Sanat Magasin

Page 1

mart • mars 2017

Magasin om Konst, Kultur och Evenemang på Turkiska & Svenska

SANAT Magasin

#02

ALBY S NYA SCEN Intervju med

FikretÇeşmeli !F Istanbul Independent Film Festival

Stockholm Furniture & Light Fair • Stockholm Design Week Ceyl’an Ertem - Yine de Amin • Aydoğan Topal - Kuzey SANAT Kultur och Event AB

G R AT I S T I D N I N G



İçindekiler • Innehåll #sanatmagasin

#mart #mars

6

Stockholm Furniture & Light Fair

PORTRE • PORTRÄTT

7

Stockholm Design Week 2017

8

!F İstanbul Bağımsız Filmler Festivali !F Istanbul Independent Film Festival

15

MEHMET SAKARYA Bir Dilek Tut İçinde Barış Olsun Gör en Önskan som Innehåller Fred!

12 16

36

Aydoğan Topal Karadeniz Müziğinin Genç Temsilcisi

MUSIK • Ceyl’an Ertem

38

Albys Nya Scen

Muharrem Çakmak “AKKORT” Oldun Kardeşim

39

Babamın Şiirleri Heryerde O Vardı

22

26

3


snt editör.

Yalan yok! Zordu.. Birçok değişken ve kısıtlı kaynak arasında çıkarabileceğimiz en iyi ürünü çıkartmaya çalışmak oldukça yorucuydu. Tabii ki bir çok hatamızı bulduk sonradan. Belki daha da bulacağız bakmaya devam ettikçe. Ama bütün bunlar unutulmayacak bir tecrübe, geri dönüşü olmayan bir yol oldu hayatımda. Yoruldum; ama mutluyum.

kadar çalışıyoruz. Hakkını vermek istiyoruz el attığımız işlerin. Çünkü değiştiremiyorsa birini sanat, sanata doğru bir adım atmış sayılmayız.

Bazen aklımdakilerin ne kadarını doğru bir şekilde hayata geçirebiliyorum tam olarak bilemiyorum. Yine de şu anda üzerinde çalışmayı seçtiğim şeylerden dolayı; güzel görünen, güzel duyulan, güzel okunan ve en önemlisi kültüre, sanata, yaşama saygı duymaya çalışarak bir iş yapmaya fırsatım olduğundan dolayı çok mutluyum.

Ve babamı özlüyorum,

Çünkü öyle günler oluyor ki birbirimize yeteri kadar özverili davran(a)mıyoruz. Saygı göster(e)miyoruz. Aklımıza yazılanların arasında heyecanımızı kaybediyoruz. İnsanlık olarak monotonlaşıyoruz, tek bir şeye inanıp hareketsiz kalıyoruz.

I will let you down

Sonra kan akışımız üşümeye başlıyoruz.

ve

Hayal ediyor, bu hayalin güzelliğinden olacak ki onu kaybetmekten ürküyoruz.

Oysa hayat ne kadar güzel olurdu herşeyi paylaşabilip, kaybetmekten korkmasaydık.

Ama yalnız değiliz. Birimiz diğerine destek oluyor; omuz vuruyor, yıkıyor duvarları. İki, üç oluyor, sevdiğimiz koşuyor; beş, yedi oluyor dostluğun güvenini hissediyoruz.

yavaşlıyor

Ama yaşamın güzelliğini göremeden, hislerimizi öğrenemeden büyüyoruz çoğu zaman. Ne yaparsak yapalım üşüyoruz. Camı kapatıyor ve şımarıklık olsun diye bir plak takıyorum. Ama Ayyuka bile ısıtamıyor havayı. İstanbul’un dumanları, İzmir’in umursamazlığı, Stockholm’ün bireyselliği akıyor gözlerimden.. Hıçkıra hıçkıra ağlıyorum dakikalarca. Sevdiklerimiz olmayınca bizi anlayan kimse kalmıyor yanımızda. Ağlıyorum, Telefon çalıyor, Çeviriler geliyor, Ben ağlıyorum, Hayata olan saygımızdan dolayı uğraşıyoruz SANAT’ın her köşesiyle. Bu dergiyi eline alacak insanlara saygımızdan sabahlara 4

Ve hıçkıra hıçkıra ağlarken, Nihayet “Level” atlıyorum. Bilgisayar oyununun başından kalkıp Annemi arıyorum, Ablama sarılıyorum. İyi bir insan olmak istiyorum, Bir yandan Johnny Cash mırıldanıyorum: And you could have it all My empire of dirt I will make you hurt Gecelerimiz sabaha akıyor ve hayatta kalma çabası içinde yaşamdaki güzellikleri ortaya çıkaracak bir tuğla da biz koymak istiyoruz herkes için.

Bunca yorgunluk, onlarca soru işaretinin ardından 5 Şubat günü, en sonunda buluştuk sizlerle. Hayalimizdekileri, biraz kararlılık, biraz şans, biraz sanat, biraz da aşkla şekillendirdik; ama elimizden gelenin en iyisiyle sunmaya çalıştık. Yeri değiştirilen her saksıdan, bir köşede sessiz duran meyve sularına hepimiz mutluyduk sonunda. Tahminlerimizin ötesinde bir coşkuyla buluştuk sizlerle. Çok keyifli insanların olduğu, herkesin yüzünün güldüğü; sohbetlerin ve müziğin duvarlarımızda yankılandığı bir günde. Her ses dalgası yorgunluğumuzu unutturdu, mutluluğun enerjisini verdi. Bize çabalarımızın boşa gitmeyeceğini hissettirdi. Dergimizin içeriğinden, sahnemizin kurulmasına her şeyi hem kendimiz, hem sevdiklerimiz, hem sizler, hem bizler, herkes için, ve herkes ile yaptık. Sanatı, kültürü, hayatı paylaşmak isteyenler için yaptık. Tekrar

sarılıp

tekrar

ağlamak

için

yaptık.. Yıllar önce, henüz kimse ön ayak olmamışken yerel bir enstrümanı bambaşka bir coğrafyaya getirmiş ve Türkiye ile İsveç’i sanatın gücüyle bağlamış babalarımızdan; 1990’larda İsveç’te doğmuş ve daha önce hiç denememesine rağmen bu enstrümanı çalma hayali kuran kız kardeşlerimize kadar, sanatı ve paylaşımı seven birçok insanı bir salonda toplayabilmiş olmaktan dolayı çok mutluyuz. Eski dostlarla buluşmaktan, yeni dostlar edinmekten dolayı sevinçliyiz. Farklı çoğrafyalardan farklı hayallerden birçok insanı aynı tempoda buluşturmuş olmaktan dolayı duygusalız. Ben pek beceremem böyle şeylerden bahsetmeyi; ama eğer izniniz olursa biraz da gururluyuz. Bizimle olan, heyecanımızı paylaşan herkese sonsuz teşekkür ederiz. Ruhumuzun ve bilincimizin bir parçası olmuş arkadaşlarımıza selam ederiz. Duvarlarımıza kendilerinden birer renk bırakan tüm elleri teker teker öperiz. Sanatın birleştiriciliği ile sahnemize ayak izlerini, salonumuza seslerini bırakan her biri farklı, her biri pek güzel müzisyen dostlarımıza gönlümüzden bir parça armağan ederiz. Melih Öncel

EDİTÖR


Det är Ingen Lögn, Det Var Svårt.. Att ta fram den bästa produkten med de begränsade källorna var väldigt svårt. Självklart hittade vi många fel i efterhand och förmodligen kommer vi att hitta ännu fler längs vägen. Men även alla dessa fel är en erfarenhet. Det är en väg utan återvändo. Jag blev trött..men lycklig.

Och när jag gråter med hickan i halsen, växer jag till slut. Jag tar mig upp från datorspelandet och ringer min mamma. Och jag saknar min pappa, Jag kramar min syster. Jag vill vara en bra människa.

Jag vet inte hur väl jag lyckats praktiskt med de idéer jag hade i mina tankar men är väldigt lycklig över de olika projekt som jag i nuläget jobbar på, projekt som ser fina ut, har ett fint ljud, fina texter men viktigast av allt att det är projekt som har respekt för kulturen, konsten och livet.

Vid sidan av detta mumlar jag till Johnny Cash: And you could have it all My empire of dirt I will let you down I will make you hurt

Det förekommer dagar där vi inte är tillräckligt hängivna mot varandra. Vi visar ingen respekt. Ju mer vi våra tankar med saker vi är upptagna med, desto lättare försvinner vår uppskattade och positiva nervositet. Som människa blir vi mer och mer monotona, vi tror på endast en sak och på grund av det stannar vi upp. Sedan sjunker vårt blodtryck och vi börjar frysa... Tänk hur fint livet skulle vara om vi kunde dela oss av allt, om vi inte var rädda för att förlora. Men många gånger växer vi upp utan att se livets fina sidor, växer upp utan att förstå våra egna känslor. Vad vi än gör så fryser vi. Jag stänger fönstret och unnar mig själv genom att sätta på en LP-skiva. Men inte ens Ayyuka kan värma luften. Istanbul’s dimma, Izmirs likgiltighet, Stockholms individualitet sjunker ner för mina ögon...

Vi jobbar hela nätterna. Vi vill förmedla livets och levnadens goda sidor för alla. Som människor sätter vi mål och drömmar, men istället för att fokusera på vad den positiva drömmen kan åstadkomma, blir vi rädda av risken att förlora den. Den 5 februari lyckades vi äntligen möta er på vår invigning. Vi kunde presentera våra drömmar med hjälp av lite bestämdhet, lite tur, lite konst och med lite kärlek, men; vi försökte förmedla och presentera våra drömmar på bästa möjliga sätt. Vi mötte er med mycket mer energi än förväntat. Det blev en dag fylld av fina människor, där alla log; där samtal och musik kunde eka igenom våra väggar. Från vår tidnings innehåll, till att bygga upp vår scen, allt gjorde vi för oss själva, till våra nära och kära, till er, till alla och med alla. Vi gjorde detta till alla som vill dela med sig av konsten, kulturen och livet. Vi gjorde detta för att återigen kunna gråta och kramas...

Mart - Mars 2017 #02

Dergi Adı - Namn: SANAT Magasin Yayın Dili - Offentliggörande Språk: Türkçe, İsveççe - Turkisk, Svenska Yayın Periyodu - Offentliggörande Period: Aylık - En Gång i Månaden Yayın Türü - Offentliggörande Typ: Yaygın Süreli - Periodisk Yayına Başlama Tarihi - Först Offentliggörande Datum: 2017 Şubat - 2017 Februari Yayıncı - Ansvarig Utgivare: SANAT Kultur och Event AB Kurum Sahibi - Företagsägare: Bora Serbülent Editör - Redaktör: Melih Öncel Yazı İşleri - Ansvarig Utgivare: Begüm Kültür Tasarım - Design: SANAT Event Kapak İllüstrasyonu- Omslagsbild: Melih Öncel Reklam ve Pazarlama - Annons och Marknad: SANAT Event Basım Yeri - Tryckeri: Åtta45 Teşekkürler - Tack vare: Rojbin Serbülent, Meral Gicvan, İnci Gicvan, İrem Ucan, Çiğdem Özdemirok, Burak Özdemirok, Yasemin Kan, Sultan Çorap, Ebru Çorap, Damla Şık Telefon - Telefon: 076-171 67 20 Organizasyon Numarası - Organisationnummer: 559083-8206

Jag gråter i flera minuter med hickan i halsen.

Vi är mycket berörda över att kunna samla samhällets olika människor och konstens alla delar under samma tak. Vi är mycket glada över att få chansen att träffa gamla vänner och att möta nya.

När våra nära och kära inte finns, så återstår ingen vid vår sida som förstår oss.

Och tillåt mig att säga att vi är lite stolta över oss.

Reklam ve İletişim - Annons och Kontakta: sntevent@gmail.com 076-171 67 20

Jag gråter, Telefonen ringer, Men jag gråter,

Vi vill ändlöst tacka alla som har delat vår glädje och nervositet. Vi vill hälsa alla våra vänner som har blivit en del av vår själ och vår sinne. Vi kramar hårt alla de händer som satte färg på vår vägg.

Adres - Adress: Segersbyvägen 4, 2tr. Norsborg, Stockholms Län, Sweden

Den respekt vi har för KONSTEN är anledningen till varför vi håller på med dess alla delar. Det är på grund av respekten vi har för de personerna som läser denna tidning, vi jobbar med detta dag som natt. Vi vill fortsätta det vi påbörjat på bästa sätt och på det sätt vi förtjänar. För om inte någon kan förändra konsten, så kan vi inte förvänta oss att ta ett steg närmare den.

Alla som, med konstens enhetlighet lämnat sina fotspår på vår scen, lämnat ljudet av sång efter sig, alla fina musiker vänner har nu alla en plats i våra hjärtan. Melih Öncel

REDAKTÖR

Hesap Numarası - Bankgironummer: Handelsbanken 294-6028 Företag SWISH: 123-029 14 68

Dağıtım - Distribution: SANAT Kultur och Event AB E-posta - Epost: sntevent@gmail.com Web sayfası - Hemsida: http://sanatevent.com/ Sosyal Medya - Sociala Medier: https://www.facebook.com/sanatevent/ https://www.instagram.com/sanatevent/ https://twitter.com/SanatEvent

5


Şubat • Februari

Ny Skandinavisk Design på

Stockholm Furniture & Light Fair Den 7-11 februari, var det dags för Stockholm Furniture & Light Fair, världens största mötesplats för skandinavisk design. Till mässan kommer inköpare, arkitekter, designer och journalister från mer än 60 länder. Samtidigt pågår Stockholm Design Week med ett 80-tal designevenemang runt om i staden.

Varje år bjuder Stockholm Furniture & Light Fair in en välrenommerad internationell designer eller designstudio för att utforma en installation på Stockholmsmässans entrétorg. Denna gång har uppdraget gått till den spanske konstnären och designern Jaime Hayon, känd för sitt lekfulla uttryck och sin mångsidiga produktion. Designbaren 2017 - På allas läppar Designbaren, som är en blandning av utställning och toppklass-restaurang, skapas i år av Note Design Studio. Med konceptet Sulla bocca di tutti, På allas läppar, vill de bjuda på en härlig, inspirerande och generös upplevelse. För menyn står kocken Isabella Morrone. Greenhouse Designstudion Form Us With Love har fått uppdraget att utforma ett koncept för att strategiskt utveckla Greenhouse, mässans hall för fristående oetablerade designer. Tillsammans med studenter från Berghs School of Communication har de tagit fram en aktivitet som omfattar ett mentorskap som pågår under ett år. Mentorer 2017 är formgivarna Staffan Holm, Alexander Lervik, Anna Holmquist och Emma Olbers och Peter Torstensson, vd, Mitab. I hallen premiärvisas även vandringsutställningen Ung Svensk Form, som drivs av Svensk Form i samarbete med IKEA och Stockholm Furniture & Light Fair.

6

Welcome to Woodland Utställningen presenterar ett brett urval av uppfinningsrik arkitektur i trä och diskuterar olika aspekter på träarkitektur och design. I Welcome to Woodland illustreras arbetet i form av korta filmer presenterade i en ”skogsglänta” skapad av vackra, rundade, böjda trappräcken. Utställningen är ett samarbete mellan Sveriges Arkitekter, Svenska Institutet, C&D snickeri, White arkitekter och Stockholm Furniture & Light Fair. Stockholm Design & Architecture Talks Sustainability Thinking är temat på Stockholm Design & Architecture Talks, mässans eget forum för kunskap och diskussioner inom design- och arkitekturområdet. Bland andra deltar Dorte Mandrup, Jaime Hayon, Werner Aisslinger, Universal Design Studios och Neri & Hu. Editors´ Choice Award Stockholm Furniture & Light Fairs utmärkelse - Editors’ Choice, anordnas för andra året i rad. Juryn består av chefredaktörer från några av Europas viktigaste designforum. Priset omfattar tre kategorier, Rising Star, Bästa monter och Bästa produkt. 2017 års jury utgörs av Marcus Fairs, Dezeen; Robert Thiemann, Frame magazine; Chantal Hamaide, Intramuros och Costas Voyatzis, Yatzer. Vinnarstatyetten är formgiven av den svenska designern Lisa Hilland.


2017 Stockholm Tasarım Haftası’ndan Geriye Kalanlar

2002’den bu yana her yıl düzenlenen, dünyanın tasarım ile ilgili önemli etkinliklerinden birine dönüşen ve İskandinav dizaynı ile ilgili her firmanın katılım sağladığı Stokholm Tasarım Haftası ve Stockholm Mobilya Fuarı, 6-12 Şubat tarihleri arasında Stokholm’de gerçekleşti. 1000’e yakın tasarım akımının sunulduğu etkinlikten öne çıkan renk ve malzemeler; pembe, kızıl ve toprak tonları, koyu maviler, parlak ve ahşap tasarımlar olarak sıralanabilir. Bu etkinlikte muhteşem bir fuarın yanısıra, sıra dışı birçok ürün de sergilendi. Hafta boyunca bol sayıda heyecan verici tasarımlar sergilenirken, ilginç seminerler, muhteşem etkinlikler ve sergi salonları oluşturuldu. Hafta, hem iç mekan dizaynları hem de etkinliklerdeki yüksek kalite ile mimarlık ve tasarım endüstrisi için inanılmaz bir başarı elde etti. Öne çıkan tasarımlardan bazıları İlginç ve portatif tasarımları ile öne çıkan İsveçli firma Blå Station, çarpıcı derecede basit bir estetik dizayn olarak tanımlayabileceğimiz, esnek bir oturma düzeni sağlayan modüler koltuk tasarımı ile Avrupa’nın en seçkin tasarımcılarının juriliğini yaptığı Editor’s Choice ödülünü aldı.

Blå Station’dan Editor’s Choice ödülünü alan modüler koltuk tasarımı

‘Haftanın Yükselen Yıldızı’ Vancouver stüdyosu Knauf & Brown, jürinin büyük potansiyel gösterdiğine inandığı olgun ve sofistike koleksiyonu ile fuarın ‘Yükselen Yıldızı’ oldu. Koleksiyon, öne çıkan diğer tasarımcılar gibi sera evleri ile ilgili Kanada’nın kuzeybatısındaki sahil evleri kullanılarak ilham alınan bu koleksiyonda bir lambanın yanısıra bambu etekli bir zigon sehpa bulunuyor. Vancouver stüdyosu Knauf ve Brown’dan fuarın ‘Yükselen Yıldızı’ koleksiyonu; lamba ve bambu etekli zigon sehpa

Bergen Üniversitesi öğrencilerinin mahkumlara özel tasarımlarından

6 farklı parçadan oluşan ve birçok renk seçeneği sunulan koltuk tasarımları, kullanılacak alana göre şekillendirilen türden olmasıyla öne çıkıyor. Bu tasarım, isteğe göre sonradan alınacak ek parçalar ile kolaylıkla bulunduğu alana göre şekil değiştirebilecek olduğundan hem evlerde, hem iş yerlerinde ve hem de ortak kullanım alanlarında çok rağbet göreceğe benziyor. Tingest, evde spor ekipmanı kullananları düşünerek, bu aletleri bir sanat eseri gibi tasarlayıp aynı zamanda evlerde dekoratif amaçlı kullanılması için bir ışık tutmuş oldu. Tingest kurucusu Alexander Lervik, “Evde egzersiz yapanlar için erişilebilirlik bir anahtardır, bu nedenle evde egzersiz yapmak popüler bir etkinliktir” diyor ve ekliyor “Ancak, sınırlı büyüklükte bir evde yaşayanlar, ekipmanları kullanımda olmadığı zaman onlara yer bulmakta zorluk çekiyorlar. Bu nedenle, fonksiyonel ve göze hoş gelen şık ekipmanların geliştirilmesine odaklandık ve bu şekilde ürünlerin herhangi bir odada dekoratif olarak yer almasını sağladık”.

Bergen Üniversitesi öğrencileri, mahkumların ihtiyaçlarına göre dizayn ettikleri mobilya tasarımlarını sergilediler. Üçüncü sınıf lisans öğrencileri, Bergen Cezaevi’nin tutsaklarına yönelik dizaynlarını geliştirmek için Norveç İyileştirme Hizmetleri ile birlikte çalıştı. Prototiplerini Stockholm Mobilya Fuarı’nda sergileyen öğrenciler, bu kullanıcı grubunun belirli ihtiyaçlarını ve zorluklarını dikkate alarak bu koleksiyonu oluşturmuşlar. Bu çalışmalarını gerçekleştirirken projelerini hapishane tesislerine uyarlamaları ve geçici veya tamamen serbest bırakılmış konutlar üzerinde inceleme yapmaları için olanak sağlanmış. Alternatif olarak, mahkumlara bazı basit tasarımlar için eğitimler verilebilecek şekilde de tasarlanan ürünler için hapishane atölyeleri yapılması da gelecek planları arasında. 7


16. !F İSTA NB U L BAĞ I MS I Z FİLM LE R F E S T İ VA L İ

B

text: Damla Şık

ağımsız sinemanın en iyi örneklerini s i n e m a s eve r l e r l e b u l u ş t u r a n festivalin açılış ve kapanış filmleri tabii ki festivalin kendisi gibi heyecan verici. Bu yıl ismini çokça duyduğumuz ve belli ki duymaya devam edeceğimiz, ödüllere doymayan “Moonlight/ Ay Işığı” filmi, festivalin açılış filmi olarak karşımıza çıkıyor. Aynı zamanda Türkiye galasını festivalde gerçekleştiren film, Miami’nin yoksul bir semtinde büyüyen siyahi bir gencin çocukluktan yetişkinliğe uzanan yolculuğunu konu ediyor. Filmin kapanış filmi de açılış filmi kadar iddialı: Danny Boyle’un 1996 yapımı kült filmi Trainspotting’in 21 yıl sonra çekilen ve devam filmi olan “T2 Trainspotting”. Aynı oyuncu kadrosuyla devamı çekilen film, baş karakterlerin 20 yıl sonra tekrar bir araya gelmesini konu alıyor. Film hakkında başrol oyuncusu Ewan McGregor “Devam filmleri orijinal filmin hemen ardından gelince pek işlemezler. Biz bu tür projeleri kabul etmeyecek kadar uyanık davrandık. Bu film farklı; çünkü aradan tam 20 yıl geçti ve film de zaten bununla ilgili; bir yeniden çevirim yapmaya kalkışmadık.” yorumunu yapıyor. Festival kapsamında, dünyanın önemli film festivallerinde büyük ilgi gören ve yılın en çok beklenen 17 filminin Türkiye galası gerçekleşti. İçlerinde Türk sinemasının duayenlerinden Reha Erdem’in birçok film festivalinde gösterilen filmi “Koca Dünya”, İsveçli yönetmen Hannes Holm’ün Yabancı Dilde En İyi Film kategorisinde Oscar adayları arasında yer alan filmi “En Man Som Heter Ove/ Hayata Röveşata Çeken Adam”, Mr. Robot dizisiyle dikkatleri üzerine çeken Rami Malek’in başrol aldığı “Buster’s Mal Heart/Buster’ın Hasta Kalbi”, “Brokeback Dağı” ve “Pi’nin 8

Şubat ayını dört gözle bekleten film festivali !f İstanbul, seyircileri 16. kez yılın en heyecanla beklenen filmleriyle, gizli cevherlerle ve yaratıcı etkinliklerle buluşturdu. 16. !f İstanbul Bağımsız Filmler Festivali 35 ülkeden 126 film gösterimi, sinemacılarla söyleşiler, paneller, müzik etkinlikleri ve atölyelere ev sahipliği yaptı. 16-26 Şubat tarihleri arasında İstanbul’da gerçekleşen festival, 2-5 Mart tarihleri arasında ise İzmir ve Ankara’da seyircileri sanatla buluşturdu. Festivalin bu yılki teması ise “İyileştiren Şeyler”.

För 16: e året i rad öppnade !F Istanbul sina dörrar för alla filmälskare med start den 16 februari och pågick fram till den 26: e februari. I samband med festivalen visades 126 filmer från 35 länder, anordnades seminarier, paneler, musik aktiviteter och konstverkstäder. Under samma tak kommer det att visas filmer i Ankara och Izmir mellan 2-5 mars. Temat för årets festival är ”Saker som förbättrar”. I festivalen såg vi fantastiska exemplar av filmer inom kategorin oberoende film. Inledande filmen, Moonlight är ett praktexempel inom kategorin. Den prisbelönade filmen är skriven och regisserad av Berry Jenkins. Filmen, som också hade gala i Turkiet, är hans andra långfilm. Festivalen avslutas med en minst lika omtalad och bra film, T2 Trainspotting, som är en uppföljare till Danny Boyle’s orginal film Trainspotting från 1996. I filmen ser vi samma skådespelare med huvudrollsinnehavare Ewan McGregor. Filmen speglar film karaktärernas liv, och vad som hänt 20 år senare. För de som vill finns det återigen chans att se den första filmen under kategorin !f Kult. I samband med festivalen hölls det galor för 17 filmer som har fått stor uppmärksamhet i stora filmfestivaler runt om i världen. Bland dem är filmen “Koca Dünya”/ “The Big World”, skriven och regisserad av Reha Erdem, en av de stora talangerna i Turkisk film. Vi ser även den svenska, Oscarsnominerade filmen “En Man Som Heter Ove”. Andra filmer är “Busters Mal Heart”, Oscarsbelönade Ang Lee’s film “Billy Linn’s Halftime Walk och Richard Linklater’s “Everybody Wants Some”. Festivaler har en fascinerande aspekt och det är att de, förutom att för samman förväntade filmer, också når ut till filmentusiaster med andra dolda pärlor till filmer som annars är svåra att komma åt. Filmer som ibland utvecklar vår fantasi och får oss att se


Yaşamı” filmlerinin Oscar’lı yönetmeni Ang Lee’nin sinema tarihinde ilk kez uygulanan yeni bir teknoloji kullanarak ultra yüksek kare hızıyla çektiği filmi “Billy Lynn’s Long Halftime Walk/ Billy Lynn’in Uzun Yürüyüşü” ve “Çocukluk”, “Gün Doğmadan” gibi unutulmaz filmlerin yönetmeni Richard Linklater’in son filmi “Everybody Wants Some!!/Herkes Biraz İster!!” ‘in de bulunduğu daha çok sayıda heyecan verici filme ait gala gösterimleri festival bünyesinde gerçekleşti. Festivallerin en büyüleyici yanlarından biri de bizleri sadece popüler filmlerle bir araya getirmesi değil, aynı zamanda diğer mecralardan ulaşmamızın zor olacağı, keşfedilmeyi bekleyen gizli cevherlerle de karşılaştırıp; bizi, farklı bakış açılarından ele alınan olayları ve durumları hiç bakmadığımız yönden görmeye itmesidir. Çeşitli kategorilerde yer alan bu inci tanesi filmler zihnimizi açmakla kalmayıp, hayal gücümüzü de zorluyor. Theo Anthony’nin yazıp yönettiği “Rat Film/Fare Filmi” onlardan biri. Baltimore’daki fare sorunundan yola çıkarak insanlarla fareler arasındaki ilişkiyi ele alan ve bu bağlamda ilerleyerek alt sınıfın sorunları, ırksal meseleler ve fareler arasında benzerlik kurdurtan etkileyici bir film. Bir diğeri ise Anoosh ve Arash isimli İranlı iki genç DJ’in, Tahran’ın yeraltına gizlenmiş tekno müzik dünyasında kariyerleri için çabalarken başlarına gelenleri anlatan film “Raving Iran/İran’da Rave”. Film, bizi bu iki gencin İran’da başlayıp Avrupa’ya uzanan zorluklarla dolu yolculuğuna sürüklüyor.

olika händelser från olika perspektiv. “Rat FIlm” är en sådan film, skriven och regisserad av Theo Anthony. Andra sådana filmer är “Raving Iran” och “Multiple Maniacs”. !F Istanbul är curator och bygger på tematiska sektioner, som kan ändras från år till år. Även om det är en film festival har man valt att ha aktiviteter, paneler, seminarier och liknande inom andra kategorier. Förutom att man fick ta del av olika framträdanden av film musik har man inom kategorin !F Musik förhöjt atmosfären med andra framträdanden, dans workshops och liknande. Under kategorin !F Doc Lab samlades regissörer av dokumentärfilmer för att dela med sig av sina historier och kunskaper till andra filmentusiaster och deltagare. Nytt för i år är temat !F Tomorrow. Inom detta tema presenterar man verk som skapats inom virtuell verklighet och olika interaktiva plattformar. !f² projektet är det enda projekt som gör det möjligt att anluta städer till länder. I år har man genom olika kanaler sänt filmer samtidigt i 32 olika städer. Efter visningarna av filmerna har man även fått chans med online uppkoppling att delta i panelerna med regissörerna och ställa frågor. I år har det varit många spännande projekt och aktiviteter, och redan nu fantiserar vi om vad som väntar oss nästkommande år.

16 th !F ISTANBUL INDEPENDENT

FILM FESTIVAL!

Her ne kadar ismi film festivali olsa da buna aldanmıyor ve arayışımıza devam ediyoruz. !f İstanbul boyunca film gösterimleri yanı sıra, aynı zamanda çeşitli kategoriler altında çok sayıda müzik etkinlikleri, paneller ve sergiler de gerçekleştirildi. !f Music kategorisinde müzik temalı film gösterimlerinin yanı sıra Babylon ve Alt Sanat Mekanı’nda yapılan müzik etkinlikleri festivale hareket kattı. Açılışını, Jakuzi, Tolerance Break ve DJ’ler eşliğinde Babylon’da dans ettirerek yapan festival, !f Gökkuşağı etkinliği ile aynı mekanda yine çeşitli müzisyenler eşliğinde tüm !f’çileri müziğinin yedi rengiyle bulutların ötesine taşıdı. Bu yılın “İyileştiren Şeyler” temasına yaraşır bir şekilde “Bir Şifa Aracı Olarak Dans: Bir Atölye Çalışması” ile de katılımcıları dans aracılığıyla özgürleşmeye, bedeni ve zihniyle iletişim kurmaya ve iyileşmeye çağırdı. 22-23 Şubat tarihlerinde Soho House İstanbul’da gerçekleşen !f Doc Lab etkinliği kapsamında Türkiye’den ve Ortadoğu’dan belgesel yönetmenleri bir araya gelerek katılımcılarla ilham ve başarı öykülerini paylaştığı ve yaratıcı karar alma süreçlerini tartıştığı bir panel gerçekleştirildi. Yönetmenleri bir araya getiren buluşma sanatçıların ihtiyaç duyduğu ilham ve deneyim paylaşımına ortam sunarken, bir yandan da birbirlerine destek ve güç verdikleri samimi bir kesişim noktası oldu. Bu yıl ilki gerçekleştirilen !f Yarın kategorisinde yer alan işler ise artık hayatımızda ve sanat alanında önemli bir yer edinmiş olan sanal gerçeklik ve interaktif anlatı biçimleri ile sanatseverleri bir araya getirdi. Sanal Gerçeklik ve İnteraktif Hikayeler Sergisi’nde yer alan çarpıcı eserler, her şeyin yeniden şekillendiği yeni teknolojileri, sanat biçimlerinin bu bağlamda yeniden oluşumunu ve görsel estetiğin dönüşümlerini gözler önüne seriyor. “Şehirleri ve ülkeleri birbirine bağlayan ilk sinema projesi” olarak lanse edilen !f² ise çeşitli online platformlar aracılığıyla aynı anda 32 farklı şehirde !f İstanbul filmlerinin sinemaseverlere ulaşmasını amaçladı. Gösterimleriyle aynı anda filmlerin internet üzerinden farklı noktalarda izlenmesine olanak sağlayan proje, gösterimler sonrasında yönetmenlerle yapılan söyleşilerin izlenebilmesi ve izleyicilerin soru da sorabileceği interaktif bir ortamın oluşmasına katkıda bulundu. Çok sayıda heyecan verici etkinlikle ve muhteşem film gösterimleriyle geçen festivalde önümüzdeki yıl bizi nelerin beklediğini şimdiden hayal etmeye başladık bile!

9


Portre • Porträtt Bu sayımızda sizlere, “Dövme Sanatçısı” Çetin PEKÇETİN’i ve onun Adana’da başlayıp, şimdilerde Stockholm’de devam eden hayatını, dövme sanatıyla tanışmasını ve dövme sanatı hakkında bilinmesi gereken birçok ayrıntıyı aktaracak olmanın mutluluğunu yaşıyoruz.

ALBY’DE BİR DÖVME SANATÇISI Sorularımızı yanıtlarken ve bize yaptığı işi anlatırken, ne kadar sevdiğini ve önemsediğini hissedebiliyoruz. Ne de olsa çocukluk yıllarından başlayan bir macera; kendisine yapılacak ilk dövme için bile “tatoo makinesi” sipariş veren bir kişi o. O yıllardan bahsederken bu olay için “İlk dövmem olduğu için, insanları kobay olarak kullanmak yerine kendimi seçtim” diyor. Çetin Bey, tam 17 yıldır bu mesleği yapıyor. 14 yaşında, babasının dövme yaptıracağını söylemesi üzerine başlayan bir serüven aslında. 2010 yılında İsveç’e yerleşene kadar Türkiye’de uzun yıllarını harcadığı dövme sanatını burada da en iyi şekilde yapabilmenin koşullarını aramış hep. Titiz, yaptığı işin kalitesine, hijyen koşullarına önem veren biri olarak, çok keyifli bir dövme stüdyosu kurmuş. Bir çok dövme severin kesinlikle uğraması gereken bir yer Tatueringsgänget. Ferah bir ortamda, tamamen steril ve profesyonel ekipmanlar kullanılarak yapılan dövmeler hakkında bilgi vermek üzere herkesi stüdyosuna davet ediyor Çetin Bey. Bizler de sizlerin sıkça sorduğu ve merak ettiği soruları yönelttik kendisine. Çetin Bey, Sanat Magasin okuyucularına dövme hakkında bilmeleri gereken en önemli noktaları kısaca anlatabilir misiniz ? Öncelikle, dövme vücuda yaptırılan ve kalıcı olan birşey olduğu için; kararlılık ve dövme hakkında doğru bilgi edinme çok önemlidir. Yaptırmak istediğiniz dövme için araştırma yapmalısınız, dövmenizin kaliteli görünmesi ve uzun ömürlü 10

foto & text: SANAT EVENT

TAT U E R I N G S i A L BY Denna gång berättar vi om tatueringskonstnären Çetin Pekçetin. Hur han påbörjade sin väg mot drömyrket i Adana och sedan fortsatte i Stockholm, när han kom i kontakt med tatuering som yrke och andra intressanta detaljer kring just tatueringsyrket. Vi kan känna hans passion och kärlek för det arbete han utför, då han svarar på våra frågor och berättar om sitt jobb. Under sina ungdomsår beställde han en tatueringsmaskin och gjorde sin första tatuering. Då han inte ville använda andra personer som ”provdockor” för att lära sig, tatuerade han på sig själv. Çetin har nu tatuerat i 17 år. Som 14-åring sade hans


S KO N S T N Ä R E N

olmasını istiyorsanız hijyen koşullarına dikkat etmelisiniz. İyi bir dövme, yapım aşamasının önemi yanı sıra çok da iyi bir şekilde korunmalıdır. Ayrıca unutmamanız gereken diğer bir bilgi ise işlem sırasında kullanılan malzemelerin standartlara uygun olup olmadığı hakkında sanatçının size kanunen bilgi verme zorunluluğu olduğudur. Bunların yanında tabi ki her zaman için seçtiğiniz sanatçının çalışmalarını inceleyiniz.

pappa att han skulle tatuera sig, där väcktes tanken och äventyret började. Sedan 2010 bor han i Sverige. Dessförinnan spenderade han lång tid i Turkiet på att bli en så bra tatuerare som möjligt. Det framgår av den fräscha och välkomnade studion att hygien samt kvalitet är viktigt för denne noggranne man. För den som älskar tatueringar är Tatueringsgängets studio ett måste att besöka.

Sık yapılan bir hata ise acele karar vermek oluyor. Hızlı karar verip bilinçsiz bir şekilde hareket etmek, dövme yaptırdıktan sonra pişman olmanıza neden olabilir.

Är ni intresserade av vilken utrustning som behövs och hur den används, hälsar Çetin er välkomna till studion där han gärna visar och berättar.

Peki acı veren bir işlem midir ?

Vi har ställt frågor kring det ni undrar mest om.

Ben öyle olduğunu düşünmüyorum (gülüyor..) Aslında birçok kişi de size acıyıp acımadığını tarif edemez, böyle birşeydir.

Çetin, kan du kortfattat berätta om det viktigaste inom tatuering för Sanat Magasinets läsare? Undersök ordentligt innan du väljer tatuering, för att din tatuering ska hålla god kvalitet och hålla sig fin länge behöver du vårda och skydda den väl.

Yapılan dövmeler silinebilir mi? Dövmeler tam olarak olmasa bile birkaç şekilde silinebilirler. “Cover Up” ve “Lazer” en sık kullanılan yöntemlerdendir... Cover Up (kapatma) yöntemi, mevcut dövme üzerine yapılan

Tatueraren är skyldig att berätta för dig som kund om vilka material/vilken utrustning som används. 11


Titta på den utvalde tatuerarens tidigare utförda jobb. Ta inte ett förhastat beslut, fundera länge och väl, du vill inte ångra din tatuering. Så, är det en smärtsam procedur? Nej, det skulle jag inte säga. De flesta kan inte beskriva känslan. başka bir dövmedir.

Genellikle sonradan istenmeyen, kötü yapılan veya formu bozulmuş dövmelerin başka bir dövmeyle kapatılmasıdır. Lazer ise özellikle koyu renkleri silmek için başarılı bir yöntem olarak gösterilse de, renkli dövmelerde aynı başarıyı göstermemektedir. İsteseniz de, istemeseniz de vücudunuzda yapılan işlemin izleri kalır.

Kan man ta bort gjorda tatueringar? Det går att ta bort tatueringar på några olika sätt. Cover up och laser är de metoder som mest används. En Cover up är en ny tatuering som täcker den gamla, oftast en oönskad, dåligt gjord eller en tatuering som blivit förstörd. Laser kan ta bort det mesta av din tatuering, men fungerar, enligt mig, bäst på den grå färgskalan.

Bizler sordukça aslında bu işin ne kadar meşakkatli bir iş olduğunu daha fazla idrak ediyoruz.

Efter intervjun förstår vi ännu bättre att detta är ett krävande och svårt yrke.

Siz değerli okuyucularımız da merak ettiklerinizi sormak, “dövme sanatı” hakkında daha detaylı ve doğru bilgi edinebilmek için Alby’de Tatueringsgänget’i ve Çetin Bey’i ziyaret edin...

Till er kära läsare som undrar något om tatueringar eller tatueringsyrket, vänd er gärna till Çetin på Tatueringsgänget i Alby.

Adres: Segersbyvägen 13 Tel: 0734301319 Açılış Saatleri: hafta içi 12-18 hafta sonu kapalı.

12

Adress: Segersbyvägen 13 Tel: 0734301319 Öppettider: Vardagar 12-18, lör-sön stängt.


LJUD & LJUS - UTHYRNING

PA, Lighting & Backline Rental for Concerts, Dj Events, Weddings, Parties, Corporate Events

SANAT Kultur och Event AB 076-171 67 20 Segersbyvägen 4, 14563 Norsborg sntevent@gmail.com


KARAGÖZ

reser runt i världen! (TRADITIONELL TURKISK SKUGGSPEL) Enligt det äldsta historiska dokument, firar den traditionella turkiska skuggteatern Karagöz, 500-jubileumsår i år. Det är en traditionell konst som registrerades av UNESCO 2009 som ett immateriell kulturarv. Karagöz är ett skuggteater som spelas på en duk med tvådimensionella dockor baserade på imitation och motsatta samtal. En person som kallas “Hayali” utför alla typologier och manipulationer bakom skuggspelet. Dessutom har Hayali en assistans som kallas ”Yardak”. I Karagöz pjäser finns det typer som kommer från olika sociala och ekonomiska klasser i samhället och tecknen som representerar de olika levande nationer. Dessa tecken representerar de mest grundläggande egenskaperna hos folk (som dräkt, kläder, beteendemönster, sånger, danser, seder, osv.) och de omedelbart erkänns av dessa funktioner när de visas på scen.

14


SİHİRLİ FLÜT

Mehmet Sakarya

Gör en önskan innehåller Fred!

Bir Dilek Tut! İçinde Barış Olsun Bugünkü köşemde, barış içerikli yazılarımdan birisini sizlerle paylaşmak istiyorum. İlk önce, hangi ülkede, hangi insanın canına “terör” eylemi ile kastediliyorsa, bu eylemi gerçekleştirerek insanların yaşamlarını, umutlarını kaybetmelerine sebep olanları kınıyor ve terör saldırılarını lanetliyorum! Savaşın, salgın bir hastalık gibi dünyaya yayılmaya başladığı şu günlerde, müziğin birleştiriciliğine olan inancımızı canlı tutmalı ve gelecek barış günlerini hayal etmeliyiz. Müziğin “barış” için en etkili araçlardan birisi olduğunu savunuyor ve bu yolda üretilen müzikleri ara ara sizlerle de paylaşmak istiyorum. Son günlerde Türkiye’de ve çevresindeki ülkelerde artan terör ve savaş olaylarına en uygun mesajın yine bir barış şarkısı ile gönderileceğine inanmaktayım. Umudumuzu yitirmeden bir gün hayalden gerçeğe dönüşeceğine inandığımız dünya barışına biraz daha yaklaşmak adına sizlerle koca yürekli cesur bir barış emekçisi olan John Lennon’un bir hayalini paylaşmak istiyorum. Lennon, “Imagine” şarkısı ile kendi ütopyasını anlatmış ve bizim de onu anlayıp hayal etmemizi istemişti. “Imagine”, resmi olarak Dünya İnsan Hakları / Uluslararası Af Örgütü şarkısı kabul edilmiştir. Yüreklerinizde dünya barışına olan inancınızı hep koruyun ve bu inancınızı gülümsemenize, dilinize, kaleminize, insanlara olan davranışlarınıza yansıtarak gerçekleştirmeye başlayın! Ve

bugünkü

yazımı

sonlandırırken,

sizleri, tüm kalbimle inandığım ve sözlerinin her satırına eksiksiz katıldığım, Lennon’un o büyülü dünyasını anlatan şarkısının sözleriyle başbaşa bırakıyorum. “Cennetin olmadığını hayal et, Eğer denersen bu kolay Altımızda cehennem yok, Üstümüzdeyse sadece gökyüzü var Bütün insanların, bugün için yaşadığını hayal et! Ülkelerin, sınırların olmadığını hayal et! Bunu yapmak zor değil Öldürecek ve uğruna ölecek bir şey yok! Ve din de yok! Bütün insanların, hayatı barış içinde yaşadığını hayal et! Mülkiyetin olmadığını hayal et! Merak ediyorum yapabilir miydin? Hırsa ve açgözlülüğe gerek yok İnsanların kardeşliğini hayal et! Bütün insanların!

som

Jag önskar att dela en skrift bland mina artiklar om Fred! Till och börja med att jag fördömer de som stöder terrorn samt förbannar alla terrorattacken oavsett i vilket land , eftersom det orsakar att människor förlorar sina liv och hopp. I dessa tider - vår tidsepidemi kriget expanderar i vår Värld -får vi ha drömmen vid liv om att det ska ske Fred! Musikens förenande är stort på vägen till “Freden” liksom musiken är en av de effektiva faktor, därför delar jag vissa låtar som just i detta syfte. Till de Sista tidens värsta terrorattacker är det viktigt att skicka budskapet med och om “Fredslåtar”. Utan att inte tappa tron på denna bana om Världsfreden skall komma någon dag önskar jag dela med den tappre storhjärtad Världs proletär John Lennon’s utopi / dröm. Lennon den tappre storhjärtad Värds prolätern har berättat om sin utopi samt att vi ska förstå honom också att ha drömmmen vid liv. “Imagine” är officiell klassade till sången för “Mänskliga Rättigheter / Amnesty International.” Börja med att förverkliga tron och hoppet genom att spegla dessa i ditt leende,uttal, skrivande samt i att bemöta människan .

Benim bir hayalperest olduğumu söyleyebilirsin, ama biliyorum, tek ben değilim!

Slutligen lämnar er med “Imagine’s“ Mello handlar om Lenno’s magiska värld ; jag absolut håller med.

Umarım bir gün sen de bize katılırsın, ve dünya “bir” olarak yaşanılır”

No hell below us / Above us only sky

Keşke dünyadaki tüm insanlar bir dilek tutsa! Ve tüm dileklerin içerisinden de “barış” çıksaydı... Umuyorum ki, en erken zamanda, her an dilediğim, beklediğim, özlenen dünya barışı gerçekleşir…

Imagine there’s no heaven / It’s easy if you try Imagine all the people /Living for today Imagine there’s no countries / It isn’t hard to do Nothing to kill or die for / And no religion, too Imagine all the people / Imagine no possessions / I wonder if you can No need for greed or hunger / A brotherhood of man Imagine all the people / Sharing all the world

15


YİNE DE AMİN

C

eyl’an Ertem’in yeni albümü ‘Yine De Amin’ dijital müzik platformlarda 9 Şubat itibariyle yerini aldı. Tanıtım videosu YouTube üzerinden 3 Şubat 2017’de yayınlanan albüm, sanatçının beşinci stüdyo albümü. Albümde, 11 şarkı ve 1 remix parça yer alırken, albüm adını genç şair Sinem Sal’ın aynı adlı şiir kitabından alıyor. Kapağı ise Türk ressam Taner Ceylan’ın Ten Kafesi isimli yağlı boya eserine ait. Prodüktörlüğünü Ceyl’an Ertem’in üstlendiği albümde Volkan Öktem, Cenk Erdoğan, Alp Ersönmez, Abbas Karacan, Mustafa İşleyen, Adem Gülşen, Can Güngör, Cihan Mürtezaoğlu, Steven Kamperman, Baran Göksu, İpek Balaban, Tunç Çakır, Berk Kula, Alex Psaroudakis, İstanbul Strings gibi birçok önemli isim yer aldı. Albüm kaydı, toplam 35 kişilik kadrosu ile Fahri Çepik’in yapımını yönettiği Gaziantep Üniversitesi Mâvera Kongre ve Sanat Merkezi’nde canlı olarak yapıldı. Yıldız Tilbe ile Sıla’nın da katkı sağladığı albümün İstanbul lansmanı 20-21 Şubat tarihlerinde Babylon’da yapıldı. Onno Tunç ve Atilla Özdemiroğlu’nun besteleri ve düzenlemelerinden çok etkilendiğini belirten Ertem, ‘O müzikler bana ilham oldu ve bu karanlık günlerde üretme isteği ve gücü verdi’ dedi ve ‘Özellikle son zamanlarda, 1970 ve 1980’lerin müziğinin ve müzisyenlerinin şu anda dinlediğimiz müziğe ve tercihlerimize ne kadar etki ettiklerini düşünüp, eskilerden konuşur buluyoruz kendimizi’ diyerek albümün çıkış noktasına ait düşüncelerinden bahsetti. Ertem, iki yıl önce Amansız Gücelik kayıtları sırasında hayalini kurduğu şekliyle bir albüm kaydetmek için Gaziantep’te buluyor kendisini. Erken 70’lerden özellikle Ajda Pekkan albümleri, eski plaklarda duyulan seslere özlem, canlı kaydetme isteği, Türk Pop müziğinin harika örneklerine ve müzisyenlerine saygı; hepsi bir araya gelince ve doğru kişilere de ulaştığını hissedince herkesin bir arada canlı çaldığı bir albüm kaydetmek istemiş tüm bu hislerle. Albüm kayıt çalışmaları, eskiye duyulan özlemle ve çok

16

Ceyl’an NEW Ertem ALBUM Ceylan Ertems nya album `Yine de Amin` (amen igen) har tagit plats på Spotify från och med 9 februari. Trailern till albumet som släpptes på youtube 3 februari 2017 är artistens femte album. På albumet som innehåller finns 11 låtar och 1 remix låt finns även influenser från dikter som unga Sinem Sal. Albumets cover tillhör den turkiska konstnären Taner Ceylan. På Produktionsansvarige Ceylan Ertems album finns även kända namn som Volkan Öktem, Cenk Erdoğan, Alp Ersönmez, Abbas Karacan, Mustafa Isleyen, Adem Gülşen, Can Gungör, Cihan Mürtezaoğlu, Steven Kamperman, Baran Göksu, Ipek Balaban, Tunç Çakır, Berk Kula, Alex Psaroudakis, Istanbul Strings i albumets register som totalt innehåller 35 namn som gjorts i samarbete med Ceylan Ertem. Ertem har uttryckt stor glädje av Turkiska sångare Onno Tunc och Atilla Özdemiroglus låtar och har även sagt att ‘dessa låtar har gett mig inspiration och i dessa mörka dagar stärkt mig’ men även sagt ‘ särskilt den senaste tiden, 1970 och 1980 talets musik samt musiker har påverkat nutida musik vilket vi än idag pratar om’ och


kalabalık bir kadronun büyük özverisi ile Kasım 2016, Ocak 2017 tarihleri arasında Gaziantep ve İstanbul’da yapıldı. Ekibi ve Ertem’in yollarının nasıl kesiştiğini ve bu proje hakkındaki görüşlerini hikaye eden ‘Ceyl’an Ertem, Yine De Amin Albüm Hikayesi’ adlı belgeseli Ceyl’an Ertem’in youtube kanalında 10 Şubat’ta yayınlandı. Belgeselden bazı önemli notlar Ceylan Ertem ve ekibi, bir albümün kaydını canlı olarak yapmanın, bu işe çok büyük bir duygu yüklediğini söylüyorlar ve Ertem kısaca albüm hakkında ‘İyi şarkıların olduğu, değişik düzenlemelerin ve müzikal maceraların olduğu bir albüm oldu’ yorumunda bulunuyor. Sadece İstanbul’da üretmenin ve sadece İstanbul’da paylaşmanın haksızlık olduğunu, memleketin ya da dünyanın her yanında bu paylaşımın yapılacağını göstermek istediklerini de vurgulamak istiyorlar. Çok ucundan da olsa buralarda da hayat devam ediyor diyebildiklerini düşünüyorlar.. Gaziantep’te üniversite öğrencileriyle de içli dışlı olma şansı yakalayan Ertem ve ekibi, öteki olmanın kurbanı bir coğrafyada, oraların da her yer gibi olduğu ve o inanılmaz salonda inanılmaz işlere imza atan bir dolu insanın buluşabildiğini görmekten de çok mutlular.

nämnt att dessa tankar varit startskottet för albumet. Ertem, fann sig själv för två år sen i Gaziantep för att påbörja arbetet med albumet. Tidigt 70 tal särskilt Ajda Pekkans album, de gamla skivorna med turkisk pop musik som influenser gjorde att detta album skapades för att kunna nå ut till publiken. Under arbetet med albumet som gav upphov till nostalgi samt arbetet med dessa stora namn gjordes mellan november 2016 och januari 2017 i Gaziantep och Istanbul. Mötet med Ertem och hans kollegor samt hur deras vägar korsades tillsammans i detta projekt presenterades i Ceylan Ertems ‘amen igen’ album på youtube 10 februari. I dokumentären framgår vissa viktiga punkter där Ceylan Ertem och kollegorna säger att det gett de stor tillfredställelse i att göra detta album samt att den innehåller bra låtar, annorlunda musikaliska upplevelser. Samtidigt vill de påpeka att det vore orättvist att bara ge ut albumet i Istanbul utan vill dela med sig överallt till alla som vill lyssna. I gazianteps universitet där Ertem träffas med kollegorna och möjligheten och kunna göra detta tillsammans ger de stor tillfredsställelse. 30 november 2016 inträffade en tragisk eldsvåda där 12 unga flickor dog som också fick en plats i albumet. På grund av stor sorg påverkades Ertem men ville lämna ett budskap till tio år senare att aldrig glömma tragedin. ‘Låt oss ta hand om varandra och det liv vi lever, låt oss hjälpa varandra och läka varandra’ och tillägnar albumet på så sätt till dessa 12 flickor.

30 Kasım 2016 tarihinde Adana’da gerçekleşen trajik bir yangın; bu yangın nedeniyle 12 kız çocuğunun ölümüne duyulan acı ile harmanlanan bir albüm olduğunu belirtiyor Ceylan Ertem belgeselin sonunda. Yaşadıkları yoğun duygular nedeniyle zor bir kayıt olduğunu söyleyen Ertem, 10 yıl sonrasına bir mesaj gönderiyor ve o günün özellikle unutulmamasını istediğini belirtiyor. ‘Lütfen biz olmayı başaralım, birbirimize sahip çıkalım, var olan tüm güzelliklere şahit olmaya devam edelim, yanlış giden bir şeyler için beraber bir şeyler yapalım, birbirimize şifa olalım’ dedikten sonra da albümü 12 kız çocuğuna ithaf ediyor. Belgesele SonyMusic Türkiye’nin Youtube kanalından Ceyl’an Ertem - Yine De Amin Albüm Hikayesi ismiyle ulaşabilirsiniz.

17


Drop-in: 120kr Medlemspris: 100kr

r

ga a d n

Mรฅ och agar Lรถrd

ALBY

076-171 67 20 www.sanatevent.com


#herkesicinsanat

ÜYELİK KARTI • MEMBERSHIP

#sanatmembership BASIC Card Avantajları

• SANAT Kultur och Event üyelerinin giriş karrdır • SANAT Akademi Merkez kullanım hakkı • SANAT Magasin üyeliği • SANAT Event ve SANAT Akademi organizasyonlarında yedek rezervasyonda öncelik hakkı • Üyelik karr kullanımını başkasına devretme hakkı

MEDIUM Card Avantajları *Basic Card avantajlarına ek olarak; • Seçili SANAT Kultur och Event etkinliklerinde %10 indirim • Sevdikleriniz ve arkadaşlarınız için özel indirimler ve sürprizler • SANAT Event ve SANAT Akademi organizasyonlarında öncelikli rezervasyon hakkı • SANAT Event ve SANAT Akademi organizasyonlarında öncelikli geçiş hakkı • Organizasyon ve etkinliklerle ilgili bilgilendirme hizmee

PREMIUM Card Avantajları *Basic ve Medium Card avantajlarına ek olarak; • SANAT Event ve SANAT Akademi organizasyonlarında ön bölümlerde yer alma ayrıcalığı • SANAT Event ve SANAT Akademi organizasyonlarında VIP geçiş hakkı • Seçili SANAT Kultur och Event etkinliklerinde %20 indirim • Organizasyon ve etkinliklerle ilgili bilgilendirme hizmee • Seçili organizasyon ve etkinliklerle için yılda 2 daveeye • Anlaşmalı noktalarda kampanyalardan ve indirimlerden yararlanma hakkı

SA N AT Ku l t u r o c h Eve nt A b Industrihuset Hantverkaren Segersbyvägen 4, 2tr, Norsborg 076 171 67 20

@sanatevent

www.sanatevent.com


Kapak Konusu • Fokus

SANAT Alby’de Kapılarını Açtı

B

üyük özverilerle geçen uzun bir sürecin ardından SANAT Kultur & Event Ab, 5 Şubat Pazar günü kapılarını açtı.

Kültür ve sanat hayatından önemli isimlerin yanı sıra her yaştan sanatseverin de katıldığı açılışımızda, 250 kişiye yakın davetlimiz vardı. Konuklarımız, birçok farklı ismin ve grubun sahne alıp farklı dillerde söyledikleri şarkı ve türkülerle hem duygulu hem de eğlenceli anlar yaşadı. Kurucularımızdan Bora Serbülent, yaptığı açılış konuşmasında, lise yıllarından bu yana hayalini kurduğu bu oluşumun, hayata geçtiğini görmekten dolayı sonsuz bir mutluluk yaşadığını belirtirken ‘Hayallerim vardı ve bu hayalleri gerçekleştirmek için bir “ele” ihtiyacım vardı. Bu eli bana Melih uzattı. Bu projenin oluşumu için çalışmalara yaklaşık bir sene öncesinden başladık ve şimdilerde işin gerçeğe dönüştüğünü görmek bizi çok heyecanlandırıyor. Çok uzun

Melih Öncel ve Bora Serbülent

20

A L BYS NYA SCEN Efter en lång process med stort engagemang öppnades dörrarna till Sanat Kultur och Event AB söndagen den 5 februari. På vårt grandöppning så hade vi nära till 250 personer som kom till öppningen, där de deltog i våran sammankomst. Det fanns många konst och kultur älskare i alla åldrar som har stort inflytande bland konst älskare. Våra gäster var mångkulturella och kända inom konst världen. Flera kändisar och grupper tog plats på scen med olika språk och själfulla balader där det gav oss många fina och trevliga stunder. Grundaren Bora Serbülent i sitt öppningstal berättade om att


han hade en dröm om detta under hans gymnasie tid som äntligen blev verklighet och detta anger honom oändlig lycka att ha kunnat förverkliga sitt dröm. ¨ Jag hade drömmar att förverkliga detta och behövde en hjälpande hand. Denna stöd kom från Melih. Projektet påbörjades redan ett år sedan. Projektet förverkligades och sattes i bruk nyligen vilket ger oss glädje att kunna förverkliga våran dröm och detta ger oss lycka. Projektets olika stadier hade under långa år stegvis tänkts ut, med känsla men som utvecklades gemensamt med hjälp av Melih. Projektet består av tre huvudkomponenter: Sanat Akademi, Sanat Event och Sanat Magasin. Vi har samlat vår kunskap och själ till denna projekt med syfte att kuna erbjuda lösningar för att ni ska kunna uppfylla era drömmar. Med fokus på barn och unga ska de bekanta sig med konst, musik, teater och anknuta dem med olika aktiviteter. Kunna skapa nya möjligheter för uppkomsten till nya historier som kan föras vidare till kommande generationer. Vi hoppas på att träffa er i mångfald och olika sammanträff som organiseras utav oss., sa Bora Serbulent. yıllardır her aşamasını adım adım düşünerek, hissederek ve sonrasında Melih’le beraber geliştirerek planladığımız bu proje üç ana bölümden oluşuyor: Sanat Akademi, Sanat Event ve Sanat Magasin; tüm bu birikim ve ruhumuzu birleştirdiğimiz, sizlerin hayallerini gerçeğe dönüştürebilmek adına çözümler sunabileceğimiz özellikle çocuklar ve gençlerin de sanatla, müzikle, tiyatroyla tanışmalarını ve kültürel aktivitelerle iç içe olmalarını ön planda tutarak, sonraki nesillere aktarabilecek yeni hikayeler oluşturmak amacıyla buradayız ve umuyoruz ki sizlerle daha birçok davette ve paylaşımda görüşeceğiz’ ifadelerini kullandı. Bu konuşmanın hemen ardından Fikret Çeşmeli ile beraber sahne alan Bora Serbülent, davet boyunca daha birçok isimle beraber aynı sahneyi paylaştı. Sanat Magasin editörü ve aynı zamanda yol arkadaşımız Melih Öncel ise yaptığı İngilizce konuşmada ‘Eski ve yeni arkadaşlarımızla bir aradayız. Herkes için sanat diyerek yola çıktık ve şu anda bu kalabalığı karşımızda görmekten dolayı çok mutluyuz. Sanatla ilgilenen, birşeyler paylaşmak isteyen, öğretmek isteyen, öğrenmek isteyen herkesin buraya gelmesini ve SANAT’a bir iz bırakmasını istiyoruz. Bize katkı sağlayıp bu yolda yanımızda olacak olan insanları görmekten dolayı hem heyecan duyuyor hem de büyük bir sorumluluk hissediyoruz. Daha birçok projede görüşmek dileğiyle’ diyerek çello sanatçısı Mukryan Abubakr’ı sahneye davet etti.

Omedelbart efter samtalet delade Bora Serbulent scen med Fikret Cesmeli och många andra artister. Sanat Magasin redaktören Melih Özel, uttryckte sig vid ett engelskt tal med dessa ord ” Vi är i sällskap med gamla och nya vänner. Vi började med att säga ” Konst för alla” och vi är glada för den folkmassan som har bemött oss. Vi vill att alla som är intresserade av konst som vill lära ut och lära sig ska komma hit, ochlämna sitt prägel på Sanat. Vi känner både spänning och stort ansvar för de personer som bidrar genom att visa sitt stöd till oss. Melih Özel avslutade sitt tal med hopp om att kunna träffa er i många fler projekt och bjöd cellisten Mukryan Abubakr på scen för Sanat´s första scenföreställning. Sedan sa vi #sanaticinbirtuglasenboya# för att ge start för konsten med ett penseldrag sedan kom andra , tredje , femte osv. Efter stängnings daggs märkte vi att vi hade fått färgglad vägg. Detta speglar sig till våra olika färgglada personligheter som visar vilken fint samarbete detta kommer att medföra till Sanat under en lång tid. Vi är mycket glada, tacksamma och tror verkligen på vår projekt. Vet ej men under många år har vi drömt om detta, haft många diskussioner talat om det i flera år även blivit emotionella samtalsämnen, samtidigt som våra kompanjoners ord vägde mer, vi tänjde gränserna och för att slutföra vår dröm har vi startat nu. Sanat Kultur och Event som vi har startat med glädje och entusiasm och fick samma respons från er detta gjorde att vi känner oss nöjda och att vi är på rätt spår. Med Sanat tänkte vi i första hand att söka vad vi kan bidra med, vad vi älskar och strävan efter rätt kompetens. Kunna ha förståelse om hur vi kan vidarebefodra detta till ungdommar och barn. Vi fäster stor vikt vid alla som stödjer oss och visar förståelse till oss.

Med kärlek och konst...

Mukryan Abubakr 21


SANAT Kultur och Event Ab açılışında konuşma yapan Türkiye Cumhuriyeti Stokholm Büyükelçisi Kaya Türkmen “Bora ile yaklaşık 6 ay önce bu proje hakkında konuşmuştuk. Beni bu projenin açılışına davet etmesini istemiştim. Arkadaşlar sizleri tebrik ediyorum. Böyle bir ortamda kendimi bulacağımı hiç düşünmemiştim. Aslında kapıdan girene kadar da düşünmedim. Böyle büyük sözler söylemeyi sevmem; fakat burası gerçekten büyüleyici bir yer. Katkıda bulunan tüm arkadaşlara başarılar diliyorum. Yolunuz açık olsun. Buraya da sık sık gelmek istiyorum; beni müdavimlerinizi arasına katabilirsiniz. ” ifadelerini kullandı.

Türkiye Cumhuriyeti Stokholm Büyükelçisi Kaya Türkmen

Heyecanlı, duygulu ve umutlu başladık yolculuğumuza. Sanatın, kültürün ve paylaşımın olduğu bir ortam yaratmak için çıktığımız bu yolda; bizimle olan, heyecanımızı paylaşan herkese sonsuz teşekkür ederiz. Ruhumuzun ve bilincimizin bir parçası olmuş arkadaşlarımıza selam ederiz. Leftheris, Jimmy ve Yorgos

Cengiz Tümer, Mehmet Birtekin

Duvarlarımıza kendilerinden birer renk bırakan tüm elleri teker teker öperiz. Sanatın birleştiriciliği ile sahnemize ayak izlerini, salonumuza seslerini bırakan her biri farklı, her biri pek güzel müzisyen dostlarımıza gönlümüzden bir parça armağan ederiz..

Fikret Çeşmeli

Remzi Açıkgöz, Muharrem Çakmak ve Fredrik 22

Reza Joudi Jabbari ve Ezgim


#sanaticinbirtugladasenboya Sizden bir parça olmalıydı SANAT’ta; bir iz, bir heyecan, bir renk. Bundan dolayı #sanaticinbirtugladasenboya dedik zaten. Önce bir fırça darbesi iki, üç, beş renk derken 5 Şubat gecesi kapılarımızı kapattığımızda, duvarımız rengarenkti ve o renkler her yere yansımıştı. Umuyoruz bu renkliliğimiz, umuyoruz bu heyecanımız, bu birlikteliğimiz uzun ömürlü olur.

Çok heyecanlıyız, çok müteşekkiriz ve inanıyoruz. Nasıl olurdu diye düşündük, yıllar boyu hayal ettik, oturduk konuştuk saatlerce, tartıştık her yerde. Duygulandık bazen bir cümleye, bazense yol arkadaşımızın bir cümlesine, sınırlarımızı zorladık sona gelmek için ve artık başlıyoruz. Sanat Kultur och Event olarak heyecanla çıktığımız bu yolun ilk gününde sizleri de aynı heyecanla aramızda görmek bizleri hem çok mutlu etti hem de doğru yolda olduğumuzu hissettirdi. SANAT’la beraber nelere katkı yapabiliriz diye düşünürken öncelikli olarak kendimizi aramayı, neleri sevdiğimizi anlamayı ya da yetkinliklerimizi bulmayı hedefledik ve bunu gençlere ve çocuklara nasıl aktarabiliriz diye düşündük. Bizi gerçekten anlayıp, bu yolda destek veren herkesi çok önemsiyoruz. Sevgi ve Sanat ile...

Buğra Merdol, Bekir Demirörs, Serkan Köse ve Bora Serbülent

23


24


SANAT Akademi enstrüman kurslarımız ve dans sınıflarımız şubat ayı itibariyle başladı. Gitar, saz, keman, piyano ve dans sınıfları hem çocuk hem yetişkin sınıflarıyla ilk öğrencilerini ağırladı. Siz de hayatınıza bir enstrüman ya da dans katmak istiyorsanız bizimle iletişime geçebilirsiniz. 25


Söyleşi • Intervjun

Sanat Magasin’in bu sayısının özel konuğu tiyatro sanatçısı, müzisyen ve yazar FİKRET ÇEŞMELİ ve çok değerli ailesi.

26


Bu ayki söyleşimizi, her köşesi sanat dolu bir evde yapıyor olmanın büyük heyecanı içindeyiz. Daha kapıdan girdiğimiz andan itibaren, duvarda asılı bağlama, köşede duran piyano, karşısındaki gitar, hemen her duvarda tiyatro sahnelerinden siyah-beyaz fotoğraflar, kitaplar ve plaklar bize çok keyifli bir sohbetin gerçekleşeceğinin habercisi gibiler. Bizleri sanat dolu bu güzel evde tüm içtenlikleriyle ağırlayan Çeşmeli Ailesi’ne sonsuz teşekkürlerimizi sunuyor ve röportajımıza başlıyoruz. Fikret bey, öncelikle Sanat Magasin okuyucularına kısaca kendinizden bahsedebilir misiniz ? 1961 yılında Konya’nın Kozanlı kasabasında doğdum. Henüz 5 yaşındayken babam İsveç’e işçi olarak gelmiş. Yıl 1966, İsveç’in dış ülkelerden işçi gücüne ihtiyacı olduğu yıllar. Haliyle o dönem çalışmaya gelenlerden. Aslında başlarda sürekli kalma gibi bir planı yokmuş buralarda fakat 1970’lerde bizi de yanına almaya karar vermiş. Ben İsveç’e geldiğimde 14 yaşındaydım. İsveç’e ilk geldiğinizde ne gibi zorluklar yaşadınız? Öncelikle babamdan öğrendiğim birkaç kelime haricinde İsveççe bilmiyordum, hatta ağır bir Konya lehçesine sahiptim. Geldiğimizde ergenlik çağındaydım. Ne tam çocuktum ne tam yetişkin. Bu süreç normalde bile ağır yaşanırken, bir de kimseyi tanımadığınız, dilini anlamadığınız bir ülkeye geldiğinizde tüm zorluklar daha da katlanıyor ister istemez. İnsanın kendisini geliştirmesi gerekiyor, ben de dil konusunda kendimi geliştirmeye özen gösterdim. Sahnede konuşulan dil bence önemli ve örnek teşkil ediyor. Zaman içerisinde, eşimin İstanbullu olması, benim tiyatro ve müzik çalışmalarım gibi etkenlerle Türkçem de değişti ve gelişti. Eşinizden bahsetmişken, bize Hülya hanımla nasıl tanıştığınızı anlatabilir misiniz? Hülya Hanım söze girer; aslında onu ben anlatabilirim. (gülüşmeler)

foto & text: SANAT EVENT

Hülya Çeşmeli: Världsteatern’de Yıldız Kafkas’ın eğitmenliğinde tiyatro oyunları sahneliyorduk. Tiyatro, Tensta’daydı ve arkadaşlarımla her hafta sonu oraya giderdik. “Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler” oyununu oynuyorduk. Ben kraliçe rolündeydim ve oyuna bir kral lazımdı. Birkaç tane kral adayı geldi ama bir türlü devam edemiyorlardı.

Daha sonra Alby’den Fikret adında bir çocuk geliyormuş ve kralı o oynayacakmış dediler. Tiyatro çalışmasının olduğu bir gün tıpkı rolümdeki gibi kraliçe olarak oturuyordum sahnede. Kapı açıldı ve içeri Fikret girdi. Salona adım attığı o an çok heyecanlanmıştım. 17 yaşında çok genç ve yakışıklı bir çocuktu. Aranan kral bulunmuştu. (gülüşmeler) O dönemde beraber rol aldıkları bu tiyatro oyununun siyah beyaz fotoğraf karelerini gösteriyorlar duvarda. Fikret Bey sizin sanatçı olduğunuzu biliyorduk ama Hülya Hanım’ın bu yönünü hiç bilmiyorduk açıkçası. Biz Hülya’yla birçok oyunda birlikte rol aldık. Aziz Nesin’in “Pırtlatan Bal” oyununda da yine karı kocayı canlandırdık mesela. Daha sonrasında aranızda neler oldu? Herşey nasıl gelişti? Hülya Çeşmeli: Şöyle oldu. (gülüşmeler) Ben Fikret’i seviyordum ama bir türlü söyleyemiyordum. O da beni seviyormuş; ama benim de bundan haberim yoktu. Bir gün oyun bitti, yaz tatiline ayrılacağız ve herkes birbirine gül hediye ediyor. Ben de Fikret’e bir gül vermek istiyor; fakat çok utanıyordum. Yanımdaki arkadaşımdan gülü benim adıma Fikret’e vermesi için yardım istedim. Çok hoş bir kızdı. Bu yüzden bir yandan da “bu kız çok güzel Fikret ya onu severse” diye düşünüyordum. Tam o anda arkadaşım beni arkamdan itekledi ve kendimi Fikret’in önünde buldum. Gülü uzatıp hemen ayrıldım oradan. Gel zaman git zaman, bağlama kursları ve tiyatro çalışmaları derken görüşmelerimiz arttı tabii. Fakat yaşadığımız kültür farklılığı birlikteliğimizi çıkmaz bir yola sokuyordu. Ne yazık ki sürekli ailelerimizden gizli görüşmek zorundaydık. Ailelerimize söylemek istesek bile böyle bir birlikteliği kabul etmeyeceklerini biliyorduk. Bir gün Fikret okul çıkışına geldi ve “bu böyle olmayacak” dedi. Eve gitmek üzere tren istasyonuna gittik, Hallonbergen’de. Her ikimizin treni de gelmek üzere, o zamanlar hangi trenin ne zaman geleceği şu andaki gibi ekranlarda yazmıyordu. Bir taraftan benim trenim gelecek, diğer taraftan Fikret’in treni. O anda bir karar aldık, eğer benim trenim gelirse ben binip evime gidecektim. Fikret’in treni gelirse ikimiz beraber gidecektik. 27


Fikret Çeşmeli “Bu bir kaçma planı!” Hülya Çeşmeli: Fikret’i seviyordum ve onunla bir aile kurmak istiyordum kesinlikle; ama annemden korkardım ve o anda içimden umarım benim trenim gelir diye geçiriyordum açıkçası. Çünkü sonrasında nasıl bir açıklama yapacağımı bilmiyordum. Uzaktan bir tren sesi geldi, ikimiz de çok heyecanlıydık ve çok sessizdik. Fikret’in treni geldi, hiç konuşmadan sessizce bindik ve oturduk. (gülüşmeler) Fikret Çeşmeli: (duvarda asılı fotoğrafı göstererek) Kısacası o tiyatro sahnesinde hayat buldu bizim hikayemiz, Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler’deki kral ve kraliçe ile. İlk pamuk prensesimiz Arzu oldu, ikinci kızımız Elif ise 5 sene sonra dünyaya geldi. Noktayı koyduğumuzu sanıyorduk (gülüşmeler); ama 10 sene sonra Selma katıldı aramıza. Bize kızlarınızın isimlerini söylerken en küçük kızınız için Selma dediniz fakat, röportaj öncesinde ve önceki sohbetlerimizde Selma’ya “Zeynoş” dediğinizi duyduk. Bunun bir hikayesi var mı? Çünkü iki ismi var, Selma Zeynep. Zeynep annemin adı ama biz ona aile arasında ve Türkiye’ de akrabalar arasında Zeynoş diyoruz ama ailenin dışında, daha yaygın olarak Selma Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler; Fikret Çeşmeli ve Hülya Çeşmeli kral ve kraliçeyi canlandırıyorlar.

ismini kullanıyorlar. Hülya Çeşmeli: Ben Zeynoş demeyi daha çok seviyorum. Bu eve adım atınca etrafta bulunan müzik enstrümanları, şarkı söylemeye hazır bir mikrofon ve ses sistemini görünce sanatı ne kadar içten ve sık yaşadığınızı anlayabiliyoruz. Fikret Çeşmeli: (piyanonun olduğu köşeyi göstererek) Zaten burası Zeynoş’un köşesi. Hülya Çeşmeli: Bize akşamları çok güzel konserler veriyor. Biraz da Selma’ya yöneltiyoruz sorularımızı. Tiyatrocu bir anne, tiyatrocu ve müzisyen bir baba aynı zamanda müzisyen iki abla. Bu denli yoğun olarak müzik ve tiyatroyla ilgilenen bir ailenin içinde Selma Çeşmeli olmak nasıl bir duygu? Selma Çeşmeli: Tabii ki çok güzel bir duygu, ailem bana her zaman büyük destek oldular. Şarkı söylemek istediğimde de, dans etmek istediğimde de, her zaman arkamda durdular ve durmaya devam ediyorlar. Fikret Çeşmeli: Selma 3 yaşından beri dans eğitimi alıyor. İsveç Kraliyet Bale Okulu’ndan mezun oldu. Ardından lisede SödraLatin’e gitti. Burada aldığı bale eğitiminin yanı sıra daha birçok dans ile ilgili eğitim aldı. Liseden sonra Balet Akademi’ye devam etti. Selma Çeşmeli: Aslında ben enstrüman çalmayı da denedim ama şu anda çalabildiğim bir müzik aleti yok. Yine de gitar çalabilmeyi çok isterdim. Hülya Hanım’a ve Selma’ya soralım. Fikret Çeşmeli evde nasıl birisidir? Selma Çeşmeli: Babamın bazı özellikleri vardır; mesela “keyif çayı” onun için vazgeçilmezlerden biridir. Hülya Çeşmeli: Evet, kesinlikle. Bu keyif çayı o kadar önemlidir ki, treni kaçıyor olsa bile o çayı içmesi gerekir. (gülüşmeler) Titizdir aynı zamanda, özellikle

28

mutfakta ve yemekler konusunda fazla hassastır. Temizlik onun için önemli bir faktör olmuştur hep. Çalışkandır, okumayı, müzik dinlemeyi ve yazmayı sever. Sohbetimiz sırasında “keyif çaylarımızı” tazelemek için röportajımıza kısa bir ara veriyoruz. Bu arada evin küçük prensesi Zeynoş’la sohbet ederken, bizim için de küçük bir dinleti vermesi için ısrarcı oluyoruz. Bizleri kırmayıp, biraz da Hülya Hanım ve Fikret Bey’in desteğiyle açıyor mikrofonun sesini. İngiliz şarkıcı Ed Sheeran’ın The Hobbit filmi için bestelediği “I See Fire” ile kulaklarımızın pasını siliyor bir anda. Daha ilk saniyesinden itibaren soluksuz dinliyoruz bu güzel sesi. Ne mutlu böylesine sanat dolu bir ailenin içerisinde olmak, diye devam ediyoruz sohbetimize kaldığımız yerden. İsveç Devlet Tiyatrosu’na kabul edilen Türkiye kökenli ilk oyuncusunuz bildiğimiz kadarıyla, bize tiyatroyla ve müzikle başlayan ve bu günlere kadar kesintisiz bir şekilde uzanan bu serüveni anlatabilir misiniz ? İsveç Devlet Tiyatrosu’na girmek maceranın en son durağıydı. Her şey benim için Keloğlan Çocuk Tiyatrosu ile başladı. Belgeseli yapıldı ve geçtiğimiz haftalarda galası vardı; “Jag kan vara ett lejon”. Mazlum Kiper ve Kenan Gündoğdu, 40 sene önce Fittja’da, Botkyrka’da Türkiye kökenli çocuklar için bir tiyatro okulu kurdular. Öğrendiğim birçok şeyi, sonraları baba oğul gibi olduğumuz Mazlum Kiper’e borçluyum. Ben fazlasıyla içine kapanık, insanlarla konuşmaktan çekinen hatta o dönemler kekeme olduğum için iletişim kurma konusunda oldukça zorluk çeken bir çocuktum. Öğrenci müsamerelerinde seçilen çocuklara gıpta ile bakar içimdeki heyecanı bir türlü dışarı yansıtamazdım. Ta ki 14 yaşımda İsveç’e gelip, o tiyatro


Selma:

babamın konserlerinde şarkı söylüyorum ve çok eğleniyorum. Ve bu işle uğraşmak istediğimi biliyorum.”

Selma Çeşmeli “Zeynoş”

okulunun kapısından içeri girene kadar. Aynı dönemde resim yaparak, -ki bu işlerin en başında gelir- ve bağlama çalarak kendimi geliştirmeye devam ettim. Daha sonra Hülya’nın da içinde olduğu Tensta’daki pamuk prenses oyununa girdim. Bir buçuk, iki yıl kadar sürdü buradaki eğitim ve oyunlarımız. Bu sırada Mazlum Kiper’le olan çalışmalarımız da devam ediyordu. O dönemler büyük bir heyecanla takip ettiğim, oyunlarına gittiğim, 1980 sonrası Türkiye’den İsveç’e gelen ve çoğunluğu İstanbul Şehir Tiyatroları mensubu, Tuncel Kurtiz, Ayşe Emel Mesci, Ragıp Yavuz, Mahmut Gökgöz ve Serpil İnanç’ın da içinde bulunduğu “Halk Oyuncuları” adında bir tiyatro vardı. Bana o yıllarda gelen teklifin ardından (başrollerden biriydi) iki yıl boyunca Avrupa ve İskandinavya turnesi yaptık. Birçok şehirde birçok kez sahne aldık. Bu turne bana büyük bir tecrübe kattı tabii. Halk Oyuncuları ile birlikte sahne almaya başladığımda henüz 24 yaşındaydım, üstelik yeni baba olmuştum. Hülya’nın büyük özverisi sayesinde o işin içinde bulunabildim. Hülya o süreçte yanında olmam konusunda ısrarcı olsaydı, belki de bugün bu sohbetleri edemiyor olacaktık.

Hülya Çeşmeli: Böyle bir projeye dahil olmasına itiraz edebilir veya ben de onlarla aynı sahnede olmak isteyebilirdim fakat anne olmanın bana verdiği mutluluğun yerini başka hiç bir şeyin tutacağına inanmıyordum. Zor dönemlerdi. Fikret tiyatrodan çok fazla para kazanamıyordu ve maddi olarak rahat değildik. Kazanılan ise ancak geçinmemize yetiyordu; fakat çok mutluyduk ve bu mutluluk hayatımızdaki olumsuz şeyleri örtbas etmeye yetiyordu. Hiç unutmuyorum, kayınvalidem hafta sonları bizi ziyarete geldiğinde “Siz hep menemen mi yiyorsunuz?” diye sormuştu. Biz de “Evet çok seviyoruz” diyebilmiştik sadece.

“Ben hayatımda üç kere mutlu oldum. Onlar da çocuklarımın doğumlarıdır.”

29


SANAT Magasin okuyucularına, Deli Dumrul’un, Karagöz Hacivat’ın ve Nasreddin Hoca’nın İsveç Devlet Tiyatrosu’nda sahnelenme hikayesini anlatır mısınız ? İsveç Devlet Tiyatrosunda oynadığımız dönmelerde, bizlerden kendi kültürümüze ait, kökeni eskilere dayanan hikayeler, masallar araştırıp gelmemizi istediler. Ben de o dönemde Kenan Gündoğdu’dan yardım almış ve Dede Korkut Masalları’yla ilgili bir araştırma yapmıştım. Deli Dumrul, çevirisi için çok zaman harcadığımız bir oyundu; çünkü dili çok ağırdı. Kısa zamanda çok büyük bir ilgi gördü İsveç seyircisi tarafından. Nasreddin Hoca da yine kendime ait, tek kişilik bir oyundu; hikayelerini modern olarak uyarlayıp çocuklar için İsveççe sergilemiştim. Tıpkı bizde olduğu gibi, İsveç’te de gencinden yaşlısına birçok insanın keyif alarak izlediği bir proje olmuştu. Hatta Norveç’ten bile o dönemde teklif almış, orada da bu oyunu yine İsveççe olarak 8 kere oynamıştım. Karagöz ve Hacivat ise babamla benim hikayemdi aslında, bir çeşit uyarlama; İsveç’e gelen Hacivat ve Karagöz’ün hikayeleri. Bu gösteri en yoğun gösterilerimizden biriydi. Bu oyunu yardımcımla beraber yüzden fazla sahnelemişizdir.

Çok fazla bir şey pişirmesini de bilmiyorduk açıkçası, alışveriş bile yapmasını beceremiyorduk. Yaşanan onca sıkıntıya rağmen, hayatım boyunca hep sevdiğim işleri yapmak için dua ettim. Bu küçük heveslerle çıktım yola. Fakat birgün gelip de İsveç’te, İsveç sahnelerinde hem de İsveççe tiyatro oynayacağımı hayal bile etmemiştim. Müzikle, resimle ve tiyatroyla uğraşıyor olmak bana haz veriyordu ama işin bu boyutlara taşınmış olması beni de şaşırtıyor zaman zaman. Ben tıpkı müzikle uğraştığım gibi, bir işim olur yanında da tiyatroyla uğraşırım diye düşünüyordum. Ta ki 1992 yılında İsveç Devlet Tiyatrosu yabancı kökenli tiyatro oyuncularını bünyesine katmak için tiyatro seçmeleri başlatana kadar. Yapılan görüşmelerin ardından, iki yüz’den fazla katılımcı içinden on kişi seçmişlerdi. Seçmeler üç etaplıydı, İsveççe biliyordum, o konuda bir endişem yoktu fakat o zamana kadar hiç İsveççe oyun oynamamıştım. Tüm bu aşamaları geçip İsveç Devlet Tiyatrosu’na giren on kişiden biriydim. Beş, altı sene boyunca her yıl turne yaptık. Tüm İsveç geneli ve sahnelerinde defalarca oyunlar oynadık. Shakespeare’den tutun da günümüz oyunlarına kadar beraber bir çok oyun sahneledik. O dönem benimle seçmeleri geçen müzisyen ve aynı tiyatrodan dört arkadaşım vardı. Daha sonraları Svenskarna olarak duyduğunuz grubun temelleri o zamanlar atılmıştı. Tüm bu sürecin ardından başka bir iş yapamayacağımı anlamıştım. O gün karar verdim tiyatro ve müzikten başka bir iş yapmak istemediğime, bu uğurda çoğu zaman sıkıntılar yaşayıp parasız bile kaldık ama kendimce aldığım kararımı hiç bozmadım ve o gün bu gündür sanatın dışında başka hiç birşeyle uğraşmadım. 30

Bizlere Anders Hammerlund’la olan birlikteliğinizden ve tanışma hikayenizden aklınızda kalanları aktarabilir misiniz? Hülya’yla yeni evlendiğimiz dönemdi. Besteler yapıyor yeni projeler üretmek için sürekli çalışıyordum. 20 yaşındaydım ama bize özgü sanatsal zenginliklerin, batının sanatsal zenginliğiyle harmanlanması gerektiğini düşünüyordum ve çalışmalarımı bunun üzerinde yoğunlaştırdım. O dönem İsveç Merkez Radyosu’nda yapımcı olan Anders Hammerlund, Musik Museet’de verdiğimiz bir konseri izlemiş ve çok beğenmiş. Konserden sonra yanımıza gelip kendisini yapımcı olarak tanıştırdı. Fakat, ben o zamanlar yapımcı nedir, ne işe yarar gibi şeyleri hiç bilmiyordum ama içimden “ne kadar iyi adam” filan diye geçirmiştim. Çünkü sürekli olarak sesimin güzel olduğundan, bağlama çalmamdan ve yaptığım müzikten övgüyle bahsediyor olması hoşuma gidiyordu. Yaptığımız müzik radyoda yayınlanacakmış, o zaman öğrendim Anders Hammerlund’un ne iş yaptığını. Müzikle uğraştığını ve bu konuda özellikle kültürel açıdan birçok araştırmaları olduğunu fark ettim. Daha sonrasında İsveç Radyosu’nda programlar yapmaya başladık. Hatta bazı araştırmalar için beraber Türkiye’ye bile gittik. Kurduğum yeni grupla beraber kendisine yapmak istediklerimi anlattım. “Bizdeki ve batı müziğindeki zenginliği birleştirmek istiyorum, bu konuda bana yardımcı olur musun?” diye bir teklif sundum. Bu şekilde beraber çalışmaya başladık. Hatta o kadar ki, Anders Hammerlund doktora tezinde beni konu aldı. Fikret Bey, gözleri kitabı arar gibi etrafa bakıyor. Bir bakıp geleyim belki bulurum deyip fırlıyor yerinden. Kısa bir süre sonra içerisinde not kağıtlarıyla dolu kalınca bir kitapla iniyor aşağıya. Başlıyor anlatmaya... Anlattıkları, değil bu sayfalara sığmayı başlı başına film yapılsa ancak yeterli olur. Fikret Çeşmeli: O günden bu güne kadar yaptığım her albümde, verdiğim her konserde yanımda olan nadir kişilerdendir. Aynı zamanda çok iyi bir aile dostumuzdur, fırsat buldukça görüşürüz.


Evinizin genel düzeninden ayrıca yemek masanızın büyüklüğünden de anlaşılacağı üzere, evde vakit geçirmeyi ve konuk ağırlamayı seviyorsunuz. Ailece beraber olduğunuz özel günleriniz var mıdır? Hülya Çeşmeli: Ailece birbirimize çok düşkünüz. Kızlarımız, damatlarımız, torunlarımız arkadaş gibiyiz. Sıkça bir araya gelir, yemek yer ve oyun oynarız. Özellikle Trivial Pursuit en sevdiğimiz oyundur. Tabii sürekli yeni oyunlar keşfetmeyi severiz.

Bu yakınlık bizim için çok önemli ve mutluluk verici. Bunu başarabildiğimizi hissetmek çok güzel. Kolay yakalanabilen birşey değil genel olarak, bu yüzden şanslı olduğumuzu düşünüyorum.

biz kültür çatışmasını İsveç ve İsveçlilerle yaşamaya başlamadan önce kendi içimizde yaşamaya başlamıştık.”

Biz beraberken çok eğleniyoruz ve mutlu oluyoruz, zaman geçirmeyi, paylaşmayı seviyoruz kısacası. Bir ara sohbetimiz sırasında Selma bize, Fikret Bey’in bazı titizliklerinden bahsetti. Bu konuda birşeyler söylemek ister misiniz? Hülya Çeşmeli: (gülüyor) Aslında bir sanatçıda olması gereken hassaslıklar bence. Titiz olduğunu başlarda söylemiştim zaten, mesela çay içeceği zaman her seferinde bardağı kontrol eder. İşin hoş tarafı, dışarıda olsak bile bu temizlik kontrolünü hiç çekinmeden ve gizlemeden yapar. Selma Çeşmeli: Bir de babam için en önemli şeylerden bir tanesi, ekmeğin üzerine sürdüğümüz yağın kutusunun içine ekmek kırıntısı düşmeyecek. (hep beraber gülüyorlar) Fikret bey, her ne kadar siz kendinize yazar demesenizde aslında çokça ilgi gören bir kitap yazdınız “Alev Alev Kar ve Kupkuru Yağmur” ve bu kitabı da tamamen İsveççe yazdınız. Okurlarımıza bu kitap hakkında biraz bilgi verir misiniz? Kitabın içerisinde, size yüzeysel olarak anlattığım yaşanmış hikayelerin ve daha birçoğunun fotoğraflarıyla birlikte deyatlı anlatımları var. Yaşadığım olaylar, sergilediğimiz oyunlar, turneler, müzik yolculuğu, İsveç’e geliş hikayemiz hepsi bu kitabın içerisinde var. Kitap artık raflardaki yerini aldı o yüzden bu kadar rahat anlatabiliyorum ama asıl sancılı süreç kitabın yazım aşamasıydı. İsterseniz o bölümü Hülya anlatsın. Hülya Çeşmeli: Akyaka’daydık, akşam üzeri Elif ve Zeynoş’la birlikte denizden eve döndük. Fikret o gün eve erken gelmiş ve güzel de bir sofra hazırlamıştı, birşeyler olduğunu anlamıştım. Tam o anda

“İsveç Devlet Tiyatrosu’na girmek maceranın en son durağıydı. Her şey Keloğlan Çocuk Tiyatrosu ile başladı.” 31


Fikret bana: “Hülya ben kitap yazacağım” dedi. Ufak tefek çeviriler ve yazılar için bile çoğu zaman ne kadar fazla uğraştığımızı hatırlayınca dedim ki; “bu iş zor, yapamazsın, nasıl yazacaksın? Kitap yazmak öyle kolay mı?” Kolay olmadığını ikimiz de zaman içerisinde gördük. Sabahlara kadar, günlerce aralıksız yazılan yazılar. Fikret Çeşmeli: Bu kitabın diğer bir ilginç tarafı da herşeyi yazıp, bitirip, yayın evine götürüyordum ve olmamış diye yazıyı geri gönderiyorlardı. İkinci deneme, üçüncü deneme, en sonunda yayın evi sahibi “sen bu işi yapamayacaksın galiba, hikayen güzel ama istersen kitabı başkasına yazdır” deyince aklım başıma geldi ve aslında herşeyi yakıp, yıkıp vazgeçmem gerekirken, ben tam tersini, savaşmayı tercih ettim ve en iyi şekilde kitabı yazıp bitirmeye karar verdim; çok şükür öyle de oldu. Kısa zamanda Türkçesini de yazmak istiyorum.(gülüşmeler)

Brinnande snö och torrt regn - Fikret Çesmeli Mellan två kulturer

Fikret Çesmeli kom som tonåring till Sverige 1975 från en liten by i Turkiet. I dag, 40 år senare, är han etablerad artist och skådespelare. Med värme och glimten i ögat skriver han om sin uppväxt och sin inte alltid enkla väg till en erkänd plats i den svenska musik- och teatervärlden. Genom sin far skildrar han indirekt också arbetskraftsinvandrarnas historia, de som kom till Sverige från Turkiet för 50 år sedan. Han fångar mycket som en infödd svensk inte ser – och kanske inte heller en invandrare. Fikret Çesmeli delar sin tid mellan teater och musik. Han har medverkat i teateruppsättningar för bl.a. Uppsala Stadsteater, Riksteatern, Folkteatern i Gävleborg och Istanbul stadsteater samt gästspelat på Stockholms Stadsteater. För TV har Fikret gjort Den vite riddaren, Arne Dahl och Beckfilmen Mannen utan ansikte och medverkat i långfilmen Kärlekens triumf samt i SVTserien Habib. Under hösten 2015 och våren 2016 turnerar han landet runt med föreställningen Kärleken är fri!?

www.carlssonbokforlag.se 32

Fikret ingår i det mångnationella bandet Svenskarna. Boken innehåller en cd-skiva med Fikret Çesmelis musik.


Hem bir yazar, hem bir müzisyen, hem bir tiyatro sanatçısı olarak burada yaşayan gençlere iletmek istediğiniz bir mesajınız var mı? Hayatım içerisinde yaşadığım herşeyi kitabımda anlattım. O kitaptan birçok kişinin kendisine ait bir mücadele bulacaklarına inanıyorum. Gençlerin, yapmak istedikleri ve sevdikleri işleri yapmalarını ve bu konuda inatçı olmalarını öneririm. Kendilerini geliştirmeye ve yeni şeyler öğrenmeye her zaman açık olmalılar. Başka insanlardan korkmamak lazım, paylaşmak lazım, aşmak lazım duvarlarımızı. Malesef bu zamanda bile senelerce burada yaşamış ama İsveççe konuşamayan, yıllarca bu kültürün içinde yaşayıp ayak uyduramayan bir çok insan var. Çocuklarımıza sanatı, sporu sevdirmemiz, paylaşmayı ve sevgiyi öğretmemiz lazım.

Açılış günümüzde bizimle beraberdiniz ve Sanat Scenen’de sahne aldınız, özellikle bizlere söylemek istediğiniz birşeyler varsa, bizimle paylaşmanızı isteriz. Sizden alacağımız tavsiyelerle daha da iyi şeyler yapmak için çalışacağız. SANAT ekibi olarak sizlerin de ne kadar uğraştığınızı özellikle bilen biri olarak, ortaya şaheser birşey çıkarttığınızı söyleyerek başlayabilirim, ama bu sakın yalakalık diye algılanmasın. Yaptığınız röportajlardan, derginizin baskı kalitesine kadar en ince ayrıntılar için zaman harcadığınız ve bu işe gönül verdiğiniz çok açık. Herşeyin gönlünüzce olmasını diliyor ve Çeşmeli Ailesi olarak sizlere sonsuz desteğimizi sunduğumuzu bilmenizi istiyoruz.

Sanat Magasin olarak Fikret Çeşmeli ve ailesine hem bu güzel röportaj için hem de Sanat Kultur och Event’e açıldığı günden, hatta açılışından önce bile verdiği özel destek için sonsuz teşekkürler. SANAT Magasin Ekibi 33



Sanat, kültür ve eğlence dergisi SANAT Magasin, REKLAM ve TANITIM projeleririniz için sayfalarını işbirliğinize açıyor.

Vill du annonsera på SANAT Magasin? SANAT Kultur och Event AB 076-171 67 20 Segersbyvägen 4, 14563 Norsborg sntevent@gmail.com


KARADENİZ MÜZİĞİNİN GENÇ TEMSİLCİLERİNDEN

AYDOĞAN TOPAL İkinci solo albümü

KUZEY ile karşımızda Karadeniz’den evrenselliğe açılan uzun bir yolu adımlayan Aydoğan Topal, ikinci solo albümü Kuzey’i dinleyicileriyle buluşturdu. İlk albümü (2009) Heyyamo ile adından söz ettiren ve canlı performanslarıyla da hatrı sayılır bir dinleyici kitlesine ulaşan Topal, Kuzey’de de besteci kimliğini ön planda tutuyor. 13 eserin yer aldığı ‘Kuzey’ albümünde, 12 eser Aydoğan Topal’a ait. Albümün yönetmen ve aranjesinde Selim Bölükbaşı yer alıyor. “Kalani Bana Birak, Sevdaluk, Yayla Zamani ve Kavali” eserlerinin aranjeleri de Aycan Yeter imzası taşıyor. Söz ve besteleriyle İbrahim Karaca, Akın Zurnacı da albüme katkıda bulunana önemli isimlerden. Albümde kemençe, darbuka ve elektro bağlamada yine Selim Bölükbaşı yer alırken, Resul Dindar, Selçuk Balcı, Niyazi Koyuncu, Ali Kal, Erdal Bayrakoğlu, Adem Gümüşkaya, Akın Zurnacı ve Salih Yılmaz vokalleriyle sanatçıya destek verdiler. Albüm görselleri ise usta fotoğrafçı Ali Eşitmez tarafından çekildi. Esen Müzik etiketiyle dinleyicisiyle buluşan ‘Kuzey’ albümünde ‘Aydoğan Topal’; uzun yıllarını verdiği müzik hayatında, evrensel müziğe giden yolda, yerel müziği sahiplenmekten geçtiğinin altını çiziyor. Türkiye’de alışıla gelmiş Karadeniz müziğine alternatif duruş niteliğinde olan bu albüm, gerek kullanılan enstrümanlarla gerekse bestelerle özgün müzik tarzı ve kendine has duruşuyla raflardaki yerini alıyor. Farklı enstrümanların bir araya gelişini ise sanatçı Aydoğan Topal şöyle yorumluyor: “Tulum kemençe ile dansa başlarken, gitarın saksafonu davet edişini, anne karnında ilk duyduğumuzda içimizi titreten o ritmi bulacağınız bu albüm; çaldığı enstrüman ile bütünleşip, notalara hayat verenlerin yarattığı sizlerle beni buluşturan samimi bir dostluğun ürünüdür”. Aydoğan Topal’ın, Kuzey albümü 10 Şubat 2017 tarihinden itibaren tüm müzik marketlerde ve dijital platformlarda yerini aldı. 36


GİTAR EĞİTMENİMİZ Soner Kanber Soner KANBER, 1980 yılında Adana’da dünyaya geldi. İlk, orta ve lise öğrenimini Adana’da tamamlayarak 1998 yılında Niğde Üniversitesi İİBF (İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi) İşletme bölümünü kazandı. Küçük yaşlardan beri müziğe duyduğu ilgiyi bu dönemde daha da ileriye taşıyarak gitarıyla birlikte birçok mekanda sahne aldı. 2004 yılında Adana Devlet Tiyatrosu’nda sözleşmeli devlet sanatçısı olarak görev yapmaya başladı ve 2006 yılına kadar birçok oyun ve turneye dahil olup sahnede görev aldı. Aynı dönemlerde işin mutfak kısmına odaklanarak kendisini aranje konusunda geliştirdi ve ajanslar ile anlaşarak jingle çalışmaları yapmaya başladı. Sonraki yıllarda lisans bölümüyle ilgili olarak kariyerine özel sektörde devam ederken bir yandan da sahne hayatına devam etti. 2008 yılının sonunda evlenip 2015 yılının başlarında Stockholm’e yerleşti. Eşi ve 2 çocuğuyla birlikte hala Stockholm’de yaşamını sürdürmektedir. 20 yıllık gitar ve müzik birikimini paylaşmak üzere Sanat Kultur och Event bünyesindeki Sanat AKADEMİ’de gitar eğitimi vermeye başlıyor...

GITARR KURSER Soner KANBER Soner föddes i den Turkiska staden Adana 1980. Efter att ha avslutat sin grundutbildning i samma stad började han studera ekonomi i IIBF fakultetet i Nigde Universitetet år 1998. Hans intresse för musik startade redan i tidig ålder och under tiden han studerade i universitetet började han aktivt spela gitarr och framträda på olika scener. År 2004 fick han en anställning som ”State artist” hos Adana’s Stadsteatern och fram tills år 2006 deltog han på ett flertal föreställningar och gick ut på turnéer. Under samma period utvecklade han sina kunskaper som arrangör och började skriva ”jingles” till reklamfilmer. Under de senare åren fortsatte han sin karriär inom den privata sektorn samtidigt som han fortsatte med att delta på olika scener och föreställningar. I slutet av 2008 gifte han sig och flyttade år 2015 med sin fru och deras två barn till Stockholm, där dem bor än idag. Idag är han aktiv som lärare hos SANAT Kultur och Event för att dela med sig av sin 20 års erfarenhet inom gitarr och musik...

37


“AKKORT” OLDUN KARDEŞİM Muharrem Çakmak Herkese Merhabalar!

Hej Alla!

Bu ayki sayımızda sizlere, müzik hakkında bilinmeyenler köşemizde başlıktan da tam olarak anlayamadığınız(!) üzere DETONE denilen illetten bahsedeceğim.

I denna kolumn för månadens upplaga önskade läsarna att jag skulle skriva något. Med denna takt så kommer jag att kräva äganderätten på denna kolum. Som ni förstår från rubriken vill jag nämna om begreppet “Detone” (Falsk ton).

Eminim hepiniz bir yerlerde bu kelime ile karşılaşmışsınızdır. Ben bu terimi anlatmakla kalmayacak, sizleri bu arkadaşın kardeşiyle de tanıştıracağım… “Detone ve Sürtone” bu iki kardeş, müzik çevresinde sesin normal tonundan kötü bir şekilde kayması anlamına geliyor... Biraz daha açalım; Detone şarkının, ezginin veya müzik eserinin bir enstrüman veya bir solist tarafından icra edilirken çalınması veya söylenmesi gereken tondan kötü bir biçimde aşağıya; yani pese -daha da anlaşılır olmasını istiyorsanız kalın sese doğru- kaymasıdır. Sürtone ise bunun tam tersi; yani sesin kötü bir biçimde yukarıya, tize ya da ince tonlara kaymasıdır. Tabii müzisyen çevresi bu iki terimin genellikle detone olanını kullanır, gerçi sevgili İbrahim Tatlıses, başlıkta da yazdığım gibi bu olaya kendi tabiri ile “akkort” der. (Akkort oldun evladıııım) Bu arada aşağı yukarı her müzisyen ve şarkıcı detone veya sürtone olur. Buna ses yorgunluğu ya da vücut yorgunluğu neden olabilir; ama bu detone veya sürtone olma işi sürekli ise orada bir duyma bozukluğu vardır ve duymayla ilgili sorunu olan bir kimse ne yazık ki profesyonel müzisyen olamaz. Bu da işin ciddi olan boyutu… Bu sayımızda ki konumuz da tamamlandığına göre bir sonraki sayımızda buluşmak dileğiyle diyor ve sizden; öğrenmek istediğiniz veya merak ettiğiniz konuları bizlere sosyal medya aracılığıyla ulaştırmanızı temenni ediyorum. Hoşçakalın…

Jag är säker på att ni stött på detta ord inom olika sammanhang. Jag kommer inte enbart förklara innebörden men även presentera liknande väjning. “Detone” och “Surtone” (som varken har ett likvärdigt ord i svenskan eller i engelska) är två vanligt förekommande termer inom musiken och innebär dåliga skiftningar av ljud. Låt oss gå in mer på djupet; “Detone” innebär att tonen på det musikaliska verk som spelas eller som sångaren sjunger skiftar till en djupare ton som påverkar verket negativt. “Surtone” är tvärtom, att ljudet övergår till en lägre, ljusare ton. Trötthet i kropp och röst är de främsta anledningarna till övergångarna och alla musiker kan uppleva detta. Om det dock förekommer allt för ofta beror detta på tondövhet och tyvärr kan denne inte bli en professionell musiker. I detta nummer har vi genomfört ämnen i fråga och hoppas att ha kunnat upplysa er lite inom området. Hoppas att få träffa er i vårt nästa nummer och har ni frågor eller undrar över något kan ni nå oss via sociala medier. Vi ses i nästa nummer, På återseende..


BABAM’IN ŞİİRLERİ HER YERDE O VARDI Gencecikti, ışıl ışıldı gözleri. Masum…ama, titrekti konuşurken sözleri. Girmişti kalbime, nasıl bulmuşsa yolunu, Şaşırmıştım bir an görünce, sağımı, solumu… Mutluluk, neş’e saçılırdı “O” gelirken, Sanki bir tel kopardı içimden, Bir hüzün kaplardı beni, giderken… Taşımazdı hiç kötülük kalbinde, Samimi idi hislerinde. Bulurdum sevdiğimi, o güzel gözlerinde. Şimdi, “O” vardı her yerde, Gezdiğim yerde, yediğim yemekte, İçtiğim içkimde hep “O” vardı. Ondan alıyordum bütün gücümü Hayalleri süslerdi, gecemi gündüzümü. Kıskanıyordum onu Hem de delicesine, Belki, rastlamıştım onun gibi Nicesine, Ama…Bu bambaşka girmişti kalbime Delmişcesine… Onun yüzünden oldum dertli bir ozan. Yaktın beni ahhh …F….zan. Ne olur, kıyma bu garibe, Yıkma hülyalarını. Bırak… Seninle yaşasın rüyalarını. Nerede görecek olsam, Benim gibi bir ozan, Sen geleceksin aklıma, Tatlı F…..zan.

Şiirler: Oktay Serbülent Kaynak: Bora Serbülent


Konser Konsert

Grails Tarih: 03 Mart 2017 itibariyle

Tiyatro Teater

Film Film

Fantastik Hikayeler Makinesi

Resim Målarkonst

Diğer Övrig

FerhangiŞeyler Tarih: 7 Mart

#TÜRKİYE #TURKIET

Enstrümantal Türküler Tarih: 9 Mart

Tarih: 5 Mart Yer: İş Sanat Kültür Merkezi, İstanbul

Yer: Bostancı Gösteri Merkezi, İstanbul

Athena

Emre Aydın

Tarih: 10 Mart

Tarih: 11 Mart

Yer: Kolin Otel, Çanakkale

Yer: Bostancı Gösteri Merkezi, İstanbul

Yer: Zorlu PSM Studio, İstanbul

Kamuran Akkor

Başrolde Emel Sayın

Tarih: 25 Mart

Tarih: 25 Mart

Sermet Erkin İllüzyon Gösterisi

Yavuz Bingöl İle Bin Yılın Ozanları

Yer: KatsSahne, İstanbul

Yer: Congresium, Ankara

Tarih: 26 Mart Yer: İş Sanat Kültür Merkezi, İstanbul

Tarih: 27 Mart Yer: CRR Konser Salonu, İstanbul

Yer: Zorlu Performans Sanatları Merkezi-STUDIO

Masterpiece Kuzey Işıkları Tarih: 9 Mart Yer: Masterpiece Galata, İstanbul

070-288 62 60

Yer: Altunizade Kültür ve Sanat Merkezi, İstanbul

Büyük Ev Ablukada -Ay Şuram Hâlâ AğrıyoTarih: 11 Mart


Takvim • Kalender

#SVERIGE #İSVEÇ

İSVEÇ’TE YAŞAYAN VE TÜRKÇE KONUŞAN TÜM ÇOCUKLARA DUYURULUR! Türkiye Cumhuriyeti Stockholm Büyükelçiliği tarafından bu sene ikincisi düzenlenecek olan Türkçe çocuk tiyatro yarışması ile önümüzdeki Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı 23 Nisan 2017 kutlamalarında sahnede yer alma fırsatını kaçırmayın! Bu fırsatı yakalamak için Türkçe anadili öğretmenleriniz, aileniz ya da kendi arkadaş grubunuz içerisinde çalışarak bir tiyatro grubu kurup, Türk masal kahramanlarının yer aldığı maksimum 15 dakikalık bir tiyatral gösteri düzenlemeniz ve bu gösteriyi videoya kaydedip bize göndermeniz yeterlidir. Büyükelçilik nezdinde oluşturulacak olan seçici komisyon tarafından gerçekleştirilecek elemeler sonucunda birinci seçilen grup, 23 Nisan’da Kungsträdgården’de düzenlenecek olan kutlamalar kapsamında hazırladıkları oyunu sahnede sergileme şansına erişecektir. Videoların gönderim tarihi: 30 Ocak - 7 Nisan 2017 T. C. Stockholm Büyükelçiliği ile Kültür ve Tanıtma Müşavirliğinin web siteleri ile sosyal medya sayfaları Detaylı Bilgi: 0 8 679 83 20- 21 • www.turkiet.se • facebook.com/turkiet.se

Magnus Carlson

Melodifestivalen

Claire Martin

Romeo och Julia

Datum: 1-4 Mars

Datum: 3-11 Mars

Datum: 7 Mars

Datum: 7 och 11 Mars

Plats: Kägelbanan

Plats: Friends Arena

Plats: Fasching

Plats: Kulturhuset

Sweden Foodtech Weekend

Jag kan vara ett Lejon

Datum: 17-19 Mars

Datum: 19 Mars

Tunnelloppet

Sveriges Kortfilmsfestival

Plats: SUP46, Start-Up People of Sweden

Plats: Kulturhuset/ Klarabiografen scenen

Datum: 25 Mars

Datum: 31 Mars-2 April Plats: Bio Rio, Stockholm

Selda Bağcan feat.Boom Pam Tarek Abdallah & Adel Shams El-Din Världens Musik Datum: 31 Mars Plats: Stallet

Karagöz Datum: 8 April Plats: Kulturhuset

Datum: 21 April Plats: Stora Teatern /Göteborg Datum: 23 April Plats: Berwaldhallen /Stockholm


SOLDAN SAĞA

YUKARIDAN AŞAĞIYA

Bulmacanın çözümü bu sayfanın sağ alt köşesindedir.

SUDOKU

42




Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.