Postkolik Sayı: 25

Page 1

ŞUBAT 2015

NO:25 www.postkolik.com

ÜCRETSİZDİR facebook.com/postkolik

twitter.com/postkolik

instagram.com/postkolik

ÜCRETSİZ İNDİRİN

HEYKELE KİMLER UZANACAK? �GEZİ

�ADRENALİN

� 14 ŞUBAT

� RÖPORTAJ

� ŞEHİR

� DANS

Ülkemizde üvey evlat muamelesi gören ve bitmesi için adeta gün sayılan kış mevsiminin en keyifli geçtiği şehirlere göz attık.

Tehlikeye meydan okumayı seven macera tutkunları için dünyadaki en enteresan ve ölümcül tur programlarını inceledik.

Sevgililer Günü şerefine girmesi cesaret isteyen karanlık sulara daldık ve tarihin gördüğü en psikopat aşkları sizin için kaleme aldık.

İstanbul’da geçirdiğimiz yorucu ve stresli günlerin tatlı melodiler saçan kurtarıcıları sokak müzisyenleriyle görüştük.

En lezzetli kış kokteyllerinin sırrını öğrenmek için İstanbul gece hayatının iki keyifli mekanı Nardo’yu ve Gaspar’ı ziyaret ettik.

Striptiz kulüplere mal edildiği için makûs talihinden bir türlü kurtulamayan direk dansını Afrocubanos hocalarından dinledik.


DESIBEL_POSTKOLIK_20x31cm.pdf

C

M

Y

CM

MY

CY

CMY

K

2

20/01/15

16:02


ŞUBAT 2015

03

POSTKOLİK.COM YENİLENDİ Postkolik keyfini sürekli yaşayabilmeniz için web sitemizi yeniledik. Birbirinden eğlenceli haberler için sizleri her gün Postkolik.com’a bekliyoruz.

BU HABERLER SADECE TABLET DERGİMİZDE!

İ Ç İ N D E K İ L E R MÜZİK

12

GEZİ

Ülkemizde üvey evlat muamelesi gören ve bitmesi için adeta gün sayılan kış mevsiminin en keyifli geçtiği şehirlere baktık.

14

2014’te müzik piyasasına adeta damgasını duran ve son albümü 1989 ile ortalığı kasıp kavuran Taylor Swift’i mercek altına aldık.

14 ŞUBAT

Sevgililer Günü şerefine, girmesi cesaret isteyen karanlık sulara daldık ve en psikopat aşklara göz attık.

RÖPORTAJ

16

ADRENALİN

Tehlikeye meydan okumayı seven macera tutkunları için dünyadaki en enteresan ve ölümcül tur programlarını inceledik.

18

RÖPORTAJ

Yemek ve still life fotoğrafçısı olarak kariyerine devam eden Avustralyalı fotoğrafçı Cecille Chavez ile harika işlerini konuştuk.

İstanbul’da geçirdiğimiz yorucu ve stresli günlerin tatlı melodiler saçan kurtarıcıları sokak müzisyenleriyle görüştük.

DİZİ

22

ŞEHİR

En lezzetli kış kokteyllerinin sırrını öğrenmek için İstanbul gece hayatının iki keyifli mekanı Narrdo ve Gaspar’ı ziyaret ettik.

HAZIRLAYANLAR

Sorumlu Müdür: Pınar Özbakır pinar@postkolik.com Görsel Yönetmen: A. Erdal Şahin Yazı İşleri: Enis Hazan, Erdem Tatar, Mehmet Erdoğan, Ece Budayıcıoğlu, Orhan Meriç, Ahmet “Başkan” Çatatuğ, Eda Yenivatan, Merve Akan, Emrah Gürkan Fotoğraf: Sinan Bayar

40

DANS

Striptiz kulüplere mal edildiği için makûs talihinden bir türlü kurtulamayan direk dansını Afrocubanos hocalarından dinledik.

REKLAM

BASIM

IPAD REKLAM

Altın Kitaplar Yayınevi Tic. AŞ. Göztepe Mahallesi, Kazım Karabekir Caddesi, No: 32 Bağcılar-İstanbul Tel: 0212 446 38 88 Sertifika no: 107666

Yetkin Nural 0537 371 90 50 reklam@postkolik.com MEDYANET Özkan Kaya 0212 304 21 01 mobia@medyanet.com.tr

• Postkolik’te kullanılan tüm yazılar kaynak gösterilerek yayınlanır. • Postkolik 15 bin adet basılıyor. Postkolik’in dağıtıldığı yerleri görmek için www.postkolik.com/nerdeyiz adresini ziyaret edebilirsiniz. • Postkolik’i e-dergi olarak www.postkolik.com adresinden okuyabilirsiniz.

İLETİŞİM Kağıthane Cd. No:72 Çağlayan 34403 İstanbul Tel: 0532 437 26 38 info@postkolik.com

Tutkunu olduğumuz diziler yeni sezonlarıyla ekranlara dönmeye hazırlanırken, House of Cards ve Vikings gibi önemli yapımlara yakından baktık.

TEKNOLOJİ

Akıllı telefonlar sayesinde hayatımıza giren ve birçok açıdan yaşamımızı kolaylaştıran en yeni uygulamaları inceledik.


04

ŞUBAT 2015

OFİSLERE LIKE SAYACI

BU OTEL BİRAZ TUZLU

ARTIK sosyal medyada yerini almayan işletme neredeyse yok gibi. Özellikle restoranlar, barlar ve kafeler sanal dünyada check-in’ler, takipçileri ya da aldıkları “like” sayısı ile öne çıkma yarışındalar. Flap-it bu fikirden yola çıkarak bu sayıları dükkanlarda da fiziksel gösterebilecek bir sayaç üretmiş. Retro rakamlarla çalışan ve kullanımı son derece basit olan Flap-it, sanal dünyadaki aktivitelerinizi dükkanınıza gelen müşterilerinizle paylaşmanızı, hatta onları da sanal alemdeki sayfalarınıza davet etmenizi sağlıyor. Pek çok sosyal platformda çalışabilen bu küçük sayaç, Facebook, Twitter ve Instagram’daki aktivitelerinizi ziyaretçilerinizle paylaşmanız için mükemmel bir cihaz.

BAŞLIKTA kastettiğimiz şey otelin fiyatı değil; çünkü bu otel gerçekten tuzlu! Şaka değil, otelin duvarları, yerleri ve hatta mobilyaları bile tuzdan yapılmış. 10 bin 360 kilometrekarelik yüzölçümüyle dünyanın en büyük tuz havzası olan Bolivya’daki Salar De Uyini, aynı zamanda dünyanın ilk ve tek tuz oteline de ev sahipliği yapıyor. Luna Salada adındaki bu otelin tüm tuğlaları tuz bloklarından oluşuyor. Bildiğiniz gibi tuzun nemi alma özelliği olduğu için bu otelde yaşayacağınız en son sıkıntı nem olacak. Tabi ki yemeğinize biraz tuz eklemek de pek zor olmasa gerek. Bulunduğu bölgenin yüksekliğindeki hava basıncının yemek süresini bile neredeyse iki katına çıkardığı bu enteresan otelin en büyük sorunu ise tuzun kablolama sisteminde yarattığı korozyon ve yağmurlu havalarda otelin ufaktan erime ihtimali olması.

H www.flapit.com H

H www.lunasaladahotel.com.bo H

GÖLGELERİN GÜCÜ ADINA HE-MAN efsanesiyle ilk kez 1982’de tanıştık. Sarı küt saçlı, pembe gömlekli Adam adında bir prensin ve onun ürkek yeşil kaplanı Titrek’in Eternia’nın kaderini bir kılıçla nasıl değiştirdiğini yıllarca büyük bir keyifle izledik. Hatta öylesine etkisi altında kaldık ki, çocukluğumuz Adam gibi kolumuzu havaya kaldırıp “Gölgelerin gücü adınaaaaaa!” diye bağırmakla geçti. 30 yılı deviren bu efsane şimdi tek bir kitabın içinde evimize girmeye hazırlanıyor. Nisan sayında satışa sunulacak ve sadece 4000 adet basılacak olan “Art of He-Man & the Masters of the Universe LTD Edition” tek kelimeyle muhteşem. Kapağı Greyskull kalesinin kapısı şeklinde olan açınca sizi çocukluğunuza götüren bu kitapta hiçbir yerde görülmemiş orijinal çizimler, konseptler ve prototipler yer alıyor. Üstelik Masters of the Universe filminin yıldızları Dolph Lundgren, Paul Dini, Erika Scheimer ile gerçekleşen röportajlar da cabası. H www.darkhorse.com H


ŞUBAT 2015

05

ASTRONOT CEKETİ İSTEYEN?

SAĞLAM SİNİR ŞART!

ASTRONOT, kozmonot ya da biraz çakma da olsa Taikonot milleti ne havalıdır ama değil mi? Her taraflarında bin bir türlü ışığı, düğmesi ve atraksiyonu olan beyaz bir giysi giyerler. Haberleşme ünitesi, basınçoksijen ölçer, saat, sıvı içme ve hatta tuvalet dâhil tüm ihtiyaçları için gerek duydukları her şey bu giysinin üzerinde hizmetlerine sunulmuştur. Peki siz de biraz paraya kıyıp -bu derece olmasa da- astronot giysilerine benzer şahane bir monta sahip olmak ister miydiniz? Spacelife Mars Line mont su geçirmez ve ışığı yansıtan özel bir fiber alaşımdan imal ediliyor. En havalı kısmı ise montta üst düzey bir Bluetooth hoparlör sistemi bulunması. Sistemi ceketin koluna entegre edilmiş tuşlarla kumanda edebiliyoruz. Ceketin en hayat kurtaran özelliği ise sıfırın çok altında ısılarda bile sahibini sıcacık tutabilmesi. 1 Eylül’den itibaren teslimatına başlanacak ceketin fiyatı ise 1875 dolar.

CLEMENS Habicht’in tasarladığı bu 1000 parçalık yap-boz, her puzzle severin harcı olmayacak gibi! Niye mi? Bu puzzle resimde gördüğünüz gibi sadece renklerden oluşuyor ve başlangıç için referans noktası olacak en ufak bir detay bile barındırmıyor da ondan. Bu tarz bir puzzle yapma fikri büyük yap-bozlarda tamamlamanın en zor olduğu bölüm olan mavi gökyüzünden çıkmış ve tamamlandığında yapana çok daha büyük bir tatmin hissi vermesi için tamamen birbirine geçen degrade renklerden oluşan bu 50x70cm ebadındaki çılgın puzzle fikri hayata geçmiş. Hem de hiçbir figür, obje vesaire barındırmadan! Bu yap-bozu tamamlayabilenlere ödül veriliyor mu bilemiyoruz, ama kesinlikle çelik gibi sinirler gerektirdiği ve yapanlara bir nevi terapi uyguladığını söylemek mümkün.

H www.spacelife.nl H

H http://puzzle.lamingtondrive.com/ H

MİNİ DRONE EĞLENCESİ EFSANE NSX YENİLENDİ GEÇTIĞIMIZ ay ABD’de gerçekleşen Detroit Auto Show’un en dikkat çeken otomobili Acura NSX’di. Ülkemizde ithal edilmediği için fazla bilinmeyen Acura, Honda’nın Amerika pazarı için özel olarak geliştirdiği bir marka. Detroit’te birçok yeni modelin sergilenmesine karşın tüm gözlerin bu otomobilde olmasının nedeni ise, 90’ların efsane araçlarından birisi olan ve 2005’ten bu yana üretilmeyen NSX’in yenilenmiş olması. 90’lardaki kuzenlerine gönderme yapan tasarımı, DOHC V6 motoru ve 9 vitesi ile bu yeni canavar tam 550 beygir gücünde olacak. Bu güzelliğe sahip olmak için ise 150 bin dolar ödemek gerekiyor. H www.acura.com H

KAMERALISI, çift pervanelisi, 4 pervanelisi derken ipin ucunu kaçırdığımız drone’lara bir de Skeye Nano Drone eklendi. Bugüne kadar gördüğünüz en küçük drone olmaya aday olan bu minik eğlence kutusu sadece 4 cm uzunluğunda. Yani avuç içinize sığabilecek kadar küçük, ama bir o kadar da yetenekli. Ön takla ve arka takla modları olan, bir sinek vızıltısı kadar ses çıkartan Skeye, 30 dakikalık şarjdan sonra 8 dakika uçabiliyor ve 50 metre de menzili var.


06

ŞUBAT 2015

AY YÜZEYLİ LAMBA DÜNYAMIZIN şirin uydusu Ay’ın kraterlerle kaplı yüzeyinden esinlenen bir lambanın ışığında kitap okumak ister miydiniz? Mesela Jules Verne’den Aya Seyahat’i! Tasarımcı Constantin Bolimond’un tasarladığı konsept lambanın adı Armstrong Light Trap… Bu uydumuza benzeyen top şeklindeki lambanın üzerinde çeşitli boylarda delikler var. Deliklerin üzeri de mantar tıpalarla kapalı. Ay yüzeyini taklit eden bu krater benzeri deliklerin üzerindeki mantar tıpaları çıkardığınızda, isteğiniz açıdan istediğiniz miktarda ve parlaklıkta ışık elde etmeniz mümkün oluyor. Lambanın içinde çevre dostu enerji tasarruflu yumuşak beyaz ışık yayan LED lamba, pil veya elektrik ile çalışıyor. Çok akıllıca ve tasarım anlamında da göz kamaştıran bu lambaya bilim-kurgu fanlarının bayılacağına eminiz.

Hwww.behance.net H

OUTDOOR’CULAR KAÇIRMASIN! NEREDEYSE 100 yıldır termos üreten Stanley, şimdilerde yemek işine el atmış. Bir asırdır sıvıları sıcak ya da soğuk tutmayı çok iyi becerdikleri için sanıyoruz ki yemeklerinizi de sıcak/soğuk tutmak için onlara gözü kapalı güvenebiliriz. Stanley Mountain Vacuum Food System, temelinde paslanmaz çelikten -doğal olarak BPA da içermeyenimal edilmiş bir dış yüzey ve onun içine giren başka bir çelik kavanoz var. İçe geçen parçanın vidalı ağzını sıcak yemeğinizi kavanozun içine koyduktan sonra sıkıca kapatıyorsunuz. Sonra da ister fincan, ister yemek kabı olarak kullanabileceğiniz tutma yeri monte edilmiş dış parçanın içine kilitleyip dağ bayır gezmeye çıkabiliyorsunuz. Yapan arkadaşlar sağ olsunlar bu yemek termosunun yanına bir de kaşık takacak yer yapıp ihtiyaç duyacağınız kaşığınızı da güzelce koymuşlar. İsteğe bağlı olarak Stanley sıcak yemeği 13 saat, soğuk yemeği ise 11 saat boyunca yemeye uygun sıcaklıkta muhafaza edebiliyor. H www.shopstanley-pmi.com H

HEM ŞARJ ET HEM TEMİZLE AKSESUAR pazarı gerçekten çıldırmış durumda. Her geçen gün ‘yok artık’ dedirten ürünlerle karşı karşıyayız. Bu seferki enteresan ürün PhoneSoap, telefonunuzu şarj ederken aynı zamanda solaryum benzeri bir sistemle UV ışığı yayıyor ve telefonunuzu temizliyor. Nasıl, garip değil mi? Küçük bir sabun kalıbına benzeyen PhoneSoap’ın içerisindeki USB portuna dilediğiniz şarj cihazınızı bağlayıp telefonunuzu şarj ederken, telefonunuzun üzerindeki tüm bakterileri de öldürebiliyorsunuz. Ayrıca cihazın akustik çıkışları sayesinde telefonunuz PhoneSoap’un içerisindeyken ikazları, mesaj seslerini veya alarmlarınızı da duyabiliyorsunuz.

H www.phonesoap.com H



08

ŞUBAT 2015

HEYKELE KİMLER UZANACAK? 22 Şubat akşamı gerçekleşecek 87. Oscar Ödülleri için geri sayım başladı. Yılın en büyük sinema şovu son zamanların en kıyasıya mücadelesine sahne olacak. Birbirinden iddialı onlarca yapımın yarışacağı gecenin detaylarını sizin için kaleme aldık. n Erdem Tatar

8

7. Oscar Ödülleri, 22 Şubat Pazar gecesi düzenlenecek dev bir törenle sahiplerini bulacak. Törenin her sene olduğu gibi bu sene de muazzam şovlara ve sürprizlere sahne olacağından eminiz. Son yıllarda ödül töreninin ödülün önüne geçtiği eleştirileri iyiden iyiye artmış olsa da ne gam! Filmleri duygusal yolculuklara çıkmak ve eğlenmek için izlediğimizi düşünürsek, sinemanın onur gecesine bu kadar şatafatı da çok görmemek lazım… Geçtiğimiz ay sahiplerini bulan Altın Küre ödülleri Oscar’a dair beklentileri az çok şekillendirse de, Akademi’nin büyük sürprizler yapmayı sevdiğini biliyoruz. O yüzden hiçbir filmin ödülüne garanti gözüyle bakmamak lazım! Bu sene Oscar törenini How I Met Your Mother dizisiyle dünya çapında şöhrete Neil Patrick Harris

Birdman

kavuşan yetenekli oyuncu Neil Patrick Harris sunacak. Şarkısı ve komedisi bol bir şovun bizleri beklediğinden şüphemiz yok. Harris, geçtiğimiz yıl tiyatro dünyasının en prestijli ödülleri olan Tony’lerin törenini sunmuştu. O törenin görüntülerine internette biraz göz gezdirirseniz, az çok neyle karşılaşabileceğinizi tahmin edebilirsiniz. Los Angeles’ın ünlü Dolby Theater’ında düzenlenecek olan gecede dünyanın en ünlü yıldızları hem rekabeti tadacak hem de muazzam şovun bir parçası olarak dünyanın dört bir yanındaki hayranlarının evlerine konuk olacaklar. İsterseniz lafı fazla uzatmayalım ve en önemli kategorilerdeki Oscar adaylarına odaklanalım.

DEVASA PRODÜKSİYONLAR Bu sene tüm zamanların en bol adaylığa sahip filmleri kıyasıya yarışacak. Genelde her sene bir ya da iki film tüm adaylıkları

süpürürdü; ancak bu yıl tüm filmlerin farklı kategorilerde güçlü adaylıkları var. Wes Anderson’ın gönüllere taht kuran filmi The Grand Budapest Hotel ve Alejandro Inarritu’nun baş döndürücü komedisi Birdman tam dokuzar dalda adaylıkla Oscar yarışının en revaçta filmleri. Onları müthiş bir İkinci Dünya Savaşı draması olan The Imitation Game tam yedi adaylıkla takip ediyor. Richard Linklater’ın senelere yayılan Boyhood serüveni ve Clint Eastwood’un Orta Doğu’da geçen biyografik yapımı American Sniper, beşer adaylıkla yılın diğer iddialı yapımlarından.

EN İYİ FİLM Oscar ödüllerinin en prestijlisinin sahibini bulacağı bu klasmanda tam sekiz kuvvetli aday yarışacak. American Sniper, Birleşik Devletler ordusunun tarihindeki en başarılı keskin nişancının yakın geçmişte Orta Doğu’da yaşadıklarını anlatan çok başarılı bir yapım. Birdman’de ise bir zamanların


ŞUBAT 2015 ünlü bir aktörünün çaptan düştükten sonra bir tiyatro oyunuyla yeniden sahnelere dönüşünün fantastik hikayesi, eğlenceli bir üslup ve kusursuz bir sinema diliyle anlatılıyor. Boyhood, yönetmeni Linklater’ın tam on iki senede çektiği, tüm oyuncu kadrosunun eş zamanlı olarak yaşlandığı bir çocukluktan delikanlılığa geçiş öyküsü. The Grand Budapest Hotel ise simetriyle pastel renklerin sımsıcak bir hikayenin çevresinde örüldüğü usta işi bir yapım. İkinci Dünya Savaşı’yla günümüz bilgisayar teknolojisi arasında köprü olan bir dehanın hikayesini anlatan The Imitation Game, son yılların en iddialı yapımlarından. Amerika’nın bundan elli yıl önce yaşadığı ırkçı düzeni bozan siyahi devrimin fitilinin ateşlendiği dönem Selma’da kusursuz şekilde işlenmiş. Dünyaca ünlü fizikçi Stephen Hawking’in biyografisi olan The Theory of Everything ise yılın en acıklı ve ilham veren filmlerinden. Bu denli önemli konulara değinen diğer filmlerin arasında sırıtır gibi gözükse de karanlığı ve gerilimiyle tüm otoritelerden takdir toplayan Whiplash, bir öğretmenle öğrencisinin arasındaki sıra dışı ilişkiyi beyazperdeye başarıyla aktararak ödül yarışının sürpriz isimlerinden oldu. Altın Küre de dahil olmak üzere bu yıl pek çok yarışmada ödül kazanan Boyhood, Oscar’ın da favorilerinden. Bu yılın bir diğer Altın Küre Ödüllü yapımı da komedi dalında The Grand Budapest olmuştu. Bu iki filmin karşılıklı yarışı çok çetin geçecek. Fakat The Imitation Game’in bu iki güçlü aday arasından sıyrılması da çok büyük bir sürpriz olmaz. Beş dalda Oscar adayı olup da En İyi Film dalında yarıştırılmayan Foxcatcher’ın yokluğu ise bizi derinden sarstı!

09

Steve Carell

şölenine dönüştürmüştü adeta. Sessiz ve derinden gelen Morten Tyldum ise The Imitation Game’i problemsiz çekmeyi adeta tereyağından kıl çeker gibi başarmıştı. Postkolik bu yarışta Inarritu’nun tarafını tutuyor; ancak Linklater ve Wes Anderson’ı da hiç küçümsemiyor!

EN İYİ ERKEK OYUNCU Bu sene erkek oyuncuların yılı oldu desek abartmış olmayız. Çekilen filmlerin baş karakterlerinin büyük çoğunluğunun erkek olması ve filmlerin pek çoğunda kadın oyuncuların yan rollerde bulunması da bu yılın Oscar yarışında erkek oyuncu kategorilerini kızıştıran etkenler. Ünlü komedyen Steve Carell’i tanıyamayacağınız Foxcatcher, Amerikan donanmasından bir askeri canlandırmak için kas yığınına dönen Bradley Cooper’ın tek başına şov yaptığı American Sniper, Benedict Cumberbatch’in zarif oyunculuğuyla hafızalara kazanan The Imitation Game, Birdman’le dönüşü muhteşem olan Michael Keaton ve Stephen Hawking’i canlandırmaktan öte ta kendisine dönüşen Eddie Radmayne’nin sürüklediği The Theory of Everything... Şöyle bir gözden geçirince bir favori belirlemek zor; ancak kariyerinde ikinci baharı yaşamaya başlayan Michael Keaton’ın Altın Küre’yi kaptığı gibi Oscar’a da uzanacağına kesin gözüyle bakıyoruz.

izlediğimiz bir avuç performans kesinlikle takdire şayandı. Marion Cotillard neredeyse her rolünde Oscar’a aday olabilecek kalitede bir isim ve Two Days, One Night’la da geleneği bozmuyor. The Theory of Everything’de günbegün fiziksel yetilerini yitiren bir erkeğe destek olan anaç kadın rolüyle takdir toplayan Felicity Jones da çok güçlü bir aday. Altın Küre’yi kapan usta oyuncu Julianne Moore, Still Alice’teki performansıyla bizim de favorilerimiz arasında. Fakat Rosamund Pike’ın Gone Girl’de rüyalarımıza girecek ürkütücülükteki oyunculuğuna bu yazı vesilesiyle şapka çıkaralım ve favorilerimizden olduğunu belirtelim. Şirin sarışın Reese Witherspoon’un Wild’da karşısına dikilen doğayla mücadelesiyse yılın enfes performanslarındandı. Fakat Moore ya da Pike’a çalım atabilecek mi orası şüpheli.

EN İYİ KADIN OYUNCU Bu yıl kadınların sürüklediği filmler nedense Oscar yarışında başı çekmiyorlar. Ancak Marion Cotillard

EN İYİ YÖNETMEN Bu sene Akademi üyelerinin işi çok zor! Öyle yetenekli yönetmenler, o kadar başarılı filmler çektiler ki insan birine oy verse diğerinde aklı kalır. Altın Küre’ye uzanan filmlerden Inarritu’nun Birdman’i, tek plan izlenimi veren olağanüstü koreografi ve kurgusuyla yönetmeninin elini çok kuvvetlendiriyor. Öte yandan tam on iki sene süren bir çekim macerası Richard Linklater’ı da şanslı kılıyor. Capote ve Moneyball gibi filmlerle çok ses getiren Bennett Miller, son yılların en gerilimli spor draması olan Foxcatcher’da adeta şov yapmıştı! Wes Anderson’ın simetrik dünya görüşü, The Grand Budapest Hotel’i yılın minimal görsel

EN İYİ YARDIMCI ERKEK Usta oyuncu Robert Duvall’ın sanık bir emekli hakimi canlandırdığı The Judge’daki performansı hafızalarımızda hala taptaze. Boyhood’un uçarı babası Ethan Hawke ise abartısız oyunculuğuyla doğallık dersi vermişti. Edward Norton’ın Birdman’de Michael Keaton’la paslaşmaları keyifliydi ancak yeterince etkili değildi. Mark Ruffalo belki Foxcatcher’daki rolüyle ödülün favorilerinden değil fakat filmi izlediğinizde aklınıza kazınacağından eminiz. Bu kategorinin kazananı bizce Altın Küre’de olduğu gibi nevrotik bir konservatuvar hocasını muazzam bir performansla canlandıran J.K. Simmons olacak.


10

ŞUBAT 2015

Patricia Arquette

How To Train Your Dragon 2

EN İYİ YARDIMCI KADIN

EN İYİ ANİMASYON

Laura Dern, Keira Knightley, Emma Stone ve efsane Meryl Streep’in aday olduğu bir kategoride yarışmak herhalde bir oyuncu için stres yönetimini yerle bir etmeye yeter! Yine de bu başarılı kadınların hiçbirinin Oscar’a uzanması bize olası gözükmüyor. Evet, yanlış okumadınız; bu ünlü oyuncuların her biri oynadıkları filmlerde başarılı performanslar sergilediler ancak hiçbirisi Boyhood’un cefakar annesi Patricia Arquette kadar yüreklere dokunamadılar!

Adaylara geçmeden önce Oscar’a teessüflerimizi sunuyoruz! 2014 yılının en eğlenceli filmlerinden olan The Lego Movie’yi adaylar arasına bile almamak nasıl bir akıl tutulmasıdır biz anlamış değiliz. Ancak 15 Ocak günü adaylıklar açıklandığında bu kategori için adeta kıyamet koptu internette. Eğer The Lego Movie’yi hala seyretmediyseniz mutlaka izlemenizi tavsiye ediyoruz! Big Hero Six, Boxtrolls, How to Train a Dragon 2, Song of the Sea ve Tale of the Princess Kaguya’nın aday olduğu bu kategoriden ejderhaların zorlanmadan galip çıkacağına inanıyoruz.

EN İYİ FİLM MÜZİĞİ

EN İYİ ORİJİNAL SENARYO İlhamını özgün öykülerden alan senaryolar da bu yıl seyircileri tatmin ettiler. Birdman, Boyhood, Foxcatcher, The Grand Budapest Hotel ve Nightcrawler sıfır kilometre metinlerle harikalar yarattılar. Bizce Birdman bir tık daha iyiydi, ancak Boyhood da çok dişli rakip. Bu ikilinin çekişmesi senaryo dalında da devam edecek. Boxtrolls

EN İYİ UYARLAMA SENARYO Bu yıl üç filmin senaryosu gerçek hayattan karakterlerin hayatlarından ilham alınarak yazıldı. American Sniper, The Imitation Game ve The Theory of Everything birbirinden farklı üç adamın öykülerini beyaz perdeye taşırken, Inherent Vice kafası dumanlı senaryosuyla bu yarışa renk kattı. Whiplash ise buz gibi öyküsüyle ensemizdeki tüyleri bile ürpertti diyebiliriz. Peki hangisi altın heykelciği kovalayacak? Postkolik’in oyu The Imitation Game’e gidiyor.

Alexandre Desplat’ın iki filme birden (The Grand Budapest Hotel, The Imitation Game) yaptığı bestelerle aday olduğu bu kategoride, Interstellar’ın müzikleriyle Hans Zimmer, Mr. Turner filminin müzikleriyle Gary Yershon ve Altın Küre kazanan The Theory of Everything’in bestecisi Johann Johannsson yarışıyorlar. Akademi eğer kürelerin kanatlarıyla değil de kendininkilerle uçarsa, Hans Zimmer’ı Postkolik’in adayı olarak gösteriyoruz. Daha pek çok kategoride ödüllerin verileceği Oscar’ların en öne çıkan adaylarını, şanslarını ve kendi seçimlerimizi sizlerle paylaştık. Dünyanın gözü kulağı kırmızı halı başladığı andan itibaren Hollywood’da olacak, biz de 22 Şubat gecesini uykusuz geçireceğiz. Tüm adayları izlemediyseniz bile hiç çekinmeyin ve o gece bu şahane şovu izlerken siz de bize katılın. Oscar bahane eğlence şahane! Big hero Six



12

ŞUBAT 2015

EN GÜZEL 10 KIŞ DURAĞI Geçtiğimiz ay da tecrübe ettiğimiz gibi, İstanbul öyle karda kışta keyifli olan bir şehir değil maalesef! Haliyle kış, bizde üvey evlat muamelesi gören ve bitsin diye gün sayılan bir mevsim... Oysa dünyada öyle şahane yerler var ki, huzuru bulmak isteyenler kış mevsiminde buraları özellikle tercih ediyorlar. İşte dünyanın en güzel kış durakları... n Eda Yenivatan SALZBURG, AVUSTURYA Avusturya’nın incisi Salzburg, gerçek bir kış masalı kenti! Barok yapılar, arka planda yükselen dağ manzaraları ve kentte hiç susmayan klasik müziğin sesi, bu şehre gelenlere her daim masalsı bir atmosfer sunuyor. Kışın burada yapılacak bir dolu şey var. Mesela dağ yürüyüşlerine çıkabilir, şehir merkezinde buz pateni yapabilir ya da Wolfschwang’e gidip ellerinizle geyik besleyebilirsiniz. Şayet bir klasik müzik sevdalısıysanız, Mozart’ın doğduğu bu kentte festivallere katılabilir ya da yerel bir restoranda akşam yemeğinizi canlı müzik eşliğinde yiyebilirsiniz. Salzburg’a kadar

gitmişken, trene atlayıp en iyi korunmuş yeryüzü cennetlerinden biri olan Hallstatt’ı ziyaret edebilir, kendinizi harikalar diyarında hissedebilirsiniz.

SHIRAKAWA-GO, JAPONYA “Orda bir köy var uzakta...” diyoruz ve sizi ta Japonya’ya götürüyoruz. Shirakawago gerçek olduğuna inanamayacağınız güzellikte küçük bir Japon köyü. Hele kışın karla kaplandı mı seyrine doyulmaz manzaralarla sizi karşılayacak olağanüstü bir yere dönüşüyor. Shirakawa-go’yu benzersiz kılan en önemli şeylerden biri de, dünyada eşi benzeri olmayan bir mimari

üslupla yapılan masal evleri. UNESCO’nun Dünya Mirasları listesinde bulunan bu evler, yüzyıllar önce “Gossho Stili” denen, çoğunlukla sazdan yapılan dik çatılı yapılar olarak tasarlanmış. Halen 114 tanesi olduğu gibi korunan bu evlerin bir kısmı oradaki yaşamı deneyimlemek isteyenler için müzeye çevrilmiş. Ayrıca köyde, geleneksel noodle yapmayı öğrenebileceğiniz “Soba-dojyo” adında harika bir mekan da var.

LJUBLJANA, SLOVENYA Ljubljana, hem Alplerin, hem Adriyatik Denizi’nin tadını çıkarabileceğiniz bir ülke olan Slovenya’nın başkenti. Modern


ŞUBAT 2015

13

bir başkent olmasına rağmen, Ljubljana şaşırtıcı derecede samimi ve insanın ruhunu dinlendiren bir yer. Mimarisi, kanalları ve zengin mutfağıyla yazları çok güzel olan bu kentin tadı kışın da bir başka! Özellikle de şehirden bir saat uzaklıktaki, Avrupa’nın en romantik yerlerinden biri olarak kabul edilen Bled Gölü, kış mevsiminde büyüleyici bir hal alıyor. Karlı dağların çevrelediği bu göl kış geldiğinde çoğunlukla donuyor ve benzersiz bir buz pateni alanına dönüşüyor. Üstelik enfes manzaralı bu alanda paten kayarken gölün donmamış yerlerinde süzülmeye devam eden kuğuları selamlayabilir ya da dondurucu soğukta yüzme yarışı yapan çılgınları izleyebilirsiniz.

ZERMATT, İSVİÇRE

ROTHENBURG ALMANYA

HARBIN, ÇİN Çin’in en kuzeyindeki kentlerden olan Harbin, konumundan dolayı Sibirya soğuklarının en çok hissedildiği şehirlerden biri. Uzun ve soğuk geçen kışları nedeniyle, kent “Buz Şehri” olarak da anılıyor. Öyle ki bu soğuk havaları değerlendirmek ve kent turizmine katkıda bulunmak için 1985 yılından beri şehirde uluslararası bir buz ve kar heykelleri festivali yapılıyor. Her yıl 5 Ocak’ta başlayan bu festivalde şehrin dört bir yanını saran devasa buzdan heykeller ve eğlenceli kar oyunlarıyla ziyaretçilere fantastik bir atmosfer yaratılıyor.

“Kış sporları bana göre değil, ben kış romantizmini seviyorum” diyorsanız, Rothenburg tam size göre bir yer! Şehri saran kalenin kapılarından içeri girdiğiniz anda kendinizi bir ortaçağ masalında buluyorsunuz. Kırmızı çatılı evleri, çan kuleleri ve arnavut kaldırımı sokaklarıyla Rothenburg, Avrupa’nın en iyi korunmuş ortaçağ kentlerinden biri. Şehir, özellikle kış mevsiminde geleneksel Noel pazarlarını görmek ve karlar altında bir film setini andıran bu şehri deneyimlemek isteyenlerle dolup taşıyor. Genellikle Stuttgart’ tan gelenlerin günübirlik uğradığı bir durak olarak bilinse de, Rothenburg’un her biri birbirinden muhteşem mimariye sahip otellerinde bir gece kalmalı ve unutulmaz romantiklikte bir deneyim yaşama fırsatı kaçırılmamalı...

İsviçre Alplerinin en ünlü kayak merkezlerinden olan Zermatt, aynı zamanda tam bir rüya köy. Mistik havasıyla görenleri büyüleyen, bir dağdan çok heybetli bir heykele benzeyen Matternhorn Dağı, her yıl binlerce turisti buraya çekiyor. Öyle ki, fotoğrafçılar bu dağın en güzel halini yakalamak için birbirleriyle yarışırken, dağcılar da zirvesine ulaşabilmek için her türlü tehlikeyi göze almaktan kaçınmıyorlar. Zermatt’ta yaşayabileceğiniz bir diğer enfes deneyim de, deniz seviyesinden köyün bulunduğu yüksekliğe Gornergrat treniyle çıkmak. Düşünsenize! Her yerin karlarla kaplı olduğu bir dağın zirvesine doğru, bir trenle çıkıyorsunuz. Raylar üstündeki bu yolculukta göreceğiniz manzaraların güzelliğini siz hayal edin artık.

CESKY KRUMLOV ÇEK CUMHURİYETİ Ortaçağ kentlerine bayılıyoruz. Cesky Krumlov da, pek bilinmeyen, ama en az diğer popüler örnekler kadar büyüleyici olan tarihi şehirlerden biri. Küçük meydanları, dar sokakları ve keşfedilmeyi bekleyen gizemli köşeleriyle romantik bir kış tatili yapmak isteyenler için enfes bir durak. Sevgililer Günü sürprizi için de şahane bir alternatif olabilir. Bizden söylemesi!

REYKJAVIK, İZLANDA REINE, NORVEÇ Dünyanın en güzel köyü olarak ünlenen Reine, Lofoten adalarında, Norveç fiyordlarının arasında, nefes kesen manzaraya sahip küçük bir balıkçı köyü... Norveç’teki şehir merkezlerine uzak bir konumda olmasına rağmen, her yıl binlerce ziyaretçi güzelliği dillere destan bu köyü görmeye geliyor. Kışın köyde yapılan aktiviteler kayak sporu ve kar yürüyüşleriyle sınırlı olsa da, sabah dünyanın en güzel yerinde uyanmanın keyfini yaşamak isteyenler soluğu burada alıyor. Üstelik köyde “Rorbuer” denilen balıkçı kulübelerinden dönüştürülen misafirhanelerde kalıp otantik bir deneyim de yaşamak da cabası.

İtiraf etmeliyiz ki soğuk ikliminden dolayı İzlanda’ya kışın gitmek biraz deli işi! Ama hayatınızın macerasını yaşamak istiyorsanız, kış mevsiminde Reykjavik’in tadı bir başka olur. Bir kere karlar altındaki sevimli evleriyle kışın bir kartpostala benzeyen Reykjavik’te, yapılacak bir dolu parmak ısırtan aktivite var. Mesela çevrenizi kaplayan bembeyaz karlı dağlar arasındaki “Blue Lagoon”da sıcacık jeotermal sularda yüzerken, kendinizi sürreal bir dünyada hissedebilir, ya da Kuzey Işıkları’nı izlediğiniz bir gecede, ölmeden önce yapılacaklar listenize bir tik atabilirsiniz. Aktif volkanik dağların devasa şelale manzaralarıyla iç içe geçtiği bu şehirden döndüğünüzde yaşadığınız deneyimler sayesinde artık hiç bir şey eskisi gibi olmayacak!

BANFF, KANADA İşte size kışın görmeniz gereken yerlerden sıkı bir alternatif daha! Banff, Kanada’nın Alberta eyaletinde bulunan cennetsi bir kasaba. Görkemli dağları, gölleri, şelaleleri ve yeşil alanlarıyla akıl sır ermeyecek kadar büyülü olan bu kasabada yok yok! Banff’ta hem kış sporlarına meraklı olanlar için kayak merkezleri, hem de keyiften ölmek isteyenler için eşsiz doğa manzaralı kaplıcalar var. Huzurun içinize işleyeceği bu kasaba, “Keşke tatilim bitmese de, ben hep burada kalsam” diyeceğiniz bir yer...


14

ŞUBAT 2015

EN ARIZA AŞKLAR Hazır Sevgililer Günü de yaklaşmışken, her yetişkinin girmeye cesaret edemeyeceği sulara giriyoruz ve en arıza aşklar dosyasını beğeninize sunuyoruz. Müzik dünyasından, sinema perdesinden ve gerçek hayattan en psikopat ve tutkulu aşklara hep birlikte göz atmaya ne dersiniz? n Seda Artar MICKEY & MALLORY Arıza aşkları ele alıp da konuya Natural Born Killers’ın o efsane çiftiyle başlamamak tabii ki olmaz. Film gücünü büyük ölçüde Juliette Lewis ile Woody Harrelson’ın uyumlu kimyasından alır. İkilinin baş başa oldukları sahnelerde iki psikopat katilden çok aşk sarhoşu iki genci izlediğimizi hissediyor oluşumuzun filmin şok etkisine katkısı yadsınamaz. Çok romantik kendiliğinden gelişen evlilik töreninde bile eksik olmayan şiddetin dozunun filmin sonuna doğru hızla tırmanmasına rağmen seyircinin filmle bağının kopmamasının da nedeni de zaten bu romans hissinin film boyunca azalmadan sürmesidir.

AMMY WINEHOUSE BLAKE FIELDER 27 yaşında hayata veda eden Amy Winehouse’un uyuşturucu problemleri birçok kişiye göre Blake Fielder ile tanışmasıyla başladı. Hatta Amy’nin babası Mitch, kızının uyuşturucu kullanmasında Blake Fielder’ın etkisi olduğunu her fırsatta dile getirdi. İkili bir barda bilardo oynarken tanışmış, tüm uyarılarına rağmen Nisan 2007’de nişanlamış ve 1 ay sonra da kimseye haber vermeden evlenmişlerdi. Sadece 2 yıl süren evliliklerinde Amy birçok kez aşırı dozdan hastanelik olmuştu. Hatta Amy ve Blake birlikte rehabilitasyon merkezine bile yatmıştı. Kısa süren evliliklerine karşın, inişli çıkışlı ilişkileri yüzünden Amy boşandıktan sonra da kendine gelemedi ve sık sık alkol komasına girdi. Blake, Amy hayatını kaybettiğindeyse hapishanedeydi.

MARIA ELENA JUAN ANTONIO Woody Allen’ın Vicky Christina Barcelona’sındaki Juan Antoino, Akdeniz erkeği deyince akla gelen bütün o klişe özellikleri kendinde bulundurur: Çapkın, yakışıklı, keyif düşkünü... Aynı anda baştan çıkarmaya çalıştığı iki Amerikalı arkadaştan önce biri, sonra da diğeri bu seksi adamın cazibesine karşı koyamaz. Tam iki kadın arasında dengeye ulaşması zor bir dansa

Mickey & Mallory

başlamışken eski karısı Maria Elena resme girer; hem de ne giriş! İntihar girişimi sonrası evine getirdiği Maria Elena, bir yandan yeni kız arkadaşına eziyet eder, diğer yandan Juan Antonio’yu kendisine ait olduğuna ikna etmeye çalışır. Kurdukları üçlü düzenin sona ermesinden sonra ise Maria ile Juan delilikleriyle baş başa kalırlar. Sonra gelsin sokakta edilen tekme tokat kavgalar, gitsin sebepsiz yere patlayan silahlar...

AMY ELLIOTT NICK DUNNE Aynı adlı kitaptan sinemaya uyarlanan Gone Girl, her ne kadar biri pasif–agresif ve özgüveni fena halde sarsılmış bir adam, diğeri tanrı kompleksli manipülatör sosyopat bir kadın karakter ile yola çıksa da, bize her ilişkinin girebileceği o karanlık yolları anlatır. Maria Elena Juan Antonio

Yeterince uzun süren bir ilişkinin en korkunç tarafının aslında insanın en korkunç halini ortaya çıkarmasına sebep olabileceğini söylemekle kalmaz, bütün maskeler atıldıktan sonra bile aynı insanla devam etmek isteyebileceğinizi sessizce fısıldar. Amy Elliott Nick Dunne


15

ŞUBAT 2015 geçmiyordu. Sorunlarının baş nedeni, Burton’ın içki ve kadın tutkusuydu. Sürekli kıskançlık krizleri geçiren Taylor, kocasına saldırıyor ve bağışlamayacağını söylüyordu. Fakat her seferinde tekrar barışıyorlardı. Burton 1984’te öldükten sonra Taylor bir daha toparlanamadı.

Wiona Ryder Johnny Depp

MAUDE & HAROLD Biri yirmilerinin başında, zengin ve intihar eğilimli genç bir erkek, diğeri 79 yaşında hayat dolu bir geçkin “manik bıdık rüya kızı”… Ortak özellikleri ise cenazelere duydukları anlaşılmaz muhabbet. Tanımadıkları birinin cenazesinde tanışan Harold ve Maude’un arkadaşlıktan hızla romansa dönüşen ilişkisi çalıntı arabalar, intihar provaları, Nazi kamplarında geçmiş bir gençlik fikri, uyku hapları ve banjo telleri gibi birbiriyle uyumsuz parçaların nefis bir bileşimi. 1971 yapımı Harold & Maude’u izlemediyseniz çok şey kaçırıyorsunuz.

SID & NANCY 70’li yılların en ünlü punk/rock gruplarından Sex Pistols’un basçısı Sid Vicious ile sevgilisi Nancy Spungen’in fırtınalı ilişkisi tabloidleri epey süsledi. Sex Pistols’ün dağılmasından sonra kendilerini New York’un en güzide uyuşturucu merkezi Chelsea Hoteli’ne kapattılar. Yaklaşık iki yıl süren fırtınalı ilişkileri Spungen’in hotel odalarında karnında bir bıçakla bulunmasıyla son buldu. 2. derece cinayetle suçlanan Sid Vicious’ın tutuksuz yargılanmasına karar verildi. Sid Vicious’ın davaya haftalar kala aşırı dozdan ölmesiyle dava kapandı.

WIONA RYDER JOHNNY DEPP Doksanlı yıllara damgasını vuran Winona ve Johnny’nin ilişkisi gerçek bir Hollywood romansıydı. Tanıştıktan iki ay sonra nişanlandıklarında Winona sadece 18 yaşındaydı. Büyük aşk Johnny’nin kolundaki “Forever Winona” dövmesiyle ölümsüzleştikten sadece haftalar sonra son buldu. İşte o vakit Johnny Depp için türlü çılgınlığın hüküm sürdüğü günler başladı. Hatta Londra’da bir hotel odasını tarumar ettiği için tutuklandı. Günler geçti, Depp

FRIDA KAHLO DIEGO RIVERA Ünlü Meksikalı ressam Kahlo’nun 18 yaşında geçirdiği otobüs kazasının bıraktığı kalıcı hasardan daha büyük bir felaket olarak gördüğü Diego Rivera ile olan ilişkisi, yaratıcı enerjisinin ve bütün sanatsal kariyerinin de en kıymetli esin kaynağı aynı zamanda. Yakın çevrelerinin “Bir güvercinin bir kurbağa ile evlenmesi”ne benzettiği evlilikleri defalarca ayrılıkla sonuçlandı. Birbirleri için hem hüsran hem de ilham kaynağı olan çift sanat tarihinin en arıza çiftlerinden biri.

ELIZABETH TAYLOR RICHARD BURTON Bu listede mutlaka olması gereken çiftlerden biri de Elizabeth Taylor ve Richard Burton. İkili 1963 yılında Kleopatra filminin setinde tanıştı. O sırada ikisi de başkalarıyla evliydi ve çocukları vardı. Fakat Hollywood’un altın çifti olarak 1964’te hayatlarını birleştirmeye karar verdiler. Evlilikleri 10 yıl sürdü. 16 ay sonra ikinci kez nikâh masasına oturdular. Bu kez de sadece 1 yıl evli kalabildiler. Medyanın ilgi odağı durumunda olan ikilinin aşkları kadar kavgaları da ihtişamlıydı. Neredeyse kavgasız günleri

duruldu, “Forever Winona” dövmesi “Forever Wino” oldu. Ryder’a gelince… Hiç de fena gitmeyen kariyerini bir kleptomani atağı sırasında pahalı bir butiği soymaya çalışırken bitiriverdi.

Elizabeth Taylor Richard Burton

RIHANNA CHRIS BROWN Birbirlerini bu kadar seven ama bir o kadar da zarar veren çift zor bulunur! Çocukluk yıllarından beri birbirlerini tanıyan Chris Brown ve Rihanna’nın aşkı sonu gelmeyen kavga ve dayak haberleri ile bitmişti. 8 Şubat 2009’daki Grammy Ödül töreninin hemen öncesinde Chris Brown Rihanna’yı yumruklamakla kalmamış, aynı zamanda ısırmış ve otomobile savurmuştu. Olayın ardından Brown polise teslim olmuş ve tutuklanmıştı.


16

ŞUBAT 2015

HEYECAN İSTEYENLERE 6 ÖLÜMCÜL TUR Artık biliyorsunuz; Postkolik ekibi olarak gezip dolaşmaya bayılıyoruz. Fakat bir yerden sonra öyle alışılageldik geziler bizi pek kesmiyor! Bu yüzden bu ay tehlikeye meydan okumayı seven gezginler için dünyadaki en ölümcül turları derledik. n Hande Aykun YASADIŞI SINIR GEÇME Meksikalı göçmenlerin yasadışı yollardan ABD’ye girme çabalarını pek çok Hollywood filminde izledik. Peki ya size bu deneyimi bir tema parkta yaşamanız artık mümkün desek? Meksika’nın küçük bir kasabasındaki bu tematik parkta, gece vakti yasadışı olarak sınırdan geçmeye çalışmanın nasıl bir şey olduğunu görüyorsunuz. Karanlık yollar ve kayalık tepeler boyunca bol bol koşuyor, sahte sınır devriyelerinden ve hatta vahşi uyuşturucu kartellerinin kana susamış üyelerinden köşe bucak kaçıyorsunuz. Sahte sınır devriyesi katılımcıların bazılarını yakalıyor, diğerlerine ise kurusıkı tabancayla ateş açıyor. Bu deneyimi ürkek gezginlere pek önermiyoruz doğrusu!

VILLARRICA YANARDAĞI TURU

NÜKLEER REAKTÖR TURU Deprem ve tsunami sonrasında Fukuşima’da yaşanan nükleer santral kazalarının üzerinden yaklaşık dört sene geçti. Nükleer sızıntı felaketinin ardından boşaltılan bölgeyi artık tur rehberleriyle gezmek mümkün... Hayalet kasaba turizminin cazibesine eklenen radyasyon tehlikesi, bu turu oldukça riskli kılıyor. Yerel yönetime bağlı tur rehberleri, kirlilik seviyesinin düşük olduğunu iddia ediyorlar. Ama geçtiğimiz aylarda bölgeyi ziyarete giden CNN çalışanlarının koruyucu elbiseler giydiğini de akıldan çıkarmamak gerek. Fukuşima’daki terk edilmiş bölgeleri ziyaret edebileceğiniz bu turda alacağınız riskleri bir kez daha düşünün deriz; zira Çernobil’den beri insanlığın başına gelen en büyük nükleer felaketten bahsediyoruz.

Gözüpek turistlerin bolca ziyaret ettiği Şili’deki Villarrica Yanardağı, hâlâ aktif bir yanardağ… Aynı zamanda dünyadaki az sayıda aktif lava göllerinden birini de barındıran volkanlardan. Yaz boyunca binlerce turist, rehberleriyle beraber volkanın tepesine doğru zorlu bir yürüyüşe çıkıyor. Kışın ise buzlarla kaplı yamaçları geçerek, buzul yarıkları ve çığlardan kaçarak tırmanış gerçekleştirmeye çalışıyorlar. Eğer tırmanış kulağa yeterince heyecanlı gelmiyorsa size cesaretinizi kanıtlayabileceğiniz başka bir aksiyon önerelim: bungee jumping! Helikopterden atlayarak volkanın fokurdayan kraterine doğru düşmeye var mısınız?

TİMSAH DOLU SULARA BUNGEE JUMPING

KOKAİN TURU Kolombiya’daki kokain üretilen çiftlikleri bir rehber eşliğinde gezmeniz artık mümkün. Rehberiniz, sizi etrafı koka bitkileriyle dolu bir yoldan kokainin üretildiği bir istasyona götürüyor ve burada kokainin nasıl yapıldığını ilk ağızdan dinliyorsunuz. Özellikle belirtelim, bu turlar yasal değil. Katılımınız hâlinde tutuklanabilir ya da daha kötüsü kaçırılıp uzun yıllar boyunca esir tutulabilirsiniz; bizden söylemesi!

Zambiya-Zimbabve sınırındaki Victoria Falls Köprüsü, maceracıları 111 metrelik saf bir adrenalin yolculuğuna davet ediyor. Arka planda görkemli şelaleler ve tam altınızda timsah kaynayan Zambezi Nehri eşliğinde kendinizi boşluğa bırakmak kulağa nasıl geliyor? Kesinlikle cezbedici dediğinizi duyar gibiyiz; fakat birkaç sene önce ipi kopan ve kendini bir anda timsahlarla aynı suda bulan genç kadın turiste sorarsanız sizi aksine ikna edebilir. Merak etmeyin Avustralyalı turist mucizevi bir şekilde hiçbir uzvunu timsahlara kaptırmadan kıyıya ulaşmayı başarmış!

KUZEY YUNGAS YOLU Kuzey Yungas Yolu için dünyanın en tehlikeli yolu deniyor. Bolivya’nın kuzeyinde yer alan ve birkaç bin metre yükseklikteki derin uçurumlara komşuluk eden bu daracık yol, aynı zamanda “Ölüm Yolu” olarak da anılıyor. Her yıl bu güzergâhta seyahat eden yüzlerce insanın öldüğünün bilinmesine rağmen Kuzey Yungas Yolu enfes Amazon yağmur ormanları manzarası, bulutlar ve şelalelerle dolu rotası ile gezginleri kendine çekmeye devam ediyor. Her sene yaklaşık 25000 dağ bisikletçisi Kuzey Yungas Yolu’nu ziyaret ediyor. Manzarayı hayran hayran izlerken önünüze bakmayı aman ihmal etmeyin!



18

ŞUBAT 2015

İSTANBUL’UN SOKAK MÜZİSYENLERİ Kaliteli müzik yapan sokak müzisyenlerinin sayısının her geçen gün artıyor olmasından son derece mutluyuz. İstanbul’da geçirdiğimiz yorucu günlerin tatlı melodiler saçan bu kurtarıcılarını daha yakından tanımak istedik ve yollara düştük. n Yazı: Merve Akan Fotoğraflar: Sinan Bayar

METROSTRING Özellikle Osmanbey metrosunu sık kullananlardan biriyseniz Metrostring’e mutlaka denk gelmişsinizdir. Metrostring; hani şu Game Of Thrones’un jenerik müziğiyle herkesi kendine hayran bırakan grup! Beş kişiden oluşan grubun bütün üyeleri Kocaeli Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nden mezun. Birbirlerini önceden tanımalarına rağmen Metrostring olarak faaliyet göstermeleri 2 yıl öncesine dayanıyor. Metrostring’in en büyük farkı film müziklerinden oluşan repertuarları. Üstelik her tür müziği oldukça başarılı bir şekilde yorumlamaları da onları gün geçtikçe popülerleştiriyor. Metrostring metro istasyonları haricinde düzenli olarak bir mekânda çalarak kendilerini tüketmek istemiyor. Bunun yerine belirli aralıklarla konser vermek ya da YouTube için özel setler hazırlamak gibi düşünceleri var. Farklı enstrümanlar kullanmalarından ötürü çok sesli olmanın yanı sıra göze de hitap ediyorlar. Yanlarından ayrılmadan önce önümüzdeki dönemde hangi parçaları hazırladıklarını öğrenmeden geçmek olmazdı. Müjdemizi isteriz! Yakın zaman sonra Metallica’dan “Nothing Else Matters”ı ve uzun süredir çalışılacaklar listesinde bulunan “Pirates of The Carribbean” parçasını işten eve dönüş yolculuğunuzda dinleyebileceksiniz.

GRUP LİVADİ Kadıköy’ün uşakları, sahne alır akşamları! Haldun Taner Sahnesi’nin yakınındaki genişçe alanda keyfe keder takılan grubumuz Livadi çok enteresan bir grup. Lazca “verimli topraklar” anlamına gelen Livadi, kendine has tarzıyla vapurdan inenler başta olmak üzere, çevredeki herkesin dikkatini çekiyor. İçlerinde TRT Müzik’in de bulunduğu pek çok kanalda programlara çıkan Grup Livadi, aslında oldukça popüler. Bu yüzden de ağırlıklı olarak Karadeniz yöresinden şarkılar çalmakla beraber arada farklı türlere de yöneliyorlar. Örneğin Aşık Veysel’den “Uzun İnce Bir Yol” gibi eserlere ve çok daha eskilere selam çakma durumu da var. Solistleri Mustafa, performans esnasında istek yapanları da kırmamaya özen gösteriyor. Grubun üyelerinden Eren, “Ne zaman Atmaca türküsünü çalsak, insanlar çevremize toplanıveriyor” diyerek aslında Kadıköy’de hatırı sayılır bir popüleritelerinin olduğunun altını çiziyor. Grubun bir diğer üyesi ise Ardahanlı Can… Onu farklı kılan Karadenizli olmamasına rağmen Karadeniz müziği yapması ve “cajun” çalması.


ŞUBAT 2015

19

PAPYON Papyon, metronun beyefendisi. Böyle diyoruz, çünkü onlar Gayrettepe metrosunda her kesimden insanın dinlediği 60’ların yabancı pop, Latin ve tango şarkılarını kendi üsluplarıyla yeniden yorumluyorlar. Grubun demirbaşlarından Mahir ve Ayberk sokakta çalmanın en iyi tarafının özgürlük olduğunu söylüyor. Başka birinin ne çalacaklarına karışmaması büyük bir lüks ve bu lüksü kaybetmek istemiyorlar. Metroda yakaladıkları ve yaşattıkları hava o kadar beğeniliyor ki, haklı olarak bunu kaybetmemek için çabalıyorlar. Röportajımızı gerçekleştirirken biz de çevreyi biraz izledik ve insanların Papyon ezgilerini duyduklarındaki hafif sırıtışlarına ve tatlı tebessümlerine bizzat şahit olduk. Bu esnada sokak müzisyenlerine ağırlıklı olarak kadınların ilgi gösterdiği dikkatimizi çekince, konuyla ilgili olarak Mahir’in fikrini sorduk. Mahir, bu gözlemimizi doğruladı. Söylediğine göre sokak müzisyenlerine dikkat eden insanların yüzde 70’i kadın. Yüzde 30’luk diğer kısım ise yanında kadın olan erkeklerden oluşuyor. Parçalar ise Mahir ve Ayberk’in o günkü ruh haline göre, her gün farklı bir yorumla karşımıza çıkıyor. Uzun lafın kısası bu güzel coverları metro haricinde dinlemek isteyenler her Çarşamba günü Trump Towers’da Cadde’yi ziyaret edebilirler.

DOMSEK Domsek’in beş üyesi de Suriyeli. Suriye’de durumlar karışınca, onları da askere çağırmışlar. “Müzisyen adam askerlikten ne anlar” düşüncesindeki birbirinden haberi bile olmayan bu beş Suriyelinin yolları en sonunda İstanbul’da kesişmiş. Onların kaçışları, Domsek’in kurulmasına vesile olmuş. Memleketten de bir şeyler yanımızda olsun diye düşünen grup üyeleri, aslen Şam’da bir yerin adı olan ve aynı zaman “güzel kokulu” anlamına da gelen Süryanice “Domsek” kelimesini grup ismi olarak kullanmaya başlamışlar. Her biri çaldığı enstrümanın ya eğitimini almış, ya da aileden birinin öğretmesiyle alaylı olarak yetişmiş. Saksafon, darbuka, akordiyon, gitar, ud derken adeta bir “duyan gelmiş” imajı çizen Domsek grubu ne zaman ki çalmaya başlıyor, İstiklal Caddesi resmen kopuyor! E tabii bizim memlekette Arabik müzik sevilir; hele bir de darbuka işin içine girdi mi hepimizin kanı kaynar. Domsek saat öğlen de çalsa, gecenin onunda da müzik yapmaya başlasa çevreleri her daim kalabalık. Onları dinleyen kitle de oldukça kozmopolit. Bir köşede grubu hayranlıkla izleyen Çinli bir çifti ya da öteki kenarda göbek atan 70’lik bir neneyi görmek mümkün!

GERİYE KOŞAN ATLAR Bir mühendis, bir doktor, bir avukat ve bir de mimar… Bu fantastik dörtlünün kâğıt üzerinde müzikle hiçbir alakası yok; gel gelelim o kadar iyi çalıyorlar ki, zannedersiniz bu işin yıllardır eğitimini almışlar. İşin en güzel kısmı ise çalarken ne kadar eğlendiklerini bizzat görüyor olmanız. Bizden söylemesi performansları esnasında birbirlerine attıkları latife dolu bakışlar görülmeye değer. Bu dörtlünün grup haline gelmesi ise üyelerden Reşat’ın doğum gününde diğer grup üyelerinin ona hediye olarak hazırladığı parçanın herkes tarafından çok beğenilmiş olmasına dayanıyor. Sonrasında biraz da kendiliğinden gelişen olaylar sayesinde Geriye Koşan Atlar İstiklal’de karşımıza çıkmaya başlıyor. Hatta Tünel’e giderken Ziraat Bankası önünde çalan grup, az öteye gittiklerinde kendilerini deplasmanda gibi hissedecek kadar çaldıkları bölgeyi de benimsemiş… Geriye Koşan Atlar eğlencesine başladığı bu işte hızlı bir şekilde ilerliyor. Dışarıdan gelen tekliflere de açık olan grup festivallerde, kokteyllerde ve otellerde de dönem dönem sahne alıyor. Çaldıkça iyileşen, iyileştikçe de daha çok eğlenen bir grup olan “Geriye Koşan Atlar” İstiklal’in en eğitimli ve eğlenceli gruplarından biri.


ŞUBAT 2015

20

MALİ-GANİ Şimdiki grubumuzun bir adı yok. Röportajımıza “İlk olarak grubunuzun adı nedir?” diye sorarak başladık ve yaklaşık 10 saniye boyunca ben Ali’ye, Ali Muhammed’e, Sinan bana, ben de arada Sinan’a bakarak kalakaldık. Bu garip sessizlikten çıkardığımız ise onların aslında adsız bir grup olduğuydu… Zannedersek bu ad işini hiç önemsememişler. Neyse ki ilerleyen sorularda ağızlarından üç beş laf alabildik de yaptıkları müziğin ne olduğunu anladık. Ali ülkesi Mali’de “Bum Bum” denilen geleneksel bir enstrüman çalıyormuş ve 2 yıl kadar önce İstanbul’a gelmiş. Arkadaşı Muhammed ise Gani’den göç etmiş ve “Balafon” denilen bir enstrüman çalıyor. Bu garip ikili birbirini Kadıköy sokaklarında bulmuş. Geçtiğimiz aydan bu yana da birlikte madeng müziği yapmaya başlamışlar. Şimdilik çalabildikleri sınırlı sayıda şarkı var ancak, ilerleyen zamanda farklı parçalar da çalmaya başlayacaklar. Belki arada kendi yaptıkları parçaları da çalarlar kim bilir? Çok berduş gözüküyorlar deyip onları dinlemeden geçmeyin, keza oldukça şaşıracağınıza sizi temin ederiz.

AL YANAKLI NADYA Şişhane metrosunda kafasında beresi, elinde gitarıyla müzik yapan al yanaklı dünya güzelini gördünüz mü? İşte şimdiki konuğumuz ta Rusya’dan göç etmiş güzeller güzeli Nadya. Türk vatandaşlığına geçen Nadya, 10 yıldır Türkiye’de yaşıyor. Türkçesi hala biraz aksanlı olsa da, gerek konuşmasıyla gerekse fotoğraf makinesine karşı çekingenliğiyle bizi kendine hayran bıraktı. Nadya’nın 2 yıldır Şişhane metrosunda düzenli olarak çalıyor. O, diğer metro duraklarını değil de bilhassa Şişhane’yi tercih ediyor. Çünkü insanlar tarafından sıkıştırılmadan gitarını rahatça çalabildiği tek yerin orası olduğunu söylüyor. 55 parçadan oluşan çok zengin bir repertuvarı var. İçinde Arjantin tangodan tutun İspanyol havalarına, Çingene müziğinden Rus şarkılarına kadar çok sayıda parça bulunuyor. Nadya’ya göre milletin en çok sevdiği parça, Arjantin tango. Metroda 3-4 ayda bir değişen dönemler olduğundan, Nadya şimdilik her Perşembe ve Cumartesi 18:00’den 23:00’e kadar Şişhane metroda çalıyor.

PINKY Pinky kelimenin tam anlamıyla bir İstiklal grubu. Hikayeleri tesadüfen tanışmaya dayalı. Grubun üyelerinden Anita, Rıza ve bir başka Rıza, İran’dan yaklaşık dört ay önce gelmişler. Grubun en son üyesi Ümit ise Suriye’den gelmiş ve Farsça bildiği için kısa sürede grubun bir parçası olmuş. Pinky’nin müziğini tipik bir İran müziği olarak tanımlayabiliriz. Etnik bir grup olduklarından da İstiklal’de oldukça dikkat çekiyorlar. Bağırıp çağırmayan, oldukça yumuşak ama bir o kadar da ayırt edilen bir tonları var. Grup üyelerinden Anita, şarkı söylemeye başladığında etraflarında ciddi bir kalabalık toplanıyor. Pinky, sokakta çalmanın haricinde, Talimhane’de bulunan iki otelle anlaşmış ve Çarşamba-Perşembe günleri o otellerde sahne alıyorlar. Buna rağmen sokakta çalmaktan vazgeçmiyorlar. Sokakta çalmanın bir felsefe olduğuna inanan grup üyeleri, en güzel tepkileri de burada aldığına inanıyor. İnsanlardan ivedilikle tepki almanın ya da isteklere cevap vermenin ardından çevreden gelen alkışlar onları tatmin ediyor. Maddi anlamda da sokakta çalmanın kendilerine yettiğini söyleyen Rıza, kendilerini geliştirmeye devam ettiklerini ve her hafta farklı parçaları repertuvarlarına kattıklarını söylüyor.


ŞUBAT 2015

21

NX ailesinin son üyesi olan ve yüksek performansıyla göz dolduran Samsung NX1, özellikle hareketli sahneleri yakalamadaki ustalığıyla dikkat çekiyor. İşte Postkolik fotoğrafçısı Sinan Bayar’ın objektifinden NX1.

NX1, Samsung’un fotoğrafçılık alanında sahip olduğu uzmanlığın zirve noktasını temsil ederken aynı zamanda yepyeni bir fotoğrafçılık döneminin gelişini müjdeliyor. Fotoğrafçılara bulundukları her ortamda inanılmaz kalitede çekim performansı sunan NX1’ın en dikkat çeken özelliği ise hareketli sahneleri yakalamadaki ustalığı. NX1’ın bu özelliğini test etmek için, tanınmış kaykaycı Yiğit Akbıyık ile bir araya geldik. Aynı zamanda Snowboard Milli Takım sporcusu da olan Akbıyık, uzun yıllardır kaykay ile uğraşıyor ve başta Vans Kaykay Takımı olmak üzere birçok takımda kaykay gösterileri yapıyor. Şurası kesin ki, NX1’in hareketli sahneleri yakalamadaki başarısı, görüntüyü otomatik olarak en doğru anda çeken yeni akıllı Samsung Auto Shot (SAS) özelliği ile daha da artmış. NX1’in yeni DRIMe V işlemcisi sayesinde ileri donanım algoritmaları, yüksek hızlı hareketleri tanıyabiliyor ve deklanşör gecikmesini gerçek zamanlı hale getiriyor. Özellikle spor ve doğal yaşam fotoğrafları çekmek isteyenler yüksek otomatik netleme özelliğiyle NSX1’ı çok sevecek. NX1’de ayrıca, yeni geliştirilen ve mikro lens cihazıyla Back Side Illumination (Arka Alan Aydınlatma-BSI) özelliğine sahip 28MP APS-C Sensör yer alıyor. Sıradan CMOS sensörleriyle karşılaştırıldığında BSI, lens ile sensörler arasındaki yolu açık tutarak, her piksele daha fazla ışık ulaşmasını sağlıyor ve böylece gürültüyü daha etkin şekilde azaltarak sinyal gürültü oranının düşmesini sağlıyor. Bunun sonucunda NX1 kullanıcıları loş ışıkta bile asla mükemmelden vazgeçmek zorunda kalmıyor.

NİÇİN NX1? Gövdesi 550 gram olan Samsung NX1, OLED tabanlı elektronik vizör, dahili flaş, 3 inç Super AMOLED ekranıyla oldukça hafif. Ayrıca son derece dayanıklı magnezyum alaşımlı gövdesi sayesinde sağlam ve güçlü tutuş hissini sunuyor. n Harici herhangi bir donanıma gerek olmaksızın 4K UHD video kayıt desteği sunuyor. n Saniyede 15 (fps) kare fotoğraf çekebilen hızlı çekim özelliğinin yanı sıra (AF System III) otomatik odaklanma sistemiyle de kullanıcılara bir çok teknik kolaylık sunuyor. n

n

3 inç boyutundaki dokunmatik, yüksek çözünürlüklü, Super AMOLED ekran kullanımda ciddi kolaylık sağlıyor ve çekilen fotoğrafın kalitesi hakkında kullanıcıya gerçekçi bir görüntü sunuyor. n Wi-Fi özelliği bulunan NX1 en hızlı ve ileri bağlanabilirlik özelliklerine ek olarak, kablosuz yayın üzerinden kullanıcıların UHD TV’de 4K filmler izlemesini mümkün kılıyor. n NX1, saniye başına tümü 28 MP yüksek çözünürlükte 15 hassas sürekli çekim sunabiliyor ve bir kerede 70 resim sağlayarak sürekli çekim için konusunda rekor kırıyor.

Advertorial

HAREKETLİ ÇEKİM USTASI SAMSUNG NX1


22

ŞUBAT 2015

EN LEZİZ KIŞ KOKTEYLLERİ Yazın sıcağında içtiğimiz buz gibi biranın hakkını kış mevsiminde vermek biraz zorlaşıyor. İçimizi ısıtacak kış kokteylleri de işte tam bu noktada devreye giriyor. En lezzetli kış kokteyllerinin sırrını öğrenmek için İstanbul gece hayatının iki keyifli mekanı Narrdo ve Gaspar’ı ziyaret ettik ve en lezzetli kokteyl tariflerini sizler için aldık.

E

n iyi kış kokteyllerini tatmak için ilk durağımız Karaköy’deki Gaspar oluyor. Münferit’in de sahibi olan Ferit Sarper’in işletmeciliğini yaptığı Gaspar, kısa sürede Karaköy çevresinde şekillenen gece hayatının vazgeçilmez mekanlarından biri haline gelmeyi başardı. Renove edilen neoklasik binasında, hoş iç dekoru ve kendine has müdavim kitlesiyle Gaspar, başarılı kokteylleriyle öne çıkıyor. Ayrıca zengin yemek ve içki mönüsüne eşlik eden keyifli müzikleriyle de müdavimlerini tatmin ediyor.

TREND: KİŞİSELLEŞTİRME Gaspar’ın barmeni Ferda Şen 25 yıldır bu mesleğin içinde. Bir gençlik merakı ve hevesiyle başladığı barmenlikte kendi kokteyllerini yaratıp Gaspar’ın mönüsüne dahil edecek kadar da başarılı. Sektörün deneyimli isimlerinden Şen, mönüdeki Bittergold ve Fire Ball gibi yenilikçi tatlarla hazırlanan özel kokteyllerin yanı sıra, Lynchburg Lemonade ve Whiskey Sour gibi klasik kokteylleri de tavsiye ediyor ve ekliyor: “Son dönemde, viski ağırlıklı kokteyllerin revaçta olduğunu gözlemliyoruz.” Şen’e göre, iyi bir kokteylin sırrı kullanılan içkinin kalitesi kadar, içerikte şurubun ve diğer malzemelerin de kesinlikle doğal olması. Şen dünyadaki kokteyl hazırlama trendlerinin de herkesin kullanacağı şurubu kendisinin hazırlaması yolunda dönüştüğünün altını çiziyor: “Yeri geldiğinde tüketiciye hangi içkileri sevdiğini sorarak mönüde dahi olmayan bir kokteyli yaratmak, kişiselleştirilmiş bir deneyim sunabilmek gerekir. Mesleğin olmazsa olmazlarından bir tanesi de budur.” Kış gecelerinde eğlenmeye çıkıldığında viski içmek Şen’in olmazsa olmazlarından. Akşamdan kalma olmadan, adabıyla içmek için de geceye hangi içkiyle başlanmışsa, onunla devam edilmesini tavsiye ediyor.

Ferda Şen


ŞUBAT 2015

23

FIRE BALL/GASPAR

LYNCHBURG LEMONADE/GASPAR

FIRE BALL

LYNCHBURG LEMONADE

• Tarçınla demlenmiş viski (2 gün bekletiliyor) • Aperol • Angostura bitter

• Tennessee Viski • Sweet&sour mix • Portakal likörü • Gazoz

Mehmet Kılıç

MEHMET KILIÇ’IN ÖNERİLERİ POMEGRANATE LYNCHBURG • Tennessee viski • Sweet&sour mix • Portakal likörü • Taze sıkılmış nar suyu

G

aspar’ın ardından bu kez Asmalımescit’teki Narrdo’ya gidiyoruz ve bizi Narrdo’nun barmeni Mehmet Kılıç karşılıyor. “Gece hayatını ve eğlenmeyi sevenler Narrdo Lounge-Bar’ı neden tercih etsin?” sorusunu yönelttiğimiz Mehmet Kılıç’ın cevabı çok net: “İyi müzik, sıcacık bir ortam ve farklı kokteyller” İşletmeci Tolga Çinkitaş ve Bahadır Karabay tarafından açılmasından çok kısa süre sonra Asmalımescit’in eğlence anlayışına damgasını vuran Narrdo, birbirinden leziz ve farklı kokteyller hazırlayan barmenleriyle de oldukça iddialı. Jurnal Sokak’ın yapısıyla da örtüşen ve ziyaretçilerine keyifli vakit geçirmeyi garantileyen Narrdo’da en çok tercih edilen kokteyller ise klasik ve narlı Lynchburg, Margarita ve Old Fashion.

ÖNCE BİRAZ TÜYO Mehmet, bu mesleği değişik tatlar yaratıp sunmaktan çok büyük keyif aldığı ve insan ilişkilerinde iyi olduğuna inandığı için seçmiş. Ona göre iyi bir barmen olabilmek için klasikleşmiş birkaç karışımı iyi yapabilmek yeterli

değil. Barmenlik, her şeyden önce bu mesleğe uygun bir karaktere sahip olmayı gerektiriyor. Zira çalıştığı mekana gelen insanların çeşitliliği ve karşılanması talep edilen beklentilerin varlığı güçlü bir sosyal iletişim becerisi gerektiriyor. Mehmet Kılıç’a göre iyi bir miksoloji ustası ve damak zevki sahibi olmak da diğer önemli meziyetler. İyi kokteyller hazırlayabilmek için ise cesaret, özgüven, yaratıcılık ve tutku, Mehmet’in anahtar kelimeleri. Mükemmel tada ulaşmak isteniyorsa taze meyveleri ön plana çıkarmak gerektiğini vurgulayan Mehmet, kokteylin vazgeçilmezi buz konusunda ise çok dikkatli olunması gerektiğini vurguluyor. Çünkü kötü sudan elde edilmiş buz, tüm emeğinizi çöpe çevirebilir. Tabii işin uzmanını bulunca, akşamdan kalma perişan hallere düşmeden içmenin adabını da sormadan geçmek olmaz. Mehmet, bu konuda öncelikli olarak herkesin bildiği bir gerçeğin altını çiziyor: İçkileri karıştırmamak gerek! Mesela, geceye viski içerek başladıysanız, viski ile tamamlamak ertesi gün baş ağrısından ve yorgunluktan uzak tutuyor. Bir diğer püf noktası ise alkol öncesi ve sonrasında C vitamini almaya dikkat etmek...

OLD FASHION • Tennessee viski • Angostura Bitter • 1 adet küp şeker • Portakal


Š2015 Vans Inc. Photo: Stefan Simikich



26 Advertorial

ŞUBAT 2015

SELFIE BİZDEN SORULUR! Ünlülerden mahallemizdeki bakkal amcaya kadar herkesin diline pelesenk olan selfie trendi, hepimizin ruhunu adeta ele geçirdi! Peki, selfie tutkunlarını baştan çıkaracak özelliklere sahip Samsung Galaxy A Serisi ile yurdumuzda ve dünyada eğlenceli bir selfie turuna ne dersiniz?

2014’ÜN SES GETİREN SELFIE’LERİ

ÜNLÜLERDEN SELFIE’LER

Selfie fırtınasının ortalığı kasıp kavurmaya başladığı yıl şüphesiz 2014 oldu. Ünlü isimlerin de selfie çekenler furyasına katılmasıyla, o ana kadar “özçekim” denen şeyin varlığından bile haberi olmayan tanıdıklarımızın sosyal medya hesapları bile selfie’lerle doldu taştı. İşte, selfie’nin zirveye çıktığı 2014 yılından en meşhur selfie’ler!

Magazin servislerinin pabucu, sosyal medyayı sallayan selfie trendi yüzünden artık iyiden iyiye dama atıldı. Kendi fotoğraflarını artık bizzat kendi rızalarıyla sosyal medyada paylaşan ünlülerin geçtiğimiz yıl en çok konuşulan selfie’lerine bir göz atalım.

Kim Kardashian Her halükarda kendinizi güzel bulan biri olsanız bile, selfie çekmeden önce aynada nasıl gözüktüğünüzü kısaca kontrol etmenizde fayda var. Aksi takdirde ortaya çıkan selfie biraz utanç verici olabilir.

Jessica Simpson Olduğu gibi gözükmeyi sevmenin de bir adabı var. Jessica bu biraz fazla “doğal” selfie’siyle bizlere korku filmlerinden küçük bir sahne canlandırmak istemiş.

OSCAR SELFIE’Sİ Geçtiğimiz yılın en bomba selfie’si şüphesiz 12 kişilik Oscar selfie’siydi. Bradley Cooper’ın Ellen Degeneres’in Samsung telefonuyla çektiği selfie’de Brangelina, Kevin Spacey, Julia Roberts ve Jennifer Lawrence gibi isimler vardı. Oscar gecesine de damgasını vuran bu selfie, sosyal medyada haftalarca konuşuldu ve selfie akımına adeta başka bir boyut kazandırdı.

Madonna

BAŞKANLIK SELFIE’Sİ Sıcakkanlılığı, sosyal medyadaki aktifliği ve yeniliklere açıklığıyla alışılagelmişten bambaşka bir başkan profili çizen Barrack Obama’nın selfie rüzgarına kayıtsız kalması tabii ki beklenemezdi!

Yıllara meydan okuma konusundaki inadıyla tanıdığımız pop kraliçesi Madonna’nın gözleri artık yaşı gereği iyice bozulmuş olacak ki, ortaya altın dişli ağzının böyle bir selfie’si çıkmış.

Justin Bieber Genç neslin selfie idolü, genellikle dizine indirdiği pantolonlarıyla ve Küçük Emrah misali bükük kaşlarıyla selfie çekmeyi tercih ediyor. Tişört opsiyonel ve genellikle yok!

Miley Cyrus Başka bir skandalı bol isim, Miley Cyrus da selfie’leriyle ortalığı ayağa kaldıranlardan. Genellikle dilini 3 metre dışarı sarkıtarak selfie çeken yıldız, bu selfie’sinde inci gibi dişlerin önemini ve küçük bir köpeğin korkusunu işlemiş.

KRALİYET SELFIE’Sİ

KUPA SELFIE’Sİ

İki Avustralyalı gencin çektiği selfie’ye hınzır bir sırıtışla dahil olan Kraliçe Elizabeth’in bu pozu, yılın en çok konuşulan photobomb’larından biri oldu.

Selfie’si olmayan bir Dünya Kupası düşünülemezdi! Turnuvayı kazanan Alman milli takımının oyuncusu Lukas Podolski’nin çektiği bu öpücüklü zafer selfie’si çok konuşuldu!

Amanda Bynes Bir zamanların en yetenekli komedi oyuncularından Amanda Bynes, uyuşturucu kullanırken çektiği bu korkunç selfie yüzünden oldukça tepki toplamıştı. Şimdilerde neyse ki güzel yıldızdan iyi haberler geliyor...


27

ŞUBAT 2015

BUNLAR DA BİZİMKİLERDEN Elalemin Hollywood ünlüleri selfie çeker de, bizimkiler bu trende kayıtsız kalabilir mi hiç? Bunlar da bizim ünlülerin meşhur selfie’leri!

BÜLENT ERSOY Türkiye’nin divasından selfie rüzgarına tepkisiz kalmasını beklemek olmazdı. Bülent Ersoy, magazin gazetecilerini katmış yanına ve enteresan giysisiyle vermiş selfie pozunu!

BEYAZIT ÖZTÜRK Beyaz Show’da ilk selfie’sini bütün stüdyoyu dolduranlarla birlikte çeken Beyazıt Öztürk’ün bunu nasıl başarabildiği hala merak konusu!

AYARI KAÇAN SELFIE’LER! CEM YILMAZ

Bunlar da fotoğrafını çekecek birilerini bulamayanların masum bir “anı yakalama girişimi” olarak başlayan ama ayarı sonradan kaçan selfie denemeleri.

Yanına Zafer Algöz’ü ve ekip arkadaşlarını alan Cem Yılmaz’dan cin isimli bir selfie geldi: Selfie-Kendikem. Bir nevi “nefs-i suret!”

Tehlikenin sınırlarına yaşamayı seven adam.

Selfie çekerken kendini mekanla sınırlamayanlar...

Uçan adam Sabri’ye rakip gelmiş, biraz da fazla uçmuş.

MİLLİ TAKIM SELFIE’Sİ O dönem milli takım teknik direktörü olan Fatih Terim’in çektiği bu selfie sosyal medyada oldukça fazla beğeni toplamıştı.

“Madem ölmedim, neden selfie çekmiyorum?”

Sert erkekler kediyle köpekle değil, kutup ayısıyla selfie çektirir! Mükemmel zamanlama...

TARKAN Instagram hesabını açar açmaz gül cemalini bir selfie çekerek tüm hayranlarıyla paylaşan Tarkan, muhteşem gülüşüyle yine gözleri kamaştırmıştı! Sanki ekrandan fırlayıp “muah!” diye öpecek gibi gözükmüyor mu sizce de?

Selfie çekmek için en doğru an füzenin ateşleme düğmesine bastığın andır.

Selfie’ci hayvanseverin zor anları...

Doğum yapan öğretmeni için ambulans çağırmak yerine selfie çeken genç: örnek öğrenci!


28

ŞUBAT 2015

SELFIE’DE PÜF NOKTALAR COOL TAKIL Selfie çekerken objektife değil, uzaklara bakar ve derin bir şeyler düşünüyormuş havası yaratırsanız ortaya çıkan fotoğrafın çok daha ilgi çekici olacağı İsviçreli bilimadamları tarafından test edilip onaylandı.

YENİLİK CANDIR Selfie iyi hoş da, fotoğrafta yeni çıkan bir şeyler de gösterseniz takipçileriniz için hiç de fena olmaz. Piyasaya yeni sürülen bir içecek, yeni küpeleriniz ya da sadece yeni saç kesiminiz bile olsa selfie’de ilgi çekici bir şeylere yer vermek çok önemli.

IŞIĞA DİKKAT En iyi fotoğraflar gün ışığında çekilse de, selfie çekerken ille de gün ışığını beklemenize gerek yok. Evdeki masa lambanızı ya da yanan bir mumun ışığını kullarak yüz hatlarınızı daha da güzel gösteren selfie’lere imza atabilirsiniz.

MİMİK ÖNEMLİ Objektife hep aynı boyun açısıyla bakıp aynı gülümsemeyi kullanırsanız, bir zaman sonra sıkıcı bir selfie’ci damgası yemeniz işten bile değil. Şaşırmışlı, kızarmışlı, öpermişli selfie’ler büyük like alıyor, bilginize...

AYAKSIZ OLMAZ

KEDİ ŞART Selfie’nin ana ögesi her ne kadar siz de olsanız, kedilerin içine girdikleri her fotoğrafın beğeni sayısını 100’le çarptığı bilinen bir gerçek. Selfie çekerken yakınlarınızda bir kedi bulundurmaya özellikle dikkat edin, kedileri sevin, besleyin, bağrınıza basın.

Son zamanlarda ayak selfie’si çekmek oldukça popüler oldu. Özellikle yaz ayları geldiğinde kumun üzerine ya da suyun içinde ayaklar Instagram akışımızı dolduruyor desek yalan olmaz. Fakat siz siz olun, Demet Akalın’ın yaptığı gibi cam batan ayağınızın altını çekmeyin!

İSTEDİĞİNİZ HERKES TEK KAREDE! Selfie çekerken en sık yaşanan sorun, özellikle kalabalık gruplardaki herkesin aynı kareye sığmak için şekilde şekile girmek zorunda kalmasıdır. Ya selfie’yi çeken uzun kollu olacak, ya da herkes birbirinin üstüne çıkıp fotoğrafta kendine yer bulmaya çalışacak! Samsung Galaxy A Serisi telefonlar,

modern zamanların bu önemli sorununu tek başına çözüyor. Samsung Galaxy A, 5 megapiksel ön kamerası ve Geniş Açılı Selfie çekim özelliğinin sunduğu 120 derecelik fotoğraf çekme kabiliyeti sayesinde sevdiğiniz her şeyi selfie’nize dahil etmenizi sağlıyor! Bitmedi. Samsung Galaxy A’nıza

seslenerek veya el sallayarak otomatik selfie’ler de çekebilirsiniz! Ayrıca akıllı selfie özellikleri sayesinde selfie’lerinizde kusursuz bir cilt elde edip örneğin göz büyüklüklerini istediğiniz gibi düzeltip, yüzünüzü daha ince gösterebilirsiniz. Sonrasında da gelsin like’lar, gitsin yorumlar!



30

ŞUBAT 2015

EVDE OTURAN ERKEN ÖLÜR! Ünlü çingene deyişi “Evde oturan erken ölür”ün peşinden giden bizevdeyokuz.com ile gerçekleştirmeyi ertelediğiniz hayallerinizin peşine düşmeye ve yaşamın tadını çıkarmaya ne dersiniz? n Merve Akan

H

epimizin kafasında, iş gerçekleştirmeye geldi mi ölümüne üşendiğimiz tonla hayal var. Kimimiz dalış yapmak istiyor, kimimiz pilotluk dersi almak. Bazılarımız doğada hayatta kalma yollarını öğrenmek için yanıp tutuşuyoruz, bazılarımız ise figüranlığı denemek istiyoruz. Ama bunları yapmamak için yarattığımız bahaneler o kadar çok ki… İşten güçten vakit yok, e vakit olsa bu sefer de para yok, o yok, bu yok derken zaman akıp gidiyor, yaşlar kemale eriyor… İşte tam da bu noktada bizevdeyokuz. com devreye giriyor ve bizlere hayallerimizi gerçekleştirmek ve kafamızı evden ya da ofisten çıkarmak için yol gösterici oluyor!

BUCKET LIST SİTESİ “Biz Evde Yokuz” projesi, Duygu Şar ve Bilgehan Çelik ikilisinin, hayallerini hayatlarının merkezine koymaya karar vermesiyle ortaya çıkmış. Bir dönem onlar da kurumsal hayatın hayhuyu içinde yaşamışlar. Ama takvimlerin 30’lu yaşları göstermesiyle birlikte kurumsal hayattaki anlamsız ego savaşları, uğruna saçların süpürge edildiği firmadan ayrıldıktan sonra sudan çıkmış balık gibi kalıverme gerçeği, şehrin trafiğinde her gün çöpe giden saatler gibi pek çok olumsuzluk isyan bayrağını kaldırmalarına yetmiş. Aldıkları kararla beraber yaşam şartları elverdiğince hayallerinin peşinden gitmeye karar vermişler ve böylelikle bizevdeyokuz.com’a giden yolda ilk adımı atmışlar. Biz Evde Yokuz için aslında bir tür “bucket list” sitesi de diyebiliriz. Duygu ve Bilgehan kendi hayallerinin peşinden koşup yapmak istedikleri her şeyi deneyimliyor, sonrasında da deneyimlerini bizevdeyokuz.com’da yazıyor ve

videolarını yayınlıyor. Sitenin takipçilerini de bu etkinlikleri kendileriyle birlikte yaşamaya davet ediyorlar. Her aktivite ve macera yazısının sonunda, benzer deneyimler yaşamak isteyen okurların bunları nasıl ve nerede yapabileceğiyle ilgili detaylar paylaşıyorlar. Yeni ve farklı hobilere merakı olanlar, tatilde macera arayanlar ya da farklı aktiviteleri deneyimlemek isteyenler için adeta bir etkinlik rehberi olarak kurgulanmış web sitesinde, her zevke uygun bir etkinlik bulmak mümkün.

HEDEF TELEVİZYON Yaptıkları arasında neler yok ki… Havada Microlight uçuşu, suda Kiteboard, karada çamur koşusu ya da Bouldering gibi belki de birçoğumuzun sadece adını duyduğu ve denemeye fırsat bulamadığı şeylerin peşinden koşuyorlar. İşin en güzel kısmı ise yaşadıkları her anı paylaşıyor olmaları. Bunu yaparken, yaşadıklarını öyle bir ballandırarak anlatıyorlar ki, insan kendini ister istemez “Ah be ne hayatlar var görüyor musun?” derken buluyor. Kısacası bu müthiş ikili yaptıkları müthiş işle herkese “Sokakta hayat var!” diye haykırıyor. Deniz ve Bilgehan’ın yalnızca kendi hayallerinin

peşinde koşmadığının da altını çizmek gerek. Web sitesindeki sokak ropörtajları bölümünde sokaktaki adamın hayallerinin nabzını da tutan Biz Evde Yokuz ekibi, röportaj yaptıkları Simitçi Metin’in Ferrari’ye binme hayalini gerçekleştirmek gibi harika işlere de imza atıyor. Sitede ağırlıklı olarak Duygu ve Bilgehan’ın deneyimlerine yer veriliyor, ama biz röportajımız esnasında Duygu’dan bu durumun kısa zaman sonra değişeceğini öğrendik. Web sitesinde bir “Etkinlik Takvimi” bölümü açmayı planlayan ikili, sitenin yapısını biraz daha dışarıdan gelen fikirlere açık hale getirmek istiyor. Bu yüzden de takipçilerinin fikir önerilerine açıklar. Sitenin “Evde Yoklar” bölümünde ise birbirinden bomba isimlerin maceralarına yer vermeyi planlıyorlar. Ne var ki bu sayfada yer alacak ünlü isimler konusunda ser verip sır vermiyorlar. Yakın gelecekteki başka bir büyük idealleri ise bu müthiş projeyi televizyona taşımak… Postkolik ekibi olarak bu hayallerine çabucak ulaşmalarını diliyoruz ve bu ikilinin maceralarını televizyondan takip etmeyi heyecanla bekliyoruz!


MÜZİK Ş

U

B

A

T

2

0

1

5

MOGWAI’NİN 20. YAŞINI KUTLAYACAĞIZ! 1995 yılında Glasgow’da kurulduklarından beri, her zaman nitelikli müzikseverlerin merceğinde yer aldı Mogwai. Post-rock piyasasında İskoç bayrağını gururla dalgalandıran grup, kısa sürede türünün sınırlarını ekarte ederek çok geniş bir dinleyici kitlesine kendini sevdirmeyi başardı. Sözsüz müzikleriyle güfteli pek çok gruptan daha fazla şey anlatabilme kabiliyetine sahip bu beş kişilik bando, üretkenlikte de sınır tanımayıp bugüne dek tam sekiz adet uzun çalar ve on üç adet EP yayımladı. 2014 yılının başında yayımladıkları Rave Tapes adlı albümleri pek çok otorite tarafından yılın en başarılı albümleri listesinde kendine üst sıralarda yer buldu. 2014’ün kapanışına da Music Industry 3 Fitness Industry 1 adlı üç yeni

şarkı ve üç de remiks çalışmadan oluşan EP ile damga vurdular. Daha önce ülkemizde çalmış olsalar da, biz Postkolik ekibi olarak bugüne dek İstanbul’da verecekleri en önemli konseri heyecanla geri sayıyoruz. Hem geçtiğimiz yıl yayımlanan şahane şarkılarını hem de kariyerlerinden derledikleri klasikleri Türkiye’deki hayranları için 13 Şubat gecesi Volkswagen Arena’da çalacaklar. 2015 yılının ilk büyük konserini izlemeye çok az kaldı, kısa sürede tükenmesini beklediğimiz biletlerden birini kapmak için elinizi çabuk tutun! 14 Şubat Sevgililer Günü için halen hediye düşünenlere de bir çift sözümüz var; bu konserden daha iyi bir hediye bulamazsınız sevdiceğiniz için, bizden uyarması!

NEIL YOUNG’IN CİCİ OYUNCAĞI GEÇTIĞIMIZ sene Neil Young, kötü kaliteli MP3 formatına savaş açtığını duyurmuştu. Biz yaşlılık emareleri zannederken işin altından müthiş bir ticari hinlik çıktı. Kickstarter üzerinden başlayan kampanyayla Young, 4 milyon dolar toplamak için kolları sıvadı. Bu bağış kampanyasının ardında yatan niyet, PonoMusic adlı yeni bir platform kurmaktı. Bu dijital platform, çok yüksek kalitede dijital müzik dosyaları satacaktı ve satın alınan şarkılar sadece PonoMusic’e özel aygıtlarda dinlenebilecekti. Bu iPod’u fazlasıyla andıran ticari atılım iyi sonuç verdi ve başlangıçta 4 milyon isteyen Young’a tam 6 milyon dolarlık bağış yapıldı. PonoMusic çalarlar Şubat ayında piyasaya çıkıyor ve yaklaşık 400 dolarlık fiyatıyla cebi biraz yoracağa benziyor!


32

ŞUBAT 2015

2015’İN İLK ŞARKISINDA DEV ORTAKLIK YENI YILIN ilk gününde daha dünya bir gece öncesinin eğlencesinden tam anlamda ayılamamışken, iTunes’a düşen bir şarkı son yılların en devasa ortaklığını müjdeliyordu. Dünyanın en ünlü hiphop sanatçılarından Kanye West ve The Beatles’ın efsane ismi Paul McCartney, beraber Only One adlı bir şarkı kotarmışlardı. Şarkı, Kanye West’in adı ve çıkış tarihi henüz duyurulmamış olan yeni albümünün ilk single çalışması. Paul McCartney ile yeni albümünde birkaç şarkı daha yaptığını çıtlatan Kanye ser verip sır vermese de, çıkan dedikodulara göre bir şarkıda ikiliye Rihanna da eşlik edecek. Ancak şu anda tüm bunların dedikodudan ibaret çıkarımlar olduğunu da söyleyelim. Single’ın kapağı için kızı North West’le birlikte poz veren Kanye, şarkının Paul’ün evinde takılırlarken ortaya çıktığını açıkladı. Şarkıda McCartney’nin emprovize çaldığı piyanonun üzerine Kanye serbest stilde rap vokaliyle içinden geldiği gibi aklından geçenleri söylemiş. Basit ancak etkileyici bir şarkı, akla The Beatles bestelerini ve erken dönem Kanye şarkılarını getirmesi sürpriz değil.

WHITE STRIPES’I ÖZLEYEN? JACK WHITE solo kariyerinde de harika işlere imza atıyor şüphesiz; ancak kendisini tanıdığımız The White Stripes’ı da fazlasıyla özlüyoruz. Jack de bunun farkına varmış olacak, grubunun 2005 yılında yayımlanan Get Behind Me Satan adlı beşinci stüdyo albümünün 10. yıldönümü şerefine yepyeni bir set yayımlayacağını duyurdu. White’ın sahibi olduğu Third Man Records etiketiyle yayımlanacak olan bu sette adeta yok yok! Under Amazonian Lights adıyla kaydedilmiş olan çift plağa basılı canlı kayıtta, grubun 1 Haziran 2005 tarihinde Brezilya’da verdiği konserin tamamı bulunuyor. Bu konserin 24 profesyonel kamera tarafından kaydedilen görüntüleri de bu setin içinde DVD formatında The White Stripes izlemeyi özleyenleri bekliyor olacak. Peki bitti mi? Elbette hayır! Let You Down ve Ain’t No Sweeter Than Rita Blues adlı iki şarkının yer aldığı bir kırkbeşlik plak da sizleri bekliyor. Bunlara ek olarak da konserin prodüksiyonuna uygun tasarlanmış kartpostallar, bir adet rozet ve özel basım poster de Get Behind Me Satan 10. yıl özel baskısında yer alıyor!

METALİK ALBÜMLERE 50’LERDEN FAÇA INTERNET üzerinde imge tasarımı, en minimal örnekten en uçarı ve deneysel çeşitlere kadar her tarzda ilham verici sonuçlara gebedir. Sayfalarımızda yer vereceğimiz bu tasarımlarsa Brezilyalı sanatçı Rafael Melandi’ye ait. Melandi; Metallica, Megadeth, Black Sabbath, Slayer ve Judas Priest gibi heavy metal tarzın en ünlü gruplarının albüm kapaklarını baştan yaratmış ve bu yeni tasarımlarda 1950’lerin caz albümlerinin kapaklarından esinlenmiş. Sanatçının Metazz adını verdiği bu koleksiyonda tam on adet kapak bulunuyor. Bu klasikleşmiş sert albümler bu kapaklarla yayımlansa acaba sonuç ne olurdu diye merak etmeden edemiyoruz. En az birkaç tanesini arşivimize katmak isteyeceğimizdense adımız gibi eminiz!

PJ HARVEY’LE ALBÜM KAYDEDİYORUZ EVET yanlış okumadınız, dünyaca ünlü sanatçı PJ Harvey kariyerinin dokuzuncu stüdyo albümünün kayıtlarına başladı ve bu kayıtlara her birimiz davetliyiz. Londra’da bulunan Somerset House, PJ Harvey’nin kayıt sürecinde karargah olarak seçildi. Recording in Progress adı verilen bu deneysel sanat projesi süresince 16 Ocak’tan 14 Şubat gününe kadar PJ Harvey’nin cam duvarlar arkasında yapacağı albüm kaydını seyretmek mümkün olacak. Şubat ayı içerisinde Londra’ya yolu düşenler Somerset House’a uğrayıp PJ Harvey’in ünlü prodüktör ekip Flood’la birlikte albümünü kaydedişini seyredebilirler. O kadar şanslı olmayanlarımız ise biraz sabretsinler; zira bu deneysel projenin görüntüleri Mart ayında internette paylaşılacak.


33

ŞUBAT 2015

LANA DEL REY’LE BALAYI MELANKOLININ sinemaskop havalı dilberi Lana Del Rey hayatımıza bir girip pir girenlerden. Geçtiğimiz yıl yayımladığı albümü Ultraviolence ruhumuzu tarumar etmeye halen devam ederken, Lana yepyeni albümünün müjdesini verdi bile. Son günlerde Big Eyes filminde yer alan ve filmle aynı adı taşıyan şarkısıyla gündemde olan Lana’nın kişisel gündeminde ise meğerse balayı telaşı varmış. Telaşlanmayın, güzeller güzeli Lana’nın şimdilik evlenmeye niyeti yok. Honeymoon, seksi yıldızın yeni albümü için seçtiği isim sadece. Yeni albümü için dokuz bestenin bittiğini, hatta bu şarkılardan dördünün tamamen kaydedilmiş vaziyette kenarda beklediğini müjdeleyen Lana ile balayına çıkmak için sabırsızlanıyoruz! İşin ucunda 2015’in sonuna kadar beklemek var ama varsın olsun. Lana nereye biz oraya!

KAYKAY NICK GÜN geçmiyor ki müzik dünyasından ünlü bir isim sıra dışı bir projeyle gündeme gelmesin! Nick Cave, türlü ilginçlikler deneyen sanatçılardan biri son dönemde. Müzikte üretkenliğini tüm beceri ve başarısıyla diri tutan Cave, bu defa melankolik melodilerin çok uzağında bir konuyla gündemde. Avusturalya’nın en ünlü kaykay firması olan Fast Times ile anlaşan Nick Cave, sınırlı sayıda üretilen kaykayların ilham kaynağı oldu. Ünlü tasarımcı Chuck Sperry’nin çizimleriyle rengarenk kimliğine kavuşan kaykayın üzerinde Nick Cave’in 2004 çıkışlı Abattoir Blues adlı albümünde yer alan Nature Boy şarkısının sözleri de bulunuyor. Kolu bacağı bu yaştan sonra Nick Cave’e uyup sakatlamasak bari!

LED ZEPPELIN’DEN CİLAYA DEVAM GELMIŞ geçmiş en büyük rock efsanelerinden Led Zeppelin, klasikleşmiş albümlerini cilalayıp yeni içeriklerle tıka basa doldurarak yeniden piyasaya sürüyor. 2015 yılının ilk Led Zeppelin ürünüyse 1975 yılında yayımlanan Physical Graffiti albümünün yeniden basımı olacak. 24 Şubat’ta, yani albümün 40. yıldönümünde piyasaya çıkacak olan bu özel albümün ister çift CD ve çift LP’den oluşan remaster versiyonunu, isterseniz de üç CD ve üç LP’den oluşan deluxe versiyonunu arşivinize katabilirsiniz. Tabii gerçek koleksiyoncular için sınırlı sayıda hazırlanan super deluxe versiyon resmen göz kamaştırıyor. 3 CD, 3 LP, albümün dijital kopyası, Physical Graffiti’nin özel basım kapak posteri ve 96 sayfalık özel basım bir kitap yer alıyor bu sette. Kitapta hem grubun albümün kaydı süresince çekilmiş ve daha önce yayımlanmamış fotoğraflarını hem de grup üyelerinin röportajlarını bulabileceksiniz.

NICKI MINAJ’DAN YENİ BELGESEL HIP HOP dünyasının en başarılı kadın sanatçılarından olan Nicki Minaj, sadece cömertçe sergilediği vücut hatlarından ibaret olmadığını 2014 yılının finaline damgasını vuran başarılı albümü The Pinkprint’le kanıtlamıştı. 2010 yılında, kariyerinin ilk parladığı dönemde MTV kanalının prodüksiyonuyla My Time Now adlı çok ses getiren bir belgesele konu olmuştu Minaj. Bu belgeselde sanatçının hayatının zorlu dönemleri ve ünlenmesine kadarki yolculuğu mercek altına alınmıştı. Halen YouTube’da bulunan bu belgeseli tüm hip hop severlere tavsiye ediyoruz. The Pinkprint albümünün şerefine Minaj yine MTV ile ortaklığa giderek son beş yılını özetleyen My Time Again adlı yeni bir belgeselde yer aldı. Zap yaparken MTV’de denk gelirseniz kaçırmayın!


ŞUBAT 2015

34 Ezgi Özcan

İLLÜSTRASYONUN EN ZARİF HALİ Kah bir sincap kah bir moda ikonu olarak karşımıza çıkan mahzun bakışlı kadınların çizeri illüstratör Ezgi Özcan’la illüstrasyonları ve bu işe nasıl başladığı üzerine konuştuk. n Pınar Özbakır

P

ostkolik ekibi olarak genç yeteneklere bayılıyoruz. Hatta bu konuda bir yetenek avcısı olduğumuz da söylenebilir. Bu ay ağımıza takılan isim ise illüstrasyonlarıyla dikkat çeken Ezgi Özcan oldu. Çizgileri ile dalgın bakışlı ve zarif hatlı bayanlara hayat veren Ezgi, daha yolun başında olmasına rağmen yetenek ve ümit vadeden bir illüstratör…

Tasarım’da değerlendiren Ezgi’nin profesyonel hayata geçişi de aynı şekilde kendi atölyeleri sayesinde oluyor. Çocukluğundan beni onu çok etkileyen ve bugün bile kendisine “Ne çizsem?” diye sorduğunda bakıp ilham aldığı çocuk kitapları için çizimler yapmak ise onun bu işteki asıl hedefi. Yeni yeni başladığı çocuk kitabı illüstrasyonlarında henüz profesyonel bir yol kat etmemiş olsa da geleceğe dair beklentisi bu alanda iyi işler üretmek ve çocukların sonsuz hayal dünyalarında güzel bir etki bırakabilmek...

ANNESİ YÖNLENDİRMİŞ 26 yaşındaki Ezgi, içindeki sanat aşkına gem vuramayan ve iki minik kızına rağmen kendini Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi koridorlarına atan bir annenin kızı. O zaman kendisi 2, ablası Yasemin ise 8 yaşındaymış. Seramik bölümünde okuyan annesi sayesinde çocukluğu biraz çamur, biraz da üretkenlik ve yaratıcılık arasında geçmiş. Ama eğitim hayatının başlarında hemen sanata yönelmemiş. Düz bir lisenin dil bölümünde okurken hepimizin hayatına giren o ‘hangi bölümü seçeceğim’ sorusu ile baş başa kalınca ise Ezgi için karar zamanı gelip çatmış. Çok çalışkan bir öğrenci olmadığını, bu nedenle de

HAYVAN KOSTÜMÜ SERİSİ

okuduğu bölümle ilgili bir yere girmesinin zor olacağını içtenlikle anlatan Ezgi düşünceler içindeyken, geleceği annesinin sorusu ile şekillenivermiş: ‘Güzel Sanatlarda okumak ister misin?’ Bu fikir gözüne oldukça güzel gözükmüş; ne de olsa çamurdan bir şeyler üretmek her zaman hayatının bir parçası olmuş! Ardından Marmara Üniversitesi resim bölümüne girmesi ile illüstrasyon macerası başlamış…

HEDEFİ ÇOCUK KİTAPLARI Okul hayatı ile birlikte illüstrasyonlarına da başlayan Ezgi, zaman geçtikçe bu işi ne kadar çok sevdiğini fark ediyor. Buna rağmen okulda ortaya koyduğu işler arasında kendisine yer bulamayan illüstrasyonları, annesi ve ablası ile birlikte Ayvalık’ta kurdukları tasarım atölyesinde kullanılmaya başlanıyor. Annesi ve ablası ile birlikte üretmeye devam ettikçe bunları Matruşka

Kendine has çizgilerine kendinden de izler taşıyan Ezgi, bunu “resme meraklı her insanın yaptığı gibi en aşina olunan şeylerin resimde kendine yer bulması” ile açıklıyor. Bugüne kadar yaptığı işler arasında günümüzde masalların aslında bize yansıtıldığından daha farklı, çocuklar için değil de yetişkinler için anlatılan, içinde vahşet, cinsellik gibi unsurların bulunduğu hikâyeler olduğunu vurgulamak için oluşturduğu diploma projesi “Masal”, 6.Uluslararası Öğrenci Trienali kapsamında hazırladığı “Sanatçı Günlükleri” ve çeşitli tişört tasarımları da bulunuyor. Bizim favorilerimiz ise modanın 10’ar yıllık periyodlardaki değişimini saç, makyaj ve kıyafet detayları ile ele alan, henüz bitiremediği “Moda” projesi ve salyangozdan tavus kuşuna 12 farklı hayvanın kılığına bürünmüş derin bakışlı kadınların yer aldığı “Hayvan Kostümü” serisi. Bunların dışında Ezgi’nin bir de ablası Yasemin ile yaptığı bazı işler var; oldukça sevimli bir menü tasarımı olan “Çuku” gibi. Abla Yasemin Özcan’ın da birbirinden şahane işleri olduğunu belirtmek gerek. İki kardeşin çizgileri birbirine benzese de tarzları kesinlikle farklı. İkisinin de ortak tercihi daha doğal renkler elde edebildikleri suluboya ile çalışmak. Ezgi yazları ailesi ile birlikte Ayvalık’ta, yılın diğer zamanlarında ise İstanbul’da çalışmaya devam ediyor.


MODA Ş

U

B

A

T

2

0

1

5

MARILYN MONROE CAZİBE ELÇİSİ OLDU TÜM zamanların en ünlü sinema yıldızı, güzellik ve cazibe ikonu Marilyn Monroe’nun güzellik sektöründeki gücü ve etkisi artarak devam ediyor. Hollywood’da güzellik ve makyaj alanında büyük etkileri bulunan Max Factor firması, 80. yılını bu büyük ikonu “Global Cazibe Elçisi” ilan ederek kutluyor. 2015, Mr. Max Factor Junior’un Hollywood makyaj stüdyosunun kapılarını açışının ve Hollywood camiasının görünümünde dönüşüm yaratmaya başlamasının 80. yılı. Peki, Max Factor’ün tüm müşterileri arasındaki en büyük ikon kimdi? Tabii ki Norma Jeane... 1940’larda

H&M’DEN COACHELLA KOLEKSİYONU FESTIVAL modasını en güzel yansıtan ürünlerden oluşacak bir H&M kreasyonu bizi bekliyor! H&M sponsor olduğu Coachella ile işbirliğini bu yıl da güzel bir koleksiyon ile taçlandırdı. Hem kadın hem erkek için tasarlanacak olan koleksiyonda giysilerin yanı sıra aksesuarlar da yer alacak. H&M Loves Coachella koleksiyonu ilk olarak 19 Mart’ta Kuzey Amerika’da ve 26 Mart’tan itibaren tüm dünyadaki seçili H&M mağazalarında satışa sunulacak.

ismini Marilyn Monroe olarak değiştirip dünyanın en çok tanınan yıldızı olmadan önce Norma Jeane, Max Factor’ün Sarışın Odası’na bir kumral olarak girdi ve platin sarısı saçlarla çıktı. O andan itibaren Max Factor makyajı, Marilyn Monroe’dan bir ikon yaratmak için kullanıldı. Bir tarihin oluşmasında böyle büyük bir etkisinin bulunmasının haklı gururu ile Max Factor, Monroe’nun zaten hepimizin ona en çok yakıştırdığı ‘cazibe ikonu’ adını resmiyete döküyor ve ‘Global Cazibe Elçisi’ ilan ettiği Monroe’ya saygı duruşunda bulunuyor.


36

ŞUBAT 2015

TARZINIZA GERİLİM KATIN ADDTENSION, hem erkek hem kadınlara hitap eden, birbirinden özgün ve dikkat çekici tasarımların bulunduğu bir takı markası. Oldukça yeni bir marka olan Addtension, el işçiliğini modern-ilkel bir tasarım çizgisinde birleştirerek her biri türünün tek örneği olan parçalar ortaya çıkarıyor. Sinem Yenmez’in tasarımlarının merceğinde doğallaşma, sadeleştirme ve odaklanma bulunuyor. Ortaya çıkan ürünler ise geometrik şekillerden, doğal taşlardan ve aykırı formlardan nasibini almış, bıkmadan takabileceğiniz parçalar. Oldukça güçlü çizgilere sahip takılar bazen romantik formlara da bürünebiliyor. Hepsinin ortak özelliği ise tamamıyla özgün olmaları. H www.addtension.sopsy.com H

HEM FEMİNEN HEM MASKÜLEN HAYRANI olduğumuz Cara Delevingne, hem tasarımlarını üstlendiği hem de mankenliğini yaptığı DKNY ile yine harika bir reklam kampanyasına imza atmış. Podyumların asi kızı, her zaman olduğu gibi hem feminen hem de maskülen rollerin üstesinden başarıyla gelmiş. Erkek koleksiyonu için yapılan çekimlerde ise Cara, kısa paçalı pantolon ve dar kesim ceketleri ile birbirinde şık erkeklerin arasında takım elbisesi ile boy gösteriyor. Geçtiğimiz sezon mankenliğe bir süreliğine ara verdikten sonra DKNY 2015 ilkbahar-yaz kampanyası için tekrar kamera karşısına geçen Delevingne’in dışında kampanya fotoğraflarında Binx Walton, Sam Rollinson, Soo Joo Park and Ming Xi gibi isimler de yer alıyor. Rengarenk kombinasyonlar, çizgiler ve düz, sade siluetlerle karşımıza çıkan bahar kreasyonunda örgü saçlar ve gözlüklerin hakim olduğu ‘okullu çocuk’ imajı da dikkat çekiyor. Koleksiyonda Cara’nın #CaraD4DKNY adlı kapsül koleksiyonundan parçalar da bulunuyor.

BU KEZ PARFÜM TASARLADI ARTIK bizi şaşırtamaz dedikçe her yeni tasarımı ile aykırılığın sınırlarını zorlayan ve lafımızı geri almamıza sebep olan Jeremy Scott bu sefer de Adidas için parfüm tasarladı. On yılı aşkın süredir Adidas Originals ile ortaya çıkardığı birbirinden yaratıcı ürünlerle büyük beğeni toplayan Scott, marka için ilk olarak bir parfüm tasarımına imza attı. En ünlü tasarımı olan kanatlı ayakkabıların etkisi ile şişenin formunu da bir ayakkabı şeklinde tasarlamış ünlü modacı. Inez&Vinoodh tarafından çekilen kampanya fotoğraflarında Scott sırtındaki siyah kanatları ile elinde parfüm şişesini tutuyor. Hem erkek hem kadınların kullanabileceği parfüm fresh bir kokuya sahip. Adidas Originals Jeremy Scott parfümü bu ay mağazalardaki yerini alacak.

DR. MARTENS x OKI-NI KENDINE ÖZGÜ çizgisinden ödün vermeyen başarılı bot markası Dr. Martens ünlü online satış sitesi Oki-ni ile işbirliği yaptı. İkili, önümüzdeki sezon için oldukça özel bir tasarıma imza atmayı planlıyor. Geçtiğimiz yıl birlikte bir tasarıma imza atan ve gördükleri ilgiden memnun kalan Dr.Martens ve Oki-ni, bu işbirliğini bu sezon da devam ettirme kararı aldı. Markanın alışık olduğumuz kalkık burun ve artık imzası haline gelmiş olan sarı dikişlerinden eser bulunmayan bu tasarımın daha zarif bir çizgiye sahip olduğu aşikar. Dr.Martens’in klasik ve vazgeçilmez görünümünü farklı bir noktaya taşıyan ayakkabının fiyatı ise 190 pound olarak belirlendi. Ürün Oki-ni’nin web sitesi üzerinden satın alınabilecek.

H www.oki-ni.com/ H


37

ŞUBAT 2015

UGG’LAR GERİ Mİ DÖNÜYOR? VALLAHI biz Vogue’un yalancısıyız! Ünlü moda dergisinin editörlerinden Laura Weir ve Julia Hobbs, geçtiğimiz yılların en konforlu ve sıcak trendi Ugg botların geri döneceğini açıkladı. Çirkinliği ile dillere destan olan fakat sıcaklığı ile gönüllere taht kuran Ugg botlar ülkemizde de hızlı bir patlama yaşamış ve sokaktaki her 4 kişiden 3’ünün ayağında görülecek kadar yaygınlaşmıştı. Rahatlığı ve sıcaklığı ile adeta bağımlılık yapan Ugg’lar her ne kadar moda camiası sınırları içerisinde artık pek yer almasa da her an sürpriz bir atakla geri dönecekmiş gibi görünüyor. Bu durumdan neredeyse emin olan moda editörleri bu pek de zarif olmayan botları en güzel nasıl kombinleyebilirsiniz diye stil önerilerini ardı ardına sıralamaya başladılar bile. Siz yine de tedbiri elden bırakmayın ve Ugg’larınızı bir süre daha el altında tutmaya devam edin.

JAGGER’LAR BİR ARADA GIORGIA May Jagger’a ve ayrık dişlerine bayıldığımızdan hiç bahsetmiş miydik? 23 yaşındaki güzellik abidesi, yanına ablası Elizabeth’i de alarak anne mesleği olan mankenliğin hakkını verdikleri bir işe imza atıyor. Altın yumurtlayan tavuğun rock’çu versiyonu Mick Jagger ile güzelliği ile bir döneme damgasını vuran Jerry Hall’un kızları Elizabeth ve Giorgia yeni bir moda kampanyasında karşımıza birlikte çıkıyorlar. Sonia Rykiel’in sonbahar defilesinde aynı podyumda yürüyen kardeşler, hızlarını alamayıp markanın kampanya fotoğraflarında da boy gösteriyorlar. Ünlü markanın 2015 İlkbaharYaz sezonu tanıtım fotoğraflarında saçlarını savururken ya da kürkleri ile hava atarken gördüğümüz kardeşler, Paris sokaklarında arz-ı endam ediyorlar. Fotoğrafların yetenekli sanatçı Juergen Teller tarafından çekildiği kampanya, markaya yeni bir soluk getirecek gibi görünüyor.

ZAMANSIZ ÇANTALAR

GALLIANO GERİ DÖNDÜ BIR zamanların efsane tasarımcısı, sonraların sansasyonel fiyaskosu John Galliano büyük bir adımla moda dünyasına geri döndü. Christian Dior ile çalıştığı ve moda dünyasında adının altın harflerle yazıldığı dönemde yaptığı anti-semitist açıklamalar nedeni ile Christian Dior’dan kovulan ve moda camiasından aforoz edilen tasarımcı, ünlü marka Maison Martin Margiela ile filmi başa almaya hazır görünüyor. Markanın 2015 ilkbahar couture koleksiyonuna imza atan Galliano, tasarımlarına kumaş ve materyallerin güçlü ve ateşli karışımını yansıtmış. Birbirinden iddialı ve çılgın tasarımlarda radikal aksesuarlar ve detaylar göze çarpıyor. Koleksiyonda dikkat çeken detaylar PVC cepler, yırtık kotlar, hayvan desenleri, mücevherler ve plastik aksesuarlar oldu. Modacının romantik siluetleri ise markanın avangart tarzını yansıtan türden. Ünlü markanın bu sezondaki tek sürprizi Galliano olmadı. Radikal değişikliklere kucak açan marka ismindeki ‘Martin’i kaldırarak bundan sonraki hayatına ‘Maison Margiela’ adı ile devam etme kararı aldı.

BU ISMI daha önce duymadıysanız bir kenara not edin. Lorena, her yaştan kadınlar için yepyeni bir çanta ve aksesuar markası. Zamansız, mekansız ve modern tasarımlara imza atan Lorena, İstanbul merkezli bir girişim. Sadece bu ya da şu sezonda değil, tüm zamanlar için geçerli bir tasarım anlayışı fikrini barındıran ürünleri, işlevselliği ön planda tutan tasarımları ve her mevsime özel farklı renkleri ile yeni favorimiz olmaya aday! Geleneksel zanaat ve modern tasarımın arasında dengeli bir ilişki kuran Lorena’nın tüm ürünleri el işçiliği ile Türkiye’de üretiliyor. Fiyatlar ise 70 ile 450 TL arasında değişiyor.


38

ŞUBAT 2015

PODYUMLARIN EN RENKLİSİ:

MAID IN LOVE Kendini sürüden ayrı görenler ve espri anlayışını tarzına yansıtabilenler için tasarımlar yapan Hande Çokrak ile dört yıl önce hayat verdiği markası Maid in Love’ı ve eğlenceli tasarımlarını konuştuk. n Pınar Özbakır

M

aid in Love, tasarımlarına bir kere gözünüz kaydı mı sizi kendi renksizliğinizden utandıracak kadar eğlenceli ve pozitif bir marka. Hayatına 2011’de başlayan markanın kurucusu ise hem ruhu hem de görüntüsü itibarı ile renkliliğin sözlükteki karşılığı olan Hande Çokrak. London College of Fashion’dan mezun olduktan sonraki 5 yıllık çalışma hayatının ardından kendi markasını kurmaya karar veren Hande, kendisinin ve arkadaşlarının gündelik hayatlarında giyebileceği parçalar tasarlayarak yola çıkmış. İşinin içine kattığı gibi adına da aşk katmak isteyen tasarımcı, ‘love’ kelimesini çok güçlü bulduğu için marka adında mutlaka kullanmak istemiş ve esprili karakteri ile marka ile çok iyi örtüşen Maid in Love ismi ortaya çıkmış. Moda tasarımı okuduğu için çok mutlu olan ve bu sayede kendini özgürce ifade edebildiğini düşünen Hande Çokrak, başka hiçbir işin kendisini bu kadar tatmin edebileceğine inanmıyor. Yaptığı işi kendini bildi bileli hücrelerinde hissetmiş ama her fırsatta bu maharetlerini dışa vuranların aksine hiçbir zaman Barbie’lerine kıyafet diken bir kız olmamış çocukluğunda. O daha çok oyuncak bebeklerinin saçlarını kesmek ve yüzlerini boyamak ile meşgulmüş. Yani o zamandan beri garipliklerin içindeki güzellikleri görmeye meyilliymiş…

YARATICI DEFİLELER Sıra dışı ve oldukça renkli tasarımlara imza atan Maid in Love’ın şimdiye kadar oluşturduğu koleksiyonlarının içeriği kadar isimleri de sıradanlıktan oldukça uzak. Mükemmel olma arzuları içinde kaybolmuş insanların aksine, son derece rahat ve özgür davranan garip kafalı yaratıkların yaşadığı hayali bir gemiye doldurduğu tasarımları ile ‘Tuhaflıklar Gemisi’ ve insanların kendi karanlık yönlerinin cazibesine meyilli olmaları ile yakın gelecekte insanüstü güçlere ulaşmalarını sağlayacak teknoloji fikrinden ilham alan ‘Superbad’… Bu iki koleksiyondan sonraki ‘Don’t Kill My Joy’ ise moda haftasında defilesi gerçekleştirilen ilk koleksiyon oldu. Renkli tasarımlar ve sahnede parende atan jimnastikçiler ile İstanbul Moda Haftası’nın şüphesiz en yaratıcı ve dinamik defilesiydi.

80’lerin eğlenceli, iyi hissettiren ve dinamik sosyal hayatından ilham alan ‘Don’t K My J’, aykırı ve bir o kadar da hayata pozitif bakan parti tadında bir koleksiyon. Rengarenk sweatshirtler, desenli crop-toplar ve bomber ceketler gibi parçaların bulunduğu koleksiyondaki desenler tabii ki Hande’ye ait. Maid in Love tarafından özel olarak tasarlanan Nike Air Max ve Air Force’lar da koleksiyonun en çok dikkat çeken parçalarından.

Hande Çokrak

YURTDIŞI ATAĞI Maid in Love bugüne kadar yurt dışında birbirinden ünlü ve önemli moda etkinliklerinde yer aldı. ‘Don’t K My J’ koleksiyonu son olarak geçtiğimiz ay moda alanında yeni yetenekleri desteklemek amacıyla her yıl düzenlenen Paris Galleries Lafayette’te sergilendi. Türkiye dışında Amerika, Çin, Hong Kong, Kore, Taiwan, Avustralya, Rusya, İtalya, İsviçre, Sudi Arabistan, Kuveyt, Dubai, Mısır, Abu Dabi, Fas, Lübnan, Yunanistan, İspanya ve Fransa’da 45 farklı satış noktası bulunan marka, her geçen yıl daha iyi tanınıyor ve çizgisini belirginleştiriyor. Hande’nin yakın gelecekteki hedefleri ise her sezon daha da iyi bir koleksiyon çıkarmanın yanı sıra ekibini genişleterek erkek koleksiyonlarına da zaman ayırabilmek ve satış noktalarını çoğaltarak marka ulaşılabilirliğini artırmak.


H E RYE R D E

HERZAMAN TEK MONT T Ü M K O S¸ U L L A R D A S U N D U G U E S¸ S I Z I S I P E R F O R M A N S I I L E Ç I G I R A Ç A N T H E R M O b A L L™ H A K K I N D A D ETAYLI b I LG I I Ç I N TH E N O RTH FA C E . C O M

AT L E T: L U C A S D E B A R I / Y E R : M I C A , B C / F O T O : A N D R E W M I L L E R

NEVER STOP EXPLORING

TNF_F14_Thermoball_Postkolik_210x320_Tur.indd 1

18/09/14 12.50


40

ŞUBAT 2015

DİREK DANSI BAHANE FITNESS ŞAHANE! Birbirinden esnek vücutların ve akıllara durgunluk veren akrobatik hareketlerin tek adresi direk dansının kadınlar arasındaki popülerliği git gide artarken, Türkiye’nin ilk direk dansı stüdyosu olan Afrocubanos hocalarıyla bu işin detaylarını konuştuk. n Merve Akan

S

triptiz kulüplere mal edildiği için makûs talihinden bir türlü kurtulamayan pole dancing, nam-ı diğer direk dansı, Türkiye’de de iyiden iyiye yaygınlaşmaya başladı. Birkaç sene öncesine kadar oldukça popüler olan latin danslarının pabucunu dama atmak üzere olan bu aktivite, modellerden yogilere, sunuculardan doktorlara kadar çok farklı meslek gruplarından kadınların yeni gözdesi olarak karşımızda… Aslında bir striptiz şovundan çok daha fazlasını sunan direk dansının temellerini akrobasi hareketleri oluşturuyor. Çinli ya da Hintli erkek akrobasi dansçılarının gösterilerinden esinlenen dans, günümüzde eski teknikler ve aerobik hareketlerin harmanlanmasıyla birlikte direk dansına dönüşmüş. Oldukça fazla oranda akrobatik hareketler içerdiği için Uluslararası Pole Dans Fitness Birliği (IPDFA) tarafından olimpiyatlara dahil edilmeye çalışılan bu dans için aslında alışılagelmişten farklı bir spor dalı olarak bahsetmek mümkün.

ERKEKLER DE YAPIYOR Bir nevi kardiyo ve fitness çalışması olan dans, normalin çok üzerinde kalori yakmanızı sağlıyor. Afrocubanos hocalarından Sait Emir, esneme hareketlerinin yanı sıra kolların, alt karın bölgesinin ve bacak içlerinin de ciddi anlamda çalıştırılmasına yarayan hareketler içerdiği için vücudundaki farklı kas gruplarını geliştirmek isteyenlere direk dansını özellikle tavsiye ediyor. Direk dansının kadınlar arasında bu kadar ilgi görüyor olmasının başka bir sebebiyse, kadın vücudundaki yuvarlak hatların kesinlikle kaybolmuyor olması. Direk dansının biraz erotizm kokmasının sebebi yapılan hareketlerden çok, zorunluluktan giyilen özel kıyafetler. Çalışmalar esnasında hareketleri direkten kaymadan, rahatça yapabilmek için metale tutunabilen giysilerin, yani deri kıyafetlerin tercih edilmesi gerekiyor. Bu yüzden de minicik deri şortlar ve büstiyerler bu dansın olmazsa olmazları arasında.

Türkiye’deki ilk direk dansı stüdyosu olan Afrocubanos’da pole dansının tarihi beş yıl öncesine dayanıyor. Sınıflarda maksimum 12 öğrenci oluyor. Pazar günleri hariç her gün direk dansı kursu alabiliyorsunuz. İşin güzel kısmı ise, bu aktivite için kilonun, yaşın, fıtığın önemi olmadığı gibi cinsiyetin de önemi yok! Çoğunlukla kadınların tercih ettiği bir dans da olsa, pek çok erkek de kardiyo çalışması olarak bu dansı tercih ediyor. Aktivitenin vücut üzerindeki etkisini çok kısa zaman sonra görmek mümkün. Sadece 3 ders sonra bacaklarda ve karında ciddi farklar oluyor. Ayrıca bedendeki uyumu kolaylaştıran dans lenflerin, liflerin, dokuların ve adını bile bilmediğimiz daha pek çok şeyin birbiriyle uyum içinde çalışmasına yardımcı oluyor.

FARKLI SEVİYELERİ VAR Direk dansının kendi içinde seviyeleri var. Herkes hareketleri kendi yeterliliğine göre yapıyor. Daha önce hiç spor yapmamış kişiler ortalama 3 ayda tavana çıkabilirken, kimisi de vücut yapısı sayesinde tavana 2 derste ulaşabiliyor. Her koşulda hareketi öğrenmek öncelikli olduğundan seviyeler mümkün mertebe yakın tutuluyor ve hareket herkes tarafından doğru yapılana kadar çalışmalar sürüyor. Grubun hareket kabiliyeti arttıkça eğitmenler bir üst seviyeye geçiyor. Haliyle bir üst sınıfa geçişler partiler eşliğinde kutlanıyor ve sene sonunda gösteriler yapılıyor. Ufak bir bilgiyi de paylaşalım; bu eğlenceli kursun ücreti haftalık ders sayısına göre değişmekle beraber ayda 200-500 TL arasında. “Etraf şimdi ne der” türünden çekinceler yüzünden sakın ola kursa gitmeden evinize direk almaya kalkışmayın. Afrocubanos eğitmenleri bu konuya oldukça önem veriyor. Profesyonel olmayan ya da kursa uzun

zamandır devam etmeyen öğrencilere kesinlikle direk satışı yapmıyorlar ve bu dansın evde yapılmasını da önermiyorlar. Esneme hareketlerini doğru yapmadığınızda da başınızı ağrıtabilecek bu dans ancak hareketlere hakim olunduktan sonra evde denenmeli. Kısacası hem eğlenceli, hem seksi, hem de bol kalori yakmanıza yardımcı olacak bir aktivite arıyorsanız, direk dansı tam da aradığınız şey.



ŞUBAT 2015

42

İSTANBUL İÇİN CHEESECAKE VAKTİ Peynirin bir tatlıya bu kadar yakışabileceğini düşünemezdik; ta ki “cheesecake” denen lezzetle tanışana kadar! Antik Yunan’dan günümüze uzanan ve sonunda Amerika’da meşhur olan bu lezzetin düşüncesi bile ağzımızı sulandırmaya yetiyor. Yapılışı çok da kolay olmayan bu tatlıyı İstanbul’da en iyi hangi mekanlar yapıyor diye merak edip kısa bir tura çıktık. n Özüm Kasapoğlu KANTİN Biri Nişantaşı’nda ve diğeri Bebek’te iki şubesiyle hizmet veren Kantin, aslında bir öğle yemeği restoranı olmasıyla meşhur. Klasik yemeklerin kaliteli malzemelerle yorumlanmış hallerini sunan mekan, son dönemlerde akşamüstü çay ya da kahve keyfi yapmak isteyenlerin de uğrak noktası haline geldi. Bunun temelinde ise mönülerinde yer alan o meşhur New York usulü vişne soslu cheesecake var elbette! Kendinizi şımartmak isterseniz Kantin’deki bu lezzetli cheesecake’i denemenizi şiddetle tavsiye ederiz!

Adres: Akkavak Sok. No:30 Nişantaşı

MARIA’S CHEESECAKE 2006 yılından bu yana doğal ürünler kullanarak yapılan cheesecake ve çeşitli tatlılarıyla Beykoz, Ataşehir, Kozyatağı ve Çekmeköy’de sevenleriyle buluşan mekanın sahibesi aslında Amerikalı bir mücevher uzmanı. Uzun yıllar önce ailesiyle geldiği bir tatil sonrasında İstanbul’a yerleşen Maria Perdue, mücevher uzmanlığındaki sanat vizyonunu adeta tatlılarına yansıtıyor diyebiliriz. Mekanda kullanılan malzemelerin taze ve katkısız olmasına dikkat eden Perdue, New Yorklu, Belçikalı, Californialı cheesecakelerin yanına İstanbullu’yu da ekleyerek, İstanbul aşkını lezzete dökmüş. Özellikle çilekli ve limonlu cheesecake’ini denemenizi tavsiye ederiz.

PASTEL 2012’de kapılarını açtığından beri “kişiye özel tatlı” sloganı ile hizmet veren Pastel, Bebek’in gözde tatlı mekanlarından biri. Mekan sahiplerinin lezzetin yanı sıra, görüntü ve hijyene verdikleri önem mekanın her köşesinden anlaşılıyor. Kumaş peçeteleri, pastel tonlardaki dekorasyonu, aydınlatması ve dışarıdaki minik masalarıyla tam bir butik Fransız pastanesinde hissediyorsunuz kendinizi. Şef Yasemin Aral’ın büyük titizlikle hazırladığı tatlılardan gözdemiz ise tabii ki yaban mersinli cheesecake! Yanına alacağınız bir kahve ile kendinize güzel bir hediye vermiş olacağınıza şüphemiz yok!

Adres: 36 Ada Ata Blok 2-3 No:11 Ataşehir

P.F. CHANG’S P.F. Chang’s’ın bu listede ne işi var diye düşünebilirsiniz ama mekan tatlı mönüsünde de oldukça iddialı. Bu iddiasını da en başta

Adres: Cevdet Paşa Caddesi 123, Bebek o meşhur cheesecake’ine borçlu elbette! Taze frambuaz ve dağ meyveleri sosuyla hazırlanan New York stili cheesecake, bu mekanda yiyebileceğiniz en lezzetli tatlılardan biri. Gerçek New York usulü cheesecake deneyimlerinden birini burada yaşayabilirsiniz.

Adres: Nispetiye Cad. No:94 Beşiktaş

LA VI EN ROSE 2012 yılından itibaren Yeniköy’de hizmet veren ve butik bir aile işletmesi olarak yola çıkan La vi en Rose, kısa sürede özellikle tatlılarıyla büyük ilgi topladı. Bu kadar zengin tatlı mönüsü bulunan bir mekanda cheesecake’in nasıl aradan sıyrıldığını merak ediyorsanız, işin sırrı limonun aromasında diyoruz! Doğru kullanıldığında limonla harikalar yaratılabilir! La vi en Rose’da yiyeceğiniz limonlu cheesecake de bu müthiş lezzet sayesinde listemizde yer almaya hak kazanıyor!

Adres: Köybaşı Cad. No:80, Yeniköy


AJANDA Ş

U

B

A

T

2

0

1

5

27 ŞUBAT JAMES BLUNT “Goodbye My Lover”, “You’re Beautiful” ve “High” gibi önemli hitlere imza atan, kariyeri boyunca 5 kez Grammy’e aday gösterilip 20 milyonun üzerinde albüm satışı gerçekleştiren James Blunt, 27 Şubat’ta İstanbullu hayranlarıyla buluşacak. 1974 doğumlu İngiliz sanatçı tüm dünyada yankı uyandıran 2004 çıkışlı Back to Bedlam albümüyle tam bir patlama yapmıştı hatırlayacağınız gibi. Albüm 11 milyondan fazla satmış İngiltere listelerinde birinci, Amerika listelerinde ikinci olmuştu.

Hemen ardından 2007 yılında çıkan ikinci albümü All the Lost Souls ise 20’den fazla ülkenin listelerinde ilk sıraya yükselmişti. Üçüncü albümü Some Kind of Trouble, Stay the Night hiti ile 2010 yılında satışa sunuldu. Ertesi yıl Some Kind of Trouble: Revisited adıyla özel bir versiyonu piyasaya çıktı. 2013 yılında ise Moon Landing albümü yayınlandı.

Mekan: Ülker Sports Arena Fiyat: 62-299 TL

24 ŞUBAT ELUVEITIE %100 Metal Şubat ayında da devam ediyor. Finntroll, Turisas ve Ensiferum gibi gruplar ile tanıdığımız folk metal’in bir diğer önemli temsilcisi Eluveitie, ilk kez İstanbul’a geliyor. 2002 yılında kurulan Eluveitie, Kelt dili ve antik folk öğelerini, melodik death metal ile birleştiren coşkulu kimliği ve geniş kadrosunun çoksesliliğiyle kısa sürede dikkat çekti. 2008 yılında Nuclear Blast ile anlaşan Eluveitie çağdaş metal sahnesinin en başarılı folk metal gruplarından biri haline geldi. 2010 yılındaki Wacken performanslarıyla Metal Hammer tarafından “Geleceğin grubu” ünvanına ve 2014 yılında İsveç Müzik Ödülleri’nde “En iyi ulusal sahne performansı” ödülüne hak kazanan Eluveitie, 8 kişiden oluşuyor.


44

ŞUBAT 2015

VİZYONDA NE VAR? Sinema

6 ŞUBAT

6 ŞUBAT

JUPİTER YÜKSELİYOR

ÖZGÜRLÜK YÜRÜYÜŞÜ

Yönetmen: Ava DuVernay Oyuncular: David Oyelowo, Tom Wilkinson, Tim Roth Tür: Dram, Yapım: İngiltere, ABD Süre: 122 dk.

Yönetmen: Andy Wachowski, Lana Wachowski Oyuncular: Channing Tatum, Mila Kunis, Sean Bean Tür: Bilimkurgu, Macera, Yapım: ABD Süre: 127 dk.

1965’te Alabama eyaletinin Selma kentinden eyalet başkentine giden 87 km’lik bir yol ve bu yolda o dönem ABD tarihine geçen üç protesto yürüyüşü... Martin Luther King’in öncülük ettiği bu yürüyüşler, kamuoyunu harekete geçirdi ve dönemin ABD Başkanı Johnson Oy Hakkı Kanunu konusunda köşeye sıkıştırdı. Nihayetinde protestolar etkili oldu ve kanun çıktı. Değişen Amerika’nın hikayesini anlatan filmin yönetmenliğini Ava DuVernay üstlenirken filmin senaryosu Paul Webb’e ait. Filmin başrolünde David Oyelowo yer alıyor.

Öyle bir evren düşünün ki insanoğlu besin zincirinin en alt basamağında duruyor. Hizmetçilik yapan sıradan genç bir kadın olan Jupiter Jones ise büyük bir suikastın hedefinde... Jupiter Jones dünyaya geldiğinde ileride sıra dışı olaylar yaşayacağına dair birçok işaret vardır. Aradan yıllar geçer ve artık genç bir kadındır. İnsanların evine temizlikçi olarak gider, ilişkileri ise genelde sorunlarla sona erer. Bir gün genetik mühendislik ürünü eski asker Caine dünyaya iner; amacı ise Jupiter’i bulmaktır.

Sinema

6 ŞUBAT

A MOST VIOLENT YEAR

Yönetmen: J. C. Chandor Oyuncular: Oscar Isaac, Jessica Chastain, David Oyelowo Tür: Dram, Gerilim Süre: 125 dk. Geçtiğimiz yıllarda Margin Call ve All is Gone adlı filmlerle bir hayli sükse yapan yönetmen J. C. Chandor bu defa bizi 1981 yılına, New York’a götürüyor. New York şehrinin tarihinde suç oranının en yüksek ölçekte yaşandığı yıl olan 1981’in kış aylarında geçen filmde, göçmen bir ailenin o yılların New York’unda hayata tutunup tutunamayacaklarını seyredeceğiz. Göçmen olmanın sıkıntılarının yanı sıra yolsuzluk, şiddet ve suçla örülen kaderin ağlarında kahramanlarımız ne kadar hayatta kalabilecekler, birlikte göreceğiz.

13 ŞUBAT

GRİNİN 50 TONU

Yönetmen: Sam Taylor-Johnson Oyuncular: Jamie Dornan, Dakota Johnson, Jennifer Ehle Senaryo: E.L. James, Yapım: 2015-ABD Tür: Dram, Romantik Edebiyat öğrencisi olan Anastasia Steele, genç girişimci Christian Grey’le röportaj yapmaya gittiğinde son derece çekici, zeki ve sinir bozucu bir adamla karşılaşır. Toy ve masum Anastasia, bu adama duyduğu arzu karşısında şaşkına döner ve adamın gizemli doğasına rağmen ona yakınlaşma arzusuyla yanıp tutuşur. Anastasia’nın güzelliği, zekâsı ve özgür ruhuna direnemeyen Grey de onu istediğini kabul eder, ancak şartları vardır... Grey’in sıra dışı erotik istekleri karşısında şoka uğrayan ama bir yandan da heyecana kapılan Anastasia tereddüde düşer.


45

ŞUBAT 2015

VİZYONDA NE VAR? Sinema

20 ŞUBAT

20 ŞUBAT

BIG EYES

AMERICAN SNIPER

Yönetmen: Clint Eastwood Oyuncular: Bradley Cooper, Sienna Miller, Kyle Gallner. Tür: Biyografi, savaş, Yapım: ABD Süre: 132 dk.

Yönetmen: Tim Burton Oyuncular: Amy Adams, Christoph Waltz, Krysten Ritter Tür: Biyografik, komedi, Yapım: ABD Süre: 106 dk.

Clint Eastwood babanın son yıllarda yönettiği en sert film olarak nitelendirilen American Sniper, gerçek bir Amerikan ordu mensubunun hayatını kendine konu ediniyor. Chris Kyle adlı keskin nişancı, Amerikan ordu tarihinin en fazla düşman öldüren askeri olarak tarihe geçer. Bu filmde izleyeceklerimiz Kyle’ın otobiyografisinden uyarlanmış. Film, aynı zamanda geçtiğimiz yıl trajik bir cinayete kurban giden Chris Kyle’ın anısına saygı duruşu özelliği de taşıyor. Filmde Cooper’ın performansının oldukça başarılı olduğunun da altını çizelim.

Karanlık ve fantastik sinemanın Hollywood’daki en önemli ismi Tim Burton, belki de ilk kez kendi güvenli bölgesinden dışarı çıkıp oldukça realist bir öyküyle karşımıza çıkıyor. Yarı biyografik tarzda bir film olan Big Eyes, ünlü Amerikalı ressam Magaret Keane ve eşi Walter Keane’in fırtınalı ilişkisi ve imza attıkları sanat eserleri etrafında örülmüş bir dram filmi. Bakalım Tim Burton uzun zamandır kendini tekrar eden filmlerinin lanetinden bu yaşanmış öyküyle kurtulabilecek mi?

Sinema

27 ŞUBAT

27 ŞUBAT

BIRDMAN

HER ŞEYİN TEORİSİ

Yönetmen: Alejandro González Iñárritu Oyuncular: Michael Keaton, Zach Galifianakis, Edward Norton Tür: Komedi, Dram Süre: 119 dk. Riggan adlı bir tiyatro oyununun baş oyuncusu provalar esnasında beklenmedik bir biçimde yaralanır ve yerinin acil olarak doldurulması gerekir. Lesley ve onun en yakın arkadaşı olan Jake’in önerisiyle bir zamanların gözde yıldızı olan Mike Shiner baş aktörlüğe getirilir. Mike sahneye çıkma hazırlıkları yaparken, oyuncu olan sevgilisi Laura, kişisel asistanlığını yürüten kızı Sam ve mükemmeliyetçi eski karısı Sylvia baş etmek durumunda kalır. Başrolde Micheal Keaton’ı seyredeceğimiz filmde ünlü aktöre Amy Ryan, Naomi Watts, Zach Galifianakis, Andrea Riseborough ve Emma Stone eşlik ediyor.

Yönetmen: James Marsh Oyuncular: Eddie Redmayne, Felicity Jones, Tom Prior Tür: Biyografik, Dram, Yapım: İngiltere Süre: 123 dk. Film, modern bilim ve teknoloji tarihini değiştiren İngiliz fizikçi ve teorisyen Stephen Hawking’in hayatından bir kesiti ele alıyor. Odak noktası olarak Hawking’in 1965 ve 1991 yılları arasında evli kaldığı ilk eşi Jane Wilde ile olan ilişkini konu alan filmde, öğrencilik yıllarında başlayan ilişkilerine, birlikte bilim adına yaptıklarına ve hastalık teşhisiyle yaşadıkları sarsıntılara tanık olacağız. Filmin yönetmen koltuğunda ‘Man on Wire’, ‘Project Nim’ ve ‘Shadow Dancer’ filmlerinin Oscar ödüllü yönetmeni James Marsh bulunuyor.


46

ŞUBAT 2015

BU KONSERLE R KAÇM A Z ! Garanti Caz Yeşili konserleri, cazseverleri buluşturmaya devam ediyor. Salon İKSV Şubat ayında Sleep Party People, Soap and Skin ve Moddi’yi hayranlarıyla buluştururken, Charlie Parker’ın anıldığı “Caz Ağacı” gecesine de ev sahipliği yapacak. KonserVe uygulaması ile bilet barkodlarınızı okutup, puanlar kazanmayı unutmayın!

6 ŞUBAT

13 ŞUBAT

SLEEP PARTY PEOPLE

SOAP AND SKIN

Danimarkalı müzisyen Brian Batz’ın projesi olarak başlayan dreampop grubu Sleep Party People; Boards of Canada, David Lynch ve Erik Satie’nin çalışmalarından ilham alıyor. Grup, kendi adını taşıyan ilk albümünü 2010’da yayımladı. 2012’de “We Were Drifting On a Sad Song” albümünü hazırlayan grup, Avrupa ve Asya turlarıyla dinleyici kitlesini genişletti. Sahneye tavşan maskeleriyle çıkan grubun son albümü “Floating”, 2014’te piyasaya sunuldu. Devinimi bol müziklerini tavşan maskeleriyle sakladıkları yüzleri sayesinde kimliksiz bir evrenselliğe ulaştıran grup, özellikle de canlı performanslarıyla parmak ısırtıyor! Sigur Ros ve Mogwai gibi modern enstrüman ozanlarının ayak izlerine de sapmaktan çekinmeyen çok katmanlı şarkıları, müzikseverlere benzersiz bir müzikal yelpaze sunuyor. Sahnelerinde hem modern hem de antika enstrümanlar kullanarak performansları süresince zaman kırılmaları yarattıklarının da altını çizelim.

“Soap & Skin”, Avusturyalı sanatçı Anja Plaschg’ın deneysel müzik projesi olarak ortaya çıktı. Plaschg 6 yaşında piyano çalmaya, 14 yaşında keman dersleri almaya ve elektronik müziğe ilgi duymaya başladı. Grafik tasarım ve güzel sanatlar eğitiminden vazgeçerek müzikte karar kılan sanatçı, 2009’da ilk albümü “Lovetune for Vacuum”, 2012’de ikinci albümü “Narrow”u yayımladı. Xiu Xiu, Cat Power, Björk, Aphex Twin ve Sergei Rachmaninoff en büyük ilham kaynakları arasında yer alıyor. Müzik haricinde oyunculuk da yapan yetenekli sanatçının teatral kabiliyetleri performanslarına da yansıyor. Babasını kaybetmesinin ardından kaydettiği “Narrow”daki şarkılar konserlerinin yapıtaşlarını oluşturuyor. 2013 yılında yayımlanan ve “Sugarbread” adını verdiği üç şarkılık EP ile takdir toplayan Soap & Skin, izleyicilerine sıradışı bir müzikal deneyim vadediyor.

Mekan: Salon İKSV Etkinlik saati: 22:00

Mekan: Salon İKSV Etkinlik saati: 22:00

CHARLIE PARKER’IN ANISINA

27-28 ŞUBAT

MODDI

Mekan: Salon İKSV Etkinlik saati: 21:30 Norveçli folk-pop müzisyeni Moddi, 2010 yılında çıkardığı ilk albümü “Floriography” ile Norveç Grammy Ödülleri’nde iki kategoride aday gösterildi. Avrupa’nın önemli festivallerine katılan sanatçı, 2010’da Angus & Julia Stone ile Avrupa turuna çıktı. İkinci albümü “Set The House on Fire” ve üçüncü albümü “Kæm va du?” ile büyük beğeni topladı. Bu albümle 2014 yılında düzenlenen Norveç Grammy’lerinde En İyi Albüm kategorisinde rakiplerini geride bıraktı ve en prestijli ödülü kazandı. Aktivist duruşu, masalsı şarkıları ve birden fazla enstrümana hakimiyetiyle Avrupa’nın en parlak yeteneklerinden biri olarak gösterilen Moddi’nin samimi performanslarını kaçırmamanızı tavsiye ediyoruz.

İstanbul’un önde gelen müzisyenlerinin, cazın efsanelerini andığı “Caz Ağacı” 2015’in ilk konserinde saksofon virtüözü Charlie Parker’a bir saygı duruşu gerçekleştiriyor. 1955 yılında daha 34 yaşındayken bu dünyadan göçen Charlie Parker’ın hayatı, dünya müziğine bırakılmış en önemli miraslardandır. Caz müziğin virtüözlük ve emprovizasyonla buluştuğu “bebop” akımının mucitlerinden olan Parker’ın etkisi yarım yüzyılı aşkın süredir caz dünyasında halen hissedilmekte. Ülkemizde caz müziğin son dönemdeki en etkin müzisyenlerinin hazırladığı bu saygı duruşu gecesini sakın kaçırmayın. Mekan: Salon İKSV Etkinlik saati: 22:30 EKİP Vokal: Randy Esen, Bora Çeliker, Elif Çağlar Saksofon: Engin Recepoğulları Piyano: Serkan Özyılmaz Kontrbas: Kağan Yıldız Davul: Ediz Hafızoğlu Sunucu: Vedat Özdemiroğlu




Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.