SAYDEK ŞİİRSANAT 2 / PSYDUCK POEMANART 2

Page 1


Editörler Şiir : Mehmet Can İnsperest Görsel Sanatlar: Efecan Sezer Üç Boyutlu Sanatlar: Nazlı Hamurcuoğlu Dizgi: Salim Nacar Tasarım: Rıdvan Yaman, Sezer Kartal

2

Kapak: Parody of The scream by Edvard Munch / by ns-wen İletişim: saydeksiirsanat@gmail.com psyduckpoemanart@gmail.com Facebook: saydeksiirsanat Twitter: saydeksiirsanat Issuu: psyduckpoemanart


İsahag Uygar Eskiciyan / Zift Geleneğine Sessiz Geçiş (Şiir) Ümit Erdem / Mit (Şiir) Fatma Nur Türk / Kod Adı, President The 2023 (Şiir) Barbara Bezina & Bruno Nacif & Christopher McKenney & Pip Jaramillo (İllüstrasyon / Fotoğraf) Nazlı Hamurcuoğlu / Kaideden Mekana, Mekandan Yorgan Altlarına Kaçış Olarak Heykel (Deneme / Heykel) Nazlı Hamurcuoğlu / Thom Yorke’u Açıp İçinden Zeynep Ceren Ercan / Kahve – Başlangıç (İllüstrasyon) Kübra Kaya / Boynuzumda Ortadünya Orglarından Bir Kuş Ceketi (Kang Han Chul’den Çeviri / Şiir) Revan Şinasi / Şüphesiz ki Biz Kadını Erkeklere İbrik Olsun Diye Yarattık (Şiir) Efecan Sezer / Çizgi Öyküler Denge Esenterk / Bonobo (Deneme / Müzik) Can Küçükoğlu / Sövemiyordu (Şiir) Mehmet Can İnsperest / Breaking The Test On The Milky Road (İllüstrasyon)

3


zift geleneğine sessiz geçiş İsahag Uygar Eskiciyan

gece ebemiz olur gece ebemiz dilimiz döner saklı karanlıkta su düşer dilimiz döner, su düşer önce kâğıda, çünkülerde ben su yazdım, çünkülerde suyun adı, döner. gece bizim ecemiz, dilimiz nereye dönecek bu karanlıkta, kalsın ziralar, yer yatağı iklim hafif not tabağında, gece sizden benden iyi, bir çocuk değmesin karanlığa aydınlanır içi, içi hep buz içi hep kaktüs içi hep tırnaklı, içi hep. gece neyimiz, gece neyimiz ama hep gece istersek her şey karanlıkla yetinmen için yazıldı her şey, dalların dallarla kavgası, ama isteriz bu gözümüz bizim olsun, hem de hep sarılar kuşansın, kapüşonlar taksın, böyle piçimiz olsun, piçimiz sadece bizim olmasın, gözümüz ama hep istersek göz hemen ödesek daha iyi hemen bedel muştular balık dostlarımıza da vereceğimiz muştular var, suyu bulandıracağız, su bize bulanacak, herkes için bir bayram dikilecek, bedeller tahsil durumunda, kalemden çıkan kömürde güzeliz, bunu bilecekler beyazlar, balkonları tapudan düşeceğiz öyle gideceğiz panayıra, öyle adımız çıkacak havaya and olsun ki zifte ve karmaşaya and olsun kimdeniz kimden döküldük asfalta, sonrası kuş sandık başımızla belayı, kimdeniz döküldüğümüz atlas kimden, artık dökülmek istemeyen için gerekli tıpa ve formüller, televizyonlar, bir rüya için uygun kelime değil, öncesi hazırlık öncesi matkap böceği, öncesi klavye mantarı, and olsun bu sabahı hoplatacağız and olsun peçeteler yangında ilk kurtarılacak, ama sen yine yenebilir otları topla getir, ama sen yine de getir örtüleri geceyle uygunuşla

4

üstüne üstlük aynı şenlikte muazzam canlı özelliklerini düşündüm büyük süslü salonlarınızı hela olarak kullanacağım ve buna da and gerekirse olsun bu da, olsun ben gelip gideceğim mevsimi hazırlıyorum, olsun bizden bene geçmek izni kimde, olsun biri ağlasın dursun, çıbanımı taç bileceğim, olsun da gece insin, olsun da hep gece gece insin diye, büyük süslü takımlarınızı robotumla parçalayacağım, olsun evcilleştiremeyeceksiniz geceyi, gece içinize sıçacak!


Christopher McKenney

5


Christopher McKenney

6


sövemiyordu

insanlar insanları öldürürken kalpleri nereye gömülür düşünmediler hiç

Can Küçükoğlu

üzerleri toprak sislemekli bir mahf içre işte bir sevmesi hep dışarıda kalacak yüzleri bu dağları yanıltmakla meşhur çocuklarının gülemeyin, çekiyorum umuda ayaklarından lağvedilmiş cennet bu analar yazmadıklarını neresine gömer düşünmedi in. düşünmedi san. düşünmedi lar. lar... lar... lar... bu ekin tek fıtratı olsa söverdi şair de; sövemiyordu insanlar insanları öldürürken y üzülmeyi düşünmesi y üzünden susmak ve suç arasında ellerini kırabileceği bir ayna dahi bulamadı ağlamışlığına belkisiz sıfatlara terslenip terslenip yırttığı bencil kalemlerin ağaçlığı aldı onu yazdıklarını suya taşıyan mahçup kağıtların ağaçlığı vermedi geri

7


insanlar insanları azıcık öldürmezken telafi, bedel ve mani bu üç kelime nereye kaybolunur her şey olabilir diyeyse fazlasıyla oluyordu -tanrıya da benim bu sesim bu dünyaya göre su değil derken sesiyle birlikte çıkmadığının çarpına varması sövemiyordu gülemiyordu konuşamıyordu insanlar insanları yaşamayı düşünerek nasıl öldürür aşkı almadıkça kendi gelmesini böyle öldürürdü şair insanlar ölümü ecelden bekleyemiyorken yaşamayı yarına koskoca arılar bile süremiyordu işte o çeler, başkayı yok sayarak büyür derdi olmayan şeyhi yoklar hep olmadık yerle, hep olmamakla bu küsten "var olan ne yok" diye sordu rahlesine kafası bir var bir yoktu, zaten kendisi de uğramıyordu kafasına hiç “şairleri niye öldüremiyorlar” gibi bir karanlık parladı sonrasına insanlar insanları öldürürken insanları sövmek ölmesinden alı koymak için mi vardılar yahut insanlar insanları güldürürken insanları gülmek ölmesinden alı koymak mıydı içleri taşı su yüzünde sektirmeyi döğüşten sayan zikriyle; beyaz mantolu adam niye boğuldu sanılmıştı ki sabrına- bir çay -koyayım da içme artık bu körü varmaya kıyamadığı ışıklar gözlerinden çıkmıyordu adıyaman tütünüyle sanki zionu yaşatan bu sözlenim niyedir halbuki bilmekine de açılmıyordu da gözleri hiç

8

-niye değiliz ki-


Barbara Bezina

9


Christopher McKenney

10


Breaking the test On the Milky Road

Mehmet Can İnsperest


mit

Ümit Erdem

Tabiatında var bu en’geller bu ilginç yavaşlar İyi düşününce iyi düşüyoruz gölgemize Yakışık alıyoruz Ayaklar içiçe ayaklar mümkün Ayaklar bütün terazi düzgün yavaşlama Derken davranıp saydam kalabalığı yerinde bıraktık Suç üstlenmeden Sen gel ufkuma otur. Gel de kirli eylemlere ince hayr’et Dehşet bir de vahşet Yalnızca ses ortağı değil Arasında anlam kısırlığı olan Hüküm taze Çağrışım değil Çağırma değil Mesafe değil Uzak değil Uz hiç değil Değil de değil Eğer bina dikmek sanat olsaydı. Gökyüzüne camları dikerdim Şehrin silüetine nedensiz hava katardı Bu hava işlevini yitirmiş göğünmüş Ki Allahla aradaki mesafe kısalmış hal böyleyken Kuşları taşımış bin asır halkların vicdanına Kentleri bir boğuma bırakmış boş almış Havadan sudan tifodan farklı trafoda kuşlar var Suç değil üstelik Sevabına yerçekim..

12


Christopher McKenney

13


Christopher McKenney

14


bonobo Denge Esenterk

G

erçeküstücülükte sunulan, gösterdiklerini değil ama iletilerin ve nesnelerin kendilerini algılamak, gerçeküstü olanı ayırdetmek ve görebilmek için gerekli kriter yine gerçektir. Çünkü gerçek, ancak olay örgüsünün kırıldığı/ bozunduğu yerde/sırada sorgulanabilir veya değiştirilebilir kıvama gelir. (Burada gerçeki özdekçi bakışla kabul ediyorum; özellikle Buñuel ve Bréton'a dayanarak, ve materyalistlerle olan çekişmelerine...) Müzikse özdekdışı gerçekliğe ilişkin bir dizgidir. Yani maddi olmayan gerçeğin öntaplamıyla1, özdeksel gerçeğin reddiyle başlatılan bir başka düzendir. Bonobo'daki altı üstüne gelmiş yapı, genel anlamca müzikteki dizgenin doğal akışının reddiyle başka bir müzik ortaya koyar. Çünkü klişe ve düzmece olan müzik yapıtı tersten okutulur. Ben hiç denemedim mesela ama; bir plağın çalara tersten okutularak çaldırıldığını ve ancak bu halde bir anlam ve bir dizgi ifade ettiğini görmektir bu. Oysa o plağı düz ve standartlara uygun, yani herkesin tepkisel olarak yapacak olduğu gibi, çaldırdığınızda anlamsız, ifadesiz, dizgisiz ve basit bir red ile türetilmiş br müzik yapısı görülür (bkz. kakofoni). Yani düz çaldırdığınızda berbat, tersten çaldırdığınızdaysa çok iyi oluşturulmuş bir yapıt. Bonobo'nun yaptıkları öyle yapıtlar ki bisiklete ters binip pedalları karşıya doğru çevirerek ve ellerinizi arkanızda kalan gidona yaslayarak bisikleti sürmek gibi; absürd (iyi ki...) ancak daha da.

15


'Ordunun derelerinin yukarı akması'ndaki anlamsal bağın, değişik çalgılarla (ve Bonobo için elektronik karışanlarla), sözsüz bir benzerinin üretilmesinin, hem deneysel (experimental) 2 hem de üretimsel (producing) gereğini Bonobo en iyi biçimde yerine getiriyor. Böylece otobüste giderken ritim tutmaya başladığınız anda aslında birşeylerin ters gittiğini ama yanlış olmadığını, aksine tam da doğru sandıklarımızın asıl terslik olduğunu kavramak kolaylaşıyor. {[Meraklısına özel; Klonlar Jedi'a saldırdığında (Emir 66) ObiWan Kenobi'nin paçayı sıyırması; yahut Usta Yoda'nın kurabildiği tek düzgün cümlenin ("May the Force be with you.") aslında hiç de düzgün olmaması gibi]}3 Barış'ın4 müzikçalarından aşırarak dinelme ve dinleme fırsatı bulduğum o ilk deneyimimde, Mirkelam'da da enfes biçimde bulduğum o oturmamışlığı görüp şaşarak durdum, sonra saygıyla yatağıma oturdum, dayadım sırtımı duvara, o anda ne düşmek dalgalara. Ritmin olduğu ama biçimsiz ve ezgisiz olan, böylece de bildik ezgilerden başka ezgilerin de olabileceğini düşündüren bir şarkıyı dinlemeye devam ettim. (Challenge: Antitez, Serdar Ortaç ve Hepi Topu Sekiz Nota Var Polemiği) Bu vurucu şarkı The Sicilians'tı. Sürekli bir devinim vardı ve biryere gitmiyor, açıkça birşey anlatmıyor, kendine özgü ritmi içinde gidip geliyordu. Özellikle Sicilians'ta, ilk anda ayırdedemediğim, sonraları yavaşça hatırladığım bir başka bağcık vardı. Akira Yamaoka. Bilen bilir; (On'lu yaşlarımda Playstation5 oyunlarından Silent Hill adlı muhteşem oyunu oynarken gördüm) oyun oynarken, korkudan alta ettirebilen, gözleri yaşartabilen, adrenalin salgılatabilen o üstün ezgileri yapan kişiydi; Playstation'cılar arasında da sanıyorum ki büyük efsanedir. Yamaoka ile Bonobo arasındaorganik bir bağ kurmak, en azından benim için, olanaksızken, açıklayamayacağım bir biçimde Yamaoka ile olan benzerlikleri reddetmek de oldukça güç. Somut ya da varsayımsal bir tine sahip olmayan bonobo müziği, bir yerde insanın sarhoş olmasına da neden oluyor. O otobüste giderken aslında ritim tutan eller beyinden bağımsız çalışıyor ve bir bakıma beyindeki ritmi kulak değil eller başlatıyor. Böylece insanın sinir sistemini bir biçimde baypas ediyor. Sonuçta da refleks kurgusunu tersyüz ederek tersten işletiyor.

16

Beyin burada üçüncü kişi konumuna düşüyor ve buna razı da oluyor. Pasifleşiyor. Bu pasifleşmesi, işlevsizleştiğini göstermiyor. (Bilimadamlarınca yapılan hareketlerimizin aslında beynin verdiği


komutlarla örtüşmediğini iddia edilirken, insan beyninin kullanılmasını, unutulan şeyleri hatırlamaya çalışmanın, eve ezberlenmeyen bir yoldan gidilmesinin, basit bile olsa bulmaca çözmenin yanısıra bu elektronik müzik türevi de teşvik ediyor ve) Aksine çoğu zaman kuramdan çok eylemin gerekliliğini gösteriyor. Çünkü kuramsız olan eylemler bir yere kadar işleyebiliyor ve kuramı üzerine eklediğinizde artan ivmeyle hızlanıyor. Kuramın olmadığı yerde kendine yetebiliyor. Öte yandan kuram tek başınayken kitapta durduğu gibi durmuyor, konuşuyor babam konuşuyor, masabaşı solculuğu ediyor, masasından (ya da edebiyatın çimlerinden) kalktığı vakit, yürümeyi öğrenemyecek çocuklar gibi, daha ikinci adımını atmaya çalışırken devriliyor. Pink Floyd'un çan sesleriyle başlayan nostaljik yaklaşımlarına eylem bakımından bir iş düşmüyor. Bonobo ise bize beynin durduğu zaman neler yapabildiğini gösteriyor. Eylemciye arada bir düşünmesini, kuramcıya da yer yer konuşmayı kesip ritim tutmasını, eylemeye geçmesini söylüyor.6 Sabah akşam Edebiyat fakültesinin çimlerinde oturarak, halay çekerek devrim yapabilenlerin, oturdukları yerin hemen üzerine astıkları pankartlarında inatla birleşik yazılan, "dahi" veya "dâhi" anlamlarında kullanılmasında sakına görmediğim, bağlaç olan "de"nin kaderi gibidir müzik de. Çok insan bu bağlacı birleşik yazmasaydı, takı olan bu "de"nin kıymetini hiç bilemeyecektik.

Soru-Cevap 1

Öntaplam ne hacı? Önkabul diyenler de var buna; artislik olsun, mahallede azcık forsum olsun diye öyle yazdım. Biliyorum'u göstermek amaçlı yani... Fors sizinle olsun. 2

Böyle kullandığın terimlerin yanına İngilizeden Fransızca'dan karşılık koymasan olmuyo mu anasını satayım. Anladık çok biliyon. Valla herkes kullanıyor, ben de kullanayım dedim. Pek canım çekti. Ama pek bi numarası yokmuş, tırtmış anlıcağın, ben onu öğrendim. 3

Klon, Jedi, Yoda felan ne ayak? Bacımıza sövmediğini ne bileceğiz? Reference No1: Star Wars Episode IV - A New Hope (1977); Reference No2: Star Wars Episode V - Empire Strikes Back (1980). Klon zaten bildiğiniz klon. Klon koyun Dolly gibi. 4

Barış kim ki? Sözü geçen Barış kişisi Barış Çetinkol'dür. 5

Pleysteyşın'ı ingilizce yazmışsın ki. Evet. Ya, "Ticari Marka" işareti de koydum aslında da, dizgide sorun çıkarıyormuş, kaldırdım. 6

Marksist Anarşizm ne anasını satayım? Hiç duymadım öyle bişey valla. Ünlü Marksist-anarşist teorisyenler olan Barış Çetinkol ile Denge Esentürk'ün 2008 yılında kampüste dolanıp aylaklık ederken kıçlarında uydurdukları kavram. Sosyoekonomik, sosyokültürel, sosyopolitik, kültüropolitik, ekonomikültürel, ve bu tamlamalarda kullanılan keimelerin değişik kombinasyonlarıyla oluşturulabilen diğer her türlü dandik kavramı göz önüne alarak, Marksizm ile Anarşizmi en kokulu, en tümleşik, en güzel ve en alaycı/parodili kısımlarını vurgular terimdir. 7

Asıl adı Simon Green olan ve müzikten hiç anamadığım için açıklayamayacağım, ancak büyük bir geriplanı olduğunu öğrendiğim bu Britanyalı adamı ben dikkatle izlemeye çalışıyorum.7,8

Amma laf salatası yapmışın be birader. Nerden indircez bu şarkıları? caps yok bişe yok. önceden yolladığın linklerde ölmüş. bi el atarsan iyi olcak. paylaşımlara devam. 8

ben indirdim linkler sağlam. emeğe saygı beyler. dostum emeğine sağlık. + rep.

17


Efecan Sezer


19


H

eykelin bir nesne olarak var olması, bir nesne olarak oralarda bir yerlerde dikilip durmasının çok ötesinde bir şey olduğu mevzusu, Rosalind Krauss’un ‘’Mekana Yayılan Heykel’’ makalesinde geçer. Mekana yayılan heykel, mekanın kendisi olan heykel, heykel-mekan kavramlarının disiplinlerarası ya da belki de disiplinsiz bir sanatın artık zamanı gelmedi mi yönündeki tartışmalarıyla bu heykeli yıkmasak da mı saklasak, açıktaki o memeleri kapatsak da mı azmasak gibi tartışmaların yaşandığı bugün, burada, Türkiye her nerede yaşanıyor ve... Kavramların birbirleri üzerine yeni kavrayışlar inşa ettiği şu çokamaçokzor dünyada çevre, enstalasyon, mekan, heykel gibi her kavramın ya birbiri üzerinde tepindiğini ya da tekme tokat birbirlerini devirdiğini görüyoruz. Allan Kaprow 1950’lerde içine girip, içinde bize bir şeylerin olabildiği mekana özgü işlerine “Çevre” diyordu. Sonra çevre oldu enstalasyon. Daniel Buren geldi, sergi olmuş enstalasyon, siz ne konuşuyorsunuz falan. Kısaca heykelin kaidesinden indiği, çevreye ve mekana yayıldığı yerle birlikte bir “şey” olduğu, içinden geçildiği, tepesine çıkıldığı, omuriliğe destek verildiği ya da önünde, adına aşk deyip bizi öldürecek kişiyi beklediğimiz, insanlarla bir arada yaşadığında anlam ifade ettiği gerçeğiyle karşı karşıyayız. Nesnel bir sessizliği benimseyerek “Ne anlatıyor ya bu?” diyenlerin çok olduğu minimalizm, modernist heykelden kopmanın ABC’si olarak, “Ne de güzel bir taş, bununla ne kadar da seksi Antik Yunan heykeli yontarım” malzeme algısının canına okumuş, malzemenin kendi başına bir şey değilmiş gibi sunulmasına karşı çıkmıştır. Heykelin uzayıp giden bir yol olduğunu söyleyen Carl Andre, 1966 tarihli “Eşdeğer VIII” işine yöneltilen eleştirilere karşı, tuğlayla sanat yapmasına tepki gösterenleri anlamadığını söyleyerek bu duruma içerlemiştir.

20

Eşdeğer VIII

kaideden mekana, mekandan yorgan altlarına kaçış olarak heykel Nazlı Hamurcuoğlu


Heykel-mekan sorununa gayet net ve temiz bir cevap vermiş olan minimalizm gibi, Joseph Beuys’un kalıcılık yerine gelip geçiciliği savunan, aslında savunmak yerine, “Durum zaten bu, neden başka bir şeymiş gibi sanatı bundan ayırıyorsunuz?” diyen “sosyal heykel” performansları ilk kırılmalar olarak aklımızda. Şimdi bunlar, heykelin kaide üzerinden tip dik bakmaması, izleyicinin dahil olabildiği, insanla, mekanla birlikte yaşayan ve anıt mantığıyla meydanlara çıkan heykelin insandan, mekandan, hayattan kopuk olmadığında asıl en sağlam anılar biriktirebileceği mevzusu var, tamam. Kamusal alanda heykel, açık alan heykellerinin handikapları gibi heykelin mimarlıkla sabahladığı konularda kent belleğinin, kente yayılacak ya da yapılacak olan heykellerle ne derece örtüştüğü, açık alanda iş yapacak sanatçının kendinden önce orada yaşayan, o alandan geçip giden ya da kendisini hala nedense öldürmemiş olan aşkını bekleyen insanların kabulüne ve evet bir şekilde onayına sunulması gerektiği konusu-ki böyle kapı kapı dolaşılan anketlerle yapılmıyor bu elbette, devletin bir başka kapısı olan belediyeler falan var bu iş için- çok can sıkıcı değil mi? “Açık alanda heykel üretme o zaman, git galeri kovala” lafının da duyulmuş olduğu bu çokamaçok zor dünyada, Kurt Schwitters’ın Merzbau ya da “Erotik Katedral” eserinin, kamusal alan bıdılarının insanı yorgan altına, sanatçıyı baza içine ittiği bugünlerde belki de her zamankinden çok daha fazla anlam ifade ettiği söylenebilir, söylenmeli.

Leiden

21


Dadaist Kurt Schwitters’ın 1923’te inşa etmeye başladığı, 1943 yılında yıkılan Merzbau’su bir yaşama alanı. Halka açık olmayan, sadece sanatçının kendisine ait, mahrem bir katedral. Kurt Schwitters’ın farklı malzemeleri bir araya getirerek kendisine özgü bir mekan yarattığı, arkadaşları tarafından kendisine verilen hediyeleri biriktirdiği, kendi anılarını anıta dönüştürdüğü (Daha küçücükken ölen oğlu Gerd’in ölüm maskesinin en tepede olduğu, kırık mobilyalar, hurda eşyalar, boş çerçeveler gibi malzemelerle birlikte yapılan, Merzbau’nun ilk heykelleri arasında yer alan Istırap (Leiden) heykeli gibi) bir mabet-mekan. Kurt Schwitters Merzbau’da, kendi yarattığı dünyada, kendi inşa ettiği erotik katedralinde hayallerindeki aşkı, yol göstericisi, ilham perisi, kendisini duygudan duyguya sürükleyen, aşkı ve ölümü bir arada yaşatan Borderline karakteri Anna Blume ile birlikte yaşar. Mekana yayılan heykeli geç; sanatçının heykelle, şiirle, aşkla, bellekle kendine bir mekan inşa edip içerisinde yayıla yayıla yaşamasının kamusal alana çıkarılamayacak denli içine kapanıklığı, heykel-çevremimari soru(n)larının yanında nerede duruyor? Kamusal alana müdahalenin en kralını, kamuyu kendi inşa ettiği alana sokmamakla yapmış Kurt Schwitters. Bir de buradan yakalım. Yani.

22


Christopher McKenney

23


KOD ADI : president the 2023

Fatma Nur Türk

bi-o-azaptır bürünsünler mi ? köşeli parantez aç: şer’i hukuk: dine dayalı, kaynağı kuran ve hadisler : köşeli parantezi kapa. Ilımlı şer’i hukuk : köşeli parantezi devşirmelerden seçtiğin eyalet ordusuna koy ve guguk de. yandan çarklı diklenmeler reis! lan/etinize tövbe tövbe budunuza lan/et/me‘yleme kuzu kuzu mee etmeyin alimler! zulmü alkışlamayan zalimler oha falan yurdun geneline kümbet ve türbe ve kimse -ye yakışmıyor yakıştırdıklarınız . joker hakkı : bir tane daha köşeli parantez, al pek ala! kenarına kıvrılsınlar parantezimin x, w ve q balkanlarda siyasi birlik bir daha bozulmayacak oraya döneceğiz sonra bi o yatışssın da batıya seferleri durdurabilitemiz mümkün şimdilik hang on the phone, biji biji pazar banyosundan sonra mışıl mışıl.

24


bi oraya döneceğiz sonra dedik yatışssın da dedik kutsal katli yasallaştırmak güç yeniçerilerin desteğini alırsam istiyorum ki üç çocuğum olsun hepsi senden de selim olsun hepsi, sen iste akıllı olsunlar sen istersen yavuz sıralayalım bu türk birliğini kesin olarak sağlamasa da I., II., III. diye sıralayalım biz onları ve ben resmi dil olarak türkçe ayırırım bakarsın III. yü daha çok severim köşeli parantez açılmıyor : bi o duymuyor

ceddimin ceddinin sakalını sevdim allah için sevdim hip hop, BOP sevdim dedim ne dedim değerli basın ecdadımız alnımızın AK‘ı diyor bi o. off oooooooooooffff! genç osman dediğin bi o değil allah allah deyip de geçer – geçemez de kalır çapına göre artık düşmanı mı tebaası mı kod adı halk ayağa ses veriyorum : kork’maaaaaa!

seçmece seçilmece - el üstünde kaydırmaca amma da geyik - suyunu çıkarmaca bu sene bile sığmaz bu sene sığmaz hepsi bu sene bile buraya, her sene her sene nihansın dideden ey mest-i nazım bi o bize sensiz cihanda canavar gibi bir can pek lazım hazineye bağışlanmak üzere geliri.

25


Bruno Nacif

26

26


thom yorke'u açıp içinden

Nazlı Hamurcuoğlu

gece uçma, gece uçunca ışıklar kuşları yakar çarparsın sen kuş değilsin korkma ama gece uçma bak en köşede, köşenin başka bir yere kenar olduğu başka şeylerin başka şeylere dönüşmüş ne zaman nefesim boğazımda sabit hızlanınca ellerime titreme insanlar giyinip çıkıp başladığı zaman insanlar bir cümleyi bin yerinden bıçaklayıp a bir de bana kes a insanlar, insan çoğul bir şey, üşüşmüş tüm tanımamaklara birikip bakışları yukarı taşımak için kuzeye bakan omuzlar a işte bir tanesine bastırıp atlayacaksın masadan, biralar nasıl olsa ağlamak için. gündüz ne kadar ultraviyole varsa üzerimize mor kan kaplıyor parkeyle kapatılmış yeri üzerime daha ne gelecek, , beyaz ışığı yuttuğu haplarla üretiyor deliler hastanede pembe var mı, en son gördüğüm parmağındaki kaşıntı merdivenlere ben koşuyorum merdivenler yürümesinler. bu diyor, bu demektir, bun’a benzer arkasında atlar koşmuş yorulmuş , ama atlar daha çok bir banka oturup topuklarımızı ayakkabılarımıza bastırıyoruz ev olsa halılar zaten kırkayak. sonrasında ben yoktum, olmuştum.

27


Nazlı Hamurcuoğlu

28


boynuzumda ortadünya orglarından bir kuş ceketi

Kang Han Chul

Bir ucunda kuş bacağı ipin Bir ucunda gözlerim Hala anlamış değilim Nereye gitsem Nereye kaçsam Ve nereye saklansam Hala aynı gün Aynı yer Ve aynı saatteyim Bilir misin erkekler de gebe kalır Erkek adam babasından doğurur çocuğunu “ Şu çatıya otursana be kadın! Sana başında tacıyla gezen bir baloncuktan bahsetmiyorum anlasana! Hadi yak da şu şemsiyeyi ıslanalım… Hangi balon seni dalgalardan korur Ya da hangi gramofon toplar saçlarını? Dokuz bavulun üstüne çıksan otursan Taşır mı Ayaklarını? Aynaları büksen izafi midir yer çekimi? Her akiste neden farklı bakışların? Her dalda bir ev mi istiyorsun kuşların için? Ayak izlerimi bırak Onlar ki avuçlarında saklı. Al şu kızıl fırçayı da yapraklarını boya saçlarının İyice sürt ki hatırası kalsın

29


Alnımda çakıl taşlarının. Bilmem ki üşür müsün bir taşra vilayetinde ziyaret etsen beni Sen üşürsün ve bütün morglar sıcak sanır kendini. Sana kuşlardan uzak durmanı söyleyemem elbet Çinden yapılma bir teleferikte ne kadar evlisin ki? Sineklerine konmuş kelebekler söndürebilir mi lambalarını Gül işlemeli kapılara sürseler ellerini Kokar mı? Yeter! Yalvarırım oku artık şu kitabı kelebekler bitmeden! Kaç balık büyütebilirsin ki bu kara kuru lambada cevap ver! Hadi yorma daha fazla beni lütfen! Henüz düğünüme seçemediğim senli kurşunlar saklıyorum Bunu bil! Yazacaklarsa erguvan mermilerine yazsınlar adını Küflü mavzerlere sürgün… “

Kabul: Git çıkar şu kibritleri üzerinden de İplere karışalım.

30

Çeviren: Kübra Kaya


Christopher McKenney

31


Christopher McKenney

32


başlangıç

Zeynep Ceren Ercan

33


kahve

34

Zeynep Ceren Ercan


Christopher McKenney

35


şüphesiz ki biz kadını erkeklere ibrik olsun diye yarattık Revan Şinasi

Tülaylaylaylaya…

Kadın sesten yaratılmıştır! Ve erkek kadından Sanma ibaret bir anneyi öpücüklerden Çocuğu sorarsan çocuk Her ömrün ikinci şansı Şiir mi? hhı, Şiir her koşulda seksi ve müstehcen Dır dir dır dır… Çeyizlik saten geceliğinle annemden farkın yoktu Annemden farkın yoktu olduğun için islamca boşanmış sayılırdık Tabi islamca boşanmayı insanca boşalmaya tehcir ederim o ayrı Ama lauren sabahlığın için aynı şeyleri söyliyemicem bebeyim. Onu seviyorum Çünkü yalamadığım yerlerini görmemek hoşuma gidiyor [Pekala görmeden de sevebiliyor insan ama bunun konumuzla alakası yok] Çünkü görmemek istediğim yerlerinden bahsedince aklıma apışaram geliyor Yalan yok aklım da apışaram gibi kokuyor Oysa cemal gibi hiçbir çiçeğe benzetemeyeceğim göğüslerine Piyv piyv diye matkaplı darbeler indirdiğimde anlamıştım Çiçeklerin yalanmak için yaratılmadığını Matkabı penisin yerine kullanmadığımı ayrıca belirtmeliyim bu arada Penis almış başını gitmiş Hata yerlerini kan bürümüş Bu kanın ilk kan olma ihtimali yüksek Ama ilk hata daha büyük Şşş aramızda kalsın [ayrıca parmaklarımı yormayacak kadar da sürdürülebilir^^]

36


Bence hata hatta asıl makro hata sıçıyor olmamız Tanrı bu fonksiyonu insaninsanına götüyle gülmek için koymuş olmalı İnsaninsanına dediğim için cinsiyetçi değilim bu kelimeyi ben buldum herkes akıllı olacak! Şahsen ben birini gerçekten sevip sevmediğimi anlamak için Onu sıçarken hayal ettiğimde ya da gördüğümde hissettiklerime bakıyorum Tanrı ben sıçarken bana bakıyor mu bilmem Ama yıllardır tanrının pisliğini temizlemekle uğraşıyor ebem Aramızda kalmalı kalmalı da çıkmayacak kadar sıkışmamalı [he be; hö bö; hebe böböbö.. az önceki dizeyi okurken çarpılmış gibi gözüktün gözüme bunu sevdim.] Nedense üstünde derini soyarken kinetik Aklıma hep mursi gelirdi fonetik Hadi mursiyi bir kayganlaştırıcı markası olarak düşünsem bile Bu senin Anglosakson bağlarını koparmaz Hatta dişlerini eline versem (ki bu çok hoşuma gider) Elini bir hastalık olarak saklasam bedenimde Yok artık king slayer bile olsam Milyonlarca çocuğumdan hiçbirine yaklaşamazsın; HayatımLeyla gibi: SevgilimSuçluluk… Hadi altüst olsak Hani hersi merci mi diyorlarya öyle boku Nasıl eşşek gibi anırdığını ve at gibi ısırdığını iyi biliyorum Bağırmamak için boynumu. Buraya oyunlu bi şeyler yazmam lazım onu da biliyorum iyi Ama ben lamalı balgamlı şeyler falan filan yaani… Ee yeter be amını da al git lan! Dedim.

Dedim kendini dedim. Çocuklarını dedim. İstiyosan dedim. Kendini dedim. Al dedim. Git! Diyemedim…

37


Pip Jaramillo

38


Barbara Bezina

39


Barbara Bezina

40


Pip Jaramillo

41


Barbara Bezina

42


Eda Genรง

43


44


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.