ikinci filmi Catching Fire için başroldeki Jennifer Lawrence da dahil olmak üzere tüm oyuncuların yüzlerindeki ışıltının kaynağı olacak Capitol Collection adında özel bir koleksiyon hazırladı. Ekim’de satışa çıkacak koleksiyon filmde birebir kullanılıyor olacak. Hatırlatmakta fayda var, Açlık Oyunları: Ateşi Yakalamak, 22 Kasım’da vizyonda olacak.


32

EYLÜL 2013

GİDONDAKİ HAYALET Televizyonların en maço, en asi ve en ‘Heavy Metal’ dizisi Sons of Anarchy’nin altıncı sezonu 10 Eylül’de başlıyor. Bir motosiklet kulübünün maceralarını temel alan drama, ‘Hamlet’ ekolünü 21. yüzyıl Kaliforniya’sında sürdürüyor. Sadi Trak yazdı.

A

siliğin özündeki temel dürtü, “kabul etmemek”tir. Dayatılanı, ezberletileni ve rutini... Ama en çok da otoriteyi ve emredileni... Boyun eğmeme, baş kaldırma gibi reflekslere sahip bir haleti ruhiyedir ve istediğin zaman çekip gidebilme lüksü vaat eder bünyeye. Hem duygusal hem fiziksel anlamda... Asla vazgeçemeyeceği tek besin maddesi ise özgürlüktür. Asilik, özgürlük

tutkusundan alır gücünü. Ve en çok da bu tutkusu sayesinde var olur. 1945 yılında sona eren İkinci Dünya Savaşı’nın açtığı en büyük toplumsal yaralardan biri, birey kavramının otorite karşısındaki değeriydi. 20’li, 30’lu ve 40’lı yıllarda doğmuş nesillerin hayata karşı tutunacak tek güçlü dalı olan bireysellik bilinci, savaş sonrası yaşanan sosyal yıkımın ortaya çıkardığı hayal kırıklığıyla yüzleşince ciddi bir sarsıntı geçirdi. Öyle bir sarsıntıydı ki

bu; bireyin toplum içindeki yerini sorgulaması, özellikle de endüstrisi zarar görmüş büyük ülkelerdeki halkın genel manzarasını oluşturuyordu.

NEDİR BU SAMCRO? Amerika’yı ele alalım... Savaş nesli, gelecek endişesini henüz üzerinden atamamışken ikinci buhran dönemine girdi: Vietnam Savaşı. Amerikan birliklerinin (yani %90’ının 20’li yaşlardaki insanlardan oluştuğu toplulukların) 1963 yılında dâhil olup 10 yıl sonra 60 bin kayıpla çıktığı bu dönem, Amerikan gençliğinin 20. yüzyılın son çeyreğindeki profilinin de temelini atmıştı. 1948 yılında Kaliforniya’da kurulan Hells Angels adlı Motosiklet kulübünün muadillerinin Vietnam Savaşı sonrasındaki dönemde artması ve Amerika’da bir “motosiklet kulübü kültürü” oluşumunun o döneme denk gelmesi tesadüf değil elbette. Hayata karşı tüm umutları otorite tarafından parçalandıktan sonra bir silahın namlusuna sıkıştırılıp cephede emirler altında düşmana kurşun olarak fırlatılan bu nesil, kaçış yolunu toplumsal düzenin dışında yaşamakta buldu. İki teker üzerindeki özgür hayat ve bir yere bağlı olmama hissi, asi bir neslin gelişiminde önemli rol oynadı. Özellikle son 3 sezondur Amerika’nın en çok izlenen dizilerinden biri hâline gelen


EYLÜL 2013

“Sons of Anarchy” de işte o neslin günümüze yansıyışını ekranlara getiriyor. Daha önce “The Shield” dizisinin senarist, prodüktör ve yönetmenlerinden biri olarak tanıdığımız Kurt Sutter’ın Hells Angels’tan ilhamla 2008’de yarattığı dizi, 10 Eylül’de yeni sezonuyla karşımızda olacak. Postkolik olarak diziyi hiç izlememiş olanlar için spoiler’a girmeden, temel bilgilerle olayı özetleyelim dedik. “SAMCRO” (“Sons of Anarchy Motorcycle Club Redwood Original”) John Teller ve Piney Wynston adlı iki Vietnam gazisinin 1967 yılında birlikten döndüklerinde kurdukları bir motosiklet kulübü. İlk chapter’a Redwood ismini vermelerinin sebebi, o sırada Kuzey Kaliforniya’nın Redwood adlı taşrasında takılmaları. Asıl kurucu olan John Teller filozof ruhlu, anarşist eğilimli bir veteran. Harley Davidson marka motorlara aşırı düşkün. Kulübü kurduklarında birer “nomad” (gezgin) olan ikili; Teller’ın çocuğu olunca, eşi Gemma’nın yaşadığı Charming’e (Kaliforniya) yerleşir. John Teller burada “First 9”dan (kulübün kuruluşu sonrası kadroda olan ilk 9 kişi) Clay Morrow ile Teller-Morrow adında bir otomobil ve motosiklet tamirhanesi açıp geçimini öyle kazanmaya çalışır. Gel gör ki zamanla diğer motosiklet gruplarıyla takışır Samcro. Para sorunları başlayınca da kulübü mali olarak ayakta tutmak için birkaç yasadışı işe karışır John Teller. Bu da çare olmayınca kurucu üyelerden, aslen İrlandalı olan IRA mensubu bir arkadaşının tavsiyesiyle ufak tefek silah kaçakçılığı işi yapıp kulübü düzlüğe çıkarır. Ancak tatlı paranın büyüsüne kapılan grup üyelerini görünce kulübü kurma ilkelerinin tehlikeye girdiğini fark eder. Tam IRA ile iş birliğini sonlandırmaya karar verdiği günlerde bir tırın altında kalıp ölür. Görüşlerini anlatan “The Life and Death of Sam Crow: How the Sons of Anarchy Lost Their Way” (“Sam Crow’un Hayatı Ve Ölümü: Sons of Anarchy Yolunu Nasıl Kaybetti”) adlı bir manifestoyu ise ölmeden önce bitirmiştir. Yıllar sonra, kulübün başkan yardımcılığına yükselen oğlu Jackson (Jax) bu manifestoyu bulup okumaya başlar ve böylece dizi de başlamış olur.

33

CHARMING’DE HAYAT Asıl amacı bir motosiklet çetesinden öte, motosiklet kültürünü sevenlerin bir araya toplandığı bir kulüp kurmak olan John Teller’ın ölümünden sonra başkanlığı devralmış olan Clay Morrow’un önderliğindeki Samcro, üyelerinin günlük hayatta Teller-Morrow’da tamirci olarak çalıştıkları (yasalar karşısında resmi işleri olarak bunu gösterdikleri) ama asıl parayı kulübün silah kaçakçılığından, silah tüccarlığından ve gizli mühimmatların korunması faaliyetlerinden kazanmaktadır. Dizideki anarşi kavramını ise John Teller’ın manifestosundan ziyade Charming üzerinden değerlendirmek daha doğru olacaktır. Zira anarşiyi şehirdeki bürokratik ve yasal işleyiş üzerinden ele aldığımızda daha somut örnekler çıkıyor karşımıza. Şehrin endüstri devlerince ele geçirilmesini engelleyen, haksızın karşısında duran genelde Samcro oluyor ve bunu sağlayabilmek için illegal yollardan geçmeleri gerekiyor. Silahlar, uyuşturucular, sokak çeteleri, porno yıldızları, polisler, FBI, savcılık ve hatta CIA... Yani “Amerikan rüyası”nın görünmeyen kısmı işte tam da bu noktada devreye giriyor. “Sons of Anarchy” hem trajik yapısıyla hem de aksiyon dolu kurgusuyla bir suçlu dizisinden ziyade, yaratıcısı Kurt Sutter’ın da kabul ettiği üzere aslında bir Hamlet uyarlaması. Üvey baba kralıyla (Clay), öz anne kraliçesiyle (Gemma), geçmişten bir hayalet olarak varlığı hissedilen karakteriyle (John Teller), babasının hayaletiyle yüzleşen prensiyle (Jax), düşmanlarıyla (Samcro’nun rakibi olan diğer motosiklet kulüpleri) ve hatta ikinci gözü de alınan kör kâhiniyle (Otto)... Asi ve özgür ruhun, motosiklet tutkusunun, düzenin sıkıcılaştırdığı hayatlara sahip olmama arzusunun, kardeşlik kavramının, suç ve ceza algoritmasının, buram buram maçoluk kokan bir sistemin içindeki kadın figürlerinin, aşkın, cesaretin ve bağlılığın sorgulandığı bu diziyi sayfalarımızda konu etmek için biz geçmiş kalmış olabiliriz, ama siz siz olun, henüz izlemediyseniz hemen başlayın. Bu dergiyi okuduğunuza göre, dizide sizi yakalayacak birçok şey bulacağınızdan eminiz. İyi seyirler... Charming’e hoş geldiniz...

BİLMEKTEN ZARAR GELMEZ

• Gerçekte Charming diye bir yer yok. • Kurt Sutter, dizideki Gemma karakterini canlandıran Katey Sagal’ın kocası ve aynı zamanda Otto karakterini de canlandıran kişi. • Dizi özellikle müzikleriyle meşhur. Bugüne kadarki tüm bölümlerde çalan şarkıların listesi şurada: tviv. org/Sons_of_Anarchy/Music • Hells Angels’ın gerçek üyelerinden bazıları (mesela Happy karakterini canlandıran David LaBrava) dizide rol alıyor. Hatta Hells Angels’ın kurucusu Sonny Barger da birkaç bölümde Lenny “The Pimp” Janowitz karakteriyle yer aldı. • Dizi 7. sezonda bitecek. • Dizinin resmi görselleri Türk tasarımcı Emrah Yücel tarafından çiziliyor.


30

EYLÜL 2013


İSTANBUL E

Y

L

Ü

L

28 EYLÜL EUROPE

Yıllardır beklediğimiz konserlerden biri daha gerçekleşmek üzere. “The Final Countdown” şarkısını pop rock marşlarından biri haline getiren, “Carrie” ve “Superstitious” gibi birbirinden ünlü şarkıları hepimize ezberleten İsveçli efsane Europe ilk kez Türkiye’ye geliyor. 2003’te tekrar bir araya gelen ve son olarak 2012 baharında “Bag of Bones” albümünü yayınlayan Europe, 28 Eylül akşamı bizlere unutulmaz bir gece yaşatacak. 80’lerin Rock efsanesini canlı izlemek ve hep beraber “The Final Countdown” diye bağırmak için biz oradayız! Mekan: Life Park Fiyat: 56-265 lira

onfair 50x70 poster.pdf

2

1

8/21/13

2:57 PM

0

1

3

EKSEN ON FAIR 2013

C

M

Y

CM

MY

CY

CMY

K

Bilet Satış

Organizasyon

Bu yıl 13.’sü düzenlenen Eksen On Fair 2013, Suede, The Hives, The Undertones ve Systema Solar gibi isimleri ağırlayacak. Geçtiğimiz yıl; Bombay Bicycle Club, The Stranglers, Space, Neyse konserleri, Belle & Sebastian ve London Guns DJ setleriyle alternatif kasaba yaşamını hayata geçiren Radyo Eksen, 15 Eylül’de giysici, plakçı, yemekçi, çizgi romancı, kitapçı ve tasarımcıların dükkan açacağı Eksen On Fair’de müzikseverlere keyifli bir gün vaat ediyor. Mekan: Parkorman Fiyat: 70-90 lira


36

EYLÜL 2013

N E

İ Z L E S E K ?

6 EYLÜL

6 EYLÜL

20 EYLÜL

Nick Walker henüz hayatını kaybetmiş bir polistir. Bu gerçeküstü dünyada ‘Rest in Peace’ isimli bir polis teşkilatına katılan Nick, Roy Pulsipher isimli yıllar önce ölen bir ajana rastlar. İkili kendilerini öldüren kişileri bulup cezalandırabilmek ve dünyadaki kötülükleri yok etmek için işbirliği yaparlar. Peter M. Lenkov’un çizgi roman serisinden uyarlanan filmin yönetmen koltuğunda ‘Uçuş Planı’ ve ‘Red’ filmleriyle tanınan Alman yönetmen Robert Schwentke bulunuyor. Yönetmen: Robert Schwentke Oyuncular: Jeff Bridges, Ryan Reynolds, Kevin Bacon Tür: Aksiyon, Komedi Süre: 96 dk.

Başarılı bir kaptan olan Ed Harris, Soğuk Savaş döneminde görev yapmış Sovyet yapımı bir denizaltı aracında görev almıştır. Kendisine bu zamanlardan emanet kalan psikolojik sorunlarla mücadele eden ve bunu yakın çevresinden gizlemekte olan Harris, atandığı yeni bir görevi kabul eder. Bu gizli görev için hem ailesini ardında bırakarak hem de psikolojik sorunlarını yok sayarak yola çıkar ve geminin nükleer füzelerini elde etmeye çalışan KGB ajanlarıyla başbaşa kalır. Yönetmen: Todd Robinson Oyuncular: Ed Harris, David Duchovny, William Fichtner Tür: Macera, Gerilim Yapım: ABD Süre: 98 dk.

1997’de şüpheli bir trafik kazası ile hayatını kaybeden Prenses Diana’yı beyazperdeye taşıyan film, Leydi Di ve onun Dodi Fayed’den önceki Pakistanlı sevgilisi Hasat Khan ile olan ilişkisine odaklanıyor. Çıkan dedikodulara göre derin bir aşk acısı yaşayan Diana, 1997’de aynı arabada hayatını kaybettiği Dodi Fayed ile kalp cerrahı olan Dr. Khan’ı kıskandırmak için birlikte olmaya başlamış. Diana ve Hasan’ın 1995-1997 yılları arasında yaşadıklarından yola çıkan filmin yönetmenliğini ise Oliver Hirschbiegel üstlenirken başrolde Naomi Watts’ı seyrediyoruz. Yönetmen: Oliver Hirschbiegel Oyuncular: Naomi Watts, Naveen Andrews, Douglas Hodge Tür: Biyografik, Dram

ÖLÜMSÜZ POLİSLER

HAYALET

DIANA

13 EYLÜL

ARINMA GECESİ Amerikan hükümetinin başı suçlular ve hapishanelerle derttedir. Cezaya çarptırılan suçluların sayısı kontrol altına alınamamakta, bu nedenle de hapishaneler kapasitelerinin bir hayli üzerinde sayıda suçluyu barındırmaktadır. Bu soruna çözüm olabilecek son çare ise son derece ilginçtir. Bir suç işlendikten sonraki 12 saat boyunca suçlu ne yakalanacak ne de cezalandırılacaktır. Bu 12 saat boyunca suçlular, bir şekilde suçtan etkilenen insanlar ya da sıradan vatandaşlar tarafından cezalandırılacaktır. Yönetmen: James DeMonaco Oyuncular: Ethan Hawke, Lena Headey, Adelaide Kane Tür: Gerilim Yapım: ABD


EYLÜL 2013

37

Yönetmen: Luc Besson Oyuncular: Robert De Niro, Michelle Pfeiffer, Tommy Lee Jones Tür: Komedi, Aksiyon Yapım: Fransa, ABD

27 EYLÜL

BELALI MANZOLİ’LER Manzoli ailesinin kökenleri, aslında kötü şöhretli bir mafya geleneğine dayanmaktadır. Fransa’nın Normandy bölgesine, tanık koruma programı çerçevesinde yerleştirilen Manzoliler, Black soyadını alırlar ama yeni çevrelerine alışmakta “biraz” zorluk çekerler. Fransız sinemacı Luc Besson’un ilk kez el attığı kara-komedi türündeki film Robert De Niro, Michelle Pfeiffer, Tommy Lee Jones, Ricardo Cordero ve Dianna Agron gibi yıldız isimleri de bir araya getiriyor.

Yönetmen: Brad Furman Oyuncular: Ben Affleck, Justin Timberlake, Gemma Arterton Tür: Gerilim, Dram Yapım: ABD

27 EYLÜL

BÜYÜK KUMAR Princeton’da okuyan genç ve parlak bir öğrenci (Justin Timberlake), okulu için kullanması gereken tüm parasını, online poker oynanan yasadışı bir kumar sitesinde oynadığı oyunlar için harcar. Her şey yolunda giderken yaptığı bir hata borç batağına sürüklenmesine ve belalı site yöneticisine (Ben Affleck) borçlanmasına neden olur. Genç yönetmen Brad Furman tarafından yönetilen filmin senaryosu, daha önce de sıkça birlikte çalışan Brian Koppelman ve David Levien ikilisine ait.


38

EYLÜL 2013

PORTECHO

Türk elektronik müziğinin en önemli temsilcilerinden Portecho ile Party Arena’da sahnenin ismine yaraşır bir eğlence yaşayacağınızı, hem dans edip hem müziğe doyacağınızı garanti ediyoruz. Party Arena // 7 Eylül 20:30

ROCK’N COKE’TA KEŞFEDİLESİCELER

MERİVA

2. Be The Band şampiyonu, son hızla piyasaya giriş yapmaya hazırlanan Meriva, çok yakın zamanda çıkaracakları albüm öncesi taptaze besteleri, güçlü şarkılarıyla görücüye çıkıyor olacak. Şehir Sahnesi // 7 Eylül 17:30

6-8 Eylül tarihleri arasında gerçekleşecek Rock’n Coke’ta gözler her ne kadar Artic Monkeys, Hurts, The Prodigy, Editors ve Within Temptation gibi isimlerde olacak olsa da, farklı sahnelere de göz atmanızda fayda olacağını düşünüyoruz. Zira Şehir ve Keşif Sanheleri’nde birbirinden lezzetli isimleri dinleme fırsatına sahipsiniz. MERİVA

123

UMUT ADAN

SAPAN

SAPAN

İlk EP’leri “Gökyüzünde Yeryüzü”ndeki Türkçe Indie şarkılarına ikinci EP’leri “Tundra”yla İngilizce şarkılarını katan Miller Müsic Factory birincisi, Be The Band ikincisi Sapan’ın bir de Fransızca şarkılarını eklediğinizde buyrun size ziyafet! Şehir Sahnesi // 8 Eylül 17:30

YORA

Kalabalık kadrosu, naif müzikleri, zengin sound’u ile Yora’yı hala dinlememiş olanları keşfe davet ediyoruz. Keşif Sahnesi // 7 Eylül 17:00

Dinlerken sizi alıp bambaşka bir zamana götüren, 45’likleriyle kendinizi adeta bir dönem dizisinde hissettiren, Türk modern folk müziğinin bu yeni ismini kaçırmamak lazım. Keşif Sahnesi // 8 Eylül 14:00

MURAT ERCAN

70’lerin rock müziğinin Türkiye şubesi, Kadıköy’ün vazgeçilmez yüzü Murat Ercan’ı geçtiğimiz yıl çıkardığı “Uzun Hikaye” albümünden şarkılarla ve samimi performansıyla izleyebilirsiniz. Şehir Sahnesi // 7 Eylül 20:30

Müzikleriyle aynı anda hem huzur vermeyi hem de huzur bozmayı başaran 123 yıllardır Türk müziğindeki biricikliğini canlı performanslarıyla da pekiştiriyorken festivalde kaçırmak olmaz! Party Arena // 8 Eylül 14:30

FARFARA

Tanımlamalara sığması güç müzikleri, bol synth ve gitarlı soundları, dünyayı ele geçirme iddiaları ve İstanbul’dan Berlin’e uzanan yolculuklarıyla Farfara, hala rastlamamış olanlara yepyeni bir alternatif sunuyor. Keşif Sahnesi // 8 Eylül 17:00

KIRIKA

Ege’nin kokusunu burnunuza getiren, İzmir’den İspanya’ya, Yunanistan’dan New Orleans’a selamınızı götüren Kirika ile eğlenmemek mümkün değil! Keşif Sahnesi // 7 Eylül 21:30




Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.