PİLEKSİGİLAS

Page 1

PİLEKSİGİLAS http://www.midnightjournalistan.blog spot.com/

http://hakikivladimir.blogspot.com

/

http://duralzamanlar.blogspot.com http://birdenbire.blogspot.com

/

http://limonataci.blogspot.com

/

http://jayneandherway.blogspot.c om/

vOLUME .1

/


çok tuhaf bir sabah harbiden ve hissedilen bu yeni duygular.daha önce hiç yaşanmamış gibi bir şaşkınlık içerisinde.atlamak ve görmek gerek. ölüm var mı yok mu?öldükten sonra yeniden canlanacak mı insan? şimdi de aynı kadının göğüslerini şampanya ile yıkıyorlar.tanrım bu insanlar neden bu kadar tuhaf?benim anlatmaktan utanacağım şeyler yapıyorlar ve bunu gösteriyorlar herkese. bazen göt görmekten bile bıkabiliyor insan.huzurlu bir insan kafası arar buluyorsunuz kendinizi. oldukça küçük,lanet görünümlü,bakımsız,ucuz bir otel odasındayım.sanki izole edilmiş gibi huzurlu ve güvende hissediyorum kendimi.zamanın kontrolü elimde ve bedenimin yönlendirilişi bağımsız. tek elden. bitmek istemeyen yazılar...( ama) açlık da var görüldüğü gibi? kebap türü bir şey mi yesem acaba?bu saatte et tutkusu? bazen çok güzel şeyler yazıyormuşum da bunun farkına varmıyormuşum gibi hissediyorum.bir tuhaf yazdığımın farkındayım ama, kim okuyor beni ve okumak isteyen var mı?meraklar içindeyim. burası basmane.izmirin göbeği sayılır.her çeşit insanın konakladığı otelleriyle bilinir ve basmane tren garı.hemen yanında fuar ana giriş kapısı. çankaya denilen bölgede elektroniğe dair aradığınız şeylerle karşılaşmanız muhtemel alanda dolaştım geldim az önce.bu arada bir iskender döner,bir kumru yedim,kola içtim.bir sokak satıcısına beş lira verip bir kitap aldım.zaten satılan tek kitaptı. iki kişilik ortaklıkla yazılmış bir kitaptı dikkatimi çeken:kudüs..ey kudüs.Dominique LaPierre ve Larry Collins işbirliğinde ortadoğuda geçen yarı belgesel yarı kurgusal bir anlatımın hakim olduğu sürükleyici bir anlatı olduğunu düşündüm.1 971 baskısı ve e yayınlarından.türkçeye aydın emeç aktarmış. bir fransız ve bir amerikalı gazetecinin üçüncü işbirliği bu kitap.ilk kitap 1 961 yılında "Paris yanıyor mu?" ve ardından bir ispanyol boğa güreşçisinin hayatının anlatıldığı"yasımı tutacaksın"geliyor.bu kitabın ardından da 1 980'de"mahşerin beşinci atlısı"yayınlanıyor. Dominique Lapierre,on yedi yaşında cebinde otuz dolarla amerikayı dolaşarak gazeteciliğe başlamış bir isim.bir savaş muhabiri.hemen hemen yeryüzünün her çatışma bölgesinde bulunmuş bir ada.


Larry Collins,upi haber ajansının dört yıl ortadoğu muhabirliğini yapmış ve türkiye de de bulunmuş bir isim.daha sonra newsweek paris muhabirliği yapmış.ortadoğu sorunları uzmanı.bir çok arap ihtilalinde bulunmuş bir gazeteci. kitabı satın aldıktan sonra vitrinlere bakmaya başladım.diz üstü pcler ve cep telefonları ilginç gelmiyor fotoğraf makinelerine takılıyordu gözlerim.bir şeyiniz varsa ve memnuniyetiniz devam ediyorsa değiştirmeyi aklınızdan geçirmezsiniz,ama bir şeyin sahibi değilseniz her zaman seçim sahibi olursunuz.klasik görünümlü analog kameralar daha fazla merak uyandırıyor bende.rollei marka şirin bir alet için 500 lira istedi satıcının bir tanesi.fotoğraf çekmese bile süs için sergilenebilecek kadar güzel bir tasarıma sahipti. otele dönmeden önce uğradığım markette kısa 2001 softtan kısa winston softa terfi ettiğimi gördüm.cappynin sarı meyveler karışımıyla serinlemeye karar verdim. aniden yöneldiğim bir iddiaa salonunda günün futbol maçları için beş lira yatırdım.maçların sonuçlarına göre iyi bir para kazanma olasılığı yaratmıştım.seyretmek için ilgi duymadığım dünya kupası maçlarını kendim için anlamlı hale getirmiştim.ilk yarı maç sonucuna göre oynanmış üç maç ve getirisi 337.5 lira.üç maçın da ilk yarılarının berabere bitmesi gerekiyor.iki ev sahibi takım bir deplasman takımının galip çıkmasını bekliyorum. sosyalizm değer ve fayda paylaşımı konusunda ortaya çıkmış bir kavramdır.öncelik toplumsal bütünlük ve total gelişimin arttırılmasındadır.kapitalizmde ise sermaye sahibinin çıkarları üstün tutulur.üçüncü bir kavram olarak individualizm yerleşmeye çalışmakta kişisel belleklerimize.bireysel girişimin yüksek destek bulabildiği bir ekonomik yapı düşünülmekte anladığımız kadarıyla.bireysel olarak ya da gruplar oluşturarak bir fikir etrafında iş projeleri geliştiriyorsunuz bu yeni sistemde.çalıştırılmak için bekletilen paranın bulunduğu merkezlere müracaatınızla birlikte uzmanlar projelerinizi değerlendirmeye alıyor.proje için gerekli finansın karşılığında teminat istenmiyor.proje masrafları doğrudan hesaba yazdırılıyor.proje dışında harcama yapmanız mümkün olamıyor. neden mastürbasyon yapmak yerine yazı yazmak istiyorum şu sıralar?neden porno filmler eskisi kadar çekici gelmiyor gözüme?neden bu kadar az istiyorum?


neden sahip olamamak beni rahatsız etmiyor ötekiler kadar? televizyonda izlediğim kız beni tahrik etmek için elinden geleni yapıyordu ama ben tahrik olmuyordum.yitirdiğim ne olmuştu hiç farkettirmeden elimden çıkan.anlamsız bir kabuktan başka birşey ifade etmiyordu onun için insan imajı.benim için de çoğu zaman anlamsızdı hareketlerin değerlendirmesi. yani penisin iki göğüs arasına sıkıştırılıp ileri geri gidilip gelinilmesinin hakikaten ne anlamı var? zevk için yapılan güzel eylem. müzik dinlemekten farkı?ya da ne kadar anlamlı olduğu için mi? her eylem bir tabu içerir.insan eylemden önce kuşku duyar.korku hisseder.aşılması gereken bir sınır vardır ve bu eylemin tabusunu oluşturur.yükseklik korkusu bir tabudur.her korku bir tabunun mamülüdür.tabular zihnimizde oluşturduğumuz sahte düşünce kalıplarıdır.cehaletin ürünüdürler.bedeni ve ruhu korumak adına kendimizi kilitlediğimiz noktalar tabu olarak adlandırılır.sobaya dokunma yanarsın.sobaya dokunmak tabudur. güzellik arzusu gizlenmiş gerçekliğin dışarıya en doğru yansıtılmasını içerir.bazen myspace'de hiç comment atılmamış olağandışı güzel bir müzik ile karşılaşırsınız.neden kimsenin sizden önce farketmediğini düşünürsünüz? öylece uzanıp sadece bach üzerine yoğunlaştım az önce.ekrandan kalçalar hiç kaybolmuyordu.sadec boyutsal ve renksel farklılıklar.tek bir biçim üzerine farklılıklar arasından seçim yapmak neden bu kadar zor görülüyor? 2edged isimli magazini karıştırmaya giriştim.ilk sayıdan başlamak.oldukça ilginç görsel sunumunun zenginliği açısından bakılıp ilham alınmayı bekliyor.sanatçılar için iyi bir seçenek diyebiliriz. ustalık nerede belirlenir onu arıyoruz?sanatsal eserin eklentisi olduğu fikir etrafındaki oluşumunun ciddiye alınacak kuralları ve yöntemleri nelerdir?ya da var mıdır bu söylentiler? bir yapı söz konusu mu? iskelet varsa mimar vardır. tanrı hakkındaki gerçekler zihnimden dökülmek istiyor.insanların bu kavramı binlerce yıldır anlayamamış olmasını çok garip bulmuştum hayatım boyunca.bunu neden anlayamıyorlardı hiç anlayamadım?halbuki çok basit.oldukça anlaşılır ve göz önünde olan özellikleriyle.tanrı. söz yani


bir anlam ifade eden bir varlık.tanrı, biçimin olumlu yansıtılmış halinin içyüzü.güzellik bilgisi bir bakıma.güzelliğin yaratım sırlarını ifade eder benim için tanrı kelimesi.her sözcük bir tanrı sözü ama tanrı değil.her şey sözcüklerden oluşur.söz ile var olur.söz ile adlandırılır.söz ile bilinir.sözü edilmeyen şey var değildir.benlik sadece bir sözcük.benliğin görünür hali bir bedensel imaj.peki gerçekten sen kimsin? bir isim? tanrının isimlerinden birine sahipsin. varlığın koruyucuları insan neslinin bir üyesi.anlamı inşa etmek yeryüzünde ve onu kayıtlar altına almak,bilgiyi bir sonraki kuşaklara aktarmak.görevin ve yaşamsal gayretin bu iki şey etrafında yoğunlaşmalı.insan yaratımına dair bilinen ne varsa korunmalı.bu koruyuculuk insan neslinin evriminin hızlandırılması adına daha bir önemle beklenmekte ve özlenmekte son günlerde.binlerce yıldır gizlenmiş değil dışarıya çıkamamış,çıkmasına izin verilmemiş ezoterik bilgi insanlığa ulaşabilmekte.bildiğimiz ne varsa paylaşmaya çalışıyoruz.işe yarayacağını düşündüğümüz her olasılığa şans vermeliyiz belki de. güzel sözcükler güzel ifade.duvar dili.ve duvar tablosu.sözcükler podyumda.kim şık giyinmiş bugün?kim göz kırpıyor.graffiti.afili yazarım.şekil iyi ama ya şeklin sahibi?maskeli haydutlar gibi polislerden kaçarak western bir heyecanla gece boyunca sarhoş olup duvarlara sözcükler yazmak.yeni neslin en çok ilgilendiği bir eğlenme tarzına dönüşmüş durumda graffiti uğraşı.ben en çok vagonlara yazılmış yazılardan hoşlanıyorum mesela.renkli vagonlara sahip trenlerin görüntüsü içimi açıyor. gerçekten iginç bir yüzüm olduğunu düşünüyorum.web camerasıyla kendime baktım yüz hatlarımı analiz ettim.bir estetik bilince sahip mi görünüşüm diye uzun uzun baktım.kararsız kaldım.anlama aşık oldukça baktığınız yüzel güzel görünüyordu.çok ilginç. yine markete gitme isteği.zaman geçmiyor.hava hala sıcak.çimenlere gitmek için serinliği beklemek zorundayız.çikolata iyi olurdu şimdi,sanırım ben soğuk bir dondurma parçasını tercih edeceğim.belki yanında bir gazete bile alabilirim.


jayne ne yapıyordur acaba şimdi? yaptığı şeyleri okuyabilecek miyiz tüm yalınlığıyla?anlattığı şeylerin doğruluğundan nasıl emin olacağız peki?bu blogun arkasındaki kişinin serdar turgut olduğunu bile düşündüm kısa bir süre önce.peki serdar turgutun arkasında bir ikinci kişi daha mevcut mu?derin serdar turgut ile yüzeysel serdar turgut iktidarı arasında bir uçurum bulunmakta mı?penisi ile zamansız ilişkilerde bulunup teknikten yoksun sıvazlamalarla beynine giden enerjinin bir kısmını testiden dökmüş olmanın getirdiği zihinsel azgelişmişlik içinde bulunan büyükbaba çağına gelmiş ama olgunlaşma niyetinde değil bir yazar..bildiğimiz serdar turgut ifade tarzı.içerik ve biçimin anlam değişmeden yoğrulup şekillenmesinden oluşan yazıları giderek bıkkınlık veriyor.yenilikleri görmeyi ısrarla reddediyor.dokunmaktan ve lekeden uzak tutmak istediği steril marksist saplantısı onu komik duruma düşürüyor çoğu zaman.aile yaşamında ne kadar mutlu olduğunu ve bununla gurur duyduğunu her fırsatta dile getirmekten yazıya dökmekten çekinmiyor.bu yaşantının çekici olabilecek kadar tuhaf olmasının merkezinde serdar turgut kimliği ve yaşam kültürüne katkısı:eşimi çok güldürdüm bugün.çocuğumu kaybettim ama ben umursamadan futbol maçı izledim. almanya-sırbistan maçı başlayalı altı dakika olmuştuğu şarap ve dondurmayla odaya geri döndüğümde.ilk yarı boyunca dengenin bozulmaması için dua etmeye başlıyoruz.karadut ve böğürtlen aromalı dondurmayı yalamaya başlıyorum.halo manash derin bir gizem katmakta odanın atmosferine.küçük kırmızı angoramız var.plastik bardaklar.sırbistan dirençli bir futbol ortaya koyuyor.ilk yarı hata yapmayacaklardır.gol atabilecek kadar da cesur oynamıyorlar.ilk yarı denge bozulmaz ama ikinci yarı almanya ne yapar eder golü bulur. mahalleye giriş ve çıkışlar kontrol altında tutulur resmi görevliler tarafından.girerken fazla dikkat çekmemelisiniz.girerken tespit edilirsiniz çıkmanız için beklenirsiniz.gerilimli saniyeler barındırır uyuşturucu ticareti.şehirin bir köşesine hapsolmuş bir azınlık devleti gibi.sınırlar var oralılar ile buralılar arasında.


almanya on kişi kaldı,klose kırmızı kart gördü. roman mahallesine gidip onların evinde oturdunuz mu hiç. ne kadar şanslıyım.sırbistan 37.dakikada 1 -0 öne geçiyor.sanırım istediğim fotoğraf makinası için biraz daha beklemem gerekiyor. korsan taksiler çıkış işleminde oldukça rahatlık sağlar.mahallenin ve pazarın lojistik hizmeti.uygun bir ücret karşılığında yüklü miktar malınız ile birlikte güvenli bölgeye kadar bırakılırsınız.şöför dönüşte bize telefon numarasını teklif etti,istediğiniz yere,istediğiniz şeyi istediğiniz miktarda getiririm dedi.bir gün işe yarayabilir diye düşünerek numarasını telefonumuza ekledik. almanların kaçırdığı golleri görüyor musunuz benim gibi?ne denilebilir ki biraz da şans gerekiyor işte.kaderin aşamadığımız noktası.şarap içmek istiyorum şimdi.plastik bir bardakta.yudum yudum. sanatçının teşhir ettiği her şey sanatçının dünyasına aittir.yalanlar olması, gerçeği yansıtmadığını göstermez.yalan gerçeğin bir parçasıdır,ayrı düşünülemez. olması gereken ile olan her daim birbirinin içine girer.kaybolur aralarında insan,yabancıllaşır ve yoksunluk hisseder. gidip kebap mı yesem acaba şimdi?bol yağlı kızarmış et.karnım acıkmış gibi.vejeteryan olma gibi bir derdim yok.kendime beslenme konusunda sınırlar koymuyorum.canım istediği zaman istediğim şeyi yiyebilmeliyim.bu bir insan hakkıdır.elbet insanın insanı yemesi dışında herşey yenilebilecek kıvamda ve lezzette kabul edilebilir. insanın yaşamı balığın yaşamından daha önemlidir. biraz uykunun ardından karanlığın çökmüş olduğunu farkediyorum.işemem gerekiyor.odanın ışıklarını yakıyorum.şarap şişesini ağzıma götürüp bir yudum daha alıyorum.sıcak ve tadı hoşuma gitmiyor.suratım memnuniyetsiz bir görünüş sergiliyor.hemen ardından bir sigara yakmaya karar veriyorum.ikinci ihtimal:dışarıya çıkalım. yürümek.kişiliğim iki zıt kuvvetin etrafında yaşamın içinde hareketini sürdürmek istiyor. eril ve dişil güçler.bunlara ait düşüncelerin zihinde çatışmaları.verilmesi gereken kararlar


başkalarının bizden istekleri,bunların oluşması için verebileceklerimizi belirttiğimiz zamanlar,teşhircilik ve beğenilme arzusu.sevilme talebi. bizim sahip olmadığımız ve kontrol edemediğimiz dış dünyadan taleplerimiz.dokunma arzusu.sevme isteklerimiz.iletilen mesajlar ve bekleyişler... sokakta tanıdığım birileri bulunmuyor.herkes yabancı ve uzak mesafede.dış ilişkiler yanlısı değilim,bağımsızlık ve iç ilişkilerde tutarlılık daha fazla önem verdiğim şey.sanki bazen şartlanmış gibi hissedersiniz:bak birileri birilerine dokunmaK istiyor ve dokunabilmek için neler yapıyor?dokunamadığında,istekleri karşılanmadığında o nazik istekler ve ricalar,nasıl da emir cümlelerine dönüşüveriyor,sonrasında saldırganca tutumlar sergilenen.sahi neden oluyor bu?çok hassas oldukları için mi acaba?çok fazla ve kolay tahrik oldukları için olabilir mi?şeytana uymaktan kaçamayanlar ve heryaptıklarını şeytana yüklemek isteyen kurnaz tilkiler.ne yapalım şeytan böyle istiyor durumları... şeytan mı korkunç tanrı mı?hangisinden daha çok korkup ötekinin kucağına düşmek gerekir?elbet oturacak bir kucağınız olacaktır,bir taraftan korkup kaçtığınız müddetçe.belki bir ihtimal bir yabancı tarafından sikilmenizi engelleyebilir:kendinizi sikme teknikleri üzerinde biraz yoğunlaşabilirseniz.acılarınızın ve zevklerinizin kontrolü tamamen sizin elinizde.yaşam ve ölüm kararını siz vereceksiniz.intihar edip ölümü kontrol etmekten çok yaşam ve ölümsüz olabilmenin yollarını aramak. kontrol edemediğimiz tek şey ölümün bize ait olmaması.yabancı bize.korkulan ve kaçınılan bir durum.arkasında nasıl bir güç olduğunu bilemiyoruz.ölümlerimizi neyin kontrol ettiğinden habersiziz.aramızdan bazıları hareketini yitiriyor.ölüm dedik bu arızaya.tanrı öldürüyor dedik.elimizden bir şey gelmiyor.kader bunun adı.başa çıkılmaz gibi görünüyor. ölüm insanlığın tanrısı olmuştu. yok edici bir güç. neden bunu yapıyor?neden istediğimiz kadar hareket etme şansımız yok?dostlarımız ölüp yok oluyor zaman içinde ve bunlarla yaşamak ve yalnız kalmak,


birileri ölür ve bizler yalnız kalırız.tanrı denen bir şey almıştır onu bizden.sevdiğin bir şeyi kaybettiğinde intikamını almak istersin.sevgilinin gerçek katilini bulmalısın. ölü sevgilin.kaYBETtiğin yaşamın.yaşatmadığın,yaşattırmadığın bedenine ve ruhuna.bir şey uğruna uzak durduğun ve uzak tuttuğun ölü gelin.yaşamadan,doğurmadan öldürülen bakire,ölümsüzçburadan sahile kadar yürümek istiyorum.lanet olası bir yaşam fetişistiyim ben davranış kalıplarını kırma arzusu.beklentileri karşılamama cesareti.yazı tutkumun sinema tutkum üzerinde bu kadar hakimiyet kurmasına şaşırıyorum doğrusu.yazı en kötü olduğum alandı ve ben hiç iddialı görmüyordum yeteneğimi.liseden sonra uzunca bir süre hiç yazı yazmadım. 28 yaşında yeniden yazmaya başladım.bir fanzin ile yazı dünyasına adım attım.yazarlarla tanıştım.onlardan bir şeyler kapmak ilham almak istedim.nasıl yazı yazıldığını bilmiyordum?unutmuştum zaman içinde.onlar yıllardır yazı yazıyorlardı zaten.sonra kendi dilimi ve stilimi oluşturmaya karar verdim.bir tür yazı simyası diyebiliriz bu çalışmalara.sanatçı ve yazı ile ilişkisi. sanatçı ne kadar tanrıya yakın olursa yarattığı şey o kadar kusursuz olacaktır.tanrıya ne kadar benzeyebilirsen o kadar iyi olursun ve o kadar güç.lü.modeller bellidir.bir tarafta isa bir tarafta muhammed.onlar gibi olabilmek mümkün mü?bir lider olmak.bir majisyen olmak hem de evrimci olmak.ulaşılması güç bir istek gibi mi görünüyor?ben kusursuz bir insan olmak istiyorum.ölümden arınmış,sonsuz garantili.ben tanrı gibi ölümsüz olmak istiyorum. yıllardır aradığım tek cevap bu:tanrıyı öldürebilir miyim? kendi tanrımdan yani ölümümden kurtulmam.bu onun olmadığını gösterecektir.dışımda bir tanrının olmaması içimdeki tanrıyı tek bilen yapar.doğru olan açığa çıkar. tanrı yokmuşçasına yaşayabilmek.hiç deneyimlediniz mi bunu? sokağa çıkıyorum.süresi belli olmayan bir yürüyüş içerikten yoksun şu an.otele dönülmesinden başka hiçbir şey planlı değil.hislerimiz nereye sürüklerse.şehvetten arınmış bir beden ve ruhun hakimiyetinde bir rastlantısal,titreşimsel hareket. akşam gezintisi ya da gece.ne fark eder ki?saat onbire geliyor.pc saatlerdir açık.soğuması gerek.bir süreliğine dinlenmeye alıyorum.sonra devam ederiz.


This Weekend @ MACHINE A Burax A Don't Click A Emrah Yalçın A Caner Seval ''Özkan Çelik'' seni davet etti 9 Paylaş 9 Herkese Açık Etkinlik Tümünü GörÖnerilen Sayfalar Uğur MumcuSevinc Aksut ve 14 diğer arkadaş bunu beğendi. BeğenDünyadan SeslerSevinc Aksut ve 12 diğer arkadaş bunu beğendi. BeğenLa Luz de RUMISevinc Aksut ve 1 diğer arkadaş bunu beğendi. Beğen Tümünü GörArkadaşların Etkinlikleri 4 ekim hayvan hakları günü protest...04 Ekim Pazartesi Özlem Aydin katılıyor. Katılım Durumun:Evet 9 Hayır 9 Belki Fotoğraf Anıları Güzel ışıklarımm :)Pazartesi günü eklendi Sevinc Aksut bu fotoğrafta etiketlendi Zaman Yarın, 23:00'da - Pazar, 05:00 -------------------------------------------------------------------------------Yer Machine Club Balo Sokak N31/b Beyoglu, Turkey -------------------------------------------------------------------------------Oluşturan: MACHINE --------------------------------------------------------------------------------

Daha Fazla Bilgi 1 Ekim Cuma ► Makinist (23:00-01 :00) ► Emrah Yalçın (01 :00-03:00) ► Don't Click (03:00-05:00)


eserlikli tiraje hanım Kadın yetmişli yaşlarda şimdi. Yaşıtı her kadın gibi eklemlerindeki acılar yürüyüşüne, hareketlerine, başını sağa sola eğişine yansıyor, bir de yaşıtları gibi yüzündeki çizgiler aşağıya doğru indi iyice. Onlarca yıl önceki asil duruşundan, kendinden emin yürüyüşün eser kalmadı. Akıl dediğimiz görünmeyen avcı en önce ihanet etmişti ona, sonra sevdikleri bir bir gitmiş yalnız başına kalmıştı Tiraje Hanım. Yetmişli yılların ortasında eserlikliye çıktı adı evvela, sonra aylar boyu gözükmedi. Geri geldiğinde omuzları inmiş gözlerine o delice bakış yerleşmişti. Söylentiye göre akıl hastanesine kaldırılmıştı. Çok zeki bir kadındı gitmeden önce, detaylar gözünden kaçmazdı. Şıp diye hakikatin kokusunu alır, kokuyu aldı mı da bir daha yakasını bırakmazdı. Geri döndüğünde bir tuhaf umursamazlığın haline tavrına yerleştiğini görmüştük. Hakikat namına her ne vardıysa onun peşini bırakmıştı artık. Normal dediğimiz, koruyalım diye dişimizi tırnağımızı geçirdiğimizin dışına çıkanlar, farklı olanlar, normal olmayanlar, çoğunluk gibi olmayanlar, aynı düşleri, birbirinin benzeri gelecek planlarını paylaşmayanlar kolayca dışlanırlar. Kadın dışlandı, dışlanmak onun umurunda almadı. Yaşlanıyordu zaten gitgite ve herkes gibi, kocası öleli çok olmuştu. Doktor oğlu ve işadamı oğlu vardı. İşadamı oğlu da anasının geçtiği yoldan geçti vakti zamanı geldiğinde. Sonra geldi ana evine yerleşti yeniden. Yerleştikten sonra kimse yüzünü görmedi bir daha. Balkona bile çıkmadı adam. Tam anlamıyla eve kapandı. Kadın dışarıya çıktığında üzerinde yetmişli yılların mini etekleri, cafcaflı frapan pardesüleri ile çıkıyor. Üstündeki renkler adının anlamını çağrıştırıyor bilenlere. Eskimiş gardrobu ile geçmiş yılların hüzünlü bir rüzgarını estiriyor apartmandan süpermarkete, bankaya, elektrik ya da telefon idaresi gibi yerlere ola kısa yolculuğunda. Pek normal insanların alaycı gülüşleri eşlik ediyor arkasından. Onun haline dair alaysı yüz ifadesi takınmak "bakın ben ne kadar normalim anormal insanları dışlıyorum herkes kadar" demek gibi. Normallerin gizli dili bu. Zayıf ile alay et, direkt de alay etme acımasız gözükmeden ufaktan göster sopayı dercesine iki yüzlü bir dil bu.


Gözünden detay kaçmayan kadın yer mi bu alaysı baskıyı. Deliyim ben diye bayrağı çekti sonunda. Her yerde ağzına geleni söylemeye başladı. Yılların komşularını yolda görmesin arkalarında sesleniyor; "Yürü orospu daha hızlı yürü anca yetişirsin" "Baban gibi eşek olma evladım" Bazen hiç bir şey olmamış gibi "normal" insanlar gibi konuşuyor hiç falsosuz ama ütünde hep o floresan tonlarda renkler, miniler, midiler, geniş paçalı pantolonlar, yakaları upuzun gömlekler. Karşı konulmaz biçimde iki kadınla burun buruna geldiği anda ben de onlarla burun buruna geliyorum. Dört insan aynı noktadan geçemeyeceğine göre ben yanlarından küfür yemeden geçeyim diye duvara sürtünerek kaytarıyorum. Geçerken kulak kabartıyorum. Kadınlardan kısa boylu ve şişman olanı konuşuyor. Kadın: Nasılsınız Tiraje Hanım? Tiraje Hanım: İyiyim canım sizler nasılsınız? Eşiniz Beyefendi nasıllar? Kadın: Eşim iki yıl önce öldü Tiraje Hanım. Tiraje Hanım: Geçen gün eşinizi gördüm o da sizden bahsederken "Karım benim için ölmüştür artık" diyordu. Tiraje Hanım kısacık konuşmayı bırakıp çekip giderken avaz avaz şu şarkıyı söylüyordu; "Kalp sevmekle tükenmez ki, benim için öldün artık, bir zalimle yaşanmaz ki benim için öldün artık" Geride kalan kadınlar ise alaysı yada iki yüzlü olmayanlardandı suskun biçimde yollarına devam ettiler.


Alternative Press Fair Jimi Gherkin seni davet etti · Payla

· Herkese Açık Etkinlik

Tümünü GörÖnerilen Sayfalar Demet EvgarAyça Begüm Acar bunu be endi. Be enWhat We SawTerraProject Photographers bunu be endi. Be en Reklam Olu turSponsorlu Bah Bah Neigh Neigh Start your own homestead and raise sweet baby animals in FrontierVille. Play now! Didem Alkan bunu oynadı. Crime is an Art Recruit friends, eliminate enemies, refine strategy - make your mafia a thing of beauty. Play now. Didem Alkan bunu oynadı. Efes Pilsen Blues Festival Efes Pilsen Blues Festival 21 ba lıyor, 1 Ekim'de Denizli'de bulu alım! Be en · Ozan Aydemir bunu be endi.Zaman 28 Kasım Pazar · 12:00 - 18:00 -------------------------------------------------------------------------------Yer St Aloysius Social Club, NW1 1TA

-------------------------------------------------------------------------------Olu

turan: Alternative Press

--------------------------------------------------------------------------------

Daha Fazla Bilgi A day of Comix, Zines, Book Arts, Printmaking, Poetry, Radical Literature and anything else self published! You know what we're all about, so come down and have fun with paper, pens and photocopiers!! http://alternativepress.org.uk/ http://comicsandzines.wordpress.com/

Duvar


pek lafz-ı mutebermiş (!)

Söz veriyorum neden diye sormayacağım. Neden ve niçin ile başlayan cümleler kurmayacağım. Heyecanlanmayacağım ve ses tonum, tarafından tonsuz duyulacak. Ben gözlerimi kapamayacağım. Sana bakabileceğim. Jest ve mimiklerim normal insanlarınki gibi olacak (bu cümleden sonra normal kavramını söz konusu edip derin düşünler ortaya koymak epey yersiz), ve ben sana nasılsın diyeceğim. Aradan geçen onca zamanı, geçmemiş farz edeceğim. (Ben bu boşluğa dair sorular üretip, senin canını sıkmayacağım üstelik. Benim için zorlayıcı olsa da, senin açından tercih edilebilir bir durum.)


Sadece "nasılsın?" Zaten bu zavallı soru da tek bir ânın içinde sıkışıp kalmaya şimdiden mahkum edildi. Bir de senin sorduklarını, düzgün ve kurallı cümlelerle yanıtlayacağım. Bu şart. Her gece babama televizyonun sesini kısmasını söylemem kadar şart. Babam demişken, bütün erkekler onda birleşiyormuş gibi geliyor bana. Sana bundan hiç söz etmiş miydim? Zıt duyguların çekici ve itici gücü onda olan. Bu, bende garip duygu ikilemlerine neden oluyor. Korunmaya muhtacımdır mesela, aynı zamanda kollarının altına alıp, sarıp sarmalayan birinin varlığı da beni hep sinirlendirmiştir. İnsan özgür doğar ne de olsa değil mi, Sartre mıydı bunu söyleyen. Küçük bir çocuk gibi kollarımı açabildiğim kadar açıyorum ve ben bu tümceye dünya kadar palavra demek istiyorum. İnsan özgür doğmaz, Tanrı yok belki, evet, ama yine de insan özgür doğmaz işte.. Üstelik iddia ettiğim başka bir şey daha var. İnsan özgürlüğünü seçemez de. Tam da bu cümleden sonra narin ve hassas derime bir iğne batırıyorum, asalak olduğumu, asalak bir yaşam sürdüğümü düşünüyorum. Özgürlüğünü seçememek de ne demek oluyor öyle! Ben bunu bile yapmaktan acizim. Hem şikayet edip, hem de bu tür bir yaşamı sürdürmenin en feci yanı, acizliğini sürekli duyumsamak olsa gerek. Ama ben burada, olduğum yerde mutluyum ya da değilim ya da buradan çıkacak kadar kendimi güçlü ve istekli bulmuyorum. Evet, tek gerçek bu olmalı. Ama dünya da, dünyanın merkezi de burası, ben de buyum. Neyse, neticede konu buralara gelmeden evvel, dikkafalılığı bırakıp, pek muhterem düşüncelerimden taviz verdiğimi, bunu bir de kendime lafz-ı muteber kıldığımı da belirterek dile getirmek istemiştim. Mesele burada. Sadece "nasılsın" demek! Bunu yaparken karnım ağrımayacak, midem bile bulanmayacak üstelik. Bütün bunları yaparken de sana bakıyor olacağım. Kahvemi içeceğim, hem de dökmeden. Konuşarak geçirdiğimiz bir saat otuz beş dakikamız olacak. Bittiğinde, ben sırf söz vermiş olduğum için, aylardır beni hasta etmiş olan sorularımı sana soramamış olarak yanından ayrılacağım. Sen vicdanını rahatlatmış olarak ve belki de benim, iyi (sağlıklı, zinde, işi gücü yerinde, hayatı yolunda, mutlu, umutlu, yarın var diyen - demeye gücü olan, sevme yetisini kaybetmemiş.....) olduğumu düşündüğün için, beni suçlayarak, aynı zamanda kendini aklamış olarak -esasında kendini çoktan aklamış olduğun için bu buluşma sırasında teorini kanıtlamış olarak- evine gideceksin..


01 Ekim Cuma · 11:30 - 23:00

-------------------------------------------------------------------------------Yer Indian Cultural Center, Taksim. Istiklal Cad. Rumeli Han. (A a cami yanı) C block Kat:1 No:27, Taksim.

-------------------------------------------------------------------------------Olu

turan: Indian Cultural Center in Turkey

--------------------------------------------------------------------------------

Daha Fazla Bilgi Tebrikler stanbul!! Artık Taksim’in kalbinde ilk ve tek Saf Hint Vejetaryen Restoranınız var. Sizi stanbul’un kültürel zenginli inin Hindistan’ın zengin yemek kültürüyle bulu tu u “Govinda’s” a içtenlikle davet ediyoruz.

Hint mutfa ı tamamen fiziksel, akılsal ve ruhsal duygularınızı tatmin etme üzerine kurulmu tur. Aslında, Govinda’s sadece midenize yemek indirdi iniz bir yer de ildir. Dans, sanat ve müzik benzeri Hindistan’ın ...tüm zengin ö eleri gibi, bunların da arkasında derin bir felsefe yatmaktadır. Yemek tamamen bir sanat olarak algılanır, ve yiyeceklerin seçip temizlenmeye, hazırlanıp pi irilmesine, servis edilip son olarak da yenmesine kadar her ey çok ciddiye alınır. Tıpkı u ünlü söz gibi- Biz yediklerimizden ibaretizdir-, o halde yerken aslında ne yedi imizi biliyor muyuz? Govinda’s Hindistan’ı temsil etmekten gurur duyan Hint Kültür Merkezi’nin bir parçasıdır. Vedalar açıklar ki dünyadaki her ey üç enerji ile doyurulmaktadır, Tamas enerjisi (cehalet), Rajas(tutku) ve Satvic(iyilik). Tamas cehaleti, Rajas tutkuyu ve Satvic iyili i körükler. Hint Kültür Merkezi’nde yemek yemenin arkasında büyük bir bilim vardır, tıpkı metal müzi in sizi bir ekilde etkilemesi, pop müzi in dans etmek istedi iniz hissini uyandırması(tutku) ve klasik müzi in size huzur ve ahenk vermesi gibi, yemek yedi iniz zaman, fiziksel ö elerin yanı sıra gözle görülmeyen bir ö eyi de vücudunuza almı olursunuz. A çı’nın bilinci yedi iniz yeme in içine karı ır ve sizin bilincinizi etkiler. Govinda’s da ki tüm yiyecekler her basamakta saygı ve bilinçle i lenir; saf ve temiz bir bilinçle vejetaryen olan ba a çımız Govinda’yı da görece iniz gibi, huzur dolu ve mutlu ruh hali hayatınıza daha fazla mutluluk, huzur ve tatmin getirecektir. “Erke in kalbine giden yol midesinden geçer” di er ünlü bir dü üncedir. Govinda’s ın sattvic mutfak kültürü duyguları tatmin eder, aklı cezbeder ve ruhu zenginleştirir.

Böylesi sattvic karmadan arınmış yemek stresi azaltır, sizi genç ve mutlu gösterir, sağlığınızı arttırır ve yaşam sürenizi uzatır. Başka nerede sadece yemek yiyerek tüm bunlara sahip olabilirsiniz! Yemek yeme bir sanattır, hayat bir sanattır, öyleyse hadi “mutlu yaşamak için yeme sanatı”nın içine girin. Kendiniz, bedeniniz ve etrafınızda ki


New York'un yağmuruyla da tanışmış oldum.

Şemsiyem olduğu halde öyle ıslandım ki, gördüğüm ilk mağazadan üstüme kıyafet almak zorunda kaldım. Mağazadaki tezgahtar kız, Japonların güneş şemsiyelerini aratmayacak narinlikte, beyaz üzerine siyah puantiyeli, fırfırlarıyla romantik görünümlü şemsiyeme bayıldı. "It's cute" dedi. Görürsem, ona da alacakmışım bir tane, fazla işe yaramayıp, beni sırılsıklam bıraktığından parçalamak istediğim şemsiyeden.Kaliteli baba şemsiyelerinden bulmalıyım, yağmur çizmelerinden de. Burada herkes giyiyor.


Hava durumu o kadar ilginç ki:Bir gün önce 30 derece ve sıcaktı, şimdi yağmurlu ve soğuk. Daha da garibi insanlar parmak arası terlikleri, pardesüsüz ve yağmurluksuz halleriyle benim kadar ıslanmıyorlar. İşe sürekli arabayla gitmekten, sokak koşullarını unutmuşum. Çantam ağır geliyor, omuzum acımaya başladı, düz ayakkabılar bile vuruyor. Gerçi yanıma su ve bir adet çikolatlalı enerji barı (1 00 kalori) almaya başladım. Yakında kendime bir de beslenme çantası yaparım herhalde. Havalar daha güzelken yani evelsi gün, Central Park'ta bir kayanın üstüne oturdum. Sağ tarafımda Çinli bir kız, zenci bir kızla öpüşüyordu. Biraz ileride Çinli bir kız, beyaz bir kızın göğüslerini okşuyor, ona sevgiyle bakıyor ve birbirlerine sarılıyorlardı. Bugün de okulda iki çocuk asansör beklerken öpüştüler. Sanırım aynı cinsten ilişkiler tüm dünyada yaygın, ancak burada gözler önünde de olduğundan dikkat çekiyorlar. Yadırgamıyorum ama değişik geliyor. Aynı evde tanımadığın bir erkekle kalmak ta farklı bulduğum durumlardan. Okulda genç bir Türk kızıyla tanıştım. New York'a geldiğine bin pişman. İki aylığına gelmiş, ama bir ay sonra dönmeyi düşünüyor. Türkiye'de bir eğitim danışmanı şirketi aracılığıyla bulmuş evi. Şirket önemli üniversitelerin yetkili kıldığı, merkezi Taksim'de olan benim de bildiğim bir yer. Kızı Harlem'de, 28 yaşında zenci bir çocuğun yanına yerleştirmişler. Evde fare de varmış. Kız evden çıkmak istemiş ama lütfedip parasını iade etmiyorlarmış. Üstüne üstlük kız evli de. Kocası kıyameti de koparabilir.Şirkete "kocam istemiyor, bir erkekle aynı evde kalmamı desen" dedim, demiş zaten. Burada birbirini tanımayan bir kadınla bir erkeğin aynı eve kiraya çıkmaları çok yaygın. Ama ev arkadaşımın bir adam olmasına çekiniyorum. Sarhoş olabilir, herşey olabilir, ne bileyim. Bugün çok güzel bir "residence" gezdim. Kız yurdu gibi bir yer, ancak hem şık, hem temiz, hem yeri iyi, hem de ücreti uygun. Ama yer yok. Orada üst katlara erkek davet edebiliyormuşsun. Bizde bekaret kontrolü yaparlar herhalde.


Kalacak yer bulmak için 3 günüm daha kaldı. Otelde cumartesiye kadar yer ayırttım. Fazlası benim için pahalı olacak. Bu arada otelde dün gece 2'de aradılar. New York Bayside'de Ramada Otel. Adamın teki, gecenin ikisinde "parayı öde" diyor. Son gecem değil, "cash ödeyin" demediler, üstüne üstlük kredi kartı numaramı da almışlardı. Onu not etmemişler, her gün ödenmesi gerekiyormuş. Hıyar herif odama geldi, parayı aldı, faturayı verdi, para üstünü getirdi. Sabah cırladım "this was very unpolite, never call me." dedim. Demin resespsiyonda başkasını gördüm, ona da tüm hislerimi anlattım Sanki otelden kaçıyoruz. Para önemli tamam ama müşteri memnuniyetini de düşünmeleri gerekiyor. Gecenin ikisinde bir görevlinin oda kapısına gelmesi, kendimi hiç te güvenlikte hissettirmedi. Çok garipti. Bunun dışında buradaki insanlar bilimum sorularım ve sorunlarıma yardım ediyorlar. Didem "kimseye bir şey sorma" demişti ama herkese herşeyi soruyorum, yardımcı oluyorlar. Bugün okulda Koreli bir çocuk telefonumu istedi. Zorlasam aslında çocuğum yaşında.Takılıyor mu, daha fazla İngilizce konuşmak için insanlarla mı tanışmak istiyor anlayamadım. Öğlen Tayvanlı bir çocuk, Brezilyalı iki kız ve Rus bir kızdan oluşan bir grupla bir Japon restaurantına yemeğe gittik. Breilya'da Tayvan'ın Çin'e katılıdğı söylenmiş. Çocuk şok geçirdi. Ben de Tayvanla Tayland'ı karıştırdım, neyse bunu da alçakgönüllükle karşılayıp, açıkladı. Japonların içinde bol miktarda noodle (makarna gibi) olan çorbalarından yedim. Çok doyurucu ve lezzetli gerçekten. Japon ve Çin yemeklerini sevdim. Amerikanlar facia, feci yağlılar. Okul dışı zamanlarda tüm gün yürüyorum. Ev arama kalori yakma anlamında yarıyor, bir yandan da New York'un çeşitli mahallelerini öğrenmiş oluyorum. Greenwich Vilage'ı gezdim. Çok güzel. Bugün upper town'daydım. Lexington'ı öğrendim. Oraları da çok güzel. Aslında Manhattan güzel. Çevre yerler sayfiye, insanlar televizyon izlemek ve uyumaya gidiyor gibiler. Şehrin içi, tam Midtown ve Times Square'in olduğu yerler değil, onun kuzey ve güneyi bana çok uygun. Bir yandan tanıdık geliyor, diğer yandan mimari çok farklı, ama güzel. Enterasan bir yer burası.


Zaman 14 Ekim Per

embe, 11:00 - 10

ubat 2011 Per

embe, 12:30

-------------------------------------------------------------------------------Yer BEDEN ATÖLYES

-------------------------------------------------------------------------------Olu

turan: Beden Atölyesi

-------------------------------------------------------------------------------Daha Fazla Bilgi

E TMEN : SEMA ÖZYURT HER PER EMBE 11:00 - 12:30 AYLIK ÜCRET : 150 TL. ... LET M : 05347088864 T'AI CHI CH'UAN

Sa lık , meditasyon, savunma sanatı ve ki isel geli im içeri i olan Çin kökenli bir egzersiz sistemi T'ai Chi Ch'uan. Zihin, beden, temasını kurmaya yönelik bir disiplin. çsel ve dı sal seyredi , bedenin enerji ve fiziksel boyutta akordlanma hali. Kar ıdaki partner ile kurulan akıcı birlikteli in sa lanması, yüksek odaklanma hali ile ya anan derin, hareketli meditasyon durumu olarak da ifade edilebilir.

FAYDALARI NELERD

R?

Ba ı ıklık sistemini kuvvetlendiren anti-stres bir uygulamadır. Bedeni kuvvetlendirir. Do ru duru hali yaratır. Omurgayı düzeltir ve kuvvetlendirir. Esnekli i arttırır. Zihinsel ve bedensel koordinasyon yetene ini geli tirir.


İstasyon “Geçmiş mutlulukların anısı, bugünün hüzünleridir.” demiş, Edgar A. Poe. Ama neden olmasın ki; geçmiş hüzünler, bugünün mutlulukları? 6-7 yıl önce – Kış: İstasyondaydım, dünyanın en yalnız istasyonu olmalıydı burasıY Yok yok, yolculuk filan yapmayacaktım, sadece fotoğraf çekmekti orada bulunma amacım. Kar yağıyordu. Kar, en çok bu kimsesiz istasyona yakışıyordu. Kimsesiz dedim; ama aslında iki kişiydik, bir de ‘o’ vardı. Siyah ve dizlerinin biraz üstüne gelen bir palto vardı üzerinde, boynunda ‘kırmızının en güzel tonu’nda bir atkı, başında ise yine aynı renk ve tonda bir bereY Sanırım yağan kar’a ayıp olmasın diyeY Berenin altından kahverengi saçları omuzlarının bir karış aşağısına kadar salınıyordu. Tren yolunun hemen yanında gözlerini uzaklara dikmiş bekliyordu. Dolu doluydu gözleri, sanki kırılmıştı, çok kırılmış... Amaçsızca bekler gibiydi, hiçliği bekler gibi. Gidip yanına konuşmak istedim, bir iki kelime etmek, neden bu kadar üzgün olduğunu sormakY Sonra ‘salak’ dedim kendi kendime, ‘işine bak.’


Kıza arkamı döndüm, o yıkık dökük, ayrıca belli ki 1 8. yüzyıl Fransız Mimarisi’nden esinlenerek yapılmış istasyon binasını, babadan kalma fotoğraf makinemin kadrajına aldım. Pencere pervazları ve çatı bembeyazdı, muazzam bir görüntüydü. Tam deklanşöre basıyordum kiY İlk olarak yaklaşan trenin gürültüsünü duydum, arkasından da hıçkırıklarla süslenmiş acılı bir haykırmaY Sonra bir hiç. Korkarak arkama döndüm; yerdeki kar’ın üstünde (yani daha bir dakika önce ‘o’nun olduğu beyazlıkta) artık kan vardı. Kırmızı. Atkının tonunda. YYYYYY. 1 ay önce – Kış: İstasyondaydım, dünyanın en yalnız istasyonu olmalıydı burasıY Yok yok, yolculuk filan yapmayacaktım, sadece fotoğraf çekmekti orada bulunma amacım. Kar yağıyordu. Kar, en çok bu kimsesiz istasyona yakışıyordu. Kimsesiz dedim; ama aslında iki kişiydik, bir de ‘o’ vardı. Siyah ve dizlerinin biraz üstüne gelen bir palto vardı üzerinde, boynunda ‘kırmızının en güzel tonu’nda bir atkı, başında ise yine aynı renk ve tonda bir bereY Sanırım yağan kar’a ayıp olmasın diyeY Berenin altından kahverengi saçları omuzlarının bir karış aşağısına kadar salınıyordu. Tren yolunun hemen yanında gözlerini uzaklara dikmiş bekliyordu. Dolu doluydu gözleri, sanki kırılmıştı, çok kırılmış... Amaçsızca bekler gibiydi, hiçliği bekler gibi. Gidip yanına konuşmak istedim, bir iki kelime etmek, neden bu kadar üzgün olduğunu sormakY Sonra ‘hadi topla cesaretini’ dedim kendi kendime, ‘onu ikinci kez kaybetmeyi göze alamazsın.’ ‘Merhaba’ dedim, ‘Bu kimsesiz istasyonda ne işin var?’ ‘Sana ne!’ ‘Sadece merak etmiştimY Kırılmışsın sen, çok kırılmış...’


‘Rahat bırak beni! Bu seni ilgilendirmez.’ Tren hızla geliyordu, gürültüsü duyuldu. Bu kimsesiz istasyonda trenler bile durmuyorduY Kendini tren yoluna atmaya çalıştı birden, kolundan son anda yakaladım ve hızla çektim, tren gitmişti. ‘Ne yaptığını zannediyorsun sen, niye çektin beni?’ dedi. ‘Kendini öldürüyordun neredeyse, delirdin mi sen! İnan bana hiçbir şey buna değmez.’ Ağlamaya başladı, hıçkırıklarlaY ‘Bilmiyorum’ dedi, ‘Neden yaptığımı gerçekten bilmiyorum, sanırım hayata yenildim, çok pişmanım.’ Bir şey diyemedim, sustum. O, konuşmaya devam etti: ‘Ama sen’ dedi, ‘Sen benim hayatımı kurtardın, senin sayende yaşıyorum.’ ‘Bunu kimse bilemez, ben senin ölümüne bir kere göz yummuştum, seni bir kez öldürmüştüm, bunun ikinci kez olmasına izin veremezdim.’ dedim. ‘Nasıl yani?’ dedi. ‘Boş ver’ dedim ve yürümeye başladım. ‘Dur’ diye bağırdı, ‘Dur gitme, kimsin sen?’ ‘Bu kimsesiz istasyonunY Hiç kimseY Peki, ya sen?’ İstasyondaki her şey gibi kırık dökük olan bir banka oturduk, saatlerce konuştukY Anladım, bu ‘o’ydu. Senelerdir rüyalarımda bile görmediğim, aramaya bile cesaret edemediğim, aşkın somutlaşmış hâliY YYYYYY. Bugün – Mevsimsiz: Kimin ilk olarak duygularını açtığının bir önemi yok, artık mutluyuz, sonsuz mutlu. İstasyon da kimsesiz değil artık, her gün ziyaretine gidiyoruz. Ve anladım. Deja vu, kader ya da adına her ne diyorsanızY O şey, gerçekten var. Ama bunu değiştirmek bizim elimizde. Son. Bir öykü biter, yeni bir öykü yelken alır.


► ► TEKI LATEX & ORGASMIC & JDLM @ BAR MC2 GRENOBLE !!! Je Déteste La Musique seni davet etti · Paylaş · Herkese Açık Etkinlik Tümünü GörTanıyor Olabileceğin Kişiler Sırrı Süreyya Önder32 ortak arkadaşMuhip Süeltürk, Gözde Duru ve 30 kişi daha ortak arkadaşınız. Arkadaş olarak ekleEce YolcuBahadır Boysal ortak arkadaşınız. Arkadaş olarak ekle Reklam OluşturSponsorlu FrontierVille is hot! 33 million settlers are already enjoyin' life on the frontier. Join 'em and start your own homestead! Play now! Nilgün Güreller bunu oynadı. Bad Moon Rising More than 20 million people play Mafia Wars every month. Join a rising power - play now. Celâl Hikmet bunu oynadı. Şehri Yönet Bir monopoli oluşturarak gayrimenkullerinizin ve yatırımlarınızın bu yeni ve ateşli şehir oyununda nasıl büyüdüğünü izleyin! Radio Zamaneh ‫اهشرازگ !هنامز ینومدوخ یویدار‬، ‫یندینش بلاطم یرایسب و زور رابخا‬، ‫و یندنوخ‬ ‫هگید یندید‬. ‫!هراد هلصاف امش اب کیلک کی اهنت هنامز هحفص‬ Beğen · Sina Dionysos bunu beğendi.Zaman Cumartesi, 23:30 - Pazar, 06:00 -------------------------------------------------------------------------------Yer BAR MC2 GRENOBLE 4 RUE PAUL CLAUDEL 381 00 Grenoble, France -------------------------------------------------------------------------------Oluşturan: LE BAR MC2

Interface Electronics présente...

Sound Pellegrino Thermal Team aka Teki Latex & Orgasmic & JDLM

Petit frère d'Institubes, Sound Pellegrino est devenu en quelques temps une véritable référence et un phénomène grâce à une poignée de maxis qui ont su se réapproprier et réinventer une house music devenue fainéante. Mené de mains de maîtres par Teki Latex et Orgasmic, les sorties de Renaissance Man, Zombie Disco Squad ou encore Douste...r ont fait de ce label, l'un des plus en vogue de 2010. Mc, Dj et metteur en son pour TTC, directeurs artistiques du label, les sur-actifs Tekilatex et Orgasmic


Lucas diye biri bana bakıyor ve havada vajina kokusu var İtiraf etmeliyim ki, Clichy’de Sakin Günler’in filmini izlemek, benim gibi bir Henry Miller aşığı için oldukça şaşkınlık verici bir tecrübe oldu. Öyle ki filmin sonuna doğru hüüüüü diye ağlayıp, film esnasında da bolca beyaz şarap tüketmekten kendimi alamadım. Adamım Miller’in kitaplarından uyarlanmış herhangi bir senaryonun oldukça yavan kalacağına dair tezim doğru çıkmakla beraber, film yine de fena sayılmazdı.Kitabı neredeyse ezbere bildiğim için olacak, sahneler bana çok tanıdık geldi, ve/veya onları anlaşılır buldum. Seks sahneleri ise porno filmleri aratmıyordu, zaten gerçek fahişeler kullanmışlar çoğu yerde –ki bunu yapmaları müthiş bir şey. Ve fakat Henry Miller rolünü bir şekilde üstlenmiş adam –ismi her neyse- tam anlamıyla bir felaket ve de rezaletti, ve hatta böyle bir ruhsuzluk olmaz, olamaz abiY Neyse, yine de içimde kabaran Miller aşkı bugün tam gaz gidiyor, ve Cortazar’ın pabucu tamamen dama atılmış durumdaY Ve filmi bulup getiren sevgilime bu akşam tekrar ilan-ı aşk etmeyi düşünüyorum ama konumuz bu değil. Esasen, bir konumuzun olduğunu da sanmıyorum.


Bir iki gün önce bir akşam salak salak oturmuş, tv’ye bakıyor ve bira içiyordum. TV8’de K-Pax’i yayınlıyorlardı. O filmi severim, ama maalesef o film bana eski bir sevgilimi anımsatır ve üzülürüm. Elimde değil... 2006 yılında yaşadığım o tuhaf travmayı hatırlamak, her seferinde sil baştan yüreğimi cızlatır. Hayatımda iki erkek bana travma yaşatmıştır, biri 2002 yılındaydı sanırım, emin değilim, diğeri ise 2006. O yaz, 2006 yazında, sudan çıkmış bir balıktan farkım yoktu. Götümün üstüne öylesine kötü oturmuştum ki, anlatmaya bile utanırım. Ve aslında o herife teşekkür etmem gerekir, beni mahvettiği için. Zira o zaman, kendimi toparlamaya çalışacağıma, yeniden yaratmayı tercih ettim. Ve sonuçtan memnunum. Görüldüğü üzere, ne kadar mutlu bir ilişki yaşıyor olsam da, ve bunu gayet açık, net ve tüm inadımla haykırmaya devam etsem de, kimi zaman eski sevgililerimi düşünüyorum. Zaten adet olarak fazla olmadıkları için, aklıma geldikleri gibi çıkmaları da bir oluyor ama olsun. Tek bir tanesini düşünmek -2006 yılına ait olanı sadece, içimi burkuyor işte, neredeyse kendime acıyacak oluyorum, sonra hemen toparlanıyor, ve herife nasıl da siktir çekmiş olduğumu düşünüp, aferin kızım diyorum kendime. Aferin kızım. Aferin sana. Keşke olanları anlatabilseydimama yapamam. Yine de onun hakkını avucuna verdim, bunu kesinlikle söyleyebilirim, ve fakat bunu yapmış olmamın bir anlamı yok, bunu da kesinlikle söyleyebilirim. Bir ilişki biterken, sebep ne olursa olsun, o ilişki sadece bitiyordur ve taraflar kendi yollarına gidiyordur. Suçlu-suçsuz, haklı-haksız meselesi değildir bu, daha çok seven ve gözünü kulağını kapamış olan hangisi ise işte boku yiyen de genelde o olur. Neyse, ben iki kere bokun allahını yedim. Ve herkes de aynı bokun allahını illa ki bir gün yer diye düşünüyorum. Önemli olan bununla ne şekilde başa çıktığınızdır. Tabii başa çıkabiliyorsanızY Ve bir kadının vajinası önemlidir. Miller vajina için CUNT sözcüğünü kullanır. Eğer Mona orospusu orospuluk etmeseydi Miller kim bilir ne halt ederdi? Etraf vajina dolu ve aslında her kadının vajinası önemlidir.


Aşık olduğunuz kadının vajinası ise başka bir şeydir. Dönüp dolaşıp aynı yere girmek ister erkekler... aşkaY Bir kısım erkekler ise aşkı kaybetmişlerdir. Tıpkı benim de bir zamanlar kaybettiğim gibiY Erkekler serttir, ama ben yumuşaktım ve aşkın tekrar içime girmesine izin verdim. Geri dönüş olma ihtimali olsaydı, her erkek yine tek bir yere girmek isterdi diye düşünüyorum: aşka. Ama dedim ya, erkekler serttir, özellikle de konu aşk olduğunda. Tek bir konu bile içermeyen bu satırları yazmayı sürdürmemin nedenini merak ettim az önce. Sanırım sadece yazmak, önemli olan bu. Eski sevgilileri zaman zaman hatırlamak, benim için iyi oluyor. Sevgilimi tekrar tekrar öpmek için de yeni bahaneler türetmeme yardımcı oluyor mesela. Belki de artık ona sevgilim diye hitap etmemeliyim diye düşünüyorum bazen, zira herkesin bir sevgilisi illa ki olur ama bu adam benim için apayrı. Hayat arkadaşım. Böyle zamanlarda kendimi ifade etmekte zorlanıyorum. Belki daha önce hiç böyle zamanlar yaşamadığım içindir. Kırk yıl arasanız bulunacak türden değil zira yaşadıklarım, ve benim için –dikkatinizi çekerim, sadece benim için-, dört dörtlükY Jayne denen tencere döndü dolaştı, kapağını buldu diyorum bazen kendime. Sonra kahkahayı basıyorum, çünkü ne kadar tarif etmeye çalışırsam çalışayım havada kalacak, biliyorum. Yıllar boyu, ışıkları hiç sönmemecesine yanan evlerin tüm pencerelerine boylu boyunca bakarak kafayı bulmuş, ve içerideki insanların ne halt ettiklerini düşünmüştüm. En aşağı on yılY Sokak lambaları ve banklar şahidimdir. Şehirler değişirdi, insan cinsleri, milliyetleri, dilleri ve dinleri değişirdi, ve ben merak ederdim, sade bir merakY Artık o insanların o evlerde ne halt ettiklerini biliyorum. Ve Lucas güme gitti ve havadaki vajina kokusu benden kaynaklanıyor.



Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.