CATSATFİRSTSİDE
vOlumE.ONE
Sakın... Çekip giderken kendimi tanıyamadım. Sen tahmin bile edemezsin Düşünemezsin bile ama bazı ağır Pazar'lar var Sanki birinin dünyadan ayrılması ya da başka bir şeye dönüşmek isteyen birinin çaresizliği çıkamazsın bedeninden, her şey aynı kalırken... Yapılacak bir şey yok, gidilecek hiçbir yer yok değişen bir şey yok. İkimiz de kaybettik aslında Ben, çekip giderken Sen, bitirirken karşılamaktan korktuklarının yüküyle bezgin, istekli, aç, sersemlemiş, karışık elindeki bir şişe Jack Daniels'ı, uzanırken yılgın, bir mindere kendini tanıyamadın izin verirken dürtülerin, sarhoşluğun, yarınsızlığın üstüne oturmasına, boynunu, dudaklarını öpmesine onun boynunu, dudaklarını öpmeye öpmeye, ve ölmeye... kalırsam ben de ölürdüm simsiyah, görünmez bir çizgi çektim ellerinin belime dolandığı yere aramıza mesafeler koydum sözlerimle sana esir olmadım sözlere esir oldum ben ittim seni
http://www.fraudoll.blogspot.com/
dinle Biz'den... Anlaşılmaz ki bu... Anlatamadığım gibi çok şeyi, bir tek kelebek kanadı tanık olurdu olsaydı o vadide; ki oldu da. Bak işte değiştirdi her şeyi. Biz'i dinle; Sessiz liğim sensiz liğimde susuzluğum olurken yazıyorum bu satırları. Hiç yokken var olmaya çalışan bencilliğimiz, Korlaşan ve külleşen bedenlerimize kapılmış... Biz'i düşle; Sabırsızca yüklendiklerimizi atmalıyız üzerimizden; Ben'sizce aşka cesaret etmeli, Ben'sizce inanmalı, Ben'sizce dinlemeli... Gitmeliyiz kendimizden, ...ve birbirimizi bulmalıyız pervasızca...
http://huysuzperi.blogspot.com/
o kadar sessiz kaldım ki dilim damağım kurudu herkes dilsiz sandı beni ama sen sen var ya sen geveze oldun kimse susturamadı seni. olsun. varsın olsun. muhabbet kuşu ol sen, ben papağan gibi tekrarlıyayım içimden dediklerini. değer miydi? değmezdi. elbette değersizdi. ama sen sen var ya sen neyse demedim say. duyma sen. ben zaten dilsiz, sen de sağır ol. bu kez sen sağır ben dilsiz, böyle oynayalım bu oyunu.
http://purple-sophie.blogspot.com/
bilirim ki iyi bakacaksın kelimelerime, cümlelerime; bir kenara koyacaksın belki ama kaybetmeyeceksin. unutacaksın varlıklarını, öyle isteyeceksin de; belki de çoktan unuttun. bir ihtimal göz atacaksın günün birinde, eline dolanıverecek kelimeler, bilemem ne bulacaksın; ne buldun onu da bilemem. ben kelimelere kelimeler ekliyor olacağım, tıpkı senin gibi; cümlelere cümleler, yaşantılara yaşantılar. ara sıra uzaklara dert yanıp hayıflanacağım, bir haber alamayışıma üzüleceğim adamakıllı, halini hatrını soramayışıma dertleneceğim; cevap alamayışıma... ama bilirim, iyi bakacaksın kelimelerime, cümlelerime. ara sıra tozunu alacağım hayatın; hüzünleneceğim herkes gibi. çünkü güzelliklerdir hep geride kalan ama sonra parlayacak kelimeler, cümleler, yaşantılar. herşey bir ödül sanki, üstelik güzelliklerdir hep gelecek olan. bilirim, iyi bakacaksın kelimelerime, cümlelerime; ve bilirim bir gün, yüz yüze duracağız. bekleme, çıkartıp veremem seninkileri, artık bendendir onlar. ama bilirim; ben de çok iyi bakacağım.
http://martinhaydagel.blogspot.com/
Bir rüzgar eğdi dalını gülün, yapraklarından birine çizik atıldı. Ah çekti bülbül, kanadı. Kuşlar sordular merakla, “neden” diye. Anlatamadı, ağladı. Uğur böcekleri koştu imdadına gülün, küçümen ayaklarında umutla, sağaltmaya. Kelebekler uçuştu bülbüle haber salmaya. Dedi ki bülbül; “açmaya durmayaydın ırak diyarlarda, kanatlarımı yormayaydın.” Dedi ki gül; “hapsolmayaydın kafesine, yanıma konaydın.” Gülün gözlerinde nem.Bülbülün kalbinde diken. Teleklerini kırmıştı saçmalar, uçmaya güveni yoktu, kafesindeki bir küçük tas su, birkaç parça yem, yaşam kaygısıydı işte boynunu eğen. Minik kapısından öteye bakamadı. Yüreği gülünün yanında atamadı. Uzadı gözünde yollar, uzadı yaşam çaresizlikle. “Çıkıversem kapıdan, arkama bakmadan, yemeği suyu umursamadan, ömrüm yeter mi bu mesafeye?” Gül, güldü; “sen kanadını aç hele.” Cesaret edemedi. Kelebeklere dert yandı kafesinden, özleminden, yaralı bağrından. “Sen uç, yorulduğunda seni taşırız” dediler. Beklediler. “Geliyorum” diyemedi. Dediler; “bir gayret gülüne koşsa. Korkmasa, rengarenk kanatlarımıza tutunsa” Bir tek adımdı esaretle aşkın arasındaki. Bir türlü atamadı. Koskoca gökyüzüne umutla bakamadı. Maviydi oysa...
http://offnoktasi.blogspot.com/
Erguvanlar açtığında Orada olmayacağım. Issız,sakin kıyılarına, yengeçlerin kollarında saklanan yavrularına ve kayalıklarına, haber salıyorum.. Artık,tüm çıplaklığın baki bende; uyku arası mahmurluğundaki huysuzluğun.. Bir daha ne zaman uyanırız bilinmez ki. zaten çoktan haketmiştik bu uzun uykuyu.. gün sönmüş koynunda denize batarken. suskunluğuna güveniyorum şimdi ; çok konuştuğum günlerimi affet affet ki; acımasın yanıma aldığım anılarım, karayazgılı bir şehre giderken , tek kollu çocukluğuma..
http://wwwtideland.blogspot.com/
genç adam ; ufka gömebilirsin ruhsatsız silahını her öpüşme bir infialse hayatın ekseninde . soylu jeloz bir saygınlık aşkın açıklaması, hiçbir dokunmanın iyileştiremeyeceği bir kara parçasında . ekmek arası peynir ; açların iri kemiklerini besler borsada düşen tahvilin fotokopisine sarılı. karanlığa gömülü bir bahçe , cehenneminin kenarında yatar kapıyı açsan feza , adımını atsan için gizli. 2 şişe bira ; gecenin çok geç bir saatinde açılır müzenin kapıları , ikiye ayrılır gibi boşluk , boşaltır gibi yalnızlığını. gece lambası yoktur ,vazolar boştur , durmuştur duvar saati , vazo da ,duvar da , dolap ta susmuştur. dizin dize değişi ; bir saç teli ısırılır gürültüyle , öyle sessiz cüceler dökülür perdelerden , ayak izleri öyle küçük öpüş virüsü , öyle hastalıklı ve sıcak çeperini yırtar bağırmak ve sürekli ürer. kadın ; vurulmakla ölmek aralığında asılı kalır
http://prefrontal-lobotomi.blogspot.com/
bir çılgınlık anatomisi yeşil bağlara dadanmış kımıl zararlıları yükselen sıcak güneşte dörde bölünmek isteyen kuru ekmek bir ağaç ister, bir çocuk ister, bir toprak ister, bir parça da su için. türlü zamanlarda esintiler sunmuş meltemin uğradığı ıssız bir koy sanki aldığı nefesin kıymetini bilen insanların terden ıslanmış elbiseleri ve unuttukları dualar çoktan beri birdenbire dökülen yağmur ıslatıverse dudaklarını çalımlı kurbağaları biraz olsun kuyuların öpülmeyiverse bundan sonra prensler kurbağaya dönüşmese dönüştürülmese masallardan çok gerçeğin değerine sarılsa insanlar aydınlığın geleceğine ve dokuma kilimlerde ayran içileceğine ah bir inansalar... bir parça ekmek için nasıl da çalışırlar, gün boyu kahramanca, usanmak nedir bilmez insanların emirsiz ve istekli bir zaman özlemi bu vakitler burada yazılmaya çalışılan bir cinayetin anatomisi belki iki kişinin öldürüldüğü bir kişinin doğduğu çılgınca bir cinayetin ruh kokan dokusu: alkışlamaya değmez mi?
http://midnightjournalistan.blogspot.com/