İstihbaratın İçinden -(inside intelligence) Anthony Cavendish

Page 1

ANTHONY CAVENDISH

İSTİHBARATIN İÇİNDEN E m e k li B ir In g iliz C a su su n u n A n ıla n

ARENA


Ey, eski dostum' "Bizi korkutan Ruslar değil, Ingiliz halkı­ nın yaptıklarımızı bilmesidir " Amiral Thomson, D Grubu Komite Sekreteri Tom Driberg'e hitap ediyor MP. 1956, Cavond.sh-M.Teacher


I

ANTHONY CAVENDISH

İSTİHBARATIN İÇİNDEN

EMEKLİ BİR İNGİLİZ CASUSUNUN ANILARI

Türkçesi: Şevkinaz ÖZKAN

i

i

i

'ü.

ARENA YAYINCILIK

!


arena

Y A Y IN C IL IK

Yolculuk Dizisi: 6 Mayıs 1991

ü

ri

Kapak Tasafim; Bahri ÇAKIR

Gümüş Matbaam

٠İSTANBUL


ANTHONY CAVEND.SH

İSTİHBARATIN İÇİNDEN E m ekli Bir Ingiliz C asu su n u n An il a n

•)•،Siniûfio kıfim lır Ingıkz Ulu••! G ٥٠nhk Y ٠٠٠J٠n n ^ uygu tınim.ı . ٠٧٠٠ç ٠ l٠n Mna٥rûn klidınimasj ، çjn ٥٠V. Ko٨u١ ٠٢,٥٠۴٠۴٠٠‫ ا ﺋ ﺎ‬Kopukluk ‫ ا‬٠0٠‫ه‬۴٤‫•ي‬ıs D h tu l vmiorl n٠ ١‫ﻻاد‬٠‫س‬٠،„‫ةه ا‬٠‫ س‬tu tm n ٥٠n k٠ ft٠kJ٠Am٠k٠^ ٠۴. Okur ٠١ı،٠٢d٠،u ١ ‫م‬٠٠‫ا„ا‬،‫ه‬٠‫ب‬ ٠‫ اﻳﻪ‬tı/M Û n k٠۴٠ın yofum lıyıcık V . k^ . ٠ ٥‫اﺳﺔاه‬٠‫ةص‬٠‫™اﻣﻪ‬. - Ulk٠١٠n k٠ri٠ı ٠rm٠k ٥۴ ١۴٠‫س„ذ‬٠۴‫ ا‬٠, ٥ürm٠k o n çaliimadık،ö‫" س‬yıpiA . ٥٠..٠^ ٠٠yapljk. G if ç ık o٠٠n . ٠١٠٥،sD hbvıl ‫ه‬۴٠‫ه‬٠‫س‬٥J0^ ٠n، n n ymn ٥٠0،٠‫م‬٠۴<۴ ١^ ٠٥٧۴.


1 k

.

ARENA YAYINCILIK PK. 1292 Siried Ù IsUnbul


tsühbaraiın İçinden

Ey. eski dostum! "Bizi korkutan Ruslar değil. Ingiliz halkı• nınyaplıklanmızı bilmesidir." Amiral Thomson, O Grubu Komite Sekreteri Tom Driberg.e hitap ediyor. MP. 1956.


Anthony Cavendish

MI6 Başkanı eski yardımcısı ve "İstihbaratın lçinden"in ön­ sözünü yazan George Kennedy Young, geçmişi anlatırken Yasal Güvenlik Kurallarını çiğnemiş olsada. Cavendish kural­ lara uygun yargılanmalıydı. Fakat kuralları çiğnemedi buna karşın Devlet 30 yıllık köhnemiş bilgileri sansûrleme çabala­ rıyla yasalan kötüye kullarxJi. Sansûrleyebilmek için..."

Sunday Times, 3 Ocak 1988.


tstihbaraun ‫ ؟؛‬inden

Bir inek tarafından ‫ ؟‬ekiien saman yûkiû tahta bir k٥y ara. başının ûstöne yerieştim. İneğin adi R.sa idi ve sahibi k٥y١ö tarafından sürekli kı^açianıyordu. Köylünün adi Neeni idi. Et. raftaki çiftçiler, savaş çıWı diye bağırırlarken .nun ahırına gidiy.rduk. Evet. Senunda Savaş çıkmıştı. Bir Cumartesi günüydü, 2 Eylül 1939. 1932٠den bu yana İsviçre'de yaşamıştık. Babamın ٥İÛ. münden senra annem .raya taşınmıştı. Fakat savaşın çıkma .lasılığı yüzünden Ingiltere'ye geldik ve benim İsveç'te eğitim görme .lanağın^a ortadan kalWı. Nisan 1940 taki 0 uzun tren yolculuğumuz sırasında askeri birliklerin hareketleri yOzOnden sürekli bekletiliyorduk. Calais.i geçerken ise kompar. tımanın tabanına sinmiş bir halde bombardımanın vahşî sesini dinlemiştik. Savaşın sonlarına doğru, gönüllü olarak asker olmak İçin bay^urdum. İsviçre'de aldığım eğitim sayesinde İngilizce, Almanca, İsviçre.Almancası ve Fransızca'yı iyi derecede biliyordum. Ve değişik dil ve lehçelere karşı olan bu yeteneğimden dolayıdır ki bondra.daki Asya Afrika Dilleri okuluna daponca öğrenmem İçin gönderildim. Bir süre sonra ise ya7


Anthony Cavendish kalanan Alman'larm sorgulanmasına yardımcı olmam İçin gö. revlendirildim. VE gününe doğru da, bölümüme geri dönebil­ mek için başvurdum. Piyade Alayı.nda kİ komisyona başvu­ rum özerine değerlendirilmeye alınan başvurum kabul gördü. O güne dek 25 yaşının altında kİ birinin İstihbarat Örgütü sı­ navlarına alındığı duyulmuş şey değildi. Dil okulu eğitimim sürerken beklemediğim bir anda sözlü sınava çağınldım. Bu ön sınav sonrası İstihbarat memuru sınavlarına alınmam ka­ bul edildi. Aldershot'da ki kışlada 6 haftalık bir eğitim gör­ düm. Temel eğilim sonrası ilk görev için Kahire’ye gönderil­ dim.

3 1946 yazında Kahire.deydim. Ortadoğu Gizli Haber Alma Teşkilatı bölge sorumlularından bir Yüzbaşı tarafından sınava tabi tutuldum. Daha sonra da genç bir Yarbay tarafından uy­ gulanan testlerden geçmem için geri gönderildim. Bu kişi ya­ şamımın geri kalan 35 yılı içinde çok büyük etkilerin kaynağı oldu. Adı Maurice Oldfieid'di. Orta Doğu Gizli Haber Alma Teşkilatı veya SİME. MI 5'in bölgesel bir ofisiydi burası. Bunu o zaman bilmiyordum. Oldiıeld de bunu bana açıklamamıştı. Testler sonun da. kendisi ıçın çalışacağımı açıkladı bana. Ordu'nun bir başka yanıyla tanıştırılıyordum. Askeri bir kargaşa içinde yaşamayacaktım, kışla yaşamı dışında Kahire'nin geleneksel çarşılarından bi. nnde bulunan bir daireyi paylaşacaktım Tüm bölgelerde ge­ çerli Yeşil Güvenlik kartıyla da tanışmıştım. Kartta bir res­ mim. logıhzce-Arapça yazılarla muhatabına amir bir metin vardı Metin de . . . bunu taşıyan kişi güvenlik işleriyle uğraş­ maktadır ve herhangi b٠r yerde. hert١ar٠gi bir zamanda ve h٠/t١angı b،r kıyafette bulunma. Askeri ve sivil olanaklardan yararlanma hakkına sahiptir, diye yazıyordu. Kari Başkomu-


٠٠

٠ ‫اﺑﻢ‬٠٦٠‫ﺀ‬

٠

tan f،A sut güğümleri، Yiho(، (T yef1eşi'rdıkl n bombalann paıiamasından ٠ ٠ KuduS Kf.1 Davut dufum.j


I١١

İstihbaratın İçinden tan tarafından imzalanmıştı. Oldfieid'in bölümü genelde Yahudi Terörizmi ve özellikle Filistin'de örgütlü üç illegal örgütün eylemlerini araştırma gö­ revini üstlenmişti. Bu örgütler. Hagannah, IZL ve Stern GANG idi. Grubuma intikalimden birkaç gün sonra 22 Temmuz'un erken saatlerinde IZL içlerinde süt güğümleri dolu bir kamyonda bulunan birkaç araç çaldı. Tel Aviv٠deki Kral Da­ vut Oteli.nin zemin katına girerek süt güğümlerini kamyon­ dan indirip düzgünce yerleştirdiler. Otelde Ordunun seçkin personeli ile bir birlikte Yüksek Şube müdürlüğü personeli de vardı. Güğümler ofislerin tam altına yerleştirilmişti. Kral Davut Otel'deki canavarlık, ordu da genelde Arap ta­ raftarı ve Siyonizm karşıtı tutumu dahada yaygınlaştırıp sert­ leştirdi. Tuğgeneral Evelyn Barker Ordu Komutanı olarak Ya­ hudi halkın teröristleri pasif olarak desteklemelerini kınayan bir bildiri yayınladı. Onları küçük gördüğümüzü ve onlardan nefret ettiğimizi anlamaları gerektiğini vurguladı. Ingiliz asker­ leriyle Yahudiler arasındaki sosyal ilişkilere de son verilmesi­ ni kesin bir tanımla emretti. RAF'a ait bir Dakota ile Telaviv٠e uçtum.

4 1947de Araplarla Yahudilerin Filistin'de çarpışmalarının kaçınılnr١az olduğu açıkça ortaya çıkmıştı. Savaşın sona er. mesir١den bu yana Orta-Doğu'daki Ingiliz Askeri Depo'lanndan düzenD olarak silah çalınıyordu. Fakat 1947den sonra hırsızlıkların sayısı dahada arttı. 1947de Arap'lar, hâlâ Mısır'da tutulan Alman Savaş Tutsakları'nıda kullanmaya başladı. Alman lar patlayıcılar konusunda uzmandılar. Askeri silah ve malzemeleri kullanmakta deneyimliydiler. Tümüyle Yahudi düşmanı olmasalarda Arapların amaçla­ rına sempatik yaklaşıyorlardı Araplar. Alman Savaş tutsağı


Anthony Cavendish kamplarından kaçmalarını sağladıkları tutsakları çeşitli İllegal yollarla Rlistin'de bulunan Arap özgürlük savaşçılarına katıl, malarını ayarlıyorlardı. Depolardan çalınan silahlar develerle taşınarak kaçak savaş tutsaklarıyla biıükte Alman Savaş tutsaklannın eğitmen olarak ..görev aldıkları kamplara ulaşıyor­ du. Sina yanmadasmda'ki bu kamplarda Arap birlikleri eğitiO* yollardı. Bize göre bu yeraltı gruplarına sızılması gerekiyordu. Almanca'y. çok iyi konuştuğum için kaçtıktan sonra tekrar yakalanan tutsakların sorgulanmasında kullanı. lan bîr merkezdeki hücreye konulmayı kabul ettim. Böylece silahların kaçırılmasında kullanılan yolu kapatabilecek bir ipu­ cu yakalama olanağı bulabilecektim. Göreve uygun tarzda giyindim. Mavi bir kot gömlek, şort, bir çift tahta takunya. Hücre arkadaşım Will Steinhauer. tutsak olduğu kamptan iki kez kaçmış ve her seferinde yakalanmıştı. Kahvaltıda su ve ekmeğimiz, akşam için ise biraz güveç ve yine ekmeğimiz vardı. Hücremiz yaklaşık on ayak genişliğinde, on ayak yûksekfığinde daracık bir yerdi. Tavanın bir köşesinde içeri hava girmesini sağlayacak bir açıktık vardı. Tutuktular düzenli ola­ rak sorgulanıyorlardı. İki hakfta sonradır ki iki parça değerli bilgi kırıntısı yakalayabildim. Arap Filistin'ine kaçış çizgisinin başlangıç noktası olan Süveyş.de ki kahvenin adı, KİT.KAT ve Ismailiye yakınlarındaki RAF kampında kalan, askeri mal­ zemelerin çalışmasına karışmış birtutukiunun adı. Elde ettiğim bilgileri ilettim. Ertesi günde hücrenıden zor kullanılarak askerlerin bağırtıları içerisinde çıkarıldım. Boyuna tekmeliyorlardı ve bana, son kaçışımda işlediğim suçlan orta­ ya çıkardıklarını bu yüzden de beni sıkıyönetim mahkemesi­ ne götürdüklerini söylüyorlardı. ir duş, traş ve yemekten sonra Süveyş'de ki kaçış yo­ lundan işe başlamaya karar verdim. 6 Kit-Kat limanın yanında, ayaktakımına. özellikle de­ nizcilere yiyecek sağlayan lokantaydı. 10


istihbaratın !‫ ؟‬inden Ust katlarında fahjşelerin yarim saatliğine kullandıkları odalar vardı. Bir sûre sonra. Süveyş Askeri Polisinin WIgedekI bl^aç lokantayı ziyaret etmelerini sağladım. Benim sivil giysiler ‫؟؛‬inde bir resmimi gösteriyoriardı. beni görüp görmediklerini so. rarak. Onlara beni gördükleri anda Askeri Polis'e tiaber ver. meleri talimatım verdiler. 0 gece K‫؛‬t"Kat٠a gittim. Bozuk, girtlaWan gelen bir !ngilizce'yle bira ısmarladım. Kısa bir sûre sonra dükkan sahibi gözüktü. Arap'tı, bana başka İçki isteyip istemediğimi sordu. Nereden geldiğimi öğrenmek istedi. Kaba biri gibi göriJnmeye çalışarak, yari Alman.yarı Isvigreli olduğumu söyledim. Süveyş'de kısa bir sûre kalacağımı da ekledim. Daha tazla konuşmadım. Dükkan sahibi Ingiliz Askeri Polisi.nin bana ‫ ؟‬ok benzeyen birini aradığını söyledi lokantacı da. Alçak sesle konuşuyordu ve benim onun otisine gitmeyi kabul edip etmeyeceğimi sor. du. Askeri Polis'in gelmesi iyi olmazdı, birllWe birer İçki daha içebilirdik. Minnettar olduğumu takat ayni zamanda biraz kuşkulan, dığımı gösterdim. En sonunda onunla biriikte otisine gittim. Or'ada bana benim kimliğimi bildiğini söyledi. "Paul Wag. ner... Kaçak. Alman Savaş Tutsağı"... Bana askerdeki görevimi. yaşımı ve Alman Ordusu hakkında bazı ayrıntıları sordu. Bana yardim etmek istediğini söyledi. Ona bana K a ^ ra l Pa. Ul Wagner şeklinde hitap eden birKa‫ ؟‬eski, yıpranmış meWup gömerdim. Gerekli ayarlamaları yapmak İçin b i^a ç güne İhtıyacı olduğunu söyledi. Benim hakkımda bilgi edinmeye çalı‫ ؛‬acağı aşikardı. Bunu biliyorduk, gerekli ayarlamal.ar zaten yapılmıştı. Askeri Polis taratından yayınlanan, olay bültenle* nnde benim kaçış kaydıma yer verilmişti ve lokantacı buna ulaşabilirdi. Bilgisayar yoWu ya ellerinde... ‫ ؟‬ok az şey yapabilirdi. Üç gUn bekledim. Lokantanın üstündeki küçük odalardan birir^e kalıyordum. Yan o d a la ra da tahişeler çalışıyordu. Bir kaç Arap beni ziyaret etti. Alman Savaş Tutsaklan, Filistin,


Mısırda A!mar١ Savaş Esirleri


Anthony Cavend‫؛‬sh - ‫!؛‬

Ingıliz'lenn çekilmesinden sonra Rlistin'in ne olacağı konula, nnda konuştuk. Araplar savaşın bitiminden bu yana, hatta ondan da önce savaş sırasında da silah topluyoriardı. Fakat silahlar genelde kötü koşullar içinde korunuyorlardı. Kuyuların ve mağaraların içine gerekli özen gösterilmeden depolan­ mışlardı. Bu yüzden öteki Alman tutsaklarla, özellikle silahlar konusunda -el bombaları, mühimmat ve sten tabancalar- bil­ gi sahibi olanlarla ilişki kurmak çok önemliydi. Yardım edip edemiyeceğim soruldu. Sonuçta para da alacaktım, kaçışımı garantiliyeceklerdi. Bana yeni giysiler, (bir pezevengin elbisesi ve gösterişli bir pezevenk kravatı) 500 Mısır Raundu, benim Norveç’li ol­ duğumu gösteren, bir denizciye ait kimlik karlı verdiler. Beni daha önce ziyaret eden bir Arap'la görüşmem de ayarlandı. Bu Arap'ın adı Mustafa'ydı, kanal yolundan 10 km. güneyde oturuyordu.

yaz şoför kabinli kamyonları Almanlar tarafında.n kullanılıyorİardı^ Şoförler Norveç aksam taklidimden kuş.kulan^adılar ve kaçak bir tutsağa yardımcı olmaya hevesliydiler.. Onlara ard arda üç gün boyunca rasladım. Her karşılaşmamızda yaptjklan İŞ hakkıma daha çok b i^ l edindim. Nihayetin de bana !smaliye dışında ki RAF kampına düzenli olarak gittiğini açıkladığında birisi, ereğime ulaştığımı anlamıştım^ Kamptan bazı silahların çalınıp dışarı çıkartılmaları dunjm u ^ a iyi para kazanabilec^im zi söylediğimde dahada yakınlaştık b ikrim ize . Savaş biteli iki yıl olmuştu ve bol para eve doğru yapılacak bir yoteuluk d e l k t i . Bir hafta sonra ‫ﻟﻼﺀ‬^şm ak üzere ayrıldık. Sululuğum uz da bana el ^ ^ a l a r ı , fUnyeler ve 303 lük maWnali tutekJer İçin cephane Çikartattieceklerini anlattılar. Oralara ne kadar çıkartabileceklerini sorduğunda 1500 kg.lık


!stihbaraiın !‫ ؟‬inden bir kamy.nun taşıyabileceği kadar dediler.. Mustata'yı tekrar gûrdûm ve birlikte bir plan yaplık. Bana 100. Paund'u Alman şotOrlere verilmek Ozere para verecek, lerdi. Bende ayrıca 500 Paund alacaWım. Gelecek Çarşam. ba ‫ ؟‬alman malzemelerle RAF kampından gelecek‫ ؛‬kamycn. Arabada tek başına elan şoför kamptan sonra !smalliye'nin 4 km. dışındaki bir yola sapacaktı, bende orada bekliyor ola. caWım. ‫ ؟‬amşamba sabahı Sicak ve nemliydi. İFazla beklemedim, kamyonu silahlarla dolu olarak geldi ^ fö r. Bende kamyona bindim, bir kilometre kadar aşağıda bizi bekjeyecek olan bir Arap ‫ ؟‬ocuğu alacağımızı söyleyip yola koyuldum Ayakkabısı, nın tekini kaybettiği İ‫ ؟‬in yardim isteyen bir ^ ğ r ı ile durdura. caktı gocuk bizi. Arap ‫ ؟‬ocuk belirlenen yerden bir kilometre daha ileride bekliyordu bizi, ‫ ؟‬ocuk bize, ismailiye'den he. men önceki kum ocağına gitmemiz gereWiğini söyledi. Söz konusu yere ulaştığımızda silahlan bir başka kamyona yOkle. dik malzemeyi. Parayı sürücüye teslim ettim, İşimiz buraya kadardı ve kendi yollarımıza gitmek Ozere ayrıldık. Kasabaya döndüm. Bölge Güvenlik Bürosuna uğrayarak operasyonun gelişimini kontrol etmek istedim. Fakat hi‫ ؟‬bir sonuca ulaşamamışlar, birtek tutuklama bile yapamamışlar, dı. Alman kamyonunun izlenmesi başarısızlıkla sonuçlanmış ve Araplar 1500 kiloluk ceptiane ve elbombalarıyla Sir olmuş. İardı. Arap ‫ ؟‬ocuk bulundu ve bir arabanın ‫؟؛‬ine zorla sokularak iyice döğüldO. ‫ ؟‬ocuk çığlıklar arasında, silahların bir köydeki kurumuş bir kuyuya saklandığını söylemek zorunda kaldı... Ayak tabanları falakadan patlamıştı, ete değil kemiklere ^ r u . yorlardı sorguajlar. Kûçûcök bir gocuWu. Son ana kadar di. renmişti. Silahlaria uzak yakın boton ilgili Araplar tutuklandı. Ç o ^ğ u n şikâyetçi olup yerli halkı kışkırtmaması da. Mısır ce. zaevlerinin kortlun‫ ؟‬koşullarına, unutulmuşluklarına le ^ edi" lerek sağlandı. O gece Kit-Kal'a geri d ö ^ ü m . Lokanta'nın sahibi beni 13


Anihony Cavendish gördükten bir sûre sonra hemen geleceğini söyleyerek ya­ nımdan ayrıldı. Ismailiye felaketinin hebeıierinin buraya ulaş­ ması korkusu içinde akşam yemeğimi yedim, korkuyordum... Kanarda şişmiş, yüz üstü yüzen bir ceset olarak yaşamı nok­ talamak ta vardı işin sonunda. O gece kötü bir uyku kıvranışı yaşadım. Sabahın erken saatlerinde de terler içinde uyandım. Saat dört civarıydı, birşeylerin ters gittiğini duyumsadım, tabamcamı elime alarak merdivenlerden aşağı indim, alalacele dışarı fırladım, uzak­ laştım oradan. Dükkanın girişini gören bir köşeye sinerek bekledim. Güneş yükselmeye başlarken. Kit-Kat'ın önünde büyük bir Amerikan arabası durdu. İçinden de lokantacı ile irikıyım iki Arap çıktı..

sandığımız kişilertarafından durdurulduk? Gerçekte bizi dur­ duranlar dört kişilik bir terörist grubuydu. Inginz askeri üniformalan giyerek kendilerini kamufle ettiklerini sanıyorlardı. Bu­ nu anladığımız da çok geç kalmıştık. Bizi Jeep.ten dışarı sürüklediler, daha sonra da Jeep’i yoldan çıkarıp uçurumdan aşağı attılar. Karşı koymaya kalkışsam da yüzüme vunjlan Ingiliz yapımı bir tüfek darbesiyle yere yıkıldım. İstihbarat ser­ visine ait rozetler yerine Royal Army Service Corps'ınkileri taşıyor a lm a m , bizim için büyük bir şanstı.. Sorgulamalarında sürekli olarak hangi bölümden olduğu­ muzu ve nereye gittiğimizi soruyorlardı. Ceplerimizi doğru düzgün araştırmadıkları için benim yeşil karlımı bulamadılar. B iz. insafsızca vurmaya devam ediyorlardı. İkimizde dayak­ tan ve kan kaybından bayılmak üzereydik ki birden durup gözden kayboldular. Terdnstter yolda zırtılı hk araç görmüşler ve onu da terörie tM arayan bir devriye okklğunu sanmışlardı. Ben ve şoföfOm iıta a k edlmeye ve ö٠dûrO٠meye çok yaklaşmıştık, bunu


istihbaratın içinden anlamak bite korkunçtu. Hapishanede, Ingiliz Mahkemeleri tarafından idama mah. kum edilmiş 3 IZL üyesi vardı. Ve daha sonra öğrendikki tZL ölüm cezası değiştirilmezse 3 Ingiliz Subayın misilleme ola­ rak kaçırılacağını ve asılacağını açıklamış. 12 Temmuz da İstihbarat Teşkilatı'nda çalışan iki çavuş sivil giysilerle Nathanya'yâ ١Çki İçmeye yanlarında bir Yahudi arkadaşlarıyla giderler. IZL'de onları ustalıkla kaçırır. Bir fab­ rikanın altında hücre haline getirilmiş bir yere kapatılırlar. Tu­ valet olarak çadır bezinden iğreti bir kova, birkaç gün yete­ cek yiyecek ve su bırakılır yanlarına. Oksijen alabilmelerine yarayan bir borudan başka hiçbir şey de yoktur hücrelerin­ de... 29 Temmuz'da İZL'nin üç adamı asıldı. Bunu takip eden 24 saat içinde IZL iki Ingillzl (çavuş Mar­ tin ve Raice) hücrelerinden çıkardı. Ellerini arkadan telgraf telleriyle bağladılar ve ikisini de astılar... Cesetler daha sonra okaliptüs ormanına götürülüp iki ağaca asıldı tekrar. Gövde­ lerinin tam altına da mayın döşediler. Cesetler 31 Temmuz sabahında asılı olarak bulundular. Cesetleri almak İçin bir grup asker gönderildi. İlk çavuşun ipi kesildiğinde ceset yere mayının üstüne düştü ve havaya parçalar halinde fırladı... Patlama ikince ce­ sedin asılı olduğu ağacıda devirdi... Mayınların ard arda pat­ laması cesetleri tanınmayacak halde parçalara ayırmıştı. Ingiltere'de Yahudi düşmanlığı ayyuka çıktı, gösteriler ya­ pıldı. Riistin.de Polis ve Ordu'nun bazı üyeleri kendilerini ya­ saların yerine koyarak Yahudi'lere saldırdılar. Dövülenler ve öldürülenler birbirine karıştı. Düzen yeniden sağlandığında sayısız Yahudi dövülmüş, beş tanesi de öldüıülmüştO. yaralı­ ların sayısı ise belli değildi. IZL üç Ingiliz Subayını asacağını söyledi, fakat sadece iki tane astı.. Ve ben üçüncü kurban olacaktım. Son anda ve tam zamanında geliveren bir zırhlı araç sayesinde kurtulmuş­ tum.


I

1 I

Anthony Cavendish

L

..dûrm eler daha da arttı. Rlistin'de istikrarın sağlanması­ nın olanaksızlığı ya da bunu bizim sağlayamayacağımızın gerçeği apaçık ortadaydı. 1947nin sonunda Ernest Bevin'in katılımsız politikası benimsendi. Nihai olarak da Ingiliz ege­ menliğinin Mayıs I948'de sona ermesine karar verildi. O zamandan bu güne devam ede gelen anlaşmazlık Araplar ve Yahudiler arasında o zamanlar silahlandırılmıştır ve sûre geleceği ortadadır... rta Doğu'daki görevim nihayet buluyordu. 1946 Temmuz'undan 1 9 ^ Temmuz٠una kadar bu bölgede gö­ rev almıştım. Birçok değişik olayla ilgilenip, başka İs­ tihbarat bûrolanna da kiralanmıştım. Örneğin bir kez. Kıbrıs'tan yasadışı yollarla gelen Yahudilerin sorgulamasına katıldım. Rus'ların Filistin'e girme yolları araştıran mültecilerin arasına sızdığından kuşkulanılıyordu. Ve yine başka bir olay­ da Yunan İç Savaşı sırasında kaçan Komûnist’lerin yakalan­ malarından sonra tutsak edildikleri Selanik'e gittim.

O


Islihbaraun İçinden Said Limanı'nından. güzel bir yaz sabahı ayrıldım ve as­ ker terhis merkezine ulaştım. Burada bana bir çift gri spor pantolon, spor bir ceket ve birkaç haftalık ücretim verildi, bunların yanında.

Hükümet adına açıklama yapan Mr. Alastair Cameron QC. (İstihbaratın İçinden) adlı kitapta kİ bilgilerin ulusal gü­ venliğe karşı bir tehdit oluşturmadığını fakat. Krallığa ve buna bağlı olarak genel anlamda ulusal güvenliğin menfaati için zararlı olabileceğin] bildirdi. Yargıç Lord Couisfield. Ulusal güvenlik hakında mahke­ meye verilebilecek bilgiler konusunda Mr. Cameron'u dikkatli bir şekilde sorguladı. Kitabın basımının ayrıntılı nedenler gös­ terilmeden durdurulmasını önerip önermediğini sordu. ..Olağanüstü durumlarda evet" diye yanıtladı Mr. Came. ron. Kraliyet ailesinin bu kitaptaki sansür edilerek yayınlanan sayfalarının Ulusal Güvenlik için zararlı olup olmadığını anla­ mak için yapılacak araştırriıalara karşı çıkacağını belirtti. Lord Couisfieid'de "Beni endişelendiren de bu" dedi.

The Guerdian 17 Şubat 1988 17


،٠

I ٠

I ،

Anthony Cavendish


istihbaratın !‫ ؟‬inden 3 Temmuz 1988

H٠٧se of C o rn in g . London SWI Sevgi!‫؛‬ Peler Wrighl davas. ile ilgi basında ‫ ؟‬ikan ve Isllhbaral w . lOmOnde ‫ ؟‬alışan memuriannızın yükümlülükleri hakkındaki genel fikirlerinizin fa .ı^ a y ım . Sizin, kilabım "Islahbaralın !ç l^e n " hakkında başka fikir beyan elmenizl beklemektense, size bazı bilgiler vem١ek isliyorum. Mis ya da M16 i‫؛؟‬n ‫ ؟‬alıştığınızı daha dnee h‫ ؟؛‬fa ^ etme, miştim. !şte bu yüzden servisin WlUmleri. eleman kaydetme metodları. gizli senrıs ve istihbarat senrisinin çalışmalarıyla il. gili bilgileriniz ikinci elden edinilmiş. Bu da demektir ki siz onlar hakkında bilgileri onları temsil eden partilerden veya onları kontrol eden hükümetten alıyorsunuz... Üzgünüm fakat devletin kullandığı bilgi alışveriş‫ ؟ ؛‬izgisi bana gdre yanlış. Başsavcı ve Treasu^ Solicator, Istahbaral Servislerinin herhangibirinde çalışan bir memurun sundukları hizmetle ilgili olarak Kraliyet ailesine, hayal boyu sadakatla bağlı kalması gerektiğini ısrarla iddia ediyorlar. The Guerdian Gazetesi'nde yazan Richard Norton Taylor, SIS.ın dncekl yardımcı başkam George Kennedy Young.un söylediklerini 6‫ا‬٦‫ ﺳ ﻪ‬aktarıyordu. Ben I963'te Servisi bıraka. na kadar "zomniu sadakat“ diye bir deyim b ilin iyo rd u . Nort.n Taylor, ayrıca bu bilgiyi onaylayan ddrt eski SIS memu. myla daha görüşlü. Benim senristen ayrıldığım 1953 yılına kadar bu anlamda kullanılan bir deyim, ya da ben ve diğer memurların görev anlayışında bu çeşit bir zomnluluk yoktu. Kitabim para kazanılmak !‫ ؟‬Inyazılmadı. Eski Wr memur olarak sadakat size birşeyler ifade etmeli. 19


Anthony Cavendish çünkü bana ediyor ve ben hem, ordudaki hem de SIS.daki eski patronumun iftiraya uğramasını görmeye hazır değildim. SIS٠e bir kitap yazdığımı söyledim ve onaylarına sundum. Onlar bana yazdığım şeyleri yayınlayamayacağımı söylediler. Kitabı gizlice bastırdım ve daha sonra mahkeme de kita. bin üçte ikisi yasaklanarak kurtuldu. Bunlar arasında benim MI5٠te ki görevimle ilgili bölümler de vardı. En azından söylemek gerekirse ..hükümsüz kılmak” birçok durumda gayet keyfi bir davranış ve mantık dışı değilmidir? Kim Philby'nin yakın ölümü bize İstihbarat Servisi’nin sa­ vaş sırasında ve sonunda ki bürokrasi ve yönetim işlerinin yeterince verimli olmadığını vurgulamıyor mu? Philby'in yete­ rince araştırılmadığını anlamamak olası mı? Benzer bir şekil­ de Komünist Parti üyesi oian veya Homoseksüel İlişkilere gi­ ren kişilerde servise zorluk çıkarılmadan kabul edildiler. Hükümet, benim Gizli Devlet Sırları yasalarına uymadığı­ mı hiçbir zaman iddia etmeye kalkışamadı. Başsavcı da bunu kabullenmek zorunda kaldı. İşte bu yûzdendirki hiçbir gizlilik yükümlülüğü altına girmediğimden gazetelerin benim sözleri­ mi aktarmalarını önlemek için konulan yasakların tek amacı haberlerin yayılmasını önlemektir. Bundan sonra atılacak adım bildiğiniz gibi Lordlar Kamarası'na başvurmak olacak, bu konu hakkındaki haberler Ağustos ayında duyulacak. Sır Dick White SIS.de başkanlık görevini aldığında bölü­ münü düzene koymakla işe başladı. Onun gelişinden sonra Servisden ayrılan memurlardan sözleşme dışında bir dekla. rasyonuda imzalamalarını istedi. Bu bildiride servis için za­ rarlı olacak hiçbirşey yapmayacaklarını belirttiler. Böylece emeklilik olanaklarını da riske sokmamış oluyorlardı. “İstihbaratın İçinden” adlı yasaklı kitabımın basımından tek kuruş kazanamadım. Üstelik bana 5000 Sterlin'lik bir yükte getirdi. Gazetelerin ödediklerini de bağışladığım hayır kurum­ lan parayı geri çevirdiler. Bir başka iyi işletilen, güvenilir blî. hayır kurumu bulursam elimdekileri de bağışlayacağım. ?n


Isühbaratın içinden Mektubumu okumaya zaman ayırabileceğinizi umuyorum. İstihbarat sonjnları hakkında sürekli öğüt verir gibi görünü­ yorsunuz. Bende gelecekte sizi dinlediğimde veya yazılarını­ zı okuduğumda, gerçekleri bildiğinizi anlamak istiyorum. Bu mektubun kopyalarını, bu destanla ilgili ve Va da gönderiyorum. Anthony Cavendish


Anthony Cavendish .^٦١٠^

Ballık Denizi'nin ortalama derinliği 54 metredir, önemsemeye değer bir gel-git hareketi yoktur. Ve su se­ viyesinden seksen santim aşağısının ûst sapmaları çok na­ dirdir. Normal kış koşullarında. Ballık Denizi'nin 100.000 ila 200.000 kilometre karesi donar.


İstihbaratın İçinden Serbest Avrupa Radyosu 1950 yılında 10 Milyon Dolarlık başlangıç bütçesiyle Berlin.de kuruldu. Rnanse edenleri ara­ sında THE AMERICAN SULPHUR CORPARATİON .THE BUFFALO ROCHESTER TO PITTSHBURGH RAILROAD COMPANY. CLARK MC ADAMS CLIFFORD (The National Bank of Washington’un Müdürü). C. RONDEY. (Amerikan Havayolları Başkanı) C.D. JACKSON (Time ve LIfe'in Yayın­ cısı) HENRY FORD II (General Motors'dan) GENERAL ELECTRIC (Westhing house), CHYSLER. ve ESSO bulun­ maktadır. Yirmi dokuz istasyonu onaltı değişik dilde yayın yapmaktadır.

23


Anthony Cavendish

٠٠»٠

Ingifizler bu partizanlarla kontak kurmaya ça­ lıştığından beri, uyanık davranmamız gerektiğin­ den bazı karşı tedbirler almak zorunda kaldık. Gerçek partizan gruplara paralel olarak, kendi organlarımızdan oluşan ve bilinen partizanlar gi­ bi davranacak özel birimler kurmaya karar ver­ dik. Bu özel gruplar yörel mücadelede bulunma­ dıkları zamanlarda ormanda saklanıyorlardı. Ve biz onlara gerekli malzemeyi sağlıyorduk zaten. Sonuçta Ingiliz Gizli servisinin dikkatini çekme­ y i başardık. Bunların başında Albert Balodis ad­ lı deneyimli bir İstihbarat Subayı vardı. Çeşitli partizan gruplarına sızdı ve bazı Ingiliz ajanlarıy­ la da karşılaştı. Sonunda onlarda büyük bir ye­ raltı organizasyonunun lideri olduğu etkisini bı­ raktığını sandı, öyle sanmasını başarmanın onuru bizimdi. Ve böylece Ingîlizler gizli ajanlarını bizim özel gruplarımızın tam ortasına İndirdiler. Elbete bu durumda bizde bütün Ingiliz ajanlarını kontrolü­ müz altında tutabildik... General Jan Janovich Vevers. Letonya Eski Devlet Güvenlik Başkanı


Islihbaraun içinden İngiliz İstihbarat Subay Mac KIbben: Bay Klose. adamlarınıza iyi bakıldı mı? Kaptan Leutnant Hans Helmut Klose: Hiçbir şikayetimiz yok. Mac KIbben: Peki, ya siz? Klose: Burada olmayı, bir savaş esiri kampında olmaya tercih ederim. Mac KIbben: Geminizdeki tadilat bir hafta için, de tamamlanacaktır. Acaba ileride yapılacak müşterek bir çalışma ilginizi çekermi? Klose: Kesinlikle efendim. KIbben: Baltık sahilinin her köşesini, her yarığı­ nı bilen uzman kişilere ihtiyacım var. Klose: Alacağım görevler ne çeşit olacak? Mac Kibben: Belli özel görevler olacak olan bir balıkçılık koruma servisi kuracağız...

Rottenknechte (Hilekarlar Takımtydan. Doğu Almanya 1971.

M

25


Anthony Cavendish

lrt^ ١

Röportajcı: Geminizin komutanı kimdi? SJr Krum inc: Hans Helmut Klose Röportajcı: Nereden biliyorsunuz? Krum inc: Çünkü John adında Ingiliz Gizli Servi, sinden bir adam tarafından bu şekilde çağın* lıyordu. Röportajcı: Gemi hakkında ne biliyorsunuz? Krum inc: Eski bir Tip 43 Avcı botlu ama ağır donanım yapılmıştı. Torpil tüpleri yakıt tankla­ rına çevrilmişti. Üç dizel motor takviyeyle 7500 beygirlik güçle çalışmaya ayarlanmıştı. Röportajcı: Bay Kruminc, bize rotanız hakkında neler anlatabilirsiniz? Krum inc: Üç kara çıkarması görevinde bulun­ dum. İsveç sahilleri boyunca her seyredişi­ mizde. Bomholm'dan GothIand٠a kadar İsveç veya Danimarka bayrağı taşıdık. Oradan da doğmca doğuya yöneldik Letonya kıyısına yöneldik. Röportajcı: Bu çıkarmalar nasıl meydana gel­ di? Krum inc: İki kürekçinin kullandığı lastik botlarla iki veya üç ajanı sahile götürdüler. Sûratmotoru ile telsiz bağlantısı halindeydik. İlk çıkış­ ta telsiz ve malzemeler karaya çıkartılıyordu, arkasından da ajanlara şifreleri kürekçiler ta­ rafından verilirdi.

Kruminic'e lngittere*deki HOya 120 radyo /nesa// görKSertne izni verdikterir^dert sonra (utuklandt. 14 ytVda cezaevir)de hizmet verdi. (Hilekarlar (a• kımtndan)


‫ﺳﺎ ؛‬،‫اا‬IsDhbarat Servisi I 2‫ ؛ ؟‬n. hızı arUınlan. çih motorlu, silah takviyeli, ‫؟‬. karmalarda amıteo 43 avcı botu^ :


İstihbaratın İçinden


Anthony Cavendish Ajanların yanlarında getirdikleri para hemen tükenmişti. Açlıktan ölecek duruma geldiklerinde bir vergi müfettlşi'ne pusu kurma İşini tezgahla­ dım. Bütün operasyon dikkatle planlanmıştı. He­ sabımızdan büyük miktarda para çıkarttım, bir araba ve atları ayarladım. İki ajanımız, vergi mü­ fettişi ve onun silahlı koruması rolünü oynadı. Bi­ zim ekibimizde tuzağı Ingiliz casusların gözleri önünde gerçekleştirdi. Parayı bulmakta güçlük çektiler. Nihayet ko­ rumalardan biri paranın at arabasının altındaki saman torbasının içinde saklı olduğunu söyle­ mek zorunda kaldı. Casusların bilmesini istiyor­ duk ki bu çeşit tuzaklar hiçbir şekilde cezasız kalmaz.. Bu yüzden bir savaşçı grubumuz boz­ guncuları bulmak için ormanı taradı. İsyancılar kamplarından acele olarak ayrılmak zorunda kaldılar. Kaçışları sırasında arkalarında araçları­ nın büyük bir kısmını ve yiyecek kaynaklarının tümünü bırakmak zorunda kaldılar. Alman VVelitschvvski. Ülke Güvenlik Bürosu. RİGA

28



Isühbaratın İçinden Berlin'deki sosyal yaşantımız çok renkliydi. Muhteşem Mercedes. Claude Deshurst'un burda Berlin'de yarbay ola­ rak bulunduğunu öğrenmek beni çok memnun etmişti. Ona ilk kez Kahire'de rastlamıştım. Zaman zaman pek karşılığını göremediği muhteşem davetler verirdi. Hatta Claude birgûn beni çağırdı, partisinde dans eden bir konuğunun. Alman bir çocukla tehlikeli bir konumda çekilmiş bir fotoğrafı konusun­ da uyardı. Claude bizim için hiçbir önemi olmayan bu fotoğ­ rafı sosyal konumu zarara uğramadan önce ele geçirmemiz için nca ediyordu. Bir ajanımızın hızlı hareketi sayesinde, za­ vallı adam fazla gecikmeden rahatlamış ve bizde önemli öl­ çüde minnettarlık kazanmıştık. Duruma bakıldığında, Almanya'da ki istihbaratta çalışan önemli miktarda honrK)seksûel olduğu görülür. Böyle olduğu halde iki meslektaşımın aniden kaybolması bende şok etkisi

00


.١‫؛‬

I ٠ ٩

It ‫ا\ا‬

J

.

Motoru .ûç}endî٨}٥ra^. bfr Humber s ٧p٠r Snipe mî٢ Do٥ u ‫ ﻹى^ﻟﺪ‬٠٠‫ ة‬٠ ideme yapan !0‫ ﺀآﻻه‬istihbara* ajaniarı

‫ل‬

ü


Anthony Cavendish

8 Burges toparlandı ve ayrıldı. Onun son gece­ sinde bir Çin Lokantasında akşam yemeği yedik. Her bir bölümün kendine ait kişisel müziği vardı. Bu durumda seslerimizin duyulmasını önlüyordu, rahatça konuşabiliyorduk. Planı adım adım gözden geçirdik. Londra'ya varınca bir Sovyet'te kontak kuracak, daha sonrada Mc Lean'i ofise çağıracak­ tı. Mc Lean'de yanında getirdiği, randevuların yer ve zamanını belirten bir tomar kağıdı masanın üs­ tünden kaydıracaktı. O noktadan sonra, olay be­ nim kontrolümden çıktı. Burges çok mutlu görün­ müyordu. neler düşündüğünü anlayabilmek için epey çabaladım ama bir işaret bile çıkartamadım. Ertesi sabah onu istasyona götürdüğümde birbiri­ mize kinayeli bir şekilde "sen'de gitmiyormusun" dedikkarşılıklı. Sabahın birinde Geoffrey Paterson beni tele­ fonla aradı. Biraz önce Londra'dan "çok uzun ve çok önemli bir telgraf" aldığını söyledi. Bu mesajı tek başına deşifre etmesi bütün bir gününü alabilir­ miş. sekreteri de bir haftalık İzin kullandığı için yal­ nızmış. Benim sekreterimi "ödünç" alabilirmiymiş... Elçiliğe ulaştığımda doğruca Peterson'un yanı­ na gittim. Solgundu. "Kim" dedi, yarı fısıldayarak .*kuş uçtu" içimi korku kaynaklı bir ürperti sarmaya başladı. Ümitle "hangi kuş” . Mc Lean değil herhal­ de?".. "Evet" diye yanıtladı. "Fakat bundan da kö­ tüsü var. Guy Burgess'de onunla birlikte gitti. "Ar­ tık şaşkınlığım korkuyu bastırıp gerçeğe döndürdü beni.

Kim Philby My Silent War, 30


٠ ٠

Sovy.t Ask fİ6n B f1ın1ı kad.nlsrla


istihbaratın içinden

‫اا؛‬

٠١‫؛‬

Şubat 1945: "Demir Perde" deyiminin iik ku١ lanj،٠ §,. Josef Geebeis Yaka Aniiaşmasın‫ ؛‬itham ederek eğer Senetler Biriiği Doğu Avrupay، İşgai eder, se bir "Demir Perdenin" ineceğini sdyiedi. "Bu perdenin abasında bûyûk bir olasjl.kia New York'daki Yahudi Başının alkış tutacağı kıyamlar olacaktır*, dedi. Ağustos 1945‫ ؛‬Amerika Birleşik Devletleri Hiroshima ve Nagasaki'ye atom bombalan attı. 5 Mart 1946‫ ؛‬Fulton, Missouri.de Winston Churc. hill, bir dzel vatandaş olarak, Sovyetler Birliği'nin ve Uluslararası Komünist Organizasyonların yakın bir gelecekte ne yapmak istediklerini ya da Avrupa dunjmu ile ilgili (tabi eğer varca) yayılmacı ve zorlayıcı eğilimlerinin sınırlarının ne olduğunu kimse bilemez, diyerek ekledi. Baltık'dakJ Stettin'den Adriatic.deki Trieste'ye kadar bir demir perde boydan t^y a kıtayı bölmüştür. Bu perdenin abasında Orta ve Doğu Avnjpa'nın bir ‫ ؟‬ok eski ülkesinin baş kentleri var. Varşova, Berlin, Prag. Piyana. Budapeşte, Belgrad, Bük. reş ve Sotya. İşte bütün bu ünlü kentler ve ‫ ؟‬evresindeki halklar Sovyet etki alanının !‫ ؟‬inde kailyorlar. Şu yada bu şekilde Şosetlerin hem etkisi hem de gittikçe artan kontrolüne girmekte gecikmeyeceklerdir. 12 Mart 1946‫ ؛‬Başkan H a r^ Truman Kongreye Tfuman Doktrinini tanıtıyor. İşte dünya tarihinin bu noWasinda hemen hemen bütün uluslar al. tematil yaşam tablan arasında seçim yapmak zorunda... Ama seçim yapmada öyle ‫ ؟‬ok ‫ا‬azla serbest değiller. Bir yaşam tarcı öğünlüğün arzulannı temel almış. İkincisi ise ‫ ؟‬oğunluk üzerinde egemenlik kurma ‫ ؟‬abasında. Amerika'nın bu


Anthony Cavendish ik in , yaşam tarzında kalan uluslara değişi mi sağlayabilmeleri İçin her yolla yardım etmesi ge­ rekiyor. O insanların arzuladığımız hedeflere ulaşabilmelen için her yolu kullanarak yardımcı olmalıyız. Amerika'nın çıkarları da bunu gerektir­ mektedir. Temmuz 1947: Ulusal Güvenlik Yasaları yürürlüğe . girdi ve CIA ortaya çıktı. 19 Aralık 1947: Ulusal Güvenlik Konseyi ilk kez toplandı. Bu toplantıda İtalya'da gelecek seçim­ lerde Komünist Parti.yi yenmek için, NSC 4/A adil rehber kuralları gizli yaptırım yasalarına çev­ rildi. Amerika artık dünya siyasetinde kendine ortaklar kabul etmeksizin tek söz sahibi olmak istiyordu ve Rusya'da karşı yoldaydı. 25 Şubat 1948: Çekoslovakya'da, Sovyetler tara­ fından desteklenen bir askeri darbe ile Komünist bir hükümet kuruldu. 18 Haziran 1948: Ulusal Güvenlik Konseyi. NSC 4/ A kurallarını NSC 10/2 ile değiştirdi. Böylece Si­ yasi Koordinasyon Bürosuna Sovyetler Birliğine karşı gizli operasyonlar yürütebilmesi yetki ve olanakları veriliyordu. Bunlar arasında, sabotaj­ lar. karşı-sabotajlar. yıkıcı.propagandalar. iktidar karşıtlarının propaganda aracı olarak değerlen­ dirilmek ve sansasyon yaratmak amacıyla gizli­ ce Sovyet toprakları dışına çıkarılmaları (Kızıl Cehennemden Nasıl Kaçtım vb. gibi propagandistlerce yazılmış ama kaçırılan İşbirlikçilerin ad. lanyla yayınlanan kitaplar, röportajlar gibi.) Sov­ yet bölgelerinde direniş grupları örgütlemenin yanısıra var olanlarada destek sağlama, Sovyet bölgesi dışında ortada olan ülkelerde Anti32


‫‪-‬‬

‫ي?‪.‬ﺀ‬ ‫اً؛?ﺑﺬ‪٠٠‬ة‪٠‬‬

‫ﺀ‪،‬‬

‫\\ '‬

‫‪.٠‬‬

‫‪١‬‬

‫ل‪11‬‬

‫ﻟﺔ ‪٠‬‬ ‫‪1‬‬

‫اﻵز‬ ‫‪٠‬ﺑﻤﺄف‪،‬‬

‫‪- ٠‬‬

‫‪٠١.٩‬ب‬

‫‪:A..1V‬مﺀ ;‬ ‫ت‪٠*:‬‬

‫ﺀ‪٠‬ب ‪٠ ٠‬م‬

‫ﻷ‬

‫‪،٠٠٠‬‬

‫ج‬

‫‪٠‬ا‬ ‫ا‬

‫ا<ا‪ ١٠?1‬ا‬

‫‪ ٠‬ﻷا ﺀ ؛ ر‬ ‫ر?ﻷ‬ ‫‪ ٠4‬ﺀ‪ ٠٠٠٠‬ا‬

‫ا‪:‬ﻳﻴ ﻖ‬

‫? ﻟﻮد ‪:‬‬

‫‪1‬‬

‫ل‪.‬‬

‫‪II‬‬

‫‪ ٠‬ﻣ ﺪ‪٠‬‬

‫؛‪1‬‬ ‫غ‪٠‬‬

‫ذﻻ‪.‬ﺀذ‪.٠١‬‬

‫ا\‬

‫‪ ٠.،‬ا‬

‫^‬

‫؛ب‪٩‬‬

‫ا‪ . . .‬ب‬ ‫; ‪... ğ<m if[r‬‬

‫ي‬

‫^‬

‫د‪.‬‬

‫‪. r/ju■-:‬‬

‫‪١‬ﺑﻢ؛اا‬ ‫اﻟﻢ‬

‫‪İ‬‬

‫‪-‬‬

‫ذس‬

‫‪1‬‬

‫ﺋﻮت ؟ م؛ ؤ‪٠‬اﻏﻶ ؟‬ ‫ج‪:‬‬

‫‪-‬‬

‫ق ; ﺑ‬

‫> ‪٠ !; ٠٠٢٠; 7‬‬

‫‪٠‬ﺗﺎًﻵ‪.‬ب‪١‬؛‪٠٠‬ل‪٠‬‬ ‫‪٠‬ا'ﻵإ‪ ١‬ﺑﺈ‬

‫أ‬

‫ﺀ‬

‫ﺦ‬

‫ﻣ‬

‫‪٥٠ .-‬‬

‫ﺪ‬

‫ا‪:‬‬


i.

istihbaratın İçinde

Komünist gruplar yaratma ve onlan destekleme, para, silah, teknik malzeme, gezi burs, teknik eğitim vb. nedenlerle ABD'ye gelen, gelmesi ör­ gütlenen insanlardan ABD tezlerine yatkın lider unsurlar örgütleme gibi. Eğer bu operasyonlar açığa çıkarsa. ABD makul bir şekilde bunlarla alakalı olmadığını iddia edecek konumda olabil­ melidir. 24 Haziran 1948: Sovyetler Birliği Beriin'i kuşattı. Berlin'e uçaklaria malzeme taşıma başladı. 14 Nisan 1949: NATO kumidu. Mayıs 1949: Beriin kuşatması kaldırıldı. Yaz 1949: Ingiliz üst düzey haber alma subayı ve Sovyet Casusu Kim Philby. .'Karargahtan bir telgrat aidim. Telgrafta bana hem CIA hemde FBI ile birlikte çalışabileceğim SIS.ın ABD temsilciliği öneriliyordu. Tekliti kabul etmek İçin karar vermem sadece yarim saatimi aldı. Halta Sovyet mesleWaşları٠ an onay almak İçin beklemeye değmeyeceğini düşündüm. Arnavutluk Anti-KomOnist göçmenleri Malta'da ki Sir Ingiliz üssünden yönetilen bir ope. rasyonla. Arnavıttiuk kıyılarına paraşütle indirildi, ler. Washington'a varışımdan kısa bir süre önce Amerikan ve Ingiliz hükümetleri Doğu Avmpa'daki bir ülkeyi ^ s y a lis t bloktan ayırmak İçin gizli bir operasyon düzenledi. Böylece temelde uluslararası kuralları çiğnediler açıkça. “The choice teli on Albania'' k ^ adil bu Arnavutluk harekat! başarısızlığına karşın göstermelik yargılamalar sonunda partizan oldukları bile kesin kanıllanamayan bazı köylüleri alelacele idam ede33


‫‪i‬‬

‫‪I‬‬

‫‪n‬؛‬ ‫أب‪ ١‬ﻳﺄ‬ ‫‪it‬‬ ‫‪V.‬‬

‫)‪t‬‬

‫\‪\ \ A ٠ l‬‬

‫‪i‬‬

‫;ا‪٠‬ي‬

‫‪:‬ﻫﺄ‪٠‬‬

‫‪،١٠.‬‬

‫‪?i‬‬

‫‪٦:‬‬

‫‪.‬‬

‫؟ ح‪ ٠‬ﻳ ﺦ‬ ‫\‪ 7‬اس‬

‫ا‬

‫>ج‪٠‬ة‬ ‫\‪٠‬‬ ‫‪II..T‬‬

‫ﻪ‪.‬ﺑﻴﺮي‪.‬‬

‫ﻗ‬

‫ده‬

‫‪I‬‬ ‫ﺀ‪.‬‬

‫‬‫ا‬

‫ئ‬

‫}‬

‫‪--‬‬

‫رس‬ ‫‪V،‬‬ ‫ث<‬

‫‪İ‬‬

‫\‬

‫‪‘r i‬‬ ‫؛‪٠١٠٠١٩‬‬

‫‪١١‬‬

‫ا‪ ١‬؛ ج ﺀ‬

‫ا‬

‫‪١٠٠٠١‬‬

‫‪:‬ا ل‬ ‫‪S\N‬‬

‫‪if.‬‬ ‫‘‬ ‫ا' و ‪٠ ١ ٩‬‬

‫أ ة‪٠‬‬

‫‪:41‬‬

‫؛‬

‫ي‪:a‬‬

‫ا‬

‫ﺀ‪.‬‬

‫؛‬

‫‪ 1‬ةﻏﺔﻻ‪٠‬‬ ‫‪1‬‬

‫‪1‬‬

‫‪:%‬‬ ‫‪ ،.‬اج‬

‫و ‪#‬‬

‫ؤر‪۴‬ﻋﺌﺈ ة®‪L‬‬

‫‪١٠ .‬‬

‫‪ ٩‬ا‬

‫‪»٠٠٠‬‬


I Anthony Cavendish bilmekten .teye sonuçlar g e t i ^ ^ ‫؛‬. SIS'in Ukrayna’ya paraşütle indirdiği casus komandolar baz، işbirlikçileri kaçırdı, bu sabotdr eylem sırasında halWan kişilerinde öldürüldüğü, nü dünya öğrenemedi elbette..." Ağustos 1949: Sovyetler Birliği bir atom ^m b a sı patlattı. Ocak 1950: Başkan H a r^ Tmman Hidroj'en bom. başının geliştirilmesini emretti.

19 Nisan 1950: Sovyetler Birliği 8 Nisan'da 4 mo. ‫؛‬i

torlu bir ABD bombardıman uçağının S o ^ e t hava sahasını ihlal ederek betonya Cumhuriyetindeki Ubava.nın 21 km. güneyine girdiğini. karadan yapılan uyanlara yanıt vermediği İçin sovyet a'vcı uçakları taralından vurulduğunu açıkladı. 9 Nisan’da Wesbaden'dan Copenhagen'a doğru devriye uçuşu yapan silahsız bir ABD deniz Kuvvetleri uçağının on mUrettabatı ile kaybolduğunu sıradan birbasın bülteni ile duyurdu... Kasım 1952: Hidrojen ^ m b a s ı denendi.

‫ا‬

Aralık 1950: CIA anti.komûnist yeraltı ordusu olduğuna inandığı Wilnosc i hlie^leTO S c'a altın, bol miWarda silah ve radyolar gönderdi.... Polonya Hükümeti operasyonun bütün de. taylarım radyoda yayınladıktan sonra Wın'in PO" to^ya ve s O ^ e t istihbarat örgütleri taratından kontml edildiğini ekledi. 5 Mart 1953: stafın öldü.

1 1 Mayıs 1953: W nston Churchill. ^n e başbakan oldu ve Bati ile SSCB a rasıd aki ilşkilerdeki gerilemenin durdurulması İçin bir zirve teklit etti.


istihbaratın !‫ ؟‬inden

Ukrayna davas. ile ilgili Ingiliz.Amerikan ayr،l،k٠ İannı bir çözüme ulaşt.rmak İçin SIS ile birlikte CIA bir k.nJerans düzenledi. Nisan 1951 deki konlerans Lndra'da beklenen çekilde tamam. İandı. Ingilizler, hiç beklemediğim bir şekilde karari‫ ؛‬davrandjlar. Ukraynal، milliyetçi işbirlikçi Stepan Bandera'nın teda edilmesine karş٠çıktı, lar. Çıkarcı tavırlarım saklamayan Amerika'ya gbre yapılacak tek şey dummun 1951 paraşütçü indirme mevsiminde tekrar gözden geçirilmesi clacaktı. zaman kcşullar datiada uygun olabi" lirdi. Bir ay İçinde !ngilizler Kıbrıs'ta ki hava üslerinden kalkan uçaklarla 5 kişilik üç parti adamı indirdi. Bir parti Lwow ve Tarncpol arasına, digeri Prut'u besleyen kaynakların crtasına. ötekisi de Kclcmya yakınlarına indirilmişti. Ayni şey. lerin tekrarlanması, ya da olayların çakışması tehlikesine karşı !ngiliz ve Amerika'lılar çeşitli ayarlamalar ve ceogratik koordinasyonlarla ilgili kesin bilgi alışveriş‫ ؛‬yaptılar. Söz konusu indir, melerin sonuçlarına gelince kesin bilgiye ulaşa, mamakla birlikte bir değerlendirmede bulunabil‫؛‬, rim.

٠

Kim Philby, SIB ve ClA'nın !lişkileri 1949.51

٩١


■\ ،1

‫؛‬٠

Kız.lordunun bir resmi geçidi

‫؛‬J

I

■ y •( ، ‫’ ؛‬


Doğu Bor1in.de, Postdamer alanır١da bir protes.ocu.

ı


'


Anthony Cavendish

9 f f

r

f

٠orduyu terk ettiğim zamanki durumundaydı. Bir kariyere ihtiyacım vardı ve benim için eniyi şansın gazete, dük olduğunu hissettim. George Young bana yardımcı oldu. Daha önce British United Press'de gazeted olarak çalışma­ ma karşın kendi başıma işe çıkabilecek kapasitede sayılmam tam bir yılımı aldı ve Paris'e gönderildim. ve şimdi neden bilmiyorum ama Hindis­ tan, Polonya ve Yugoslavya Büyükelçilerini. TASS ve birkaç haber ajansında Muhabir olan tvan Saplini (bildiğim kadarıy­ la KGB Albay'ıydı.) seçtim. Bunlar arasında en cana yakını Polonya elçisi Stanislavv Gajevski idi. Aydabir. biraraya gelir ve içki içerdik. Onunla kurduğum dostluk 1956 yazında çok önem kazandı. O yaz Sovyet Blokundaki huzursuzlukların başlangıcıydı. Macaris­ tan İhtilali bu başlangıcı uzunca bir süre için sona erdirdi. Poznan.da isyan başladığında United Press'in Varşova da il­ ginç bağlantıları vardı, bu bağlantılara karşın düzenli bir mu­ habiri yoktu. Birçok basın örgülüde aynı durumdaydı. Polon­ ya Hükümet yetkilileri basın mensupları için vize vermiyordu. Gajevvski'yi ziyaret ettim ve bana Varşova'dan onay alma­ dan. bekletmeden bir vize sağladı. Ben de Varşovaya doğru yola çıktım. Oraya ulaştıktan sonrada Başbakan. Jozef Cyrankiewicz ile bir görüşme sağlamayı başardım. Benim de içinde bulunduğum birkaç batılı gazetecinin görüşme. Polon­ ya Televizyonunda da yayınlandı. Görüşmenin ayrıntıları er­ tesi gün de Parti Gazetesi Trybuna Luda'da basıldı. O günleri izleyen birkaç ay boyunca insanlara, birçok kez Doğu Avrupa'da ki patırtı için şöyle diyecektim. "Macarlar Po­ lonyalIlar gibi, PolonyalIlar Çekler gibi. Çekler de domuzlar gibi davrandı." Cesur PolonyalIlar tutumlannı Poznan.da gös36



tstihbaralın İçinden terdiler, fakat bu hareket, kendiliğinden gelişen bir hareketti, sağlıklı bir ٥n hazırlık bile yapılmamıştı. Fakat gelecek on haf­ ta boyunca. Komünist kampta heyecan verici bir kargaşa or­ taya çıktı. Doğu'da olmanın önemli olduğuna karar verdim ve UP.nin Doğu Avrupa muhabiri olarak Polonyada kalabilmek için sürekli vize aldım... 23 ekim 1956٠da bir salı günü felaket ortaya çıktı. Fakat bu PolonyalIlar yüzünden değilde Ma­ car'lar yüzünden oldu. Daily Heraldlan Basil Davidson bana Polonya Kızılhaç uçağı ile Budapeşte'ye gideceğini söyledi. 27 Ekim akşamı Varşova hava alanına gittim. Orada ki görevliye Başbakan'ın sekreterinin bana Budapeşte’ye bir Kızılhaç uçağının gidece­ ğini ve benim de onun içinde olmam gerektiğini söylediğini anlattım. Doğrulamak için Başbakan'ın evine telefon açması konusunda ısrar ettim. Blöf işe yaradı ve ben kendimi sabah saat 5 de başkentin 33 mil güneyine indirilmiş, 2.200 pa. und’luk kan plazmasını taşıyan bir C-47 Dakota.da buldum. Gönderdiğim ilk kurye orada gördüklerimi en iyi şekilde anlatıyor. Sovyet tankları ve tümenleri savaşın yıkıntılarıy­ la perişan olmuş başkenti ölülerini de yanlarında taşıyarak çiğneyip geçiyorlardı. Geride bir kentin harabesi kalmıştı. Duman tüten harabelerden ölü­ lerin kötü kokuları yayılıyordu ve Tuna nehrinin ür­ pertici sisine ölümün kokusu yayılmıştı. Varşova'dan buraya uçakla, arabayla ve son beş kilometreyide bir zamanların güzel kentinin kan ağlayan yüreğinin içinden yürüyerek gelmiş­ tim. Avrupa’da meydana gelen en korkunç ayaklan­ manın merkezine yaklaştıkça, bir ihtilalin getirebi­ leceği yıkımı bütün korkunçluğuyla gördüm. Budapeşte'nin kuzeyine giden yola çıktığımızda iki zırhlı aracın başında eskortluk yaptığı, güneye 37


Anthony Cavendish giden büyük bir Sovyet konvoyuna karıştık. 10 tane T-54 tankı Budapeşte٠y. geride bıraka­ rak ağır ağır ilerliyordu. Barut, yağ ve kan izlerinin arasında kızıl yıldızlarhâlâ parlıyordu. Konvoyu sayısız motorsiklet ve kamyon konvo­ yu izledi. Bir tankın arkasındaki ölü Sovyet askeri açık gözleriyle Macar başkentine anlamsız ifadelerie bakıyor gibiydi. Cesetlerin çoğu askeri kamyonlar­ daydı. Rus tankçıları, siyah bezden yapılmış baş­ lıkları içinde yorgun ve ümitsiz görünüyorlardı. II. paylaşım savaşı sırasında Ana Rusya'dan Orta Avaipaya yürüdüklerinden bu yana ilk kez geri çe­ kiliyorlardı. Bir macar köylüsü tank konvoyu yanından ge. çer1<en kendine bir adım kadar bile uzak olmayan tankın birine tükürdü. Tank mürettebatı bunu fark edecek durumda değildi zaten, etselerdi de ne olurdu ki... Sessiz bir protesto söz konusuydu, yol kenarlarına dizilmiş Macar'lar Budapeşte'yi boşal­ tan Rus askerlerini izliyorlardı. Ruslar gergin bir ta­ vır İçindeydiler. Tanklar taretlerini ateşleme düze­ ninde sabit tutuyorlardı. Tankların makinalı yuvaları açıktı, kamyonlar özerine monte edilmiş makinalılar başında ise siyah bereliler hazır duru­ yorlardı.

avganın ilk İşaretlerine Tasladığımda top ateşleriyle bir

Çınlayan, parçalanan çevreye fırlayan camların İlginç armonisiydi bu. Telefon ve elektrik telleri rasgele etrafta sallanıyor­ du. Kent varoşla٠.r١ı bir kasırga alıp götürmüş gibiydi. Her yer yıkıntılar içindeydi ve teller etrafa saçılmış ıslak spagetti gibi 38


İstihbaratın İçinden karmakarışıktı. Bir cn?mıryolu hemzemin geçidine geldiğimiz­ de geçiş kapılancmr&nlamsızlığı yüzümüze vuruyordu sanki. Çok saçma ve öyfeçine gereksiz duruyorlardı ki.. Bir sûre bu raylar üzerinde hiçbir tren işlemeyecekti. Araçlar uyuyormuşcasına yan yahp yolu kapatmışlardı. Yan tarafları makinalı ateşleriyle dantel gibi işlenmiş, bir dikiş makinasının otomatikzakları araçtan işlemiş gibiydi, sadece son bir rötuş için yan yatıp bekliyor gibiydiler. Uçuşan Kızılhaç bayrakları taşıyan ambulansa dönüştü­ rülmüş Macar kamyonları sıra sıra geçmeye başladılar. Araç­ lardaki doktorların bir zamanlar beyaz oldukları da belli olan önlükleri öylesine kan içindeydi ki mezbahada kesim yapan kasap tulumlarına dönmüşlerdi. Kamyonlar inleyişleri sokak­ ları dolduran yaralılarla doluydu. Arkalarından üzerinde koca­ man harflerle "CESETLER., yazılı bir kamyon da geçince tab­ lo tamamlanmıştı... Ölümün ve barut.٧n karışan kokusu çok kötüydü ve heryer yıkıntılar doluydu. BaruLun keskin kokusu genzimizi yakı­ yordu. Budapeşte merkezine doğru yaklaştıkça daha çok sayıda Sovyet askeri ve tankı görülüyordu yol üzerinde. Konvoyun birinde tam altmış Kızılordu tankı sayabildim. Ard arda hantal hantal yürüyen sirk fillerine benziyorlardı. Ağır demirden ya­ pılmış kamyonlan enkaz ve petrol gölcükleri üzerinde kaydık­ ça onlarda bir o yana bir bu yana kaçmaya çalışıyorlardı. Budapeşte kent sınırı yazılı bir işaret levhasından sonra makinalı tüfeklerin uzak tarakkaları duyuluyordu, etkileyici görünüşlü bir Sovyet tankçısı yolu kesmişti ve bizi geçici yola yönlendirdi. "Düşmanı temizleme" operasyonları hâlâ devam ediyordu. Uzaklardan bir tank topunun gûriemesi duyuldu. Bir dakika kadar sonra da bütün sesleri boğan, kulak zarına baskı yapan bir sarsıntı duyuldu. Arada sırada yivli tüfeklerle direnişlerini sürdürenlerin tüfeksesleri geliyordu, teslim olmaVI değil ölmeyi tercih ettikleri ortadaydı. 10


Anthony Cavendish

Bulunduğum yerden birkaç blok aşağıda, adamlar, delikanlı­ lar. kadınlar, çocuklar Rus askerlerinin yakın ateşleriyle karşı karşıyaydılar. Bulunduğum yöne gelen askerleri görünce bir kapı girişine sinmek zorunda kaldım. Onlar geçip gidinceye kadar kıvranan midem onların gitmesiyle sakinleşti. Macar kadınları tankları görmezden geliyorlardı, yanı başlarından geçip giden tanklara X ışını gibi delip geçen bakışlarla bakı­ yorlardı. Tramvvaylar arabalar ve tahrip olmuş kamyonlar si­ nirli bir çocuğun elinin vuruşuyla dağılmış oyuncaklar gibi so­ kaklarda ters dönmüş yatıyorlardı. Geçmişin acı izlerinin kabuk bağladığı evlerin boş pence­ relerinde. Macar bayrakları gururla dalgalanıyordu. Macar٠lann ûç renkli bayraklannda. savaş sonrası Rusların yö­ netimi ele almasıyla, ilk kez görünen Kızıl Yıldız bayraklardan çıkarılmıştı. Her yere "Ruslar gidin., diye yazılmıştı tebeşirler­ le. Bir duvardaki kahverengimsi-kırmızı slogan kanla yazılmış hissini uyandırdı bende. Salı akşamı Josef Stalin٠in heykeli yerinden sökülmüş ve parçalara ayrılmıştı, parçalar ortalığa yayılmıştı ve çevresi bir insan kalabalığı doluydu. Sovyet tümenleri yavaşça geri çekilirken sanki birtür ateş­ kes yürürlükteydi. Çok az insan, ihtilalin ilk ortaya çıktığı gün­ lerde başkanlığa getirilen Imre Nagy.nin hükümetinin uzun ömürlü olabileceğine inanıyordu. Bu hükümetin sonunun gel­ mesi İse daha çok kan dökülmesi demekti. Bu yüzdende o gön gelmeden bir çözüm yolu bulunmalıydı. ûkûmelin kuruluşuna, devrilebilme beklentilerine iliş. ‫؛‬.n haberlerin bile son M gün içinde Budapeşte.den çıkan ifik haber olduğunu öğrendiğimde fazla şaşır­ madım. Basü Davidson٠ia bir grup kurarak Ferenc Caddesinden


tsühbaratın içinden Kilion Banracks.a kadar uzanan yol boyunca çalıştık.. Tanklar bir grup direnişçiyi sarmıştı ve havayı, makinalı tüfeklerin, topların, havan toplarının kasvetli ve öldürücü gümbürtüleri, nin sesleri doldurmuştu. Sıradan tüfeklerin yaylım ateşlerinin ıslığı Kızıl ordunun otomatik itişil tüfeklerinin gümbürtüsüne karışıyordu. Patlamalar, taş ve iri kum tanelerini bizim içinde durduğumuz kapı girişine ûflüyordu. Yanımda isyancılardan vardı. Sarılan direnişçilerin hiçbir zaman teslim olmayacaklarını vurgulayarak ..Orada ölecekler veya Rus'lar gidecek” diyordu. Sarılanlar dışarı çıkmaya ça­ lışsalar bile teslim olacaklarına inanamayacak olan Ruslar onları vurmaktan geri durmazlar diye de ekliyordu. Onlann kaybedecek birşeyleri yoktu. Basil ve ben arabaya geri döndük ve orada ön cama ilişti­ rilmiş bir not bulduk. ”UP muhabirlerine, size şu bilgiyi vere­ biliriz.. AVH (Gizli Polis) üyelerine, isyan başlamadan önce, normal ücretlerinin yanında 10.000 Fılorin (900 dolar daha ödendi. Onlardan birini bulduk ve Ring Caddesinde linç ettik, üzerinde bulduğumuz parasınıda ağzına tıktık. Mesaj imza­ lanmıştı. (Karolotzi parkında ölen gençlerin mezarlarının ba­ şında görüştüğümüz iki genç mimar.) Karolotzi Parkında Rus askerleri tarafından öldürülen gençlerin mezarlarını ziyaret etmiştik bir ara... Kavgaların yatıştığı bir anda Davidson'la geri döndük. Killian Barracks'da ihtilalin komutanlarından Pal Malater^le kar­ şılaştık. 2 Kasım Cuma günü Davidson ve ben Başbakan vekili Zoltan Tlldy ile pariennento binasında İki saat birlikte olduk. Anna Kethly adında, 1950٠den 1954'e kadar hapisde olan bir sağ kanat sosyal demokratla tanıştık. Tlldy bizi demode bir mavi takım giymiş olarak kabul etti. Korumalan kapıların yanında Thomson hafif makinalı taban­ calarla. eller tetikte bekliyorlard:. Ruslar geri çekilmişlerdi ve birçok kişi Macarların bundan böyle kendi yollarında İlerleye­ bileceklerini düşünmeye başlamışlardı. Fakat Zoltan TıkJy ve 41


m ı

.dam edildi

m

٠n kJL٥andt٥»lactt e٥٤miş ma!z٠m٥،ef٥en


Anthony Cavendish Anna Kethly bize Rusların gerçekte geri çekilmediklerini söy­ lediler. Ben birçok Sovyet tankını Budapeşte'yi terkederken görmeme karşın. Tildy bu geri çekilmenin yalnızca bir göz boyama olduğundan emindi. Geçen 48 saat içinde Ukrayna'dan birkaç yüz tank geldi. Ve şimdi bunlar Macar sınırından 200 km. içeri girmişlerdi biHür Avrupa Radyosu haberleri isyancıları hâlâ, cesaret­ lendirmeye devam ediyordu. Batılı haberalma servisleri seç­ kin savaşçıları çoktan Budapeşteye sızdırmıştı. Kasım Pazar günü sabah 4.30 da Toronto Radyo İs­ tasyonundan Budapeşte’deki durumun önemini gözüy­ le görmüş birini isteyen bir telefonla uyandırıldım. Hat­ ta konuşmamız sırasında bir topçu bombardımanı başladı ve odam bir top ateşiyle aydınlandı. Penceremden dışarıya uzun uzun baktım. Bir saat sonra Sovyet T-54 tankları otelin önündeki sokaktan ilerlemeye başladılar. Kızıl Ordu geri dönmüştü. Davidson’la birlikte sığınmaktan çok barınmak üzere Ingiliz elçiliğine gittik. Sovyet dönüşü, daha doğrusu yeni saldırısı o sabah 4.50'de başlamıştı. Bir Kızılordu ağır bataryası, kente. Macar Ihtilali'nin yıkılmış ama teslim olmamış önemli noktalarına yu­ karıdan bakan Gellert Hill'e yerleşmişti. Tanklar, hâlâ sadece yarı uyanık ve karşıkarşıya kaldığı gücün şiddetinden haber­ dar olmayan bir kentin solgun sokaklarında hantal hantal iler­ liyorlardı. Bir saat içerisinde Ruslar bütün ana merkezleri ve geniş Tuna Nehri üzerindeki bütün köprüleri işgal etti. Bir Sovyet görevli Kilian Barracks'ın ana kapısına yürüdü ve içeri girmek istediğini söyledi. Bir isyancı kapıyı açtı ve o anda vumlarak öldürüldü. Kızıl ordu tankları, daha sonra ilk çatışmalar sırasında zaten yer yer tahrip olmuş sarı taşlı bi­ naya yaklaştı. Tanklar yatay atış alanı içinde ateş açtı. Bir sa­ at içinde kışlalar alev alevdi. 700 direnişçiden. 300’den fazla.


tstihbaratın İçinden ölmüştü ya da ölmek üzereydi. Puslar, birtek İsyancıyı yok etmek için bir evi yakmak 20. runda kaldılar. Tarihi Kraliyet Sarayı.na Tuna Oteli'ne, Astori. a Oteline ateş açtılar. Direk olarak ateş alanı içinde 200 has. tanın olduğu bir klinik vardı. Burasıda yıkıntılar üstesine ardında bıraktığı sayısız ölü ve yaralısıyla katıldı. Burada ki ölü ve yaralı sayısını tesbit edemedim. SI

Kasım Perşembe sabahı, savaşın hikayesini batıya ulaştırmak için, arabayla Budapeşte'den ayrıldım. Basil Davidson ve bir Amerikan CBC Muhabiri olan Emest Leiseriden bana katılmalarını istedim. Sovyet Elçiliğinden Yu. ri Andrapov’u bize bir seyahat belgesi sağiaması için aradım ve bunun gereksiz olduğu yanıtını aldım. Budapeşte'yi terke. dip. kuzeye Çek sınırına doğru yöneldiğimiz zaman, bir Kızıl Ordu nöbetçisi bizi yayiim ateşine tuttu, fakat isabetsiz atışlardı, Leled'e sağsalim ulaştık. Geçerli Çek vizesine sahip ol­ mamıza karşın, sınır muhafızları bizim kente girmemize karşı çıktılar. Karşı.Devrimci olmakla suçlandık. Szob'da, sınırdaki bîr köyde, demiryolu işçilerinin yanında geceyi geçirdik. İşçi, lerin hepsi eski Komünist'lerdi ama şiddetle Sovyet aleyhta­ rıydılar. Bizi hoş karşıladılar ve yiyeceklerini bizimle paylaştı­ lar. ..Batı bize daha çok yardım etmeli" dedi birlanesi. "Hür Avrupa radyosu bizi cesaretlendirip atılganlaştırdı ama son­ rada bizi yüzüstü bıraktı. Birtakım yabancıların ihtilalci görûnmeleride aleyhimize oldu" Bu işçinin söylediklerine katılma­ mak elde değildi. Ertesi sabah erkenden ayrıldık ve Estergon'dan Tuna'yı geçerken feribotla geçtik. Györideki yol barikatına gelene ka­ dar yola devam ettik. Orada da hemen tutuklandık. Muhafız­ lar bize arabadan çıkmamızı emrettiler ve herşeyimizi. kağıt­ ları, mektupları, kameraları ve filmleri aldılar. Bir otelde gözaltına alındık ve yeni bir emir gelene kadar burada tutula­ cağımızı söylediler.


Anthony Cavendish İki saat boyunca, iki KGB Binbaşısı tarafından sorgulan, dik. "Ne görmüştük? Kiminle Konuşmuştuk? Bizi kim Buda­ peşte'ye göndermişti? Niye sadece Gazeteciyim demiş­ tim?".... Soruşturma seri, şiddetli ve sürekli idi. Fakat Puslar benden ne beklediklerini tam olarak bilmiyorlardı. Bunu anla­ mam sorgudaki tutumumu biçimlendirmişti. Üçüncü gün KGB Binbaşı'larından biri daha göründü ve gidebileceğimizi bildirdi. Arabayı ve eşyalarımızı geri aldık ve Viyana'ya gittik.

Sonuçta, tanık olduğum birçok kahramanlık örneğine bel­ leğimin en görkemli anıları içinde yer vererek Macaristan'ı terk etmiştim. İnançlı Komünistlerin diğer ulusal güçlerle omuz omuza Rus işgaline nasıl direndiklerini. Sovyet siste­ minin bağımsızlıklarını yok etme çabasına nasıl karşı durduk, larını görmüştüm. Yaşanan vahşetin İçerisinde olduğum on gün Sovyet metodu hakkında, geçmiş on yıl içinde yaşanan başka bir olay, ya da herhangi bir sayıda olaydan çok fazla şey öğretmişti. Budapeşte'den ayrıldığım gön Sovyet Büyü­ kelçiliğinde Yuri Andrapov (sonradan SSCB Devlet Başkanı) ile yaptığım görüşmenin ve onun bizim önemimiz için güven­ liğimiz İçin İlgili ve sıcak tutumunun anısını beraberimde gö­ türdüm. Ve tekrar tekrar acaba yapabileceğim daha fazla birşey varmıydı ve acaba tehfıke ile karşı karşıya geldiğimde uygun şekilde davrandım mı diye düşündüm...

44


I:

İstihbaratın İçinden

Odf ed Maurice Oldfieid'le ilk kez 1946 yazında Ka* hire'de karşılaştık. Tombul, baykuş yüzlü, dağı­ nık saçlı ve buruşuk haki renkli üniformalı bir yarbaydı. Gözlük kullanır bir çorabını garip bir şekilde, ötekinden daha aşağıda giyerdi.. O zamandan sonra Maurice ve ben yakın ar­ kadaş olduk. Gerçekte benim Fransız karım Odil'le olan düğünümde sağdıçtı. Maurice işinde başarılıydı. İşini severdi ve işi için yaşardı. Kim Philby onu ima ederek .'Muhteşem Maurice Oldfield" derdi... MI6 Başkanı olmak için Ağustos 1973'e ka­ dar beklemek zorunda kaldı. Göze çarpan bir şefti ve emekli olduğunda, sudan çıkmış balığa döndüğünü söylemek imsafsızca veya yalah ol­ mazdı. Kuzey İrlanda Yüksek Güvenlik işini ka­ bul elti ve nadiren korumalarının refakati olma­ dan onunla görüşebildim. Maurice.nin çok üzgün ve ciddi olarak hasta olduğunu anladı­ ğımda 1980 baharıydı. Annem kanserden öl­ müştü ve işaretlerin ne olduğunu bildiğimi düşü­ nüyordum 12 Haziran'da onun sağlık nedenleri yüzün­ den görevinden ayrıldığı bildirildi. Ertesi gür١de bana yanına gelmem ve onu görmem için yal vardı. Dairesinde yanan hiçbir ışık yoktu ve otur ma odası sigara dumanı ile yoğunlaşmıştı. Bi kûttablası lçt٠٥i ucuz Cigarillos.un izmaritiyle dol durulmuştu. Tamamen boşaltılmış bir viski şişe si kahve sehpası üzerinde boş bardağının ya


...

‫ ﺳﻌﻐﺪ‬٠ Maunc« Oi(3f٠eid


Anthony Cavendish

nındaydı. .Tony olumlu geçmişim hakkında ya­ lan söylüyordu" dedi. "Daha şimdi istifa ettim". Ona baktım ve yaşlı, hasta bir adam gördüm. Üzüntüden ve içini yiyip bitiren kanserden hasta bir adam... Maurice endişeli idi çünkü gençliğinde ki çe­ şitli seksüel maceralarını açığa vurma gafletinde bulunmuştu. Basının Maurice'nin isterik bir ho­ moseksüel olduğu savını sürdüren kampanyası MI6 içinde yüksek sayıda homoseksüel olduğunun gerçek­ liğinin küçük bir parçasıydı. Herkes gibi bende homoseksüellerin varlığını biliyor ve bir istihba­ rat örgütünün personeli için tehlikeli bir olgu ol­ duğunu da fırsat oldukça sölüyordum da. İstih­ barat elemanı olmak tamamıyla kendini mesleğe adamayı gerektirdiği gibi geleneksel ai­ le hayatından fedakarlıklarda bulunmayıda zo­ runlu kıldırdı. Maurice. alçak gönüllü ve mütevazi bir adamdı. Derbshire'deki bir çiftçi ailesinin çocu­ ğuydu. Bir keresinde bana evlenmek isteyeceği ka­ dının, onun ailesinin, aşağı bulacağından endişelerKiiğini üzüntüyle söylemişti. Ailesini çok se­ viyordu. Maurice'nin neden hiç evlenmediğini bilmıyofum. Fakat birşeyden eminim, o homo­ seksüel değildi. Maurice OkJfield 11 Mart I9 8 l.d e öldü.


İstihbaratın İçinden

Philby Kim Philby İle tanışmam Beyrufta olmuştu. Normandy Otelindeki ve St. Georgesleki barla­ ra sık sık uğrardı, onun üzerinde görünürde hiç­ bir etkisi olmayan, aşırı miktarda içki içerdi. Her zaman, öğle yemeğinden önce içki içmek için buluşurduk, bu da öğle yemeğinin olmayışı anla­ mına gelirdi. Kim Philby ile bir öğle yemeği içkisi bütün öğleden sonra sürebilirdi.

47


٠ c

٠‫م‬٠٠‫ةث‬٠

‫دد‬

.٠ ‫ﻋﻤﺢ‬

٠: ٠ ‫ﻵ‬

::

‫ﺣﺪ‬...

a Kim Phllby


Anthony Cavendish

kaç kilometre doğusunda, rtzgann inlediği ve karani‫؛‬ğın çökmek Uzere olduğu bir anda, bir Rus köylösû evin- e, yoksul köyüne doğru yürüyordu. Yerde, aç!‫؛‬Wan ve soğuWan neredeyse ölmüş küçük bir kuş görür görmez durdu. Köylü kuşu yerden aldı ve onu ısttt‫؛‬. Kuş k١sa zamanda iyileşti ve köylü bundan sonra ne yapmasi gerektiğini düşündü. 0 anda da bir s.ğtr sürüsü oradan geçer, birtanesi büyücek bir parça s،çar. Köylü, eğer kuşu bu duman tüten inek Okunun İçine koyarsa, onun burada sabaha kadar ıs١nabileceğini ve daha sonra uçup gidebileceğini düşünerek düşüncesini gerçekleş, tirdi. Kuşu bokun İçine yerleştirip evine gitti. Fakat birinci köylü gittikten sora, ikinci bir köylü oradan geçti ve buhar tüten y١ğ،n،n İçinde mutlulukla c‫؛‬v،ldayan kuşu duydu. Köylü kuşu ald،. boynunu k١rdı ve akşam yemeği İçin evine götürdü. Bu eski !stihbarat öyküsünün üç anatikri vard.r.... 1. Seni bokun İçine düşüren herkesin dûşman.n olduğuna inanma. 2. Seni bokun ‫؛‬çînden ç١karan herkesin dostun olduğuna ‫؛‬nanma. 3. Bokun içindeyken, sessiz kal.

48


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.