Nisan/April '17

Page 1

nisan • april 2017

Magasin om Konst, Kultur och Evenemang på Turkiska & Svenska

SANAT Magasin

#03

K A R A G Ö Z FIRAR 500-ÅRSJUBILEUM

Tempo Dokumentärfestival 2017 Loving Vincent Kulu Doğal Hayatı Koruma Derneği Kamran Aziz

SANAT Kultur och Event AB

G R AT I S T I D N I N G



İçindekiler • Innehåll #sanatmagasin #nisan #april

6 Tempo Dokumentärfestival 2017

MÜZİK • Jülide Özçelik

8 Loving Vincent 14 Kulu Doğal Hayatı Koruma Derneği Kulu Wildlife Conservation Society 17 MEHMET SAKARYA Arabeskin Siyasal ve Sosyolojik Oluşumu Arabesque Musik i Turkiet 37 BORA SERBÜLENT Kamran Aziz

9 16

PORTRE • PORTRÄTT

39 MUHARREM ÇAKMAK Ritim Kaçtı! Rytmen flydde! 42 Babamın Şiirleri Handan'ım

18

KARAGÖZ


snt editör.

Mälaren’den Baltık Denizi'ne... Hayata karşı planlama tutmuyor bir türlü. Artık bunu kabul etmeye başlıyorum sonunda. Zaman akıp gidiyor ve benim keyfimin olmasını beklemiyor asla. Özellikle beyaz yakalı bir işte çalıştığım dönemlerde kaybettiğim vakti düşünüp üzülüyorum hala. Ama SANAT sayesinde kendimi daha hareketli ve üretken hissediyorum. Tabii ki de insan asla kafasında kurduğu seviyeye gelemiyor sanırım. Doğamız gereği de hep bir şikayet etme hali oluyor. Uzun zamandır üzerinde çalışmak istediğim projeler, kendimce yazmak istediğim hikayeler, çalmak istediğim notalar var. Son 3 sene boyunca 5 defter dolusu not almışım. Telefonumdaki fotoğraf ve ekran görüntülerinden, not defteri uygulamalarına; ses kayıtlarından, spotify listelerine birçok farklı şekilde hatırlatma biriktirdim. Geri dönüp bakmak ve araştırmak istediğim birçok konu, tekrar duymak istediğim birçok ses var çünkü. Ve hala birikmeye de davam ediyorlar. Durup temizleyecek vakti yaratamıyorum bir türlü. Solna’dan koşar adım kaçıp, yeşil hatla adalar geçerken dinlediğim gibi “noise” dinlemeyeli; başkalarının acısına bakıp, tek başıma oturup “drone” çalmayalı çok uzun zaman oldu. Birgün zamanı gelecek ve beni bekleyen defterlere, kitaplara, efekt pedallarına geri dönüp bakacağım diye kandırıyorum kendimi hep. Ama zaman hiç durmadan akıp gidiyor ve asla vakit bulamıyorum, birgün mutlaka yazacağım dediğim, haksızlık dolu hikayeye başlamaya. Zaman geçiyor ve her daim çalışma masamda duran “ana” deftere birkaç sayfa yeni şey ekleyebiliyorum sadece. Keyfim yerindeyse geriye doğru sayfaları geziyorum ara sıra. Kiminde el yazımı beğeniyor, kiminde “ne özensiz adamsın be!” diye çıkışıyorum kendime. Bazı sayfaları okumama gerek kalmadan kime ne kadar sinirli olduğumu tahmin edebiliyorum. Aşk ve sanat her zaman hayatı güzelleştiriyorlar; ama bir şekilde ikisine de vakit ayıramadığım günler oluyor. Alelacele sağa sola koştururken istediğim ölçüde 4

üretemediğimi hissediyorum. Okumam gereken o kadar çok kitap, izlemem gereken film, dinlemem gereken o kadar çok albüm var ki; yeni bir şeyler öğrenmeden geçirdiğim her an yaşama karşı bir haksızlıkmış gibi geliyor. Yasmin Hamdan’ın yeni albümü çıkmış meğerse. Daha 1 sene olmamıştır belki 35 metrekare tek odalı bir evde, bir başka Ikea halıya oturup, bir başka Ikea koltuğa dayanıp “Sadece Aşıklar Hayatta Kalır” (Only Lovers Left Alive) filmini izlediğim. Şimdi geri dönen güneşin ışınlarıyla eriyen Mälaren’e bakıp 15 yaşımdaki halimi düşünüyorum. İstanbul’da bir pasajda John Lennon rozetlerinin birinde yazan “Hayat, siz geleceğe dair planlar yaparken başınıza gelen şeylerdir” sözünü okuduğumu hatırlıyorum bir anda. Bu söyleyiş, Lennon’dan önce de kullanıldı diyenler var; ama olsun; Ben ablamdan kalan kasette dinlerdim Beautiful Boy’u, Fransızca derslerine giderken. Hayata aşık olurdum gürültüyle çalışan kırmızı otobüslerde. İçinden deniz geçen şehri, İstanbul’u düşünürdüm hep. Plan yapmayı çok sever; ama planlarıma asla uymazdım. İstanbul’a kavuşamadım bir türlü, Ama donan ve eriyen suların şekillendirdiği coğrafyada, Doğayı kurtarmak, çevre için çalışmak için geldiğim ülkede, Sanat dergisi editörlüğü yapmaya başladım şimdilerde, Ve İstanbullu bir aşka kavuştum. Ne kadar plan yaparsam yapayım, hayatı asla kontrol edemedim. İçinden şehir geçen sularda yaşıyorum şu anda, Karanlıkların içinde, Hammarbyslussen’de hayat arkadaşımla buluşuyorum. Mälaren’den girip Baltık Denizi’ne akıyoruz Soluk soluğa.. Melih Öncel - EDİTÖR

Nisan - April 2017 #03

Dergi Adı - Namn: SANAT Magasin Yayın Dili - Offentliggörande Språk: Türkçe, İsveççe - Turkisk, Svenska Yayın Periyodu - Offentliggörande Period: Aylık - En Gång i Månaden Yayın Türü - Offentliggörande Typ: Yaygın Süreli - Periodisk Yayına Başlama Tarihi - Först Offentliggörande Datum: 2017 Şubat - 2017 Februari Yayıncı - Ansvarig Utgivare: SANAT Kultur och Event AB Kurum Sahibi - Företagsägare: Bora Serbülent Editör - Redaktör: Melih Öncel Yazı İşleri - Ansvarig Utgivare: Begüm Kültür Tasarım - Design: SANAT Event Kapak İllüstrasyonu- Omslagsbild: Melih Öncel Reklam ve Pazarlama - Annons och Marknad: SANAT Event Basım Yeri - Tryckeri: Åtta45 Teşekkürler - Tack vare: Meral Gicvan, İrem Ucan, Çiğdem Özdemirok, Edis Potori Telefon - Telefon: 076-171 67 20 Organizasyon Numarası - Organisationnummer: 559083-8206 Hesap Numarası - Bankgironummer: Handelsbanken 294-6028 Företag SWISH: 123-029 14 68 Reklam ve İletişim - Annons och Kontakta: sntevent@gmail.com 076-171 67 20 Adres - Adress: Segersbyvägen 4, 2tr. Norsborg, Stockholms Län, Sweden Dağıtım - Distribution: SANAT Kultur och Event AB E-posta - Epost: sntevent@gmail.com Web sayfası - Hemsida: http://sanatevent.com/ Sosyal Medya - Sociala Medier: https://www.facebook.com/sanatevent/ https://www.instagram.com/sanatevent/ https://twitter.com/SanatEvent



Mart • Mars

H

er sene Mart ayının ilk haftası ile başlayan ve bu yıl 18’cisi gerçekleşen Tempo Belgesel Festivali 6-12 Mart 2017 tarihlerinde sinemaseverlerle buluştu. Victoria, Rio, Sture, Zita sinemalarında ve Kulturhuset, Filmhuset, Södra Teatern, Fin Enstitüsü gibi bir dizi önemli mekanda düzenlenen festival süresince 23 farklı ülkeden 100’den fazla belgesel gösterimi yapıldı. Tempo Belgesel Festivali, İsveç’te gerçekleşen en büyük belgesel festivalidir. 1998’de kurulan Tempo, başlangıcından bu yana dünyanın

Dream Empire dört bir yanından İsveçli izleyicilere ulaşması güç birçok yaratıcı belgeselin gösterimini yapmıştır. Tempo aynı zamanda altı yarışmaya da ev sahipliği yapmaktadır: Avrupa’nın en büyük belgesel ödüllerinden biri de yine bu festivalde verilmektedir. Bu yıl ödül alan bazı filmler ve ödül alanları şu şekildeydi; Stefan Jarl Uluslararası Belgesel Ödülü Raoul Peck’in Senin Zencin Değilim filmine, Tempo Belgesel Ödülü Karin Ekberg’in Inez’den Sonra ve Ragnhild Ekner’in Trafik Işıkları Sabahları Mavidir adlı filmlerine, Tempo Kısa Film Ödülü Axel Danielson & Maximilien Van Aertryck’in Studio 5 adlı filmlerine verildi.

6 DEGREES OF MUSTAFA ARHAN Festival’de ayrıca İsveç Türk toplumunu yakından ilgilendiren bir kısa film de yer aldı. “Mustafa Arhan’ın 6 derecesi” adlı bu filmde, İsveç sosyetesinin Malmö sayfalarında sıkça gördüğümüz, 83 yaşındaki Malmö efsanesi oryantal halıcı Mustafa Arhan portrelendi. "Film, oryantal halılarla ilgilidir. Yabancılar ve hilebazlar ile ilgilidir. İsveç’le ilgili, seninle ve benimle ilgilidir" cümlesi ile tanımlıyor filmi yönetmen koltuğundaki Axel Petersén. Kırk yılı aşkın süredir, Malmö’de yaşayan hem lüks 6

bir hayatı hem de çalışan sınıfı benliğinde barındıran biri Mustafa Arhan. Fakat bir sorunu var Arhan’ın, son 10 yıldır kendisi ve oğlu gibi davranıp insanları kandıran ve onlar yerine imitasyon halı satan bir grupla savaş veriyor. Film, Arhan’ın ve yerel mücadelesinin ötesinde, egzotizm, oryantalizm, kültürel asimilasyon ve uyum sağlama dürtüsü gibi temaları araştırarak işliyor konuyu. SANAT ekibi olarak izlenmesi gereken ve önemli bir bakış açısıyla yaklaşılmış bir film olduğunu düşünüyoruz.

T

e mpo Dokumentärfestival 2017 är den 18:e i ordningen och huvudtemat för festivalen är (o)sanning, något som genomsyrar både filmer, radio, foto och samtal. Temat har en naturlig koppling till de dokumentära berättandet – vems verklighet är det som skildras och hur handskas vi med sanningen när berättelser formas? I årets festival, som pågår mellan 6–12 Mars, presenteras ett 40-tal internationella filmer och totalt visas över 100 dokumentärer under festivalen.

Tema: (O)sanning

Under Tempo 2017 lägger vi sanningsbegreppet under lupp och fördjupar oss i gränslandet mellan sanning och lögn. 2016 valdes »post-truth« till årets ord enligt Oxford Dictionary som menar att vår tid karaktäriseras av att objektiva fakta inte anses lika viktiga längre. Istället är det känslor och personliga uppfattningar som står i centrum. Vi vill undersöka detta vidare genom film, radio, foto och samtal. Hit hör bland annat Dream Empire, I Am Not Your Negro, Brev till en seriemördare och inte minst seminariet Fakta och fiktion – vart går gränsen? Klicka på sektionerna nedan för att se vilka filmer på temat som finns inom varje sektion.

6 Degrees of Mustafa Arhan

Uppbyggd som en thriller leks det med sanning och osanning i Axel Peterséns nya film. Svindlare, vem är det? Petersén, tidigare bakom spelfilmer som »Avalon« och »Under pyramiden«, som också vågar blanda »realitet« med fiktion, möter här matthandlaren och den tidigare generalkonsuln Mustafa Arhan i sitt hus i Malmö. Liksom hans goda socitetetsvän Lars Hector. Han som inte vill lura någon, har nu blivit utsatt för ett bedrägeri. Men vad är sant och vad är falskt? Vem är svindlare? Lekfullhet och allvar på ett underbart svajande sätt.


Konser • Konsert

23 April @Berwaldhallen

SELDA BAĞCAN

feat. Boom Pam

Avrupa’da birçok festivalde birlikte sahne alan Selda Bağcan ve İsrailli surf rock grubu Boom Pam’ın 21 Nisan’da Göteborg ve 23 Nisan’da da Stockholm’de gerçekleşecek konserlerini SANAT ekibi olarak heyecanla bekliyoruz. Tüm müzik serüvenini, doğal yeteneği ve müzik birikimiyle çok doğru bir şekilde harmanlayan Bağcan, yeniliklere açık olması ve genç gruplara verdiği destek ile gerek müzikleri gerekse yorumu dünyaca dinlenmeye ve esin kaynağı olmaya devam ediyor. Günümüzde birçok müzik festivalinde yer alan Selda Bağcan’ın Anadolu folk müziğini "saykedelik" ezgilerle birleştirmesi, müziğinin tüm dünyada dikkat çeken ve sevilen bir tını haline gelmesinin de önemli bir sebebi. Peki Boom Pam ile nasıl tanıştılar? 2014’te İsrail’de gerçekleşen Groove Festival’inde yolları kesişmiş Tel Avivli müzik grubuyla. Sonrasında ise grubun Selda Bağcan hayranlığı ile gelişen birliktelikleri “Le Guess Who?”, “Bad Bonn Kilbi”, “EkşiFest” ve en son “Primavera Sound Fest” gibi festivallerde devam etmiş. Sahne uyumlarını ve ne kadar eğlendiklerini gördüğümüz Bağcan ve Boom Pam, bu sinerji ile keyifli konserler vermeye devam ediyorlar. Bağcan, kendisine gelen açık hava konserleri ve rock festivali teklifleri için “Rock festivallerine yabancı değilim, bu yaştan sonra rockçı da oldum” diyerek yeni neslin de beğenisini toplamayı başarıyor.


Film • Bio

DÜNYANIN İLK UZUN METRAJ YAĞLI BOYA FİLMİ LOVING

D

ünyanın ilk uzun metraj yağlı boya animasyon filmi için çalışmalara 2012 yılında başlandı. Yakın bir gelecekte gösterime girmesi planlanan film, Van Gogh’un 125 yıl kadar önce yaşadığı çalkantılarla dolu hayatını, kariyerini ve yolunun bir şekilde kesiştiği insanları konu ediyor. Oscar ödüllü film stüdyoları BreakThru Films ve Trademark Films’in yapımını üstlendiği projenin tamamlanıp son halini alabilmesi için Polonya’nın Gdansk şehrindeki merkez stüdyosunda çalışmalar tüm hızıyla devam ediyor. Vincent Van Gogh’un hayatının anlatılacağı filmin fragmanı, dönüm noktası niteliğindeki filmle ilgili merak ettiklerimize kısa bir ışık tutuyor. Van Gogh’un kendine has tekniğini ve fırça darbelerini en doğru haliyle taklit edebilmeleri için eğitilen 125 ressam sayesinde filmdeki her bir kare gerçek ve elle boyanmış sanat eserlerinden oluşacak. Fragmanda her bir saniyede toplam 12 yağlı boya resim kullanılmış. 50 saniye süren fragmandaki animasyonlar için 720 adet yağlı boya tablo yapılmış. Van Gogh’un hayatını detaylı incelemek ve gerçeği yansıtabilmek adına Van Gogh’un kaleminden 800 mektup içeriği kullanılmış. Ayrıca 8 yılda 860 yağlı boya resim yapan Van Gogh’un 125 tablosu da filmde yer alacak. 20 kişinin görüşleri alınarak yapılan hazırlıklar ile türünün ilk örneği olan bu proje, tüm sanat severler tarafından uzun süredir heyecanla bekleniyor. Filmin yönetmenleri Dorota Kobiela ve Hugh Welchman bu sıradışı yapımın ne zaman gösterime gireceğine dair henüz bir duyuru yapmadılar. Filmin toplamda 65,000 tablodan oluşacağı planlanıyor. Hugh Welchman'ın geliştirip patentini aldığı ve bir sonraki her kare için ressamın fırçasından eklenmiş hareketlerden oluşan yeni bir yağlı boya tekniği kullanılıyor.

foto: Loving Vincent

VINCENT VÄRLDENS

FÖRSTA LÅNGFILM

2

AV OLJEFÄRG

012 började man att bearbeta världens första animerade långfilm med oljemålning. Snart kommer den att ha premiär som handlar om Van Gogh’s liv för 125 år sedan, där han levde livet fullt med kaos, hans karriär och de människor som hade skärningspunkt i hans liv. Oscar vinnande filmstudion BreakThru och Trademark håller på att slutföra projektet i deras studio i centrala Gdansk, Polen. I filmens trailer belyser Vincent Van Goghs livs milstople, där 115 konstnärer försöker att efterlikna Van Goghs teknik och unika penseldrag där varje handmålade konstverk kommer att visas. I den 50 sekunder långa trailer skildras 12 oljemålningar per sekund, då det totalt har tillverkats 62450 oljemålningar för animeringen. För att kunna uppnå en sann återspeglig av Van Goghs verkliga liv har man utgått från 800 brev personligen skriven av Van Gogh. Dessutom har man i filmen använt 125 av de 860 målningar, som Van Gogh har målat under en period av 8 år. Med samråd av 20 personer görs förberedelserna av projektet, som ivrigt väntas av alla konst fans. Dorota Kobriel och Hugh Welchman, som är regissörerna av denna extraordinära produktion, har ännu inte annonserat premiärvisningen för filmen. ”Loving Vincent” har inte enbart syfte att återskildra Van Goghs traditionella konst, men snarare att återberätta hans liv och dödsfall med unika och nya penseldrag. Traditionalism möter modernalism, i en enda film.

foto: Loving Vincent 8

REFERENSER: www.lovingvincent.com


EDITOR LISTENS TO JÜLİDE ÖZÇELİK Bu yıl ilk kez gerçekleşecek olan 1. Bakırköy Caz Günleri, 10 Nisan Pazartesi akşamı Leyla Gencer Opera ve Sanat Merkezi'nde Jülide Özçelik ve arkadaşlarının konseri ile son bulacak. Özçelik`e trombonda Bulut Gülen, gitarda Cem Tuncer, bas gitarda Efecan Tuncer ve davulda Ediz Hagızoğlu`nun eşlik edeceği konserde, grup geniş bir repertuvarla sahnede olacak. Jülide Özçelik son yıllarda birçok organizasyon ve festivalde sahne almıştır; İstanbul, Adana, Manisa, İzmir, Ankara, Bursa, Caz Günleri, Caz Festivalleri, Kampüste Caz, Ayışığında Caz, Kennedy Caz konser serisi ve daha niceleri.. Akıcı ve duru sesi ile hepimizin kalbini kazanan şarkıcı Jülide Özçelik’in müzik yolculuğu, lise sonrası Müjdat Gezen Sanat Merkezi'nin Hafif Batı Müziği bölümünü kazanmasıyla başlar. Mezuniyetinin ardından İstanbul Bilgi Üniversitesi Müzik Bölümü’nü tam burslu kazanan Özçelik, burada da vokal performans bölümünde Nükhet Ruacan ile vokal teknikleri üzerine çalışır. Özçelik, Selen Gülün, Randy Esen, İmer Demirer, Donovan Mixon, Ayşe Özbekligil, Raci Pişmişoğlu, Ricky Ford, Can Kozlu

gibi eğitmenlerden ensamble, armoni, solfej dersleri alarak bu bölümden mezun olur. İşte daha o zamanlarda yaptığı işlere imzasını atan insanlardan olacağı bellidir ki Türkçe sözlü caz yapma fikriyle bazı projeler oluşturup, performanslar gerçekleştirmeye başlar. Bu arada Klasik Türk Müziği koro çalışmalarına devam edip, konserlerde solist olarak yer almıştır. Aynı zamanda TRT Hafif Batı Müziği ve Caz Orkestrası ile canlı kayıtlar da yapmıştır. Sıra albüm yapmaya geldiğinde bu fikrini Cem Tuncer'le paylaşan Özçelik, albümünün ön hazırlıklarına da bu şekilde başlar. Cem Tuncer, Erbil Doğan, Kağan Yıldız, Ediz Hafızoğlu ve Genco Arı ile beraber 2008 Ocak ayında ilk albümü olan Jazz İstanbul Volume 1′i bizlerle buluşturan ve evrensel standartlarda Türkçe sözlü müzik yapma fikriyle yola çıkan Jülide Özçelik, albüm yayınladığında sadece caz çevrelerince değil, geniş bir dinleyici kitlesinin de takdirini kazanır.

9


Portre • Porträtt

Müzik Matematik Mekanik...

foto & text: SANAT EVENT

Nisan sayımızda SANAT Magasin okuyucularına, otuz yılını müzikle iç içe geçirmiş, erken yaşta Türkiye'de başladığı hayat mücadelesini şimdilerde ise İsveç'te başarılı bir firma yöneticisi olarak sürdüren Murat Yiğitbaş'ı anlatmak istiyoruz.

M

urat Yiğitbaş çocukluk yıllarında, yoğun çalışan babasına duyduğu özlemi çocuklarına yaşatmamak adına müzisyenliği bırakıp iş dünyasına atılmış çok renkli, çok keyifli ve yaptığı işte titiz ve başarılı bir iş adamı. Babasının yoğun iş hayatını gözlemleyen Yiğitbaş, daha o zamanlar gündüzleri çalışıp akşamları evde olabileceği bir gelecek hayali kurmuş. Bu hayal, Murat Yiğitbaş'ı şimdilerde Toolmek Elektrisk Ab Bakım Onarım Servis ve Satış Merkezi'nde başarılı bir iş adamına dönüştürmüş. SANAT ekibi olarak okuyucularımıza, hayat içerisindeki bu değişimin

hikayesini aktarıyor olmaktan büyük mutluluk duyuyoruz. Murat Bey Sanat Magasin okuyucularına kısaca kendinizden bahseder misiniz? Öncelikle size ve ekibinize çok teşekkür ederek başlamak istiyorum. Ben 1968 Batman doğumluyum, her ne kadar kimliğimde başka bir tarih yazsa da doğum tarihim 28 Aralık 1968. Müzisyen, aynı zamanda memur olan bir babanın dört çocuğundan biriyim. O zaman otuz yıllık müzisyenlik hikayesinin nasıl başladığının da cevabı babanız? Evet, tabii ki. Rahmetli babam Ünal Yiğitbaş o dönemde çok yoğun ve

önemli isimlerle çalışan değerli bir müzisyendi. Batman'daki orkestradan, 1968 yılında İlhan Telli'yle birlikte kazandıkları Altın Mikrofon Şarkı Yarışması'na kadar müziğin birçok evresini dolu dolu yaşamış kişilerdendir. Babamın memur olması nedeniyle Ankara'ya taşınmıştık. Gündüzleri mesai, akşamları Erol Pekcan Orkestrasıyla birlikte dönemin en önemli gece klüplerinden 06, Süreyya gibi mekanlarda sahne almaları, aynı zamanda radyo emisyonları derken babamı göremez hale gelmiştik. Ben ve kardeşlerimin bu durumdan etkilenmesi kadar doğal birşey olamazdı. Bizler de alaylı olarak çok erken yaşlarda müzikle haşırneşir olduk elbette.

10

1979'da İzmir'e taşındık ve 1983 yılında ilk defa Polis Emeklileri Derneği ve


Biz işle z in ımı rimiz ğ tı e yap şteril lışmış e ü iz ça il, m la ve ların b rur ğ e y d ı a u ark arıs la g baş muz m tajlar u iki n uğu ava etiz. B old kları şirk urmak u r d i n b su luşt gurur an u y b u d ir fı t a ra i ç i n b ı . ğ m bizi kayna

SERVICE OCH REPARATIONER AV MASKINER OCH VERKTYG I STOCKHOLM

Toolmek Elektriska AB har sedan 2003 verkat i Stockholmsområdet med service och reparationer av verktyg och maskiner. Vi har en liten butik i anslutning till verkstaden. Här kan du köpa verktyg av märken såsom Makita, Hitachi, Flex och Milwaukee. Vi säljer också förbrukningsvaror såsom borrar, klingor, fräsar och sågblad. Vi reparerar och servar så gott som samtliga märken av verktyg i yrkesmässig användning, vare sig det handlar om elverktyg, lufttrycksdrivna verktyg eller maskiner för städbranschen. Vår kundbas utgörs i första hand av företag som hyr ut verktyg och maskiner, byggföretag, snickerier och verkstäder med fast installerad tryckluft. Vi är en partner för många av Stockholms uthyrningsfirmor och har schemalagda rutter för upphämtning och avlämning av reparationsjobb. Du kan boka upphämtning av dina trasiga verktyg om du ringer oss.

Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı misafirhanelerinde kardeşlerimle beraber sahne almaya başladık. 1986 yılına kadar hep beraber çalıştık; daha sonra müzik kariyerlerimize ferdi olarak devam ettik. 1992 yılında kardeşim Vural Menderes Yiğitbaş'ı, 24 yaşındayken kaybettik.

eşimle tanıştım. Eşim İsveç'te yaşıyordu, ben de 1989 yılında evlenerek İsveç'e yerleştim. İsveç'e yerleşmeden önce Türkiye'de tam zamanlı olarak yaptığım müzisyenlik işine burada da yoğun bir şekilde devam ettim. Akşamları yaptığım işin yanı sıra İsveççe öğrenmek

için çocuk yuvasında çalışıyordum. Aynı zamanda geçimimizi sağlamak için, gazete dağıtıcılğı gibi ilgi alanımda olmayan birçok iş yaptım. 1992 yılında eşimin amcasının yanında başladığım iş, benim şu anda yaptığım işe adım atmamı sağladı.

Müzik alanında bir eğitiminiz oldu mu? Aslında olmadı; fakat İzmir Devlet Konservatuarı'nın bale bölümünü kazanmıştım ve iki yıl devam ettim. Babamın memur olması sebebiyle ve o dönemde yaşanan siyasal gerginlikler yüzünden eğitimimi yarıda bırakmak zorunda kaldım. Peki İsveç macerası neresinde başlıyor?

hayatınızın

1988 yılında Akçay'da müzik yaptığım sıralarda 12 yıl birlikte evli kalacağım

11


İlhan Telli'yle birlikte Altın Mikrofon Şarkı Yarışması'nda ödül kazanan değerli müzisyen Ünal Yiğitbaş'ın oğlu Murat Yiğitbaş.

Akşamları sahneye çıkıyor, gündüzleri ise elektrikli el aletleri tamiratı, bakım ve onarım işleri yapıyordum. Bu yoğunluk İsveç'e geldikten sonra 10 yıl kadar böyle devam etti. O güne kadar öğrendiklerim, yaşadıklarım, en çok da babamın sürekli akşamları çalışmasından dolayı duyduğum özlemimi kendi çocuklarıma yaşatmamak adına bu işi yapmaya; kısacası gündüzleri çalışıp, akşamları evimde olmaya karar verdim. Böylece cebimde hiç param olmadığı bir dönemde, rahmetli babamdan kalan kötü durumda birkaç alet ve tornavidayla 2003 yılında sermayesiz olarak ilk şirketim Murats Maskin Service HB'yi kurdum. Yaklaşık 45m2 izbe bir bodrum katında 2 yıl kadar hem kendi kurduğum işte çalışıp hem de müzisyenliğe devam ettim. Bu geçen 2 yılda işlerimin hızlı bir şekilde artması ile de profesyonel müziği 2005 yılında tamamen bıraktım. Toolmek Elektriska AB ne zaman kuruldu? 2013 yılında Toolmek Elektriska AB olarak yeni bir vizyonla devam etmek için bir şirket oluşturuldu. Hem çalıştığımız YRC, HLL, Cramo, Ramirent, Hyreshuset, WHC ve Global Maskin & Profil Center gibi büyük çaplı şirketlere daha iyi hizmet sunabilmek, hem de büyük volümlü işler yapabilmek adına 240m2 olan yeni yerimizde Bosch, Flex, Hitachi, Machiata, Duss, Milwaukee, AtlasCopco ve daha birçok bilinen markanın tamir, bakım ve onarımının yapıldığı merkezimizde müşterilerimize hizmet vermeye başladık. 12

Aynı zamanda bu markaların ürün satışı ve aksesuar satışını da yapmaktayız. Merkezimizin içerisinde kapsamlı işlerin ve ayrı işlemlerin yapılabildiği iki büyük tamir atölyesi, çalışma ofisleri, satış bölümü, ve dinlenme odasının yanı sıra, işten arta kalan zamanlarda gelen misafirlerle hoşça vakit geçirilmek üzere tasarlanmış ve her an çalınmaya hazır piyanosuyla oluşturulmuş müzik köşesi bulunmaktadır. Tüm bunlar Murat Yiğitbaş'ın erken yaşlarda başladığı müzik hayatı ve sonrasında hayatındaki değişikliklere değer katarak 45m2 bir atölyeyi, şimdilerde cirosu 2 milyon kronu aşan bir şirkete dönüştürmesinin hikayesi. Biz yaptığımız işle değil müşterilerimizin başarısıyla ve çalışmış olduğumuz markaların bize sundukları avantajlarla gurur duyan bir şirketiz. Bu iki tarafı buluşturmak bizim için bir gurur kaynağıdır. Kısa bir dönemde yapmış olduğumuz yeni iş bağlantılarıyla, Türkiye'de dünya standartlarında üretim yapan markaları İskandinav pazarında temsil etmeye başlayacak olmaktan dolayı da ayrıca çok heyecanlı ve gururluyuz. Bu keyif dolu sohbet için SANAT Magasin ekibi olarak bize ayırdığınız zaman ve sıradışı hikayeniz için size teşekkür ediyor ve başarılarınızın devamını diliyoruz.


LJUD & LJUS - UTHYRNING

PA, Lighting & Backline Rental for Concerts, Dj Events, Weddings, Parties, Corporate Events

SANAT Kultur och Event AB 076-171 67 20 Segersbyvägen 4, 14563 Norsborg sntevent@gmail.com


KULU DOĞAL HAYATI KORUMA DERNEĞİ

H

SENELER ÖNCE RAHMETLİ MÜZİSYEN ESİN AVŞAR'LA TANIŞMIŞTIM. SOHBET ESNASINDA BANA KULU'DAKİ KUŞLARI SORMAYA BAŞLADI; OYSA Kİ İNSAN TANIDIĞI BİRİNİ SORARDI, AHMET'İ YA DA MEHMET'İ... ESİN HANIM BÖLGEMİZDEKİ KUŞLARI TEKER TEKER

SAYMAYA

BAŞLADI,

SÖYLEDİKLERİ

ÇOK İLGİNÇ GELMİŞTİ. BENİM HENÜZ DOĞAL HAYAT HAKKINDA HİÇBİR BİLGİM YOKTU VE İSTANBUL'DA YAŞAYAN VE MÜZİKLE İLGİLENEN BİR

KADIN,

BİR

ÇIRPIDA

BANA

KENDİ

TOPRAĞIMI

ANLATIVERMİŞTİ.

MAHÇUP

OLMAMAK MÜMKÜN DEĞİLDİ...

erşey "genç adam bana adresini ver" demesiyle başladı. Esin Avşar bugün aramızda değil maalesef ama bana bıraktığı aşk ve özveriyle devam ediyor Kulu Doğal Hayatı Koruma Derneği. İsveç'e taşındıktan sonra senelerce bir metropolde yaşamak beni boğmuştu. Yeniden memlekete dönmüştüm ama ilçemizin gittikçe betonlaşması, doğal zenginliklerimizin hızla kaybolması beni bir hayli düşündürdü. İki ülke, iki memleket arasındaki farklılıkları karşılaştırınca sonuç avuçlarınızda netleşiyor aslında. Avrupa'da yabani hayvanlar bile insanlardan ürküp kaçmıyor mesela, oysaki sevgisiz yaşayan evcil hayvanlar bile insanları görünce kasılıyor ve kaçıyor bizim memlekette. Ne yapabilirim diye düşünürken, bu soruyu ne yapabilirize çevirip amacı büyüttüm. Yapacağımız etkinlikleri ve yatırımları yasal zemine oturtabilmek, aynı zamanda farkındalık yaratabilmek için bir dernek kurduk. Bizimle aynı şekilde düşünen, ben de varım diyen arkadaşlarla beraber elimizden gelenin hep fazlasını yapmaya gayret ettik. Ağaçlar dikildi binlerce, bölgede

kuşların tüneyebileceği ya da yuva yapacabileceği yetişkin ağaç bulunmadığından onlar için de güzel çalışmalarımız oldu, direkler dikildi yuvalar yapıldı. Dünyada ve ülkemizde doğaya zarar veren oluşumlara karşı protestolarımızı her zaman yaptık. Ağaç ve hayvan katliamlarına karşı tepkimizi her daim gösterdik. Doğru ve mantıklı yatırımları da takdir edip alkışladık. Derneğimiz yönetim kurulu, bu işe gönül vermiş, vicdanlı, doğa aşığı kişilerden oluşmaktadır. Ben de varım diyenlere; siyasi duruşu, etnik kimliği ve inancına bakılmaksızın kapımızı herkese açtık. Plan, proje ve etkinliklerimizde, grubumuza önceden bildiri yapıp bilhassa çocukları davet etmekteyiz. Hiçbir çocuk diktiği ağacı unutmaz! Yaptığımız, yapacağımız en güzel şeydir bir çocuğu doğa bilinciyle yetiştirmek, doğadaki tüm canlıları sevme bilincini yerleştirmek. Bu dünyada her canlı gelip geçicidir elbet ama hani derler ya "Bir dikili ağacım var", benim ve emeği geçen onlarca arkadaşımın binlerce dikili ağacı var, ya sizin? Son ırmak kuruduğunda Son ağaç yok olduğunda Son balık öldüğünde Beyaz adam paranın yenmeyen birşey olduğunu anlayacak Düşünün diyorum, tıpkı bir kızılderili gibi!

FERAMUŞ

PEKTAŞ'IN

ANLATIMIYLA

YARDIM VE BAĞIŞLARINIZ İÇİN 14

GARANTİ BANKASI MURAT ULUDAĞ SEK HESABI TR86 0006 2001 2320 0009 0946 YAPI KREDİ TL HESABI TR20 0006 7010 0000 0082 4429 48


EN INITIATIVE AV FERAMUS PEKTAS

F

ör många år sedan träffade jag den avlidne Esin Avsar. I början av vårt samtal frågade hon om hur det var med våra landsfåglar. Vanligtvis brukar människor fråga om hur det är med bekanta men ack nej, hon började istället räkna upp olika fågelarter som lever i området. Hennes kunskap om fåglar fascinerade mig eftersom jag inte hade någon kunskap om naturlivet överhuvudtaget. Jag kunde inte begripa hur en dam från Istanbul, som var mer känd för sin musikkunskap, lyckades med ett svep förklara mitt land till mig. Jag kunde inte låta bli att känna mig generad. Allting började med att hon sa “ge din adress unga man”. Esin Avsar är tyvärr inte med oss idag, men mitt minne av henne lämnar mig med kärlek och hängivenhet. Kulu Wildlife Conversation society. Efter att jag flyttade till Sverige kände jag som att jag kvävdes i storstaden. När jag väl bestämde mig för att flytta tillbaka till mitt hemland, väntade mig en annan bild än den som jag en gång lämnade. Den vackra naturen hade blivit ersatt med betongbyggnader, och denna syn fick mig att reflektera. Turkiet och Sverige; skillnaderna mellan dessa två länder blev alltmer tydligt för mig. Till exempel blir inte vilda djur rädda från människor i Europa men dessvärre kan man inte säga samma sak om i Turkiet. I vårt hemland blir kärlekslösa husdjur bara rädda och springer ifrån människor. Jag började tänka hur jag kunde förbättra situationen men därefter utökade jag syftet genom att vad vi kunde göra åt det. I samverkan med personer med samma mentalitet som min, försökte vi alltid bidra till vårt yttersta. I samband med ett projekt planterade vi tusentals träd för att förbättra fåglarnas situation då de upplevde svårigheter

KU LU WI LDLI FE C O NV ER S ATI ON S O C I ET Y med att bygga bo och föröka sig på grund av minskningen av fullvuxna träd i naturen. Vi deltog i protester mot försämringen av naturen och visade alltid vår avsky för träd-och djurslakt. Med vår passion för natur i åtanke, bestod styrelsen för vår förening av personer som var minst lika naturvänliga som oss. Vi öppnade våra dörrar till alla som ville bidra, utan att diskriminera utifrån politisk åsikt, etnicitet, eller religiös tillhörighet. Vi lägger mycket vikt på barnens deltagande och därför bjuder vi särskilt in barn till projekt och aktiviteter som vi arrangerar. Inget barn glömmer bort trädet som hon eller han har planterat! Den största gåvan vi kan ge till våra barn är att uppfostra dem mer miljömedvetna och få dem att älska varje skapelse i naturen. Även om varje liv en dag kommer att försvinna men kan om bidrar med någonting så kan man leva med belåtenhet att man har gjort en skillnad i livet. Hur har du bidragit till naturlivet? När den sista floden är torr, när det sista trädet torkar ut, när den sista fisken dör ut, kommer den vita mannen förstå då att pengar är oätbar. Tänk efter, som indianerna.


SAL U L U SAN 23 Nİ İK VE L N E EGEM AMI R Y A KB ÇOCU

SÖNDAGEN DEN 23:E APRIL ÄR DET ÄNTLIGEN DAGS FÖR DET ÅRLIGA FIRANDET AV BARNENS KULTURFESTIVAL PÅ KUNGSTRÄDGÅRDEN. VAR REDO FÖR EN HELDAG FYLLD MED UPPTRÄDANDEN, AKTIVITETER, UTSTÄLLNINGAR, LEKLAND FÖR DE SMÅ, TURKISKA MATRÄTTER OCH MYCKET MER. 23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI BU YIL 23 NİSAN PAZAR GÜNÜ KUNGSTRÄDGÅRDEN´DE KUTLANACAK. HER YIL OLDUĞU GİBİ BU YIL DA GÜZEL BİR GÜN GEÇİRMENİZ İÇİN SAHNE PROGRAMI DOLU DOLU GEÇECEK VE FESTİVAL ALANINDA ÇOCUKLAR İÇİN ÇEŞİTLİ EĞLENCELERİMİZ OLACAK.

16


Arabeskin Siyasal ve Sosyolojik Oluşumu

A

rabeski, adından dolayı Arap kültürü diye tanımlamak doğru değildir. Tam olarak Türk kültürü demek de yanlış olur. “Doğu ile batı sentezi” demek en kabul gören açıklama olacaktır.

Arabesque Musik i Turkiet

MEHMET

1980’lerde Türkiye’de artan köyden kente göç ve askeri darbenin getirmiş olduğu baskı ve ezilmişlik hissi, arabesk kültürünün, önlenemez yükselişine sebep olmuştur. Genelde, hüzünlü hatta halk arasında tabir edilen şekliyle, ‘damardan’ şarkılar üretmiş ve bu yüzden de maddi sıkıntı çeken insanlar tarafından arabesk müzik sahiplenilmiştir. Diğer yönden bakıldığında ise, 1926’dan 1976’ya kadar Türkiye’de tüm okullarda uygulanan Türk Musikisi yasağı da, bu kültürün oluşmasında etken olmuştur. Bu yasaktan dolayı oluşmuş kültürel boşluğu, doğu – batı sentezi diye tabir edebileceğimiz arabesk kültürü doldurmuştur. Martin Stoks, “Türkiye'de Arabesk Olayı” adlı kitabında şu ifadeye yer vermiştir: "Teybe bir kaset koymak basit bir tüketiciliğin kof bir hareketi değildir. Bilakis yapısal olarak bireyin birlikte olduğu grubu ve bu birlikteliğin yer aldığı mekanı tanımlayan bir davranıştır". Arabesk için müzikal tanımlama ise şöyle yapılabilir: Türk klasik müziği ve halk müziği formlarının, batı ve Mısır unsurlarıyla iç içe geçtiği yeni bir karma tarzdır. Orhan Gencebay'a göre Türk müziğinin özgür icrasıdır. Arabesk 1960'lı yıllarda kültürel bir hareketliliğin yaşandığı dönemde ortaya çıkmıştı ve aslında çıkışı itibariyle içinde politik bir potansiyeli barındırıyordu. Orhan Gencebay'ın "Bir Teselli Ver" ve "Hatasız Kul Olmaz" adlı şarkıları ezilenleri, göç edenleri ifade ediyor, fakat şarkılarda ezilmenin ve göç etmenin ifadesi iş, ekmek, özgürlük gibi kavramlarla kendini göstermiyordu. “Sevgili” özelinde Allah’a ve topluma seslenilirken daha soyut ifadeler kullanılıyordu. Yoksulluk, ezilmişlik, yerinden yurdundan kopmuşluk ve endişe müziğe girmiştir ancak bütün bunlar metaforik bir dille anlatılmaktadır. Metaforik anlatımın başvurduğu kelimeler hasret, vuslat, yanmak gibi kelimelerdir. Türkiye’de sol eğilimli düşünürler, arabeski kaderci bir bakış açısını geliştiren yanlış ve kolayca yönlendirilebilecek bilinç veren bir tarz olarak görmüşler ve toplumsal protesto unsurundan eksik olduğunu düşünmüşlerdir. 1970'li yıllardan sonra arabeskin niteliği değişmeye başlar. Toplumsal hak talep eden tavır, eleştirel boyutunu kaybederek hem daha tutucu hem de daha kolay yönlendirilebilir bir hale gelir. Özellikle 1980'li yıllarda ANAP politikalarından birisi de ideolojik olarak arabesk kültürünü, halkı kendi içine çekme ve kendi kaderini telkin etme politikasına yöneltme eğilimi olmuştur. ANAP özellikle dinsel tepki ile arabesk arasında kadercilik aracılığı ile bir bağlantı kurar. Özal'la başlayan serbest pazar politikası fakiri fakir, zengini zengin yaparken o dönemde arabesk, kaderi telkin etme amacıyla kullanılır. Bu doğrultuda ANAP içerisinde arabesk üzerine bir araştırma grubu kurmuş, bu grup içerisinde partiye oy verenler arasındaki arabesk kitle incelenmiş ve bu doğrultuda propagandalar yapılmıştır. 1988 yılında referandum propagandası için İbrahim Tatlıses'in "Allah Allah" parçası seçilmiştir. Diğer partiler arabeski hiç gündemine almazken ANAP arabeskin TRT'de yayınlanması gibi konuları tartışmıştır. Günümüz müzik endüstrisine bağlı olarak, arabeskin standartlaştığı ve bir yandan da kendi içinde türlere ayrıldığı görülmektedir.

D

et vore inkorrekt att definiera arabesque som arabisk kultur även om ordet antyder det men det vore heller inte korrekt att säga att det är enbart den turkiska kulturen. Frasen “Öst möter väst” skulle vara den bästa SAKARYA beskrivningen för arabesque. I samband med ökningen av migrationen från byar till storstäder under 80-talet i Turkiet, samt militärkuppens förtryck, växte arabesque kulturen till en oundviklig nivå. I allmänhet ansågs musikformen som sorgsen vilket tilltalade särskilt personer som upplevde ekonomiska svårigheter. Ett ytterligare händelse som kan ha bidragit till utvecklingen av arabesque är musikförbudet som hade införts i turkiska skolor under 1926 och 1976 vilket skapade rum för arabesque att fylla tomrummet som förbudet hade medfört under den långa tidsperioden. I sin bok "Turkiye´de Arabesk Olayi" uttrycker sig författaren Martin Stocks med orden “Att sätta en kassettband i bandspelaren är inte en enkel ihålig konsumistisk rörelse. Tvärtom är rörelsen ett beteende av individer som bestyr och definierar en känsla av samhörighet.” Den musikaliska kompositionen av arabesque kan identifieras på följande sätt: Kombinationen av turkisk klassisk musik och folkmusik med sammanflätning av västerländsk och egyptisk influens skapar denna nya stil. Enligt Orhan Gencebay är den nya stilen en friare genomförande av turkisk musik. Arabesque uppstod under en period under 60-talet som var avsevärd för kulturella rörelser, och musiken hade dessutom potential för att erhålla politisk inflytande. Orhan Gencebay nämner till exempel invandrigen och förtryck som fanns i samhället i sina låtar Bir Teselli Ver och Hatasiz kul olmaz. Musiken reflekterade vardagliga händelser och upplevelser med autenticitet för fattigdom, förtryck samt saknaden till sina rötter. Dessa reflektioner beskrivs oftast i bildspråk, där referenser till ord som längtan och återförening förekom. Vänster lutande tänkare i Turkiet ansåg att mentaliteten att se arabesque ur en fatalistisk synvinkel var fel och manipulativ. De tyckte att det var den saknade delen av social protest och därmed förändras arabesques karaktär efter 70-talet. Attityden, som krävde social rättigheter förlorade sin kritiska storlek och blir mer konservativ och enklare att riktas. Under 80-talet utnyttjade det politiska partiet “ANAP” arabesque musikkulturen till sin fördel med syfte att öka befolkningens medkänsla för partiet, där de skapade en ideéll ideologisk bild med betoning på eget öde. Partiet skapade ett särskilt förbindelse mellan religiösa reaktioner och arabesque från ett fatalistiskt perspektiv. Özal började sin politiska propaganda med en fri marknad som enligt honom gjorde fattiga till fattiga och rika till rika, och därmed inkluderade partiet arabesque som en betoning på eget öde inom detta ämne. I detta avseende hade de inrättat en forskargrupp inom ANAP som undersökte korrelationen mellan personer som röstade på partiet och personer som lyssnade på arabesque, och därefter utformade propaganda i denna riktning. Som propaganda för folkomröstningen år 1988 valdes Ibrahim Tatlises sång Allah Allah. Medan de övriga partierna inte visade något intresse för arabesque, ansträngde ANAP sig för att arabesque skulle sändas på den statliga turkiska kanalen TRT. Beroende på dagens musikindustri har arabesque standardiserats men å andra sidan framgår det diversifieringar av själva arabesque. Exempel på dessa diversifieringar är Arabesque folk, Arabesque pop, Taverna, Arabesque Oriental, samt konstmusik med inslag av arabesque. Detta har även påverkat och bidragit till framväxten och acceptansen som klassisk Turkisk musik.

17


Kapak Konusu • Fokus

KARAGÖZ

HACİVAT

Geçmişten günümüze kültürler birbirleriyle sürekli etkileşim içerisinde olmuşlardır. Bir ulusun kültürünün bir başka ulusun kültürünü etkilemesi ve bu etki üzerinden güçlenmesi yıllar boyu süre gelmiş bir karşılamadır. Gölge oyunu da bu şekilde yayılmış ve farklılık göstererek birçok ulusta başka biçimlere evrilmiştir. Gölge oyunu Anadolu’ya geldikten sonra tıpkı diğer toplumlardaki gibi yeni bir sanat türüne dönüştürülmüştür. Türk sanatçıların yaptıkları yenilikler ve değişiklikler, gölge oyununun Karagöz adıyla günümüze kadar ulaşmasını sağlamıştır.

G

ölge oyununun kaynağı neredeyse tüm araştırmacılara göre Uzak Doğu'dur. Fakat yayılışı konusunda değişik görüşler vardır. Bu oyun, Uzak Doğu’dan, Asya, Afrika ve Avrupa’ya doğru yayılım gösterirken her u l a ş t ı ğ ı ülkede, o ülkenin kültürel değerleriyle, sanat anlayışıyla etkileşim içerisinde olmuş, değişimlere uğramıştır. Gölge oyunu Anadolu’ya geldikten sonra da tıpkı diğer toplumlardaki gibi yeni bir sanat türüne dönüştürülmüştür. Türk sanatçılarının yaptıkları yenilikler ve değişiklikler gölge oyununun Karagöz adıyla günümüze kadar ulaşmasını sağlamıştır. Karagöz ile ilgili ilk tarihsel belge, Topkapı Sarayı arşivinde bulunan 16. yüzyıl hayalîlerinin (gölge oyununu oynatan kişiler) adlarının yazıldığı bir belgedir. Bu belgeye dayanılarak oyunun 16. yüzyılda başladığı kabul edilir.

17. yüzyılda son şeklini alan Karagöz gölge oyununun ne zaman Osmanlı topraklarına geldiğiyle ilgili ise farklı 18

görüşler ileri sürülmüştür. Halk arasında söylenen tüm rivayetlerin gerçek payının olduğu düşünülebilir. Rivayetler birbirinden çok farklı değildir aslında, mevcut farklar da aynı hadisenin asırlar boyu ağızdan ağıza dolaşmasıyla oluşan tahribatlar nedeniyledir. Bu rivayetler birçok kitapta çelişiyor gibi görünse de aslında birçok ortak noktaları da vardır. Örneğin Karagöz ve Hacivat’ın yaşamış karakterler olduğu ve haksız bir şekilde idam edilmeleri. Oyunun ilk oynandığı yerin birçok kaynakta Bursa olarak belirtilmesi ve ilk oynatan hayalinin Şeyh Küşteri olması gibi.


PTT idaresi Karagöz temalı iki seri pul basmıştır. Üst sırada 1967 tarihli "Turizm Yılı" serisinden 2 pulda Karagöz ve Hacivat tasviri yer alır. Alt sırada 2007 tarihli "Kültür Varlıklarımız" serisinden 3 pulda Hacivat, Karagöz, Tuzsuz Deli Bekir, Efe, Tiryaki ve Çelebi tasvirleri görülmektedir.

Gölge oyununun Osmanlı topraklarına gelme rivayetlerinden bazıları şu şekildedir: Yavuz Sultan Selim Mısır’ı ele geçirdikten sonra Memlük sultanı Tamanbay’ın öldürülmesiyle ilgili sahnenin gölge oyununu izler ve çok beğenir. Oynatan sanatçıları İstanbul’a davet ettiği söylenir ve gölge oyununun Osmanlı'ya bu şekilde geldiği görüşü ileri sürülmektedir.

önce tamamlanmasını arzu etmesi ve sefer dönüşü cami inşaatında bir gelişme görememesi ile öfkelenerek bu işe sebep olanları cezalandırması gerektiğini söylemesi ile Karagöz’e idam kararı verilir. Karagöz karar açıklandığı zaman sol elini yumruk yaparak sakalının altına koyar ve sağ elini aşağı yukarı oynatarak ‘Aman sen de, Allah’a bir can borcum var, karara boynum kıldan ince’ der. Hacivat ise çok üzülür, yas tutar ve hacca gitmek için yola çıkar. Bugün adı ile anılan Hacivat deresi yakınlarında haydutlar tarafından öldürülür. Karagöz ve Hacivat'ı çok seven ve ölümlerine çok üzülen Şeyh Küşteri, ölümlerinin ardından zamanın padişahı Orhan beye gider ve Karagöz ve Hacivat'ı yaşatmak istediğini söyler. Başındaki sarığı çıkarır, onu gerer ve perde yapar. Çarıkları ile de Hacivat ve Karagöz’ü seslendirmeye başlar ve der ki ‘Bu perde dünyaya benzer, yanan ışık ruha benzer, elimde tuttuğum çarıklar da ademi temsil eder. Işık varsa, ruh varsa adem hayat bulur, ruh giderse ışık sönerse adem yoktur’ der ve ışığı söndürür. Denilen o ki bu sözlerden çok etkilenen padişahın da desteğiyle Karagöz ve Hacivat oyunları bu konuşmadan sonra oynatılmaya başlanmıştır.

BİR DİĞER RİVAYETE GÖRE İSE; ÇİN'DEN MOĞOLLAR'A GEÇEN BU GÖLGE OYUNUNU TÜRKLER ANADOLU'YA GÖÇERKEN BERABERLERİNDE GETİRMİŞLERDİR. ORTA ASYA’DA ÇADIRLARDA OYNATILAN VE "ÇADIR HAYAL" YA DA "KOLKORÇAK" ADI VERİLEN BİR TÜR KUKLA OYUNU İLE KARAGÖZ OYUNU ARASINDA BÜYÜK BENZERLİKLER VARDIR. "KOLKORÇAK" SÖZÜ, TÜRKÇE'DE KORÇOK, KONÇAK GİBİ "ÇOCUK" ANLAMINA GELEN YARIM DÜZİNE KADAR KELİMEYİ ÇAĞRIŞTIRMAKTADIR.

Karagöz’ün ilk oynatılmaya başlamasıyla ilgili rivayet de şu şekildedir; Osmanlı Devleti’nin kurucusu Osman Bey Bursa’ya geldiğinde önemli bir hastalık geçirir ve oğlu Orhan Bey’e adına bir büyük cami yaptırmasını vasiyet eder. Tabi bu caminin yapımı için birçok çalışana ihtiyaç duyulur ve civar ülkelere haber verilir. Gelenler içinde iki kişi vardır. Bir tanesi mimarbaşı olduğu söylenen Halil Hacı İvaz (Hacivaz) adlı Hacevat Çelebi (Hacivat), diğeri ise Kırgız Türklerinden ve arkadaşları arasında gözlerinin siyah olması nedeniyle Karagöz lakabıyla anılan bir demirci ustası. Asırlardır, seyreden herkesi güldüren ama ölümleriyle hicran yaratan iki arkadaşın hikayesi Bursa’da Orhan Camii inşaatında başlamıştır. İki arkadaşın çok nüktedar olması dolayısıyla işlerin gecikmesi, diğer taraftan da Sultan Orhan’ın adına yapılan bu caminin biran

19


Karagöz, deve derisinden yapılmış ve tasvir adı verilen her biri belli bir tipi canlandıran renkli figürler, arkadan ışık yardımıyla beyaz bir perde üzerine yansıtılması ve hareket ettirilmesi ile oynatılan bir gölge oyunudur. Karagöz ile Hacivat, gölge oyununun en önemli tipleridir. Karagöz, aslında birden çok yeteneğe sahip bir sanatçının çoğunlukla tek başına gerçekleştirdiği sanatsal bir gösterimdir. Oyun yapısı belli bir biçime oturtulmuş, Giriş, Muhavere, Oyun ve Bitiş bölümleri şeklinde kalıplaşmıştır. Giriş bölümünde oyunun kahramanlarından Hacivat’ın semai ve gazel okuyarak gelip Karagöz’ü perdeye çağırması, Karagöz’ün çeşitli bahaneler ileri sürerek gelmek istemeyişi, ardından da gelmesi ve Hacivat’la kavga etmeleri işlenir. Muhavere (söyleşi) bölümünde Karagöz ve Hacivat karşılıklı konuşarak söz ve zihin oyunlarının en güzel örneklerini sunarlar. Oyun bölümünde, oyunun asıl teması işlenir. Bu bölümde toplumun değişik kesimlerinden gelen tipler ve geldikleri toplumun müziği, edebiyatı, giyimi, dili, örf ve adetleri yansıtılır. Bitiş bölümünde ise oyun sırasında herhangi bir hata yapılmışsa özür dilenerek çengi oynatılır. Tasvirler deri işleme sanatı kullanarak parlak, renkli şekilde işlenmiş ve bir

20

ORHAN KURT Karagöz sanatının son büyük ustalarından Orhan Kurt, 87 yaşında vefat etti. UNESCO tarafından 2008 yılında Yaşayan İnsan Hazinesi seçilen usta sanatçı Karagöz’ün yanı sıra güzel sanatların hat ve resim dallarında da eserler verdi. Kurt ayrıca Karagöz Musikisinin günümüze aktarılmasında önemli bir rol üstlenmişti. Kendisini saygı ve minnetle anıyoruz.. sanat harikası yaratılmıştır. Tasvirlerin parlak ve renkli olması perdede canlı görülmelerini sağlaşmıştır. Bu gösterimi yapan kişiye hayalî ya da hayalbâz denir. Hayâlbazın en önemli yardımcısı perde gazeli, şarkı, türkü okuyan ve tef çalan yardaktır. Karagöz oyunu doğaçlamaya dayanır. Yazılı bir metni yoktur. Ancak bazı konular sıklıkla ele alınır. Belirlenmiş bu konuların işlenişi, diyalogların kuruluşu tamamen hayalînin tercihine, hayal gücüne ve yeteneğine bırakılmıştır. Oyunda konuşmaların değişmesi baş hareketleriyle gerçekleştirilir. Güldürme esasına dayanan Karagöz, ağırlıklı olarak yanlış anlamalarla doğan

1895 yılı İstanbul banliyölerinde bir seyyar Karagöz Hacivat oynatıcısı

bir kargaşayı yansıtır. Karagözde tef, zil ve basit bir düdük yardımıyla oyuna müzik de eşlik eder. Bu düdük zaman zaman yaratıkların korkunç seslerini çıkarmada da kullanılır. Karagöz oyununun piri Şeyh Küşteri olarak kabul edildiğinden Karagöz oyununa “Küşteri Meydanı” da denmektedir.


KARAGÖZ

Saçsız başına “ışkırlak” adı verilen şapka giymektedir. Hiçbir zaman düzgün bir işi olmayan Karagöz, eğitim almamıştır. Hacivat'ın ona bulduğu geçici işlerde çalışır. İçi dışı bir, olduğu gibi görünen, tepkilerini çabuk açığa vuran bir halk adamıdır. Halkın sağduyusunu temsil etmektedir. Anadolu tipi Türk insanının tasviridir. Merttir, cesurdur bu yüzden başı sürekli beladadır. Meraklı, patavatsız ve açık saçık konuşur. Bazen hile yaparak diğerlerini kandırmaya çalışır ve karısı ile sürekli didişir.

HACİVAT

Yukarıya doğru kıvrık sivri bir sakalı olan Hacivat, kurnaz, içten pazarlıklı bir tiptir. Eğitim almış olduğu bellidir ve her konuda iyi kötü bilgi sahibidir. Herkesin nabzına göre şerbet verir. Karagöze göre daha kültürlü, aklı başında ve güvenilir bir karakterdir. Arapça ve Farsça sözcükleri sıkça araya sokuşturduğu süslü bir dille konuşur. Bu nedenle Karagöz onun dediklerini çoğu zaman anlamaz ya da anlamazlıktan gelir. Oyunlardaki "gülütler" genelde bu söz oyunlarına ve yanlış anlaşılmalara dayanır.

Karagöz, Osmanlı’nın sosyal, siyasal, ekonomik ve kültürel yapısını tanımamız için önemli ip uçları içerir. İmparatorluğun dil, din ve ırk zenginliğini farklı kesimlerden kahramanlar aracılığıyla yansıtır. Oyunlarda, Osmanlı İmparatorluğu'nda yaşayan ve toplumun farklı sosyal ve ekonomik katmanlarından gelen tiplerle (kabadayılar, uyuşturucu müptelaları, özürlüler vb), imparatorluk şemsiyesi altında yaşayan çeşitli milletleri temsil eden tiplemelerin (Yahudi, Rum, Arap, Türk, Kürt, Acem, Arnavut vb.) hemen hepsi yer alır. Bu tiplemeler temsil ettikleri kitlenin en temel özellikleri (kılık, kıyafet, davranış biçimleri, şarkılar, danslar, maniler vb.) ile ön plana çıkarlar ve perdede göründükleri anda bu özellikleri ile anında fark edilirler. Karagöz tiplemeleri bazı sanat tarihçileri ve araştırmacılar tarafından kategorilere ayrılarak da incelenmiştir. Örnek olarak bu konuda çok geniş araştırmalar yapmış olan Metin And oyunlardaki tiplemeleri 10 sınıfta incelemiştir:

Eksen Kişiler (Karagöz, Hacivat) Kadınlar (Zenneler, Kanlı Nigar, Salkım İnci, Karagöz'ün karısı, Hacivat'ın Kızı vs.) İstanbul Ağzıyla Konuşanlar (Çelebi, Tiryaki) Anadolulular (Lâz, Bolulu, Kayserili, Kürt, Kastamonulu) Anadolu Dışından Gelenler (Arnavut, Arap, Acem) Müslüman Olmayanlar (Rum, Ermeni, Yahudi) Kabadayılar ve Sarhoşlar (Matiz, Tuzsuz Deli Bekir, Sarhoş) Eğlendirici Kişiler (Köçek, Çengi, Cambaz, Hokkabaz) Olağanüstü Kişiler ve Yaratıklar (Cazular, Cinler, Canan) Geçici, İkincil Kişiler ve Çocuklar (Çeyiz taşıyıcıları, Satıcılar vs.)

21


SKUGGTEATER

KARAGÖZ Karagöz är ett skuggspel som man utför med olika figurer bakom en belyst vit duk gjort kamelskinn. Karagöz och Hacivat är de mest kända karaktärerna inom skuggspel.

HISTORISKT SETT HAR OLIKA KULTURER HAFT EN SAMVERKAN MED VARANDRA. VI SER ATT DET HAR PÅVERKAT OCH UTVECKLAT KULTURERNA SINSEMELLAN OLIKA NATIONER. SKUGGSPEL ÄR ETT ETT PRAKTEXEMPEL PÅ HUR EN KULTUR KAN SPRIDA SIG OCH UTVECKLAS LÄNGS MED VÄGEN.

M

ånga källor visar att skuggspel härstammar från fjärran östern men hur det har spridit sig är man inte eniga om.

Skuggspelet som spred sig från fjärran östern till Asien, Afrika och sist Europa har i varje land tagit form efter det landets kulturella värderingar. Karagöz som skuggspelet heter i Turkiet, fick sitt nuvarande namn och form av turkiska konstnärerna när det nådde Anatolien. Det första historiska dokumentet om Karagöz finns i arkiven i Topkapi palatset daterat från 1500 talet och det är från samma århundrade som man säger att skuggspelet tog plats i landet. Karaöz, som här tog sin slutgiltiga form, är man oeniga om när det kom till Osmanska riket. Det finns en hel del hörsägen om detta. Även om de flesta historier inte har en trovärdig grund ser vi andra hörsägen som stämmer med det som är skrivet i böcker. Ett rykte säger att Karagöz och Hacivat

22

karaktärerna är baserat på verkliga personer som blev oskyldigt dödsdömda. Många källor visar också att det var i Bursa som man först utövade denna konst och den första som gjorde det var Seyh Kusteri. Hörsägen om hur skuggspelen först kom till Osmanska riket säger att Sultanen Yavuz Sultan Selim, efter att ha tagit över Egypten återvänder och ser ett skuggspel. Han bjuder in konstnärerna till Istanbul och man börjar utöva denna konst i Turkiet.

en moske i sin son Orhan Bey’s namn. Inför bygget behövs det många byggarbetare och detta meddelas till andra länder. Bland alla som kommit för att hjälpa med bygget är det två personer som sticker ut. En av dessa är arkitekten Hacevat Celebi vid namnet Halil Haci Ivaz (Hacivaz) och en Kirgiz turk smed och för att han hade mörka ögon kallades han för Karagöz. Historien om dessa vänner tar start med att de åker till Bursa för bygget av mosken.

En annan historia lyder; Likt hur det spred sig från Kina till Mongoliet, tog turkarna med sig denna konst när de vandrade till Anatolien. Denna konst utövade men i tälten i centrala Asien och kallades “Cadir Hayal” (“Fantasi tält”) eller “Kolkorcak” och denna konstform har väldigt många likheter till Karagöz spelet.

Hacivat och Karagöz var två lustigkurrar och detta ledde till att bygget av mosken dröjde. Detta gjorde sultanen otålig och när han kom hem från en resa och såg att det inte har varit några framsteg inom bygget valde han att straffa de berörda och Karagöz döms till döden. Hacivat blir ledsen över detta och ber om lov att åka på vallfärd till Mekka men på vägen blir han mördad.

Historien om hur det första spelet om Karagöz kom till handlar om grundaren av det Osmanska riket och första Sultanen Osman Bey. När Sultanen anländer till Bursa blir han allvarligt sjuk blir hans vilja att bygga

Seyh Kuster som blir ledsen över händelsen går till Sultanen Orhan bey och säger att Karagöz och Hacivat var viktiga personer och vill därmed göra något till minne av dem. Han tar av sig sin turban och använder


TEMAN I KARAGÖZ

Karagöz Museum i Bursa

Karagöz baserar på historier som muntligt förts vidare från generation till generation som utvecklats och ändrats genom tiderna. Man har även sett en utveckling på dekor, kostymer och karaktärernas beteenden och talesätt. Dock finns det några historier som förts vidare utan att det har skett ändringar. Gemensamt för alla historier är att de handlar om dagliga händelser som inte är komplexa. Allt sker improviserat och en historia är inte den andra lik. Därför går det inte att kategorisera alla scenarier. Även om de ursprungliga historierna tar plats på olika platser utspelas de anpassade historierna där Karagöz och Hacivat bor.

den som duk och sina sandaler använder han som dockor och börjar imitera Hacivat och Karagöz. Han tänder ljuset och säger och håller ett kort tal som Sultanen berörs väldigt mycket av. Från den dagen har det spelats skuggspel i landet. Karagöz är ett skuggspel som man utför med olika figurer bakom en belyst vit duk gjort kamelskinn. Karagöz och Hacivat är de mest kända karaktärerna inom skuggspel. Det är ett praktexempel inom turkisk målarkonst. Det är egentligen en konst som utförs av enbart en konstnär som har mer än en talang. Karagöz är en turkisk handling, handlar om turkarnas invandring och dess mening för turkarna. Vidare är det en konst där man kan uttrycka sin talang inom läder och målning. Därmed kan man säga att Karagöz är mångfacetterad som binder samman olika typer av konst. Efter att skuggspelet började utföras av turkar har det ständigt utvecklats med tiden. Idag ser upplägget så här; Giris (Intro), Muhavere (Konversation), Oyun (Pjäs) och Bitis (Avslut). På introt sjunger Hacivat en lyrisk dikt (Gazel) och ropar på Karagöz som i första hand vägrar komma men ger upp och kommer och de båda börjar bråka. Under nästa del ser man en hel del dialoger mellan Hacivat och Karagöz. Själva pjäsen

handlar om skuggspelets verkliga tema; om karaktärer tillhörande olika delar av samhället och deras kultur, konst, språk etc. Sist avslutas skuggspelet genom att be ursäkt om man har gjort något fel och en dansare tar plats och uppträder. Man har skapat denna konst med ett bildspråk genom att behandla läder med färg och glansiga färger för att ge en realistisk effekt bakom duken. På liknande sätt har man sett denna konst utföras men Karagöz är en konst som är specifikt för turkar. Karagöz, som är det mest uppskattade skuggspelet bland turkar sedan det kom till Anatolien under 1600-talet har även framförts och setts inom samhällen tillhörande Osmanska riket, samt i länder utanför Anatolien som i Balkanländerna, Mellanöstern, Arabiska halvön och Nordafrika. Personen som utför skuggspelet kallas “Hayali” eller “Hayalbaz” och hans främsta medhjälpare är en person som tillför musik och ljud till pjäsen med sång och instrument. Pjäsen har inget manus, utan berättaren improviserar. I pjäsen avspeglar man genom komedi hur det kan bli trubbel på grund av missförstånd. Sen tillför man ljudeffekter med olika instrument och visselpipa.

Mazhar Genckurt, 1968

REFERENSER https://tr.wikipedia.org http://www.karagoz.net http://karagozmuzesi.bursa.bel.tr 23


Ç A R Ş A M B A KONSERLERİ 8 MART DÜNYA KADINLAR GÜNÜ SANAT SCENEN’DE ŞİİR VE MÜZİK DOLU BİR GECEDE KUTLANDI

Cinsiyet ayrımının olmadığı, tüm insanlığın eşit, mutlu, özgür, sanat ve hayat dolu bir geleceğe ulaşması dileği ile başladığımız gecede Alçın Mutlu Hafif’in yorumladığı şiirler ve kurucumuz Bora Serbülent’in seslendirdiği şarkılarla salondaki müzikseverler hoşça vakit geçirdiler. Aynı zamanda SANAT Akademi'de piyano ve keman hocamız da olan Muharrem Çakmak piyano ile, Saman Alias da klarnet ile bu eşsiz

geceye eşlik etti. Tabii kadınların yaşadığı zorluklar ve halen karşı karşıya kaldıkları ayrımcı tutumlardan da bahsedilen gecede Atilla İlhan’dan Behçet Necatigil’e Ümit Yaşar Oğuzcan’dan Nedim Saatçioğlu’na kadar bir çok önemli isimden şiirler okundu. Bu derlemeyi yapan ve olağanüstü bir performans ve duygu yoğunluğu ile yorumlayan Alçın Mutlu Hafif’e, muhteşem performanslarıyla Muharrem Çakmak ve Saman Alias’a bu özel gecede bu hisleri bizlere yaşattıkları için SANAT ekibi olarak sonsuz teşekkürlerimizi sunarız.

Hacı Ahmet Tekbilek

Çarşamba konserlerimizde SANAT Scenen’de 22 Mart gecesi Türk Halk Müziği dinletisi veren bu çok özel ve değerli gruba teşekkür ederiz. Kendi deyimleriyle Türk halk ve Türk sanat müziğimizi 70’li yıllardan günümüze titizlikle yorumlayan İsveçt'teki Eski Adamlar. Tüm sanatseverlerin ilgi ile ve severek izlediği Eski Adam üyeleri ise; Solist: Mehmet Biltekin, Bağlama ve Cura: Cengiz Tümer, Saz: Bülent Korkmaz, Perküsyon: Ayhan Tekcan, Ney ve Tulum: Hacı Ahmet Tekbilek

24


SANAT Akademi enstrüman kurslarımız ve dans sınıflarımız Şubat ayı itibariyle başladı. Gitar, saz, keman, piyano ve dans sınıfları hem çocuk hem yetişkin gruplarıyla ilk öğrencilerini ağırladı. Siz de hayatınıza bir enstrüman ya da dans katmak istiyorsanız bizimle iletişime geçebilirsiniz. www.sanatevent.com 25



Sanat, kültür ve eğlence dergisi SANAT Magasin, REKLAM ve TANITIM projeleririniz için sayfalarını işbirliğinize açıyor.

Vill du annonsera på SANAT Magasin? SANAT Kultur och Event AB 076-171 67 20 Segersbyvägen 4, 14563 Norsborg sntevent@gmail.com


p r e s e n te r a r

Internationella Kvinnodagen

med Dunya's Beauty Clinic Vi p책 Dunya's BeautyClinic vill tacka alla som deltog och firade kvinnodagen med oss. Vi hade lika trevligt som g채sterna. P책 책terseende

28


Konsertdə çıxış edən İsveçAzərbaycan Dərnəyinin sədri Sevda Dadaşova iştirakçıları Novruz bayramı münasibəti ilə təbrik edib. SAF İsveç Azərbaycan Dərnəyi 01.02.2017ci il tarixində Sevda Dadaşovanın təşəbbüskarlığı ilə yaradılmış bir kültür dərnəyidir. SAF-ın əsas məqsədi İsveçdə yaşayan Azərbaycanlıların birliyini dirliyini saxlamaq və Azərbaycanın qədimdən gələn adət ənənələrini Stockholmda gənc nəsillərə çatdırmaqdır.

bayramın ruzi, bərəkət, dostluq, qardaşlıq və birlik rəmzi olduğunu bildirib. Azərbaycanın Dövlət Himni səsləndikdən sonra Novruz bayramı konserti musiqi proqramı ilə davam edib. Tədbirdə iştirak etmək üçün Azərbaycandan gələn musiqiçilər Ülkər Şahbazova, Sevda Alıverdiyeva və pianoçu maestro Anar Rüstəmov sevilən mahnılarını ifa ediblər. Azərbaycanın milli rəqsləri gələn qonaqların böyük marağına səbəb olub.

Buna missal olaraq İsveçin paytaxtı Stockholmda SAF İsveç-Azərbaycan Dərnəyinin təşkilatçılığı ilə Mart ayının 24də Novruz bayramı konserti keçirilib. Konsertdə İsveçdəki Azərbaycan və Türk Diasporalarının, habelə yerli ictimaiyyətin nümayəndələri iştirak ediblər. Novruzun özəlliklərindən söz açan diaspor fəalları bu

Yeni yaradılan SAF İsveç-Azərbaycan Dərnəyinin gələcək planı ilk öncə 28 May Respublika günü ilə əlaqədar May ayının 27-də yeni Bayram konsertinin təşkil olunmasıdır. Eləcə də Sentyabr ayının 1-dən artıq kurslar fəaliyyətə başlayacaqdır. Burada milli və xarici rəqslərin örgədilməsi, isveç, ingilis və azərbaycan dillərinin tədrisi, habelə karate idman növünün örgədilməsi həyata keçiriləcək.

29


Bora Serbülent

KAMRAN AZİZ'İ SAYGI VE ÖZLEMLE ANIYORUZ olmayacak... Büyük usta'yı saygı ve özlemle anıyoruz...

Kamran Aziz Kimdir?

K

amran Hanım'la ilk defa üniversite yıllarımda Doğu Akdeniz Üniversitesi'nin televizyon kanalının hazırlamış olduğu bir program sebebiyle tanışma ve sohbet etme fırsatına erişmiştim. Dönem sonu konserimizde "Al Yemeni Mor Yemeni" isimli Kamran Aziz'e ait çok önemli bir eseri seslendirecektim ve bununla alaklı olarak kendisiyle görüşmüş ve bu güzel eserin hikayesini kendi ağzından dinlemek istemiştik. Öylesine keyif dolu bir sohbet olmuştu ki, önceden planlamadığımız halde bu güzel eseri Kamran Hanım'ın piyanosundan çıkan ezgiler eşliğinde şarkıyı birlikte söylemiştik. Böylesine özel bir insanın yaşadığı süre içerisinde Kıbrıs Türk Müziği'ne kattıkları kesinlikle tartışılamaz, ardında bıraktığı eserler ve yetiştirdiği öğrenciler sayesinde Kamran Aziz ismi aklımızdan, eserleri ise kulaklarımızdan hiç ama hiç eksik

30

Kıbrıs’ın yetiştirdiği tanınmış müzisyenlerden ve eczacılardan Kamran Aziz, 7 Mart 2017’de hayatını kaybetti. Kıbrıs Türk halk müziğine yaptığı katkılarla halk müziğine çağdaş bir soluk getiren sanatçı, Kıbrıs Türk halkının ilk kadın bestecisi ve ilk kadın eczacısıydı. 1922’de Kıbrıs’ta sıtmanın ortadan kaldırılması mücadelesiyle tanınan Dr. Mehmet Aziz’in kızı olarak doğdu. Müzik eğitimine piyano çalmayı öğrenerek 8 yaşında başlayan Aziz, American Academy Lefkoşa’dan mezun oldu. Aziz, 1944’te tamamladığı farmakoloji eğitiminin ardından ilk Kıbrıslı Türk kadın eczacılardan biri olarak 1997’ye kadar hizmet verdiği Aziz Eczanesi’ni açtı. Kıbrıs Türk Eczacılar Birliği’nin kurucuları arasında yer alan Aziz’in eczanesindeki eşyaları, halen birlik binasında müze olarak düzenlenen bölümde sergileniyor. Meslektaşı Jale Derviş ile birlikte batı müziğinin icrası ve öğretilmesine öncülük eden Aziz, yabancı parçalara da sözler yazdı. Aziz, 1950’de “Kamran Aziz ve Arkadaşları” adlı bir müzik topluluğu kurdu. Birçok ödülü bulunan Aziz’e, KKTC Cumhuriyet Meclisi Kültür Komitesi de 2008’de özel ödül vermişti. Yüzlerce bestesi bulunan ve Kıbrıs Türk folk müziğinin de öncülerinden olan Kamran Aziz’in en tanınmış besteleri arasında “Kıbrıs’ım”, “Kıbrıs’ım Sana Ne Oldu”, “Kıbrıs Zeybeği”, “Al Yemeni Mor Yemeni”, “Seni Orakta Gördüm”, “Gelin Geliyor Gelin”, “Orak Zamanı Geldi” yer alıyor.

Vi minns Kamran Aziz med respekt och längtan

D

en cypriotiska artisten och apotekaren Kamran Aziz avled den 7:de mars 2017. Med sin insats till cypriotisk turkisk musik, var hon den cypriotiska turkiska befolkningens första kvinnliga kompositör och första kvinnliga apotekare. Hon föddes år 1922 och var dottern till Dr. Mehmet Aziz, en känd cypriotisk läkare som bidrog till bekämpningen av Malaria. Hon började sin musikutbildning vid åtta års åldern genom att spela piano och tog examen från American Academy Nicosia. Efter att ha avslutat farmakologi utbildningen år 1944 tog Kamran Aziz en plats som en cypriotisk turkisk kvinnlig apotekare och öppnade “Aziz apoteket” vilket betjänade till år 1997. Aziz var en av grundarna av den cypriotisk turkiska unionen, och vars ägodelar från Aziz apoteket för närvarande visas i avdelningen av förbundets byggnad som är avsedd för museum. I samarbete med sin kollega Jale Dervis ansträngde sig Aziz till att verkställa och undervisa västerländsk musik, samt att skriva sångtexter till utländska verk. År 1950 bildade Aziz en musikgrupp som hette “Kamran Aziz och vänner”. Aziz, som redan tidigare hade tilldelas många utmärkelser, mottog en särskild utmärkelse från KKTC Republikanska Rådets kulturutskott år 2008. Bland Karam Aziz kompositioner utmärker sig sångerna “Kıbrıs’ım”, “Kıbrıs’ım Sana Ne Oldu”, “Kıbrıs Zeybeği”, “Al Yemeni Mor Yemeni”, “Seni Orakta Gördüm”, “Gelin Geliyor Gelin”, “Orak Zamanı Geldi” som mest. Med hundratals kompositioner, är Aziz Kamran ev an pionjärerna inom cypriotisk turkisk folkmusik.



Rytmen flydde!

Ritim Kaçtı Herkese Merhaba!

Hej alla!

Bu ayki sayımızda başlıktan da anlaşılacağı üzere müzikle uğraşan veya uğraşmaya aday olan kişilerin ritim ya da metronom bozukluğu diye tabir ettiği handikaplarından bahsedeceğim. Bir dahaki sefere de hatırlatın bu kadar uzun cümle kurmayacağım(!).

Som rubriken redan förklarar kommer jag i månadens nummer att tala om personer som sysslar med musik men som lider av rytmrubbningar eller metronom störningar, vilket anses vara ett handikapp.

MUHARREM ÇAKMAK

Sırayla anlatalım; "ritim kaçırmak" dediğimiz terim bir müzik eserinin çalınırken veya söylenirken normal metronomundan istemsiz bir şekilde uzaklaşması anlamına gelir. Bu olayın tek bir sebebi vardır; bu da çalan veya söyleyen arkadaşın duyma bozukluğudur. Hemen endişelenmeyin! Bu bozukluk çoğu zaman geçicidir, zaten kalıcı ritim problemi olan arkadaşların profesyonel müzisyen olması çok zordur. "Yaa arkadaş herşeyi çok biliyorsun da şu olayın sebeplerini de anlat" der gibisiniz. Kendimce birkaç örnek sıralayayım. Neden ritim kaçırdı bu adam?! • Söylediği veya çaldığı şarkıyı daha yeni öğrendi ve tam hakim değil . Yani prova aşamasında; bu yüzden de biraz ritimden uzaklaştı. • Orkestra ile birlikte çalarken diğer arkadaşların sesinden kendi çaldığını duyamadı ya da tam tersi oldu ve ritimden uzaklaştı. • Kötü bir grip evresinde o yüzden duyma bozukluğu yaşıyor. Bu sebepler tabii ki geçici olanlar, bir de kalıtsal olan ritim bozukluğu var ki ona bir çare yok maalesef. Kendi tecrübelerime dayanarak kafamda bu sorun için bir açıklama oluşturdum.. Her insanın beyninde müzik ile ilgili iki alıcı olduğunu düşünüyorum; birisi sese yani notaya diğeri de ritime tepki veriyor. Bana göre bunların ikisi de doğru bir şekilde çalışırsa müzisyen olabilme ihtimalin çok yüksek ama bu iki alıcıdan birinde arıza varsa benim kabul ettiğim şekilde müzisyen olmak imkansız(!) Ama tabii ki günümüz teknolojisi ile herşeyin bir çaresi var!!! Bizlerin "stüdyo şarkıcısı" veya "bilgisayar müzisyeni" dediğimiz arkadaşlar var ve ciddi anlamda o stüdyoda ve bilgisayar başında harika şeyler yapıyorlar. Fakat küçük bir kusurları var o da gerçek müzisyenler gibi canlı performans yapamıyorlar... Saygılar sunuyorum,

32

Påminn mig så att jag inte skriver så här långa meningar i framtiden . Låt mig förklara lite mer i detalj: Termen rytmrubbningar inom musik innebär att man ofrivilligt missar en metronom när man spelar ett instrument eller sjunger en sång. Det finns bara en anledning till detta: Personen har hörselsvårigheter. Men var inte oroliga, dessa hörselsvårigheter brukar oftast försvinna, men om dessa rytmrubbningar inte försvinner har dessvärre inte personen en stor chans att lyckas som en musiker. Det känns nästan som om ni säger; du verkar kunna allt, men förklara anledningarna då. Okej, jag kan ge några exempel till varför personen kan ofrivilligt missa en metronom. Personen har precis börjat lära sig spela eller sjunga en ny sång och missar några metronomer under lärningsprocessen eftersom hon eller han inte har fulländat sången ännu. Personen spelar i ett orkester och hör inte sitt instrument på grund av all ljud från andra instrument eller så hände motsatsen och personen har rytmrubbningar. Personen är förkyld och har därför hörselsvårigheter Ovanstående anledningar till varför man kan missa en eller två metronomer är tillfälliga och försvinner därför efter en tidsperiod, men dessvärre finns det inte en lösning till ärftliga rytmrubbningar. Jag har kommit med en förklaring till problemet baserad på mina egna erfarenheter… Jag tror att det finns två receptorer för musik i hjärnan; den ena reagerar på ljud, alltså noter, och den reagerar på rytm. Om dessa två receptorer funkar som de ska anser jag att man har en stor chans att bli en musiker men om det finns något problem i någon av dessa receptorer är det omöjligt att bli den typen av musiker som jag godkänner. Men samtidigt finns det idag en lösning till allt tack vare teknologi! Det otroligt begåvade personer som anses vara studio sångare eller djs, som kan skapa fantastiska grejer i studio eller med en dator. Men deras enda brist är att de inte kan framträda i liveföreställningar som riktiga musiker.


BABAM’IN ŞİİRLERİ

HANDAN’IM Biricik yavru Meleğim, Geldin dünyaya bir sabahleyin. 25 Kasım Çarşamba, Günlerin en mutlusu Bütün sevgimiz sana, kucak dolusu… İsmini koydum HANDAN., Uğurlu olmasını dilerim Tanrıdan. Kattın yuvamıza yeni bir neş’e, İsmini adadım, parlak güneşe. O güneş gibi Nur saçacaksın, Gün gelip Hayata atılacaksın. Belki veremeyeceğim sana, Maddi bir kıymet, Ama, bir gün anlayacaksın, En kıymetli şey: Maneviyat… En büyük Manevi değeri verdim, O uğurlu ismine “Handan’ım” dedim. Ebediyen yaşayacaksın Handan’ım Gönüllerde… İsmin şarkı olacak, dolaşacak Dillerde…

Şiirler: Oktay Serbülent Kaynak: Bora Serbülent


Takvim • Kalender

#TÜRKİYE #TURKIET

Bakırköy Caz Günleri

Linet

Kalben

Tarih: 8 Nisan

Tarih: 14 Nisan

Tarih: 18 Nisan

Tarih: 27 Mart- 24 Nisan Yer: Zübeyde Hanım Öğretmenevi ve MSKM

Yer: Leyla Gencer Opera ve Sanat Merkezi

Yer: Sahne İstanbul

Yer: Zorlu Performans Sanatları Merkezi

Buray

Koray Avcı

2. Çocuk Sanat Bienali

Volkan Konak

Tarih: 21 Nisan

Tarih: 21 Nisan

Tarih: 22-25 Nisan

Tarih: 27 Nisan

Yer: Beyrut Performance

Yer: Jolly Joker İstanbul

Yer: İstanbul Deniz Müzesi

Yer: Zorlu PSM, İstanbul

Turkcell Karanlıkta Futbol

Boğaziçi Üniversitesi Folklor Kulübü Dans Müzik Gösterisi

Tarih: 21 Nisan Yer: Turkcell Diyalog Müzesi Gayrettepe Metro Istasyonu

Tarih: 9 Mayıs Yer: Boğaziçi Üniversitesi Ayhan Şahenk Salonu

Zorlu PSM Caz Festivali

8. Uluslararası Ataşehir Tiyatro Festivali

İstanbul Film Festivali Tarih: 5-15 Nisan Yer: Çeşitli sinema salonları (http:// film.iksv.org sayfasından festival programına ulaşabilirsiniz)

Sankt Eriksgatan 92

www.facebook.com/chokladbollen

Tarih: 3-12 Mayıs Yer: Zorlu Performans Sanatları Merkezi-STUDIO


#SVERIGE #İSVEÇ

CARPE NOCTEM - FÅNGA NATTEN Lördagen den 29 april slår vi upp portarna till Stockholms kulturliv med fri entré hela kvällen, 18.00 - 24.00! Det är nu du passar på att gå på något du aldrig upplevt förut - eller så besöker du en favoritplats fast på natten. Stockholms kulturliv är redo att möta dig med allt som finns året runt men även specialskräddade program bara för denna natt. Precis som alla drömmar har Kulturnatt Stockholm fri entré! Kulturnatt Stockholm är ett evenemang som sker på ett hundratal platser runt om i Stockholm. För frågor om tillgängligheten under evenemanget hänvisar vi till varje enskild kulturnattsarrangör. Eftersom kulturnatten är vårens finaste kväll passar det fint att promenera eller cykla runt i natten. Ett annat tips är att nyttja kollektivtrafiken. Under varje programpunkt hittar du adress och närmaste hållplats till varje kulturnattsaktör. I början av april slår vi även upp portarna till vår helt nya sajt för årets Kulturnatt Stockholm. Kom tillbaka då och kastas in i en galax av kulturupplevelser! Har du frågor innan dess, kontakta kulturnatt@stockholm.se / www.facebook.com/kulturnattsthlm.

Marina Abramović Performance: The Cleaner Datum: 18 Februari - 21 May

Karagöz Datum: 8 April Plats: Kulturhuset

Plats: Moderna Museet

Disney Live in Concert Pirates of the Caribbean Datum: 12-13 April Plats: Stockholm Waterfront

Selda BAĞCAN

Barnens Kulturfestival 2017

Datum: 23 April

Datum: 23 April

Datum: 12 May

Plats: Berwaldhallen-Stockholm

Plats: Kungsträdgården

Plats: Kulturhuset Stadsteatern Studion

Bajar

Selda BAĞCAN Datum: 21 April Plats: Stora Teatern-Göteborg

‘Saman Alias’ Världens Musik Datum: 13 May Plats: Stallet




Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.