Sayı 46

Page 1

TELEVİZYON

Amerikan televizyonlarındaki talk show rekabeti, yeni sezonda da tüm hızıyla devam ediyor. Sizin için günümüzün en iyi 10 talk show’unu listeledik.

POP KÜLTÜR

Rocky efsanesi tam 40 yaşında! 21 Kasım 1976’da hayatımıza giren Rocky, 40. yılında bile halen güçlü ve popüler olmayı sürdürüyor. Nice yıllara İtalyan Aygırı!

SİNEMA

Marvel filmlerinde Asgard tanrılarını, mutasyona uğrayan bilim adamlarını ve gizli ajanları gördük. Doctor Strange ile ilk kez büyülü ortamlara dalacağız!

EDEBİYAT

maNga grubuyla sürdürdüğü başarılı kariyeri ve solo şarkıları ile tanıdığımız Ferman Akgül, ilk kitabı Osmanlı Cadısı Tırnova’yı Postkolik’e anlattı.

MODA

Geçmişi 1950’lere dayanan airbrush tişörtler, bu sezon moda dünyasını da etkisi altına aldı. Airbrush tişörtlerini yeniden gardroplara sokan etki ise ünlülerden geldi.

RÖPORTAJ

Çizimlerde eşya kullanma sanatı olan obje art’ın popülaritesi artıyor. Ve bu akımın en iyilerinden biri de Kötü Kedi Şerafettin’in yaratıcısı Bülent Üstün.



İÇİNDEKİLER

08

14

18

20

TELEVİZYON

Amerikan televizyonlarındaki talk show rekabeti, yeni sezonda da tüm hızıyla devam ediyor. Sizin için günümüzün en iyi 10 talk show’unu listeledik.

SİNEMA

Marvel filmlerinde Asgard tanrılarını, mutasyona uğrayan bilim adamlarını ve gizli ajanları gördük. Doctor Strange ile ilk kez büyülü ortamlara dalacağız!

35

MODA

Geçmişi 1950’lere dayanan airbrush tişörtler, bu sezon moda dünyasını da etkisi altına aldı. Airbrush tişörtlerini yeniden gardroplara sokan etki ise ünlülerden geldi.

Gondor Medya İletişim Danışmanlık Tic. Ltd. Şti adına sahibi Emrah Gürkan Yayın Yönetmeni Emrah Gürkan emrah@postkolik.com Görsel Yönetmen Emre Öztınaz Yayın Danışmanı Fırat Akyıldız Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Fatma Gürkan Katkıda Bulunanlar Erdem Tatar, Sadi Tirak, Enis Hazan, Orhan Meriç, Hande Aykun, Özüm Kasapoğlu Fotoğraf Sinan Bayar

POP KÜLTÜR

Rocky efsanesi tam 40 yaşında! 21 Kasım 1976’da hayatımıza giren Rocky, 40. yılında bile halen güçlü ve popüler olmayı sürdürüyor. Nice yıllara İtalyan Aygırı!

EDEBİYAT

maNga grubuyla sürdürdüğü başarılı kariyeri ve solo şarkıları ile tanıdığımız Ferman Akgül, ilk kitabı Osmanlı Cadısı Tırnova’yı Postkolik’e anlattı.

38

RÖPORTAJ

Çizimlerde eşya kullanma sanatı olan obje art’ın popülaritesi artıyor. Ve bu akımın en iyilerinden biri de Kötü Kedi Şerafettin’in yaratıcısı Bülent Üstün. Reklam Yetkin Nural 0537 371 90 50 reklam@postkolik.com Digital Reklam Digital Drop 0212 272 04 08 emreturegun@digitaldrop.co Yönetim Yeri Nisbetiye Mah. Gazi Güçnar Sok. Uygur İş Merkezi No: 4A, D:1 Beşiktaş/İstanbul 0212 337 27 91 info@postkolik.com Baskı Altın Kitaplar Yayınevi Tic. A.Ş. Göztepe Mah. Kazım Karabekir Cad. No:32 Bağcılar/İstanbul 0212 446 38 88 Sertifika no: 10766 Yayın türü: Aylık, süreli, yerel

• Postkolik’te kullanılan tüm yazılar kaynak gösterilerek yayınlanır. • Postkolik 15 bin adet basılıyor. Postkolik’in dağıtıldığı yerleri görmek için www.postkolik.com/nerdeyiz adresini ziyaret edebilirsiniz. • Postkolik’i e-dergi olarak www.postkolik.com adresinden okuyabilirsiniz.

3


POST OFFICE POST OFFICE

ELEKTRİKLİ OFF-ROAD KEYFİ Y eşil teknoloji doğayı korurken, üreticiler de hayatı alışık olduğumuz konforda yaşatmak için her gün yeni gelişmeler ve icatlarla piyasayı renklendiriyor. Elektrikli bisikletler de, motosiklet gücüne henüz erişememiş olsalar da, iddialı modellerle hızla arayı kapatmaya çalışıyorlar. Bultaco Brinco, işte bu özel modellerden biri. Off-road keyfini elektrikli bisikletlere getirmeyi planlayan Bultaco Brinco, bugüne dek piyasaya çıkmış en güçlü elektrikli bisiklet modellerinden birine imza atmış. 2000 watt’lık elektrikli motor, arka ve ön tekerlerde hidrolik disk frenler ve dokuz vitesle bu şık bisiklet, adeta elektrikli bir canavar. Eco, Touring ve Sport adlı üç farklı motor seviyesine sahip olan bu bisiklet sayesinde, ihtiyacınız kadar elektrik yakacak ve ihtiyacınız olmayanı tüketmeyeceksiniz. Yeşil enerjiyi bile idareli kullanan bu şık elektrikli bisikletin satış fiyatı ise, 4.500 dolar olarak açıklandı. www.bultaco.com

WALKING DEAD’DEN TÜYLER ÜRPERTEN FİGÜRLER

NOTLARIZI AYDA TUTUN

F

ield Notes’un ay serisi defterleri, son yıllarda -özellikle de indie çevrelerde- fazlasıyla beğenilen bir akıma dönüşmüş durumda. Hem not defteri hem de ajanda olarak kullanabilen Lunacy, sadece notlarınızı tutmuyor; size ay konseptli bir sabit not defteri de sunuyor. Lunacy’nin içine yerleştireceğiniz boş sayfalara notlar alıyor; sayfalar dolunca arşive ayırıp yenileriyle değiştiriyor ve böylece defterinizi hiç yanınızdan ayırmak zorunda kalmıyorsunuz. Ayın üç farklı evresi konsept alınarak hazırlanmış olan bu defterler, dolunay, yarım ay ve hilal ay modelleriyle satılıyor. Tamamen el yapımı olan bu defter setleri, sizi emsalsiz bir not tutma geleneğinin sağlam bir üyesi yapmak konusunda oldukça iddialılar.

T

üm zamanların en çok seyredilen dizisi ve son yılların en yüksek satış rakamlarına ulaşan çizgi roman serisi olan The Walking Dead’in iki karakteri için çok özel bir figür seti piyasaya sürüldü. Dizinin takipçileri geçtiğimiz sezon finalinde Negan’ın beysbol sopasının ucunda kimin can verdiğini merakla beklediler; çizgi roman sevenler ise Negan’ın kurbanının Glenn olduğunu biliyorlar. Dizide bu olay nasıl vuku bulacak bilinmez; ancak çizgi romandaki o iç burkan finalin iki kahramanı olan Negan ve Glenn, bu figür setinde buluştu! Negan ve Lucille adını verdiği kanlı beysbol sopası bir tarafta, zavallı Glenn diğer tarafta aynı paketin içinde satıştalar. Glenn’in Lucille ile dağılan suratı da ekstra parça olarak kutuda yer alıyor. Figürleri satın alanlar, ister Glenn’in ölmeden önceki halini, isterlerse de Lucille tarafından dağılan suratını figürlerine monte edebilecekler. Çizgi romanların orijinal baskısı siyah beyaz olduğu için, bu figür setinin siyah beyaz versiyonun da satışta olduğunu söyleyelim.

fieldnotesbrand.com

shop.thewalkingdead.com 4


LUKE EVİNİZDE

KAMPÇILAR BAYILACAK

ideshow Collectibles ve Hot Toys işbirliğiyle piyasaya sürülecek olan Luke Skywalker figürünün fotoğraflarından bile gerçeklik fışkırıyor. Figürün kendisine on saniye bakan, eminiz force kullanmaya başlar! Jedi dendiğinde aklımıza ilk gelen isim olan efsane Luke Skywalker karakteri, orijinal Star Wars üçlemesinin ardından geçtiğimiz yıl gösterime giren The Force Awakens filmiyle birlikte beyazperdeye geri dönmüştü. The Force Awakens’ın son sahnelerinde görünen ve Episode VII’yi suretiyle kapatan Luke Skywalker’ın yaşlı kurt karizması hepimizin aklını almış; Episode VIII için beklentimizin çıtasını Tatooine gezegenine kadar fırlatmıştı! İşte o müthiş karizmatik Luke Skywalker’ın 28 cm. boyutundaki figürü evlerimize geliyor! Filmdeki Skywalker’ın duruş ve tipinin bire bir kopyalandığı bu müthiş figür, tüm Star Wars hayranlarının rüyaların süsleyecek kalitede! 2017’nin ilk aylarında piyasada olması beklenen Luke Skywalker figürünün satış fiyatı ise, 230 dolar olacak.

amp-Rite, zorlu doğa koşullarında en konforlu şekilde kamp yapabilmeyi amaçlayan bir çadırla karşımızda. Kurulumu oldukça basit olan bu çadır, zeminle direkt olarak bağlantınızı kesiyor ve bu sayede zeminin pürüzlü yüzeyinde konforsuz bir yerleşim olanağını ortadan kaldırıyor. Üstelik bu sayede çadıra girebilecek böceklerden de sizi koruyor veya yağmurlu havalarda ıslak zeminden etkilenmenizi engellemiş oluyor. Nasıl, müthiş bir fikir değil mi? Eğer siz de iki kişinin rahatça sığabildiği bu çadırlardan birine sahip olmak istiyorsanız; Kamp-Rite’ın web sitesine göz atabilirsiniz. Şimdiden iyi kamplar!

S

K

www.kamprite.com

www.sideshowtoy.com

PODO İLE MÜMKÜN

S

elfie çekmek artık neredeyse yüzümüzü yıkamak ya da dişimizi fırçalamak kadar gündelik ve sıradan bir aktiviteye dönüştü. Ancak selfie’lerde kol görmekten de bıktık! Peki ya selfie çubukları? Onlarda da ya elinizde tuttuğunuz çubuğun metal aparatı gözüküyor ya da sadece belli bir açıdan selfie çekebiliyorsunuz. Peki bir kusursuz selfie çekmeyi nasıl başaracağız? Hemen cevaplayalım; Podo ile! Podo, minicik bir kutu şeklinde portatif bir kamera. Bu kameranın yapışamayacağı yüzey yok! Taş, duvar, metal, ağaç gövdesi ya da aklınıza neresi gelirse, Podo’yu yapıştırabilirsiniz. Sonraki adım, Podo’nun akıllı telefon uygulamasını kullanarak istediğiniz zoom boyutunu ve açıyı belirleyerek selfie’nizi çekmek! Podo, aynı zamanda sabitlediğiniz yüzeyden, 720p çözünürlüğünde video da çekebiliyor. Bu sayede geniş açılı ve uzun süreli videoları istediğiniz açıdan özgürce çekebilirsiniz. Podo, tüm selfie çılgınlarını ve telefonunu bir medya ünitesi olarak kullanmayı sevenleri memnun edecek bir cihaz.

GOPRO KANATLANDI

S

on yılların en popüler video kayıt sistemi olan GoPro’nun girip çıkmadığı deliği bulmak zor. Yine de GoPro’yu insan bir de özgürce uçurabilse, kim bilir nasıl efsane kayıtlar yapar değil mi? Aslında bunun için drone teknolojisi de kullanılabilir; ancak hem masraflı hem de kontrolü zahmetli olan bu teknoloji herkese göre değil. Peki çözüm mü ne? GoPro’yu kanatlandırmak ve bunu yaparken de eğlenmek, işte bu yeni aparatla mümkün olacak! Aerodinamik yapısı ve uçuş mesafesiyle dikkat çeken bu aparatın ön haznesine GoPro kameranızı yerleştiriyorsunuz ve kayıt yapan “gözünüzü” metrelerce öteye salıveriyorsunuz. Tüm darbelere dayanıklı olan sağlam yapısıyla dikkat çeken bu aerodinamik aparat, size eşi benzeri olmayan görüntüler sunacak.

www.indiegogo.com

www.aervideo.com 5


POST OFFICE POST OFFICE

UZAY KALEMİ!

İ

nsanoğlunun uzay yolculuğu ve bilim kurguyla olan ezeli ilişkisinden ilham alınarak üretilen MB&F Autograph Pen, sadece bir yazı aracı değil; aynı zamanda bir sanat eseri. Tasarımı dört yıl süren bu özel kalemin ortaya çıkışında İsviçreli saat ustalarının ve efsanevi kalem üreticisi Caran d’Ache’nin ortak imzası bulunuyor. Yaklaşık 100 adet rodyum kaplı parçanın bir araya gelmesinden oluşan bu özel dolmakalemin tasarımında uzay mekiklerinden ilham alınmış ve kullanılmadığı zamanlarda bir mekik görünümünde durması için üst tabakasına üç adet ayak gizlenmiş. Bu şık tasarımın bir de sürprizi var. Kutusu da roket fırlatma rampası olarak tasarlanan MB&F Autograph Pen’in yanında bir de minyatür astronot figürü geliyor ve mıknatıslı yapısı sayesinde kalemin arzu edilen yüzeyine yapışabiliyor. Bu benzersiz dolma kalem, üç farklı renk seçeneğiyle satışta ve her birinden sadece 99 adet üretilmiş olması sebebiyle, koleksiyon değeri taşıyor.

RÜYA GİBİ SET

K

arl Lagerfeld ve Faber Castell, muazzam bir ortaklığa imza attı. Eğer çizim yapmayı seviyorsanız ve özellikle mesleğiniz çizimle iç içeyse, bu güzelliği görmelisiniz. Karlbox adı verilen boya kalemi seti, her seviyeden çizim yapmayı seven insanın düşlerini süsleyecek cinsten bir karma ünite. Bu devasa set, özenle gruplanmış çekmecelerden oluşuyor ve her çekmecede birbirinden farklı tekniklerle çizim yapmanızı sağlayacak kalemler kullanımınıza sunuluyor. Toplam 350 parçadan oluşan Karlbox’ın her biri, Karl Lagerfeld ve Faber Castell’in özel lisans belgeleriyle tescillenmiş olarak satılacak. Karlbox’tan yalnızca 2500 adet üretilmiş ve setlerin her biri 2.850 dolara satılıyor. Karl Lagerfeld, beş farklı ülkede bulunan tasarım ofisleri için Karlbox’tan beş adet bizzat sipariş vermiş bile!

www.mbandf.com

www.colours-in-black.com

BİR JAPON KLASİĞİ

WE ALL LIVE IN A YELLOW SUBMARINE!

S

harp’ın Japonya kolu, ülkenin en önemli gsm şirketi olan Softbank’le işbirliği yaparak, dünyanın ilk akıllı Star Wars telefonlarını üretti! Rogue One filminin vizyona gireceği gün olan 16 Aralık’ta piyasaya çıkacak olan Star Wars telefonlarının iki modeli bulunacak. Kolaylıkla tahmin edebileceğiniz üzere, bu modellerin adı The Dark Side ve The Light Side olacak. Star Wars telefonları, seçilen tarafın konseptinde materyalle dolu olacak. Böylece karanlık tarafın telefonunda Darth Vader ve Emperor Palpatine gibi karakterler ve onlara ait duvar kağıtları ve ses efektleri yer alırken; aydınlık tarafta ise bu telefonları satın alanlar bolca Luke Skywalker ve Han Solo görecek. Android işletim sistemine sahip Star Wars telefonları, 22 megapixel kamera, 3 GB RAM, 5.3 inch’lik ekran ve su geçirmezlik özelliklerine sahip. Anlayacağınız Japonlar yine yaptılar yapacaklarını!

S

anırız şu hayatta Lego sevmeyen de, The Beatles sevmeyen de yoktur. Durum böyle olunca da, iki efsane markanın işbirliği herkesi memnun ediyor. Tıpkı bu harika ürün gibi... The Beatles’ın 1969 tarihli efsane albümü Yellow Submarine, bu serinin ana konsepti. Grubun bu albümdeki rengârenk kapak görselinde yer alan pek çok figür, 1 Kasım’dan itibaren Lego olarak satışta olacak. Üstelik bu serinin paketinden grup elemanlarının oyuncakları da çıkıyor ve hepsi de o albümün imajıyla tasarlanmış durumda. Bu şık Lego seti, toplam 550 parçadan oluşuyor. Setin içinde John, Paul, George ve Ringo’ya ek olarak; Yellow Submarine’in film versiyonunda yer alan Jeremy adlı maskotun da Lego figürü var. 60 Euro’ya satılacak setin The Beatles hayranlarınca kapışılacağından eminiz! shop.lego.com 6



HABER

TALK SHOW SAVAŞLARI Amerikan televizyonlarındaki talk show rekabeti, yeni sezonda da tüm hızıyla devam ediyor! Sizin için günümüzün en iyi 10 talk show’unu ve efsanevi sunucularını mercek altına alıyoruz. Sadi Tirak

1

960’lı yıllarda, televizyonların artık her eve girmeye başlamasıyla birlikte, özellikle de Amerika Birleşik Devletleri’nde, bir devrim yaşandı. Radyonun sarsılmaz zannedilen iletişim krallığı, görüntü de veren bu müthiş yeni kutu tarafından, ele geçirilmişti. Televizyonlardan yayılan görüntüler eşliğinde, artık her evde, yeni bir dünya düzeni kuruluyordu. Televizyon programlarının hikâyesi de zaten bir bakıma Batı Dünyası’nın hikâyesidir. II. Dünya Savaşı sonrası kurulan global düzende özgürlükçü ve bireyci tarafta yer alan Batı, kültürel ve sosyo-politik tüm iletişimini televizyon üzerinden yaygınlaştırdı. Sinema ve radyonun gücü, hiçbir zaman televizyonun kapsamını yakalayamadı.

HER GECEYE BİR ÜNLÜ

Soğuk savaş izlerinin yok olmaya başladığı 70’lerde, Amerikan televizyonlarında kemikleşmiş bir format vardı: Talk show’lar! İlk örnekleri 50’li yıllara dayanan bu format sayesinde, insanlar her programda bir ünlünün özel hayatını ve gündemdeki işini öğreniyor ve keyifli vakit geçiriyordu. 80’lerde televizyon kanalı sayısının artmasıyla, talk show’lar önemli bir rekabet alanı oluşturmaya başladı ve Amerikan TV kültürünün yapı taşlarından biri hâline geldi. Haber programları, diziler ve filmlerin yanı sıra; talk show’lar da büyük TV kanallarının gözdesi oldu ve bu durum kendi içinde ister istemez büyük bir yükselişin kapısını araladı. 8

İnsanlar ünlülerin her gece evlerine konuk olmasını sevmişti. 90’lı yıllara gelindiğinde, talk show kültürü sadece belirli bir saat aralığına sığmıyor; adeta taşıyordu. Tabii kaçınılmaz olarak, işin kendi içinde çeşitleri arttı ve gündüz kuşağı da yarışa dâhil oldu. Günümüze kadar da gündüz kuşağı talk show’ları ile akşam/gece kuşağı talk show’ları arasındaki kıyasıya rekabet devam etti. Bu yazımızda akşam/gece kuşağı talk show’ları arasında, günümüzdeki en popüler programları masaya yatıracak ve her birine yakın bakış atacağız. Şimdi hazırsanız, Amerikan televizyonlarında akşam/gece kuşağının en popüler 10 talk show’u ve sunucusuyla sizleri baş başa bırakıyoruz...


GÜNÜMÜZÜN EN İYİ 10 TALK SHOW’U SUNUCU: ANDY COHEN KANAL: BRAVO 2009 yılından beri devam eden Watch What Happens: Live, bir late night, yani gece geç saat programı. New York’tan canlı yayınlanan program, özellikle seyircilerle interaktif bağ kurmasıyla meşhur. Hem canlı telefon bağlantıları hem de sosyal medya üzerinden izleyenlerin nabzını ölçme konusunda iddialı olan Watch What Happens: Live, son iki senedir konuk skalasındaki değişim ve artık dünyaca ünlü yıldızları da konuk alabilmesiyle dikkat çekiyor. Lüks bir restoranın bar kısmını andıran dekoruyla farklı bir sunuma imza atan programda sunucu Andy Cohen (48), konuklarla girdiği samimi ve sıcak sohbetlerle adından söz ettiriyor. Andy Cohen

CONAN

SUNUCU: CONAN O’BRIEN KANAL: TBS 90’lı yılların başından itibaren talk show denince akla gelen ilk isimlerden biri olmayı başaran Conan O’Brien (53), yıllarca akşam/ gece kuşağı dilimlerinde adını TV tarihine altın harflerle yazdırdıktan sonra, 2010 yılından bu yana, TBS kanalında sürdürdüğü Conan programıyla kariyerinin en parlak günlerini yaşıyor. Burbank’taki (Kaliforniya) Warner Bros Stüdyoları’ndan yayınlanan program, sadece dünyaca ünlü yıldızları konuk etmekle kalmıyor; O’Brien’ın nevi şahsına münhasır esprileri ve skeçleriyle de izleyenleri ekrana bağlıyor. Özellikle son üç sezondur prodüksiyon harcamalarının da artmasıyla, reyting rekorları kıran skeçlere ve konukların da dâhil olduğu unutulmaz oyunlara imza atan program, 45 dakika boyunca bir talk show’dan beklediğiniz hemen hemen her şeyi veriyor. Pazartesiden perşembeye hafta içi 4 gün gece geç saatte yayınlanan ve özel müzik performanslarına da ev sahipliği yapan Conan’ın, TBS kanalında 2018’e kadar kontratı bulunuyor. Conan O’Brien

JIMMY KIMMEL LIVE!

James Corden

THE LATE LATE SHOW WITH JAMES CORDEN

SUNUCU: JAMES CORDEN KANAL: CBS Sadece iki sezonda bir efsaneye dönüşen The Late Late Show with James Corden, şu sıralar Amerikan televizyonlarının en çok izlenen geç saat talk show’larından biri. Üstelik sunucusu bir İngiliz! Komedyenlik konusunda çok özel bir yeteneği olan James Corden (38), Amerikalı rakiplerinin arasında hemen parladı ve adeta bir fırtınaya sebep oldu. Özellikle ünlülerin arabada şarkı söyletilip sohbet ettirildiği “Carpool Karaoke” formatıyla son yıllarda bir TV programının bulduğu en parlak fikirlerden birine imza atan Corden ve ekibi, stüdyo içi oyunlar ve skeçlerle de giderek daha fazla kitleye hitap etmeye başladı. Corden, söz konusu skeçler ve oyunlar olduğu zaman, ne kadar büyük bir yetenek olduğunu hafta içi beş gece kanıtlıyor.

SUNUCU: JIMMY KIMMEL KANAL: ABC Jimmy Fallon komedi, eğlence ve oyunlarla zirvede yer alırken; Jimmy Kimmel (49) önderliğindeki Jimmy Kimmel Live! ise, konuk sohbetlerinde günümüzün en iyi talk show’u olma özelliği taşıyor. Los Angeles’tan yayınlanan program, konuktan en iyi içeriği alan, en doyurucu sohbetlere ev sahipliği yapan ve konuğun tanıttığı filmi/diziyi/ürünü ekrana en iyi taşıyan talk show olarak nitelendiriliyor. Dünyaca ünlü sanatçıların yanı sıra politikacıların da konuk olmak için öncelik gösterdiği TV programlarından biri olan Jimmy Kimmel Live, son üç sezondur stüdyo dışı skeçlere ağırlık vermesiyle de dikkat çekiyor. İsminin aksine canlı yayınlanmayan program, Amerikan televizyonlarında konuk popülaritesi olarak 1 numaralı talk show konumunda.

THE TONIGHT SHOW STARRING JIMMY FALLON

SUNUCU: JIMMY FALLON KANAL: NBC Bu program, Amerikan televizyonlarının en uzun süredir yayınlanan talk show’u olma özelliğine sahip. 1954’ten bu yana 60 küsur yılda pek çok efsane ismi sunucu koltuğuna oturtan bu gelenekselleşmiş programı, 2014 yılından bu yana Jimmy Fallon (42) sunuyor. Amerikan televizyon kültürünün önemli formatlarından biri olan Saturday Night Live çıkışlı olan Fallon, 2004 yılında yakın arkadaşı Conan O’Brien’ın hastalanması sonrası geçici olarak onun programını sundu ve böylece cevheri keşfedildi. Birkaç yıl sinema kariyerini zorlayan Fallon, 2009’da TV’ye temelli dönüş yapıp NBC ile anlaştı ve o zamandan beri önce Late Night, sonra Tonight Show ile adeta tarih yazıyor. Söz konusu komedi olduğunda şu an Amerikan televizyonlarındaki 1 numaralı isim olan Fallon, eşi benzeri olmayan oyunlarıyla ünlüleri hafta içi her gece kılıktan kılığa, şekilden şekile sokuyor. Hem TV reytingleri hem de YouTube tıklanma sayılarıyla rekor üstüne rekor kıran “The Tonight Show Starring Jimmy Fallon”ın stüdyo grubu ise, efsanevi hip hop/neo soul grubu The Roots. 9

Jimmy Fallon

Jimmy Kimmel

WATCH WHAT HAPPENS: LIVE


HABER

John Oliver

LAST WEEK TONIGHT WITH JOHN OLIVER

SUNUCU: JOHN OLIVER KANAL: HBO Amerikan TV kanalları arasında genellikle kaliteli dizileriyle dikkat çeken HBO, talk show rekabetinden de geri kalmıyor ve John Oliver’a (39) emanet ettiği geç saat programı ile, üç sezondur hafta içi gecelerinde reyting savaşlarına dâhil oluyor. Bu programın listemizdeki diğer talk show’lardan farkı, konuk olmaması veya çok nadir olması. Toplam yarım saatlik süresi boyunca, sunucu John Oliver’ın gündem hakkındaki alaycı ve iğneleyici görüşlerini izlerken hem ana haber bültenlerine alternatif bir bakış açısı yakalamış oluyoruz; hem de bir Amerikan talk show geleneği olan monolog formatına modern bir yaklaşım izliyoruz. Oliver, gündem hakkındaki eleştirilerini eğlenceli bir üslupla kendisine zaman zaman animasyon karakterler de eşlik ediyor.

REAL TIME WITH BILL MAHER

SUNUCU: BILL MAHER KANAL: HBO Önce Comedy Central, ardından da ABC kanallarında rüştünü ispat ettikten sonra HBO tarafından transfer edilen Real Time, özellikle sunucusu Bill Maher’ın (60) politik konulardaki alaycı monologlarıyla adından söz ettiren bir talk show. Programın listemizdeki diğer talk show’lardan en büyük farkı ise, bir üçgen masa etrafında oturan konukların sunucu Bill Maher ile gündemdeki politik konuları bazen ciddi, bazen de esprili şekilde ele almaları. Bir eğlence programından Bill Maher ziyade politik

Stephen Colbert gündem hakkında bilgilendirici bir program kimliği taşıyan Real Time’ın konukları da, ünlü isimlerden ziyade seçilen konunun uzmanları oluyor. 2003 yılından beri kendine has formatıyla yoluna devam eden ve cuma günleri yayınlanan bir saatlik programın HBO ile 2018 yılına kadar sözleşmesi bulunuyor.

LATE NIGHT WITH SETH MEYERS

SUNUCU: SETH MEYERS KANAL: NBC Amerika’nın en çok izlenen TV programlarından The Tonight Show Starring Jimmy Fallon’ın ardından ekrana gelmesine rağmen özellikle son iki sezonda gayet iyi reytinglere ulaşan Late Night with Seth Meyers, NBC’nin yıldızı parlayan yeni dönem yapımlarından. Tıpkı Jimmy Fallon gibi Saturday Night Live çıkışlı olan Seth Meyers’ın (43) konuklarıyla kurduğu iletişim, ona “Yarı Fallon, yarı Kimmel” benzetmeleri yapılmasına sebep oluyor. İlk başlarda sadece konuk ile sohbet üzerinden yürüyen program, geçtiğimiz sezon yapımcıların bastırmasıyla ünlülerle oyunlar ve kısa skeçlere de yer vermeye başladı. Bu hamleden sonra programın reytingleri daha önce hiç olmadığı kadar yükseldi. Önümüzdeki sezon programda canlı müzik performanslarının yer alması da gündemde. Seth Meyers

10

THE LATE SHOW WITH STEPHEN COLBERT

SUNUCU: STEPHEN COLBERT KANAL: CBS 53 yaşındaki Stephen Colbert’ın hem TV hem de sinema kariyeri, rakibi olduğu diğer sunuculara göre daha köklü. Bu sebeple, kendisi listemizdeki en tecrübeli isimlerden. 2015 yılından itibaren CBS’te sürdürdüğü The Late Show with Stephen Colbert, henüz sadece bir sezonda hem konuk hem de içerik skalasıyla bir anda zirveye oynayan geç saat yapımlarından biri hâline geldi. New York’taki Ed Sullivan Theater’da kaydedilen programda Colbert, kendi deyimiyle Jay Leno ve David Letterman gibi iki efsane ismin yolundan devam ediyor. Yaşı ve üslubu gereği Fallon, Corden ve Kimmel gibi isimlere nazaran daha ciddi bir portre çizen Colbert, işin eğlence kısmını çeşitli skeçler ile kapatmaya çalışıyor. The Late Show with Stephen Colbert, geçen sezon reytinglerinde Kimmel’ı geçerek Fallon’ın ardından ikinci sırada yer aldı.

THE DAILY SHOW

SUNUCU: TREVOR NOAH KANAL: COMEDY CENTRAL 1996 yılından beri bir Amerikan TV geleneği olan The Daily Show, geçtiğimiz yıldan itibaren Trevor Noah’a emanet. Kendisi listemizdeki en genç isim. Henüz 33 yaşında. Sadece bu bile onu rakiplerinden farklı kılmaya yetiyor ama bu kadar genç bir ismin, akşam/gece kuşağındaki Trevor Noah tecrübeli isimler karşısındaki performansını düşününce bir baskı oluşturduğu da bir gerçek. Pazartesiden perşembeye yarım saatlik süresi ve genelde konuksuz içeriğiyle izleyenlerin karşısına çıkan programda, Trevor Noah’ın monolog şovunun yanı sıra; stüdyo dışı skeçler ve sokak röportajları da var. Comedy Central’ın bu programı bir süre daha ünlü konuk almadan, programın kendi cast’ı ile sürdürmeyi planladığı, zira bu şekilde hem diğer talk show’ların konuk rekabetinden uzak durduğu hem de prodüksiyon maliyetini düşük tuttuğu söyleniyor.



HABER

ŞİMDİ YA DA ASLA! “It’s now or never”, dünyanın en güzel şehirlerinden biri olan Viyana’nın turizmde kullandığı sloganı. Postkolik, Viyana Turizm Ofisi’nin davetiyle bu harika şehirdeydi ve Viyana’ya gitmeyi düşünenler için bir mini rehber hazırladı.

V

iyana’ya bugüne kadar gitmediyseniz, inanın çok şey kaçırıyorsunuz. 2.5 milyon nüfusa sahip bu Orta Avrupa şehri, keşfedilmeyi bekleyen bir hazine. Tam yedi kez dünyanın en yaşanabilir şehri seçilen Viyana’nın sokaklarında dolaşırken; kendinizi adeta bir zaman makinesine atlamış gibi hissedecek ve yüzyıllar öncesini soluyacaksınız. Viyana’da gezecek ve keşfedecek o kadar çok yer var ki... Sadece şurada yazdıklarımızı dolaşmanız bile birkaç gününüzü alabilir! Şehir turunda ilk durağımız, 1365’te inşa edilmiş Aziz Stephan Katedrali oluyor. Viyana’nın en önemli simgesi olan katedral, şehrin tam merkezindeki Stephansplatz Meydanı’nda yer alıyor. Eğer bacaklarınıza güveniyorsanız ve 300’ün üzerinde basamak bana bir şey yapmaz diyorsanız, katedralin kulesine çıkıp Viyana’ya bir de tepeden bakmanızı tavsiye ederiz. Viyana’nın en önemli tarihi yapılarından

biri olan ve Habsburg Hanedanlığı’na yüzyıllar boyunca ev sahipliği yapmış olan Hofburg İmparatorluk Sarayı, en az Katedral kadar ikonik bir nokta. Osmanlı ile birlikte dünyanın uzun süre iktidarda kalan hanedanlıklarından biri olan Habsburg’un etkisini, zaten şehrin her köşesinde görüyorsunuz. Hanedanlık üyeleri tarafından kışlık saray olarak kullanılan Hofburg İmparatorluk Sarayı’nın içinde farklı müzeler var ve saray o kadar büyük ki, adam akıllı dolaşabilmek için bir tam gününüzü ayırmanız gerekebilir. Hofburg İmparatorluk Sarayı gibi şehrin ikonlaşmış bir başka yapısı da, Schönbrunn Sarayı. Burası Habsburg‘ların yazlık sarayı ve aynı zamanda Viyana’nın en çok

Schönbrunn Sarayı

turist çeken noktalarından biri. Habsburg Hanedanlığı’na son veren anlaşmanın da imzalandığı Schönbrunn Sarayı, en çok muhteşem bahçeleriyle ünlü. UNESCO Dünya Mirası listesinde yer alan bu bahçeleri -bir kahve eşliğinde- gezmenizi özellikle tavsiye ederiz. Eğer sarayı dolaşmak isterseniz, farklı tur paketleri var. Örneğin Franz Joseph ve Sisi’ye de ait 22 saray odasını gezebileceğiniz en ucuz bilet olan Imperial Tour’un fiyatı 10,50 Euro.

MÜZELER ŞEHRİ

Viyana gerçek bir müzeler şehri. Bu tarihi şehrin farklı noktalarına dağılmış 100’ün üzerinde müzede, her döneme ait sanat eserlerini görme şansınız var. Kısa bir

Doğa Tarihi Müzesi 12


hemen iki arka sokağındaki Figlmüller. 1905’ten bu yana faaliyet gösteren bu turistik restoran, kapısında biriken kuyruklarıyla ünlü! Daha az turistik bir yer arayışında olanlar ise, Gasthaus Pöschl’e gidebilir. Figmüller’e nazaran daha küçük ve daha samimi olan bu restoranda Wiener Schnitzel yemenizi şiddetle tavsiye ederiz. Daha uygun fiyata üstelik de daha doyurucu şinitzel arayanlar ise, Schnitzelwirt’e gitsin. Burada standart bir snitzel’in fiyatı 7.20 Euro. Kredi kartı kabul etmeyen bu şirin restoranda, fiyat/ performans oranı çok iyi ve şinitzeller de gerçekten nefis.

KAHVESİZ OLMAZ

programda bu müzelerin çoğunu tabii ki gezme şansınız yok. Bu yüzden size birkaç kısa tavsiyemiz olacak. Bunlardan ilki, kendi alanında Avrupa’nın en önemli müzelerinden biri olan Naturhistorisches Museum, yani Doğa Tarihi Müzesi. Burada göreceğiniz şeyleri başka yerde kolay kolay göremeyeceğinizi özellikle söyleyelim. 39 farklı salonda dünya ve yaşamla ilgili aklınıza ne gelirse sergiliyor; buna 25.000 yaşında olan bir dinozor iskeleti de dahil! Yüzyıllar boyunca çok değerli sanat eserlerini toplayan Hapsburg ailesi, topladıkları eserleri bir yerde saklayacakları bir mekan yapma kararı almış ve İmparator Franz Joseph 1891’de Viyana Sanat Tarihi Müzesi’ni (Kunsthistorisches Museum) inşa ettirmiş. Burası Viyana’nın en çok ziyaretçi çeken noktalarından biri. Müzeyi dolaştığınızda sadece muhteşem resimleri değil; aynı zamanda Mısır, Roma ve Yunan medeniyetlerine ait çok sayıda önemli eseri de göreceksiniz. Museumsquartier’ı da unutmamak lazım. Burası 60 bin m2’lik alana yayılmış ve avlusunda farklı müzelerin yer aldığı geniş bir kültür alanı. Müzeler arasında Mimarlık Müzesi (Architekturzentrum Wien) ve Modern Sanat Müzesi (Mumok) en çok ilgi çekenler. Kompleksin içindeki meydana kesinlikle bayılacaksınız ve rastgele serpiştirilen Lego parçalarına benzer oturma gruplarına oturup insanları seyretmek hoşunuza gidecek!

MÜZİĞİN BAŞKENTİ

müzisyenlerini ve yılda 1 milyon izleyiciyi ağırlıyor. Aynı zamanda Mozarthaus (Mozart Evi), House of Music (Müzik Evi) de mutlaka radarınızda olmalı. Müzik Evi’nde ünlü sanatçılarla ilgili bilgi ve onların çalışmalarıyla ilgili belgelere ulaşabilirken; Mozart’ın 2.5 senesini geçirdiği Mozart Evi’nde ise, ünlü müzisyenin kişisel eşyalarını görme fırsatınız olacak.

TABİİ Kİ ŞİNİTZEL

Bu kadar kültür turu yeter; biraz da midemize bakalım ama, değil mi? Viyana, lezzet gezginleri için gerçek bir cennet. Bu şehirde her keseye uygun harika restoranlar bulabilirsiniz. Zaten dünyada şehirden adını alan tek mutfağın Viyana mutfağı olduğunu da özellikle söyleyelim. Viyana Turizm Ofisi’nin davetiyle katıldığımız Genuss Messe Festivali’nde Viyana’nın muhteşem mutfağının en güzel örneklerini görme şansımız oldu. Avusturya’nın yıldızlı şefleri ile en ünlü bağlarının şaraplarını bir araya getiren festival, iki gün boyunca davetlilere, tadı damağında bırakan bir lezzet şöleni sundu. Siz de Avusturya’nın en ünlü şeflerinin elinden harika lezzetler yemek istiyorsanız, Viyana programınızı Genuss Messe Festivali’ne denk getirin. Viyana mutfağı denilince akla ilk gelen şey, doğal olarak şinitzel oluyor. Şehrin birçok noktasında harika Şinitzel yiyebileceğiniz restoranlar olsa da, size birkaç yerden özellikle bahsetmek isteriz. Birçok kişiye göre Viyana’da Schnitzel’i en iyi yapan yer, Stephans-Plats Katedrali’nin

Viyana’nın bir kültür şehri olmasının haklı nedenleri var ve bu nedenlerden biri de müzik. Burası, dünyanın müzik başkentlerinden biri. Bu şehirde, yani Mozart, Mahler, Haydn, Beethoven ve Strauss’un ilham diyarında, her akşam tam 10 bin müzik tutkunu klasik müzik dinliyor. Ayrıca şehrin farklı noktalarına dağılmış 450 vals salonunda da dans hiç durmuyor! Baştan söyleyelim; yoğun ilgi nedeniyle klasik müzik konserlerine son dakika bilet bulmak pek kolay değil. O yüzden bu tecrübeyi yaşamak isteyenlerin bilet işini önden çözmesi gerekiyor. Viyana turunuzda zaman yaratıp, 1870 yılında inşa edilen Musikverein’a mutlaka uğramaya çalışın. Klasik müzik severler için adeta bir mabed olan konser binası, dünyanın en önemli besteci ve 13

Biraz da harika kafelerden söz edelim mi? Bu şehrin kafe kültürü gerçekten de muazzam. Viyana’da yürürken neredeyse adım başı kafeye rastlayacaksınız ve buralarda muhteşem kahveler deneyimleyebilirsiniz. Kahveyi Osmanlılardan öğrenen Viyana’nın bu konuda geldiği nokta inanılmaz. Bu şehirde safkan kahve tutkunları mutlu edecek, onlarca özel kahve çeşidi var. Bunların içinde favorimiz ise Viyana kahvelerinin atası olan Melange. Viyana kafeleri arasında en çok bilinenlerinden biri, 1876’da faaliyete geçen Central Cafe. Eski bir banka binasında yer alan kafenin müdavimleri arasında Sigmund Freud, Arthur Schitzler ve Leo Trotzki gibi sanat ve edebiyat dünyasının önemli isimleri var. 1794’de Mozart’ın ölümünden hemen sonra açılan Café Mozart ise, Viyana Opera binasının hemen arkasında yer alıyor ve gözde bir buluşma noktası olarak dikkat çekiyor. Yerel halkın ve entellektüel camianın sıklıkla tercih ettiği Cafe Hawelka’da mutlaka radarınızda olmalı. Şiddetle tavsiye edeceğimiz bir başka yer ise, Cafe Sacher. Burada kahvenin yanında mutlaka torte yiyin. İçi marmelatlı olan bu çikolatalı pastayı daha iyi yapan bir yer kesinlikle yok! Bu arada birçok kafede ve restoranda canlı piyano performansı yapıldığını da söyleyelim. Bu aslında geçmişi yüzyıllar öncesine dayanan bir gelenek. Eğer klasik müziğe ilginiz varsa, bunlardan birine gitmenizi tavsiye ederiz. Café Schwarzenberg, Konzert-Café Weimar, Café Central ve Café Landtmann, canlı müzik dinleyebileceğiniz bazı noktalar.


HABER

İTALYAN AYGIRI 40 YAŞINDA! Rocky efsanesi tam 40 yaşında! 21 Kasım 1976’da hayatımıza giren Rocky, 40. yılında bile, halen güçlü ve popüler olmayı sürdürüyor. Nice yıllara İtalyan Aygırı! Erdem Tatar 14


B

azı kahramanlar şehirleriyle bütünleşmiştir. Bundan 40 yıl önce gösterime giren Rocky, işte öyle bir kahraman. Rocky’nin şehri Philadelphia’ya gittiğinizde, bugün halen Rocky’nin sokaklarında gezdiğinizi hissettirecek tonla detay görürsünüz. Şehrin en ünlü müzesinin merdivenlerinin Rocky Steps olarak adlandırılması, bu basamakların hemen yanında efsanevi Rocky heykelinin konuşlandırılmış olması ya da Philadelphia’da adım başı Rocky temalı ürünler satan hediyelik eşya dükkanlarının bulunması, tesadüf değil. Çünkü 40 yılı aşkın süren bu macera, Amerikan rüyasının ta kendisi!

KARİYER ŞAMPİYONU

Stallone’un bugün Hollywood’un yıkılmaz çınarlarından biri olması da, tamamen Rocky sayesinde kazandığı kariyer ivmesinin sonucu. Stallone’un Rocky öncesindeki durumu gerçekten içler acısıydı. Yeni evli ve bir çocuk babası olan Sly, ikinci kez baba olmak üzereydi ve New Jersey’de yaşadıkları iki odalı daire, gerçek anlamda dökülmekteydi. Üstelik de banka hesabında sadece ve sadece 106 dolar vardı! Ekonomik olarak bir hayli zor durumda olan genç aktör, kendisine rol gelsin diye beklemekten vazgeçer ve kurtuluşu kendi projesini yazmakta görür. Rocky, ona aradığı ilhamı verir; tıpkı kendisi gibi sıfırdan yetişme bir karakter olan Rocky,

bir şampiyonu devirmek için yola çıkar ve bir efsane olur. Rocky’nin felsefesi esasen Amerikan rüyasının ta kendisidir; yeterince çalışan ve pes etmeyen herkes er geç başarıya ulaşacaktır. Stallone, bu felsefeden yola çıkar ve Rocky’i destansı bir markaya dönüştürür.

MÜTHİŞ BAŞARI

Rocky, 1976-2006 yılları arasında çekilen toplam altı filmle kendi hikayesini anlattı. Bu altı filmin toplam hasılatı, DVD ve diğer medya satışları haricinde, 1 milyar 271 milyon doları buldu. 1985 tarihli Rocky IV filmi, uzun yıllar boyunca sinema dünyasının en yüksek gişe hasılatı yapan spor temalı filmi olma unvanını elinde tuttu. Sylvester Stallone’un bir diğer ikonik rolü olan Rambo’yu artık oynamamasının sebebi, karakterin yüksek şiddet eğilimi yüzünden gençlere kötü örnek olma ihtimaliydi. Buna karşın Stallone, Rocky’nin gençleri spora ve başarıya yönlendiren bir akıl hocası konumunda olmasından memnundu ve bu karakteri

15

beyazperdede canlandırmaya devam etti. Bildiğiniz gibi Stallone’u son olarak Rocky’nin hoca olduğu Creed filminde izledik. Rocky bu filmde ezeli rakibi Apollo Creed’in oğlu Adonis Creed’i eğitmişti. Film öylesine başarılı oldu ki, Stallone Creed filmindeki performansıyla -1976’daki filmden sonra ilk kez- Oscar adayı bile oldu! Efsane aktör Oscar’ı kazanamasa da, Altın Küre başta olmak üzere pek çok ödülü müzesine götürdü. Stallone için kariyerinin en onur veren anlarından biri de, yine Rocky sayesinde kazanıldı. Efsane oyuncu, 2010 yılında Rocky karakterini canlandırmada gösterdiği başarı ve boks sporuna yaptığı katkılardan dolayı, Boxing Hall of Fame and Museum’a katılmayı hak kazandı. Üstelik bunu profesyonel sporcu olmadan gerçekleştiren ilk isim olarak da tarihe geçti! Sly, Rocky ile yollarını ayırmamaya oldukça kararlı. Creed filminin devamı olan Creed II’de yeniden eldivenleri takacak ve manevi oğlu olarak gördüğü Adonis Creed’i bu defa gerçek bir şampiyon yapmak için kamera karşısına geçecek. Rocky, 40 yıllık macerasında pek çok jenerasyonun kahramanı ve idolü oldu. Bugün halen çekilen yeni filmler sayesinde gençleri etkilemeye ve onlara sporun ve sporcu ahlakının yolunu göstermeye devam ediyor. Sinema dünyasının en sağlam karakterlerinden biri olan Rocky’nin 40. yılını kutlamaktan kıvanç duyuyoruz; daha nice kırk yıllara İtalyan Aygırı!


HABER

ROCKY SERİSİ HAKKINDA BİLMEDİĞİNİZ 10 ŞEY 3 GÜNDE YAZILDI

Sylvester Stallone, ilk Rocky filminin senaryosunu sadece üç günde yazarak Hollywood tarihine geçti! Ünlü yıldız, Muhammed Ali ve Chuck Wepner’ın karşı karşıya geldiği şampiyona maçını televizyonda izledikten sonra, Rocky’i yazmayı kafaya koyar. Tam 10 ay boyunca boksörlerin yaşamlarını ve antrenmanlarını takip edip etüt sürecini bitirir ve üç günde yazar.

SEBEP PARASIZLIK

Rocky filminin bütçesi sadece 1 milyon dolardı. Bu rakam 70’li yılların Hollywood’u için bile “bahşiş” düzeyindeydi. Bu sebeple filmdeki bazı sahneler senaryoda yer aldığı gibi çekilmek yerine daha düşük masraflarla çekildi. Örneğin Rocky ve Adrian’ın buz pateni yaptıkları sahne, aslında kalabalık bir ekiple çekilecekti. Ancak figüranlara ödeme yapmamak için sahne geceye alınmış ve sadece ikisi yer almış!

50 KİLOMETRELİK MARATON

Rocky’nin ilk filminde Philadelphia’yı peşine takıp koştuğu o efsane sahneyi unutmak mümkün değil. Stallone, tüm sahneyi adeta bir Philadelphia tanıtım filmi gibi kurgulamış ve şehrin en

güzel yerlerini kolaj halinde bu sahneye eklemiş. Çekimleri gerçekleştirmek için de, 4 gün süresince toplam 50 kilometre koşmuş!

BÜYÜK HATA!

Talia Shire’ın Adrian rolüyle ölümsüzleştiği Rocky’de, rol ilk önce bir Hollywood yıldızına teklif edilmiş. Dünyaca ünlü yıldız Bette Middler, bu rol için teklif götürülen ilk isimmiş. Ünlü yıldız rolü çok beğense de, o dönemki menajeri bir boks filminde sanatçısının rol almasını uygunsuz bulduğundan bu ortaklık gerçekleşmemiş.

GRAM YAĞ KALMADI

Sylvester Stallone ezelden beri “taş gibi” gözüken bir yıldızdır. Hollywood’un halen en sağlam vücutlarından birine sahip olan Stallone, Rocky III’ün çekimleri sırasında antrenman ve beslenme düzenini öyle ekstra bir boyuta çekmiş ki, vücudu insanüstü bir hâl aldı. Sıkı durun; Rocky III’ün çekimleri sırasında Stallone’un vücudunda yağ oranı yüzde 2.8’e düşmüş!

öyküsünü bilirler. Senaryonun ilk halinde Stallone, Adrian’ı da filme dahil etmiş; ancak yapımcılar dramatik etkiyi artırmak için bu önemli karakterin hikayesini değiştirmişler.

ET ETE DEĞERSE

Stallone, Rocky filmlerinin çekimleri sırasında tonla sakatlık yaşadı; ancak hiçbiri et döverken yaşadığı kadar etki bırakmadı. Rocky’nin mezbahada yaptığı antrenmanlar meşhurdur. Stallone, buzhanede etleri döverken sağ elinin boğum kemiklerinden birini tuzla buz olacak şekilde kırmış. Stallone’un boğum kemikleri o günden beri bir eksiktir.

YOĞUN BAKIMDA KALDI

Rocky IV’ün çekimleri sırasında Stallone’un hastanelik olduğunu biliyor musunuz? Stallone, kavga sahnesinin gerçekçi gözükmesi için Ivan Drago karakterini canlandıran Dolph Lundgren’e kendisine gerçekten yumruk atmasını öğütlemiş. Lundgren’in attığı sert bir kroşeyi bloklayamayan Stallone, göğsünün ortasına yumruğu yemiş. Çekimler bittikten sonra gece evde fenalaşan Stallone, apar topar hastaneye kaldırılmış ve sekiz gün boyunca yoğun bakımda kalmış. Lundgren’in yumruğu Stallone’un göğüs kafesinin kalbine batmasına sebep olmuş ve kalpte şişme başlamış. 12 saat daha müdahale edilmese Stallone’un kalbi duracakmış!

YAPIMCILAR İSTEMEDİ

2006 yılında gösterime giren Rocky Balboa filmini izleyenler, Adrian’ın trajik

16

RUSYA OUT AMERİKA IN

Rocky IV’ün antrenman çekimleri için Rusya’dan çekim izni alamayan film ekibi, rotayı Wyoming’e çevirmiş. Karlı Rus steplerini andıran buz gibi iklimiyle, Wyoming eyaletinin Jackson Hole bölgesi, bu şahane sahnelere ev sahipliği yapmış.

ROCKY ÖLMEZ

Stallone, Rocky V’in son Rocky filmi olmasını istiyormuş, bu sebeple de senaryoda Rocky’nin öldüğü bir final yazmış. Ancak prodüktörler hemen duruma el koymuşlar ve Stallone’u toplantıya çağırmışlar. Stallone, şu efsane cümleyle ikna edilmiş: “Sly, bilirsin kahramanlar ölmez. Superman, Batman, James Bond ölümsüzdür. Rocky’nin de onlardan bir farkı yok!”



HABER

BÜYÜYE HAZIRIZ! Bugüne dek Marvel filmlerinde Asgard tanrılarını, mutasyona uğrayan bilim adamlarını, deha trilyonerleri ve gizli ajanları gördük. 4 Kasım’da vizyona girecek olan Doctor Strange ile ise, ilk kez büyülü ortamlara dalacağız! Erdem Tatar

M

arvel’ın uzun zamandır merakla beklenen filmi Doctor Strange, 4 Kasım’da vizyona giriyor! Tüm zamanların en kârlı sinema evreni olmaya adım adım yaklaşan Marvel Cinematic Universe, Doctor Strange sayesinde daha önce hiç tanışmadığı bir gerçeklik algısıyla da tanışmış olacak. Bugüne dek Marvel filmlerinde Asgard tanrılarını, mutasyona uğrayan bilim adamlarını, deha trilyonerlerı ve gizli ajanları gördük; ancak ilk defa büyü

ile de tanışacağız. Üstelik Doctor Strange sadece büyünün kapılarını aralamayacak; aynı zamanda paralel evrenleri ve farklı uzay-zaman boyutlarını da Marvel evreniyle tanıştıracak.

INCEPTION MI?

Doctor Strange fragmanlarını izleyenler, filmin görsellerinin Inception’a benzediğini söyleyerek eleştirmişlerdi. Bu satırlar yazılmadan birkaç gün önce Doctor

Strange’in IMAX prömiyeri yapıldı ve sizi temin ederiz ki, gördüklerimiz daha önce izlediğimiz hiçbir filme benzemiyor! Avatar’ı unutun, Jungle Book’u boş verin; Doctor Strange gibisini hayatınızda görmediniz. Filmin ilk yarısında gerçekleşen otomobil kazası sahnesinde o kadar çok detay göreceksiniz ki, çıplak gözle tüm bunları sinema salonlarında izlediğiniz bir başka anı hafızalarınızda arayacaksınız; ancak bulamayacaksınız!

DOCTOR STRANGE’İ TANIYALIM Dr. Stephen Strange, egosantrik bir cerrahtır. Alanında rakipsiz olduğu için, imkansız denilecek ameliyatları gerçekleştirir. Bu yüzden de tıp dünyasında “sihirli eller” olarak tanınmaktadır. Fakat Strange, hastalarından çok servetini düşünen paragöz bir karakterdir. Tüm bu düzen, Strange’in geçirdiği bir trafik kazası sonucunda tepetaklak olur. Kaza sonucunda Strange’in ellerindeki tüm kemikler kırılır ve bunun sonucunda artık kontrol edilemez şekilde titreme-

ye başlarlar. Strange, bu olayın ardından, değil mikronluk ameliyatlarda cerrah olmayı, ayakkabılarını bile zor bağlayacak duruma gelmiştir. Strange, ellerinin kontrolünü geri kazanmak için dünyayı gezmeye koyulur ve alternatif tıp yöntemlerini denemeye başlar. Neredeyse tüm servetini bu uğurda harcadıktan sonra halen iyileşemeyen Strange, tam ümidi kesmişken Himalaya dağlarında yaşadığına inanılan Ancient One adlı bir bilgenin methini duyar. Bu bilge, dünya üzerinde bilinen ve bilinmeyen tüm rahatsızlıkları iyileştirebilen özel bir şifacıdır. Strange ilk kez Ancient One’ın huzuruna çıktığında, şifacı Strange’in egosundan arınmadan onu iyileştirmeyeceğini söyler ve Strange’in ruhani yolculuğu

18

bu şekilde başlar. Geçen sürede Strange farklı boyutları, paralel evrenleri ve meditasyon yöntemlerini keşfettikçe dünyevi tüm zevklerden arınır ve Ancient One’ın öğretilerine vakıf olur. Ancient One, aslında yaşadığımız dünya boyutuna atanmış bir Sorcerer Supreme yani büyücüler efendisidir. Her boyutun ve gezegenin kendi büyü dinamiği ve kimliği vardır ve Ancient One, Strange’e büyü aleminin gizemlerini öğretir. Artık Doctor Strange, gezegenimizin ve Marvel evreninin en güçlü büyücüsü olma yolunda ilk adımı atmıştır. Tabii bambaşka boyutlar ve kozmik büyü alemleri, birbirinden güçlü kötü karakterlerin ve tehditlerin Marvel evrenine sızması demektir. Doctor Strange’in büyülü kozmik macerası, işte tam da bu noktada başlar.


MARVEL SİNEMA TAKVİMİ GUARDIANS OF THE GALAXY VOL 2

Marvel’ın çok düşük beklentiyle vizyona soktuğu ilk Guardians of the Galaxy filmi, renkli karakterleri ve James Gunn’ın müthiş yönetmenliği sayesinde, gişede fırtına gibi esmişti. Star Lord ve kankalarının yeni macerasını da merakla bekliyoruz. Guardians of the Galaxy’nin ikinci filmi 5 Mayıs 2017’de vizyonda olacak.

SPIDER-MAN HOMECOMING

Bugüne dek Spider-Man’i beş büyük Hollywood prodüksiyonunda izledik; ancak Marvel’ın Captain America: Civil War filmini izlediğimizde gerçek Spider-Man’i gördük! Genç Tom Holland, bu işi kıvıracak gibi! Spider-Man’in Marvel çatısı altındaki ilk uzun metraj filmi, 7 Temmuz 2017’de gösterime giriyor.

Yönetmen Scott Derickson ve ekibi, imkansıza yakın bir şeyi başarmış ve tüm zamanların en iyi gözüken filmlerinden birine imza atmış.

BÜYÜLEYİCİ KADRO

Doctor Strange, sadece görselliğiyle ve kozmik ötesi macerasıyla değil; kadrosuyla da sizi büyüleyecek. Bugüne kadar pek çok sağlam Marvel kadrosu izledik ancak bu defa gerçekten de özel bir ekiple karşı karşıyayız. Benedict Cumberbatch (Sherlock), Mads Mikkelsen (Hannibal), Tilda Swinton (Only Lovers Left Alive), Chiwetel Ejiofor (12 Years a Slave) ve Rachel McAdams (The Notebook) bir araya gelmişse, sonuç görmeye değerdir! Doctor Strange, aynı zamanda Marvel’ın Avengers Infinity öncesinde farklı boyutlarla kuracağı bağı ve yaratılacak olan kozmik dalgalanmayı da konu alan özel bir yapım olacak. Tüm Marvel filmlerinin birbirleriyle organik bağı var ve Doctor Strange, bu film dizisindeki en önemli halkalardan birini oluşturuyor.

AVENGERS INFINITY WAR

İddia ediyoruz, beyazperdede bu kadar çok süper kahramanı bir arada görmediniz! Kötülerin kötüsü Thanos gelecek ve ortalık karışacak! Marvel sinema evreninin yakın gelecekteki en büyük projesi olan Avengers Infinity War, 4 Mayıs 2018’de ortalığı birbirine katacak.

THOR RAGNAROK

Asgard’da işler hiç olmadığı kadar ters gidiyor. Thor bu defa öyle büyük bir belayla karşılaşacak ki, Hulk’tan yardım almak zorunda kalacak. Thor’un Hulk’la güçlerini birleştireceği Ragnarok filmi, 3 Kasım 2017’de vizyonda.

BLACK PANTHER

Black Panter, Captain America: Civil War’un kalabalık kadrosunda, diğer kahramanlardan rol çalan isimdi. Şimdi memleketi Wakanda’da geçecek olan epik bir macerada başrol olacak. Muazzam kadrosuyla göz kamaştıran Black Panther, 16 Şubat 2018’de sinemalarda. sinemaya uyarlanmaya çalışıldı. Filmin yapımcılığını üstlenen Regency Films, oyuncu kadrosundan senaryosuna kadar her şeyi hazır olan bu filmi çekmeye niyetlendiği anda Warner Bros tarafından satın alınınca, proje bir daha geri dönmemek üzere rafa kalkmıştı. 90’ların ikinci yarısında farklı isimler projeyi yeniden gündeme getirmeye çalıştı; fakat verimli bir sonuç alınamadı. Kevin Feige, Marvel Movie Studios’un başına geçtiğinde verdiği ilk karar, Doctor Strange’i MCU’ya kazandırmaktı. Marvel, özellikle oyuncu seçiminde çok zorlandı. Jared Leto, Edgar Ramirez ve

STRANGE MACERASI

Aslına bakarsanız Doctor Strange, ilk olarak 1986’da; ardından da 1989’da

19

ANT-MAN AND THE WASP

İlk filminde pek çok hayran kazanan AntMan, maceralarına yeni ortağıyla devam edecek. Marvel’ın yeni ikili takımının vizyon macerası, 6 Temmuz 2018 tarihinde çizgi roman severlerle buluşacak.

CAPTAIN MARVEL

Oscar ödüllü bir yıldızı süper kahraman olarak görmeye hazır mısınız? Marvel sinema evreninin ilk kadın karakter başrolü olan Captain Marvel, 8 Mart 2019’da kozmik maceralara yelken açacak.

AVENGERS

Adı henüz açıklanmayan yeni Avengers filmi, 3 Mayıs 2019’da vizyona girerek Marvel sinema evreninin üçüncü fazını kapatmış olacak. Joaquin Phoenix, film için görüşülen önemli isimlerdi. Ancak Benedict Cumberbatch’in programı el verdiği an, diğer tüm görüşmeler durduruldu ve İngiliz yıldızla dört filmlik bir anlaşma imzalandı. Doctor Strange’in bugüne dek çekilmiş en alternatif ve en cesur süper kahraman filmi olduğu yadsınamaz bir gerçek. Strange’in dünyasında hem çetrefilli bir öyküyü takip edecek; hem de bu takibi birbirinden farklı paralel evren ve boyut geçişlerinin sürekli yaşandığı bir düzlemde yapacağız! Marvel’ın en büyülü yolculuğuna hazır mısınız?


HABER

FERMAN AKGÜL’DEN FANTASTİK KİTAP maNga grubuyla sürdürdüğü başarılı kariyeri ve solo şarkılarıyla tanıdığımız Ferman Akgül, bir yandan da yazarlık hünerlerini sergilemeye devam ediyor. Akgül’ün ilk kitabı Osmanlı Cadısı Tırnova, ay başında raflardaki yerini aldı. Sadi Tirak

F

erman Akgül, ülkemizin yetiştirdiği en başarılı ve en yaratıcı müzisyenlerden biri. Hem yaptığı işe tutkuyla bağlı, hem mütevazı hem de ilham verici. Üstelik sonuncusunu sadece şarkı yazıp söyleyerek yapmıyor; Ferman aynı zamanda çok iyi bir yazar. Daha önce Billboard, 46 ve Blue Jean dergilerindeki köşe yazılarını ve hikâyelerini okuyanlar, ne demek istediğimizi gayet iyi biliyorlar. Ferman, şimdi yazarlık tutkusunu bir üst seviyeye taşıyıp ilk kitabını yazdı. Fantastik Kitap tarafından 1 Kasım’da raflara yollanan 160 sayfalık kitabın adı, Osmanlı Cadısı Tırnova. Ferman, ilk kitabıyla ilgili olarak merak ettiklerimizi yanıtladı. Ferman selamlar, nasılsın? İlk kitabın için de tebrikler. Öncelikle, bu kitabı bize kendi açından nasıl özetlersin? Teşekkürler Sadi, gayet heyecanlıyım. 10 tane kısa öyküden oluşan fantastik türde bir deneme diyebilirim kitap için. Hayatın ve tarihin içinden yakaladığım gerçek kesitler üzerine kurgulanmış hikâyeler bunlar. Her bir öyküde çeşitli zamanlardan ve mesleklerden seçilmiş karakterlerin yaşadıkları bir anı tasvirlemeye çalıştım. Gözlemlerimden aldığım gerçek notlar üzerine kurgulanmış hikâyeler bunlar. Bazısı tarihi, bazısı bilim kurgu ve bazısı da fantastik olan kısa filmler aslında benim için.

Öyküler arasında favorin hangisi? Aslında her bir hikâye kafamda kameraya çoktan çekildi. Kitaba ismini veren Osmanlı Cadısı Tırnova ise, bence lokomotif öykü olacak. Aralarında en uzunu ve ileride romanlaştırmaya hatta sinemalaştırmaya çalışacağım bir proje benim için. Ama daha zamanı var. Unutmadan söyleyeyim; kitapta ayrıca her öykünün çizimleri de yer alıyor. Onlar da, her zaman birlikte çalıştığım Kaan Demirçelik’e ait. Böyle bir kitap yazma fikri ilk olarak ne zaman ve hangi sebeple ortaya çıktı? Blue Jean dergisi bana köşe yazarlığı teklif ettiğinde, “Akortsuz Öyküler” adlı bir başlıkla bu öykülerin temellerini atmaya başladım. Daha sonra gelen istekler üzerine geliştirerek ve yeni öyküler ekleyerek yayımlama kararı aldım. Ne kadar sürede bitirdin kitabı? Biraz yazma sürecini anlatır mısın? Kitaba ismini veren öykünün ilk fikrini 2009’da Yağmur’la (Sarıgül-maNga gitaristi) bir sohbetimiz sırasında şekillendirmeye başlamıştım. Ardından dergi yazarlığım sırasında diğer öyküleri geliştirmeye başladım. Kabaca üç-dört senelik bir hayal dünyasının birikimi diyebiliriz. Şarkı yazmak ile bir hikâye/roman yazmak arasındaki farkı, bir de senden dinleyelim... Şarkı yazarken bizzat yaşadıklarımdan yola çıkıp fazla kurgulamadan ilerlemeyi tercih ediyordum. Öykü yazarken bu alışkanlığım da tabii değişmeye başladı. Gözlerimi kurgulamayı öğrenmeye başladım. Ortak noktası şu: Her ikisine de başlarken ne anlatmak istediğim kabaca belli oluyor. Fakat şarkı sözünde bağlı olmanız gereken bir de müzik kısmı var. Bu da ister istemez sözcükler etrafında bir kalıp oluşturuyor. Düz yazı ve hikâyelerde ise daha serbestim diyebilirim. Bu durum daha çok hayal kurabilmeme izin veriyor. Yazmayı bu kadar sevmenin ardında yatan dürtü sence nedir? Küçüklüğümden bu yana gelen bir alışkanlık bu. Her zaman yazarak kendimi daha iyi ifade edebildim. Annem ve babama bile bir şey anlatmak istediğim zaman kapılarına bir not bırakırdım:) 20

Fantastik roman / hikâye olarak en sevdiğin örnekler nelerdir? Hangi yazarları ve kitapları önerebilirsin bu türe yeni ilgi duymaya başlayanlara? Edgar Allan Poe başucu yazarlarımdandır. Stephen Zweig’ı da şiddetle tavsiye ederim. “Satranç” çok iyi bir başlangıç olabilir. Zweig, çok basitmiş gibi görünen bir durumdan inanılmaz notlar çıkartabiliyor. Ahmet Hamdi Tanpınar ve Reşad Ekrem Koçu, tabii ki vazgeçilmez kaynaklarımdır. Bunların dışında kısa filmler de aslında çok önemli ilham kaynakları. Hayatını değiştiren 3 kitap hangisi? Tüm türler dahilinde... Hayatımı hiçbir kitap değiştirmedi. Ama yazmaya olan bakış açımı iki kitap derinden etkilemiştir. Orhan Pamuk’un “Yeni Hayat”ı ve Ahmet Hamdi Tanpınar’ın “Beş Şehir”i. Bundan sonra yine kitap projelerin olacak mı? Söylediğim gibi, Osmanlı Cadısı Tırnova’yı önce romanlaştırmak, hemen ardından da senaryosunu yazmak istiyorum. Sinema eğitimimin yeşerme zamanı yaklaşıyor:)


MÜZİK

MÜZİK Kasım 2016

STING’DEN YENİ ALBÜM

S

onbaharın son demlerine bir Sting albümü kadar yakışacak çok az şey vardır. Romantik şarkıların karizmatik lordu, bu defa amfinin sesini bir miktar daha açacağa benziyor. Başarılarla dolu kariyerinin 12. solo albümünü 11 Kasım’da yayımlayacak olan Sting, bu albümün uzun bir aradan sonra gelen ilk rock albümü olacağının altını hemen her röportajında özenle çiziyor. Sting, yeni albümü için çalışmalara başladığını -2015’in son demlerinde- sosyal medya hesapları üzerinden duyurmuştu. Stüdyosundan paylaştığı fotoğraflar ve videolarla ateşi harlamaya devam eden Sting, geçtiğimiz yaz aylarında albümün

beste ve kayıt süreçlerini noktalamıştı. Ünlü sanatçı, yeni albümünün mesajını daha net ve direkt veren bir rock albümü olmasını spontane gelişen bir olay olarak adlandırıyor. Sting’e göre, sözler ve besteler adeta kol kola girip bas gitarının tellerinden akmışlar. Şarkı sözlerinde içsel yolculuklar, seyahat anıları ve yol hikayeleri başrolde olacakmış. Sting, uzun zamandır iletişime geçmekten çekindiği düşünceleri ve hisleri, bu albüm vesilesiyle dinleyicilerine anlatacağını ve bu sayede kendi kendini rehabilite etmeye niyetlendiğini de açık açık ifade ediyor. 57th & 9th adı verilen albümün bu adı

almasının ardında yatan sebep de, albümün kimliği kadar yalın. 57th & 9th, albümünü New York’ta kaydeden Sting’in stüdyosunun bulunduğu bölge. Sting, New York’luların Hell’s Kitchen olarak bildiği bölgede yer alan bir stüdyoda çalışmanın kendisine ilham verdiğini söylüyor. Albümden yayımlanan ilk single I Can’t Stop Thinking About You, kısa sürede Amerikan radyolarında rotasyona girdi ve büyük ilgi gördü. Tamı tamına 10 adet sıfır kilometre şarkı barındıran albümün 12 şarkılık Deluxe ve 13 şarkılık Super Deluxe versiyonları da, albümün standart versiyonuyla aynı gün piyasada olacak.

SEATTLE EFSANESİNDEN ÖZEL BİR SET D ünyada grunge akımı henüz patlamamışken; 1988 yılında Seattle’da kurulan efsane grup Mother Love Bone, o dönemde ortalığı kasıp kavuruyordu. Apple adlı stüdyo albümleri oldukça ilgi gören Mother Love Bone, yeraltı piyasasından ana akım sularına yelken açma hazırlığındayken, vokalistleri Andrew Wood’un genç yaşta ölümüyle büyük şok yaşamıştı. Grup üyeleri önce Soundgarden vokalisti Chris Cornell ile Temple of the Dog’u kurmuş; ardından Eddie Vedder’la tanışarak, bugün dünyanın en büyük gruplarından biri olarak kabul 21

edilen Pearl Jam’i yaratmıştı. Mother Love Bone’u hiç unutmayan grup üyeleri, nihayet grubun külliyatını özel bir setle müzikseverlere sunmaya karar verdiler. Mother Love Bone: On Earth As It Is ado verilen setin içerisinde grubun 1989 tarihli EP’si Shine, Apple adlı stüdyo albümleri, iki CD dolusu demo, canlı kayıtlar ve bir de grubun hikayesini anlatan Love Bon Earth Affair adlı belgesel DVD’si yer alıyor. Toplam 3 CD, 1 DVD ve 2 LP’den oluşan bu evladiyelik set, 4 Kasım tarihinde piyasaya çıkacak.


MÜZİK MÜZİK

38 YILLIK HASRETE SON

D

ünya müziğinin en önemli ikonlarından biri olan ve geçtiğimiz ay 90 yaşına basan Chuck Berry’nin, hayranlarına müthiş bir sürprizi var! Normalde Berry’e bizim hediye vermemiz gerekirdi; ancak bu defa kıyağı müziğin babası yaptı ve tam 38 yıl sonra yepyeni bir albüm çıkaracağının müjdesini verdi. Dualtone Records etiketiyle piyasaya çıkacak olan ve Chuck adı verilen albüm, efsane yıldızın 1979 yılında yayımlanan Rock It albümünden sonra gelen ilk stüdyo albümü olma özelliğini taşıyor. Chuck Berry’nin eşine ithaf ettiği bu şahane albümün üzerinde yaklaşık dört yıldır gizli gizli çalışmakta olduğu açıklandı. Dünya müziğinin yaşayan efsanesi Chuck Berry’nin yeni albümü Chuck, 2017’nin ilk çeyreğinde müzikseverlerle buluşacak.

RADIOHEAD’DEN MÜZİSYENLERE ÖZEL KİTAP

A

Moon Shaped Pool, 2016 yılının en özel albümlerinden biri, Radiohead külliyatının da köşe taşlarından olmaya aday. Efsane grup, hayranlarından gelen yoğun talepleri kırmadı ve A Moon Shaped Pool’un nota kitabını piyasaya süreceğini duyurdu. Kitapta, A Moon Shaped Pool albümünün şarkılarının piyano notalarıyla, gitar ve vokal aranjmanları yer alıyor. Albümün kapak çizimlerini yapan sanatçı Stanley Donwood, bu kitaba özel çizimlerle de katkıda bulunmuş ve görsel olarak da benzersiz bir çalışma ortaya çıkmasını sağlamış. Bu kitaba ulaşmak isteyen müzisyenler, Radiohead’in W.A.S.T.E. adlı internet mağazasına girerek sipariş verebilirler. A Moon Shaped Pool Songbook, 1 Kasım’da satışta olacak.

ELTON JOHN’DAN ANI KİTABI

D

ünya popüler müzik sahnesinin en renkli simalarından Elton John da anılarını yazan sanatçılar kervanına katılacağını açıkladı. Elton John, anılarında asla sansüre yer vermeyeceğini ve zaten herhangi bir şeyin saklanmasının 21. yüzyılda artık imkansız olduğunu söyledi. 60’lar, 70’ler, 80’ler ve 90’larda yaşadığı çılgın olayları en ince detaylarına kadar anlatmayı planlayan Elton John, dünyanın son 50 yılda yaşadığı değişime kendi penceresinden bir manzara katmak için bu kitabı yazacağını vurguladı. Elton John, bu muazzam haberi verdikten sonra kitabın çıkışının 2019 yılını bulabileceğini söyleyerek bizi birazcık üzse de, bu müthiş hayatın satır aralarını okumak için beklemeyi kabul ediyoruz! Sen de bizi çok bekletmeden kitabı bitir Elton!

JACK WHITE İLE BOYAMA KEYFİ

J

ack White ne yapsa bizim için mubahtır. Albüm çıkardı albümünü aldık, konsere geldi en önden izledik, plak dinleyin dedi diye pikapların efendisi olduk! Biz daha ne yapalım? Boyayalım bari. Şaşırdınız mı? Şaşırmayın. Jack White’ın sahibi olduğu Third Man Records, Kasım ayında tüm dünyada satışa sunulacak bir boyama kitabını piyasaya süreceğini duyurdu! Son yılların en rağbet gören trendlerinden olan yetişkinlere özel boyama kitabı işine giren Jack White’ın boyama kitabında, bir plağın nasıl üretildiğinin çizgili hikayesi anlatılacak. Tabii çizgilerin arasını boyalarımızla renklendirmek de bize düşüyor. Müzik camiasının en zeki isimlerinden olan Jack White, bizi gene ters köşeye yatırdı. Boya kalemlerimizi aldık, bekliyoruz! 22


BEKLENEN DÖNÜŞ

Son dönemin sevilen gruplarından YÖKŞ, Beklenen adını verdikleri yeni albümlerini piyasaya çıkardı. Grubun lideri Erdem Topsakal, Beklenen’e ilişkin sorularımızı yanıtladı. Erdem Tatar Beklenen adının hakkını veren ve beklettiğine de değen bir albüm olmuş. Albümün beste ve kayıt süreci nasıldı? Beste sürecimiz benim -2015 yazında- çatıdan düşüp, iki ayağımı birden kırmam ile başladı. İyi ki düşmüşüm diyemem ama, böylesi fiziksel bir duraklama bana okuma ve yazma anlamında çok şey kazandırdı. 2016 yılının ilk aylarına kadar biriktirdiğim bir kucak dolusu şarkıdan seçtiklerimizle başladığımız kayıt tecrübemiz, yaz ortasında son buldu. Bu uzun ve yorucu süreç, hızlı yaşamaya alışkın bizlerin tahammül sınırlarını zorlasa da, her detayı gözden geçirmemize de olanak sağladı. Prodüktörümüz Volkan Gürkan’ın uyguladığı sıkı yönetim sayesinde de, hem müzik disiplinleri hem de Türkçe ile ilgili göz ardı ettiğimiz bir çok konuya bu albüm ile iyi hazırlandığımızı düşünüyoruz. Beklenen, özellikle de şarkı sözlerine kulak kabartılınca, daha yalın, daha net ve kesinlikle daha vurucu etkiye sahip liriklerin olduğu bir albüm. Şarkı sözlerinin yazımında neler belirleyici oldu? İlk albüm şarkılarının sözlerindeki yarı mizahi yarı alaycı tutum, biraz olgunlaştı diyebilirim. Hayat büyüdükçe daha az komik gelmeye başlıyor bana. Sanırım bu kaza mevzusu ile de hayatın kocaman bir “DUR!” deyişine tanık oldum. İpler kendi elinde sanıyorsun; sonra bir bakıyorsun ki, aslında sen kablosu bile bağlı olmayan bir oyun konsolunda karakterini yönlendirdiğini sanmışsın.

Gerçeklerin dört bir yanımı sarması ve yirmili yaşlarının sonuna doğru yaklaşmam yeni şarkıların sözlerine yansıdı sanırım. Korkup kaçındığım klişeleri anlamaya, çoğunluğun zevk ve tercihlerini anlamlandırmaya çalıştım. Bu dönemde Sartre’nin Bulantısı, Orhan Pamuk’un Kara Kitap’ı ve Cioran’ın Çürümenin Kitabı albüm liriklerinden bana yön veren kitaplar oldu. Senin anlatamadığın bir şeyi yıllar önce adamlar öyle bir anlatmış ki, bazı cümleler onlarsız eksik oluyor. Neticede 10’u da birbirinden farklı ama hepsi de tabanında buluşan şarkılar çıktı. Artık Sony Music ile çalışıyorsunuz. Bu süreç nasıl gelişti? Alternatif müzik yapan bir grup, özgürlüğünden, bağımsızlığından ve tavrından vazgeçmek istemez. Bir şirkete ait olmayı tıpkı despot bir ebeveynin her şeyine müdahale etmesi gibi algılar. Benzer korkulara sahip bir grup olarak bunların gerçekliğini çok kez sorguladık ve büyük bir kısmının içinin boş ve abartıdan ibaret olduğunu fark ettik. Ne geçmişteki şirket tecrübelerimizde, ne de Sony Müzik ile memnun olmayacağımız bir ilişki kurmadık. Bu biraz beklentilerinle de orantılı tabi ama biz kendi özgün üretimimiz ile ilgilenip teknik konuları profesyonellere bırakmayı tercih ediyoruz. İşte o aradaki ilişkiyi ne kadar şeffaf kurarsan o kadar faydalı oluyor sanırım iki taraf için de. Dahası büyük ve global bir ailenin parçası olmak, bize kendimizi daha güçlü ve daha umutlu hissettiriyor.

23

Albümün lansman konseri öncesinde Şarkı Sergisi projenizin de açılışı yapılacak. Bu tanıtım projesini ve yaratım sürecini anlatır mısınız? Bir şarkının görsel dünyası hep ilgimi çekmiştir. Vakti zamanında dinlediğim şarkılara kendimce çizimler yapar, o şarkının renklerini düşünürdüm. Bunu kendi albüm şarkılarımızla buluşturup profesyonel çizerlerle bir sergi haline getirmek ise tamamıyla yeni ve denenmemiş bir projeydi. Menajerimizin bu fikri konsept bir albüm lansmanı olarak projelendirmeyi önermesiyle, ilkini 2014 yılında gerçekleştirdiğimiz Şarkı Sergisi’ni bu yıl yeni çizerler ve yeni şarkılarımız ile 2 Kasım’da Zorlu PSM bünyesinde gerçekleştiriyoruz. Ziyaretçiler neler görecek bu sergide? Benim hayranı ve takipçisi olduğum illüstrasyon sanatçılarına “bir şarkımı çizmek ister misin?” diye teklifte bulunup akabinde onların kendi tarzlarınca şarkıları yorumlayıp, görselleştirmesi üzerine dayanan kolektif bir proje bu. Bu illüstrasyonları kulaklıklar ile sergiliyor ve ziyaretçinin o şarkıyı hem görmesini hem de dinlemesini sağlıyoruz. Bu yılki sanatçı kadromuzda: Aykut Aydoğdu, Göksu Gül, Ham, Hüseyin Sandık, Mert Tügen, Merve Atılgan, Nil İpek Hülagü Öztürkmen, Sadi Tekin, Tayfun Pekdemir ve Yavuz Öztürk bulunuyor. Ayrıca sergi alanında Mr.Hure’a air bir de graffiti çalışması bulunacak.


HABER

GARANTİ CAZ YEŞİLİ İLE KASIM AYINDA AŞK Caz Yeşili konserleri Kasım ayında da hız kesmeden devam ediyor. Tüm zamanların en başarılı bas gitaristlerinden biri olan Victor Wooten, yarı Yeni Zelandalı yarı İngiliz halis indie rock grubu The Veils ve Danimarkalı elektronik pop müzisyeni Oh Land, bu ayın ağır topları olarak dikkat çekiyor. KonserV uygulaması ile bilet barkotlarınızı okutup puan kazanmayı unutmayın! 11-12 KASIM VICTOR WOOTEN TRIO

Bas gitarın Bach’ı olarak tanımlanan 5 Grammy ödüllü ABD’li müzisyen, besteci, yazar ve yapımcı Victor Wooten, ABD’li caz/ funk davulcusu Dennis Chambers ve ABD’li caz saksofoncusu Bob Franceschini’nin konuk sanatçı olarak yer aldığı grubu Victor Wooten Trio ile Garanti Caz Yeşili Konserleri kapsamında 11-12 Kasım tarihlerinde Zorlu PSM sahnesinde olacak. Bass Player Magazine tarafından üç kez üst üste Yılın En İyi Basçısı ödülü verilen ve bu ödülü birden fazla kez kazanan tek müzisyen olan Wooten, aynı zamanda Rolling Stone

Victor Wooten

dergisinin hazırladığı Tüm Zamanların En İyi 10 Basçısı listesinde 10. sırada yer aldı. Solo kariyeri boyunca toplam 10 albüm yayınlayan Victor Wooten, 4 telli bas gitarıyla bir orkestra formunda sesler yaratabilmesiyle, müzik dünyasında ayrıcalıklı bir yere sahip.

19 KASIM THE VEILS

KonserV, kullanıcılarına zengin bir etkinlik takvimi sunan; İstanbul’un önde gelen festival ve mekan konserleri için çeşitli avantajlar sağlayan bir mobil uygulama. Uygulamayı indirdikten sonra konser biletinizi işleterek puan biriktiriyorsunuz. Türkiye’nin en başarılı mobil uygulamalarından biri olan KonserV’de biriktirdiğiniz puanlarla ise, konser biletlerinden imzalı albümlere kadar çeşitli ödüller kazanıyorsunuz. Başta Türkiye’de kültür sanatın en önemli destekçilerinden biri olan Garanti Bankası’nın sponsor olduğu etkinlikler olmak üzere, birçok önemli etkinliği ve sanatçılarla ilgili bilgileri tek bir çatı altında kullanıcılarına sunan KonserV, etkinlik avcılarına birçok fırsat da sunuyor. Hem IOS hem de Android’te yer alan ücretsiz uygulama, her müzikseverin telefonunda olmalı!

Danimarkalı elektronik pop müzisyeni Oh Land, 29-30 Kasım’da Salon İKSV’de... İsveç Kraliyet Bale Okulu’ndayken geçirdiği bir kaza nedeniyle dans kariyerine veda eden Nanna Oland Fabricius, nam-ı diğer Oh Land, harika besteleri, renkli sesi ve synth melodileriyle dolu dört albümünü ve bir EP’sini dinleyicilerle buluşturdu. Wolf & I, White Nights ve Perfection gibi ezbere bilinen şarkıları ve aşırı doz sempatikliğiyle kalplerde taht kuan Oh Land, Sia ve Katy Perry gibi isimler için de sahneyi ısıttı. İstanbul’da daha önce verdiği konserlerle ciddi bir hayran kitlesi edinen Oh Land’i kaçırma!

Yarı Yeni Zelandalı yarı İngiliz halis indie rock grubu The Veils, 19 Kasım’da Salon İKSV’de meraklılarıyla buluşuyor. The Veils, Rough Trade’in kurucusu Geoff Travis’in tabiriyle, Nick Cave ve David Bowie’nin genç fakat olgun bir benzeri olan Finn Andrews önderliğinde kuruldu. Polo Sorrentino ve Tim Burton gibi yönetmenler filmlerinde grubun şarkılarına yer verdi. David Lynch ise 2017’de yayımlanacak yeni Twin Peaks bölümlerinin kadrosuna Finn Andrews’u dâhil etti. Beşinci albümleri Total Depravity’yi bu ay yayımlayacak olan grup, Andrews’un bütün sahne hâkimiyeti, müzik tanrılarını kıskandıracak karizması ve yeni şarkılarıyla Salon sahnesinde olacak.

Oh Land

İNDİRMEYEN KALDI MI?

29-30 KASIM OH LAND

The Veils 24



KAPAK KONUSU

Bu yıl pek çok ünlü sanatçı ve grup, birbirinden özel albümlere imza attı. Ancak şimdi herkesin susma vakti geldi! Tam sekiz senedir merakla beklenen stüdyo albümlerinin öncesinde Metallica, Postkolik merceğinin altında. Erdem Tatar 26


D

ünyanın zirvesinde olmak acaba nasıl bir histir? Bunu niçin mi söyledik? Eğer müzik dünyasında bir Olimpos Dağı varsa, Metallica o zirvede konuşlanan tanrılardan biri de ondan! Adlarındaki “metal” ibaresine takılmayın; Metallica 20 yılı aşkın bir süredir sıradan bir metal grubunda aynı cümlede anılamayacak seviyede bir kariyere sahip. 35 yıla yaklaşan müzik serüveninde, Metallica müzik piyasasına artık sadece müzik tanrılarının konuşlanabildiği bir noktadan bakıyor. Orada Madonna, Rolling Stones, Pearl Jam, Coldplay ve Foo Fighters var bu aralar. Kısacası dünya çapında halen tek başına stadyum doldurabilen ve türler üstü olmayı başarabilmiş kim varsa, Metallica onlarla aynı ligde oynuyor. Bu sebepten Metallica’nın yayımlayacağı yeni albüm, herhangi bir sert grubun sıradaki albümünden çok daha fazla anlam ifade ediyor.

120 MİLYON ALBÜM

Aslına bakarsanız bir noktada bu albümün pek bir önemi yok; yeterince iyi bir albüm olmasa da, Metallica artık bir gecede stadyumlardan barlara düşecek bir grup değil. O çıta bir kez aşıldı ve geri dönüşü artık yok! Dünya çapında 120 milyon albüm satmayı başarmış, defalarca Grammy ödülü kazanmış ve Rock and Roll Hall of Fame’e adını yazdırmış bir grubun kendini “ispatlamak” gibi bir derdi olamaz. Peki nedir Metallica’yı halen bu kadar üretken tutan? Aslına bakarsanız kağıt üstünde en son albümünü sekiz sene önce yayımlamış bir grup için üretken kelimesini tereddütsüz kullanmak zor iş. Ancak Metallica söz konusu olduğunda, üretkenlik, elbette bir albüm dolusu şarkıyla sınırlandırılamıyor. Şimdi gelin 2008’e Death Magnetic’e gidelim ve o albümü milat alarak aradan geçen sekiz seneye bir göz atalım.

27

KÖKLERE DÖNÜŞ

Metallica, 2008 yılında adeta kapalı kutudur. 15 sene boyunca birlikte çalıştığı prodüktör Bob Rock’la yolları ayıran grup, radikal bir karar alarak tüm zamanların en ünlü müzik prodüktörlerinden Rick Rubin ile stüdyoya girmiştir. Rick Rubin, sadece bir müzik adamı değil; aynı zamanda ruhani bir lideri aratmayan ve hatta guru diyebileceğiniz auraya sahip bir derviştir. Rubin’in çalıştığı müzisyenlere, özellikle de köklü isimlere yaptığı en önemli etki, o isimleri en başarılı ve üretken oldukları yıllara döndürerek, aynı perspektiften albümler kotarmalarını sağlamaktır. Rubin, bu taktiği Johnny Cash’ten Black Sabbath’a kadar pek çok efsane isimle denemiş ve başarılı olmuştur. Rubin’in Metallica için koyduğu çıta, grubun 1986 tarihli efsane albümü Master of Puppets olunca; ortaya çıkan ürünün Death Magnetic kalitesinde olması kaçınılmazdı. Grubun hayranlarının 1991 yılında yayımlanan Black Album’den beri beklediği o “metal” hissi geri dönmüştü ve Metallica uzun zaman sonra stüdyodan adının hakkını veren bir albümle çıkmıştı. 12 Eylül 2008 tarihinde yayımlanan Death Magnetic’in -dünyanın dört bir yanındaki sert müzik hayranları için- yarattığı infial kaçınılmazdı ve beklenen de oldu. Piyasaya çıktığı hafta sonu 500 bin kopya satarak Billboard 200 listesine zirveden giriş yaptı ve bu başarıyı gösteren üst üste beşinci Metallica albümü olması sebebiyle de tarihe geçti. Bu arada piyasaya çıktığı hafta Billboard 200 listesine 1 numaradan giriş yapma başarısını listenin tarihinde elde edebilen başka bir grup henüz yok. Bu başarılı çıkışın devamı, World Magnetic adı verilen dünya turnesiyle geldi. Bu arada 2009 yılında Amerika’nın en prestijli müze ve kurumlarından olan Rock and Roll Hall of Fame, Metallica’yı bünyesine kabul etti. Bu kurum, müzik dünyasında önemli izler bırakan ve kariyeri 25 yılı doldurmuş olan sanatçı ve grupları onurlandırmasıyla


KAPAK KONUSU

tanınıyor. Bu kurumun bir üyesi olmak Amerika’da müzik yapan herhangi bir insan için elde edilebilecek en prestijli statü olarak gösteriliyor. Ses getirecek projeler peşinde olan Metallica, bir taraftan devam eden dünya turnesine ilginç bir renk katmaya karar verip; Voltron’u da oluşturdu! 80’lerde thrash metal hareketini başlatan ve Big 4 takma adıyla anılan Metallica, Megadeth, Slayer ve Anthrax, tarihlerinde ilk kez Big 4 çatısı altında konserler vermeye başladılar ve o dönemde Avrupa’da birden fazla ülkede düzenlenen Sonisphere, festivallerinde sahne aldılar. Bu muazzam kadronun turnesine denk gelen şanslı ülkelerden biri de bizdik. Bugüne dek ülkemizin gördüğü en başarılı festivallerden biri olan Sonisphere, İstanbul’u adeta sallamıştı! Metallica, World Magnetic turnesine 2010 yılının Kasım ayına kadar devam etti. Bu süreçte konserlerdeki canlı kayıtlardan oluşan üç adet EP yayımladı. Six Feet Down Under, Six Feet Down Under (Part II) ve Live at Grimey’s adlı bu üç EP, bugün halen Metallica koleksiyoncuları için önemli parçalardır.

atacağını duyurdu. Bu proje, kimsenin beklemediği bir ters köşeydi! LULU adı verilen albüm, 31 Ekim 2011 yılında yayımlandı ve sonuç tam manasıyla bir fiyaskoydu. Albüm, ne hayranları, ne müzik eleştirmenlerini ne de satış listelerini memnun etti. Lou Reed’in spoken word tarzıyla Metallica’nın “ağır” metali o kadar uyumsuz bir ürün ortaya çıkardı ki, Death Magnetic’le kariyerini temize çekmiş olan grubun feleği şaşmıştı. Neyse ki Metallica üstünde durduğu bataklığı çabuk fark etti ve dibe batmadan LULU’dan voltasını aldı. 2011, aynı zamanda Metallica’nın kariyerinin 30. yıldönümüydü ve grup bu şanlı tarihi adına layık bir organizasyonla kutlamaya kararlıydı. Bu özel yaş günü, San Francisco’nun ünlü konser mekanı Fillmore’da tertiplenen dört gecelik konser serisiyle kutlandı. Geceye yalnızca Met Club üyeleri bilet alabildi; dört gecenin kombine bilet fiyatı ise, kuruluş yıllarına gönderme yaparcasına 19 dolar 81 sent olarak belirlenmişti. Bu dört konserde Metallica’ya her gün birbirinden ünlü konuklar eşlik etti. Bu isimlerden bazıları eski Metallica üyeleri, bazıları grubun

30. YAŞ KUTLAMALARI

Metallica, 2011 yılında hem Avrupa hem de Amerika’da Big 4 konserlerine devam etti. Tam da bu süreçte beklenmeyen bir proje ortaya çıktı. Dünya alternatif müziğinin en eksantrik isimlerinden Lou Reed, Metallica ile ortak bir albüm projesine imza

28

yakın dostları, bazıları da Metallica’yı müziğe başlatan ve grubun idolü pozisyonunda olan müzisyenlerdi. Lloyd Grant, Dave Mustaine, Jason Newsted, Rob Halford, Glenn Danzig, Ozzy Osbourne, Jerry Cantrell, Apocalyptica, King Diamond ve Diamond Head, organizasyonun birbirinden ünlü katılımcılardan birkaçıydı. Metallica, 30. yıl etkinliklerini 13 Aralık 2011 tarihinde yayımlanan Beyond Magnetic adlı EP ile tamamladı. Bu EP, Death Magnetic albümüne girememiş şarkılardan oluşuyordu ve birbirinden muazzam besteler içeriyordu. İlk dinlediğimizde bu şarkıların da albümde yer almamasına hayıflanmıştık doğrusu.

FESTİVAL GİBİSİN

Metallica hayranları artık gruptan yeni bir albüm beklemeye başlamışlardı. Ancak konserler devam ediyordu ve grubun oldukça aktif görünen takvimine ara verip stüdyoya girmeye de hiç niyeti yoktu. Sıradaki Metallica projesiyse, devasa bir festivaldi. Orion Music + More adı verilen bu festival, Metallica üyelerinin küratörlüğünde düzenlenen özel bir deneyimdi. 23-24 Haziran 2012 tarihinde Atlantic City’de düzenlenen bu festivalin her detayında Metallica’nın imzası vardı. Festivalde sahne alan tüm gruplar tek tek Metallica üyeleri tarafından seçilmişti. Festival, aynı zamanda Metallica üyelerinin özel zevklerinin sergilendiği açık hava müzelerine de ev sahipliği yapmıştı. Metallica, bu festivalin ardından çok önemli bir kariyer hamlesine imza attı. Warner Bros. Records’la anlaşma süresi dolan grup, tüm diskografisinin yayın haklarını alarak kendi şirketi olan Blackened Records’u kurdu. Warner’la yaptığı anlaşma gereği,


Blackened Records’un ürünleri Amerika’da Rhino Entertainment adlı Warner dağıtıcısı tarafından piyasaya sürülecek ve dünyanın geri kalanında da Universal Music dağıtım haklarını elinde bulunduracaktı. Ancak Blackened Records sayesinde tüm diskografisinin yayın ve pazarlama haklarını elinde bulunduran Metallica, bu hamlesi sayesinde artık kendi işinin patronu olmuştu. Blackened Records etiketiyle yayınlanan ilk Metallica ürünü ise, Quebec Magnetic adlı konser DVD’si olmuştu.

YENİ ATILIMLAR

2013 yılı Metallica için oldukça önemliydi. Grup, Metallica: Through the Never adlı konser-sinema melezi film deneyimiyle, kendisine iddialı bir gündem maddesi daha bulmuştu. Antal Nimrod’un yönettiği film, bir Metallica konserinin etrafına örülen sinema filmi deneyimiydi ve yarısı Metallica konser performansları içerirken, diğer yarısı Dane DeHaan’ın başrolünde olduğu Metallica konseptli bir sinema filmi tadındaydı. İzlemeden tam olarak kavranması kolay olmayan bu konsept, Metallica’ya gişede öyle çok para kaybettirdi ki, grup 2014’e sakladığı albüm yayımlama fikrini tamamen rafa kaldırdı. 2013 yılında Orion Music + More festivalini bu kez Detroit’te düzenleyen grup, o macerada da aradığını bulamayınca, en iyi yaptığı şeye rotasını çevirip turneye çıktı. Bu sayede filmde ve festivallerde kaybettikleri devasa meblağda parayı geri kazanmayı hedeflediler. 8 Aralık 2013 tarihinde Coca Cola sponsorluğunda Antarktika’da buzulların arasında konser veren Metallica, gezegendeki tüm kıtalarda konser verme başarısını gösteren yegane grup olarak tarihe geçti ve madden zararlı geçen 2013 yılını manevi gururla noktaladı. 2014 yılında setlist’i tamamen seyircilerin belirlediği By Request turnesine çıkan

Metallica, bu turne kapsamında da ülkemizde bir kez daha sahne aldı. Artık Metallica için stüdyonun yolları gözükmekteydi ve sıradaki Metallica albümü için start verildi!

18 KASIM’DA ÇIKIYOR

Az gittik uz gittik, sekiz senelik gediği bir solukta kapattık. Belki Metallica’nın sert konseptine uymuyor ama; şimdi yeni şarkılar söylemek zamanı! Metallica, 10. stüdyo albümü Hardwired… to Self-Destruct’ı 18 Kasım’da piyasaya sürecek. Grup, bugüne dek iki stüdyo albümü arasında verdiği en uzun boşluğu bu albümle kapatmak için kolları sıvadı. Death Magnetic sonrasında herkes Metallica’nın yeniden Rick Rubin’le çalışacağını düşünürken; bu defa grup sürpriz bir kararla farklı bir tercihe yöneldi. Daha önce Death Magnetic’te ses mühendisi olarak çalışan Greg Fidelman, Lars Ulrich ve James Hetfield ile kafa kafaya vererek albümü kotardı. Metallica, yeni stüdyo albümünü tabiri caizse dışarıdan bir kulağa başvurmadan kaydetti. Death Magnetic albümü

29

için ilhamını Master of Puppets’tan alan Metallica üyeleri, Hardwired… to SelfDestruct için kariyerlerinin daha eski günlerine odaklanarak Kill ‘em All ve Ride the Lightning albümleri kıvamında bir şeyler ortaya çıkarmaya niyetli olduklarını açıkladılar. Lars Ulrich, geçtiğimiz Ağustos ayında Facebook üzerinden canlı yayınlanan bir söyleşide albüme dair önemli detayları ilk kez paylaştı. Metallica yeni albümünde toplam 12 adet şarkı olacaktı ve piyasaya iki CD’lik double albüm formatında sürülecekti. 12 şarkının toplam süresinin 80 dakikayı aştığını belirten Ulrich, bu açıklamanın ardından albümden yayımlanan ilk single Hardwired’ı tüm dünyaya dinletti. Söyleşi noktalandığı an Hardwired’ın video klibi de Metallica’nın internet sitesi üzerinden yayınladı.

KLİP ÇILGINLIĞI Metallica yeni albüm için enteresan bir video klip stratejisi belirledi. İki-üç ay içinde topluca 6 klip birden çektiler. Ve bunları 3-4 ay arayla yayınlayıp albümü hep sıcak tutacaklar. Albümün çıkışı direkt Hardwired’ın klibiyle birlikte açıklanmıştı. Ertesi ay Muse’un görsel danışmanı olarak bilinen Tom Kirk’ün çektiği Moth Into Flame’in klibi geldi. Kirk, Moth Into Flame ile aynı gün Dream No More’a da klip çekti. Ardından, grubun New York’taki promo turu sırasında, albümün kapağını da hazırlayan Herring & Herring ekibi Now That We’re Dead şarkısına kapak konseptinde bir klip çekti. Geçtiğimiz ayın başında bu sefer fan’ların da katılımıyla Halo on Fire’a bir performans klibi çekildi ve son olarak Worldwired turnesinin ilk konserinin sabahında, Porto Riko’da bir performans klibi daha çekildi. (Hangi şarkıya olduğu açıklanmadı.) Anlayacağınız 2017 boyunca sık sık yeni Metallica klibi izleyeceğiz!


KAPAK KONUSU

Metallica’nın son 20 yılda imza attığı en “metal” şarkılardan biri olan Hardwired, o gece tüm dünyayı sarstı desek abartmış olmayız. Şarkının sertliği artık Metallica dinlemeyen azılı metalci müzikseverleri bile şoke etmeye yetmişti. Eylül ayında yayımlanan ikinci single Moth Into Flame ile klasik Metallica çizgisinde, daha melodik bir parçaya imza atan grup, yeni albümde birden fazla sürprizin bizi beklediğini adeta yüzümüze vurdu. 12 şarkılık albümde bizi oldukça ilginç şarkıların beklediği aşikar. Hardwired ve Moth into Flame’in süreleri baz alındığında, ortalama şarkı süreleri yedi dakika ve civarında olan bir albümden birkaç sürpriz beklemek en doğal hakkımız diye düşünüyoruz. Özellikle de 2016’nın ilk günlerinde kaybettiğimiz Motörhead’in lideri Lemmy’e yazılmış olan Murder One adlı şarkıyı fena merak ediyoruz!

PATLAYICI MADDE

Metallica’nın bu albüm çerçevesinde takındığı pazarlama stratejisi de oldukça ilgimizi çekti. Albümün kapağı grup üyelerinin suratlarının tuhaf bir montajından oluşuyor, bize sorarsanız Metallica tarihinin uzak ara en çirkin albüm kapağı. Ancak bu durum belki de grubun hedeflediği bir tavrın dışavurumu. Bu satırlar yazılırken albümden beş şarkıya klip çekildiği kesinleşmişti; ancak sadece ikisi piyasaya verildi. Bu video kliplere de baktığımızda Metallica’nın öyle çok da özene bezene bu videolara kafayı takmadığını görüyoruz. Kapağı umursamayan, albüm satılmayan çağda çift disk piyasaya süren ve klipleri baştan savma gözüken bu albümde, belli ki başrolde şarkılar yer alacak. Pazarlamanın nasıl olacağı grubun belli ki hiç umurunda değil. Hatta bize geçen hissiyat, Metallica’nın tam bir “fuck you marketing” tavrında olduğunu hissettiriyor. 18 Kasım günü Metallica’nın sır perdesi aralanacak ve sekiz yıldır

30

beklenen bu albümle en nihayet tanışacağız. Metallica, bu albümün ardından oldukça kapsamlı bir dünya turnesine çıkacak. Alışık olduğu üzere, yaz aylarını Avrupa ülkelerinde geçirmek yerine bu defa Amerika’dan turneye başlayacaklar. Dünya müziğinin zirvesindeki isimlerden birinin 35 yıllık kariyeri neticesinde halen bu kadar aktif, çalışkan ve üretken olduğunu görmek gerçekten ilham verici. İki albüm arasında evlerinin havuzlarını milyon dolarlık banknotlarla doldurup para içinde yüzebilirlerdi. Fakat bunun yerine sürekli üreten, markasını büyütmek için çabalayan, bu yolda bazen muvaffak olan; bazen çuvallasa da bıkmadan usanmadan macerasına devam eden bu grubu izlemek, dinlemek ve sayfalarımıza konuk etmek bizi onurlandırıyor. Aramıza yeniden hoş geldin Metallica!



HABER

ALBÜM DE YAPIYOR KARİYER DE! Profesyonel müzik kariyerine 2009’da Aksi adlı single çalışmasıyla adım atan Kendi’nin yeni albümü Kim Kime Dum Duma, geçtiğimiz ay dijital ve cd formatında satışa sunuldu. Kendi ile yeni albümünü ve iş yaşamını konuştuk. Erdem Tatar

Kim Kime Dum Duma, hem bugüne kadar single olarak yayınladığın şarkılarını hem de sıfır kilometre çalışmaları barındırıyor. Albümün şarkı seçimi, kayıt süreci ve prodüksiyon aşamaları nasıl geçti? Albümde şarkı seçiminden önce, birlikte çalışabileceğim genç müzisyen ve söz yazarlarını bir araya getireceğim genç yeteneklerin peşinden koştum. Burak Buluç, Karar şarkısının söz yazarı, bestecisi ve aranjörü. Muhteşem bir yetenek. Burak’a farklı sound’lar denemek istediğimi

söyledim ve birkaç revize ile ortaya Karar şarkısı ortaya çıktı. Ardından Cem Özsancak’tan Kim Kime Dum Duma geldi; şarkının demosu genç müzisyen Emre Aşkın tarafından yapılmıştı. Emre’nin genç yaşına rağmen, yaptığı işler çok başarılı. Sezen Aksu şarkılarına yaptığı remix’leri de göz önünde bulundurunca, Emre’nin yeteneğine güvenim arttı ve Kim Kime Dum Duma da böylece albüme eklenmiş oldu. Beyaz Sevda, Oh Oh ve Kovuldum, dijitalde olup fiziki satışta olmadığı için, onları da bu albümde toplamak istedim. Uzun süre single çalışmalar üzerinden yürüdün; albümünde o çalışmalar da yer alıyor ve bu durum Kim Kime Dum Duma’ya bir nevi arşiv değeri katıyor. Peki, popüler müzik piyasası artık single’a mı talim edecek? Albüm yapacak kadar şarkı bulmak, bu kadar zor mu? Albüm çalışmalarında şarkı bulmak ve şarkının prodüksiyon süreci ciddi bir maliyet. Aynı zamanda şarkıları tanıtmak da albümlerde çok daha zor hale geldi. Radyo kanalları hızlı tüketime çok alıştı. Ben müziğin ticari yönünü bir kenara atıp albüm ve maxi single’lar yapmaya devam etmek istiyorum; fakat bunu sektörün gidişatı ile doğru orantılı olarak zaman gösterecek. Albümün çıkış şarkısı Karar oldukça başarılı, klibi de bir hayli estetik. Bu şarkıyı bulduğun günden bahsedelim biraz ve elbette klibin detaylarından... Söz, müzik ve aranje Burak Buluç’a ait. Stüdyoda Burak’la şarkıları dinliyorduk, Karar’ı ilk duyduğum anda içimden “benim şarkım” dedim ve birkaç söz revizesi ile birlikte şarkı son halini aldı. Klip, Emre Pekçakır yönetmenliğinde Maslak Film Sokağı Stüdyoları’nda çekildi ve bana iki model eşlik etti. Ülkemizde biletli konser kültürü yerli piyasa için tükenmeye yüz tutmuş durumda ve genelde performanslar kulüp konserlerine döndü. Bu konu hakkında neler söyleyeceksin ve bir Kendi performansında dinleyicileri neler bekliyor? Biletli konserlerin tükenmesi, müzik sektörünün ciddi anlamda kan kaybettiğini gösteriyor. Müziğin bir sektör olmaktan çıkıp 32

tekelleşmesi ve bu camiada çalışanların ekip ruhu olmadan bireysel hareket etmesi, sektörü bitme noktasına getirdi. Müzik sektörüne 90’lar ruhunun geri gelmesi gerektiğini düşünüyorum. Benim sahne performanslarıma gelecek olursak; aşırı doz eğlence içeren yüksek tempolu ve keyifli bir şov sunuyorum. Şimdilerde yani albümümle güncellenen repertuarımla yepyeni bir sahne şovu hazırlığındayım. Sanat yönün bir yana, işkadını yönün de yükselişte. Bize Kendi markasının gelişimini ve Kendi Cosmetics’in gelecekteki hedeflerini anlatır mısın? Kendi Cosmetics, istikrarlı adımlarla yükselmeye devam ediyor. Franchise iş modeli ile büyüme kararı aldık ve ilk adımımız da bu yılki “Bayim Olur Musun?” fuarına katılmak oldu. Bu süreçte ekibimize alanında profesyonel pazarlama ve strateji geliştirme uzmanları katıldı. Şimdilerde AVM içlerinde kiosk projeleri geliştiriyor ve franchise veriyoruz. 2017 yılının sonuna kadar 150 kiosk açma hedefimiz var. Sanat ve iş dışında hayatında neler var? Nasıl kafa dinliyorsun? Haftada 1 gün Kundalini Yoga derslerine katılıyorum; yoga bana huzur ve dinginlik veriyor. Son 6 aydır yeni projelerim üzerine çalıştığım için, neredeyse sosyal hayatim kalmadı. Fakat fırsat buldukça enerji seminerlerine katılıp, ruhuma iyi gelen enerji terapileri uyguluyorum. Aynı zamanda bol bol klasik müzik dinliyorum. Bir de sayısını takip edemediğim bir kedi popülasyonum var evde. Ayrıca kopeklerim de var tabii, onlarla vakit geçirmek beni çok rahatlatıyor.


MODA

MODA Kasım 2016

MELEKLER PARİS’TE YÜRÜYECEK

V

ictoria’s Secret melekleri tarihlerinde ilk defa Victoria’s Secret Fashion Show kapsamında Paris’te yürüyecek. Dünyanın en merakla beklenen moda şovu, bu yıl 190’dan fazla ülkede izlenecek. Moda, fantazi ve eğlenceyi bir araya getiren iç çamaşırı defilesi, bu sene de müthiş içerikler ve sürprizlerle izleyenleri büyülemeye hazırlanıyor. Pembe Halı röportajları, model profilleri, sahne arkası görüntüleri ve şehir

ışıkları altında defilenin hazırlık aşamalarına tanıklık edilecek bu çok özel şovda; her sene olduğu gibi muhteşem mini konser performansları da yer alacak. Bu büyüleyici sahne performansına kimlerin imza atacağıysa, bu yazıyı kaleme aldığımızda henüz açıklanmamıştı. Tüm Victoria’s Secret melekleri Adriana Lima, Alessandra Ambrosio, Lily Aldridge, Elsa Hosk, Jasmine Tookes, Josephine

O BAG’DEN ERKEKLERE ÖZEL ÇANTA Ç antanın kadınlar için vazgeçilmez bir aksesuar olduğu gerçeği, son yıllarda erkekler için de geçerli olmaya başladı. Şehirli modern erkek, pratik oluşunun yanı sıra, çantayı artık bir statü sembolü olarak da görüyor. Tabii ki, erkekler için tasarlanan çantalarda moda trendlerinin sinyalleri de oldukça belirgin. O bag’in O folder modeli, farklı renk seçenekleriyle erkekleri O bag’in sıradışı dünyasına davet ediyor. O bag’in ofis stili özel laptop bölmeli modeli O folder, içine ihtiyacınız olan her şeyi sığdırıyor. Dosyalar, bilgisayar, telefon,

anahtar, gazete, kitap ve daha pek çok özel eşyanızı rahatlıkla çantanızda taşıyabilirsiniz. Kaliteli deri kapaklı O folder’ların siyah, kahve, mavi, yeşil gibi pek çok renk seçeneği de mevcut. Uzun sapı, ister omuzda ister postacı stili çapraz kullanma olanağı sunuyor. www.mezomoda.com 33

Skriver, Lais Ribeiro, Martha Hunt, Romee Strijd, Sara Sampaio, Stella Maxwell ve Taylor Hill’e ev sahipliği yapacak bu etkileyici defilede, aynı zamanda yepyeni yüzler de karşınızda olacak. Her sene Victoria’s Secret meleklerinden birinin giyme şansını yakaladığı mücevherlerle süslü muhteşem Fantasy Bra ‘yı bu sene podyumda Jasmine Tookes taşıyacak. Yılbaşını akşamını iple çekiyoruz!


MODA MODA

BUBİCEP İLE TANIŞIN

F

arklı ihtiyaçlar her zaman farklı kullanım alanları doğurmuştur. Bubicep; mayo kumaşından özel olarak tasarlanmış, iki yanında gizli cepleri bulunan, yarı su geçirmez ve farklı renk seçenekleriyle tarzınıza göre kombinleyebileceğiniz bir büstiyer. Üstelik bu büstiyerler, şık, modern ve canlı görünümlerinin ötesinde sizlere hayatın bir çok alanında kullanım kolaylığı da sağlayacak. Meltem Akyol tarafından yaratılan Bubicep, kaybolması durumunda oldukça can sıkıcı olabilen ama onlarsız da adım atamadığımız telefon, anahtar, kredi kartı, nakit para ve kimlik gibi önemli eşyalarınızı yanı başınızda taşımanıza imkan sağlıyor. Böylelikle spor yaparken ya da müzik festivallerinde ve partilerde eğlenirken, gözünüz hiçbir şekilde arkada kalmayacak. Fiyatı 129 ile 139 TL arasında değişen Bubicep, taşımak zorunda olduğunuz çanta ihtiyacını ortadan kaldırıp, gizli yan cepleri sayesinde önemli eşyalarınızı her zaman yanınızda taşımanıza imkan sağlayacak.

LAGERFELD’DEN TURİZM YATIRIMI

M

oda camiasının ikon ismi, Karl Lagerfeld Hotels & Resorts markası altında turizme atılacağını açıkladı. Brandmark Collective BV ile ortaklığa gidecek olan Lagerfeld’in bu hamlesi, son dönemde moda kulislerinde en çok konuşulan haberlerden biri. Tamamı Lagerfeld tarafından tasarlanacak olan projenin bünyesinde oteller, rezidanslar, restoranlar ve üyelikle girilebilen gece kulüplerinin yer alacağı söyleniyor. Karl Lagerfeld, aslında bu camiaya çok da uzak sayılmaz. Geçtiğimiz yıl Hotel Metropole Monte-Carlo’nun yüzme havuzunu tasarlayan Lagerfeld, aynı zamanda Macau’da hizmet veren 270 odalı bir tesisin estetik direktörlüğünü de üstlenmişti. Anlaşılan Lagerfeld turizm sektörünü, sektör de usta ismi sevdi.

www.bubicep.com

BAPE’DEN COCA-COLA KOLEKSİYONU

T

emelleri 1993’te atılan ve kısa sürede sokak modasının sevilen markalarından birine dönüşen BAPE, geçtiğimiz haftalarda Instagram üzerinden yeni bombasını patlattı: BAPE ve Coca-Cola oldukça şık bir ortaklığa imza atıyor. Çok yakında Bape’in uluslararası butiklerinde satışa sunulacak olan Coca-Cola x Bape kapsülleri, mevsim normallerinin gerektireceği ürünleri müşterilerin beğenisine sunacak. Kamuflaj desenli kapüşonlular, uzun kollu baskılı sweatshirt’ler ve kısa kollular, iki markanın da branding’ini taşıyacak tasarımlara sahip. 2017’nin ilk aylarındaysa, bu işbirliğiyle tasarlanmış aksesuarların piyasaya sürülmesi bekleniyor. Aksesuar koleksiyonundan en çok dikkat çeken parça kamuflaj desenli mutfak önlüğü olurken; pek yakında sırt çantası, şapka, cam bardak ve bandanadan oluşan yeni ürünlerin tanıtımının yapılması bekleniyor.

POWER RANGERS DÖNÜYOR

9

0’ların efsane televizyon dizilerinden olan Power Rangers, süper kahraman dinamizmiyle eğlenceyi harmanlayan, renkli estetik anlayışıyla da dönemin adeta renk trendini belirleyen programlardandı. Uzun süredir ortalarda görülmeyen Power Rangers, bit pazarına nur yağdı misali yeniden gündemde. 2017’nin ilk çeyreğinde vizyona girecek olan yepyeni Power Rangers filmi, belli ki sadece 90’larda çocuk olanları değil, tasarımcıları da gaza getirmiş durumda! 21 Ekim’de satışa çıkan The Kith x Power Rangers Collection, bunlardan biri. Kapüşonlular, uzun kollular, tişörtler ve şapkalardan oluşan koleksiyonun parçaları arasında hem yetişkinler için hem de çocuklar için rengarenk modeller bulunuyor. Tasarımlarının merkezinde ise, Power Rangers üyelerinin kaskları ve logolarında yer alan yıldırım deseni bulunuyor. Tıpkı Power Rangers karakterleri gibi canlı renklere sahip olan bu şık koleksiyon, 2017’ye rengarenk bir başlangıç yapmak isteyenler için bulunmaz nimet! 34


AIRBRUSH TİŞÖRTLERE YENİDEN MERHABA

1950’lerden bugüne ulaşan airbrush tişörtler, bu sezon moda dünyasını da etkisi altına alıyor. Bu geri dönüşe çoktan okey veren sokak stili, trendin yaygınlaşmasına önemli bir etki sağlasa da, airbrush tişörtleri yeniden gardroplara sokmayı sağlayan en önemli etki ünlülerden geldi.

Ö

zellikle 80’li ve 90’lı yıllarda denimlerle kombinlenen ve şimdiki tabirle giyenleri birer hipster’a dönüştüren airbrush tişörtler, bu sezon bumerang misali fırlatıldıkları hızda geri dönüyorlar! Bu dönüşün en son meşalelerinden biri de, Eylül ayında Alexander Wang tarafından yakıldı. New York Fashion Week kapsamında tanıttığı yeni koleksiyonunun ardından adeta bir airbrush tişört rüzgarı estiren dahi tasarımcı, defile ardından gerçekleşen after parti için modellere kendi tasarladığı airbrush tişörtleri dağıttı. Julia Nobis, Taylor Hill, Katie Moore, Katlin Aas ve Alexandra Elizabeth başta olmak üzere birçok model, partiye Wang imzalı bu tişörtlerle katıldı. Wang’in çılgın hayal dünyasını ortaya döken tişörtlerin üzerinde son dönemde bir hayli karşılaştığımız mesaj içerikleri de yer alıyordu. Kaliforniyalı tasarımcı yarattığı tişörtlerin üzerine “Wang Squad,” “Wang Show Shit,”, “It’s Alex Bitch” ve “Shit Show” gibi mesajlar yazmıştı. Hal böyle olunca da, sosyal medya Wang’in tişörtleriyle sallandı ve airbrush tişörtler, devam eden moda haftalarındaki sokak stilini bir anda etkisi altına aldı.

WEST PATLATTI

Bu geri dönüşe çoktan okey veren sokak stili, trendin yaygınlaşmasına önemli bir etki sağlasa da, airbrush tişörtleri yeniden gardroplara sokmayı sağlayan en önemli etki ünlülerden geldi. Özellikle YG ve ASAP Ferg gibi hip-hop yıldızlarının tercih ettiği oversize airbrush tişörtlere, Kanye West damgasını vurdu. West, airbrush tişört tasarımını adeta bir aile şovuna dönüştürerek, milyonlarca takipçisine bu akımın dönüşünü müjdeledi. West, moda markası olan Yeezy Season 3’ün defilesine kendi tasarımı olan bir airbrush tshirt ile katıldı. West’in tasarladığı tişörtün ön yüzünde annesi Donda West’in airbrush bir portresi yer alırken; sırt baskısında ise, Kim Kardashian’ın ölen babası Robert Kardashian Sr.’ın airbrush portresi vardı. Amerikan basını elbette bu zeka dolu airbrush tişört tasarımını manşetlere taşıdı. Ardından da Kanye’nin bu tasarımı birçok kişi tarafından giyilmeye başlandı.

YILDIZ TASARIMCILAR

Airbrush tişörtlerin hip-hop camiasında bu kadar tutuluyor olması da tesadüf değil. 70’lerde, Queens’te yaşayan Edwin Sacasa’nın hünerli ellerinden çıkma tişörtler, kısa süre sonra LL Cool J, Grand Master Flash ve Tupac Shakur gibi efsaneler tarafından giyilmeye başlanmıştı! Airbrush tişörtler tasarlayarak milyon dolarlara sahip olan isimler arasında, Marc Ecko ve Vince Osborne bulunuyor. Osborne’un tasarımları bugün halen Drake ve Katy Perry gibi popüler müzik dünyasının devleri tarafından beğenilerek giyiliyor. Airbrush tişörtlerin son yıldız tasarımcısı olarak göze çarpan isim ise, Alan Pastrana. Bu yetenekli tasarımcı, Instagram’da Kim Kardashian tarafından keşfedildi. Pastrana kısa süre sonra Kanye’nin lansmanı için New York’a davet edilmiş ve birkaç paragraf yukarıda bahsettiğimiz o efsane Kanye West tshirt’ünü bir gecede bitirip teslim etmiş. Pastrana’nın peşinden şu an pek çok moda evi koşsa da, kendisi şu an Kanye West’in biricik kızı North West’in şahsi modacısı olarak Los Angeles’ta yaşıyor! 35

50’LERE UZANIYOR

Ünlü modacılardan Heron Preston’ın imzasını taşıyan ve sadece GAP mağazalarında satılan airbrush tişörtler, tam 500 dolarlık fiyat etiketleriyle dudak uçuklatsalar da, koleksiyonun sadece bir hafta içinde tükenmesi, bu parçaların arzu nesnesi haline geldiğinin en önemli kanıtıydı. Airbrush tişörtlerin bu sükseli geri dönüşünün altında, elbette Amerikan kültürünün hücrelerine işlemiş olması geliyor. İlk airbrush tişört örneklerinin 1950’lere kadar gittiğini biliyor muydunuz? Babası Disney’de çizer olan Stanley Mouse, haylazlıkları yüzünden okuldan atılınca bir oto tamirhanesinde çalışmaya başlamış ve burada airbrush ile çizim yapmayı öğrenmiş. Ardından bir süre graffiti sanatçısı olarak sokaklarda sürten Mouse, çizimlerini tişört üzerine uygulayarak büyük ün kazanmış! Stanley Mouse’un imzasını taşıyan tişört ve graffiti örneklerinin yanı sıra, tablolarının da dünyanın en ünlü müzelerinde sergilendiğinin altını çizelim; MoMa, Tate Museum ve Louvre bu müzelerden sadece birkaçı!


HABER

ÇILGIN KIZ ROMMY

Postkolik ekibinin en sevdiği tasarımcılardan biri olan Kuperus, kesinlikle takip edilmesi gereken bir yetenek. Sıra dışı ve rengarenk aksesuarların yaratıcı Kuperus, çalışmalarını ve hedeflerini Postkolik’e anlattı. Bize biraz kendinden bahseder misin? 25 yaşındayım ve Hollanda doğumluyum. Çanta, kolye ve papyon tasarımları yapıyorum. Tüm tasarımlarım yiyeceklerden ilham alıyor. Bu yüzden pek çok tasarımımda donut, pasta, pizza, sandviç ve şeker şeklinde dokunuşlar kullanıyorum. Yaklaşık 1.5 yıldır bu tarz tasarımlarla uğraşıyorum. Bu yola, piyasada bulunmayan, benzersiz ve insanların aklını başından alacak tarzda ürünler tasarlamak

için çıktım. Açıkçası yaptığım işe sanat gözüyle de bakıyorum. Bu işe girmek için eğitimimi yarıda keserek büyük risk aldım. Okul zamanı tasarladığım çantalar o kadar ilgi görmüştü ki, ikisini bir arada yürütmektense tam zamanlı olarak bu konuya odaklanma kararı aldım. Neden yiyecek? Çünkü yemek tutkunuyum ve tabuları yıkmak istiyorum. Tasarımlarımın tamamında yemek dünyasından ilham alıyorum. Koleksiyonumda neredeyse her çeşit yiyeceği hatırlatan ürün var. Çantalarım özellikle gece davetleri için çok uygun. Katıldığınız etkinlikte herkesin gözü üzerinizde olacak, buna garanti verebilirim! Pasta, kurabiye, pizza, lolipop, dondurma, pamuk şeker, turta, makaron, hamburger ve daha aklınıza gelebilecek pek çok şekilde tasarımlarım var. Tasarımlarımı, enerjisi yüksek, renk cümbüşü ve esprili olarak tanımlıyorum. Günlük kullanılan ürünlere farklı bir açıdan yaklaşıyorum ve tabuları yıkıyorum. Özel ürünler ancak bu şekilde ortaya çıkıyor. Üretim süreci nasıl? Tüm tasarımlarım tek tek elde üretiliyor ve hepsini kendim yapıyorum. Malzeme olarak köpük ve kil kullanmayı seviyorum; bu sayede ürünler hem hafif hem de dayanıklı oluyor. Bazen uzun kurutma aşamalarından geçmeleri gerekiyor; o sebeple bazı ürünlerimin teslimatı bir ay kadar sürebiliyor. Her çalışmama adeta bir sanat eseriymiş gibi yaklaşıyorum. ABD en çok rağbet gördüğüm yer. Ürünlerimin yüzde 95’ini ABD’ye satıyorum. Avrupa’da ise yeni yeni fark edilmeye başlandım.

Rommy Kuperus

İlham en çok nerelerde uğruyor? İlham perisiyle yollum markette, lokan36

talarda ya da internette yeni bir tarif bulduğumda kesişiyor. Tasarımlarımda yemekleri kullanmamın en önemli nedeni, renklerini ve şekillerini çok beğenmem. Her zaman demişimdir, bu şahane renklerin ve şekillerin midemize hapsolması büyük talihsizlik! Neyse ki tasarımlarım sayesinde sevdiğiniz yiyecekler artık hep yanınızda olacak. Bugüne dek en çok ne ilgi gördü? Dilim pasta şeklindeki çantam en çok rağbet gören tasarımım oldu. Hatta bir dönem sadece bu çanta sipariş edildi diyebilirim, o derece popülerdi. Benim de en sevdiğim tasarımım diyebilirim o çanta için. Tasarımlarım şu an sadece online satın alınabiliyor. Müşterilerim bana Etsy’deki mağazamdan ve web sitem www.rommydebommy.com üzerinden ulaşıyor. Tasarımlarında yiyeceklerin dışına da çıkmak istiyor musun? Muhtemelen bu tarz bir durum olmayacak; zira yiyecekler artık imzam haline geldi. İnsanlar yiyeceklerden ilham alan aksesuarlara bayılıyorlar. Yine de kesin konuşmak istemem. Farklı seçeneklere kapım açık. Gelecek planların ne alemde? İleride yapmak istediğim çok fazla şey var. Kendi markamla tekstil ürünleri de tasarlamak istiyorum; mesela bir pamuk şeker etek tasarımı var aklımda. Dünyayı dolaşıp farklı kültürlerden yeni yemekler keşfetmek istiyorum. Amerika’da tasarımlarımı satan bir butik açmak isterim. Ama bitişiğindeki dükkanda da tasarladığım ürünlere ilham veren gerçek yiyecekler satılmalı!



HABER

BÜLENT ÜSTÜN’DEN EĞLENCELİ ÇALIŞMALAR Çizimlerde eşya kullanma sanatı olan obje art’ın popülaritesi artıyor. Ve bu akımın en iyilerinden biri de Türk! Evet, usta çizer Bülent Üstün’den bahsediyoruz. Kötü Kedi Şerafettin’in yaratıcısı Üstün, Instagram’da @hayvanbustun hesabıyla harikalar yaratıyor. Sadi Tirak Obje art ile nasıl tanıştın? Tanıştığımda aslında bir ismi yoktu bu çalışmaların. Bir şey yapıyordum ve insanlar ismini sormaya başlayınca, İngilizcede “object art” diye bir kavramın var olduğunu görüp “obje art” dedim; öyle kaldı. Aslında çocukluğumdan beri yapageldiğim bir şeydi, sıkıntılı derslerde gözümü duvardaki bir çatlağa dikip onu bir şeylere benzetmekle eğlenirdim. Hepimizde olan bir dürtü bu. Hani bulutlara bakıp öbekleri koyuna kuzuya, türlü hayvanlara benzetmemiz gibi. İşin özünde görsel çağrışım var. Görsel çağrışım da aslında bizim otomatikman gün içinde yaptığımız ama büyüdükçe körelen bir yetenek. Yaptığın çalışmalar ilk ne zaman fark edilmeye başlandı? Çalışmalarımı akıllı telefonla fotoğraflayıp paylaşmamla birlikte, fark edilmeye de başlandım. Takipçilerimden abartılı “Ne kadar yaratıcısın!” gibi tepkiler gelmeye başlayınca ise, ne yalan söyleyeyim biraz alındım. Yani yıllardır karikatür, çizgi roman ve animasyon yapıp bunlar için “Ne kadar da yaratıcısın!” tepkisi duymazken, obje art çalışmalarından bunu duymak biraz garipti.

Sence bunun nedeni ne? Obje art sanırım insanlarda “ben de yapabilirim” duygusu uyandırdığı için çok sevildi. Çizgi roman ve animasyon uzmanlık gerektiren, bu yüzden tüketicisine biraz yukardan bakan sanatlarken, obje art arkadaşça bir basitlik içeriyor. Arada herkesin gördüğü ama uygulamaya üşendiği şeyleri uyguluyorum ve galiba oradaki yaratıcılığı biraz da kendi yaratıcılıkları, zekası olarak görüp seviyor insanlar. Bir yandan da çok keyifli bir zaman geçirme metodu, herkese tavsiye ederim. Şizofrenik bir mesai, tam bir zihin ve göz jimnastiği. Obje art’ın çekici gelen yönleri neler? Bakan gözde yarattığı o milisaniyelik şaşkınlığı seviyorum. “Bir insanın aklına neden böyle bir şey gelir ve üşenmeden bunu yapar ki?” şaşkınlığını... Bu karikatürde ya da çizgi romanda çok fazla yakalanacak bir şaşkınlık türü değil. Minik bir sihirbazlık gösterisine benziyor, çekici gelen tarafı bu olsa gerek. İlk çalışmalarını ne zaman yapmaya başlamıştın? Çok eskiden beri nesnelere bir çift göz çizme takıntım olduğunu söyleyebilirim. Odamdaki eşyalara can vermek ve kişilik yakıştırmak gibi şizoid eğilimlerim vardı. Çocukluktan kalma bir dürtü. Objeyi işlevi dışında bir şeye dönüştürerek kullanma kafası... Karşılığında bir ücret almadan, bu işlerin ne yöne ilerleyeceğini bilmeden amatör bir ruhla son bir senedir yaptığım bir şey aslında. Ama şu anda reklamcıların dikkatini çektiğinden reklam işleri yapıyor, obje art ve yaratıcılık temalı konuşmalara davet alıyorum.

38

Bülent Üstün

Velhasıl bundan para kazanır duruma geldim. Sevdiğin bir şeyi tutkuyla, inatla yapmayı sürdürmek ya da bir tür istikrarlı deliliğin nihayetinde akıllıca bir işe dönüşümünden memnunum. Fikirler nereden aklınıza geliyor? Obje art fikirleri zihne bile ulaşmadan gözde olup bitiyor ve göz refleksle objeyi başka bir şeye tamamlıyor. Ben de gördüğümü çizip başkalarının görmesini sağlıyorum. Bu aslında mesleğimle de ilgili. Yıllardır karikatür çiziyorum, boş beyaz kâğıda bakıp gözünüzde canlanan görüntülerin üzerinden geçerek çizersiniz. Yani o “boşlukta figürler görebilme” zaten işimin parçası, obje art benim mesleki deformasyonum da diyebilirim. Bir de yattığın yerden yapılan gayet konforlu bir sanat, elinin uzanabildiği her obje malzemen, ne güzel.


AJANDA

AJANDA Kasım 2016

N

NEW AGE EFSANESİ İSTANBUL’DA

ew age ve dünya müziğinin öncü isimlerinden Kitaro, 16 Kasım’da İstanbul Zorlu PSM’de sahne alıyor. Asıl adı Masanori Takahaşi olan müzisyen, Vangelis ve Yanni ile birlikte new age’in efsanelerinden. Kitaro takma adı arkadaşları tarafından Japon anime

karakteri Kitaro’dan esinlenerek verilmiş olan usta müzisyen, 80’li yıllarda TRT’de de yayınlanan İpek Yolu belgeseline bestelediği müziklerle Türkiye’de milyonların aklında yer etmeyi başarmıştı. Altın Küre ve Grammy ödülüne de sahip olan Kitaro, new age’in klasik

temsilcilerinden farklı olarak, müziğinde Batı formatlı ezgilerden ziyade, parçası olduğu Uzak Doğu kültürünün izlerini taşımasıyla bilinir. Bu özel konserde, 30 yılı aşkın kariyeri boyunca müziğiyle milyonları peşinden sürükleyen Kitaro’ya özel bir orkestra eşlik edecek.

ROOTS BLOODY ROOTS!!!

9

0’lı yılların kilometretaşı metal albümlerinden biri olan Roots, o albümü yaratan beyinlerden ikisinin performansıyla 19 Kasım akşamı garajistanbul’da baştan sona icra edilecek. Evet, eski Sepultura üyeleri Max Cavalera (vokalist / gitarist) ile Igor Cavalera’nın (Davul) kurduğu, basgitarda Johny Chow ve lead gitarda Marc Rizzo’nun yer aldığı Cavalera Conspiracy, Roots albümünün 20. yılına özel olarak çıktıkları turneye Türkiye’yi de dâhil ettiler. Heavy metal’in seyrini değiştiren ve dünya üzerinde pek çok metal grubunun sound’una yerel öğeler katmasına önayak olan efsane albümü baştan sona çalacak olan gruptan Max ve Igor Cavalera kardeşleri görmek harika olacak. Cavalera Conspiracy performansından önce ve sonra Postkolik yazarı Sadi Tirak’ın da DJ’lik yapacağını söyleyelim! 39


AJANDA AJANDA

MODERAT GELİYOR

E

lektronik müzik tutkunları için ayın güzel haberlerinden biri de, 11 Kasım’da Zorlu PSM’de sahne alacak olan Moderat. Dünyanın en önemli elektronik müzik sahnelerinden Berlin’den çıkan Moderat, Apparat ismiyle tanınan Sascha Ring ve Modeselektor üyeleri Gernot Bronsert ile Sebastian Szary’den oluşuyor. Elektronik müziğin yaratıcı ve üretken isimleri olarak tanınan üçlünün Moderat çatısı altında buluşması, bugüne kadar birbirinden başarılı 3 albüm ve 6 EP’ye hayat verdi. Minimal techno, house, bass, glitch, IDM ve electronica gibi tarzları kendi süzgecinden geçiren Moderat, Postkolik ekibinin heyecanla beklediği konserlerden biri.

JEEP 75 YAŞINDA

D

ünya Jeep markası ile 75 yıl önce tanıştı. 1941 yılından bu yana orijinal off-road markası olarak kült haline gelen Jeep, bir segmente adını verecek kadar güçlü köklere sahip. Renegade’den Wrangler’a, Cherokee efsanesine kadar farklı bir ürün yelpazesine sahip marka, 2016 yılı boyunca dünya genelinde 75. yaşını kutluyor. Bu kapsamda Türkiye’de de farklı organizasyonlara imza atan Jeep, son olarak Fethiye’de düzenlediği off-road sürüş etkinliğinde Babadağ’dan Seki/Akdağ Zirvesi’ne, Tlos Antik Kenti’ne kadar uzanan doğal parkurlarda off-road sürüş deneyimi yaşattı. Postkolik de bu etkinliğe katılan yayın organlarından biriydi. 75 yıldır Jeep markasının arazi ve doğa tutkunlarının favorisi olduğuna dikkat çeken Jeep Marka Direktörü Türker Gürtekin, “Jeep Türkiye olarak markanın 75. yılını çeşitli etkinliklerle kutlamayı sürdürüyoruz. Bu kapsamda markanın ruhunu yansıtan DNA’sını gözler önüne sereceğini düşündüğümüz bir off-road etkinliğine Fethiye’de ev sahipliği yaptık. Yıl bitmeden farklı organizasyonlara imza atmayı sürdüreceğiz” dedi.

SERGİLİ DÖNÜŞ

Şarkı çizip resim çalan topluluk” olarak yola çıkan YÖKŞ, kendi adıyla yayınladığı ilk albüm için 2014’te Kadıköy’de düzenlediği Şarkı Sergisi’ni yeni albümleri için de tekrarlıyor. Bu kez adres Zorlu PSM Galeri alanı olacak. 2015 yılında Avrupa’nın en büyük müzik festivali olan Sziget Festival‘da Türkiye’yi temsil eden Yökş, yeni albümleri Beklenen’de yer alan 10 şarkı için 10 sanatçının elinden çıkan özgün çizimleri, bir ay boyunca sergileyecek. Ziyaretçilerine YÖKŞ şarkılarından ilham alınarak çizilmiş bu resimleri incelerken aynı zamanda şarkıları dinlemelerine olanak sağlayan özel bir sunumla eşsiz bir deneyim yaşatacak olan bu sergiyi, 2 Aralık’a kadar ziyaret edebilirsiniz. Bu arada kulağımıza gelen haberlere göre, YÖKŞ üyeleri ve Şarkı Sergisi’nin çizerleri, bir aylık sergi süresince sürpriz performanslar ve buluşmalarla bir anda karşınıza çıkabilirler!

DİLEDİĞİN YERDE İZLEME KEYFİ

D

igiturk’ün www.digiturkdilediginyerde.com.tr adresinden bilgisayarınız üzerinden internet bağlantınız ile bir çok TV kanalına ulaşabilir; yüzlerce içeriğe, dilediğiniz yerden erişip, dilediğiniz kadar izleyebilirsiniz. Ayrıca canlı kanallarda yayını durdurabilir ve isterseniz canlı yayında 12 saat geriye gidebilirsiniz. Üstelik Dilediğin Zaman özellikli uydu alıcınız üzerinden izlemeye başladığınız bir içeriğe kaldığınız yerden devam de edebilirsiniz. www.digiturkdilediginyerde.com.tr 40



AJANDA AJANDA Vizyon

4 KASIM

4 KASIM

TROLL

DAĞ 2

Yönetmen: Mike Mitchell (V), Walt Dohrn Seslendirenler: Anna Kendrick, Justin Timberlake, Gwen Stefani Tür: Animasyon Süre: 93 dk.

Yönetmen: Alper Çağlar Oyuncular: Çağlar Ertuğrul, Ufuk Bayraktar, Murat Serezli Tür: Savaş Süre: 98 dk.

Rengarenk saçlı trolllerin hikayesini ele alan animasyon türündeki filmin yönetmeni Mike Mitchell. Filmin başrollerinde Anna Kendrick ve Justin Timberlake yer alıyor. Senaryo ise Jonathan Aibel, Glenn Berger ve Erica Rivinoja’ya ait. Poppy, güçlerini daima umutsuz olan Branch ile birleştirir ve kendisini bildiği tek dünyadan çok uzaklara taşıyan destansı bir maceraya atılır. Arkadaşlarını, kötü Bergen’in pençelerinden ve onların lideri Kral Gristle’ın elinden kurtarmak için cesaret isteyen bu zorlu görevi tamamlamak zorundadır.

Teröristlerin elinden kurtulmayı başaran iki arkadaş Oğuz ve Bekir, 6 yıl sonra özel bir görev için Özel Kuvvetler 8. Muharebe Arama Kurtarma Timi’ne katılır. Timin özel görevi ise Kuzey Irak’ta bir terör örgütü tarafından kaçırılan gazeteci Ceyda Balaban’ı kurtarmaktır. Ancak bu sefer düşman geçmişteki gibi bir tane değildir. Gişede başarı kazanan Dağ filminin ardından gelen devam filmi Dağ 2 filminde yine başrolleri Çağlar Ertuğrul ve Ufuk Bayraktar paylaşırken; Alper Çağlar da filmin yönetmenliğini üstleniyor.

11 KASIM

11 KASIM

KAPTAN FANTASTİK

ARRIVAL

Yönetmen: Matt Ross Oyuncular: Viggo Mortensen, Frank Langella, George Mackay Tür: Dram Süre: 118 dk.

Yönetmen: Denis Villeneuve Oyuncular: Amy Adams, Jeremy Renner, Forest Whitaker, Michael Stuhlbarg Tür: Bilim Kurgu Süre: 116 dk.

Ben Cash, ABD’nin Kuzeybatı Pasifik ormanlarında, 6 çocuğu ile beraber bir kabinde medeniyetten izole bir hayat yaşamaktadır. Bu izole ortamda ebeveynlik, kendi doğrularını yaratmıştır ve çocuklar moderniteye karşı bir bağışıklık kazanamamışlardır. Ben, kendini çocuklarını büyük bir titizlikle hem fiziksel hem de entelektüel olarak yetiştirmeye adamıştır. Fakat karısı Leslie’nin ani ölümünün ardından bütün düzeni yerle bir olur ve Ben, ailesini şehre getirmek zorunda kalır.

Gizemli bir uzay gemisinin dünya ile temasa geçmesi üzerine gelişen olayları anlatacak olan Arrival, bilim kurgu sevenleri mutlu edecekmiş gibi duruyor. Ted Chiang’in yazdığı The Story of Your Life isimli kısa bilim kurgu öyküsünden uyarlanan filmin senaryosuysa Eric Heisserer’a ait. Yönetmenlik koltuğunda Enemy, Prisoner ve Sicario gibi başarılı filmlere imza atan Denis Villeneuve’un oturduğu film, iddialı bir oyuncu kadrosuna sahip. Amy Adams, Jeremy Renner ve Forest Whitaker gibi isimlerin rol aldığı Arrival, ayın dikkat çeken filmlerinden.

18 KASIM 11 KASIM

FANSTASTIC BEASTS AND WHERE TO FIND THEM

A MONSTER’S CALL

Yönetmen: David Yates Oyuncular: Colin Farrell, Ron Perlman, Eddie Redmayne, Jon Voight, Ezra Miller Tür: Fantastik Süre: 160 dk.

Yönetmen: Juan Antonio Bayona Oyuncular: Felicity Jones, Sigourney Weaver, Lewis MacDougall, Liam Neeson Tür: Fantastik Ülkemizdeki ilk gösterimini Filmekimi kapsamında yapan ve hem eleştirmenleri hem de izleyenleri salya sümük ağlatan A Monster Calls, 11 Kasım günü ülkemizde vizyona giriyor. Liam Neeson, Felicity Jones ve Sigourney Weaver gibi usta oyuncuları kadrosunda barındıran film, masal tadında ancak kezzap yakıcılığında bir drama. Mendillerinizi hazırlamayı unutmayın ve A Monster Calls filminden yayınlanan son fragman eşliğinde filmin vizyon tarihine geri sayıma başlayın.

Yılın en çok merak edilen filmleri arasında olan Fantastic Beasts and Where To Find Them, Harry Potter efsanesinin öncesine gidiyor. Newt Scamander’ın Hogwarts’tan New York’a uzanan macerasını konu alacak olan film, Harry Potter hayranları tarafından merakla bekleniyor. Senaryosunu J.K. Rowling’in yazdığı filmin, yönetmenlik koltuğundaysa David Yates oturuyor. Oyuncu kadrosunda Eddie Redmayne, Colin Farrell, Zoë Kravitz, Ron Perlman ve Ezra Miller gibi isimleri barındıran filmin yılın gişe rekortmenlerinden olmasına kesin gözüyle bakılıyor. 42




Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.