Muazzez YILMAZ Suat GÜLŞEN ve Lütfi GÜLŞEN’ in Şiir defterlerinden DOSTLARDAN DOSTLARA DOSTLUK ŞİİRLERİ
Şair-yazar, amca-yeğen Lütfi ve Suat GÜLŞEN
Editör: Suat GÜLŞEN gulsen.suat@gmail.com www.suatgulsen.com
1
Barış güvercinleri uçsun Tüm silahlar sussun Akan kanlar dursun Anaların yüzü gülsün “Yurtta barış, dünyada barış” olsun... Herkesin evine mutluluk dolsun Tek dileğim budur Daha ne olsun... Suat GÜLŞEN
2
UNUTMA Allah’ını, kitabını, vatanını, milletini Doğruluğu hürmetini Aileni, şerefini Çalışmayı Unutma Unutma iyiliği, Toprağını ödevini, Yardımı cömertliği İnsanlığı unutma. Hayatında övülsen de, Takdir edilmesen de, Sırasında dövülsen de, Azimli olmayı unutma. Muazzez YILMAZ
3
YILLAR SONRA Yıllar sonra el ele tutuştuk teyzemle Ayrı geçen yıllara inat sımsıkı. Anne sevgisini yaşadım yeniden Ayrı geçen yıllara inat sımsıcak Anlatacak çok şeyler vardı birbirimize Ayrı geçen onca yıllar dolusu Öksüz kalmanın acısını biliyordu O anlattıkça benim gözlerim doluyordu Benim için zaten O Yıllardır gözyaşı döküyordu Yıllar sonra sarıldık teyzemle Dindi içimdeki sızı Geçti yüreğimin yarası Çünkü O, anne yarısı... Suat Gülşen-İzmir 2016
4
ADSIZ KAYA Sana adsız dedimse Sakın kızma bana Yanına eş istersen İşte ben, bahtı kara. Seni bekleyen var Etrafında gezer ay Fakat bana acıyanlar Vay halime vay. Ben ne aptalmışım Boşuna yanmışım Meğer sahi sanmışım Her zamanki gibi aldanmışım. İnanma, yanma, kanma İyilik yapıyor sanma Senden umduğu vardır Sakın inanma, kanma. Sen adsızsan ben öksüz Sen adlıysan ben adsız Sen yerliysen ben yersiz Kaldım ben kimsesiz. Kaya dost mu ararsın Ne gezer dünyada dost Yalancının canı yansın Dost sonunda eder kast. Sözüm dokunmasın sana Çok fenalık ettiler bana İnan anlatamam sana Kalbimdedir büyük yara. 5
Çok geç geldi aklım başıma Bu acı yeter geldi canıma Ya Rab yetmez mi bu acı bana Yardım umar yalvarırım sana. Adın olmasın ne çıkar Yine üstünlüğün var Benim ise kayam Kalbim bir mezar. Her çağımda bir darbe Her yanımda bir yara Her canımda bir kara Doğduğuma yanarım. Her güleni dost sandım Ciğerime ben yandım Alayla karşılandım İşte yine yalnızım Hayatta daima yalnız Adsız olmaz kayasız İşte ben hayatta yalnız Kimseye inanma adsız. Muazzez YILMAZ 11.8.1964- saat:14.30
6
MÜZEYYEN ABLAMA Yürü gelin yürü tabut sallansın Yavrunun yüzünden allık kalmasın İlaç vermeyen doktor murat almasın Ah ile zarımız ona kalmasın. Gelin gizli gizli ilaç ararmış Dünyada her şey sana zararmış Candan çıkmış ceset sararmış Son nefeste doktur, ilaç aramış. Ne yaptın gelin ne yaptın? Geçmiş maziden de hakikat yaptın Bile bile ananı, bacılarını ateşe attın Bacım beni de hasret bıraktın Bağların etrafı bir sıra kavak Kavaktan dökülür sarıda yaprak Gelin doğrul, öksüz yavrularına bak Senide mi yuttu bu kara toprak? Gurbete yolladım nazlı bacımı Gelecek diye bekledim bacımı Geldikten sonrada alsın canımı Bacım benim, gel de gör mezarımı. Anasız beşik te sallanılır mı? Gelinsiz gönül de eğlenir mi? Tez gönder sen de nazlı bacımı Boynumun bükük olduğu söylendi mi?
7
Felek ben sana ne ettim? Vurdun görünmez dert ile Ciğerimden hasret bıraktın Kara toprağa ben de yattım. Karşımda yeşermiş armut ağacı Gelin ölünce ağlar ana bacı Vermedi mi doktor derdine ilacı Kime kahrettin de istemedin aracı Yol uzadıkça uzar Yolcu geçer yol tozar Gelin mezarı kaleye benzer Geride kalan beş yavru kalpleri ezer Başına vurmuş akşam güneşi Hani ne yaptın yavrularınla eşi Ağlattın zavallı ananla eşi Mezara vurmuş akşam güneşi Evleri büyüktür hem de geniştir İnsanlar deki bu nasıl iştir Haberi ağlatır, o daha gençtir Işığı sönmeyen, o bir güneştir Entarilerini aman toplayın Bohça edipte sandığında saklayın Yerine gelin gelirse atmayın Gelinin gülü diye koklayın Taksiye bindimde taksi cızıldar İlaç içtim kemiklerim sızılar Geride bıraktım öksüz kuzular Emanetlerim kaldı yalan dünyada
8
Yüce dağ başında kar bürem bürem Beynini bürüdü dert ile verem Okumuşluğun vardı. Yok muydu kalem Salaydın bana derdini bilem Küçüktün dertten derde atıldın Ölülerin kervanına katıldın Beş yavrunu öksüzlere kattın Yaktın bizi kendine hasret bıraktın Benim ablam bu dünyada bir idi Sırma saçı vardı topraklarda çürüdü Tecdeliler tabutu aldı yürüdü Geride kalan bizlerin boynu büküldü. Muazzez YILMAZ VER Sen ona bir demet gül ver O da sana gülüversin Sen ona aç gül bahçeni O da sana sevgi versin Sen ona kalbini ver O da dünyanı cennete çevirsin Hiç bir şey veremiyorsan eğer Daha ondan ne beklersin?.. Suat GÜLŞEN-İzmir 2016
9
BEN BİR GARİP KİŞİ Ben bir garip kişi 1924 yılında Malatya’nın Tecde köyünde doğmuşum Babam askere gitmiş Anamın sütü kesilmiş Dut emmişim, meme deyin Toprak yemişim, parmak parmak Büyümüşüm Kömür gözlü bir kız sevmişim O, beni sevmemiş Yollara düşmüşüm Dillere düşmüşüm Bir gün gelmiş Dünyaya doymadan Ölmüşüm!.. Lütfi GÜLŞEN (2015 Yılında vefat etmiştir) HER SABAH Biz, Anafartalar Ortaokulu öğrencisi Yüzaltı kişi Gözlerinden ışık alır İkiyüz oniki gözümüz İkiyüz oniki kulağımız sende İkiyüz oniki elimiz, ayağımız İzinde Çizdiğin yolda yürüyecek, ordu ordu, gücümüz And içiyoruz Atatürk’üm, gençliğimize Resmin önünde!.. Lütfi GÜLŞEN 10
O GÜNLER Oturdum, bir duvarın dibine Sırtımı kerpiçlere dayadım Sarı yapraklar arasında, ölgün Bir ışık vurdu gözlerime Çocukluğumu aradım Bütün gün hayallere daldım Senelerin kahrıyla kamburlaşmış Eskimiş kerpiç duvar Saçakları yıkılmış evlerin Bu bizim köy değil miydi? Neredesiniz komşular Bu duvar bizim duvarımız Bu ev bizim, avlusunda asma ile nar Yedi kardeşi büyüttü kucağında Kapısı açık dururdu, ardına kadar Eşe dosta Bu köy, bizim köyümüz Tecde Güzelliğinde yıkanır rüzgar Meyve bahçeleri, alabildiğince Gökyüzüne uzayıp gider kavaklar Tozlara karışmış, alın terleri Eski sevdalar Parmağıma bir taş değdi oyy Kan damlar ılık ılık yollara Derelerde çimesim gelir Tırmanasım gelir ağaçlara, dallara Gözlerimin önünden mevsimler geçer Gitti, çok uzaklara, çok uzaklara Ceviz taşladığım, Güvercin tuttuğum günler!.. Lütfi GÜLŞEN 11
YILLAR SONRA Kardeş, senin adın ne Saçların neden perişan Rüzgâr mı dağıtmış Felek mi? Kardeş, senin adın ne Gözlerin nemli nemli Atını mı çaldılar Bozuldu mu oyuncakların Değer mi? Kardeş, senin adın ne Soğuktan üşümüş ayakların Niçin giymezsin giysilerini Ne özledim, bilseniz Birlikte geçirdiğimiz günleri Kardeş, senin adın ne Nihat mı, Suat mı, Fırat mı, Melahat mı? Benimki Murathan Günlerce nasıl ağlamıştık, kucak kucağa Annemiz öldüğü zaman!... Lütfi GÜLŞEN
12
“Rahmetli Eşim için” AĞIT Gökyüzünden ağdı, gitti bir yıldız Ateşiyle yüreğimi dağlarım Kırıldı kandım, kaldım yalınız Gece gündüz, ah çekerek ağlarım! Kırk yıllık yuvayı yıkacak mıydın? Beni ateşlere atacak mıydın? Şeyda bülbül, sen de susacak mıydın? Kurudu Gülşen’im soldu baharım. El ele tutuşup, dağlar gezdiğim Şiirler söyleyip, mani dizdiğim Dünyada biricik, sendin sevdiğim Yokluğuna bilsen, nasıl yanarım. Ankara, İstanbul, İzmir’de misin? Yerlerde, göklerde, denizde misin? Yoksa garipsi gönlümüzde misin? Boşunadır, diyar diyar ararım. Yattığın yerlerde çiçek açar mı? Rahat mısın, yoksa yerin pek dar mı? Bizim gibi yüreğin yanar mı? Kaldır başın, bir sualcık sorayım Akşam oldu, hüzün doldu, gelmedin Murat alıp, doya doya gülmedin Gizli gizli sırlarını vermedin Bilmem nasıl, yaralarını sarayım? 13
Arıyoruz, gündüz gece, her yerde Gelin mi oldun, duvağın nerede Barışalım, uzat elini ver de Küskün gittin cümlemize, korkarım Yeşil değil, sana allar yakışır Gözlerimiz yollarına bakışır Hasretliğin, buram buram kokuşur Dağa taşa, özlemini yazarım Durmaz oldu gözüm yaşın, selinen Bağrım yanık, anlatamam, dilinen Düzen tutmaz, kırık sazım, telinen Çaresizim, dert elinden, bizarım. Gülşen’i der, bir teselli bulamam Seni, senden başkasına soramam Bırak beni, yanıp yanıp, kül olam Bu dünyada, nasıl sensiz yaşarım? Lütfi GÜLŞEN
14
SENSİZ GEÇEN GÜNLER Buraya oturmuştun Bu hasır koltuğa Bu koridorlarda yürümüştün Kulak memelerine bakmıştım, arkandan Boyuna, saçlarına, topuğuna Buraya oturmuştun Bu kanepeye, koltuğa Ellerin, parmakların dokunmuştu Bu sobaya, masaya Bu pencere, kapılar Nakış nakış halılar Sana selam durmuştu İçim kadın kokusuyla dolmuştu Gün saçlarını okşamıştı Ak ellerini, rüzgarlar Her taraf bom boş şimdi Ölüm sessizliği içimizde Dolaştı eşyaları, gözlerim Dokundum, dokunduğun yerlere Kuşun ötüşü boşuna Dokunuyor artık bana bu şarkılar Dünya güzelmiş, yaşamak güzel Sensiz neye yarar?.. Lütfi GÜLŞEN
15
BU YOL SİVAS’A GİDER Bu yol Sivas’a gider Bu yola bakıp bakıp şiir yazayım diyorum Yazamıyorum Bir kelime takılmış dilime iki heceli Öyle sarhoş, öyle avare Dolaşıyorum Bütün kapılar kapalı Pencerelere bakıyorum Büyüyen adımlarıma Kapanmış avuçlarıma bakıyorum Bir şey arıyorum ufukta İnsanlar, caddeler dolusu Çocuklar oyun peşinde Ben, çocukluğumu, gençliğimi onlara verdim Atlarımı, oyuncaklarımı Bütün ümitlerimi Yaşayan onlar şimdi Ben değilim Bu yol Sivas’a gider Bu yolun başlangıcında ben Sonunda, ümitlerim Bu yoldan bir gün bana dönecek Bir yolcu beklerim... Lütfi GÜLŞEN
16
EVİMİZİN ÖNÜ CEVİZ AĞACI Ey! Bahçemizin onuru Yüce ceviz ağacı Sana ağaç dedim gönüllenme Sen kuru bir dal değilsin Ana, kardeş, bacı Dallarını taşlardım Minnacık avuçlarımla Kuşlarını kovalardım Basardım düşen yapraklarına Bağışla çocukluğuma Gölgende neşe, gölgende huzur Gölgende büyürdü ümitlerim Bir bulsam, bir dönebilsem geriye Nefesini koklarım Yazın kavuran güneşinde Cümlemize gölge olurdun Sonbaharda yavaş yavaş soyunurdun Savaş vaktiydi, kim kime Kurumuş yaprakların ışık olurdu Ödevimi yapar, okurdum Sana nasıl minnettarım, nasıl Ömrün uzun olsun Ellerinden öperim Karanlıklardan kurtuldum!.. Lütfi GÜLŞEN 17
TUTKU Baktığım her varlıkta Seni gördüm Bütün kadınların, gözlerinde, gülüşlerinde Seni bulurdum Uzaktan geçişini görsem Sesini duysam Nefesini ılık ılık Ölürdüm Bu hikâye böyle devam edemezdi Varlığını unutmalıydım Çok uzak ülkelere Hindistan’a, Çin’e Çok uzak ülkelere kaçmalıydım Bir bakıyorum, değişivermiş bu düzen Bir başka âlem içindeyiz Daha genç, daha mesut El ele, diz dizeyiz Hayaller gerçekleşiverdi bir anda İşte karşımdasın Bakışların, gülüşlerin, saçların Hepsi eskisi gibi Bir değişen ben varım Afrodit gibi karşımdasın işte Öyle genç, öyle güzel, öyle hoş Nefesini emiyorum Bu bir eski hikâye Unutamıyorum, unutamıyorum... 18
Lütfi GÜLŞEN TEHDİT El etme pencereden Fıkır fıkır fıkırdayıp öyle Yaslanma cama, boylu boyunca Bırak işime gideyim, doğru dürüst Girme günahıma Bir baltaya sap olmuşken Aştan, ekmekten oluruz sonra Kapı dışarı atarlar insanı İt ölüsü gibi, tutup bacağından Yüzüne nasıl bakarım, o zaman Yapma böyle Sabah sabah olur mu? Yaslanma cama boylu boyunca El etme pencereden Babana söylerim Öldürürler Annene söylerim kötü olursun Döverim vallahi seni, kız Türkan!.. Lütfi GÜLŞEN BEN SANA KARIM DEMİŞİM Ben sana yârim demişim bir defa Adına türküler yakmışım İsminle şiirler söylemişim Anam desem, değilsin Babam desem, değilsin Kavimden, kardeşten ileri Ben, sana karım demişim bir defa Bağrıma basmışım!... 19
Lütfi GÜLŞEN DÜNYA GÖZÜYLE Bu gündüz, bu gece Bu gök, bu yıldızlar Bu toprak kokan hava Ne kadar güzel Dalda olgunlaşan elma Elmayı toplayan insanlar Suların şırıltısı mı duyduğum Kuşların cıvıltısı mı? Sen misin ben çağıran Hürriyet türküsü mü söylediğin Kardeş kardeş kişi dediğin Ne kadar güzelsin karıcığım Yaşamak ne iyi beraberce Ne kadar seviyorum, bilsen Kurdu, kuşu Toprağı, taşı Bir daha dünya gözüyle gördüğüme... Lütfi GÜLŞEN AL GÖTÜE YÜREĞİMİ Bir şey kalmadı, elimde, avcumda Alıp götürdün, bir bir hatıraları Mektuplar, fotoğraflar Alıp götürdün çocukluğumu, gençliğimi Unuttuğun bir şey kaldı, geride Al götür, dudaklarımdaki sıcaklığın Al götür yüreğimi!.. 20
Lütfi GÜLŞEN
HER BAHAR Önce kuşlar döner Uzak diyarlardan Kanatları ümit yüklüdür Toprak çimlenir Ağaçlara su yürür Dağlara, yollara bakarım Uzun uzun Sılam görünür Gözümde iki damla yaş Her bahar böyle gelir Yavaş yavaş Sonra boy verir arzular Ekin misali Kuşlar döner durur havada Derya içi balıklar Bir boğuşmadır başlar Yine bin dert, bin dert üstüne Ölümler, ayrılıklar Böyle gelir, her bahar Bilinmez nasıl gider!.. Lütfi GÜLŞEN
21
HEP SENİ DÜŞÜNDÜM Kar yağar, yağmur yağar Yalım yalım saçlarına Biz sıcak odalarda üşürüz Sen, üşümezsin taş başında Kuşlar gelir, kuşlar geçer, önünden İnsan dolu, dört yanın Toplanır toplanır, bayram yaparız Senin gölgen altında Rüzgar eser saçlarını dağıtmaz Yağmur yağar, gözlerini çürütmez Bizimle birlikte yaşarsın Atatürk Seni kimse unutmaz Sen üşümezsin Sen yorulmazsın Gökler kadar büyüksün Sen ölmezsin, unutulmazsın Çünkü Atatürk’sün!.. Lütfi GÜLŞEN
22
BEKLENTİ Bütün gece sabahı bekledim Bir çocuk hevesiyle Göğsüm kabarık, gözlerim dolu Uzaklara baktım korkulu Nasıl özgürlüğü bekler Prangalı mahkûmlar Doktor bekler, hummalı hastalar Yağmura hasret, çatlak topraklar Dinmedi yürekteki fırtına Nerede, buram buram bahar Bekledim, bekliyorum yıllar yılı Lütfi GÜLŞEN İNSANOĞLU Tavuklar, horozlar Karıncadan file kadar Yosunlar, ağaçlar Bütün yaratıklar İstediği gibi yaşıyor Özgürce Aşk kök salmış içlerine Bir biz miyiz şu alemde Birbirini sevmeyen Dostça, kardeş kardeş Yaşamayı bilmeyen?.. Lütfi GÜLŞEN 23
GÖZLERİNİ BANA VER Benim ellerim güzel değil Okşamayı bilmiyor Ellerini, ellerime ver Benim kollarım güzel değil Sarmasını bilmiyor Kollarını, kollarıma ver Benim dudaklarım güzel değil Öpmesini bilmiyor Dudaklarını, dudaklarıma ver Benim dillerim güzel değil Aşk türküleri söylemiyor Dillerini, dillerime ver Bütün güzellikleri, sana vermiş tanrım Ben, ömrümü veriyorum Nolur, gözlerini bana ver!.. Lütfi GÜLŞEN
24
BİR GÜN Bu kasabada, daha çok insan öldürülecek Bir kalkacak, bir inecek girebi Daha çok orman kesilecek, çam devrilecek Bir ocak sönecek, mum gibi Daha çok pusu kurulacak, yol kıyılarında Nice kurşun atılacak Bir karış toprak için Bir ahlat ağacı Bir tutam ot uğruna Nice canlar verilecek Daha çok göreceğiz, ellerde kelepçe Şapkasını gözlerine indirmiş Biri geçecek önümüzden Ya emmimizin oğlu, ya komşumuz Bir şey var ki, o da insan, o da bizden Nice idam kararları verilecek Nice insan bakacak, demir parmaklıklardan Nehirler, hep durgun durgun Rüzgârlar, hazin hazin esecek Bir anne, birkaç yoğurt getirecek, oğluna Üç yumurta, bir ekmek Daha çok okullar açılacak, okullar Bir sönmez ışık, karanlıklara Matematik, yurttaşlık, tarih, coğrafya Öğretilecek, bir bir, görevlerimiz Bir gün gelecek Demokrasi, hak, hürriyet, vatan uğruna Hepimiz öleceğiz!.. Lütfi GÜLŞEN 25
YIL YILI ARATIYOR Ne getirdin bize 1952 Yılı Ümit çiçekleri mi, etek dolusu Yine hava duman duman Yine burnumuzda barut kokusu Bir son ver, anamın derdine artık Güldür biraz yüzümüzü Buğday getir, kile kile Böyle mi gelinir Eli boş, yüzü soğuk Gün günden iyi değil Yıl yılı aratıyor Hep aynı minval üzerine Arkamda nice yıllar yatıyor Yine hava duman duman Burnumuzda barut kokusu Böyle mi gelecektin, böyle mi gelinir 1952 Yılı, dünyamıza Dostluk, kardeşlik getir!.. Lütfi GÜLŞEN
26
ÖLDÜREN SANCI Yalnız, ay, yıldızlar değil Sen de güzelsin Dağ çiçeğim Onlar gecemi aydınlatır Sen içimi İşte, perdemi kaldırdım Ay ışığında yazıyorum şiirimi Gel, gel artık, olmaz böyle Doldur gecelerimi Penceremin önü yol Karşısında, tek bir kavak ağacı Öyle sessiz, öyle uzun, öyle güzel Sen, kavak ağacından da güzelsin Elbet sabah olur, kavak ağacı Biter çıldırtan karanlıklar Diner bir gün, öldüren sancı!.. Lütfi GÜLŞEN YAŞAMAK İÇİN Tohum yağmur bekler Çimlenmek için Memedo akşamı bekler Yorgun argın Dinlenmek için Hasta doktoru bekler Nefes almak için Kapılar çalınır, kapılar Bir dilim ekmek için Bütün didinmeler Şu güzelim dünyada Bir gün daha yaşamak için... 27
Lütfi GÜLŞEN ADIMIN ÖNEMİ YOK Ben birinci sınıf öğrencisiyim Boyum posum minnacık Bir öğretmenim var Hanım hanımcık Bir yeşil etek giyer Bir grilere bürünür Bir kız kardeşim Necmiye gibi Bir gözüme annem görünür İşte sınıfa girdi Hocahanım Bir selam verdi, gülerekten Sonra bir geziverdi koca sınıfı Gözü, gözlerimde birleşti Ne tarih, ne coğrafya Ben Hocahanımın derslerini severim Güler yüzlü, güzelliği Ayırmam gözlerinden gözlerimi Dinlerim, dinlerim Ben Hocahanımı, Çok mu çok Komşumuzun kızı Necla gibi Yürekten severim Adımın önemi yok!.. Lütfi GÜLŞEN
28
BİZİM YAYLA Bizim yayla Melet yaylası Çiçeği yok, mis kokulu Dokunur insana suyu, havası Aşı aş değil Ekmeği ekmek değil Sütü yok, kaymak kaymak Ayranı yok Bayramı yok, seyranı yok Yaşamak değil Kuzum yayla, gözüm yayla El verdik, emek verdik Yılda beş on kurban verdik Yapma böyle Bizim yayla Melet yaylası Dokunur insana suyu, havası “Sen bu yaylalarda yavrum Yaylayamazsın!..” Lütfi GÜLŞEN VAKİT SABAH Bir sabah vakti Sana, kır çiçekleri topladım Gâvur dağlarında Çiçeklerin en güzelini Gelincik te kattım arasına Merhem olur, belki Gönüller yarasına... 29
Lütfi GÜLŞEN AKLIMDA Şu dünyaya geldiğimde Ne ayağımda don Ne sırtımda gömlek vardı Gözüm kamaştı, bunca ışıktan Karnım açtı, ağlıyordum Gönlümden habersiz yaşıyordum Karnım tok şimdi Dünya nimetlerinin cümlesine Gözüm takıldı kaldı Gördüğüm güzelliklere Doyamadım yaşamaya Doyamadım sevmeğe Şu dünyaya geldiğimde Ne ayağımda don Ne sırtımda gömlek vardı Ne aklımda ölmek vardı... Lütfi GÜLŞEN
30
YALVARIŞ Kar yağanda, çarşaf çarşaf Yollara bakarım Kar yağanda cancağızım Ölümü hatırlarım Bir defa yağmayı görsün Döndüre döndüre Muş gelir aklıma, Erzurum gelir Sılada anam Her yerde Anadolu’nun kaderi bir Senin olsun Melet yaylası Dağlar, ıssız yollar Senin olsun ahlat unu, mısır çorbası Ne olur kar, yağmayıver!.. Lütfi GÜLŞEN ÖĞRETMENİN TÜRKÜSÜ Ben, uzak kasabaların, köylerin öğretmeniyim Aşk yerine gübre kokusu, mısralarımda Bahar gelir Madımak gibi topraktan yeşeririm Ahlat gibi çiçek açarım, tomurcuk tomurcuk Beni görür kadınlar, kızlar, uzaktan yakından Sevinç duyar, bayram eder, ümitlenir. Gündüzleri öküz peşindeyim, akşama dek Tohum eker, herk ederim, çoluk çocuk Akşam akşam tüter ocağımın dumanı Hüzün kaplar dereleri, gönlümü Tarlayı, hasadı düşünürüm 31
Merhem yaparım karasakızla, ellerime, topuklarıma Diner gibi olur acılarım Bir avuç ahlat, bir avuç madımak tenceremde Kaynar, kaynar, kaynar, sabır yerine Ben mısırı, ben buğdayı severim Oduna giderim sonbaharlarda, yıldızlarla beraber Türkülerim olur kağnıların gıcırtısı Öküzler gardaşım, can yoldaşım Mismilon köyünde bir Asım vardır İndirir girebiyi başıma, ormanda Beni öldürür Yine kağnılar gıcırdar, her sabah, her akşam İki teker döner durur Kara haber köye gelir Kalplerde bir hançerdir, bilenir Ben uzak kasabaların, köylerin öğretmeniyim Şiir yazmasını bilmem Bir madımak bilirim, yeşil yeşil Bir ahlat bilirim, dertlere derman Ekmek yerine, katık yerine, akşam sabah yediğim Bir öküz, bir gübre, bir tezek bilirim Çoraplarıma, ellerime, ciğerlerime dek sinmiş Bir grebi bilirim, kılıçtan keskin Bir vuruşta adam öldürür Oy! Benim Yavadı’lım, Faldaca’lım, Melet’lim Okulum, dağ çiçeği öğrencilerim Gönlümde hevenk hevenk ümitlerimin süsü Kaderini yaşayan kızlarım, oğullarım Dilimde uzak kasabaların, köylerin unutulmuş türküsü Çalar, söyler söyler ağlarım... 32
Lütfi GÜLŞEN GÖZLERİM YOLLARDA Oturup oturup yollara baktım Umudum yok, gelmez oldu, vefasız Sinem pare pare, karalı bahtım Bir nağmecik salmaz oldu, vefasız Çekilmiyor körpe yârin nazları Boyu fidan, yavru ceylan gözleri Turnam, acep unuttu mu bizleri Hatırımı sormaz oldu, vefasız Bir ateştir, yüreğimde, yanıyor Bin derdim var, için için kanıyor Gören beni, mecnun olmuş sanıyor Yarelerim sarmaz oldu vefasız Türküler söylerim, yar diye diye Ayrılık ateşten kor diye diye Yetmez mi bu cefa, dur diye diye Feryadım duymaz oldu, vefasız Gençliğimi aldı, bir deli rüzgar Yüreğimden çıkmaz eski sevdalar Güzelsin, bilirim, yaşamak kadar Acılarım dinmez oldu, vefasız Selâm saldım, turnayınan, kuşunan Bağrım dövdüm, toprağınan, taşınan Geçti yıllar hayalinen, düşünen Selamımı almaz oldu, vefasız Daldın deli gönül, efkara daldın Şu yalan dünyada vefa mı buldun 33
Sanki sevip sevip, murat mı aldın Yandığımı bilmez oldu, vefasız Gerçek değil, sanki bu bir masaldı Sevgi değil, bu bir tufandı Bir ömür gözlerim yollarda kaldı Göz yaşımı silmez oldu, vefasız Yağmur yağar, rüzgar eser, dal inler Mızrap vurur, perde perde tel inler Gülşen’in derdinden bu sazı anlar Öldüğümü görmez oldu vefasız Lütfi GÜLŞEN ANNE DEDİĞİN Hey! Emmim oğlu Anne dediğin ne ki Sıcak sıcak duyar gibi oluyorum Senin annen var mı ki Bir kuş görsem, yumuşacık Bir kelebek, mavi mavi Ya bir kuzu, ya bir koyun Anne dediğin bu mu ki İsmini düşürmedim dilimden Yıllarca aradım durdun Aha dedim, aha Koştum karanlıklara Yüreciğimden vuruldum Bulamadım, gökte mi Hey! Emmim oğlu Annem olsa Benim de mi Adım “güzel oğlum” olurdu Ayaklarım üşümez miydi 34
Ağlamaz mıydım hiç?.. Lütfi GÜLŞEN İNSANLIK OLMALI Sevmek sözde değil özde Mertlik silahta değil yürekte olmalı Merhamet inananda Hoşgörü herkeste olmalı Her ne olursa olsun İnsanda insanlık olmalı. Suat GÜLŞEN
ÖLDÜR BENİ Bakma öyle öfkeli Ağır olur hiddetin bedeli Biraz da gülsün yüzün Bülbül süz kafesi neylemeli El ele tutuşmak varken Sevip sevilmek dururken Kavgayla gün geçer mi? Çekilir mi bu hayat Zehir olmaz mı bir yudum su Yaşanır mı böyle Bir çıkar yolu olmalı Öyleyse Ya güldür, Ya da öldür beni. Suat GÜLŞEN
35
CİHANA DEĞER Kokladım tüm kokularını doğanın Hasret kaldım kokusuna anamın… Küçüktüm ne olduğunu bilemedim Tabutuna yüzüm süremedim… Beş çocuk kala kaldık ilk durakta En küçüğümüz Murat henüz kundakta Yazgı mı desem yoksa kader mi? Bu yaşam anasız geçer mi? Bakamayacak kadar küçüktük birbirimize Babam baktıkça ağladı halimize… Evimizin orta direğiydi çöken Yetimlikti boynumuzu büken… Günler geçmiyordu onsuz Yuvaya bir kor düşmüştü sonsuz. Kucak açsa da hısım akraba Olamadı hiç biri ana… Derken evimize geldi bir gelin Dediler bu hanıma “abla” deyin. Büktük boynumuzu sırayla, öptük elini Abla astı duvara, duvak telini… Bakamam dedi Murat’a, başladı acı günlerimiz Gönderdiler kundaktaki Murat’ı köye, göremeyiz… Ananın yerini güya abla aldı Beş parmağının izi yanağımızda kaldı…
36
Kavgalar bitesi, günler çekilesi değil Boynu bükük durmak yetmez, birde önünde eğil Her gün babama şikâyet, güzel bir gün arama Abla da merhem değil yarama… Art ardına beş kardeş de abla dan Yazımızı böyle yazmış yaradan… Abla ayırım yapar, fırsat kollar döveyim Hep söyler; bunlar özüm, bunlar da üveylerim… Kardeşimi de kaybettik, abla yoluna Yatırdılar onu da anamın yanına… Murat da eremedi muradına Bu acılara hangi can dayana… Kimseler kalmasın yetim, anadan ayrı Dokunmadı ablanın bizlere hayrı… Her kadın ana olamazmış meğer Gerçek ana cihana değer… Suat GÜLŞEN
37
KALBİM Hayır bakma gözlerime öyle Göremezsin içimdeki fırtınaları Dindiremezsin gözyaşlarımı Okuyamazsın kalbimden geçenleri İşitemezsin feryatları. Bir ben duyarım onları Bir ben yaşarım onlarla. Çünkü orası bir makberdir Çiçekleri solmuş viranedir Sevgiler mezarlığıdır orası. Dikenli otlar kaplamıştır her yanı Esmez mutluluk rüzgârları orada Kasırgalar eser ansızın Sen dahi canlandıramazsın Yeşertemezsin solan gülleri sevginle Mutluluk rüzgârları estiremezsin Yaşatamazsın yeniden Çünkü orası bir makberdir Çiçekleri solmuş bir viranedir Sevgiler mezarlığıdır orası… Suat GÜLŞEN
38
YEŞİL CENNETİM Sende gözümü açtım atmış yıl öncesi, Alibey sokağının arık suyunda yıkadılar beni. Nusret Gülşen’in kerpiç evinin, Perdah kokusunu duydum ilkin Gaz lambası ışığımız oldu, Dut dalındaki torba salıncak, yatağımız. Dedem Mıkdat hocanın ezan sesi geldi kulağıma Sahurda, davulcu Şaban dayının tokmak sesleri, Bağlarında bahçelerinde koşuşturduk. Mor menekşeler topladık demet demet. Ceviz çırptık, dut silktik, kiraz derdik. Mişmiş kuruttuk damlarda. Yokuş başındaki değirmende sıra bekledik. Çimdik derelerinde donlarla, Uyuduk yaz geceleri ay ışığında, damlarda Okul dönüşü tahta çantamızı kızak yaptık, Kışın kaydık yokuş başından aşağı, karlarda. Ocak başında Zöhre ninemizden masallar dinledik. Henüz ilkokul ikinci sınıfını okuyamadan, Göçtük şehire, annemi mezarlığa bırakarak. Gurbetlik bir başlamaya görsün, Kentten kente savruluyor insan Yıllar alıp götürüyor çok uzaklara, Hasretlik başlıyor çekilesi değil. Özlemler büyüyor dağlar gibi Burnumda tütüyor buram buram memleketim Tecde’m, yeşil cennetim. Suat GÜLŞEN 39
GÜZEL KIZ Ey güzel kız Niçin gülmez yüzün Kirpiklerin ıslak Gözlerin nemli Ağlıyor musun? Ey güzel kız Niçin gülmez yüzün Umudunu mu yitirdin Yoksa kalbini mi çaldılar Ondan mı bu hüzün? Ey güzel kız Niçin gülmez yüzün Ayırdılar mı sevdiğinden Kolunu kanadını mı kırdılar Terk mi edildin yalnızlıklara? Ey güzel kız Niçin gülmez yüzün Dikeni mi battı gülün Ondan mı bu acı Ondan mı kanar yüreğin Ey güzel kız Niçin gülmez yüzün Unut her şeyi, gülsün yüzün İnan değmez ağlamaya Bu yalan dünya... Suat GÜLŞEN 40
SEN DİYE Karanlıklarla başlar yalnızlığım İsmini sayıklarım sabahlara dek Gel diye… Seni arar gözlerim ümitsiz. Yıldızlara bakarım Gözlerin diye… Hafiften bir ses gelse Koşarım kapıya Geldin diye… Bomboş kalır ellerim Tutarım dopdolu kadehleri Sen diye… Boşaltırım şişeleri bir bir Başım döner geçerim kendimden Unutayım diye… Dayanılmaz olur yalnızlığım Dua ederim gizlice Öleyim diye… Suat GÜLŞEN GÜLÜM Geçti ilkbaharı ömrümün Unuttum kokusunu sümbülün Tek mevsimi kaldı ömrümün Hazandır dünüm bu günüm. Düğen misali eridi ömrüm Anılarda kaldı dünüm Yakamdan tuttu ölüm Ne yapsam bırakmıyor be gülüm. 41
Suat GÜLŞEN ELLERİN ELLERİMDE KALSAYDI İlk bakışınla kalbimde açan Rengârenk çiçekler soldu Hazan mevsimi geldi Daha yaz gelmeden. Bir rüyaya dalmıştık Tozpembeydi dünyamız Kâbuslar sardı etrafımızı Daha gece olmadan. Bir şarkıydı bu bestelediğimiz Sevgi dolu, aşk dolu Birden sustuk, Daha şarkımız bitmeden. Dün sımsıcaktı avuçlarımız, Ellerin ellerimde kor gibi. Üşüdük birden, Daha kış gelmeden. Ellerin ellerimde kalsaydı Solmasaydı aşk çiçeğimiz Uyanmasaydık bu rüyadan Daha güneş doğmadan Sarılmadan birbirimize Ayrılığı tattık zehir gibi. Hasret kaldık birbirimize, Daha sevip sevilmeden. Suat GÜLŞEN
42
BU GÖNÜL Bir siyah saç Bir zeytin göz için Yıllarca yandı gönül. Bir ılık nefes Bir sıcak dudakla Aylarca dağlandı gönül. Bir şarkı gibi İki heceli ismini Senelerce andı gönül. Bir sahte gülüşe Bir yalan sevgiye Her zaman kandı gönül. Sonbahar yaprakları gibi Henüz ilkbaharında Virana döndü gönül. Bir siyah saç Bir siyah göz için Her deminde ağladı gönül. Suat GÜLŞEN
43
SEVGİLİLER GÜNÜ Yuvanız neşe, kalbiniz mutluluk dolsun. Eksilmesin yüzünüzden gülücükler, Ayrılmasın kenetlenen elleriniz. Çocuklarım, gününüz kutlu olsun. Biz kırk bir yıldır yaşıyoruz bu günü Nice kırk bir yıl da sizin olsun. En güzel hayallerimizsiniz benim, Sizi doğuran annenize teşekkür ederim Çok uzaklarda olsanız da, Yakınız birbirimize, inanın çok yakın. Birlikte atıyor kalplerimiz, Size, sizden de yakın… Sevgi çiçeğiniz tomurcuk dolsun, Baharımız, torunlar olsun. Her gününüz, bu gün gibi olsun, Sevgililer gününüz kutlu olsun. Biliyorum birbirinizi ne çok sevdiğinizi, Mutlulukla geçen günlerinizi Bu kalp attıkça yaşatacağız sevginizi. Gününüz kutlu olsun, uzatın elinizi… Suat GÜLŞEN
44
SENSİZ OLMUYOR Gözümüzde sen, gönlümüzde sen Seni ne çok seviyoruz bir bilsen Gittiğin günden beri Yolunu bekliyor anne annen, deden Kara kaşların, kara gözlerin Gözbebeğinde ışıl ışıl gülüşlerin, Özlemin çekilesi değil Gel artık neredesin? Salıncağın sallanmıyor sensiz Oyuncakların duruyor kimsesiz, Ne olur gitme bir daha uzaklara Evimiz kaldı sessiz… Bayram sensiz olmuyor Parklar boş kaldı dolmuyor Çabuk gel artık Batu’cuğum Evimiz sensiz olmuyor… Suat GÜLŞEN
45
EVET Bir “evet” le başladı gün Tam 41 yıl öncesi bugün Zafer Bayramı arifesi Kuruldu coşkulu düğün Bir yastığa iki baş kondu Irmaklar çağlayan oldu Gonca bir gül açtı gülşende Sevda rüzgârları esti gönüllerde Bir gün sonrası Zafer Bayramı Ben oldum onun hayranı Mutluluğu buldum sende Bülbüller coştu gönül bahçemde Aradan geçse de onca yıllar Ayrılmaz kenetlenen parmaklar Sevgiyle, bayram coşkusuyla Yaşanacak daha nice yıllar... Suat GÜLŞEN
46
YALANCI Hani gülmezdi yüzün Ellerim ellerinde olmadan Hani yaşamdan saymazdın Bensiz geçen bir günü Hani görmezdi gözün bir başkasını Nerede o gözlerin, bakışların nerede Hani hiç ayrılmayacaktık Şimdi bu ayrılık niye Hani hep sevecektik birbirimizi Yalnızım bu sevgililer gününde Hani yeminler etmiştin ayrılmayacağız diye Yalancısın yalancı... Suat GÜLŞEN
PİŞMAN OLURSUN Bırakıp gitme öyle Kor ateşler düşürme yüreğime Can evimden vurma beni Sonra pişman olursun Sensiz kırılır kanadım kolum Deli divane olurum Düşerim yollara, düşerim dillere Sonra pişman olursun Yokluğunla perişan etme Kar yağdırma yüreğime Donarım, sensiz ölürüm Sonra pişman olursun Bırakma elimi, uçurumdayım Düşerim, parçalanırım Ruhuma Fatiha okurlar Sonra pişman olursun. 47
Suat GÜLŞEN
ÖT SEN DENİZLİ HOROZU Özay Gönlüm mektup salmış Sormuş memleket ne halmiş Vatanı hainler sarmış Vatandaş uykuya dalmış Öt çil horozum uyandır Uykudakileri kaldır Birbirimizi biliriz Türk Kürt, biz hep beraberiz Bölücüler hep aldanmış Yalan vaatlere kanmış Söz konusu bu vatanmış Efeler ayağa kalkmış Asker ölüme can atmış Düşman silahını çatmış Bölücüyü yurttan kazı Düşmana çaldırma sazı Pamukkale’nin beyazı Bayrağımın ay yıldızı Kırmızısı şehit kanı Dalgalandır al bayrağı Nine cevabını yazmış Askıdaki “Yaren” sazmış Herkes gezer sarmaş dolaş Sen yoksun gözlerimde yaş “Gönlüm” sendedir gönülden Ayrılmayız özgürlükten Rahat uyu meraklanma Vatan parçalanır sanma Yabanın çalmaz borusu Öt sen Denizli Horozu. 48
Suat GÜLŞEN DİLEK Bir eşi olmalı insanın İki evlat verecek Biri kız olmalı Yüz güldürecek Biri oğlan olmalı Neslini sürdürecek Bir de torunları olursa Daha ne isteyecek. Suat GÜLŞEN
SENİN GİBİ Bir gün döneceğim Mutlaka geleceğim Sessizce kapını çalıp Alıp götüreceğim uzaklara, Beni bekleyecek misin diyordun. Aylar, yıllar geçti, Ne gelen var ne de kapımı çalan Belki de hâlâ geleceksin Fakat o zaman Mevsimler dönecek, güller solacak Yıllar durduracak kalbimi Alıp götüremeyeceksin uzaklara. Çünkü kara topraklar Vefasız çıkmayacaklar, senin gibi. Suat GÜLŞEN
49
BABA NASİHATI Bak evlat, diyeceğim var sana Sonra demediydi deme bana Hayırlı evlat ister her baba Sözüm küpe olsun kulağına Babamın nasihatidir bana Derdi hiç doğruluktan ayrılma Terazin doğru tartsın daima Elin uzansın helal lokmaya Her kim ki haram katar sofraya Günah götürür öbür dünyaya Nefsine hâkim ol ele kanma Yüzüne her gülene aldanma Adil ol, adaletten ayrılma Mazlumun ahını asla alma O yüreklere korkular salma Sevecen ol, kırma kalbi asla İnsanların güvenini sarsma Başkalarının ahını alma Yalan dünyada şeytana kanma Hakkın yolundan asla ayrılma Kötülüğün sana kalır sanma Sen sen ol, iyilikten ayrılma O zaman çıkarsın aydınlığa Yeter ki hep sığın yaradana Ol Hacı Bektaş Veli yolunda Makbul olursun Allah katında. Suat GÜLŞEN
50
KOYMA BENİ EL YERİNE Kesme selamı sabahı Bu çalım, bu tafra niye Dost değil miyiz seninle Koyma beni el yerine Hep sevecen ol kin tutma Verdiğin sözü unutma İsyankâr kullardan olma Koyma beni el yerine Güzel günlerin hatırı Mutlu yılların anısı Varsa sevgi kırıntısı Koyma beni el yerine Kırma seni seven kalbi Zaten gönlüm yangın yeri Dönme sırtını, gel beri Koyma beni el yerine Kucak aç seni sevene Mutluluğu bir kez dene Koşalım güzel günlere Koyma beni el yerine Gel birleşsin ellerimiz Yaş dolmasın gözlerimiz Sevgi olsun sözlerimiz Koyma beni el yerine Bak geçip gidiyor ömür İlkbahar dediğin nedir Bir bakarsın hazan gelir Koyma beni el yerine. Suat GÜLŞEN 51
OL, NE OLMA Para ver, selam ver, canını ver ama SIRRINI VERME! Günlerini say, servetini say, büyüklerini say ama, YERİNDE SAYMA! Emek ver, kulak ver, bilgi ver ama hiçbir zaman, BOŞ VERME! Satıcı ol, alıcı ol, kalıcı ol, bulucu ol ama, BÖLÜCÜ OLMA! Eşini beğen, işini beğen, aşını beğen ama, KENDİNİ BEĞENME! Fidan büyüt, gariban doyur, çocuk besle ama, KİN BESLEME! Davet et, hayret et, affet, tövbe et ama, İHANET ETME! Hedefe koş, yardıma koş ama, ORTAK KOŞMA! Elini aç, gözünü aç, kapını aç ama, AĞZINI AÇMA! Okumaktan zarar gelmez, oku ama, LANET OKUMA! Rakibini geç, sınıfını geç ama, GÜLÜP GEÇME! Ev al, araba al, abdest al ama, BEDDUA ALMA! Zulmü devir, nefsi devir ama, ÇAM DEVİRME! Eğer kişi akıllı ve çalışkan ise, TAKDİR ET. Akıllı değil de, çalışkan ise, DİKKAT ET! Akıllı olup ta tembel ise, İKAZ ET! Hem akılsız hem tembel ise, İMHA ET! YIKAR Bir aileyi haylaz evlat Bir yiğidi huysuz avrat Bir şoförü hızlı sürat Bir esnafı asık surat YIKAR.
52
SELAM Yola çıkınca her sabah Bulutlara selam ver Taşlara, kuşlara, atlara, otlara İnsanlara selam ver Ne görürsen selam ver. Sonra çıkarıp cebinden aynanı Bir selam da kendine ver. Hatırın kalmasın el gün yanında Bu dünyada sen de varsın unutma Paylaştır dostluğunu tüm varlığa ki, Bir kısmı seni de sarsın. Rabia Taşkesen- 23.08.1999 İSTERDİM Kavgayı, yaprakların üstüne yazmak isterdim Sonbahar gelsin yapraklar dökülüp dağılsın diye. Nefreti, karların üstüne yazmak isterdim İlkbahar gelsin karlar erisin su olup aksın diye. Kini, bulutların üstüne yazmak isterdim Rüzgâr essin bulutlar dağılsın diye. Sevgiyi, yeni doğmuş bebeklerin kalbine yazmak isterdim Onlarla büyüsün dünyayı sarsın diye. Banu Cingöz-1988
53
ÇİÇEKLERİM Cumbamı süsleyen çiçeklerim Benim beyaz sardunyam, yeşil fesleğenim Yerine koydum sizi, beni terk edenlerin Yaşlılık ne zormuş meğer Sizler de yaşlanırsanız eğer İki saksı çiçek edinin Birine oğlum, diğerine kızım deyin Yatarken okşayın, uyanınca sevin Varsın onlar sizi aramasın Bayramlarda el gibi davranıp Kuru bir selam yollasın Yine siz darılmayın Çiçekleriniz var ya Onları öpüp, onları okşayın Ben böyle yapıyorum Fesleğeni her gün oğlum diye kokluyor Gözyaşlarımla suluyorum Acı buruk kokusu içime doldukça Bilseniz ne mutlu oluyorum Beyaz sardunyam ise Tıpkı kızım gibi Güzel, vefasız ve mağrur Yine de onları canımdan Canımdan çok seviyorum. Mübeccel BEŞLİ-Kocaali 5.10.1998
54
SORULAR* Ne giydiğini yaz bana, sıcak tutuyor mu? Nasıl uyuduğunu yaz bana, yatağın yumuşak mı? Nasıl göründüğünü yaz bana, hep aynı mısın? Neyi özlediğini yaz bana, kolumu mu? Nasılsın yaz bana, seni hoş tutuyorlar mı? Ne bok yiyorlar yaz bana, cesaretin yetiyor mu? Ne yaptığını yaz bana, yaptığın şey iyi mi? Ne düşündüğünü yaz bana, beni mi? Elbette sorulardır, sana bütün verebildiğim Ve gelen yanıtları kabullenmeliyim, mecburum buna Yorgunsan uzatamam sana elimi Ya da açsan, seni besleyemem Sanki yaşamamışım bu dünyada, hiç yokmuşum Unutmuşum sanki seni... *Pamir’in siyasalda okurken yazıp ta bana gönderemediği şiir.
Benim 3 doktorum var: 1-Dr. Sağlık 2-Dr.Neşe 3-Dr.Perhiz İngiliz atasözü
55
ÖĞRETMENİM Selam sana ey! Hayatının en az yarısını Ve ömrünün en güzel günlerini İnsan yetiştirme sanatına vakfeden Selam sana ey! Irkı doğudan gelip dört bucakta savaşan Altaydan attığı ok, Alp dağlarını aşan Türk’ün aziz evladı Uluların ulusu Atatürk’e Kemal adını veren Selam sana ey! Bana okumayı yazmayı Küçüğümü sevip, büyüğümü saymayı Gerekirse vatan için, seve seve şehit olmayı öğreten Kültür ordusunun kalem silahlı askeri Öğretmenim selam sana Senin için şairler şiir yazsın Bestekârlar marşlar yapsın diyorlar Hangi şair senin içinde bir gruba yetecek kadar Renkli olan hayatını tasvir edebilir Hangi bestekâr senin yıllar yılı göz nuru dökerek Nice nice emek vererek Yetiştirdiğin Mustafa Kemal’leri notaya sığdırabilir Hangi ozan senin ruhunda sönmez bir meşale gibi yanan Kuvvetini halktan alan o kutsal meslek aşkını Terennüm edebilir Yok öğretmenim yok Sen ne notaya, ne de mısralara sığarsın Sen tarihlere de, dünyalara da sığmazsın Öğretmenim O dumanlı dağlar misali akbaşın arşa değen O bir eli bırakılıp ta öbür eli öpülmeye değer öğretmenim Acaba ben seni nerede arasam 56
Acaba ben seni kimlere sorsam Baksam mı semaya görürüm diye Meltem rüzgârlarını merdiven yapsam Kanat yapsam sam yelini Çıksam, çıksam da orada öpsem O mübarek elini... Mehmet Avni Topçuoğlu- 24 Kasım 1964-Kadıköy (Öğretmenler günü) GÜNÜN MENÜSÜ Bir ölçek günaydın İki ölçek iyi günler Birazcık ilgi Bir tutam anlayış Normal ölçüde nezaket Bir tatlı kaşığı tolerans Malzemeyi iç dünyadan alın Yıkamanıza gerek yok temizdir Gönül teknesinde karıştırın Duygu şerbeti ekleyin Karışımı hayat tabağına yavaşça boşaltın Üzerini sevgi marmeladıyla süsleyin Gün boyunca herkesle birlikte yiyin. Yemeğin adı: İNSANLIK Ebru Üstün
57
23 NİSAN Nasıl bayram etmez, sevinmez insan 23 Nisan bu, 23 Nisan Türklük gerilemiş, çaresiz kalmış Götürmüşken üç kıtaya şeref şan Kalmış bir sultanın keyfine işler Nice yıllar olmuş Türklük perişan Gittikçe kuvvetsiz çaresiz kalmış Dört yandan üstüne kopan kahraman Başlamış bir ölüm dirim kavgası Sultana isyan bu, cihana isyan Millet öyle büyük, baş öyle büyük Bakmış, parmağını ısırmış cihan... Ana toprak için, al bayrak için Tepe tepe gövde, dere dere kan Türklük hakkedince egemenliği Açılmış üstünde bir şanlı meydan. Önder TORUN-23 Nisan 2006 Patara
58
BU GÜN Durmadan dalgalan şanlı bayrağım Yurdumun en büyük bayramı bugün Ufuklar gül açsın, gülsün toprağım Yurdumun en büyük bayramı bugün. Ağaçlar bezensin, dallar süslensin Bahçeler donansın, güller süslensin Atanın geçtiği yollar süslensin Yurdumun en büyük bayramı bugün Yurt için savaşmak bir şanlı düğün Yaşamak duygusu her şeyden üstün İstiklal sevdası, ufkumuzda gün Yurdumun en büyük bayramı bugün Tarihe sığmayan canlar Türkündür Ölümden korkmayan canlar Türkündür Bayrağa renk veren kanlar Türkündür Yurdumun en büyük bayramı bugün Ata’mız her zaman kalbimizde hız Ülkümüz uğrunda ölmek ahtımız Şölenler kurulsun içilsin kımız Yurdumun en büyük bayramı bugün Kanını toprağa katanımız var Bayrağın altında yatanımız var Destanlar kaynağı vatanımız var Yurdumun en büyük bayramı bugün Uluğ Turanoğlu- 23 Nisan 2006 Patara 59
Şair Yaşar Özdemir’den seçmeler: AHİR ZAMAN Bak şu zamana Yılanlar kanatlanmış Kartallar sürünüyor Hayasızlık diz boyu Namusa bürünüyor Ölüm akıldan çıkmış Mülk hâkim görünüyor Bak şu zamana Sanki dünya dik dönüyor Sevgiler hain ateş Püf demekle sönüyor Uzak olmasa gerek Kıyamet görünüyor.
60
BİLMEM NE OĞLU Ey kendini bey zanneden fukara Beyaz görme yüzünü, bak aynaya kapkara Dikkatli bak iyice, her yönünü görürsün Sonra orta yere geç, alem ona tükürsün Uyarmayla olmaz ben zaten uyanığım Acı verdin zannetme, acıya dayanığım Sen gibi soysuza diyeceğim yok benim Bir gün Allah cezanı verecek ben eminim Etek öptün, diz çöktün, bir makamı tuttun O makamın uğruna şerefini unuttun Kral sandın kendini inanılmaz hal aldın Nereden bileceksin ki cüceden çok alçaldın Kaprisinin uğruna, o makam kullanılmaz Masumun sofrasından, kuru ekmek çalınmaz Müdürlük öyle olmaz, elin kıçta gezerek Hırsızları es geçip, masumları ezerek Yaptığının hesabı zannetme ki sorulmaz Hak divana çıkınca senin boynun vurulmaz Büyüklük Allah’ındır, Onun dur yine gurur O vurursa tokatı küçücük beynin durur Ben Allah’a sığındım sen yoluna devam et Allah cezanı versin, bilmem ne oğlu Mamet...
61
HOCAM Ne etsem sana hocam Şükür mü? Yoksa küfür mü? Neler öğrettin neler Tarih, coğrafya, biyoloji vs. Tuttuğun altın mı? Yoksa ateş mi olsun hocam Yine de öğrendik bir şeyler Kültür desende adına Yabancı olsak ta vatana Çok değişti her şey hocam Öğrettiğinizin hepsi neredeyse Hindistan’ın nüfusu Türkiye’nin yüz ölçümü Okyanusların derinliği Ee, bunca depremden sonra İşin ötesi insanlık değişti Değişmeyen tek şey Pi sayısı Diplomalarım çerçeveli hocam Ne işe yarıyorsa Gözüm gibi sakladım yıllarca Belki bir gün gerçek olur diye Bundan sonra lüzumsuz ya, her neyse Sahi hocam Onca yıl okuttun da Çürüdü de dirseklerimiz Neden, neden? Kolay para kazanmayı öğretmediniz Aşk olsun be hocam 62
MAKAM ZAVALLISI Ey, aslan yeleli Tüyü bozuk sarı it Ey, içinde uşak taşıyan Kemik ülkesinin aptal kralı Sen yaşadıkça Sen taradıkça yeleni Kabardı hırsız kedinin iştahı Ben kaplanım Ben leoparım dedi Aynası yoktu Hayası da Ve bir gün topladılar hepsini Yan yana yatırdılar Omuz omuza Kamyonetin kasasında (Kendini kral sanan zavallılara)
63
GURURLU YAŞAM Hiç utanmadım hayatımdan Zoruma gitmedi İlkokulda pantolonumun yaması Gençliğimde tuttu ellerim nasırı Yavan ekmek hasretlerim oldu Aklımdan geçmedi çalmak O zamanlar ektim umutları kıraç toprağa Zehir zıkkım kederlerle büyüdüm Işıksız köyler misali İhanet sevdalarından geçtim gururla Başım dik, ak anlımla İncitmedim topal karıncayı Çok vuruldum kalleş kurşunlarla pusularda Kendim dağladım kendi yaramı Hiçbir göğüs yoktu, yaslanacağım Dinmedi gözyaşlarım Başımı göğsüne yaslayıp Daha ne kadar ağlayacağım.
64
DAĞCI Dağların çocuğuyum ben Nerden bilirim orkide koklamayı Gülü hiç deremem Ama ya yaban gülünü Papatyayı, mis kokulu kekiği Öylesine koklayıp dererim ki... Dağların çocuğuyum ben Pek itaat etmeyi bilemem Cicili bicili laflar edemem Kıvırmayı hiç beceremem Doğrudan çekinmem Ama birde seversem var ya Öylesine severim can özümden Canımı hiçe sayana dek... KİRLİ DÜNYA Bak şefim... Ellerim ne kadar kirlendi Tırnaklarım alabildiğince uzun Yüzüm gözüm pasak içinde Olmasa da içimde riya Bak şefim... Artık ter temiz olmak istiyorum Ellerimin kirini yıkayacağım Tırnaklarımı kesip atacağım Yüzüm gözüm pırıl pırıl olacak Bak şefim... Dediklerini yaptım Yardım edenlere minnet Artık benim de tertemiz dünyam var 65
Sonrası hiç kirlenmeyecek Bak şefim... Nasılda sevinçliyim Sanki kirim kendiliğinden aktı Bade’m duruladı beni Ve artık kirlenmeden o dünya da Alabildiğince yaşayacağım Riyakârlardan asırlarca uzakta. İÇİMDEKİ KURT Kurdun ne işi var içimde Ha öyle, ha böyle biçimde Dost yareni aradığım seçimde Sandığımda riyakârın işi ne? Danıştık bilene edildik hitap Çevirdik sayfayı böyleydi kitap Ne isterdik düşmeyi, ne düşsün bitap Meclisimde bilmeyenin işi ne? Ne istedik, ne aldık ki yarenden Ne istersen o alınır verenden Hiç uğruna engelleri serenden Sadakayı dilenmenin işi ne? Dertli Yaşar yanamadı derdine Kul aradı rastlamadı merdine Allah dedi sarıldı da dinine Kılmıyorsa namazını bu dergâhta işi ne?
66
ORTAK Koskoca kırk yıl, dile kolay Çekiyorum dertleri biter diye Bazen sitem, bazen kavga, bazen olay Dertler çekmekle bitmiyor ortak. An geliyor yüreğim çarpıyor Çekip başımı gitmek geliyor içimden Sanki dağlar beni arıyor Dertler gitmekle bitmiyor ortak. Delice sevdalanmak uçsuz bucaksız Bir güzeli sevmek istiyorum Riyasız saf, pırıl pırıl ter temiz Dertler sevmekle bitmiyor ortak. Bak biri ölmüş omuzlarda gidiyor Ölmek geliyor içimden kurtuluş için Bu karmaşada içim eriyor Dertler ölmekle bitmiyor ortak.
67
SEV Sev, bir gül sev Rengi kırmızı olsun Varsın dikeni batsın İsterse hiç kokmasın Zamanı soldursun acımasızca. Sev, bir ağacı sev Varsın doruklarda bulunsun Meyve vermesin isterse Gölgesinde aşıklar oturmasın Susuzluktan kurusun çaresizce Su utansın gelmediğine. Sev, bir şarkı sev Her mısrası hüzün dolu Varsın çok ağır olsun makamı İsterse tazelesin yıkılmışlığını Kimse dinlemese de senden başka. Sev, bir içki sev Adı rakı votka fark etmez Varsın yaksın içini İçtiğinde şaha kalksın dertlerin Yavaş yavaş öldürsün biçarece Ölsün içinde zehir Sevme insanları Gözleri kahverengi olsa Her sözü seni seviyorum da olsa Belki yapmacık yalan Hem de koskoca Başkası asla Sen olursun yıkılan Yine de sevme Tek sen değilsin, bir bak çevrene Candan sevip te yalnız kalan Boş sözlerle aldatılan. 68
ANNE’ me Doğarken ebenin vurduğunu Bilmiyordum kıçıma anne. İlk senin vurduğunu hatırlıyorum Yeni elbisemi kirlettiğim Çamura bulaştığım için. Bir de söz söylemiştin Hala kulağımda anne “Sen adam olmazsın” Sonra mı anne... Çok dövdüler beni Okulda öğretmen Dersimi yapmadım diye Sokakta bir grup İdeolojimden ötürü Sorguda polisler dövdü Adını bilmediğim aletlerle Mahpusta gardiyanlar acımasızca Askerde “baş”lar dövdü Hani onbaşı, yüz başı vs. başlar Müdürler dövdü çok dairede Gizli gizli Tam bittiğini düşlediğim anda faslı dayak Senin yerine koyduğum yokluğunda O, o dövdü anne Hepsinden acıydı, yüreğime vurdu Zoruma gitti anne Sahi anne O cahil başınla Benim adam olamayacağımı Nasıl bilmiştin yıllar önce Çok üzgünüm Adam etmediler beni Ben de hiç oldum, piç olacağıma 69
Bağışla anne... Torunum Muazzez’in verdiği 5 şiir. 31.01.2005 SON Ben hep sonunda “Son” yazan filmleri seyrettim Gittiğim her tiyatroda kapandı perdeler Nice gönüller gördüm düştü de derde Sonra şaşırdım birden, bu dertli gönüller nerde Nerede bu sevdalı yürekler Nerede b u kapatılmaz yaraları kapatan kürekler Ben hep sonunda mutlu “Son” yazan filmler seyrettim Aşkımız bitti diyorsun Ama senin gözlerinde “Son” yazmadı ki... MASAL Bizimkisi bir masal Biraz yaşamsal Biraz hayal, biraz gerçek Uzun-kısa gerçek Uyanmak yarına umutlara Uzanmak yıldızlara bulutlara Direnmek bu kuşlara, kurtlara Benimkisi bir masal Biraz yaşamsal Hep aşk, hep sevda Gerisi hikâye, masal Ey kahrolası kural Tutma beni tutma sal Dedim ya benimkisi bir masal
70
HATIRLAMA Hep te gözlerimi soğan yakınca Hatırlarım seni Bir saksağan kuşu gözlerime bakınca Hatırlarım seni Bilmem nedendir Avcılar kekliğe kurşun sıkınca Hatırlarım seni BAŞIM DÜNYAYA YIKILDI Seni gördüğüm gün ürkek bakışlı ceylanlar Koşuşmaya başladı su başlarından Seni sevdiğim gün kuru dallar çiçeklendi Bin bir sürgün verdi dal uçlarından Ve mutluluk döküldü billur billur çocukların avuçlarından Seni yitirdiğim gün bir yiğit vuruldu Geçit vermez dağın eteklerinde, koskoca sevda okuyla Ve bir türkü yakıldı sevda üstüne Anadolu’nun bilmem hangi köyünde Seni yitirdiğim gün Hanım Sultan, başım dünyaya Başım dünyaya yıkıldı. UĞURLAYIŞ Ellerinde bir demet gül Beni uğurladığın gün Biliyor muydun? Bu kadar ayrı kalacağımızı? Hasret çukurunda sökülmez Kökler salacağımızı Gözlerde kuruyup dökülmez Yaşlarla dolacağımızı Biliyor muydun? Beni uğurladığın gün 71
Ellerinde bir demet gül.
Malatya-Akçadağ Köy Enstitüsü mezunlarından Saygı duyduğum ve takdirle andığım LÜTFÜ ÖZTÜRK’ten Şiirler: ZOR DEĞİŞİM Hakanın önünde boyun eğişim Duygumun korkuya dönüşmesidir İnsanın ruhunda en zor değişim, Korkunun saygıya dönüşmesidir, İnsanı zorlamak kötü girişim Zor ile çalışan demez, “bu işim” Baskının altında en zor değişim Nefretin sevgiye dönüşmesidir. BANA BİLDİR Bedenimin özü toprakla kildir Bu çürük temelde ben nice kalam Beni yaratışın boşa değildir Bana seni bildir sevgili Mevla’m Ta ezelden ruhum seni aramış Başlangıçtan beri sana inanmış Seni sevmiş amma, tam anlamamış Bana seni bildir sevgili Mevla’m İki dünya inkar etse sen varsın Yerde, gökte her canlıda yaşarsın Uzak değil yüreklerde çarparsın Bana seni bildir sevgili Mevla’m Ruhumla birleşen aşkın bitmiyor Gönül sana tapmış başka bilmiyor Seni kavramaya aklım yetmiyor Bana seni bildir sevgili Mevla’m 72
SEN ÇALIŞ Bu dünyaya gelmeden Yazan yazmış kaderim Ben böyle inanmışım Nasıl olsun haberim Bir zencinin yüzünden Nasıl ki çıkmaz kara Benim kaderim böyle Sorulur mu hünkâra? Top atsalar yanımda Uyanmaz kem talihim Kırılan bir testiyi Yapıştırır mı lehim? Hiç bir zaman bıkamadım Şükredip çalışmaktan Başka sevgim kalmadı Tanrıma yalvarmaktan Kaderimdir diyerek Oturup yatmak olmaz Tembelliği seçeni Tanrımız haklı bulmaz Sen çalış güzel iş yap Ondan sonra kader de Lokma ağzına düşmez Çiğnemeden hadi ye, Gönül inancın koru Dayan hak kapısına Yürekten aşık olan Kavuşur Mevla’sına.
73
OLDU Sensiz geçen senelerim Gül vermeyen Gülizar oldu Kalem tutmayan ellerim Senin için yazar oldu Aşkın bana bir hediye Gelmiyorsun ne diye Seni bekliye bekliye İki gözüm bizar oldu Özleminin acı tadı Yaşantımda haz koymadı Bu ayrılık pek uzadı Sabrıma bir nazar oldu Felek çelmesini taktı Kapımıza kilit taktı Kavuşma ümidi kalktı Günlerim intizar oldu. CANIM GİDER (Sevdiklerim kırılınca) Bayram bana haram olur Bildiklerim alınınca Gönül evim hüsran olur Sevdiklerim kırılınca Yürek sevgiyle çarpar Dostluk temelini yapar Dargınlıklar ben yıkar Sevdiklerim kırılınca Akıl çanağım sulanır Gönül pınarım bulanır Derdime dertler ulanır Sevdiklerim kırılınca Bir aç görsem canım gider Kalbim nasıl rahat eder İliklerim erir gider 74
Sevdiklerim kırılınca İNSANLIK İnsan insanı sevse Birbirini gözetse Hayat bayram olurdu İnsan insana gülse, Şu misafir dünyada Sonumuz ne olacak Saraylar senin olsa Elinden alınacak İyilikler senle gelir Kötülük sorulacak Yarın senin kazancın İyilikler olacak Seni üzen acılar Gerçek dostlardan gelmez Her yara iyileşir Dostunki iyileşmez Dünyayı bağışlasan Nankör olan anlamaz Sen yine insanlık yap Gün gelir unutulmaz Vefasıza sır verme Sana kölelik etse Ah bir okul açılsa İnsanlığı öğretse.
75
SANA DÖNECEK Âlemlerin sahibi sen Kul bunu nasıl bilecek Her varlığın sebebi sen Bu sırrı kimler çözecek Gelen ağlayıp gülecek Bilmez ki ne gün görecek O sanır böyle gidecek Güneşler bile sönecek Başlangıçta, sonda sensin Yolcu sensin, handa sensin Uzak değil canda sensin Seni bilenler bilecek Gönül uyuma nafile Hakka yaklaş sevgi ile Tanrım Lütfü’yü affeyle Sonunda sana dönecek GÖR İlkbaharı kırda gör Çiçek neymiş kırda gör Kırılan kalp yapışmaz Hele sende kır da gör Evsizleri karda gör Güçsüzleri yolda gör Fakirlik hamurunu Hele sende kar da gör Kardeşliği zorda gör İnsanlığı sor da gör Zenginin dostu çoktur Sen dostluğu zorda gör, Yoksulu hiç göremezsin Selam bile veremezsin Sevme nedir bilemezsin 76
Hele sende sev de gör Çoban isen yay sürün İyi bak artsın sürün Beni çok süründürdün Hele sende sürün gör ÖZ GÜZELDİR Veren alandan karlı Doğru yalandan karlı Ağ ile balık tutan Suya dalandan karlı Yanakta gülüş hoştur Bülbülde ötüş hoştur Hayale at sürülmez Gerçeğe sürüş hoştur Helale bakmak iyi Haramdan kaçmak iyi Ot misali yaşanmış Çalışmak almak iyi, Ahuda göz güzeldir Âlimde söz güzeldir Görünüş göz aldatır Kişide öz güzeldir.
77
SON GÜN O gün gelse Konu komşu toplansa Başucumda hüngür hüngür ağlasa Gözyaşıyla cesedimi yıkasa Belediye beni evimden alsa Üç beş kişi tabutumu sırtlarında taşısa İki kişi yakalayıp Beni mezara koysa Çocuklar ibriklerle Toprağımı sulasa Bir kör hafız Bana kuran okusa Hem vallah hem billah Hiç bir zaman Senden gelip sana dönen Asla ölmez ki... OLDUM Okudum kitap oldum Ünledim rebap oldum Yandım sararıp soldum Kızardım kebap oldum Gücüm yetmedi çarka Giydirdi eski hırka Kimse çıkmadı arka Yoruldum bitap oldum Dostum dedim inandım Beni destekler sandım Sağlıklı bir insandım Yıkıldım harap oldum. Bir güzel peşindeyim Aşkının derdindeyim Cefası çok nedeyim 78
Derdiyle ahbap oldum Özlem kalbe tehlike Sevmese idim keşke Nazını çeke çeke Aşkımda erbap oldum.
HAZIRLANMIŞIM Elimde olsa hasta olmazdım “Olurun” sanmakla çok aldanmışım Acılar çekmezdim, yas ta tutmazdım Demek ki ben “bensiz” hastalanmışım Bunca yıl kendimi tanımamışım Yalanlar peşinde oyalanmışım Bu tatlı canımı “benim” sanmışım Oysa ben doğmadan postalanmışım Temelli kalacak köklü oluş yok İlk gibi duracak bir kuruluş yok Habersiz ecelden hiç kurtuluş yok Bu göçe ezelden ayarlanmışım. Lütfü sen unutma, unutma geldiğin yeri Gelenler mutlaka gidecek geri Anamdan doğduğum o günden beri Tanrıma dönmeye hazırlanmışım. ARAR Dünyaya geldim geleli Gönlüm seni bana sorar Kendimi bildim bileli Aklım yaratanı arar
79
İnancım ölene kadar Göz nurum sönene kadar Gerçeği bilene kadar Aklım yaratanı arar Duygularım dağlar aşar Aradıkça aklım şaşar Yaratanım bende yaşar. Nerede olsam Hak yanımda Neye baksam Hak karşımda Elim tutsam Hak canımda Aklım yaratanı arar. BİLİNMEZ Talih sandığım kilitli Zorlamakla açılmıyor Gönül ise hep ümitli Sabretmekten kaçılmıyor Gökyüzünden halka yağsa Dalgalar gibi açılsa Elin boynunda yüz varsa Bana bir tek takılmıyor Rızık çalışmada vardır Hakkın neyse o kadardır Tembellik kişiye vardır Lokma ağza takılmıyor Ne kadar olsa derinde Uç verir günün birinde Eğer varsa kaderinde Gülle atsan yıkılmıyor Ben ne düşünsem geçersiz Olanlar oluyor bensiz Allah’ım koyma çaresiz Gönül senden ayrılmıyor. 80
HOŞGÖRÜ Her şeyden kırılma hoşgörülü ol Kırılmak insanın zaaf yanıdır Her sözden alınma hoşgörülü ol Hoş görü Allah’ın armağanıdır. Kendine önem ver alıngan olma Seni kıran varsa sen onu kırma Gördüğünü duyduğunu kötüye yorma Hoş görü Allah’ın armağanıdır. Hoşgörü yoluyla kavga kapanır Basit hatalara gönül katlanır Hayat bayram olur daha tatlanır Hoş görü Allah’ın armağanıdır. Sözünü bilmeyen insanlar çoktur Karşılık vermenin yararı yoktur Bileğin kavgaya yüreği toktur Hoş görü Allah’ın armağanıdır. Her insan bir olmaz bunu kabul et İstersen beğenme o zaman sabret Öc alma fikrinden korun nefret et Hoşgörü Mevla’nın armağanıdır.
81
BAŞLANGIÇ VE SON Bir damla su rahme doldurduk Dokuz ay sonunda doğduk Bebek olduk. Yıllar geçtikçe serpildik Okuma çağına girdik Çocuk olduk. Hayat içinde büyüdük Hem okuduk, hem de iş gördük Abi olduk Yirmisinde asker olduk Döner dönmez bir kız bulduk Evli olduk, Derken bir yavrumuz oldu Yaş dayandı elli beşe Amca olduk Kızı oğlanı verdik Tatlı torunlar edindik Dede olduk Yaş arttıkça güç azaldı Sağlık gitti dert çoğaldı Hasta olduk Dalımızdan sarkar olduk Bir gül misali Har olduk. Bir vakit bir ezan duyduk Kara toprağa koyulduk Yalan olduk.
82
GÜLELİM Gülmek kutsal bir nimettir Yüze yakışan ziynettir Gülmek ömrün anlamıdır Tadı tuzu kaynağıdır Gülmek hastaya şifadır Yaralı kalbe devadır Gülen insan gamdan kaçar Çevresine neşe saçar Gülen yüzler yapıcıdır Gülmeyen yüz yakıcıdır Gülen yüze hayat güler Gülmeyen yalnız ölüler Gülünce yürek arınır Gülmeyende kin barınır Gülmek insana verilmiş Gülmeyi Allah emretmiş Gülmek servettir insanlara Görülmemiştir hayvanlarda İyisi mi hep gülelim Hak katında sevilelim.
83
DÖNMEZ Ömrünün günleri sayılıdır bil Güvenme bu hayat sonsuza sürmez Sağ iken gül eğlen, gözyaşını sil Gidenler bir daha dünyaya dönmez. İyilik, kötülük ölenle gider Erdemlik bilginlik bilenle gider Hayatın lezzeti sevenle gider Gidenler bir daha dünyaya dönmez. Varlıklar içinde insan uludur Ömrünü hayırlı işlerle doldur Yaratılmanın da gayesi budur Gidenler bir daha dünyaya dönmez. Çiçekler içinde en güzel güldür Elinden geldikçe muhtacı güldür Başına iş açan nefsini öldür Gidenler bir daha dünyaya dönmez. OLMAZ Ne yeminler ederek Allah’a söz veririz İteğimiz olunca ortada yemin kalmaz Ne zamanki çıkmaza, bir belaya düşeriz O zaman elimizden tutacak biri olmaz. İyi iken Allah’ı düşünüp te anmayız Yiyip içip gezerken sağlıkta aramayız Bir hastalık gelince duadan ayrılmayız O zaman elimizden tutacak biri olmaz. Biz insanlar nankörüz nerede kalpten inanmak Allah sevgisini zamanında kazanmak Azrail dikilince neye yarar yalvarmak O zaman elimizden tutacak biri olmaz. 84
OLSAYDI Bir gün ecel meleği can kapımı çalınca Yanımda su verecek bir yakınım olsaydı O beklenen misafir yanıma oturunca Bir damla yaş dökecek acıyanım olsaydı. Nice yıllar geçirdim ne yaşadım ne gördüm Ne el gibi eylendim ne güldüm sefa sürdüm Bir ağacım olsaydı belki de düşünürdüm Benim için yas tutup tanıyanım olsaydı. Bir amaç edinmedim soyumu sürdürürdüm Anılarım olsaydı yanımda götürürdüm Gurbette ölümüme elbette üzülürdüm Mezarımın başında ağlayanım olsaydı. YER Kederden uzaklaş neşeye yaklaş Geldiğin kaynağın bir adı da yer Ömrünü hoş yaşa zevk ile koklaş Sonunda bu toprak hepimizi yer. Acılı günlerin ardından bakma Çaresiz istekler aklına takma Bir güzel yüzünden bağrını yakma Sonunda bu toprak hepimizi yer. Elinden geldikçe gülmeyi dene Hayat güzel olur gayret edene Yazıktır sevmeden ölüp gidene Sonunda bu toprak hepimizi yer. 85
En mutlu insandır yiyen yediren Ne anlar gülmeden ömür geçiren Olmuş mu dünyadan bir çöp götüren Sonunda bu toprak hepimizi yer. Ömrümüz sayılı zamandır biter Kendine çevrene iyilik göster Topraktan yetişen toprağa gider Sonunda bu toprak hepimizi yer. YARIN YOLCUSUN Neyine aldandın yalan dünyanın Bu gün misafirsin yarın yolcusun Dağı taşı altın olsa evrenin Bu gün misafirsin yarın yolcusun. Ben falanım diye döğer döşünü Sanki mal mülk halledecek işini Dolu sanma şu dünyanın boşunu Bu gün misafirsin yarın yolcusun. Tarihin akışı benzer volkana Ne şahlara kalmış ne de sultana Bir iyilik etmişsen o kalır sana Bu gün misafirsin yarın yolcusun. İnsanlığı yıkar delidir deli Başına çalınsın dünyanın parası pulu Boşuna aldanma gardaş yok sonu Bu gün misafirsin yarın yolcusun.
86
KİMSEYE SORMADAN Yaratanım sensin biliyorsun Hak Dünyaya ne canlar göndereceksin Sözlerim yanlışsa beni affet Hak Sonunda kendine döndüreceksin Yaratmak, yaşatmak senin elinde Zamanla kalmıyor yeli yerinde Kim delse dönüyor günün birinde Bu geliş dönüşü sürdüreceksin. Senin üretimin ebedi bitmez Her dem öten bülbül bir seher ötmez Saraylar yıkılır bacalar tütmez Kimseye sormadan öldüreceksin. Yaratmazsan eğer yalnız kalırsın Yalnızlıktan nasıl lezzet alırsın Kul olmazsa kadrini kimler anlasın Bu çarkı sonsuza götüreceksin. BAŞVURU Başvurum sanadır muhtacım sana Gözümden ışığımı söndürme Mevla’m Bir şifa nasip et dertli hastana Kapından eli boş döndürme Mevla’m. Yaşam süresi senden alınır Bunu bilmeyenler kesin yanılır Dilekler dualar sana yapılır Kapından eli boş çevirme Mevla’m. Senden gelen dertler başımın tacı Bilirim sendedir derdin şifası Mal sahibi sensin, benim kiracı Kapından eli boş döndürme Mevla’m. Bir cılız pınarım ummana akan Bir kuru daneyim yağmura bakan Bir aciz hastayım şifana bakan 87
Kapından eli boş çevirme Mevla’m. ARKA ÇIKANIM YOK Bir çıkmaza düştüm ki Elimden bir tutanım yok Temelimden çökmüşüm ki Bana bir el atanım yok. Kader göstergem asılmış Ömür sürecim yazılmış İradem elden alınmış Gücüme güç katanım yok Bana arka çıkanım yok. Felek vurmuş şamarını Değiştirmez kararını Koparmış şah damarımı Arka çıkıp çatanım yok Halin nedir soranım yok. Ateşler içinde yatsam Yalnızım kimi arasam Çuvalla altın kazansam Benim için satanım yok Benim diye alanım yok Elemsiz kalmıyor başım Yağsız, tuzsuz yavan aşım Dağ başında mezar taşım Yanımda bir yatanım yok Arkamdan ağlayanım yok.
88
TALİH Açlığı sorulur mu? Parası var olanın Sofrası bol olur mu? Kısmeti dar olanın Şansı yaver gider mi? Buruk yüzü güler mi? Gözyaşları diner mi? Kaderi zor olanın Açlık cana siner mi? Kaçan talih döner mi? Üflemekle söner mi? Yüreği nar olanın Varlıklı ezilir mi? Keder elem bilir mi? Sırtı yere gelir mi? Talihi yar olanın. VAR MI? Hayat boyu gönül kırmamaya bak Kırıcı insanı bir seven var mı? Elinden geldikçe zevk almaya bak Ölürken güleni hiç gören var mı? Hayatın tadını çıkarmaya bak Öleni geriye getiren nar mı? Kazan ye, iç, harca yaşamaya bak Ölürken bir kumaş götüren var mı? Çalışta rızkını kazanmaya bak Ahiretten bir lokma getiren var mı? Ardında bir eser bırakmaya bak Ölürken bir haber getiren var mı? 89
KAÇARIM Benim değilse elimi atamam Harama götüren izden kaçarım Helal ekmeğime haram aş katmam Elimi yakacak közden kaçarım Ömrümü iyiliğe adamışım ben Haksızlık olunca ağlamışım ben Gözümü helale bağlamışım ben Harama çevrilen gözden kaçarım. Güzeli aradım hoştan dönmedim Gerçekten, doğruluktan, haktan dönmedim Verdiğim sözlerden anttan dönmedim Yalanlar içeren sözden kaçarım, Tembel olan insan kendini yormaz “Gel de çalış” desen elini vurmaz Bedava bulunca yanaşır sormaz Tükürsen utanmaz yüzden kaçarım. YALAN OLDUM Her düşen kurtuluş arar Ben yerimde kalan oldum Vefasız zülfünü tarar Ben saçımı yolan oldum Kaderimle hoş gitmedim Yaptığımdan pes etmedim Ekildim yerden bitmedim Gül misali solan oldum Boş durmadım işler yaptım Payıma düşeni yaptım Toprak damlı evde yattım Seller vurdu talan oldum Hüzünlü bir ömür sürdüm Çoğu acı günler gördüm Az mı taş duvarlar ördüm 90
Dipten çöktü yalan oldu YOK YOK Yaralarım irin olmuş Galip te bir soranım yok Acısı kalbime vurmuş Görüp te bir yananım yok Bilemediğim birisini Bekliyorum gelmesini Biraz olsun kendisini Benim için yoranım yok Boşa çıktı dileklerim Heba oldu emeklerim Bir göz evde pineklerim Halim nedir soranım yok. Arasam zaten bulamam Boş testimi dolduramam Ben bu yerlerde duramam Bir damla su verenim yok. Ne bir dostum ne bir yârim Kimse duymaz ahu zarım Tek umudum sensin Tanrım Senden başka güvenim yok.
91
NANKÖR “Dostum” dediklerin eğer nankörse Sırtında taşırsın değer bilmezler Senin ona muhtaç halini görse Nankörler yardıma koşup gelmezler. Nankörün verene saygısı yoktur İyiye kötüye yargısı yoktur Bir gönül kırarım yargısı yoktur Nankörler asılsan iğin kesmezler. Sofrana senden önce çökerler Çekinmez ne varsa süpürüp yerler Teşekkür etmeden çekip giderler Nankörler dostluğa önem vermezler. EYLEMSİZ DUA Duanı kâr için Tanrıya yapma Tarlanı sürmezsen ekinin olmaz Duana güvenip yan gelip yatma Eylemsiz duanın yararı olmaz. Duanı yap ama çalışmak şarttır Koşuda kazanan çok koşan attır Baktın ki çatlamış duvarın, yaptır Eylemsiz duanın yararı olmaz. Duayla tarlana yağmur dökülmez Taş atmazsan daldan ceviz dökülmez Kırk yıl beklesen bir düğüm çözülmez Eylemsiz duanın yararı olmaz. Sanma ki her dua Tanrıya gider Tembelin duası geriye döner Kömürü tükenen sobalar söner Eylemsiz duanın yararı olmaz. 92
AYIRAMAZLAR Tanrım sana öyle bağlanmışım ki Dünya âlem gelse koparamazlar Öyle bir bağ ile ulanmışım ki İki dünya gelse ayıramazlar. Yer ile gök çökse yine sendeyim Sen benim sultanım, bense bendeyim Başka bir yok ki nere gideyim Beni bu sevdadan caydıramazlar. Bir gün bu ömrümün son demi gelse Komşular toplanıp yanıma gelse Götürüp bir dağın başına gömse Beni senden ayrı bırakamazlar. GÜLDÜRENİM YOK Hiç yoktan gitmeni hazmedemedim Ateşine düştüm söndürenim yok Yediğim darbeye sabredemedim Canımdan bezmişim öldürenim yok. Sunduğum sevgiler sana yetmedi Canımı adadım para etmedi Ne yaptım ne ettim kavgam bitmedi Peşine düşmüşüm döndürenim yok. Ayrılık rüzgârı dinsin diyorum Sensizlik hasreti bitsin diyorum Çöllerde yanmışım su istiyorum Şu buruk yüzümü güldürenim yok.
93
EĞER Yeryüzünde insanlar birbirini sevseydi Çalıp, çırpma, haksızlık, şu kavgalar olmazdı Eğer insan, insanı kendi gibi sevseydi Mahkemeye, hâkime, hapse gerek kalmazdı İnsanoğlu, insana canavarca kıymazsa Biri yiyip içerken diğeri aç kalmazsa Dünyanın paraları tüfeğe harcanmazsa Ordular beslenmezdi, savaşlar yapılmazdı Sevgi huzur demektir, olsaydı gönüllerde Şu dünyada yaşayan çeşitli milletlerde Konuşulan dille de yazılmış sözlüklerde Hukuk ilmine ait tek sözcük bulunmazdı DOSTLUK Kardeşlik sevgisi ondan geçer Dostluğun böyle bir kanunu yoktur Kardeşler iyiyi kendine seçer Dostlukta bencillik duygusu yoktur Dostluğun özünde hep bana olmaz Dost olan dostunun hakkını almaz Kim demiş bir kardeş, kardeşten çalmaz Dostlukta gizlilik duygusu olmaz Kardeşler bilirim küskün yaşarlar Birbirine karşı soğuk bakarlar Barışmaz, hayatı küskün kaparlar Dostlukta kincilik duygusu yoktur İyi insan bir gün yolda buluşur Yolculuk boyunca kalpler uyuşur İki ruh birleşir dostluk oluşur 94
Dostlukta ikilik duygusu yoktur NE YÜZLE Bilinçli, bilinçsiz günahım çoktur Bu karayı nasıl silebilirim Nefsimi yenmeye silahım yoktur Ne yüzle kapına gelebilirim “Doğrudur” sanarak yanlışlar yaptım Gerçeği görmedim yalana saptım İyiyi bilmedim kötüyü kaptım Ne yüzle ardına düşebilirim Kendime zararlı sevdalar seçtim İpekler dururken çul çaput biçtim Kevser’i bırakıp ham sular içtim Ne yüzle karşına çıkabilirim Halimi andıkça yükselir ahım Merhamet eyle de bitsin günahım Affına kalmışım yüce Allah’ım Ne yüzle yanına dönebilirim DAVET Bendim ki bunca yıl sabır gösterdim Değişmez azabın devam ediyor Yürekten bir tatlı bakış bekledim Bakışın nefreti davet ediyor Seninle ne güzel hayaller kurdum Değişir sanarak dayandım durdum Yıllardır sevecen tek sözcük umdum Sözlerin nefreti davet ediyor “Gül” dedim, suratın hep asık gördüm Ben güldüm, kaşların hep çatık gördüm Bakışın kalbime, hep batık gördüm 95
Gözlerin nefreti davet ediyor. HİKÂYEMİZ Toprağı var eden sensin Çamurdan harç karan sensin Kalıbını döken sensin Kalıba can veren sensin Âdemi yaratan sensin Cennette besleyen sensin Havva’yı eş eden sensin Akıl, nefis veren sensin Şeytanı gönderen sensin Âdem’i ayartan sensin Aşk yeli estiren sensin Yasağı deldiren sensin Meyveyi yediren sensin “Cennetten çık” diyen sensin Dünyaya gönderen sensin Toprağı işleten sensin Topraktan rızk veren sensin Hayatı sevdiren sensin Aşk duygusu veren sensin Sevmeyi öğreten sensin Bu çarkı döndüren sensin Kendini özleten sensin Dünyayı onartan sensin Dünyayı karartan sensin Kısa ömür veren sensin Eceli gönderen sensin Toprağı döndüren sensin Artık bilinmez halimiz İşte bizim hikâyemiz...
96
İŞTE KENDİM Benim iki sermayem var Biri sonsuz merhametim Bir de tükenmez sevgim var Yoktur cana ihanetim Sevgim gökyüzüne sığmaz Sözüm hoştur gönül kırmaz Benim kadar seven olmaz Sevmek benim maharetim Hoşgörüm küsmeyi geçer Elim dostluk şalı biçer Aklım insanlığı seçer İşte benim marifetim Sevmediğim insan yoktur Aç değildir, gönlüm toktur El malında gözüm yoktur Budur benim hürriyetim Kalbim kötü işe uymaz Harama bir ilgi duymaz Yüreğim sevmeye doymaz Hiç değişmez bu niyetim.
97
EKMEĞİM TUZSUZ Derler ki “iyilik yap denize at” Ben bunu yaptıkça nankörlük gördüm Her zaman karşımda asık bir surat Yaptığım iyiliğe kötülük gördüm Bir adım atana beş adım attım Bir el verene çift el uzattım Her zaman kendimi ucuza sattım Yaptığım iyiliğe kötülük gördüm Daima ben verdim zırnık almadım Lokmamı pay ettim kendim tatmadım Aşıma işime haram katmadım Yaptığım iyiliğe kötülük gördüm Her kime yaklaştım beni bıraktı Her kime hoş baktım bana hor baktı Yapılan nankörlük canımı yaktı Yaptığım iyiliğe kötülük gördüm Melekler şahittir yalanım yoktur Bilerek kimseye zararım yoktur İnsanı sevmemin sınırı yoktur Yaptığım iyiliğe kötülük gördüm Her zaman rahatın gönlüm korkusuz Dedemin sözü bu “ekmeğim tuzsuz” Allah’ım kimseyi eyleme mutsuz Yaptığım iyiliğe kötülük gördüm
98
BİLİYORSAN KULLAN Bilmiyorsan sus, konuşman hoş değil Konuşmaman konuşmandan yararlı Biliyorsan dilini tutman hoş değil Bilip susman, bilmeyenden zararlı Harcanmamış bilgi ne işe yarar Bekleye bekleye kayba uğrar Gömülü altının ne yararı var Bilip susman, bilmeyenden zararlı Bilgiyi kullanan ancak üretir İnsanı her zaman bilgi yüceltir Huzuru getirir derdi tüketir Bilip susman, bilmeyenden zararlı
99
BIRAKTIM Yetmiş yaşın doruğunda Şöyle bir ardıma baktım Yüreğimin boşluğunda Nice âlemler bıraktım Neler gördüm önemsenmez Neler gördüm ödenemez Sırlar gördüm söylenemez Nice gizemler bıraktım Acı, tatlı sular içtim Her zaman bakırı seçtim Dağ çekmez acılar çektim Nice elemler bıraktım Fidan diktim nar alamadım Hep çalıştım kâr alamadım Kaderime darılmadım Nice eylemler bıraktım Sözle değil kalple sevdim Gönül işlerine girdim Ben almadım, hep ben verdim Nice özlemler bıraktım.
100
SANA BAĞLI Adını anmam sana bağlı Söyletmezsen diyemem ki Seni sevmem sana bağlı Sevdirmezsen sevemem ki Seni her dem düşünmemi Her nefeste zikretmemi Tanrım olduğun bilmemi Bildirmezsen bilemem ki Çok yürüdüm dağlar aştım Havan aldım suyun içtim Türlü nimetlerin yedim Yedirmezsen yiyemem ki Güzel işler işlememi İyiliğe yönelmemi Kötü işlerden geçmemi Dilemezsen geçemem ki. Sevgin ile beslenmemi Hüzünlerimi, gülmemi Günü gelince ölmemi İstemezsen ölemem ki Peni pis işlerden gizle Günahlarımdan temizle Huzuruna temiz yüzle Affetmezsen gelemem ki Benim dünyaya gelmemi Verdiğin ömrü sürmemi Sonunda sana dönmemi 101
Döndüremezsen dönemem ki. CANIM ANAM Bana verdiğin emeğin Hiç altından kalkamam ki Senin o elmas yüreğin Bir eşini bulamam ki Yüzüme sürdüğün elin O sevecen tatlı dilin Yüreğimdir senin yerin Başka yere koyamam ki Kar suyundan çok arısın Bana bal veren arısın Canımda şah damarımsın Başka yerde aramam ki Uzak değil tenimdesin Özümde nefesimdesin Yüreğimin içindesin Başka yerde saklamam ki Bedenime sinmiş kokun Bana ellerinle dokun Burnumdan gitmiyor kokun Başka çiçek koklamam ki Uğrumda döktüğün terin Senin doldurulamaz yerin Dünyada yoktur benzerin Başka şeyle paylaşmam ki Canıma can veren sensin Besleyip büyüten sensin Önce Tanrım sonra sensin Başka bir aşk taşımam ki. 102
22 Eylül 2008-Öğretmenler sitesi KERNEĞİN SUYUNUN AKIŞI GÜZEL Kaysısı dünyaya namını salmış Çürümeden bile yıllarca kalmış Güzeli Mevla’dan nasibin almış Kaysı fidanını DİZİŞİ güzel. Evliya yatar Aspuzu düzünde Kin yok idi o zatların özünde Atalarım durur idi sözünde Atamın kağnıyı ÇEKİŞİ güzel. Aslantepe tarihini gizlemiş Deli gönül Pınarbaşı özlemiş Eyvanında Beydağını gözlemiş Beyin Beydağı’na BAKIŞI güzel. Deli Fırat nice sevdalar almış Kömürhan köprüde anılar kalmış Levent’in vadisi yerini almış Vadide kekliğin SEKİŞİ güzel. Arguvan’ı dertli aşıklar sarmış Battalgazi ile erlik ararmış Kubbe eteğinde Pötürge varmış Doğanyol’un baharı KIŞI güzel. Arapgir’den geçer sarı çiçek yolu Açmış çadırını oymaklar dolu Toprağa serilmiş üzümün kolu Üzümün dalından SARKIŞI güzel. Şehir gösterenden Kale görünür Kar yağarsa sıyırgıyla kürünür İslim damı dumanlara bürünür 103
İslime ateşi YAKIŞI güzel. Malatya’yı dolanıp bana gelesin Nemrut derki beni gelip göresin Güneş başka doğar bunu bilesin Bayramda dost eli SIKIŞI güzel Meşhur olur Yeşilyurt’un kirazı Gerçekte olmasa atmaz garazı Hara atlarından yörede razı Kemeri tayına TAKIŞI güzel. Sürgü Barajının suyu dolanır Doğanşehir üzeri akar bulanır Teze fidan baran olup sulanır Suyundan baranı YIKIŞI güzel. Hekimhan madene vermiş serini Akçadağ halıda almış yerini Melüğü atarken siler terini Kirkitin ilmeği SIKIŞI güzel. Kuruçay coştu mu bentleri yıkar Tohma Darende’den aşağı akar Somuncu Baba’da yürekler yakar Balığın kayadan ÇIKIŞI güzel. Kızık Köyü’nün de kutsal balığı Kuluncak’ta yiyek çiğdem çalığı Beraber atalım kinle alığı Güzelin kötüden BAKIŞI güzel. Bıldırın gazeli nemden çürümüş Yama yaylasına göçler yürümüş Yazıhan’ı arpa buğday bürümüş Peşkirle tohumu EKİŞİ güzel. 104
İlimizde vardır güzel bir uyum Taze pişer ekmek gelirde suyum İnönü, Özal’ı unutur muyum? Ulu Caminin de NAKIŞI güzel. Çıkmaz töremizde ikrardan cayan Niyazi Mısriyi edeyim beyan Fahri Kayahan’a sözlerim ayan Sözleri doğada ÇAKIŞI güzel. Musa da Hüda’ya açar özünü Anayurdu için söyler sözünü Gündüzbey’de görek suyun gözünü Kerneğin suyunun AKIŞI güzel. Şair Musa ASLANTAŞ
105
AZRAİL’E MEKTUP Senden bir ricam var nedir bilesen Bu nedir diye hiç düşünmesen Can alıcı meleğim eğer sen isen Zulüm eden Zebaniyi al götür. Haram ile yetim hakkı yiyenleri Her lafında benim benim diyenleri Kendinden başkasını bilmeyenleri Bu tipleri aramızdan al götür. Hiç kimseye asla saygı duymayan Kanunlara kurallara uymayan Hakkı hukuku hiç tanımayan Hukuku hakkı bilmeyeni al götür. Devletin malını çalıp çırpanı Bu hırsızlığa göz yumanları Şeytana uymuş kör vicdanları Bu şeytanı aramızdan al götür. Avaz avaz bağırıp konuşanları Suçluyu hırsızı haksızı savunanları Emekliyi işçiyi işsizi kavuranları İbret olsun diye aramızdan al götür. Milletin geçmişini hep lekeleyen Türk varlığı lafına hep kekeleyen Yalanlara bir de süslü yalan ekleyen Bu süslü yalancıyı aramızdan al götür. Bu gün başka yarın başka diyeni Anzak balı yiyip halkı düşünmeyeni Halen kükreyerek söz söyleyeni 106
Bu kim ise aramızdan al götür. Haksız kükreyişe alkış tutan safları Sırala sırala asla bitmez gafları Suçlarıyla doldu arşiv rafları Yargılamak için aramızdan al götür. Mahkemede yanlış karar verenlerin Hiçten yere boş boş hapse girenlerin Bu haksızlığa artık isyan edenlerin Bu işlemi yapan hakimi de al götür. İlden ile haksız tayin yaptıranları İşçiyi yoktan yere işten attıranları Ülkemi her yönden batıranları Bu işi yapanları aramızdan al götür. Memur sokakta hakkını arar Hakkını arayanı polisler coplar Gaz bulutu caddeyi sokağı kaplar Gazı sık diyen idareciyi al götür. Cumhurun derdine düşmüş Hükümet Bu gidiş pek değil hayra alamet Selamete bırakılmış yüce Memleket Vurdumduymazları aramızdan al götür. Seyfi’yim bedduam bu iktidara Mevla’m Hızır gönder yaralar sara İnşallah hayatınız olur kapkara Dini sömürenleri içimizden al götür. Seyfettin GÜRBÜZ 10 Mayıs 2014-Ankara
107
BİLEMEM Ülkemde olanlara aklım ermiyor Her gün sokaklarda neler oluyor Millet suspus olmuş hiç ses çıkmıyor Bunun sonu nere varır bilemem. Hukuk rafa kalkmış inat işliyor İş güç bırakılmış muhalefet taşlıyor Kendinden olmayan sözleriyle başlıyor Bunun sonu nere varır bilemem. Kamu kurumları alt üst edildi Hukuk allak bullak kanın delindi Rütbeler kariyerler yere serildi Bunun sonu nere varır bilemem. Uydurma deliller havada uçar Aslanlar yiğitler kalmıştır naçar Herkes bir yol bulmuş bu işten kaçar Bunun sonu nere varır bilemem. Yandaş olmayan ürkek yaşıyor Halk geleceğinden kaygı taşıyor Ondan olmayana bertaraf diyor Bunun sonu nere varır bilemem. Bu ülkeyi adaletten yoksun ettiniz Hakkı da hukuku da kökten sildiniz Tenhalarda köşelerde fıkır fıkır güldünüz Bunun sonu nere varır bilemem. Emekliye zam sözü vermiştiniz Zammı bırak bizle alay ettiniz Reis sustu cumhur da beklettiniz 108
Bunun sonu nere varır bilemem. Ulus’un göz bebeği orduyu hedef aldınız Türkiye toprağında nice çukurlar kazdınız İhbarcılarınızla yandaşlarınızla hava aldınız Bunun sonu nere varır bilemem. Darbe darbe diye bir terane tuttunuz Muhalefet diye diye kendinizi unuttunuz Tele kulak yoluyla Milleti korkuttunuz Bunun sonu nere varır bilemem. Ergenekon ne, kendi gibi kurgu mu? Adres resmi daire, başka şeye vurgu mu? Handikap bu, böyle adres olur mu? Bunun sonu nere varır bilemem. PKK’yı Hizbullah’ı biz bunları anladık Devrimci karargâhı sayenizde kavradık Gazeteci yazarları Silivri’ye yolladık Bunun sonu nere varır bilemem. Öğrenci perişan hoca perişan Hiç görmedim birbiriyle anlaşan Sizden olmayıp ta bertaraflaşan Bunun sonu nere varır bilemem. Paşaların suçu ne hapse attınız Bu işi yapmak için hakimler atadınız Katil hizbulları sokaklara saldınız Bunun sonu nere varır bilemem. Çelikler kürsülerde güzel laf üretiyor Baş kumandan susmaz da ağır laflar ediyor Her olaya bir kılıf bir de kisbe buluyor Bunun sonu nere varır bilemem. 109
İşi gücü bırakmışlar hedef belirsiz Duygu sömürüsü var sevgi dilsiz Ömrümde görmedim böyle bilgisiz Bunun sonu nere varır bilemem. Namaz dini vecibe inananlar bilirler Gösterişe gerek yok saklı olur kibirler Din Allah’a inançtır bunu bilir periler Bunun sonu nere varır bilemem. Evladıma torunuma anlatamam bunları Sokakta polislere taş atan çocukları Molotof’la ateş atıp yakılan okulları Bunun sonu nere varır bilemem. Sekiz yıllık icraatta ne oldu biliniz En yararlı işiniz altı sıfır sildiniz Yarım yamalak çifte yollar yaptınız Bunun sonu nere varır bilemem. Seyfi’yim yazarım içim kanıyor Hükümet ekranda gerdan kırıyor Orta direk alev alev olmuş yanıyor Bunun sonu nere varır bilemem. Seyfettin GÜRBÜZ 10 Eylül 2010-Ankara
110
İNSAN OL İNSAN Nerde aslan Ali nerde adilci Ömer Dünya yuvarlaktır döner de döner Gün gelir de ecel uykunu böler Ecelin gelmeden insan ol insan Süleyman tahtında hükümler verdi Kurtlarla kuşlarla lisan ederdi O’da bir gün geldi hak vaki dedi Onları düşün insan ol insan Çalıştın didindin yuvanı kurdun Kazanayım diye çalışıp durdun Bunları yaparken hayli yoruldun Çırpınmak boşuna insan ol insan Kimi atlas giyer kimi saten Kimi havyar yiyor kimisi soğan Zenginlere göre bunlar olağan Fakiri düşün de insan ol insan Çirkinde bir, güzelde bir sevene Yoklukta bir, varlıkta bir sevene Saracaklar dört metrelik kefene Kefene girmeden insan ol insan Bir bak dünyadaki yaşam haline Boş yere girme kimselerin vebaline Derya da Yunus’a sahip çıktı balina Hikmet’e bakıp ta insan ol insan Dünyadaki mallarını hep senin sandın Ahireti unutup yaşamın zevkine daldın Boş hayallerine dahi kendin de kandın 111
Hayalleri bomboş oldu insan ol insan Nasılda aldandın fani dünyaya Kapıldın gittin boş bir hülyaya Bazen atla gittin bazen de yaya Atlıyı bırakıp ta insan ol insan Yalanla dolanla kazandın sandın Fenalıklar içinde nefsine kandın Farkında değilsin yandın da yandın Nefsine hakim ol insan ol insan Adın zeki ise kendin kötüsün Fırıldaklı yönünle işler görürsün Sürüne sürüne bir gün ölürsün Ölümü hatırla insan ol insan Mevlana çağırdı tüm insanları Nişanla belli etti kıblegahları Bin bir örnek oldu tüm duaları Duaları yad et insan ol insan Düşün de bir bak gelmiş geçmişe Para da servette yaramaz işe Hayatın bitiyor geçmiş inişe Yaşamın sonundasın insan ol insan Hayat hakkında diyecek söylemler dolu Hatıra geldikçe tutmaz kanadı kolu Yaşamda tek yol var oda Hak yolu Yolunu şaşırmadan insan ol insan Hacı Bayramları Bektaşileri Bunlar eren idi bildim bileli Taptuk Emre ile Yunus Emre’li Bunları örnek al insan ol insan 112
Kötülük edipte kimler ne bulmuş Bu tip insanların kalbi buruşmuş Farkında değil ki şeytana uymuş Şeytanlığı bırak insan ol insan Ne yaptın ne ettin bu boş dünyada Deftere yazıldı olduğu anda Hidayet yolu var yalnız Kuran’da Kuran’ı anla da insan ol insan Hayatı paylaşıp şükrü bilecen Dostla düşmanını iyi seçecen Ömrün oldukça helal yiyecen Haramı kenara koy insan ol insan Yuvaya yiyecek taşır karınca Feryat eder insan canı yanınca Bunda bir hikmet var benim kanımca Hikmetlere bakıp da insan ol insan Zengin oldum dedin paran çok oldu Hastalandın yatağında benzin soldu Varınız mülkünüz hep heba oldu Malı mülkü bırak insan ol insan Ey Allah’ın yarattığı aciz kulları Yıllardır bulamadın mı doğru yolları Bilemez misin ahirettir ömrün sonları Ahireti hatırla insan ol insan Güneşe yıldızlara baksana aya Semayı bezetmiş süslü aynaya Hepsi divan durmuş ulu Mevla’ya Seyrine bakıp ta insan ol insan 113
Paşa oldun vekil oldu ne oldu Sadece karnınla ceplerin doldu Saltanat bitince onlar yok oldu Saltanatı bırak insan ol insan Doğru ol dürüst ol sev insanları Nafile şeylerle yakma canları Kötülük üreten kör şeytanları Şeytanlara bakıp insan ol insan Denizleri ovaları dağları düşün Bu hususta var mı kendi görüşün Kabirden geriye var mı dönüşün Bunları düşün de insan ol insan Bu gün hayattasın yarın yoksun Bazen aç gezersin bazen de toksun Mevlana dua et seni korusun Tokluğu bırak ta insan ol insan Hainlik insana asla yakışmaz Dürüstlük yalanla asla barışmaz Eğri ile düzgünün yolu bir olmaz Eğrileri bırak insan ol insan Seherde her yerde öter bülbüller Bağlarda bahçelerde açılır güller Mevla’ya sığında coşsun gönüller Gönüllere bakıp insan ol insan Gençlik yıllarını nasıl atlattın Her türlü yaşamı tattın da tattın Servetin üstüne servetler kattın Servet neye yarar insan ol insan 114
Seyfi’yim inandığımı yazdım buraya Her şey çok açıktır Yüce Mevla’ya Her insanın ihtiyacı vardır Dua’ ya Duayı yapıp ta insan ol insan Seyfettin GÜRBÜZ 30 Eylül 2009-Ankara EN GERİKON HAVASI Kutsal bir masaldı geldi de gitti Seksen kişi bu adla içeri girdi Kim kime lafları neden söyledi Hikâyemi nedir En geri kon havası Önüne geleni suçlu saydılar Umulmadık tuzakları kurdular Olur olmaz her şeyi uydurdular Hikâyemi nedir En geri kon havası Hapisten meclise nakil yapanı Şerefiyle çalışana kurdu kapanı Mecliste olup ta yurdu satanı Hikâyemi nedir En geri kon havası PKK’yı Hizbullah’ı iş birlikçi ettiler Geçmişin işlerini ortalığa serdiler Tutukladıklarını hemen salıverdiler Hikâyemi nedir En geri kon havası Ülkenin güvencesi ordu ordu Atatürk ülkeyi onlarla kurdu Yıllarca vatanı onlar korudu Hikâyemi nedir En geri kon havası 115
Paşalara ayıp etti benim devletim Bunu asla kabul etmez yüce milletim Adalet tecelli eder budur beklentim Hikâyemi nedir En geri kon havası Kırk yıl orduya hizmet vereni Düşünmeden onu hapse atanı İpe çekmek gerekir yurdu böleni Hikâyemi nedir En geri kon havası Pamukoğlu Tantan neler söyledi Dış kaynaklı düşman böyle istedi Hükümetin başı hemen kükredi Hikâyemi nedir En geri kon havası Kazılar silahlar kafam karıştı İktidarla muhalefet hemen tartıştı Olaylar şüpheye döndü halkı şaşırttı Hikâyemi nedir En geri kon havası Parti kapanacak diye kime kızdılar Bu dönem de Ergenekon tertibini yazdılar Boşu boşuna da bazı yeri kazdılar Hikâyemi nedir En geri kon havası Deniz fenerini ört bas ettiniz Böcek yoluyla milleti dinlediniz Bizdendir sizden söylem dediniz Hikâyemi nedir En geri kon havası Daha işin başındayız diyor Başbakan Keşke nasıl oldu ben de anlasam İşin içindedir böyle anlatan Hikâyemi nedir En geri kon havası 116
Sözlerinden belli oldu tutumun Davranışla açıktadır uyumun Bu olaya müsaittir konumun Hikâyemi nedir En geri kon havası Tuncay diye biri çıktı ortaya Kepazelik etti girdi havaya Şekli şemaili benzer kovaya Hikâyemi nedir En geri kon havası Bu deli saçmaları nereden çıktı Önüne gelene suç itfa etti Her meslekten insanları kirletti Hikâyemi nedir En geri kon havası Güzelim hikâyenin adı kirlendi Bunun baş müsebbibi TRT idi Halkın arasına ipler gerdi Hikâyemi nedir En geri kon havası Olaylara bakıp şaşkın şaşkın izledim Operasyon denince çok sinirlendim Oturup düşündüm ben de kimdenim Hikâyemi nedir En geri kon havası STV terör örgütü dedi tutturdu Öyle zannetti ki halka yutturdu İslamlık bu değil yalan kurdurdu Hikâyemi nedir En geri kon havası Seyfi’yim bu karmaşa bir gün bitecek Adalete güven var tespit edilecek Suçlu kim suçsuz kim halk öğrenecek Hikâyemi nedir En geri kon havası 117
Seyfettin GÜRBÜZ (30.12.2008 Ank.) İNDİRİN RESİMLERİMİ DUVARLARDAN Ben Mustafa Kemal’im çocuklarım kırgınım size Terör bitecekse bir gün bu ülkede Şehitler gelmeyecekse Güneydoğu’dan Analar ağlamayacaksa Yetim kalmayacaksa bebeler Yeniden açılacaksa okullar Kurulacaksa vatan Razıyım, İndirin resimlerimi duvarlardan. Unuttu çocuklar Ant’ımızı Resimlerimi çıkardınız kitaplardan Kırdınız, parçaladınız yontularımı Satıldı bütün varlığımız Yok ettiniz kazanımlarımızı Nerede damarlarınızdaki o soylu kan? İndirin resimlerimi duvarlardan Nerede benim ulusal bayramlarım? 23 Nisanlarım nerede? Unutturdunuz 19 Mayısları 30 Ağustosları unutturdunuz Yıktınız bütün eserlerimi birer birer Neler çekti bu ulus yobazlardan İndirin resimlerimi duvarlardan Kaldır da başını çevrene bir bak Ne hukuk kaldı, ne hak Çiğnendi bütün yasalar Pis kokular geliyor dört yandan İndirin resimlerimi duvarlardan
118
Bir dram oynanıyor Güneydoğu’da Köyler boşaltılmış, kentler yakılmış Sızlıyor kemikleri Süleyman Şah’ın Üzülüyor Ziya Gökalp, Cahit Sıtkı Ağıtlar yükseliyor Diyarbakır’dan, Sur’dan İndirin resimlerimi duvarlardan Kafanız almıyorsa uygar bir dünyayı Şeriata sarılın, çarşafa girin Bilime, sanata boş verin Utanıyorsanız “Türk’üm” demekten Bayrağınızdan utanıyorsanız Rahatsızsanız Cumhuriyetten, Lâiklikten Özlüyorsanız hilâfeti, saltanatı İkinci sınıf sayıyorsanız kadını İş işten geçmiş olacak çoktan İndirin resimlerimi duvarlardan Medet umuyorsanız üfürükten, muskadan Kurtulamazsınız karanlıklardan Korkuyorsanız aydınlıklardan Kim kurtaracak sizi bataklıktan? Yine bir güneş doğmayacaksa Samsun’dan İndirin resimlerimi duvarlardan Sarı saçlarımı, mavi gözlerimi Büyük Nutkumdaki tüm sözlerimi Gelmeyin, gelmeyin Anıtkabir’ime! Unutun, unutun, unutun beni! Özbek İNCEBAYRAKTAR
119
TELLİ KAVAK Bir telli kavak büyürdü Dadayın Çiğdene köyünde Usuldan usuldan... Yerin karanlığında azot olmuş Aydınlık sular yürürdü Ayaklarının ucundan. Kendi halindeydi telli kavak Geceleri gökyüzüne bakarak Saman yolunu düşünürdü yaprak yaprak... Başka şey de bilmezdi En uzak rüzgârlara kaptırmıştı başını Ona konmayan kuşa kuş, Ona değmeyen rüzgâra rüzgâr da denmezdi. Gel zaman, git zaman Kızını everecekti Çiğdeneli Halil. Cebindeki yetmezdi Bir gece sabaha karşın ver yansın ettiler Baltayı, ayaklarına tellinin Uyanıverdi ilk vuruştan Aman dedi telli kavak, kıymayın! Sular bulandı, ayaklarının ucundan Yapraklar yalvardı bir ağızdan vurma!.. Aman zaman dinler miydi Çiğdeneli Halil? Kızını everecekti, Cebindeki yetmezdi. Yıkılıverdi telli kavak ortasına gecenin Boylu boyunca... Oldu mu ya? Dedi telli kavak böğründe duran baltaya Yaşayıp gidiyorduk, şunun şurasında Kim gönderecek, selamını suların Saman yoluna yaprak yaprak. Ne olacak şimdi rüzgâr? Kuşlar nereye konacak? Oradan oraya atıldı telli kavak 120
Boynuna dört demir takıldı Çankırı’ya beş mavzer atımı uzak Bir tepenin duldasına çakıldı Telefon direği oldu, telli kavak Vınladı durdu, telefon telleri boynunda Saman yoluna baktı akşamları Suları düşündü, ayaklarının ucunda Rüzgârları düşündü, yaprakları düşündü avcunda Gözleri dolu dolu oldu Bir türkü tutturdu en sonunda Telefonun tellerine kuşlar mı konar? Herkes sevdiğine canım, böyle mi kıyar?.. Aydın GÜN
AĞAÇ Benden önce de vardın, doğdum beşiğim oldun Her yerde seni gördüm, benim her şeyim oldun Çelikle çomak oldun, ilk oyuncak ömrümde Kızılcık sopasıydın, yerin vardı örfümde Yeşilin her tonunu yaprağında tanıdım Doğanın gerçeğini, varlığında anladım Kalem oldun elimde, şarkı oldun dilimde Umut oldun çölümde, gölge oldun yanımda Çobanımın asası, oklavası annemin 121
Sandık oldun sakladın, çeyizini ninemin Dipçik oldun tüfeğe, vatanımı bekledin Kök saldın toprağıma, aşınımı önledin Gün geldi fidan oldun, umut oldun gönlüme Gün geldi yanıverdin, leke oldun anlıma Gün geldi ateş oldun çorbamızı kaynattın Gün geldi cehennemi, bize sen hatırlattın Çit oldun bahçemizde, çevremizi donattın Orman oldun her yerde iklimi ferahlattın Ayva oldun nar oldun, bizim için var oldun Meyvenle çiçeğinle en vefalı yar oldun Çirkinleşen dünyada sen en kutsal güzellik Şu kısacık hayatta, en uzun beraberlik Sen benim ailemsin, en sevgili çocuğum Seninle başlamıştım, sende son yolculuğum Gazanfer SANLITOP
122
NAAT
(Peygambere övgü)
Doğuşun müjdeliydi asırlar öncesinden İsmail’in soyundan, kutsallar beldesinden Ümmetine bir ışık, aleme rehber oldun Kurtuluş habercisi, bize peygamber oldun Âlemlerin sultanı, yaratılışa neden Rabbimizin habibi ve maşuku idin sen Şüphesiz sen en üstün bir ahlak üzeriydin Simaca insanların yine en güzeliydin İslam’ı, insanlığı en güzel öğretendin Kuran’ı tam yaşayan biricik öğretmendin Asker oldun cephede mertliği simgeledin Kulun kula zulmünü, adaletle önledin Olgunluk timsaliydin, hep sabrı sergiledin Kimin ne derdi varsa sonuna dek dinlerdin Haya, hayır getirir, o imandandır derdin Kimseyi utandırmaz, güzel sözler söylerdin Ümmetine ağlayan, koruyan bir liderdin Para pul edinmedin, neyin varsa hep verdin “Muhammed’ül emin” din, hem dosta hem düşmana Senin bütün sünnetin yasadır Müslümana İnsanlığa ders verdin binlerce yıl öncesi Bize son armağanın ünlü “veda hutbesi” Uyarıcım, rehberim, şefaatçim, önderim Bana canımdan yakın, sevgili Peygamberim 123
Gazanfer SANLITOP Boy boylamış, soy soylamış. Görelim Ozan Arif ne söylemiş. KÖR MÜSÜN? Ey Türkoğlu, kendine gel kendine Devletini deliyorlar kör müsün? Düşmeyelim şu Batı’nın fendine Kırk elekten eliyorlar, kör müsün? Batı hep böyledir, borç verir önden Vatan ister vatan, yurt ister senden İktisadi yönden, coğrafi yönden Kuşatmaya alıyorlar, kör müsün? Türkiye, Türklerden nasıl alınır? Hesabı yapanla dost mu olunur? Hangi dağda hangi maden bulunur Bizden iyi biliyorlar, kör müsün? Batılı diyor ki “Şu kanun gerek” Biz de sanıyoruz bal ile börek “İnsan hakkı, demokrasi” diyerek Ne hainler buluyorlar, kör müsün? Hain çünkü bunlar almış doları Alınca, batıya vermiş yuları Bunlar şu AB’nin kadim kulları AB diye meliyorlar, kör müsün? Bazınız belki der, kim bunlar nerede? Nerede deme nerede, bunlar her yerde Şehirde, kazada, hatta köylerde Akılları çeliyorlar, kör müsün? 124
Bunların içinde kim yok ki; of, of Kimisi medyatör, kimisi Prof. Seçtiklerin bile kof çıktılar kof Aynı telden çalıyorlar, kör müsün? Son seçimde vebal attın boynundan Müslüman seçmiştin, emindin bundan Bunun bile haç çıkıyor koynundan Frenk kıçı yalıyorlar, kör müsün? İşte bu AB’ci aydın (!) zevatlar AB’yi överken göbeği çatlar Pamuklar, yamuklar, bazı gurtlar Ermenici oluyorlar, kör müsün? AB ’için her bağımız hiç artık Kan bağıymış, dil bağıymış, geç artık Türkiye’de Türküm demek güç artık Türk adını siliyorlar, kör müsün? AB’ ne yapıyor, bak vurup vurup Mozaik diyorlar, mermeri kırıp Kürt’ü Türk’ten, Türk’ü Kürt’ten ayırıp Dilim dilim diliyorlar, kör müsün? Sonra Kürt’ün çocuğunu kandırıp “Hasan Sabbah” gibi tam inandırıp Büyütüp besleyip, silahlandırıp Üstümüze salıyorlar, kör müsün? Bırak be milletim, gafleti bırak Aç gözünü artık, şu piçlere bak Vatanında bayrağını yırtarak Ay-yıldızı yoluyorlar, kör müsün? 125
Açık artık felakete gittiğin Günden güne tükendiğin, bittiğin Davul zurna ile asker ettiğin Evlatların ölüyorlar, kör müsün? Kör müsün diyorum, hiç kızma affet Zıvanadan çıktım, nedir bu gaflet Savaş var karşımda devlet yok, devlet Sinsi sinsi geliyorlar, kör müsün? Bakın “yankiler”le verip el ele Çakalken it oldu iki hergele Talabani bile, Barzani bile Paçamıza dalıyorlar, kör müsün? Zaten PKK’yı kuran da batı Kurup arkasında duran da batı Bizi sırtımızdan vuran da batı Ensemizde soluyorlar, kör müsün? Bitsin artık “dostuz, mostuz” mavalı Gördük işte en dost olan düveli Başımıza kim geçirdi çuvalı? Bir de kıs kıs gülüyorlar, kör müsün? Washington, Bürüksel, Strazburg, Roma Arif bunlar dost mu olur adama? Felaket tellalı değilim ama Türkiye’yi bölüyorlar, kör müsün? Ozan ARİF
126
CAN KURBAN Yardımda yarışana, Şeytanla savaşana, Bayramda barışana, Can kurban, canım kurban. Doğru yoldan gidene, Hak’ka kulluk edene, O’na kurban bedene, Can kurban, canım kurban. Harama bakmayana, Nefsine uymayana, Kalpleri kırmayana, Can kurban, canım kurban. Fakiri güldürene Yetimi giydirene Zalime dur diyene, Can kurban, canım kurban. Muazzez YILMAZ
127
SULTANIM CAN AHMEDİM Olmuyor can Ahmed’im olmuyor Vermiyor dünya huzur vermiyor Dolmuyor senin yerin dolmuyor Gülmüyor inan yüzüm gülmüyor. Sultanım, günahkârım neyleyim Ferman ver, Medine’ye geleyim Dertliyim, dertlerimi söyleyim Sultanım, söyle sensiz neyleyim? Dönmüyor can Ahmed’im dönmüyor Dönmüyor sensiz dünya dönmüyor Hasretim yüreğime sinmiyor Sönmüyor aşk ateşim sönmüyor Sultanım günahkârım neyleyim Ferman ver, Medine’ye geleyim Dertliyim, dertlerimi söyleyim Sultanım, söyle sensiz neyleyim?
128
CUMA GÜNÜ Cuma günü evde kalma Dünyanın işine dalma Sevabı çok mahrum kalma Bu mübarek cuma günü Perşembede işin bitir Tövbe et tesbihe otur Durmadan salavat getir Bu mübarek cuma günü Cuma günü hasta yokla Olursun sen bile Hak’la Yaptığını başa kalkma Bu mübarek cuma günü Başını yastıktan kaldır Ellerini suya daldır Halini Mevla’ya bildir Bu mübarek cuma günü. Nurdan direkler dikilir Gökten melekler dökülür Şeytanın beli bükülür Bu mübarek cuma günü. Ellerin varmasın işe Gününü geçirme boşa Çal başını taştan taşa Bu mübarek cuma günü. Abdestsiz toprağa basma Cömert ol kendini kısma Allah’tan ümidini kesme 129
Bu mübarek cuma günü. SEVDALIYIM Âlemlere rahmet olan Muhammed’e sevdalıyım Güneş gibi ışıldayan Nur cemale sevdalıyım Sevdalıyım sevdalıyım Yüreğimden yaralıyım Durmaz oldu gözüm yaşı Muhammed’e sevdalıyım. Bütün nebiler bir yana Üstündür iki cihana Nasıl yanmam ben O cana Muhammed’e sevdalıyım. Gönlümdedir sevenlerin Canı cana verenlerin Arzulayan dileklerin Muhammed’e sevdalıyım. Hak nurundan yaratıldın Kötülükten arıtıldın Son peygamber bildirildin Muhammed’e sevdalıyım.
130
YARIN YOLCUSUN Neyine aldandın yalan dünyanın Bu gün misafirsin yarın yolcusun Dağı taşı altın olsa evrenin Bu gün misafirsin yarın yolcusun. Ben falanım diye döğer döşünü Sanki mal mülk halledecek işini Dolu sanma şu dünyanın boşunu Bu gün misafirsin yarın yolcusun. Tarihin akışı benzer volkana Ne şahlara kalmış ne de sultana Bir iyilik etmişsen o kalır sana Bu gün misafirsin yarın yolcusun. İnsanlığı yıkar delidir deli Başına çalınsın dünya parası pulu Boşuna aldanma gardaş yok suali Bu gün misafirsin yarın yolcusun
131
KAVUŞTUR YA RAB Bülbülüm ayrıyım gonca gülümden Zor gelir ayrılık inan ölümden Kimseler anlamaz benim halimden Bülbülü gülüne kavuştur ya Rab Beni Resulüme kavuştur ya Rab Bekledim gülümü açılsın diye Kokusu nur olup saçılsın diye Ayrıldım gülüm söyle ne diye Beni Resulümden ayırma ya Rab Beni Habibime kavuştur ya rab. Bülbülün dilinde kalmadı derman Can Ahmed’i isteme dinlemez derman Merhamet eyle sen yüce yaradan Beni Resulümden ayırma ya Rab Beni Habibime kavuştur ya rab. Ceyhun Atuf KANSU’nun Isparta-Gönen Köy Enstitüsü Mezunu ŞEFİK SINIĞ’ın anısına yazdığı şiir. DÜNYANIN BÜTÜN ÇİÇEKLERİ Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum Bütün çiçeklerini getirin buraya, Öğrencilerimi getirin, getirin buraya, Kaya diplerinde açmış çiğdemlere benzer Bütün köy çocuklarını getirin buraya, Son bir ders vereceğim onlara, Son şarkımı söyleyeceğim, Getirin, getirin… Ve sonra öleceğim. 132
Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum, Kir ve dağ çiçeklerini istiyorum, Kaderleri bana benzeyen, Yalnızlıkta açarlar, kimse bilmez onları Geniş ovalarda kaybolur kokuları… Yurdumun sevgili ve adsız çiçekleri Hepinizi, hepinizi istiyorum, gelin görün beni, Toprağı nasıl örterseniz öylece örtün beni. Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum, Afyon ovasında açan haşhaş çiçeklerini Bacımın suladığı fesleğenleri, Koy çiçeklerinin hepsini, hepsini, Avluların pembe entarili hatmisini, Çoban yastığını, peygamber çiçeğini de unutmayın, Aman Isparta güllerini de unutmayın Hepsini, hepsini bir anda koklamak istiyorum. Getirin, dünyanın bütün çiçeklerini istiyorum. Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum, Ben köy öğretmeniyim, bir bahçıvanım, Ben bir bahçe suluyordum, gönlümden, Kimse bilmez, kimse anlamaz dilimden, Ne güller fışkırır çilelerimden, Kandır, hayattır, emektir benim güllerim, Korkmadım, korkmuyorum ölümden, Siz çiçek getirin yalnız, çiçek getirin. Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum, Baharda Polatlı kırlarında açan, Güz geldi mi Kop dağına göçen, 133
Yörükler yaylasında Toroslar’da eğleşen, Muş ovasından, Ağrı eteğinden, Gücenmesin bütün yurt bahçelerinden Çiçek getirin, çiçek getirin, örtün beni, Eğin türkülerinin içine gömün beni. Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum, En güzellerini saymadım çiçeklerin, Çocukları, öğrencileri istiyorum. Yalnız ve çileli hayatimin çiçeklerini, Köy okullarında açan, gizli ve sessiz, O bakımsız, ama kokusu essiz çiçek. Kimse bilmeyecek, seni beni kimse bilmeyecek, Seni beni yalnızlık örtecek, yalnızlık örtecek. Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum, Ben mezarsız yaşamayı diliyorum, Ölmemek istiyorum, yasamak istiyorum, Yetiştirdiğim bahçe yarıda kalmasın, Tarumar olmasın istiyorum, perişan olmasın, Beni bilse bilse çiçekler bilir, dostlarım, Niçin yaşadığımı ben onlara söyledim, Çiçeklerde açar benim gizli arzularım. Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum, Okulun duvarı çöktü altında kaldım, Ama ben dünya üstündeyim, toprakta, Yaz kış bir şey söyleyen toprakta, Çile çektim, yalnız kaldım, ama yasadım, Yurdumun çiçeklenmesi için daima yaşadım, 134
Bilir bunu bahçeler, kayalar, köyler bilir. Şimdi sustum, örtün beni, yatırın buraya, Dünyanın bütün çiçeklerini getirin buraya.
135